Bölünmüþlüðe t e s li m o l ma y al ý m
Uluslararasý Sosyalizm için
ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ YIL: 1
SAYI: 7
. . . . . . . . . . . . . .2
KESK, kongreler , m ü c a d e l e . . . . . . . . . . . . . . . . . .3 Ulusal sorun ve s o s y a l i s t l e r . . . . . . . . . . . . . . . .4- 5 Dünyadan -Endo n e zy a , J a p o n y a . . . . . . . . . . . . . . .6 Çevre sorununu s o s y a li z m ç ö z e r m i ? . . . . . . . . . . . 7 Ayrýmsýz genel a f . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8- 9 Kadýn v e devrim
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 0 - 11
Marksizm ve ezi le n l e r . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 2 Tek ülkede sosya li z m te or i s i . . . . . . . . . . . . . . . .1 3 Mektuplar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 4 Kitap tanýtýmý: Pe y g am b er v e i þ çi s ý n ý f ý . . . . . . . .1 5 Eurogold Defol! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 6
1 AÐUSTOS 1998 200.000 TL.
Küçük suçlular içerde
Ya büyükleri???
AYRIMSIZ GENEL AF Sayfa 8-9
2
Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ YA BARBARLIK YA SOSYALÝZM apitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir.
K
Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk ve savaþlarýn nedeni küçük bir azýnlýðýn kâr hýrsýdýr. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kollektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür.
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR osyalizm ancak iþçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir.
S
Ýþçiler bunu ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla, aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr.
REFORM DEÐÝL DEVRÝM u düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý patronlarý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlamaz.
B
Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bu sistem ancak iþçilerin kitle eylemleriyle deðiþtirilebilir. Bir iþçi devrimi zorunludur.
rime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr.
ULUSAL SORUN osyalistler halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurlar.
S
Ezenlerin milliyetçiliðine karþý mücadele edip, ezilenlerin kurtuluþ mücadelesini desteklerler.
AZINLIKLAR osyalistler ezilen her türlü etnik, cinsel, dinsel azýnlýðýn mücadelesini destekler, onlarýn örgütlenme haklarýný savunurlar.
S
CÝNSÝYETÇÝLÝK
Y
aþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir.
Sosyalistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Sosyalistler insanlarýn cinsel tercihleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederler.
DEVRÝMCÝ PARTÝ þçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur.
Ý
Bu parti, iþçilerin her mücadelesini destekleyip genelleþtirmeye, tek tek mücadeleleri birleþtirmeye çalýþýr. Sosyalistler iþçi sýnýfýnýn günlük mücadelesi içinde yer alýp en militan iþçileri sosyalizm ve partinin gerekliliði fikrine ikna ederek devrimci bir parti inþa edebilirler.
Bölünmüþlüðe teslim olmayalým alýþanlarý enflasyona ezdirmeyeceklerine sözü veren koalisyon ortaklarý, kamu çalýþanlarýnýn maaþlarýna ne kadar zam yapýlacaðý konusunda IMF’ye verdikleri söze baðlý kalmayý tercih ettiler. Bir yýl vadeli devlet tahviline geçen ay net yüzde 86.58 faiz verilirken memur ve emeklilerin maaþlarýna sadece yüzde 20 zam yapýldý. Hükümet içinde tartýþmalara neden olan zam oraný konusunda kamu çalýþanlarýný temsil eden KESK’le görüþmeye bile gerek duymayan hükümet kimi temsil ettiðini bir kez daha ortaya koydu. Hükümet içinde aylarca tartýþýldýktan sonra geçen ay kabul edilen vergi düzenlemelerinin büyük bir reform gibi sunulmasý da tam bir aldatmaca. Deðiþiklikler nedeniyle çalýþanlarýn maaþlarýnda artýþ olacaðýný söyleyenler yeni uygulamanýn gelir daðýlýmýndaki adaletsizliði daha artýracaðýný gizlemeye çalýþýyorlar. Yeni düzenlemeyle en düþük gelir diliminde bulunanlarýn vergisi 10 puan, en yüksek gelir diliminde bulunanlarýn vergisi ise 15 puan düþürülmekte. Geçen ay kamuoyunun gündemine oturan bir baþka konuysa DSP’nin genel af önerisiydi. Yaklaþan genel seçim nedeniyle kamuoyunda þirin görünmeye çalýþan koalisyon ortaklarý ve muhalefet partileri hemen her konuda birbirlerine düþmeye devam ettiler. Bu durum egemen sýnýfýn ne kadar bölünmüþ ve kararsýz olduðunu gösteriyor. Erken seçi-
Ç
min de bu tabloyu çok deðiþtirmesi beklenmiyor. Derin politik istikrarsýzlýk egemen sýnýfý Fazilet Partisi’nin seçimlerde yeniden birinci parti olmasý riskini göze almaya zorluyor. Fazilet Partisi’ni içine alan bir hükümet modeli ise 28 Þubat sürecini sekteye uðratacak, ordunun islami hareketi zayýflatma operasyonunun büyük ölçüde yara almasý anlamýna gelecektir. Siyasal istikrarsýzlýk emek cephesine büyük olanaklar sunmakta. Ancak iþçi sýnýfý da en az yönetici sýnýf kadar bölünmüþ durumda. Milliyetçilik ve laik cephecilik saflarýmýzý bölen en önemli ideolojik zehirler olmaya devam ediyor. Grev kararý alan Ankara Büyükþehir Belediyesi iþçilerinin geçen ay sonu yaptýklarý yürüyüþe ÝDP Giriþimi dýþýnda hiçbir sol parti ve grubun gelmemesi iþçilerin Hak-Ýþ’e baðlý bir sendikaya üye olmasýyla ilgili. Bu durum “laik cephe” politikalarýnýn açýk bir sonucudur. Memur statüsündeki kamu çalýþanlarýnýn azýmsanamayacak bir bölümünün KESK’ten uzak durmasý ve Kamu-Sen’e yönelmesi sýnýf içindeki milliyetçi fikirlerin pratikteki sonucudur. Oysa bugün güçlü bir þekilde sokaða çýkacak bir iþçi hareketi bu kadar daðýnýk durumda olan bir egemen sýnýf karþýsýnda büyük kazanýmlar elde edebilir. Mücadele için gerekli olan öfke, kýzgýnlýk ve istek var. Piar-Gallup’un kamu çalýþanlarý arasýnda yaptýðý araþtýrmaya göre, çalýþanlarýn yüzde 75’i iþinden, yüzde 80’i maa-
þýndan memnun deðil. Türkiye’nin halinden memnun olmayanlarýn oraný ise yüzde 80. Kitleleri sokaða çýkmaktan alýkoyan temel neden kazanabileceðimize inanmamak, kendi gücümüze güvenmemektir. Ýþçi hareketinin yönünü deðiþtirebilecek bir güce sahip olan sendikalar ile CHP ve solundaki partilerin liderlikleri ise laik cephecilik ve milliyetçilikle mücadelede sýnýfýn çýkarlarýný merkeze almýyorlar. Türk-Ýþ ve CHP liderlikleri bu bölünmeyi açýkça derinleþtirirken KESK, DÝSK ve diðer partilerin liderlikleri bu bölünmelere karþý tutarlý olarak mücadele etmiyorlar. Bu ise iþçi sýnýfýný her açýdan zayýflatmakta, 4 Mart Kýzýlay eylemindeki gibi fýrsatlarýn kaçýrýlmasýna ve moral bozukluðuna neden olmaktadýr. Biz, insanlýðýn ancak iþçi sýnýfýnýn bizzat kendi eylemiyle kurtulabileceðini savunuyoruz. Bu nedenle bulunduðumuz her alanda büyük küçük demeden her mücadelenin kazanmasý için dayanýþma örgütlemek, sýnýfýn birliði için milliyetçi ve laik cepheci fikirlere karþý özel bir mücadele vermek sosyalistlerin en önemli görevi olmaya devam ediyor. Bölünmüþ bir egemen sýnýfla karþý karþýya olduðumuz bugün önümüzde duran görev “ayrýmsýz genel af” kampanyasýný iþyerlerimiz, okullarýmýz ve mahallelerimize taþýmak, kapitalizmin kurbaný olan maahkumlarýn özgürlüðe kavuþmasý için mücadele etmektir.
ENTERNASYONALÝZM apitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir.
K
Ýþçilerin vataný yoktur. Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýki farklý ülkenin iþçilerini karþý karþýya getirecek her þeye karþý çýkýlmalý, diðer ülkelerdeki iþçilerin mücadeleleri desteklenmelidir.
TEK ÜLKEDE SOSYALÝZM MÜMKÜN DEÐÝLDÝR usya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa yaþayamaz.
PARTÝ ÝÇÝ DEMOKRASÝ osyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur.
S
Tartýþmanýn amacý dünyayý deðiþtirmektir. Bu da parti üyelerinin birlikte hareket etmesiyle gerçekleþebilir. Demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur.
R
Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya’da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928-29’daki karþý dev-
DEVRÝMCÝ GÖREV u fikirlere katýlan, böylesi bir partinin gerekliliðine inanan herkesi, Ýþçi Demokrasisi Parti Giriþimi’ne katýlmaya çaðýrýyoruz.
B
Sohbet Toplantýlarý: Ýstanbul Kadýköy Her Pazar saat 14.00 2 Aðustos 9 Aðustos 16 Aðustos 30 Aðustos
Dersim Ýsyaný ve Kürt Sorunu Neden Ayrýmsýz Genel Af? Onlarýn Ahlaký Bizim Ahlakýmýz Pegamber ve Ýþçi Sýnýfý
Ýstanbul Ümraniye Her Pazar saat 17.00 2 Aðustos 9 Aðustos 16 Aðustos 30 Aðustos
Suç ve ceza: Yasalar Kimin Ýçin Ýþler? Devlet Kapitalizmi Teorisi Nedir? Sosyal Demokrasi ve Reformizm Nasýl Ýþler? Marksist ekonomiye giriþ: Kapitalizm Nasýl Ýþler?
Ankara Her Cumartesi saat 17.30 1 Aðustos 8 Aðustos 15 Aðustos 22 Aðustos
Mao’dan Tianenmen Meydaný’na Çin Devrimi Rusya’da Devrim Nasýl Yenildi? Marksist ekonomiye giriþ: Kapitalizm Nasýl Ýþler? Neden Troçkizm?
Uluslararasý Sosyalizm için
ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ Tarih:1 Aðustos 1998 Sayý: 7 Sahibi: Uluslararasý Gelenek Yayýn ve Tanýtým Limited Þirketi adýna Hüseyin Çýnar Yazý Ýþleri Sorumlusu:Süleyman Þarlý Baský:Yön Matbacýlýk
Bürolar: Ýstanbul Kadýköy: Yoðurtçu Þükrü Sokak, No.48/5 Kadýköy, Tel: 0216 330 8272 Ýstanbul Ümraniye: Santral Duraðý,Menteþoðlu Cd. No 5, Ümraniye Ankara: Beyazsaray Apt. 10/30, Sýhhiye Tel: 0312 229 3257
1 Aðustos 1998 Ýþçi Demokrasisi
3
K amu- Sen’ in yükseliþini engelleyebilir iz KESK Genel Kurulu, baðlý sendikalarýn kongrelerini tamamlamasýnýn ardýndan 4-6 Eylül tarihleri arasýnda Ýstanbul’da yapýlacak. Geçtiðimiz aylarda yapýlan sendika genel kurullarýnda “nasýl bir sendika” konusundaki tartýþmalar ne yazýk ki yeterince tartýþýlamadý. Seçim gündemleri, kongrelerin en ilgiyle izlenen ve katýlýmýn en yüksek olduðu bölümleriydi. Seçimler konusunda yaþananlar bir çok sendika militaný arasýnda gerginliðe ve bölünmeye yol açtý. Hatta kimi yerlerde bu gerginlik sendikanýn örgütlenmesini ve iþverene karþý mücadelesini sekteye uðratacak boyutlara ulaþtý. Ancak unutmamak gerekir ki kamu çalýþanlarýnýn dokuz yýldýr süren mücadelesini örgütleyen KESK 500 bin üyeyle kitlesel bir güç durumundadýr. Ve halen memur statüsündeki kamu çalýþanlarýnýn en önemli temsilcisidir. Buna karþýn önümüzdeki süreç KESK
açýsýndan çok önemlidir. KESK’e karþý devlet tarafýndan desteklenen Kamu-Sen, KESK’in býraktýðý boþluðu doldurmaya çalýþýyor. Ýdeolojik ve örgütsel olarak KESK üzerinde basýnç yaratýyor. Bugüne kadar KESK kamu çalýþanlarýnýn gerçek sendikal gücünü temsil etti. Bundan sonra da böyle olabilmesi için yapmamýz gereken þey KESK’i 500 bin kiþilik bir sendika haline getirirken yaptýðýmýz þeylerdir. Her kamu çalýþanýný sendikaya üye olmaya ve mücadele etmeye ikna etmek KESK militanlarýnýn asýl güçlü olduklarý yandýr.
Üye kampanyalarý Güçlü olduðumuz bu yaný kullanarak grevli ve toplusözleþmeli sendika hakký için mücadele etmeksizin %20’lere mahkum olduðumuzu anlatmalý, iþyerlerimizde üye kampanyalarý yaparak kimseyi Kamu-Sen’in kollarýna terketmemeliyiz. Kamu-Sen’in gözle görülür yükseliþini
Day an ýþma iþç i dü þman ý Gökç ek’i y enec ek! nkara Büyükþehir Belediyesi’ne baðlý Asfalt ve Temizlik Birimi’nde çalýþan 5 bin iþçi, 25 Temmuz 1998 Cumartesi günü Tandoðan’dan baþlayýp Sýhhýye’de biten bir yürüyüþ yaptýlar. 4 Aðustos’ta baþlatacaklarý grev için uyarý eylemi niteliðindeki yürüyüþe Hizmet-Ýþ ve Öz Gýda-Ýþ sendikalarýna baðlý iþçilerin dýþýnda baþka hiç bir sendika veya grubun katýlmamasý dikkat çekiciydi. “Köle ücretine hayýr”, “Özgürlük, mücadele, dayanýþma”, “Melih Gökçek þaþýrma, sabrýmýzý taþýrma”, “Siz yer altýndaki dünyayý biliyormusunuz” (kanalizasyon iþçileri), “Bugün iþçiyiz, yarýn seçmeniz”, “Ýþçi dayanýþmasý Gökçek’i yenecek” gibi döviz, pankart ve sloganlarla protestolarýný dile getiriyordu iþçiler. Biz Ýþçi Demokrasisi Parti Giriþimi olarak eyleme destek vermek amacýyla elimizde Ýþçi Demokrasisi Gazetesi ile korteje doðru yürürken sendika liderliði “eyleme baþka gruplarý almýyoruz, destek verebilirsiniz ama iþçileri kýþkýrtacak slogan atmayýn” uyarýsý yaptý. Bu “uyarý” sendika liderliðinin eylemin radikalleþmesinden korktuðunu gösteriyordu. Ýþçiler ise “Onlar dünyanýn en zenginleri arasýnda biz yoksulluk sýnýrýnda” baþlýklý Ýþçi Demokrasisi gazetesini taþýyan bizleri alkýþlayarak ve selamlayarak karþýladýlar. Yürüyüþ sýrasýnda kazý yapan iþçilerle karþýlaþan kortejde bir kýpýrdanma oldu. “Ýþçilere yok, mütahide çok” diye slogan atýldý. Bu sloganla greve hazýrlanan iþçilerin taleplerini yerine getirmemek için asfalt iþini taþeron bir firmaya veren Ankara Büyükþehir Belediye Baþkaný Melih Gökçek’e duyu-
A
durdurmak ancak KESK’in güçlenmesiyle mümkündür. Bunun için de bugünün görevi her iþyerinde üye kampanyasý yapmak ve dolayýsýyla iþyeri sorunlarýyla daha yakýndan ilgilenmektir. Sendika genel kurullarýnda ancak tüzük tartýþmalarýna yansýyan iþyeri temelli politika yapma ihtiyacýný gelecek dönemde hayata geçirmeliyiz. Her iþ yerinde yaþanýlan tartýþmalarda taraf olmalý iþyeri örgütlenmelerini canlý ve iþler hale getirmeliyiz. Merkezi eylem kararlarýnýn en geniþ katýlýmla inþa edilmek üzere alýnmasý, her iþyerinde tartýþýlmasý, herkesin amaç ve hedefler üzerinde netleþmelesini saðlamak için çaba sarfetmeliyiz. “Eylem olsun diye eylem” anlayýþý bizlerin canýný sýkmakta, enerjimizi israf etmektedir. Eylemlerimizi en geniþ birliði gerçekleþtirecek þekilde örgütlemeliyiz. Bunu baþarabilmek için iþyerlerimizi ve baðlý olduðumuz þubelerin iþyeri temsilcileri toplantýlarýný gerçek karar organlarý haline getirmeliyiz.
K o rk tu kl ar ý b aþl ar ýn a gelecek!
G
Ankara Büyükþehir Belediyesi iþçilerinin “Köleliðe Hayýr” mitingi. Hizmet-Ýþ üyesi yaklaþýk 5 bin iþçinin katýldýðý gösteride “Ýþçi düþmanlýðý demokrasi düþmanlýðýdýr” dövizleri taþýndý. Greve hazýrlanan iþçilerin ortalama ücreti 43 milyon lira. meyin yoksa sizi içeriye alýrýz” diyerek lan öfke dile getiriliyordu. Daha iyi yaüzerine yürümesi, bizi ve iþçileri buþamak için istedikleri ücreti iþçilerden luþturmak istememeleri de sistemin esirgeyen Gökçek’in, iþçilerden kesiiþçi sýnýfýndan kortuðuna iyi bir örnek len vergileri taþeron firmalara hortumoldu. Polisin bu sistemin koruyucusu lamasý yaygýn tepkiye neden oldu. Ýþolduðunu bir kez daha gösterdi. çiler Gökçek’in gerçek yüzünü iyi Ýþçilerin taleplerini elde etmeleri gördüklerini söylüyorlardý. ve Gökçek gibi iþçi düþmanýna ders Belediye iþçileri, daha sonra yaptýverilmesi için Ankara Büyükþehir Beðýmýz sohbette “Aðustos’ta baþlayarak lediyesinde çalýþan ve Hizmet-Ýþ Sensüresiz grev yapacaklarýný, diðer sendikasý’nda örgütlü iþçilerine destek dikalarla görüþüp daha büyük kesivermeliyiz. Okuyucularýmýzý sýnýf damin katýlacaðý eylemler inþa edeceklerini, seçimlerde oylarýyla da Gökyanýþmasýna çaðrýyoruz. çek’ten hesap soracaklarýný, AÞTÝ grePatronlarýn teþhiri, iþçi sýnýfýnýn ikvini de unutmadýklarýný” dile getirditidarýna giden yol böylesi dayanýþmaler. Ýþçiler toplumun her kesiminden lardan geçer. destek bekliyor ve sendika liderliðinin “Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi esekorkak ve uzlaþmacý tavrýna raðmen ri olacaktýr”. haklarýný alacaklarýný söylüyorlar. Ankra ÝDP Giriþimcisi Polisin ÝDP giriþimcilerine “buradan uzaklaþýp gidin, korteje katýlmayýn, iþçiler sizi alkýþlýyor, provoke et-
Tülay Koçak
e çen ay Tür ki ye’nin ev sa hip li ði yap tý ðý bir as ke ri tat bi kat ger çek leþ ti ril di. Ba zý NA TO ül ke le ri ve NA TO’ya gir me ye ha zýr la nan bir kaç es ki Do ðu Blo ku ül ke si nin or tak la þa ger çek leþ tir di ði as ke ri tat bi ka týn “in sa ni amaç lý” ol du ðu du yu rul du. Sa vaþ uçak la rý ve aðýr si lah lar kul la ný lan tat bi kat ta as ker le rin “in sa ni ama cý”nýn ne ol du ðu son ra dan an la þýl dý. Ba sý na ve ri len bil gi ye gö re as ker ler “kom þu ül ke de çý kan bir is ya ný bas týr ma” tat bi ka tý yap tý lar. 1990’lar da ön ce ki yýl lar da ki ha re ket siz li ði ni üze rin den at ma ya baþ la yan iþ çi sý ný fý bir çok ül ke de gü cü nün ye ni den far ký na var ma ya baþ la dý. 1980’le rin so nun da sta li nist dik ta tör lük le rin dev ril me si , 1997’de Ar na vut luk, bu yýl Zim bab ve ve En do nez ya’da çý kan ayak lan ma lar, Fran sa, Al man ya, Da ni mar ka, Yu na nis tan, Bul ga ris tan, ABD, Gü ney Ko re gi bi ül ke ler de mi li tan la þa rak yük se len iþ çi ha re ke ti ni gö ren ve eko no mik kriz le ri kont rol et mek te her
ge çen gün da ha da zor la nan yö ne ti ci sý nýf lar ola sý ayak lan ma la ra kar þý þim di den as ke ri ön lem ler al ma ya baþ la dý lar. Ýþ çi sý ný fý nýn öf ke si ni an cak ya ban cý or du la rýn yar dý mýy la dur du ra bi le ce ði ni dü þü nen yö ne ti ci sý nýf la rýn kar þý sýn da sos ya list ler de þim di den dev rim ci iþ çi par ti si ni in þa et mek zo run da dýr lar. Ekim 1917 Rus Dev ri mi ve Bol þe vik Par ti de ne yi mi bu gün yo lu mu zu ay dýn lat mak ta dýr. Bü tün em per ya list dün ya nýn or du la rý na kar þý iþ çi dev le ti ni ayak ta tut ma yý ba þa ran Rus iþ çi sý ný fý bi ze il ham ve ri yor. Ama ay ný iþ çi dev le ti nin ye te rin ce güç lü ve de ne yim li dev rim ci par ti ler ol ma ma sý ne de niy le Av ru pa dev rim le ri nin ye nil me si nin ar dýn dan yal nýz ka lýp 1928-29’da yý kýl ma sý da bi zim için cid di bir uya rý dýr. Sos ya list le rin gö re vi, yö ne ti ci sý nýf lar gi bi ile ri ye bak mak ve bu gün den sý nýf mü ca de le si için de dev rim ci iþ çi par ti si ni in þa et mek tir.
4
Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
U lus al sor un ve sos yal istl er Çiðdem Öz
Ulusa l çýka rlar ýmýz var m ý? imliðimiz ile ilgili en temel bilgiler arasýnda hangi ulusun üyesi olduðumuz var. Futbol maçlarýnda, tarihi olaylarda, silahlanma yarýþýnda, uluslararasý düzeyde ekonomik rekabette, yaþam tarzýnda basýnç hep ayný, Türkiye’lilerle, Türk olanla kendimizi tanýmlamak, Türkün tarafýný tutmak. Dünyanýn neresinde doðmuþ olursa olsun her çocuk yaþadýðý ülkenin kimliðini almakta ve aslýnda ülkesinin diðer ülkelerden ne kadar üstün olduðuna ikna edilmeye çalýþýlmakta. Bizim açýmýzdan durup düþündüðümüzde çok anlaþýlmaz olan bu durum, yöneticilerimiz için çok zorunlu bir ihtiyaca yanýt veriyor. Yurtseverlik bizleri diðer ülkelerin iþçi ve patronlarýndan ayýrmakta, Türkiye’deki patron ve iþçinin, sömüren ile sömürülenin kaderini birleþtiren ortak çýkarlar olduðu fikrini güçlendirmektedir. Vatanseverlik sömürenin sömürülen üzerindeki iktidarýnýn devamýný saðlayan en temel güç
K
olan devletin otoritesini güçlendirmeye yaramaktadýr. Bu nedenle marksistler ulusalcý deðil enternasyonalisttir. Bizler dünyaya uluslar açýsýndan deðil, sýnýflar açýsýndan bakarýz. Bu konu devrimcilerle reformistler arasýndaki en temel bölünmeye iþaret etmektedir. Bu bölünme ulus devlet çerçevesini kabul edenlerle, onu yýkmak isteyenler arasýndadýr. Sað veya sol farketmez hangi reformisti dinlerseniz dinleyin þu laflarý duymadan edemezsiniz ‘sanayimizi korumalýyýz’ veya ‘ülkemizi yeniden canlandýrmalýyýz’. Ancak sanayi de, ülke de “bizim” deðildir. Her ikisi de yönetici sýnýfýn sahipliði ve kontrolü altýndadýr. Reformistler böyle konuþduklarý vakit kendilerini yönetici sýnýfýn ideolojisine teslim etmekte ve bu fikirlerin iþçi sýnýfý içinde güç kazanmasýna yol açmaktalar. Nasýl yönetici sýnýfýn iþçi sýnýfýný kendisine baðlamak üzere ulusalcýlýða ihtiyacý varsa, iþçi sýnýfýnýn da politik olarak ba-
ðýmsýzlýðýný saðlayabilmesi için enternasyonalizme ihtiyacý var. Rusya örneði devrimin tek ülkede izole olursa yaþayamayacaðýný gösterir. Ya uluslararasý kapitalizm onu doðrudan güç kullanarak devirecek ya da Rusya’da olduðu gibi askeri ve ekonomik basýnç devrimci ülkeyi kapitalizmle kapitalizmin koþullarý içinde rekabet etmeye zorlayacaktýr. Bu sömürünün resterasyonu,
sýnýflara bölünme ve emeðin sermayeye baðýmlý kýlýnmasý anlamýna gelmektedir. Enternasyonalizm günlük sendikal mücadele açýsýndan bile giderek artan bir zorunluluk. Uluslararasý þirketlerin farklý ülkelerdeki iþçileri birbirine karþý kullandýðý bir dönemde en etkili savunma noktasý tabandaki iþçiler arasýndaki uluslararasý dayanýþmadýr. ‘Bütün
dünyanýn iþçileri birleþin’ sloganý sadece kulaða hoþ gelen bir istek deðildir. Marksist enternasyonalizm gümrük duvarý politikalarýný reddetmek anlamýna gelir. Diðer ülkelerin tepkisi nedeniyle ekonomik yönden yýkýcý olmasý bir tarafa kendi yönetici sýnýfýmýzýn saldýrýlarýna karþý iþimizi korumak ve iþsizliðe karþý mücadele etmek yerine Irak, Hong Kong, Yunanistan
iþçilerine karþý yönetici sýnýfýmýzla saf tutamayýz. Gerçek enternasyonalizm kaba ulusal ve ýrksal önyargýlarý atýp yerine dünya halklarýna saygýlý liberal bir tutum adapte etmekten daha fazla þeyi içerir. Marksist enternasyonalizm bir idealist ‘kardeþlik’ fikri yerine tüm erkek veya kadýnlarýn kardeþ olmadýðý fikrini temel alýr. Bunun nedeni toplumun uzlaþmaz çeliþkilerle sýnýflara bölünmüþ olmasýdýr. Marksist enternasyonalizm dünyayý bir ulus devletin diðer ulus devlet ile rekabeti noktasýndan ele almaktansa dünya iþçi sýnýfýnýn dünya kapitalizmine karþý mücadelesini baþlangýç noktasý alýr. Bizler bu mücadele içinde sýnýfýn herhangi bölgesel veya ulusal seksiyonunun geçici veya kýsa vadeli çýkarlarýna karþý uluslararasý düzeyde en genel çýkarlarý öne çýkarýrýz. Böylesi bir enternasyonalizm iþçi hareketi içindeki “ulusal çýkarlar”dan bahseden diðer politikalarda çok keskin bir ayrýma denk düþmektedir.
Sosyalistl er ve Ul us al Kurtuluþ Hareketleri M
arksistlerin en ter nas yo na list ol ma sý, iþ çi sý ný fý nýn ulus la ra ra sý dü zey de bir li ði için mü ca de le edi yor ol ma la rý ulus la rýn ezil me si ne göz yum ma la rý an la mý na gel mez. Ak si ne en kes kin bir þe kil de kar þý çý ka rýz. Ör ne ðin, Marks, Rus ya ta ra fýn dan ezi len Po lon ya’nýn ve Bi ri tan ya ta ra fýn dan ezi len Ýr lan da’nýn ba ðým sýz lý ðý nýn sü rek li sa vu nu cu suy du. En ternasyonalistlerin ulu ý sal kur tu lu þu des tek le me sin de bir çe liþ ki var gi bi gö rü le bi lir. An cak asýl so run ulus la ra ra sý bir li ðin na sýl sað la na ca ðý dýr. Mark sist ler ön ce lik le zora de ðil gö nül lülüðe dayalý bir ulus la ra ra sý bir li ði sa vu nur. Gö nül lü lük ay rýl ma hak ký ný içe rir. Ulu sal bas ký ezen ulu -
sun iþ çi sý ný fý ile ezi len ulu sun iþ çi sý nýfý ara sýn da bir bö lün me ya ra týr. Bu bö lün me an cak ezen ulu sun iþ çi sý ný fý ezi len ulu sun ken di ka de ri ni ta yin hak ký için mü ca de le eder se yo ko la bi lir. Ay ný za man da ulu sal ola rak ez me-ezil me iliþ ki si hem ezen hem ezi len ulus tan iþ çi ler ve yö ne ti ci sý nýf lar ara sýn da ide o lo jik bir bað ya ra týr. Ýþ çi sý ný fý özel lik le de ken di dev le ti ta ra fýn dan ger çek leþ ti ri len ulu sal bas ký ya kar þý çý kar sa bu iliþ ki ký rý la bi le cek tir. Bü tün ulu sal bas ký la ra kar þý çýk mak ger çek en ter nas yo na liz min vaz ge çi le mez bir par ça sý dýr. Emperyalizmin yük se li þi bu so ru nu sos ya list st ra te ji nin mer ke zi ne koy muþ tur. 19. Yüz yý lýn son la rý na ka dar bir avuç
ge liþ miþ ka pi ta list ül ke Af ri ka’nýn ço ðun lu ðu nu, As ya ve La tin Ame ri ka’yý sö mür ge ve ya ya rý sö mür ge ha li ne ge tir miþ ti. O za man Av ru pa sos ya list ha re ke ti nin bü yük ço ðun lu ðu sömürgeciliði ya açýk ca des tek le di ya da bunu pa sif bir þe kil de ka bul len di. Em per ya liz min ka çý nýl maz ola rak ulu sal kur tu luþ ha re ket le ri ne ne den ola ca ðý ný gö ren Le nin’di. Le nin ge liþ miþ ül ke le rin iþ çi le ri nin em per ya list yö ne ti ci sý nýf la ra kar þý ulu sal kur tu luþ ha re ket le riy le it ti fak yap ma la rý ge rek ti ði ni tar tý þý yor du. Bu gün em per ya liz min bi çi mi de ðiþ ti. Ge nel de bu sö mür ge ler res mi dü zey de ba ðým sýz laþ tý lar an cak dün ya pa za rý nýn ba sýn cý eko no mik dü -
zey de sö mü rü nün de vam et me si ni sað la ma ya de vam edi yor. An cak ulu sal kur tu luþ ha re ket le ri ke sin lik le geç mi þe ait bir du rum de ðil. En do nez ya’da, El Sal va dor’da, Çe çe nis tan’da, Ýr lan da’da, Ýs ra il’de, Lüb nan’da, ve Tür ki ye’de ulu sal bas ký ya kar þý mü ca de le de vam et mek te dir. Tüm bu ra lar da Mark sist ler öz gür lük sa vaþ çý la rý na ko þul suz des tek ver mek te dir ler. Bu nun la bir lik te des te ði mi zin ko þul suz ol ma sý eleþ ti rel ol ma mak la ay ný þey de ðil dir. Ulu sal kur tu luþ için des tek öne mi ni abart mak an la mý na gel mek te dir. Ulu sal ba ðým sýz lý ðýn el de edil me si sos ya list de ðil bur ju va de mok ra tik bir gö rev dir ve ulu sal dev rim iþ çi
sý ný fý li der lik yap ma dýk ça sos ya list bir dev rim de ðil dir. O za man bi le ulus la ra ra sý bir dev rim sü re ci nin par ça sý ol maz sa ya þa ya maz. Bu özel lik le önem li çün kü 1945’ler den bu ya na ge çen sü reç için de ken di le ri ne ko mü nist ve ya sos ya list di yen bur ju va ve ya kü çük bur ju va güç le rin li der li ðin de bir di zi ulu sal dev rim ger çek leþ ti. Çin, Kü ba, Vi et nam, An go la, Mo zam bik ve Zim bab ve bun lar dan ba zý la rý. Bun la rýn hiç bi rin de iþ çi sý ný fý ger çek ten ik ti da ra gel me di. An cak hem ge liþ miþ ül ke ler de hem de Üçün cü Dün ya ül ke le rin de so lun bü yük bir ke si mi an tiem per ya list ha re ket le ri iþ çi sý ný fý ha re ke ti ye ri ne ika me et me ye ça lýþ tý. Bu re jim le rin
baþ lan gýç ta ver dik le ri söz le ri tut ma dý ðý gö rül dü ðün de tek rar tek rar ha yal ký rýk lýk la rý ya þan dý. Bu ne den le mark sist ler her tür lü ulu sal bas ký yý red de derl ve ulu sal ba ðým sýz lýk mü ca de le le ri ni des tek ler ler. An cak bu nu ulu sal cý de ðil en ter nas yo na list ola rak ya par lar. Biz ler ne bur ju va mil li yet çi li ðiy le bir le þir ne de ulu sal kur tu luþ ha re ket le ri nin sý nýr lý lýk la rý hak kýn da ki eleþ ti ri le ri mi zi el den bý ra ký rýz. Bu nun ye ri ne ulus la ra ra sý iþ çi sý ný fý nýn bir par ça sý ola rak iþ çi sý ný fý ný ulu sal dev ri min li de ri ola rak öne çý kar mak için ça lý þý rýz. Ka pi ta lizm den ve em per ya lizm den ger çek kur tu lu þu sað la ya cak, in san lý ðý bir leþ ti re cek olan tek güç iþ çi sý ný fý dýr.
1 Aðustos 1998 Ýþçi Demokrasisi 5
U lu sal sor un ve sos yal istl er
Ke ndi kaderini tayin h akký n e anlama ge liyor? arksistlerin ulusal kurtuluþ hareketinin liderliðini yapan örgütlere karþý tavrý ne olmalý? Yanýt açýktýr. Bizler ilk olarak bu örgütü, ezen devlete karþý koþulsuz bir þekilde destekleriz. Ulusal kurtuluþ hareketinin baskýcý devlete karþý ayný yöntemlerle mücadele etme hakkýný savunuruz. Tüm siyasi mahkumlarýnýn salýverilmesini talep eder, yürekliliklerini ve baþarýlarýný kutlarýz. Ayný zamanda bu hareketin siyasi çizgisini ve pratiðini eleþtiririz. Bizler ulusal hareketin sýnýflarüstü ittifak anlayýþlarýný ve kendi ülkesi iþçi sýnýfýnýn rolünü inkar ediyor olmasýný eleþtiririz. Demokratik haklar için baskýcý devlete karþý yapýlan mücadeleyi sosyalizm mücadelesinden ayýran ‘aþamalý devrim’ teorisine karþý çýkarýz. Bu teori sermayenin temsilcileriyle tartýþma ve uzlaþma isteðinin önünü açmaktadýr. Dünyanýn diðer taraflarýndaki deneyimler göstermektedir ki böylesi durumlarda orta sýnýfa politik haklar verilirken iþçi sýnýfýnýn durumunda pek bir deðiþiklik yaþanmamaktadýr. Bu tutum genel politik -koþulsuz ancak eleþtirel destek- duruþumuzun bir örneðidir. Marksistler bugün dünyada
M
bir dizi harekete bu tutumu almaktadýr. Örneðin Nikaragua’da Sandinist gerillalar. Onlarý ABD ve Kontra müdahalesine karþý destekledik ancak Nikaragua burjuvazisiyle ittifak yapmalarýný ve kapitalizmi devam ettirmelerini eleþtirdik. Diðer bir örnek IRA. IRA’yý Biritanya emperyalizmine ve Orange gericiliðine karþý mücadelede sonuna kadar destekledik ancak iþçi sýnýfýný mobilize etmekteki baþarýsýzlýklarýný eleþtirdik. Bu yaklaþým çeliþki olarak görülebilir. “Eðer bir hareketi destekliyorsan onu eleþtiremezsin” diye düþünmek mümkündür. Ya da tam karþýtý bir fikir gelebilir: “Eðer eleþtiriyorsan gerçekten destekleyemezsin.” Bu nedenlerle bir çok açýdan eleþtirel destek pozisyonunun savunulmasý ve uygulanmasý zordur. Saðdan gelen basýnç, ulusal bir kurtuluþ hareketinin yanlýþ diye gördüðümüz (bomba koymak gibi) eylemleri ya da taktikleri kullanmasýnýn kýnanmasýný talep eder. Aþýrý soldan gelen basýnç ise “Marksistlerin ulusal baðýmsýzlýk hareketleriyle çok önemli farklýlýklarý olduðunu”, bu nedenle bu hareketlere hiçbir destek verilmemesi gerektiðini vaaz eder. Solun diðer kesimlerinden
(özellikle romantik, popülist sol) gelen kahramanlýða dayalý argüman ise bu hareketin liderlikleri çok büyük bir özveri ve gözüpeklik gösterdiðine göre bizlerin onlarý eleþtirme hakký olamayacaðýný anlatýr. Tüm bu argümanlar yanlýþtýr. Sað kanattan gelen argümanlar yanlýþ; çünkü hareketler ve mücadeleler öncelikle belli bir eylem veya taktik ile deðil temsil ettikleri sosyal güçlerle deðerlendirilmelidir. Ezilenlerin bir hareketini taktikler temelinde (bu taktikler çok açýkca yanlýþ bile olsa) kýnamak ezene gizli veya açýk bir þekilde destek vermek anlamýna gelecektir. Aþýrý sol arguman da yanlýþ çünkü farklý amaçlarla da olsa ulusal kurtuluþ mücadelesini desteklemeyi reddetmek sað ile ayný nesnel pozisyona düþmektir. Ve kendine zarar verir hale getirmektedir. Sýnýf mücadelesinde tarafsýzlýk mümkün deðildir. Marksistler iþçi sýnýfýnýn, ezilenlerin ve solun bir parçasýdýr. Liderlikleri kim olursa olsun, taktikleri ne olursa olsun onlarýn baþarýlarý bizim baþarýmýz, onlarýn yenilgileri bizim yenilgimizdir. Ulusal hareketleri eleþtirel olmayan biçimde desteklemek gerektiði argu-
maný da yanlýþ. Cesaret ve kahramanlýðýn hakkýný her zaman vermeliyiz. Ancak cesaret ve kahramanlýk iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný temsil etmenin ya da kazanmanýn garantisi deðildir. Ýranlý kitleler baskýcý Þah rejimini yýkacak kadar cesurdular ancak yerini Ayetullah Humeyni’nin Ýslam Cumhuriyeti aldý. Eleþtiriyi býrakmak marksist prensiplerimizi terketmek anlamýna gelir, böylece iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný da terkederiz. “Koþulsuz ancak eleþtirel destek” marksistler için hayati bir öneme sahip. Sadece ulusal kurtuluþ hareketlerine iliþkin deðil, tüm politik faaliyetlerimiz ve sýnýf mücadelesi açýsýndan olmazsa olmaz bir tutum. 4 Mart’ta KESK’in parlamentoya karþý yaptýðý Kýzýlay Eylemi’ni tüm kalbimizle destekledik, ancak KESK liderliðini kazanacak bir staratejiye sahip olmadýðý için eleþtirdik. Eðer yarýn Türk Ýþ lideri Bayram Meral iþ yasalarýný çiðnediði için mahkemelik olursa ona destek veririz ancak sendika bürokratý olarak eleþtirilerimizi býrakmayýz. Hem destek hem eleþtiriyi birleþtiremeyen marksistler pürüpak kalmaya çalýþan sekterlere ya da kaba oportunistlere dönüþmeye mahkumlar.
6 Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
Sýr a H ab ib i’ de m i?
Endonezya’da iþçiler grevde E
ndonezya’da diktatör Suharto’yu 32 yýllýk iktidarýndan deviren toplumsal ayaklanma, iþçilerin taleplerini yükselterek mücadeleye atýlmalarýyla devam ediyor. Ýþçilerin, öðrencilerin ve azýnlýklarýn mücadelesi Suharto’nun yerine geçen Devlet Baskaný Habibi’nin iktidarýný saðlamlaþtýrmasýnýn önüne set çekiyor. Ýsçi Reform Eylem Komitesi KOBAR’dan bin 200 iþçi baþkent Jakarta’daki Çalýþma Bakanlýðý’ný bastý. Askeri birlikler baþkanlýk binasý önünde set oluþturdular ama sonunda iþçilerin binaya girmesine izin vermek zorunda kaldýlar. Ýþçi temsilcileri asgari ücretin iki katýna çýkarýlmasý, iþçi eylemleerine karþý askeri müdahalelere ve sendikal örgütlenme üzerindeki baskýlara son verilmesi, sendika temsilcileri ve diger politik mahkumlarýn serbest býrakýlmasý, iþten atýlmalarýn durdurulmasý, üc-
retlerin yüzde 100 arttýrýlmasý ve þirketlerin mali hesaplarýnýn iþçilere açýklanmasýný talep ettiler. Diðer taraftan 14 fabrikada iþçiler gün boyunca protesto eylemine devam ettiler. PT Osega ve PT Golden Swallow, adýndaki iki fabrikanýn patronlarý iþçilerin taleplerine boyun eðmek zorunda kaldýlar. Örgütlü iþçiler Mayýs ayýnda Batý’nýn desteðindeki Suharto’yu iktidardan uzaklaþtýran ayaklanmanýn baþýný çekmemiþlerdi. Ancak derinleþen ekonomik kriz iþçileri mücadele sahnesine doðru itiyor. Endonezya para biriminin deðer yitirmesiyle beraber yaþam standardýnýn hýzla düþmesi birçok iþçiyi ücret artýþý için mücadeleye zorluyor. Ancak Çalýþma Bakanlýðý baskýnýndan da anlaþýldýðý gibi iþçiler tutuklularýn serbest býrakýlmasý gibi bir dizi politik talebe de sahipler. Ýþçiler mücadelenin zaferle sonuçlanacaðýný Suharto’nun
devrilmesinde görmüþlerdi ve bunun güveni ile taleplerini elde etmek için devletle çatýþmaya hazýr görünüyorlar. Rejimin tepesindeki tansiyon henüz düþmüþ deðil. habibi kendi pozisyonunu saðlamlaþtýrmaya çalýþýyor, geçici devlet baþkanlýðý süresi bittikten sonra ilk seçimde aday olabileceðini açýkladý. habibi’nin desteklediði aday Endonezya’nýn iktidar partisi GOLKAR’ýn baþkanlýðýna seçildi. habibi toplumsal öfkenin önünü alabilmek için, politik aktivistlerin kaçýrýlmasý veya eylemlerde infaz edilmeleri olaylarýný soruþturmak üzere baðýmsýz bir komisyon oluþturdu. Bu noktada da orduyla ters düþmek zorunda kaldý. Ordu ve Habibi rejimi tekrar istikrara kavuþturmaya çalýþýyorlar, fakat ikisinin arasýndaki itiþ kakýþ iþçi ve öðrencilere geniþ bir mücadele alaný açýyor.
Japonya’da baþbakan ist ifa etmek zorunda kaldý H a l k , “a r t ý k y e t e r ” d e d i Japonya Baþbakaný Ryutaro Haþimoto partisinin aldýðý seçim yenilgisi nedeniyle istifa etti. Japonya’da gittikçe belirginleþen ekonomik krize tepki gösteren halk Hashimoto’nun politikalarýna ve serbest piyasanýn çýlgýnlýðýna “dur” dedi. Hashimoto’nun Liberal Demokratik Partisi Senato’daki 126 koltuktan 20’sini kaybederek sadece 44’ünü elinde tutabildi. Seçimler Senato’daki koltuklarýn yarýsý için yapýlmýþtý, buna raðmen LDP bu seçim yenilgisiyle Senato’daki çoðunluðunu kaybetmiþ oldu. Fakat LDP Alt Meclis’teki üstünlüðü elinde tuttuðu için iktidarda kalabiliyor. Seçim, Japonya’nýn içine girdiði ekonomik sarsýntýyý Hashimoto’nun politik olarak yönlendirip-yönlendiremeyeceðinin oylandýgý bir referandum niteliðindeydi. Haþimoto’nun sloganý “bana güvenin, LDP’ye güvenin”di. Seçmenlerin seçimlere katýlýmý rekor seviyesinde gerçekleþti ve bu slogana net bir “hayýr” cevabý verdiler. Japonya, ABD’den sonra dünyadaki ikinci en önemli ekonomi. Þimdi ise resmi olarak “düþüþte.” Bu tanýmlama Japonya’nin krizininin gerçek boyutlarýný saklama çabasýnýn ürünü.
Ýþsizlik, iflaslar, intiharlar... Japonya’nýn bankacýlýk sektörü çöküþün eþiðinde. En tutucu tahminlere göre Japon bankalarýnýn ödenmemiþ borçlarý 560 milyar dolar. Ýflaslar artýyor. Ýþsizlik rekor seviyede. Hisse senedi fiyatlarý düþüþte ve Japon para birimi Yen hýzla deðer kaybediyor. Örneðin geçtiðimiz yýlýn sonunda Hokkaido adasýnýn en önemli bankasýnýn iflas etmesinden buyana 600 þirket iflas etti. Ýþsizliðin rekor düzeyde yükselmesi, gelecekten güvensizlik ve korkunun yayýlmasýyla beraber intihar etme oranýnda artýþ baþladý. Ekonomik krizin yanýsýra LDP partisi yolsuzluk skandallarý ile çalkalanýyor. Geçen yýl bankacýlar ve borsacýlarýn mali denetçilere rüþvet verdiklerinin ortaya çýkmasý üzerine Haþhimoto’nun Maliye Bakaný ve Merkez Bankasý Baþkaný istifa etmek zorunda kalmýþlardý. Haþimoto ayrýca daha önce rüþvet suçundan hüküm giymiþ birini Bakanlar Kurulu’na atamýþtý. Þimdi partisinin yenilgisi görülmemiþ boyutta. LDP 2. Dünya Savaþý’ndan sonraki ekonomik büyümenin meyveleri-
Haþimoto seçim sonuçlarýný dinliyor ni toplayarak Japonya politikasýnda son 50 yýldýr egemenliðini korudu. 1993 seçimlerinde LDP seçmenler tarafýndan “kendini beðenmiþ ve yozlaþmýþ olarak görülmesi nedeniyle iktidardan uzaklaþmak zorunda kaldý. 1996’deki seçimlerde muhalif Sosyal Demokrat Partisi’nin de desteðiyle tekrar iktidara döndü. Þimdi Japonya’da birçok insanda piyasa ekonomisi çýlgýnlýðýna karþý bir çeþit alternatif arayýþýnýn iþaretleri ortaya çýkmakta. Seçimlerin gerçek galibi alel acele kurulan Japonya Demokratik Partisi koalisyonu oldu. Bu parti de serbest piyasa yanlýsý. Japonya Komünist Partisi seçimlerde ücüncü parti olarak Üst Meclis’teki koltuk sayýsýný iki misline yükselterek 15’e çýkardý. Ancak Komünist Partisi’nin politikalarý öbür partilerden çok farklý olmadýðý için halkýn ekonomik sýkýntýlarýna hiçbir cevap üretememekte.
A lm an hükümeti diz e geldi Ç ev re ci h a re ke t m ü cad e l e e tt i v e k aza ndý
A
l man ya’da çev re ci ha re ket nük le er atýk la rýn taþýnmasýna kar þý önem li bir za fer ka zan dý. Yüz bin ler ce ki þi nin katýldýðý ve her de fa sýn da po lis le gös te ri ci le rin kar þý kar þý ya geldiði ey lem ler Al man Hü kü me ti’ne ge ri adým at týr dý. Baþ ba kan Kohl, bu ba sýn cýn al týn da nükleer atýk ta þý yan Cas tor Trans port’u dur dur du. Bidonlarla taþýnan nükleer atýklarýn olmasý gerekenden 13 bin kat daha radyoaktivite yaydýðý, insanlar ve çevre için büyük bir tehlike oluþturduðu ortaya çýktý. Ýnsan saðlýðýnýn bu kadar hiçe sa yýl ma sý Al man ya’da “skan dal” olarak nitelendi. Çevre Bakaný, olayýn patlak vermesi üzerine, “durumdar haberdar olmadýðýný, radyoaktivi te ko nu sun da ken di si ne ya lan söylendiðini” iddia ederek kendini aklamaya çalýþtý. Ayný bakan, nükleer atýklar konusundaki gerçeðin ortaya çýkmasýndan önce, bunlarý bidonlarla taþýmanýn ne kadar güvenli olduðunu ballandýra ballandýra anlatýyordu. Hatta atýklarýn taþýnmasýna karþý olanlarý sýradan insanlarý yok yere paniðe sokmakla suçluyordu. Ancak skandal burada bitmiyor. Devletin, insan ve çevre saðlýðýný korumak isteyen göstericilere takýndýðý tutum tam bir vahþet örneðidi. Son gösteride 30 bin polis insanlarýn üzerine saldýrdý. Barýþcýl protesto gösterilerini savaþ meydanýna çevirdi. Birçok gösterici yaralandý. Çev re ba ka ný ve hü kü me tin, olaylarýn sorumlusunun sosyalistler, anarþistler gibi “aþýrý unsurlar” olduðu yönündeki propagandalarý iþe yaramadý. Yapýlan son araþtýrmalara göre, nükleer karþýtlarýnýn sayýsý artýyor. Eskiden nüfusun yüzde 44’ü karþý çýkarken bu oran yüzde 67’ye yükseldi. Son geliþmeler devletin gerçek yüzünü kamuoyunda teþhir etti. Alman demokrasisine çok güvenen kesimler bile kükümetin halkýn saðlýðýný deðil, nükleer lobinin çýkarlarýný savunmak için yalan söylemekten, polis vahþetine baþvurmaktan çekinmediðini gözleriyle gördüler. De mok ra si nin yal nýz ca nük le er enerjinin kaymaðýný yiyenler için olduðu sonucuna vardýlar. Göstericilere saldýran polis þefi Hubert Wimbar’ýn Yeþil Parti üyesi olduðunun öðrenilmesi ise parlamenter yoldan çözüm olup olmadýðý tartýþmasýna neden oldu. Hareketin baþarýsý, “mücadele edersek, doðrudan eylemler yaparsak kazanabiliriz, devlet herþeye kadir deðil” güvenini geliþtirdi. Çözümün parlamento dýþýnda, sýradan insanlarýn eyleminde olduðu fikrini güçlendirdi. M usta fa Ko rkma z, Al ma nya
1 Aðustos 1998 Ýþçi Demokrasisi 7
ÇEVRE SORUNUNU SOSYALÝZM ÇÖZER MÝ? irçok doða dostunun sosyalizm fikrine uzak durmasýnýn anlaþýlýr bir nedeni var. 1989-90’da çökmelerinden önce “sosyalist” olarak bilinen Doðu Bloku ülkelerinin yaratmýþ olduðu çevresel yýkým bu ülkelere sosyalist diyen ve çevre konusuna duyarlý olanlarý çeliþkiye düþürdü. Günde 5 bin 265 ton atýkla dünyanýn en fazla su kirleten ülkesi olan Çin ya da Çernobil patlamasýnýn sorumlusu olan SSCB’nin çevre politikalarý “sosyalizm”in bir sonucuysa çevre dostlarýnýn sosyalist olmasýný beklemek elbette ki hayaldir. Bu çeliþkiyi yaþamak istemeyenler için en kestirme yol kendisini sosyalizm fikrinden ve dolayýsýyla sýnýf politikalarýndan uzak tutmak olacaktýr. Ancak bu ülkelerde yaþanýlan sistemlerin (adlarý hariç) sosyalizmle ilgisi yoktur. SSCB, Çin, Küba gibi ülkeler bürokratik devlet kapitalizminin yaþandýðý, herþeyin uluslararasý düzeydeki kör rekabete uygun olarak belirlendiði sistemlerdi.
B
Ýnsanlýk kurtulamadan doða kurtulamayacak! Sosyalizm çoðunluðun iktidarý olacaktýr. Üretim ve organizasyonu kar için deðil insanlýðýn ihtiyaçlarý için yapýlacaktýr. Dolayýsýyla insanýn çevreyle olan iliþkisinde azgýn kar hýrsý, rekabet güdüsü deðil, kollektif ihtiyaçlarýmýz belirleyici olacaktýr. Bankalar, sigorta þirketleri, borsa gibi gereksiz þeyler olmayacak buralarda emek ve kaynak israf edilmeyecektir. Otomobil endüstrisi, pazarlama þirketleri ya da otoyol çalýþmalarý yerine çok daha güvenli ve konforlu, gezegenimize ve içinde barýndýrdýklarýna zarar ver-
meyen tren gibi toplutaþým araçlarýnýn geliþtirilmesi için çaba sarfedilecektir. Yeterince boþ vaktimiz olacaðý için de acele etme sorunumuz da olmayacaktýr. En büyük yýkým kaynaðý olan savaþ endüstrisi, ordu, ve polis olmayacak dolayýsýyla savaþlar yüzünden hem insanlar ölmeyecek hem de ormanlar yanmayacaktýr. Bir avuç azýnlýðýn çýkarlarý için siyanürlü altýn üretilmeyecek, deprem hattý üzerine nükleer santral yapmaya kalkýþýlmayacaktýr. “Sürdürülebilir yaþam” hayellerimiz böylesi bir sistemde bizlere yeni yöntemler, yeni deneyler ve yeni icatlar baðýþlayacaktýr. Her yýl türleri yok olan yüzlerce canlý daha fazla yok olmayacaklardýr. Yeni bir patronumuz olmayacak. Patronsuz bir dünya, yöneten azýnlýðýn olmadýðý bir dünya da doða çalýþmalarý için onlarýn “lütfetmesini” beklemeyeceðiz ve kendimiz bunlar için uðraþabileceðiz. Sosyalizm eþitsizliklerin, hatalý önceliklerin terkedilmesini saðlayacak insanlýðý özgürleþtirecek ve doðanýn kurtuluþu için gerekli olanaklarý yaratacaktýr. Böylesi bir dünya için mücadele etmeye deðmez mi!
meye de hizmet edebilir. Sanayileþmeye karþý çýkmak yanlýþtýr. Ancak yýllýk 53 milyon otomobil üretimi ve bu arabalarýn yaydýðý egzos gazlarýný da savunmuyoruz. Buradaki kritik nokta sanayileþme deðil, kapitalizmin “üretim için üretim, birikim için birikim” mantýðýdýr. Herþeyini kara endeksleyen bir sistemden çevreyi ve gelecek kuþaklarý düþünmesini beklemek akýlcý deðildir. Nitekim yöneticiler daha fazla otoyol ve otomobil için hep çok iþtahlý davranýrlar ama konu örneðin raylý sisteme gelince yada her yýl ormanlarýn yanmasýna raðmen yangýn söndürme uçaðý alýmýna gelince yan çizerler. Bu konuda verilebilecek en acý örnek bu kýþ yaþanan Amazon ormanlarý yangýndýr. Dünyanýn Kanada ormanlarýndan sonra diðer ciðeri olan bu bölgede Marmara bölgesinin 2 katý kadar orman yandý. Brezilya hükümeti ve diðer devletler yangýn söndürme uçaklarý için gerekli olan 2 milyon dolarý (540 milyar TL) harcamamak için bu yangýný seyretmeyi tercih ettiler. Yöneticiler için para, yanan milyonlarca aðaçtan, yok olan binlerce canlýdan ve topraklarýný terketmek zorunda kalan insanlardan daha önemlidir.
Sorun sanayileþme mi ?
Sorun nüfus mu?
Bazý çevreci gruplar sorunun endüstrileþmeden kaynaklandýðýný savunmaktalar. Böylesi bir savýn çeþitli eksiklikleri var. Sanayileþme kendi baþýna ve her zaman çevreye ve insana zarar vermez. Teknoloji atom bombasý olarak da kendisini ifade edebilir rüzgar ve güneþ enerjisinin kullanýmý olarak da... Buradaki esas nokta teknolojinin kimin için, ne için kullanýldýðýdýr. Kýsacasý sanayileþme ve teknoloji ekolojik dengeleri altüst etmeye de düzelt-
Diðer bir yaklaþým ise kaynaklarýn aþýrý kullanýldýðýna ve nüfusun çokluðuna vurgu yapar. Üretimin çok fazla olduðu ve sýnýrlarý zorladýðý doðru deðil. 1970’lerde yapýlan bir araþtýrmaya göre insanlýk tarihi boyunca tarým yapýlan alanýn toplam tarým yapýlabilen alan içindeki oraný sadece yüzde 44. Þu an ekili alansa bundan çok çok daha az, yüzde 15. Böyle bakýldýðý zaman gezenimiz daha fazla insaný besleyebilecek durumda. Bu noktada da tabii ki “niye hala açlýk var?“
sorusunu sormak gerekiyor. Soruyu þöyle de sorabilirsiniz: Kaynaklarý en fazla sömüren, en sanayileþmiþ ülke olan ABD’de 30 milyon insan açlýk sýnýrýnda yaþýyor? Mýsýr halkýnýn tarým ürünleri ihtiyacýný karþýlayan alan sadece dört bin kilometrekarelik Nil deltasýdýr. Bu alan 50 milyondan fazla insaný beslerken ülkenin yüzölçümünün sadece yüzde 4’ünü oluþturuyor. Dünya ölçeði ile bakarsak bile bu manzara deðiþmeyecektir.
Sýnýf politikalarý çevre yýkýmýný açýklar mý? Bazý doða kuramcýlarý, çevresel bozulmanýn “yüzyýllardýr süren ‘herþey insan için’ anlayýþýnýn sonucu” olduðunu
söylüyorlar. Ancak 1,5 milyar insanýn temiz su bulamadýðý gezegenimizde “yüzyýllardýr herþeyin insan için“ yapýlmadýðýnýn açýk kanýtýdýr. Gezegenimizin kaynaklarý yüzyýllardýr insanlýk için deðil sadece insanlýðýn küçük asalak bir azýnlýðýnýn çýkarý için kullanýlmýþtýr. Ve insanlýðýn bu asalak kesiminin ortak özellikleri vardýr. Örneðin-en fakir ülkeler de içinde olmak üzere- hiçbir ülkenin baþbakaný, genelkurmay baþkaný, üst düzey yargýçlarý, bürokratlarý, iþadamlarý açlýk ya da temiz su sýkýntýsý çekmezler. Temiz su sýkýntýsý, yiyecek sýkýntýsý çeken, iþsizlikle, yoksullukla boðuþanlar toplumun ezilen kesimleridir. Kýsacasý sýnýflý toplumlarda yaþýyoruz. Temiz suya ulaþýp ula-
þamamak konusu, sýnýfsal iliþkilerle açýklanmak zorundadýr. Bir çok doða dostu çevre ve insanlýðýn karþý karþýya olduðu sorunlarý Kuzey-Güney ayrýmý olarak açýklamaya çalýþmaktadýr. Onlara göre, zengin Kuzey fakir Güney’i sömürmektedir. Bu yaklaþýmýn ihmal ettiði þey, hem Güney’de hem de Kuzey’deki ülkelerde sýnýfsal sýnýfsal çýkarýn ve ekonomik sistemin belirleyici olduðudur. Zengin Kuzey ülkeleri iþçi sýnýfýnýn da sömürüldüðü, bu ülkelerin kimyasal bombardýman altýnda olduðunu gözardý eder.
Önder Alçiçek
8
Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
“Suçun ” s uçlu su dü ze ni n kend is idi r ünya derin eþitsizlik ve adaletsizliklerle dolu.Bir yanda yaratýlan büyük zenginliðe el koyarak lüks içinde yaþayan küçük bir azýnlýk, öte yanda aðýr çalýþma koþullarý, iþsizlik ve yoksulluktan kývranan büyük çoðunluk... Yaþamý boyunca hep çalýþmak zorunda kalan, toplumsal üretimin sonucu ortaya çýkan ürünler ve yüksek teknoloji karþýsýnda yaptýðý iþe ve parçasý olduðu topluma ve hatta kendisine yabancýlaþan bireyler... Üretim-sömürü-kâr-birikim-üretim döngüsü içinde “üretimdeki tek amacý üretim” olan, “birikim için birikim” yapan bir toplum... “Fazla üretimin” açlýða, iþsizliðe, ekonomik krize neden olduðu akýl dýþý bir ekonomik sistem... Ýhtiyacý olanlar parasýzlýk nedeniyle satýn alamazken, insanlar açlýktan ölürken fiyatlar düþmesin diye ürünlerin denize döküldüðü bir barbarlýk... Sýradan insanlarýn yoksulluk içinde yaþadýðý, iþsizliðin kol gezdiði, zenginle fakir arasýndaki uçurumun hergün daha da derinleþtiði, cinselliðin metalaþtýrýlýp kadýnýn seks objesi olarak sunulduðu, büyük çoðunluðun temel ihtiyaçlarýnýn bile karþýlanmadýðý bir dünyada yaþýyoruz. Düþük ücretlerle aðýr koþullarda çalýþýyoruz. Ayný zamanda ne kadar rahat yaþanabileceðine iliþkin bir reklam bombardýmaný altýndayýz. Kapitalist sistem, gazetelerde, televizyonlarda ve sokaklarda gördüklerimize sahip olma isteðini kýþkýrtýyor. Ancak sýradan insanlarýn bunun için yeterli geliri yok. Nasýl ki koþmak terletiyorsa, kapitalizm de suça, suç iþlenmesine neden olmaktadýr. Rekabet, sömürü, aç gözlülük ve yabancýlaþmaya dayanan bir ekonomik sistemin baþka türlü çalýþmasý da beklenemez zaten. Engels daha 1845’de þöyle demiþti: “Günümüz toplumunun bireylerarasýndaki düþmanlýða dayanmasý, herkesin herkese karþý olduðu toplumsal bir savaþ ortamý hazýrlýyor. Bu durum, bireysel olaylarda suç adý verilen barbarca bir þiddet þeklini alýyor.” Toplumsal ve ekonomik sistemin yarattýðý bu büyük basýnca raðmen insanlarýn çok büyük bölümü “suç” iþlemiyor. Nadiren ortaya çýkan olaylarýn arkasýndaki gerçek suçlu ise tek tek insanlarý suça iten bu sistemdir. Eðer herkes ihtiyacý kadar yiyecek elde edebilirse kimse komþusunun mutfaðýna gözünü dikmeyecektir. Toplutaþým araçlarýyla istediðiniz yere hýzlý ve bedava ulaþým olanaðý varsa özel arabaya olan ihtiyaç enaza inecek ve araba çalmanýn kimseye bir yararý olmayacaktýr. Öyle ya satamayacaðýnýz ya da kullanamayacaðýnýz bir þeyi neden isteyesiniz ki? Öldürme, saldýrma ve tecavüz gibi kiþiye yönelik suçlar ise genel olarak ekonomik güdülerle iþlenmiyor. Bu tür suçlara asýl olarak kýzgýnlýk, kýskançlýk, ihtiras, burukluk gibi duygularýn neden olduðu biliniyor. Bugün bu tür suçlarýn temel mekanlarýndan ve nedenlerinden birisi baskýcý ve sýnýrlayýcý kapitalist ailedir. Aile kurumu, sosyal baský ve ekonomik baðýmlýlýðý kullanarak insanlarý tahammül edemedikleri iliþkilere zorlamaktadýr. Bunun yarattýðý basýnç insanlarý bu tür suçlara iten önemli bir nedendir.
D
Kalýcý çö zü m ne ? i ç i n m ü c a d e l e e d e r k e n b u mü ca de le nin s ý n ý r l a r ý n ý d a g ö r m e k zorundayýz. Biliyoruz ki aftan h e m e n s o n r a c e z a e v l e r i y e n i d e n hýz la d o l d u r u l a c a k t ý r . C e z a e v l e r i s u ç u y a r a t a n n e d e n l e r l e d e ð i l , s u ç u iþ le yen le u ð r a þ ý r . B u y ö n ü y l e ç ö z ü m ü n de ðil s o r u n u n b i r p a r ç a s ý d ý r . B i r k e z ce za e vi ne d ü þ e n l e r g e n e l l i k l e f i þ l e n i r . Ö n y a r g ý l a r n e d e n i y l e e s k i b i r hü küm lü nün c e z a e v i n d e n ç ý k ý p n o r m a l yol lar dan y a þ a m ý n ý s ü r d ü r e b i l m e s i ne re dey se i m k a n s ý z d ý r . B u n e d e n l e s u ç v e c e z a g i r d a b ý n d a i n s a n l a r y o k o l u r gi der ler. 1 9 7 4 g e n e l a f f ý s o n r a s ý a f l a dý þa rý ç ý k a n m a h k u m l a r ý n c i d d i b i r bö lü mü i l k b i r k a ç a y i ç i n d e c e z a e v i n e geri dönmüþtür. Akýl cý tek çö züm, in san la rý su ça iten ve bü tün suç lar dan da ha za rar lý olan ka pi ta liz me kar þý mü ca de le et mek tir. Sö mü rü ve ya ban cý laþ ma nýn ol ma dý ðý, üre ti min kar için de ðil in san ih ti yaç la rý
Af
1 Aðustos 1998 Ýþçi Demokrasisi
Ayrýmsýz Genel Af! 60
b i n d e n f a z l a t u t u k l u v e h ü k ü m l ü n ü n a f f ý n a k a r þ ý ç ýkanlar, “ a f f ý n s u ç u t eþ v i k e d e c e ð i ni ” i l e r i sürüyorlar. Ý ns a nl a r ý s u ç i þ l e m ey e i t e n a s ý l ne d en i n yoksull u k , ç a r e s i z l i k v e y a b a n c ý l a þ m a o l d u ð u n u g i z l e m e y e ç al ý þ ý yorlar. “Katiller ve tecavüzcüler serbest kalacak, sokaklarda dolaþamayacaðýz” diye yaygara koparýlýyor. Oysa öldürme ve tecavüz olaylarýnýn çoðunun aile içinde ve birbirini tanýyanlar arasýnda yaþandýðý biliniyor. Bu suçlarý iþleyenler (gösterici memura, öðrenciye dayak atan polislerin aksine) sokakl ara çýkýp i nsan dövmeyi kendilerine meslek edinmiþ bir grup “profesyonel suçlu” d e ð i l d i r. Solcu bazý yazar ve politi kacýlar da bu af karþýtý kervana katý lmakta sakýnca görmüyorlar. Affýn “iþkenceci polisler, devleti dolandýran ünlüler ve Susurluk Çetesi’nin iþine yarayacaðý ný” söyl ü y o rl a r.
oplumda genel kabul gören anlayýþa göre, yasa ve kurallarý çiðneyenler suçludur ve cezalandýrýlmalarý gerekir. Aksi takdirde “düzen” bozulur. Bu “düzen” ise sýradan insanlarýn deðil küçük bir azýnlýðýn çýkarýna iþlemektedir. Üretimin kontrolünü elinde tutan bu azýnlýk yasa ve kurallarý da kendi çýkarlarýna uygun olarak düzenler. Örneðin yasalara göre “çalmak” suçtur. Bir marketten bir kase yoðurt çalarsanýz yýllarca hapis yatabilirsiniz. Su borcunuzu zamanýnda ödemezseniz baþta yüksek bir faiz oranýndan gecikme farký borcunuza eklenir. Sonra suyunuz kesilir. Daha sonra da evinize icra gelir, eski televizyonunuzu bile alýr götürürler. Ama devlete trilyonlarca liralýk vergi ya da SSK prim borcu takan patronlara kimse birþey yapmaz. Zaten bu tür borçlar sürekli olarak affa uðramaktadýr. Özelleþtirmeler ve ihaleler sýrasýnda saða sola rüþvet yedirip bizlerin verdiði vergilerden oluþan devlet kaynaklarýný ceplerine indirenlere de “iþini bilen iþadamý” muamelesi yapýlýr, suçlu deðil!
T
Bir tür hýrsýzlýk var ki devlet bunu açýkça teþvik eder: Ýþçileri sömürmek. Gerekli araç-gereç ve hammaddeyi almaya yetecek kadar sermayesi olan birisi iþçi çalýþtýrarak kâr elde edebilir. Hammadde ve makinalar kendiliðinden kâr getirmeyeceðine göre patronlarýn kâr etmesini saðlayan iþçilerin çalýþmasýdýr. Emek gücü kendi maliyetinden (ücret) daha çok deðer yaratan tek üretim girdisidir. Ancak patronlar, bu artý-deðeri iþçilerden çalarlar. Ýþçisinden çalmayan, yani iþçiye “emeðinin karþýlýðýný veren” bir iþletme “hayýr için” çalýþýyordur, kâr elde edemez ve rekabet nedeniyle kýsa sürede batar. Zaten bütün düzenlemeler esas olarak kapitalizmin temelini oluþturan bu sistemi ve onun iþlemesini saðlayan devleti korumak içindir. Örneðin cumhurbaþkaný, baþbakan ya da milletvekilleri hakkýnda yaptýðýnýz bir konuþma nedeniyle yýllarca hapis yatabilirsiniz. Ama yönetici sýnýf iþine geldiðinde darbeler aracýlýðýyla hükümet ve parlamentoyu tamamen ortadan kaldýrmakta hiçbir sakýnca görmez. Ya da Özal gibi, “anayasayý bir kere delmekle bir þey olmaz” diyerek anayasayý bile takmaz. Yasalar, iþçilerin greve çýkmasýný adeta imkansýz hale getirilmiþtir. Yasalara uygun bile olsa grevler polis-jandarma baskýsýyla karþýlaþýr. Sendikalar basýlýr, sendikacýlar gözaltýna alýnýr. Ancak yasadýþý olarak toplu halde iþçi çýkartan patronlar bu nedenden dolayý bir tek geceyi bile nezarette geçirmezler.
y sa iþ ken ce yap tý ðý için ce za alan ve ce za e vi ne gi ren po lis sa yý sý her hal de iki elin par ma ðý ný geç mez. Susurluk Çe te si’nden ce za e vin de olan kim se yok. En gin Civan, Se lim Edez, Ala ad din Ça ký cý gi bi dev le ti tril yon lar ca li ra do lan dý ran lar ise ya yurt dý þýn da ya da dev let için de ki görevlerini yap ma ya de vam et mek te ler. “Yan lýþ lýk la” içe ri dü þen ler de ce za ev le ri ni otel gi bi kul la ný yor. Her se fe rin de ce za e vin den “ka çan” fa þist maf ya ba ba la rý ise “ka çýþ la rý” ön ce si “kut la ma zi ya fe ti” ve re cek ka dar ra hat lar. Peki cezaevlerini dolduranlar kimler? Bu kiþilerin büyük çoðunluðu toplumun en yoksul dolayýsýyla da eðitim olanaklarýndan en az yararlanabilmiþ kesiminden geliyor. Adalet istatistiklerine göre, cezaevinde bulunanlarýn yüzde 85’i ya okuma yazma bilmiyor ya da ilkokulu bitirdikten sonra okumamýþ. Cezaevinde bulunanlarýn yalnýzca yüzde 8 kadarý lise veya daha yüksek düzeyde eðitim görmüþ. Cezaevinde bulunan yüksekokul veya fakülte mezunlarýnýn oraný ise yüzde 1,5 kadar. Bir baþka çarpýcý istatistik ise cezaevi nüfusunun kýþ aylarýnda artmasý. Son 16 yýlýn verilerine güre havalarýn soðumaya baþladýðý aylarda suç iþleme oraný artýyor. Uzmanlar, bunu iki nedene baðlýyorlar: “Ýlk olarak bu aylarda aile için gerekli masraflar artýyor. Bu da insanlarý her yönden suça itiyor. Ýkinci neden ise kýþý sokakta geçirmek istemeyen garibanlar, evsiz yurtsuzlar hafif suçlar iþleyerek en azýndan sýcak bir kalacak yer saaðlamayý amaçlýyorlar.” Kýsacasý üç kuruþluk baklava çalan çocuklar cezaevinde yatýyorlar ama trilyonluk yolsuzluk yapanlar ya hiç yakalanmýyor, ya da yakalanýp ceza alsa bile cezaevini otel gibi kullanýyor. Bütün veriler göstermektedir ki, bir genel af esas olarak iþkenceci polislerin, triyonluk vurgun yapanlarýn, mafya babalarý ve çetelerin deðil, toplumun en yoksul ve en çok ezilen kesimlerinin iþine yarayacaktýr. Diðerlerinin zaten affa ihtiyacý yok ki! Suça karþý tek gerçek mücadele bütün suçlardan daha zaralý olan kapitalizme karþý bu sistemin kurbaný olan ezilenlerle birlikte mücadele etmektir.
O
Düþünce suçu!.. f konusunu gündeme sokan DSP lideri Ecevit, affýn “terör, irtica, bölücülük vb suçlarý” kapsamasýný istemediðini söyledi. Sözde “solcu” olan Ecevit yönetici s ý n ý f ý n b i r d e d i ð i n i i k i e t m e m e y e ö z e n gösteriyor. K ü r t s o r u n u n e d e n i y l e ç o ð u f i k i r suçlusu o l a n a r a þ t ý r m a c ý , y a z a r v e g a z e t e c i l e r i “bölücü terörist” olarak cezalandýrmaya o n a y v e r i y o r . D a h a d a i l e r i g i d e r e k b u kiþilerin ç ý k a r ý l a c a k b i r a f t a n y a r a r l a n m a l a r ý n a karþý çýkýyor. Ecevit bu konuda hemen bütün sað kesimle -islami hareket hariç- birlikte davranýyor. Peki bu ittifak kimlerin affedilmesine karþý? Genel olarak “siyasi suçlu” denilebilecek bu kiþiler ya dev lete karþý olduklarý, ya resmi ideolojik söylemi sorguladýklarý, ya kendilerince en doðru yöntemle bu düzeni deðiþtirmeye kalkýþtýklarý için ceza landýrýlmýþlardýr. Temel ortak yönleri daha iyi bir yaþam için mücadele etmektir. Bu ise yönetici sýnýfýn çýkar çarklarýna çomak sokmak anlamýna gelir. Zaten bu nedenle 1980 Anayasasý bu tür suçlarý af kapsamý dýþýnda tutuyor. Af tartýþmalarýnda siyasi suçlularý af kapsamý dýþýnda tutmaya bahane olarak Anayasayý bahane edi yorlar. Ama yakýn tarihimizden çok iyi biliyoruz ki anayasalar “delinir” de, “deðiþir” de. Bugün içeride yatan “siyasi suçlularýn” çoðu Kürt sorunuyla ilgili bir nedenle cezalandýrýlmýþ durumdadýr. Bu kiþileri af kapsamýna sokmak ise Ecevit’in seçim hesaplarýna uygun düþmemektedir. Kendisinin de bir parçasý olduðu azgýn milliyetçi söylemden etkilenen geniþ bir seçmen kitlesine þirin görünme çabasý Ecevit’in gerçek niyetini de açý ða çýkartýyor. Düþünceyi suç yapan þey ise düzenin küçük bir azýnlýðýn çýkarý için iþlemesidir. Bu küçük azýnlýk büyük çoðunluðu sömürmeye devam edebilmek için onlarý baský altýnda tut mak zorundadýr. Düþüncelerin suç sayýlmasý ve bu nedenle insanlarýn cezalandýrýlmasý bu baskýnýn bir biçimidir.
A
Sertuð Çiçek
i ç i n
Y asa lar k imi ko ruy o r?
Hýrsýzlýða teþvik: SÖMÜRÜ
Ýçerdekiler-Dýþardakiler!
A f
9
m ü c a d e l e y e
Ayr ým s ýz b i r g en e l af i s ti yo ru z ç ün kü ce z ae vl er in d e y ata n la rý n ço k b ü yü k b ir ç oð u n l uð u to p lu m un ez i l en ke s im in d e n g e l me kte d i r. Bu a ffý n dü þ ün ce s uç lu l arý n ý da k aps am as ý iç in parl a me nt o ü z er in de ba s ý nç o l uþ t ur mak ge re ki yo r. Ta b an d an g el e ce k ki tl es e l b i r b as ý n ç kar þ ýs ý n d a z ate n ç ok z a yý f ol a n ve se çi m h av as ý na g ir mi þ p a rl am en to n un d i re nm es i ço k z or du r. Bö yl e bi r bas ý nc ý ya rat aca k o la n da s e n dik al ar, s o l pa rti l er v e de mo kra ti k ki tl e ö rgü tl e ri dir . Ýn s an Ha kl ar ý D er ne ði ’ ni n baþ l att ýðý “ Ay rým s ý z Ge ne l Af” k ampa n yas ý n ý i þ ye rl eri m iz , o ku l um uz ve mah a ll e mi z e ta þ ým al ý yý z . B u ka mp a ny an ý n b aþ a rý ya u la þ ma s ýn d a e me kte n , ez i l en d e n ya na ol d u ð u nu ve s i ya si s uç lu l arý n d a af ka p s amý n a g i rme s i g e re kti ð i n i s ö y l ey en s iy as i p a r t i l er - b aþ t a C H P- k r i t i k bi r r o l o y n ay a b il i r . B u p a r t i l er in s en d i k al a r v e d e mo k r at i k k i t l e ö r gü t l e r i i ç i n d e k i g ü ç l er in i n e ö l çü d e b u kam p an ya i çi n kul l an a cakl a rý a f f ý n ka p s am ýn d a b e l ir le ye ci ol a cak tý r.
8
Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
“Suçun ” s uçlu su dü ze ni n kend is idi r ünya derin eþitsizlik ve adaletsizliklerle dolu.Bir yanda yaratýlan büyük zenginliðe el koyarak lüks içinde yaþayan küçük bir azýnlýk, öte yanda aðýr çalýþma koþullarý, iþsizlik ve yoksulluktan kývranan büyük çoðunluk... Yaþamý boyunca hep çalýþmak zorunda kalan, toplumsal üretimin sonucu ortaya çýkan ürünler ve yüksek teknoloji karþýsýnda yaptýðý iþe ve parçasý olduðu topluma ve hatta kendisine yabancýlaþan bireyler... Üretim-sömürü-kâr-birikim-üretim döngüsü içinde “üretimdeki tek amacý üretim” olan, “birikim için birikim” yapan bir toplum... “Fazla üretimin” açlýða, iþsizliðe, ekonomik krize neden olduðu akýl dýþý bir ekonomik sistem... Ýhtiyacý olanlar parasýzlýk nedeniyle satýn alamazken, insanlar açlýktan ölürken fiyatlar düþmesin diye ürünlerin denize döküldüðü bir barbarlýk... Sýradan insanlarýn yoksulluk içinde yaþadýðý, iþsizliðin kol gezdiði, zenginle fakir arasýndaki uçurumun hergün daha da derinleþtiði, cinselliðin metalaþtýrýlýp kadýnýn seks objesi olarak sunulduðu, büyük çoðunluðun temel ihtiyaçlarýnýn bile karþýlanmadýðý bir dünyada yaþýyoruz. Düþük ücretlerle aðýr koþullarda çalýþýyoruz. Ayný zamanda ne kadar rahat yaþanabileceðine iliþkin bir reklam bombardýmaný altýndayýz. Kapitalist sistem, gazetelerde, televizyonlarda ve sokaklarda gördüklerimize sahip olma isteðini kýþkýrtýyor. Ancak sýradan insanlarýn bunun için yeterli geliri yok. Nasýl ki koþmak terletiyorsa, kapitalizm de suça, suç iþlenmesine neden olmaktadýr. Rekabet, sömürü, aç gözlülük ve yabancýlaþmaya dayanan bir ekonomik sistemin baþka türlü çalýþmasý da beklenemez zaten. Engels daha 1845’de þöyle demiþti: “Günümüz toplumunun bireylerarasýndaki düþmanlýða dayanmasý, herkesin herkese karþý olduðu toplumsal bir savaþ ortamý hazýrlýyor. Bu durum, bireysel olaylarda suç adý verilen barbarca bir þiddet þeklini alýyor.” Toplumsal ve ekonomik sistemin yarattýðý bu büyük basýnca raðmen insanlarýn çok büyük bölümü “suç” iþlemiyor. Nadiren ortaya çýkan olaylarýn arkasýndaki gerçek suçlu ise tek tek insanlarý suça iten bu sistemdir. Eðer herkes ihtiyacý kadar yiyecek elde edebilirse kimse komþusunun mutfaðýna gözünü dikmeyecektir. Toplutaþým araçlarýyla istediðiniz yere hýzlý ve bedava ulaþým olanaðý varsa özel arabaya olan ihtiyaç enaza inecek ve araba çalmanýn kimseye bir yararý olmayacaktýr. Öyle ya satamayacaðýnýz ya da kullanamayacaðýnýz bir þeyi neden isteyesiniz ki? Öldürme, saldýrma ve tecavüz gibi kiþiye yönelik suçlar ise genel olarak ekonomik güdülerle iþlenmiyor. Bu tür suçlara asýl olarak kýzgýnlýk, kýskançlýk, ihtiras, burukluk gibi duygularýn neden olduðu biliniyor. Bugün bu tür suçlarýn temel mekanlarýndan ve nedenlerinden birisi baskýcý ve sýnýrlayýcý kapitalist ailedir. Aile kurumu, sosyal baský ve ekonomik baðýmlýlýðý kullanarak insanlarý tahammül edemedikleri iliþkilere zorlamaktadýr. Bunun yarattýðý basýnç insanlarý bu tür suçlara iten önemli bir nedendir.
D
Kalýcý çö zü m ne ? i ç i n m ü c a d e l e e d e r k e n b u mü ca de le nin s ý n ý r l a r ý n ý d a g ö r m e k zorundayýz. Biliyoruz ki aftan h e m e n s o n r a c e z a e v l e r i y e n i d e n hýz la d o l d u r u l a c a k t ý r . C e z a e v l e r i s u ç u y a r a t a n n e d e n l e r l e d e ð i l , s u ç u iþ le yen le u ð r a þ ý r . B u y ö n ü y l e ç ö z ü m ü n de ðil s o r u n u n b i r p a r ç a s ý d ý r . B i r k e z ce za e vi ne d ü þ e n l e r g e n e l l i k l e f i þ l e n i r . Ö n y a r g ý l a r n e d e n i y l e e s k i b i r hü küm lü nün c e z a e v i n d e n ç ý k ý p n o r m a l yol lar dan y a þ a m ý n ý s ü r d ü r e b i l m e s i ne re dey se i m k a n s ý z d ý r . B u n e d e n l e s u ç v e c e z a g i r d a b ý n d a i n s a n l a r y o k o l u r gi der ler. 1 9 7 4 g e n e l a f f ý s o n r a s ý a f l a dý þa rý ç ý k a n m a h k u m l a r ý n c i d d i b i r bö lü mü i l k b i r k a ç a y i ç i n d e c e z a e v i n e geri dönmüþtür. Akýl cý tek çö züm, in san la rý su ça iten ve bü tün suç lar dan da ha za rar lý olan ka pi ta liz me kar þý mü ca de le et mek tir. Sö mü rü ve ya ban cý laþ ma nýn ol ma dý ðý, üre ti min kar için de ðil in san ih ti yaç la rý
Af
1 Aðustos 1998 Ýþçi Demokrasisi
Ayrýmsýz Genel Af! 60
b i n d e n f a z l a t u t u k l u v e h ü k ü m l ü n ü n a f f ý n a k a r þ ý ç ýkanlar, “ a f f ý n s u ç u t eþ v i k e d e c e ð i ni ” i l e r i sürüyorlar. Ý ns a nl a r ý s u ç i þ l e m ey e i t e n a s ý l ne d en i n yoksull u k , ç a r e s i z l i k v e y a b a n c ý l a þ m a o l d u ð u n u g i z l e m e y e ç al ý þ ý yorlar. “Katiller ve tecavüzcüler serbest kalacak, sokaklarda dolaþamayacaðýz” diye yaygara koparýlýyor. Oysa öldürme ve tecavüz olaylarýnýn çoðunun aile içinde ve birbirini tanýyanlar arasýnda yaþandýðý biliniyor. Bu suçlarý iþleyenler (gösterici memura, öðrenciye dayak atan polislerin aksine) sokakl ara çýkýp i nsan dövmeyi kendilerine meslek edinmiþ bir grup “profesyonel suçlu” d e ð i l d i r. Solcu bazý yazar ve politi kacýlar da bu af karþýtý kervana katý lmakta sakýnca görmüyorlar. Affýn “iþkenceci polisler, devleti dolandýran ünlüler ve Susurluk Çetesi’nin iþine yarayacaðý ný” söyl ü y o rl a r.
oplumda genel kabul gören anlayýþa göre, yasa ve kurallarý çiðneyenler suçludur ve cezalandýrýlmalarý gerekir. Aksi takdirde “düzen” bozulur. Bu “düzen” ise sýradan insanlarýn deðil küçük bir azýnlýðýn çýkarýna iþlemektedir. Üretimin kontrolünü elinde tutan bu azýnlýk yasa ve kurallarý da kendi çýkarlarýna uygun olarak düzenler. Örneðin yasalara göre “çalmak” suçtur. Bir marketten bir kase yoðurt çalarsanýz yýllarca hapis yatabilirsiniz. Su borcunuzu zamanýnda ödemezseniz baþta yüksek bir faiz oranýndan gecikme farký borcunuza eklenir. Sonra suyunuz kesilir. Daha sonra da evinize icra gelir, eski televizyonunuzu bile alýr götürürler. Ama devlete trilyonlarca liralýk vergi ya da SSK prim borcu takan patronlara kimse birþey yapmaz. Zaten bu tür borçlar sürekli olarak affa uðramaktadýr. Özelleþtirmeler ve ihaleler sýrasýnda saða sola rüþvet yedirip bizlerin verdiði vergilerden oluþan devlet kaynaklarýný ceplerine indirenlere de “iþini bilen iþadamý” muamelesi yapýlýr, suçlu deðil!
T
Bir tür hýrsýzlýk var ki devlet bunu açýkça teþvik eder: Ýþçileri sömürmek. Gerekli araç-gereç ve hammaddeyi almaya yetecek kadar sermayesi olan birisi iþçi çalýþtýrarak kâr elde edebilir. Hammadde ve makinalar kendiliðinden kâr getirmeyeceðine göre patronlarýn kâr etmesini saðlayan iþçilerin çalýþmasýdýr. Emek gücü kendi maliyetinden (ücret) daha çok deðer yaratan tek üretim girdisidir. Ancak patronlar, bu artý-deðeri iþçilerden çalarlar. Ýþçisinden çalmayan, yani iþçiye “emeðinin karþýlýðýný veren” bir iþletme “hayýr için” çalýþýyordur, kâr elde edemez ve rekabet nedeniyle kýsa sürede batar. Zaten bütün düzenlemeler esas olarak kapitalizmin temelini oluþturan bu sistemi ve onun iþlemesini saðlayan devleti korumak içindir. Örneðin cumhurbaþkaný, baþbakan ya da milletvekilleri hakkýnda yaptýðýnýz bir konuþma nedeniyle yýllarca hapis yatabilirsiniz. Ama yönetici sýnýf iþine geldiðinde darbeler aracýlýðýyla hükümet ve parlamentoyu tamamen ortadan kaldýrmakta hiçbir sakýnca görmez. Ya da Özal gibi, “anayasayý bir kere delmekle bir þey olmaz” diyerek anayasayý bile takmaz. Yasalar, iþçilerin greve çýkmasýný adeta imkansýz hale getirilmiþtir. Yasalara uygun bile olsa grevler polis-jandarma baskýsýyla karþýlaþýr. Sendikalar basýlýr, sendikacýlar gözaltýna alýnýr. Ancak yasadýþý olarak toplu halde iþçi çýkartan patronlar bu nedenden dolayý bir tek geceyi bile nezarette geçirmezler.
y sa iþ ken ce yap tý ðý için ce za alan ve ce za e vi ne gi ren po lis sa yý sý her hal de iki elin par ma ðý ný geç mez. Susurluk Çe te si’nden ce za e vin de olan kim se yok. En gin Civan, Se lim Edez, Ala ad din Ça ký cý gi bi dev le ti tril yon lar ca li ra do lan dý ran lar ise ya yurt dý þýn da ya da dev let için de ki görevlerini yap ma ya de vam et mek te ler. “Yan lýþ lýk la” içe ri dü þen ler de ce za ev le ri ni otel gi bi kul la ný yor. Her se fe rin de ce za e vin den “ka çan” fa þist maf ya ba ba la rý ise “ka çýþ la rý” ön ce si “kut la ma zi ya fe ti” ve re cek ka dar ra hat lar. Peki cezaevlerini dolduranlar kimler? Bu kiþilerin büyük çoðunluðu toplumun en yoksul dolayýsýyla da eðitim olanaklarýndan en az yararlanabilmiþ kesiminden geliyor. Adalet istatistiklerine göre, cezaevinde bulunanlarýn yüzde 85’i ya okuma yazma bilmiyor ya da ilkokulu bitirdikten sonra okumamýþ. Cezaevinde bulunanlarýn yalnýzca yüzde 8 kadarý lise veya daha yüksek düzeyde eðitim görmüþ. Cezaevinde bulunan yüksekokul veya fakülte mezunlarýnýn oraný ise yüzde 1,5 kadar. Bir baþka çarpýcý istatistik ise cezaevi nüfusunun kýþ aylarýnda artmasý. Son 16 yýlýn verilerine güre havalarýn soðumaya baþladýðý aylarda suç iþleme oraný artýyor. Uzmanlar, bunu iki nedene baðlýyorlar: “Ýlk olarak bu aylarda aile için gerekli masraflar artýyor. Bu da insanlarý her yönden suça itiyor. Ýkinci neden ise kýþý sokakta geçirmek istemeyen garibanlar, evsiz yurtsuzlar hafif suçlar iþleyerek en azýndan sýcak bir kalacak yer saaðlamayý amaçlýyorlar.” Kýsacasý üç kuruþluk baklava çalan çocuklar cezaevinde yatýyorlar ama trilyonluk yolsuzluk yapanlar ya hiç yakalanmýyor, ya da yakalanýp ceza alsa bile cezaevini otel gibi kullanýyor. Bütün veriler göstermektedir ki, bir genel af esas olarak iþkenceci polislerin, triyonluk vurgun yapanlarýn, mafya babalarý ve çetelerin deðil, toplumun en yoksul ve en çok ezilen kesimlerinin iþine yarayacaktýr. Diðerlerinin zaten affa ihtiyacý yok ki! Suça karþý tek gerçek mücadele bütün suçlardan daha zaralý olan kapitalizme karþý bu sistemin kurbaný olan ezilenlerle birlikte mücadele etmektir.
O
Düþünce suçu!.. f konusunu gündeme sokan DSP lideri Ecevit, affýn “terör, irtica, bölücülük vb suçlarý” kapsamasýný istemediðini söyledi. Sözde “solcu” olan Ecevit yönetici s ý n ý f ý n b i r d e d i ð i n i i k i e t m e m e y e ö z e n gösteriyor. K ü r t s o r u n u n e d e n i y l e ç o ð u f i k i r suçlusu o l a n a r a þ t ý r m a c ý , y a z a r v e g a z e t e c i l e r i “bölücü terörist” olarak cezalandýrmaya o n a y v e r i y o r . D a h a d a i l e r i g i d e r e k b u kiþilerin ç ý k a r ý l a c a k b i r a f t a n y a r a r l a n m a l a r ý n a karþý çýkýyor. Ecevit bu konuda hemen bütün sað kesimle -islami hareket hariç- birlikte davranýyor. Peki bu ittifak kimlerin affedilmesine karþý? Genel olarak “siyasi suçlu” denilebilecek bu kiþiler ya dev lete karþý olduklarý, ya resmi ideolojik söylemi sorguladýklarý, ya kendilerince en doðru yöntemle bu düzeni deðiþtirmeye kalkýþtýklarý için ceza landýrýlmýþlardýr. Temel ortak yönleri daha iyi bir yaþam için mücadele etmektir. Bu ise yönetici sýnýfýn çýkar çarklarýna çomak sokmak anlamýna gelir. Zaten bu nedenle 1980 Anayasasý bu tür suçlarý af kapsamý dýþýnda tutuyor. Af tartýþmalarýnda siyasi suçlularý af kapsamý dýþýnda tutmaya bahane olarak Anayasayý bahane edi yorlar. Ama yakýn tarihimizden çok iyi biliyoruz ki anayasalar “delinir” de, “deðiþir” de. Bugün içeride yatan “siyasi suçlularýn” çoðu Kürt sorunuyla ilgili bir nedenle cezalandýrýlmýþ durumdadýr. Bu kiþileri af kapsamýna sokmak ise Ecevit’in seçim hesaplarýna uygun düþmemektedir. Kendisinin de bir parçasý olduðu azgýn milliyetçi söylemden etkilenen geniþ bir seçmen kitlesine þirin görünme çabasý Ecevit’in gerçek niyetini de açý ða çýkartýyor. Düþünceyi suç yapan þey ise düzenin küçük bir azýnlýðýn çýkarý için iþlemesidir. Bu küçük azýnlýk büyük çoðunluðu sömürmeye devam edebilmek için onlarý baský altýnda tut mak zorundadýr. Düþüncelerin suç sayýlmasý ve bu nedenle insanlarýn cezalandýrýlmasý bu baskýnýn bir biçimidir.
A
Sertuð Çiçek
i ç i n
Y asa lar k imi ko ruy o r?
Hýrsýzlýða teþvik: SÖMÜRÜ
Ýçerdekiler-Dýþardakiler!
A f
9
m ü c a d e l e y e
Ayr ým s ýz b i r g en e l af i s ti yo ru z ç ün kü ce z ae vl er in d e y ata n la rý n ço k b ü yü k b ir ç oð u n l uð u to p lu m un ez i l en ke s im in d e n g e l me kte d i r. Bu a ffý n dü þ ün ce s uç lu l arý n ý da k aps am as ý iç in parl a me nt o ü z er in de ba s ý nç o l uþ t ur mak ge re ki yo r. Ta b an d an g el e ce k ki tl es e l b i r b as ý n ç kar þ ýs ý n d a z ate n ç ok z a yý f ol a n ve se çi m h av as ý na g ir mi þ p a rl am en to n un d i re nm es i ço k z or du r. Bö yl e bi r bas ý nc ý ya rat aca k o la n da s e n dik al ar, s o l pa rti l er v e de mo kra ti k ki tl e ö rgü tl e ri dir . Ýn s an Ha kl ar ý D er ne ði ’ ni n baþ l att ýðý “ Ay rým s ý z Ge ne l Af” k ampa n yas ý n ý i þ ye rl eri m iz , o ku l um uz ve mah a ll e mi z e ta þ ým al ý yý z . B u ka mp a ny an ý n b aþ a rý ya u la þ ma s ýn d a e me kte n , ez i l en d e n ya na ol d u ð u nu ve s i ya si s uç lu l arý n d a af ka p s amý n a g i rme s i g e re kti ð i n i s ö y l ey en s iy as i p a r t i l er - b aþ t a C H P- k r i t i k bi r r o l o y n ay a b il i r . B u p a r t i l er in s en d i k al a r v e d e mo k r at i k k i t l e ö r gü t l e r i i ç i n d e k i g ü ç l er in i n e ö l çü d e b u kam p an ya i çi n kul l an a cakl a rý a f f ý n ka p s am ýn d a b e l ir le ye ci ol a cak tý r.
10
Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
Kadýn ve Devrim Türkan Uzun üyük kitlelerin düzene karþý mücadeleye atýldýðý her dönemde kadýnlar da mücadeleye atýlmýþ, bu kalkýþmalar ister baþarýlý olsun ister olmasýn kadýn sorununu ve kurtuluþunu gündeme getirmiþlerdir. 1649’da Ýngiliz Devrimi sýrasýnda genellikle yoksul Londralýlarý biraraya getiren Ranters hareketinin aileyi sorgulamasý kadýnýn ezilmediði bir dünya özleminin ifadesiydi. Ýngiliz Devrimi’nden çok daha büyük kitlelerin uðruna savaþ verdiði Fransýz Devrimi’nde burjuvaziyi de karþýsýna alan en radikal iþçileri kapsayan (bras nuts ve enrages) kanat içinde emekçi kadýnlar mücadelenin en ön saflarýndaydýlar. 1789’larda devrimci mücadele ile özgürlüðün tadýný biraz alan iþçi kadýnlar, erkeklerden daha “aþaðý” olmadýklarýný farkettiler. Dünya tarihinde yaþanan ilk iþçi iktidarý olan 1871 Paris Komünü kadýnlarýn kurtuluþu ve eþitliði için ilk somut adýmlarýn atýlmasýný saðladý. Kadýn Birlikleri, kadýnlarýn eðitimi ve çocuk bakým yuvalarýnýn kurulmasý için özel çaba sarfettiler. Ancak Komün burjuvazinin cinsiyetçiliðine karþý güçlü bir gelenek yaratma fýrsatý bulamadan 72 gün içinde yenildi. Barikatlarý en son terkedenler kadýnlar oldu. Kadýnlar devrimci süreç içinde kendi sýnýflarýyla yükseldi ve yine kendi sýnýflarýyla birlikte yenildiler. Ýþçi kadýnýn konumunun sýnýfýn genel mücadelesinden baðýmsýz olmadýðý, olamayacaðýnýn dersleri bu deneyimlerde saklýdýr. Bini aþkýn kadýn düzene karþý geldiði için idam edildi, hapse attýldý. Ýdam edilen kadýnlarýn cesetlerini büyük bir coþkuyla seyreden, hapse götürülen kadýnlara saldýrarak onlarý döve döve öldürmeye çalýþan Versay’ýn burjuva kadýnlarýydý. Hangi sýnýftan olursa olsun tüm kadýnlarýn ezilmiþliklerine karþý birlikte mücadele edip etmeyeceklerine yanýt “tarihsel” olarak Fransýz Devrimi ve Paris Komünü’nde verildi. Burjuva feministi kadýnlar kapitalist düzende erkeklerle eþitlik elde etmek için, iþ-
B
çi sýnýfý kadýný ile iþçi olarak sömürülmediði, kadýn olarak ezilmediði bir düzen için birlikte mücadele etmiyor, burjuva kadýn erkeðin yanýnda kendi sýnýfýnýn çýkarlarýný korumak için hemcinslerini katletmekten geri kalmýyordu.
Ekim Devrimi Biz marksistler kadýnýn ezilmesinin ve bunun ideolojik ifadesi olan cinsiyetçililiðin, sýnýflý toplumlarla ortaya çýktýðýný ve ancak sýnýflý toplumlarýn ortadan kalkmasýyla yok olacaðýný söylüyoruz. Bunu duyduklarýnda kadýnýn ezilmesine ve cinsiyetçiliðe karþý mücadele eden feministlerden hemen bir itiraz yükselmekte: “Sovyetler Birliði ve Doðu Avrupa’da sosyalistti ama kadýn ikinci sýnýf vatandaþ olarak hala eziliyor.” Bu itiraz hem haklý hem de deðil. Haklý, çünkü gerçekten de Rusya’da kadýn sorunu çözümlenmedi. Haksýz, çünkü Ekim Devrimi ve kadýnýn kurtuluþu için mücadele yýllarý ile devrimin bütün kazanýmlarýný boðazlayan karþý devrim dönemleri arasýnda hiç fark görmüyor. Halbuki iki dönem arasýndaki fark iki ayrý düzene tekabül etmekte. Marks, “toplumsal ilerleme, kadýnýn katettiði mesafe ile ölçülür” derken kadýn kurtulmadan erkeðin kurtulamayacaðý, sosyalizmin kurulamayacaðýna iþaret eder. Ekim Devrimi’nde kadýnýn katettiði mesafeye bakalým. Rusya devrimci sürece girmeden önce “kadýnýn adý” büyükbaþ hayvanlardan sonra anýlýrdý.
Eþitlik devrimin ana meselesi Devrimin baþarýsýyla birlikte yeni iþçi iktidarý, ekonomik, politik, toplumsal ve aileyle ilgili düzenlemeleriyle yüzyýllardýr kökleþmiþ eþitsizliði ortadan kaldýrmanýn temelini atmaya baþladý. Kadýn iþçilerin çalýþma haklarý erkeklerle eþitlendi. Ücretli doðum izni uygulamasý baþlatýldý. Anne ve çocuk merkezleri açýldý, bedava süt daðýtýldý. Çocuk sahibi olmak istemeyenlere talep üzerine ücretsiz kurtaj hakký tanýndý. Böyle-
Pepsi Cola’nýn sahipleri gibi patronlar dünyaya egemen oldukça, kadýnlarýn yaþamý gündüz makine baþýnda, akþam mutfakta geçecek. Bu egemenleri baþýmýzdan atmak kadýnýn çifte yükten kurluþunun yolunu açacak. ce Sovyetler Birliði dünyada kürtajin yasallaþtýðý ilk ülke oldu. Evlenme ve boþanma konusundaki eski cinsiyetçi uygulamalar deðiþtirildi. Evlilikte kadýn ve erkek eþitti. Ayrýlmak isteyen çiftler anýnda boþanabiliyordu. Zina ve eþcinsellik suç olmaktan çýkarýldý. Çocuklarýn meþru ya da gayrý meþru olmasý arasýndaki ayrým ortadan kaldýrýldý. Kadýnýn ezilmiþliðinin asýl nedeni olan eviçi emek sorununu çözmek için bu iþlevlerin toplumsallaþtýrýlmasý gerekiyordu. Devrimin kadýn önderlerinden Alexandra Kollantay “mutfak ve evliliðin ayrýlmasý, devlet ve klisenin birbirinden ayrýlmasý kadar önemli” diyordu. Lenin de “kadýnýn gerçek kurtuluþu proleterya öncülüðünde eviþlerine topyekün savaþ açýlmasýyla gerçekleþecek” demekteydi. Yemekhane, çamaþýrhane, kreþ ve çocuk yuvalarý kurulmaya baþlandý. 1919-20’de devrimin kalbi Petrograd’da nüfusun yüzde 90’ý, Moskova’da yüzde 60’ý toplumsal yemekhanelerde besleniyordu. Yapýlan toplu-
konutlar kadýnlarýn barýnma standardýnda çok büyük bir sýçrama gerçekleþtirdi. Böylece aile, iþgücünün yeniden üretildiði, kadýný ezen bir toplumsal birim olmaktan çýkarýldý.
Zhenotdel Yasa deðiþtirmek ve bunlarý hayata geçirmek bir ve ayný þeyler deðildir. Bolþevik Parti’nin kadýn seksiyonu Zhenotdel, Ýnessa Armand öncülüðünde kadýnlarýn eþitliðinin her alanda hayata geçmesi için kuruldu. Kommunistka adýnda aylýk bir yayýn organýna sorunlar ve çözümleri irdeleniyor, kadýnýn toplumsal hayata katýlýmý teþvik ediliyordu. Çok az sayýda kadýnýn okuma yazma bildiði Rusya’da 1927’ye gelindiðinde Bilim ve Teknik okulunda okuyanlarýn yüzde 40’ý kadýnlardan oluþur hale gelmiþti. Eviþlerinin toplumsallaþtýrýlmasýna kaynak yetmediði bölgelerde Zhenotdel önderliðinde bu iþlerin ortaklaþa görüldüðü komünler kuruluyor-
du. Dolayýsýyla eviþi ve çocuk bakýmý tek tek kadýnlarýn sýrtýnda kambur olmaktan yine çýkarýlmaya çalýþýlýyordu.
Ýstek ve irade yetmedi Devrimin 14 emperyalist ülke tarafýndan kuþatýlmasý, yýllarca iç savaþ yaþanmasý ülkenin ekonomisini çökertti. Ýþçi sýnýfýnýn en kararlý devrimci kesimi cephede imha edildi. Bu çöküntü ortamýnda eviþlerinin toplumsallaþtýrýlmasý için gerekli maddi kaynak bulunamýyordu. Yemekhane, kreþ vs hizmetleri tüm toplumu kapsama fýrsatý bulamadan azalýyordu. Eviþi ve çocuk bakýmýnýn hafiflemeye baþlayan yükü tekrar kadýnlarýn sýrtýna çöktü. Ekonomik hayatý canlandýrmak amacýyla baþlatýlan NEP dönemi kadýnlar arasýnda iþsizliðin yaygýnlaþmasýna neden oldu. Zhenotdel iþsizliði azaltmak, yani kadýnýn erkeðe ekonomik olarak tümüyle baðlý kalmasýný önlemek için gece çalýþma yasaðý gibi kadýn iþçi
haklarýnýn kýsmen geri alýnmasýný kabul etmek zorunda kaldý. Burada strateji Troçki’nin ýsrarla söylediði en “dünyaya kadýnýn gözüyle bakma”tý.
Büyük sýçrama Ekim Devrimi’nin ortaya çýkardýðý iþçi iktidarý, burjuva demokrasilerinin yüz küsür yýllýk iktidarlarý boyunca çözmediði sorunlar üzerine çok önemli mesafe katedildi. Ekim Devrimi kuþaðý kadýn sorununu çözdüðünü iddia etmedi, ancak çözebilecek anahtarý ve yöntemi bize miras býraktý. Lenin, Troçki, Kollantay, Kurupskaya gibi öncüler sorunun büyüklüðünün ve çözümü için ne kadar devasa bir kaynak gerektiðinin farkýndaydýlar. Troçki “devrim kahramanca bir çaba harcadý... Ama þu ana kadar sorunu çözemedi” diyordu. Bu çaba sadece maddi koþullarla sýnýrlý deðildi. Erkeklerin cinsiyetçi fikirlerini kýrmak için kültürel alanda da mücadele verildi. Lenin’in “Komünist erkeklerimizin üstünü biraz kazýsak
1 Aðustos1998 Ýþçi Demokrasisi altýndan bir cahil çýkacaktýr. Ancak kazýyacak yeri iyi bilmek gerekiyor. Bu da kadýn konusudur” derken komünist erkeklerin cinsiyetçilikten etkilendiklerini ifade ediyor ve buna karþý tavýr almak gerektiðini vurguluyordu. Ýþçi sýnýfý ne denli cinsiyetçi ideolojinin etkisi altýndaysa buna karþý mücadele etme kararlýlýðýnýn da o denli güçlü olmasý gerkiyordu.
sanayi aygýtý kuruluyor, Stalin bürokrasisi Batý kapitalizmine yetiþmeye çalýþýyordu. Ancak kadýn haklarýný Ekim Devrimi’nden farklý olarak Batý’dakinin bile gerisine
leyi tekrar iþgücünün yeniden üretidiði bir tüketim birimi haline getirmesini Fransýz Devrimi’nde burjuvazinin, kadýnlý erkekli en devrimci iþçileri keserek yönetimi-
me, sistem tam bir daralma içinde. Daha dün ka pi ta liz min en di na mik ül ke le ri ni tem sil eden As ya Kap lan la rý bugün çöküþ içerisindedir. Kriz, savaþ ve dev-
pitalizmin çarklarý arasýnda erkeklerle eþit bir þe kil de öðü tül mek tir. Kapitalizmin gerçek yüzü budur. Herkes reklam ajansý sahibesi, yüksek ücretli halkla iliþki-
Stalin’in zaferi kadýnýn yenilgisi Ekim Devrimi’nin her alandaki çabalarý, 1928 sonrasý Stalin öncülüðündeki bürokrasinin iþçi sýnýfýný ve köylülük üzerinde baský kurarak egemen sýnýf haline gelmesiyle tersine çevrildi. Devlet kontrollü kapitalist aygýtý kurmak için stalinist bürokrasinin kadýn emeðine ihtyacý vardý. Batý’da kapitalizmin ilk geliþme dönemine benzer bir þekilde kadýnlar yýðýn halinde fabrikalarda çalýþtýrýldý. Bu kendi baþýna olumsuz bir geliþme deðil. Ancak Stalin döneminde aile kutsandý. Eviþlerinin toplumsallaþtýrýlmasý bir yana, kadýnýn eviçi emeði yüceltildi. Zhenotdel kapatýldý. Varolan komünler daðýtýldý. Böylece bugün kapitalizmde gün be gün yaþadýðýmýz çifte yükün altýna sokuldu kadýn. 1936’da kürtaj hakký tümüyle yasaklandý. Dahasý kadýnlara “Annalýk Madalyasý” ve teþvikler verildi. Çocuða bakma yükümlülüðü tabi ki kadýna aitti. Boþama için sadece yüksek gelirlilerin ödeyebileceði düzeyde bedellere, uzun ve karmaþýk mahkemelere baðlandý. Aile ve cinsellik konusunda eskinin tabularý geri geldi. Genç komünist kadýnlarýn “iffeti” sorgulanýyor, onara “bekaret muayenesi” olma öðütü veriliyordu. 1943’de kadýn ve erkeklerin ayný eðitim programýný takip etmeleri ortadan kaldýrýldý. Erkekler teknik programlara, kadýnlar çocuk bakýmý, el ve eviþi programlarýna girmeye zorlandýlar. Eðitimde eþitlik tümüyle ortadan kalktý. Sovyetler Birliði ve Doðu Avrupa’da birçok kadýn aðýr sanayi iþçisi, doktor, avukat, bilimci, astronot var. Ancak bu kadýnlar hastanedeki ya da uzaydaki mesailerini bitirdikten sonra zincirlerini sürükleye sürükleye Batý’daki hemcinsleri gibi yine kapitalist aileye dönüyor, ikinci mesailerine baþlýyorlardý. Devlet kapitalisti düzen devasa bir savaþ ve
Sovyetler Birliði’nde Stalin’in zaferi, bütün iþçi sýnýfýyla birlikte kadýnýn yenilgisiydi. 1917 Devrimi eviþlerini toplumsallaþtýrmak için çaba harcarken, Stalin’in kurduðu devlet aygýtý kadýnlarý yine çifte yükün altýna girmeye zorladý. Moskova’da çekilen bu fotoðraf kadýnýn durumunu çarpýcý bir þekilde özetliyor. itiyordu. Ülkede bir yandan milyonerler türüyor ama eviþleri toplumsallaþtýrýlmasý için kaynak ayrýlmýyordu. Ýþte kapitalizmin, þu ya da bu görünümündeki tercihleri! Paris Komünü’nde olduðu gibi kadýn, sýnýfýyla birlikte yükseldi ve sýnýfyla birlikte yenilgiye uðradý.
Troçki’nin mücadelesi Stalinist bürokrasinin yükseliþine karþý etrafýndaki sol muhalefetle birlikte direnmeye çalýþan Troçki defalarca Stalin yönetimi altýnda kadýnýn ne kadar mevzi kaybettiðini söyledi, yazdý. 1938’de yazdýðý bir makalede Troçki “bir toplumsal düzeni ve devlet politikalarýný deðerlendimek için en açýklayýcý gösterge o toplumda kadýnýn durumudur. Ekim Devrimi’nin yükselttiði bayrak ‘kadýnýn kurtuluþu’nun bayraðýydý... Ancak bürokrasi...kadýný resmi olarak tekrar sürü hayvaný konumuna getirdi.” saptamasýný yaptý. Troçki’nin Ýhanete Uðrayan Devrim kitabýnda Stalin yönetiminin ai-
ni saðlamlaþtýrmasýna (9. Thermidor) benzetiyor.
Geleneðimiz Engels þöyle der: “Ko mü nist top lum cinsler arasýndaki iliþkilere toplumun karýþmaya hakký olmadýðý bir özel lik ka zan dý ra cak. Bunu, özel mülkiyeti orta dan kal dý ra ca ðý, ço cuklarý toplumsal olarak eðiteceði için yapabilir. Dolayýsýyla evliliklerde þimdiye kadar varolan, kadýný kocasýna, ço cu ðu ebe veyn le ri ne mül ki yet iliþ ki le riy le bað la yan iki li te me li yok edilecektir.” Geleneðimizin, kadýnýn kurtuluþunu sýnýfsýz top lu ma bað la ma sý nýn nedenlerinden biri de kapitalizmdeki sömürü iliþkilerinden kaynaklanýyor. Kapitalizm kadýn sorununun çözümü konusunda -teorik olarakev iþlerini toplumsallaþtý ra rak adým ata bi lir. Ancak patronlarýn buna kaynak aktarmasý, kapitalizmin devasa bir þekilde geniþlediði ve dolayýsýyla kadýn iþçiye ihtiyacýn kat kat arttýðý bir dün ya da ola bi lir. Bu günkü dünya ise tam tersidir. Deðil geniþle-
rimler, ekonomik geniþlemeye göre daha yakýn görünmektedir. Ka pi ta liz min a i le yi bir yeniden üretim ve tü ke tim bi ri mi ola rak ko ru ma sý yal nýz ca bir “maliyet sorunu” deðildir. Aile, sisteme ideolojik bir silah sunuyor. Cinsiyetçilikle erkek iþçileri sisteme baðlýyor. Cinsiyetçiliði erkeklerin dü ze ne baþ kal dý rý sý ný ön le mek te kul la ný yor. Cin si yet çi lik de mil li yet çi lik, þö ve nizm ve homofobi (eþcinsel düþman lý ðý) gi bi “böl-yö net” taktiðinin bir parçasýdýr.
Sömürü düzeninde eþitlik yetmez Bu sömürü düzeninde erkeklerle eþit olmak iþçi sýnýfý kadýnlarý sorunun tamamen çözümü deðildir. Bir grup zengini daha da zengin etmek için maden ocaklarýnda ölmenin, teks til makinalarýna el-kol kaptýrmanýn, iþgüvenliði olmayan inþaatlarda 12-16 saat çalýþmanýn, çatýsý çök tüm çö ke cem di yen, araç gereci olmayan hastanelerde doktor olmanýn anlamý ka-
ler uzmaný, dünyayý dolaþan kadýn gazeteci olamayacak. Yüksek profili iþlerde erkeklerle eþit yarýþmak burjuva femizmin özlemidir. Ýþçi kadýn gerçeðinden olabildiðine uzaktýr. Bu nedenle sadece bütün ezme ezilme iliþkilerinin deðil bütün sömürü iliþkilerinin ortadan kalktýðý bir dünya için mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi yarýna, devrim sonrasýna ertelemiyoruz. Kadýnýn çalýþma ha ya tý na gir me si, kol lek tif mü ca de le nin içinde yer almasý son derece olumlu bir geliþmedir. Çünkü mücadele içindeki kadýn, geleceðin inþasý süreci içine girmiþtir. Her iþkolunda kadýnlarýn çalýþmasý, yetenek ve becerilerini ortaya koymalarý kadýnýn kendine olan güvenini art tý rýr, cin si yet çi li ðe darbe vurur. Bugünden cin si ye çi li ðe kar þý ka zandýðýmýz her mevzi, kurtuluþ yolunun önünü açýyor. Cinsiyetçiliðe karþý kaybettiðimiz her mevzi, devrim ve kur tuluþ he de fi mi zi o kadar uzaklaþtýrýyor. Bugünden yarýna bir köpru kurmamýz, sosyalist yapýlanmalarýn “ezilen-
11
le rin kür sü sü ol ma sý”ndan geçiyor.
Stalinizmin etkileri Engels’in tarif ettiði, kadýnýn ezilmediði bir topluma ulaþma mücadelesinde sýnýf savaþýnýn devrimler gibi yüksek olduðu anlara bakarak politikalarýmýzý saptamamýz gerekiyor. Kadýn so ru nun çö zü mü, kadýnýn kurtuluþu için ancak bu devrimler ve mücadeleler bize rehber olabilir. Solun büyük bir kýsmýnýn sarýldýðý stalinist politikalar mücadelemize yol gösteremez. Rusya ve Doðu Avrupa’da iþçi sýnýfýný ezen, sömüren bir egemen sýnýfýn ideolojisine sarýlanlarýn “sosyalizm olmadan kadýn kurtulamaz” söylemi inandýrýcý deðildir. Stalinist sol, “tüm ezilenlerin kürsüsü olma” konusunda sýnýfta kaldý. Türkiye’de binlerce hatta belki onbinlerce devrimci kadýn, stalinist ideolijiyle kadýn politika la rý nýn so nuç la rý ný 1980 öncesinde yaþayarak gördü. Bunlarýn tek an la mý aþa ðý lan sa da, “sa çý uzun ak lý ký sa” mu a me le si gör se de, yol daþ la rýn dan da yak yese de, taciz ve tecavüze uðrasa da kadýnýn sesi ni çý ka ra ma ma sýy dý. Hatta uðradýðý aþaðýlanma nedeniyle bizzat kadý nýn yar gý lan ma sý ve her zaman kadýn sorunundan daha önemli sorun la rýn ol ma sý so lun ne kadar cinsiyetçiliðin egemenliði altýnda olduðunu gösteriyor. 1980 öncesinde hayatlarýný ortaya koyarak bu mü ca de le ye atý lan kadýnlarýn bugünün feministleri olmasý tesadüf deðildir. Sol onlarýn umutlarýný kýrmýþtýr, kadýnýn kurtuluþunu saðlayamayacak noktalara sav rul ma la rý na ne den olumuþtur. Ve ne yazýk ki sol ayný hatalarda ýsrar ediyor. Rus ve Doðu Avrupa iþçi sýnýfý kendi ege men le ri ni 1989’da yýkarak stalinizm konsun da ta rih sel ya ný tý vermiþ olsa da, sol bunu görmezden gelmekte ýsrar ediyor. Devrimci markist gelenek kadýn sorununu politikalarýnýn merkezine koyar. Bu sorun iþçi sýnýfýnýn iktidar sorunu, ulusal sorun, savaþ, iþkence, demokrasi, çevre sorunundan daha az önemli deðildir. Milliyetçiliðe, savaþa, çevrenin harap edilmesine, anti-demokratik uygulamalara nasýl bugünden karþý duruyorsak kadýnýn ezilmiþliðine, cinsiyetçiliðe karþý da bugünden mücadele ediyoruz.
12 Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
Marksizm ve Ezilenler Tony Cliff Çeviren: Türkan Uzun arksizm “iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacak” ilkesinden hareket eder. Ancak Marks’ýn belirttiði gibi, toplumda egemen olan fikirler egemen sýnýfýn fikirleridir. Bu egemen fikirlerin önemli bir parçasý da iþçileri ýrk, ulus ve cinsiyete göre ayýrarak iþçi sýnýfýný böler. Siyahlarýn beyazlar tarafýndan, kadýnlarýn erkekler, Kürtlerin Türkler tarafýndan ezilmesi iþçi sýnýfýný böler ve bu “bölyönet” politikasý kapitalistleri güçlendirir. Ezilmiþlik, ezilen kesime dahil olan iþçilerin yaþama koþullarýný nasýl etkiler? Ýngiltere’deki siyah iþçiler, bir iþçi olarak sömürülürler. Siyah olmalarý ise sömürüyü daha da aðýrlaþtýrýr. Siyahlarýn ücretleri beyazlara göre daha düþük, çalýþma koþullarý daha aðýrdýr. Daha kötü konutlarda yaþamak zorunda býrakýlýrlar ve baþka ayrýmcýlýklarla karþý karþýya kalýrlar. Güneydoðu’da yýllardýr bitmeyen savaþ, Türkiye’de Kürtlerin yoðun olarak yaþadýðý mahallelerin en fakir semtler arasýnda yer almasý, Kürt çocuklarýnýn eðitim olanaklarýnýn daha sýnýrlý olmasý, iþsizliðin Kürtler arasýnda daha yaygýn olarak hissedilmesi, büyük kentlerde vasýf gerektirmeyen düþük ücretli aðýr iþlerde çalýþanlarýn genellikle Kürt olmasý tasadüf deðildir. Bunlar bir ezme ezilme iliþkisine iþaret eder. Kadýnlar ise her ülkede iki aðýr yükün altýnda eziliyorlar. Ýþten döndükten sonra bir de eviþleri, çocuk bakýmý için çalýþmak zorunda kalýyorlar. Çocuklarýna bakmak için sýk sýk iþten ayrýlmak zorunda kalan kadýnlarýn kariyer yapmasý ve yüksek ücretli iþler bulmasý çok daha zor. Kadýnlarýn rahatça girebildiði iþler genellikle part-time ve düþük ücretli iþler oluyor. Vasýf kazanmak ve bunu geliþtirmek konusunda kadýnlar erkeklere göre çok daha az olanaða sahip. Kadýn iþçilerin bir de kadýn olduklarý için ezilmeleri onlar üzerindeki sömürüyü daha da aðýrlaþtýrýyor. Peki ezme iliþkileri, ezen kesime dahil olan iþçileri nasýl etkiliyor? Tabii ki bu iþçiler kendileri-
M
ni ezilen kesim karþýsýnda “üstün” hissediyorlar. Ancak bu durumdan gerçek bir çýkarlarý var mý? Irkçýlýðýn çok yoðun olarak yaþandýðý ABD’nin güney eyaletlerinde beyaz iþçiler siyah iþçilere kýyasla daha iyi ücret aldýklarý, daha iyi konutlarda yaþadýklarý vs için siyahlarýn ezilmesinden çýkar saðladýklarýný düþenebilirler. Ne var ki kuzey eyaletlerindeki beyaz iþçilerin yaþam standartlarý onlardan çok daha iyidir. Hatta kuzey eyaletlerinde yaþayan siyah iþçiler, güney eyaletlerinde yaþayan beyaz iþçilerden daha fazla ücret alýrlar. Kuzey Ýrlanda’daki protestanlar, katoliklere dayak atmanýn kendilerine yarar saðladýðýný düþünebilirler. Zaten böyle düþünmeseler dayak atmazlardý. Bir protestan iþçinin iþ bulma ve daha iyi koþullarda yaþama olasýlýðý bir katolik iþçiye göre çok yüksektir. Ancak Kuzey Ýrlanda’daki protestan iþçiler, Ýngiltere’de yaþayan iþçilere göre çok daha düþük ücret almaktadýrlar. Güneydoðu’da süren savaþý destekleyen Türk iþçileri devleti desteklerken kendi çýkarlarýný koruduklarýný düþünmekteler. “Vatanseverlik”, “milliyetçilik” gibi duygularla hareket ederek Kürt hareketinin ezilmesini isteyen bu iþçilerin savaþtan somut bir çýkarlarý yoktur. Aksine savaþa verdikleri bu destek nedeniyle ciddi zararlar görmektedirler. Savaþa aktarýlan her kuruþ özelleþtirmeler, iþsizlik ve eðitim-saðlýk hizmetlerinin azaltýlmasý olarak iþçi sýnýfýna fatura edilmektedir. Ayný iliþki erkek ve kadýn iþçiler arasýnda da geçerlidir. Erkek iþçiler kadýn iþçilere göre daha iyi ücret alýrlar. Böylece görünüþte erkek iþçilerin kadýnlarýn ezilmesinden çýkarý vardýr. Ne var ki bu çok yüzeysel bir yaklaþýmdýr. Erkek iþçiler arasýnda þu tarzda konuþmalarýn geçtiðini duydunuz mu hiç: “Sana harika haberlerim var! Eþimin aldýðý ücret dilenciye sadaka diye bile verilmez. Çocuk yuvasý ateþ pahasý. Özelleþtirmelerden dolayý her an iþten atýlma korkusu içinde yaþýyor. Diðer hemcinslerimiz onu sürekli taciz ediyorlar. Yeniden hamile kaldý ve bizim kürtaj yaptýracak paramýz bile yok. Harika deðil mi?” Erkek iþçiler arasýnda bu tür konuþmalar geçtiðini duysaydýk
Ýþçi sýnýfýnýn en fazla ezilen kesimleri her zaman kapitalizmin en korkunç yönlerini yansýtýrlar. Troçki, bu düzenin neden deðiþmesi gerektiði ve yeni bir topluma neden ihtiyaç duyulduðunu kavramak isteyenlerin dünyaya bir kadýnýn gözüyle bakmalarýnýn yeterli olacaðýný yazmýþtý.
1 Aðustos1998 Ýþçi Demokrasisi kadýnlarýn ezilmesinden erkeklerin çýkarý olduðunu söyleyebilirdik. Eðer hepimiz kapitalizmin pis treninde yolculuk ediyoruz. Beyaz bir erkek olarak benim yerim cam kenarý. Kadýn, Kürt veya siyah camdan uzakta benden daha kötü koþullarda oturuyorlar. Ancak asýl problem trenin kendisidir. Hepimiz bu trenin pisliðine katlanmak zorunda býrakýlýyoruz. Treni istediði gibi kullanan patronlar üzerinde hiçbir kontrolümüz yok. Ýþçi sýnýfýnýn en fazla ezilen kesimleri her zaman kapitalizmin en korkunç yönlerini yansýtýrlar. Troçki, bu düzenin neden deðiþmesi gerektiði ve yeni bir topluma neden ihtiyaç duyulduðunu kavramak isteyenlerin dünyaya bir kadýnýn gözüyle bakmalarýnýn yeterli olacaðýný yazmýþtý. Kapitalizmin çürümüþ olduðunu kavramak istiyorsak Ýkinci Dünya Savaþý’ndan bu yana dünyaya bir Yahudi’nin gözüyle bakmamýz yeterli. Bugünkü Ýngiliz toplumunu kavramak istiyorsak, sokak ortasýnda Nazilerce öldürülen liseli Stephen Lawrence’in anne ve babasýnýn gözüyle Ýngiltere’ye bakmamýz yeterli. Ezilen bir ulusu ve mücadelesini anlamak için Kürtlerin gözüyle Türkiye’ye bakmamýz yeterlidir. Egemen sýnýfýn bölücü politikalarýnýn bu kadar egemen olduðu bir dünyada iþçi sýnýfýnýn birliðinin nasýl saðlanabileceði sorusunun yanýtýný bulmamýz gerekiyor. Siyah ve beyaz iþçiler arasýnda birlik için beyaz iþçiler siyahlarýn ezilmesine çok kararlý bir þekilde karþý çýkmak zorundadýr. Kadýn ve erkek iþçiler arasýndaki birliði saðlamak için erkek iþçiler kadýnlarýn ezilmesine çok kararlý bir þekilde karþý çýkmak zorundadýr. Erkek iþçi ezenlerin bir parçasý olmadýðýný, cinsiyetçi olmadýðýný kadýn iþçilere kanýtlamak zorundadýr. Ayný þekilde Türk iþçileri Kürtlerin ezilmesine ve savaþa karþý daha kararlý durmalýdýr. Kürt ve Türk iþçilerin birliðini saðlayabilmek için Türk iþçileri þöven olmadýklarýný ispatlamak zorundadýrlar. Lenin 1902’de bunu þu þekilde ifade eder: “Ýþçiler daha yüksek ücret için greve çýkarlarsa sendikacýlýk yapýyorlar. Yahudilerin dövülmesine karþý greve çýktýklarýnda ise gerçek sosyalisttirler.” Siyah-beyaz, Türk-Kürt iþçilerin birlikte gerçekleþtirdikleri grev, ýrkçýlýðýn-þövenizmin altýný oyar. Grev, egemen sýnýfýn bölmeye çalýþtýðý kesimler arasýndaki dayanýþmayý güçlendirir. Bu nedenle grevin etkisi greve neden olan konunun sýnýrlarýný aþar. Ýþçilerin bilincinde meydana gelen deðiþimler grevin en önemli kazanýmlarýdýr. Ama bu dayanýþma ýrkçýlýk ya da savaþ karþýtý bir gösteride de baþlayabilir. Bu gösteride yakalanan dayanýþma havasý gelecekteki ekonomik mücadelelere de yansýr. Lawrence ailesiyle dayanýþma amacýyla Londra’da yaptýðýmýz toplantýlara çok yaygýn katýlým saðlandý. Siyah ve beyazlarý ýrkçýlýða karþý biraraya getiren bu toplantýlardaki dayanýþma ve birlik ruhu, dayanýþma ve birliðin baþka konu ve alanlarda da hayata geçirilmesinin önünü açýyor. Kadýn ve erkeklerin omuz omuza mücadele ettikleri bir grev cinsiyetçiliðin aþýlmasýna yardým eder. Paris Komünü’nü savunmak için kadýnlarýn ne kadar çetin bir mücadele verdiklerini hatýrlayalým. Paris Komünü’nü izleyen bir Ýngiliz gazeteci “bütün komüncüler kadýn olsaydý Komün kazanabilirdi” diyordu. Kýsa bir süre önce Londra’da yaptýðým bir toplantýda “devrimci durum geldiðinde Londra Ýþçi Konseyi Baþkaný 26 yaþýnda, siyah bir lezbiyen kadýn olacaktýr” demiþtim. Bu karakteri özellikle seçtim. Çünkü bu özelliklerin herbiri kapitalizmin tabularýný yýkýyor. Bu tabulara göre genç kötüdür, siyah kötüdür, kadýn kötüdür, lezbiyen kötüdür. Bugün en çok ezilenlerin profilini çýkarmak isteseydik, bu nitelikler öne çýkardý. Toplantýdan sonra genç ve siyah bir kadýn yanýma gelip, “O benim. Gördüðünüz gibi siyahým, yaþým 26 ve lezbiyenim” dedi. Ben de ona, “Üzgünüm kardeþim, fýrsatý kaçýrdýn. Devrim 10 yýl sonra olacak ve sen o zaman yaþlanmýþ olacaksýn!” dedim. Tabii ki bu söylediklerim dogmatik bir þekilde algýlanmamalý. Londra Ýþçi Konseyi Baþkaný 15 çocuklu 70 yaþýnda Ýrlandalý bir büyükbaba da olabilir!
Bir devrimci ezilen kesimler üzerindeki her türlü baskýya aþýrý düzeyde karþý çýkmak zorundadýr. Beyaz bir devrimci ýrkçýlýða bir siyah devrimciden daha aþýrý bir þekilde karþý çýkmalýdýr. Hýrýstiyanlýktan gelen bir devrimci Yahudi düþmanlýðýna bir Yahudiden daha kararlý bir þekilde karþý çýkmalýdýr. Türk kökenli bir devrimci Kürtlerin ezilmesine Kürt devrimcilerden daha kararlý bir þekilde karþý çýkmalýdýr. Erkek devrimciler kadýnlarýn aþaðýlanmasý ve taciz edilmesine hiçbir þekilde tahammül etmemeli, bu konuda kadýn devrimcilerden daha kararlý tutum almalýdýrlar. Partimiz “ezilenlerin kürsüsü” olmak zorundadýr.
13
S ta li n’i n ma r k sist gel enek ten k opu þu:
Tek ül ked e sosyalizm teori si Haþko Gün Mark sist ge le ne ði mi zi, dev ral dý ðý mýz dev rim ci mi ra sý in ce ler ken ba ka ca ðý mýz yer ler den bi ri si de ge le nek ten ki min ne re ler de kop tu ðu dur. Tek ül ke de sos ya lizm te o ri si böy le bir ko pu þa, dev rim ci mark sist ge le nek te ki yol ay rý mý na denk dü þü yor. Dev rim ci mark sist ge le nek en ter nas yo na list tir. Bu ba kýþ açý sý Marks ve En gels ta ra fýn dan da ha 1845 ve 1847’de for mü le edil miþ ve da ha son ra la rý Le nin ta ra fýn dan Rus Dev ri mi ile iliþ ki li ola rak sa yý sýz ke re yi ne len miþ ti. Sta lin’in 1924 yý lý Ni san ayýn da ka le me al mýþ ol du ðu Le ni nizm Te me li ad lý ki ta býn da en ter nas yo na list bir yak la þý ma sa hip ti. Þöy le di yor du: “Sos ya liz min baþ lý ca gö re vi sos ya list üre ti min ör güt len me si ha la önü müz de du ru yor. Bu gö rev ye ri ne ge ti ri le bi lir mi, çe þit li ge liþ miþ ül ke le rin pro le tar ya sý nýn bir le þik ça ba la rý ol mak sý zýn sos ya liz min ni ha i za fe ri bir ül ke de ba þa rý la bi lir mi? Ha yýr, bu ola nak sýz dýr.”
E n t e r n as y o n a l i zm ç ö p e at ý l d ý halde Stalin’in bu kitabýn basýmýndan altý ay sonra, 1924 sonbaharýnda, tek ülkede sosyalizm teorisini ortaya atmasýnýn nedeni neydi? Açýkça Alman Devrimi’nin 1923’teki yenilgisi ve bunun ardýndan kapitalizmin Almanya‘da göreli istikrar içine girmesine karþý bir tepkiydi bu. Tek ülkede sosyalizm teorisi ülkenin hakimi durumunda bulunan bürokratlarýn ihtiyaçlarý ve özlemleriyle tam olarak örtüþen bir teoriydi. Troçki’nin söylediði gibi tek ülkede sosyalizm açýk bir biçimde bürokrasiye hakim bir ruh halini yansýtýyordu. Bunlar sosyalizmin zaferinden sözettikleri zaman aslýnda kendi zaferlerinden söz etmiþ oluyorlardý. 1917’de iþçiler açýsýndan “tüm iktidar sovyetlere” sloganýnýn anlamý ne idiyse þimdi tek ülkede sosyalizm teorisinin bürokrasi için anlamý oydu. Lenin’in de vurgulamýþ olduðu gibi, kapitalist dünya ekonomik ve askeri açýdan genç iþçi devletinden üstün konumunu sürdürüyordu. Devrimin ilk yýllarýnda izlenen Lenin ve Troçki tarafýndan geliþtirilmiþ olan strateji kuþkusuz kararlý bir askeri savunmayý içeriyordu. Ancak bu stratejinin temel dayanaðý, kapitalizmin içten çökertilmesini saðlamak üzere uluslararasý devrimin teþvik edilmesiydi. Tek ülkede sosyalizm teorisi ise baþka bir stratejiye denk düþüyordu. Sözkonusu strateji, uluslararasý sýnýf mücadelesine güven ilkesini kaldýrýp yerine bir ulus-devleti olarak Sovyetler Birliði’nin gücüne güvenilmesi ilkesini geçirdi.
O
F at u r a i þ ç i ve kö y l ü ye ö d et i l d i e var ki Rusya rakipleriyle karþýlaþtýrýldýðýnda son derece yoksul, emeðin üretkenliðinin düþük olduðu bir ülkeydi. Sanayileþme muazzam bir yatýrým gerektiriyordu ve uluslararasý yardýmýn yokluðunda bu yatýrýmlarýn yapýlabilmesi için elde bir tek kaynak kalýyordu; bu da iþçinin ve köylünün emeði idi. Batýda sanayi devriminin insan maliyeti korkunç olmuþtu. Stalin ise bunu 10-15 yýla sýkýþtýrmaya çalýþýyordu. Barbarlýk düzeyinde zora baþvurmadan iþçi ve köylünün sýrtýndan gerekli büyüklükte sermaye birikiminin saðlanamayacaðý ortadaydý. Böyle bir zoru uygulayacak bir aygýta ihtiyaç vardý. Bu aygýt burjuvazinin daha önce Batý Avrupa’da oynamýþ olduðu tarihsel rolü üstlenecekti. Bunun karþýlýðýnda da sermaye birikiminin nimetlerinden yararlanacak, sefa içinde yaþayacaktý. Tek tek bürokratlarýn sermaye birikiminde edindiði rol ve saðladýklarý çýkar onlarý kapitalist bir sýnýf haline gelme sürecine soktu. Tek ülkede sosyalizmin pratikteki sonucu tam karþýtý oldu: Tek ülkede devlet kapitalizmi. Tek ülkede sosyalizm anlayýþý, teorik sonuçlar da doðurdu. Tek ülkede sosyalizm teorisi markist gelenekte yapýlan küçük bir deðiþiklikle sýnýrlý bir olgu olarak görülemez. Rusya’da nüfusun ezici çoðunluðu iþçi deðil köylüydü. Marks ve Lenin iþçilerle köylüler arasýnda kapitalistleri ve toprak beylerini yýkmak üzere bir ittifak kurulabileceðini kabul etmekle birlikte, köylülüðün sosyalist bir sýnýf
N
1920’de Bolþevik liderler Troçki, Lenin ve Kamenev sohbet ediyor. Hiçbiri tek ülkede sosyalizmin mümkün olduðunu düþünmedi. olmadýðýný her zaman ve ýsrarla vurgulamýþlardýr. Köylü hareketi kapitalizmin temellerine karþý bir hareket deðil serfliðe baþkaldýran bir mücadeledir. Dolayýsýyla köylülükle ilgili marksist analizlerin de deðiþmesi gerekiyordu. Böylece, bir dönem için, Stalin, köylülüðün “sosyalizmle bütünleþmiþ olduðu” tezini öne çýkardý.
M i l l i y et ç i l i ð e ze m i n h az ý r l ad ý ek ülkede sosyalizm teorisi, ayný zamanda uluslararasý komünizm içinde ikinci ve çeliþkili bir eðilimin doðmasýna da neden oldu. Milliyetçiliðin Rusya’da yaþama geçmiþ biçimi olan bu teori, diðer ülkelerdeki komünist partilerin her birinde milliyetçilik eðiliminin doðup geliþmesine kapý araladý. Troçki’nin o günlerdeki ifadesi þu þekilde: “Sosyalizmin tek ülkede gerçekleþtirilebileceðine inanýldýðýnda, bunun yalnýz iktidarýn fethedilmesinden sonra deðil, fakat, bundan önce de gerçekleþtirilebileceðine inanmak mümkün hale gelir. Eðer sosyalizmin geri bir ülke olan Rusya’nýn ulusal sýnýrlarý içinde gerçekleþtirilebileceðine inanmamak için ortada hiçbir neden yoksa bu Komintern için de toplumsal vatanseverlik hattý boyunca yaþanacak daðýlmanýn baþlangýcý olacaktýr.” Sonuç olarak, stalinizm iki biçim almýþtýr. Birincisi, Rusya’da sosyalizm adýna kendisini devlet kapitalisti egemen sýnýf olarak inþa etmiþ olan karþý devrimci bürokrasi ve onun ideolojisidir. Ýkincisi ise, bu karþý devrimci sýnýfýn ideolojisinin Batý’da taþýyýcýlýðýný yapmakla iþe baþlayan, evrimleþerek iþçi hareketi bürokrasinin bir parçasýný oluþturan kesim ve bunlarýn ideolojisidir. Komünist partileri stalinizmin aldýðý ikinci þekli teþkil ederler. Stalinizmin bu iki biçimi birbirinden farklýdýr ve birbirlerine eþitlenemezler elbette. Birincisi iþçi sýnýfýný ezen bir egemen sýnýftýr. Ýkincisi ise sosyalizm mücadelesi veren ama ideolojilerinden dolayý her zaman iþçi sýnýfýný çýkmaz sokaklara sürükleyen bir bürokrasidir. Ne var ki her iki kesim de hiç bir þekilde devrimci marksist geleneðin içinde deðildir.
T
14 Ýþçi Demokrasisi 1 Aðustos 1998
MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR.. MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR..MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...
D e m ok r a t p a tr on ol ma z Ýstanbul Serbest Mali Müþavir ve Muhasebeciler Odasý’nda çalýþan 24 iþçi, iþten atýlan arkadaþlarýnýn geri alýnmasý için 8 gün iþ býrakma ve iþyerini terketmeme eylemi yaptýlar. Ýþveren hiç bir gerekçe göstermeden, 26 Haziran 1998 günü saat 18.20’de 4 iþçinin iþ akitlerini iþ kanununun 13. Maddesine göre fesh ettiðini sözlü olarak bildirdi. 29 Haziran 1998 tarihinde iþ býrakma eylemi ve oda üyeleri ile stajerlerinin baskýlarýna dayanamayan oda yönetimi 13. Notere gönderdikleri bildiriyle iþ aktinin feshinden vazgeçtiklerini ve yapýlan iþlemin iptalini talep etti. Sekiz günlük bir durgunluktan sonra üyeler eðitim gezisinde iken iki çalýþanýn görev kartlarý tekrar yerlerinden alýndý. Ayný gün oda iþçileri toplu bir þekilde siyahlar giyerek, sloganlarla iþyerlerine girip iþ býrakma eylemine kaldýklarý yerden devam ettiler. Kendisine “demokrat” diyen oda yönetimi vizite kaðýdý isteyen çalýþanlarýn isteklerine odaya polis çaðýrarak yanýt verdi. Tez koop-Ýþ sendikasý sekreteri, þube baþkaný ve baþ temsilci bir saat göz altýnda tutulduktan sonra serbest býrakýldýlar. Sekiz gün bütün sendikalý iþçilerin katýlýmýyla her türlü tehdit, baský, kýþkýrtma, grev kýrýcýlýk oyunlarýna gelmeden arkadaþlarýnýn geri dönmesi için mücadele eden iþçiler, mücadelelerini devam eden toplu iþ sözleþmesi görüþmelerinde sürdürmek üzere eylemlerine ara verdiler.
D E V RÝ M CÝ S O SY A L Ý S TL E R ÝN B U L U ÞM A SI ; M A RK S Ý Z M ’ 98 ngiltere’deki Sosyalist Ýþçi Partisi’nce (SWP) bu yýl yirmincisi yapýlan Marksizm’98 toplantýlarý Londra’da gerçekleþti. 7 binden fazla devrimci, iþçi ve sýnýf mücadelesine ilgili insanýn katýldýðý toplantýlarda 300 kadar konu tartýþýldý. Ekim devriminden eþcinsellerin mücadelesine, çevreden Kuzey Ýrlanda’ya kadar hemen her konuda toplantýlarýn yapýldýðý etkinliði 50 kadar sendika da destekledi. Katýlýmcýlarýn da ifade ettiði gibi “dünyanýn dörtbir yanýndan gelen bunca insanýn mücadele konusunda ve sosyalizmin inþasý konusunda konuþmasý ve deneylerini aktarmasý müthiþ bir þeydi.”
Ý
Önder Alçiçek
KÝM SUÇLU? þçi Demokrasisi Gazetesi’nin 6. sayýsýnda C.Uzun imzasýyla yayýnlanan “Sivas Bir Daha Asla” baþlýklý yazýyý dikkatle okudum. Kanýmca yazý bilgi eksikliðinden kaynaklanan hatalarla dolu. Ýslama ve þeriata bakýþýmýz konusunda yanlýþ anlaþýlmalara ve tutuma sebep olabilecek türden hatalar. Umarým yazýnýn bu þekilde biçimleniþi politik deðil de sadece bilgi eksikliðinden kaynaklanmaktadýr. C. Uzun yazýsýnda temel olarak 1993’te yaþanan ve 37 insanýmýzýn yakýlarak katledilmesiyle sonuçlanan Sivas olaylarýnýn aslýnda BBP’li faþistler öncülüðünde örgütlendiði, þeriatçýlarý ise sadece BBP’lilerin arkasýndan giden insan kalabalýðý olarak deðerlendiriyor. Yazýsýný bu eksene oturtup Þeriatla nasýl mücadele edeceðimizi anlatmaya çalýþýyor. Ve de þeriatçý hareketin Sivas yorumlu analizini yapýyor. Yazýya gelince C. Uzun kendi orijinal görüþlerini yazmaya “Suçlu Kim?” ara baþlýðýndaki bir tahminden yola çýkarak baþlýyor. Yani Müslüman Gençlik imzalý bildirinin çok büyük ihtimalle BBP’liler tarafýndan daðýtýldýðýný ileri sürüyor. C. Uzun yazýya böyle hatalý ve kesin olmayan bir veriden yola çýkarak baþlýyor olma talihsizliði bütün yazýsýnýn yanlýþ bir yönde geliþmesine neden oluyor. Olaylardan birkaç gün önce daðýtýlan bildirilerin kim tarafýndan daðýtýldýðý muammasýna bu temelde C. Uzun BBP’liler derken argümanýný güçlendirmek için yine eksik ve yanlýþ bir veri kullanarak Müslüman Gençlik ismininin BBP tarafýndan kullanýldýðýný söylüyor. Oysa bu ismi bugün ÝBDA-C’nin gençlik kanadý kullanýyor. Kaldý ki öyle olsa bile bu hareketin öncülüðünü yapanýn BBP’liler olduðunu göstermez. Solcular da iyi bildiri daðýtýrlar ancak bu solcularýn ve bildirilerinin iþçi hareketini sokaða çýkardýðý anlamýna gelmez ve de çýkacak olaylarýn sorumlusu yapmaz. C. Uzun ise bunlarý yazarken baþ tahrikçinin ve olaylarýn fiili örgütleyicisinin bugün halen aranan ve yakalanamayan Sivas RP Ýl Baþkaný Cafer Erçakmak olduðunu ve de MGV yurtlarýnda kalan öðrencilerin Ýmam Hatipli’lerin rolünü olay öncesi cami imamlarýnýn saldýrgan ve provakatif vaazlarýný ne yönde olduðunu unutuyor. Ayrýca Bizim Sivas Gazetesi ise Sivas’ýn en popüler yerel gazetesidir. Dolayýsýyla tek bir eðilimi deðil aksine genel sað eðilimi yansýtýr. Burada sorun BBP’lileri aklamak deðil tabii ki BBP’liler olayýn önemli aktörlerindendi. MHP’liler de vardý. Ancak islamcýlar kendi önderlerini tanýmayacak kadar aptal deðiller. BBP’lilerin iþaretiyle deðil kendi önderlerinin de bu iþe yatkýn olmasýndan harekete katýldýlar, ayný paralelde islamcýlarýn önderleri de kendi koyunlarýný kurda teslim edecek kadar saf deðiller. Bu anlamýyla RP’nin kadrolarý isteselerdi üç gün önce çýkan bildiriye karþý tabanýný uyarabilir ya da olaylarýn içinden kendi tabanlarýný geri çekebilir veya katýlmasýný engelleyebilirlerdi. Aksine saldýrgan tutum aldýlar. Belediye baþkanýndan il ve ilçe yöneticilerine kadar. Suçluluðu oranlayacaksak en büyük oran olaylara müdahale etmeyen devlet ve onun güvenlik güçlerine aittir. Þeriatçýlar ise faþistlerle elele bu iþi gerçekleþtirdiler. Oraný ne olursa olsun. Ancak oteli tutuþturan ateþ þeriatçýlarýn ateþiydi. Ve olaylardan sonra katliamý resmen sahiplenen sadece yeraltý þeriatçýlarý deðil Sivas davasý sanýklarýný savunan RP’li Adalet eski Bakaný Þevket Kazan oldu. Ayrýca bakan olduðu dönem sanýklarýn en iyi koþullarda cezaevi yaþamý sürmeleri için bütün bakanlýk yetkilerini kullandý. Þevket Kazan bunlarý idealist bir avukat ya da iyi biri olduðu için yapmadý. Bu, Refah’ýn siyasi olarak da Sivas olaylarýný sahiplendiðini gösterir. RP’lilerin olaya faþistlerin tahrikiyle mi yoksa bilinçli mi katýldýklarýný açýkça bize gösteriyor. Yazýnýn üçüncü arabaþlýðý olan “Ýslamcýlar neden faþistlerin peþinden gitti” de C. Uzun islami hareketin tahlilini yapýyor ve sýnýf karakterinin kendine has reflekslerini açýklamaya çalýþýyor ama ben bu bölümde islamcýlarýn neden faþistlerin peþinden gittiðini anlayamadým. Bunu bir yere oturtamadýðý açýk. Gerek de yok çünkü islamcýlarýn katliam yapmalarý için faþistlere ihtiyacý yok. Zaten böylesi bir eðilimi taþýdýðýný islami hareketin ikili karakteri konusundaki görüþlerinde kendisi anlatýyor. Ama yazýnýn bütünü tam tersini anlamaya çok açýk bir halde. Ýslamcýlar ve arkalarýndaki kalabalýk yanlýþ yere mi saldýrdý? Sivas’da islamcýlar öfkeli de olsalar nereye saldýrdýklarýný ve sonucunun da ne olacaðýný iyi biliyorlardý. C.Uzun da “bilmiyorlardý” diyor ve eleþtirdiði “kitle psikolojisinin” tam içine düþüyor. Unutmamak gerekir ki Mýsýr daki Kýpti (çoðu yoksul köylülerden oluþan Hiristiyanlar) azýnlýða karþý kitlesel katliamlar yapanlar da, Cezayirde’ki Berberi’lere karþý katliamlar yapanlar da þeriatçýlar... Elbette Þeriat’ýn geliþmesinin tek sebebi bu sistem. Þeriatçýlar da zaten bu sisteme ve onun devletine karþý savaþýyorlar kendilerince. Peki olaylarýn ardýndan ayný kalabalýk Sivas valiliðine yönelseydi Sivasýn “komünist” valisini öldürselerdi ki mümkündü ve koþullarý da hazýrdý ne yaptýklarýný biliyor mu olacaklardý? Eminim C. Uzun da bunu anlatmak istememiþtir. Ýslamcýlar kör pusulasýz vandal sürüsü deðil, aksine örgütlü ve ne yaptýðýný bilen bir hareket. Sorun islami deðerlere yapýþan yoksul kitlelerin daha iyi bir yaþam özlemlerini yanlýþ önderlik ve aslýnda iþçi sýnýfý düþmaný bir hareketle gidermeye çalýþýyor olmalarý. Son olarak “yobazlar yaktý devlet baktý” sloganý o gün için doðru bir slogandý. Slogan solun bir kesiminin deðil þeriatçýlardan rahatsýz olan yakýlmak istemeyenlerin alanlarda kendiliðinden attýklarý bir slogandý ve sivas olaylarýný tarifleyen en iyi sloganlardan biridir. Bugünkü politikalarýmýzla ters düþmez. Devletle yan yana olmayacaðýz derken islamcýlarla farkýnda olmadan el ele yürümeyelim.
Ý
Gökal Doðan
“Sivas-Bir Daha Asla” þçi Demokrasisi’nin geçen sayýsýnda yayýnlanan “SivasBir Daha Asla” baþlýklý makalem okuyucular arasýnda bir dizi tartýþmaya yol açtý. Bazý okurlarýmýz makalenin islamcýlarý akladýðýný ve faþistlerin peþine takýlan masum bir siyasi hareket olarak gösterdiðini ifade ettiler. Diðer bir tartýþma ise tarihe mal olmuþ bir olayýn Marksistler tarafýndan nasýl analiz edileceði üzerinedir. Öncelikle bu tartýþmalarý konunun önemi nedeniyle çok olumlu bulduðumu ifade etmek isterim. Bu nedenle her iki tartýþmaya da bir mektupla yanýt vermeyi önemli buluyorum. Sivas katliamý sonrasýnda yapýlan bütün deðerlendirmeler bu katliamýn þeriatçýlar tarafýndan gerçekleþtirildiði üzerineydi. Ancak katliam üzerine ayrýntýlý bir araþtýrma baþka faktörlerin de bu olayda önemli rol oynadýklarýný gösteriyor.
Ý
Sivas’da faþist BBP’nin oy oraný %18 gibi çok yüksek bir rakamdý. Refah’dan sonra ikinci parti. Daha önce makalemde de ifade ettiðim gibi BBP bu katliamda önemli bir örgütsel ve ideolojik role sahipti. Bu rol Refah Partisi’ne karþý oluþan Laik Cephe ve yanlýþ faþizm analizlerine sahip olan sol tarafýndan gözardý edildi. Faþist BBP’nin ve Ýslamcý hareketi temsil eden RP’nin “Yobazlar” olarak tanýmlanmasý tarihsel bir olaydan doðru politik sonuçlar çýkarýlmasýna engel olmaktadýr. Ben makalemde gözardý edilen gerçekleri ortaya dökmeye çalýþtým. Yazýmdan þeriatçýlarýn Sivas gibi katliamlarý gerçekleþtirmeyeceði sonucu çýkarýlamaz. Daha önce ÝD için yazmýþ olduðum makalelerimde de olduðu gibi islamcý hareket dini ve etnik azýnlýklara, kadýnlara, eþcinsellere, solculara karþý gerici fi-
kirlere sahip bir harakettir. Sýkýþtýðýnda bu kesimlere karþý saldýrýlar üzerinden çevresini politize etmeye çalýþýr. Yazýmýn okuyucular arasýnda yaratmýþ olduðu tartýþmalar aslýnda islami hareketin genel sýnýfsal ve ideolojik karakteri ve faþist hareketle olan iliþkisi boyutundadýr. Bu tartýþmalarý baþka makaleler ve özellikle de Chris Harman’ýn Peygamber ve Ýþçi Sýnýfý kitabý aracýlýðýyla daha ayrýntýlý bir þekilde yapabileceðimizi düþünüyorum. Diðer bir tartýþma da tarihin Marksist analizi üzerinedir. Marksistler tarihi tüm gerçekliðiyle görmeye ve anlamaya çalýþýr. Bu gerçekler teorimize uymuyorsa deðiþmesi gereken tarihi veriler deðil, teorinin kendisidir. Benim Sivas katliamý üzerine yaptýðým çalýþma gerçek verileri deðerlendirme çabasý olarak görülmeli. Bu veriler bugüne kadar islami hareket üzerine kabul ettiðim teorik fikirlerle çeliþmemek-
te hatta bu fikirleri zenginleþtirmektedir. Sivas katliamýnda faþist ve islamcýlarýn aldýklarý rol onlarýn nasýl bir siyasi hareket olduklarýný anlamamýz için yeterli deðildir. Her iki siyasi hareketin taraftarlarý da Madýmak Oteli’ndekileri yakmak istedi, ancak buradan onlarýn her zaman birlikte davranacaklarý ya da bu iki gruba da sosyalistlerin ayný tutumu almalarý gerektiði anlamý çýkmaz. Sivas katliamý üzerine yararlandýðým kaynak kitaplar: En yararlý bulduðum kitap Zeki Coþkun; Aleviler, Sunniler ve öteki Sivas; Ýletiþim Yayýnlarý, ve diðerleri 1993 Türkiye Ýnsan Haklarý Raporu; TÝHV Yayýnlarý, Sayý 4, Sivas - 2 Temmuz Dergiler Ortak Platformu Ürünü, Sesini Yitiren Þehir Sivas, Maðma Yayýnlarý, Ali Balkýz; Sivas’dan Sydney’e Pir Sultan; Prospero Yayýnlarý
C. Uzun
1 Aðustos 1998 Ýþçi Demokrasisi 15
Peygamber ve Ýþçi Sýnýfý Kitap Tanýtýmý
Peygamber ve Ýþçi Sýnýfý Chrýs Harman Ýþçi Demokrasisi Yayýnlarý
Þ
eriatçý hareketin toplumun yoksul kesimi ve iþçi sýnýfýndan da destek bulmasý, liberal aydýnlar gibi solda da bu harekete karþý nasýl bir tavýr alýnmasý gerektiði konusunda kafa karýþýklýklarýna yol açtý.Yazar bu konuda baþlýca iki eðilime dikkat çekiyor. Birinci eðilim, islamcýlýðý gericiliðin timsali ve”faþist yüzlü islam” olarak gören ve solun büyük kesmince kabul gören anlayýþ. Bir diðer eðilim ise islamcýlýðýn ilerici ve antiemperyalist olarak deðerlendirilmesi. 1979 Ýran devrimi sürecinde solda bu düþünceler etkili olmuþtu. C. Harman her iki yaklaþýmýn da modern islamcýlýðýn sýnýf karakterini yanlýþ analiz ettiði ya da onun sermaye ve emperyalizmle iliþkisini yerine oturtamadýðýný söylüyor.
Köktendinci kavramý Türkiye’de de sol ve laik çevrelerde islamcý hareketi nitelemek için kullanýlan köktencilik nitelemesinin, islamcý hareketi açýklamak için uygun bir terim olmadýðýný belirtiyor. Harman, “islamcýlýk ayný temalarý çoðu kez kullansa bile, toplumu eskisi gibi korumayý deðil dönüþtürmeyi amaçlayan bir idelojidir. Bu nedenle köktencilik gerçeðe uygun bir terim deðildir” diyor. Yazarýn bu vurgusu, islamcýlýðýn geçmiþe yönelik bir nostalji, geleneklerin canlandýrýlmasýna yönelik bir hareket olmadýðýný, belli bir sýnýfsal iliþkinin ifadesi olduðunu ortaya koyuyor.
Ýslamcýlýðý besleyen toplumsal guruplar “Ýslamcýlýk kapitalizmin etkisiyle yaralanmýþ toplumlarda önce emperyalizmin dýþsal iþgali þeklinde sonra daha hýzlý bir biçimde iç toplumsal iliþkilerin dönüþmesiyle, yerel kapitalist sýnýfýn ortaya çýktýðý ve baðýmsýz kapitalist devletin oluþumunun gerçekleþtiði ülkelerde yükseldi.” Bu ülkelerde islamcýlk dört ana toplumsal grup tarafýndan beslendi. Bunlarýn baþýnda , geleneksel eski hakim sýnýf (feodal aðalar, þeyhler, tüccar kapitalistler, küçük mülk sahipleri vb) gelmektedir. Yazar ikinci toplumsal grubu geleneksel grubun içinden çýkan, devlete baðlý sermayenin muhalefetine raðmen güçlenmiþ sermaye olarak belirtmektedir. Yazar Refah partisine destek veren orta ölçekli Türk sermayesini de bu gruba örnek göstermektedir. Üçüncü grubu ise ezilenlerin en önemli parçalarýndan biri olan kent yoksullarý, kapitalist tarýmýn geliþmesiyle kentlere göç etmek zorunda kalan kesim oluþturmaktadýr. Harman bu kesim için “güvenli bir maddi varlýk veya istikrarlý bir yaþam tarzý kazanamadan eski yaþam tarzlarýyla iliþkili özelliklerini kaybetmiþleridir” nitelemesi yapýyor. Harman son grubu ise “ Yeni orta sýnýfýn oluþturduðunu belirtiyor.” Yazar bu kesimin Ýslamcý hareketlere aktivist bir kadro saðladýðýný belirtiyor.
Çeþitli ülkelerdeki Ýslamcý hareketler ve dersler Yazar, Mýsýr, Cezayir, Ýran ve Sudan’daki Ýslami hareket ve rejimleri in-
celeyerek, sonuçlar çýkarmaya çalýþýyor. Cezayir ve Ýran deneyimi, dersler çýkarmak bakýmýndan çok önemli. Cezayir’de tek partili baskýcý rejim solu ve toplumsal muhalefeti ezmek için dini ve islamcýlarý kullandý, teþvik etti. “1976-80 arasýnda rejimin yardýmýyla, islamcýlar Marksistleri sindirmeyi baþardýlar. 198086 yýllarýna kadar rejimin bazý kesinleri kendilerine dayanak olarak islamcýlýðýn daha ýlýmlý türlerine yönelmeyi sürdürdü. Bu amaçla cami inþa etmek için sanayici ve tüccarlardan para almalarýna yardýmcý oldu.” Ancak 1980’lerin ortasýndan sonra, baþgösteren ekonomik kriz Cezayir’in tekrar batý kapitalizmine geri dönmesini hýzlandýrmýþtý. Ýslamcýlar, rejimi tehdit eder hale gelince karþý tedbirler gündeme geldi. Ýslamcý hareketin liderleri cezaevine konuldu, ama tutuklamalar islamcýlarýn rejime karþý muhalefet olma kapasitesini geniþletti. Cezayir deneyimi egemen sýnýflarýn ikiyüzlü tutumunu, sahte laik talebini ortaya koymasý açýsýndan önemlidir.
D e v l e t i n mi i s l a mc ý l a r ý n mý y a nýnda? Chris Harman islamcý hareketin yükselmesi, devletin baskýcý tedbirler uygulamasý karþýsýnda devletin yanýnda yer alýnmamasý gerektiðinin altýný çiziyor. “Sosyalistler küçük burjuva ütopyacýlarýný baþ düþman olarak deðerlendiremezler (...) bu nedenle sosyalistler islamcýlara karþý devleti destekleyemezler. Laik deðerlerin tehdit edilmesi nedeniyle devleti destekleyenler, islamcýlarýn solu toplumun en yoksul kesimlerine ezenlerin dinsiz ve laik komplosunun bir parçasý olarak sunmalarýný kolaylaþ-
týrmaktadýrlar. Bu anlayýþta olanlar halk yýðýnlarý için hiç bir þey yapmayan rejimleri ilerici diye överek islamcýlarýn büyümesini saðlayan Cezayir ve Mýsýr solunun yaptýðý hatalarý tekrarlarlar. Onlar devletin laik deðerlere verdiði desteðin geçici olduðunu unuturlar.” Fakat islamcýlarýn solun müttefiki olmadýðýnýn da altýný çizmektedir. Yazar islamcýlarý desteklemenin baskýnýn bir biçimini diðerine tercih etmek olduðunu, kapitalist sömürünün islami biçimler alarak kontrolsüz biçimde sürmesine yardým etmek anlamýna geleceðini belirterek, sosyalistlerin iþçi sýnýfýna dayalý baðýmsýz bir politika geliþtirmelerinin önemine dikkat çekmektedir. Harman, emperyalizme ve devlete karþý bazen kendimizi islamcýlarla ayný tarafta bulabileceðimizi (Körfez Savaþý vb) ama temel anlaþmazlýklarýmýzýn devam edeceðini belirterek neler yapýlmasý gerektiðini þöyle ifade ediyor: “Kendimizi islamcýlarla ayný tarafta bulduðumuzda iþimizin bir kýsmý onlarla en güçlü biçimde tartýþmak ve fikirlerine meydan okumak olmalýdýr.(...) Bugün ihtiyacýmýz olan islami hareketin de çözemeyeceði derin bir toplumsal krizin ürünü olarak gören ve islami hareketi destekleyen gençlerin bir kýsmýný çok farklý baðýmsýz ve sosyalist bir perspektivine kazanmak için mücadele eden farklý bir yaklaþýmdýr.” Ýslamcý hareketin doðru deðerlendirilmesiyle islamcýlýðýn tüm biçimlerinden baðýmsýz bir politika mümkün hale gelir ve iþçi sýnýfýnýn hegamonyasýnýn islamcýlarýn tabanýný oluþturan kent yoksullarý üzerinde etkili olmasý için olanaklar yaratýr.
Ýskender Erdoðan
MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR.. MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR..MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...MEKTUPLAR...
DÜ NY AN IN S OS YA LÝZME ÝH TÝY A CI VA R! kibinli yýllara girerken dünya kapitalizmin doðurduðu büyük sorunlarla karþý karþýyadýr. Bunlarý uzun uzun saymaya gerek yok. Fakat bunlarýn içinde en dikkate deðer olan çevre kirlenmesi ve doðanýn tahribidir. Bilim adamlarý bu gidiþle dünyanýn yaþam açýsýndan birkaç yüzyýllýk ömrü kaldýðýný söylüyorlar. Sonrasýný tahmin etmek bile bir kabus. Bu bütün dünyayý egemenliði altýna alýnan kapitalizmin ve emperyalizmin bir suçudur. Kapitalizm uzun yýllar alternatifi sosyalizmle kýyasýya bir mücadele içerisinde bu durumu hazýrlamýþtýr.Her sosyal düzenin bir ömrü olduðu gibi kapitalizim de ömrünü doldurmuþtur.Bunu biraz daha uzatmak için elinden geleni yapmaktadýr, ama sürekli yaþadýðýmýz felaketler artýk buna gerek kalmadýðýný gösteriyor.Hiç bir aklý baþýnda bilim adamý, yazar, sanatçý ve aydýn kapitalizmi savunmuyor. Hiç bir ansiklopedi kapitalizmi övmüyor.Yüzyýlýmýzý ateþe ve kana boðan kapitalistlerin amansýz kar hýrsý olmuþtur. Bu yüzyýlýn sonuna gelindiði halde emperyalizm büyük sermaye hareketleriyle zayýf ve güçsüz ülkelerin ekonomilerini abluka altýna almakta ve onlarý batýrmaktadýr. Medyada bunun adý kriz olmaktadýr. Ama bu kriz süreki bir krizdir. Dünyanýn bir yerinde bittiðinde baþka bir yerinde ayný þekilde ortaya çýkmaktadýr. Kapitalizmin savunucularý bunu baþka türlü yorumlamaktadýrlar.Emperyalizm uluslararasý tekel ve kartellere dönüþmüþtür. Dünyayý kahreden de budur. Hangi ülke olursa olsun onu baðýmlý hale getirmektedir. Peki bu doðru ve mantýklý bir davranýþ mýdýr? Emperyalizmin ve kapitalizmin bunu açýklamaya yüzü yoktur. O günü kurtarma davasýndadýr. Bu çemberi kýrmak için uluslararasý iþçi hareketi gerekmektedir. Eskiden sosyalizim denince bir ülkede silahlý güçlerin iktidarý ele geçirip orada devlet kapitalizmini uygulamasý akla gelirdi. Emperyalizm buna karþý tavýr alýr ve onu karþý devrimle yýkmaya çalýþýrdý. Bu yapý içersinde iþçi sýnýfý ve onun mücadelesi yoktu daha doðrusu iþçi sýnýfý çocuk gibi görülür himaye edilmeye bazen de ezilmeye çalýþýlýrdý. Bu stalinist anlayýþýn bir ürünüydü. Yetmiþ yýla yakýn dünya bunu böyle algýladý. Türkiye’de de büyük bir çoðunluk tarafýndan böyle algýlan-
Ý
dý. Bu þekilde tavýr alýndý, mücadele edildi, eylem kondu. Ve tab i i ki içinde iþçi sýnýfýnýn unsurlarý ve örgütlülüðü olmadýðý için kapitalistler tarafýndan yenilgiye uðratýldý. Tarih herþeyin en iyi ilacýdýr. Sovyetlerin bitmesi sosyalizmin çöküþü veya kapitalistlerin söylediði gibi modasý geçmiþ bir anlayýþ deðildir. Sosyalizmin içinin boþaltýlýp farklý bir þekilde doldurulmasýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn olmadýðý bir yerde sosyalizm baþarýya ulaþabilir mi? Marks sosyalizmi vurgularken iþçi sýnýfýnýn birlikteliðinden ve vatanýnýn olmadýðýndan sözetmiþti hep. Bunu bugün daha iyi anlýyoruz. Sosyalizm elbette bir gün yeni dünya düzeni olacaktýr. Bunu bu günden nasýl ve ne þekilde olacaðýný kestirmek mümkün deðil. Bu, dünya iþçi sýnýfýnýn eseri olacaktýr. Nasýl ki Marks sosyalizm için bir süreç çizmiþse bu süreç devam etmekte, hayat bizi adým adým sosyalizme götürmektedir. Bundan kapitalistler ve emperyalistler hariç hiçkimse korkmamalýdýr. Onlar niçin korkmaktadýrlar? Mallarý ve taþýnmazlarý kamulaþtýrýlacaðý için. Bu insanlýk tarihinin getirdiði bir olaydýr. Onlarda sosyalizm içerisinde yerlerini alacaklardýr. Þimdi sosyalizmin bir zaferi daha vardýr. Ayakbaðý olan anlayýþlardan kurtulmuþtur. Ýþçileri ve diðer insanlarý kandýracak unsurlar gittikçe azalmaktadýr. Dünyanýn her hangi bir yerinde baþlayan bir iþçi hareketi diðer bir yerde ayný mükemmeliyette zafere kavuþmaktadýr. Bu da küreselleþme olayýnýn yalnýz kapitalistlere ve emperyalistlere özgü olmadýðýný gösteriyor. Ýþçi sýnýfýnýn devrimciliðinden umut kesen ve kendi içine kapanan sosyalistler bunu daha iyi gözlemleyeceklerdir. Sosyalizm eskisinden daha güçlü ve daha dinamik daha canlýdýr. Bunu yaþanan dünya iþçi sýnýfý hareketleri daha net ve daha keskin kanýtlýyor. Dünya kapitalistleri ne kadar da her ülkede özelleþtirmeyi, sendikasýzlaþtýrmayý ve pasifize etmeyi yapmaya çalýþsalar da bu emekçi kesimlerden net tepkiler gündeme getirmektedir. Ben Türkiye iþçi sýnýfýna sesleniyorum. Bu dünya iþçi sýnýfý hareketi içerisinde sen de yerini al. Geleceðin buna baðlý. Nerede senin çýkarlarýna ters gelen bir hareket görürsen demokratik bir þekilde tavrýný koy, tepkini dile getir. Hiç
bir zaman kapitalistlerin oyununa gelme. Sosyalizmi ve kazanýmlarýný küçümseme. Seni senin kendin kurtaracaksýn. Yolunu yanlýþ çizip te baþka mecralara akma. Sol bir parti içerisinde yeral. Kendi partin yoksa onu inþa et. Seni ezecek diktatoryal anlayýþlara aman verme, sürekli devrim için çalýþ. Sürekli oku. Sosyalist düþüncelerin kitaplarýný oku, incele.Onlardan bir sonuç ççýkarmaya çalýþ. Bil ki dünyada mücadele eden bir ülkenin iþçi sýnýfý deðildir. Bu zor ve meþakkatli olabilir. Ama sosyalizmin zaferi seni aydýnlýða çýkaracak, kapitalizmin karanlýðýndan kurtulacaksýn. Çalýþtýðýn iþyerlerinde, fabrikalarda koþullar ne kadar zor olursa olsun örgütlenmeye çalýþ, örgütlü hareket et. Seni küçümseyenlere ve alay edenlere kulak asma. Sen þaþmadan yolunda yürü. Birken on olacaksýn, onken yüz, böyle böyle milyarlara varacaksýn. Barbarlýða geçit verme. Daha hakça bir dünya için daha insanca bir dünya için sosyalizm uðrunda mücadele et. dernekler kur, buralarda örgütlenmeye çalýþ. Umudunu hiç bir zaman kaybetme. Düþün ki dünya topyekün yoksulluða itilen, ekonomik sorunlar altýnda ezilen senin gibi milyarlarca insandan meydana gelmektedir. Dünya iþçi sýnýfýnýn zaferine inan. Ýþçi demokrasisini hayata geçir. Bil ki zafer umutsuzluðun ve korkunun en yoðun olduðu dönemde gelir.
Ali Rýza ULUDAÐ
Uluslararasý Sosyalizm için
ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ YIL: 1
SAYI: 7
1 AÐUSTOS 1998
* Ç ev re ve s os y a lizm * So ru n s a n a yil eþ m e m i? * D ü n y a nü f u s u f a z l a m ý ? * S o s y a l i s t p o l i ti ka l ar iþ e ya r a r m ý? Sa y f a 7’ D E
Do ða ný n e n bü y ü k d üþ m an ý kap i t al i zm d ir
Eurogold Defol!
Önder Alçiçek
Son dönemde Akkuyu ve Bergama baþta olmak üzere çevre konusunda yapýlan eylemlilikler kamuoyunun ilgisini çekmeyi baþardý. Geçen ay Seka arazisinin Koç-Ford ortaklýðýna peþkeþ çekilmesi konusunda yaþanan tartýþmalar devletin hem sermaye sýnýfýyla birlikteliðini hem de doðanýn tahribatýndaki rolünü bir kez daha gösterdi. Atýklarýn 11 milyon çocuðun ölümüne yolaçtýðýný bilerek, Endonezya ormanlarýnda aylarca süren yangýnda milyonlarca hayvanýn öldüðünü görerek bu geliþmelere seyirci kalmak mümkün deðil. Yaþananlar kapitalizmin dünyanýn her tarafýnda nasýl bir çevresel yýkýma yolaçtýðýný gösteriyor. Canlý ve cansýzlar arasýndaki iliþkiyi açýklayan “ekoloji” de yaþanan yýkýma tanýklýk ediyor.
Onlarýn elinde t ehlikedeyiz urogold firmasý siyanür yöntemi ile altýn arama çalýþmalarýna baþladýðýnda yoðun tepkiler alýnca Çevre Bakanlýðý isteksizce de olsa karþý çýktý. Ancak üretim için kullanýlacak makinelerin ithalatý için gerekli gümrük izinlerini vermesi yönetici sýnýfýn ne kadar iki yüzlü olduðunu gözler önüne seriyor. Öte yandan uluslararasý kirlilik anlaþmalarýna imza atmayan egemen sýnýf, daha fazla rekabet için doðanýn daha fazla kirletilmesinin kaçýnýlmaz olduðunu söylüyor. Türkiye’deki cola, pepsi gibi içecek üreticilerince kurulan ve cam-teneke kaplarýn geri dönüþümünü amaçlayan Çevko Vakfý, Avrupa Topluluðu’nun alt sýnýr olarak koyduðu yüzde 15 geri dönüþümü aþmamayý hedeflemekte. Çünkü bu oran arttýðýnda içecek üreten firmalarýn karlarý azalacak. Karlarýný azaltmaktansa emeði ve kaynaklarý sýnýrsýzca kullanmayý tercih etmekteler. Benzer þekilde Deniz Temiz Derneði, ki bu da Koç grubunca kurulmuþ ve Rahmi Koç baþkanlýðýnda çalýþmaktadýr, çevre eylemlerine katýlýrken iþ Seka arazisi konusuna gelince gerçek yüzünü gösterdi. TEMA Vakfý ise verilebilecek örneklerin en günceli. Türkiye’yi erozyondan kurtarmak amacýyla ortaya çýkan ve devasa reklam kampanyalarýyla hýzla gündeme giren bu vakfýn yönetim kurulunda emekli generaller bulunmakta. Tabii ki burada hiçbir çeliþki yok. Çünkü ordu ülkemizde “mýntýka temizliði” uygulamasýyla çevreci bir yaklaþým sergilerken, savaþla binlerce insan ölmesinden, ormanlarýn yanmasýndan ve buralarda binlerce canlýnýn yok olmasýndan hiçbir þekilde sorumlusu deðil! Gelelim bir diðer çeliþkiye, vakfýn kurucularýnýn ortak bir özelliði var. Genelde hepsi zenginler sýralamasýnda üst sýralarda yer alan, emeði ve doðayý en fazla sömüren patronlardan oluþmasý. Zaten önermiþ olduðu çözümler de fazlasýyla benzer çeliþkilerle yoðrulmuþ durumda.
E
Petkim’in atýklarý Akdeniz’i ve Akdenizlileri zehirliyor Egemen sýnýf çevreye yaptýðý tahribatýn faturasýný ödemek istemiyor. Sanayi kuruluþlarýnýn büyük kýsmý maliyetleri yüzde 20 kadar artýrdýðý için sahte arýtma sistemleri kurmaktadýrlar. Doða dostu görünmek istedikleri zaman yaptýklarý harcamalarý da karlarýndan karþýlamak yerine ürünlerini daha fazla fiyatla satarak karþýlýyorlar. Yani “kirletenler ödesin!” mantýðýný hiçbir þekilde kabul etmiyorlar. Zaten son dönemde üretilen ve “ekolojik” olan ürünler piyasadaki eþdeðerlerinden daha pahalýya satýlýyorlar.