1 Mayýs ilk dileðimiz, yaþatacak seni tunç bileðimiz! YIL: 2 SAYI: 20
Nisan 2004
Ýþçi sýnýfýnýn “birlik, dayanýþma ve mücadele” günü 1 Mayýs yaklaþýyor. Burjuvazi yerel seçimleri geride býraktý, þimdi gündeminde uluslararasý iliþkilerinde konumunu daha da netleþtirecek adýmlar, bu adýmlarýn hazýrlýklarý bulunuyor. Bunun yanýsýra, bu adýmlarýn vazgeçilmez bir parçasý olarak da, içte hem iþçi sýnýfýna, hem de genel olarak devrimci harekete dönük saldýrýlarýný yoðunlaþtýrýyor, daha da pervasýzlaþacaðýnýn iþaretlerini veriyor. Sýnýf düþmanýmýz kendi doðasý gereði, karýný, sömürü düzenini sürdürebilmek için, kendi gündemine göre adýmlarýný atýyor, dizginsizlerinden boþanmýþçasýna saldýrýlarýna her gün bir yenisini ekliyor. Ýþçi sýnýfý tarihinin önemli dönemeç noktasý, onun uluslararasý eyleminin somut bir hedef üzerinde örgütleniþinin karþýlýðý olan 1 Mayýs, bugün komünistlerin gündemine, devrimci bir sýnýf ha-
500.000 TL. (KDV Dahil)
reketinin sorunlarýný bilince çýkartmak bakýmýndan eþsiz bir fýrsat sunuyor. Proletaryanýn enternasyonalist kavga sembolü olan 1 Mayýs, yaþadýðýmýz topraklarda iþçi sýnýfý ile onun adýna politika yapan grup ve çevrelerin ayrý ayrý kanallardan yürüdüðü bir dönemde, ayrý yürüyüþün nedenlerini ve çözümlerini bilince çýkarmak bakýmýndan bir vesile olmalýdýr. Yaþadýðýmýz topraklarda, iþçi sýnýfý ve sosyalist hareket sadece ayrý yollardan yürümüyor; öyle bir saðýrlar diyaloðu vardýr ki, iþçi sýnýfý sosyalist hareketin belirlediði gündeme, sosyalist hareket de iþçi sýnýfýnýn gerçek gündemine ilgisiz kalmaktadýr. Bu anormalliði normale çevirmenin yolu, problemin kaynaðýný doðru teþhis etmekten geçiyor. Burada problemin sosyalist hareketin kendisinde olduðu, sosyalizm teorisi ve pratiði ile ciddi tanýþýklýðý olanlar için
maya’nýn prizmasý
Seçim Sonuçlarý ve Solun Tarz-ý Siyaseti
S
onuçlarý konusunda deðiþik öngörülerin olduðu 28 Mart yerel seçimleri yapýldý. Seçimlerin gündeme getirdiði en önemli sorun ise, devlet örgütlenmesi, devlet-hükümet iliþkileri oldu. Aslýnda bu tartýþma, 3 Kasým 2002’de AKP’nin tek baþýna hükümet olmasýnýn arkasýndan da yapýlmýþtý. Hatýrlanacaðý gibi, AKP’nin bu baþarýsý, solun deðiþik kesimlerinde, “Muhafazakar devrim”, “statükonun iflasý”, “deðiþimin zaferi” gibi nitelemelere konu olmuþtu. AKP üzerinden hükümet-devlet iliþkilerinin tartýþma gündemine gelmesi, iki þekilde görülüyor. Kimileri AKP Hükümeti ile devletin -buna “derin devlet” diyenler var-, farklý çýkarlarý temsil ettiðini düþünmektedir; ve bunlar AKP’nin seçim baþarýsýný devlete, statükoya karþý bir zafer olarak sunuyor. Kimileri ise, AKP’nin seçim baþarýsý ve tek baþýna hükümet olmasýný, devletin ele geçirilmesi olarak sunuyor; bu görüþü savunanlar devletin iç ve dýþ politikada artýk farklý bir çizgiye yöneldiðini düþünüyor. Oysa her iki kavrayýþ da, devlet-hükümet iliþkisinde bir çarpýklýðý anlatýyor. Ne AKP Hükümeti’nin politikasý, devletin, demek oluyor ki, egemen sýnýfýn temel politikalarýndan temel çizgileriyle farklýdýr; ne de AKP veya bir baþka hükümet farklý bir politik çizgiye sahip olsa da, devletin politikasýný temelden deðiþtirebilir. Politik iddia taþýyan her hareketin temel sorunu, doðasý gereði iktidar sorunudur. Ýktidar sorununun doðru kavranmasý, tutarlý bir devrimciliðin de ön koþuludur. Hükümet-iktidar, daha açýk ifade ile de hükümet-devlet iliþkisi konusunda açýklýk, AKP Hükümeti’nin yöneliþini doðru anlamanýn yanýsýra, devletin bir bütün olarak doðru kavranmasý, ona karþý iktidar perspektifinin somutlanmasý bakýmýndan da temel önemdedir. Bu açýdan, seçimlerin sonuçlarýný doðru deðerlendirmek, hükümet-devlet iliþkilerini doðru kavramak açýsýndan önem taþýdýðý gibi, seçimlerin sýnýf savaþýmýndaki rolü, sosyalizm, komünizm adýna yürütülen tarz-ý siyasetin ne anlama geldiðinin kavranmasý bakýmýndan da temel önemde. Açýklýkla ortaya konulmalýdýr; devrimci sýnýf politikasý, ayný anlama gelmek üzere devrimci iktidar perspektifine sahip olanlar için, bugünün sýnýf dengeleri içinde seçimler de, AKP’nin oylarýný artýrmasý da, sözde sol adýna gündemde tutulan CHP’nin oy kaybetmesi de birer ayrýntýdan ibarettir. Ne var ki, iktidar perspektifini yukarýda özetÁ
Devamý 15. Sayfada
açýk olmalý. Bu iki hareket içinde deðiþmesi gereken sosyalist hareketin kendisidir; iþçi sýnýfýnýn deðiþmesi, ancak sosyalist hareketin deðiþimine baðlý olarak, gündeme gelecek bir sorundur. Sosyalist hareket, kendini deðiþtirmek için, iþe kendi gerçekliðini doðru kavramakla baþlamalý, kendi gerçekliðini sorgulamada tereddütsüz olmalýdýr. Bu sorgulamada söylenecek çok þey olsa da, en yalýn gerçek, sosyalist grup ve çevrelerin, gerek tek tek, gerekse hep birlikte devrimci bir sýnýf önderliði boþluðunu dolduramamasýdýr. Öyleyse, sýnýfýn devrimci öncüsü olma iddiasýnda olanlarýn ilk iþi, sosyalist hareketin baþta gelen iç gündemi, böyle bir önderliðin yaratýlmasýnýn teorik ve pratik hazýrlýðýna yoðunlaþmaktýr. Bu yapýlmadan kalýcý bir adým atmanýn olanaksýz olduðu, hem uluslararasý deneyimlerle, hem yaþadýðýmýz topraklarýn deneyimi ile defalarca kanýtlanmýþtýr. Böyle bir gündemin farkýnda olunmadýðýný, farkýnda olunsa bile bunun üzerinden atlanýldýðý gerçeðini bir yana býraksak bile, sosyalist hareketin dýþa dönük gündemini belirlemesi gereken en temel gerçek, iþçi sýnýfýnýn acil ve temel çýkarlarý olmak durumundadýr. Sosyalist hareket, ancak bu temelde iþçi sýnýfýnýn ileri kesimleriyle, ileri kesimler üzerinden sýnýfýn geniþ kesimiyle devrimci bir etkileþime girerek, devrimci sýnýf hareketinin yaratýlmasýna, devrimci bir iktidar perspektifinin somutlanmasýna katkýda bulunabilir. Ýþçi sýnýfýnýn bütünsel konumu hakkýnda saðlam bir kavrayýþa sahip olmayanlarýn, iþçi sýnýfýnýn gerçek gündemi konusunda doðru sonuçlar çýkarmasý olanaklý deðildir. Örneðin iþçi sýnýfý denildiðinde, büyük fabrika iþçisi, sýnýf çalýþmasý dendiðinde sendikal çalýþmayý anlayanlarýn iþçi sýnýfýnýn gündemini doðru tespit etmesi olanaklý olmayacaktýr. Genel olarak dünyada da, yaþadýðýmýz topraklarda da, iþçi sýnýfýnýn ezici çoðunluðunu, iþsiz, sendikasýz, sosyal güvenceden yoksun çalýþan iþçiler oluþturmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn ezici bir kesimini oluþturanlar, düzenin sistematik olarak dýþladýðý ve kendini düzenden dýþlanmýþ hisseden bir kesimdir. Devrimci sýnýf politikasý, iþte bu temel gerçek üzerinden yükselebilir, bu alanda üretilecek politik-programatik tutumlarla, sýnýfýn tüm kesimleri ortak bir sýnýf politikasýnda birleþtirilebilir. Bu kesimlerin politik gereksinimlerinin karþýlanmasý, bu kesimlerin sistematik bir çabayla her düzeyde örgütlenmesi, hangi koþulda olursa olsun, komünist hareketin en temel görevi durumundadýr. Ýþ saatlerinin düþürülerek tüm çalýþacak olanlara iþ olanaðý yaratýlmasý, sendikasýz ve sigortasýz çalýþtýrmanýn engellenmesi, herkesin istediði saðlýk kuruluþundan þarta baðlý olmayacak tarzda hizmet almasý gibi talepler, iþçi sýnýfýnýn en temel ve acil taleplerini oluþturmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn gerçek gündemi bunlarken, “sol”un, daha dar anlamýyla
devrimci hareketin gündemi, bu gündemlerle ne kadar uyumludur? Ýþte sosyalist hareketin, sýnýfýn gündemine yabancýlaþmasý da tam da bu noktada ortaya çýkmaktadýr. Sosyalist hareket, kendinden menkul þablonlara baðlý olarak bir gündem ortaya atmakta, “kitleler”den de bu gündem için kavga yürütmesini istemektedir. Bu gündem, bazen “demokrasi mücadelesi”; bazen IMF ve NATO veya savaþ karþýtlýðý; bazen de özelleþtirmeye karþý statükoyu savunan, “Kamu Yönetim Yasa Tasarýsý”na karþý “memur”larýn mevcut kimi haklarýný savunan bir gündem olabilmektedir. Bu 1 Mayýs’a giderken ise, NATO toplantýsýnýn Haziran’da Ýstanbul’da yapýlýyor olmasý nedeniyle, NATO karþýtý bir kampanya öne çýkmýþ bulunuyor. Bunun devrimci ve sýnýfýn gündemi olup olmadýðýna bakmak için iki soruya net yanýt vermek gerekiyor: Bu gündem devrimcilerle reformistler, iþçi sýnýfýnýn geniþ kesimleri ile sendikal bürokrasi arasýndaki çýkar ve gündem farklýlaþmasýna hizmet ediyor mu; ya da NATO aleyhtarý bir kampanya, yukarýda sözü edilen iþçi sýnýfýnýn ezici çoðunluðunu ne derece etkiliyor, onlar açýsýndan ne kadar savaþým vermeye deðer görünüyor? Gerçeðe gözlerimizi kapatmadan söylersek, her iki sorunun da yanýtý olumsuzdur; iþçi sýnýfý bu gündemi kendi gündemi olarak görmemekte, bu gündem reformistlerle devrimcileri ayrýþtýrmamakta, liberal kaynaþmaya hizmet etmektedir. NATO aleyhtarý kampanyanýn iþçi sýnýfýnýn gündemi olmamasý bir yana, yine de bu kampanya, soyut bir NATO karþýtlýðýný deðil de, emperyalist savaþ örgütü olan NATO’nun üyesi olan ve onun yeni savaþ planlarý yapmasýna ev sahipliði yapan Türk burjuvazisi ve onun devletini merkezine koyan bir kampanya olarak sürdürülseydi, iþçi sýnýfý, belki yine ilgisiz kalabilirdi; ama bu içerik emperyalizm ve onun yeniden paylaþým savaþý karþýsýnda, liberallerle devrimcilerin ayrýþmasýna hizmet edebilirdi. 1 Mayýs’ýn öngününde, komünistler bu gerçeðin bilincinde olarak, kendi gündemini, iþçi sýnýfýnýn ezici kesimlerinin gündemiyle birleþtirerek, enternasyonalist ve devrimci iktidar perspektifinin somutlanmasý olan iþçi sýnýfýnýn temel ve acil taleplerini þiarlaþtýracak, yeni bir dünya, komünist bir dünya perspektifiyle iþçi sýnýfýnýn öncü, devrimci kesimlerinin buluþmasýna çaba gösterecektir. Bu çaðrý, ayný zamanda, Devrimci Parti Güçleri’nin, devrimci önderlik arayýþý içinde olan devrimci militanlara da, kendi gündemlerine sahip çýkarak, güçlerini birleþtirme çaðrýsýdýr.
l l
NATO Karþýtlýðý Sýnýf Siyaseti Ýçin Yetmiyor Ýþgal, Direniþ, Devrimci Önderlik Boþluðu
s. 4 s. 8
2 n..
Çukurova’da
Maya’yla Tanýþanlar Ýstanbul’dan
Çukurova’nýn kýzýl sýcaklýðýndan yoldaþça selamlar “Ben lise son sýnýfta okuyan bir öðrenciyim. Babam zengin bir köylünün yanýnda çalýþan bir iþçi. Bizim maddi durumumuz çok kötü, babam iþten çýksa aç kalýrýz. Çünkü hiçbir sosyal güvencemiz yok. Bunun nedeni kapitalizm. Kapitalizm emekçileri sömürüyor, eziyor, yalnýzca çalýþtýrýyor. Peki iþ vermeyen verdiðinde de açlýk sýnýrýnda yaþatan bu düzeni niye savunayým ki? Neden bu düzene karþý çýkmayayým ki? Bunu çocukluðumdan beri hep düþünüyordum.....iþçiler insan robot deðil. Yaþamak onlarýn hakký, burjuvazinin deðil. Bunun için komünizmi bilmeyenlere komünizmi anlatýyorum. Bu benim en büyük görevim. Yaþasýn devrimci mücadele, yaþasýn tam ücretli 6 saatlik iþçilik, 4 vardiya, serbest hafta sonu! bir lise öðrencisi “Ben ömrünü fabrika köþelerinde çürütmüþ bir babanýn evladýyým. Babam 25 yýl fabrikalarda süründükten sonra emekli oldu, emperyalist düzenin mükafatý ise kredi kartý borcu oldu. Bu nasýl bir adaletsizliktir ki, emekçiler açlýkla mücadele ederken hiçbir emek sarfetmeyip gece gündüz eðlenen burjuva sýnýfý tüm ezilenlere hükmetmektedir... ben yol parasý kalmadýðý için okula yaya giderken bir burjuva çocuðu özel arabayla okuldan alýnýyor. Bu burjuva çocuðundan biz emekçi çocuklarýnýn insan olarak nasýl bir farký var ki biz sürünürken onlar sefa sürüyorlar. Bugüne kadar geleceðime hep umutsuzlukla baktým. Ama bir gün komünist arkadaþlarla tanýþtým. Bana nasýl sömürüldüðümüzü ve nasýl kurtulacaðýmýzý anlattýlar. Artýk ben de sosyalizm sevdalýsý oldum. Yaþasýn komünist dünya! bir lise öðrencisi Ben 18 yaþýnda ellerinin içi nasýr dýþý çatlak; ama balçýk gibi itaatli, karanlýk gibi kör, çoban köpekleri gibi aptal olmayan ve isyan ettiði günden beri devrimci hareket için çalýþan bir iþsiz iþçiyim. 2 ay gibi bir süre önce Maya ve Devrimci Parti Güçleri’ni tanýdým. Þimdi ise devrimci hareketi daha iyi tanýyorum. Yani devrim için devrimci partinin, komünizm için sürekli devrimin gerekli olduðuna, kurtuluþun savaþan iþçilerle geleceðine inanýyor ve savunuyorum. Devrimci hareketin durumu beni üzüyor ama daha fazla kamçýlýyor. Yoldaþlar, artýk kaçýnýlmaz oldu. Devrimci partiyi kuracaðýz, yeni Ekimler yaratacaðýz. bir iþçi Ben Maya gazetesini okuyalý bir buçuk ay oldu. Gazetenin anlamý çok ve çok güzel. Gazetedeki bazý terimleri anlamadýðýmdan sorup soruþturmak zorunda kalýyorum. Buradaki yoldaþlarla tanýþýp konuþtum, bütün yoldaþlarla tanýþýp konuþmak istiyorum. Bütün dünyadaki iþçilere devrimciliði öðreteceðiz, hepsiyle konuþup tartýþýp anlaþacaðýz. Þimdilik yazacaklarým bu kadar.
Ezilen bazý insanlar gibi ben de devrimciliði benimsedim.... eziliyorsam, hakkým yeniliyorsa neden bu sistem içinde kalýp burjuva sýnýfýna hizmet edeyim ki? Niye, aramýzda hiçbir fark yokken ben üreteyim onlar yesin ki?...ben 8 yaþýndan beri ezilen bir insaným, 18 yaþýna geldim hala eziliyorum. Artýk tüm bu halime bir son vermeyi düþünüyorum. Kimsenin kimseyi sömürmediði, insanlarýn insan gibi yaþadýðý bir dünya istiyorum....istiyorum çünkü bu sokaklarda, ezilenlerin kendi kurtuluþu için savaþacaðýna ve sistemi deðiþtireceðine inanýyorum. bir iþçi
Köylü bir ailenin çocuðuyum. Ailem tüm hayatýný ezilerek geçirdi ve daha da eziliyor. Ama onlarýn, bu düzeni yýkmak için çalýþan, eylemler yapan oðlu var. Ve bu düzeni yýkmak için uðraþan insanlarýn yanýnda olup yapmak istediðimizi yapacaðýz....biliyorsunuz ki devrim bir kiþiyle olacak iþ deðil. Bunun için örgütlenmek þart. Ben de gazete ve dergilerimizi etrafýmdaki insanlara, dershanedeki arkadaþlarýma veriyorum.
Sayý: 20 P Mart ‘04
maya’ya gelenler Merhaba Can Dostlarým,
Karý delen karanfil çiçeklerim. Ben 42 yaþýnda, 4 çocuk annesiyim. Ev kadýnýyým, önceleri çalýþýyordum, ama þu an rahatsýzlýðýmdan dolayý çalýþamýyorum. Ben sizleri çok seviyorum ve çocuklarýmýn da sizin gibi güçlü, mücadeleci, korkusuz, bilinçli, düzene karþý cesur, dipdiri, onurlu ve kararlý olmalarýný istiyorum. Çocuklarým konfeksiyonda çalýþýyorlar, konfeksiyonlarýn ne kadar berbat olduðunu, laçkalaþmýþ iliþkileri, özentileri, sizin anlayacaðýnýz bu bataklýðý sürekli konuþmak gerek. Ýþçilerin yanýnda olduðumuzu onlara anlatmamýz gerek, bizlere ne yapmak düþüyor? Kapý kapý gezip de oy toplamak gerekmiyor, çünkü daha güzel iþler yapabiliriz, örneðin konfeksiyon atölyelerini gezerek tek tek her iþçiye ulaþarak ve sorunlarýmýzý tartýþarak sorunlarýmýza çözüm arayarak. Bazý devrimci kimliðe sahip kiþiler gördüm, kapý kapý dolaþýp oy topluyorlar. Ben bunlarý kýnýyorum, devrime giden yol, seçimüzerinden sesimizi duyurmak olmamalý. Sesimizi duyurmak için baþka yöntemler yok mu? Var elbette, bir adým öne çýkmak için seçimi kullanmak yerine, dediðim gibi, dostlarým niye konfeksiyonlara el atmýyoruz? Konfeksiyonlar týpký düzen gibi kokuþmuþ dedim; çalýþ çalýþ paraný alamýyorsun. Sen eve ekmek götürebiliyor musun, patronlarýn umurunda deðil. Onlar hangi kýz güzel ya da hangisi zavallý, hangisini yataðýma atarým diye düþünüyorlar, bir iþçiyi istediði gibi kullanýyorlar. Ýþçilerin sýrtýndan servet kazanýyorlar bu biravuç asalaklar, birkaç saniyenin hesabýný yapýyorlar. Biz iþçiler ise, daha bir araya gelip sorunlarýmýzý bile konuþamadýk. Dostlarým ben de zamanýnda çalýþtým konfeksiyonlarda, iðrenç þartlar altýnda. Çoðu zamanlar kendim þahit oldum ustayla patronun arasýndaki “kýz sohbetlerine”. Çünkü biliyor Nejla’nýn ya da Ayþe’nin paraya ne çok ihtiyacýnýn olduðunu. Ayþe ya da Nejla bilmiyor çünkü onlar daha onbeþinde çalýþmaya baþlamýþlar ve belki onlar çalýþmasa, aileleri aç kalacak ya da ev sahibi evden atacak ya da karanlýkta oturmak zorunda kalacak. Maðazada gördüðü pantolonu beðenmiþtir; ama alacak parasý yoktur, ayaðýnda ayakkabýsý yoktur, eskidir, sigarasý Samsundur masaya koymaya utanýr, baþka arayýþlar içindedir. Yok o Mallbora içiyor, ben niye Samsun içeyim ben de L&M içeyim der, zayýftýr, düzene baþ kaldýramaz, patrona karþý hakýný aramaz; dedim ya baþka arayýþlar içindedir. Çünkü bilinçsizdir, daha kimseyle oturup konuþmamýþtýr çünkü devrimciler onun sorunlarýyla ilgilenmek ve sorunlarýna çare aramak yerine, kapý kapý dolaþýp muhtar adaylarý ya da baðýmsýz adaylarý için oy toplama ile meþguller; ya da bunlarýn dýþýnda sözde biz iþçiler için demokrasi talep etmekle meþguller. Biz iþçi sýnýfýnýn en baþta demokrasi, insan haklarý gibi þeylere deðil, iþçi sýnýfýný zafere ulaþtýracak gerçek bir sýnýf partisine ihtiyacýmýz var. Canlarým, ben bizlerin birgün birleþip sýnýfsýz, sýnýrsýz ve sömürüsüz bir dünya kuracaðýmýza inanýyorum. Dört çocuðumu iþlenmemiþ demir gibi sizlere emanet ediyorum; onlarý birer devrimci gibi þekilendirin, istediðiniz nakýþý yapýn. Yaþasýn Devrimci Mücadelemiz! Yaþasýn 1Mayýs, Biji Yek Gulan! 1Mayýsta Alanlara!
Ýstanbul’dan
Çoðunlukla emekçilerin yaþadýðý semtimizde, bir çok konfeksiyon atölyesi bulunuyor. Bu konfeksiyon atölyelerinde çalýþan iþçiler birbirlerinden kopuk halde iþlerini sürdürüyorlar. Çoðunlukla bu kopukluktan dolayý emekçiler üzerinde patronlar baskýlarýný arttýrýyor. Bugün asgari ücretin ne kadar olduðu ortada. Bazen asgari ücretin de altýnda olan düþük ücretlere raðmen, konfeksiyon atölyelerinde iþçilerin genellikle sigortalarý da olmuyor. Verilen bir öðle yemeðiyle istenilen çok iþ, çalýþanlarý halsizleþtirip yanýnda bazý saðlýk problemlerini de beraberinde getiriyor. Zorunlu mesailer iþçiler üzerinde iyice býkkýnlýk yaratýyor. Patronlar bunlarý bilse de, giderek artan iþsizlik ve iþçiler arasýndaki kopukluk ellerine bir koz olarak duruyor. Bu baskýlardan dolayý mücadele giderek zorlaþýyor ama mücadele etmediðimiz, haklarýmýzý aramadýðýmýz takdirde, haklarýmýz ve özgürlüklerimiz daha da kýsýtlanacak, iþçiler birbirinden daha fazla kopacak. Yalnýzca atölyelerinde deðil, ilerde çoðu böyle yerlerde ve koþullarda çalýþacak olan meslek liseliler de staj yoluyla bu sömürüden payýný alýyor. Eðitim daha çok bir sektöre dönüþürken, öðrenciler de staj adý altýnda çalýþtýrýlýp, sýrtlarýndan kazanç elde ediliyor. Yani, meslek liseli öðrenciler de þimdiden bu koþullarda çalýþmaya alýþtýrýlýyor. Ama artýk bu baskýlarý kýrmamýz gerekiyor. Ýnsanlarýn özgürce yaþayabileceði koþullar ve haklarýmýzýn kýsýtlanmadýðý bir yaþam biçimi için, yani evde ekmek bekleyen çocuklarýmýzýn gözlerine bakarken o kýrgýnlýðý hissetmemek için: Zorunlu mesaiye hayýr! Ýþten atýlmalara hayýr! Öðrenciye iþ, çalýþana öðrenim hakký! Paralý, parasýz burjuva eðitime hayýr! Ýþ istiyoruz! Eþit iþe, eþit ücret istiyoruz! Sigorta hakký istiyoruz! Yemek Ýstiyoruz! Tam ücretli, 6 saatlik iþgünü, 4 vardiya halinde iþ istiyoruz! Bunlar da yetmez, KOMÜNÝST BÝR DÜNYA ÝSTÝYORUZ! Ýstanbul’dan bir meslek liseli ve bir tekstil iþçisi.
Geçmiþten ders almasýný bilenler; geleceðe sahip çýkarlar. Ýþte bu geleceði ve geleneði, bu topraklarda “onbeþlerden” sonra tekrar var etmek, sadece gelenek kavgasý vermekten deðil, sýnýf savaþýmýný baþlatmaktan geçiyor. Bu temelde devrimci bir özne olabilmek için; yola çýkmýþ olanlara selam olsun!... “Proletaryanýn örgütten baþka silahý yoktur!” BOLÞEVÝZM KAZANACAK!
Bursa’dan
Burjuva Rejimi Güçleniyor, Geleneksel Solculuk Tükeniyor, Gün Proleter Devrimcileri Göreve Çaðýrýyor Personel rejimi yasasý, kamu yönetimi yasasý, AB uyum paketleri, Kýbrýs süreci vb. derken yerel seçimler geldi dayandý. Bütün bu süreç ve yasalar burjuva diktatörlüðünün yeniden yapýlanma adýmlarýnýn pratik yansýmasý oluyor. Sistem kendisini yeniden yapýlandýrýyor ve bu anlamýyla kendisinin bu sürecindeki karþýsýna çýkacak pürüzleri de bir bir temizlemiþ gözüküyor. Liberal-reformist partiler, burjuvazinin soldan koltuk deðneði olmaya soyunuyor ve kendilerine diktatörlüðün verdiði bu görevi liberal baylarýmýz seve seve kabul etmiþ, burjuvazinin onlara bahþettiði bu þansý kaçýrmama çabasýna girmiþ gözüküyorlar. Çok “demokrat” olan bu baylarýmýz burjuva iktidarýnýn daha da palazlandýrýlmasý için “Demokratik Güçbirliði” oluþturuyor. Kitlelere ve bu arada kitlelerin peþinden sürüklenmeye alýþmýþ devrimcilerimize, havuçlu sopalar “afiyetle” yedirilmek isteniyor. Yeni yanýlsamalarla kitlelerin gözleri boyanýyor, burjuva rejimi kendisini daha bir parlatýyor. Döneme karakterini veren olgular bellidir. Dönem bir gericilik dönemi. Gericilik dönemleri tasfiyeci dalgalarýn devrimci hareketin saflarýný yoðun bir biçimde dövdüðü dönemlerdir. Tasfiyecilik dönemlerinde ayakta kalmanýn tek bir yolu gözükmektedir: Devrimci bir örgütsel zeminde program-ilkeler vb. her yönelimde proleter devrimci çizgide mevzilerin saðlam tutulmasý,devrimci özgür varoluþta sürekli bir ýsrar... Dönem gericidir. Peki bizim de parçasý olduðumuz devrimci hareketimiz dönemi karþýlayabilecek güç kapasite ve iradeye sahip midir? Görülen o ki tek tek gruplar üzerinden deðerlendirdiðimizde buna verilecek cevap olumsuz olacaktýr. Pek çoðu el yordamýyla yolunu bulmaya çabalayýp, dönemin az çok bilincine varmýþ ve devrimci örgüt vurgusunda bulunmaktalarsa da, sözcüklerden ibaret bütün bu anlamlý vurgular boþluða söylenmiþ bir hal taþýmaktadýr. Yani sözün kýsasý, devrimci hareketimiz “kaðýttan kaplan”lara karþý “kaðýttan tayyare”lerle savaþmakta ýsrarcýdýr. Herkes kendi yaðýyla kavrulmayý tercih etmiþ, ancak ideolojik ve pratik anlamda burjuva hegemonyasý devrimci varoluþun içine nüfuz etmiþtir. Yerel seçimler, özünde bu tablodan çýkýþta önemli fýrsatlarý barýndýrmýþ, ancak devrimci hareketimiz en öncü-önder yarýþmasý derdine düþmüþ ve altýndaki toprak bile kayarken, o hala “Dimyata pirince gitmenin” hesaplarýný yapmaktadýr. Herkesin kendi ipiyle kuyuya inme çabasý, zaten çürük olan iplerin kopmasýný ve tutunacak bir dalýn bile kalmayýþýný anlatýr. Reformistler ise elbirliði etmiþ ve burjuvazinin onlar için hazýrladýðý küfeyle kuyuya rahatça inme hazýrlýðýndadýrlar. Ve aslýnda gerçek yüzlerinin teþhiri anlamýyla, oldukça fazla olanak sunmuþ durumdadýrlar. Fakat devrimcilerimizin bir kýsmý bu bloku desteklerken, bir kýsmý da dýþarýda kalmasýnýn þaþkýnlýðý, kendisine sýrt dönülmüþlüðü ve Karayalçýnlarýn SHP’si ile ortaklaþýlmasý karþýsýnda, “Hadi DEHAP, ÖTP ve ÖDP’yi anlýyoruz” diyerek SDP ve EMEP’e dönüp “size yakýþmýyor” diyor. Platformu liberal bulaþýk siyasetle, devrimci politik mücadeleyi legal dernek vb. oluþumlara havale edenlerden, baþkaca da bir þey beklemek olanaklý gözükmüyor. Legalist-tasfiyeci cereyanýn dalgasýna kapýlmaya hazýr gözüküyorlar. Geleneksel devrimciliðin geleneksel sonucu: Statükolara kurban, sýnýrlý perspektif. Öyle ki, devrimci hareketin büyük bir çoðunluðunda rutini devam ettirmeci, günü kurtarmacý ve devrimci faaliyeti yasak savma kabilinden savsaklamacý bir mantýk hakim gözükmektedir. Ýþte bu kendi yaðýyla kavrulmayý temel alan, dahasý ortak bir devrimci odaklaþmayý deðil de, bunun yerine kendi dar grup ve bu gruba baðlý dar çevresinden menkul akademik-demokratik mücadele platformlarýna havale ediliþi ile, akademizme ve kuyrukçuluða savruluþ, devrimci hareketimizin denizinin bittiði yeri göstermektedir. Statükoculuk, mevcut yapýnýn ayný biçimiyle sürdürülmesi ve dogmatizm, devrimci hareketimizin bugün için devrimci bir zemine yakýn duranlarýnýn durumunu ifade etmektedir. Bütün bunlara karþýn statükoculuk ve dogmatizmden kurtulmak adýna yola çýkanlarýn ise, sonu daha kötü liberal savruluþlar olmakta; mevcut bulunan bu yapýdan ve kastlaþmadan kurtulmak isteyenler, bir bütün olarak EnternasyonalMarksist geleneði süreklilik ve kopuþ iliþkileri çerçevesinde ve diyalektik bir bütünlük içerisinde deðerlendirmediði bir noktada, pratik yönelimlerinde belirleyici olan Marksizm dýþý küreselleþmeci ve daha çok herhangi bir sýnýfsal pencereye oturtulamayan , kitle kuyrukçusu ve devrimci öncünün öznel rolünü karatan bir nitelik ve yönelim taþýmaktadýr. Tablo bellidir. Bu tablonun farkýnda olan ve ancak kendisi de bu tablonun bir parçasý olan komünist devrimcileri bekleyen görevler açýk ve nettir: Kökten devrimcilik ve bu ruhla yeni ilerleyiþlerin ve atýlýmlarýn taþýyýcýsý olabilmek! Komünist devrimci yönelim ve devrimci parti güçleri perspektifi çerçevesinde, yeni komünist devrimciler de devrimci öncünün inþasýna hatalarla dolu, iniþli çýkýþlý, bazen ileriye çýkarak ve bazen de geriye düþerek dahi olsa tüm inanç ve umutlarýyla ses veriyorlar: Öne çýkýyoruz, sorumluluk alýyoruz, sorumluluðu paylaþýyoruz. Baþka bir dünya hayallerini yaþamaya deðil, komünist bir dünya kurmaya geliyoruz! Ýhtilalci Partinin Ýnþasýna Katýl! Edirne’den Bir Komünist
Trakya’dan
3
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Devrimci 1 Mayýs Ufkunu Yeniden Canlandýrmak Ýçin
D
evrimci hareketin Gazi Ayaklanmasýyla birlikte, ileri çýkma olanaðý yakaladýðý 95 ve 96 yýllarý, 1 Mayýslarýn yasaklý olduðu uzun yýllarýn aþýlmasýnýn ardýndan, bu defa “özgür 1 Mayýs”, “kýzýl 1 Mayýs” söylemlerinin belirdiði, devrimci 1 Mayýs ufkunun canlandýðý bir dönemi açmýþtý. Devrimci hareket için, konjonktürel olarak bir yükseliþ ve ileri çýkma olanaðý anlamýna gelen bu dönemin, devrimci bir iktidar perspektifi temelinde, hareketin toparlanmasý ve sýçramasý için deðerlendirilememesi sonucu, 96 yýlý, yükseliþin sonu ve geri düþüþün baþlangýcý oldu. 97 ve 98 yýllarýnýn 1 Mayýslarýnda, buna raðmen, ileri çýkýþ döneminin özgür 1 Mayýs ufku, bir “aný” niteliðinde de olsa, hareketin dilindeki þiarlarda ve pratik zorlamalarda kendisini yine de hissettiriyordu. Bir yandan devrimci özlemler, öfkenin alanlara akýtýlmasý ihtiyaçlarý kendisini hissettiriyor, bu nedenle de “devrimci 1 Mayýs” vurgularý yapýlýyordu; ancak, diðer yandan da hareketin geri düþmesinin sonuçlarý kendisini gösteriyordu. 96 1 Mayýs’ýndan sonra, bir yandan 1 Mayýs’ta ortaya çýkan öfke patlamasý, tüm devrimcilerde bir coþku, moral motivasyon yaratmýþ, ama öte yandan da, liberal ideolojik etki, hareketin ileri çýkamamasý temelinde kendini göstermiþti. Bunun en belirgin karþýlýklarýndan birisi, 96 1 Mayýs’ýndan sonra, herkesin “iþçi sýnýfýyla buluþma” vurgusu altýnda, resmi 1 Mayýsla kendini bütünleþtirme çabasý oldu. Meþruiyetini kendi gücünde ve haklýlýðýnda deðil, toplum nezdinde kabul görmekte arayan hareket, 95 ve 96’da fiilen aþýlan sendikal bürokrasi vesayetini, kendi eliyle yeniden inþa eden ideolojik gözbaðlarýna kendisini hapsetti. 97 ve 98’deki “devrimci 1 Mayýs” söylemlerinin birer eylem hedefi olarak deðil de, tüm devrimci özlemlere raðmen, birer temenni ya da “aný” olmasýnýn nedeni de bu liberal etkidir. O dönem, bir yandan bu özlemler dile getirilse bile, devrimci hareketin hemen tümünün gözü, iþçi sýnýfýyla buluþma adýna, sendikacýlarýn ve liberallerin örgütlediði 1 Mayýs alanýndaydý. Toplum nezdinde meþru olmak, emekçilerden ayrý düþmemek, en geniþ kesimlerle buluþmak adý altýnda, devrimci hareket gerçekte, “devrimci 1 Mayýs”ýn o dönemki karþýlýðýný üretmekten kaçýnýyordu. 98’den sonra ise, sadece 1 Mayýslarla iliþkili olarak deðil, PKK’de yaþanan sürecin tüm hareketi etkisi altýna alan geriletici basýncý da politik atmosferde etkili olunca, artýk “devrimci 1 Mayýs” hedefini dillendiren kimse de kalmamýþtý. Genel olarak 1 Mayýs’tan bahsedilirken, “devrimci” nitelemesi kullanýlsa bile, bu, somut bir eylem hedefi olmaktan çýktý. Devrimci hareket, 1 Mayýs’larýn karnaval haline getirildiði, 8 Martlarda devrimcilerin zincirle dýþlandýðý, eylemlere “dergi çevreleri” adý altýnda sendikacýlar tarafýndan dahil edildiði bugünlere, iþte böyle bir sürecin ardýndan geldi. Bugün artýk devrimciler, “özgür 1 Mayýs” yaratmayý deðil, dýþlanmamak, aþaðýlanmamak
için ne yapmak gerektiðini tartýþýr hale geldiler. 1 Mayýslarýn yasaklý olmaktan çýkmasýnda, sonrasýnda özgür 1 Mayýslarýn yaratýlmasýnda kanýyla, canýyla, emeðiyle temel bir dinamik olarak mücadele eden devrimci hareket, bugün 1 Mayýsa kendi kimliðinin aþaðýlanmasýna izin vermeden katýlmanýn yollarýný arýyor. Bugün devrimci hareketin de, 1 Mayýslarda dayatýlan sýnýrlardan rahatsýzlýk duyduðu bir gerçektir. Bu rahatsýzlýðý yaratan tablonun asýl nedeni, liberaller ya da sendika bürokratlarý deðil, devrimci hareketin zaaflarýdýr. Ýþçi sýnýfýndan kopmamak adýna, sendikalarýn alana getirdiði sýnýrlý sayýdaki kitleyi iþçi sýnýfý sayan, kendisinin getirdiði güçlerin iþçi sýnýfý olduðunu görmeyen, bu nedenle de kendi meþruiyetine güvenmeyen devrimci hareket, bu 1 Mayýs tablosunu kendisi yaratmaktadýr. Son yýllarda, hem tabandaki devrimcileri, hem toplam olarak devrimci hareketin tümünü içten içe rahatsýz eden bu tabloya biz, “zincirli 1 Mayýs” adýný verdik. Önce, 1 Mayýs’a zincir vurulmamasý için gücümüz oranýnda
müdahale etmeye çalýþtýk. Ancak, 99’la birlikte, bunun olanaðý, bizim gücümüz açýsýndan da sýnýrlandýðý ölçüde, “zincirler kýrýlacak, 1 Mayýslar özgürleþecek” þiarýný öne çýkararak, en azýndan “özgür 1 Mayýs” ufkunu canlý tutmaya çalýþtýk. “Devrimci 1 mayýs”, “özgür 1 Mayýs”, düzenin, sendikacýlar ve liberaller eliyle çizdiði resmi 1 Mayýs sýnýrlarýný kabul etmeyen, onu aþan bir devrimci özgürleþme dinamiðinin yansýmasý olarak hareketin ufkunda belirmiþti. Ufkun kaybý ise, bu dinamiklerin kaybolmasýyla deðil, hareketin gerilemesiyle yaþandý. Bu durum somut bir gerçek olduðu için, bugün sadece “öz-
gür 1 Mayýs” özlemini dile getirmek yetmiyor. Bunun yetmediðini hemen herkes görüyor olmalý ki, pratik bazý konularla sýnýrlý olsa da devrimcilerin bu 1 Mayýs’ta blok tutum almasý için gayretler gösteriliyor. “Özgür 1 Mayýs”ýn yeniden ufukta belirmesi için, bugünkü resmi 1 Mayýs’la dayatýlan sýnýrlarýn dýþýna çýkma, onu zorlama yönündeki bu tür çabalarý önemsiyor ve sýnýrlýlýklarýna raðmen desteklemeyi sorumluluðumuzun gereði sayýyoruz. Özgür 1 Mayýs Savaþan Ýþçilerle Kazanýlacaktýr! Kahrolsun liberal Kaynaþma, Yaþasýn Devrimci Dayanýþma!
KATÝL DEVLETÝN SALDIRILARI BOÞA ÇIKACAK!
1
Mayýs ve NATO zirvesi yaklaþýrken saldýrýlarýný arttýran burjuva devlet, geçtiðimiz günlerde, aralarýnda Ekmek ve Adalet dergisi, Ýdil Kültür Merkezi, Ýstanbul Gençlik Derneði, Anadolu’nun Sesi Radyosu, Halkýn Hukuk Bürosu ve TAYAD’ýn da olduðu 11 kurumu DHKP-C’yle baðlantýlý olduðu gerekçesiyle bastý, 43 kiþi gözaltýna alýndý, 43 kiþiden 22’si tutuklandý. Eþzamanlý olarak Avrupa’da da yürütülen operasyonlarda DHKP-C’yle baðlantýlý olduklarý gerekçesiyle gözaltýna alýnanlar oldu. Ýçiþleri Bakanlýðý yaptýðý açýklmada, operasyonun bir senedir planlandýðýný ve bu operasyonlarý Türk ve Alman polisinin baþka ülkelerin de yardýmýyla gerçekleþtirdiklerini söyledi. Bu operasyonla bir kez daha devletin devrimcilere karþý nasýl bir seçmeli terör uyguladýðý görüldü. Uzun süredir, hapishanelerde yaþanan ölümleri ve tecriti teþhir eden çalýþmalarýyla baþta TAYAD olmak üzere bu kurumlar devletin hedefi haline gelmiþlerdi. Devletin hayata dönüþ operasyonunda ve ölüm oruçlarýnda ölenlerin sayýsý, en son geçtiðimiz günlerde ölüm orucu direniþçisi Ümit Günger’in F tipinde tecrite karþý kendini yakmasýyla 110’a çýkarken, iþ-
Önder Babat Katledildi! D
evrimci Hareket dergisi okurlarýndan Önder Babat’ýn kafasýna kurþun sýkýlarak katledilmesi, son dönemde baskýlarýný iyice arttýran devletin katliamcý yüzünü bir kez daha gösterdi. Önder Babat’ýn 3 Mart’ta Taksim’deki dergi bürosundan çýkýþta katledilmesinin arkasýndan, Önder Babat’ýn neden öldürüldüðü, kimin öldürdüðü, neden onun seçildiði gibi þeyler yeterince tartýþýldý. Ama bu olayda, bunlardan daha önemli ve kesin olan bu katliamýn devletin genel olarak devrimcilere, devrimci harekete karþý gerçekleþtirdiði bir saldýrý olmasýdýr. Ne yazýk ki, Önder Babat’ýn katledilmesine karþý verilen cevap, öldürüldüðü yerde yapýlan sönük bir eylemin ötesine gidemedi. 11 Mart günü Babat’ýn katledildiði yerde ve saatte yapýlan bir basýn açýklamasýnýn ardýndan atýlan sloganlarla biten bir eylem yapýldý. Bunun sonrasýnda olay yeterince gündemde tutulmadý ve bu saldýrýya karþý eylemler geliþtirilemedi. Bu katliama karþý tepkilerin böyle sönük kalmasý, yaptýðýnýn bu þekilde yanýna kalmasýnýn bundan sonraki saldýrýlarýnda güç vereceði açýk olan devletin katliamlarýnýn hiçbir zaman bitmeyeceðini bilerek bunlara karþý hazýrlýklý olunmasý ve gereken cevabýn verilmesi gerekiyor.
kenceci yüzünün herkese gösterilmesinden hoþlanmayan devlet, gözaltý, ev baskýnlarý ve tutuklamalarla yýldýramadýðý devrimcileri, böyle planlanmýþ operasyonlarla yýldýrmaya çalýþýyor. Operasyonun böyle bir döneme gelmesi tesadüf deðil, bir yandan 1 Mayýs, bir yandan Haziran ayýndaki NATO zirvesi yaklaþýyor. Zirve için þimdiden güvenlik önlemlerini arttýran devlet, devrimcileri de zirve öncesinden yýldýrmaya, ortalýkta görünmelerini engellemeye çalýþýyor. Önümüzdeki aylarda saldýrýlarýný daha da yoðunlaþtýracak olan devlet ne kadar uðraþýrsa uðraþsýn çabalarý boþa çýkacak, katil devlet, bu topraklardaki devrimci damarý tüketemeyeceðini, devrimci iradeyi yýldýramayacaðýný görecek.
4
Sayý: 20 P Nisan ‘04
NATO Karþýtlýðý Sýnýf Siyaseti Ýçin Yetmiyor Hem 1 Mayýs gündeminin bu biçimde
üzere mücadele ederler, bunun yolunu açmaya çalýþýrþekillenmesi, hem de, NATO karþýtý lar. NATO karþýtlýðý ise, bunun tam tersi bir içerikle yakampanyanýn biçim ve içeriði, devrimci pýlýyor. hareketin ve solun buna yüklediði anlam, Kampanyanýn içeriði ve genel olarak emperyalizm karþýtlýðý bu zeminde kavrandýðý bugüne kadarki yaygýn anlayýþlarýn bir zaman, aslýnda iþçi sýnýfýna sonucu olarak, emperyalizmin ve yanlýþ bir gündem taþýnmýþ oluyor ve herkesin buluþmak emperyalizme karþý mücadelenin yanlýþ ve birleþmek için yanýp tutuþtuðu iþçi sýnýfýna, sanýldýðýkavranýþý üzerinden þekilleniyor. nýn ve hedeflenenin tam tersine, somut bir mücadele hedefi gündertýk sayýlý günlerin kaldýðý 1 Mami taþýnmýþ olmuyor. yýs’a sol hareket üzerinden taNATO karþýtlýðý soyuttur ve bir heþýnmasý ve hatta damga vurmasý def göstermez. Zaten, aslýnda soyut olbeklenen gündem, NATO karþýtlýðý oladuðu için, devrimcisini, liberalini, burjucak. Bu tema, sadece 1 Mayýs’ýn temel va solunu biraraya toplayabiliyor. Böyle gündemi olarak görülmüyor, ayný zabir çeþitliliðin, buna damga vuran net manda NATO karþýtý kampanya ismiybir çizgi olmadýðý durumda, bir devrimle, geçtiðimiz yýlýn son aylarýndan itibaci gücü, devrimci bir etkinliði yaratmasý ren, sol hareketin gündeminde yer alýbeklenemez. Tam tersine, liberal kayyor. Þimdi devrimci harekenaþmayý yaratýr. Kendi burjuvazisini t bu kampanyanýn 1 Mayýs’a damga karþýsýna almamak için kýrk dereden su vurmasý konusunda en ufak bir kuþku getiren liberallerin, sözkonusu olan sýtaþýmýyor, önce 1 Mayýs’a, sonra da nýrlarýn ötesindeki düþmanlar olduðunHaziran’daki protestolara “hazýrlýk” yada keskinleþmesi bir tesadüf deðildir. pýyor. NATO Toplantýsýný 1 Mayýs’ýn yaklaþmasýndan çok daProtesto Etmeyelim mi? ha önce, geçen yýlýn sonlarýna doðru NATO, emperyalizmin askeri bir örbaþlayan NATO karþýtý kampanya, son gütü olarak elbette ezilenlerin nefretini bir ayda, Haziran’daki NATO zirvesiyle ve öfkesini hakeden bir kurumdur. Aniliþkilendirilerek yürütülen ve yoðunlaþcak, bu kurum, kendinden menkul ve týrýlan saldýrýlarýn ardýndan, daha da devletlerin üzerinde yer alan, onlardan güncelleþti ve hemen tüm hareketin teayrý bir kurum deðildir, dolayýsýyla da mel bir gündemi haline geldi. Hem 5 AB bunlardan baðýmsýz bir mücadele heüyesi ülkenin, Türkiye’yle birlikte ve eþdefi deðildir. zamanlý olarak DHKP-C’ye yönelttiði Ýþçi sýnýfý, emperyalist sistemin NAsaldýrýlar, hem de genel olarak devrimTO aracýlýðýyla gerçekleþtirdiði saldýrýci harekete yönelen saldýrýlar, NATO lara karþý öfkesini ifade etmek, bu salzirvesinin, düne göre olduðundan daha dýrýlarý engellemek için ne yapmalý, nasomut bir hal almasýný, bunun karþýsýnsýl hareket etmelidir? NATO, yaptýrým daki protesto hareketlerinin içeriðinin gücünü ve olanaðýný nasýl buluyor? Bude, düne göre daha farklý þekillenmesinun için, önce NATO’yu somut bir güç ni beraberinde getirdi. Kampanyanýn ilk haline getiren güç ve iliþkileri kavramak gündeme geldiði dönemde ve bugün gerekiyor. de, esas içerik olarak, küreselleþme NATO, emperyalist sistemden, karþýtý hareketlerin çeþitlilik ve renklilionun içinde gücüne göre bir hiyerarþi ðini içermesi hedefleniyordu ve hala da oluþturan burjuva devletlerin iradesinkampanya bu çerçevede yürütülüyor. den baðýmsýz, onlarýn üzerinde ve onAncak, son dönemdeki güncelleþen lara raðmen yer alan bir mutlak güç deðildir. Bu durumda, NATO’nun planlarýsaldýrýlar, kampanyaya verilen içerikten ný engellemek, bunlara karþý durmak daha farklý bir öfkenin ve tepkinin de için, onun planlarýný protesto etmek, mayalanmasýný da beraberinde getirianlamsýz olmasa bile, aslýnda muhalif yor. Yine de, bu öfke ve tepki birikimi, bir duruþu anlatýyor. NATO’ya karþý soözellikle devrimci kesimlerin doðru bir mut hedefler sözkonusu olduðunda, kavrayýþý ve yaklaþýmýyla buluþmadýðý herkes Türkiye’nin NATO’dan çýkmasýdurumda, politik bakýmdan zaaflarý ve ný talep ediyor. Ancak, bu durum, Türkiyanlýþlýklarý da beraberinde getiriyor. ye’nin bu sistemdeki bir diktatörlük olaBu zaaflarýn baþýnda ise, NATO’yu rak yerini sorgulamayla birleþmediði da, emperyalist sistemin bugüne kadariçin, bir temenninin ötesine geçemiyor. ki iþleyiþi ve güç iliþkilerini yansýtan kuAyný þey üslerin kapatýlmasý için de gerumlaþmalarýný da, kendinden menkul çerli. güçler olarak deðerlendirip, emperyaÝkinci Emperyalist Paylaþým savaþýlizme karþý mücadeleyi de bu kurumlanýn ardýndan oluþan güç dengelerini ra yönelen bir protesto hareketine indiryansýtan bir kurum olan NATO, ancak gemek geliyor. Bunun sonucu ise, antibu dengeleri deðiþtiren köklü deðiþiklikkapitalist bir perspektiften yoksun olalerle iþlevsiz kalabilir.Bu durumda, NArak, emperyalist sistemi kendi burjuvaTO’nun Türkiye halkasýndan iþlevsiz zisinin dýþýnda bir güç olarak kavramak, kalabilmesinin, planlarýnýn engellenmekendi burjuvazisini bu sistemin bir kursinin yolu, Türkiye’yi protesto etmek baný, en fazlasýndan da iþbirlikçisi oladeðil, onun burjuva gücünü kýrmak, sisrak görüp, masumlaþtýrmaktýr. Liberaltemden koparmaktýr. ler, ulusalcýlar, bunu bilinçli olarak yapýNATO karþýtý kampanyayý baþlatanyorlar, çünkü onlarýn kendi burjuvazilelarýn kaygýlarý ve hedefleri bir yana, riyle ve burjuva diktatörlüðüyle mücaama özellikle 1 Mayýs’ýn gündemi oladele gibi bir sorunlarý bulunmuyor. Anrak NATO karþýtlýðýný belirleyip, sonraki cak devrimcilerin mücadele hedefi, en hedef olarak da NATO toplantýsýnýn baþta kendi tepelerinde bulunan, iþçi protestosunu benimseyen devrimcilesýnýfýný ve Kürt ulusunu ezen, baský alrin, bunu yapmaktaki kaygýlarý elbetteki týnda bulunduran, sermaye egemenliðianlaþýlýr ve devrimci kaygýlardýr. Bunin temsilcisi burjuva devletini yýkmaknunla ilgili bir sorun yok. Buna göre, týr. Bu bakýmdan, iþçi sýnýfýna bu hede-
A
fi göstermek, onu bu hedefe yöneltmek
hem içinden geçtiðimiz dönemin, hem de önümüzdeki dönemin, temel sorunlarýndan biri olan, bugün Irak’ta yoðunlaþsa da, yarýn Ortadoðu’ya yayýlýp, sonra da bir dünya savaþýna evrilecek olan savaþ sorununda, bir tutum geliþtirmek, iþçi sýnýfýna siyasal hedefler göstermek bakýmýndan önem taþýyor. Bu genel arayýþ bakýmýndan yanlýþ deðildir. Ýþçi sýnýfýnýn öncü kesimlerinin bakýþýný, dünya sorunlarýna, güncel sorunlara yöneltmeye çalýþmak anlamlýdýr. Ancak, somut olarak bir savaþtan, hele de, Türkiye’nin de dahil olacaðý bir savaþtan bahsedilecekse, bu savaþ karþýsýnda atýlacak adým, sorunu ve hedefi Türkiye burjuvazisinden baþka bir yerde tanýmlamak olmamalýdýr. Ýþte, hem genel olarak savaþ sorununda, hem de emperyalizme karþý mücadelede, sorun yaratan, hareketi kýsa dönemli canlanmalara raðmen, uzun dönemde soluksuz, etkisiz kýlan da bu yanlýþ kavrayýþlardýr. Eðer savaþ sorununa dikkat çekilecekse, bu savaþýn genel karakteri sergilenmeli; iþçi sýnýfýný bu savaþa sürüklemek isteyen Türkiye burjuvazisi masumlaþtýrýlmak, emperyalizmin basit bir piyonu, kuklasý olarak gösterilmek yerine, asýl hedefe konulmalý, bu savaþta kendi çýkarlarý için yer aldýðý teþhir edilmelidir. Anti kapitalist bir anti emperyalizmin anlamý ve karþýlýðý böyle üretilebilir. NATO’nun, hem geniþleme süreciyle iliþkili planlarýyla, hem de doðuþundan bu yana oynadýðý rol ve Ortadoðu’da yaþanan yeniden paylaþým kavgasýnýn bir parçasý olan savaþýn sýcak bir gündem olarak güncelliði düþünüldüðünde, NATO’nun bu rolünün ve iþlevinin teþhir edilmesi, bu çerçevede NATO’nun protesto edilmesi, elbette ki önemsiz ya da gereksiz deðildir. Özellikle de, Haziran’ýn 28 ve 29’unda Ýstanbul’da yapýlacak olan “zirve” toplantýsý, NATO’nun, baþlangýçtaki kuruluþ amacý olarak tanýmlanan “Avrupanýn güvenliði” söylemini sürdürürken, diðer yandan, bu “güvenliðin” korunmasý ve sürdürülmesinin koþullarýný deðiþtirerek, yeni bir alan tanýmlamasýna gidiyor. “Avrupa’nýn güvenliði”nin, Avrupa’da kalarak saðlanamayacaðý, Avrupa dýþýna çýkmasý gerektiði söylenerek, emperyalizmin bu askeri-vurucu gücünün, artýk dünya ölçeðinde rol oynamasýnýn önü açýlmaya çalýþýlýyor. Haziran’daki toplantýda, bunlar tartýþýlacak. Büyük Ortadoðu Projesi, bunun somutlandýðý bir plan olarak gündeme gelecek. Hem BOP’un içeriði, hem de Türkiye’nin de bununla ilgili olarak NATO’daki rolünün netleþtirileceði bir toplantý olduðu için, bu konuda duyarlýlýk göstermesi anlamlýdýr. Ancak, yukarýda söylenen zaaflar da, bu protesto hareketlerinin devrimci bir içerikte biçimlenmesini engelleyici bir rol oynamaktadýr. Hem 1 Mayýs gündeminin bu biçimde þekillenmesi, hem de, NATO karþýtý kampanyanýn biçim ve içeriði, devrimci hareketin ve solun buna yüklediði anlam, bugüne kadarki yaygýn anlayýþlarýn bir sonucu olarak, emperyalizmin ve emperyalizme karþý mücadelenin yanlýþ kavranýþý üzerinden þekilleniyor. Bu kavrayýþýn bir sonucu olarak, emperyalizm, bütünsel hiyerarþik bir sistem deðil de, bu sistemin bir parçasý olan çeþitli kurumlarla özdeþleþtirilerek, emperyalizme karþý mücadele de, aslýnda sistemden ve onun güce göre oluþan hiyerarþik yapýsýndan baðýmsýz düþünülemeyecek olan belirli kurumlara kar-
þý mücadele olarak darlaþtýrýlýyor. Ama bunun, devrimci hareket ve iþçi hareketi açýsýndan asýl önemli sonucu, emperyalizme karþý mücadelenin, kapitalizme karþý mücadeleden ayrý bir zeminde ele alýnmasý oluyor. Böylece, emperyalizme karþý mücadele, IMF’ye, NATO’ya, DTÖ’ye karþý bir protesto hareketi içeriðine bürünüyor. Halbuki emperyalist hiyerarþik sistem, sermaye egemenliðini temsil eden, onun koruyucusu ve sürdürücüsü olan burjuva devletlerden, onlarýn gücüne göre oluþmuþ hiyerarþiden baðýmsýz olarak ele alýnamaz, anlaþýlamaz. Bu hiyerarþik sistem içinde, her biri sermayesine ve askeri gücüne orantýlý olarak yer alan burjuva devletlerin olmadýðý bir durumda, emperyalizm dýþsal bir olgu, emperyalist kurumlar da kendinden menkul birer kabuða dönüþmüþ olur. Böylece de, asýl düþman olarak ülke dýþýndaki emperyalist güçleri gören ve gösterenler, niyetlerinden baðýmsýz olarak, kendi tepelerindeki burjuva diktatörlüklerin bu sistemdeki rolünü görmezden gelen, onu aklayan bir konuma düþmüþ olurlar. Bu çerçeveden bakýldýðýnda, elbette özellikle son dönemde, NATO zirvesinin yaklaþmasý, bu temelde burjuvazinin bu zirveyi kazasýz belasýz atlatmak üzere yaptýðý saldýrýlarýn yarattýðý öfke ve tepki düþünüldüðünde, elbette ki bu toplantýnýn engellenmesi, engellenemezse de protesto edilmesi anlamlýdýr. Özellikle de engellenebilmesi, hareketin kendine güven kazanmasý bakýmýndan bir iþlev de taþýyacaktýr. Ancak, bunu devrimci bir kazaným haline getirebilmek için, Türkiye burjuvazisinin ve onun devletinin plan ve hedeflerinin teþhir edilmesi gerekir. NATO toplantýsý için yapýlan hazýrlýklarda, bizim baþ düþmanýmýz NATO deðildir. Bu topraklarda yaþanan ve giderek týrmanacak operasyonlar, saldýrýlar NATO tarafýndan deðil, onunla iþbirliði içinde olan, onun bir parçasý olan Türkiye burjuva diktatörlüðünün kurumlarý tarafýndan yapýlmaktadýr. Ýþte bu içerikle ele alýndýðý zaman, elbette 1 Mayýs’ta iþçi sýnýfýnýn öncüsünün siyasallaþtýrýlabilmesi açýsýndan, NATO toplantýsý da gündeme alýnabilir. Ancak bugün yapýlan bu olmadýðý ölçüde, býrakalým kitlelerle buluþmayý, tam tersine, onlara yabancý ve soyut gelen, iþçi sýnýfýna net mesajlar vermeyen, devrimci hareketi marjinalleþtiren bir darlýk sergilenmiþ olacaktýr. Hedeflerle baðý doðru kurulmadýðý, devrimci bir içerikle doldurulmadýðý zaman, iþçi sýnýfýnýn açlýk, sefalet, örgütsüzlük, kölece yaþam ve çalýþma koþullarýna mahkum milyonlarca kesimi açýsýndan, hiç bir þey ifade etmeyen bir gündem, bu sýnýfýn mücadele gününe temel bir gündem olarak belirlenmiþ olacaktýr. Onlar da, 1 Mayýs’ý kendi dýþlarýnda bir gün olarak görüp, ona yabancý durmaya devam edecek, bundan daha önemlisi, devrimci hareketin tüm militanlýðýna, devrimci direngenliðine raðmen, iþçi sýnýfýnýn öncüsüne hedef göstermeyen, onu harekete geçirmeyen pratiði sürdürülmüþ olacaktýr.
5
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Irak’ta Ýþgal, Direniþ ve Devrimci Önderlik Boþluðu
E
mperyalizmin dünyaya egemenliði ayný zamanda bir katliamlar ve soykýrýmlar tarihidir ve Nisan ayýnda bu tarihe en kanlý sayfalarýndan birisi daha eklendi. ABD’nin, Nisan’ýn ilk haftasý içerisinde Felluce’ye giriþtiði saldýrýlarda, 600’den fazla insan öldü. Felluce’de evler ve camiler havadan bombalandý, Amerikan askerleri aðýr silahlarý ve tanklarýyla þehrin içinde saldýrýlar düzenledi. Þehri kuþatan askerler, Baðdat’tan ve diðer bölgelerden kente yardým getiren konvoylarý engelledi. Felluce’de bir gün boyunca gerçekleþen fiili ateþkes sýrasýnda, halk ölülerini futbol sahalarýnda ve evlerin bahçelerinde topraða verdi. Bu satýrlar yazýldýðýnda Felluce’de çatýþmalar hala sürmekteydi. ABD, Ramazan ayýnýn ardýndan gerçekleþtirdiði saldýrýlarla, Sünni kesimlere dayanan gerilla güçlerinin direniþini kýrdýðýný, direniþin bundan sonra zayýflayacaðýný iddia ediyordu. Bu, ABD’nin Baðdat’ýn iþgali ve Saddam Hüseyin’in yakalanýþýnýn ardýndan üçüncü kez zaferini ilan ediþiydi ve bu da boþa çýktý. Þubat ayýnda direniþçiler, Felluce’de bir karakol ve bir askeri tesisi etkisiz hale getirdi, þehir hapisanesini basarak yüze yakýn mahkumu serbest býraktý. Son çatýþmalar, ABD’nin Felluce baþta olmak üzere Sünni üçgeni diye anýlan bölgede tutunmakta çektiði güçlüðü bir kez daha ortaya çýkardý. Çatýþmalarda kýrktan fazla iþgalci öldü; direniþçiler Ýngiliz, Koreli, Japon ve Ýtalyan rehineleri hala ellerinde tutuyorlar. ABD’yi gömüldüðü bataðýn içine daha fazla çeken ise, Þiilerin de direniþe katýlmasý oldu. ABD’nin iþgali altýndaki topraklarda, direniþ ateþi þimdi Þii bölgelerini de sarýyor. Þii lider Sadr yanlýsý radikal bir gazetenin kapatýlmasýný ve Sadr’ýn temsilcisinin bir baþka Þii lider El Hoi’nin öldürülmesiyle suçlanarak tutuklanmasýný protesto etmek için gerçekleþtirilen protesto gösterisine Ýspanyol askerleri ateþ açtý. Bu, Þiilerin de direniþe aktif olarak katýlmasýna yol açan kývýlcým oldu. Ayaklananlar, þimdilik sadece Sadr’ýn liderliðindeki, aðýrlýklý olarak Baðdat’ýn Sadr bölgesinde, Necef, Kerbela ve Kut’ta yaþayan Þii kesimler. Ayaklanma devam ederken ABD Sadr için tutuklama emri çýkardý. Ama bir yandan da dolaylý yollardan ateþkes ve uzlaþma görüþmelerini sürdürüyor. Bir süredir birçok þehri ellerinde tutan Þiiler, son olarak ABD askerlerinin girmemesi þartýyla, polis karakollarýný ve resmi binalarý boþalttýlar. ABD’nin, Necef kentine dönük çok büyük bir saldýrý hazýrlýðýna giriþtiði söyleniyor. Þiilerle Sünnilerin arasýnda bir dayanýþmanýn geliþmesi, ABD için durumu daha da zorlaþtýran bir geliþme oldu. ABD, güneyden Irak’a girdiði andan bu yana, Þiileri açýktan karþýsýna almayan bir yol izlemiþti. Baðýmsýzlýk özlemlerini istismar ederek Kürtleri kendi yanýna çeken, Irak’taki eski düzende dinsel ve siyasal baský altýnda tutulan Þiileri ise, en azýndan tarafsýzlaþtýran ABD, karþýsýna doðrudan çýkan güçlerin sadece Sünni kesimlerle sýnýrlý olmasýný þimdiye dek baþarmýþtý. Þimdiden sonra ise, Þiilerle ABD arasýndaki hassas “denge” bozulmuþ, hem direniþ, hem de ABD’nin bölgedeki varlýðý açýsýndan ne tür politik geliþmeler yaþanacaðý daha da belirsizleþmiþtir. ABD þimdiye kadar Irak’ý yeniden yapýlandýrmak adýna, bir ölçüde bölge-
nin farklý siyasal güçlerinin beklentilerini yansýtan, ama esas olarak kendi çýkarlarýnýn korunmasýný saðlayacak bir istikrarýn yaratýlmasýna dönük bir dizi adým atmýþtý. Bunlarýn boþluða düþmesi, bu belirsizleþmenin bir parçasýdýr. Bu adýmlardan biri, Geçici Hükümet Konseyi’nin oluþturulmasý olmuþtu. Aðýrlýklý olarak Þii, Sünni ve Kürt temsilcilerinin oluþturduðu Geçici Hükümet Konseyi’nin iki üyesi, Þii ayaklanmasýnýn hemen ardýndan istifa etti. ABD’nin askeri iþgalini ve siyasal egemenliðini örten iðreti bir kýlýf olan hükümet içindeki bu geliþme, zaten fiilen iktidarsýz olan hükümet için elbette yönetsel bir kriz doðurmak þeklinde pratik bir sonuç yaratmamýþ, ancak meþruiyetini hepten baltalamýþtýr. Irak’ýn ABD eliyle “yeniden yapýlandýrýlmasý” adýna atýlan diðer bir adým da, geçtiðimiz aylarda kabul edilen anayasa idi. Kürtlerin baðýmsýzlýk taleplerinin karþýlanabilir bir noktaya geriletildiði, Þiilerin hoþnutsuzluklarýnýn ise isyan etmeyecekleri bir düzeyde giderildiði bir dengeye dayanan anayasa metni, Þii ayaklanmasýyla birlikte, zoraki de olsa bir uzlaþma zemini olma niteliðini bugünden yitirmiþtir. Þii liderlerin hedefi, “yeni Irak”ýn geleceðinde siyasal bir hegemonya sahibi olmak, en azýndan bugün için etkinliklerini artýrmaktýr. Þiilerin tam bir siyasal hegemonyasý, Saddam Hüseyin’in devrilmesinden karlý çýkanýn ABD deðil Ýran olmasý, bölgenin kapýlarýnýn ardýna kadar diðer emperyalist metropollere açýlmasý anlamýna gelir ve ABD için kabul edilemez bir durumdur. Þiilerin beklentilerini belli bir düzeyde karþýlamak üzere verilen tavizler ise, ABD’yi bölgede þimdilik dayandýðý tek güç olan Kürtlerle karþý karþýya getirecektir. ABD’nin bölgede tutunmakta ve kendisinden yana bir istikrar yaratmakta çektiði güçlüklere ve son geliþmelerle ortaya çýkan tüm belirsizliklere raðmen, þu kesin görünmektedir. Kýsa vadede ABD’nin Irak’tan çekilmesi ihtimal dýþýdýr. ABD’nin Haziran ayýnda yönetimi Iraklýlara býrakma vaadi, eskilerin yerine yeni Iraklýlarý atamaktan ibarettir. Askeri güçlerin deðiþimi ise, yýpranmýþ olanlarýn yerine yeni ve güçlendirilmiþ birliklerin gönderilmesi anlamýna gelmektedir. ABD’nin varlýðý, direniþin devamý anlamýna gelir ve bu durumda ihtimal dýþý olan bir baþka seçenek de, kýsa vadede ABD’nin direniþi sönümlendirecek bir baþarý elde etmesidir. Direniþ Hangi Temelde Geliþiyor? Bir kavramýn veya söyleyiþin, taþýdýðý genel anlamdan sýyrýlýp tek bir siyasal veya toplumsal olgunun anlatýmýna dönüþmesi, bu olgunun yaygýnlýðýna baðlý olarak geliþiyor. “Mukavemet” sözcüðü de, giderek Irak’ta ABD iþgaline karþý geliþen direniþle özdeþleþen bir sözcüðe dönüþmekte. Gerçekten de Irak’taki direniþ, artýk düþmanlarýnýn aðzýndan bile inkar edilemeyecek boyutlarda büyümüþ ve daha geniþ kesimlere yayýlmýþ durumdadýr. Öyle ki, ABD askeri yetkilileri kendilerine karþý savaþan güçler için artýk “direniþçiler” sözünü kullanýyor; burjuva medyada “direniþçiler”den ve “iþgalci güçler”den söz eden haberlere rastlamak hiç de þaþýrtýcý olmuyor. Oysa, düne kadar, hem ABD yetkililerinin, hem de medyadaki ABD yardakçýlarýnýn, direniþçileri “Saddam artýklarý”, “bölük pörçük Baas kalýntýlarý”
veya “köktendinci Vahhabi teröristler” olarak adlandýrdýðýný biliyoruz. Bu söylem deðiþikliðinden hareketle, ABD’nin baþtan beri gözden düþürerek ve olduðundan küçük göstererek direniþin etkisini sýnýrlamayý, böylelikle bir yandan da kendisini ve tereddütlü müttefiklerini kolay bir zafere inandýrmayý amaçlayan psikolojik savaþtan umudunu kestiðini söyleyebiliriz. Bu, çok güçlü bir kuþatma altýnda varlýðýný sürdürüp geliþen ve yayýlan direniþin bir baþarýsýdýr. ABD’nin meþhur strateji kurumu Stratfor, geriletildiði düþünülen Sünni gerillalarýn yeniden ve daha güçlü bir þekilde ortaya çýkmasýnýn kötü bir haber olduðunu, ancak yine de büyüyen ve eyleme geçen bir gerilla hareketinin açýða çýkmak durumunda kalýp ABD ordusu için baþ edilebilecek bir güç olacaðýný yazýyor. Esas tehdidin ise ayaklanmanýn yayýldýðý durumda Þiiler’den geleceðini söylüyor. Sünni gerillalar konusunda iyimserliðinin ne ölçüde gerçek olduðu bir yana, Þiilerin kitleler halindeki ayaklanmasýnýn ABD için kontrol edilemez bir etken olduðu kesindir. ABD için bu ayaklanmayý kalýcý bir þekilde söndürmenin, tavizler vermek dýþýndaki yolu, büyük kitle kýyýmlarýna baþvurmaktýr. Bölgedeki güçler arasýndaki dengeleri gözetme kaygýsýnýn birinci seçeneðe el vermeyeceðini söylemiþtik. Ýkincisi, ABD’nin yapmaktan çekinmeyeceði, hatta þimdiye dek sýk sýk baþvurduðu bir yoldur. Ancak bunun kaybedecek þeyi kalmamýþ Þiileri geriletmeye yeteceði þüphelidir. Þiiler, dünkü Irak nüfusunun en yoksul ve en çok ezilen kesimlerini oluþturmaktadýr. Bugün ayaklananlar, Baðdat’ýn ve Þii kentlerinin kenar mahallelerinde, iþsizlik ve açlýðýn pençeleri arasýnda ezilenlerdir. Kör bir þiddet ise, bu kesimlerin onlarca yýllýk BAAS iktidarý döneminden aþina olduðu bir þeydir. Ayrýca ABD açýsýndan ne ölçüde tercih edilebilir olduðu bir yana, Þiilere verilecek siyasal tavizlerin, bu kesimleri tatmin etmeyeceði kesindir. Þii ayaklanmasýnýn, Sadr’ýn iþaretiyle baþladýðý bir gerçektir. Ama býrakalým ABD tarafýndan tavizler aracýlýðýyla Sadr’ýn diðer Þii liderler eliyle dizginlenmesinin ne kadar mümkün olduðunu, Sadr’ýn kendisinin ayaklanan Þii kitleleri frenlemeyi ne ölçüde baþarabileceði meçhuldür. Þiilerin dinsel elitinin siyasal hegemonya kavgasýyla, Þii yoksullarýnýn ayaklanmasý ayný kaynaktan beslenmemektedir. Birincisinin kazanýmý, ikincisinin bir süre gözünü boyasa da tatmin olmasýna yetmeyecektir. Bu, ezilenlerin öfkesinin üzerine çöreklenmiþ gerici bir siyasal çizginin önderlik ettiði her hareketin kendi iç çeliþkisidir. Burada “gerici”den kastýmýz ise, dini bir gericilik deðil, sýnýfsal bir gericiliktir. Ezilenlerin öfkesini sýnýf mücadelesine akýtacak etkili bir sýnýf önderliðinin müdahalesi olmadan, bu çeliþkinin çözülmesi bugün mümkün gör ü n m e m e k t e d i r. Ancak bu, Þii ayaklanmasýndaki sýnýf dinamiklerinin deðerini azaltmamaktadýr. Öte yanda, Sünni direniþi diye anýlan hareket de küçük gruplarýn gerilla hareketinden ibaret deðildir. Sadece eski Irak ordu-
Þiilerin dinsel elitinin siyasal hegemonya kavgasýyla, Þii yoksullarýnýn ayaklanmasý ayný kaynaktan beslenmemektedir. Birincisinin kazanýmý, ikincisinin bir süre gözünü boyasa da tatmin olmasýna yetmeyecektir. sunun ABD tarafýndan terhis edilmesiyle, çoðu Sünni beþyüzbin silahlý ve iþsiz Arap þimdi sokaklardadýr. Bunlarý eski rejimi geri getirmek isteyen “BAAS artýklarý” olarak anmak, sýradan erlerin gerçekte birer üniformalý iþçi ve köylü olduðunu unutmaktýr. Bunlarýn yanýnda iþsiz sendikalarýnýn, iþçi birlikleri arasýnda federasyon tipi örgütlerin oluþturulduðu bilinmektedir. Bu cephede de, kitlesel ve içerisinde güçlü sýnýf dinamiklerin barýndýran bir hareketten söz etmek mümkündür. Direniþin karakterini belirleyen bir baþka þey de, bugün için direniþin baþýndaki güçler bir takým planlara sahip olsalar da, hareketin bir siyasal hedefe veya programa sahip olmamasýdýr. Hareketin baþýndaki gerici önderliklerin, eski düzenin “bölünmez bir bütün” olarak Irak topraklarý üzerinde geri getirmek, hükümette üç deðil beþ temsilciyi sahip olmak, federatif bir devlet yapýsý içerisinde hegemonyasýný oluþturmak, þu ya da bu bölge ülkesine yaklaþmak þeklinde siyasal hedefleri muhakkak ki vardýr. Ancak bu siyasal hedeflerin hiçbiri, direniþe geçmiþ kitlelerin þu ya da bu özlemini, talebini yansýtmamaktadýr. Bu ise bir eksiklik deðil, tam tersine, gerici önderliklerin hareketin üzerindeki politik hakimiyetinin bugünkü sýnýrlarýný gösteren bir veridir. Hareketin yýðýnlar nezdinde açýktan benimsenen tek siyasal hedefi ABD iþgaline son vermek, iþgalcileri defetmektir. Bu sayede, egemenler tarafýndan arasýna düþmanlýk tohumlarý ekilmiþ farklý kesimler, bir dayanýþma içerisine girebilmektedir. Yine de, direniþ hareketinde öne çýkan güçlerin dinsel sýfatlarla anýldýðý, hatta bu bakýmdan birbirinden ayrý kanallardan aktýðý bir olgudur ve bu tek baþýna sýnýfsal dinamikleri güçsüz býrakan bir zayýflýðýn göstergesidir. Dünyanýn deðiþik bölgelerinde, emperyalizm karþýtý hareketlerin islamcý bir karakter taþýmasý, ezilenlerin öfkesinin düzen dýþý karakterinin islamcý hareketlerin kanallarýndan akmasý bir tesadüf deðildir. Bunu yaratan nesnellik, emperyalist paylaþýmýn kýzýþan alanlarýnýn müslüman halklarýn yaþadýðý bölgeler olmasý, emperyalist hiyerarþinin tepesindeki güçleri ise batýnýn hýristiyan top-
6 lumlarýnýn oluþturmasýdýr. Bu durum, Sovyetler Birliði’ne karþý bir dönem emperyalistlerin elinde silaha dönüþen islami hareketleri, eðer kitlesel bir harekete dönüþeceklerse, týpký yüzyýlýn baþýnda olduðu gibi yeniden anti-emperyalist bir konum almaya itmektedir. Doðunun müslüman halklarý o günden bu yana kapitalizmle daha yakýndan tanýþmýþ, o günlerdekinden çok daha güçlü sýnýfsal dinamikleri biriktirmiþtir. Bu, emperyalizme karþý geliþen öfkeyi iþçi sýnýfýyla birlikte toplumsal kurtuluþ yoluna çevirmenin de nesnel koþullarýnýn o günlere göre kat kat artmýþ olduðu anlamýna gelir. O günlerin gerisine düþülen yer öznel alandýr. Bugün, batýnýn aydýnlanmacý sosyalistliðini saflarýndan temizlemiþ, kendi varoluþunu herhangi bir ülkenin deðil, dünya proletaryasýnýn çýkarlarýný savunmaya dayandýran, bütün ülkelerin ezilenlerini bu çýkarlar etrafýnda toplayacak bir komünist önderlik yoktur. Irak’taki direniþle ilgili yukarýda andýðýmýz zayýflýk budur ve bu da direniþin içerisindeki sýnýfsal dinamiklere deðil, komünistlere ait bir sorundur. Direniþin yukarýda ortaya koyduðumuz karakterine ve geliþiminin ABD’nin bile kendi aðzýndan kabullenilen bir düzeye ulaþmasýna raðmen, þu veya bu kaygýlarla direniþi gözden düþürme çabasý içerisinde olanlar yine de hala tükenmiþ deðil. Aðababasýný izlemekte geciken Amerikan yardakçýlarýndan söz etmiyoruz. Bambaþka kaygýlarla olsa da, sol hareket içerisinde bile bu yönde çabalara rastlamak mümkün olabiliyor. Kimileri direniþin gerici islamcý bir ideolojik-siyasal biçimde geliþiyor olmasýndan veya siyasal olarak ilerici bir konumu yansýtmamasýndan hareketle; kimileri, direniþin ulusal devletleþmesini bugün ABD ile iþbirliði içerisinde gerçekleþtirmekte olan Kürt hareketiyle nesnel olarak karþý karþýya geldiði kaygýsýyla; daha liberal olanlar ise kullandýðý yöntemlerin vahþetini takýntý konusu haline getirerek Irak’taki direniþe karþý tutum geliþtirmekten kaçýnmýyorlar. Sadece kaygýlarý itibariyle bile bunlarý birbirleriyle ayný kefede tartýlmasý mümkün olmasa da, bu tür tutumlar gerçekte bir noktada birleþmektedir. Bu nokta, Irak’taki direniþin ve bölgenin ezilen, yoksul Arap halkýnýn iþgalcilere karþý meþru öfkesinin karþýsýna geçilmesidir. Eski Irak sýnýrlarý, baþta ABD olmak üzere emperyalist metropollerin, Ýran, Suriye ve Türk devletlerinin ve esas olarak da bölgedeki iç dinamiklerin siyasal hesaplarýnýn birbirine karýþtýðý, kah uzlaþýp kah çatýþtýðý kaynayan bir kazan durumundadýr. Durulmamakta, tam aksine ýsýnmaktadýr. Zamanýnda emperyalistlerce çizilmiþ bu yapay sýnýrlara sýðmamakta, baþta Kürdistan olmak üzere bu coðrafyanýn doðal parçasý olan bölgelere sýçramaktadýr. Yakýn gelecekte görünen ise, bir yanda direniþin giderek büyümesi; öte yanda ise, ABD’nin þiddetin dozajýný artýrmaktan, kendi hegemonyasý altýnda uluslararasý güçleri etkin bir þekilde devreye sokmaya kadar bir dizi yeni adým atmasýdýr. Bunlarýn arasýnda, direniþi bölmek için bölgedeki güçleri birbirine karþý kýþkýrtýp kýrdýracak planlar da vardýr ki, en yýkýcý sonuçlarý doðuracak olan da budur. Bu coðrafyanýn hiçbir kesitinde, bugün bir de emperyalist iþgal altýnda bulunan bölgede toplumsal kurtuluþun yolunu açacak, ezilen halklarý sýnýf kimlikleriyle ele alýp, emperyalist iþgale ve kapitalist diktatörlüklerin egemenliðini pekiþtirecek her türden burjuva çözü-
Sayý: 20 P Nisan ‘04 me karþý birleþtirecek bir komünist önderlikten söz etmek mümkün deðildir. Bunun olmadýðý koþullarda, bölgenin ezilen halklarýnýn ulusal özlemleri ve sýnýfsal çýkarlarý, emperyalistlerle iþbirliðine ve uzlaþmaya dayanan bugünkü siyasal önderliklerin etkisine mahkum edilmiþ durumda kalmaktadýr. Uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný tam bir güvenceye kavuþturacak olan ve ezilen halklarýn tam bir kardeþliði anlamýna gelen sovyet cumhuriyetlerinin birliði
Irak’ta Ýþgal 1. yýlýnda
A
ve bu temelde ulusal kurtuluþun toplumsal bir kurtuluþla bütünleþmesi uzak bir hayal olarak görülmektedir. Oysa ezilenlerin böyle bir önderliðe ihtiyacý daha açýk biçimlere bürünmekte, komünistler bu ihtiyacý her zamankinden daha güçlü bir þekilde hissetmektedir. Bu, bölgedeki farklý ülkelerin komünistleri için ayný zamanda bir görev çaðrýsýdýr. Enternasyonalist baðlarý geliþtirmek, emperyalizmin zayýf halkasý Ortadoðu’dan baþlayacak bir dünya
partisinin inþasý yönünde adýmlara giriþmek ertelenemez bir hal almýþtýr.
Savaþ Her Gün Yeniden Baþlýyor
merika’nýn Irak’ý iþgali bir yýlýný doldurdu. 2003 Mart’ýnda Irak’taki kitle imha silahlarýný bahane ederek Irak’a saldýran ABD, þimdi tam bir bataklýðýn içine girmiþ durumda. Saldýrý baþlamadan önce kolay zafer kazanacaðý havasýný yaratan ve buna kendi de inanan ABD’nin, saldýrýdan kýsa bir süre sonra baþlayan direniþin gün geçtikçe güçlenmesiyle, bu bölgeye hakim olmanýn hiç de kolay olmadýðýný hatta giderek zorlaþtýðýný anlamasý için pek fazla zaman geçmesi gerekmedi. Bush, 1 Mayýs 2003’te savaþýn bittiðini ilan ediyordu, ama ABD için aslýnda savaþ daha yeni baþlýyordu. Irak’ý iþgal etmesinin üzerinden geçen bir yýla raðmen, ABD’nin Irak’ta istikrarý saðlamasý ve halklarýn gözünde meþrulaþmasý bir yana, zaman geçtikçe bütün dünyada savaþýn baþladýðý dönemden çok daha güçlü bir þekilde ABD’nin Irak’taki varlýðýnýn meþruluðu tartýþýlmaya baþlandý. ABD, savaþýn baþladýðý günden bu yana kendi politikalarýna baðlý ve Irak halklarýnýn gözünde meþru olan bir yönetim kurabilmiþ deðil. Aksine, daha önce desteklerini arkasýna aldýðý kesimlerin bile yavaþ yavaþ desteðini kaybediyor, Irak halklarýnýn gözünde meþrulaþmak bir yana, kendi ülkesinde bile iþgali meþru görenler azalýyor. Savaþýn baþlamasýndan bu yana saldýrýlarda resmi rakamlara göre 500’den fazla, gerçekteyse 2000’i aþkýn sayýda Amerikan askerinin ölmesi, onlarca askerin intihar etmesi (bunlara son 15 günlük çatýþmadaki kayýplar dahil deðil), kitle imha silahlarýnýn tüm dünyayý tehdit ettiðini söyleyen ABD’nin, bir yýlýn sonunda Irak’ta kitle imha silahý bulamadýklarýný eveleye geveleye itiraf etmesi, savaþýn baþlamasýndan önce ABD’ye destek verenlerin de bugün savaþý sorgulamasýna neden oluyor. Bir araþtýrma kuruluþunun yaptýðý ankete göre, ABD’nin Irak’ý iþgalinin destekleyenlerin oraný tüm ülkelerde çok büyük oranda düþmüþ durumda. Savaþýn baþlamasýndan bu yana Ýngiltere’de halkýn desteði yüzde 75’ten yüzde 48’e, Almanya’da yüzde 61’den yüzde 25’e, Türkiye’de de yüzde 30’dan yüzde 12 ‘ye düþmüþ durumda. ABD’nin Irak’ta iþinin zorlaþtýðý ve desteðe ihtiyaç duyduðu bu dönemde, savaþýn baþlagýcýnda ABD’ye destek veren birçok ülke, ABD’nin Irak’taki durumunun belirsizliðe sürüklenmesi ve sonu gelmeyen iþgalin bu ülkelerin halklarýnda da yarattýðý tepkinin etkisiyle yavaþ yavaþ desteklerini çekiyorlar. Bunun en son ve önemli bir örneði, Ýspanya’da yapýlan genel seçimlerde hükümetin Sosyalist Ýþçi Partisi’ne geçmesiyle birlikte yeni baþbakan Zapatero’nun Irak’taki askerlerini çekeceðini açýklamasý oldu. Yeni iktidarýn Irak’taki askerlerini çekeceðini açýklamasýnýn üzerine, Polonya ve Bulgaristan böyle bir durumda asker sayýsýný arttýrmayacaklarýný açýkladý. Ýçinde Hollanda’nýn da olduðu birkaç ülke de, yakýn zamanda askerlerini çekecekler. ABD’nin bir diðer önemli müttefiki Ýtalya da desteðini çekme hazýrlýklarýna baþladý. Geçtiðimiz günlerde, Ýtalya’da Avrupa iliþkilerinden sorumlu bakan Rocco Buttiglione bir açýklama yaparak, “Irak savaþýnýn belki de bir hata olduðunu” söyledi. Daha da ileri giden Avrupa Komisyonu Baþkaný Romano Prodi, “Ýtalya’da iktidarda olsam, Irak’taki askerlerimizi geri çekerim” diye açýklama yaptý. Sovyetler Birliði’nin yýkýlmasýndan sonra emperyalist paylaþým savaþýnýn þiddetlendiði yeniden paylaþým bölgelerinde, siyasal ve ekonomik hakimiyet kurarak bugünkü üstünlüðünü korumak ve içine girdiði ekonomik krize çözüm bulmak isteyen ABD için Irak’ýn iþgali, mevcut egemenliðini koruyarak, Ortadoðu’da gücünü arttýrmak ve içinde olduðu ekonomik krizin etkilerini önlemek, özellikle petrol kaynaklarýna hakim olma yoluyla enerji ihtiyacýna ve ekonomik krize çözüm bulmak açýsýndan çok büyük önem taþýyor. Yeniden paylaþýmýn bugün en þiddetli biçimde yaþandýðý alan olan Ortadoðu’da 11 Eylül’ün ardýndan Afganistan’ý iþgal ederek bu bölgeyi kendi çýkarlarýna uygun olarak yeniden yapýlandýrmaya baþlayan ABD, iþe Irak’la devam etmeye çalýþýyor. Ama iþgalin ikinci yýlý baþlarken, ABD’nin durumu hiç de parlak görünmüyor. ABD þimdi bir yandan Irak’tan daha fazla zarar görmeden çýkmaya çalýþýrken, bir yandan da, geçtiði-
miz aylarda gündeme gelen Büyük Ortadoðu Projesini hayata geçirmenin ilk adýmlarýný atýyor. Irak’tan sonra Suriye ve Ýran’a gözünü diken ABD için, Irak bataklýðýndan kurtulmak büyük önem taþýyor. Ama bugün yaþananlar, bunun hiç de kolay olmayacaðýný gösteriyor. Bir yýllýk iþgal, ABD’yi bir yandan ekonomik olarak zora sokarken, bir yandan da, hala bu bölgede hakimiyetini saðlayamamýþ olmasý, ABD’nin dünya çapýndaki siyasi üstünlüðünü ve meþruluðunu da sarsýyor. ABD, Irak’ta içine girdiði bu belirsiz duruma raðmen, 30 Haziran’da yönetimi Iraklýlara devredeceðini söylese de, Irak’tan çekilmeyi düþünmüyor. Yaz aylarýnda þu anda Irak’ta bulunan 130 bin askerin yerine 120 bin asker gelecek. Bir yýllýk iþgal sýrasýnda Irak’ta yaþananlar, emperyalistlerin dünyaya egemen olma hýrslarýnýn ezilenler için nelere mal olduðunun da acý bir göstergesi oldu. 30 bin Iraklý, emperyalistlerin dünyayý paylaþma kavgasýnda isimleri bile bilinmeyen birer ölü olarak yokolup gitti. Bölgedeki etnik ve dini bölünmeleri kendi çýkarlarý için daha fazla tetikleyen ve ezilenleri, birbirine karþý kýþkýrtan emperyalistler, her ne kadar belli ölçülerde bu ayrýlýklardan yararlansalar da, emperyalizmin bölgeye getirdiði yýkým öyle bir boyuta ulaþmýþ durumda ki, bütün ayrýlýklara raðmen, Irak’taki direniþ güçleri iþgalcilere karþý birlikte olduklarýný da sýk sýk hatýrlatýyorlar. Þiilerin Aþura anmalarý sýrasýnda Baðdat ve Kerbela’daki saldýrýlarda 150’ye yakýn Þii’nin öldürülmesi üzerine, Þiilerle Sünni Araplar arasýnda gerginlik beklenirken, tam tersi oldu ve Þiiler ve Sünniler iþgalcilere karþý birlikte gösteri düzenlediler. Son günlerde Felluce’ye düzenlenen Amerikan saldýrýsýnýn ardýndan, Þiiler ve Sünniler kente yardým götürmek üzere, birlikte bir konvoy oluþturdular. Irak’a demokrasi ve refah götürmekten bahseden ABD, Irak’a ölümden, açlýktan ve yýkýmdan baþka hiçbir þey getirmedi. Bugün Iraklýlar Saddam dönemindekinden çok daha kötü þartlarda yaþýyorlar. Herþeyin fiyatý birkaç katýna fýrlamýþken, bir yandan da iþsizliðin artýk dayanýlmayacak boyutlara ulaþmasý Iraklýlarýn iþgalcilere nefretini daha da arttýrýyor. Savaþ sýrasýnda binlerce evin yýkýlmasý ve ev kiralarýnýn yükselmesiyle evsiz kalan milyonlarca Iraklý, iþini kaybeden milyonlarca iþsiz her gün düzenlenen saldýrýlarla, protesto gösterileriyle, eylemleriyle iþgalcilere lanet okuyorlar. Öfke öylesine güçlü ki, çoðu zaman paralý askerlerin kaybedecek hiçbir þeyi olmayan bu öfkeli kalabalýðýn karþýsýnda yapacak birþeyi kalmýyor. Geçtiðimiz günlerde Basra’da iþsiz gençlerin düzenlediði bir gösteri sýrasýnda, kendilerini kalkanlarýyla korumaktan baþka hiçbir þey yapamayan Ýngiliz askerlerinin üzerine taþ olup yaðan öfkeyle onlarca asker yaralandý. Yaz aylarýndan bu yana iþsiz iþçilerin ve çalýþan iþçilerin eylemleri ve grevlere karþý iþgalciler en þiddetli saldýrýlarý düzenlediler. Bunlara raðmen, Irak iþçi sýnýfýnýn iþgale karþý yükselen sesi dinmedi. Emperyalizm kanlý pençelerini bütün ezilenlerin yaþamýna her geçen gün inatla daha sert geçirirken, ezilenlerin öfke ve nefreti de büyüyor. Bütün askeri üstünlüðüne, yüzbinlerce askere, en geliþmiþ silahlara raðmen, taþla sopayla iþgalcileri bataklýða çeken direniþçiler, onlarý bu bataklýðýn içine gömmeyi baþaramýyorlar. Dünyanýn her yanýnda, iþgale ve emperyalizme karþý öfke birikirken, bir türlü örgütlenemeyen, bir araya gelemeyen bu öfke, emperyalizmin sonunu getirmeye yetmiyor. Emperyalist-kapitalist sistemin tüm ezilenlere, iþçi ve emekçilere yýkýmdan baþka birþey getirmeyen düzenine son vermek için, bu öfkeyi ve nefreti örgütlemek, güce dönüþtürmek ve devrimci bir önderlikle bu sistemin kökünü kazýyacak bir silaha çevirmek gerekiyor.
7
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Bölgenin Devrimci Dinamikleri ve
K
ürdistan sorunu, üzerinde yaþadýðýmýz bölgede sistemi tehdit eden önemli bir dinamiktir. Onun sistemi tehdit eden dinamik olmasý, bugünkü Kürt hareketine önderlik edenlerin konumundan öte, taþýdýðý potansiyellerle iliþkilidir. Bu potansiyel, Kürtlerin bölgenin dört ülkesine yayýlmýþ olmasýnýn yanýsýra, tarihsel birikimin getirdiði bir ulusal kimliðin tüm bu dört parçayý kapsayacak tarzda bir geliþme dinamiði olmasýdýr. Kürdistan sorunu, son 20 yýl içinde, tüm emperyalist merkezlerin bölgeyle ilgili stratejilerinde, bölge devletlerinin ise sürekli olarak hesaba katmak durumunda kaldýðý politik bir sorun durumundadýr. Irak’a ABD’nin saldýrýsý ve arkasýndan Güney Kürdistan’da fiili bir Kürt devletinin oluþumunda önemli bir mesafe alýnmasý, Kürdistan sorununu bölgenin en önemli gündem maddelerinden biri haline getirmiþtir. Sorunun sadece Güney’deki geliþmelerle ilgili olmadýðýný gösteren son veri ise, Suriye’de bir futbol maçýnda ortaya çýkan çatýþmanýn yankýsýnýn Kürdistan’ýn tüm parçalarýnda hissedilmiþ olmasýdýr. Kürdistan sorununun bu derece gündeme gelmesiyle birlikte, bu topraklarda etkinliði olan her politik özne de tutumunu giderek netleþmektedir. Bu tutumlarý, hemen her önemli geliþmede etkisini gösteren birkaç kategoride deðerlendirmek olanaklý. Birincisi, emperyalist merkezlerin tutumudur. ABD ve Ýngiltere, Irak iþgalini gerçekleþtiren iki ülke olarak, sorunun taraflarýnýn baþýnda gelmektedir. ABD ve Ýngiltere, bölge planlarý bakýmýndan Kürtleri deðerlendirilmesi gereken önemli bir dinamik olarak görmektedir. Öncelikle yaygýn kanýnýn tersine, bu ülkelerin baþtan bu yana bölgede bir Kürt devleti inþa etmek istedikleri doðru deðildir. Bu ülkeler ne Kürt aþýðýdýr, ne de emperyalist planlarýný yaþama geçirmede Kürt devleti tek çýkýþ yoludur. Ayný þekilde bu ülkelerin, Kürt devletini baþtan kategorik olarak reddettikleri de doðru deðildir. Onlar, bölgesel planlarý bakýmýndan bir Kürt devletinin fiili bir durum haline gelmesinde yarar görmektedir; ama bunun resmen bir Kürt devleti haline gelmesini ise, çýkarlarý bakýmýndan riskli görmektedir. Çünkü onlar bilmektedir ki, böyle bir tutum, bölgede etkin konumda olan Ýran ve Türkiye’yi karþýsýna almak anlamýna geldiði gibi, dünkü Irak sýnýrlarý içinde yer alan Araplarý da karþýsýna almak, onlar üzerinde kontrolü kaybetme riskini de taþýmaktadýr. Bu ülkeler, bugün bir Kürt devletinin ilanýna karþýdýrlar; ama bölgenin tüm güçlerinin böyle bir riski de yakýndan hissetmesini saðlayacak bir politika izlemektedirler. Bu yolla bölge ülkelerini kendine daha fazla yaklaþtýracaðýný, kendisiyle iliþkileri bozmayý göze alamayacaðýný hesap etmektedir. Kürdistan sorunu, AB’nin özel olarak da, Almanya-Fransa ekseninin de önemli bir ilgi alanýný oluþturmaktadýr. Ne var ki bölgedeki etkinliðinin sýnýrlý olmasý nedeniyle, açýktan bu konuda tutum almaktan kaçýnmakta, ABD’nin bölgedeki planlarýný köstekleyecek bir dinamik olarak deðerlendirmektedir, Kürdistan sorununu. Bu merkezler, daha çok Ýran ve Türkiye üzerinden, onlarýn korkularýný kullanarak bölgedeki etkilerini geliþtirmeye çalýþmaktadýr. Yarýn fýrsatý çýktýðýnda, bu merkezler de bir Kürt devletinin aktif savunucusu olabilirler.
Kürdistan Sorunu Ýkincisi, bölge devletlerinin konumudur. Bölge devletleri, Kürdistan’ýn hangi parçasýnda olursa olsun, oluþacak bir Kürt devletinin, kendi sýnýrlarýný tehdit ettiðinin farkýndadýr ve bu tehlikeye karþý kendi içlerinde ortak bir tutum geliþtirmenin gayreti içindedirler. Ne var ki, bu ülkeler, özellikle de Türkiye ve Suriye, bu konuda ABD’yle karþý karþýya gelmeyi de göze alamamakta, onunla uzlaþarak bu tehdidi bertaraf etmeyi hesap etmektedirler. Üçüncüsü, deðiþik Kürt örgütlerinin konuyla ilgili yaklaþýmlarýdýr. Ulusal bir sorun olmasý nedeniyle, hemen tüm Kürt örgütlerinin içtenlikle bir Kürt devletinden yana olduklarý rahatlýkla söylenebilir. Ne var ki, niyetlerin böyle olmasý, ortaya çýkacak riskleri göðüsleyecek bir politik duruþu beraberinde getirmemektedir. Bugün açýktan bir Kürt devletini dillendiren en önde gelen politik özneler Güney Kürdistan’daki güçlerdir. Onlar bile, bugün açýktan Kürt devletinin ilanýný gündeme getirmemekte, öncelikle kalýcý mevziler oluþturmayý önemsemektedir. Güney’dekiler dýþýndaki Kürt örgütleri ise, birleþik bir Kürdistan hedefini de, genel olarak bir Kürt devletini de açýktan dillendirmemektedir. Bunun temel nedeni ise, bu güçlerin hiçbirinin bölgedeki burjuva devletlerle karþý karþýya gelmeyi göze alamamasýdýr. Geçmiþteki konumu hesaba katýldýðýnda, açýktan bir Kürt devletinin savunucusu olabilecek PKK’nin, bir Kürt devleti karþýsýndaki tutumu bunu yeterince anlatmaktadýr. PKK, bir Kürdistan sorununun olmadýðýný, asýl sorunun mevcut devlet sýnýrlarý içinde çözülecek bir Kürt sorununun olduðunu, bunun da genel olarak demokrasi sorunu çerçevesinde çözülebileceðini düþünmektedir. Konuyla ilgili son olarak deðerlendirilmesi gereken Türk sol hareketleridir. Türk sol çevreleri, geleneksel sosyal-þoven yaklaþýmlar nedeniyle, bir Kürt devletinin kurulmasýný istememekte, böyle bir giriþimi emperyalistlerin oyunu olarak görerek, bunun karþýsýnda yer almaktadýr. Kimileri bunu açýktan söylemekte, kimileri de, Misak-i Milli sýnýrlarý esas alan örgütlenme ve politik mücadele stratejilerinin gereði olarak dolaylý olarak gündeme getirmektedirler. Bu hareketler, sadece Kuzey’de bir Kürdistan’ýn kurulmasýna karþý çýkmamakta, Güney’de de bir Kürt devletinin kurulmasýna, sözde arkasýnda emperyalistler olduðu için karþý çýkmaktadýr. Bunlar bu karþý çýkýþlarýný, Kürtlerin mevcut konumunun, geçmiþ Irak sýnýrlarýnda ABD’ye karþý savaþýmý zayýflattýðýný gerekçe göstererek savunmaktadýrlar. Kýsacasý, bunlar bir Kürt devletinin kuruluþunu, anti-emperyalist mücadeleye zarar verecek bir geliþme olarak görmektedir. Çoðunluðunu Kürt örgütlerinin oluþturduðu kimi sol çevreler ise, her durumda Güney’de bir Kürt devletinin kurulmasýný savunmakta, bu savunuyu da her durumda Kürt devletinin devrimci bir dinamik olacaðý gerekçesinde dayandýrmaktadýrlar. Bu savunuyu yapanlar, bu savununun bir parçasý olarak, Irak’ta Araplarýn ABD-Ýngiliz iþgaline karþý direniþini yok saymakta, hatta gerici ilan etmektedir. Böyle yapýlarak, ABD’nin bölgedeki konumunu da Kürt devletinin kurulmasýna hizmet eden bir durum olarak görerek meþrulaþtýrmaktadýr. Bunlarýn anlamakta güçlük çektiði sorunun baþýnda ise, devrimci dinamiðin genel olarak bölge devletlerine karþý savaþým içinde oluþan devrimci ulusal ve proleter dinamik olduðunun görülmeme-
sidir. Bu dinamiðin, bir ulusal devlet hedefiyle harekete geçtiði ölçüde devrimci, ama bu dinamiðin üzerine oturan bir burjuva Kürt devletleþmesinin ise, kurulduðu andan itibaren, meþruluðu bir yana, gerici, iþçi ve emekçilere karþý savaþ devleti olacaðýnýn görülmemesi, yukarýdaki yanýlgýyý beslemektedir. Kýsacasý sol çevrelerin tutumunu þöyle de özetlemek olanaklý, ya Kürt devletinin yanýnda yer alacak ve bölgedeki ABD aleyhtarý hareketleri karþýna alacaksýn; ya da anti-emperyalizm, ABD aleyhtarlýðý adýna Kürt devletinin karþýsýnda yer alacaksýn. Bugün bölgede etkin bir politik özne olmasa da, konuyla ilgili komünistlerin tutumunu ise, þöyle özetlemek olanaklý: Her ezilen ulusun devletleþmesi, her burjuva devlet kadar meþrudur; ama iþçi sýnýfý baþta olmak üzere tüm ezilenlerin, sömürülenlerin çýkarý da, tüm burjuva devletleri karþýsýna alan sovyetlere dayanan proleter devrimden geçmektedir. Bölgedeki ezilen ulustan ayrýlma iradesi taþýyan, mevcut egemenlikleri karþýsýna alan bir Kürt devletinin meþruluðu tartý-
Bölgedeki ezilen ulustan ayrýlma iradesi taþýyan, mevcut egemenlikleri karþýsýna alan bir Kürt devletinin meþruluðu tartýþýlmaz olduðu gibi, ABD iþgaline karþý ulusal bir direniþ içinde olan Araplarýn savaþý da, en az Kürtlerinki kadar meþrudur. þýlmaz olduðu gibi, ABD iþgaline karþý ulusal bir direniþ içinde olan Araplarýn savaþý da, en az Kürtlerinki kadar meþrudur. Tüm bu perspektifi bölgenin devrimci dinamikleriyle buluþturacak, yaþama geçirecek olan ise, tüm uluslardan komünistleri seksiyonlar halinde eþit þekilde birleþtirecek, ulusal etiket taþýmayan enternasyonalist devrimci bir örgüttür. Bölgedeki statükolarý karþýsýna alan ve enternasyonal bir devrimci örgütün inþasýna uygun zemin sunan Kürdistan sorunu, tam da bu nedenle bölgenin önde gelen devrimci dinamiðini oluþturmaktadýr.
A: Patlayan Bombalar ve Y AN Emperyalist Rekabet P ÝS
Ý
spanya’da 14 Mart’ta yapýlan genel seçimler öncesi, Madrid’de 186 kiþinin öldüðü bombalý saldýrýnýn ardýndan yaþananlar, emperyalist merkezlerin bu tür olaylarý nasýl kullanmaya çalýþtýklarýný gösteren yeni bir örnek oldu. Seçimlerin hemen öncesinde meydana gelen bu olayýn ardýndan, ABD ve Ýngiltere, olayý terörle baðlantýlandýrýp, bütün ülkeleri terörle mücadeleye çaðýrýrken, seçimler öncesi oylarýný saðlama almaya çalýþan iktidardaki Halkçý Parti, bombalamayý ETA’nýn üzerine yýktý. Saldýrýlarýn hemen ardýndan Baþbakan Aznar, halký, ETA’yý ve terörü lanetleme eylemleri düzenlemeye çaðýrdý ve yedi milyon insan “savaþa ve teröre karþý” sokaklara döküldü. Ama, halkýn olayýn etkisiyle iktidarý destekleyen tutumu uzun sürmedi, ETA’nýn bu iddiayý yalanlamasýna ve El Kaide’nin saldýrýlarý üstlenmesine raðmen, hükümetin ETA’yý suçlamakta ýsrar etmesi üzerine, ilk baþta Halkçý Parti lehine oluþan hava tersine döndü. Bombalar, ilk anda, yalnýzca önceliðinin “terörizmle mücadele” olduðunu söyleyen Aznar’a deðil, Irak iþgalinde destekçisi olduðu ABD ve Ýngiltere’ye de yaramýþtý. Saldýrýnýn üzerinden çok geçmeden, ABD ve Ýngiltere’den artýk bütün Avrupa’nýn terörizmin hedefi olduðu, teröre karþý, ABD’yle birlikte savaþmak gerektiði gibi açýklamalar gelmeye baþladý. Saldýrýlar, çok açýk bir biçimde, ABD’nin “terörizmle mücadelesi”ni meþrulaþtýrmaya, Almanya ve Fransa gibi ülkeleri de ABD’yle birlikte savaþmaya çaðýrmaya hatta tehdit etmeye yaradý. Ýngiliz gazetesi The Sun’da çýkan bir köþe yazýsýndaki þu cümleler saldýrýnýn nasýl bir amaçla kullanýldýðýný çok güzel gösteriyor: “Bu fanatikler bizim hayat tarzýmýzý yoketmek istiyor. Ýngiltere ve Ýtalya da bombacýlarýn hedefleri arasýnda. Ama Fransa ve Almanya da kurtulamayacak. Bu ikisi gerekli olduðu zaman fanatiklere karþý birleþik bir cephe göstermek yerine, Saddam’a karþý savaþý sabote ettiler. Piþman olabilirler.” New York Times gazetesi de, Avrupa’yý ABD’yle birlikte savaþmaya çaðýrýyor: “Böyle bir zamanda, terörist tehdidin niteliði ve onunla nasýl savaþýlacaðýna dair Avrupa-ABD tartýþmasý tamamen yersiz kalýyor. Terörizm, hepimizi, her yerde, her sabah tehdit ediyor. Onlara karþý savaþ çokuluslu olmalý.” Bombalamalarýn hemen arkasýndan iþgalcilerin lehine oluþan bu hava, çok geçmeden tersine dönüverdi ve seçimleri Sosyalist Ýþçi Partisi kazandý. Bir de bunlarýn üstüne, Dýþiþleri Bakanýnýn saldýrýdan birkaç saat sonra bütün Ýspanyol büyükelçilere mesaj göndererek “Bu saldýrýyý ETA’nýn yaptýðýný ilan edeceksiniz” dediði ortaya çýktý. Yeni hükümet lideri Zapatero’nun ilk açýklama olarak “Irak’tan askerlerimizi çekeceðiz”
demesi ABD ve Ýngiltere için önemli bir darbe oldu. Bu açýklamayla birlikte, baþta ABD’nin iþine yarayan bombalarýn etkisi tersine döndü ve yalnýzca Ýspanya deðil, baþka ülkeler de askerlerini çekeceklerini ya da asker sayýsýný arttýrmayacaklarýný açýkladýlar. Ýktidardaki bu deðiþiklikten sonra yaþananlarla birlikte, Almanya ve Fransa ABD’nin karþýsýnda yeni destekler bulurken, ABD ve Ýngiltere de beklenmedik bir darbe yemiþ oldular. ABD durumu kurtarmak için “Ýspanyollar teröre boyun eðdi. Teröre destek vererek korkunç bir þey yaptýlar” gibi tespitler yapsa da, bombalamalarýn, Ýspanya’nýn ABD’nin Irak iþgaline destek vermesinden dolayý olduðu izlenimini silemedi. Ýspanya’dan sonra, bombalarýn hedefi olacaðý tahmin edilen Ýtalya’da da, ilk defa Irak iþgali’ne karþý açýklamalar yapýlmaya baþlandý. Ne var ki, gerek hükümet deðiþikliðinin gerçekleþmesi, gerekse de Ýspanya’nýn emperyalist bloklar arasý rekabette ABD’den þu an için uzaklaþmasý, salt bombalarýn sonucu deðildir. Bu olay, Ýspanya burjuvazisinin, ABD’nin Irak’ta bataklýða saplanmasýndan duyduðu tedirginliðin de bir dýþa vurumudur. Ýspanya’da yaþananlarýn gösterdiði bir gerçek de, dünyanýn emperyalist yeniden paylaþýmýnda mevcut bloklarýn kalýcý olmadýðý, bir ülkenin bugün bir blokta, yarýn baþka bir blokta olabileceðidir. Ýspanya’daki geliþmeler, Polonya ve Ýtalya da yükselen sesler, uluslararasý planda ABD’nin prestij kaybederken, AlmanyaFransa ekseninin, giderek gücünü artýrdýðýný da ortaya koyuyor. Bu geliþmenin nereye varacaðý ise, Irak ve genel olarak Ortadoðu’da halklarýn ABD emperyalizmine karþý savaþýnýn sonuçlarýna baðlý olduðu kadar, AlmanyaFransa ekseninin de, hazýrlýksýz yakalandýðý savaþta, ne derece hýzlý eksikliklerini gidereceðine baðlýdýr. Ýspanya’da yaþananlar, bombalama olaylarýný kimin yaptýðý bir yana, emperyalist merkezlerin bunlarý emperyalist çýkarlarý temelinde kullanmak için birbirleriyle yarýþtýklarýný açýkça gösteriyor. Bu olay, propaganda savaþýnýn sonuçlarýný, burjuva propagandanýn pasif yýðýnlar üzerinde nasýl da etkili olduðunu gösteriyor. Ama bazen, olaylar ters teperek amaçlananýn tersi gerçekleþebiliyor. Bir bombalama olayýyla, seçimlerin sonuçlarýnýn deðiþmesi, halkýn bir iki gün içinde tercihlerinin deðiþmesi de, emperyalistlerin gündemi nasýl kolayca deðiþtirebildiðini, burjuva demokrasisi denilen þeyin, onun bir parçasý olarak gündeme gelen seçimlerin, nasýl bir biçimselliði ifade ettiðini de bir kez daha ortaya koyuyor.
8
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Seçim Sonuçlarý ve Burjuvazinin ‘Sol’ Tartýþmalarýndaki Tuzak
28
Mart yerel seçimleri, burjuvazi açýsýndan, üç aþaðý beþ yukarý da olsa, beklenen sonuçlarý ortaya çýkardý ve geride kaldý. Aslýnda, burjuvazinin genel gidiþatý ve yönelimi açýsýndan temel bir deðiþiklik ortaya çýkarmadýðý için, yerel seçim sonuçlarýnýn çok fazla deðerlendirilecek, üzerinde durulacak bir tarafý da bulunmuyor. AKP’nin baþarýsýnýn nedenleri, 3 Kasým’dakinden daha farklý deðil örneðin. Burjuva siyasetçileri, elbette kendi iç dalaþmalarýnda kullanmak üzere, GP’nin erimesini, MHP ve DYP’nin yeniden oylarýný artýrmasýný veri olarak alýyorlar ve bu dalaþmada, bu veriler elbette önemsiz de deðil. Ancak devrimci hareket ve iþçi hareketi açýsýndan, bunlar temel önemde sonuçlar deðildir. Sol hareket açýsýndan, seçim sonuçlarýyla ilgili, iki nokta önemlidir. Birincisi, seçimlere katýlýmýn, son yýllardaki yerel ve genel seçimlerin tümünden de daha düþük bir oranda gerçekleþmiþ olmasýdýr. Bunun, Kürt kitlelerinin, SHP’nin çatýsý altýnda oluþan “Güçbirliði”ne bir tepkiden kaynaklanan bir tarafý da olmakla birlikte, sadece buna indirgenemez. Bu durumu, genel olarak yýðýnlardaki apolitikleþmenin bir göstergesi olarak deðerlendirmek gerekiyor. Yýðýnlardaki apolitikleþmeninse, düzenden yüzünü çevirmiþ olmayý, ondan bir beklenti içinde bulunmamayý gösteren bir tarafý da vardýr. Seçim sonuçlarýyla ilgili olarak, üzerinde durulacak ikinci nokta ise, tüm burjuva medyanýn hükümetin baþarýsýný desteklemekle birlikte, bir yandan da “solu” tartýþmaya açmýþ olmasýdýr. “Sol”dan anlaþýlan ve kastedilen, baþta CHP olmak üzere, sosyal-demokrasi olsa bile, sosyal-demokrasiye biçilen misyon gereði, aslýnda bu tartýþma, burjuvazinin, yýðýnlardaki apolitikleþme karþýsýnda, onlarý yeniden düzene baðlama konusunda bir ders çýkardýðýnýn da göstergesidir. Ýþte seçim sonuçlarýnýn sol ve devrimci hareketi ilgilendiren boyutu da bununla ilgilidir. Özellikle de, yerel seçimlerde devrimci hareketin ortaya koyduðu olumsuz tablo düþünüldüðünde, “sola ne oluyor?” baþlýklý tartýþmalar, devrimci hareketi bekleyen tuzaklara iþaret etmektedir. Bu tartýþmalar, özellikle burjuva medya tarafýndan ortaya atýlýyor ve seçimlerden kendisine dair sonuç çýkarmamayý artýk kanýksamýþ devrimci hareket de, baþka bir tartýþma yapmadýðý için “sol” tartýþmasýna bir ucundan bulaþmadan yapamýyor. “Güçbirliði”nin Misyonu ve
Devrimci Hareketi Bekleyen Tuzaklar SHP çatýsý altýnda oluþan “Güçbirliði”nin misyonunun doðru deðerlendirilmesi, önümüzdeki dönemde devrimci hareketin yöneliþi bakýmýndan temel bir önem taþýyor. Bunu kavramak bakýmýndan, son seçimlerdeki tabloya iliþkin bir iki noktanýn altý çizilmelidir. Birincisi, seçimlerde oluþan ve sol adýna sunulan blok, içinde alýþýlmýþ legal partilerin, özellikle de devrimci Kürt dinamiðine dayalý DEHAP’ýn yer almasýndan hareketle, alýþýlmýþ tarzda deðerlendiriliyor. Bu, büyük bir tuzaðý da içinde barýndýrýyor. Blok’la ilgili olarak en temel eleþtiri konusu, SHP’nin de içinde yer almasýnda, daha doðrusu SHP çatýsý altýnda yapýlmasýna dönük bir eleþtiridir. Bu yaklaþýmlar, Blok’un neyi ifade ettiðinin kavranmadýðýnýn göstergesidir. SHP dýþýnda blok bileþenlerinin “bizden” görülmesi ve hala dünkü partiler gibi deðerlendirilmesi doðru deðildir. Ýsimlerinde emek, sosyalizm vb. etiketleri taþýyan bu partiler, bu seçimlerle birlikte reformizmin programýný net bir biçimde ortaya koymuþlardýr. Yerel iktidarlar, demokratikleþme söylemleri, yýðýnlarýn sorunlarýna düzen içi çözümler geliþtirileceði yönünde yayýlan hayaller, bu blokun programýdýr. Devrimci hareket, bunu düne kadar birlikte iþ yaptýðý ve yarýn için de yapmaya devam etmek istediði kesimler olarak gördüðü durumda, açýktan reformizme ortak olmayý kabul etmiþ olacaktýr. Bu tuzaða düþülmemelidir. Hele de, yerel seçimlerde birçok devrimci kesimin de, kendisini parlamentarizmden, demokrasi programýndan ayýrmayý baþaramadýðý düþünüldüðünde, onun reformist program içeriðini bilince çýkarmak önemlidir. Aslýnda Güçbirliði’nin ortaya koyduðu program, seçim çalýþmasý sýrasýnda ortaya konulan yaklaþýmlar, seçim sonuçlarýndan çýkardýðý “dersler”, Güçbirliði’nin misyonunun kavranmasý bakýmýndan yeterince açýk olsa da, genel yaklaþýmlar, bunlarýn bile görülemediðini ortaya koyuyor. Güçbirliði’nin seçimlerdeki misyonu, hem yýðýnlarýn düzene baðlanmasýný, özel olarak da, bu blokun temel gücü olan DEHAP’ýn, onun aracýlýðýyla Kürt kitlelerinin düzenle barýþmasýný saðlamaktý. Eðer blok, oy oranýný artýrmýþ ve bir baþarýyla çýkmýþ olsaydý, burjuvazinin Murat Karayalçýn’a madalya vermesi bile beklenebilirdi. Bir yandan, Blok’un seçim baþarýsý burjuvazi açýsýndan istenen bir durum ol-
masa bile, yine de böyle bir baþarý, Murat Karayalçýn’ýn ve SHP’nin politik geleceði bakýmýndan önemli olacaktý. Bunun gerçekleþmemiþ olmasý, “sol nereye?” tartýþmalarýnýn CHP üzerinden yürütülmesine neden oldu. Güçbirliði’nin yukarýda belirtilen misyonu doðru kavranmadan, seçim baþarýsýzlýðýný da doðru deðerlendirmek mümkün deðildir. Bu misyon, hem SHP tarafýndan, hem de DEHAP ve Kürt siyasetçileri tarafýndan dile getirilmektedir. Kürtlerin çýkardýðý “dersler”den birinin, “ANAP ve CHP’yle buluþamama, marjinal kalma” olduðu düþünüldüðünde, herhalde devrimcilerin bloka yaklaþýmýyla, blokun kendisine biçtiði misyonun farklý olduðu görülebilecektir. ANAP’la buluþamamýþ olmayý sorun edinen bir Kürt hareketinin kaygýsýnýn, düzen nezdinde meþrulaþmak olduðunu göstermek için baþka bir veriye ihtiyaç var mý? Kaygýsý böyle þekillenen bir harekete, hala SHP’nin çatýsý altýna girdiði için eleþtiri yöneltmek, bu politikanýn ezilenlerin yararýna olmadýðýný söylemek, gerçekte bloktan kendini ayýran deðil, onun etkisine açýk bir tutumu anlatýyor. Devrimci hareketin bloka dönük eleþtiri ve deðerlendimeleri, blokun misyonunu yerli yerine oturtmadýðý için, Blok’a dair beklentileri ve baþarý ölçüleri de buna göre þekilleniyor. Aslýnda blokun misyonunun, Kürtleri düzenle barýþtýrmak, yýðýnlarý “sol” görüntü üzerinden düzene baðlamak olduðu düþünüldüðünde, bu misyon bakýmýndan blokun baþarýsýz olmadýðý da görülecektir. Blok bileþenlerinin, daha oluþumundan itibaren de, seçim sonrasýnda da öne çýkardýklarý, “seçim baþarýsý, alýnacak belediye sayýsýna göre deðerlendirilemez” söylemleri de, bu bakýmdan bir samimiyeti ifade ediyor. Gerçekte, Blok, seçimlerde kaç belediyeyi elde ettiðinden baðýmsýz olarak, SHP üzerinden DEHAP’ýn düzenle bütünleþmesi, bu kanaldan Kürt kitlelerinin ve ezilen-sömürülen yýðýnlarýn düzene baðlanmasý bakýmýndan, gelecekte oynayacaðý role hazýrlanmýþ, bu rolü oynamak bakýmýndan belirli bir baþarý elde etmiþtir. Normalde, tabansýz kalmýþ ve hiçbir gelecek vaat etmeyen SHP, blok vesilesiyle, ülke çapýnda bir güç olmuþ, taban kazanmýþ, birçok yerde listelere girmiþtir. Hele de, Kürtlerin yaptýðý eylemlerin, “SHP’lilerin eylemi” diye verilmesinin sunduðu çeliþkili görüntü düþünüldüðünde, Blok’un misyonu daha iyi kavranabilir. SHP’liler diye anons edilen Kürt kitlelerinin, bu canlý-di-
Türk Burjuvazisi Öksüz Kaldý T
ürk burjuvazisinin öncülerinden Sakýp Sabancý öldü. O, bu topraklarda kapitalizmin inþasýnda dört temel direkten (Koç, Eczacýbaþý, Ýþ Bankasý, Sabancý) biriydi. Sakýp Sabancý’nýn ölümü, Türk burjuvazisini, onun çanak yalayýcýsý köþe yazarlarýný, varlýk nedeni üyesi olan iþçilerin haklarýný savunmak deðil de, iþçi ile burjuvaziyi barýþtýrmak olan sendika yöneticilerini yasa boðdu. Devlet de bu arada, üzerine düþeni, patronun ölümü karþýsýnda ona saygýyý ihmal etmedi, TC bayraðýna sararak devlet töreniyle onu topraða gömdü. Devlet cephesinde bazý tuhaflýklar da yok deðildi; Cumhurbaþkaný, Genelkurmay Baþkaný, bu arada eski cumhurbaþkanlarýndan Süleyman Demirel cenaze törenine katýlmadý. Bu tuhaflýktan olsa gerek, Sabancý’nýn AB ve Kýbrýs konusunda AKP Hükümeti’nin tutumunun aktif destekçisi olmasý nedeniyle ölümünü kuþkulu bulan kimilerinin sesleri gazete köþelerine (13 Nisan-Tercüman) bile yansýdý. Her þey bir yana, kimi sendika yöneticilerinin, bu arada adýnda “devrimci” olan DÝSK’in eski ve yeni baþkanlarý da, Sabancý’nýn ölümüne göz yaþý dökmekten geri kalmadý, hatta Rýdvan Budak, iþçilere iþ verdiði için Sabancý’ya þükranlarýný sundu, onun bir “emek dostu” olduðunu söylemekten de çekinmedi. Köþe yazarlarýnýn, iðrenç dalkavukluklarý bir yana býrakýlsa bile, kimileri Sabancý’nýn ölümünün ardýndan, sosyalizme kinlerini kusmakta epey rahatladý. Bunlar arasýnda, özellikle öne çýkan tema, Sabancý’nýn sempatik (siz þaklabanlýk anlayýn) tavýrlarla, sermaye sýnýfýný halka sevdirmekte büyük hizmette bulunmasýydý. Devrimci-komünist hareketin zayýflýðýný fýrsat bilen bu aþaðýlýk zatlar soruyorlardý: “60’larda-70’lerde olsaydý, Sabancý’nýn cenaze törenine bu kadar insan katýlýr mýydý, bu kadar insan
onun ardýndan aðlar mýydý?” Dönekliðini piþkince savunan, sözde “eski solcu” kimileri de, Sabancý’nýn ölümünün ardýndan, onun, “topluma yararlý hizmet vermesi”, “eðitim, kültür gibi sosyal alanlarda yatýrým yapmasý” gibi “vasýf”larýndan söz edilmesine takmýþlardý. Böyle söylemek, hala sosyalizmin ideolojik baskýsý altýnda bulunmak anlamýna gelirdi. Ne yani, bir kapitalist bu konularda yatýrým yapmadý diye, onun küçümsenmesi mi gerekiyordu? Kapitalistin zenginleþmesinden doðal ne olabilirdi; kapitalistlerin zenginliklerinden suçluluk duymalarýna hiç de gerek yoktu... Yazýsýný kapitalistlerin aðzýndan þu cümleyle sonuçlandýrýyordu: “Hakkýmda hiçbir yanlýþ anlama olmasýn. Eðer kendine halk diyen insanlarýn inancý, kendi çýkarlarýnýn kurban gerektirdiði yolundaysa, o zaman bence kamu yararý cehennemin dibine!” Devrimciler, komünistler olarak zayýfýz, o nedenle köpek ulumalarýnýn bu kadar rahat duyulmasýnda bir anormallik yok. Ama, bugün yüksek sesle sayýklamalarýnýn, ayný zamanda gelecek korkusundan kaynaklandýðýndan da þüphe yok. Söyledikleri gibi “komünizm öldü”yse, o zaman her fýrsatý komünizme saldýrý olarak kullanmalarý için hepsinin ruh hastasý olmasý gerekirdi. Hayýr, onlar hasta deðil, korkularýný açýktan dile getiremedikleri için, korkularýný komünizme saldýrarak bastýrmaya çalýþýyorlar. Sadece arkasýndan konuþanlar deðil, Sakýp Sabancý bile ölüm döþeðinde, korkusunu Baþbakana yazdýðý mektupta dile getirmiþti: Ne olursa olsun grevler olmasýn! Ne yaparlarsa yapsýnlar, korkularý gerçek olacak, ezilenlerin, sömürülenlerin öfkelerinin yarattýðý þiddetten kurtulamayacaklar; belki de, onlara “aða”larý gibi döþeðinde ölüm nasip olmayacak!
namik görüntüsü ile, “SHP’lilik” taban tabana zýttýr ve önümüzdeki dönem, Blok’un misyonu bu çeliþkiyi gidermek olacaktýr. Bu bakýmdan en fazla kaygý duyan ve sorumluluk altýna girense, SHP ve DEHAP’týr. Blok vesilesiyle, geçmiþte hükümet ortaðý olan, özellikle Kürdistan’da hiçbir meþruiyeti olmayan bir burjuva düzen partisi, yeniden meþrulaþtýrýlmýþ, aklanmýþtýr. Bu, burjuva düzen için az bir baþarý deðildir. Blok’un önümüzdeki dönem oynayacaðý rol de buradan deðerlendirilmelidir. Buradan bakýldýðýnda ise, Kürtlere, “neden SHP çatýsý altýna girdiniz” eleþtirisini yöneltip, sonra da baþarýsýzlýktan ders çýkarmaya çaðýrmak, önümüzdeki dönem için bir dizi tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Bu türden deðerlendirmelerle Kürt hareketini etkileyeceðini düþünmek, saflýk deðilse, körleþme anlamýna geliyor. Çünkü Kürtler, bu bloku bilinçsizce kurmuþ deðildir, kendi siyasal hedefleri bakýmýndan anlamlý bulmuþlar, çýkardýklarý “dersleri” de bu hedefler üzerinden çýkarmýþlardýr. Blok’un oy oraný ve alýnan belediye sayýsý üzerinden deðerlendirilmesi ve bu deðerlendirme üzerinden çýkarýlan sonuçlar, hem blok içinde bulunan liberallerde, hem de bloktan ayrý duranlarda bir hayal kýrýklýðý yaratmýþtýr. Çünkü ne olursa olsun, yerel seçimlerin ve genel olarak devlet iþleyiþinin yanlýþ deðerlendirilmesinden kaynaklý olarak, AKP yerine Blok’un belediye yönetimlerine gelmesi, yýðýnlar açýsýndan “daha olumlu” olarak görülmekte, böyle bir beklenti içinde bulunulmaktadýr. Bu ise, kendisini bloktan ayýranlarýn bu tutumunun, gerçekte içerikle ilgili deðil, SHP çatýsýndan kaynaklý biçimsel bir ayrý duruþ olduðunu göstermektedir. Güçbirliði oluþumu, kendisini hiç gizleme gereði duymadan, düzeniçi bir çözümü ortaya koymuþ, bunu yapmaktan gocunmamýþtýr. Gerçekte gocunmasý için bir neden de yoktur. Ýçinde yer alan, sol liberal partilerinse, kendilerini Güçbirliði adýna öne çýkan tutumlardan, söylemlerden ayýrma kaygýlarý bir sonuç vermemiþtir. Örneðin, Karayalçýn’ýn CHP ile “sol oylarý bölmemek” adýna önerdiði tutumlar, ya da Kürtlerle ittifak yapmanýn izahý olarak getirilen, “özür dilemek isteyenlere þans vermek gerekir” söylemleri, blokun niteliðini yeterince ortaya koymaktadýr. Kimseden de bu konularda bir itiraz gelmiþ deðildir. Blok’taki bileþenlerin rahatsýzlýklarý daha çok, aday sayýsý vb. üzerinden olmuþtur. Bunlar, blokun misyonunu yeterince ortaya koyuyor. Blok’un programýnýn ve misyonunun bu içeriðini görmemek, sorunu sadece SHP ile iþ yapýlmasýnda aramak, kendisini bu programdan ayýramamayý anlatýyor. Bu nedenle de, önümüzdeki dönem için hala blok bileþenleriyle temas ve ortak iþ yapma olanaklarýna ilgi göstermekten geri durulmuyor. Seçim sonuçlarý üzerinden giriþilen “sol” tartýþmalarýnýn zemini olan “blokun baþarýsýzlýðý” söylemi, bu yüzden hevesle üzerine atlanýlacak bir tartýþma deðildir. Blokun baþarýsýzlýðý tespitinden hareket edip, onu ders çýkarmaya çaðýrmak, ne yazýk ki, tuzaklarýn görülmediðine iþaret etmektedir. Hele de devrimci hareketin, yýllarýn liberalleriyle parlamenter zeminde ortak iþ yapma hevesi, kimi gruplarýn son hýzla bu rüzgarlara kendisini kaptýrmasý, tehlikenin büyüklüðüne iþaret ediyor. Devrimci hareket, seçimlerden sonra “sol”u tartýþmak yerine, kendisinin devrimci hareket olduðunu hatýrlamalý, “sol” tartýþmalarýnýn içsel bir parçasý olmaktan kaçýnmalýdýr.
9
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Seçimler ve Burjuva Gündeme Kapýlmanýn Devrimci Harekette Býraktýðý Ýzler;
D
evrimci hareketin, kendi baðýmsýz gündemini oluþturacak ve bunun takipçiliðini yapacak bir güce sahip olmadýðý bugün, güncel siyasetteki varlýðý, sürekli olarak, burjuva gündem çerçevesinde söz söylemek, tutum geliþtirmek olarak þekilleniyor. Her konuda olduðu gibi, yerel seçimlerde de, hareketin varlýðý bu biçimde þekillendi. Burjuvazinin, kendi gündemi çerçevesinde, devletin yeniden yapýlandýrýlmasý kapsamýnda attýðý temel adýmlardan biri olan “kamu yönetimi reformu” ve “yerel yönetimler yasasý” üzerinden yapacaðý düzenlemelerin yürütülmesinde ve rant paylaþýmýnda etkin olacak yerel yönetimleri seçmek için yaptýðý iþbölümünü ifade eden seçimler geride kaldý. Hangi partinin baþarý kazandýðýndan baðýmsýz olarak yerel seçimlerde, bu adýmlarýn yürütücülüðüne iliþkin bir iþbölümü yapýlmýþ oldu. Devrimci hareketin hemen tamamý da, bu içerikteki seçimlerde, kendi adaylarýyla yer aldý. Tablonun toplamý, kaba bir bakýþla böyle bir görüntü sunuyor. Bu tablonun ayrýntýlarý içinde, devrimci hareketin, seçimlere deðiþik beklentilerle katýlan deðiþik gruplarýnýn, kendileri açýsýndan beklediði ve elde ettiði “baþarýlar” da var elbette. Örneðin, seçim çalýþmalarý vesilesiyle, birkaç yeni ilde etkinliðini geliþtiren, bu çalýþma sayesinde, elindeki güçlerin önüne somut hedefler koyarak, onlarý kazanan, kendi tanýtýmýný yapan gruplar, baþarý ölçüsü bu olduðu zaman, elbette seçimlerden kendi ölçülerine göre baþarýyla çýkmýþ oldular. Ancak, bu ayrýntýlar, toplam tablonun yukarýda verilen görüntüsü içinde hiçbir þeyi deðiþtirmiyor. Politik bakýmdan, burjuva gündeme kapýlmýþ olma gerçeðini deðiþtirmiyor. Ezilen, sömürülen yýðýnlarýn gözünde, devrimci bir seçeneðin kendisini hissettirdiði bir tabloyu ortaya çýkarmýyor. Ýþte, hangi grup, kendi adýna nasýl bir kazaným elde ederse etsin, seçimlerdeki politik atmosfer budur. Bu tablodan, devrimci hareketin tümü de sorumludur. Toplam olarak devrimci harekitin seçime katýlmasý, onun gerçek sorunlarda yol almasýna hizmet etmemiþtir. Ortaya çýkan bu durum, seçimlere katýlmanýn genel olarak doðru olup olmamasýndan kaynaklanmýyor. Komünistler, yýðýnlarýn parlamenter kurumlardan henüz kopmadýklarý, bunlar dýþýnda bir alternatifin de kendisini hissettirmediði koþullarda, elbette ki seçimlere katýlmayý genel olarak yanlýþ bulmazlar. Ancak katýlacaklarý durumda da, parlamenter hayallerin ve yanýlsamalarýn geliþmesinin önüne geçen, yýðýnlardaki bu yönlü beklentileri kýrarak devrimci bir geliþmenin yolunu gösteren bir tutum geliþtirirler. Halbuki yerel seçimlerde alýnan tutumlar, bu tutumdan çok uzak olduðu gibi, yanýlsamalarýn yayýlmasýna ve öncelikle devrimcilerin bilincinde kýrýlmalara hayat veren bir içerik taþýmýþtýr. Burjuva gündeme kapýlmak, genel olarak seçimlere katýlmýþ olmak deðil, kendi gündemini, kendi sorunlarýný öne almayýp, düzenin kulvarýnda yarýþ sür-
düren, onun iþleyiþine tabi olan içerikte kendini ortaya koymuþtur. Yerel yönetimlerin, burjuva iktidarýndan ayrý kurumlar olduðu ve buralarda yönetime gelmenin, yýðýnlar için “kýsmi de olsa iyileþtirmeler” elde edilmesini saðlayabileceði beklentisi, hareketin hemen tümünün tutumunda belirleyici olmuþ, bu beklentiler ortalýða saçýlmýþtýr. Örneðin, seçildiðinde belediye baþkanýnýn alacaðý ücretten, bütçe ve ödenekleri halk için kullanmaktan bahsedenler, bunu “sosyalist kent anlayýþý” olarak sunsalar bile, aslýnda bu, düzenin yýkýlmasýný önceleyen böyle bir anlayýþýn yýðýnlara kazanýmlar saðlayabileceði yanýlsamasýný beslemiþtir. Bunun yaný sýra, bu propagandayý yapanlar, “oyun onur olduðu”nu söylediklerinde, niyetleri ne olursa olsun, bir yandan kendilerine oy vermeyen iþçi ve genel olarak çalýþanlarý “onursuz”lukla suçlayarak aþaðýladýklarý gibi, “sosyalist kent anlayýþý”nýn, oyla iliþkisini kurarak, düzeniçi hayallerin yayýlmasýna ortak olmuþlardýr. Ya da, muhtar seçimlerinde, adaylarý tekleþtirmeyi önüne koyan devrimcilerin, bu tutumlarýnýn gerisinde, muhtarlýk kurumundan ezilenlerin yararýna kazanýmlar elde edilebileceði beklentisi vardýr. Kimse, bu beklentilerden kendisini ayýrmýþ deðildir. Bu türden tutumlarýn yaydýðý etki, burjuva kurumlarý karþýsýna almayan, onlarýn içinde yer alanlar devrimciler olduðunda, ezilenlerin lehine deðiþikliklerin yapýlabileceði yanýlsamasýný yayan, parlamentarist bir bilinçtir. Halbuki, devrimciler düzen yýkýlmadan da kazanýmlar elde edileceðini reddetmeseler bile, bunlarýn burjuva kurumlara dayanýlarak deðil, ancak örgütlü bir güçle ve mücadeleyle elde edilebileceðini öne çýkarýrlar. Halbuki, aday çýkaranlar bunu örgütlü güçte deðil, kurumlara seçilmekte, bunun için oy istemekte gördüklerini ortaya koymuþlardýr. Böyle olduðu için de, 12 milyonluk Ýstanbul’da bini bile geçmeyen oy almayý baþarý olarak sunabilmiþler, geleceðe dönük iyimser açýklamalar yapmýþlardýr. Devrimci hareketin hemen tümünün seçimlere katýlma tutumunu benimsemesi, hareketin devrimci ufkunu biraz daha karartan, parlamenter yanýlgýlarý ve bulaþýklýklarý devrimci tabana taþýyan bir sonuç yaratmýþtýr. En devrimci vurgular yapanlarýn bile, “elbette bu iþ belediyelerle olmaz” demeye baþlamalarý, devrimci bir bilinç geliþmesini deðil, gerçekte gerilemeyi ifade etmektedir. Bugün seçimlerdeki Güçbirliði’nin Karayalçýn’ýn bile, bunun belediyelerle olmayacaðýný söylediði bir ortamda, “bu iþ belediyelerle olmaz” demenin, kendini liberal hayallerden ayýrma bakýmýndan bir iþlevi yoktur. Ayný þekilde genel ve soyut bir “sosyalist kent” söyleminin de. Devrimci bir bilinç yaratmaya hizmet edecek bir seçim çalýþmasý, sistemi, onun kurumlarýný karþýsýna alan bir perspektif ve pratiði gerektirir. Bu konularda bir açýklýkla birleþmeyip, genel olarak “sosyalizm için” seçimlere katýldýðýný söylemek, niyetten baðýmsýz olarak, yýðýnlarda, “belediyeler üzerinden düzen deðiþikliði” ya da kýsmi iyi-
Devrimci bir bilinç yaratmaya hizmet edecek bir seçim çalýþmasý, sistemi, onun kurumlarýný karþýsýna alan bir perspektif ve pratiði gerektirir. Bu konularda bir açýklýkla birleþmeyip, genel olarak “sosyalizm için” seçimlere katýldýðýný söylemek, niyetten baðýmsýz olarak, yýðýnlarda, “belediyeler üzerinden düzen deðiþikliði” ya da kýsmi iyileþtirmeler yapýlacaðý bilincini yaymaktadýr.
leþtirmeler yapýlacaðý bilincini yaymaktadýr. Gerçekten devrimci amaçlarla girilen bir seçim çalýþmasý, genel olarak sosyalizm propagandasýndan elbette geri durmazken, ayný zamanda, iþçi sýnýfý ve ezilen-sömürülen kesimlerin, yerel yönetim seçimlerinde düzenden beklentilerinin daha yaygýn olduðu düþünüldüðünde, bu beklenti ve ihtiyaçlarýn burjuva kurumlarý üzerinden karþýlanamayacaðýný net olarak anlatmak, kendi tutumunu da bunun üzerinden þekillendirmek durumundadýr. Ezilenlerin gerçek ihtiyaçlarýný, yerel yönetimlerden beklentilerini görüp, bu ihtiyaçlarýn üzerinden atlamadan, ama bunlarý elde etmenin de, düzenle karþý karþýya gelmeksizin mümkün olmadýðýný gösteren bir içerik öne çýkarýlmadýðý durumda, en keskin sosyalizm söylemleri bile, seçim atmosferinde düzeniçi hayalleri beslemektedir. Örneðin bir belediye baþkaný adayý, ilçedeki ulaþým, saðlýk, barýnma, beslenme gibi sorunlar karþýsýnda, ezilenlerin taleplerinin ne olduðunu bilir ve bunlarý öne çýkarýr. Ancak, kendisinin bugünkü durumda, seçildiðinde bunlarý yapmaya kalktýðýnda, kapitalist sistem tarafýndan kuþatýlacaðýný, bunun da kaçýnýlmaz olarak genel bir iktidar sorununa dönüþeceðini net bir þekilde ortaya koymasý gerekiyor. Kaldý ki, ezilenlerin beklenti ve ihtiyaçlarýný tam olarak ortaya koyan, bunlarýn nasýl gerçekleþeceði konusunda devrimci bir yol öneren, etkili, devrimci bir seçim propagandasý, daha baþtan düzen güçleriyle karþý karþýya gelecek, engellenecektir. Bu içerik, güçlü bir devrimci odaklaþmayla, kendisini burjuva siyaset tarzýndan ve içeriðinden ayýran bir pratikle yapýldýðýnda, kitleler nezdinde bir ilgi merkezi olabilecektir. Bu çalýþma yürütüldüðü durumda, ezilenler, ihtiyaçlarýný karþýlamanýn yolunu görecekler, bu yolu gösteren bir çalýþmaya güç ve enerjilerini katabileceklerdir. Böyle bir çalýþma, zaten, seçimin kazanýldýðý durumda, karþýlaþýlacak baskýlarý da baþtan gösterecek, düzeniçi yanýlsamalarý parçalayacak, olasý bir baský durumunda da, yerelliklerde, düzenle karþý karþýya gelen bir kitle dinamiðini beslemeye hizmet edecektir. Bu çalýþma için gereken ise, çok büyük bir güç deðil, esasta, bu yönde, düzen karþýtý bir içerikte net olan politik bir iradenin kendisini ortaya koymasýdýr. Devrimcilerin tümü, düzen karþýtý
KÝTAPLARI
Komünistler Ne Ýçin Nasýl Mücadele Etmeli? .......... 3.500.000 Lenin Döneminde Komünist Enternasyonal -Belgeler 1 ...... 4.000.000 Lenin Döneminde Komünist Enternasyonal -Belgeler 2 ...... 8.000.000 Komünist Parti Manifestosu .... 1.500.000 Bir Bolþeviðin Anýlarý ............... 4.000.000 Bolþevikler Ýþsizleri Nasýl Örgütledi? ...................... 1.500.000 Komünistler Hangi Geleneðe Sahip Çýkmalý? ....................... 7.000.000 Üstü Örtülen Geleneðimiz: Komintern Üyesi TKP ............. 3.500.000
bir içerikte soyut olarak hemfikir olsa bile, onlarýn böyle bir iradeyi ortaya çýkarmasýnýn önündeki engel, hem hareketin genel olarak gerilediði dönemde, devrimci bilinç ve ufuk kaybýdýr, hem de sahip olunan ideolojik zaaflardýr. Birden fazla devrimci grubun, bu belirttiðimiz içerikte yapacaðý bir yerel seçim çalýþmasý, bugün kimsenin ufkunda bile kalmamýþ olan, devrimci bir enerji ve atmosferi yaratabilirdi. Devrimci hareketin, mevcut gidiþi tersine çevirecek bir gücü bir çýrpýda yaratmasý elbette seçimler özelinde mümkün deðildi. Ancak, devrimci bir seçeneðin, yani gidiþi tersine çevirme iradesinin oluþtuðu, devrimci-düzen dýþý bir içerikteki ortak bir çalýþmanýn yapýlabildiði bir durumda, böyle bir seçim çalýþmasýnýn sonuçlarý, gerçekten devrimciler için deðerlendirilecek veriler ortaya çýkarabilir, bu vesilesiyle bu çalýþmada bir enerji açýða çýkarýlabilirdi. Ancak bu seçeneðin yaratýlmadýðý durumda, çeþitli nedenler ve beklentilerle seçimlere katýlarak alýnan tutum, boþ oy verilmemesine hizmet etmek anlamýna gelmiþtir. Yýðýnlarýn düzen için kurumlardan kopmadýðý bir ortamda, buna hizmet etmiþ olmak, kimse için övünülecek bir durum olmasa gerektir. Son yerel seçimlerde hem Blok üzerinden yayýlan yanýlsamalarý, hem devrimci hareketin kendisini reformizmden, parlamentarizmden ayýrdedemeyen tutumunu, olmamýþ saymak mümkün deðildir. Bunlar, esas olarak önümüzdeki dönemde tuzaklara düþmemek ve devrimci hareketin kendi sorun ve görevlerine yoðunlaþmak bakýmýndan ders çýkarmasýný gerektiren, hareketin ufkunun gerilemesinin, biriken zaaflarýn bir sonucu olarak ortaya çýkmýþ sorunlardýr. Bunlar, oy pusulasý basýp, çýkan oy sayýlarýnda seçim baþarýsý arayan,tasfiyeciliðin girdabýndan kendini ayýramayan kesimler için, üzerinde ciddiyetle durulmasý gereken alarm sinyalleridir.
BROÞÜRLER Ekim Dersleri Bolþevizme Sadýk Kalýnmadan Öðrenilemez ....... 1.000.000 Devrimci Parti Güçleri Nedir Ne Deðildir? .................. 1.000.000 Tam Ücretli 6 Saatlik Ýþgünü Dört Vardiya .............................1.000.000 Öðrenciye Ýþ, Çalýþana Öðrenim Hakký! ....... 1.000.000
PARTÝ YOLUNDA 1-2 Teorik-politik Ýnceleme ve Eleþtiri Dizisi ........................... 2.500.000
10
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Ýþsiz Ordusu Büyüyor, Kapitalistler Daha Çok Kazanýyor!
sýnýfýn mücadele günlüðü PETKÝM’de Eylemler Sürüyor!
Geçtiðimiz aylarda, PETKÝM’de taþeron firmalara baðlý olarak çalýþan 570 iþçi, Petrol-Ýþ sendikasýna üye olarak, diðer iþçilerle ayný haklarý kazanýnca, PETKÝM yönetimi, taþeron firmalara sendikalý iþçilerle çalýþmamalarýný söyledi ve birçok iþçi iþten atýldý. Bunun üzerine iþçiler eyleme geçti. En son 120 taþeron iþçinin iþten atýlmasý üzerine PETKÝM’deki tüm iþçiler iþ býrakarak eylem yaptý. Ýþçiler fabrikadan mal çýkýþýný da engellediler. Bunun üzerine yönetim geri adým atarak, taþeron firmalarýn sendikalý iþçilerle çalýþmasýna karýþmama kararý aldý. PETKÝM’de patronlara geri adým attýrýlan mücadelenin en önemli yaný diðer iþçilerin de taþeron iþçilerle birlikte mücadele ederek kendi haklarýna da sahip çýkmalarý oldu.
Maser Tekstil Ýþçileri Kazandý!
Kýraç’ta bulunan Maser Tekstil fabrikasý iþçileri, ödenmeyen ücretleri ve kötü çalýþma koþullarýnýn deðiþtirilmesi için Þubat ayýnýn sonunda iþ býraktýlar. Kölelik koþullarýnda çalýþan Maser iþçilerinin sendika ve sigorta haklarý olmadýðý gibi, çalýþma saatleri sipariþ yetiþsin diye bazen 72 saati bulabiliyor. Bütün bunlara karþý iþ býrakan iþçiler, üç günlük mücadelenin sonucunda iki aydýr ödenmeyen ücretlerini aldýlar.
Ayser Tekstil’de Mücadele Sürüyor!
Ýstanbul Esenyurt’ta bulunan Ayser Tekstil’de çalýþan 40 iþçiden 25’i Haziran ayýnda TEKSÝF sendikasýnda örgütlenmelerinin üzerine iþçileri örgütlülükten vazgeçirmek için iþ saatlerini uzatan, yemek ve çay paydoslarýný, servis hakkýný kaldýran patron, bununla da yetinmeyerek 9 sendikalý iþçiyi iþten attý. Bunun üzerine 17 aubat’ta baþlayan grev hala devam ediyor. Ýþçilere örgütlenmekten vazgeçmeleri karþýlýðýnda daha yüksek ücret öneren patronun teklifini kabul etmeyen iþçiler, fabrika önünde nöbetleþe bekleyerek greve devam ediyorlar. Ayser Tekstil iþçileri, patronun yoðun baskýlarýna ve kýrýntýlarla onlarý mücadeleden vazgeçirme oyunlarýna karþý durarak, bundan sonraki mücadeleler için de örnek bir tutum gösteriyorlar.
Seda Giyim’de Sendikalaþma Mücadelesi!
Ümraniye Sultançiftliði’nde bulunan Seda Giyim Fabrikasý’nda patronun zam yapmamasý üzerine DÝSK/Tekstil sendikasýnda örgütlenen 33 iþçi iþten atýldý. Uzun çalýþma saatleri, mesai ücretlerinin tam ödenmemesi ve kötü çalýþma koþullarýna patronun iþçilere zam yapmamasý eklenince sendikalaþma kararý alan iþçiler, düþük performans gösterdikleri bahane edilerek iþten atýldýlar. Patronun ve jandarmanýn baskýlarýna karþý diðer iþçileri de sendikaya üye yapmaya çalýþan iþçilerin mücadelesi sürüyor.
Ç
ürümenin en son sýnýrlarýna dayanan kapitalist sistemin insanlýðý mahkum ettiði sefalet giderek büyüyor. Her gün açlýktan, hastalýktan, kötü beslenmeden dolayý binlerce insan ölürken, milyarlarcasý da, bir gün daha ayakta durabilmenin savaþýný veriyor. Küçücük bir azýnlýðýn mutluluðu uðruna, bütün hayatlarý boyunca karýn tokluðuna kölece çalýþmak zorunda kalan ezilenler, artýk karýnlarýný doyurmalarýna yetecek kadar para kazanabildikleri iþler için bile birbirleriyle yarýþmaya, iþsizliðe ve açlýða mahkum ediliyorlar. Burjuvazinin iþçi sýnýfýný mahkum ettiði sefalet koþullarý, iþsizliðin gün geçtikçe artmasýyla daha bir aðýrlaþýyor. Tüm dünyada giderek artan iþsizlik oranlarýnýn, artýk bu düzenin istikrarýný bile sarsacak boyuta ulaþtýðýný, burjuvazinin araþtýrma kurumlarýnýn küçültülmüþ rakamlarý bile gösteriyor. ILO’nun bu yýl açýkladýðý rakamlara göre, 2003 yýlýnda, bütün dünyada en yüksek iþsizlik oraný yaþandý. Dünyada, çalýþabilir nüfusun %6,2’si, yani 185 milyon kiþi iþsiz. Yalnýzca “geri kalmýþ” ülkelerde deðil, Avrupa, ABD ve Japonya’da da iþsizlik en üst boyutlara ulaþmýþ durumda. Örneðin 40 milyon nüfuslu Ýspanya’da, sadece resmi rakamlara göre, 2 milyon 127 bin iþsiz var. 30 OECD ülkesi arasýnda iþsizlik sýralamasýnda dördüncü sýrada bulunan Türkiye’de de, iþsizlik sorunu iþçi sýnýfýnýn en yakýcý sorunlarýnýn baþýnda geliyor. Bir yandan sanayideki üretim artýþýndan bahsedilirken, bir yandan da ekonomik sýkýntý, verimlilik artýþý, fazla istihdam bahane edilerek iþten atýlanlarýn sayýsý artýyor. Yine resmi rakamlara göre iþsizlik örneðin Ýstanbul’da %15,5’e ulaþmýþ durumda. Ýþsiz sayýsýnýn artmasý kadar, iþsizliðin nasýl bir boyuta ulaþtýðýný gösteren diðer bir olay da, bir yýldan daha uzun süredir iþsiz olup iþ arayanlarýn sayýsýnýn toplam iþsiz sayýsý içindeki payýnýn giderek artmasý. Örneðin, 2000’de %23,4 olan bu oran 2002’de %29,1’e çýkmýþ. Uzun süreli iþsizliðin artmasý, iþsizliðin artýk çoðu kiþi için yaþamýn bir parçasý haline gelmesiyle, birçok iþsiz de artýk iþ bulmaktan umudunu keserek iþ aramayý býrakýyor. DÝE’nin geçtiðimiz günlerde açýklanan Hanehalký Ýþgücü Anketi’nin sonuçlarý, bu gerçeði çok çarpýcý bir þekilde gösteriyordu. Açýklanan rakamlara göre iþsiz sayýsý azalmýþ gibi görünüyordu. Ýnandýrýcý olmayan bu sonucun nerden çýktýðýna bakýldýðýndaysa, ortaya çýkan gerçek, iþsizliðin nasýl bir boyuta geldiðini, bütün açýklýðýyla gösteriyor. Aslýnda iþsiz sayýsýnýn azalmýþ gibi görünmesinin nedeni, son bir yýl içinde, iþ arayan 850 bin kiþinin, iþ bulmaktan artýk vazgeçmesi ve iþgücü tanýmýnýn dýþýna çýkmasý. Bu durum aslýnda, resmi rakamlara göre 2,5 milyon olan iþsiz sayýsýnýn çok daha fazla olduðu ve iþsizlik sorununun sadece resmi iþsizlerle sýnýrlý olmadýðýný gösteriyor. Ýþsizliðin, özellikle de uzun dönemli iþsizliðin bu derece artmasý, insanlarýn artýk iþ bulma umudunu bile kaybederek iþ aramaktan vazgeçmesi, yalnýzca iþçiler için deðil, burjuvalar için de önemli bir sorun haline gelebiliyor. Milyonlarca iþsiz kadar, iþ aramaktan vazgeçen 850 bin kiþi de sistemin devamý için büyük bir tehdit oluþturuyor, çünkü uzun süre iþ bulamayýp iþ aramaktan
vazgeçmek, artýk bu düzende karnýný bile doyurabilme imkanýndan umudunu kesmek anlamýna geliyor. Burjuvalar da bu tehdidin, patlamaya hazýr durumda olan tehlikeli dinamiðin farkýnda olduklarý için, sýk sýk iþsizlikle mücadele etmekten, bilmem ne kadarlýk istihdam yaratmaktan v.s bahsedip duruyorlar. Tabii ki onlarýn derdi iþsizliði tamamen yoketmek deðil, yalnýzca bir toplumsal patlamaya neden olabilecek düzeye çýkmasýný önlemek. Zaten iþsizliðin her zaman belli bir seviyede olmasý gerekiyor ki, iþçileri rahat rahat düþük ücretlerle çalýþtýrsýnlar, dýþarda bekleyen milyonlarca iþsizi gösterip, çalýþanlarýn haklarýný ellerinden alabilsinler. Ama kapitalistler fazla ileri gidip bu dengeyi bozarlarsa, bunun kendileri için pek de hayýrlý olmayacaðýný biliyorlar. Büyük patronlarýn örgütü TÜSÝAD’ýn eski baþkaný Tuncay Özilhan’ýn, artan iþsizlik oranlarý karþýsýnda korkuyla ifade ettiði gerçekler bunu açýkça gösteriyor: “Ýþsizliðin ulaþtýðý boyutun açacaðý sosyal yaralar gelecekte önlemler alýnmazsa, hükümeti, fazla uzak olmayan bir vadede, siyasal bir gelecek hesabý yapamaz hale getirebilecektir. Ülkeyi ise bir girdaba sürükleyecektir” (5 Þubat 2003). Sermayenin bir diðer sözcüsü AKP Hükümeti de, 2003 yýlýnda en üst boyuta ulaþan ve giderek büyüyen bir sorun olan iþsizliðin nasýl bir tehdit olduðunun farkýnda olsa gerek ki, bir süreliðine de olsa iþsizleri oyalayacak yöntemlere ihtiyaç duyuyor. Bunun için de, Devlet bakaný Gürdal Akþit’in açýklamasýna göre hükümet, 2004 yýlýný iþsizlikle mücadele yýlý olarak ilan etmiþ. Temel hedef ise, “istihdamýn geliþtirilmesi ve iþsizliðin önlenmesi”ymiþ. Daha iktidarýnýn bir yýlý dolmadan, iþçi sýnýfýnýn bütün kazanýlmýþ haklarýný ellerinden almaya yönelik iki temel yasayý kabul eden hükümetin, iþsizlikle mücadele edeceði yalanýna iþçi ve emekçilerin karný fazlasýyla tok durumda. Yeni iþ yasasýyla birlikte, keyfi bir þekilde, tazminatsýz iþten çýkarýlan, özelleþtirmelerle birlikte kapý önüne konulan, Kamu Reformu Yasa Tasarýsýyla, hiçbir iþ güvencesi olmadan sözleþmeli iþçi olarak çalýþacak milyonlarca iþçi için, hükümetin iþsizlikle mücadelesi yalaný biriken öfkeyi arttýrmaktan baþka bir iþe yaramýyor. Bu yalan düzeninin iþçi sýnýfýna yýkýmdan baþka birþey getirmeyeceðinin en açýk kanýtý, bir yandan tüm dünyada sürekli bir verimlilik ve üretim artýþýndan bahsedilirken, dünyadaki zenginlik giderek artarken, iþçi sýnýfýnýn payýna bu verimlilikten, zenginlikten daha fazla iþsizlik, yoksulluk ve sefalet düþmesidir. Hergün gazetelerde, televizyonlarda verimlilik arttý, üretim arttý, ekonomi düzeldi, enflasyon düþtü diye okuduðumuz, dinlediðimiz þeyler aslýnda yalnýzca burjuvalarýn daha fazla zenginleþmesi anlamýna geliyor. Bunlarý rakamlardan da görmek mümkün. Ege Bölgesi Sanayi Odasý’nýn (EBSO) yaptýðý bir arþtýrmaya göre, 2002’de imalat sanayinde verimlilik %17 artarken, yani patronlar daha fazla kazanýrken, iþçilerin ücretlerinde %17’lik bir gerileme olmuþ. Aslýnda bunda þaþýrýlacak birþey yok, çünkü bu düzende “verimlilik”, teknolojinin sürekli geliþmesiyle ya da daha az iþçi çalýþtýrarak daha fazla sömürü yaparak, daha fazla üretim yapmasý, dolayýsýyla daha fazla kazanmasý anlamý-
na geliyor. Kapitalistler için verimliliðin artmasý, iþçiler için daha fazla iþsizlik demek oluyor. Bir yandan ekonomi büyüyor, verimlilik artýyor diyenler, neden daha çok iþçinin iþsiz kaldýðýný, iþçilerin ücretlerinin neden giderek azaldýðýný açýklamýyorlar. Bunlarýn hepsinin tek ve basit nedeni kapitalistlerin sýnýrý olmayan, her zaman daha fazla kazanma istekleridir. Teknolojinin geliþmesi, makineleþme düzeyinin artmasýyla birlikte, verimlilik artarken, önceden beþ iþçinin yaptýðý iþi þimdi üç iþçi yapýyor. Böylece her geçen gün daha fazla iþçi iþsiz kalýyor. Bir yandan da çalýþma saatlerini artýran patronlar, iþçileri daha hýzlý çalýþmaya, daha çok üretmeye zorlamaktan da geri durmuyorlar. Bütün bunlar biraraya gelince, üretim artýyor, ama artan üretimden, zenginlikten iþçilerin payýna, iþsizlik, daha uzun saatler boyu daha yoðun çalýþma, iþsizlik tehdidiyle daha düþük ücretlere mahkum edilmek düþüyor. Teknolojinin geliþmesiyle birlikte verimliliðin ve üretimin artmasý, daha az sayýda insanýn çalýþmasýyla daha fazla zenginlik üretilebilmesi ve bugün tüm dünyada üretilenlerin dünya nüfusunun çok daha fazlasýnýn iyi bir þekilde yaþamasýna yetecek olmasý, bütün bu zenginliði tekellerine alan asalaklarýn olmadýðý bir dünyada, milyarlarca insanýn bugünkünden çok daha az çalýþarak daha rahat yaþayabileceðini gösteriyor. Bugün milyarlarca insan sefalet içinde, açlýk içinde yaþýyorsa, bunun nedeni herkese yetecek bir zenginliðin olmamasý deðil, aksine giderek artan zenginliðe bir avuç asalak tarafýndan el konmasýdýr. Ýþsizliðe neden olan þey, teknolojinin daha fazla geliþmesi deðil, geliþen teknolojinin iþçi ve emekçilerin çýkarýna kullanýlmamasýdýr. Oysa, geliþen teknolojiyle, bütün iþçiler ücretleri düþürülmeden, daha az saat çalýþabilir, vardiyalar arttýrýlarak bütün iþsizlere iþ saðlanabilir. Ama kapitalistlerin kar hýrsý buna izin vermez. Böyle bir düzende zaten bu mümkün deðildir, bunun mümkün olduðu düzeni de ancak biz iþçi ve emekçiler yaratacaðýz. Ýþçilerin sovyetlere dayanan iktidarýnda, teknoloji tüm insanlýðýn çýkarý için kullanýlacak ve ne bugünkü gibi iþsizlik olacak, ne de iþçilerin ürettiklerine birileri el koyacak. Üretimin giderek daha az sayýda insanla yapýlabilecek hale gelmesi, bugün iþçiler için iþsizlik demek olsa da, baþka bir düzende iþçi sýnýfýnýn fiziksel, zihinsel dinlenmesi, özgürce yeteneklerini geliþtirmesi anlama gelecek. Bugün tüm dünyada milyonlarca insan için en önemli sorun haline gelen iþsizlik sorunu, kapitalistlerin iþsizlikle mücadele yalanlarýyla, ya da onlarýn geçici çözümleriyle deðil, iþsiz iþçilerin ve çalýþan iþçilerin birlikte verecekleri mücadeleyle çözülecek. Komünist bir dünya kurma mücadelesinde, iþsiz iþçiler, dünyayý sarsacak o büyük patlamanýn en güçlü kývýlcýmlarýndan biri, belki de ateþleyicisi olacaklar. Ýþte, biz bu ateþi yakmayý becerdiðimizde, yüzyýllardýr insanlýðý köleliðe mahkum eden bütün asalaklar ve bu düzenin bütün pislikleri bu ateþin içinde kül olup kalacak, bu düzenin küllerinden açlýk, sömürü, sefaletin bilinmediði komünist bir dünya doðacak.
11
Sayý: 20 P Nisan ‘04
‘Kamu Yönetimi Reformu’ ve KESK’ten Beklentiler
D
evleti yeniden yapýlandýrma yasasý olarak adlandýrýlmasý doðru olan, “Kamu Yönetimi Yasa Tasarýsý”, seçim öncesinde en ön sýralarda yer alan bir gündem maddesiydi. Hükümet seçimleri de gözterek, büyük oranda mecliste kabul edilen tasarýnýn son halini vermeyi seçimler sonrasýna býraktý. Seçimlerin ardýndansa, bu gündem, devrimci hareketin gündemindeki temel aðýrlýðýný yitirip, sýradanlaþtý. Halbuki, kamu reformu adý altýnda yapýlan düzenlemeler, sýnýfa köklü ve kapsamlý bir saldýrý anlamýna geliyor ve iþ yasasý nasýl ki sýnýf hareketinin sadece kazanýmlarýný elinden almakla kalmayýp, önümüzdeki dönem için de belirleyici bir etkense, ayný þey bu düzenlemeler için de geçerlidir ve sonuçlarýyla birlikte ortadan kaldýrýlmadýkça da, hareketin önünde ciddi engeller yaratacaktýr. Bu nedenle de, yasanýn geçip geçmemesinden baðýmsýz olarak, bu saldýrýnýn yarattýðý sonuçlarýn ortadan kaldýrýlmasý ve giderek püskürtülmesi için, bugüne kadarki eksikliklerden ders çýkararak, sýnýfýn bütünsel çýkarlarýný öne alan bir savaþým çizgisinin geliþtirilmesi ihtiyacý devam etmekte, hatta yakýcýlaþmaktadýr. Devrimci hareketin önemli bir kesimi, sendikalar cephesinden yürütülen protesto eylemlerinden hem biçim hem de içerik olarak hoþnutsuz durumdadýr. Özellikle Yol-Ýþ gibi sendikalarýn açýktan vatan-devlet savunusu karþýsýnda kendisini bu çizgiden ayýrdetme kaygýsýný duymaktadýr. Bu nedenle de “devlet muhalefeti olmama” gibi vurgularla yapmakta; KESK’in sonuç alýcý olmayan eylem çizgisini eleþtirmekte, bu çizginin aþýlmasý için “önderlik boþluðunu doldurmak” gerektiði sonucunu çýkarmaktadýr. Ancak, önderlik boþluðu tespiti, mevcut çizgideki eksikliklerin görülüp, doðru bir perspektifin ve çizginin geliþtirilmesi yönündeki bir ihtiyaç olarak deðil, pratikte devrimcilerin damga vurmasý gerektiðini belirtmek biçiminde sýnýrlý biçimde kavranýyor. Halbuki KESK’te ya da baþka sendikalarda da, genel olarak sýnýf hareketinin tüm sorunlarýnda da önderlik boþluðu, esas olarak devrimcilerin bugünkü perspektifleriyle yönetimlere gelmesi ya da kitleselleþmesi deðil, esas olarak bu boþluðu doldurmak için gereken bir niteliðin yaratýlmasý ihtiyacýdýr. Kamu reformu düzenlemeleri karþýsýnda da eksik olan böyle bir niteliktir. Kamu reformu saldýrýsýnýn, öncelikli olarak “memur” diye adlandýrýlan iþçi kesimlerini hedeflemesinden hareketle, birçok kesim, sorunu bu sýnýrlýlýkta kavrýyor. Böylece, sorun, sýnýfýn bütününe dönük saldýrý deðil, ayrýcalýklý bir kesimin, mevcut durumunu korumaya dönük bir tepkiyle sýnýrlý olarak ele alýnýyor. Sorunun kapsamý böyle kavrandýðý ölçüde, bugüne kadarki çizgiyi ve kýsmi çýkarlarýn peþinde sürüklenen tutumu aþan, bütünsel ve topyekün bir karþý saldýrýnýn geliþtirilmesi de mümkün olmuyor. Sorunun böyle kavranmasý, aslýnda devrimci hareketin sürekli yakýndýðý sendika bürokrasisinin sýnýf hareketini dizginleyebilmesinin temel nedenini oluþturuyor. Çünkü sendikalarýn kýsmi, kesimsel çýkarlarý öne alan yaklaþýmlarýný aþan bir tutum geliþtirilmediði ölçüde, sadece devrimcilerin tabanda daha etkin olmasý üzerinden bu cendereyi kýrmak mümkün deðildir. Devrimcilerin tabanda bir etkinlik oluþturup, sendika bürokrasisini zorlamasý için de, mevcut sendikalist bakýþ açýsýndan kendisini ayýran, öncü bir perspektife sahip olmasý gerekir. Böyle bir perspektif elbette ki,
sýnýfýn içindeki öncü unsurlarýn enerjisini harekete geçirecek, biriken öfke ve tepkiyi mayalayarak, sendika bürokrasisi cenderesini parçalamak yönünde bir basýnç oluþturacaktýr. Asýl görülemeyen nokta da burasýdýr. Kamu reformu saldýrýsý karþýsýnda, hem saldýrýnýn muhatabý olarak KESK görüldüðü için, hem de KESK’i yaratan militan taban dinamizmi hafýzalarda halen canlýlýðýný koruduðu için, bu saldýrýlarýn püskürtülmesi konusunda da, genelde KESK’in öncülük etmesi bekleniyor. KESK’in bu konudaki eylemlere önderlik etmesi, deðiþik kesimleri saldýrýlar karþýsýnda birleþtirmesi bekleniyor. Ancak, her eylem sonrasýnda da, hem içerikte hem de eylemin çizgisinde, sonuç alýcýlýk deðil muhalifliðin, protestoculuðun, göstermelik tutumlarýn öne çýkmasýndan rahatsýzlýk duyuluyor. Bunun karþýsýnda ise, tabandaki devrimcilerin KESK yönetimine baský yapmasý, ya da tabaný örgütleyerek bu basýncý yükseltmesi dýþýnda bir öneri geliþtirilemiyor. Yýllardýr, hemen her gündemde izlenen bu yöntemden hala ders çýkarýlmýþ deðil. Oysa, KESK’in bu saldýrý yasalarý konusundaki tutumu, zaten cepheden bir tutum deðildir. KESK, “kamu reformuna evet, ancak demokratik içerikli olsun, bize de danýþýlsýn”ýn ötesine geçen bir tutum içinde deðildir. Ayrýca KESK, zaten yeni yasa tasarýsýyla belediyelerin etkinliðinin öne çýkarýlmasýný, demokratikleþme yönünde bir adým olarak görüyor. Yine bu nedenle de, yasaya cepheden karþý çýkmasý mümkün deðildir. Bu zaten içeriði itibariyle muhalif bir tutumdur. Yani sadece sonuçlara karþýdýr, düzenle-
melerin özüne deðil. Böyle bir içeriðin, protestoculuðu aþmasý ise zaten beklenemez. Eylemlerin tabandaki devrimciler tarafýndan radikalleþtirilmesi, bu çizgi aþýlmadýðý ölçüde, sonuç getirmeye yeterli deðildir. Dolayýsýyla, KESK’in tutumunun bu içeriði aþýlmadýkça, sonuç alýcý olmayý sadece eylemleri radikalleþtirmeye çalýþmaktan beklemek, sorunun sýnýrlý kavranýþýný anlatýyor. KESK’in tutumu, muhalifliði yanýnda, ayný zamanda da, kýsmi çýkarlarý ve ayrýcalýklarý savunma üzerine kuruludur. Saldýrýnýn kapsamýný, “memur” denilen kamu iþçilerinin elindeki ayrýcalýklarýn alýnmasý olarak gördüðü ve buna karþý bu ayrýcalýklarý elde tutmak üzerine kurulu bir muhalif çizgi izlediði ölçüde, devlet savunuculuðu anlamýna gelmektedir. KESK, bu saldýrýlara “sosyal devletin tasfiyesi” ve “hizmetlerin paralý hale getirilmesi” olarak yaklaþmakta, bunun karþýsýnda ise, “sosyal devleti”, “hizmetin kutsallýðý”ný öne çýkararak, dünkü konumu savunmayý sürdürmektedir. KESK’in bunu yapmasý, hem kesimsel bakmasý nedeniyle, hem de ona egemen olan liberal-muhalif anlayýþlar nedeniyle anlaþýlmaz deðildir. Anlaþýlmaz olan, devrimci hareketin de, bundan farklý bir çizgiyi geliþtirememesi, saldýrýlar karþýsýnda, ayrýcalýklarý savunmaktan kurtulup, iþçi sýnýfýnýn bütünsel çýkarlarýný savunan bir çizgi geliþtirememesidir. Ýþte, saldýrýnýn tüm kapsamýna raðmen, bu saldýrýyý püskürtecek bir çizgi geliþtirilemiyorsa, bunun sorumluluðu da, sýnýfýn öncüsü olma iddiasýnda olup, bunun gereðini yerine getirmeyenlerdedir. Bu gerçek ortadayken, kendi iddialarýný bir yana býra-
kýp, her eylem sonrasýnda da “önderlik sorunu” tespiti yapmak, en hafifinden kendi iddiasýný ciddiye almamaktýr. Sýnýfýn öncüsü olmak, sendikal bürokrasinin egemenliðini parçalamak, öncelikle iþçi sýnýfýnýn kapsamý hakkýnda net bir fikre sahip olmayý gerektirir. Ýkincisi, bu yeterli deðildir, sýnýfýn birliðini ve örgütlüðünü saðlayacak bir mücadele perspektifi ve çizgisini gerektirir. Bu saldýrýlarýn yarattýðý nesnel ortam, aslýnda bu perspektif ve çizginin geliþtirilmesi için nesnel olanaklar da sunuyor. Düne kadar kendisini “devlet memuru” olarak ayrýcalýklý bir konumda görüp, iþçi sýnýfýnýn bir parçasý olduðunu kavramayan, “memur” denilen kesimlerin, sýnýfýn parçasý olduklarýný kavramalarý için nesnel bir zemin oluþuyor. Ýþsizlik, sosyal güvenceden yoksunluk, düþük ücretler gibi sýnýfýn tümünü kesen sorunlar, bu kesimlerin de sorunlarý haline geliyor. Bunlar karþýsýnda, “memur”luktan kaynaklý ayrýcalýklarýn savunulmasý yerine, sýnýfýn tümünün acil ve yakýcý talepleri olan, iþ saatlerinin kýsaltýlmasý, herkese sendika ve sigorta hakký gibi talepler, sýnýfýn birliðinin saðlanmasý yolunda, önce öncü kesimlerin harekete geçirileceði ve saldýrýnýn püskürtülmesinin yolunu açacak mücadele çizgisi için kalkýþ noktalarýdýr. Böyle bir bakýþla hareket edilmediði durumda, kimse kendisini ne KESK’ten ne de genel olarak sendika bürokrasisinin yarattýðý cendereden ayýrmayý baþaramayacaktýr.
‘Garanti Ýþ, Adam Gibi Maaþ Ýstiyoruz!
A
teþtuðla Baðcýlar-Beyazýt otobüsü sabah vakti aðzýna dek dolmuþ, Karabayýr yokuþuna giriyor. Az sonra, onlarca iþçi, iþlerine yetiþebilmek için büyük bir çabayla bu hýncahýnç dolu otobüslere binmeye çalýþacak. Otobüs Yukarý Karabayýr’da zar zor yolcularý aldýktan sonra, Aþaðý Karabayýr duraðýna doðru ilerliyor. Duraklar ilerledikçe, otobüse binebilme imkaný da azalýyor. Aþaðý Karabayýr duraðýnda en az 20 kiþi ayný anda, duran otobüse yükleniyor. Bütün kapýlar açýlýyor ama yine de dýþardaki insanlar otobüse sýðmýyor. Þoför kapýlarý kapatýp yolcularý almadan devam etmeyi düþünürken, otobüse binemeyen bir grup genç kapýlarý tekmeleye tekmeleye açtýrmayý ve otobüse binmeyi baþarýyor. Otobüs bir günü daha köle gibi geçirmeye hazýrlanan insanlarla, ama daha çok insandan insana yayýlan bir öfkeyle doluyor. Otobüs þoföründen, baþbakana, arabalý zenginlerden, otobüsün bu kadar dolmasýndan mýzmýzlanan, otobüste ne iþi olduðu anlaþýlmayan hanýmlar ve beylere kadar birçok kiþi sabahýn köründe baþlayan bu eziyetin yarattýðý öfkeyle savrulan küfürlerden nasibini alýyor. Hemen hemen her iþgününde Karabayýr yokuþunda benzer þeyleri yaþamaya alýþmýþ olan insanlar bunlarýn hiçbirine þaþýrmýyor, oturacak yer bulabilenlerin bir kýsmý bu tantana içinde, yarým kalan uykularýna devam ediyor. Ama bugün Aþaðý Karabayýr duraðýnda bütün bu alýþýldýk þeylerin dýþýnda yeni birþeyler var. Yeþil duraðýn üzerinde kýrmýzý bir boyayla kocaman yazýlmýþ “Garanti Ýþ, Adam Gibi Maaþ Ýstiyoruz” yazýsý birçok insanýn dikkatinden kaçmýyor. Genelde hep imzalý olmasýna alýþtýðýmýz yazýlamalarýn aksine bu yazýlamanýn imzasý yok ama aslýnda milyonlarca iþçinin en büyük ihtiyacýný, en yaþamsal sorununu anlatýyor. Avcýlar’dan, Ýkitelli’den, Baðcýlar’dan, Baþakþehir’den, Güneþli’den kalkan ve Karabayýr yokuþuna geldiðinde artýk yolcu alamayacak kadar dolu olan otobüslerle her gün iþlerine yetiþmeye çalýþan, ayný gün iþten atýlmayacaðýnýn bir garantisi olmayan, karýn doyurmaya bile yetmeyen ücretlerle en kötü koþullarda çalýþan binlerce emekçi için belki de her gördüklerinde özlemlerini tazeleyen bir vesile oluyor bu yazýlama. Belediye bir ay sonra yazýlamayý silse de, yoldan görülen ve diðerini tamamlayan dört yazýlama, yokuþ boyunca dikkatleri çekmeye devam ediyor. Bunlardan biri “Marks” imzalý “iþçiler birleþin” diðerleri de imzasýz olan “zorunlu mesaiye hayýr”, “köle deðil iþçiyiz” ve “sigortasýz çalýþma!” yazýlamalarý. Ayný sorunlarý yaþayan, ayný þeyleri isteyen milyonlarca iþçiden biri ve ya birkaçý yazmýþ olsa da, bu yazýlamalar, aslýnda iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunun en yakýcý ihtiyaçlarýný, isteklerini
yansýtýyor. Yazýlamalarýn olduðu bölge, kayýtdýþý ve esnek çalýþma koþullarýnda çalýþan iþçilere ev sahipliði yapan onlarca emekçi semtinden yalnýzca biri. Genellikle, küçük ve orta ölçekli iþletmelerde çalýþan iþçilerin en önemli sorunlarý, iþ güvencesinin ve sigorta hakkýnýn olmamasý, ücretlerin oldukça düþük olmasý, iþçilerin saatlerce, bazen sabahlara kadar mesaiye kalmaya zorlanýp, daha sonra mesai ücretlerinin ödenmemesi ya da eksik ödenmesi. Ýþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýnýn bir bir elinden alýndýðý, yaygýnlaþan kayýtdýþý ve esnek çalýþmanýn, iþçilerin yaþam koþullarýný giderek kötüleþtirdiði, iþsizliðin had safhaya vardýðý bu dönemde, güvenceli bir iþte çalýþmak, sigortalý olmak, yüksek ücret almak oldukça küçük bir azýnlýða nasip oluyor. Bu durumda, her gün sayýlarý artan, sendikasýz, sigortasýz, kayýtdýþý çalýþan milyonlarca iþçinin bu kölelik koþullarýna dayanmasý daha da zor hale geliyor. Ýþsizliðin ve yoksulluðun artmasýyla, iþçi ailelerinde kadýnlarýn ve çocuklarýn da çalýþmasýna raðmen, alýnan ücretler geçinmeye yetmiyor. Kötü koþullarda çalýþan ve yaþayan iþçiler sýk sýk hasta olduklarý halde, sigortalarý olmadýðý için ne doktora gidebiliyorlar, ne de ilaç alabiliyorlar. Ýþten atýldýklarýnda tazminat almak, hemen yeni bir iþ bulmak ya da 20-30 sene çalýþýp emekli olmak gibi haklarý da yok. Aslýnda, milyonlarca iþçi için bugün hiçbir þeyin “garanti”si yok, ne bir sonraki gün iþe gideceklerinin ne de karýnlarýný doyurabileceklerinin. Ýþte bu yüzden kaybedecek hiçbir þeyleri de yok. Öyleyse, kaybedecek hiçbirþeyi olmayan biz iþçiler neden bu düzene boyun eðiyoruz? Giderek aðýrlaþan bu çalýþma koþullarýna duyduðumuz tepkiyi neden örgütleyemiyor ve patronlara isteklerimizi kabul ettirecek bir güce dönüþtüremiyoruz? Beþer onar iþçinin çalýþtýðý küçük iþyerleri, patronlarýn iþçiler arasýndaki körüklediði rekabet, iþsizlik tehdidi, iþçilerin kendi güçlerinin farkýnda olmayýþý bu nedenlerden yalnýzca birkaçý. Ama en önemlisi, bizim ne kadar güçlü olduðumuzu, biraraya geldiðimizde ve mücadele ettiðimizde bu gücün neler yaratabileceðini yeterince farketmiyor oluþumuz. Bugün, kölelik koþullarýna dur diyebilmek ve haklarýmýzý elde edebilmek için öncelikle örgütlenmeye ihtiyacýmýz var. Ýþte eksik olan da bu, duvarlara, duraklara kendiliðinden yansýyan öfkenin, özlemlerin örgütlenememesi. Öyleyse artýk ihtiyacýmýz olan bir köþede durup ne yapabilirim ki diye düþünmek deðil, kendinden baþlayarak milyonlarýn, milyarlarýn öfkesini örgütlemek, geleceðin dünyasýný ilmek ilmek örmektir.
12
Sayý: 20 P Nisan ‘04
8 Mart Feministlere Teslim Edildi...
G
enelde Mart-Mayýs sürecinin ilk eylemi ve 1 Mayýs’ýn bir ilk provasý olan 8 Mart’ýn bu seneki kutlanýþýnda yaþananlar, devrimci hareketin hemen tüm bileþenlerini rahatsýz etti. Bu rahatsýzlýk, yayýnlardaki deðerlendirmelere de yansýdý. 8 Mart mitinginde ortaya çýkan ve devrimcileri rahatsýz eden tabloda, esas sorunun ne olduðu doðru anlaþýlmazsa, ne önümüzdeki 1 Mayýs için doðru dersler çýkarýlabilir, ne de bundan sonraki yýllarýn devrimci mücadele günlerinin içinin boþaltýlmasýnýn önüne geçilebilir. 8 Martý yaratanlar, iþçi kadýnlar, onu bir uluslararasý mücadele günü olarak dünyaya kabul ettirenlerse sosyalist kadýnlar olmasýna raðmen, 8 Mart, liberallere, feministlere kaptýrýlmýþtýr. Üstelik, Ýstanbul mitinginde, katýlan kitlenin en büyük kesimini devrimciler oluþturmuþ olmasýna raðmen böyle olmuþtur. Bu durum, güçsüzlük duygusunun ortaya çýkardýðý bir sonuçtur. 8 Mart’ta ortaya çýkan tablo, devrimci hareketin, devrimci bir irade oluþturarak kendisini liberallerden, sendika bürokratlarýndan ayýrmadýðý durumda, 1 Mayýslarýn da baþýna gelebilecek olan akibeti göstermesi bakýmýndan çarpýcýdýr. Daha doðrusu, 1 Mayýslar, 99’dan bu yana, zaten 8 Mart’takine benzer bir tablo sunuyor. Aslýnda 8 Mart’tan önce 1 Mayýslar, sýradan karnaval günlerine dönüþmüþtür. Bunun 8 Mart’taki gibi çarpýcý bir biçimde devrimcileri etkilememesinin nedeni ise, 1 Mayýs’ýn sahibi olarak sendikalarýn görülmesi, emek ve iþçi sýnýfý denildiðinde sendikalý kesimlerin ve sendikalarýn akla gelmesidir. Bundan dolayý da, 1 Mayýs’ýn inisiyatifinin sendikalarda olmasý, çarpýcý bir rahatsýzlýk konusu yapýlmayabiliyor. 8 Mart’ta ise, sorun feministlerde görüldüðü için rahatsýzlýk yaratýyor. Görüntüde, 8 Mart’ýn kadýnlar günü olmasýndan hareketle, erkeklerin mitingin dýþýnda býrakýlmasý için oluþturulan bir zincir var. Böylece 8 Mart’ýn “kadýn günü” olduðu vurgulanacak ve kadýnlar kendi günlerine sahip çýkacaklar. Halbuki herkesin bildiði gibi, “erkekler katýlmasýn” denilerek dýþlanmaya çalýþýlan karma kortejlerde de kadýnlar var, ama bu kortejlerin özelliði devrimcilerin kortejleri olmasý. Dolayýsýyla, asýl yapýlan þey, “erkeklerin dýþlanmasý” deðil, devrimcilerin ve devrimciliðin dýþlanmasýdýr. Mitinge damga vuran politik çizgi bu olmuþtur. Bu nedenle de, bu tutumu görmezden gelip, sanki sorun, kadýn sorununa yaklaþýmdaki kimi farklýlýklarmýþ gibi algýlanýp, “kadýn erkek elele”, “ortak mücadele” gibi, genel geçer sözlerle yetinmek, mitinge damga vuranýn “feminist içerik” olduðunu söylemek, sorunu doðru tanýmlamamak anlamýna gelecektir. Esas sorun, “kadýn gününe erkekler gelmesin” söylemi altýnda devrimciliðin
Kitle Eylemlerini Kuþatan Zincir Devrimci Odaklaþmayla Kýrýlacak! dýþlanmasý, feminist bir söylemin perdesi altýnda, gerçekte liberal bir içerik ve biçimin mitinge damga vurmasýdýr. Bu vesileyle, mitingi örgütleyen, erkekleri dýþlamak adý altýnda devrimcileri dýþlamaya çalýþan feministlerin, kadýn sorununda düzen içi bir yaklaþým içinde olduklarý da daha net olarak ortaya çýkmýþ oldu. Peki, bu mitingi feministlerle, liberallerin kadýn kollarýyla birlikte örgütleyen, her ne kadar “erkekleri” dýþlamak için oluþturulan zincire karþý çýksalar bile, “kadýn kollarýyla” birlikte zincirin içinde yer alan devrimciler nasýl bir tutum almýþ oldular? Feministlerle ve liberallerle “kadýn sorunu”nda buluþmanýn yolunun, devrimcileri dýþlamak olduðunu, kendilerine bunun dayatýldýðýný görmediler mi? Bu açýk tutum karþýsýnda, “zincire karþý çýkarak”, ama zincirin iç tarafýnda yer alarak, nasýl bir tutum takýnmýþ oldular? Aslýna bakýlýrsa, bu yýlki 8 Mart’ta ortaya çýkan tablo, içerik bakýmýndan, geçen yýllardakinden çok büyük bir farklýlýk taþýmýyordu. Ama devrimcilerin tümünü de rahatsýz eden boyutu, eylem olarak geçen yýllardakinden farklý olmasa bile, politik sorumluluk ve inisiyatif bakýmýndan, devrimcilerin bu eylemi feministlere kaptýrmýþ olmasýydý. Tüm devrimcileri rahatsýz eden de asýl bu boyutudur. Ortaya çýkan tablo karþýsýnda duyulan öfke de, aslýnda bunun kaynaðýnda yatan güçsüzlük duygusunun bir dýþavurumudur. 8 Mart eyleminin böyle yaþanmasýnda sorumluluk liberallerde ve feministlerde deðildir. Onlar, yýllardýr bugün savunduklarý biçim ve içeriði savunuyorlardý. Ancak, bunun karþýsýnda devrimci bir içerikte ýsrar eden devrimci bir iradeyi buluyorlardý. Ýþte bu sene, bu iradedeki zayýflama kendisini tüm sonuçlarýyla ortaya çýkardýðý için, 8 Mart bu biçim ve içerikte yaþanabilmiþtir. Eðer devrimci hareket, bu içerikte bir 8 Mart’a katýlmayacaðýný hissettiren bir irade oluþturabilmiþ olsaydý, feministler ve liberaller, ya ayrý bir eylem düzenleyecek, ya da boyun eðeceklerdi. Bunun bir örneði, 98 8 Mart’ýnda yaþanmýþ, liberaller ve feministler Þiþli’de, HADEP ve devrimciler ise Taksim’de 8 Martý kutlamýþlardý. Taksim’deki 8 Mart eylemi, devrimci bir 1 Mayýs eylemi için devrimci güçlerin moral bulduðu ve hýz kazandýðý bir eylem olarak olumlu bir rol oynamýþtý. Ancak, sonraki yýllarda, önde kadýn kortejlerinin, arkada karma kortejlerin bulunduðu 8 Martlar alýþkanlýk haline gelmiþti. Bu yýlki eylemde, karma kortejlerin bir zincirle ayrýlmasý cüreti de, 8 Mart’ýn yýllardýr sulandýrýlan içeriðine müdahale edip, devrimci bir içerikte 8 Martý yaratamayan devrimci hareketin sorumluluðundadýr. Devrimci hareket, cüret ve irade gösteremediði durumda, feministler ve liberaller, cüret kazanmýþ, eylemin tümüne hakim olabilmiþlerdir.
8 MART KAVGA GÜNÜDÜR! M
art-Mayýs süreci devrimci harekette bir canlanmanýn olduðu, eylemliliðin arttýðý bir dönemdir. 8 Mart’la baþlayan eylemler 1 Mayýs’a kadar ivme kazanarak devam eder. Biz de gücümüz oranýnda bu sürecin içinde yer aldýk. Bulunduðumuz yerelliklerde 8 Mart’ýn devrimci özüne uygun eylemlilikler (etkinlikler) örgütlemeye çalýþtýk. 8 Mart’ta Gündoðdu Meydanýndaki mitinge katýldýk. Alanda 8 Mart bildirimizi daðýttýk ve çeþitli þiarlarýmýzýn olduðu kuþlamalar yaptýk. Eylemde uzun zamandan beri süregelen bir kutlama, bir bayram havasý vardý. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, kaybedilenleri yeniden kazanmak üzere, bu kazanýmlarýn nasýl elde edildiðini ve nasýl kaybedildiðini bilince çýkarmak yerine, bu tarih bulanýklaþtýrýlýyor. Üstelik bu yapýlýrken bir yandan da zafer çýðlýklarý atýlýyor. Oysa 8 Mart bir kavga günüdür. 8 Mart kimi kýsmi kazanýmlarýn kutlandýðý bir þenlik günü deðil, bir mücadele günü olarak ele alýnmalýdýr ve bu yönü vurgulanmalýdýr. Eyleme katýlmamýz da bu vurgu üzerinden oldu. 8 Mart’tan birkaç gün sonra Celal Bayar Üniversitesi Ý.Ý.B.F’de bir 8 Mart söyleþisi düzenledik. Kýsa bir zamanda hazýrlanmamýz ve duyurusunu geç yapmamýz nedeniyle katýlým az olsa da söyleþi amacýna uygun gerçekleþti. Ýlk önce 8 Mart’ýn tarihçesi hakkýndaki verileri ele aldýk. Ardýndan önemli olanýn bugünün hangi olaya denk düþtüðü deðil, önemli olanýn bugünün sýnýf mücadelesiyle kazanýlmasý, daha da önemlisi uluslararasý bir örgüt (II. Enternasyonal) tarafýndan sahiplenilmesi olduðunu vurguladýk. Sonra kadýnýn ezilmiþliðinin tarihsel, toplumsal ve ekonomik nedenlerine, aile kurumunun kadýnýn ezilmesinin temel ve özel alaný olduðuna ve kadýnýn kapitalist üretim sürecine katýlmasýnýn onu özgürleþtirmeye yetmediðine deðindik. Son olarak da kadýnýn kurtuluþunun sýnýrsýz, sýnýfsýz, sömürüsüz bir dünyadan yani komünizmden geçtiðini vurguladýk. Sunum kýsmýnýn ardýndan soru-cevap kýsmý baþladý. Sorular þunlardý: “Kadýn sorunlarýna bireysel olarak çözüm bulamaz mý? Kadýn özgürlük mü istiyor, serbestlik mi? Erkekler de
kadýnlarýn bir kýsmý tarafýndan ezilmiyor mu? Kadýn ailesinden baský görmüyorsa özgür müdür? Kadýn nasýl kurtulur?” Sorularý söyleþimizin amacýna uygun olarak yanýtladýk. Her türden sömürünün kaynaðýnýn kapitalist sistem olduðunu, ve bu sömürünün ortadan kaldýrýlmasýnýn tek yolunun kadýn ve erkek iþçilerin burjuvaziye karþý vereceði ortak mücadele olduðunu yeniden vurguladýk. Yaptýðýmýz söyleþide özel olarak 8 Mart’ýn burjuvazinin tüm dünya kadýnlarýna armaðan ettiði bir kutlama günü deðil, devrimci iþçi kadýnlarýn mücadele kazanýmlarý üzerine oturan bir öze sahip olduðunu anlatmaya çalýþtýk. Özellikle üniversitede uzun bir aradan sonra böyle bir söyleþinin gerçekleþmiþ olmasý kendi muhataplarýmýz bakýmýndan ilgi çekiciydi. Bundan sonraki hedefimiz özellikle üniversitede yaptýðýmýz bu etkinliðin devamýný getirebilmek olacak. Üniversitede yarattýðýmýz ilgiyi 1 Mayýs’ýn anlamýný anlatan ve bugünün tüm dünyadaki iþçilerin Enternasyonalist mücadele günü olduðunu vurgulayan, 1 Mayýslarýn mücadele geçmiþlerini anlatan yeni bir söyleþide örgütlemeye çalýþacaðýz. Dünyada yaþanan binlerce deneyimin öðrettiði en önemli ders kadýn iþçilerin komünist mücadelenin ayrýlmaz ve çok önemli bir parçasý olduðudur. Lion ayaklanmasýnda barikatlarý tutuþturan kadýnlardan, Paris komününde yiðitçe savaþan Loise Michael’llere, Ekim devriminin ilk kývýlcýmý 8 Mart’ýn yaratýcýlarý kadýn iþçilerden, Alman kartalý Rosa Luxemburg’a, komünist önder Clara Zetkin’den Filistin’de bedenlerini tutuþturan devrimci Arap kadýnlarýna, iþçi önderi Zehra Kosova’dan “varsa cesaretiniz gelin” diye düþmana meydan okuyan Sabahat Karataþlar’a, Ayçe Ýdil Erkmenler mücadele bayraðýmýzýn öncü müfrezeleridir. Onlar nezninde 8 Mart’ýn tüm devrimci coþkusunu, kararlýlýðýný yeni kývýlcýmlara dönüþtürecek olanlar, Ýzmir’de TARÝÞ ayaklanmasýnda, varoþlardan, fabrikalardan alanlara dökülen kadýn iþçilerin mücadele karalýlýklarýný kuþanarak yollarýna devam ediyorlar.
8 Mart eylemine gelen kitlenin nicelik bakýmdan aðýrlýðýný devrimcilerin kortejleri oluþturuyordu. Bu tablo ise, devrimcileri iki kat daha sorumlu hale getiriyor. Kendi kitlesini, kendi gücünü, liberallerin politik inisiyatifindeki bir eyleme sürüklemiþ olmanýn hem aðýr sorumluluðu, hem de ders çýkarýldýðýnda, ileri çýkmanýn bir olanaðý, bu tablo içinde mevcuttur. Sonuçta duyulan öfke de bunun bilincinde olunduðunu yansýtýyor. Mitingdeki tabloya bakýldýðýnda, devrimci bir 8 Mart eylemi için oluþacak bir devrimci iradenin varlýðý durumunda, ayrý bir 8 Mart’ý düzenleyecek bir gücü feministlerin bulamayacaðý, liberallerin de devrimcilerin inisiyatifindeki eyleme tabi olacaklarý görülüyordu. 8 Martta ortaya çýkan tabloyu, nihai bir durum olarak görmek yerine, bu tablodan çýkarýlacak derslerle, hem önümüzdeki 1 Mayýs sürecine, hem de sonraki dönemdeki eylemlere dönük yeni bir bilinç oluþturmak gerekiyor. Bugüne kadar eylemlerdeki asýl gücü devrimciler oluþturmasýna, eylemlerin hazýrlýðýný, çaðrýsýný, çalýþmasýný devrimciler yapmasýna raðmen, en geniþ kesimle birleþme adýna, liberallerle, sendikacýlarla ortak eylemler düzenleniyor, devrimciler kendilerinin emek verdiði eylemlere, daha geri bir politik tutumla ve içerikle, adeta “misafir” olarak katýlýyorlar. Halbuki birçok eylem þunu gösteriyor ki, ne sendikacýlar, ne liberaller, özel bir kampanya gibi bir anlam taþýmadýðý durumda, bu eylemlerde asýl gücü oluþturmuyorlar. Her eylemden sonra, devrimci hareket, sendikacýlarý eyleme iþçileri taþýmadýðý için eleþtiriyor. Demek ki, en geniþ kesimlerle buluþmanýn adresi, liberaller, sendika bürokratlarý deðildir. Kaldý ki, bunu yapmak adýna, ortalamacý bir politik içerik, devrimcilerin kendini ortaya koyamadýðý bir politik konumlanýþ ortaya çýkýyor. Kitlesellik bakýmýndan bir getirisi olmuyor. Üstelik sorumluluk resmi baþvuruyu yapan platformlarda olduðu için, bu durum da devrimci hareketin iradesini kýrýyor. Oysa, devrimci hareket, eylemlerde devrimci bir duruþu saðlamak üzere, kendisi bir irade oluþturduðu durumda, bugünkünden daha az bir kitle katýlýmýnýn olmayacaðý, üstelik eylemlerin içeriðinin daha net olacaðý da kesindir. 8 Mart’ta yaþanan durum, bunu bir kez daha çarpýcý biçimde göstermiþtir. Önümüzde 1 Mayýs var. 1 Mayýs’ta da, resmi baþvuruyu yapan platformun inisiyatifine tabi olunduðu durumda, yaþanacak tablo bundan farklý olmayacaktýr. Oysa, liberaller ve feministler, devrimcileri 8 Mart’ta “kadýn-erkek” bahanesiyle dýþlýyorsa; yine liberaller ve sendika bürokratlarý da, baþka kýlýflarla, ama yine devrimciliklerinden dolayý dýþlýyorlar. Bu nedenle, 8 Mart’taki tablonun sorumlusu feministler deðil, devrimcilerdir; 1 Mayýs’larýn karnavala dönüþmesinin sorumluluðu da ayný þekilde, onu devrimcileþtirmesini beklemenin mümkün olmadýðý sendikacýlar deðil, devrimci bir 1 Mayýs için inisiyatif gösteremeyen devrimci harekettir.
Londra’da Savaþ Karþýtlarý Yine Alanlardaydý
I
rak savaþý ve iþgalinin 1. yýldönümü nedeniyle dünya çapýnda olduðu gibi Londra’da da savaþ karþýtlarý yine alanlardaydý. ABD-Ýngiliz iþgalci güçlerinin “Irak iþgaline son vermeleri” talebiyle Londra’da organize edilen gösteriye yaklaþýk 100 bin kiþi katýldý. 20 Mart Cumartesi saat 13:00’de Hyde Park’da baþlayan gösteri Trafalgar Sqoare’de sona erdi. Trafalgar Meydaný’nda, savaþta hayatýný kaybedenler anýsýna bir dakikalýk saygý duruþu yapýldýktan sonra, yine savaþta yaþamýný yitirenler anýsýna gökyüzüne siyah balonlar býrakýldý. Hyde Park’da organize edilen gösteride, “daha fazla yalan istemiyoruz Sayýn Blair”, “Dünya’nýn 1 numaralý teröristi George Bush” yazýlý dövizler taþýndý. “Savaþý Durdurun Koalisyonu” tarafýndan organize edilen gösteriye, göçmenlerin yaný sýra Ýngilizler de destek verdi. Yürüyüþ güzergahý boyunca geniþ güvenlik önlemleri alan polis, göstericileri havadan da helikopterlerle takip etti. Göstericilere, savaþ karþýtý tutumu nedeniyle Ýþçi Parti’den ihraç edilen milletvekili George Galloway, Londra Büyükþehir Belediye Baþkaný Ken Llivinstono, Savaþý Durdurun Koalisyonu sözcüsü Lindsey German, ünlü film yönetmeni Ken Loach gibi birçok tanýnmýþ kiþiler de destek verdi. Diger taraftan parlamento yanýndaki tarihi saat kulesi “Big Ben”e týrmanan iki kiþi, üzerinde “Artýk hakikati görme zamaný; Tony Blair ile Ýngiliz halkýna açýk çaðrýmýz: Irak hakkýnda yalanlara son” yazýsý bulunan pankart astýlar. Devrimci Parti Güçleri-Londra
13
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Süleyman Yeter’i Kavgamýzda Yaþatýyoruz
L
imter-Ýþ Sendikasý eðitim uzmaný, Dayanýþma gazetesi yazarý ve MLKP önderlerinden Süleyman Yeter, iþkencede katlediliþinin 5. yýlýnda mezarý baþýnda anýldý. Yoldaþlarý tarafýndan düzenlenen ve yaklaþýk 150 kiþinin katýldýðý anma Süleyman Yeter’e verilen kavga sözleri ve savaþ sloganlarýyla son buldu. Süleyman Yeter, 7 Mart 1999 gecesi burjuva diktatörlüðünün iþkencehanelerinde, iþçi sýnýfýna ve komünizme olan sarsýlmaz inancýný düþmanýn yüzüne haykýrarak ölümsüzleþti. Süleyman Yeter’in katliamý sýradan bir olay deðildi. Devletin, kurulduðu günden beri komünistlere, devrimcilere ve Kürtlere dönük tutumu hep ayný olmuþtur: Çekebildiðini düzenin sýnýrlarý içine çekme, çekemediðini ise katliam ve imha yoluyla yok etme. Söz konusu olan iþçi sýnýfý ve devrimcilerin buluþma olasýlýðý olunca ise, bu olasýlýðýn düþmanýn uykularýný kaçýrdýðý yine düþmanýn sýnýf tutumuyla açýða çýkmaktadýr. Çünkü böylesi bir buluþma, devrimci hareketin en kilit sorununa çözüm, burjuva diktatörlüðünün ise en zayýf noktasýndan vurulmasý anlamýna gelmektedir. Süleyman Yeter’in 23 yýllýk örgütlü yaþamýnýn temel anlamý tam da buradadýr. O, devrimci yaþamý boyunca, binlerce iþçiye sosyalizmi anlatmýþ, anlatmakla kalmayýp iþçi sýnýfýnýn özgürlük mücadelesinde etkin bir örgütçü ve ajitatör olarak yer almýþtýr. Birçok grev, direniþ ve fabrika iþgalinde onun önderliði vardýr. Kendisi de devrimci bir iþçi olan Süleyman Yeter, “kiþisel” yaþamýyla da örnek olmuþtur. Onun bu özelliðini en güzel bir yoldaþý anlatýyor: “Kendinizi kavganýn merkezine koyun! Süleyman Yoldaþ her yerde bu çaðrýyý tekrarlardý...Bir komünist için bütün yollar kavgaya çýkar. Kavga yaþamýn merkezidir. Bu çaðrý ayný zamanda ‘kavgayý yaþamýnýzýn merkezine koyun’ çaðrýsýdýr.” Yaþadýðýmýz topraklarda devrimci hareket ve iþçi sýnýfý hareketi Mustafa Suphi TKP’sinden beri ayrý kanallardan akmaktadýr. Bunun aksi iddialar ise hala gerçeklik olmaktan oldukça uzaktýr. Süleyman Yeter’in yaþamý devrimci hareketin iþçi sýnýfýyla birleþmesi yolunda adanmýþ ve kendinden sonrakilere sayýsýz deneyim býrakmýþ nadir örneklerden birisidir. Ýþte bu yüzden, o burjuva diktatörlüðünü en zayýf noktasýndan vurarak, yaþamý boyunca gözaltý, tutuklama ve iþkencelerle bunun bedelini ödemiþ ve en sonunda da burjuvazinin boy hedefi haline gelmiþtir. Onun düþmana cevabý ise sýnýrsýz, sýnýfsýz bir dünyaya olan inancý olmuþtur. O, býraktýðý deneyimlerle ulaþýlmasý gereken bir zirve deðil, aþýlmasý gereken doruklardan biridir. Süleyman Yeter’i devrimci partiyi kurma ve komünist bir dünya yaratma mücadelemizde yaþatacaðýz.
Ankara’da Kýzýldere Anmasý
30
Mart 1972’de 8 THKP-C ve 2 THKO militaný, Kýzýldere’de can verirken, Türkiye devrimci hareketi için yeni bir dönemi yaratmýþlardý. Onlar, oportünizmden ve revizyonizmden kopuþun bir ifadesi, devrimci-demokratlýðýn hiçbir zaman ulaþamadýðý bir mesafe oldular. O dönemde grev yapan iþçi, okulunda boykot düzenleyen öðrenci hep onlarýn yarattýðý bu mevziyi takip ediyordu. Ancak, Mahirler bir kopuþ yaratmýþ olsalar da, sapmacýlýðýn yerini Leninizmle dolduramadýlar. O dönemde dünyada esen fokocu-ulusal devrimci rüzgarlar, enternasyonal önderliðin olmayýþý gibi ciddi bir sorun, Mahirler’in büyük çabasýnýn sonucunu önceden belirlemiþti. Onlarýn bir çok halefi, bu mirasý devralýp ileriye götürmedi ve kaçýnýlmaz olarak liberal bataklýðýn içinde kayboldu gitti. Bugüne baktýðýmýzda devrimcilerin yaptýðý her iþte alýnan politik yenilgilerin ve yapýlan yanlýþlarýn izleri taþýnýyor. 30 Mart’ta Ankara’da düzenlediðimiz eylem de bu izleri taþýyordu. Bizim Devrimci Mücadeleci Gençlik, Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Haklar ve Özgürlükler Cephesi, Kaldýraç ve Kurtuluþ Sosyalist Dergi’yle ortaklaþarak düzenlediðimiz bu eylemin biçimi temel olarak mezarlýk anmasý oldu. 150200 kiþilik bir kitlenin katýldýðý eylemde bu gruplar dýþýnda diðer bazý siyasetler, 68’liler ve 78’liler Dernekleri de bulundu. Sloganlar, marþlar ve türkülerle Mahir Çayan’ýn ve yoldaþlarýnýn mezarlarý önünde toplanýldý. “68’liler” ve “78’liler” bildirilerini okuduktan sonra altý siyasetin ortak bildirisi okundu. Konuþmalar sýk sýk “Devrim þehitleri ölümsüzdür”, “Yaþasýn devrimci dayanýþma”, “Devrimciler ölür devrimler sürer” sloganlarýyla bölündü. Ortak bildiride, devrimci ileri çýkýþ gereði ve Kýzýldere’de düþenlerin mirasýna bu noktadan sahip çýkýlmasý gerektiði vurgusu yapýldý. Ayrýca þiirler okundu ve bir müzik dinletisi yapýldý. Daha sonra kitleden bir grup ayrýlarak farklý bir etkinlik düzenlerken, diðer grup da Deniz Gezmiþ’in mezarýna gitti. Böylece eylem bitirilmiþ oldu. 13 Mart’ta yaratýlan militan ruhun etkisi, devrimciler üzerinde görülmüyordu. Bundan sonra 1 Mayýs’ýn belirleyicisi olacak bu eylemler bize, komünistlerin müdahalesi ve ileri çýkýþý olmadýkça devrimci eylemlerin sürekliliðinin saðlanmasýnýn da mümkün olmadýðýný gösteriyor. (...) Bugün biz komünistler, Kýzýldere’de düþenlerden öðrenmeli ve onlarýn kavgalarýný da Leninizm ve parti yolunda kararlý ilerleyiþimizde hak ettikleri konuma yerleþtirmeliyiz. Her yeni gün, atýlan her adýmda öznel sorun kendisini hissettiriyor. Zincirleri kýrmak ve kavgayý devam ettirmek için komünist önderlik acil bir ihtiyaç, bir zorunluluktur! Ankara’dan Devrimci Parti Güçleri
Ý. Ü.’de Gazi Ayaklanmasýný Andýk Y
aþadýðýmýz topraklarda iþçi sýnýfýnýn görkemli kalkýþmalarýndan biri olan Gazi Ayaklanmasý, bu yýl ilk defa Ýstanbul Üniversitesi’nde de anýldý. Bu anma, yýlýn baþýndan bu yana devrimcilerin 6 Kasým, 19 Aralýk ve soruþturma gündemleri üzerinden sergiledikleri ortak duruþun halkalarýndan biri oldu. Devrimci Parti Güçleri olarak, tüm bu süreç boyunca okulda siyaset yapan liberal reformist güçlerle devrimci hareketin ayrýþmasý noktasýnda her düzeyde önemli bir rol oynadýk. Türkiye iþçi sýnýfýnýn mücadele tarihinde belirleyici bir rol oynayan, ‘96 1 Mayýs’ýna kadar devrimci bir canlanmanýn ve yükseliþin baþlangýç noktasý olan Gazi Ayaklanmasý, bugün de bütün öðreticiliðiyle güncelliðini koruyor. Bu gündemin üniversitelere de taþýnmasýnýn önemli olduðunu düþünerek devrimci siyasetlere ortak bir etkinlik önerisinde bulunduk. Gençlik Derneði, Kaldýraç, Yeni Demokrat Gençlik, Özgür Gençlik, Ekim Gençliði ve Devrimci Proleter Gençlik bu öneriyi olumlu karþýladýlar. Dev-
rimci-Demokrat öðrenciler imzalý “Gazi Þehitleri Ölümsüzdür” yazýlý bir pankart ve “Gazi Ruhunu Yaþatacaðýz”, “12 Mart’ýn Hesabýný Soracaðýz” þiarlarýnýn bulunduðu afiþlerimizi hazýrladýk. Hergele meydanýnda yaptýðýmýz etkinlikte bir kýsým siyasetler gündeme dair konuþma yaptý. “Devrim için düþenler kavgamýzda yaþýyor” ve “Gazi ruhuyla Kýzýlay’a” sloganlarýyla bitirdiðimiz etkinliðe yaklaþýk 30 kiþi katýldý. Anmanýn yapýldýðý günün akþamý, Kýzýlay eylemi için yola çýkýlacak olmasý ve bütün dikkatlerin buna yoðunlaþmasýndan dolayý yeterince güçlü yapýlamasa da, böyle bir Gazi etkinliðinin ilk defa yapýlmasý önemliydi. Bir baþka boyutu da, eylemin içeriðinin ve devrimci özünün Kýzýlay’a da taþýnmasýydý. Bizler, bundan sonra da, iþçi sýnýfýnýn gündemini gençliðe taþýmak ve hem düþmanýn saldýrýlarýna hem de liberal etkiye karþý devrimcilerin ortak duruþunu saðlamak noktasýnda ýsrarcý olacaðýz. Devrimci Parti Güçleri
Burjuvazinin Seçmeli Terörü
16 MART BEYAZIT:
Ö
ðrenci gençlik içerisinde faaliyet yürüten devrimci örgütlenmelerin özel bir ilgi gösterdiði ve hem düþman hem de bizim açýmýzdan açýk bir irade savaþýnýn cereyan ettiði Ýstanbul Üniversitesi, dönem baþýndan bugüne kadar birçok açýdan dikkatle deðerlendirilmeyi hak eden geliþmelere tanýk olmuþtur. Geçen dönemin sonlarýnda, ADKF çetesine karþý mücadele sürecinde belirginleþen ve bu dönem boyunca ayrýmsýz bütün gündemlere damgasýný vuran; devrimci siyasetlerin eylemlilik düzeyinde açýk bir sýçramayla beraber, liberal kaynaþmaya karþý devrimci dayanýþmanýn öne çýkarýldýðý devrimci bir politizasyon sürecinden söz ediyoruz. 6 Kasým Laleli eylemi, 19 Aralýk haftasý, 11 Ocak Beþiktaþ eylemi, 13 Mart Kýzýlay hesaplaþmasý, bu politizasyon sürecinin eylemli olarak açýða çýktýðý belirleyici ‘gün’ler olarak kaydedildi. Devrimci örgütlenmelerin sürece müdahale ediþ biçiminde açýða çýkan politik ve örgütsel bir dizi handikapa raðmen, süreci karakterize eden temel þiar, “daha fazla eylem, daha fazla enerji” olmuþtur. 16 Mart Beyazýt eylemi de, bu sürecin bir halkasý olarak görülmelidir. 16 Mart tarihi, Türkiye ve Kürdistan topraklarýnda iki ayrý katliamýn gerçekleþtiði gündür. 16 Mart 1978, Ýstanbul Üniversiteli 7 devrimcinin ordu-polis-sivil faþist iþbirliðiyle, 16 Mart 1988 ise, 5000 Kürdün, dönemin emperyalist burjuvazisinin Ortadoðu’daki bekçi köpeði Saddam tarafýndan katledilmesine tanýklýk etmiþtir. Ýçinden geçtiðimiz dönemde de, düzenin çizdiði sýnýrlarýn dýþýna çýkan her türlü tepki, liberal burjuvazinin bütün “özgürlükçü” yalanlarýna inat, burjuva diktatörlüðün katliamcý politikalarýyla sindirilmeye çalýþýlmaktadýr. Sadece son bir aylýk geliþmeler bile -Devrimci Hareket okuru Önder Babat’ýn infazý, Ýmam Boztaþ’ýn evinde ve 3 kiþinin Tokat’ta katledilmeleri, cezaevlerinde sürmekte olan ölüm orucuna devletin gösterdiði tepki, bu olguyu açýkça kanýtlamaktadýr. Eylem öncesinde yapýlan toplantýlarda, hem 16 Mart’ýn güncel politik içeriði konusunda hem de ajitasyon propaganda serbestliði konusunda ayrýþma yaþanmýþtýr. Öðrenci Koordinasyonu, Öðrenci Konseyleri, DGH, Ekim Gençliði, Emek Gençliði ve diðer bazý gruplar 16 Mart gündemini, “klasik” bir öðrenci mantýðýyla ‘öðrenci katliam’ýnýn lanetlendiði ve YÖK yasa tasarýsý ekseninde güncel akademik sorunlarýn gündemleþtirildiði, “üniversite öðrencileri” imzalý tek bir pankart arkasýnda ve ortak sloganlarla biçimlendirilen ve kesinkes bir öðrenci eylemi olarak deðerlendirdiler. Her grubun eyleme kendi gündemlerini taþýmasýnýn ise, birliði ve bütünlüðü bozacaðýný, eylemin meþru zeminini ortadan kaldýracaðýný, ayrýca teknik olarak da kendilerini ‘yoracaðýný’ açýk bir biçimde ortaya koymuþlardýr. Biz ise, hem 16 Mart’ýn ‘tarihçe’sinden ayný þeyi anlamadýðýmýzý, hem de burjuva diktatörlüðünün güncel saldýrýlarýnýn eylemin politik gündeminin odaðýna oturtulmasý gerektiðini, ayrýca “üniversite öðrencileri” gibi belirsiz bir imzanýn kullanýlmasý yerine herkesin kendi politik kimliðini açýkça ifade etmesi gerektiðini belirttik. Ayrýþma sonucunda Devrimci Parti Güçleri, Gençlik Derneði, Özgür Gençlik, Kaldýraç, Devrimci Proleter Gençlik, Yeni Demokrat Gençlik; BAGEH, DGD, DMG, TAYAD ve DEHAP olarak, Beyazýt otobüs duraklarýnda toplandýk. Her grup kendi pankartlarýyla yürüyüþe geçerek meydana ulaþtýk. Biz de eyleme “Devrim Ýçin Düþenler Kavgamýzda Yaþýyor - Devrimci Parti Güçleri” pankartýmýzla ve Gazi Ayaklanmasý’ný, Kürdistan sorununu ve katliamlarý gündemleþtiren dövizlerimizle katýldýk. Yürüyüþ sýrasýnda gündeme uygun kuþlamalarýmýzý yaptýk. Kitle alana yerleþirken, meydaný bütünüyle kuþatmýþ olan polis saldýrdý. Teknik hazýrlýðýmýzýn olmayýþýndan dolayý düþmana cevap veremedik. Alana getirmiþ olduðumuz pankartý düþmana kaptýrmadan alandan çekildik. Çekilirken kendi güvenliðimizi almanýn yaný sýra, alandaki birkaç yaralý insaný da güvenli bir þekilde çýkardýk. Bizim eylemimizden yarým saat önce ise, “üniversite öðrencileri”miz klasik 16 Mart eylemlerini yaptýlar. Burjuva diktatörlüðünün devrimcilere ve Kürtlere yönelen güncel saldýrýlarý, bu eylemin odaðýna oturmak þöyle dursun, genel öðrenci söylemeleri arasýnda kaybolmuþtur. Kaybolduðu ölçüde de düzen açýsýndan hiçbir tehlike arz etmemiþtir. Aksine Eczacýlýk önünde gerçekleþen “anma” ve atýlan karanfiller burjuva medyanýn yeterince ilgisini çekebilmiþtir. Yaptýðý eylemin meþruluðunu medyanýn tepkisine göre ölçen liberallerimizin öngörüleri, hem medyanýn hem de düþmanýn tutumuyla doðrulanmýþtýr. Ayný medya bizim eylemimizi, “Öcalan lehine slogan atan kitleye polis müdahale etti” biçiminde deðerlendirmiþtir. Kýsacasý 16 Mart Beyazýt eylemi, devrimcilerle liberallerin ayrýþmasýna hizmet etmiþ ve bu ayrýþmanýn dostdüþman herkes tarafýndan sýnandýðý bir eylem olmuþtur. Devrimci Parti Güçleri-Ýstanbul
14
Sayý: 20 P Nisan ‘04
13 Mart’la Bir Adým Daha Ýleri!
B
urjuvazi, gerici reformlarýný hiçbir engele takýlmadan uygulayabilmek için varolan tüm düzen karþýtý dinamikleri imha etmeye çalýþýyor. Özellikle 19 Aralýk Katliamýyla doruk noktasýna ulaþan devrimcilere yönelik imha çabasý, devrimcilerin varolduklarý ve mücadele ettikleri alanlarda hala sürdürülüyor. Devrimci hareketin burjuvazi karþýsýnda oldukça zayýf duruma düþtüðü bu süreçte üniversitelerin hala devrimcilerin kendilerini ifade ettikleri ve mücadelelerini sürdürdükleri, kan kazandýklarý alanlar arasýnda olmasý, düþmanýnda özel “ilgisine” konu oluyor. Burjuvazi bulduðu her fýrsatta çeþitli biçimlerde saldýrmaya devam ediyor. Son olarak baþta Ý.Ü. olmak üzere bir çok üniversitede ülke çapýnda yapýlan 19 Aralýk katliamý anmalarýnýn ardýndan soruþturma saldýrýlarýnýn baþladýðýna. Ý.Ü.’de bir ay içinde yaklaþýk 100 devrimci öðrenciye 500’ün üzerinde soruþturma açýldýðýna, bir çok gözaltýnýn, tutuklamanýn yaþandýðýna Maya sayfalarýnda deðinmiþtik. Devrimci öðrenciler de bu saldýrýlarýn karþýsýnda bu topraklarýn genelinde bir “soruþturma-karþýtý” kampanya örgütlediler. Kampanya bileþenleri 3 aylýk süre boyunca, birçok ilde militan eylemler örgütledi.Mümkün olan bütün alanlarý, meydanlarý eylem alanlarýna çevirerek, bu saldýrýlarý geri püskürtmeye çalýþtý. Bu eylemli sürecin ise en önemli halkasýný 13 Mart’ta Ankara’da Kýzýlay Meydaný’nda,tüm illerden gelmesi planlanan devrimci öðrencilerle yapýlacak merkezi bir eylem oluþturuyordu. 13 Mart eylemi; devrimcilerin ortak iradesiyle burjuvaziye ve saldýrýlarýna karþý üniversitelerde devrimci çalýþmanýn bitirilemeyeceðinin en net yanýtýný ve devrimci hareketin gençlik kesimlerinin güçsüzlük psikolojisinden sýyrýlýp tüm dinamizmini, direniþ ruhunu kendi meþruluðuna ve gücüne güvenerek ortaya koymasýný ifade ediyor. 13 Mart’a Eylemli Hazýrlýk: 13 Mart Kýzýlay eylemini tek baþýna deðerlendirmek mümkün deðildir. 13 Mart eylemi yukarýda da bahsedildiði gibi 19 Aralýk sonrasýnda örülen soruþturma-karþýtý kampanyanýn bir parçasýdýr. Dolayýsýyla 13 Mart eyleminin biçiminden içeriðine, ruhundan dinamizmine kadar temel belirleyeni öncesinde yaþanan sürecin kendisidir. 13 Mart öncesi süreci ve soruþturma karþýtý kampanyayý belirleyen temel dinamiðin devrimci gruplar olmasý, belirli ölçüde eylemlerin akademik-demokratik sýðlýktan kurtulmasýný, genel bir “öðrenci kimliði” altýnda örgütlenen pasifist eylemler biçiminde örgütlenmesini engellemiþtir. Bu süreçte yapýlan eylemlerde burjuvaziyle karþý karþýya gelmekten çekinilmemiþ (Beyazýt eylemleri, Beþiktaþ eylemi, Taksim eylemi, vb. nitelikteki diðer eylemler) eylem alanlarý devrimci irade tarafýndan belirlenmeye çalýþýlmýþtýr. Böylece uzunca bir süreden beri “meþruluk” kaygýsýyla pasifist, protesto etmeyle sýnýrlý eylemler örgütleyen devrimci hareket kararlý, kendi gücüne inanan bir tarzý ortaya koymuþ, ve bu eylemlerde direnme ve çatýþma hakkýnýn meþruluðunu savunmuþtur. Böylesi bir sürecin ardýndan örgütlenen 13 Mart eylemi soruþturma-karþýtý kampanyayý doruk noktasýna ulaþtýrmýþtýr. 13 Mart öncesinde gerçekleþtirilen her uyarý eylemi birer sýçrama basamaðýna dönüþtürülmüþ, süreç ilerletilmiþtir. 13 Mart’a yapýlan hazýrlýklar sýrasýnda Gazi ayaklanmasý anmasý vb. eylemlerde bu eyleme çaðrýda bulunulmuþ bir çok ayrý okulda çaðrý eylemleri örgütlenmiþtir. Eylemi duyurmak için çok sayýda bildiri ve afiþ yaygýn olarak kullanýlmýþtýr. Devrimcilerin bu kadar yoðunluklu biçimde içine girdiði hazýrlýk süreci elbette düþmanýn da yoðun ilgisini çekmiþ, valiliðin, eylemden 3-4 gün önce yaptýðý tehdit dolu açýklamalara tüm burjuva medya oldukça yoðun ilgi göstermiþ, hatta bazýlarý “Gelmeyin, döveriz”, “su testisi su yolunda kýrýlýr” baþlýklarýyla açýklamayý manþetlerine taþýmýþlardýr. Valilik tarafýndan yapýlan basit bir açýklamaya gösterilen bunca yoðun ilgi düzenin yapýlacak olan eyleme korkusunun bir parçasýdýr. Elbette burjuvazi bu kadarýyla yetinmedi. Çeþitli illerde eylemden birkaç gün önce devrimci öðrencilerin evlerine baskýnlar düzenlendi; çok sayýda devrimci gözaltýna alýndý. Eylem öncesinde amaç yýldýrmak, göz korkutmaktý. Ayrýca çaðrý niteliðinde yapýlan eylemlerin bir çoðuna polis yoðun olarak saldýrdý. Bunun dýþýnda devlet Ankara’da bazý üniversitelerde eylemden birkaç gün önce sivil faþistleri devreye sokarak devrimcilere saldýrdý. Fakat düzenin yýldýrmaya, göz korkutmaya dönük tüm bu çabalarý sonuçsuz kaldý ve devrimcilerin 13 Mart’ta Ankara sokaklarýný “Bir iki üç, Daha Fazla Kýzýlay, Daha Fazla Direniþ” sloganlarýyla inletmesini, kararlýlýklarýný engelleyemedi. Kýzýlay’a Hesaplaþmaya 12 Mart gecesi devrimci gruplar bir çok þehirden otobüslere binerek, Ankara’ya doðru yola çýkarak eylemi baþlattýlar. Yollarda, mola yerlerinde halaylar, türküler, sloganlar eþliðinde diðer þehirlerden gelen otobüslerle buluþuldu. Kimi otobüslerde Gazi Ayaklanmasýnýn anmasý gerçekleþtirildi. Kimilerinde marþlarla, türkülerle devrimci coþku paylaþýldý. Devrimci gruplarýn ortak iradesi, karalýlýðýyla örgütlenen 13 Mart eylemi daha yolculuk sýrasýndan baþlayarak devrimci dayanýþmanýn en canlý örneklerini sundu. Böylesi coþkulu bir ruh haliyle tüm illerin katýlýmýyla büyüyen otobüs konvoyu sabah saat 9 sularýnda Ankara giriþine ulaþtý. Ankara giriþinde otobüsler jandarma tarafýndan durdurularak, kimlik kontrolü adý altýnda fiþleme yapýlarak, birçok kiþiyi gözaltýna almaya çalýþtý. Yalnýzca gýyabi tutuklama kararý olan arkadaþlarý avukatlarýyla alabildiler.Bazý illerden gelen otobüslerin, bulunduklarý ilden dýþarý çýkýþlarý engellendi. Didik didik edercesine yapýlan tüm bu kontroller sýrasýnda düzenin yýldýrma hedefinin aksine devrimcilerin öfkeleri daha da bilendi. Coþkulu bir ruhla otobüsler 11 civarýnda Kurtuluþ Parkýna ulaþtýlar. Kurtuluþ Parkýnda sloganlarla, marþlarla, halaylarla bir saatlik bekleyiþten sonra kortejler oluþturuldu ve Kýzýlay’a doðru yürüyüþe geçildi. Kýzýlay meydaný yaklaþýk 5000 polis, çok sayýda panzer, robocoplar vb. tarafýndan tutuldu. Kýzýlay meydaný önünde panzerler ve polis kitlenin önünü kesti. Polis basýn açýklamasýnýn, Tandoðan’da, Sýhhiye’de hatta bulunulan yerde okunabileceðini fakat Kýzýlay’a izin verilmeyeceðini söylüyordu. Yaklaþýk 1 saat boyunca polisin ayný sözleri tekrarlamasý üzerine devrimciler pazarlýk yapmayacaklarýný. Kararlarýnýn net olduðunu, barikatlarýn kaldýrýlmasýný, Kýzýlay’a girileceðini ifade ettiler. Polis 1 saat boyunca dil dökerken, bu esnada, devrimci gençler kaldýrýmlarý sökerek, barikatlar kurarak, çatýþma için son hazýrlýklarýný yaptýlar.Polis barikatý açmamakta direnince, kitle hep birlikte taþlarla barikata yüklendi ve çatýþma baþladý.Üzerine taþlar, sopalar yaðan polis de gaz bombalarý ve panzerlerle saldýrmaya baþladý. Ve yaklaþýk 3 saat süren çatýþmada. Ziya Gökalp Bulvarý’nda baþlayan çatýþmalar Dikimevi, Cebeci, Ulucanlar’a kadar ulaþtý. Yer yer barikatlar kuruldu, burjuva politikacýlarýn posterlerinin olduðu billboardlar kýrýldý, polis araçlarý kullanýlamaz duruma getirildi, bazý polisler otolarýný býrakýp kaçmak zorunda kaldýlar. Ba-
zý arabalar devrilerek barikat olarak kullanýldý. Düþmana Kýzýlay’a girilemediðinde bedelinin ne olacaðý tekrar “öðretilmiþ” oldu. Devrimci gençler, Ankara sokaklarýný devletin kolluk kuvvetlerine dar etti. Son derece yoðun olarak gaz bombalarý kullanan, panzerlerle tazyikli su sýkan polis, Ankara’da devrimci gençlerin karþýsýnda tutunamadý. 3 saat süren çatýþmada 2000 kiþinin katýldýðý eylemde ilk anlarda alýnan 68 kiþi dýþýnda kimse gözaltýna alýnmadý. Eyleme yer yer halkýn da alkýþlarla destek verdiði görüldü. Eylem öncesinde verilen sözler tutulmuþtu. Ankara titremiþ, polis gençleri durduramamýþtý. Daha fazla Kýzýlay, Taksim, Beyazýt... 13 Mart eylemi 3 saat süren çatýþmayla, coþkusuyla, dinamizmiyle, özgürlük bilinciyle son dönemde yapýlan eylemler arasýnda bir ileri basamaðý ifade etmiþtir. Bu eylem devrimci hareketin önündeki süreç bakýmýndan birçok dersi içinde barýndýrmaktadýr. ¹ Devrimcilerin reformistlerden ayrýþmasý: Bunlarýn en önemlisi, devrimcilerin burjuvazinin seçmeli terörü karþýsýnda tüm soruþturma-karþýtý kampanya boyunca ve 13 Mart eyleminde devrimci cepheyi, devrimci güç birliðini her türden reformist-liberal sulandýrmalara karþý korumuþ olmasýdýr. Ortada bir baþarý varsa bu noktada aranmalýdýr. Süreç reformizmle devrimcileri ayrýþtýrmýþ, ve devrimcilerin kitle,meþruluk vb. kaygýlarý duymadan süreci örmelerini saðlamýþ, devrimcilerin salt kendi güçlerine güvenerek ortaya koyduklarý bir eylem olarak bir kýrýlma noktasýný ifade etmiþtir. ¹ Yýllardan beri süren barýþçýl eylemlerin yerini devrimci eylemlere býrakmasý: Ayrýca 13 Mart öncesi eylemlerde de 13 Mart’ýn kendisi de militan eylemlere ivme kazandýrmýþ, bir anlamda alýþýldýk eylem tarzý bu süreçte deðiþikliðe uðramýþtýr. Sürekli bahsedilen akademik-demokratik talepler etrafýnda örülmeye çalýþýlan muhalif çizgideki barýþçýl eylem tarzý bu süreçte yerini kendisi üniversiteye sý-
kýþtýrmayan cezaevlerini, savaþý, en önemlisi “sosyalizmi” gündemine alan, gerekirse çatýþmayý da taþ, sopa, barikat, molotof kullanmayý da göze alan bir eylem tarzýna býrakmýþtýr. Üstelik geçmiþte eylemlere hakim olan uzlaþma, eylemleri mümkün olan en barýþçýl hava içinde bitirmeye çalýþma yerini kararlý, ne olursa olsun, hangi tehdit karþýsýna çýkarak çýksýn kendi kararýndan dönmeyen, hedefi pazarlýk konusu haline getirtmeyen, isteði kabul edilmediðinde ise düþmana alaný dar eden tavra býrakmýþtýr. ¹ Devrimci dayanýþma ruhunun örülmesi ortak iþ yapabilme bilincinin yerleþmesi: Bu eylem biçimi ve süreci ayný zamanda devrimcilerin en azýndan devrimci gençlik gruplarýnýn kendi güçlerine daha fazla güvenmelerini de saðlamýþtýr. Çünkü eylemler hem kitlesellik, hem de nitelik bakýmýndan reformistlerin yapabildiði eylemlerden çok daha iyi durumdadýr. Uzun bir süreden beri reformistlerle kol kola yapýlan eylemlerin cýlýzlýðý ve niteliksizliðiyle karýþlaþtýrýldýðýnda devrimcilerin beraber ördükleri eylemlerin üstünlüðü ortaya çýkmýþ ve bu anlamda devrimcilerin birlikte iþ yapma, birlikte davranma kapasiteleri de artmýþtýr. Sonuç olarak soruþturma-karþýtý kampanya sürecinde düzenlenen eylemler ve 13 Mart sürece ivme kazandýrmýþ, devrimci gençlik gruplarýnýn kendilerine olan güvenini arttýrmýþtýr. Bu anlamda önümüzdeki süreç için önemli bir aþamayý ifade etmektedir. Asýl önemlisi bu ivmeyi devrimci hareketin bütününe yaymak, toplam çalýþmayý da böylesi bir dinamizmle beslemektir. Devrimci gençlik özgürlüðün sokakta olduðunu haykýrýyor. Ýstanbul’dan Devrimci Parti Güçleri
Ankara’da Mart eylemleri Mart ayý burjuvazi için her zaman dert ayý olagelmiþtir. Devrimci hareket açýsýndan son birkaç yýldýr, günü kurtaran takvim eylemliliklerinin ötesine geçmese de, burjuvazi açýsýndan Mart’la baþlayan Mayýs’la devam eden süreç özel önemle anýlýr. Düzen ve devrim cephesinin güçler dengesinin sýnandýðý çetin eylemler ayýdýr. 8 Mart dünya emekçi kadýnlar günü, 11-12 Mart Gazi Ayaklanmasý, 16 Mart Beyazýt ve Halepçe katliamlarýnýn yýldönümü, 21 Mart newroz, 30 Mart Kýzýldere devrimci hareketin önemli dönüm noktalarýdýr. 80 yýllýk katliamlar geleneðine sahip burjuva diktatörlüðü için düzeni sarsan çatýþmalar, militan eylemler yoðun gözaltýlar ve saldýrýlarla anýlýr. Hazýrlýklarý da bu içeriðe uygundur. Ýçinden geçtiðimiz Mart ayý da sýnýf düþmanýný bir kýsým eylemleriyle zorladýðý, bir kýsým eylemiyle de alkýþladýðý bir içerikle Mayýsa evriliyor. Bir yanda düzen içiliðin her tonunu bulduðumuz eylemler (8 Mart dünya emekçi kadýnlar günü, Demokratik Güçbirliðinin damgasýný vurduðu newroz eylemleri), bir yanda sýnýrlý da olsa devrimci militan eylemler (13 Mart gençliðin Ankara eylemi, sýnýrlýlýklarý ve eksikliklerine karþýn Tuzluçayýr’da yapýlan newroz eylemi bunlardandýr). Mart takvim eylemlilikleri yine günü kurtaran eylemler biçiminde geçse de, devrimci öðrenciler üzerinde estirilen soruþturma terörüyle baþlayan militan eylemler halkasýnýn bir parçasý olan Ankara eylemi, hem hazýrlýðýnýn aylarý bulmasý, hem de merkezi katýlýmýyla ve Beyazýt’ýn, Beþiktaþ’ýn öfkesini de Ankara’ya taþýdýðý bir eylem olarak ayrýldý. Militanlýðý ve coþkusuyla burjuvazinin de korkularýnýn boþuna olmadýðýný gösterdi. (...) Bizler de yerelimizde Marta dönük ve özelde 13 Mart için tüm güçlerimizi seferber eden yoðun bir süreç yaþadýk. Hazýrlýklarýmýzýn boyutunu hem inisiyatifin hazýrlýklarý, hem de kendi politik perspektiflerimizle bütünleþtiren iki aþama üzerinden þekillendir-
dik. Ýnisiyatifin yerelimizde belirlediði eylem, etkinliklerde ortaklaþabildiðimiz her hazýrlýðý beraber gerçekleþtirmeye özen gösterdik. 3 Mart Cebeci eyleminde, 7 Marttaki inisiyatifin ortak afiþlemelerinde, 9-10 Mart’ta Cebeci kampüsündeki alternatif üniversiteye dönük teknik ayrýntýlarda üzerimize düþen her sorumluluðu yerine getirdik. Bu hazýrlýklar ayný zamanda inisiyatif toplantýlarýnda yer yer sert tartýþmalarý da beraberinde getiren bir sürecin içinde geçti. Hazýrlýðýmýzýn diðer bir boyutu da bildirilerimiz ve 13 Marta dönük afiþlerimizdi. 13 Martýn içeriðine uygun olarak, devrimci eylem ve militanlýðý öne çýkartan bildirilerimizi ve afiþlerimizi yaygýnca kullanmaya çalýþtýk. Bir dizi aksaklýktan ötürü hedeflediðimiz yerlere hazýrlýklarýmýzý taþýyamadýk. Afiþlerimiz sadece Cebeci kampüsüyle sýnýrlý kaldý. Bildirilerimizi de yoðunlukla bu fakültede daðýttýk. 9-10 Martta alternatif üniversite etkinliklerinde, devrimcilerle birlikte, biz de Maya ve kitaplarýmýzýn standýný açarak hem satýþ yaptýk hem de sohbetler ettik. (...) 13 Mart eylemiyle yaratýlan olumlu hava, devrimciler tarafýndan diðer eylemlere yansýtýlamadý. Liberallerin kuyruðundan kopamama, kendi gücüne güvensizlik, politik ufuksuzluk devrimcilerin kronik hastalýðý olmaya devam ediyor. Önünü görmekten uzak, kamuoyuna seslenen eylemlerden kafasýný kaldýrmayan, bunu bütün eylemlerin merkezi yapan anlayýþ deðiþmediði sürece, saatler boyu süren direniþlerle, çatýþmalarla yaratýlan militan eylemler, süreci yarmaktan, yol açmaktan da uzak olacak. Biz komünistler, hem süreci yaracak eylemlerde hem de hazýrlýklarýnda ne kadar etkin ve belirleyen olabilirsek devrimci kazanýmlar da o kadar geliþecektir. Bu bilincin dýþýnda yaratýlan yanýlsamalý bütün politik tutum ve eylemler yenilmeye mahkumdur. Tarihimizin eylemlerinden görmek isteyenler için bakýlacak muazzam bir deneyimimiz mevcuttur.
13 Mart ‘Öðrenci’ Eylemi Burjuva devletin soruþturma terörüne ve artan baskýlarýna bir tepki olarak Ankara’da düzenlenen 13 Mart Kýzýlay eylemi, burjuva medyaya aynen baþlýktaki gibi yansýdý. Eylemi düzenleyen devrimcileri, aralarýnda provokatörlerin bulunduðu galeyana gelmiþ bir öðrenci yýðýný, küçük burjuva anarþistleri olarak göstermeye çalýþtýlar. (Burjuva medyayla ayný tahlili yapan “sol” siyasi çevrelerin eleþtirisi baþka bir yazýnýn konusu olur). Dünyanýn en büyük teröristi ve vandalý olan burjuvazinin, bu tür suçlamalarýna alýþkýn olduðumuz için bu konu üzerinde fazla durma gereði görmüyoruz. Eylemi sadece burjuva medyada takip etme olanaðý bulanlar için, eylemin biçimini biraz açmakta fayda var. Çevre illerden otobüslerle gelen ve Ankara’da bulunan devrimciler Kurtuluþ parkýnda toplandýlar. Biz de Devrimci Parti Güçleri imzalý pankartýmýzla kitlenin içinde yerimizi aldýk. Topluluk trafiði de keserek parktan, Kýzýlay’a doðru yürümeye baþladý. Ziya Gökalp Caddesi’nin sonundaki barikata kadar gelindiðinde, etrafýmýz polis barikatlarýyla çevriliydi. Bir saatlik süre boyunca kendi sloganlarýmýzý attýk. Bu sürenin sonunda polis gaz bombalarýyla kitlenin üstüne saldýrdý. Panzerlerin de devreye girmesi sonucunda mecburen topluca geri çekildik. Çatýþma Kurtuluþ-Dikimevi taraflarýna sýçradý. Güzel olan bir nokta da, devrimcilerin çatýþtýðý alanda bulunan esnafýn kepenklerini indirmemesi ve eylemi izleyen halkýn (istisnalar dýþýnda) olumsuz bir tepki vermemesiydi. Kitlenin daðýlmasýna raðmen, irade ve kararlýlýklarýndan hiçbir þey kaybetmeyen devrimcilerle polis arasýndaki çatýþmalar da saatlerce sürdü ve geniþ bir alana yayýldý. Yoldaþlarýmýz da
pankartýmýzý eylemin sonuna kadar açýk tuttu ve çatýþmanýn içinde fiili olarak yer aldý. Eylemin konulan hedeflere ulaþamamaktan çok, belirleyici olan unsuru eylemin hazýrlanýþýnda ve eylem sýrasýnda ortaya konan devrimci irade ve kararlýlýktý. Devletin eylemi Kýzýlay dýþýnda baþka bir yere aldýrtma çabasýna karþý konulmasý, verilen karardan dönülmemesi, devletin tepeden týrnaða silahlý kolluk kuvvetlerine karþý saatlerce verilen mücadele bunun kanýtýdýr. Üzerinde durulmasý gereken bir diðer nokta ise, devrimci siyasetlerin gerek eyleme hazýrlýkta, gerek eylem anýnda reformist siyasetlerle kýsmi bir kopuþmayý gerçekleþtirmiþ olmasýdýr. Uzun süredir özgüvensizlikten dolayý liberallerin kuyruðundan ayrýlmayan (ve ayrýlmamakta bir sakýnca görmeyen) devrimci siyasetler kendi gücüne güvenerek bir eylem gerçekleþtirdi. Bu önümüzdeki süreçte de eylemlere devrimci ve militan bir yön katacaktýr. 13 Mart, bir öðrenci-polis çatýþmasý deðil, devrimcilerle burjuvazinin paralý uþaklarý arasýndaki bir kavgadýr. Bu sýnýflar mücadelesinin somut halidir. Bu öfke ve kinin, iktidar perspektifiyle donatýlýp, devrim amacýna ulaþtýrýlmasý proletaryanýn komünist öncüsünün yaratýlmasýna baðlýdýr. Devrimci partinin yaratýlmasý, hem bir zaruret hem de kapitalizmin yýkýlmasý yolundaki ölümcül bir ihtiyaçtýr. Devrimci partiyi kuracaðýz, yeni ekimler yaratacaðýz! Paralý-parasýz burjuva eðitime hayýr! Bolþevizm kazanacak! Ankara’dan Devrimci Parti Güçleri
15
Sayý: 20 P Nisan ‘04 Á
Baþtarafý 1. Sayfada
maya’nýn prizmasý Seçim Sonuçlarý ve Solun Tarz-ý Siyaseti
lediðimiz yanlýþ kavrayýþ üzerinden tanýmlayanlar için ayný durum geçerli deðildir. Nedeni bellidir: Devlet bir sýnýf örgütlenmesidir ve bir bütün olarak burjuvazinin çýkarlarýnýn korunmasýný esas alýr. Hükümet ise, devlet örgütlenmesinin bir parçasýdýr ve devlet örgütlenmesi içinde ikincil önem taþýr. Ýkincil önem taþýdýðýný söylemek, onun önemsiz bir kurum olduðu anlamýna gelmiyor; hükümetin her durumda tek baþýna devletin politikasýný belirlemede belirleyici bir konumda olmadýðý anlamýna geliyor. Burjuva sýnýf örgütlenmesi bakýmýndan hükümeti oluþturan partiler, gelip geçici bir kurumdur, devlet örgütlenmesi ise, burjuva egemenlik var olduðu sürece varlýðýný sürdürecek olan kalýcý bir kurumdur. Hükümetler, bir bütün olarak burjuvazinin gereksinimlerine, asýl olarak ise, devlete egemen olan tekellerin gereksinimlerine yanýt verdiði ölçüde ayakta kalacak, burjuvazinin bir kesiminin çýkarlarýna uygun olsa da, bütün bir sermaye sýnýfýnýn çýkarlarýna yanýt vermediðinde görevde kalamayacak kurumlardýr. Devlet örgütlenmesi temel olarak, asker ve sivil bürokrasi temelinde var olan kurumlardýr. Bunlar, en baþta silahlý örgütlenme olan ordu, yüksek mahkemeler, dýþiþleri, içiþleri bakanlýklarý, istihbarat teþkilatlarý, ekonomik yönetim organlarý, ideolojik üretim merkezleri (medya, üniversiteler) gibi kurumlardýr. Hükümetler, bu kurumlarda kimi düzenlemeler yapsalar bile, onlarýn temel yapýsýnda, hak ve hukuklarýnda, sermayenin genel gereksinimlerinin ötesinde deðiþiklik yapamazlar. Özellikle ordu bürokrasisinde köklü düzenlemeler yapamazlar. Hükümetler, bu kurumlarla uyumlu politikalar izledikleri ölçüde ayakta kalabilecek kurumlardýr. Elbette iktidarý sarsacak kriz dönemlerinde, bu kurumlarýn iç uyumunda da ciddi sorunlar çýkabilir; bu durumda ise, ya bir bütün halinde bu kurumlarý tasfiye edecek devrimler gündeme gelir, ya da burjuvazinin devleti yeniden örgütlemesi gibi bir gereksinim ortaya çýkar. Burjuvazi içinde farklý çýkarlarý temsil eden politik çizgilerin olmadýðý, hele de tüm düzen partilerinin karþýsýnda, ezilenlerin ve sömürülenlerin çýkarlarýný temsil eden devrimci, komünist bir politikanýn kendini ortaya koymadýðý koþullarda, yapýlan seçimler, 4-5 yýlda bir egemen sýnýfýn politikalarýnýn göstermelik bir referandumdan geçirilmesi, yýðýnlarýn rýzalarýnýn alýnmasýndan baþka bir anlama gelmemektedir. Bu koþullarda seçimin sonucu garanti altýna alýnmadan, seçimler gündeme gelemez. Tüm bu gerçekler ýþýðýnda, seçimin sonuçlarýna baktýðýmýzda, çýkartýlmasý gereken birinci sonuç, burjuvazi, AKP Hükümeti’nin izlediði çizginin, burjuvazinin genel çýkarlarýyla uyumluluðunda önemli bir sorun görmemektedir; ikinci sonuç ise, burjuvazi tek parti hükümetinin ortaya çýkardýðý avantajý sonuna dek kullanmak istemektedir. Askeri ve sivil bürokrasi (bunlar da kendi içinde homojen deðildir), burjuvazinin genel çýkarlarý bakýmýndan, AKP Hükümeti’nin yöneliþinde kimi problemler görse bile, bunlarýn genel çýkarlarý þimdilik riske sokmadýðý, yeni bir seçenek yaratýlana kadar, devlet organlarý arasýnda genel uyumun korunmasý gerektiði düþüncesindedir. Burjuvazi, tek parti hükümetinin avantajýný, birikmiþ sorunlarýn hýzlý çözümü ve devlet örgütlenmesinin yeniden yapýlanmasýnda kullanmak, þimdilik asýl dikkati bu noktaya yoðunlaþtýrmak düþüncesindedir. Mevcut AKP Hükümeti, sadece içte deðil, dýþta da burjuvazinin genel çýkarlarýyla uyumlu politikalarýyla, avantajlý bir durum oluþturmaktadýr. Gerek ABD, gerekse AB, Ortadoðu politikalarý bakýmýndan Ýslami tonlara sahip bir hükümeti, bugün için çýkarlarýna uygun bulmaktadýr. Ortadoðu’da düzen dýþý dinamiklere karþý bir dalgakýran rolü (Türkiye’nin “model” ülke olarak sunulmasý) oynama bakýmýndan, mevcut hükümet, emperyalist merkezlerin de çýkarlarýyla uyumlu bir politika izlemektedir. “Þeriat tehlikesi” diye gerçekte bir tehlikenin olmadýðýnýn farkýnda olan burjuvazi, bu sorunu hükümetin genel politikasýnýn baský altýnda bulundurulmasý amacýna dönük bir retorik olarak kullanmaya devam edecektir. “Þeriat tehlikesi” üzerinden olmasa da, yeniden yapýlanma sürecinde olan burjuvazi için, tüm burjuva kesimler arasýnda, ayný þekilde tüm devlet organlarý arasýnda da bir uyumdan söz etmek eþyanýn doðasýna aykýrýdýr. Dolayýsýyla, önümüzdeki dönemde istikrarsýzlýk dinamikleri, öneminden bir þey kaybetmeyecektir. Yeniden yapýlanmada, deðiþik burjuva kesimler, kendi çýkarlarý üzerinden yeniden yapýlanmayý kontrol etmek, bu anlamda pastanýn yeniden paylaþýmýnda aktif olmak isteyecektir. Bu çatýþma, her an ortaya çýkacak bir kriz dinamiði olsa da, bugün, yakýn vadede bir kriz dinamiði haline gelmeyeceði anlaþýlmaktadýr. Devlet-hükümet iliþkileri açýsýndan olmasa bile, burjuvazinin genel çýkarlarý açýsýndan seçim, hala geniþ yýðýnlarý düzene baðlamada temel bir kurum özelliðini korumaktadýr. Seçimlere katýlýmýn düþmesi de, edilgenliðin bir yansýmasý olduðu ölçüde, bu genel durumu ortadan kaldýran bir veri deðildir. AKP Hükümeti güven kazanarak, hem de iþçi sýnýfýnýn düzene görece uzak duran kesimlerinin yaþadýðý gecekondularýn desteðini alarak; MHP, DYP gibi burjuvazinin tüm kesimlerinin çýkarlarýyla uyumlu partiler, oy artýrarak seçimden çýkmýþtýr. Kürtlerin düzen dýþý dinamik olma konumunun giderek zayýfladýðý da, seçim sonuçlarý bakýmýndan ciddi bir veridir. DEHAP, SHP ile ittifaka girerek düzen için bir tehdit olmayacaðýný gösterdiði gibi, DEHAP-SHP ittifakýna raðmen, bu ittifakýn oylarý, özellikle batý metropollerinde düþmüþ, geçmiþte Kürt dinamiðinin parçasý olan bu kesimler, ya seçimlere katýlmayarak ya da diðer partilere oy vererek, burjuvazinin yüreðine su serpmiþtir. Bu açýdan Güç Birliði, her ne kadar beklendiði gibi bir baþarý kazanmasa da, ilerisi için düzen açýsýndan iþlevli bir rol oynamýþtýr. Devrimci Hareketin Tarz-ý Siyaseti Seçimler sözkonusu olduðunda genel olarak devrimci hareketin ortak bir politik tutumundan söz edilemeyeceði gibi, tek tek çevrelerin izlediði çizgiyi de etkin bir politika olarak görmek olanaklý deðildir. Yine de olduðu kadarýyla, ortaya konu-
www.mayagazetesi.com iletiþim için: maya@mayagazetesi.com maya_gazetesi@yahoo.com
lan politik tutumlar, hareketin genel durumunu bir kez daha gözler önüne sermiþtir. Bu politik tutumlarýn devrimci bir iktidar perspektifi bakýmýndan ne anlama geldiðini ortaya koymak, hareketin durumunu anlamak ve ileriye çýkýþ dinamiklerinin yönünü ortaya koymak bakýmýndan önemlidir. Devrimci hareketin seçim tutumlarýna geçmeden, onunla da iliþkili olarak, öncelikle reformistler konusunda birkaç noktayý vurgulamak gerekiyor. SÝP-TKP dýþýnda tüm reformist blok, “demokratik güçbirliði” adý altýnda seçimlere katýldý. Bu ittifaký, “demokrasi blok’u” olarak da adlandýrmak yanlýþ olmaz; çünkü bu blok temel olarak düzeni hedeflemeden düzenin demokratik dönüþümünü önüne platform olarak koymuþtur. Böyle bir bloðun oluþmasý bir bakýma yararlý olmuþtur; reformizmin teorik ve pratik çizgisi bu blok üzerinden rahatlýkla deðerlendirilebilir, devrimci hareketle ayrým noktalarý rahatlýkla ortaya konulabilir. Reformizmin birçok tarifi yapýlabilir; ama her halde þu tarif, reformizmi teþhis etmek bakýmýndan son derece yalýn bir tarif: “...tarihin ve tüm politik durumun ancak ve yalnýz devrim tarafýndan çözülecek sorunlar(ýn) damgasýný vurduðu sorunlar için reform politikasý vaaz etmek”(Lenin) Demokrasi bloðu, gerek politik sorunlar (Kürt sorunu, yerel yönetim de dahil, yönetimin demokratikleþtirilmesi), gerekse ekonomik-toplumsal sorunlar (çalýþanlarýn yaþam koþullarýnýn iyileþtirilmesi, emperyalizme baðýmlýlýða son verilmesi, gelir bölüþümünde köklü düzenleme vb) gibi bir devrimi, mevcut burjuva egemenliðinin altüst edilmesini zorunlu kýlan sorunlarýn reformlarla, mevcut düzen yýkýlmadan çözülebileceðini vaaz etmektedir. SÝP-TKP de bu açýdan bir farklýlýk taþýmamaktadýr; konumuz bu olmadýðý için aralarýndaki farkýn analizine giriþmeyeceðiz. Devrimciliðin ve reformizmin ayrýþmasý bakýmýndan bu bloklaþma hayýrlý olmuþtur; ne var ki, devrimci hareketin bulaþýklýðý nedeniyle, bu fark muhataplarý nezdinde net bir þekilde ortaya çýkmamaktadýr. Tam da bu bulaþýklýk nedeniyle, bu bloklaþma devrimci hareketi devrimci konumdan uzaklaþtýrýcý tasfiyeci bir rol oynama kapasitesindedir. Reformistler, seçimlerde boyunun ölçüsünü almýþtýr; ne yaparsa yapsýn, oyunu genel seçim barajý olan % 10’un üzerine çýkaramamaktadýr; geçen seçimlere göre oy oranýný düþürerek % 5 civarýnda oy almýþtýr. Bu baþarýsýzlýðý bloðun kendisi de kabul etmiþtir. Ne var ki, bu baþarýsýzlýk blok bileþenlerinin, denize düþenin yýlana sarýlmasý özdeyiþinde olduðu gibi, birbirlerine daha fazla yapýþmasýný engellememiþ, bloðun süreceði açýklanmýþtýr. Bu sürdürme iradesinde, SHP ve DEHAP daha fazla düzene yaklaþan bir çizgiyi gündeme getirirken, diðer partiler daha fazla sola açýlmayý gündeme getirmektedir; iþin doðasý gereði birincilerin dediði olacaktýr. SHP, baþarýsýzlýkta, baþta Kürtler olmak üzere diðer bileþenlerinin “sivri”liklerinin temel rol oynadýðýný; DEHAP ise, buna hak verircesine, Kürt hareketinin talepleri üzerinden politikanýn etkisizliðine kanaat getirmiþ, bloðun CHP ve ANAP gibi partilerle geniþletilmesi gerektiðini dillendirmiþtir. Bu veriler üzerinden devrimci hareketin durumunu daha somut olarak deðerlendirebiliriz. Önce genel bir sonuç: Devrimci hareket saðlam bir iktidar perspektifine sahip deðildir; yenilgici ve muhalif bir ruh hali egemendir. Meþruiyeti devrimci iktidar perspektifinde deðil, “genel kamuoyu”nun sempatisinde arayan, önüne ne olursa olsun kitleselleþmeyi koyan bir siyaset tarzýnda ýsrar etmektedir. Bu seçimler vesilesiyle tipik bir parlamentarizm olarak kendini ortaya koymuþtur. Böyle olduðu için, reformist blokla arasýna belirgin sýnýr çizgisi koymamaya, bir fýrsatýný yaratýp bu blokun içinde yer almaya eðilim göstermektedir; seçim kurumunu yücelten, medyatik seçim kampanyalarýna özenen, oy vermeyi “onur”la iliþkilendiren, yerel yöneticilerin deðiþmesiyle iþçi ve emekçi yýðýnlarýn durumunun iyileþeceðini söyleyen, devrimci platform üzerinden deðil, kýsmi pragmatik kaygýlarla devlet örgütlenmesinin bir parçasý olan muhtarlýk seçimlerinde taraf olan vb. bir seçim kampanyasý sürdürmüþtür. Bu çerçeve içinde kalýndýðýnda, gerçekten de bu kesimin reformist blokla arasýna kalýn bir sýnýr çizgisi çekmesi çok zordur ve nitekim çekilememektedir. Yine bu çerçevede kalýndýðýndan, ne kendi konumunu sorgulayan (devrimci bir programýn, devrimci bir politik çizginin inþasý, toplam olarak devrimci bir önderliðin oluþturulmasý gibi), iç gündemleri öne alan; ne de sýnýfýn sýnýfa karþý savaþýmýný temel alan iþçi sýnýfýnýn talepleri üzerinden dýþa dönük gündemleri eksen alan bir politika tarzýna yönelebilmektedir. Soyut bir anti-emperyalizmi, NATO, IMF karþýtlýðýný, özelleþtirmeye karþý devletçiliði, sermayenin sýnýfsal saldýrýsýna karþý demokrasiyi savunmayý, devrimci bir politika sanmakta, bununla kendisini oyalamaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn öncüsü, önderi olma iddiasýyla politika yapan bu özneler, bugün iþçi sýnýfýnýn en temel ve acil gündeminin, iþçi sýnýfýnýn % 90’ýný oluþturan, iþsiz, sosyal güvenceden yoksun, sendikasýz kesimleri üzerinden þekillendiðini, iþ saatlerinin düþürülmesinin, koþulsuz iþsizlik sigortasýnýn, sendikasýz ve sigortasýz çalýþmanýn yasaklanmasýnýn, iþçi sýnýfýnýn bütünsel çýkarlarý olduðu, devrimci bir sýnýf politikasýnýn, iþçi sýnýfýnýn devrimci örgütlenmesinin bu temelde geliþtirilebileceðini, ya görmemekte ya da “büyük” politikalar adýna görmezden gelmektedir. Ýþte hareketin temel sorunu, seçimler vesilesiyle bir kez daha ortaya çýkan açmazý, ancak bu çerçevede anlaþýlabilir ve devrimci çözümler üretilebilir.
Sahibi ve Yazýiþleri Md.: Reyhan SON
Maya Yayýnlarý Ýnebey M. Valide Cami S. No: 61/6 Basýldýðý Yer: Aksaray / Ýst. Tel: (0212) 633 48 10
Banka Hesabý: Reyhan Son, T. Ýþ Bankasý 1002 1172531 (TL), T. Ýþ Bankasý 30100 1126029 (Euro) T. Ýþ Bankasý 1002 30100 1126034 (Sterlin) Posta Çeki Hesabý: 1600196
16
Sayý: 20 P Nisan ‘04
Sermaye düzeninin iþçi sýnýfýna karþý son haddine vardýrdýðý
bi sekiz saatlik iþgününün yasallaþmasý için seferber olmuþ, sa-
saldýrýlarýyla kölelik koþullarý iyice aðýrlaþýrken ve burjuvaziyle
vaþ kuvvetlerini denetliyor. Günümüzün soluk kesici görünümü,
proletarya arasýndaki o büyük savaþta, iþçi sýnýfý hergün bir
bütün ülkelerin iþçilerinin bugün gerçekten de birleþmiþ olduk-
mevzisini daha kaybederken yine 1 Mayýs yaklaþýyor. Ýþçi sýný-
larýný bütün ülkelerin kapitalistlerine ve beylerine gösterecektir.”
fýnýn giderek tepkisizliðe mahkum edilmesine, ulusal ve dini
Engels’in coþkuyla selamladýðý bu günden beri 1 Mayýs, iþçi sý-
kimliklerle bölünmesine, sömürüyü artýk kaldýramayacak hale
nýfýnýn “birlik, mücadele ve dayanýþma” günü olarak uluslarara-
gelmesine raðmen, hala o son kavgaya giriþmediði bugün, “u-
sý iþçi sýnýfýna mal olmuþtur. Böylesi bir eylemin yapýlabilmesi,
luslararasý birlik, dayanýþma ve mücadeleye” her zamankinden
birçok ülkede ayný anda, ayný hedef uðrunda yapýlan bu eyle-
daha fazla ihtiyacý var.
min, bir yýl öncesinden planlanmasý ve arkasýnda uluslararasý
Geçtiðimiz 1 Mayýs’tan bugüne burjuvazi sýnýf savaþýnda bir
bir örgütlülüðün bulunmasý sayesindedir. Oysa bugün bu unu-
adým daha ilerledi. Dünyanýn her yerinde iþçi sýnýfýnýn kazanýl-
tuluyor, kapitalizm dünyada yayýlmadýk tek bir toprak parçasý
mýþ haklarý ellerinden birer birer alýnýrken, iþçi sýnýfý bu saldýrý-
býrakmamýþken, iþçi sýnýfý, uluslararasý bir örgütlenmeye o gün-
lara yeterince yanýt veremedi, burjuvazinin köleleþtiren gücüne
den çok daha fazla ihtiyaç duymasýna raðmen, sermaye ege-
karþý koyamadý. Tüm dünyada, taþeronlaþtýrma, esnek çalýþma
menliðine karþý mücadele ulusal sýnýrlar içine hapsediliyor. Ýþçi
ve özelleþtirme saldýrýsýna uðrayan iþçilerin sendika, sigorta, iþ-
sýnýfýnýn buna karþý durmasýnýn ve kazanmasýnýn tek bir yolu
güvencesi gibi uðrunda yýllarca mücadele edilerek kazanýlmýþ
var; tek bir ordu halinde, tek bir bayrak altýnda burjuvazinin ege-
haklarý da bir çýrpýda geri alýndý. Geçtiðimiz 1 Mayýs’tan bu ya-
menliðine karþý savaþmak.
na, en yüksek iþsizlik oranlarý yaþandý, yoksulluk ve açlýk dayanýlmaz boyutlara ulaþtý.
Ýþçi sýnýfýnýn 1 Mayýslarda alanlara çýkmaya baþladýðý günden bu yana, dünyanýn her yanýnda 1 Mayýslarda verilen müca-
Yaþadýðýmýz topraklarda da iþçi sýnýfý sermayenin saldýrýla-
delelere, ödenen bedellere raðmen, bugün, iþçi sýnýfýnýn “birlik,
rýndan fazlasýyla nasibini aldý. Yaz aylarýnda kabul edilen yeni
dayanýþma ve mücadele günü” olan 1 Mayýs’ýn uluslararasý bir
Ýþ Yasasý’yla iþçi sýnýfýnýn sekiz saatlik iþgünü hakký, iþgüvence-
gün olduðu, bugünün sýnýrlarla, ulusal ve dini kavgalarla bölün-
si, sendika ve sigorta hakký neredeyse tamamen elinden alýndý,
müþ, düþmaný ve çýkarlarý ortak olan dünya proletaryasýnýn,
sermayenin herhangi bir bahaneyle, iþ saatlerini uzatma, istedi-
mücadelesini ortaklaþtýrmasý anlamýný taþýdýðý unutturuluyor.
ði zaman iþçiyi atma, tazminat ödememe hakký resmileþti. Bü-
Deðiþik ülkelerden iþçilerin uluslararasý birliði ve dayanýþmasý
tün devlet iþletmelerinin özelleþtirilmesinin gündeme gelmesiy-
bir yana, ayný ülkede farklý çalýþma koþullarýna sahip iþçilerin
le binlerce iþçi iþten atýldý, çalýþtýðý yerden sürüldü ve haklarýný
bile ortak mücadelesi saðlanamýyor. Ýþçi sýnýfý, ortak mücadele
kaybetti. Burjuvazi, devleti yeniden yapýlandýrmaya yönelik ola-
talepleri etrafýnda birleþtirilmek yerine, kesimsel çýkarlarý etra-
rak hazýrladýðý Kamu Reformu Yasa Tasarýsý’yla kamu iþçileri-
fýnda bölünüyor. Sendikasýz, sigortasýz, iþgüvencesiz çalýþan
nin de birçok hakkýný elinden almaya hazýrlanýrken, iþçi sýnýfý bu
milyonlarca çalýþan iþçi ve iþsiz, 1 Mayýs alanlarýnda güçlerini
saldýrýya karþý da burjuvaziye geri adým attýracak bir mücadele
düþmana gösteremiyor. 1 Mayýs mücadele günü olma özelliði-
veremiyor. Esnek çalýþma koþullarý yaygýnlaþýrken, iþsizlik ve
ni ve kýzýl rengini kaybettikçe, liberaller ve burjuvalar alanlarý
yoksulluk da bir kat daha artýyor. 15-16 Haziranlarýn, günlerce
kendilerine mal etmeye baþlýyor, hatta mücadele gerilediði an-
süren fabrika iþgalleri ve grevlerin yaþandýðý, bu kazanýmlarý el-
da pervasýzca bugünün içini boþaltýp, tatil günü ilan etmekten
de etmek ve korumak uðruna iþçi sýnýfýnýn büyük mücadeleler
bile bahsedebiliyorlar. Bunlarýn karþýsýnda, iþçi sýnýfý ve devrim-
verdiði bu topraklarda, kazanýlmýþ mevzilerin böylesine bir ka-
cilere de 1977 ve 1996 1 Mayýslarýnda olduðu gibi, devletin
lemde sökülüp alýnmasý, mücadelenin ne kadar yetersiz oldu-
gösterdiði zincirli alanlardan çýkararak, meþruluðunun, tarihsel
ðunu da bir kez daha hatýrlatýyor.
haklýlýðýnýn bilincinde olarak alanlarý özgürleþtirmek ve bugünü
Bugün iþçi sýnýfýnýn burjuvazi karþýsýnda yenik durumda olmasý, ne bunun hep böyle olduðunun ne de olacaðýnýn göster-
burjuvazinin yüreðine korku salacak bir güne dönüþtürmek düþüyor.
gesidir. Ýþçi sýnýfý ortaya çýktýðý günden itibaren, burjuva düze-
Ýþçi sýnýfý bugün, belki de, tarihte hiç olmadýðý kadar büyük
nin varlýðýna yönelen nice görkemli eylemi gerçekleþtirdi. 1 Ma-
bir yenilgi almýþ durumda. Ama bu yenilgi sýnýrsýz, sýnýfsýz, sö-
yýs’ýn ortaya çýkýþýna vesile olan olay da iþçi sýnýfýnýn burjuvazi
mürüsüz bir dünyayý kurma gücünün önüne geçemeyecek. Bu
karþýsýnda saldýrýya geçtiði, ona karþý tek vücut halinde savaþ-
dünyayý kurma yolunda, 1 Mayýslarýn iþçi sýnýfýnýn mücadele
týðý bir genel grevdir. Avrupa ve Amerika’da sekiz saatlik iþgü-
günü olduðunu, bu günün kýzýl kavgamýzýn unutulmayacak,
nü talebiyle, bundan 114 yýl önce 1890’da genel greve çýkan iþ-
unutturulmayacak mücadeleleriyle, proletaryanýn kanýyla kaza-
çiler, tüm dünyada iþçilerin çýkarlarýnýn ortak olduðunu, burjuva-
nýldýðýný dosta da düþmana da göstereceðiz. Evet, yenilgimiz
ziye karþý verilecek mücadelenin ortaklaþtýrýlmasý gerektiðini de
aðýr, yolumuz uzun, zor ve karanlýk; ama bu zaferi kazanaca-
göstermiþlerdi. Bu olay karþýsýnda Engels heyecanla þunlarý
ðýz, burjuvalarýn saltanatýný yýkýp, komünist bir dünya kuraca-
yazýyordu: “...bugün ben bu satýrlarý yazarken, Avrupa ve Ame-
ðýz.
rikan proletaryasý, ilk kez tek bir ordu halinde, tek bir bayrak altýnda, tek bir acil hedef uðrunda, Enternasyonal’in 1866 Cenevre Kongresi’nde ve 1889 Paris Ýþçi Kongresi’nde ilan edildiði gi-