Uluslararasý Sosyalizm için
ÝÞÇÝ
DEMOKRASÝSÝ
YIL: 1
SAYI: 1
1 ÞUBAT 1998
Merhaba! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .2 Kýþý Bahara Çevirelim! . . . . . . . . . . . . . . . . .3 KESK: Öfkeyi Örgütleme Zamaný . . . . . . . .4 Çýraklýk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5 Öðrenci Hareketinin Ýhtiyaclarý . . . . . . . . .6 Göç ve Kirli Savaþ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7 Marksizmin güncelliði . . . . . . . . . . . . . . . . 8 Devletin Gizli Yüzü . . . . . . . . . . . . . . . . . .10 Siyonizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .12 Güney Kore: Kaplanlara Ne Oldu? . . . . .13 Kadýn sorunu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15 Refah neden kapatýldý? . . . . . . . . . . . . . .16
200.000 TL.
YOKSULLUÐUN BEDELÝNÝ
PATRONLARA
ÖDETELÝM KIÞI BAHARA ÇEVÝRELÝM
2 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ YA BARBARLIK YA SOSYALÝZM apitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir.
K
Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk ve savaþlarýn nedeni küçük bir azýnlýðýn kâr hýrsýdýr. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kollektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür.
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR osyalizm ancak iþçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir.
S
Ýþçiler bunu ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla, aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr.
REFORM DEÐÝL DEVRÝM u düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý patronlarý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlamaz.
B
Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bu sistem ancak iþçilerin kitle eylemleriyle deðiþtirilebilir. Bir iþçi devrimi zorunludur.
rime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr.
ULUSAL SORUN osyalistler halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurlar.
S
Ezenlerin milliyetçiliðine karþý mücadele edip, ezilenlerin kurtuluþ mücadelesini desteklerler.
AZINLIKLAR osyalistler ezilen her türlü etnik, cinsel, dinsel azýnlýðýn mücadelesini destekler, onlarýn örgütlenme haklarýný savunurlar.
S
CÝNSÝYETÇÝLÝK
Y
aþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir.
Sosyalistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Sosyalistler insanlarýn cinsel tercihleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederler.
DEVRÝMCÝ PARTÝ þçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur.
Ý
Bu parti, iþçilerin her mücadelesini destekleyip genelleþtirmeye, tek tek mücadeleleri birleþtirmeye çalýþýr. Sosyalistler iþçi sýnýfýnýn günlük mücadelesi içinde yer alýp en militan iþçileri sosyalizm ve partinin gerekliliði fikrine ikna ederek devrimci bir parti inþa edebilirler.
ENTERNASYONALÝZM apitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir.
K
Ýþçilerin vataný yoktur. Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýki farklý ülkenin iþçilerini karþý karþýya getirecek her þeye karþý çýkýlmalý, diðer ülkelerdeki iþçilerin mücadeleleri desteklenmelidir.
TEK ÜLKEDE SOSYALÝZM MÜMKÜN DEÐÝLDÝR usya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa yaþayamaz.
R
Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya’da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928-292daki karþý dev-
PARTÝ ÝÇÝ DEMOKRASÝ osyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur.
S
Tartýþmanýn amacý dünyayý deðiþtirmektir. Bu da parti üyelerinin birlikte hareket etmesiyle gerçekleþebilir. Demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur.
DEVRÝMCÝ GÖREV u fikirlere katýlan, böylesi bir partinin gerekliliðine inanan herkesi, Ýþçi Demokrasisi Parti Giriþimi’ne katýlmaya çaðýrýyoruz.
B
linizde tutuðunuz gazete ilk sayýmýz. “Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr” ilkesi üzerine yükselen bu yayýn, kar uðruna insanlýðý öðüten kapitalist düzenin ancak büyük iþçi kitlelerinin eylemi ile yýkýlacaðý anlayýþýna sahiptir. Ýþçi hareketinin büyümesine ve güçlenmesine katkýda bulunmak istiyorsak iþçi sýnýfýnýn hangi koþullarda ve nasýl bir bilinçle mücadeleye girdiðini anlamamýz gerek. Nitekim ne 1917 ne de 1968’de yaþýyoruz. 1990’larýn sonlarýna yaklaþtýðýmýz bu dönemde nasýl bir dünyada yaþadýðýmýzý tespit etmemiz gerekiyor. Dünya 1990’lara Amerikan Baþkaný Bush’un verdiði müjdeyle! girdi: Artýk Yeni Dünya Düzeni’ne geçilmiþti! SSCB ve benzeri ülkelerdeki stalinist rejimler yýkýlmýþ, kapitalizm sosyalizm karþýsýnda nihai bir zafer kazanmýþtý. Ancak “yeni” dünya düzeni de týpký “eski”si gibi savaþ, yoksulluk, eþitsizlik ve ekonomik krizler anlamýna geliyordu. ABD ve NATO ülkeleri Ortadoðu, Balkanlar, Orta Asya ve Afrika’daki savaþlarý durduramaz, hatta yeni savaþlara neden olurken dünya ekonomisi 70’lerin ortasýndan sonraki üçüncü derin krizine girdi. Bu kez Amerika ve Ýngiltere’de baþlayan ekonomik durgunluk, Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra yaþanan benzerlerinden farklý olarak ilk kez dünya ölçeðinde saðlam görülen kaleleri yýkmaya baþladý. Almanya ve daha önemlisi Japonya ekonomilerini içine çekti. Hatta Asya Kaplanlarý da sonunda krizden nasibini aldý. Türkiye’de de, Özal’ýn baþýný çektiði, dünya ekonomisine entegre olarak büyüme umudu çok çabuk söndü. Dünya pazarlarlarýyla ticaret olanaklarý “hayali” çýktý. 1988’e gelindiðinde ekonomi çöküþe geçmiþti bile. Þahin devletin sürdürdüðü “kirli savaþ” bu krizi daha da derinleþtirdi.
E
ordunun hükümetinin bir parçasý. Sendika liderleri 28 Þubat darbesini ya desteklediler ya da tarafsýz kalarak MGK güdümlü hükümetin saldýrýlarýna karþý direnemediler. Oysa piyasa ekonomisiyle ideolojik uzlaþma iþçi sýnýfýnýn varolan bilinciyle çatýþýyor. Resmi politikalara yabancýlaþma yüksek düzeyde. Sýkýntý ve öfke toplumun çoðunluðunda, özellikle de gelecek umudu olmayan gençler arasýnda yayýlýyor. Artan yoksulluk, iþsizlik, güvensizlik ve savaþlar ile kitlelerin deðiþim beklentisine yanýt vermeyen sosyal demokrasinin yarattýðý hayal kýrýklýklarý faþistler için çok uygun bir örgütlenme alaný yaratmakta. Bu umutsuzluk ortamý faþist hareketi büyük bir tehlike olarak karþýmýza çýkarýyor. Fransa’da faþist partinin lideri Le Pen açýkça, “3 milyon iþsiz, 3 milyon Arap. Çözüm açýk” demekte ve oylarýný artýrmaktadýr. Türkiye’de MHP ve BBP’nin oylarý yüzde 10’u aþýyor. Onlarýn da kirli savaþa çözüm önerileri: “Býrakýn bize altý ayda çözelim!” Bir baþka alternatif de güçlenen islamcý harekettir. Yoksullaþan kitlelerin sisteme öfkesini örgütleyerek büyüyen islamcý hareket bir dinsel hareket olmaktan çok politik bir alternatif olarak kendisini ifade etmektedir.
Ýþçi Demokrasisi’ne hoþgeldiniz
Moralsizlikten sýyrýlýyoruz Bu süreçte toplumun çoðunluðunu oluþturan emekçilerin hoþnutsuzluðu da arttý. Fransa, Ýtalya, Belçika ve Almanya’da bir dizi grev ve protestolar yaþandý. Fransa’da 1994’de büyük bir oy çoðunluðuyla iktidara gelen sað parti sosyal harcamalarý keserek bütçe açýðýný kapatmaya çalýþýyordu. Ancak patronlarýn faturayý iþçilere ödetme programý iþçi sýnýfýnýn kitle grev ve gösterileriyle püskürtüldü. Fransa’da yaþananlar, ayný programý uygulama çabasýndaki diðer yönetici sýnýflarý dehþete düþürürken, dünya iþçi sýnýfýný cesaretlendirdi. ABD’de ise 1992’de Bush henüz Irak zaferini kutlarken Los Angelas ayaklanmasýný karþýsýnda buldu ve takip eden Kasým ayýnda seçimleri kaybetti. Clinton hükümeti ise bir dizi önemli grevle karþý karþýya kaldý. Birleþik Kargo Servisi (UPS) grevinin baþarýsý, Amerikan
iþçi sýnýfýnýn 20 yýllýk yenilgi dönemini sona erdirdi. Güney Kore iþçilerinin krize verdiði yanýt Asya Kaplanlarý’nýn nasýl bir toplumsal öfke ve örgütlenme potansiyeliyle karþý karþýya olduðunu gösterdi. Doðu Avrupa ve SSCB’de devlet kapitalisti ekonomiden piyasa ekonomisine geçiþte zenginleþen eskinin “sosyalist” politikacýlarý 90’larda karþýlarýnda kitlelerin öfkesini buldular. Arnavutluk’ta geçen yýl yaþanýlan silahlý ayaklanma piyasa ekonomisine karþý tepkinin doruk noktasýný temsil ediyordu. Ortadoðu’da istikrar ve kalýcý bir barýþ iddiasýnda olan yöneticiler, “Mini Devlet” modelinin Filistin halkýna barýþ getirmediðini yeni Ýntifadalarla görmekteler. Türkiye’de ekonominin patronlarýn ihtiyaçlarýna göre yeniden yapýlandýrýlmasý ve bunun maliyetinin iþçi sýnýfýna ödetilmesi için gerekli ortamý hazýrlayan 1980 darbesiyle yoðunlaþan baský ve yoksullaþtýrma politikalarýna direnme eðilimi 1980’lerin ikinci yarýsýnda baþladý. 1989 bahar eylemleri ve Zonguldak madencilerinin Ankara Yürüyüþü’yle doruða ulaþan bu mücade sonucu ANAP iktidarý yýkýldý. Büyük beklentilerle hükümete gelen DYP-SHP koalisyonu da egemen sýnýfýn programýný uygumaya çalýþýrken karþýsýnda sýk sýk iþçi sýnýfýný buldu. Kamu çalýþanlarý örgütlenme ve ücret artýþ talepleri için militanca mücadele etti, 5 Nisan Kararlarý’nýn uygulanmasý iþçi sýnýfýnýn geniþ direniþiyle karþýlaþtý. 1995 sonbaharýnda genel greve çýkan iþçiler hükümeti yýktýlar ve yeni hükümetin kuruluþunu engellemek için yeni bir seçimi zorladýlar. Ancak bu eylemler taban kontrolünden ziyade sendika liderlerinin kontrolünde gerçekleþti ve böyle devam etme eðilimi hâlâ yüksek. Çýkmaz sokaklara sapmayalým Sistem içi çözümler öneren sol reformizm ve sosyal demokrasi bu dönemde reformlar bile vaad edemiyor, saða kayarak iþçi sýnýfýna saldýrýyor. Sosyal demokrat partilerin Türkiye’deki durumu da farklý deðil. Sosyal demokrasi kendisine Ýngiltere’de büyük bir çoðunlukla iktidara gelen Ýþçi Partisi lideri Blair gibi bir lider aramak ya da varolan liderlerini Blair’e benzetmeye çalýþmakla meþgul. Oysa þu anda iþçi sýnýfýnýn mevcut kazanýmlarýný geri almaya çalýþan Blair daha ciddi saldýrýlara hazýrlanmakta. CHP lideri Baykal da destek verdiði Yýlmaz hükümetini “istikrar programý uygulamadýðý” için eleþtirmekte. DSP lideri Ecevit ise
Devrimci çözümü birlikte inþa edelim Böylesi bir dönemde devrimcilerin geliþecek olaylarý etkilemedeki gücü, sýnýf içindeki kökleri ve iþçi sýnýfýnýn güncel talepleriyle devrim mücadelesini birleþtiren net politikalara sahip olmalarýna baðlýdýr. Dünyada ve Türkiye’de yaþanan istikrarsýzlýk ve çözüm arayýþý daha çok sayýda iþçinin devrimci fikirlere kazanýlmasý için yeni olanaklar sunuyor. Türkiye’de þu sýralar özelleþtirmeler ve kamu çalýþanlarýnýn ek zam talebi etrafýnda odaklaþan iþçi hareketi daha büyük eylemliliklere gebedir. Bir yandan iþçi sýnýfýnýn eylemliliði bir yandan hareketi çýkmaz sokaklara, hatta yýkýma sürükleyebilecek tehlikelerin varlýðý devrimci bir partinin inþasýný daha da acili kýlmaktadýr. Ýþçi Demokrasisi gazetesinin amacý egemen sýnýf ideolojisi ve son tahlilde egemen sýnýfa hizmet eden faþist, islamcý ve reformist ideolojiler karþýsýnda devrimci fikirleri güçlendirip yaygýnlaþtýrmaktýr. Kapitalizmi yýkacak büyük iþçi kitlelerinin eylemine öncülük edecek devrimci partinin bugünden ivedilikle inþasýnda bir mücadele silahý olmaktýr. Her mücadele silahý gibi Ýþçi Demokrasisi’nin de etkin olmasý, etkin bir þekilde kullanýlmasýndan geçer. Ýþçi Demokrasisi’ni bulunduðumuz her iþyeri, okul ve mahalleye sokmaya çalýþmak bunun ilk adýmýdýr. Hýzlý adýmlarla Ýþçi Demokrasisi’ni yayalým!
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 3
Patronlar fedakarlýk istiyor
Kýþý Olcay Kahyaoðlu
1
998’e girerken sermayenin politik bir dizi sorunda bölünmüþlüðü, zayýf koalisyon hükümeti, þeriatçý güçlerin sermaye için tehdit olarak algýlanmasý, diplomatik sorunlar, sermayenin ekonomik krize baðlý olarak politik krizini de derinleþtiriyor. Diðer yandan uluslararasý kapitalizmin müdahale araçlarýndan IMF ve Dünya Bankasý’nýn ek kaynak aktarmak için aðýr koþullar dayatmasý sözkonusu. Bütün bunlar sermayenin 1998’de yeni bir saldýrý programýnda ýsrarlý olmasýnýn temel nedenlerini oluþturuyor. Bütün bu saldýrýlara karþý iþçi hareketi yeni bir yükseliþin eþiðinde. Tekelci sermayenin MGK kararlarý ile uyum içinde görünmesi Kürt sorunundaki bölünmüþlüðünü bir süre için dondurmuþ, müdahale araçlarýný týrpanlamýþtýr. Bu nedenle sermayenin bir bölümünün askeri harcamalarýn kýsýlmasý yönündeki basýncý çok zayýflamýþtýr. Sermaye kesimi bu nedenle doðrudan iþçi sýnýfýnýn kazanýmlarýna saldýrmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn örgütlülük düzeyine doðrudan yönelmesi nedeniyle özelleþtirmeler bu saldýrýda en büyük role sahiptir. Ýþçi sýnýfýnýn mevcut þekillenmesine yönelen ikinci büyük saldýrý, sosyal güvenlik sisteminin özelleþtirilmesi planýdýr. Enerji santrallerindeki baþarýlý özelleþtirme direniþleri, mücadelenin hangi noktalara sýçrayacaðýný ortaya koymuþtur. Özelleþtirmeye karþý sýnýfýn yýðýnsal bir eylemi zayýf koalisyon hükümetini tepetaklak edecek basýnca sahiptir. 1998’de iþçi hareketinin genel eðilimlerini ortaya koymadan önce 1997 iþçi mücadalelerinin genel bir deðerlendirmesini yapalým. Özelleþtirmeye karþý sert direniþ 1997 iþçi mücadeleleri yýl baþýnda ve yýl sonunda yoðunlaþtý ve özellikle özelleþtirmeye karþý, uzlaþmaz mücadelelerin verildiði bir yýl oldu. Sermayenin 1997’de yoðunlaþtýrdýðý özelleþtirme saldýrýsýna enerji iþçileri çok sert yanýt vererek fiilen termik santrallerin özelleþtirilmesini durdurdular. Mücadele grev, miting, yürüyüþlerle yýl boyunca sürdü. 1997 bir bakýma çoðu taþrada, yerel sýnýrlarý aþamayan mücadelelerin öne çýktýðý bir yýldý. Bu çetin ve baþarýlý mücadelelere raðmen 1997 grev sayýsýnýn da
çevirelim! BAHARA
en az olduðu yýllardan birini oluþturdu. Sendikalar darbeye teslim oldu MGK’nýn Refahyola karþý izlediði politika, darbe havasýnýn doðmasý ve 28 Þubat’ta ordunun hükümete müdahalesi, iþçi mücadelelerinin önünü kesti. Sendikal örgütler 28 Þubat bildirisinin hemen ardýndan, dayatýlmýþ olan Þeriat mý - Darbe mi baskýsý altýnda devletin yanýnda, demokrasiye karþý yer aldýlar. 14 Mart 1997’de TürkÝþ, DÝSK ve Esnaf örgütü TESK biraraya gelip parlemontoyu, Refahyol’a karþý tavýr almaya çaðýrdýlar. Bunun adýna da “sivil dayanýþa” dediler. Bu dayanýþmanýn asýl olarak sermaye ile olduðunu imzalanan toplusözleþmeler ortaya koydu. Darbeye teslimiyet, reel ücret artýþý getirmeyen, iþ koþullarýnda iyileþme saðlamayan, iþyeri yönetiminin baskýsýný geniþleten toplusözleþmelere teslimiyeti beraberinde getirdi. Böylece Türk-Ýþ içinde birlikte davranma imkaný kalmadý. Sendikalar, güçleri bölünmüþ olarak devletin karþýsýnda tek tek sözleþme imzaladýlar. KESK emekçilerinin iþyeri veya bölgesel düzeydeki, genel talepleri öne çýkartan eylemleri ise Türk-Ýþ’de örgütlü iþçilerii peþinden sürükleyecek güce sahip deðildi. Yerel düzeyde kalan eylemlerde iþçiler seslerini duyurabilmek için yeni araçlar geliþtirmeye devam ettiler. Bunlarýn baþýnda 1994’lerden itibaren yaygýnlaþan “Basýn Açýklamasý”
eylemleri geliyor. Sýnýrlý sayýda iþçinin, kentlerin belirli merkezlerinde, daha çok da iþyeri önünde toplanarak basýn açýklamasý yapma eylemi sýk sýk görüldü. Zaman zaman bu tür eylemler iþyeri sýnýrlarýný aþtýysa da katýlým çoðunlukla azdý. Ýþçi sýnýfý örgütleri bu iklim içinde baðýmsýz bir tutum alamadýlar. Sýnýfýn öncülerini örgütleyerek, yýðýnlar üzerinde hegomanya kurabilecek devrimci iþçi partisinin yokluðu da sýnýfýn baðýmsýz tavýr alamamasýnda belirleyici öneme sahipti. Mücadele bayraðý taþradaydý 1997 iþçi mücadelerinin en önemli özelliklerinden biri de eylemlerin yüzde 50’den fazlasýnýn sanayi bölgeleri ve metropoller dýþýnda gerçekleþmiþ olmasýdýr. Mücadelelerin metropoller dýþýnda gerçekleþmesi, faaliyet için gücümüzü buralara yýðmamýzý gerektirmez. Tersine bu mücadelelerin yýðýnsallaþmasý için metropollerdeki mücadaleyi hýzlandýrmamýz gerektiðini gösterir. 97 mücadelesinin taþrada daha yoðun yaþanmasý, iþçi sýnýfýnýn toplumun diðer kesimleri üzerindeki hegomonik etkisinin metropoller dýþýnda da güçlü olabileceði ýspatladý. Ýþçi sýnýfýnýn birleþik bir eylemi kýsa sürede yalnýzca metropollerde etkili olmayacak, tüm toplumu derinden sarsabilecektir. 1998’de birlik ve dayanýþma 1998’de de mücadelenin önündeki en önemli engellerin
baþýnda birlik sorunu var. Ýþçi sýnýfýnýn siyasi örgütlenmesinin yetersizliði, sendikal örgütlenmesinin bölünmüþlüðü, diðer yandan sendikalarýnýn zaaflarý ve örgütlülük düzeyinin gerileme eðilimi birlik sorununu yakýcý bir hale getirmiþtir. Birlik konusunda atýlacak en önemli adým sendikal alanda gerçekleþtirilecek birleþmedir. 1997 yýlýnda birlik konusunda deðil ama, mücadaleyi ortaklaþtýrma konularýnda olumlu adýmlar atýldý. Üç konfederasyon yöneticileri bir kaç kez biraya geldiler ve “ülke sorunlarýnýn çözümü için birlik çaðrýsý” yaptýlar. 4 Þubat toplantýsýnda “polis-mafya-aþiret-siyaset arasýndaki karanlýk iliþkilerin üzerine cesaretle gidilmesi” talep edildi. Ýkinci önemli giriþim, sendikalarýn 1 Mayýs hazýrlýklarý nedeniyle gerçekleþti. Türk-Ýþ, Hak Ýþ, DÝSK ve KESK 1 Mayýs mitingine ortak olarak hazýrlanmaya kararlaþtýrken “birlik ve dayanýþma” mesajý verdiler. Nasýl bir birlik? Sendika yöneticilerinin birlik konusundaki adýmlarý kuþkuzuz gerekli ama tek baþýna yeterli bir adým deðildir. Sendika bürokratlarý bölünmüþ sendikalarda alýþtýklarý yönetim tarzýný daha kolay uygulamaktadýrlar. Diðer yandan sendika bürokratlarý mücadelenin yükseldiði dönemlerde ayrý ayrý sendikalarda hareketi daha kolay kontrol altýnda tutabiliceklerini çok iyi bilirler. Bundan dolayý birliðin sað-
lanmasýnda sendika bürokratlarýna güvenemeyiz. Tabandan yükselecek mücadele sendikal birliðin temel hareket noktasýdýr. Mücadele içinde birlik ihtiyacýný sürekli gündemde tutmak gerekiyor. Aþaðýdan gelen basýnç birlik gereksinimini ortaya koyarken, mevcut sendikal arýn bürokratik yapýlarýný da birliðe doðru itecektir. 1998 yýlý birlik eðiliminin güçleneceði bir yýl olmaya adaydýr. 1997’de fabrika, iþyeri veya bölge düzeyini aþamayan mücadelelerin sonuçlarý sýnýf için önemli dersler sunmuþ, yýðýn eyleminin kaçýnýlmazlýðýný ortaya koymuþtur. Özelleþtirmeye karþý mücadelenin yoðunlaþmasý, Türk-Ýþ içinde özelleþtirmeye sessiz kalan sendikalarýn seslerini yükseltmeleri sýnýfýn birlik eðiliminin güçlenmesine yol açan en önemli etkenlerin baþýnda geliyor. Birlik eðilimini güçlendiren en önemli olgulardan biri de örgütlenme sorunlarýdýr. Ýþ yasalarýnýn anti-demokratik koþullarý, yýðýnsal bir örgütlenme mücadelesi olmaksýzýn, fabrika düzeyine sýkýþmýþ örgütlenme çabalarýný, çoðu kez baþarýsýz kýlmýþtýr. DÝSK’in Aralýk 1998 Ankara yürüyüþünün temelinde bu sorun vardýr. Ýþçi sýnýfýnýn birlik eðilimi, siyasi birliðin, devrimci iþçi partisinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Siyasi mücadele sýnýfýn ayrý ayrý sendikalara hapsolmasýný engelleyen en önemli mücadele alanýdýr.
4 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
KESK
ÖFKEYÝ ÖRGÜTLEME ZAMANI M ehm et A li Fýr at (Eðitim-Sen Ankara 2 Nolu Þube)
11
Aralýk’ta yüzbinlerce kamu çalýþaný Mesut Yýlmaz’ýn “bu kýþ zor geçecek” sözüne “ kýþý bahara çevireceðiz” sloganýyla karþýlýk verdi. Eðitim, saðlýk, iletiþim ve enerji hizmetleri önemli ölçüde aksadý. 11 Aralýk’taki “üretimden gelen gücü” kullanma eylemi daha önce açýklanan iki aylýk bir eylem programýnýn en son ve en coþkulu eylemiydi. Bu eylemlerlerle, 28 Þubat muhtýrasýndan sonra yönetici sýnýf ve sendikal bürokrasinin büyük bir çoðunluðu tarafýndan dayatýlan “Ya þeriat, ya darbe” gündemi yerini yeniden emek sermaye çeliþkisine býrakýyordu. Ýþçi sýnýfýnýn en dinamik olan kesimini oluþturan kamu çalýþanlarý hýzla çözmek zorunda olduðu bir dizi sorunla karþý karþýyadýr. Yeni yýldan kazanýmlarla çýkabilmek için 11 Aralýk ve öncesinde gerçekleþen iki iþ býrakma eyleminden dersler çýkarmak önemlidir. 20 Aralýk 1994 ve 18 Nisan 1996 iþ býrakma eylemleri sonrasýnda KESK ve onun öncülü KÇSKK’ya baðlý
11
sendikalar iþverenin saldýrýsý karþýsýnda ortak bir tutum alarak kendilerini savunamamýþlardý. Halen ayný süreci yaþamaya devam etmekteyiz. KESK’in 11 Aralýkta iþ býrakmanýn biçimi konusunda yaþadýðý anlaþmazlýðýn arkasýnda 20 Aralýk ve 18 Nisan iþ býrakma eylemi sonrasýnda saldýrýyý göðüsleyememenin verdiði güvensizlik vardýr. Daha önceki iþ býrakma eylemleri nedeniyle binlerce kamu çalýþaný aðýr hapis cezalarý almýþ ve bu cezalar beþ yýllýðýna tecil edilmiþtir. Açýk ki yonetici sýnýf böylece bir taþla iki kuþ vurmakta. Militanca mücadele edenleri beþ yýl sendikalardan uzaklaþtýrmakta, geride kalan üyeleri de korkutarak baský altýna almak istemektedir. Kýsacasý, yönetici sýnýf kamu çalýþanlarýnýn militan mücadele geleneðini kýrmak istiyor. Militan sendika üyelerine verilen kýnama, maaþ kesme, sürgün, iþten atma vb. cezalar sonucunda yaratýlan moral bozukluðu binlerce üyenin geriye çekilmesine neden oldu. Böylesi bir saldýrý karþýsýnda KESK önderliði, üyelerini korumak ve güven vermek üzere sonuç alýcý eylemler örgütlememekte, “üyeler
mücadele etmek istemiyor” diyerek kendisini haklý göstermeye çalýþmaktadýr. Bugün yapýlmasý gereken, sendikal mücadele içinde aktif olarak yer alan, iþyerlerinde sendikal faaliyeti örgütleyen iþyeri temsilcileri ve üyelerin mücadele içinde birliðini saðlamaktýr. Ancak bu perspektif hareketsiz iþçileri de mücadeleye çekebilir. Yönetici sýnýfýn her türlü saldýrýsýný boþa çýkaracak olan iþyerlerinde çalýþan herkesi bu mücadelenin bir parçasý haline getirmektir. 11 Aralýk KESK eylemi TÜRK-ÝÞ ve DÝSK’e baðlý bazý sendikalar tarafýndan da desteklendi. Deri-Ýþ, Petrol-Ýþ, Kristal-Ýþ, Haber-Ýþ, Tümtis, Genel-Ýþ gibi bazý sendikalara üye iþçiler iþ býrakma eylemine katýldýlar. Bu durum iþçi sýnýfýný yoksulluða, iþsizliðe ve ölüme mahkum eden sermayenin saldýrýsý karþýsýnda birlik eðiliminin arttýðýný göstermekte. Saðlýk, eðitim ve iletiþimdeki özelleþtirmeler ancak iþyerlerinde örgütlü (farklý konfederasyonlara da baðlý olsa) tüm sendikalarýn tabanda birlikte davranabilmesi ile durdurulabilir. 1997 yýlý ekonomik ve siyasi olarak istikrarsýzlýðýn dibe vurduðu yýllardandý. Bu kriz derinleþmektedir. Iþçi sýnýfý, saldýrgan ancak kendi içinde parçalanmýþ bir siyasi iktidarla karþý karþýyadýr. Ve 1997 yýlýnýn son eylemleri öfke ve mücadele isteðini göstermektedir. Görevimiz bu mücadele isteðinin yaþama geçmesini, öfkenin örgütlü bir mücadeleye dönüþmesini saðlamaktýr.
Aralýk eylemi hem kitletenmektedir. Personel rejiselliði hem de eylemin mi deðiþikliði ile de niteliði açýsýndan “kitleler eylesendikalarýmýza bir baþka me hazýr deðil” diyerek direnendarbe vurulmak istenmeklerin yanlýþlýðýný gösterdi. Vizite tedir. Kamuda çalýþan 400Selahattin Dem ir kararý alan bazý sendikalarýn üye500 bin kadar sözleþmeli (Tüm Maliye Sen Ýstanbul 3 Nolu Þube) leri kitlesel olarak iþ býraktý. elemanýn sözleþmelerinin OHAL illerinde eðitim emekçileri diðer kamu emekçile- fes edileceði ifade edilmektedir. Yine çalýþanlar arasýnriyle birlikte iþ býrakarak eylemi bir üst boyuta taþýdýlar. da ayrýmlara neden olan, iþçi, memur, sözleþmeli gibi 11 Aralýk, sonuç alýncaya kadar iþ býrakma temel alýna- kavramlara baþka kavramlarda eklenerek çalýþanlarýn rak mücadeleye devam edilmesi konusunda kitlelerin kafalarý iyice bulandýrýlmakta, ayrýmlar derinleþtirilmek desteðini gösterdi. Ancak bugüne deðin kamu emekci- istenmektedir. 11 Aralýk’ta, izlenmesi gereken yolu göslerine yönelik taleplerimiz konusunda hiç bir ilerleme teren kamu emekçileri, ‘kýþý bahara çevirmek‘için müsaðlanamamýþtýr. Hükümet KESK‘i taraf kabul edip gö- cadelenin kesintiye uðramasýna izin vermemelidirler. rüþmezken, Kamu-Sen’le görüþmüþ ve enflasyon düþEk zam, fiyatlarýn dondurulmasý, tasarruflarýn faizlemezse ek zam yapýlabileceðini kendilerine ifade etmiþ- riyle birlikte derhal geri ödenmesi, sürgün ve soruþturtir. Türk Kamu-Sen devlet tarafýndan bilinçli olarak mu- malarýn geri alýnmasý, Urfa Eðitim-Sen ve SES þubelerihatap alýnmakta bugüne kadarki mücadelelerin meyve- nin yeniden açýlmasý, grevsiz ve toplu iþ sözleþmesiz lerini Türk Kamu-Sen’in toplamasýný istenmektedir. sendika dayatmasýnýn geri çekilmesi, özelleþtirme, ver98 yýlýnda da baský ve saldýrýlar artarak devam et- gi reformu ve personel rejimi deðiþikliði konularýndaki mektedir. Bunun ilk örneði OHAL bölgesindeki bazý saldýrýlarýnýn püskürtülebilmesi, KESK’in devlet tarafýnsendika þubelerinin kapatýlmasýdýr. Sendika yasa taslaðý dan taraf kabul edilmesi için mücadelenin iþçi sendikasaldýrýnýn diðer bir boyutunu teþkil etmektedir. Bu yasa larýyla ortaklaþtýrýlmasý gerekmektedir. taslaðý ile faaliyet halinde olan bazý sendikalar kapatýlKESK GYK’sý 7-8 Þubat tarihinde toplanacak. Bu mak istenmektedir. Kamu çalýþanlarýnýn uzun zamandýr toplantýda iþ býrakmayý esas alan, sonuç alýncaya kadar uðrunda bedeller ödeyerek belirli bir noktaya getirdik- devamý hedefleyen eylem kararlarýnýn hayata geçirilmeleri sendikalar grevsiz, toplu sözleþmesiz, bir yasa tasla- si için iþyerlerinde ve sendikalarýmýzda tartýþmalýyýz. ðýyla eli kolu baðlý, göstermelik bir hale getirilmek is-
Tabanda birlik
Enerji iþçileri mücadeleye yol gösteriyor 997 yýlý eylemlerinin en önemli özelliði özelleþ-
1
tirmeye karýþ eylemlerin önceki yýllara oranla hýzla artmasýydý. Özellikle enerji sektöründeki eylemler hýzla sertleþti ve bir bilinç dönüþümünün kapýlarýný araladý. Özelleþtirmeye karþý eylemler Özellikle Enerji sektöründe yoðunlaþtý. Muðla Yataðan, Kemerköy, Yeniköy, Ankara, Çayýrhan termik santrallerinin özelleþtirme giriþimlerine iþçilerin tepkisi çok sert oldu. Özelleþtirme ihalelelerini kazanan veya teklif veren firma yöneticileri iþçiler tarafýndan iþletmeye sokulmadý. Ýþçiler pek çok kez grev, toplu yürüyüþ ve miting gerçekleþtirdiler. Enerji iþçilerinin mücadelesi sermaye’ye atýlan sert bir tokat oldu, sermaye ve devletin hesaplarýný altüst etti. Fiilen 1986’da uygulamaya konulan özelleþtirmelerde devlet iþe taþradaki örgütlülük düzeyi en düþük, mücadele geleneði en az iþletmelerden baþlamýþtý. Bunun sonucunda esas olarak taþradaki, SEK, EBK, Sümerbank Turban tesisleri Orüs Aðaç iþletmeleri ile Çimento iþletmeleri çok fazla direniþ olmadan özelleþtirildi. Bu iþletmelerin örgütlü olduðu, Tekgýda iþ, Teksif, Aðaç-Ýþ ve Çimse-Ýþ sendikalarý da mücadele geleneðinin zayýf olduðu sendikalar. Sermaye birbirinden yalýtýlmýþ bu iþletmelerde mücadelenin genelleþemeyeceðini hesaplamýþtý. Ancak bu hesap enerji iþletmelerinde gerçekleþemedi. Özelleþtirilmesi planlanan bu iþletmelerin hepsi taþrada ve daha önce özelleþtirilen iþletmeler gibi birbirinden yalýtýlmýþlardý. Ýþçilerin örgütlü olduðu Tes-Ýþ sendikasý da mücadele geleneðine sahip deðildi. Üstelik Tes-Ýþ sendika yönetimi TürkÝþ içinde “makul bir özelleþtirmeyi” savunanlarýn baþýnda geliyordu. Sendika yönetimi, sermayenin “özelleþtirmeler kaçýnýlmazdýr” yalanýna tümüyle teslim olmuþ görünüyordu. Ancak Muðla/Yataðan Termik Santralindeki Ocak 1997 direniþi bu teslim havasýný kýsa sürede daðýttý. Direniþ hýzla coðrafi olarak birbirinden yalýtýlmýþ, Kemerköy ve Yeniköy (Muðla Milas) ile Ankara Çayýrhan iþletmelerine sýçradý. Ýþçiler barikatlar kurularak ihaleyi kazanan veya teklif veren firma yöneticilerini içeri almadýlar. Yataðan’da özel firma yöneticileri iþçiler tarafýndan kovalandý. Grevler, iþletme önünde toplu yürüyüþler yýl boyunca biribirini izledi. Enerji iþçilerinin öfkeli mücadelesinin basýncý Tes-Ýþ yönetiminin özelleþtirmeler konusunda 180 derecelik dönüþ yapmasýna neden oldu. Hatta artýk Tes-Ýþ Türk-Ýþ’i özelleþtirme karþý kararlý davranmaya çaðýrýyor. Türk-Ýþ bugüne kadar özelleþtirmelere sessiz kalarak, destekleyici bir tutum aldý. Konfederasyon içindeki bir çok sendika da Tes-Ýþ’in ilk tutumu gibi özelleþtirmeyi destekliyordu. Ancak yýl sonuna gelindiðinde mücadele Türk-Ýþ’teki genel kanýyý da deðiþtirdi. Türk-Ýþ’e baðlý bütün sendikalarýn Ege bölgesi yerel yöneticileri, Enerji iþçilerine destek vermek ve özelleþetirmelere karþý birleþik bir hat oluþturabilmek için Aralýk 1997’de Yataðan’da toplandý. Türk-Ýþ Baþkaný Bayram Meral enerji iþçilerine “uyuyanlarý uyandýrdýnýz” diye seslendi. Yataðan’da toplanan 2 binin üzerinde enerji ve maden iþçisi “þalterler inecek hükümet gidecek” sloganlarýný attý. Türk-Ýþ tabandan gelen basýnç nedeniyle tarihinde ilk kez özelleþtirmelere karþý bu denli kesin tavýr almýþ oldu.
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 5
patronlarýn gözdesi çocuk emeði Eti senin kem iði benim ücretsiz olarak çalýþtýrýl makta. En fazla 12-13 yaþlarý arasýndaki çocuklar ücretsiz çalýþtýrmaya (angarya) maruz kalýyor.
Kýz çocuklarýnýn emeði erkek çocuklara göre daha fazla kullanýlýyor. Çocuk emeðinin %40.4’ünü erkek çocuklarý, %59.6’sýný ise kýz çocuklarý oluþturuyor.
K
apitalizmde üretim toplumsal bir þekilde yapýlmakta ancak üretilen deðer eþitsiz bir þekilde paylaþýlmaktadýr. Üretim araçlarýný elinde tutan patronlar zenginleþtiði oranda iþçi sýnýfý da yoksullaþmaktadýr. Kapitalistler bu toplumu kendisi için cennete çevirirken, iþçi sýnýfýný aile boyu çalýþmaya mahkum etmekte, daha çok kâr etmek için ucuz çocuk ve kadýn emeðini yaygýn olarak kullanmaktalar. Dünyada çalýþan çocuk sayýsý 100 milyonu aþýyor. Türkiye’de ise her dört çocuktan birisi çalýþýyor. Çalýþan çocuklarýn %79.2’si
Kayýt dýþý ekonominin can damarýný oluþturan küçük atölyelerde ucuz çocuk emeði 12-16 saatlik sürelerle aðýr koþullarda kullanýlýyor.
Çalýþan çocuklar saðlýk, eðitim ve sosyal haklar açýsýndan toplumun en güvencesiz kesimini oluþturuyor. Çalýþan 4 milyon çocuktan % 40’ý çýraklýk ve meslek okullarýna gidiyor. Çalýþma karþýlýðýnda almýþ olduklarý ücret asgari ücretin üçte birini aþmýyor. Ýþ kazalarýndan ve meslek hastalýklarýndan en çok etkilenenler yine çocuklar; bu oran ortalama %30.
ÇIRAKLIK EÐÝTÝMÝNDEKÝ SORUNL A R ardeþler, ben ÝMES’de çalýþan ve ayný zamanda çýraklýk eðitimine giden bir iþçiyim. Arkadaþlar, bizler küçük yaþtan itibaren çýraklýk okullarýnda yalanlarla eðitiliyoruz. Bizleri patronlarýn yalakasý haline getirmeye çalýþýyorlar.
Patronlar sömürme senaryosunu müdür beye çok iyi öðretmiþler ve bize de çok iyi aþýlýyorlar.
Çýraklýk eðitimi kanunlarýný araþýtýrdýðýmýzda karþýmýza gülünç þeyler çýkýyor. Grev hakkýmýz yok, sendika hakkýmýz yok.
Bize anlatýlan bu sahtekarlýk ve yalanlarý bir kenara býrakýp, gerçekleri görmeliyiz. Biz iþçiyiz.
K
Bir tek þey var, o da bizleri 10-11 saat çalýþtýrýp az maaþ verme ve patronlarýn kafasýna göre zam yapma hakký. Bizleri dokuzuncu, onuncu sýnýf vatandaþtan sayýyorlar. Yani bizler onlarýn gözünde insan deðiliz. Bizleri stajyer olarak gösterip daha az vergi ödüyorlar. Sigortamýz sözde okul tarafýndan ödeniyor. Ama okulun ödediði sigorta, emeklilik prim hesabýna katýlmýyor.
Bizler bu aldýðýmýz maaþla býrak iþadamý olmayý, karnýmýz doysa þükür diyeceðiz.
Bu boþ vaadlere kanmayalým. Herkes patron olabilir mi? Herkes patron olursa kim iþçi olup üretecek? Maaþýmýz neden az? Niye uzun saatler boyu çalýþmak zorundayýz? Bence bu konularý araþtýrmalý, yani bilinçlenmeliyiz. Bunun için de okumalýyýz, okumalýyýz diyorum. Ama okumak yetmez. Bizler ancak bilinçli bir þekilde, iþçi sýnýfýnýn birleþik mücadelesiyle kýsýtlamalarý aþabilir insanca yaþama hakkýmýzý alabiliriz.
Devlet “babamýzla” patronlar bizi daha kolay sömürmek için çok iyi projelerle küçük yaþtan itibaren bizlere okumamayý ve susmayý öðretiyorlar.
Bizim gücümüz birliðimizden gelir. Bunun için bizleri ilgilendiren heryere sendikalara, iþçi evlerine gitmeliyiz. Grevdeki iþçilerle dayanýþmalýz.
Çýraklýk eðitimindeki müdür bize diyor ki, “Arkadaþlar sizler çok þanlýsýnýz. Sizler farklýsýnýz. Düz liseyi bitiren biri iþ aradýðý zaman iþveren liseliye ‘ne iþ yaparsýn’ diye sorar. Onlar da ancak ‘ne iþ olsa yaparým’ diyebilirler. Oysa sizler kalfalýk aldýðýnýz zaman dört dörtlük usta olacaksýnýz.”
Hiç bir zaman sendikalý faliyet yapmaktan korkmamalýyýz. Bizler ancak birbirimizle dayanýþarak ÝMES’e sendika sokabiliriz. Ve sendika bizim gücümüzü artýrýr.
Bu yöntemle bizi bir liseliden üstün gösterip uyutmaya çalýþmakta. Bizlere 10-20 yýl sonra iþadamý veya bir dükkan sahibi olacaðýmýzý söylüyor.
Sizleri ÝMES’teki sendikal faaliyete davet ediyorum. Marks’ýn dediði gibi “Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. ÝMES’den Ýþçi Demokrasisi okuru bir iþçi
6 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
Öðrenci hareketinin ihtiyaçlarý Fuat Güneþ Selçuk Yavuz Tüm dünyada olduðu gibi Türkiye’de de 68 kuþaðýyla birlikte önemli bir sýçrama yapan öðrenci hareketi, iþçi sýnýfý mücadelesiyle birleþtiði dönemlerde büyük kazanýmlar elde etmeyi baþardý. Kriz dönemlerinde zaman zaman iþçi hareketinden önce yükselerek toplumsal eylemliliðin önünü açtý.
T ürkiye’de öðrenci hareketi 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte toplumdaki durgunluk ve geri çekilmeden etkilinen öðrenci mücadelesi, 80’lerin ortasýnda yeniden kýpýrdanmaya baþladý. Darbe sonrasý ilk kez örgütlenmeye çalýþan öðrenciler, derneklerine yönelik saldýrýlarý göðüslemeye çalýþtýlar. Yýllardan sonra ilk kez Ankara ve Ýstanbul sokaklarýna çýkan öðrenciler, dernekleþme haklarýný mücadeleyle korumayý baþardýlar. 1990’lý yýllarýn ortasýnda yüzde 350’lere varan harç zamlarýný protesto etmek için tekrar kitlesel olarak sokaða çýkan öðrenciler, uzun zaman süren bir durgunluk döneminin ardýndan militan eylemler gerçekleþtirdiler. Bu eylemler sonucu devlet geri adým atarak zam oranýný düþürdü ve 1996 yýlýnda %50’lik bir zamla yetinmek zorunda kaldý.
D ünya ölçeðinde saldýrý Yapýlan yoðun harç saldýrýlarý, kriz içindeki sermaye sýnýfýnýn krizin faturasýný emekçilere yükleme çabasýnýn bir parçasýdýr. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum deðil. Sermayenin krize karþý çözümü eðitim,
saðlýk gibi alanlardaki devlet harcamalarýný kýsmak ve bunun maliyetini iþçi çocuklarýna yüklemektir. Almanya’da, Güney Kore’de, bazý Latin Amerika ülkelerinde geçen yýl yaþanan eylemlilikler yeni bir öðrenci hareketi dalgasýnýn aðýr da olsa yaklaþtýðýný göstermekte. Özellikle Almanya’da yüksekokullarýn piyasa ekonomisine terk edilmesi, kredi ve burslarýn kesilmesi, silahlanmaya ayrýlan bütçenin artmasý ve eðitime ayrýlan fonlarýn budanmasýna karþý yapýlan kitlesel gösteri ve boykotlar hareketi baþarýya ulaþtýrdý. Tarih, ögrenci hareketinin kitlesel olduðu ve iþçi sýnýfý hareketiyle birleþtiði zamanlarda baþarýlý olduðunun örnekleriyle doludur.
S on eylemler Türkiye’de eðitime ayrýlan kaynaðýn iyice azaltýlmasý ve harçlar aracýlýðýyla öðrencilerin sýrtýna yüklenmesi, yemekhanelerin, yurtlarýn ve kantinlerin özelleþtirilerek iþçi çocuklarýnýn okumasýnýn zorlaþtýrýlmasý, ÖYS sýnavýyla her yýl binlerce öðrencinin üniversite kapýlarýnda geri çevrilmesi, üniversite mezunlarýnýn da genellikle iþsizlik ve yoksulluk içinde yaþadýklarý bir gerçek. 12 Eylül darbesinin öðrenciler ve okul çalýþanlarýna býraktýðý YÖK mirasý ise okullarýmýzda bilim üretme ve öðrenme çabasýný bir komediye dönüþtürüyor. Bu yýl Mersin Üniversitesi’nden onurlu bir ses yükseldi ve “YÖK’e hayýr” sloganý üniversite çalýþanlarý tarafýndan dile getirildi. 1997’deki 6 Kasým geleneksel YÖK protestosu kitlesel gösterilerle gerçekleþti. Mecliste pankart açmak ve paralý eðitime karþý olmak nedeniyle 96 yýl hapse mahkum olan öðrencilerin temyiz duruþmasýnýn yapýldýðý 17 Aralýk’ta bini aþkýn öðrenci Ankara Kýzýlay’da “arkadaþlarýmýzý geri isityoruz!”, “öðrenciler deðil çeteler yargýlansýn!” talepleriyle gösteri yaptý.
Ayný sabah gösteriye katýlmak için Ýstanbul’dan gelen 500 kadar öðrencinin tren istasyonunda gözaltýna alýnmasýna ve polisin Kýzýlay’daki gösteriye saldýrmasýna raðmen öðrenciler coþkulu ve militandý. Hareketin yükseldiði bu dönemde öðretmenlerin ve öðrencilerin arkadaþlarýna sahip çýkýp “paralý eðitime hayýr” dediði için suçlanan arkadaþlarýna destek olmasý ve “bunlar suç ise bizde bu suçu iþleyeceðiz” demesi önümüzdeki günler için umut vericidir.
N e yapmalý? Öðrencilerin de büyük çoðunluðu toplumun diðer kesimleri gibi egemen ideolojinin etkisi altýndadýr. Kendilerine sunulan “mutlu gelecek” vaadiyle o anki gerçekliðin çeliþkilerini birlikte yaþarlar. Öðrencilerin egemen düþünceleri sorgulamak konusunda toplumun diðer kesimlerine göre genellikle bir adým önde olmasý, çoðunluðun sosyalist fikirlere sahip olduðu anlamýna gelmez. Militan öðrenciler bu gerçeklik üzerinden hareket etmeli, küçük büyük demeden her türlü talebi kucaklayacak kitlesel öðrenci örgütleri yaratmaya, bu örgütleri kazanýmlar için zorlamaya çalýþmalýdýrlar. Dernekler ya da yaratýlmaya çalýþýlan alternatif öðrenci konseyleri sadece bir grup sosyalistin deðil, bütün öðrencilerin örgütü olduðunda iþlevsel olabilecek, geniþ öðrenci yýðýnlarýný harekete geçirebilecek, sosyalist öðrencilerin içinde faaliyet gösterebileceði alanlara dönüþecektir. Öðrenci hareketinin bugünkü ihtiyacý bir grup militan, bir grup solcu öðrenciyi biraraya getirmek deðil, en geniþ birliði yaratmaktýr. Sosyalist öðrencilerin asýl görevi geniþ yýðýnlar arasýnda sosyalist fikirleri yaygýnlaþtýrmak ve öðrenci mücadelesini iþçi hareketiyle birleþtirmeye çalýþmaktýr. Büyük ya da küçük kazanýmlar saðlayan her mücadele öðrenci hareketinin kendine güvenini artýracak, kendi kitlesel örgütlerini inþa etmesine yardýmcý olacak ve toplumsal muhalefete kan verecektir.
Ý þçi sýnýfýyla iliþki 1968’de dünyayý sarsan hareketin temelininde asýl olarak kitlesel grevler vardý. Türkiye’de de 1960’larda yükselen ve 1970’de Ýstanbul’da iþçilerinin kenti zaptettiði 15-16 Haziran eylemiyle en yüksek düzeyine ulaþan iþçi hareketi dönemin belirleyicisi olmuþ, öðrenci hareketi de bu havadan beslenmiþtir. Ýþçi ve öðrenci hareketinin çýkarlarý ortaktýr ve bu hareketler birbirlerini besler. 16 Aralýk’ta DÝSK’in Ankara yürüyüþüne baþta ODTÜ olmak üzere Ankara’daki ögrencilerin kitlesel katýlýmý yürüyüþün havasýný deðiþtirmiþtir. Öðrencilerin “özgürlük savaþan iþçilerle gelecek” sloganýna DÝSK, Türk-Ýþ ve KESK iþçilerinin “öðrenciler haklýdýr, destekliyoruz” sloganýyla karþýlýk vermesi ve ertesi gün yapýlan 17 Aralýk eylemine Ankara’daki çeþitli sendikalarýn fiilen katýlýmlarý yol göstericidir.
Ýnönü Üniversitesi öðrencisi Ümit Cihan Tarho faþistlerce býçaklanarak öldürüldü.Bu eli kanlý çeteler þiddet yoluyla herkesi korkutup sindirmek istiyorlar.Her türlü muhalefete düþman olan bu çetelerin daha fazla büyümesine izin vermek bu saldýrýlarýn artmasýný kolaylaþtýracaktýr. Nazilere, toplama kamplarýna, ýrkçýlýða karþý olanlar saldýrýlara sezsiz kalamaz. Faþistlerin gerçek yüzünü ortaya çýkararak kitlesel ve militan bir mücadele bu katillere karþý verilecek en iyi yanýttýr.
Öðrenci mücadelesi, iþçi hareketiyle birleþtiði oranda daha büyük kazanýmlar elde edebilir. Öðrencilerin özgür, parasýz, bilimsel eðitim talepleri etrafýndaki mücadelesiyle elde edeceði kazanýmlarýn kalýcý olabilmesi ise ancak bir iþçi iktidarýyla mümkündür.
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 7
GÖÇ’ÜN NEDENÝ KÝRLÝ SAVAÞ Çiðdem Özbaþ
A
rarat adlý hurda bir gemi Ýtalya kýyýlarýnda Aralýk ayýnda karaya oturdu. Kaptan ve mürettebat gemiyi terketmiþti ancak çoðu Türkiye ve Irak’tan 839 Kürt gemide Ýtalyan yetkililerini bekliyordu. Yeni yýlda 386 mülteciyi taþýyan bir gemi daha Ýtalya’ya ulaþtý.
Bu göç yeni deðil, yýllardýr yaþanýyor. Yalnýzca 1997’de çoðunluðu Türkiye’den olmak üzere 10 binden fazla Kürdün kaçak olarak Avrupa ülkelerine sýðýndýðý tahmin ediliyor. Geçen yazdan bu yana 3 bin Kürt mültecinin Ýtalyan kýyýlarýna ayak bastýðý belirlendi.
Bu kitlesel düzeydeki göç dalgasý Avrupa yetkililerini telaþlandýrmaya yetti. Çeþitli Avrupa ülkelerinden Polis þefleri, Emniyet Müdürü Necati Bilican ile buluþtular ve bir deklerasyon imzaladýlar. Bu anlaþmaya göre Türkiye sýnýr kontrolünü arttýracak; sýnýrlar arasý geçiþlerde imzalanan anlaþmalara uyulacak; polis teþkilatlarý arasýndaki iliþki geliþtirilecek; bilgi alýþveriþi arttýrýlacak; göçmenler hakkýnda bilgi toplanacak.
Binlerce Kürt mülteci belirsiz ve çok tehlikeli yolculuklarý göze alarak Avrupa þehirlerine kendilerini atarak yarýnlarýný kurtarmaya çalýþmaktalar.
Avrupa ve Türkiye’li yöneticiler göçün nedenleri konusunda anlaþamasalar da, bir ülkeden baþka bir ülkeye kaçmak isteyen insanlarýn zor kullanýlarak durdurulmasý için ne yapmak gerektiði konusunda görüþ birliðine vardýlar. Türkiye Avrupa ülkelerine bu iþin PKK tarafýndan organize edilen bir komplo olduðu teorisini kabul ettirmeye çalýþtý. Ancak Avrupalý yöneticiler yýllardýr yaþanýlan bu kitlesel göçün arkasýnda bir komplo deðil daha köklü sorunlarýn yattýðýný görüyorlar. Avrupa’da istikrarýn saðlanmasý ve korunmasý için Türk yöneticilerinin bu konuda daha köklü çözümler bulunmasýný talep ediyorlar.
Gerek zengini gerekse yoksuluyla Diyarbakýrlý Batý’ya göçediyor. 1990 yýlýnda kente göçeden 47 bin kiþi ise yaþam koþullarý açýsýndan Diyarbakýr’dan daha da olumsuz koþullarýn varlýðýný gösteriyor bize. Kentin varoþlarýnda ancak 3-4 kiþinin kalabilecegi ev denemeyecek kadar kötü barýnaklarda 3-4 aile yani 20-25 insan yaþýyor.
Türkiyeli yöneticiler Kürt göçünün ekonomik temelli olduðunu iddia edýyorlar, bu nedenle de Ýtalya’ya göç edenlerin Türkiye’ye geri iade edilmesini istiyor.
Bugün Diyarbakýr zenginlerinin pastadan aldýklarý pay, yoksullarýn aldýklarý payýn 7.3 katý. Bu oran Türkiye genelinde 11 kat. 1994 yýlýnda Türkiye genelinde kiþi baþýna düþen milli gelir 1712 dolarken Diyarbakýr’da 1485 dolar.
Aslýnda, Ýnsan Haklarý Derneð raporlarý ile yetkililerce açýklanan rakamlarda göçün arkasýnda yatan siyasi ve ekonomik nedenler açýkca ortaya çýkmakta. Rakamlar yorumu gereksiz kýlmakta. Doðu’da 12 yýldýr süren kirli savaþ sonucu 26 bin kiþi öldü. Öldürülenlerin 4.209’u güvenlik görevlisi, 18.019’u PKK’lý, 4245’i sivildi. 5040 sivil de yaralandý. 1997 Ocak ayýna kadar 2759 köy yakýldý, yýkýldý, boþaltýldý. Bu güne kadar yaklaþýk 500 kiþi gözaltýnda kayboldu. Kaybolanlarýn beþte dördü Olaðanüstü Hal Bölgesi’nde yaþamaktaydý ve altýda beþi Kürt ve diðer azýnlýklardandý. Güneydoðu’da aðýrlýklý ola-
Abone formu Adý:
rak siyasi davalarýn görüldüðü Diyarbakýr Devlet Güvenlik Mahkeme’sinde 94-97 yýllarý arasýndaki üç yýl içinde 54 bin 273 kiþi çeþitli suçlardan yargýlandý. Bu üç yýlýn istatistikleri Güneydoðu’da her 10 kiþiden 3’ünün DGM’lik olduðunu ortaya çýkarmakta. Bölgede üç yýl içinde PKK’ye yardým ve yataklýk yaptýðý ileri sürülen toplam 11 bin 216 kiþi yargýlandý. 1996 yýlý bütçesinin yüzde 38’i OHAL’e harcandý. OHAL’deki askeri harcamalar yýllýk 10 milyar dolara , günlük 1 milyon 250 bin dolara ulaþtý.
Soyadý: Adres: Tel:
1 yýllýk abonelik (2.000.000 TL) ❍ 6 aylýk abonelik (1.000.000 TL) ❍
ADRES: Osmanaða Mahallesi Yoðurtçu Þükrü Sok. No 48 Kat 5 Kadýköy Ýstanbul TELEFON: 0216 330 22 80
net göç oraný yüzde 35. Kentin nüfusu 911 bin olmasýna karþýn Diyarbakýr 1990 yýlýnda 79 bin göç verirken aldýðý göç 47 bin oldu.
Uluslararasý Sosyalizm için
Eskiden Þýrnak’ta görev yapmýþ Ordu Valisi Mustafa Malay bölgedeki durumu, “Köy korucularý bu sistemin devam etmesini isterler. Bölgede güvensizliðinin sürmesinden yanalar. Terörün bitmemesini isterler. Bitse bile kendi aralarýnda terör yaratýrlar, olaðanüstü hal tazminatý almak için senaryolar üretirler“ diye açýklýyor. 28 Þubat sonrasý Refahyolun askeri bir müdahale ile düþürülmesi sonucunda oluþan ANASOL hükümeti Baþbakaný Mesut Yýlmaz ve yardýmcýsý Ecevit, iktidara geldikten kýsa bir süre sonra Siirt’te topladýklarý Bakanlar Kurulu’na bölge için reform
içeren paketi sundular. O günden bu güne ekonomik anlamda verilen sözler unutuldu. O gün, Doðu ve Güneydoðu’dan sorumlu Devlet Bakaný Salih Yýldýrým “halk bu kez de hayal kýrýklýðýna uðratýlýrsa neler olabilecegini düþünmek bile istemiyorum” diyordu. Hükümetin teþvik paketi için yaptýðý araþtýrmalar bölgedeki köylülerin yüzde 40’ýnýn topraksýz olduðunu ortaya çýkardý. Diyarbakýr’da bu oran yüzde 45’ken, kýrsal kesimde topraksýz köylülerin oraný yüzde 85’e ulaþýyor. Ekilebilir topraklarýn yüzde 30’u (toprak sahiplerinin yalnýzca yüzde 5.4’ünü oluþturan) aðalarýn elinde bulunuyor. Topraksýz köylülerin yüzde 27’si ortakçýlýk yaparak, yüzde 9’u da toprak kiralama yoluyla geçimini saðlayabiliyor. Bölgede yaþanýlan politik baskýlar ve ekonomik çözümsüzlük çok yoðun bir iç göç yaþanmasýna neden oluyor. Kürt kökenlilerin yaþadýðý köylerdeki nüfusun yüzde 8590’ý kentlere göç etmiþ durumda. Yaklaþýk beþ milyon insan yer deðiþtirdi. Diyarbakýr’ýn 1990 yýlýnda
Diyarbakýr’da daima cýlýz kalan sanayi 1987’den sonra daha da geriledi. On yýl önce sanayinin ekonomideki aðýrlýðý %29’lardayken 1994’te %23’lere doðru düþtü. Geçen Ramazan’da bir hayýrseverin Diyarbakýr’da daðýttýðý erzak için verilen kavgayý televizyonlardan izledik. Bu tablo kolay kolay belleklerden silinmemiþtir. Ýnsan Haklarý Derneði’nin savaþ bölgesinden göç eden 341 aileyle yani 3258 kiþiyle yaptýðý anket çalýþmasýnýn sonuçlarý þöyle: Göçeden çocuklarýn yüzde 53’ü okula gidemedi. Yüzde 89’u ev bulamadý. Yüzde 78.9’una iþ verilmedi. Yüzde 71.5’i Kürt kimliðinden dolayý göz altýna alýndý. Ýþ bulanlarýn yüzde 83’ü sigortasýz çalýþtýrýldý. Yüzde 53.3’ü göçten sonra doktora gidemedi. Tüm bu gerçekler Güneydoðu’da yaþayan insanlarýn Kürt olduðu için ne kadar güç koþullarý göðüslemek zorunda kaldýðýný gösteriyor. Bölgede yaþayan insanlar bu durumu deðiþtirebilmek için mücadele etmek zorunda kalýyor. Koalisyon hükümetinin CHP’nin de desteðiyle Türkiye’nin genelinde uyguladýðý politikalar toplumun çoðunluðuna karþý azýnlýðýnýn çýkarlarýný savunuyor, her alanda patronlarýn saldýrý programýný gerçekleþtirmeye çalýþýyor. Tüm bu farklý alanlarda sürmekte olan mücadelelerin sosyalist bir toplumla sonuçlanmasý için mücadele etmeliyiz.
8 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
MARKSÝZMÝN GÜNCELLÝÐÝ Tony Cliff * ize okutulan resmi tarih büyük adamlarýn, krallarýn, generallerin ve imparatorlarýn öyküsüdür. Kleopatra hakýnda öðrendiðim þey sütle banyo yapmasýydý. Öðretmen asla sütün kimler tarafýndan üretildiði ve kaç Mýsýrlý çocuðun yoksuluk içinde acý çektiðini anlatmazdý. Napolyon hakkýnda okutulan ise 1812’de Rusya’ya girdiðidir. Bunun sonucunda kaç Rus ve Fransýz köylüsünün can verdiðine kimse deðinmez.
B
A Þ A Ð I D A N S O S YA L Ý Z M ysa asýl önemli þeyler milyonlarýn eyleminde yatar. Komünist Manifesto bunu açýkca ortaya koyar:
O
Þimdiye kadar bütün toplumlarýn tarihi sýnýf mücadelesinin tarihidir. Özgür insan ve köle, efendi ve köle, lonca sahibi ve ustabaþý, bir diðer deðiþle; baský yapan sýnýf ve baskýya maruz kalan sýnýf, kimi zaman gizli, kimi zaman açýk ama sürekli mücadele içinde birbirinin karþýsýndadýr; ve her mücadele ya toplumun devrimci yeniden yapýlanmasýyla ya da çatýþan sýnýflarýn birlikte çöküþüyle sonuçlanýr.
oy vermeleri, sonra evlerine gidip yönetme iþini baþkalarýna býrakmalarýdýr. Eðer bir kiþi hayatý boyunca on defa oy kulansa, biz biliyoruz ki, onun kullanabildiði demokrasi toplam otuz dakikayý geçmez. Abe Lincoln’un da söylediði gibi “Toplumu yarý özgür yarý köle yapamazsýnýz.” Sosyal Demokrat liderler istiyorlar ki kitleler yaþamlarýný köle olarak sürdürsün ve sadece yarým saatlik demokrasi kullansýnlar.
KAPÝTALÝZMÝN ÇELÝÞKÝLERÝ apitalizmde çalýþanlar üretim araçlarýna sahip deðildirler; üretim araçlarýna sahip olanlar da çalýþmazlar.
K
Kapitalizmde iþçiler fabrika, demiryollarý, hastane gibi büyük ünitelerde çalýþýrlar. Bu üniteler þu yada bu sayýda iþçiyi kapsar. Yani üretim sosyal bir süreçtir. Ancak mülkiyet sosyal deðildir. Mülkiyet bireylerin, þirketlerin ve devletlerin elindedir.
üretkenlik ile anarþi ayný zamanda yan yana varolduðu için, biz bolluðun ortasýnda yoksulluk ile yüzyüzeyiz. Binlerce yýl insanlar yeterince yiyecek olmadýðý için aç kaldýlar. Piyasada fazla yiyecek olduðu için insanlarýn aç kaldýðý yegane sosyal düzen kapitalizmdir. Fazla tahýl Amerika Birleþik Devletleri’nde okyanusa dökülüyor, üstelik bunun için özel gemiler inþa ediyorlar. Tek amaç tahýl fiyatlarýný yüksek tutmak. Yoksulluk ve zenginlik tarihte daha önce asla görülmedik bir boyuta ulaþtý. Örneðin 58 milyarder dünya nüfusunun yarýsýnýn gelirine eþit zenginliðe sahipler. Bu nüfusun yarýsýnýn içinde yalnýz yoksullar deðil ayný zamanda zengin sayýlabilecekler de var. Herbir milyarder 60 milyon insanýn gelirine eþit bir zenginliðe sahip.
ta kalmaya çalýþan Ford, sürekli yatýrým yapmak fabrikayý tekrar tekrar donatmak zorunda. Sermayeler arasý rekabetin neden olduðu bu anarþi, iþçileri bu sermaye birimlerinde diktatörce baskýlara maruz býrakýr.
KAPÝTALÝST DEVLETÝN DO Ð AS I ize herzaman devletin bütün toplumun üstünde olduðu ve ulusu temsil ettiði anlatýlýr. Komünist Manifesto, devletin, egemen sýnýfýn silahý olduðunu açýklýða kavuþturur:
B
Modern Devlet, bütün burjuvazinin iþlerini yöneten bir icra komitesinden baþka bir þey deðildir. Baþka bir yerde Marks, Devleti “silahlanmýþ bireyler ve aksesuarlarý” (or-
Her bir üretim ünitesinde planlý üretim yapýlýr. Fakat sermayenin deðiþik ünitelerini koordine eden ortak planlar yoktur. Volkswagen otomobil fabrikasýnda her otomobil baþýna bir motor, bir kaporta, dört tekerlek (yada ek olarak bir tane stepne) üretilir. Üretimin deðiþik bölümleri arasýnda koordinasyon yoksa üretim gerçekleþemez. Fakat Volkswagen ile General Motors arasýnda koordinasyon yoktur. Kapitalizmde plan ve anarþi ayný paranýn iki ayrý yüzü gibidirler.
Hem Stalinist “sosyalizm” hem Sosyal Demokrat “sosyalizm” yukardan Kapitalizmi, feodalizm ve sosyalizm sosyalizmdir. Stalinistler için bu apaçýk ile karþýlaþtýrmak yararlý olabilir. ortadadýr. Stalin ne zaman Þiddete Feodalizmde, ekonohapþýrsa bütün parti gelince, bu sýkca ve minin genelinde üyeleri mendil yanlýþ olarak devrim ile eþit ve tek tek çýkartmak üretim ünigösterilmeye çalýþýlýr ama zorundaydýlar. Marx’ýn dediði gibi “þiddet, yeni telerinde planlamabir toplumun ebesidir”. Ýlk badan bahsekýþta Sosyal Dikkatinizi çekerim; “ebesidir”, d i l e m e z . D e m o k r a t bebeðin kendisi deðil, yani Sosyalizmde ise “sosyalizm” deyardýmcýsýdýr. ekonominin her mokratik görünür, fakat ünitesinde ve ekonominin gerçeklikte tamamen elitisttir. Sokakta- genelinde planlama uygulanacaktýr. ki erkek ve kadýnlardan beklentileri, Kapitalizmde devasa dinamikler ve her dört yada beþ yýlda bir kendilerine
SERMAYELER ARASI REKABET VE ÝÞÇÝLERÝN S Ö MÜ R Ü L ME S Ý eodalizmde, feodal bey kendi hayatýný iyileþtirmek için serfleri ezip sömürüyordu. Marx’ýn dediði gibi, “serflerin sömürüsü feodal beyin midesinin geniþliði ile sýnýrlýydý.” Ford’u iþçileri sömürmeye motive eden ise kendi tüketim isteði deðildir. Öyle olsaydý, sermayenin sýrtýmýzdaki yükü hafif olurdu. Sömürüyü motive eden güç, tüketim deðil, sermaye birikimidir. General Motors ile rekabette ayak-
F
du, polis ve hapishaneler) diye tarif eder. Marks orduyu "ölüm endüstrisi" olarak adlandýrýr ve bu gerçek sanayiye baðýmlýdýr. Üretici güçler, yýkýcý güçleri belirler. Ortaçað'da köylüde bir at ve odun sapan varken, süvaride daha iyi bir at ve kýlýç vardý. Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda milyonlarca insan cepheye gönderilirken milyonlarca insan da kurþun dökmek için fabrikalara seferber edildi. Günümüzde ise, bir parmak bir tuþa basýnca milyarlarca dolarý ordan oraya transfer
* Tony Cliff 1947-8’de yazdýðý Rusya’da Devlet Kapitalizmi adlý kitabýyla devrimci geleneði geliþtirerek bugün Aþaðýdan Sosyalizm anlayýþýyla her ülkede örgütlenmeye çalýþan uluslararasý sosyalizm akýmýnýn temellerini attý. Cliff’in Türkçeye çevrilmiþ kitaplarýndan bazýlarý þunlar: Rusya’da Devlet Kapitalizmi, üç ciltlik Lenin Biografisi, Kadýnlarýn Kurtuluþu ve Sosyalizm. Ýngiltere’deki Socialist Workers Party’nin (SWP- Sosyalist Ýþçi Partisi) kurucularýndan Cliff’in Ýþçi Demokrasisi için kaleme aldýðý yazýyý aynen yayýmlýyoruz.
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 9
edebilirken, baþka bir parmak baþka bir tuþa basýnca Hiroþima'da 60 bin insan yok oluyor. Mars'tan uzaylýlar dünyada beþ parmaklý bir eldiven bulsalar buna anlam veremezler. Ancak eldivenin iþlevini bildiklerinde durum açýklýða kavuþur. Ayný þekilde, ordunun düzenlenme þekli, bütün toplumun sosyal yapýsýný yansýtýr. Orduda generaller, subaylar ve erler varsa fabrikada menejer, ustabasý ve iþçiler olacaktýr. Bir hiyerarþi diðerine denk düþer.
PROLETER DEVRÝM apitalistleri mülksüzleþtirmek için iþçi sýnýfýnýn politik gücü eline almasý gerekiyor. Ancak iþçi sýnýfý var olan devlet mekanizmasýný devralamaz, çünkü bu kapitalist devlet toplumdaki hiyerarþiyi yansýtýyor. Ýþçilerin hiyerarþik devlet aygýtýný tümüyle yýkmalarý ve yerine sürekli ordusu ve bürokrasisi olmayan, bütün görevlilerin Devrimin en önemli olgusu, iþçi sýseçildiði ve yerine göre geri çaðrýldýðý, seçilen temsilcilerin temsil ettikleri iþ- nýfýnýn davranýþ ve alýþkanlýklarýndaki çilerden daha fazla para almadýklarý bir deðiþimlerdir. Bir örnek vereyim: Çardevlet kurmalarý gerekiyor. Marks bu lýk Rusya’sýnda Yahudiler korkunç baskýlarla, katliyamlarla karþý karþýysonuca Paris Komünü’nü inceEgemen dýlar, Petrograd ve ledikten sonra vardý. Moskova’da yaþaKomünist Manisýnýf zenginliðini malarý özel izfesto’da der ki: ve erkini zor altýnda ne baðlýydý. Bundan kalmadýkça vermez; iþçi Bunun dýönceki büþýnda bir disýnýfý da yüzyýllarýn tün tarihzi daha yasak birikmiþ pisliðinden sel hareketve baský söz ler, azýnlýkladevrim olmaksýzýn konusuydu. Devrýn ya da azýnlýkkurtulamaz. rim sýrasýnda ise Petlarýn çýkarlarý için varorograd Ýþçi Konseyi’nin baþkaný lan hareketlerdi. Proleter hareket olarak bir Yahudi, Troçki, Moskova ise bilinçli baðýmsýz büyük çoðunkonseyinin baþkaný olarak bir baþka Yaluðun bu çoðunluðun çýkarý için hudi, Kamanev, Sovyet Cumhuriyeolan hareketidir. ti’nin baþkaný olarak bir diger Yahudi, Marks, devrimin neden gerekli ol- Sverdlov, seçildi. Troçki Kýzýl Orduðunu þöyle izah ediyor: du’nun baþýndaydý.
K
Egemen sýnýf zenginliðini ve erkini zor altýnda kalmadýkça ver-mez; iþçi sýnýfý da yüzyýllarýn bi-rikmiþ pisliðinden devrim olmak-sýzýn kurtulamaz.
Kapitalizm iþçileri hem birleþtirir hem de böler. Ýþ ve ev için yanýndaki iþçi ile rekabet etmek iþçi sýnýfýný parçalar; patrona karþý mücadele etmek ise birleþtirir. En büyük birliði ve devrimin kalbini kitle grevlerinde görürüz. Devrim bir gecelik mesele deðildir, grevler ve gösterilerden oluþan ve iþçilerin gücü fiili olarak ele geçirmeleri ile noktalanan bir süreçtir. Þiddete gelince, bu sýkca ve yanlýþ olarak devrim ile eþit gösterilmeye çalýþýlýr ama Marks’ýn dediði gibi “þiddet, yeni bir toplumun ebesidir”. Dikkatinizi çekerim; “ebesidir”, bebeðin kendisi deðil, yani yardýmcýsýdýr.
ni kaybetmesi ve kendi içinde kavga ve bölünmeler yaþamasý, 4- Devrimci bir partinin varlýðý.
YA SOSYALÝZM YA FAÞÝZM azýnýn baþýnda Marks’tan yapýlan alýntýda, sýnýf mücadelesinin ya bütün toplumun yeniden yapýlanmasý ya da çatýþan sýnýflarýn birlikte çöküþü ile sonuçlanacaðý üzerinde durulmuþtu. Marks bu sonuca Roma köleci toplumunun çöküþüne bakarak vardý. Spartacus yenilmiþti, köleler, köle sahibi sýnýfý yýkamadýlar ama toplumsal çöküþ yaþandý; kölelik ortadan kalktý, köle sahiplerinin yerini Feodal Beyler aldý.
Y
Engels ayný fikri, insanlýðýn önündeki alternatifin ya sosyalizm ya da barbarlýk olduðunu söyleyerek formule etti. Rosa Luxemburg bunu daha da geliþtirdi. Ama her ikisi de barbarlýk hakkýnÝþçi sýnýfýnýn davranýþ ve alýþkanlýk- da bizim neslimizden çok daha az þey larýndaki deðiþimi ifade eden bir baþka biliyorlardý. Engels 1895’de öldü, Rosa örnek de 1917 devrim aylarý sýrasýnda Luxemburg ise 1919’da katledildi. Her Lunacharsky’nin 30-40 bin kiþilik top- ikisi de Nazi Almanyasý’nýn gaz odalarýlantýlarda William Shakespeare ya ný, Hiroþima ve Nagasaki’yi, Kapitalizm da Yunan sanatý üzeAfrika’daki kitlesel rine 2-3 saatlik iþçileri hem birleþtirir açlýðý görmekonuþmalar hem de böler. Ýþ ve ev için diler. yapmasýyanýndaki iþçi ile rekabet etmek Naziler ikdýr. tidar kapýL e n i n , iþçi sýnýfýný parçalar; patrona larýna dayand e v r i m i n karþý mücadele etmek ise dýðýnda, Sosyal gerçekleþmesi için birleþtirir. Demokrat Parti’nin gerekli dört ön koþulu þöyle (SPD) liderleri sandýlar ki varolan dusýralar: rum Nazilere alternatftir. Bu nedenle 1- Toplumda genel ve derin bir Hindenburg’un baþkanlýðý için oy kulkrizin varlýðý, landýlar, çünkü Hindenburg muhafaza2- Ýþçi sýnýfýnýn herþeyin eskisi gibi kardý, Nazi deðildi. Ancak 30 Ocak devam etmesine artýk katlanmaya1933’de Nazi olmayan muhafazakar Hicaðýný açýkça ortaya koymasý, denbur, Hitler’i yeni Baþbakan olarak 3- Egemen sýnýfýn herþeyi eskisi gibi hükümet kurmaya çaðýrdý. Ayný dösürdürebileceðine dair olan güveni-
nemde Sosyal Demokratlar, Bruening’ýn iþçi haklarýna saldýran yasalarýný desteklediler ve böylece iþçi sýnýfýný demoralize ederek Nazilerin ekmeðine yað sürdüler. Sendikalarýn sözde teorisyeni Fritz Tarnow; “kapitalizm hasta, biz kapitalizmin doktorlarýyýz” saptamasýnda bulundu. Halbuki Marks “iþçi sýnýfý kapitalizmin mezar kazýcýsýdýr” der. Doktor ve mezar kazýcýsý arasýnda biraz fark vardýr. Doktor yastýðý hasta adamýn baþýnýn altýna koyar, mezar kazýcýsý yüzünün üstüne sýký sýký bastýrýr. Faþizm umutsuzluðun, sosyalizm ise umudun hareketidir. Böyle olduðu için de faþizmle mücadele sadece faþistlerle mücadele deðil, faþizme ortam hazýrlayan umutsuzluða karþý bir mücadele olmalýdýr. Farelerle uðraþmak gerekir ama laðýmlar temizlenmezse fareler yine çoðalýr. Faþistlere karþý mücadele verirken kapitalizme ve faþizme ortam hazýrlayan iþsizlik ve yoksullukla da mücadele etmek gerekiyor.
MA R KS Ý Z M H E R Z A M A N KÝ N D E N D A H A GEÇERLÝ ünümüzde kapitalizmin çeliþkileri Marks’ýn öldüðü 1883’den çok daha derin. Bu çeliþkileri ekonomik çöküþlerde, ardarda patlak veren savaþlarda, heryerde görüyoruz. Yine günümüzde iþçi sýnýfý 1883’de olduðundan çok daha güçlü. Bugün Güney Kore iþçi sýnýfý 1883’de bütün dünya iþçi sýnýfýndan daha büyük. Güney Kore ise dünyanýn sadece onbirinci güçlü ekonomisi. Bunlara ABD, Japonya, Rusya, Almanya, Ýngiltere iþçi sýnýflarýný eklersek, sosyalizmin potansiyeli her zamankinden daha güçlü ve Marksizm her zamankinden daha güncel.
G
10 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
Susurluk Devletin gizli Mustafa Aksu
3 Kasým 1996 Susurluk kazasý yýllardýr sosyalistlere, aydýnlara, iþçi ve öðrencilere kan kusturan kontrgerillanýn bir ayaðýný kýsmen de olsa aydýnlýða çýkardý. Tünelin içinde daha neler ve bilmediðimiz hangi iliþkiler var, araþtýrdýkça aydýnlanýyor. Kirli iliþkiler çýkýyor. Birileri ise kapatmaya ve örtpas etmeye çalýþýyor. Susurluk dolayýmýyla ortaya çýkan bu çetenin binlerce siyasal cinayete, katliama ve yargýsýz infaza imza attýðý kesin. Devlet adýna cinayetler iþleyen, bugün henüz bir kýsmý deþifre olmuþ illegal operasyonlar düzenleyen, eroin ticareti dahil her türden pis iþ ve iliþkilere giren, bunun içinse verili yasalara takýlmayan, normal mevzuatýn dýþýnda konumlanan bir örgütlenme. “Devlet adýna kurþun atan da, kurþun yiyende kahramandýr.” dedirtecek kadar devlet ve siyasetçilerle iç içe geçen, devletin
en yüksek katlarýndan destek bulan bir þebeke: KONTRGERÝLLA.
Kontrgerilla ne iþ yapar? Kontrgerilla ilk defa 1950’li yýllarýn sonunda ABD emperyalizminin dünyanýn herhangi bir yerinde kendi çýkarlarýna karþý koyacak ulusal hareketlere müdahale etmek için oluþturulmuþ özel kuvvetler olarak ortaya çýktý. CIA denetiminde ölüm mangalarý oluþturuldu. Bir yandan baskýcý rejimler desteklendi, diðer yandan sol hareket ve gösteriler kanla bastýrýldý. Uyuþturucu ticaretini eline aldý, paylaþtýrdý. Birçok ülkede grevleri bastýrmak için mafya ve faþist örgütlenmelere para ve silah akýttý. Karþýlýðýnda onlara eroin ticareti serbestliði tanýdý. Ölüm mangalarý Guatamala da, Arjantin’de onbinlerce cinayet iþledi.Daha sonralarý Nato içerisinde iþler görmeye baþladý. Burjuva demokrasilerinin en yerleþik olduðu Avrupa’da bile örgütlendi. Fransýz kontralarý Ruanda’da iç savaþýn çýkmasýnda ve katliamlarda görev aldý.
Okuyucularýmýz Ýtalyan gladyosunu yakýndan tanýr. Ýtalyan kontrasýnýn altýnda devletin en yüksek katmaný çýktý. Ýtalyan iþçi sýnýfý ve solun verdiði mücadele sonucu kontrgerilla geriletildi, kimi sorumlularý cezalandýrýldý. Cumhurbaþkanlarý bile iþe bulaþmýþtý ve hapis cezasý aldý. Portekizde Suarez’in ölüm timlerinden haberi olduðu ve göz yumduðu hatta yargýlanmasý gerektiði herkesçe biliniyor. Her ülkede her biri ayný iþi yapýyor. Bulunduklarý coðrafyada olan ulus ya da sýnýf hareketleri, sola karþý giyotin olarak çalýþýyor. Devletin ve emperyalist güçlerin yasal yollar ve organlarý aracýlýðýyla yapamadýðý ya da kamu oyu baskýsýndan çekindiði için yapmakta tutuk davrandýðý iþleri bu örgüte havale ediyor.
Türk Kontrgerillasý ve Yaptýklarý Yýllardýr sola ve iþçi hareketine karþý yürütülen mücadelede sayýsýz cinayetin ve katliamýn sanýðýdýr bu örgüt. 12 Eylül öncesi 5000 solcu-
nun, aydýnýn, öðrencinin ve iþçi önderinin ölümünden, Çorum, Maraþ katliamýndan sorumludur. Balgat katliamýndan, Bahçelievler’de 7 TÝP’linin öldürülmesinden, 1977 1 Mayýs’ýndan da bunlar sorumludur. Olaðanüstü Hal Bölgesi’nde Hizbullah adý altýnda yapýlan yüzlerce yargýsýz infazdan, JÝTEM adý altýnda gerçekleþtirilen eylemlerden ve daha nicelerinden de. “Ne yaptýysak devlet için yaptýk” diyerek sýrtlarýný devlete dayadýklarýný ilan ediyorlar. 7 TÝP’liyi nasýl
Ýþçi sýnýfý ve sol, kapitalist sýnýfýn krizine ve istikrar paketlerine karþý bir direniþ hattý oluþturabilir. Krizin faturasýný yüklenmek, kemer sýkmak istemeyen güçler iþçi sýnýfýnýn ana örgütleri ve mücadelesi etrafýnda geniþ bir birliði örebilir. öldürdüklerini anlatan ve Mehmet Aðar’ýn nikah þahitliðini yaptýðý Haluk Kýrcý, Çatlý’nýn suç ortaðýdýr. Balgat katliamý sanýðý Mustafa Pehlivanlý, “bütün olaylarýn arkasýnda Çatlý vardýr” diyordu. Ve bu Çatlý’nýn silah ruhsatý, pasaportu, herþeyi devlet tarafýndan saðlanmýþ, dünyanýn her bir yerinde iþ ve eylem yapmasý emperyalist güçlerce planlanmýþtý. Yine bu ekipten Korkut Eken, “Emirsiz ve devletten habersiz hiçbir þey yapmadým” diyerek bu suç örgütünün devletle iliþkisini itiraf ediyordu.
Faþist Hareket ve Kontrgerilla Ýliþkisi Susurluk davasý nedeniyle ortaya çýkan isimlerin hemen hepsi MHP, BBP orijinli. Çatlýlar, Þahinler, Ekenler hep MHP kökenli kadrolar. BBP lideri, “Çatlý dava arkadaþýmdýr” derken doðru söylüyor. BBP Baþkaný bir dönem ülkücü gençliðin birinci, Çatlý ise ikinci adamýydý.
OHAL’de süren savaþ devlet içindeki bu çeteleri finanse ediyor. Ýstihbarat örgütlerini, kafatasçýlarý harekete geçiren bir yandan savaþtan elde edilen rant ise diðer yandan da azgýn milliyetçilik ve ýrkçýlýktýr.
Cezaevlerinden salýnan özel timcileri sloganlar atýp kurbanlar keserek karþýlayanlar MHP’lilerdi. Bu olaylar bir kez daha gösterdi ki MHP ve BBP kontrgerilla için kadro kaynaðýdýr. Çeteler þeklinde örgütlenenler bir yandan da devlet içinde-
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 11
de daha önemli roller üstleniyor. Kýbrýs ve OHAL’de görev yapmanýn devlet içinde üst kariyerlere týrmanmada öncelik saðladýðýný yetkililer kendileri açýkça söylüyorlar.
yüzü ki kadrolarýyla pis ve kanlý iþlerini yapmaya devam ediyorlar. OHAL’de kullanýlan yöntemler diðer ülkelerin kontrgerillasý tarafýndan kullanýlan yöntemlere öyle benzer ki çoðu defa eylemleri, tatbik ve teknikleri ayýrt etmek imkansýz. Kontrgerilla dünyanýn her yerinde tetikçilerini faþist hareketten devþiriyor. Faþizm kanla beslendiði için ölüm timleri de faþist hareketin kadrolaþmasýný pekiþtiriyor. Bu durum faþist partilerin devlet içinde örgütlenip kök salmasý iþlevi de görmekte. Türk faþist hareketinde kaç solcu, komünist öldürüldüðünün kariyer edinmede, üst mevkiilere yükselmede önemli bir kriter olduðu bilinir. Susurluk’ta adý geçen JÝTEM’ci asker ve generaller, MÝT ve emniyet müdürleri, ýrkçý polisler saymakla bitmez. “Bugüne kadar ne öðrendiysem Baþbuðumdan öðrendim” diyen valileri, 5 bin kiþinin ölüm emrini veren ve devlet töreniyle gömülen Türkeþ’i ayrýca belirtmek gerekmez.
Çeteleri savaþ besliyor OHAL’de süren savaþ devlet içindeki bu çeteleri finanse ediyor. Ýstihbarat örgütlerini, kafatasçýlarý harekete geçiren bir yandan savaþtan elde edilen rantsa diðer yandan da azgýn milliyetçilik ve ýrkçýlýktýr.
Faþist hareket ve iþbirliði içindeki tüm örgütler savaþtan salt mali rant elde etmekle kalmýyorlar. Savaþ onlara yeni savaþçýlar, kafatasçýlar edinme ve yetiþtirmede sýnýrsýz imkanlar sunuyor. Savaþ dolayýmýyla egemen sýnýf milliyetçiliði, þovenizmi körüklüyor. Bu ise faþist harekete güçlenmesi için ciddi politik imkanlar sunuyor.
Resmi rakamlar bu savaþta yaklaþýk 25 bin kiþinin öldüðünü söylüyor. Hizbullah iç çatýþmasý adý altýnda sayýsýz cinayet iþlendi. Yargýsýz infazlarýn, faili meçhul cinayetlerin sayýsýný kaydetmek, istatistiðini tutmak bile imkansýzlaþtý. Bütçenin yüzde 10’a yakýný savaþa harcanýyor. Bu katrilyonlarla ifade edilebilecek kadar büyük para uluslararasý savaþ ve silah tacirlerinin ve ölüm timlerinin ilgisini çekiyor. Eroin trafiðinin bu ölüm timlerinin, faþist çetelerin elinde tekelleþmesiyle bir o kadar daha para ortaya çýkýyor. Ortada sözkonusu olan paranýn bu kadar büyük olmasý zaman zaman terör örgütlerinin, cinayet þebekelerinin birbirine girmesine, çetelerin birbirlerinin ayaðýna dolanmasýna yol açabiliyor. Emniyetçilerle JÝTEM ve MÝT’in birbirlerini suçlar açýklamalar yapmasý, sorunun ipuçlarýný veriyor. Ordunun devreye girmesi ve parlamentoya müdahalesi bu sorunlarý þimdilik bir ölçüde giderdi ve kýsmi de olsa bir uzlaþma saðladý.
Savaþtan rant saðlayanlar Sedat Bucak bölgedeki korucularýn simgelerinden biri. Bucak hakkýndaki iddialar, onun her türlü pisliðe girdiðini, savaþtan, özelleþtirmelerden, uyuþturucu ticaretinden rant alan çetelerin önemli ayaklarýndan birisi olduðu yönünde. Bu bölgede görev yapan devlet erkaný batýya gittiðinde devlet için-
“Kurt puslu havayý sever” sözü sanki bizim bozkurtlarýmýz için söylenmiþ, onlara çok uyuyor. Savaþ hali faþistlere batýda, metropollerde örgütlenmek için uygun politik iklim yaratýyor.
Sola ve iþçi hareketine saldýrýyorlar Savaþtan ve kentin hertür gayri meþru iþinden, eroin trafiði vb’den elde ettikleri paralarý ve yetiþtirdikleri kadrolarý bize karþý kullanýyorlar. Ýþçilerin, öðrencilerin ve sosyalistlerin üzerlerine salýyorlar. Satýrlarla yaptýklarý saldýrýlar her geçen gün artýyor. Susurluk soruþturmasý çerçevesinde tutuklanan katil zanlýlarý tek tek serbest býrakýldý. Belli ki Aðar ve Bucak’ý da yargýda aklamak istiyorlar. Bu tahliyelerle daha da cesaretlenen ve polisten destek gören faþistler tekrar saldýrýlarýný artýrdýlar. Egemen sýnýf istikrar programýný uygulayabilmek için polis baskýsýyla toplumu terörize ederek korku ve panik havasý yaratmak istiyor. Faþist saldýrýlar da yönetici sýnýfýn ekmeðine yað sürüyor. Bu baskýlarý ve araçlarýný, faþist çeteleri yaratan kapitalizmin doymak bilmez kâr hýrsýdýr. Ekonomik alandaki istikrarsýzlýðý ve 10 yýldýr süren savaþýn üstesinden gelememesi egemen sýnýfý daha da saldýrganlaþtýrýyor. Ekonomik krizin siyasal alanda yarattýðý tahribat ve parçalanma
egemen sýnýfýn iþini daha da zorlaþtýrýyor. Onyýllardýr toplumda kullanýlan deðerlerin çökmesi, devlete ve kurumlarýna karþý artan güvensizlik ve çözülemeyen Kürt sorununun yanýna bir de Ýslami hareketin yükseliþinin eklenmesi egemen sýnýfý iyice zora sokuyor. Bu ekonomik ve siyasal krizi darbe tehditleri ve milli mutabakat hükümetiyle hafifletmiþ olmasý krizden çýkmaya yetmiyor. Çok parçalý ve dolayýsýyla güçsüz olan bu hükümet ise çok katý bir istikrar programý uygulamaya þimdilik- pek cesaret edemiyor.
Saldýrýlar püskürtülüp çeteler cezalandýrýlabilir Çetelerin cirit attýðý, polis baskýsýnýn arttýðý, katliam sanýklarýnýn tek tek serbest býrakýldýðý bir ortamdayýz. Kriz egemen sýnýf ve onun her tür örgütlenmesi lehine de çözülebilir, iþçi sýnýfý ve demokrasiden yana olanlarýn lehine de. Bunu mücadele belirleyecektir. Ýþçi sýnýfý ve sol kapitalist sýnýfýn krizine ve istikrar paketlerine karþý bir direniþ hattý oluþturabilir. Krizin faturasýný yüklenmek, kemer sýkmak istemeyen güçler iþçi sýnýfýnýn ana örgütleri ve mücadelesi etrafýnda geniþ bir birliði örebilir. Toplumda terör estiren, yargýsýz infazlarý ve faili meçhulleri gerçekleþtiren çeteler, kontrgerilla ve faþist sürüler iþçi hareketinin gündemine sokulabilir. Ekonomik olarak yoksullaþmasýnýn arkasýndaki siyasal sorunlarý ve odaklarý farkedip gündemine almaya baþlayan bir iþçi hareketi hýzla siyasallaþýr. Siyasallaþan, giderek sistemi sorgulayan bir iþçi hareketi ise Aðarlarýn da, Bucaklarýn da, onlarýn bekçiliðini yaptýklarý bu ekonomik-siyasal sistemin de üstesinden gelebilir. Bunu gerçekleþtirebilecek baþka sýnýfsal güç de yoktur.
imar iskan’da faþist saldýrýlara karþý mücadele G enelde demokrat ve dev rim ci in san la rýn otur duðu Ýmar Ýskan Blok la rý’nda fa þist ler saldýrýlarýna her geçen gün bir ye ni si ni ekliyorlar. Türk-Ýþ bloklarýndaki Ülkü Ocaðý’ndan gelenler Ýmar Ýs kan’da ya pý lan ýþýk ey lem le rin den bi rin de po li sin de des te ði ni ala rak ma hal le sakinlerine saldýrdýlar. Saldýrýlarda biri bý çak la iki ki þi ya ra landý. Arkasýndan
Ýmar Ýs kan’da otu ran lar dan bi ri nin ara ba sý yakýldý. Sol görüþlü ba zý in san la rýn ev le ri bo yay la (ay nen 1978 Ma raþ kat li a mý ön ce sinde yapýldýðý gibi) iþa ret len di, te le fon kablolarý kesildi. Mahal le sa kin le ri zo run lu ih ti yaç la rý ný kar þý la mak için baþ ka bir sem te git mek zo run da kal dý lar.
Ýn san lar fa þist ler ne de niy le ra hat bir þe kilde mahallelerinde ge ze mi yor lar. Kor kut -
ma, teh tid ve þid det kullanýlarak mahalle sa kin le ri üze rin de te rör estiriliyor. Tüm bu geliþmeler içerisinde bize saldýran iki fa þist um ma dýk la rý bir þekilde karþýlýk bul du lar ve da yak ye di ler. Bu nun ar ka sýn dan kýrk ki þi lik fa þist bir grup mahalleden in san la ra ve Mev la na Li se si’nde ki öð ren ci lere saldýrdý. Genç, yaþlý, kadýn, erkek de me den te rör es tir me yi ba þa rý sa yan bu
az gýn la rýn biz le re ni çin saldýrdýðý çok açýk. Mahallemizdeki in san la rýn an ti fa þist ol ma sý on la rý ra hat sýz etmekte. Susurlukla birlikte katliamlarý, uyuþturucu kaçakçýlýklarý bir kez daha gün ýþý ðý na çý kan fa þist çe te ler bu pis lik lerden rahatsýz olan insanlarýn yaþadýðý ma hal le miz de sal dý rý larýný yoðunlaþtýrdýlar.
di yen bu az gýn ka til le re kar þý an cak güç lerimizi birleþtirerek cevap verebiliriz. Eðer mahallemizdeki tüm an ti fa þist in san lar bir le þe rek çe te le ri ma hal le miz den de fet mezsek, ocaklarýný ka pat maz sak bu sal dý rý lar da ha da ar ta cak týr.
“Susurluk ovasý, bozkurtlarýn yuvasý”
Ýmar Ýskan Bloklarý’ndan bir okur
Bir le þen Ýþ çi ler Ye nil mez!
12 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
SÝYONÝZMÝN 100 YILI:
VATAN DÜÞÜNÜN KANA BOÐULUÞU Mike Simons *
mez olduðu sonucuna vardýlar.
rtadoðu’da sona ermesi mümkün görünmeyen anlaþmazlýklar nedeniyle her gün Yahudi ve Arap kaný dökülüyor. Ama durum hep öyle deðildi.
Dreyfus davasý ile ilgili olarak Herzl þunlarý yazýyordu: “Paris’de anti-semitizme karþý savaþmanýn boþ ve gereksiz olduðunu anladým.”
O
Yüz yýl önce birinci Siyonist Kongresi temsilcileri Ýsviçre’nin Basel kentinde toplandýklarý zaman dünya Yahudilerinin büyük çoðunluðu Doðu Avrupa’da yaþamaktaydý. Filistin’de ise bir milyon Arap’la birlikte barýþ içinde yaþayan yalnýzca birkaç bin Yahudi vardý. Birinci Siyonist Kongresi bu harmoniyi bozacak olaylarýn baþlangýcý oldu. Bu toplantýnýn amacý Avusturya’da yaþayan Yahudi gazeteci Theodor Herzl’in düþünceleri etrafýnda bir hareket yaratmaktý. Herzl 1895 yýlýnda anti-semitik (Yahudi karþýtý) propaganda dalgasýnýn etkisi altýnda Fransa’da vatana ihanetten yargýlanan bir Yahudi subayý olan Dreyfus’un davasýný yayýnladý. Dreyfus davasýnda teþhir edilen ýrkçýlýkla mücadele etmenin bir yolu olarak bazý Yahudiler sosyalist harekete katýldýlar. Ama Herzl ve diðerleri anti-semitizmin kaçýnýlmaz ve mücadele edile-
Siyonistler, ancak Avrupa’yý terkedip anavatanlarý Filistin’e yerleþtikleri zaman barýþ içinde yaþayabileceklerini söylemeye baþladýlar. Herzl ise bunun ancak Araplarla Yahudileri birbirine düþürerek bölgede hegomonyasýný sürüdüren Avrupa’nýn emperyalist güçlerinin desteðiyle baþarýlabilineceðini düþünüyordu. Bu nedenle Yahudilere karþý iþlenen korkunç soykýrýmlardan birinin düzenleyicisi olan Çarlýk Rusyasýnýn ünlü içiþleri bakaný Von Plehve’den bile destek istedi. Soykýrýmlar yüzünden Doðu Avrupa’dan büyük Yahudi göçleri oldu, ancak Siyonistlerin istediði gibi Filistin’e deðil. Ýlk Siyonist Kongresinden Ýkinci Dünya Savaþý’nýn baþlangýcýna kadarki süre içinde ABD’ye 3 milyon, Batý Avrupa’ya da 500 bin Yahudi göç etti. Göçeden Yahudilerin yalnýzca yüzde 3’ü (120 bini) Filistin’e gitti. Birinci Dünya Savaþý’nda Araplar’ýn Osmanlý’ya karþý baþlattýklarý isyandan
* Geçtiðimiz yýl Ýsrail devleti siyonizmin doðuþunun 100. yýlýný kutladý. Bu resmi kutlama Ortadoðu’daki kan gölü içinde gerçekleþtirildi. Mike Simons’ýn Ýngiltere’deki Socialist Workers Party’nin (Sosyalist Ýþçi Partisi) haftalýk gazetesinde yayýmlanan Ýsrail devletinin resmi ideolojisi siyonizm konusundaki yazýsýný Levent Yýlmazok Ýþçi Demokrasisi için çevirdi.
sonra bölgenin kontrolünü Ýngilizler ele geçirdi. Filistin’e göçen Yahudiler Ýngilizleri hem kullandýlar hem de onlar tarafýndan kullanýldýlar. Ýngilizler böl-yönet taktiðiyle Yahudileri kullandýlar. Bu yeni sömürgeciler Arap toprak sahiplerinden arazi satýn aldýlar. Filistinli çiftçileri yurtlarýndan attýlar ve Arap nüfusa karþý sistematik bir ayrýmcýlýk uyguladýlar. Filistinlilerden boþalan yerlere bölgeye gelen Yahudileri yerleþtirmeye baþladýlar. Bu yerleþimler Araplar’la Yahudiler arasýndaki ilk þiddet olaylarýný baþlattý ve bu þiddet bugüne kadar sürdü. Yine de Ýkinci Dünya Savaþý’na kadar Siyonizm düþüncesi Yahudiler arasýnda azýnlýktaydý. Bu durum, Yahudilerin Nazilerce kitleler halinde imha edilmesinden ve Avrupa’daki Yahudilerin çoðunluðunun yok olmasýndan sonra deðiþti.
BEKÇÝ KÖPEÐÝ Savaþtan önce ve savaþ sýrasýnda müttefik ülkelerin liderleri Yahudi kýyýmýna kayýtsýz kaldýlar.
Savaþdan sonra ise Yahudi sorununu, daha doðrusu, soykýrýmdan kurtulan Yahudiler’in ne yapýlacaðý sorununu Filistin’de Yahudi devleti kurmaya karar vererek çözdüler. Yahudi olan ve olmayan büyük bir çoðunluða göre her Yahudi’nin istediðinde gidebileceði bir anavatanýnýn olmasý yeni bir soykýrýma karþý tek sigortaydý. Ancak, malesef “Yahudi sorunun” bu þekilde çözümü Filistin’in Arap nüfusunun aleyhine olacaktý. Dönemin Ýngiltere Baþbakaný Winston Churchill, dünyanýn en önemli petrol yataklarýnýn bulunduðu bu bölgede Ýsrail Devleti’nin Ýngiltere’nin emperyalist çýkarlarýnýn bekçi köpeði olarak kullanýlacaðýný açýkça ifade etmiþti. Churchill, “Düþman bir Arap denizinde küçük bir Yahudi dost yaratmaktan” bahsediyordu. Birleþmiþ Milletler’in 1947 yýlýndaki paylaþým planý Filistin’in %55’ini nüfusun sadece %30’unu oluþturan ve topraklarýn sadece %6’sýný elinde tutan Yahudilere veriyordu. Ancak bu bile yeterli deðildi. Savaþtan sonra yeni Ýsrail Devleti Filistin’in %80’ini iþgal ederek yaklaþýk bir milyon Arap’ý yurdundan sürdü. Ýsrail’in ilk Cumhurbaþkaný Chaim Weizmann, Filistinlilerin bu kitlesel göçlerini “mucizevi baþarý” olarak yorumluyordu. Ama bu bir mucize falan deðildi. Kaba terör sayesinde baþarýlmýþ etnik bir temizlikti. Ýsrail ile Filistinliler arasýndaki anlaþmazlýðýn temelinde yatan bu gerçeklik bugün de Ortadoðu’da kan dökülmesinin temel nedenidir.
Ýsrail-Türkiye-ABD ortak askeri tatbikatý:
EGEMENLÝK TATBÝKATÝ
T
ürkiye ve Ýsrail arasýnda son yýllarda artan iliþkiler, iki ülkenin ortak askeri tatbikat yapmasýyla þimdiye kadarki en üst düzeyine ulaþtý. Ýsrail ve Amerika’yla birlikte gerçekleþtirilen bu tatbikat dünyanýn en istikrarsýz bölgelerinden birinde bulunan Türkiye’nin bölgede etkinliðini artýrma çabalarýnýn bir parçasýdýr. Arnavutluk’ta geçen yýl yaþanan ayaklanmanýn bastýrýlmasý için kollarý ilk sývayan ülkeler arasýnda bulunan Türkiye, Körfez Savaþý sýrasýnda da ABD ve diðer saldýrgan ülkelere bütün olanaklarýný sunmuþtu. Dönemin Cumhurbaþkaný Turgut Özal’ýn ifadesiyle “bir koyup üç almanýn” hesabýný yapan Türk egemen sýnýfý Irak’a yönelik emperyalist saldýrýnýn ciddi bir parçasý oldu. Kuzey Kýbrýs’taki askeri üsleri, Balkanlar, Ortadoðu ve Orta Asya’daki her olaya müdahale etme isteði ve Olaðanüstü Hâl Bölgesi’ndeki savaþ nedeniyle Türkiye dünyanýn en büyük silah üre-
ticisi ve alýcýsý ülkelerinden biri haline geldi. Bölgedeki egemenlik alanýný geniþletmek amacýyla doðuda Ýran, batýda da Yunanistan’la ciddi bir rekabet içinde olan Türk yönetici sýnýfý, bu tatbikatla Ortadoðu’daki rakiplerine gözdaðý vermeye çalýþmakta. Hükümet bir yandan parasýzlýðý bahane ederek emekli maaþlarýný geciktirip memur maaþlarýný yüzde 30’dan fazla artýrmayacaðýný ilan ediyor. Yoksullardan daha fazla fedakârlýk istiyor. Öte yandan da Filistin topraklarýný iþgal ederek kurulan, varlýðýný sürdürmek için yýllardýr Ortadoðu’yu kana bulayan bu korsan devletle ortak tatbikat yapýyor. Bizlerden toplanan vergilerle finanse edilen ve milyarlarca liraya malolan bu egemenlik gösterilerine karþý çýkmalýyýz. Bu savaþ oyunlarýnýn emperyalizmin Ortadoðu’daki jandarmasý siyonist Ýsrail’le ortaklaþa yapýlmasý bu karþý çýkýþýmýzý daha da güçlendirmeli.
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 13
güney
kore
kaplana ne oldu? ÖNDER ALÇÝÇEK Güney Kore 1961 askeri darbesine kadar ekonomik olarak geri bir ülkeydi. Darbe sonrasý kurulan askeri hükümet beþ yýllýk kalkýnma planlarýný uygulamaya soktu. Bu plana uygun olarak tüm toplumsal muhalefet bastýrýldý iþçi ve öðrencilerin örgütlenme haklarý tamamýyla yokedildi. 1980 sonrasý Özal dönemi politikalarýnda olduðu gibi ihracaata yönelik bir kalkýnma modeli geliþtirildi. 1962’de 2.3 Milyar dolar olan toplam ulusal gelir katlanarak arttý ve 1996’da 480,4 milyar dolara çýktý.
þürdü. Bu dönemde iþçi sýnýfý ücret, sosyal haklar ve yaþam koþullarýný iyileþtirecek kazanýmlar elde etti. Bu mücadeleler sonunda 1980 katliamýnýn sorumlulularý ve büyük yolsuzluklar yapan devlet baþkaný, generaller ve politikacýlar hapse týkýldý. Bugün dünyanýn onbirinci ekonomik gücü olan Güney Kore hýzlý bir çöküþ yaþýyor. Patronlar uluslarasý düzeyde IMF aracýlýðla Kore’deki krize müdahale etmeye çalýþýyorlar. G.Kore’de Aralýk’ta yapýlan seçimleri muhalefet lideri demokrasi yanlýsý merkez-sol aday Kim Daejung kazandý. Sol söylemle iktidara gelen yeni hükümetin ilk iþi IMF’ile anlaþma masasýna oturmak oldu. Ülke içinde yaþanan finansal krize karþý “Ulusal
Uzlaþma” programý ilan etti. Bu “uzlaþmanýn” anlamý patronlar sýnýfýnýn iþçi sýnýfýna karþý güçlendirilmesidir. Yeni hükümet, 1980 katliamýnýn sorumlularý ve büyük yolsuzluklarýn sorumlusu eski devlet baþkanlarý ve onlarýn 28 suç ortaðýný serbest býraktý. Ancak hapishane çýkýþýnda onlarý yüzlerce öfkeli insan bekliyordu. Protesto eylemlerinde “bu krizi hükümet ve zengin þirket sahipleri yarattýlar, þimdi bütün acýsýný bizim çekmemizi istiyorlar. Biz asla bu acýyý çekmeyeceðiz!” diyen göstericiler sýnýf mücadelesinin Güney Kore’de ne kadar keskinleþebileceðini ifade ediyor.
Güney Kore, tüm dünyada olduðu gibi Türkiye’de de yýllarca örnek ekonomik model olarak gösterildi. Askeri darbenin yarattýðý nefes alýnamaz ortam patronlarýn ucuz emek gücü üzerinden müthiþ kârlar etmesini saðladý. Büyümenin faturasý çok zor koþullarda çalýþan iþçilere çýkartýldý. 1980’de patlak veren demokrasi yanlýsý Kwangju ayaklanmasýnýn ardýndan durum deðiþmeye baþladý. Ayaklanma kanla bastýrýldý. 1987’de o zamana kadar görülmemiþ büyüklükteki grev dalgasý hükümeti dü-
Söyleþi ore Mucizesi’nin sona ermesiyle ilgili olarak Güney Koreli sosyalist HYUN ile yapýlan söyleþiyi sunuyoruz.
K
Ekonomik krizin etkileri nelerdi? Bu sadece ekonomi uzmanlarýnýn bahsettiði bir kriz deðil. Bütün gazeteler ve televizyon program larýnýn en önemli haberleri kriz üzerine. Her evde, her barda ve her iþyerinde bu tartýþýlýyor. Ýnsanlarýn büyük bir çoðunluðu birþeylerin temelinden yanlýþ olduðunu görüyor. Ýflaslar büyük psikolojik etkiler yarattý. Ýnsanlar ilk batan Hanbo þirketinin -çelik üreticisi- çok çürümüþ olduðunu biliyordu. Bu nedenle pek çok insan Hanbo’nun batmasýný normal karþýlamýþtý ve baþka iflaslar beklemiyordu. O günden sonra iflaslar birbirini takip etti. Þimdiye kadar batan en büyük firma Güney Kore’nin ikinci büyük araba üreticisi olan Kia Motor oldu.
Oysa Kia “iyi yönetim modeli” olarak sunuluyordu. Bir yýl önce bütün patronlar “Kia’yý kopyalamalýyýz” diyorlardý. Bu iflas müthiþ bir þok yarattý. Kia ekonomik büyüme amacýyla müthiþ borçlar almýþtý. Þirket yýkýlmaya baþlayýnca büyük bankalar da batma tehdidiyle karþý karþýya kaldýlar. Güney Kore ekonomisi 1992 yýlýnda yumuþak bir durgunluk yaþamýþtý. Bir kaç orta büyüklükteki þirket batmýþ, ancak bankalar bu durumu halledebilmiþlerdi. Ama bugünkü durum çok daha ciddi. Hükümet bankalara özel borçlar vererek müdahale etmek ve böylece batmalarýný engellemek zorunda kaldý. Hatta savunmakta olduðu özelleþtirme ideolojisine raðmen Kia’nýn kontrolünü eline aldý, etkin bir kamulaþtýrma
yaptý. Bu herkes için þok ediciydi, piyasada bir korku dalgasý yarattý. Bir þirketin ekonomik problemi olduðuna dair herhangi bir iþaret ya da söylenti bankalarýn kâr ediyor olsa bile o þirkete verdikleri kredilleri sýnýrlandýrýlmasýna neden oluyor. Bu durum kâr eden þirketleri bile iflasa sürüklemekte. Kriz derinleþiyor, tam bir çýlgýnlýk yaþanýyor. Ýflaslar, batan þirketlerde çalýþanlardan çok daha fazla sayýda iþçiyi etkiliyor. Örneðin, çoðu müþteri Haitai satýþ þirketine sipariþ vermiþ ve parasýný peþin ödemiþti. Ýki gün sonra sipariþlerini almaya giden müþteriler o sabah þirketin bütün þubelerinin iflas sebebiyle mühürlendiðini gördüler.
Ocak ayýndaki kitle
grevlerinden bu yana iþçi hareketi nasýl geliþti? Öfkenin düzeyi hâlâ çok yüksek. Kim Young Sam hükümeti iþten atmayý kolaylaþtýran çalýþma yasalarýný uygulamayý kitle grevleri nedeniyle ertelemiþti. Grevler çalýþma yasalarýný yok edecek ve Kim Young Sam Hükümetinin otoriter rejimini yýkacak potansiyele sahipti. Fakat sendika liderleri iþçilerin öfkelerini kontrol edebilmekteydiler. Deðiþik iþ kollarýndaki iþçiler farklý zamanlarda greve çaðrýldý. Grevler büyük ölçüde pasifti. Yaz aylarýnda ücret anlaþmazlýðý vardý. Sendika liderleri iþçileri yüksek ücret artýþý ve iþ güvencesinin birlikte kazanýlamayacaðýna ikna ettiler. Ýþçiler yüksek ücret yerine iþ güvencesi hakkýný savunacaklarýný söylediler.
Ýþverenler kendilerine güvenli deðildi. Onlar hala kitle eylemlerinin ruh hali içerisindeydi. Bu yüzden çok da kötü olmayan ücret artýþlarý önerdiler. Þimdi iþçiler için ekonomik kriz durumun daha da kötüye gitmesi anlamýna geliyor. Deðiþim arayýþý içindeler ve gittikçe öfkeleri artýyor. Bu öfke, bütün politikacýlarý reformlardan sözetmek zorunda býrakýyor. Büyük iþadamlarý, politikacýlar (eski devlet baþkaný Kim Young Sam’ýn hapse yollanan oðlu da dahil) ve generallerin baþýný çektiði yolsuzluklar yaþandý. Bu olaylar sadece küçük bir azýnlýðýn toplumu yönetip kontrol ettiðini ve sadece onlarýn zenginleþtiðini halka gösterdi.
14 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
ROSA LÜKSEMBURG
ÖZGÜRLÜÐE ADANMIÞ BÝR YAÞAM Ýþçi sýnýfý mücadelesi 79 yýl önce kararlý bir devrimciyi yitirdi. Rosa Lüksemburg 1919’da bir asker tarafýndan kafasýna dipçik vurularak öldürüldü. 16 yaþýnda Polonya Devrimci Partisi’ne katýlan Rosa, 18 yaþýnda Ýsviçre’ye sürgüne gitmek zorunda kaldý. Yaþamýnýn sonuna kadar sosyalist hareketin önderlerinden biri olarak kaldý. Al i G ün Rosa, 1871’de Rusya’nýn sömürgesi olan Polanya’da bir yahudi olarak doðdu.Yahudiler kentlerin kenar mahallelerinde yaþamaya zorlanýp her türlü sosyal haklardan mahrum býrakýlmýþlardý, sýklýkla da soykýrýma uðruyorlardý. Bir kadýn olarak Rosa, politikayý “erkeklerin iþi” olarak gören önyargýya karþý sürekli mücadele etmek zorundaydý. Küçükken geçirmiþ olduðu hatalý bir kalça ameliyatý sonucunda topallayan bir yürüyüþe ve sýkça hastalýklara yakalanan saðlýksýz bir bünyeye sahip ufak tefek çelimsiz bir kadýndý. Ancak keskin zekasý, hemen göze çarpan bilgisi ve devrimci bir hareket inþa etmekteki kararlýlýðýndan dolayý dönemin burjuva gazeteleri ondan nefretle bahsediyorlardý. Ona “Kanlý Rosa” adýný takmýþlardý.
Reform mu, devrim mi? Rosa uluslararasý iþçi hareketinin merkezi olan Almanya’ya yerleþerek dönemin uluslararasý düzeyde en kitlesel ve baþarýlý iþçi partisi olan Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne (SPD) katýldý. SPD’nin yüzbinlerce üyesi, binlerce bölge örgütlenmesi, 80’den fazla günlük gazetesi ve arkasýnda yýllarýn mücadele birikimi vardý. Ancak parti örgütlenmesindeki bürokratikleþme ve muhafazakarlýk en üst düzeye ulaþmýþtý. Rosa, bütün diðer marksistlerden çok daha önce reformizmin ve parti içindeki muhafazakarlýðýn yarattýðý tehlikeleri gördü. SPD’nin muhafazakar liderliðinin önde gelen
isimlerinden Bernstein, artýk sosyalist partinin iþçilerin yaþam koþullarýnýn adým adým düzeltmeyi amaçlamasý gerektiðini söylüyordu. Bernstein’a göre, kapitalizm artýk Marks’ýn iddia ettiði gibi krize girmeyecekti ve kapitalizmin krizlerini tamamen aþmak için devrim gerektiði fikri artýk gününü doldurmuþtu. Rosa, marksizmi revize eden bu fikirlere karþý çok ateþli bir mücadele verdi. Bu fikirlerini 1899 yýlýnda yayýmlanan “Reform mu Devrim mi?” adlý kitapçýðýnda ifade etti. O dönemde SPD parti merkezini temsil eden ve uluslararasý iþçi hareketi tarafýndan “marksizmin piri” olarak görülen Kausky’nin muhafazakar tutumlarýný görerek açýkça eleþtirdi.
Ya sosyalizm, ya barbarlýk! Rosa, “Ya sosyalizm ya barbarlýk” sloganýyla mükemmel bir þekilde özetlediði fikirleriyle, kapitalist rekabetin kaçýnýlmaz bir þekilde barbarlýða yol açtýðýný, bu durumu deðiþtirmek için kapitalizmin iþçiler tarafýndan devrilmesi ve çoðunluðun iktidarý olan sosyalist bir toplum inþa edilmesinin tek çýkar yol olduðunu vurguladý. Reformlar için mücadelenin iþçileri patron ve devletle karþý karþýya getirdiðini, bu günlük mücadelenin sýnýfýn kendine güvenini kazanmasý açýsýndan önemli oluðunu belirten Rosa, kapitalizm krize girdiðinde patronlarýn bu kazanýmlara saldýrýldýðýný anlattý. Rosa’ya göre, kazanmýþ olduðumuz haklarý korumak ve daha güzel bir dünyada yaþamak için kapitalist sistemi devirmek ge-
rekiyordu. Avrupa Birinci Dünya Savaþý’na ve büyük ayaklanmalara gebeydi. Sosyalistler mücadelenin parçasý olmak zorundaydýlar. 1905 Rus devrimini Polanyalý iþçileri takip etti. Rosa devrim koþullarýnda Polonyalý sosyalistlere önderlik etti. Varþova’ya vardýðýnda kentte sýkýyönetim uygulanýyordu ancak büyük kitle gösterileri, grevler, askerlerle çatýþmalar her gün daha fazla yaygýnlaþýyordu. Kendiliðinden hareketin doruða ulaþtýðý bu dönemde “Kitle Grevleri, Sendikalar ve Siyasi Partiler” kitapçýðýný yazdý. Sosyalistlerin görevinin bireysel kahramanlýk veya yönetici sýnýfa karþý darbe yapmak olmadýðýný ýsrarla vurguladý. Parti, kitle eylemlerinin bir parçasý olmalý ve insanlarý sosyalizme kazanmalýydý. Bu ilk mücadele dalgasý yenilgiyle sonuçlanmýþ, devrimci durum geriye itilmiþti. Ancak Rosa bu karanlýk ve gerici dönemde, iþçi sýnýfýnýn bir önceki dönemin mücadelelerinden çok þey öðrendiðini ve yeniden ayaklanmanýn bir an meselesi olduðunu görüyordu. Birinci Dünya Savaþý patlak verdiðinde sosyalist önderlerin büyük bir çogunluðu yurtseverlik dalgasýna kapýldý ve savaþa bütçe ayrýlmasý kararýnda mecliste burjuva partileriyle birlikte oy kullandýlar. Rosa 1914’te “askerleri isyana kýþkýrtmak” suçlamasý ile tutuklandý. Rosa, “Bizden, Fransýz veya baþka yabancý kardeþlerimizi öldürmemizi bekliyorlarsa onlara kesinlikle hayýr yanýtýný vermeliyiz” diyordu.
Sosyalizm için mücadele Bu dönemde Rosa Lüksemburg, Karl Liebknecht, Franz Mehring ve Klara Zetkin önderligindeki bir grup savaþa karþý tutum alarak birlik oluþturdular. Bu birlik daha sonra Spartaküs Birliði adýný aldý. ”Savaþa karþý savaþ” propogandasý yapan Rosa, iþçilerin kendi yöneticilerine karþý savaþmalarý gerektiðini söylüyordu. Nihayet Rusya’da 1917 yýlýnda iþçiler barbarlýða karþý ayaklandý ve yönetici sýnýflarýný devirerek devrimi baþarýyla sonuçlandýrdýlar. Almanya’da ayaklanma baþladýðýnda Rosa hapishanedeydi. Ýþyerlerinde ve orduda konseyler kuruldu. Konseyler tarafýndan seçilen Ýþçi ve Asker Konseyleri Temsilciler Komi-
tesi bütün iktidarýn kendilerine geçtiðini iddia ediyordu. Ýþçiler hükümet binalarýný iþgal ettiler ve hapishaneleri boþalttýlar. Rosa özgürlüðüne kavuþur kavuþmaz doðruca Berlin’de binlerce iþçinin kendisini karþýladýðý meydana gitti. Rusya’daki iþçi devrimini ancak batýda gerçekleþecek olan bir devrimin koruyabileceðini biliyordu. Rosa devrimin ancak iþçilerin kendileri tarafýndan baþarýya ulaþtýrýlabileceðini söyleyerek sað kanat sosyalist liderlerin oluþturduðu sözde
Sosyalist önderler yurtseverlik dalgasýna kapýlýnca Rosa, “Bizden, Fransýz veya baþka yabancý kardeþlerimizi öldürmemizi bekliyorlarsa onlara kesinlikle ‘hayýr!’ yanýtýný vermeliyiz” diyordu. “Devrimci Hükümete” karþý mücadele etti. Hükümetin buna yanýtý kanlý oldu. Özel askeri birlikler Rosa ve arkadaþlarýnýn peþine düþtü. 15 Ocak 1919 tarihinde Rosa hükümet askerleri tarafýndan öldürüdü ve cesedi kanala atýldý. Rosa Alman sosyal demokrat hareketinden ayrýlma fikrine karþý sonuna kadar direndi. Ayrý bir örgütlenmenin iþçi sýnýfýndan izolasyona neden olacaðýný düþünüyordu. Devrimin en yoðun olarak yaþandýðý bir dönemde baðýmsýz devrimci örgüt fikrine ikna oldu. Ancak Rosa’nýn Spartaküs Birliði geliþen olaylarý etkileyebilecek bir büyüklük ve deneyime sahip deðildi. Ýþçi sýnýfý içinde bir geleneðe ve tanýnmýþlýða sahip olmayan kadrolar hükümetin provakasyonuyla erken bir kalkýþma sonucunda izole oldular. Bu deneyimsizlik ve örgüt kadrolarýnýn bir kýsmýnýn -liderliðin uyarýlarýna karþýn- maceracý tutumlarý hareketin liderliðinin katledilmesi ile sonuçlandý. Rosa, yaþamýyla olduðu gibi trajik ölümüyle de bir gelenek býraktý. Bu gelenek, devrimin o kýsa ancak çok hareketli ve canlý döneminde iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz çýkarlarýný savunan bir partinin kurulamayacaðýný, bugünden devrimci partinin inþasý için mücadele etmek gerektiðinin önemini göstermektedir.
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 15
FERÝDE BULUT ÞENAY ÞAHÝN
KADINLAR EZÝLÝYOR MU? Kadýnlar yaþamlarýnýn her alanýnda sadece kadýn olduklarý için ciddi bir ayrýmcýlýk ve aþaðýlanmayla karþý karþýyalar. Türkiye’de yasalara göre ailenin “reisi” hâlâ erkektir. Son yapýlan nüfus sayýmýnda kadýnlar bir kez daha ikinci sýnýf insan yerine koyuldular. Sorularý yanýtlamasý için öncelikle ailenin “reisi”, yani erkek arandý. Hepimiz sýk sýk “Kadýnýn sýrtýndan sopayý karnýndan sýpayý eksik etmeyeceksin”, “Saçý uzun aklý kýsa”, “Kýzýný dövmeyen dizini döver” gibi deyiþ ve atasözlerini duyarýz. Her kadýn yaþamý boyunca defalarca benzer aþaðýlamalarla karþýlaþýr. Geçtiðimiz haftalarda tartýþýlan konulardan birisi kadýnlar için bekaret kontrolüydü. Aile ve kadýndan sorumlu Devlet Bakaný Iþýlay Saygýn bazý kadýnlarýn bekaret kontrolü nedeniyle bunalýma girip intihar ettiði hatýrlatýlýnca, “intihar ederlerse etsinler ne yapalým” yanýtýný vermesi aile ile ilgili sorunlara devletin yaklaþýmýný ortaya koymasý açýsýndan çarpýcýdýr. 558 kadýnla yapýlan bir anket kadýnlarýn %60’ýnýn son iki yýllýk iþ hayatýnda sözlü ve fiziksel (tecavüz gibi) tacize uðradýðýný, % 87’sinin birçok defalar tacize uðradýðýný ve %72’sinin etkisiz bir þekilde karþý koyduðunu ortaya çýkarmýþtý. Bu durum kadýnlarýn % 54’ünü mesafeli iliþkiler kurmaya, % 53’ünü giyimine özen göstermeye ve % 37’sini hiç birþey olmamýþ gibi davranmaya zorlamýþtýr. Yapýlan baþka bir araþtýrma ile ev içi faaliyete harcanan zamanýn kadýnlarda erkeklerin 3.5 katý olduðu, 12-19 yaþ grubunda kadýnlarýn ev iþine 1 saat 33 dakika erkeðin ise 28 dakika harcadýðý tespit edilmiþtir. Yaþamýn her alanýnda kadýn ve erkekten beklenen roller farklý. Ekonomik olarak erkeðe baðýmlý görülen kadýnýn asýl görevi aile içi hizmetler olarak tanýmlanmakta. Kadýnýn asli görevleri olarak ailenin beslenmesi, temizliði, her türlü bakýmý, yeni kuþak çocuðun topluma üretken ve uyumlu bir emek olarak kazandýrýlmasý sayýlabilir. Kadýna biçilen bu aile içi sorumluluklar onu toplumsal iliþkilerde erkeklere göre daha güvensiz ve dezavantajlý duruma düþürmektetir. Kadýnýn doðurganlýðýyla iliþkilendirilen ve haklý kýlýnmaya çalýþýlan bu süreç kadýn vücudunun bir seks objesi olarak görülmesiyle pekiþmektedir. Yaþadýðýmýz dünyada kadýn seks objesi ve paranýn alýp satabildiði bir þey olarak pazarlanmakta.
KADINLAR NÝÇÝN EZÝLÝYOR? Kadýnlarýn erkeklere göre toplumsal alanda daha dezavantajlý olmalarý ve cinsel olarak
KADIN SORUNUNA ÝLÝÞKÝN BAZI SORU VE YANITLAR her türlü baský ve þiddetle karþý karþýya olmalarýnýn bir dizi açýklamasý yapýlmakta. Sorunu nasýl tanýmladýðýmýz çö züm önerilerimizi de önemli ölçüde belirliyor. Bu ayrýmcýlýðýn kadýn ve erkek cinsiyetinin doðasýndan kaynaklandýðýný söylüyorsak yapacak bir þey yok. Ancak kadýn ve erkeklerin sahiplendiði rollerin yaþadýklarý toplumsal ilþkiler sonucu gerçekleþtiðini söylüyorsak bu iliþkileri yaratan koþullarýn deðiþmesi yaþanýlan iliþki çeþidinin de ortadan kalkmasýný saðlatacaktýr. Toplumda kadýn ve erkeðe bu kadar farklý roller biçilmesinin asýl nedeni aile kurumunun devamlýlýðýný saðlama çabasýdýr. Kapitalist toplumda hemen tüm bireysel ihtiyaçlarýmýzý aile aracýlýðýyla karþýlarýz. Bir aile iliþkisi içinde doðar, bu iliþki içerisinde büyütülür ve belki de ölürüz. Aslýnda kollektif olarak üretmek zorunda olan bizler, özel alan olarak tanýmlanan aile kurumu içinde tüketir, bir sonraki iþ günü için hazýr hale gelir, gelecek kuþak iþ gücünün yetiþmesini garanti altýna almaya çalýþýrýz. Tam da ailenin tüm bu fonksiyonlarý görmesi nedeniyle kadýn ezilmekte, doðasý gereði çocuk doðurma yeteneði olan kadýna aile kurumunun üstlenmesi gereken fonksiyonlarýn hemen tümü yýkýlmaktadýr. Bu tür bir fonksiyonu yerine getirmeyen türdeki iliþkiler sistem tarafýndan dýþlanmaktadýr. Örneðin “aile” yaratamayan eþcinseller de kadýnlarýn yaþadýðý türdeki baský ve þiddetle karþý karþýya kalmaktadýr.
AÝLE HEP VAR MIYDI? Kapitalizm öncesi toplumlara baktýðýmýzda insanlarýn farklý üretim iliþkileri içinde olduðunu ve farklý toplumsal iliþkiler yaþadýðýný görüyoruz. Örneðin efendinin ailesi varken kölelerin ailesi yoktu. Osmanlý imparatorluðu döneminde padiþahýn topraðýnda çalýþan köylüler geniþ aile kurumu içinde yaþamakta, kadýn ve erkek cinsinin her ikisi de üretime katýlmaktaydý. Ýlkel toplumlar avcýlýk ve toplayýcýlýkla yaþamlarýný sürdürmeye çalýþýrken her þey eþit bir þekilde paylaþýlmak zorundaydý. Beslenme barýnma ve çocuk yetiþtirilmesi kolektif olarak yapýlýyordu, hatta kadýnýn ezilmesi bir yana üstün görüldüðü topluluklar vardý. Bugün bize hep varmýþ gibi görünen ve öyle öðretilen çekirdek
aile aslýnda son 200 yýlýn sanayi toplumuyla yaþanmaya baþlamýþ, toplumsal üretimin ihtiyacýna göre biçim deðiþtirmiþtir.
ERKEKLERÝN CÝNSÝYETÇÝLÝKTEN ÇIKARI V A R M I? Toplumsal iliþkilerde kadýndan beklenen aile içi görevler iþçi kadýnlarýn bir yandan patronu tarafýndan sömürülmekte öte yandan da cinsiyeti nedeniyle ezilmektedir. Bu eþitsiz iliþkiler üzerine kurulu erkek ve kadýn birlikteliklerinde sanki bu durumdan erkek avantajlý çýkýyormuþ gibi görünmektedir. Aslýnda aile kurumuna yüklenen sorumluluklarýn toplumsallaþtýrýlmasý her iki cinsi de özgürleþtirecektir. Erkek ve kadýn iþçilerin çýkarý kapitalist toplumun sýrtlarýna vurduðu aþýrý yükten kurtulabilmek için birlikte mücadele etmektir. 1917’de Rusya’da gerçekleþen iþçi devrimi sonrasýnda kadýn iþi gibi gösterilmeye çalýþýlan tüm hizmetler yemekhanelerde, çamaþýrhanelerde, çocuk bakým evlerinde kollektif olarak giderilmeye çalýþýldý.
SOSYALÝST BÝR TOPLUMDA KADINLAR KURTULABÝLÝR MÝ? Kadýnlarýn ezilmesine karþý mücadele etmek isteyen ve kendisini feminist olarak tanýmlayan birçok kadýn, haklý olarak Rusya’da yaþanýlan “sosyalizmin” kadýnlar için çözüm olmadýðýný görmüþtür. Dolayýsýyla sýnýf mücadelesi ve iþçi sýnýfý iktidarýnýn sorunun çözümü için yeterli olmadýðý sonucuna ulaþ-
mýþlardýr. Çok açýktýr ki Rusya’da Stalin liderliðinde bürokrasinin iktidara gelmesi ile kapitalizmin temel dinamiði olan “rekabet için rekabet” ve “üretim için üretim” sistemin motor gücü haline getirilmiþtir. Bu arada Ekim Devrimi’nin kazanýmlarý da birer birer yokedildi. Kürtaj yasaklandý, boþanma zorlaþtýrýldý, eþcinsellik suç sayýldý. Kadýnlara tekrar çocuk doðurup büyütme görevi verildi. Hatta on çocuk doðuran kadýna madalya veriliyordu. Yani kapitalist aile ve onun getirdiði iliþkiler yeniden kutsanýp iþgücünün yeniden üretimi ailenin sýrtýna yýkýldý. Rusya’da 1920’lerin sonlarýnda yaþanan karþý devrim yalnýzca kadýnlarýn kazanýmlarýný elinden almakla kalmadý, erkek iþçilerin de tüm demokratik kazanýmlarýný yok etti. Genel olarak iþçi sýnýfýnýn durumuna ve iktidarla olan iliþkisine yönetici sýnýfýn gözlüðüyle bakan stalinist sol hareket dünyanýn her yerinde yeni durumla birlikte aile kurumunu sahiplendi ve kadýnlarýn ezilmesine karþý mücadeleyi askýya aldý. Bugün Doðu Avrupa’da yaþanýlanlar bizlere sosyalizm diye anlatýlan sistemlerin aslýnda sýnýflý toplumlardaki sömürü ve ezen ezilen iliþkilerinin bir aynasý olduðunu açýkça göstermekte. Bugün mesele cinsiyetçileðe karþý mücadele etmek isteyen herkesi gerçek sosyalist gelenek üzerinden kapitalizmin her türlü görüngüsüne karþý
birlikte ve topyekün mücadele etmeye ikna etmektir.
YASALAR, KURALLAR VE Þ Ý D DE T Son olarak güçlendirilmeye çalýþýlan zina yasasýyla evlilik dýþý cinsel iliþkide kadýn ve erkek “eþit” konuma getiriliyor. Yasa tasarýsý gerçekten de cinsler arasýnda daha adil. Ama bu adalet kadýnlarý özgürleþtirerek deðil, erkeði de daha çok baský altýna alarak gerçekleþtiriliyor. Bir baþka yasa tasarýsý ise bekaret kontrolüne iliþkin. Medyada “zorla bekaret kontrolü kalkýyor” yaygarasýna karþýn yasa bu çaðdýþý uygulamanýn alanýný geniþletiyor. Evet, yasaya göre bekaret kontrolü yaptýrmak zorunda deðilsiniz ama böylece “suçunuzu kabul etmiþ” sayýlýyorsunuz. Ayrýca bu yasa devlete hemen her koþulda bekaret kontrolü yapma hakký vermekte. Kapitalist sistem patronlar açýsýndan daha kârlý olan aile kurumunu güçlendirmek için her türlü yasal, dinsel ve ahlaki propogandayý kullanmaktadýr. Bu arada aile içi iliþkilerde erkeðin kadýna ve çocuklara karþý þidetini de meþrulaþtýrmaktadýr. Sistem kadýný evine hapsederken erkeðe de kadýný ehlileþtirme, itaatini saðlama görevi veriyor. Bu durum toplumun kadýn üzerindeki baskýsý olarak genelleþmekte. Çevresine yabancýlaþan, ekonomik olarak babaya baðýmlý, baský altýnda ki kadýn, kurtuluþu kendine ait bir “yuva”da, kendi “yeteneðini” ortaya çýkaracak, analýk misyonunu edinebileceði evli liði tercih edebilmekte. Oysa kadýnlar için “korunaklý bir kale olarak” tanýmlanan aile, kadýnýn fiziksel þiddete maruz kaldýðý asýl mekandýr. Araþtýrmalar kadýnlarýn büyük çoðunluðunun kocalarý, erkek kardeþleri ya da babalarýnca en az bir kez dövüldüðünü göstermektedir. Özellikle gençlik, tecrübesizlik, korku ve sosyal konum düþüklüðü aile içi þiddeti artýrmaktadýr. Araþtýrmalar düþük eðitim düzeyi ve aile içi þiddetin fazlalýðý arasýnda net bir iliþki saptar. 12 yýldan daha az eðitim görmüþ kadýnlarýn % 33’ü eþleriyle fiziksel þiddetle sonuçlanan kavgalar yaptýklarýný bildirirken, 12 yýldan daha fazla eðitim görenler arasýnda bu oran sadece % 4’dür. Ayný araþtýrma çocuklarýný döven babalarýn yaklaþýk yarýsý dövme olayý öncesinde, % 12’sinin de o sýralarda iþsiz olduðunu saptar. Tüm bunlar bize kapitalimin yarattýðý yoksulluk, eþitsizlik, yasalar, kurallar ve cinsel baskýnýn nasýl kolkola olduðunu göstermekte.
16 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
Ýslami Hareket
Refah’ý neden kapattýlar?
Z e n g i n v e y o k s u l a r a s ýn d a k i u çu r u m u n d e r i n l e þ ti ð i 9 0 ’ l a r d a y o k s u l l a r ý n
tal eple rin i dil e getir erek sistemi
d e ð i þ t i r e ce ð i n i va a d e d e n R P , h e m b u
Sertuð Çiçek
d ü n y a d a h e m d e ö b ü r d ü n ya d a c e n n e t
Þubat Muhtýrasý ile birlikte Refah Partisi (RP) Türk egemen sýnýfýnýn açýk hedeflerinden biri haline geldi ve sonunda kapatýldý.
28
mun derinleþtiði bu yýllarda yoksullarýn taleplerini dile getiren, sistemi deðiþtireceðini vaad eden RP, hem bu dünyada hem de öbür dünyada cennet vaad ediyordu.
Yönetici sýnýf yaklaþýk bir yýldýr RP’nin “demokrasi ve insan haklarý düþmaný” olduðu propogandasý yapmakta. “Demokrasiyi savunmak” için RP’yi kapatmak gerektiði fikri de bu temele dayandýrýlmaktadýr.
Bu koþullar o güne deðin “denenmemiþ” bir parti olan Refah’ý alternatif olarak görmeye baþlayan insanlarýn sayýsýný artýrdý ve RP 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çýktý.
Ýktidarda olduðu yaklaþýk bir yýllýk sürede ortaðý DYP ile birlikte Türkiye tarihinin en büyük özelleþtirmelerine imza atan, eþel-mobil ücret sistemini toplusözleþmelere sokmayý baþaran ve asýl olarak büyük sermayenin programýný uygulayan Refah Partisi neden egemen sýnýf tarafýndan bir tehlike olarak görülüyor?
Asýl olarak kapitalizmin her gün biraz daha yoksullaþtýrdýðý kitlelerin sisteme öfkesini örgütleyerek büyüyen islamcý hareket dinsel olmaktan çok politik bir alternatif olarak kendisini ifade etmektedir.
Ýktidardayken egemen sýnýfýn taleplerini (Ýsrail’le anlaþmalar, Çekiç GüçOlaðanüstü Hâl süreleri vb) tartýþmasýz yerine getiren, Avrupa Birliði konusunda þimdiki hükümetten daha farklý davranmayan ve Türkiye’nin en büyük partisi olan RP neden kapatýldý? Egemen sýnýfý rahatsýz eden, Refahyol döneminde RP’ye yakýn sermaye gruplarýna öncelikler tanýnmasý ve devlet içindeki RP kadrolaþmasý mý? Ya da Kuran’a dayalý bir sistemde kadýnlarýn çok ezileceði endiþesi mi? Ya da iddia ettikleri gibi “demokrasi ve insan haklarý” mý? Refah hangi koþullarýn ürünü?
1979 Ýran Devrimi’nden sonra müslümanlarýn çoðunlukta olduðu birçok ülkedeki politik gündemi belirleyen islamcý hareketler oldu. Doðu Bloku ülkelerinin arka arkaya çökmesiyle güçlenen sað dalga da islami hareketlerin önünü açtý. Filistin’de “mini devlet”e razý olarak yýllarýn kurtuluþ mücadelesine ihanet eden FKÖ’nün yarattýðý boþluðu dolduran islamcý HAMAS oldu. Cezayir’de islamcý hareket yoksullarýn sisteme öfkesini örgütlerken, Cezayir solu islamcý hareketle devlet arasýndaki mücadelede devletle yanyana düþerek alternatif bir güç olma þansýný önemli ölçüde yitirdi. RP de asýl olarak 1990’larda büyüdü. 12 Eylül darbesi ve ANAP hükümetlerinden sonra büyük beklentilerle iktidara gelen DYP-SHP koalisyonunun yarattýðý büyük hayal kýrýklýðý ile SSCB’nin yýkýlmasýyla solda yaþanan þaþkýnlýk ve saða kayma RP’nin hýzla büyümesinin koþullarýný hazýrladý. Zengin ve yoksul arasýndaki uçuru-
Refah’ýn çeliþkileri
Türkiye’de RP tarafýndan temsil edilen islami hareket kendi içinde büyük çeliþkiler barýndýrmaktadýr. Refah üst yöneticileri için seçim meydanlarý ve parti toplantýlarýnda verilen sözlerin bir önemi yoktur. Onlarýn asýl derdi temsil ettikleri sermaye gru-
v a a d e d i yo r d u .
bunun çýkarlarýdýr. Erbakan ve çevresindeki RP yöneticilerinin projesi, bir grup büyük sermayedarýn önünü açmaktýr. Onlar için önemli olan parti üyeleri ve seçmenlerin talepleri deðil, Koçlarla Sabancýlarla rekabet edebilecek kadar güçlü olmak isteðindeki bir grup patrondur. Ancak RP 3 milyon üyesi ve yüzde 20’lik oyuyla sadece bu yöneticilerden oluþmamaktadýr. Erbakan ve çevresindekilerin bu projeyi gerçekleþtirmek için kitlesel ve örgütlü bir desteðe ihtiyacý var. RP’ye çeliþkili karakterini veren ve onu diðer sermaye partilerinden farklý kýlan da bu örgütlenme ihtiyacýnýn yarattýðý sonuçlardýr. RP bulunduðu her alanda propoganda yapan onbinlerce militan yetiþtirmiþtir. Ancak bu militanlarýn hedefi Erbakan’ýn hedefinden farklýdýr. Onlar için islami hareket insanlýðýn topyekün kurtuluþu için tek umuttur. Partinin il ve il-
RP bulunduðu her alanda propoganda yapan onbinlerce militan yetiþtirmiþtir. Ancak bu militanlarýn hedefi Erbakan’ýn hedefinden farklýdýr. Onlar için islami hareket insanlýðýn topyekün kurtuluþu için tek umuttur.
çe örgütleri yöneticileri ile azýmsanamayacak kadar milletvekili de islami hareketi yoksulluða, açlýða, sefalete, iþsizliðe, rüþvete, yolsuzluða, adaletsizliðe, emperyalizme, kýsacasý sisteme karþý bir alternatif olarak görmektedir. Sistem için tehlike
Refah asýl olarak kapitalist rekabetin yoksulluða ittiði geleneksel küçük burjuvazi (esnaf, küçük iþletmeciler vb), üniversite bitirip genellikle alt ve orta düzeydeki yöneticilik görevlerinde sýkýþýp kalmýþ yeni orta sýnýf (daire baþkaný, öðretim görevlisi vb) ve geleneksel fikirler ile dinsel inançlarýn güçlü olduðu varoþlarýn hoþnutsuzluðunu örgütleyerek büyümüþtür. Bir yönüyle mevcut sistem ve onun egemenleriyle kolaylýkla uzlaþabilen Refah’ýn egemen sýnýf için tehlike yaratan yaný sisteme karþý alternatif arayan bu hoþnutsuz kesimleri muhalif bir ideolojiyle biraraya getirmesidir. Refahyol döneminde iktidar olanaklarýný da kullanarak politik gücünü ve güvenini arttýran bu alternatif hareket egemen sýnýf açýsýndan bir tehlikedir. Yönetici sýnýf açýsýndan 1979 Ýran Devrimi ve Cezayir bu tehlikenin ne denli büyük olduðunun örnekleridir. Ýran ya da Cezayir’de olduðu gibi iktidarýný tehlikeye sokmak istemeyen yönetici sýnýfýn 28 Þubat Muhtýrasý da asýl olarak bu tehlikeye karþýydý. RP’nin iktidara gelmesiyle toplumda yaygýnlaþan “Þeriat korkusu”nu kullanarak müdahalesini meþru ve popüler kýlan egemen sýnýfýn talepleri baþýnda Refah’ýn kadro kaynaðý imam hatip liselerinin orta kýsýmlarýnýn kapatýlmasý, devlet içindeki RP kadrolaþmasýnýn zayýflatýlmasý, kuran kurslarý ve MGV’nin denetimi vardý. “Ýslami sermaye” olarak adlandýrýlan sermaye grubunun Refahyol döneminde özelleþtirmelerden daha çok pay almasý yönetici sýnýf açýsýndan birincil öneme sahip deðildi. Nitekim RP kapatýlmak üzereyken yapýlan 7 elektrik daðýtým þirketinin özelleþtirmesinde Ýhlas Holding bir ihaleyi kazandý. Devlet, islami hareket ve sosyalist tutum
Ýslami hareket düzene karþý hoþnutsuzluk üzerinden örgütlenen muhalif politik güçlerden birisidir. Bu niteliði ile sosyalistlerin rekabet halinde olduklarý bir harekettir. Ýslami hareketin devletle karþý karþýya geldiði durumlarda sosyalistler zaman zaman kendilerini islamcý hareketle yan yana bulabilirler. Ancak böylesi durumlarda sosyalistler açýsýndan dikkat edilmesi gereken nokta, hiçbir zaman baðýmsýz politika ve örgütlenme ilkelerinden taviz vermemek, yani islamci hareketle ittifaklara girmemektir. Ýslamcýlar yýllardýr inandýklarý dinin gerekliliðine uygun olarak giyinme özgürlüðü mücadelesi vermekteler. Bu eðitim dönemi baþýnda üniversite önlerinde oturma eylemi yapan islamcýlar devlete karþý haklý bir mücadele yürütmekteler. Herkesin her yerde dilediði gibi giyinme özgürlüðünü savunan, devletin bu alandaki müdahalelerine karþý olan sosyalistler bu mücadeleyi kendi baðýmsýz politika ve örgütlerini koruyup
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 17
Gökmen Aldoðan
CEZAEVÝNDE MÜCADELE
er türden insanlýk dýþý uygulamalarýn yaygýnlaþtýðý, karakollarda iþkencenin, kaba dayaðýn meþrulaþtýðý, suçlu olmanýn delili olarak polis iþkencesi sonucu alýnan ifadelerin mahkemelerde geçerli olduðu Türkiye de, ayný türden aþaðýlýk uygulamalar sistemli bir þekilde cezaevlerinde de hayata geçirilmeye çalýþýlýyor. Devletin cezaevlerine yönelik baský uygulamalarý, son geliþen açlýk grevlerinin çok öncesine dayanmakta. Tutuklulara yönelik baskýlar cezaevlerinin tarihi kadar eskidir.
H
Cezaevlerindeki baskýlar aslýnda devletin iþçi sýnýfýna ve toplumsal muhalefete vermek istediði mesajý oluþturuyor.
12 Eylül 1980 dönemi Türkiye’de bu türden baskýlar 12 Eylül 1980 darbesi sonrasýnda çok yoðunlaþtý ve daha sistemli hale getirildi. Binlerce insan önce iþkenceden geçirilmiþ, ardýndan göstermelik sýkýyönetim mahkemeleriyle hapishanelere doldurulmuþtu. O günlerde solcu, yazar, sendikacý ve grevci bir iþçi olmak yýllarca hapiste yatmakla eþ anlamlýydý. Darbeci paþalarýn toplum içinde yarattýklarý terör dalgasý, kendileri için tehlike olarak gördükleri her türlü kurumu kapatarak devam etti. Karþýsýnda ciddi bir güç bulmayan darbeciler saldýrýnýn dozunu arttýrdý. Bu saldýrý ilk elden hapishanelere doldurduðu insanlara yöneldi.
müþ 23 kiþi yaralanmýþtý. Böylece yöneticilerin fiilen sorumluluðu bulunan 26 ölüm yaþandý bir yýl içinde.
Cezaevlerind ek i baskýlar aslýnda
devletin iþçi sýnýfý ve
toplum sal
m uhalefete
vermek istediði bir mesajdýr.
Bu dönemde devletin astýðý insan kadar tutsak hapishanelerdeki koþullarý protesto etmek için ya kendilerini asmýþ yada yakmýþlardý. Bu durum tutukevlerinde baskýlarýn son bulmasý için isyan dalgasýnýn geliþmesine yol açtý. 1982’de tek tip elbise, görüþlerin engellenmesi, iþkence ve her türden insanlýk dýþý uygulamalara karþý açlýk grevi baþlatýldý. Açlýk grevi sonucu 4 tutuklu yaþamýný yitirdi. Tutsaklar yoðun baský ve çok aðýr bedeller ödemelerine karþýn grevlerini sürdürdüler. Sonunda mücadele eden tutsaklar kazandý, devlet siyasi tutsaklara tek tip elbise giydiremedi.
Yeni hükümetlerin de tutumu deðiþmedi O günden bu yana devletin cezaevlerinde baskýyý arttýrma,
tek kiþilik hücre sistemine geçme çabasý bitmedi. Cezaevlerindeki her saldýrýya karþý mahkumlar bedenlerini ölüme yatýrarak cevap verdiler. Daha iki sene önce Ümraniye Cezaevi’nde çýkan isyanda üç tutuklu, jandarmalarýn demir çubuklu saldýrýsýnda kafalarý parçalanarak yaþamýný yitirdi. Bu olaydan 4 ay sonra dönemin Adalet Bakaný Mehmet Aðar bir genelge yayýmlayarak tutsaklarýn büyük mücadelelerle edindiði kazanýmlarý geri almaya çalýþtý. Devrimci tutsaklar haklarýný korumak için bir kez daha ölüm orucuna gittiler. Açlýk grevi sonucu 12 hükümlü yaþamýný yitirdi. Bu sýrada Anayol hükümeti gitmiþ Refahyol hükümeti kurulmuþtu. Yeni hükümet de ayný tutumunu sürdüyordu. Ancak kamuoyu bas-
islamcýlarla ittifaklardan kaçýnarak (örneðin üniversitelerde giyim özgürlüðünü savunan, devlet baskýsýna karþý çýkan bildiriler daðýtýp, forum ve toplantýlar düzenleyerek) desteklemelidir.
partisini dahi kapatabilen bir yönetici sýnýf iþçi sýnýfýyla mücadelesinde daha güvenli ve saldýrgan olacaktýr.
Devlet ile muhalif hareketlerin karþý karþýya geldiði durumlarda sosyalistler asla devletle yan yana düþmemelidir. Esas olan iþçi sýnýfýyla egemen sýnýf arasýndaki mücadeledir ve yönetici sýnýfýn her zaferi bu mücadelede iþçi sýnýfýný zayýflatacaktýr. Oysa yönetici sýnýfýn herhangi bir alandaki yenilgisi onu parçalar ve zayýflar. Bu ise iþçi sýnýf mücadelesinde iþçi sýnýfýnýn konumunu güçlendirir ve sosyalistler için yeni olanaklar yaratýr.
Refah’ýn kapatýlmasý bu hareketi ve politikalarýný ortadan kaldýrmayacaktýr. Yeni bir parti kurmak çok kolaydýr. Peki o zaman neden RP kapatýldý?
28 Þubat müdahalesinin bir tarafýnda egemen sýnýf, öte tarafýnda islamcý hareket vardý. Ýslamcý hareketin muhalif karakteri ve devletin kimin çýkarlarýný temsil ettiðini dikkate alan sosyalistler tereddütsüz olarak darbe tehdidine karþý tutum aldýlar ve ister istemez kendilerini Refah Partisi ile ayný tarafta buldular. RP’nin kapatýlmasý konusunda da devrimci tutum bu partinin kapatýlmasýna karþý çýkmaktýr. Ülkenin en büyük
Yeni bir islami parti kurulmayacak mý?
Egemen sýnýfýn umudu, islami hareketin toplum içindeki meþruiyetini zedelemek ve bu yolla hareketi zayýflatmak. Devlet ve medyanýn meþru görmediði bir hareketin toplumsal desteðinde azalma olmasý gerçekçi bir beklentidir. Ancak islami hareketin büyümesini olanaklý kýlan koþullar deðiþmedikçe RP benzeri ya da daha radikal partiler devlete raðmen de olsa geniþ destek saðlayabilirler. RP’nin çok ciddi olarak geri adým atmasýna karþýn partinin kapatýlmasý egemen sýnýf açýsýndan tek çýkar yoldu. Aksi bir karar yaklaþýk bir yýldýr sürdürülen Refah karþýtý yoðun kampanyayý ve 28 Þubat Muhtýrasý’ný büyük ölçüde anlamsýzlaþtýracak ve Refah’ýn kitleler içindeki meþruiyetini artýracaktý.
kýsý yoðunlaþtý. Yeni hükümet oluþan kamuoyu baskýsý sonucunda geri adým atmak zorunda kaldý. Hükümet cezaevlerinde yeni düzenleme yapmaktan vazgeçip, Aðar döneminde yayýmlanan genelgeyi geri çekmek zorunda kaldý. 12 tutsaðýn ölümü ile sonuçlanan açlýk grevlerinin üzerinden daha iki ay geçmeden. Diyarbakýr E -Tipi Cezaevi’ inden 11 tutsaðýn ölüm haberi geldi. Tarih 24 Eylül 1996’ydý. Ayný gün devlet erkanýn önemli kiþileri Diyarbakýr’ý ziyarete gelmiþ Diyarbakýr’da þehir turu yapýyorlardý. O gün polis, asker kýlýðýna girmiþ Özel Tim mensuplarý, gardiyanlar devlet büyüklerimize nazire yaparcasýna cezaevindeki PKK’li tutsaklara çivili sopalar ve demir çubuklarla saldýrdý. Sonuçta 11 tutsak öl-
Aradan iki yýl geçti. Bir yýl içinde ölen 26 insanýn daha yasý bile bitmeden bu kez Yýlmaz hükümet tutukevlerine yönelik baský politikalarýný tekrar hayata geçirmeye çalýþýyor. Buna tepki olarak Erzurum cezaevinde 170 siyasi tutuklu ve hükümlü açlýk grevine gitti. Açlýk grevi 55’inci gününde de devrimci tutsaklarýn kararlýðý, tutuklu yakýnlarýnýn ve demokratik kitle örgütlerinin kamuoyu yaratmasý sonucu devlet geri adým atýp tutsaklarýn taleplerini kabul etmek zorunda kaldý. Öte yandan iki sene önce cezaevlerinde verilen 26 þehit ve bunun sonucu oluþan güçlü kamuoyu devletin geri adým atmasý konusunda etkili oldu. Bu da eylemin ölümsüz ama kazanýmla bitmesinin önemli sebeplerinden biri. Sermaye sýnýfýnýn baský aracý olan devletin saldýrýlarýný her alanda püskürtmek olanaklý. Cezaevlerine yönelik saldýrý, iþçi sýnýfýna yapýlan saldýrýdan ayrý deðerlendirilemez. Tutsaklara dönüp, “bitirin þu eylemi” demek ya da arabuluculuk yapmak çözüm deðil. Çözüm, cezaevleri dýþýnda yapýlan açlýk grevleri de olamaz. Yeni ölüm oruçlarý ve cezaevlerinde yeni ölümlerin yaþanmamasý için iþçi örgütlerinin tutsak yakýnlarýnýn mücadelesiyle militan dayanýþmasý saðlanmalýdýr.
RP’nin burjuva liderliðinin devletle uzlaþma çabasý, sistemden hoþnutsuzluk duyup yüzünü islami harekete dönen tabaný rahatsýz ediyor. Devlet Refah liderliðini zorluyor
RP ile devlet arasýnda yaþanýlan bu gerginlik islamcý hareket içinde yoðun bir tartýþmayý da beraberinde getirdi. Devlet, Refah liderliðini hiç de istemeði bir noktadan politika yapmak zorunda býraktý. RP’nin kontrolünü büyük ölçüde elinde tutan burjuva liderlik devletle uzlaþmak çabasýnda. Ancak alternatif arayýþýyla RP’ye gi-
den taban açýsýndan durum farklý. Sistemden hoþnutsuzluk ve alternatifsizlik nedeniyle yüzünü islami harekete dönenler RP liderliðinin bu tutumundan rahatsýz. RP yöneticilerinin tutarsýzlýðýný bir kez daha gözler önüne seren bu durum sosyalistlere yeni olanaklar sunmakta. Refah’a bakan yoksullarý gerçek çözüme, cennetin bu dünyada yaratýlmasý için sosyalizm fikrine kazanmak bugün daha fazla mümkün.
okurlardan 18 ●
Ýþçi Demokrasisi 1 Þubat 1998
Ýþçi Demokrasisi okurlarýndan gelecek mektup, haber, eleþtiri ve önerileri bekliyoruz...
Adres: Osmanaða Mah. Yoðurtçu Sk. No 48 Kat 5 Kadýköy ÝSTANBUL
Yaþama hakký yalnýzca parasý olanlar için Çalýþtýðým özel hastaneye apar topar getirilen bu kez bir kamyon þoförüydü. Gencecik þoför gecenin gündüzle birleþtiði, uykunun karþý koyulmaz o en derin saatlerinde rüyalarýn sýcaklýðýna yenik düþmüþ ve kaza yapmýþtý. Tanýmadýðý biri tarafýndan hayatýnda o ana dek hiç gitmediði lüks otellere benzeyen bir hastaneye getirilmiþti. Hâlâ baþýndan kan akýyordu. Üstü baþý kan içindeydi. Gelir gelmez acil servis odasýna alýndý. Hastane çalýþanlarý onu uyandýrmaya çalýþýrken doktor da, “hadi biran önce ameliyata alalým!” diyordu. Fakat hep orada olan o güçlü el, yaralý adamýn hastane masraflarýný kimin ödeyeceðini sordu. Hastanýn yanýnda hiç kimsesi yoktu. Kimse bilmiyordu. Hastanenin kurallarý yürürlükteydi. Güçlü elin kararý gecikmedi: “Hayýr, ameliyata almayacaksýnýz!” Yardým etmek için çýrpýnan hastane çalýþanlarýný bir kez daha çaresiz býrakmýþtý bu karar. Umut boþunaydý. Gencecik adamýn hiçbir yakýný zamanýnda gelemedi. Doktorun çabasý onu ancak 20 dakika yaþatabildi. Parasý olmadýðý için bir insan daha her türlü olanaða sahip bir hastanede ölüme terkedilmiþti. Zaten bütün bu lüks ve araç-gereçler kâr elde etmek için, insan hayatýnýn hiçbir deðeri yok. Bu olay bana bir kez daha insan ihtiyaçlarýnýn öncelikli olduðu bir dünya, sosyalist bir dünya için mücadele etmenin ne kadar önemli olduðunu gösterdi. Ýþçi Demokrasisi okuru bir özel hastane hemþiresi
Genç emekliler cenneti mi yoksulluk cehennemi mi! Sermaye kriz dönemlerinde emekçi sýnýfa karþý saldýrýsýný yoðunlaþtýrýyor. Emekçilerin çok asgari düzeydeki ekonomik ve sosyal haklarýný budayýp, koparabildiði kadarýný geri alma çabasýna giriyor. Bu isteðini gerçekleþtirip gerçekleþtirememesi ise iþçi sýnýfýnýn kendi haklarýna ve sorunlarýna sahip çýkmasýna, sermayeye karþý örgütlü ve birlikte mücadele etmesine baðlý. Türkiye’de “genç emekliler cenneti” yaygarasý kopartýlarak emeklilik yaþý yükseltildi. Sermayenin sözcüleri ile sendika bürokratlarý emeklilik yaþý konusunda pazarlýða tutuþtular. TÝSK Baþkaný Refik Baydur ve Mesut Yýlmaz en düþük emeklilik yaþýnýn en az 60, mümkünse 65 olmasýný istiyordu. Emeklilik yaþ sýnýrýnýn 55 olarak belirlenmesi sendika bürokrasisi tarafýndan baþarý sayýldý. Sýnýfýn bu konudaki mücadelesi de cýlýz kaldý. Türkiye’deki ortalama yaþam süresi 63-65 yýl. Böylece iþçilerin hem daha uzun yýllar çalýþtýrýlmasý hem de SSK’ya daha az süre yük olmalarý bakýmýndan sermaye bir taþla iki kuþ vurmuþ oldu. SSK emeklilerinin maaþlarý 33 ile 45 milyon arasýnda. Sadece bu rakam bile pek çok gerçeði gözler önüne sermeye yetiyor. Türkiye’nin “genç emekliler cenneti mi” yoksa “yoksulluða terk edilmiþ insanlar cehennemi mi” olduðunu yaþayarak görüyoruz. Her geçen gün hak gasplarýna yönelen saldýrýlarý durdurmanýn yolu sýnýf mücadelesýný hýzlandýrmak ve güçlendirmekle mümkün. SSK emeklisi Müzeyyen Þahin
Konduma dokunma!
Üniversitelerde baský
Ankara’nýn en eski ve yerleþik semtlerinden birinden yazýyorum bu mektubu. Mamak bölgesinde bulunan Altmýþevler semtinde yaklaþýk 30-40 yýl önce köylerinden göçen insanlar, iþ ve ekmek umuduyla geldikleri büyük þehirlerde yaþamlarýný sürdürebilmek amacýyla çok zor þartlarda yaptýklarý evlerini kaybetmenin paniðini yaþýyorlar. Yýllar sonra bir mahkeme celbiyle taþ ve tuðlalarýný sýrtlarýnda taþýyarak yaptýklarý gecekondularýnýn ellerinden alýnmasýnýn öfkesini hissediyorlar. Nasýl ve kiminle mücadele edeceklerini bilmeksizin devletten de umutlarýný kesmeden mahkemelere baþvuruyorlar.
Ýzmir üniversitelerinde polis baskýsý giderek artýyor. Keyfi gözaltýlar, ajanlýk teklifleri, dayak, iþkence derken en sonunda sosyalist olmaktan baþka suçu olmayan Serkan Eroðlu polislerce gözaltýna alýndýktan sonra ölü olarak bulundu.
Ansýzýn çýkýp gelen tapu sahibi mirascý, özel mülkiyet hakkýný kullanmak istiyor. Sistemin çürümüþ ama hâlâ geçerliliðini sürdüren “özel mülkiyet” saçmalýðýndan rahatsýzlýk duyan bizler, öfkemizi isyana dönüþtürmenin çabasý içinde biraraya gelmeye çalýþýyoruz. Þimdiden dozerlerin ve polislerin gölgesinde nasýl davranacaðýmýzý ve nasýl çaresiz kalacaðýmýzý konuþuyoruz. Bu toplumun mülkiyet sahibi insanlara tanýdýðý ayrýcalýk karþýsýnda insanlarýn yaþadýðý çaresizlik ve baþkaldýrý dünyanýn her yerinde yoðun bir þekilde yaþanýyor. Özel mülkiyetin ortadan kalkmasý ancak öncelikleri farklý bir sistemle mümkün. Önceliði kâr deðil insan ihtiyaçlarý olan bir sistemle. Sosyalistler insanlarýn barýnma mücadelesini desteklemeli ve baþka bir dünya mücadelesi ile birleþtirebilmeli.
Serkan daha önce ÝHD baþta olmak üzere pek çok demokratik kitle örgütünü arayarak yaþamýnýn tehlikede olduðunu ve baþýna gelecek herþeyden polisin sorumlu olduðunu bildirmiþti. Olaydan sonra devrimci ve demokrat öðrenciler bir araya gelerek Ege Üniversitesi ve Dokuz Eylül Ýktisat Fakültesi’nde birer eylem gerçekleþtirdiler. Ýþçi Demokrasisi okurlarý eylemlerin hazýrlanýþýndan gerçekleþmesine kadarki süreçlerde yer aldýlar. Ancak baskýlar devam ediyor. Sivil polislerin keyfi ve rahat davranýþlarý artýyor. Bunu yenmek birlikte hareket edip büyüyebilen bir birleþik mücadele hattýnýn acil bir gereklilik olduðunu gösteriyor.
Tülay Koçak
Müjde Ar, Okan Bayülgen ve Mustafa Uðurlu’nun baþrollerini paylaþtýðý Mustafa Altýoklar’ýn yönettiði Aðýr Roman, Müslümaný, Hristiyaný, Yahudisi, Süryanisi, Türkü, Kürdü, Rumu, çingenesi, kentlisi, köylüsü, mafyasý, polisi, camisi, kilisesi, geneleviyle Ýstanbul’un tipik bir arka sokaðýný -Kolera Sokaðýný- anlatýyor. Film 1970’lerde, faþist çetelerin ilk kez sokaklarda boy gösterdiði yýllarda geçiyor. Kolera Sokaðý da faþist çetelerin örgütlenmeye çalýþtýðý yerlerden biri. Mahalleli bu çeteden hiç hoþlanmýyor ama onlarýn acýmasýzlýðý ve þiddetinden korkuyor. Mahallenin “iyi” kabadayýsý Arap Sado bu serserileri tek baþýna da olsa Kolera Sokaðý’ndan atmayý baþarýyor. Faþistler Arap Sado’yu haince pusuya düþürünce Sado’nun sustalýsý ve þanýný devralan Salih, mahallelinin yeni umudu oluyor. Ama Salih tek baþýna ve þiddetten hoþlan-
Aðýr Roman, Eksik Senaryo
mýyor. Oysa polisin de desteðini alan þiddet düþkünü faþistler silahlý. Polisin asýl derdi ise “komünistlere göz açtýrmamak.” Bu noktaya kadar dönemi doðru yansýtan senaryonun devamýnda ciddi bir eksiklik var. Filmde bir tek sosyaliste bile rastlamak mümkün deðil. Birara Salih’in aðabeyi “birlik olmak lazým” der ama kýsa süre sonra baþýna birþey gelmesinden korkarak mahalleyi terkeder. Oysa 1970’lerde faþistler için Kolera Sokaðý benzeri yerlerde örgütlenmek neredeyse bir hayaldi. Yoksulluðun daha derin olduðu, dinsel ve ulusal azýnlýklarýn barýþ içinde yaþadýðý bu tür mahallelerde ýrkçýlýk ve anti-komü-
Ýzmir Dokuz Eylül Ýþçi Demokrasisi Okurlarý
nizm propogandasýyla örgütlenmeye çalýþan faþistler genellikle daha sert direniþlerle karþýlaþýrlardý. Mahallelerin Salih gibi “iyi” kabadayýlarý da kendilerini bu mücadelenin içinde buldular. Onlar, “rajona uymayan, ahalinin huzurunu bozan köpeklere” karþý mücadele ederken, devrimci fikirlerle de tanýþtýlar ve zaman zaman anti-faþist mücadelenin örgütleyicileri oldular. Film, o dönem yaþanýlanlarýn aksine “kötülerin” yani faþist çetenin zaferiyle bitiyor. Böylece “iyiler”le gönül birliði kuran seyirciye de mücadele seçeneði deðil; umutsuzluk ve çaresizlik sunuluyor. Tarihi eksik yansýtmasýna karþýn Ýstanbul’un pek bilinmeyen renkli bir yüzünü baþarýyla sunan, faþist çetelerin 1970’lerde nasýl örgütlendiklerine dair ipuçlarý veren Aðýr Roman izlenmeye deðer bir film. Sertuð Çiçek
1 Þubat 1998 Ýþçi Demokrasisi ● 19
HABERLER... HABERLER... HABERLER... HABERLER...
HABERLER... HABERLER... HABERLER... HABERLER... HABERLER...
Limter-Ýþ’le dayanýþmaya
Albayrak direniþi sekizinci ayýnda
DÝSK’e baðlý Limter-Ýþ Tuzla Þubesi yöneticileri sendikalarýna yönelik baskýlarý protesto etmek için 29 Aralýk’ta açlýk grevine baþladýlar. Tuzla ve civarýndaki tersanelerde örgütlenmeye çalýþan Limter-Ýþ Tuzla Þubesi’nin bu çalýþmasý tersane patronlarýnýn gözünü korkutmuþ, hemen ardýndan sendikaya yönelik baskýlar artmýþtý. Ýþçilerin yasal hakký olan sendikal örgütlülüðe tahamül edemeyenler iþçileri yýldýrmak için 13 Kasým 1997’de Limter-Ýþ Tuzla Þubesi’ne molotoflu saldýrý düzenlediler. Bir süre sonra sendikanýn yýlmadýðýný gören patron uþaklarý ayný aþaðýlýk saldýrýyý tekrarladýlar. Bu saldýrýlar tersane patronlarýnýn ne denli kan emici olduðunu bir kez daha açýða çýkardý. Patronlarýn her türlü baský ve saldýrýsýna karþý iþçi haklarýný savunmaktan vazgeçmeyen LimterÝþ þube yöneticileri sendikaya yönelik saldýrýlarý püskürtmek için diðer sendikalarý ve kitle örgütlerini sýnýf dayanýþmasý örgütlemeye çaðýrdý. Ancak diðer kurumlardan yeterli ilgiyi göremeyen sendikacýlar baský ve saldýrýlarý protesto için son çare olarak kamuoyu yaratmak amacýyla açlýk grevine baþladýlar. Saðlýk durumlarý þimdilik iyi olan sendika yöneticileri baskýlar son bulana kadar açlýk grevini sürdürmeye kararlýlar. Limter-Ýþ’in çaðrýsýna olumlu cevap veren ÝMES Ýþçileri Platformu, 4 Ocak’ta Limter-Ýþ sendikasýna dayanýþma ziyareti örgütlediler. ÝMES’li iþçiler, saldýrýnýn sadece tersane iþçilerine deðil bütün iþçi sýnýfýna yönelik olduðunu, bunun için dayanýþmayý baþta ÝMES olmak üzere her tarafa taþýmak gerektiðini söylediler. Sendikanýn talebi bütün emekçilerin, Nazileri aratmayan tersane patronlarýna karþý kamuoyu yaratma çabasý içine girmesi.
Ýstanbul Kartal Belediyesi’nde çalýþan temizlik iþçilerinden 53’ü sekiz aydýr direniþte. RP’li belediyenin temizlik iþlerini taþerona devretmesinin ardýndan taþeron þirket Albayrak çalýþanlara bireysel iþ sözleþmesi önerdi. Ancak iþ yasalarýna dahi aykýrý olan, iþçileri köleleþtirici maddeler içeren bu sözleþmeyi iþçiler kabul etmedi. Bunun üzerine iþveren 53 iþçiyi iþten attý. Ancak iþçiler hemen sendikaya üye olup iþyeri önünde direniþe baþladýlar. Ýþveren direniþi kýrmak için belediye talimhanesinin yerini bugüne kadar tam dört kez deðiþtirdi. Direniþçi iþçilerden Rýza bu durumu anlatýrken “Bunlar dördüncü yer deðiþtirmeyle de birþey elde edemezler. Kimin arabasýný kimden kaçýrýyorlar? Niçin kaçýyorlar? Bu bizi yýldýramaz” diyor. Yedi ayýný dolduran bu direniþ süresince polis onlarca defa iþçileri gözaltýna aldý, iþverenin silahlý adamlarý iþçilere saldýrdý. Tüm bu baskýlara ve açlýða, sýcaða, soðuða karþýn direnen iþçiler yasal prosödürün tamamlanmasýyla beraber direniþlerini yasal bir greve dönüþtürdüler. Direniþçi iþçiler, her ziyaretin morallerini artýrdýðýný, gelen her liranýn direniþin kazanmasýna katkýsý olacaðýný anlatarak dayanýþma istiyorlar. Diðer belediye iþçilerinin belediye üzerinde baský yapmasýný talep ediyorlar. Albayrak iþçilerinin bu kararlý direniþine destek olmak her sendikacýnýn ve sosyalistin görevidir.
Ýki film, iki tartýþma, bir eylem
BÝRLEÞEN ÝÞÇÝLER YENÝLMEZLER
ÝMES’li Ýþçiler Platformu’ndan bir iþçi
Sinema emekçileri “savaþa deðil sinemaya bütçe” diyor SÝnemalarda son günlerde vizyona giren ‘Aðýr Roman’ ve ‘Hamam’ filmleri iki eski
tartýþmayý da alevlendirdi: Sansür ve eþcinsellik. Polisleri faþist çete elemanlarýna yardým ederken ve iþkence yaparken gösteren Aðýr Roman filmi, emniyetçileri “küçük düþürmekle” suçlandý. Ve daha Susurluk enkazý ortalýkta olmasýna raðmen sansürcüler harekete geçti. Hamam filminde ise devletin cinsiyetçi bir ideolojiyle hastalýk olarak tanýmlayýp toplumdan sistemli bir þekilde dýþlamaya çalýþtýðý eþcinsel bir iliþki yaþanmakta. Ne var ki Kültür Bakanlýðý sinema çevrelerince çok beðenilen bu filmi OSCAR’a yollamamak için elinden geleni yaptý. Bu iki önemli tartýþma devam ettiði sýrada hükümet sinema gelirlerini %10 vergilendiren bir yasa tasarýsýný kabul etti. Yýllardýr ekonomik imkansýzlýklar ve teknik gerilikler içinde sansüre karþý mücadele veren sinema emekçileri, tam 20 yýl sonra hükümetin vergi saldýrýsýný protesto etmek için “savaþa deðil, sanata bütçe” sloganýyla Taksim’de gösteri yaptýlar.
Uluslararasý Sosyalizm için
ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ Tarih:1 Þubat 1998 Sayý: 1 Sahibi:Uluslararasý Gelenek ve Tanýtým Limited Þirketi adýna Hüseyin Çýnar Yazý Ýþleri Sorumlusu:Süleyman Þarlý Baský:Yön Matbacýlýk
Bürolar: Ýstanbul:Yoðurtçu Kürkçü Sokak, No.48/5 Kadýköy, Tel:0216 330 2280 Sohpet Toplantýlar: Her Pazar saat 14.00’de Ankara:Beyazsaray Apt. 10/30, Sýhhiye Tel:0312 229 3257 Sohpet Toplantýlarý: Her Cumartesi saat 16.00’da
OKULLARDAN... OKULLARDAN... OKULLARDAN... OKULLARDAN...
ATAKE NT LÝSE SÝ
FAÞÝST SALDIRILARA KARÞI BASIN AÇIKLAMASI Ýstanbul’da emekçilerin ve yoksul insanlarýn oturduðu mahallerden biri olan 1 Mayýs (Mustafa Kemal) mahallesi faþistlerin örgütlenmeye çalýþtýðý yerlerden biri. Ancak faþistlerin karanlýk yüzlerini bilen mahalle halký þimdiye kadar faþistlerin örgütlenmesine olanak tanýmadý. Mahalede örgütlenmeyi baþaramayacaklarýný anlayan faþistler, ayný bölgedeki Atakent Lisesi’ne gözlerini diktiler. Ayný tepkiyi liseli öðrencilerden de gören faþistler bu sefer okul çýkýþlarýnda bekleyerek öðrencilere saldýrmaya baþladýlar. Bu saldýrýlarýn tekrar etmesi üzerine öðrenciler ve öðrenci velileri faþist saldýrýlarý kýnamak için okul önünde kitlesel bir basýn açýklamasý yaptýlar. Atakent Lisesi öðrencileri faþistlere karþý mücadelede kararlýlar . Görev þimdi lisedeki bütün öðrencileri anti faþist mücadeleye kazanmak. ATAKENT LÝSESÝNDEN BÝR ÖÐRENCÝ
MEVLANA LÝSE SÝ
HAYDARPAÞA LÝS ESÝ
SALDIRIYI PÜSKÜRTMEK MÜMKÜN Ümraniye Türk-Ýþ bloklarýnda bulunan Mevlana Lisesi öðrencileri, ülkü ocaðýndan gelen faþistlerin saldýrýlarýna uðruyorlar. Okul içinde güçleri olmayan faþistler okul dþýndan satýrlar ve sopalarla gelerek öðrencileri terörize etmeye çalýþýyorlar. 15 gün önce ayný saldýrýyý tekrarlamaya çalýþan faþistler, bu kez öðrencilerden kararlý ve kitlesel bir cevap alýnca geri çekilmek zorunda kaldýlar. Faþistlerin bu saldýrýsýný püskürten öðrenciler okul içindeki güçlerini birleþtirip faþizmin katliamcý yüzünü teþhir ettikleri oranda saldýrýlara karþý daha güçlü cevap verebilirler. Emekçi çocuklarýnýn okuduðu bu lisede bunun olanaklarý mevcut. Mevl ana Lisesi nden Ýþçi D emokr asisi Oku rl arý
MERHABA! Haydarpasa Lisesi'nde haksýzlýklara karþý mücadele eden öðrenciler olarak Ýþçi Demokrasisi dergisini selamlýyoruz. Okulumuzun en büyük sorunu fasist müdürümüz. Eski müdürümüzle geliþen solcu hakimiyeti faþist öðrencilerle omuz omuza vererek baskýyla kýrmaya çalýþýyor. Gördüðümüz baskýlara gelince... Okul giriþinde týrnaklarýmýz kesiliyor. Sýk sýk aramalar yapýlýyor. Saçýný açýk býrakan bayan arkadaþlarýmýz tartaklanýyor. Okulun dýþýna çýkmak bizim için yasakken, ülkücülere ve nurculara karýþýlmýyor. Onlarýn dýþarý çýkýp camiye ya da zikire gitmeleri gözardý ediliyor. Düþünce özgürlüðümüz kýsýtlanýyor. Öðretmenlerimiz bile müdür korkusundan seslerini çýkaramýyorlar. Bizse bunlarý kabullenemiyoruz. Anti fasist bir eðitime ulaþmak için sonuna kadar savaþacaðýz.
Haydarpasa Lisesi'nden bir grup Ýþçi Demokrasisi okuru
Refah’ý kapatanlar iþçi DEMOKRASÝSÝ düþmanýdýr Uluslararasý Sosyalizm için
ÝÞÇÝ YIL: 1
SAYI: 1
1 ÞUBAT 1998
Gerçek demokrasi için mücadeleyi örgütleyelim Refah’ýn kapatýlmasýna HAYIR! 28 Þubat muhtýracýlarý ‘demokrasiyi koruma’ gerekçesiyle Refah Partisi’ni kapattýlar.
Ýslami hareket, RP’nin yetiþtirdiði onbinlerce militan için insanlýðýn topyekün kurtuluþu yolunda tek umuttur.
12 Eylül darbecileri de iþçi sýnýfýnýn sendika ve partilerine saldýrýrken “demokrasiyi savunuyoruz” diyorlardý.
Yönetici sýnýfý korkutup RP’yi kapatmasýna neden olan da bu militanlýk ve örgütlülüktür.
Yönetici sýnýf yalancý ve ikiyüzlüdür. Aslýnda korunmak istenen patronlarýn çýkarlarýdýr.
Oysa baskýlar islami hareketi geriletse bile onun yeniden büyümesini engelleyemez.
Yoksulluk, iþsizlik, rüþvet ve adaletsizliðin yaratýcýsý kapitalizm, islami hareketin beslendiði asýl kaynaktýr. Cenneti bu dünyada kurabilmek için sosyalist alternatifi inþa etmek, islamcý hareketin önünü kesecek kalýcý tek çözümdür. Refah’ý neden kapattýlar? Sayfa 16