Camia 175

Page 1

Almanya’da Riskli Bölgeden Gelenlere Kötü Haber: Karantinada Maaş Kesilebilir

Güçlü Bağışıklığın Anahtarı: Doğru Beslenme, Hareket, Düzenli Uyku

S. 17

KORONAVİRÜS SALGININA KARŞI GENÇLERİN TEPKİSİ ARAŞTIRILDI

S. 19

S. 26

16 Ekim 2020 | 29 Safer 1442 — Sayı 175

Almanya’da Hartz IV Sosyal Yardımına Zam S. 17 Geliyor www.camiahaber.com |

camiahaber

camia ile habersiz kalmayın!

3 Yılda 319 Aşırı Sağ Motifli Vaka Tespit Edildi

Fransalı Müslümanlardan Macron'a Tepki

“Eşitlik İstiyoruz”

→S. 4

ALMANYA Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, "Güvenlik Birimlerinde Aşırı Sağcılar" raporunu açıkladı. Ülkede güvenlik kurumlarında 3 yılda 319 aşırı sağ kaynaklı vaka tespit edildi.

→S. →S. 1411

“Hapishanelerdeki Gençlerin Yüzde 60’ı Müslüman” DANİMARKA Danimarka İslam Toplumu (DİT), Bölge Başkanı Mustafa İncikli, ülkede ceza infaz kurumlarındaki gençlerin yüzde 60'ının Müslüman olduğuna dikkat çekti.

Almanya’da Restoranlara Sıkı Kontrol: Yanlış Bilgi Verene 50 Euro Ceza

FRANSA

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2 Ekim’de detaylarını açıkladığı "İslamcı ayrılıkçı" fikirlerle mücadeleye ilişkin yasa tasarısı ve İslam ile ilgili sözleri ülkede tartışılmaya devam ediyor. Macron’un aralık ayında Bakanlar Kurulu’nda görüşüleceğini duyurduğu tasarı Müslümanların tepkisini çekti. Cumhurbaşkanının açıklamalarının Müslümanları ve inançlarını hedef aldığı kaydedilirken, İslamofobik saldırıların da artmasına neden olacağı kaydediliyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un açıkladığı “İslamcı ayrılıkçı” fikirlerle mücadeleye ilişkin yasa tasarısı Müslümanların tepkisini çekmeye devam ediyor. İslami kuruluşlar, ülkede Müslümanların tamamının hedef gösterildiğini savunuyor.

GÜNDEM →S. 5

Paris’te Camiye Polis Baskını

Fransa’da İslamofobi Son 3 Yılda Yüzde 77 Arttı: En Büyük Mağdur Kadınlar →S. 6

→S. 7

→S. 18

"Kur’an, Sünnet Tanımı Dışında Kalamaz"

“Viyana Seçimlerinde Müslüman Karşıtlığı Prim Toplamadı” Viyana’da 11 Ekim’de yapılan belediye başkanlığı ve eyalet meclisi seçimlerinde aşırı sağın oy kaybı dikkat çekti. Seçim sonuçlarını Camia’ya değerlendiren Viyana İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Arslan, seçim öncesi İslam karşıtlığı üzerinden oy avcılığına çıkan parti ve adaylara Viyana halkının prim vermediğini söyledi. →S. 10

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Abdullah Akın ile sünnet üzerine konuştuk.

→S. 22 Kemal Ergün

İslam Düşmanlığı Yine Sahnede S. 3

Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın

Yaşlı Saygınlığını Geliştirmeli

S. 21

Prof. Dr. Saffet Köse

Yeryüzünün Paha Biçilemez Nimeti: İman

S. 23



GÜNDEM

BAŞYAZI Kemal Ergün İslam düşmanlığı yine sahnede

16 Ekim 2020

“Dinî Azınlıklara Karşı Nefret Dili Tehlikeli Boyutlara Ulaşmıştır”

Fransa’da ve Avusturya’da art arda İslam karşıtı söylemler gündeme geliyor. Öyle ki pandemi sürecinde biraz durulan atmosfer medyanın ve politikacıların İslam düşmanlığından nemalanma hesaplarıyla yeniden gerginleşiyor. Buralarda yaşayan ve kendi kimlik ve kültürlerini koruyarak vatan bildikleri bu topraklara ve topluma her daim katkıda bulunma çabasında olan Müslümanlar ise hiç hak etmedikleri bir biçimde büyük bir tedirginliğe sevk ediliyorlar.

IGMG Genel Sekreteri Altaş, 12 Ekim'de yapılması planlanan ancak daha sonra iptal edilen Avusturya Linz İslam Federasyonu Genel Kurulu hakkında yerel basında çıkan haberler münasebetiyle açıklama yaptı.

Müslümanları ve camileri hedef alan bu saldırıların hiçbirinin failine ulaşılamadı.

İ

Bu bağlamda Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un “ayrılıkçı fikirlerle mücadele” kapsamında İslam’ı ve Müslümanları topyekûn zan altında bırakan tutumu kabul edilemez. Paris’te polisin camiye baskın düzenlemesi, cami baskınlarında çocukların sorgulanması Müslümanların ülkede ne denli rencide edici muamelelere maruz kaldığının bariz işaretleridir. Oysaki camiler barış dini olan İslam’ın öğretildiği, gençlerin aşırı akımlara meyletmelerinin önüne geçildiği temel mekânlardır. Fransa’da camilere ve Müslümanlara reva görülen bu tutumdan bir an evvel geri adım atılmalıdır. Avusturya’da da birtakım medya sürekli olarak Müslümanlara karşı nefret dili kullanırken, kamuoyunun bu duruma sessiz kalması, ayrımcılığın nasıl da tırmandığı yönündeki tehlikeyi gözler önüne sermektedir. Öte yandan 11 Ekim’de yapılan Viyana seçimlerinde halk aşırı sağa karşı tutumunu, aşırı sağcı partinin 23 puan oy kaybetmesi, aşırı sağcı Heinz Christian Strache’nin kurduğu yeni oluşumun yüzde 5'lik seçim barajına takılması şeklinde sandığa yansıttı. Viyana halkının İslam karşıtlığının oy aracı olarak kullanılmasına itibar etmemesi gelecek adına umut vericidir. Asıl rakamlar belirlenmelidir

Almanya’da ise 1 Nisan-30 Haziran döneminde 188 İslam düşmanlığı suçun kayıtlara geçtiğini gördük. Müslümanları ve camileri hedef alan bu saldırıların hiçbirinin failine ulaşılamadı. Bunun da ötesinde asıl motivasyonu İslam karşıtlığı olduğu hâlde polis kayıtlarına “İslam düşmanlığı” olarak yansımayan çok sayıda vaka da var. Bu nedenle İslam düşmanlığını yansıtan bu rakamlar aslında sorunun gerçek boyutunu yansıtmaktan da uzak kalıyor. Almanya’da İslam düşmanlığı ile mücadele için kurulan Müslüman Düşmanlığına Karşı Bağımsız Uzmanlar Komisyonu bu ve benzeri sorunlara gerçekçi çözümler sunabilmek için bu konuyu gündemine alıp, takipçisi olmak durumundadır.

3

AVUSTURYA

slam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Bekir Altaş, IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün’ün de yer alacağı Avusturya Linz İslam Federasyonu (ALİF) Genel Kurulu hakkında Avusturya basınında çıkan haberler münasebetiyle bir açıklama yaptı. “Anlaşılan Avusturya kendi tarihinden hiçbir ders çıkarmamıştır. Medyanın dinî azınlıklara yönelik kullandığı nefret diline kimseden itiraz gelmemektedir. Bu oldukça tehlikeli ve endişe vericidir.” diyen Altaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Avusturya medyasının ülkedeki Müslümanlara yönelik tutumu bizleri derinden sarsmaktadır. Artık eskide kaldığını zannettiğimiz metotların bugün de pervasızca kullanılmakta olduğunu görüyoruz. Avusturya’da dinî azınlıklara yönelik nefret dili ve olumsuz algı oluşturma çabaları hâlâ devam etmektedir.

Geçmişten hiçbir ders çıkarılmamış olması bizleri hayrete düşürmektedir.” “MÜSLÜMANLARIN VİRÜSLE MUKAYESE EDİLMESİ APAÇIK BİR HADSİZLİKTİR”

Birkaç medya organının sürekli olarak Müslümanlara karşı nefret dili kullanırken, kamuoyu bu duruma sessiz kaldığını ve bunun çok tehlikeli olduğunu ifade eden Altaş, “Örneğin Volksblatt isimli gazetede Müslümanların virüsle mukayese edilmesi apaçık bir hadsizliktir. Bununla artık başka bir boyuta geçilmiş, halk kin ve düşmanlığa tahrik edilmiş ve anayasal çerçevenin açıkça dışına çıkılmıştır. ORF yayın organının bile asılsız haberlerle bu furyaya katılması kamuoyundaki diskurun ne derece sağ cenaha kaydığını göstermesi açısından manidardır.” ifadelerini kullandı. IGMG ile alakalı

olarak ise Almanya’nın sadece Baden-Württemberg ve Bavyera olmak üzere iki eyaletinin Anayasayı Koruma Dairesi’nin raporlarında yer alan iddiaların dile getirildiğini belirten Bekir Altaş, “Almanya’nın 13 eyaletinin Anayasayı Koruma Dairesi raporlarında IGMG’nin zikredilmiyor oluşuna ise, anlaşılan zihinlerde belli bir imaj oluşturma amacıyla hiç değinilmemektedir.” diye kaydetti. “ALİF’İN KARALANMASININ İZAH EDİLEMEZ”

Avusturya’da IGMG ile alakalı ortaya atılan iddiaların Almanya’da çok sayıda eyalet Anayasayı Koruma Dairesi tarafından asılsız bulunarak, uzun yıllardır raporlarda artık zikredilmeyişinin bu basın organlarında hiç yer bulmadığını belirten Altaş, “Her ne hikmetse, IGMG’nin Al-

manya’da birçok düzeyde ve platformda resmî ve sivil kurumlarla partnerlik yaptığı ve çatı kuruluşu olan Almanya İslam Konseyi üzerinden, en başından beri Alman İslam Konferansı’nın katılımcısı olduğundan da hiç bahsedilmemektedir. Bavyera ve Baden-Württemberg Anayasayı Koruma Dairesi raporlarından IGMG ile alakalı olarak alıntılanan kısımların bu raporlarda 10 yılı aşkın süredir hiç güncellenmemiş olmasının eleştirilmesine de yine hiç değinilmemektedir.” diye konuştu. Altaş, Avusturya’da faaliyet gösteren ALİF’in, IGMG’ye yönelik asılsız suçlamaların dayanak gösterilerek karalanmasının asla izah edilecek bir yanı olmadığını sözlerine ekledi. Bekir Altaş, Avusturya kamuoyuna bu tehlikeli tutuma kararlılıkla karşı çıkmaları çağrsında bulundu.

ALİF OLAĞAN KONGRESINI KENDINI KORUMAK ADINA IPTAL ETTI Avusturya İslam Federasyonu (ALİF) 11 Ekim tarihinde düzenleyecek olduğu olağan genel kurulunu mevcut siyasi atmosferden dolayı iptal etti. Ayrıca durumdan duyduğu hoşnutsuzluğu ve rahatsızlığı da dile getirdi. “Avusturya’da bu raddeye varabileceğini hiç tahmin etmediğimiz, çoktan aşıldığını zannettiğimiz bir durum içerisinde kendimizi bulduk.” diyen ALİF Başkanı Resul Koca şöyle devam etti: “Dinî bir azınlığa açıkça virüs benzetmesi yapılabiliyor ve buna da kamuoyundan itiraz gelmiyorsa artık çok ciddi bir tehlike içerisindeyiz demektir.” ALİF olağan genel kurulu bu arka plandan hareketle, en başta kendini koruma amaçlı olarak iptal edildi. Ayrıca Müslümanlara yönelik nefret dilinin daha da yoğunlaşmasının önüne geçmek de istendi. Resul Koca: “Sağcı ve İslam düşmanı kesimlere Müslümanlar üzerinden siyaset yapma ve ALİF’i siyasi emellerine alet etme fırsatı vermek istemiyoruz.”

“Hükûmetin Medya Dili İle Konuşması Müslümanları Üzüyor”

Kur’an tilaveti ile dolu bir gün

İrşad Başkanlığımızın öncülüğünde 32.’sini gerçekleştireceğimiz Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışmamız Camia TV ekranlarında canlı olarak yayınlanacak. Pandemi nedeniyle bu yıl farklı olarak büyük bir salon programı şeklinde yapamayacağımız yarışmamızın internet üzerinden on binlerce kişiye ulaşacak olması bizleri ayrıyeten heyecanlandırıyor. Camia TV’miz 12 Ekim itibarıyla yayın hayatına kaldığı yerden devam edecek. Camia Gazetemiz bünyesinde de muhabirler çalışmamızı başlattık. Her iki çalışma da hayırlara vesile olacak, alanındaki eksikleri tamamlayacaktır.

DIT Başkanı İncikli’nin de katıldığı toplantıda, son günlerde Danimarka’da Müslümanlar hakkında yapılan çeşitli tartışmalar gündeme geldi.

D

animarka Kültür ve Kiliseler Bakanlığı ile Göç ile Entegrasyon Bakanlığı ülkedeki iki İslamî cemaatin başkanları ile bir araya geldi. Toplantıda, Müslümanları ve İslamî cemaatleri ilgilendiren çeşitli konular ele alındı.

Danimarka İslam Toplumu Başkanı (DIT: Dansk Islamisk Trossamfund) Mustafa İncikli’nin de katıldığı toplantıda, son günlerde Danimarka’da Müslümanlar hakkında yapılan çeşitli tartışmalar gündeme geldi.

Toplantıya, Kültür ve Kiliseler Bakanı Joy Mogensen ve Göç ve Entegrasyon Bakanı Mattias Tesfaye katıldı.

Danimarka İslam Toplumu Başkanı İncikli, Danimarka medyasında İslam ve Müslümanlar aleyhin-

de olumsuz bir tutum olduğunu, hükûmet üyelerinin de aynı dili kullanmasının Müslümanları üzdüğünü ve bunu kabullenmediklerini söyledi.

gündeme geldi. Toplantıda, imamların kıydığı nikahların belediye evlendirme dairelerine tescilinin mutlaka yapılması gerektiği üzerinde de duruldu.

Toplantıda, Müslümanların Danimarka toplumuna entegrasyonu için yapılması gereken çalışmalar üzerinde de durulurken bu konuda her tarafa görevler düştüğü de

DIT Başkanı Mustafa İnciklinin isteği üzerine, her iki bakanlık ile Danimarka İslam Toplumu temsilcileri bir kez daha bir araya gelecek.


GÜNDEM

16 Ekim 2020

4

Almanya’da 3 Yılda 319 Aşırı Sağ Vaka Tespit Edildi ALMANYA

Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, "Güvenlik Birimlerinde Aşırı Sağcılar" raporunu açıkladı. Ülkede güvenlik kurumlarında 3 yılda 319 aşırı sağ kaynaklı vaka tespit edildi.

A

lmanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, ülkenin güvenlik birimleri içindeki aşırı sağ sorunuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Seehofer, Berlin’de Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) Başkanı Thomas Haldenwang, Federal Kriminal Dairesi Başkanı Holger Münch, Federal Polis Teşkilatı Başkanı Dieter Romann ile “Güvenlik Birimlerinde Aşırı Sağcılar” durum raporunu tanıttı. Seehofer, yaptığı konuşmada, güvenlik birimleri içinde 2017-2020 tarihleri arasında 319 aşırı sağ kaynaklı vaka tespit edildiği bilgisini paylaşarak, “Tek bir tane aşırı sağ vakası bile güvenlik birimleri için utanç kaynağıdır.” dedi. Irkçılığın tek

Ülkede güvenlik kurumlarında 3 yılda 319 aşırı sağ kaynaklı vaka tespit edildi.

bir meslek grubuyla sınırlandırılmaması gereken evrensel bir konu olduğuna işaret eden Seehofer, “Ev kiralamalarda yaşananlar ve iş bulma konularında yaşananlar da aynı şekilde. Toplumda ırkçılık üzerine bir çalışma yaptıracağız.” diye konuştu. SORUŞTURMALARIN YÜZDE 20’Sİ DURDURULDU

İçişleri Bakanı ayrıca raporun aşırı sağcılıkla ilgili yapısal bir sorunun olmadığını ortaya koyduğunu savundu. Öte yandan raporda, Almanya‘daki güvenlik birimleri içinde son 3 yılda aşırı sağ kaynaklı 58 de şüpheli vakanın bulunduğu belirtildi. Bu şüpheli vakaların 44’ü Federal Polis’te, 6’sı Federal Kriminal Dai-

Impressum | Künye Herausgeber | Yayıncı IGMG - Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e. V. İslam Toplumu Millî Görüş (Amtsgericht Köln, VR 17018) Abteilung für Verbandskommunikation / Kurumsal İletişim Başkanlığı Osman Yusuf (V. i. S. d. P.)

re’de (BKA), diğer kısmı ise Gümrük, Federal Meclis Polisi, Anayasayı Koruma Dairesi ve Federal İstihbarat Servisi’nde tespit edildi. Raporda güvenlik birimlerindeki en fazla aşırı sağ kaynaklı vakanın Hessen (59), Berlin (53) ve Kuzey Ren Vestfalya (45) eyaletlerinde olduğu vurgulandı. Bu vakaların birçoğunda disiplin cezaları ile ceza hukuku kapsamında soruşturmaların açıldığı belirtilirken, vakaların yaklaşık olarak yüzde 20’sinde ise soruşturmalar durduruldu. Rapora göre güvenlik birimlerinde aşırı sağ şüphesiyle açılan soruşturmalar sıklıkla “anayasa düşmanı sembollerin chat mesajlarında paylaşımı” gibi gerekçelerle açıldı. Söz

konusu vakalarda güvenlik görevlilerinin çok azının aşırı sağcı kişi ya da gruplarla iletişimde olduğu ve yine çok azının aşırı sağcıların toplantılarına katıldığı belirtiliyor. ALMAN GÜVENLİK KURUMLARINDA AŞIRI SAĞCILAR

Rapor, Ocak 2017 ile 31 Mart 2020 tarihleri arasında aşırı sağcı fikirlere ve eylemlere sahip olduğundan şüphe edilen güvenlik görevlileri hakkında açılan soruşturmalara dayanıyor. Hakkında soruşturma açılmayan ve dolayısıyla aşırı sağcı fikirlere sahip olup olmadığı bilinmeyen kamu görevlilerinin sayısının daha fazla olduğu tahmin ediliyor.

Yakın zamanda Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti İçişleri Bakanlığının yayımladığı rapora göre, 4’ü bakanlık bünyesinde, 31’i ise Essen emniyet teşkilatında olmak üzere aşırı sağcı olduğundan şüphelenilen 104 emniyet mensubu tespit edilmişti. Aşırı sağcılık şüphesiyle başlatılan soruşturma kapsamında 71 polis hakkında yürütülen soruşturma henüz sonuçlanmadı. Karara bağlanan 29 dava sonucunda ise 8 polise disiplin cezası verildi. Diğer davalarda ise isnat edilen suçlar ispatlanamadı ya da davalar zaman aşımına uğradı. Almanya’da güvenlik birimlerinde aşırı sağcı memurlara dair bulgular, Anayasayı Koruma Dairesi’ne kadar ulaşmıştı.

Almanya İç İstihbaratında Dört Kişi Aşırı Sağ Şüphesi ile Gözaltına Alındı

Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-243 • F 49 221 942240-201 www.igmg.org • redaksiyon@camiahaber.com Postanschrift | Adres camia • Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-243 Chefredakteurin | Genel Yayın Yönetmeni İlknur Küçük Nachrichtenkoordinator | Haber Koordinatörü Ferhan Köseoğlu Redaktion | Redaksiyon İlhan Bilgü, Burak Budak, Mehmet Kandemir, Fatma Yılkın redaksiyon@camiahaber.com T +49 221942 240-229 /243/ 263 Werbung | Reklam camia@igmg.org T +49 221 942240-230 Distribution | Dağıtım redaksiyon@camiahaber.com T +49 221 942240-230 Design • Satz • Druck | Tasarım • Dizgi • Baskı PLURAL Publications GmbH Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-260 Auflage | Tiraj 17.000 Erscheint alle zwei Wochen Freitags. İki haftada bir cuma günleri yayınlanır. Im Auftrag der IGMG durch PLURAL Publications GmbH erstellt. IGMG adına, PLURAL Publications GmbH tarafından hazırlanmıştır.

ALMANYA

Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde iç istihbarat çalışanları aşırı sağ şüphesi ile gözaltına alındı.

A

lmanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde en üst iç istihbarat kurumu olan Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) çalışanları arasında dört kişi aşırı sağ şüphesi ile gözaltına alındı. İSLAM VE YABANCI KARŞITI MESAJLAR PAYLAŞTILAR

Kuzey Ren Vestfalya eyalet İçişleri Bakanlığı’na dayanan habere göre, dört şüpheli daha önce aşırı sağ eğilimli faaliyetleri izleme ve takip görevlerinde bulundu. Sosyal medya ve sohbet gruplarında İslam ve yabancı karşıtı mesajlar paylaşan iç istihbarat çalışanları gö-

revden alındı. EYLÜL AYINDA 30 POLİS MEMURU GÖREVİNDEN UZAKLAŞTIRILMIŞTI

Geçtğimiz hafta da ülkedeki güvenlik birimleri içinde son 3 yılda 350’den fazla aşırı sağ kaynaklı şüpheli vaka tespit edildiği bildirilmişti. Buna göre, güvenlik birimlerinde çalışanlar arasında 2017 yılının ocak ayından bu yılın mart ayına kadar 350’den fazla aşırı sağcı şüpheli vakanın kayda geçtiği ifade edilmişti. 30 polis memuru bir sohbet uygulaması üzerinden aşırı sağcı mesajlar paylaştıkları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırılmıştı.


GÜNDEM

16 Ekim 2020

5

Fransalı Müslümanlar

Macron'a Tepkili

FRANSA

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un açıkladığı “İslamcı ayrılıkçı” fikirlerle mücadeleye ilişkin yasa tasarısı Müslümanların tepkisini çekmeye devam ediyor. İslami kuruluşlar, ülkede Müslümanların tamamının hedef gösterildiğini savunuyor.

F

ransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2 Ekim’de detaylarını açıkladığı "İslamcı ayrılıkçı" fikirlerle mücadeleye ilişkin yasa tasarısı ve İslam ile ilgili sözleri ülkede tartışılmaya devam ediyor. Macron’un aralık ayında Bakanlar Kurulu’nda görüşüleceğini duyurduğu tasarı Müslümanların tepkisini çekti. Cumhurbaşkanının açıklamalarının Müslümanları ve inançlarını hedef aldığı kaydedilirken, İslamofobik saldırıların da artmasına neden olacağı kaydediliyor. Fransa’da İslami kuruluşların temsilcileri Cumhurbaşkanı Macron’un açıklamalarını ve hükûmetin hazırladığı yasa tasarısını Camia’ya değerlendirdi.

TÜM MÜSLÜMANLAR YAFTALANIYOR

Fransa İslam Konseyi (CFCM) ve Millî Görüş Fransa İslam Konfederasyonu’nun (CIMG) Genel Sekreterliği görevinde bulunan Fatih Sarıkır, Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını eleştirdi. Tüm Müslümanların yaftalandığını savundu. Sarıkır, “Sayın Cumhurbaşkanı, burada Müslümanları kast etmiyoruz, radikal İslam ile mücadele ediyoruz.’ diyor. Ama maalesef pratikte bütün camiler, bütün İslami okullar şüpheli muamelesi görüyor.” dedi. Macron’un konuşmasından bir gün sonra Paris’te bir camiye polislerin baskın yaptığını hatırlatan CFCM Genel Sekreteri, ondan sonra da baskınların yayıldığını aktardı. Fatih Sa-

rıkır, “O cami sessiz kaldı ama biz burada CIMG olarak, 20 cami ile birlikte ortak bir açıklama yaparak tepkimizi gösterdik. Gitgide büyüyor bu tepki.” dedi. EŞITLIK İSTIYORUZ

Camilerin yanı sıra eğitim merkezlerine, İslami okullara da polis ekiplerinin baskın yaptığını hatırlatan Sarıkır, “Ansızın gelip 15-20 polisle baskın yapıp, çocukları dahi sorguladıkları oldu. Bu şekilde küçük yaştaki çocukların bile bu tarz bir muameleye maruz kalmasını hiç kimse doğru bulmuyor. Burada kontrollerin usulü çok yanlış. Suçluymuş gibi gelip baskın yapmak, okullarda bilhassa çok kötü bir imaj oluşturuyor. Bu tabii Fransa’nın imajına da yakışmıyor. Müslümanların tamamı suçluymuş gibi muamelelerden kaçınmaları gerek.” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Macron’un açıkladığı ve aralık ayında Bakanlar Kurulu’na sunulacak tasarı ile ilgili de Sarıkır, “Bizim beklentimiz aynı başörtüsü yasağı gibi bu konuda da sadece Müslümanların hedef alınmaması. Muamelelerde de kanunların uygulanmasında da eşitlik istiyoruz.” dedi. Fransa İslam Konseyi Başkanı (CFM) Mohamed Moussaoui, Cumhurbaşkanı Macron’un ayrılıkçılara karşı başlattığı mücadeleyi memnuniyetle karşıladığını, ancak açıklamanın eksik olduğunu dile getirdi. Konuşmanın tümden reddedilmesinin söz konusu olamayacağını kaydeden CFCM

Başkanı, radikallikle mücadele konusunda atılacak adımlara itirazlarının olmadığını, ancak herkese eşit mesafede davranılması gerektiğini bildirdi. “Müslümanların atılacak adımların sadece aşırılık yanlılarına yönelik olacağına ikna olması gerekir.” dedi. Müslüman toplumun organizasyonu için reformların acil, faydalı ve gerekli olduğuna dikkat çeken Moussaoui, bunu yapmak için Fransa'daki İslam'ın farklı bileşenleri arasındaki birliğin sağlanması gerektiğini aktardı. Aşırılık yanlılarının pençesinden birçok genci kurtaran imamlar ve hapishanelerdeki din görevlilerinin daha çok desteklenmesi gerektiğini kaydeden CFCM Başkanı, bu kişilerin statülerinin netleştirilmesi gerektiğini ve aldıkları eğitimin güçlendirilmesi gerektiğini aktardı. Bunun da imamlık için yeterli kursların oluşturulması, ayrıca hem imamları hem de camileri koruyan bir sertifika ve lisasın iptali prosedürünün başlatılması yolundan geçeceğini açıkladı. DEVLET NEFRET SÖYLEMLERINE İZIN VERMESIN

Hükûmetin, Müslümanlara yönelik nefret söylemlerine karşı daha hassas olması gerektiğine de dikkat çeken CFCM Başkanı, Fransız yazar Eric Zemmour gibi ırkçı açıklamaları yüzünden yargı önünde mahkûm olmuş bir kişinin tele-

MACRON NE DEMİŞTİ? Macron, 2 Ekim’de düzenlediği basın toplantısında, “İslamcı ayrılıkçı” fikirlerle mücadeleye ilişkin hazırlanan yasa tasarısının 9 Aralık’ta Bakanlar Kurulu’na sunulacağını belirterek, “Fransa’da, cumhuriyetin ortağı olması için İslam’ın yapılandırılması gerekiyor.” demişti. “Ayrılıkçı” fikirleri savunan bir ideolojinin sorunlu olduğunu, bu kişilerin kendi yasalarını Fransa’nın yasalarından üstün gördüğünü savunan Macron, “İslam, dünyanın her yerinde kriz yaşıyor.” yorumunu yapmıştı.

vizyon ekranlarından bu söylemlerini devam ettirmesine tolerans gösterilmemesi gerektiğini aktardı. Yeni Zelanda’da 52 kişiyi öldüren teröristin Fransız yazarlardan ilham aldığını söylediğine dikkat çeken Moussaoui, “İslam” etrafından oluşturulan bu atmosferden üzüntü duyduğunu ifade etti. CRCM (Rhône-Alpes İslam Konseyi) Başkanı Cengiz Kalaycı, Fransa’da İslam’ın sıkça gündeme getirildiğini belirterek bunu doğu bulmadığını ifade etti. Kalaycı, “Sürekli terimler karışıyor. Bir yandan tüm Müslümanların aynı kefeye konmaması gerektiği söyleniyor. Bir yandan da açıklamalarda bu tarz bir karışım söz konusu. Ülkede sürekli İslam gündeme getiriliyor. Elbette başka konular, ülkenin boğuştuğu birçok sorun da var. Ülke gündeminde İslam’ın ve Müslümanların sürekli bu denli yer bulmasını doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum.” dedi. AŞIRI SAĞA KATKI SUNUYOR

Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarının ülkedeki Müslümanların yaşamını da negatif yönden etkileyeceğini savunan Kalaycı, bu tarz konuşmalar aşırı sağın ülkede alan kazanmasına da katkı sunduğunu aktardı. Macron’un bahsettiği ayrılıkçı aşırılık yanlılarıyla mücadele için şu anki yasaların zaten yeterli imkânlar verdiğini savunan Cengiz Kalaycı, “Bu yönde bir sıkıntı varsa bu yasalarla da üzerlerine gidebilir. Okulları hedef almak yerine, imamların eğitiminin Fransa’da sağlanmasını istiyorsak bu okullarla devletin ilişkisini artırmak, hedefe koymak yerine bu okullarla birlikte çalışmak gerekiyor.” dedi.

Macron’un Açıklamaları Endişe Verici İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Başkanı Kemal Ergün Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un yapmış olduğu konuşmanın endişe verici olduğunu söyledi. Konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada Ergün, “Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un konuşması din olarak İslam’ı, dolayısıyla da Müslümanları topyekûn zan altında bırakmış, aşırıcılık ve terörizm yanlısı göstermiştir. Böyle bir iddiada bulunmak İslam düşmanlarının değirmenine su taşımaktadır. Fransa Devlet Başkanı yapıcı bir dil kullanıp Fransa toplumunun birlikteliğini güçlendirmelidir. Problemlerin tespit edilip adının koyulmasına hiç kimse karşı çıkmaz. Bununla birlikte, peşin hükümlerle münferit vakaların yaygın problemler gibi gösterilmesini endişeyle karşılıyoruz.”ifadelerini kullandı. Emmanuel Macron’un, konuşmasında Fransa’da yaşayan Müslümanların fırsat eşitliğinden yoksun olmalarına pek değinmediğine dikkat çeken IGMG Genel Başkanı, “Oysa bilimsel araştırmaların da ortaya koyduğu üzere Fransa’da yoğun bir ırkçılık problemi mevcuttur. Müslümanlar hayatın birçok alanından sistematik bir biçimde dışlanmaktadırlar. Toplumsal yaşamın merkezinde kendilerine yer bulmakta zorlanmaktadırlar. Fransa Hükûmeti’nin ülkedeki milyonlarca Müslüman’ın bu tür sorunlarıyla yakından ilgilenmesini bekliyoruz. İşte Fransa Devlet Başkanı tam da bu sebeple bir fırsatı kaçırmıştır. Her gün ayrımcılık ve dışlamaya maruz kalan insanlara karşı mevcut ön yargıları daha da pekiştirmek yerine onları kucaklayan yapıcı bir üslup kullanmak şüphesiz daha yerinde olacaktır.”dedi. Macron’un Aralık ayında Bakanlar Kurulu’na sunulacağını ilan ettiği “İslamcı ayrılıkçılarla mücadeleyi” içeren yasa tasarısında fırsat eşitliği ve Fransa’daki kurumsal ırkçılık konularının da dikkate alınması çağrısında bulundu.


GÜNDEM

16 Ekim 2020

6

Fransa’da İslamofobi Son 3 Yılda Yüzde 77 Arttı:

En Büyük Mağdur Kadınlar

FRANSA

Fransa'da İslamofobi ile Mücadele Kolektifi tarafından yayınlanan raporda 2019 yılında 789 İslamofobik saldırının meydana geldiği kaydedildi. Rapora göre ülkede Müslümanlara yönelik saldırıların son 3 yılda yüzde 77 oranında arttığına dikkat çekilirken en büyük mağdur ise yüzde 70 ile kadınlar.

F

ransa‘da İslamofobi ile Mücadele Kolektifi (CCIF ) tarafından yayınlanan 2020 raporunda İslamofobinin ülkede bu yıl dönüşüp yeni bir yapıya büründüğüne dikkat çekidli. Raporda, 2019’un Fransız devletinin özgürlüklere karşı aşırı güvenlikçi ve kısıtlayıcı bir yaklaşıma doğru kararlı ve sağlam bir yönelimde olduğu bir yıl olarak kayıtlara geçtiği belirtildi. CCIF, söz konusu raporda 2019 yılına ait toplam 789 islamofobik bildiri kaydetti. İslamofobik suçlar 2018’e göre yüzde 17, 2017’ye göre ise yüzde 77 arttı. İslamofobik eylemlerin yüzde 70’i kadınlara yönelik gerçekleşti. Toplam islamofobik eylemlerin yüzde 59’u ayrımcılık üzerinden gerçekleşirken, ayrımcılığın yüzde 59’u ise kamusal alanda meydana geldi. 2019 yılı boyunca oluşmuş çarpıcı olayların da özetlendiği raporda, ay ay ülkedeki Müslümanların gündeme geldiği konular sıralandı. Raporda yer alan dikkat çeken bazı bilgiler ise şu şekilde: “Şubat ayında Décathlon markası piyasaya koşu başörtüsü sürmesiyle birlikte ciddi bir tepkinin hedefi oldu. Birçok milletvekili konuya dair yorumda bulunurken onlardan biri olan Aurore Bergé ülke değerleriyle bağdaşmayan bir markaya artık güvenemeyeceğini belirtti. Şubat sonunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un başlattığı Büyük Ulusal Müzakere çerçevesinde başörtülü bir kadın kendisine başörtüsü taktığı için iş dünyasında bir yer edinemediğini belirtti. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Macron bir şirketin kişiyi taşıdığı dini sembolden dolayı işe almamasının suç oluşturduğunu ve bunun cezalandırılması gerektiğini savundu. 15 Mart 2019 tarihinde

meydana gelen Christchurch saldırısını müteakiben Fransa’da birçok tanınmış sima nefret dolu yorumlarda bulundu. Aşırı sağ parti Ulusal Birleşme’den Catherine Blein, “Yeni Zelanda’da katliam: dişe diş, göze göz…” ifadesini kullandı. Dahası, Le Figaro gazetesi genel yayın yönetmeni ve editörü Guillaume Tabard, “Fransa’da oldukça öldürücü bir islami terörizmle karşı karşıya kaldık. Hesap yapacak olursak hala eşitlik sağlandığı söylenemez” ifadeleriyle tepki çekti. “NASIL KI ATEIST DÜŞMANI OLABILIRIZ, ISLAM DÜŞMANI DA OLABILIRIZ”

9 Mayıs’ta aşırı sağcı gruplara karşı soruşturma anket komisyonunda konuşma yapan dönemin İçişleri Bakanı Christophe Castaner, bu gruplarda islamofobiye eğilim olduğu, Müslüman istilası ve Büyük Yer Değiştirme gibi teorilerle şiddet yöneliminin bulunduğunu beyan etti. İki – üç yıl içinde üç kez Christchurch tarzında saldırıların önlendiğini de belirtti. Bu yılın en çarpıcı olaylarından biri de Senato’da başörtülü annelerin çocuklarının okul gezilerine eşlik etmesini engelleyen bir yasa tasarısı değişikliğinin oylanmasıydı. Gelen tepkiler üzerine değişiklik iptal edilmişti. Haziran ayında ise sosyal medyada ünlü olan Brest imamı Rachid Eljay silahlı saldırıya uğramıştı. Olayın Fransız medyasında gündem olmaması Müslümanların tepkisini çekmişti. Yaz mevsi-

minin gelmesiyle birlikte Temmuz ayında havuzlarda burkininin (haşema) yeri tartışıldı. Dönemin Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Sibeth Ndiaye, burkininin hijyen ve güvenlik sorunu oluşturduğu hatta burkini giyen kadınların siyasi bir hedefle bu şekilde olduklarını ifade etmişti. Ağustos ayı ise “nasıl ki ateist düşmanı olabiliriz, İslam düşmanı da olabiliriz” ifadeleriyle çalkalanmıştı. Eylül ayında ise Sylvia adında başörtülü bir kadın iki çocuğuyla birlikte park ettiği aracından çıktıktan sonra elinde bıçakla yanına yaklaşan birinin saldırısına uğradı. Saldırgan, Sylvia’nın başörtüsünü çektikten sonra kadını yedi yerinden bıçaklayıp kaçtı. ERIC ZEMMOUR’UN PROVAKATIF AÇIKLAMALARI DEVAM ETTI

Eylül ayında gerçekleşen “Sağın Kongresi” etkinliğinde İslam ve ülkede yaşayan Müslümanları hedef alınmıştı. Eric Zemmour, ülkedeki tüm sorunların kaynağı olarak göçmenleri ve İslamı göstermişti. Zemmour, toplantıda yaptığı konuşmada, “Göç ile ilgili artan sorunlar İslam ile artıyor. Genç Fransızlar atalarının topraklarında azınlık olarak yaşamayı kabul edecek mi? Eğer kabul ederlerse, sömürülmeyi hak ediyorlar, yoksa kurtuluşları için savaşmak zorunda kalacaklar” ifadelerini kullanmıştı. Öte yandan devlet yetkililerinden de sakıncalı açıklamalarda bulunanlar var. Nitekim Milli Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer önceki aylarda tar-

tışma konusu olan okul gezilerine katılan başörtülü anneler hakkında “başörtüsü takmamalarını tercih ederiz” ifadelerini kullandı. Okul Aile Birliği Federasyonu (FCPE), seçimleri öncesi başörtüsü polemiği gündem olmuştu. FCPE seçim afişlerinden birine başörtülü bir kadın resmi yerleştirmiş ve “Evet, okul gezisine katılıyorum, ne olmuş?” ile “Laiklik, okulda ayrım yapmaksızın tüm velilerin ağırlanmasıdır” ifadeleri ülke gündemine damga vurmuştu. Milli Eğitim bakanı afişin “üzüntü verici” olduğunu söyleyerek “Umarım bu hatayı düzeltirler” açıklamasında bulunmuştu. Bölgesel bir konsey toplantısına izleyici olarak katılan Fatima E.’den, Ulusal Birlik (RN) partisinin grup Başkanı aşırı sağcı Julien Odoul, oğlunun yanında başörtüsünü çıkarmasını istemişti ve kendisine sözlü saldırıda bulunmuştu. İlerleyen günlerde olay kamuoyunda büyük tepki topladı. 29 Ekim 2019 tarihinde Senato, okul gezilerine eşlik edenler için dini sembolleri yasaklayan yasa tasarısını oyladı. 10 Kasım’da ise İslamofobiye dur demek için binlerce kişi toplanıp yürüyüş yaptı. Gerek Fransa Müslümanlarının gerek sol cenahtan insanların katılımıyla yankı uyandıran bir eylem yapılmış oldu.” ISLAMOFOBIK SALDIRILARDA ILK SIRADA ILE DE FRANCE BÖLGESI BULUNUYOR

Ülke çapında yaşanan islamofobik olaylara bakıldığında, Ile-de-France bölgesi %37 ile en yüksek oranı kaydediyor. İkinci yüksek oran ise %14 ile Auvergne-Rhone-Alpes bölgesinde gözlemleniyor. Üçüncü sırada ise Marsilya gibi büyük bir şehrin bulunduğu Provence-Alpes-Cote d’Azur yer alıyor.

RAPOR EDILEN OLAYLARIN EZICI ÇOĞUNLUGU ISLAMOFOBIK AYRIMCILIK Fransa’da Müslümanlara yönelik gerçekleştirilen vakaların ayrıntısı ise şu şekilde: Ayrımcılık (618), hakaret (111), kışkırtma veya ırkçı nefrete teşvik (99), karalama (93), fiziksel şiddet (68), aşağılama veya kutsala hakaret (22) ve terörle mücadele ile ilgili durumlar (32). Dolayısıyla, rapor edilen olayların ezici çoğunluğu İslamofobik ayrımcılık (yüzde 59.3) nedeniyle yapılıyor. Bu ayrımcılık bir spor kulübüne veya işe başvuru gibi çok çeşitli durumlarda ortaya çıkabiliyor. Fransa’da kamu hizmeti veren kurumlarda Müslümanlara yönelik yapılan ayrımcılık sayısı 369 iken, özel sektördeki işletmelerde 197 ayrımcılık vakası CCIF tarafından kaydedilmiş durumda. Dolayısıyla önceki yıllarda olduğu gibi İslamofobik eylemlerin gerçekleştiği ana alanlardan biri de kamu hizmet kurumları. Bu kurumlarda yapılan ayrımcılık en çok (yüzde 48,3) eğitim alanında (ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim) görülüyor.


GÜNDEM

16 Ekim 2020

7

Paris’te Camiye Polis Baskını

FRANSA

Fransa’da 3 Ekim’de Paris Polisi tarafından bir camiye operasyon düzenlendi. Camide Arapça dersi verilirken yapılan baskında öğrenciler büyük şok yaşadı.

F

ransa’da 3 Ekim cumartesi sabah saatlerinde yaklaşık on beş polis, Paris’in 11. bölgesindeki yer alan Omar Camii’ne Arapça dersi esnasında baskın düzenledi. Polis baskını esnasında içeride ders yapan çocuklar ve öğretmenler vardı. İnanç ve Uygulama Derneği’ne (Fr. “Association Foi et Pratique”) bağlı olan okulda panik yaşandı. Fransa İslam Konseyi’nin (CFCM) kurucu üyeleri arasında yer alan derneğin başkanı Hamadi Hammami, “40 yılı aşkın süredir var olan bir derneğiz ve hiçbir şekilde Cumhuriyet değerlerine karşı bir tehlike oluşturmadık.” ifadelerini kullandı. Hammami, yaşanan durumda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Mac-

ron’un “İslamizm” üzerine gerçekleştirdiği son konuşmasının etkili olduğunu söyledi ve CFCM’e çağrıda bulundu: “Yarın bu rahatsızlıklara maruz kalabilecek olan bizleri desteklemeye ve tanıklık etmeye davet ediyorum. Kendi din ve kültürlerini öğrenmekten başka bir şey yapmayan ebeveynler ve çocuklar üzerinde yıkıcı etkileri olabilecek bu eylemleri kabul etmemeye çağırıyorum.” MACRON’UN KONUŞMASI MÜSLÜMANLARA DENETLEMELERIN HABERCISI

Paris Emniyet Genel Müdürlüğü ise yapılan baskını Twitter üzerinden duyurdu. İslamistliğe ve Cemaatçi Ayrışmaya Karşı Mücadele Özel Birimi adlı güvenlik güçlerinin bir camiye bağlı

okula kontrol operasyonu yaptığı bildirildi. Emniyet Müdürlüğü baskınla ilgili, “Klasik prosedür çerçevesinde yangın güvenliği ile ilgili çeşitli eksiklikler ortaya koyuldu ancak başka eksiklikler tespit edilmedi.” açıklamasında bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron 2 Ekim Cuma günü ayrılıkçılıkla mücadele kapsamında bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmada Macron dikkatleri “İslamcı radikalleşme”ye çekmişti. Fransa Müslümanları sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarla Macron’un bu konuşmasına yoğun bir şekilde tepki göstermişti. Macron İslam diniyle İslamcılık’ı karıştırmamak gerektiğini belirtmiş, konuşmasında İslamcı ayrılıkçılığı hedef almış ve Fransa Müslümanlarına yönelik

Almanya’da İslam Düşmanlığı:

Yılın İkinci Çeyreğinde 188 Suç Tespit Edildi

denetlemelerin habercisi olan ifadeler kullanmıştı. Bu konuşmaya tepki olarak “Damgalanmaya Hayır” sloganıyla bir imza kampanyası başlatıldı.

derneklerin her zaman açık olduğu, bu tür müdahalelere gerek kalmadan istenildiği zaman kontrol sağlanabileceği hatırlatıldı.

Polis baskınından bir gün sonra Fransa’daki Müslüman temsilciler ortak bir bildiri yayınladılar. Millî Görüş Fransa İslam Konfederasyonu’nun (CIMG) yanı sıra Ile-de-France Bölgesel İslam Konseyi (CRCM), İnanç ve Uygulama Federasyonu (Fédération Foi et Pratique), L.e.s. Musulmans Platformu dahil olmak üzere 21 kuruluş ve caminin ortak bir şekilde imzaladığı metinde önemli noktalara değinildi. Metinde güvenlik güçlerinin öğrenci ve öğretmenlerin karşısında bu müdahalede bulunmasının camiye ve Müslümanlara karşı onur kırıcı olduğu belirtildi. Camilerin ve

Bildiride ayrıca Müslüman karşıtı siyasi söylemlerin daha önce görülmediği kadar ayrımcılık ve damgalama düzeyine ulaştığı tespit edildi. Siyasi şahsiyetlerin Fransa’daki Müslümanları giderek daha açık bir şekilde hedef alması ve sürekli olarak inançlarıyla ilişkilerini sekülerleştirmeye çalışmasının zarar verici olduğu bildirildi. Fransa’da 13 Kasım 2015 tarihinde yaşanan saldırılardan sonra OHAL ilan edilmiş ve terörizmle mücadele kapsamında bir yıl içinde camiler dahil olmak üzere 4000 polis araması yapılmıştı.

ALMANYA

Almanya İslam Konseyi Başkanı Burhan Kesici, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, rakamların kendi iddialarını da teyit ettiğini söyledi.

A

lmanya’da 2020 yılının ikinci çeyreği döneminde İslam düşmanlığı içeren 188 suç kayıt altına alındı. Alman hükûmetinin, Sol Partinin soru önergesine verdiği cevapta, 2020 yılı 1 Nisan-30 Haziran döneminde toplam 188 İslam düşmanlığı suçunun kayıtlara geçtiği ifade edildi. 188 suç vakası içerisinde 9 kişinin yaralandığı bilgisi paylaşılan cevapta, yaralananlar nedeniyle hiç kimsenin gözaltına alınmadığının belirtilmesi dikkati çekti. İslam düşmanlığı içeren saldırılar nedeniyle henüz bir soruşturma, tutuklama veya yargılama bulunmuyor. “BU RAKAMLAR, BİZİM SÖYLEDİKLERİMİZİ TEYİT EDİYOR”

Almanya İslam Konseyi Başkanı Burhan Kesici, söz konusu önergedeki rakamlarla ilgili yaptığı açıklamada, uzun zamandır Alman toplumunda İslam düşmanlığının yoğunlaştığını söylediklerini belirterek, “Bu ra-

kamlar, bizim söylediklerimizi teyit ediyor.” dedi. “POLİSE İNTİKAL ETMEYEN BİRÇOK İSLAM DÜŞMANLIĞI VAKASI BULUNUYOR”

Önergede sadece polise intikal eden olayların belirtildiğine ancak polise intikal etmeyen birçok İslam düşmanlığı vakasının da bulunduğuna işaret eden Kesici, şunları söyledi: “Aslında İslam düşmanlığının daha çok olduğu görülebilir. Özellikle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) döneminde bu kadar suç işlenmesinin, ilerleyen dönemlerde daha fazla suç işlenebileceğinin işareti olarak görmek mümkün.” Kesici son olarak İslam düşmanlığına karşı yeni kurulan komisyon ile Alman hükûmetinin bu olayların farkına vararak karşı tedbirleri alacağını umduklarını kaydetti.


GÜNDEM

16 Ekim 2020

Avrupa’da İkinci Dalga:

Artış Sürüyor AVRUPA

Dünya çapında 36 milyondan fazla insana bulaşan koronavirüs salgını Avrupa ülkelerinde yeniden yükselişe geçti. Almanya, Fransa ve İtalya’da aylar sonra koronavirüs vaka ve ölü sayısı en yüksek rakama ulaştı.

Brüksel, Madrid ve Paris'ten sonra virüsün en fazla yayıldığı Avrupa başkenti oldu.

Belçika’da Koronavirüs Tedbirleri Sıkılaştırılıyor BELÇİKA

Avrupa’da koronavirüs salgınında artış sürerken, ülkeler yeni tedbirleri konuşuyor.

K

oronavirüs salgınına karşı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında çok sıkı önlemler alarak diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha iyi atlatan Almanya’da vaka sayısı havaların soğumasıyla birlikte tırmanışa geçti. Fransa’da ise vaka sayısının artmasıyla birlikte işletmelere yeni kısıtlamalar getirildi. Mekân sahipleri bu kısıtlamaları protesto etti. BİR GÜNDE 4 BİN VAKA TESPİT EDİLDİ

Almanya’nın en önemli sağlık kuruluşlarından Robert Koch Enstitüsü, 8 Ekim’de 4.058 insanda koronavirüs vakası tespit edildiğini duyurdu. Bu sayı 9 Nisan’dan beri en yüksek sayı olarak kayıtlara geçti. 9 Nisan’da Almanya’da günlük vaka 4.885 olarak açıklanmıştı. Almanya’da 8 Ekim’de 24 saatte Covid-19’a bağlı sebeplerle yaşamını yitirenlerin sayısı da 16 oldu. Ülkede Özellikle Kuzey Ren-Vestfalya (KRV)eyaleti ve Berlin’de vaka sayıları hızla yükseliyor. KRV eyaletinde bulunan Hamm şehrinde yedi günde her 100 bin kişiden 77,8’inde koronavirüs tespit edildi. Remscheid şehrinde bu sayı 59,3 olarak kaydedildi. Hagen’de ise bu

sayı 56,2 olarak gözlemlendi. ALMANYA SAĞLIK BAKANI SPAHN: “GÜVENSİZLİK ARTIYOR”

Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn da konuyla ilgili açıklamalarda bulunurken, “Korona vaka sayıları tekrardan yükseliyor ve bununla birlikte güvensizlik de artıyor.” diye konuştu. Özellikle bu günlerde vaka sayılarının endişe verici bir şekilde arttığını belirten Almanya Sağlık Bakanı, buna karşın ağır hasta sayısının ise düşük olduğunu belirtti.

İTALYA’DA DA ARTIŞ YAŞANIYOR

Koronavirüs salgınını yavaşlatmayı başaran İtalya’da son günlerde vaka sayısı hızlı bir artış gösteriyor. 7 Ekim’de 3 bin 678 kişide koronavirüs vakasının tespit edildiği açıklandı. 7.500’den fazla hastanın hastanede Covid-19 için tedavi olduğu açıklandı. 29 Ağustos’ta 4.530 insanda korona tespit edildiği açıklanırken o dönemden beri yüzde 65’lik bir artış olduğu belirtildi.

FRANSA’DA BİR GÜNDE REKOR VAKA

BULGARİSTAN’DA BİR GÜNDEKİ EN YÜKSEK VAKA GÖRÜLDÜ

Son haftalarda koronavirüs vaka sayısının büyük bir ivmeyle arttığı Fransa’da ise yeni vaka sayısı en yüksek seviyeye çıktı. Fransız yetkililer 8 Ekim itibariyle son 24 saat içerisinde 18.746 yeni vaka tespit edildiğini açıkladı. Bu sayı salgının başladığı günden beri en yüksek sayı olarak kayıtlara geçti. Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkede yeniden önlemlere geçilmesinin gerektiğine dikkat çekti.

Koronavirüs salgınıyla ilgili bir rekor da Bulgaristan’dan geldi. Bulgaristan’da 8 Ekim itibariyle 24 saat içerisinde 437 koronavirüs vakası tespit edildiği açıklandı. Bu sayı corona virüsü salgınının ülkede ilk kez görüldüğü günden beri en yüksek sayı olduğu belirtildi. Son dönemde vaka sayısının artış gösterdiği Bulgaristan’da Covid-19 yüzünden ölenlerin toplam sayısı da 8 Ekim'de 873 olarak açıklandı.

Belçika’da koronavirüs vakalarının artması üzerine salgınla mücadele tedbirlerinin sıkılaştırılmasına karar verildi. Brüksel'in, Madrid ve Paris'ten sonra virüsün en fazla yayıldığı Avrupa başkenti olduğu açıklandı.

B

elçika’da yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vakalarının artması üzerine salgınla mücadele tedbirlerini sıkılaştırma kararı alındı. Özellikle başkent Brüksel’de vakaların artması ile bölgesel kısıtlamalar getirildi. Brüksel bölgesinin yerel hükûmeti, yarından itibaren barların en az bir ay boyunca kapatılacağını açıkladı. Kapatılacak yerler arasında alkol servisi yapılmasa bile spor kulüplerinin kafeleri ve kafeteryaları ile parti ve etkinlik düzenlenen salonlar da bulunuyor. Bunların dışında kamuya açık alanlarda alkollü içki içilmesi de yasak kapsamına alındı. Amatör spor etkinlikleri ve müsabakalara da izleyici alınmayacağı duyuruldu. Profesyonel spor etkinliklerine ise sınırlı sayıda izleyici kabul edilebilecek. Okulların durumunda şimdilik bir değişiklik olmayacağı bildirildi. Ülke genelindeki kafe ve barların da en geç 23.00’te kapatılması, bu tür yerlerde en fazla 4 kişinin oturması kararı alındı. Kararın restoranları kapsama-

yacağı, evden çalışma uygulamasının teşvik edileceği belirtildi. HER 7 TESTTEN BİRİ POZİTİF

Brüksel Bölge Hükûmeti Başbakanı Rudi Vervoort, kararların, başkentte her 7 testten birinin pozitif çıkması üzerine alındığını söyledi. Belçika Sağlık Bakanlığı yetkilileri ise Brüksel’in, Madrid ve Paris’ten sonra Avrupa başkentleri arasında virüsün en fazla yayıldığı şehir olduğunu bildirdi. Belçika hükûmeti de ülke geneli için aldığı kararda, vatandaşların aile bireyleri dışında sosyal mesafe ve maske kuralı olmadan görüşebileceği kişi sayısını 10’dan 3’e düşürdü. Ayrıca, özel görüşmelerde bulunabilecek kişi sayısının aile bireyleri dahil en fazla 4 kişi olabileceği açıklandı. Haftalık vakaların günlük ortalamasının duyurulduğu Belçika’da ortalama sayı 2 bin 466. Ülkede bugüne kadar toplam vaka sayısı 134 bin 291, ölü sayısı ise 10 bin 92 oldu. Hastanelerde tedavi gören Kovid-19’lu hasta sayısı da 952’ye çıktı.

8


GÜNDEM

16 Ekim 2020

9

Avusturya’da Artan Irkçılık Ve Nefret Söylemi Karşıtı Etkinlik AVUSTURYA

Avusturya’nın başkenti Viyana’da Avusturya İslam Cemaati, Müslümanlara yönelik artan ırkçı saldırılar ve nefret içerikli paylaşımlara dikkati çekmek için etkinlik düzenledi.

A

vusturya İslam Cemaati (İGGÖ), Avusturya’nın başkenti Viyana’da başta dijital platformlar olmak üzere sosyal yaşamın birçok alanında Müslümanlara yönelik artan ırkçı saldırılar ve nefret içerikli paylaşımlara dikkati çekmek için etkinlik düzenledi. İGGÖ, şehrin önemli noktalarından İnsan Hakları Meydanı’nda, Müslümanlara ve yabancılara yönelik ırkçı, nefret içerikli ifadelerin yer aldığı “Dayanışma Duvarı” adı verilen platform oluşturdu. Bir hafta süresince kent merkezinde sergilenecek platform, yabancıların ve Müslümanların dijital platformlar ile gündelik yaşamın birçok alanında maruz kaldıkları ırkçı hakaretleri daha görünür kılacak. Ayrıca dayanışma duvarını ziyaret edenler söz konusu olumsuz ifadele-

rin üzerine ırkçılık karşıtı, dayanışma içerikli mesajlar yazabilecek. “AVUSTURYA’DA IRKÇILIK ÇOK CİDDİ BİR SORUN HÂLİNE GELDİ”

Etkinlikte yapılan konuşmalarda, artan ırkçılık karşısında sessiz kalınmaması vurgulanarak, nefret söylemi ve ırkçılığın azaltılması için toplumun her kesiminden tepkilerin yükselmesi gerektiğine işaret edildi. İGGÖ Başkanı Ümit Vural, yaptığı açıklamada, Avusturya’da ırkçılığın çok ciddi bir sorun hâline geldiğini belirterek, düzenlenen etkinlikle toplumu ırkçılık konusunda daha hassas olmaya davet ettiklerini söyledi. Vural, ırkçı ve nefret söylemlerinin yer aldığı dayanışma

duvarına da değinerek, “Dünyaya olumlu bir mesaj vermek isteyen, ırkçılığı yok etmek isteyen herkese davetimiz; bu olumsuz mesajları kendi mesajlarıyla kapatmaları, silmeleri ve bu vesileyle dünyanın düzelmesi için bir katkı sağlamaları.” dedi. “IRKÇILIĞA KARŞI SESSİZLİK SON BULMALI”

Avusturya’da Müslüman olarak yaşamanın geçmişe oranla çok daha zorlaşmaya başladığının altını çizen Vural, etkinlikte bu konuya ve ırkçılığa dikkati çekmek istediklerini belirtti. Vural, “Özellikle dış görünümleriyle Müslüman oldukları anlaşılan insanların yaşam şartlarının zorlaştığını ifade etmeye çalıştık.

Siyasilere, toplumun bütün katmanlarına bu konuda (ırkçılık) sessizliğin son bulması gerektiğini, artık sözü olan herkesin sözünü gür sedayla ifade etmesi gerektiğini anlatmaya çalıştık.” diye konuştu. AVUSTURYALI RAHİBEDEN MÜSLÜMAN KADINLARA DESTEK

Etkinliğe katılan Avusturyalı Rahibe Beatrix Mayerhofer de sosyal yaşamın birçok alanında ırkçı ve nefret içerikli saldırılara maruz kalan Müslüman kadınlara destek olmak amacıyla etkinliğe katıldığını ifade etti. Mayerhofer, “Bugün özellikle başörtülü Müslüman kadınların yanında olduğumu göstermek için başörtümle etkinliğe katıldım.” dedi.

Berlin Polisinin Irkçı Sohbet Grubu Deşifre Oldu Almanya’da Çocuk İstismarı Şüphesiyle 64 Eve Baskın Düzenlendi!

ALMANYA

Almanya’nın başkenti Berlin’de bir polis karakolunda görev yapan 25 polisin ırkçılık içeren yazışmaları deşifre oldu.

A

lmanya’nın başkenti Berlin’de bir polis karakolunda görev yapan 25’ten fazla polisin ırkçılık içeren yazışmaları deşifre oldu. Üç yıllık yazışmalar incelenirken, Müslümanlara “maymun” benzetmesi, mültecilerin ise “tecavüzcüler ve fareler“ olarak anılması dikkat çekti. Sohbet grubunda yer alan yazışmaların geçmişine bakıldığında günlük hayattan konuların yanı sıra düzenli olarak ırkçı sözlere, nefret ve şiddet söylemlerine açıktan yer verildiği belirtildi. Irkçı söylemlerin birçok kez sözde espiri mahiyetinde polisler tarafından dile getirildiği ve mesai arkadaşlarından onay gördüğü açıklandı. SADECE UYARILDILAR

Sözde espirilerde “Yasa dışı giriş yapan altı göçmeni vurunuz”, “Merkel’in misafirleri Avrupa’yı çekirge-

ler gibi istila etti” şeklinde ifadeler yer aldığı ve bu söylemlere uygun görsellerin paylaşıldığı belirtildi. Monitor adlı televizyon programına konuşan Berlinli polisler, bir amirlerinin bu gruptan haberdar olduğunu iddia ettiler. Konuya ilişkin polislerin sadece e-posta yolu ile yaptıkları paylaşımlara dikkat etmeleri yönünde uyarıldıkları gelen bilgiler arasında. IRÇILIK EĞİLİMİ OLAN BİREYLER KENDİLERİNİ POLİS TEŞKİLATINDA RAHAT HİSSEDİYOR

Berlin Eyaleti İçişleri Bakanı Andreas Geisel yaptığı yazılı açıklamada, “İddiaların doğruluk payı var ise, bu asla kabul edilemez. Açık görüşlü ve modern başkent polisine yakışmayan bir olay." ifadelerini kullandı. Ayrıca bu gibi vakaların polis teşkilatının olağanüstü hizmetine

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde, çocuk pornografisi bulundurmak ve dağıtmak suçundan şüphe edilen 80 kişinin evine baskın düzenlendi. gölge düşürdüğünü savundu. Yazar ve ırkçılık araştırmacısı Alice Haster, polis teşkilatlarında yaşanan ırkçılık vakalarının ardından siyasilerin polisin hizmetlerine dikkat çekmelerini doğru bulmadığını açıkladı. Yapısal bir soruna işaret eden Haster, “Yazışmaların içeriğine bakacak olursak, ırkçılık eğilimi olan bireylerin kendilerini polis teşkilatında rahat hissettiğini görüyoruz.” dedi. Bu sorunun acilen çözülmesinin gerekliliğine vurgu yaptı. Almanya Federal Kriminal Dairesi Başkanı (BDK) Sebastian Fiedler, yazışmaların anayasal değerler ile çatıştığını ifade etti. Fiedler, ırkçılığın polis teşkilatlarına zarar vereceği endişesini de sözlerine ekledi. Monitor programına açıklama yapan iki polis de, emniyet içerisinde yükselen ırkçılık seslerine dikkat çekerek köklü bir değişim talebinde bulundu.

A

lmanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde 1 Ekim'de, çocuk pornografisi bulundurmak ve dağıtmak suçundan şüphe edilen 80 kişinin evine baskın düzenlendi. Köln Savcılığı’ndan yapılan açıklamaya göre, baskınların, çocuk pornografisini kendileri veya başkaları için elde eden şüphelilelere yönelik gerçekleştirildiğini bildirdi. Baskınlarda birçok kanıtın (bilgisayar, telefon gibi) ele geçirildiği kaydedildi. Bazı şüphelilerin suçunu itiraf ettiği belirtildi. Operasyonların öğleden sonra da devam ettiği ifade edildi. 30 BİN KİŞİ HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATILMIŞTI

Almanya’da Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Bergisch Gladbach

kentinde haziran ayında, çocuk istismarı şüphesiyle 30 bin kişi hakkında soruşturma başlatmıştı. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Adalet Bakanı Peter Biesenbach (CDU), çocuk pornografisi ve çocuk istismarı ağı içinde bulunan bu kişiler hakkında işlem başlatıldığını duyurmuştu. GEÇTİĞİMİZ AY DA 12 EYALETTE 60 EVE BASKIN DÜZENLENMİŞTİ

Geçtiğimiz ay ise polis, çocuk istismarı şüphesiyle 12 eyalette tam 60 eve baskın düzenlemişti. Bu evlerde yaşayan kişilerden de çocuk pornografisi bulundurmak ve dağıtmak suçundan şüphe edildiği ifade edilmişti. Baskınlarda toplam 1000 polis görev almış, 2000’i aşkın kanıt ele geçirilmişti.


GÜNDEM

16 Ekim 2020

10

“Viyana Seçimlerinde Müslüman Karşıtlığı Prim Toplamadı.” AVUSTURYA

Viyana’da 11 Ekim’de yapılan belediye başkanlığı ve eyalet meclisi seçimlerinde aşırı sağın oy kaybı dikkat çekti. Seçim sonuçlarını Camia’ya değerlendiren Viyana İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Arslan, seçim öncesi İslam karşıtlığı üzerinden oy avcılığına çıkan parti ve adaylara Viyana halkının prim vermediğini söyledi.

1

1 Ekim’de yapılan Viyana seçimleri sosyal demokratların zaferiyle sonuçlanırken en son seçimde yüzde 30’un üzerinde oy almayı başaran aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (Freiheitliche Partei Österreich) FPÖ 23 puan oy kaybetti. İslam karşıtı açıklamaları ile bilinen aşırı sağcı FPÖ’nün eski Genel Başkanı Heinz Christian Strache’nin kurduğu yeni oluşum ise yüzde 5'lik seçim barajına takılarak eyalet meclisine giremedi. EZAN ÜZERINDEN SEÇIM PROPAGANDASI YAPILD ı Seçim sonuçları hakkında açıklamalarda bulunan Viyana İslam Federasyonu Başkanı (Islamische Föderation in Wien-IFW) Mehmet Arslan seçim öncesi dönemi, Müslümanlar ve dinî cemaatler üzerinden seçim propagandası yapılması nedeniyle özellikle ülkede yaşayan Müslümanlar için oldukça gergin bir atmosferde geçtiğini belirtti. Arslan, bilhassa FPÖ’nün İslam karşıtı seçim afişleri ile ve FPÖ’nün eski Genel Başkanı Heinz Christian Strache’nin “Ezanlı seçim klibi” ile Müslümanlar üzerinden oy devşirme propagandaları yaptığını söyledi.

MÜSLÜMANLAR SANDIĞA GITTI

Viyana seçimine olan ilgi 2015 seçimlerine nazaran %10 geriledi. En son seçimlere katılma oranı yüzde 75 iken bu seçimlerde yüzde 65 oranının altında kaldı. Mehmet Arslan bu seçime ilginin daha az olmasının en büyük sebeplerinden birini pandemi süreci nedeniyle getirilen kısıtlamalar olarak değerlendirdi. Birçok bölgede Müslüman kökenli isimlerin aday gösterilmesinin Müslüman seçmenin de seçimlere ilgi göstermesine katkı sağladığına dikkat çeken Arslan “Oy kullanma hakkı bulunan Müslümanların çoğunluğunun sandığa gidip vatandaşlık hakkını kullandığını düşünüyorum.” dedi. FPÖ’nün oy kaybı ve Strache’nin meclis dışı kalması ile ilgili değerlendirmede bulunan Mehmet Arslan, “Toplumun huzurunu bozmanın hiç kimseye yararı yok kanaatindeyim. FPÖ ciddi bir oy kaybına uğradı, Strache de barajı aşamayarak meclis dışı kaldı. Müslüman karşıtlığı bu seçimde çok fazla prim yapmadı. Seçimlere katılan herkese teşekkür ediyorum, Viyana’mıza ve Viyana halkına hayırlı olmasını temenni ediyorum.” dedi.

Mehmet Arslan Viyana’nın son on yıldır dünyanın en yaşanabilir şehri seçildiğini ve belediyecilik noktasında birçok Avrupa şehrine örnek olan bir metropol olduğunu hatırlattı. Arslan, Müslümanlar olarak yeni yönetimden beklentilerinin “Toplumsal huzuru bozmak isteyenlere fırsat verilmemesi ve azınlık toplumların olumla manada desteklenmesi” olduğunu da sözlerine ekledi. SPÖ VIYANA’DA GÜVEN TAZELEDI

Seçim sonuçlarına göre Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) Viyana seçimlerinde âdeta güven tazeledi. SPÖ ilk belirlemelere göre bir önceki seçime göre yaklaşık 3 puanlık bir artışla oyların yüzde 42,2’sini almayı başardı ve mevcut Belediye Başkanı Michael Ludwig seçimi zaferle kapadı. Yaklaşık 400 bin seçmenin mektup yoluyla oy kullanması nedeniyle resmî sonuçların hemen açıklanamadığı seçimde, diğer partilerin oy oranları ise şöyle oldu: Başbakan Sebastian Kurz’un başında bulunduğu merkez sağ Avusturya Halk Partisi (ÖVP) yüzde 18,8, Yeşiller Partisi yüzde 14,1, aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ)

yüzde 7,7 ve Yeni Avusturya Partisi (NEOS) yüzde 7,8. İrili ufaklı 13 siyasi partinin yarıştığı seçim sonuçlarına göre, eyalet meclisine SPÖ 47, ÖVP 20, Yeşiller 15, NEOS 9 ve FPÖ 9 temsilci gönderiyor. Belediye başkanlığı görevini 5 yıl daha sürdürecek Ludwig’in eyalet yönetimi için ise koalisyon kurması gerekiyor. FPÖ VE STRACHE BIRBIRINI SUÇLUYOR

Seçim sonuçları FPÖ için hezimet olarak değerlendiriliyor. FPÖ lideri Norbert Hofer, 23 puan yitirerek yüzde 7,7’ye düşen partisinin başarısızlığında kişisel bir sorumluluk kabul etmedi. Hofer yenilgiye neden olarak, önceki lider Heinz-Christian Strache’nin skandalları nedeniyle partiye olan seçmen güveninin yitirilmesini gösterdi. Strache ise FPÖ’nün suçlamalarının reddederken, partinin oy kaybetmesinin nedeni olarak şu anki liderleri gösterdi. Strache kendisi ile ilgili olarak ise oy oranını artıracağına inandığını söyledi.

"Müslümanları Öldürün"

14 Yaşındaki Çocuk Gözaltında ALMANYA

Almanyada 14 yaşındaki bir çocuk Whatsapp üzerinden Müslümanlara ve Yahudilere karşı saldırı yapmak için çağrıda bulundu.

A

lmanya’nın Kuz e y - R e n - Ve s t f a l y a eyaletinde (NRW) 14 yaşındaki Alman bir çocuk Müslümanların ve Yahudilerin öldürülmesi için çağırıda bulundu. Whatsapp üzerinden insanlara yazan çocuk, silahla veya bıçakla sinagog veya camilere gidip Müslüman veya Yahudileri öldürmek için mesajlar attı. Pazartesi günü Düsseldorf’ta soruşturmayı yürüten başsavcı Markus Caspers bu olayla alakalı açıklamalarda bulundu. Caspers, çocuğun

bir patlayıcı üretebilmek için kimyasal maddeler aldığını ve bu patlayıcı ile kendisinin bir saldırı düzenleme hazırlığında olduğunu ifade etti. CINAYETE TEŞEBBÜS VE DAHA FAZLASI

Başsavcı Markus Caspers 14 yaşındaki çocuğun cinayete teşebbüs ve devleti tehdit eden ağır bir suçun hazırlığı sanık durumunda olduğunu söyledi. Soruşturmanın neticelenmesine az bir süre kaldığını söz-

lerine ekleyen başsavcı, basın açıklamasında çocuğun kim olduğu, nerede yaşadığı gibi bilgileri kamuoyuyla paylaşmaktan kaçındı. Çocuğun henüz ergin olmadığı için alacağı ceza kapalı ve gözetim altındaki bir genç yaşam grubunda (Alm: Jugendwohngruppe), kalması şeklinde belirtiliyor. Genç yaşam grubu ise yaş sebebiyle cezai ehliyeti olmayan çocukların, sosyologlar, psikologlar ve pedagoglar eşliğinde bir arada yaşadığı ve terapi gördüğü merkezlere verilen ad.


GÜNDEM

16 Ekim 2020

Tehdit Edilen Vekil: Müslümanlarla İlişkim Devam Edecek

ALMANYA

A

Dünya Genelinde En Pahalı Konut Kiraları Frankfurt ve Münih’te

ALMANYA

Almanya’da naziler tarafından, Müslümanlarla görüşmeye devam etmesi hâlinde öldürüleceği yönünde tehdit alan Alman Vekil Helge Lindh, Camia'ya konuştu. Lindh, “Müslümanlarla ilişkim devam edecek.” dedi. lmanya’da yabancı kökenlilere yakınlığıyla bilinen Sosyal Demokrat Parti (SPD) Federal Milletvekili Helge Lindh’e, Neo-Naziler tarafından yapılan tehditler devam ediyor. Müslümanlarla yakın ilişkide olmasından ötürü özellikle geçtiğimiz haftalarda ağır tehditler alan Lindh, konuyla ilgili Camia’ya açıklamalarda bulundu. 23 ve 30 Eylül, 1, 2, 6 ve 7 Ekim tarihlerinde ağır tehditler aldığını belirten Lindh, “Bir tehdit mailinde, öldürülmemle alakalı büyük bir çağrıda bulunuldu. 7 Ekim’de gelen mailde ise

11

beni 17 mermili silah ile öldürmek istedikleri kaydediliyor.” diye konuştu. “MÜSLÜMANLARLA BULUŞMAYA DEVAM ETMEM HÂLINDE BENI ÖLDÜRECEKLERINI BELIRTIYORLAR”

Bu tehditlerin, “Türkenjäger” (Türkler Avcısı) adlı Neo-Nazi grubu tarafından geldiğini de belirten Lindh, “Gelen maillerde, ofisimin önünde Müslümanlarla buluşmaya devam etmem hâlinde, beni öldüreceklerini belirtiyorlar. Buradan da beni ve programımı takip

ettiklerini anlayabiliyoruz.” diye konuştu. “MÜSLÜMANLARA YÖNELIK TAVRIMDA HIÇBIR DEĞIŞIKLIK OLMAYACAK”

Aldığı tehditlerin kendisini yıldırmayacağını bilakis aynı şekilde Müslümanlarla ilişkisini koruyacağını da belirten Helge Lindh, “Müslümanlara yönelik tavrımda hiçbir değişiklik olmayacak. Diğer türlü teslim olmuş olurum. Bu bir alternatif değil. Durum riskli diye, tavrımı değiştiremem.” ifadelerini kullandı.

“MÜSLÜMANLAR DA IRKÇILIK KURBANI”

Almanya’daki Müslümanlara da mesaj gönderen Helge Lindh, “Bana gösterdikleri büyük destekten dolayı teşekkür ediyorum. Müslümanların da ırkçılık kurbanı olduklarını biliyorum. Ben şu an Müslümanlara karşı olan Nazi ve ırkçıların kurbanıyım. Bu yüzden bana destek veren herkese teşekkür ediyorum. Ben de onlara aynı desteği onların tarafında olarak geri vermeye çalışıyorum.

Güncel bir araştırmaya göre, Frankfurt ve Münih dünyadaki en pahalı konutların olduğu kentler arasında yer alıyor.

A

lmanya’da da olduğu gibi, dünyada birçok büyükşehirde konut fiyatlarında artış oldu. Frankfurt ve Münih’te örneğin, metrekare başına 6.000, 10.000 ve 14.000 bin Euro gibi uçuk rakamlar görmek mümkün. İşviçre’deki UBS bankasının yapmış olduğu son araştırmalara göre, gereğinden fazla değer biçilen konut bölgelerinde Frankfurt ve Münih zirvede bulunuyor. “Konut balonu” olarak ifade edilen bu olay, konut fiyatlarının bir bölgedeki gelir seviyesinden ve ekonomik büyümeden çok fazla olduğu durumlarda ortaya çıkıyor. 2019 yılında da bu global listede birinci sırada yer alan Münih, yine bu yılda da birinci sıradaki yerini koruyor. Frankfurt ise geçen yıla göre Hongkong ve Toronto’yu da

geçerek Münih’in hemen ardından ikinci yılda konumlanıyor. HIZLI NÜFUS ARTIŞI VE GÖÇ KONUT FIYATLARINI ARTIRIYOR

Araştırma sonucunda edinilen bulgulara göre Frankfurt’ta son zamanlarda yapılan yeni binaların daha üst seviye ve modern binalar olması sebebiyle, sıradan vatandaşların ulaşabileceği seviyedeki konutlar giderek azalıyor. Bu azalma ise sonuç olarak konut fiyatlarının artmasına neden oluyor. Konut fiyatlarının artışındaki bir diğer husus da her ne kadar bu iki kentin ekonomisi güçlense de, nüfus artışı ve göç de yine arz talep seviyesini artırıyor.

“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Enbiyâ suresi, 21:35)

CIMG France | Cenaze Fonu CIMG France - Confédération Islamique Millî Görüş | İslam Toplumu Millî Görüş 64 rue du Faubourg Saint-Denis | 75010 Paris | T 01 45 23 41 55 | F 01 47 70 34 96 info@cenazefonu.fr | www.cenazefonu.fr


DÜNYA

16 Ekim 2020

12

Pakistan, Hindistan'da Babri

Camii Davasındaki Beraat Kararını Kınadı

HİNDİSTAN

Pakistan, Hindistan'da mahkemenin tarihi Babri Camii'nin yıkılması davasındaki tüm sanıkların beraatine karar vermesini kınadı.

Yüksek Mahkeme-

P

akistan Dışişleri Bakanlığınca yapılan yazılı açıklamada, Hindistan'da Babri Camii davasında 32 sanığın beraatine ilişkin kararın "utanç verici" olduğu belirtildi. Açıklamada, tüm sanıklara beraat kararının verilmesiyle Hint yargı sistemenin adaleti sağmakta yine başarısız olduğu vurgulanırken, "Caminin yıkılması, binlerce cinayete yol açan Hindistan Halk Partisi (BJP) öncülüğündeki toplumsal şiddete yol açmıştı. Sözde en büyük demokraside bir adalet görüntüsü olsaydı, suç eylemiyle alenen övünen bireyler özgür bırakılamazdı." ifadeleri kullanıldı.

Söz konusu davadaki beraat kararının iktidar partisi BJP'nin bağlı olduğu aşırı milliyetçi Hindu bir grup olan Ulusal Gönüllüler Organizasyonu'nun (RSS) yapılanmasının ve Hindutva ideolojisinin, tüm adalet ilkeleri ve uluslararası normların önüne geçtiğinin bir başka tezahürü olduğu vurgulandı. Açıklamada, BJP'nin Hindistan'ın azınlıkların ikinci sınıf vatandaşlar olarak sürgüne gönderildiği Hindu Rashtra'ya [Hindu idaresi] kapıldığına işaret ettiği kaydedildi. BJP'nin bağlı olduğu RSS yapılanmasının Müslüman karşıtı politikalarının en iyi şekilde Cammu Keşmir'de görülebileceğine de dikkat çekildi. Hindis-

nin Kararı tan'ın, Müslümanlar başta olmak üzere azınlıkların ibadet mekânları ile aşırılıkçı grupların hak iddiasında bulunduğu diğer dinî yerlerin güvenliğini korumaya çağrıldığı açıklamada, Birleşmiş Milletler'e bağlı (BM) ilgili uluslararası kuruluşların, azınlıkların dinî haklarının korunmasında rol oynaması gerektiği vurgulandı. 1528'DE İNŞA EDİLDİ

Babür Devleti'nin kurucusu Babür Şah'ın hayatta olduğu dönemde, komutanlarından Mir Baki'nin 1528'de inşa ettirdiği cami, 1980'lerde Hindu milliyetçisi örgütler tarafından başlatılan tapınak (Mandir) kampanyasının kurbanı oldu. Babri Camii arazisinin Hindu inancındaki Tanrı Rama'nın doğduğu yer olduğu ve ibadethanenin tapınak üzerine inşa edildiğine ilişkin iddia, Müslümanlar ve Hindular arasında uzun yıllar tartışma konusu oldu ve çıkan şiddet olaylarında çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Hindistan'ın bağımsızlığından önce de iki topluluk arasında zaman zaman sorunların yaşanmasına sebep olan Babri Camii tartışmaları, ülkenin bağımsızlığını kazanmasının ardından da devam etti. Bir grup Hindu, Aralık

1949'da mabet içerisine Tanrı Rama ikonu bıraktı ve bunun bir mucize olduğunu yaymaya çalıştı. Yaşanan bu gelişmenin ardından Hint hükümeti, bölgeyi "tartışmalı arazi" ilan etti ve camiyi ibadete kapattı. 1980'lerde Dünya Hindu Konseyi (VHP) ve Hindistan Halk Partisi (BJP) Faizabad'da bulunan (yeni adı Ayodhya) araziye sahip olmak adına kampanya yürütmeye başladı. VHP ve RSS gibi Hindu örgütlerinin öncülüğünü yaptığı gruplar, 80'li yılların sonunda, tapınak iddialarını yüksek sesle dile getirmeye başladı ve arazinin Hindulara verilmesi çağrısında bulundu. Dönemin önemli dizilerinden Ramayana, devlet kanalı Doordarshan'da 1987'de başladı ve 18 ay boyunca devam etti. Pazar günleri verilen ve 78 bölüm halinde yayınlanan diziyle birlikte Tanrı Rama ve hikayesi, milyonlarca Hindu'nun evine girerek somut bir olay haline dönüştü. Dizide, Tanrı Rama'nın, karanlığa karşı zaferinden sonra Babri Camii'nin bulunduğu yere, Ayodhya Krallığı’na dönmesi ve buna benzer konular işlenmesi dikkatleri bölgeye çekti. Hindu Tanrı Üçlemesi'nde (Trimurti) yer alan Vişnu'nun yedinci bedenlenmesi (Avatar) olduğuna inanılan Rama, ülkedeki Hindularca en çok sevilen ve saygı gösterilen

tanrılar arasında yer alıyor. 6 ARALIK 1992'DE HİNDULAR TARİHİ CAMİYİ YIKTI

BJP lideri Lal Krishna Advani'nin Eylül 1990'da başlattığı kampanyayla olaylar daha da kışkırtıldı. Advani, iki tekerlekli savaş arabasına dönüştürülen Toyota marka otomobiliyle Gucerat eyaletinden, caminin bulunduğu Uttar Pradeş eyaletine bir yolculuğa çıktı. Bu yolculukta, Ram Tapınağı'nın inşası için kullanılacak tuğlaları toplayan Advani, Tanrı Rama gibi giyindi, ok ve yay kuşandı. 6 Aralık 1992'de BJP, RSS ve VHP gibi milliyetçi parti ve örgütlerce düzenlenen miting sırasında Hindu karsevaklar (gönüllüler), Sadhular (Hindu din adamları), militanlar ve gençlerden oluşan 150 bin kişinin kazma, kürek ve levyelerle ibadethaneye saldırması, yaklaşık 500 yıldır ayakta duran Babri Camii'nin 5 saatte yıkılmasıyla sonuçlandı. Caminin yıkılma haberi, ülke çapında ayaklanmaların yaşanmasına yol açtı. Hindistan'ın bölünmesinden sonra yaşanan en büyük toplumsal şiddet olayına dönüşen ayaklanmalarda çoğunluğu Müslüman 2 bine yakın kişi öldü, 5 binin üzerinde kişi de yaralandı. Olaylar Pakistan ve Bangladeş'e de sıçradı.

Hindular ile Müslümanlar arasında on yıllarca problemli bir şekilde kalan Babri Camii meselesi, Hindistan Yüksek Mahkemesinin 9 Kasım 2019'da cami arazisinin Hindulara verilmesine ilişkin kararıyla yeni bir noktaya taşındı. Yüksek Mahkeme, söz konusu kararında, yaklaşık 1,1 hektarlık arazinin tamamının tapınak inşa etmek üzere kurulacak Hindu vakfına tahsis edilmesine, bunun karşılığında arazinin hak sahibi Müslüman vakfa başka bir yerden yaklaşık 2 hektar arazi verilmesine hükmetti. Kararın ardından Başbakan Modi, 5 Şubat'ta tapınağı inşa etmek üzere "Şri Ram Janmabhoomi Teerth Kşitra Vakfı"nın kurulduğunu açıkladı. Öte yandan, davanın taraflarından Uttar Pradeş Sünni Merkez Vakfı Kurulu, daha önce 2 hektarlık arazinin kabul edileceğini açıklamıştı. Ancak söz konusu arazide bir cami inşa edilip edilmeyeceği belirsizliğini koruyor.


DÜNYA

16 Ekim 2020

13

DSÖ: Kovid-19'dan ölenlerin sayısı

kesinlikle 1 milyondan çok daha fazla

KORONAVİRÜS

DSÖ Genel Direktörü Dr. Ghebreyesus, Kovid-19 salgını nedeniyle dünya genelinde hayatını kaybedenlerin sayısının eylül sonu itibarıyla 1 milyonu geçtiğinin teyit edildiğini belirterek, "Gerçek sayı kesinlikle bundan daha yüksek." dedi.

D

ünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, ABD'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler (BM) 75. Genel Kurulu kapsamında Kovid-19 salgınına ilişkin düzenlenen etkinliğe video konferans yoluyla katıldı. Salgının dünya genelinde gidişatına değinen Ghebreyesus, "29 eylül Kovid-19'a karşı ortak mücadelemizde tatsız bir dönüm noktası oldu. Bir milyon insanın bu yeni virüsten dolayı hayatını kaybettiği teyit edildi. Gerçek sayı kesinlikle bundan daha yüksek. Daha

fazla insan da dünyanın her yerindeki hastanelerde yaşam mücadelesi veriyor." dedi. “DAYANIŞMA OLMADAN BİLİM VE ÇÖZÜMLER ETKİSİZ KALACAKTIR”

Bireylerin, toplumlar ve ekonomilerin korku ve belirsizliğin pençesinde olduğunu vurgulayan Ghebreyesus, "Bilim, bize yeni testler, terapötikler ve umarız ki bir aşı şeklinde çözümler sunuyor. Ancak dayanışma olmadan bilim ve çözümler etkisiz kalacaktır." uyarısında bulundu.

DSÖ eş güdümünde yürütülen Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) hakkında da bilgi veren Ghebreyesus, dünya nüfusunun yüzde 70'ine tekabül eden 167 ülkenin şimdiye kadar COVAX'a katıldığını bildirdi. Kovid-19 aşısının tüm ülkelere eşit ve adil şekilde dağıtılmasını amaçlayan COVAX'a Çin, Rusya ve ABD ise henüz katılmadı. DSÖ, COVAX vasıtasıyla 2021 sonuna kadar 2 milyar doz aşıya ulaşmayı hedefliyor.

Güney Afrika'da Kovid-19 Nedeniyle 2 Milyondan Fazla Kişi İşini Kaybetti GÜNEY AFRİKA

Güney Afrika Cumhuriyeti'nde yeni tip koronavirüs salgınıyla mücadelede alınan önlemler nedeniyle 2 milyondan fazla kişi işinden oldu.

G

üney Afrika Cumhuriyeti İşgücü Raporu'na göre, 26 Mart'tan bu yana uygulanan tedbirler nedeniyle yılın ikinci çeyreğinde 2 milyon 217 kişi işini kaybetti. Ülkede ekonomik nedenlerden dolayı son yıllarda işini kaybedenlerin sayısı ise 14,1 milyona yükseldi. Son aylardaki işsizlik rakamları 2008'den beri yaşanan en büyük artış olarak

kayıtlara geçti. İşini kaybedenlerin 1,2 milyonu kayıtlıyken 640 binini kayıt dışı sektörde çalışanlar oluşturdu. Ev işlerinde çalışan 311 bin ve tarım sektöründe çalışan 66 bin kişi işini kaybedenler arasında yer aldı. Uzmanlar, sokağa çıkma yasağı nedeniyle işini kaybedenlerin sayısının daha fazla olduğunu değerlendiriyor.

SEYAHAT YASAĞI KALDIRILDI

KISMEN

Öte yandan ülke, yüksek riskli kabul ettiği 57 ülke hariç tüm dünyaya sınırlarını yeniden açtı. Uluslararası İlişkiler ve İş Birliği Bakanı Naledi Pandor, dün yaptığı açıklamada, ülkede enfeksiyon oranının azaldığını ve hayatın ya-

vaş yavaş normale döndürüleceğini söyledi. Bu kapsamda 1 Ekim itibarıyla tüm Afrika ülkelerine ve komşulara sınırların açılacağını belirten Pandor, yüksek riskli kabul edilen 57 ülkeden iş veya zorunluluk dışında bir sebeple seyahat eden kişilerin ülkeye girişine izin verilmeyeceğini dile getirdi. Zorunlu haller dışında

seyahat edilmesi yasaklanan yerler arasında ABD, İngiltere, Hindistan, Rusya, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler yer aldı. Güney Afrika Cumhuriyeti, kıtada Kovid-19'un en fazla görüldüğü ülke konumunu koruyor. Ülkede vaka sayısı 674 bin 339'a yükseldi ve virüs kaynaklı ölüm sayısı 16 bin 734 oldu.


DÜNYA

16 Ekim 2020

14

İngiltere'de Uygur Türklerine Çin Hakkında Soykırım Davası Açma Hakkı Tanınabilir UYGUR TÜRKLERİ

İngiltere'de bazı milletvekilleri, İngiliz mahkemelerinin Çin'in Uygur Türklerine soykırım uyguladığına dair bir karar alması durumunda iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin azaltılmasını gerektirecek bir yasal düzenleme için harekete geçti.

İ

ngiltere'de bazı milletvekilleri, İngiliz mahkemelerinin Çin'in Uygur Türklerine ve diğer Müslüman azınlıklara soykırım uyguladığına dair bir karar alması durumunda iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin azaltılmasını gerektirecek bir yasal düzenleme için harekete geçti. Eski Bakan Iain Duncan Smith'in liderlik ettiği düzenleme, ticaret anlaşmalarına ilişkin yasa tasarıları kapsamında değişiklik önergesi olarak verildi. Önergeye göre, öncelikle insan hakları savunucuları ve mağdurlara Birleşmiş Milletlerin (BM) kararını beklemeden İngiliz mahkemelerine soykırım iddialarıyla ilgili başvuru hakkı verilecek.

Mahkemenin soykırım hükmüne varması durumunda ise Çin'le olan ticaret anlaşmaları yürürlüğe giremeyecek. "KARŞI KOYMANIN ZAMANI GELDİ"

Guardian gazetesine konuşan Iain Duncan Smith, hükümetin Çin'deki insan hakları ihlalleri konusunun üzerine gitmediğini belirterek, "Bir Afrika ülkesi Çin'in yaptığını yapıyor olsaydı bakanlar sert bir şekilde eleştirirdi. Ancak Çin'in büyüklüğü ve BM'deki etkisi nedeniyle bundan kaçıyor. Çin'de devam eden suistimallere karşı koymanın zamanı geldi." dedi. Önergeye hem

Avam hem de Lordlar Kamarasında destek olduğu ve hükümete rağmen kabul edileceği değerlendiriliyor. SİNCAN UYGUR ÖZERK BÖLGESİ'NDEKİ TARTIŞMALI KAMPLAR

Çin'de son yıllardaki Uygur Türklerinin kimlik ve kültürlerine yönelik ihlaller uluslararası kamuoyu tarafından eleştiriliyor. Pekin'in "mesleki eğitim merkezleri" olarak adlandırdığı ancak uluslararası kamuoyunun "yeniden eğitim kampları" şeklinde tanımladığı yerlerde Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre en az 1

milyon kişinin tutulduğu tahmin ediliyor. Pekin yönetimi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde kaç kamp bulunduğuna, buralarda kaç kişinin olduğuna ve söz konusu kişilerden ne kadarının sosyal hayata döndüğüne ilişkin bilgi vermiyor. Çin'in, bölgede yaşayan Müslüman Uygurlara, Çince dil eğitimi ile mesleki ve kültürel kurslar verdiğini öne sürdüğü kampların durumu hakkında net verileri paylaşmaması, uluslararası kamuoyunda derin kaygılara yol açıyor. ÇİN, BM’NİN BÖLGEDE İNCELEME TALEBİNİ REDDEDİYOR

BM İnsan Hakları Konseyine üye

22 ülke, Temmuz 2019'da, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türkleri ve diğer azınlıklara yönelik muamelesini eleştiren ve kitlesel gözaltıların durdurulması çağrısında bulunan mektubu imzalamıştı. BM ve diğer uluslararası örgütler, kampların incelemeye açılması çağrılarını yinelerken, Çin şimdiye kadar kendi belirlediği birkaç kampın az sayıda yabancı diplomat ve basın mensubu tarafından kısmen görülmesine izin verdi. Çin makamları, BM yetkililerinin doğrudan bilgi almak amacıyla bölgede serbestçe inceleme yapma taleplerini ise geri çevirdi.

Floyd’u Öldürmekten Yargılanan Polis Memuru Serbest AMERİKA

Amerika'da George Floyd'un boynuna bastırarak hayatını kaybetmesine neden olan polis memuru Chauvin ile birlikte davada yargılanan 4 polis kefaletle serbest kaldı. Polis memurlarının, 2021'de hakim karşısına çıkması bekleniyor.

A

BD’de siyahi George Floyd’u gözaltına alırken diziyle boynuna bastırarak hayatını kaybetmesine neden olan polis memuru Derek Chauvin’in kefaletle serbest bırakıldığı açıklandı. Ülkedeki Minnesota Eyalet Mahkemesinden yapılan açıklamada, George Floyd’u gözaltına aldı-

ğı sırada 8 dakika boyunca diziyle boynuna baskı uygulayarak ölümüne sebep olan polis memuru Derek Chauvin’in (44) kefaletle serbest bırakıldığı belirtildi. Chauvin için, mayıs ayından bu yana tutuklu bulunduğu Oak Park Heights’taki hapishanesinden şart-

lı salıverilmesi için kefalet bedeli olan 1 milyon doların, ”Allegheny Casualty Company” isimli kuruluş tarafından garanti edildiğini onaylayan bir tahvil yayınlandı. Daha önce dosyalanmış mahkeme belgelerinde yer alan tahliye koşulları arasında Chauvin’in, Floyd’un ailesiyle doğrudan temasa geçmemesi,

emniyet veya güvenlik görevlisi olarak çalışmasına izin verilmemesi ve mahkemenin izni olmadan eyaleti terk edememesi yer alıyor. Floyd’un ölümünde kusurlu bulunan 4 polis memurundan 3’ü daha önce, 750 bin dolar tutarındaki kefalet bedelini ödeyerek, tutuksuz

yargılanmak üzere salıverilmişti. Derek Chauvin’in de kefaletle serbest bırakılmasının ardından, Floyd davasında yargılanan polis memurlarının tamamı serbest kalmış oldu. İkinci derece cinayetten de suçlanan Chauvin ve diğer 3 polis memurunun, Mart 2021’de hakim karşısında çıkması bekleniyor.


TOPLUM

16 Ekim 2020

15

“Danimarka’da Hapishanelerdeki Gençlerin Yüzde 60’ı Müslüman” DANİMARKA

Danimarka İslam Toplumu (DİT), Genişletilmiş Bölge ve Şube Yürütme Kurulu Toplantısı düzenlendi. Toplantıda konuşan DİT Bölge Başkanı İncikli, ülkede ceza infaz kurumlarındaki gençlerin yüzde 60'ının Müslüman olduğunu söyledi.

D

animarka İslam Toplumu (DIT), Genişletilmiş Bölge ve Şube Yürütme Kurulu (GBYK ve GŞYK) Toplantısı, Danimarka’nın Hvidore kentinde düzenlendi. Yeni bölge binasında gerçekleşen toplantı, koronavirüs kurallarına uyularak 75 idarecinin katılımı ile yapıldı. IGMG Genel Başkan Danışmanı ve Bölge Sorumlusu Ramazan Uçar’ın katılımıyla gerçeklesen toplantıda, Bölge Gençlik Teşkilatı Başkanı Bünyamin Koçer görevini Bünyamin Kart’a devretti. Bölge Teşkilatlanma Başkanı Huzeyfe Öztoprak’ın gündem takdimi

ve birim değerlendirmelerinin ardından, Danimarka İslam Toplumu (DİT: Dansk Islamisk Trossamfund) Bölge Başkanı Mustafa İncikli açılış konuşmasını yaptı. “KOMŞUNA EL UZAT” PROJESİ KAPSAMINDA BİRÇOK YAŞLI SEVİNDİRİLDİ

İncikli, konuşmasında pandemi süresince yapılan çalışmalardan bahsetti. Zor bir süreçten geçildiğini aktaran İncikli, “Komşuna El Uzat” projesi kapsamında birçok yaşlı komşunun sevindirilmesinin yanı sıra Hristiyanların bu

çalışmaya ilgisinden bahsetti. İncikli, yasalaştırılmasının, diğer dini cemaat“Hvidore kilisesinden gelen papazlar ler ile birlikte hareket edilerek, önüne projemiz kapsamında geçildiğini sözlerine yaptığımız çalışmaekledi. CEZA İNFAZ ları büyük bir ilgi ile dinlediler.” dedi. KURUMLARINDAKİ Danimarka bölgeGENÇLERİN YÜZDE sindeki MüslümanSri Lanka’da kiliselere ların sorunlarından 60’I MÜSLÜMAN düzenlenen saldırıbahseden Bölge nın ardından Danimarka İslam Top- Başkanı Mustafa İncikli, “Ceza infaz lumu olarak kentteki kiliselere, yazılı kurumlarındaki gençlerin yüzde 60’ı olarak bu tip saldırıları kınadıklarını Müslüman. Onlara ulaşıp, yardım etaçıklayan Bölge Başkanı İncikli, “Böl- memiz gerekiyor.” dedi. İncikli, bölge gemizdeki diğer dinî cemaatler ile ileti- ve şube idarecilerinden konuya ilişşimde olmamız önemli.” dedi. Nitekim kin çalışmalar beklediğini sözlerine hükûmet tarafından sünnet yasağının ekledi.

Türkiye kökenli Müslümanlar olarak yerel aktörler olma noktasına vurgu yapan İncikli, Danimarka medyasında İslam ve Müslümanlar aleyhinde olumsuz bir tutumun olduğunu, hükûmetin de aynı dili kullanmasının Müslümanları üzdüğünü dile getirdi. Danimarka Kültür ve Kiliseler Bakanlığı ile Entegrasyon Bakanlığının katılımı eşliğinde konuya ilişkin bir toplantı düzenleneceğini bildiren İncikli, tüm bölge ve şube idarecilerine katılımlarından dolayı teşekkür etti.

Norveç’te Kimliklerde Kulakların Açık Olma Şartı Kaldırıldı Norveç’te 6 yıldır uygulanan resmî belgeler için kullanılan fotoğraflarda kulakların görünme zorunluluğu kaldırıldı. Karar ülkede yaşayan Müslüman ve Sihleri sevindirdi.

N

orveç’te 2014 yılından beri uygulanan “vesikalık fotoğraflarda kulakların görünmesi zorunluluğu” kaldırıldı. Polisin, güvenliği artırdığını savunarak zorunluluğun devam etmesi yönünde görüş bildirmesine rağmen Norveç hükûmeti, güvenlik için parmak izi taramasının yeterli olacağına karar vererek uygulamayı sonlandırdı.

de kulakların görünmemesinin güvenliği etkilemeyeceğini bildirdi.

Oslo’daki bir Sih Mabedini ziyaret ederek, kimliklerde kulakların görünme zorunluluğunun kaldırıldığı haberini bildiren Adalet Bakanı Monica Mæland, yeni pasaportların ve ulusal kimlik kartlarındaki resimler-

2014 yılından beri yürürlükte olan kulakların görünmesi zorunluluğundan en çok Müslüman kadınlar ve Sihler mağdur olmuştu.

Kimlik belgelerinde kulakların görünmesinin değil daha güvenlikli olan biyometrik belgelerin güvenliği artıracağını söyleyen Adalet Bakanı Mæland, polisin aksi yöndeki görüşüne rağmen bu kararın alındığını söyledi.

Müslüman ve Sih dernekleri

güvenliği artırdığı gerekçesi ile getirilen zorunluluğun kaldırılması için toplumsal ve siyasal çalışmalar yapmıştı. İslam Toplumu Milli Görüş (ISMG ) Norveç Kurumsal İletişim Başkanı Mehmet Temel, hükûmetin kararını memnuniyet verici bir gelişme olarak değerlendirdi. Temel “Biz bu uygulamanın din özgürlüğüne aykırı olduğu, güvenliğin kulakların görünmesi ile değil parmak izi ya da göz bebeği gibi biyometrik bilgilerle daha iyi korunabileceği yönünde görüşlerimizi ortaya koyduk. Hükûmetin 6 yıl sonra bu adımı atması bizi sevindirdi.” dedi.


TOPLUM

HUKUK KÖŞESİ Veysel Pountso

16 Ekim 2020

16

Camia TV Yeniden İzleyicisiyle Buluştu

hukuk@camiahaber.com

Otomatik finansal bilgi paylaşımı II Son sayımızda otomatik finansal bilgi paylaşımı konusu hakkında en sık sorulan soruların bir kısmını ele almıştık. Bu sayımızda ise kalan soruları cevaplamaya ve kısa bir özet geçmeye çalıştık. Çifte vatandaş olanların bilgileri de paylaşılacak mı? Bir önce ki sayımızda da belirttiğimiz gibi otomatik finansal bilgi paylaşımı için kişinin vatandaşlığı bir önem taşımaz. Çifte vatandaşlar için de genel paylaşım kriterleri geçerlidir. Bankaya yurt dışı adresi, yurt dışına ait (cep) telefon numarası ve(ya) yurtdışına ait bir mail adresi veren herkesin bilgileri aktarılacaktır.

Hangi kuruluşlar bildirimde bulunacaklar? Yalnızca aşağıda belirtilen 4 tür finansal kuruluşlar bildirimde bulunacaklar: 1. Mevduat kuruluşları (genel olarak bankalar) 2. Saklama kuruluşları (saklama bankaları vb.) 3. Yatırım kurumları (yatırım bankaları ve fonlar gibi) 4. Belirli sigorta şirketleri. Pasif, yani hareketsiz, hesaplar hakkında da bilgi verilecek mi? Son 6 yıl içerisinde hiçbir işlem yapılmamış ve bakiyesi 1.000 ABD dolarını geçmeyen bir hesap hakkında bilgi verilmeyecek. Kapatılmış bir hesap hakkında bilgi verilecek mi? Bunun için hesabın kapatıldığı yıl baz alınır. Yıl içerisinde kapatılan bir hesabın bilgisi takip eden yılda paylaşılacaktır. Örneğin 2020 yılı içerisinde kapatılan bir hesap hakkında 2021 yılında bilgi verilecektir. Ancak 2019 yılında kapatılan bir hesap hakkında 2021 yılında bilgi verilmez. Otomatik finansal bilgi paylaşımından dolayı vatandaş çifte vergi mi ödeyecek? Çifte vergilendirme yapılmayacaktır. Kişi elde ettiği geliri, geliri elde ettiği ülkede vergilendirdiği takdirde, ödediği meblağı mukim olduğu ülkede ödemesi gereken vergi tutarından düşebilecektir. Herhangi bir şekilde otomatik finansal bilgi paylaşımının dışında kalmak mümkün mü? Paylaşım kriterlerini taşıyan herkesin bilgileri paylaşılır. Bu durumda otomatik finansal bilgi paylaşımının dışında kalmak mümkün değildir. Peki son olarak otomatik finansal bilgi paylaşımı hangi durumlarda gerçekleşir ve gösterge bulunan her vatandaş bildirilecek mi? Gösterge bulunan vatandaşlarla irtibata geçilebilir ve kendilerinden nerede mukim olduklarını gösteren bir beyan istenebilir. Kişi Türkiye’de mukim olduğunu beyan eder ve belgelerse, bu kişi hakkında bildirimde bulunulmaz. Yani özetleyecek olursak, bankaya yurt dışı adresi, yurt dışına ait (cep) telefon numarası ve(ya) yurtdışına ait bir mail adresi veren herkesin bilgileri aktarılacaktır. Otomatik finansal bilgi paylaşımı yurtdışı bağlantısı emaresinin var olması durumunda gerçekleşir.

ALMANYA

İslam Toplumu Millî Görüş bünyesinde yayın yapan Camia TV, yeni yayın dönemine 12 Ekim’de start verdi. Camia TV Genel Yayın Yönetmeni Ali Bozkurt ile yeni yayın dönemi hakkında konuştuk.

İ

slam Toplumu Millî Görüş (IGMG) bünyesinde yayın yapan Camia TV, yayınlarına tekrar başladı. 20 Mart 2020 tarihinde yayın hayatına başlayan ve kısa sürede YouTube kanalında 20 bini aşkın abone sayısına ulaşan Camia TV Genel Yayın Yönetmeni Ali Bozkurt ile yeni yayın dönemi hakkında konuştuk. Camia TV’nin her gün saat 17:0021:00 arasında yayın yapacağını belirten Bozkurt, “Yeni yayın döneminde Camia TV, çocuğundan gencine, gencinden yaşlısına kadar, yayınlayacağı

programlarla her kesime hitap etmeyi hedefliyor.” dedi. YENI YAYIN DÖNEMINE YENI PROGRAMLARLA MERHABA DEDI

Camia TV’nin yeni yayın döneminde, “Vahiyden Kalbe”, “Kürsüden Gönüllere”, “Gönül Sohbetleri” ve “Gönüllerin Yolculuğu” gibi çeşitli dinî programlarla birlikte, müzik programlarının, bilgi yarışmalarının, çocuk filmlerinin yayınlanacağını ifade eden Ali Bozkurt, “Bunların yanı sıra

tabii ki sosyal programlar, bilhassa gençlere yönelik yayınlar, geçtiğimiz yayın döneminde de yayınlanan ve ailece oturup izlenebilecek ‘Biz Bir Aileyiz’ programı da izleyicilerle buluştu.” ifadelerini kullandı. Bozkurt “Camia TV’nin vazgeçilmezi ‘Camia’da Gündem’ programı da hafta içi her gün yine izleyicileriyle buluşuyor.” diye ekledi. AVRUPA KUR’ÂN-I KERIM TILAVET YARIŞMASI CANLI OLARAK YAYINLANACAK

Camia TV Genel Yayın Yö-

netmeni Ali Bozkurt son olarak Camia TV’nin çeşitli mecralarda izlenebileceğini de sözlerine eklerken, “Yeni yayın döneminde kanalımız, Youtube’un yanı sıra www.camia.tv web sitesi ve Camia TV mobil uygulaması üzerinden izlenebilecek.” diye konuştu. Bozkurt ayrıca Camia TV’nin en geç üç ay sonra tüm smart TV’lerden t a k i p edilebileceğini

ifade etti. Bu şekilde IGMG’nin salon programlarının da gelecek dönemde canlı yayınlanacağını belirten Bozkurt, “17 Ekim’de Avrupa Kur’ân-ı Kerim Tilavet Yarışması’nı canlı olarak yayınlayacağız. Böylece pandemi döneminde vatandaşlar salonda takip edemese de Camia TV ekranmlarından programı takip edebilme imkanı bulacak.” ifadelerini kullandı.

Camia Gazetesi’nin Muhabir Ağı Genişliyor ALMANYA

İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Kurumsal İletişim Başkanlığı bünyesinde yayınlanan Camia gazetesi için muhabir yetiştirmeyi amaçlayan "Camia Muhabirleri" eğitimi başladı rularak, sıfırdan muhabirlik eğitimi verilmesi hedefleniyor.

İ

slam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Kurumsal İletişim Başkanlığı bünyesinde yayınlanan Camia Gazetesi, muhabir ağını genişletiyor. Buna göre, 5 Ekim 2020 tarihinde 26 bölgeden 67 fahri muhabir adayının katılımıyla, “Camia Muhabirler Eğitimi” başlatıldı. Daha önce muhabirlik alanında herhangi bir eğitim almamış katılımcılar da göz önünde bulundu-

İlk eğitimde Camia Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlknur Küçük, katılımcıları “Haber nedir? Haber nasıl yazılmalı?” konularında bilgilendirdi. Amerika ve Japonya’nın yanı sıra, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden katılım sağlayan muhabir adayları, eğitimi büyük bir ilgi ile takip etti. “ÖNEMLİ BİR ADIM ATTIK”

Verilen eğitimle alakalı açıklamalarda bulunan İlknur Küçük, “Özellikle 2020 yılından itibaren değişen formatı ile Camia Gazetesi’nin okur kitlesi çok daha geniş bir alana hitap eder olmuştu. Bundan dolayı bölge ve şubelerin gerek teşki-

lat çalışmalarına dair, gerekse mahallî bazdaki önemli haberlerinin aktüel bir şekilde ve yeterli içerikte temini için önemli bir adım attık.” dedi. EĞİTİM 10 MODÜLDEN OLUŞUYOR

Ocak 2021 tarihine kadar, ayda iki defa belirli periyotlarda yapılması planlanan eğitim, 10 modülden oluşurken, haber ve haber faktörleri, haber yazma, gazetecilikte farklı metin oluşturma şekilleri, online gazetecilik, TV haberciliği, haber kaynakları, halkla ilişkiler, gazetecilikte hukuk, muhabirlik ve görsel oluşturma konularında eğitim verilmesi planlanıyor. Camia Gazetesi iki haftalık yayını ile sekiz yıldır Türkiye kökenli okuyucuları ile buluşuyor.


TOPLUM

16 Ekim 2020

Almanya’da Hartz IV Sosyal Yardımına Zam Geliyor ALMANYA

Almanya’da Hartz IV sosyal yardımına, Ocak 2021'den itibaren 14 Euro zam geleceği duyuruldu.

A

lmanya’da sosyal yardım alan yaklaşık 6 milyon vatandaşa hükûmetten sevindirici bir haber geldi. Buna göre 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren Hartz IV’ye 14 Euro zam geleceği kaydedildi. Tek başına yaşayanlara daha önce ödenen aylık 250 Euro’nun, yapılacak zam ile 283 Euro’ya yükseleceği belirtildi.

EN BÜYÜK ZAM 14-17 YAŞTAKİ GENÇLERE

Öte yandan 14-17 yaş arasındaki gençlere yapılan sosyal yardıma daha büyük bir zamın geleceği açıklandı. Daha önce 348 Euro olan sosyal yardımın, 45 Euro zam ile 373 Euro’ya çıkarılacağı duyuruldu. Beş yaşına kadar olan çocuklar için yapılan yardım-

ların, 33 Euro zam ile 283 Euro’ya, 6-14 yaş arasındaki çocuklar için daha önce 308 Euro olan yardımın ise sadece 1 Euro zam ile 309 Euro’ya çıkarılacağı belirtildi. SOSYAL YARDIMLAR HER YIL ZAMLANIYOR

Almanya’da sosyal yardımlar her yıl zamlanıyor. Bu zamlar tüm vatandaşların masraf ve maaşlarının durumuna göre belirleniyor. Ülkede her beş senede bir 60 bini aşkın ev halkının maaş ve gider durumun araştırılıyor. Bunun ardından sosyal yardım, yapılan araştırmanın sonucuna göre belirleniyor. 2021 yılında ayrıca ilk kez cep telefonu masraflarının da göz önünde bulundurulacağı kaydedildi.

17

BAKIŞ AÇISI İlhan Bilgü ibilgu@camiahaber.com

Macron Baş “Ayrılıkçı”dır! Fransa, 1789 Fransız Devrimi ile tüm dünyaya örnek olmuş bir ülke. Fransızları tebrik etmek lazım, o tarihten beri işleri güçleri devrim. Devrimi bir de cumhuriyetçilikle pekiştirmişler ki, şu anda 5. Cumhuriyeti yaşıyorlar. Fakat şu andaki iktidarın “Ayrılıkçı Fikirlerle Mücadele Yasası” uygulamaya geçerse bu da gizli bir 6. cumhuriyet olacak. Şu anda Emmanuel Macron’un Cumhurbaşkanı olduğu bu ülkede “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” bu ülkenin resmî sloganıdır. Ama ülkede, özgürlükten, eşitlikten ve kardeşlikten bahsetmek giderek zorlaşıyor. Ve şimdi 9 Aralık’ta Bakanlar Kuruluna sunulacak olan yasa tasarısı ile ülkedeki Müslümanlar resmen ve bizzat “cumhuriyet” tarafından hedef tahtasına oturtulmuş durumda olacak. Nitekim bunun işaretlerini daha yasa tasarı olarak bile Bakanlar Kurulu’na gelmeden görüldü. Müslümanların okulları, camileri polis operasyonlarına maruz kaldı. Bazı valiler, otobüslere dahi başörtülülerin alınmasının yasaklanmasını istiyor. "Macron başarısızlıklarının üstünü “resmî İslam düşmanlığı” ile örtemeyecek."

Almanya’da Evde Şarj İstasyonu Kurulumuna 900 Euro Teşvik Verilecek

Daha geçen hafta Paris’te bir okulu “terörist” aramak için operasyon yapan, 8-14 yaşlarındaki öğrencileri teröristlermiş gibi tehdit eden o “muhteşem operasyon”un sonuçlarına ulaştığımızda ise, Macron’un gerçek amacını tam olarak görebiliyoruz. Macron Fransa’ya umut vadeden birisi olarak iktidara yürüdü (La République en Marche). Ama Sosyalist olarak başladığı siyaset hayatında öylesine başarısız oldu ki, bırakın Afrika’yı, Avrupa’yı, Lübnan’ı Fransa’da bile kimse kendisini artık umut olarak görmüyor. Yolda kaldı, nerdeyse topalladı. Fakat, bu topallamasından kurtuluş yolu olarak “İslam’ı yeniden dizayn etme”yi buldu. Öyle ki, ülkesindeki aşırı ırkçılarla faşistleri bile bu konudaki cesareti ile şaşırttı. Böylece Macron kendisini ülkede yeni bir kahraman olarak ilan etme hazırlığında.

ALMANYA

Almanya Ulaştırma Bakanı Andreas Scheuer, ülkede elektrikli otomobiller için özel şarj istasyonlarının kurulması amacıyla 900 Euro teşvik sağlanacağını bildirdi.

A

lmanya Ulaştırma Bakanı Andreas Scheuer, başkent Berlin’de yaptığı açıklamada, federal hükûmetin ev ve apartmanların özel park alanlarında elektrikli otomobiller için akıllı bir şarj istasyonu kurmasını teşvik edeceğini belirtti. Teşvik tutarının 900 Euro olacağını kaydeden Scheuer, elektrikli otomobiller için şarj işlemlerinin yaklaşık yüzde 80’inin gelecekte

evlerde gerçekleştirilmesini beklediklerini söyledi. Scheuer, “Bu bizi her zaman ve her yerde herkes için elektrikli araç şarj istasyonları açma hedefimize kararlı olarak yaklaştırıyor.” ifadesini kullandı. Kişiler, apartman yönetimleri ve kooperatifler elekt-

rikli otomobiller için şarj istasyonu devlet teşvikine 24 Kasım’dan sonra başvurabilecek. Bu şarj istasyonlarında kullanılacak elektriğin yüzde 100 yenilenebilir enerji kaynaklarından gelmesi de teşvik de koşul olarak konuldu.

Elektrikli otomobiller için evlerde kullanılacak şarj ekipmanları piyasada bin Euro’nun altında satılırken, bunların kurulum maliyetlerinin yüksek olduğu belirtiliyor.

dişelerini gidermek ve bu araçları yaygınlaştırmak için 2023’e kadar ülke genelinde elektrikli otomobilleri şarj edilebilecek istasyon sayısının 50 bine çıkarılmasını hedefliyor.

ÜLKE GENELİNDE İSTASYON SAYISININ 50 BİNE ÇIKARILMASI HEDEFLENİYOR

Eylülde hükûmet tarafından sağlanan teşviklerin etkisiyle trafiğe kaydedilen tamamen elektrikli otomobillerin sayısı yüzde 260 artarak 21 bin 188 araca yükselmişti. Bu otomobillerin pazar payı ise yüzde 8’e ulaşmıştı.

Öte yandan, Alman hükûmeti, elektrikli otomobillerde tüketicilerin şarj en-

Yanıldığını anlaması geç olabilir İslam’ı ne Macron’un hatta ne de bir Müslüman’ın dizayn etme hakkı ve yetkisi yoktur. Hadi bunu bilmiyor; Müslümanları korkuttuğu, tehdit etiği ve Fransız cumhuriyetinin 1905 yılında bir başka cumhuriyet ilkesi olarak kabul ettiği Laicitë’yi de ihlal ediyor. Devlet, İslam ve Müslümanlar karşısında tümden ve resmen karşıt, muhalif ve yasal güç kullanma hakkını kazanırken Laicitë’den bahsetmek mümkün değil. Macron başarısızlıklarının üstünü “resmî İslam düşmanlığı” ile örtemeyecek. Bu haliyle kendisi bizzat baş ayrılıkçı konumuna düşmektedir. Bu arada Fransız siyasal hayatında “ayrılıkçı” suçlamasının bir Fransız sömürge terimi ve “Fransız” olmayanlar için manasının “baskı, saldırı, idam ve hapis” olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Salut France!


TOPLUM

16 Ekim 2020

18

Almanya’da Restoranlara Sıkı Kontrol:

Yanlış Bilgi Verene 50 Euro Ceza ALMANYA

Kovid-19 virüsüne karşı mücadele kapsamında Almanya’da yeni önlemler alınıyor. İçki tüketilen kafe, bar ve restoranlarda ve eğlence mekânlarında telefon ve kimlik bilgisini yanlış verenlere 50 Euro para cezası kesilecek.

A

lman Hükûmetinin Kovid-19 kapsamında aldığı önlemlere yenileri eklenmeye devam ediyor. Sonbahar ve kış dönemi için, özellikle içki ve eğlence yerlerinde sınırlamalar getiriliyor. Önlem planına göre, bar, restoran ve kafelerde isim ve kimlik bilgilerini yanlış verenlere 50 Euro para cezası kesilecek. Böylece mekânlara girenler daha etkin bir şekilde tespit edilmesi ve olası kovid-19 virüsünün

bulaşma durumunda filyasyon çalışmalarının hızlandırılması hedefleniyor. Ayrıca bu tarz mekanlarda, belirli bir saatten sonra içki servisi olmayacak ve her bölgede salgının güncel durumuna göre değişiklikler yapılabilecek. Her hafta koronavirüs vakaları tespit edilecek ve vakalar 100 bin nüfusta 35’i geçerse, özel işletmelerde 25 ve kamusal işletme-

lerde en fazla 50 kişi içeri alınacak. Vaka sayısının 100 bin nüfusta 50’yi geçtiği durumlarda ise özel işletmelerde 10 ve kamusal işletmelerde 25 kişi içeriye alınabilecek. KAPALI MEKÂNLARA HAVALANDIRMA ZORUNLULUĞU

Sonbahar ve kış ayları için tüm dünyada grip dalgası ve zatürre oranında bir artış

bekleniyor. Bununla birlikte hastanelerde ve yoğun bakım ünitelerinde fazla yoğunluk olmaması için, ateş ölçen ambulanslar görevde olacak. 65 yaş ve üstü olan kişilere ve ayrıca kronik rahatsızlığı olanlara grip aşısı yapılacak ve sosyal mesafe, maske kurallarına uymayanların kolayca ihbar edilebileceği bir mobil aplikasyon geliştirilecek. Kapalı mekânlara ise düzenli olarak havalandırma zorunluluğu getirilecek.

Almanya’da Riskli Bölgeden Gelenlere Kötü Haber:

Karantinada Maaş Kesilebilir ALMANYA

Almanya’da riskli bölgelerden dönenler için uygulanacak karantina döneminde maaşların kesilmesi gündemde. Yeni yasa tasarısıyla ilgili değişiklik müzakere aşamasında.

A

lmanya’da alınan yeni koronavirüs önlemleri kapsamında riskli bölgelerden dönenler için getirilmesi planlanan karantina uygulaması ile ilgili yeni bir yasa tasarısı gündemde. Bakanlar Kurulu tarafından müzakere edilen yeni tasarıya göre; işverenin, karantina döneminde, çalışanların maaşlarını kesebilmesi tartışılıyor. Uzmanlar ise bu yasanın iş hukukuyla bağdaşmayacağı fikrini savunuyor.

“ÇALIŞANLARIN HAKLARI AĞIR ŞEKİLDE KISITLANMIŞ OLUR”

Öte yandan bu tasarıyla ilgili çeşiti hukuki sıkıntıların da gündemde olduğu kaydediliyor. Böyle bir yasanın onaylanıp yürürlüğe girmesi durumunda, çalışanların haklarının ağır bir şekilde kısıtlanması anlamına geleceği belirtiliyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Sağlık Kurulu Başkanı Erwin Rüddel, “Riskli bölgelerden gelenlerin maaşlarının kesilmesi gibi cezaları tavsiye etmiyorum. Vatandaşlar bu durumda seyahat ettikleri ülkeleri gizleme yolunu tercih ede-

bilir. Bu durumda söz konusu kişinin temaslarının takibinin de zorlaşacağından endişe ediyorum.” 27 AĞUSTOS’TA GÜNDEME GELMİŞTİ

Başbakan Angela Merkel 27 Ağustos tarihinde bakanlarla biraraya gelmişti. Burada, zorunlu olmamasına rağmen riskli bölgelere giden vatandaşlarla ilgili yeni bir yasa tasarısı gündeme getirilmişti. Buna göre, riskli bölgelerden geri dönen çalışanlarıyla ilgili iş verenlerin, karantina döneminde maaşları ödeme zorunluluğunun olmaması yönünde

bir yasa değişikliği planlanmıştı. MEVCUT DURUMDA MAAŞLAR ÖDENİYOR MU?

Şimdiye kadar riskli bölgeden dönen ve karantinaya girmek zorunda kalan vatandaşlar iş yerinden izin almak zorunda değillerdi. Ayrıca Enfeksiyona Karşı Korunma Kanunu’nun 56. maddesince maaş kaybı durumu da söz konusu olmuyordu. Bu maddeye göre, bir kişinin çalışmasının yasaklanması ve bu nedenle maaş indirimine gidilmesi durumunda devlet desteği sağlanacağı belirtiliyor.


GENÇLIK

16 Ekim 2020

19

Koronavirüs Salgınına Karşı Gençlerin Tepkisi Araştırıldı ALMANYA

Almanya’da SINUS araştırma şirketi, gençlerin koronavirüse karşı tepkisini araştırdı. Gençlerin virüse karşı sakin fakat temkinli olduklarının gözlemlendiği belirtildi.

D

ünya genelinde 14-17 yaş arasındaki gençlerin hayatını koronavirüs salgını gibi hiçbir durum bu denli etkilemedi. Almanya’da SINUS araştırma şirketi bu doğrultuda gençler arası koronavirüs salgının etkileri ile ilgili bir araştırma yaptı. Buna göre, gençlerin koronavirüse karşı tepkileri araştırıldı. Araştırmada, gençlerin virüse karşı sakin fakat temkinli oldukları gözlemlendi. Ancak gençlerin koronavirüs salgınıyla alakalı endişe duydukları belirtildi.

URKUNDE

DOKTOR, HASTANE, BELEDİYE, KONSOLOSLUK ARZT, KRANKENHAUS, RATHAUS, KONSULAT

RESMÎ İŞLEMLER BEHÖRDENGÄNGE

GENÇLERİN BİR ÇOĞU ÖNLEMLERİ MANTIKLI BULUYOR

Araştırmada, gençlerin ilk etapta kendileriyle alakalı endişe duydukları belirtildi. Bir çoğunun sosyal temas kısıtlamaları nedeniyle sosyal açıdan dışlanmış hissetmeleriyle birlikte, aileleri hakkında endişe duydukları kaydedildi. Bunlardan 16 yaşındaki bir genç, “Özellikle büyükannem ve büyükbabam yaşadıkları için benim en büyük endişem, ailemin koronavirüse yakalanması.” diye kaydetti.

Gençlere ayrıca alınan koronavirüs önlemlerini doğru bulup bulmadıkları sorulurken, büyük bir çoğunluğun, önlemleri anlayışla karşıladıkları, hatta savundukları belirtildi. Hijyen kuralları, maske zorunluluğu veya bir çok mekânın kapatılmasıyla alakalı gençlerin sadece azınlığının bu önlemlerden rahatsız olduğu, bir çoğunun ise bu önlemleri mantıklı bulduğu ve bu kurallara uydukları belirtildi.

Vefat tarihi

İsim

BELGE

GENÇLER, AİLELERİ İÇİN ENDİŞE DUYUYOR

Marion Yaşar Bebek Olmaz Ahmet Koç Yavuz Otay Bebek Doğan Mehmet Yiğit Nuriye Arslan Hayriye Özkan Sait Karayılan Zübeyir Çalış Omar Fazel Abdul rauf Rathore Hayat Köseoğlu Lamin Manneh Bebek Durmaz Suljo Dautbasic Ayşe Er Aliye Haydar Şahinaz Öztürk Hanım Caner İbrahim Bozer Müşeref Kamiloğlu BarışYIKAMA, BarlakKEFENLEME, TABUTLAMA, NAMAZ Ali Yöndemli RITUELLE WASCHUNG, Bebek IrkılataDER LEICHE, WICKLUNG ENTSARGUNG, BETEN

DİNÎ VECİBELER

RELIGIÖSE VORSCHRIFTEN

24.09.2020 24.09.2020 24.09.2020 24.09.2020 24.09.2020 25.09.2020 26.09.2020 27.09.2020 27.09.2020 27.09.2020 29.09.2020 29.09.2020 01.10.2020 01.10.2020 02.10.2020 03.10.2020 03.10.2020 05.10.2020 05.10.2020 26.09.2020 05.10.2020 25.09.2020 06.10.2020 06.10.2020 07.10.2020

Bölge ve şubesi Düsseldorf/Mg- Rheydt Köln/Finnentrop Württemberg/Ludwigsburg Köln/Nippes G. Bavyera/Mainburg Viyana/Gänserndorf Bremen/B-Neustadt (Hicret) Hamburg/Neumünster Freiburg-Donau/Freiburg Württemberg/Sindelfingen Hamburg/Altona Bremen/Tenever Köln/Finnentrop Düsseldorf/Düsseldorf IN SCHWEREN Württemberg/Karlsruhe STUNDEN SIND Luxemburg/Luxenburg Viyana/Anadolu WIR BEI IHNEN Hamburg/Lübeck Hessen/Kassel HERKES DER TOD R.-N.-Saar/Hettenleidelheim ÖLECEK YAŞTADIR KENNT KEIN ALTER Freiburg-Donau/Blumberg Freiburg-Donau/Villingen Hamburg/ Wilhelmsburg DEFİN REFAKATÇİ ADRESİ İLE TRANSFER Düsseldorf/Mevlana BEERDIGUNGS TRANSFER Düsseldorf/Neukirchen ORT MIT BEGLEITUNG

NAKİL

ÜBERFÜHRUNG

UKBA Cenaze Yardımlaşma Derneği | Cenaze Hizmetleri UKBA Bestattungshilfeverein e. V. | Bestattungskostenunterstützungsgemeinschaft (BKUG) Colonia-Allee 3 | D-51067 Köln | T + 49 221 942240-430 | F + 49 221 942240-429 | cenaze@ukba.eu | www.ukba.eu Amtsgericht Köln VR 17651 | Kreissparkasse Köln | IBAN: DE37 3705 0299 0149 2829 41 | BIC / SWIFT: COKSDE33

EN HÜZÜNLÜ GÜNÜNÜZDE YANINIZDAYIZ

TESLİM

ÜBERGABE


AILE

16 Ekim 2020

20

Sevginin Beş Dili

Sizden Gelenler Meryem Özmen-Yaylak aile@camiahaber.com

Nasipten Öte Köy Yok Mudur? Evlenmek isteyip de uygun bir eş adayı ile karşılaşamayanlar zaman zaman, “Evliliğe hazır olduğumu düşünüyorum. Uzun zamandır da uygun bir eş arayışındayım. Lakin uygun bir eş adayı çıkmadı karşıma. Çabalıyorum, uğraşıyorum ve nasibimi arıyorum ama durumumda bir değişiklik yok.” diye hayıflanıyor. Atalarımız nasipten öte köy veya tol yoktur derler. Nasipten öte köy olarak adlandırdığımız o yer Allah’ın bize hazırladığı yaşam köyü- ona ve ondan türeyen yolları. Yaşam boyu birçok şeyi hazır buluruz; ismimizi, ailemizi, boyumuzu, göz rengimizi, aklımızı, kardeşlerimizi, maddi varlığımızı, nerde doğduğumuzu, dinimizi ve aklımıza gelmeyen, kimliğimizi oluşturan birçok şey daha. Köyümüzün bazı özelliklerini beğeniriz, bazılarını beğenmeyiz, beğendiklerimize şükrederiz, beğenmediklerimizi eleştiririz.

Yaşam çoğu zaman seçimlerimizden ibarettir. Köye giden yollar veya köyden çıkan yollar da seçimlerimizdir. Şöyle baktığımızda çoğu zaman seçimlerimizden ibarettir yaşam. Çoğu zaman neyi neden niçin seçtiğimizin farkında bile değiliz. Eşimizi, işimizi, yaşayacağımız şehir, arkadaşlarımızı seçeriz. Kendimizden ve yaşamamızdan beklediklerimize ve sunulan imkânlara göre yaşam yoluna devam etmeye çalışırız. Nasıl olursa olsun her seçim bir kaybediş ve vazgeçiştir. Tercih bize kalmış. Yaşamda seçimlerimiz de hazır bulduklarımız da bizi şekillendiriyor. Özellikle seçimlerimizi yaparken içimizde taşıdığımız ve davranışlarımıza yansıttığımız değerler önemlidir. Örneğin; mutlu olmak ya da yaşamaktan zevk almak için seçimler yapmak zordur. Bunlar daha çok iç değer ve yaşama yaklaşım biçimimizdir. Bununla birlikte Allah’ın yaşam boyu bize sunduğu yaşam biçimine karşılık kanaat ve tevekkül gösterebilmektir. Bizler olayların sadece görünen kısmını görür anlar ve ona göre yorum yaparız. Halbuki olayların bizim bilmediğimiz nice hikmetleri vardır. Bunu ancak Allah bilir. Ve böyle düşünmek, buna inanmak insanı rahatlatır. Teslimiyet, O’na teslim olup kontrolü güvenilir bir yere bırakmaktadır. Bakara suresi 2016 ayet bu konuda aklımızda bulunmalıdır. İnsan olmanın erdemi sabredebilmektir. Kaderine ve kaderinin getirdiklerine sahip çıkmaktır. Nasipten öte köyü ararken, yaşadığın köyün güzelliğine odaklanabilmektir.

Herkesin kullandığı bir sevgi dili vardır, sevgisini farklı şekilde belli eder. Kişinin kendisinin ve sevdiklerinin sevgi dilini bilmesi ailedeki huzur ve mutluluğu artıracaktır. TUBA ÇAPKIN*

K

adın: “Yok, Tuba hanım. Ben artık onun sevgisine inanmıyorum.’’ Erkek: “İnanmıyorum ne demek?” Kadın: “Sevmiyorsun!’’ ‘’Tuba Hanım, seven adam sevdiğini söylemez mi?’’ Erkek: “Tuba Hanım seviyorum tabi. Sevmesek bu kadar birlikte yaşar mıydık?’’

Çift terapisinde çiftlerden biri sevgisini dile getirdiğinde yukarıdaki gibi bir diyalog oluşabiliyor. Belki okurken içinizden benim yerime kadın için ‘’ Evet söylemesi gerekir’’ yada ‘sevgi sadece sözle olmaz’’ demiş olabilirsiniz. İnsanın yaşının kaç olduğu hiç önemli değil. Zira her insan her yaşta ve her dönemde sevilmek, değerli olmak, önemsenmek ve kıymetli olmak ister. Bu kadın için de, erkek için de böyledir. Yıllardır evli olan

çifter de kimi zaman tereddüte düşebilir “artık sevmiyor’’ hissine kapılabilir. Bu da çiftin sevgilerini ifade ediş şekilleri ile anlayış şekillerinin farklı oluşundan kaynaklanabilir. Gary Chapman’a göre sevgiyi ifade etmenin ve anlamanın 5 dili vardır. Sevgili Camia okurları, gelin birlikte bu dillerin ne olduğuna bakarken aynı zamanda ‘’benim sevgi dilim hangisi ve eşimin hatta çocuğumun sevgi dili hangisi’’ diye bir test edin.

1. Onay sözleri Onay diline sahip insanlar sevdiklerine iltifatlarda bulunurlar. Onu ne kadar sevdiklerini, gurur duyduklarını, mutlu olduklarını dile getiriler. Aynı şekilde sevildiklerini anlamak için de onay sözcüklerine ihtiyaçları vardır.

2. Kaliteli Zaman

3. Hediyeler O çok istediği şeyi alıp ona hediye edebilmek için özel günleri bekleyen, hoşlandığı tarzı bilen, gittiği yerden eli boş dönmeyen kişilerin sevgi dili hediyeler olabilir. Karşısındakinin gözlerindeki mutluluk onları mutlu ettiği gibi onlarda özel günlerde şaşırtılmak, gittiği yerden bir hatıralık ile hatırlandığını bilmek isterler.

Her insan her yaşta ve her dönemde sevilmek, değerli olmak, önemsenmek ve kıymetli olmak ister.

4. Hizmet Çok konuşmak yerine icraat göstermek. Hizmet dilinde onları kısaca bu şekilde tanımlaya biliriz. Mobilya kurarlar, söylenmeden çöpü çıkarır, ev işlerinde yardım ederler, araba ile istediği her yere götürüp getirir, kağıt işlerini hallederler. Diğerine yardım etmek, onun yükünü hafifletmek de bir sevgi ifadesidir. Bu sevgi dilini erkeklerde çok gördüğümüz gibi, annelerin de çocuklarına karşı birçok defa bu dili kullandıklarını söyleyebiliriz. Bütün bunlar görülmediğinde veya karşılık bulmadığında hayal kırıklığı, değersizlik duygusu ve sevilmeme hissi oluşabilir.

Sevdiği ile vakit geçirmek kaliteli zaman dilini kullanan insanlar için büyük önem taşır. Beraber yenilen bir yemek, birlikte yapılan bir yürüyüş, evde çay eşliğinde yapılan ikili bir sohbet. Bunları yaşadıklarında sevildiklerini, değerli olduklarını hissederler.

5. Temas

Sevgi dili temas olan kişiler dokunmak, kucaklama, okşamak, elini tutmak ister. Onlar için bir sarılmanın anlamı onlarca kelimeden daha fazladır. O hâlde çokça temas kurdukları gibi karşısındaki insandan da bunu beklerler. Hiç beklenmedik bir anda yolda yürürken elinin tutulması sevildiğinin ifadesidir.

Umarım hem kendi sevgi dilinizi, hem de sevdiğinizin sevgi dilini keşfetmişsinizdir. Elbette sadece bu dillerden biri değil, birkaçının karışımını kullanıyor olabilirsiniz. Ama diğerlerinden daha baskın olan sizin sevgi dilinizdir. O halde bunu sevdiğinize söyleyin. “Bana sevgini belli etmek için...” yapmalısın deyin. Siz de onun sevgi dilini arada kullanmaya başlayın. Tıpkı sevdiğiniz bir ülkenin dilini konuşmaya çalışır gibi. Size katlanarak geri dönecektir. Sevgi paylaştıkça çoğalır. * Tuba Çapkın Pedagog ve Sistemik Aile Terapistidir. systemische-familientherapie.pro


AILE

16 Ekim 2020

Toplumsal Çeşitlilik ve Kültürler Arası Eğitim Okul Öncesi Dönemde Başlamalıdır Almanya’da çok kültürlü bir dünyaya gözlerini açmaktadır. Çocukların bu var olan çok kültürlü hayatı kabul edip ve önyargıdan uzak olabilmeleri için ana okullarındaki eğitim önemlidir. YÜSRA YILMAZ *

Ç

eşitlilik kavramı Almanya’da 1950’lerde başlayan göç ile ortaya çıkmıştır. Bugün ise yoğun göçmen akımı devam etmektedir. Bunların önemli bir kısmı ana okul çağındadır. Örneğin 2015 yılında savaştan kaçan çocuk göçmenlerden 120.000’i altı yaş altındadır. Bu tablo Alman Federal Cumhuriyeti’nde heterojen grupların artışta olduğu ve böylelikle çok kültürlü bir toplumun içinde bulunulduğunu gösterir. Özetle; çocuklar Almanya’da çok kültürlü bir dünyaya gözlerini açmaktadır. Çocukların bu var olan çok kültürlü hayatı kabul edip ve önyargıdan uzak olabilmeleri için ana okullarındaki eğitim önemlidir. Okul öncesi kültürlerarası eğitim tartışmalarında ana okul çağındaki çocukların önyargı besleme potansiyelinde olmadıkları ve kurumların da önyargısız bir birliktelik için çalıştığı savunulmaktadır. Ayrıca farklı kültürlerin ve bununla birlikte farklı çocukların bir araya gelmesi ile birlikte otomatikman bir kültürlerarası iletişim oluştuğu iddia edilmektedir. Bu düşünce yapısının ne yazık ki gerçeği yansıtmadığı gerek tecrübeler ile gerekse araştırmalar ile sabittir: Çocuklar ilk okul dönemindense ana okulu başlangıcında “başka” çocuklar ile arkadaşlık kurmaya ve stereo tip olmayan oyun tecrübeleri edinmeye daha açıklar. Anaokulu gibi kurumlar elbette ki böylesi bir eğitim için tek başına sorumluluk taşımamakta, lakin çocukların hayatında büyük rol oynamaktadırlar. Sonuç itibari ile var olan kültürel çeşitliliğin çocuklar tarafından da kabul edilebilmesi amacına yönelik ana sınıfı konseptleri oluşturulmalı ki temelden insan farklılığına yönelik pozitif bir duruş geliştirilsin. Farklı kökenlerden olan kişilerle sadece irtibat içinde bulunmak bu duruşu sergilemeye yetmemektedir. Bunun sebebi ise çocukların bilinçaltında etki eden bir şeyin doğru olup olmadığı veya kabul edilip edilmeyeceği konusundaki ince mesajlardır: Onlar bunu (önyargıyı) çalışanların terkibinden, duvardaki resimlerden, hikayelerdeki baş rol oyuncularından ve günlük hayatlarındaki rutinlerden (ve önlerine koyulan oyuncaklardan) öğrenmekte. Eksik olan şeylerden de öğrenmekteler: Ana okullarında onlara (çocuklara), ailelerine, dillerine, özel tecrübelerine ve kabiliyetlerine işaret eden bir şey olmadığında şu düşünceye varmaktalar: “Bu kurum bensiz ve

ailemsiz de idare edebiliyor. Ben buraya ait değilim.” Çocuk gelişimini garantileme ve göç kökenli çocukların da ana okullarında birey olarak kabul edilebilmeleri adına gerekli öğrenim ve öğretim ortamı oluşturulmalıdır. Ortam örneğin uygun öğretim materyalleri ile süslenebilir. Uygun öğretim materyali, farklı kültürleri de ele alan ve çocuklara aidiyet hissini veren “önyargıya karşı” oyuncaklardır. Göçmen çocuklara sosyal ve kültürel bağlarını geride bırakmaksızın bir yetişme ortamı oluşturulmalı ve böylelikle kendilerine hem bulundukları yere hem de kültürlerine ait hissettirilmelidir. Böylelikle gerek yerli gerekse göçmen çocukları aile içerisinde ve çok kültürlü toplumda başarılı bir duruş sergileyeceklerdir. Almanya ana okullarında eyaletten eyalete, hatta şehirden şehre farklı pedagojik konseptler uygulanmaktadır. Çoğunluğu ise oyunla eğitim ve öğretime dayanmaktadır. Nitekim oyun; dili, sorumluluk anlayışını, sosyal bağları vb. geliştirmektedir. Burada altı çizilmesi gereken nokta ise oyun ağırlıklı konseptlerin özellikle ülkedeki baskın olan topluluğa dayanması ve böylelikle

Göçmen çocuklara sosyal ve kültürel bağlarını geride bırakmaksızın bir yetişme ortamı oluşturulmalı ve böylelikle kendilerine hem bulundukları yere hem de kültürlerine ait hissettirilmelidir.

kültürel çeşitliliğe eğitim içeriklerinde ve materyallerinde çok az yer verilmesidir. ANTI-BIAS-APPROACH

Uygulandığı ana okulları ne kadar az olsa da AntiBias-Approach adı altında çok kültürlü bir eğitim konsepti 1980’li yıllarda, Kaliforniya`da Loise Derman-Sparks tarafından oluşturulmuştur. Bu konsept önyargıya, tek taraflılığa karşı kurulmuş olup bir “kaynaştırma” çabası içerisindedir. Kaynaştırma; hem özürlü insanları hem de din, kültür gibi farklılıkları bir araya getirip uyumlu bir

geçim içerisinde olma manasındadır. Anti-Bias özellikle çocukların başarı hayatını ve özgüvenini olumsuz yönde etkileyen kurumsallaşmış ayrımcılığa karşı bir duruş sergilemektedir. Nitekim bu durum azınlık olan gruplarda aşağılık, baskın toplulukta ise üstünlük hissine yol açmaktadır. Sonuç olarak bu konsept hem azınlığı hem de çoğunluğu muhatap almaktadır. Bu gerçek, kültürlere ve önyargıya karşı bir eğitime dayalı, ayrımcılığı ve önyargıyı önlemek adına kurulan Anti-Bias gibi konseptlerin önemini ve ihtiyacını arttırmaktadır. Anti-Bias konseptinin temel hedefi ise değer vermeye, her insana karşı saygı göstermeye dayalı yeni bir dünya düzenidir. Bu düzeni kurma amacı ile Anti-Bias farklı çocukların etkileşimini, eğitim merkezlerinin iç dizaynını ve eğitim ve öğretimde büyük önem taşıyan malzemeleri – oyuncak dahil – çocukların kimlik gelişimine, dil çeşitliliğine ve aile önemine değer katacak şekilde uyarlamıştır. Oyuncak olarak Persona Dolls adını taşıyan dış görünüşleri ve biyografileri farklı olan bebekler icat edilmiştir. Bu bebekler farklılıklarıyla ana okullarını “ziyarete gidip” çocuklara kendi kimliklerini tespit etme imkânını sağlamaktadır. Ayrıca Anti-Bias- çocuk kitaplarında ve Memory oyunlarında da farklı ten renginden ve kültürlerden aileler resmedilmiştir. Bu oyuncaklar vesilesi ile kültürel çeşitliliğin yerleşim alanı olarak okul öncesi eğitim kurumları görülebilir, lakin bu oyuncaklar standart oyuncak kategorisi içinde bulunmadığı için sadece az sayıda üretilmektedir. Farklı kültürlere dayanan oyuncakların üretimi ne kadar az sayıda olsa da gelecekte saygı, sevgi ve hoşgörünün hâkim olduğu bir dünyayı ve bunu inşa edecek çocukları hayal etmek, yetiştirmek ve onlar vesilesi ile yeni bir dünya kurmak temelden başlamakla mümkün olur. Yeter ki hayaller, inançlar ve dualar son bulmasın. * Yüsra Yılmaz, Osnabrück Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur. Yüksek lisans tezini “Okul Öncesi Dönemde Çeşitlilik ve Kültürler Arası Eğitim” üzerine yapmıştır.

21

Pusula FIKIH KÖŞESİ Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın egitim@camiahaber.com

Yaşlı Saygınlığını Geliştirmeli

Müslüman ailede yaşlıya koşulsuz saygı, dindarlığın gereğidir. Üstelik onlara salt Allah’ın rızası için saygılı olmak, “Öfff bile dememek, merhametli ve alçakgönüllü olmak” (İsrâ suresi, 17: 23-24), Müslüman’ın görevidir. Ancak, dindar yaşlıya düşen ise, İslam’ın bu ilkesini istismara kalkışıp çocuklarından her hâlükârda saygı beklemek değildir; hatta buna tenezzül etmemelidir. Bilakis o, kendini geliştirerek saygın konuma sahip olup Allah’ın hoşnutluğunu kazanmalıdır. Kişisel bilgi ve beceri donanımıyla, bizzat yapıp ettikleriyle, ürettikleriyle konumunu saygın hâle getiren yaşlı, saygıyı zaten hak eder, evlatlarının içten gelerek saygılı davranmalarını daha kolaylaştırır. Çünkü varlığıyla hayata değer katan yaşlı, hem kendine hem de çevresine kazandırmaktadır, onun olmaması, çevresi için kayıptır. Herkes onun varlığını ister. Tolstoy ne güzel demiş: “Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.” Kant, “Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır, ama görüş açınız genişler.” der. Bu söz, geçmiş için genelde söylenebiliyorduysa da hayatın hızlı değişiminin hep yeni bilgi ve beceri sahibi olmayı gerektirdiği günümüzde bunu başarmak iyice zorlaşmıştır.

“Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.” Tolstoy Sürekli bilgiyle beslenmesinin farz olan Müslüman’ın, kendini hep geliştirmesi, yaşlandıkça ufku açılan kişi olmaya çalışması, dindarlığının zorunlu gereğidir. Ama Anadolu kültürümüzde aile büyükleri, yaşlandıkça genelde işten, üretimden uzaklaşır, kendilerini namaz gibi ibadetler dışında boş oturan konuma çekerler. Yani, Efendimiz (s.a.v.), kötülüğünden Allah’a sığındığı “boş/ işsiz durmak” gibi tehlikeli bir konumu sahiplenir, kendilerini âdeta nesneleştirirler. Saygıyı yanlış tanımlayan diğer aile bireyleri de, ne yazık ki saygı adına buna çanak tutarlar. Okuyarak kendini yenilemeyi beceremeyen yaşlı, böylece kendi varlığını erimeye bırakır. Bu ise, kişinin kendini her tür bedensel ve ruhsal hastalıklara açık hâle getirmesidir. Hastalık düzeyi arttıkça kişinin üretkenlik düzeyi düşer, başkalarına ihtiyacı artar, huzuru azalır ve başkalarını da huzursuz edebilir. Bu durum, nasıl olursa olsun yaşlılara saygılı olmayı öngören İslami değeri özümseyememiş evlatların, saygıda kusur etmelerini veya ihmallerini tetikleyebilir. Bugün işe yararlılık bakımından eski konumu sarsılmış ve saygınlığını yitirmiş yaşlıların nasıl hayata katkıda bulunarak saygın bir konuma sahip olacağı hususunda fikir ve bilgi üretmemiz gerekiyor.


HAYAT BIR AYET

16 Ekim 2020

“…İyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın!..” (Mâide suresi, 5:2)

BIR HADIS

22

“Kim (din) kardeşinin ihtiyâcını giderirse, Allah da onun hâcetini giderir. Kim bir Müslüman'ın dert ve kederine çâre olur (onu ferahlığa kavuşturur)sa, Allah da o sebeple kıyâmet sıkıntılarından bir sıkıntıyı kendisinden giderir.”(Buhârî, Mezâlim 3. H. No: 2442)

Fıkıh Köşesi M. Hulusi Ünye

m.unye@igmg.org

Erkeklerin Estetik Yaptırmaları Caiz Midir? Estetik, yani sadece güzel görünme amaçlı çeşitli ameliyatları artık erkekler de yaptırmaya başladı. Bu gelişmeler kaş aldırma, kaşı inceltme, yüz gerdirme, kulak küçültme gibi daha birçok şekillerde yapılan bu estetik ameliyatların yapılmasının caiz olup olmadığı sorularını da beraberinde getirdi. Estetik, insan ruhuna haz verir. Çünkü güzel olan şeyler sevilir. Nitekim hadîs-i şerifte “Allah güzeldir, güzelliği sever” buyurulmuştur. Dolayısıyla güzellik bir değerdir. Mutlak manada güzellik Allah (c.c.)’a mahsustur. Mahlukat içinde ise en güzel varlık insandır. Rabbimiz şöyle buyurur: “Biz insanı elbette ki en güzel biçimde yarattık.” Fakat insan aynı zamanda güzel olmayı, güzel görünmeyi sever, hatta bu hususlarda övünmeyi ve gösterişi de sever. Fakat bu arzunun ne kadarı caiz, ne kadarı değil, bunu da bilmek gerekir. Allah (c.c.), insanları en güzel şekilde, dengeli ve ahenkli bir surette yaratmış; insanlara makul ve mutedil ölçüler içerisinde süslenmelerine, güzelliklerini korumalarına güzel görünmelerine izin vermiş, hatta bunu teşvik etmiştir. Buna karşılık, insanın yaratılıştan gelen özellik ve şeklini değiştirmeyi, fıtratı bozmayı hedef alan tasarruf ve müdahaleleri yasaklamıştır. Yaratılışta verilmiş olan şeyleri değiştirmenin bir şeytan işi olduğunu bildirmiştir. Bundan dolayıdır ki, hakikaten zorunlu durumların haricinde vücuda yapılan estetik veya tıbbi müdahalelerle süslenme, saç takma, saç boyama, kaş alma, kıl yolma, güzel görünmesi için dişleri törpüleyerek seyrekleştirme gibi şeyler dinimizde yasaklanmıştır. Böyle yapanlar hadîs-i şeriflerde şiddetli bir şekilde kınanmıştır.

“Biz insanı elbette ki, en güzel biçimde yarattık.”

Fıkıh kitaplarımızda zaruret durumuna bir örnek olarak sahabeden Arfece b. Esad’ın kesilmiş olan burnunun yerine gümüşten burun yaptırması; Peygamber Efendimiz (a.s.)’ın da altından yaptırsaydın şeklindeki tavsiyesi gösterilmiştir. Bu olaydan estetik maksat taşımaksızın, oluşan kerih görüntüyü yok etmek için bir operasyon yapılabileceğinin ve kendi bedeninde olmayan bir nesneyi zarurete binaen kişinin bedenine monte edilebileceğinin cevazı vardır. Zira böyle tasarruflarda, tedavi maksadı vardır ve hasıl olan bir ihtiyaç veya zaruret söz konusudur. Nitekim doğuştan fazla bir uzvu, mesela parmağı, dişi kestirmeyi hilkati değiştirme değil, hilkate, normale dönüş ve bir zararın giderilmesi olarak değerlendirilmektedir. Böyle durumların dışında, bilhassa erkeklerin, çeşitli uzuvların daha güzel görünmesini veya ciltte oluşan kırışıklıkların giderilmesi operasyonlarına cevaz verilmemiştir. Çünkü bunlar zaruretten ziyade daha genç, daha yakışıklı, daha cazip görünme amacıyla yapılmaktadır. Bu ise, ayet ve hadislerde gelen hilkate müdahale, Allah’ın yarattığı şekil ve sureti bozma ve değiştirme (tebdil ve tağyir), insanları aldatma yasağı kapsamına girmektedir ve caiz değildir.

KUR’AN, SÜNNET TANIMI DIŞINDA KALAMAZ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Abdullah Akın ile söyleşimizde sünnet üzerine konuştuk. İLKNUR KÜÇÜK

Sayın Akın geçtiğimiz sayılarda yetişkin din eğitimi ve bir model ders olarak İslami İlimlerde hadis üzerine konuşmuştuk. Söyleşimize sünnet konusu ile devam etmek istiyorum. Merak edilen hususlardan biri de klasik sünnet tanımlaması. İslam âlimleri sünneti nasıl tanımlamışlardır? Bugünkü tartışmalar çok boyutlu, bu şePek çok sünnet tanımlaması mevcuttur ve tanımlamalar da belli bir alana özgü yapılmıştır. Örneğin fıkıh ilminde sünnet: Fiillerin şer’i hükmünü ifade eden; farz, vacip, sünnet, müstehab, mendub, mubah, mekruh, haram, müfsid hükümlerinden oluşan sekiz ef'âl-i mükellefîn içerisinde sayılır. Usûlü fıkıh ilminde sünnet; kitap, icma, kıyas ile birlikte dinî hükümlerin bir kaynağı olması açısından değerlendirilir. Hadis ilminde sünnet; Hz. Peygamber’in (SahabeTabiun’un) sözleri, fiilleri, onayları, yaratılış ya da ahlaki nitelikleri açısından değerlendirilmiştir. Kelam ilminde ise sünnet; inancın kaynağı olması açısından değerlendirilir ki bunda da Ehl-i Sünnet (Eş’arî, Maturdî, Selefî): İnanç esaslarında sünneti öncelemişlerdir. Ehl-i bid’at ise (Mutezile, Şia, Hariciler vs.) inançta sünnet dışı yeni şeyler ihdas etmişlerdir.

Bu tanımlamalardaki eksiklikler nelerdir? Bu eksiklikler neden kaynaklanmaktadır? Bu tanımların hepsi birbirinden kıymetli değerlidir. Ancak belli ilim dallarına göre yapılan bu klasik tanımlar sadece akademik ihtiyaçları

dikkate almıştır, ilgili alanın ihtiyaçlarını gidermiştir. Bu yönüyle de sünnete tabi olmakla yükümlü Müslüman’ın esas alacağı tanımlar değildir. Bu tanımların kitlelere bir hayat tarzı olarak sunulması problemlidir. Sünnet tanımında sadece ahlaklı bireyin yetişmesi amaç olmamalı, ümmet boyutu da ortaya çıkmalıdır. Bu anlamda sünnetin tarifini yaparken siyasi, iktisadi, toplumsal planda da sünnet dikkate alınmalıdır. Yani sünnetin tarifi emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker boyutunu da kapsamalıdır. Özellikle fıkıh ve hadis tanımlarında sünnet mükellefin yapmakla yükümlü oldukları fiiller arasında sayılmıştır. Hâlbuki sünnet bağlayıcılık yönünden bütün bunların toplamını ifade etmektedir. Yani sünnet; farz, vacip, mendub, nafile, mekruh, haram, mubah kavramlarını da içerir. Daha da önemlisi tanımlarda sünnet ve Kur’an ayrı ayrı müstakil birer bütün gibi görülmektedir. Hâlbuki Kur’an sünnet tanımı dışında kalamaz.

O hâlde, sünnete tabi olmakla yükümlü Müslüman’ın esas alacağı önerilen bir sünnet tanımı yapar mısınız? Sünnet bir zihniyet ve dünya görüşüdür. Sünnetin bireysel, toplumsal ve evrensel boyutları vardır. Kısaca sünneti, “Hz. Peygamber’in 23 senelik peygamberlik dönemi içerisinde İslam toplumunu, inanç, ibadet, ahlak başta olmak üzere hayatın her alanında, bireysel, toplumsal ve evrensel planda ortaya koyduğu, örneklediği yaşam biçimi ve yoldur.” şeklinde tarif edebiliriz.

“Kur’an sünnet tanımı dışında kalamaz” cümlenizden hareketle bir soru sormak istiyorum. Son dönemlerde Kur’an ve hadisi birbirinden ayrı gibi yorumlayan, sadece Kur’an’a dayalı bir anlayışın yeterli olacağını düşünen kesimler var. Ne söylemek istersiniz?

Kur'an ve İslam kelimelerinin terkibinden meydana gelen Kur'an İslam’ı tabiri her ne kadar modern zamanda ortaya çıkmış bir söylem ise de, tarihte farklı düşünce ve fikirlerle de olsa görünüşte bu söyleme yakın bazı ifadelere rastlamaktayız. Sünneti reddetme Kur’an ile yetinme düşüncesine sahip bu gruplar, En‘âm suresi 3, 38, 57, 59; Yûsuf suresi 40, 67; Nâhl suresi 89 ve Hicr suresi 9. ayetlerini delil göstermektedirler. Bu ayetler incelendiğinde bu görüş sahiplerinin ayetleri bilerek eksik yorumladıkları gayet açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Kur’an’da sünnetin delil ve kaynak olmasının dayanaklarına baktığımız zaman, Hz. Peygamber’e itaatı, ona karşı çıkmamayı, O’nun hükmüne boyun eğmeyi emreden ve görevlerini tanımlayan çok sayıda ayete rastlamaktayız. Ayrıca bugün artık “sünnetin bir kısmı vahiy bir kısmı Hz. Peygamber’in içtihadıdır” şeklinde orta bir yol benimsenmiştir.


HAYAT

16 Ekim 2020

ÂLEMLERIN RABBINE YAKINLAŞMAK

23

Tefsir Köşesi Prof. Dr. Saffet Köse tefsir@camiahaber.org

Yeryüzünün Paha Biçilemez Nimeti: İman “O size isteyebileceğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!” (İbrâhim suresi, 14:34). Kainat, insanın hizmetine verilmiş, insana boyun eğdirilmiştir. Zamanı geldiğinde ağaçlar meyvelerini vermekte, yeryüzü bitkilerini bitirmekte, gökyüzü suyunu boşaltmakta, hayvanlar vazifelerini ifa etmekte hatta onların ürünleri bir tarafa canlarını bile alırken kendilerine itiraz hakkı bile verilmediği görülmektedir… Ancak yeryüzü nimetleri içinde en büyüğü imandır. İman, dünya ve onun içindekilerden daha değerlidir. Çünkü iman, bu dünyadan çıkış, ebedi âlemden giriş kapısı olan ölümden öteye geçildiğinde tek geçer akçe olacaktır. Çünkü insanın imanı ve onun yön verdiği amelleri dışında ahirete götüreceği hiçbir sermayesi olmayacaktır.

Cihad Allah’a yaklaşmak için bir vesiledir. Cihad kelimesi az sözle çok büyük anlamlar içeren bir ifadedir. Cihad öyle geniş anlamları olan bir kavramdır ki, Allah rızası için yapılan her işi, gösterilen her gayreti içerisine alır.

İ

nsan, fıtratı itibarıyla diğer varlıklarla yakınlık kurmaya elverişli bir varlıktır. Bundan dolayı her insan yaşamı boyunca bir şeylere yakınlık sağlamak için birtakım vesilelere tutunur. Tutunduğu bu vesileler yardımıyla kimileri iyi, güzel ve kalıcı olana; kimileri de kötü, çirkin ve geçici olana yaklaşır. Bir Müslüman için kendisine yaklaşılacak olan ve kendisi için vesileler aranacak olan yegâne varlık ancak Allah’tır.

emredilmektedir. Ancak vesileyi, yani vesilenin ne olabileceğini doğru anlamamız için de Cenâb-ı Allah sadece “Vesile edinin!” demekle yetinmemiş, aynı zamanda vesilenin ne olduğunu da belirtmiştir.

Râgıb el-İsfahânî’ye göre vesile, Allah’a yaklaşmayı umarak yapılan her türlü iyi ve güzel ameli içerir. 3 Onun içindir ki, vesileyi yanlış algılamak, Allah’ı değil, Allah’a yakınlaşmaya vesile olacağını düşündüğümüz şeyi ilah edinmeye kadar götürebilir insanı. Meselâ, Mekke müşriklerinin putlara Allah’a yakınlaşarak onun sevgisini kazanan tapışı Allah’tan uzaklaşmak amaçlı değil, kişinin durumunu Sevgili Peygamberimiz Allah’a yakınlaşmak amaçlıydı. Ne var (s.a.v.) şöyle ifade etmektedir: ki, Mekke müşrikleri Allah’a yakınlaşma Kutsi bir hadîs-i şerifte Rabbimiz buyurur vesilesi edindikleri o putlara da ibadet ki: “Her kim benim bir dostuma düşmanlık etmeye başlamışlardı. Bunu da Kur’an’ın ederse, ben de ona karşı harp ilan ederim. ifadesi ile şu şekilde dile getiriyorlardı: “Biz Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden onlara sadece, bizi Allah’a daha daha sevimli herhangi bir şeyle çok yaklaştırsınlar diye ibadet bana yakınlık kazanamaz. “Ey iman ediyoruz.”⁴ Kulum (farzlara ilaveten işlediği) nafile ibadetlerle edenler! AlFakat müşrikler Allah durmadan bana lah’a karşı gelyerine, vesile edindikleri yaklaşır, nihayet ben mekten sakının, putlara tapar oldular. onu severim. Kulumu Yani, vesile edindikleri sevince de (âdeta) ben ona yaklaşmaya veşeyleri Rab edindiler. onun işiten kulağı, sile arayın ve onun Yukarıda naklettiğimiz gören gözü, tutan yolunda cihad edin ayet Allah’a yakınlaşma eli ve yürüyen ayağı konusunda vesile olurum. Benden her ki kurtuluşa olarak bizlere cihadı ne isterse, onu mutlaka eresiniz.” önermektedir. Cihad veririm; bana sığınırsa, kelimesi az sözle çok büyük onu korurum.”¹ anlamlar içeren bir ifadedir. Cihad öyle geniş anlamları olan bir kavramdır Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de ki, Allah rızası için yapılan her işi, gösterilen bir vesile bularak kendisine yakınlaşmayı her gayreti içerisine alır. buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten Allah’a yakınlık, yani kurbiyet, onun için sakının, ona yaklaşmaya vesile arayın neleri kurban ettiğimize göre şekillenir. Bir ve onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa insan malını, canını, gençliğini, zamanını eresiniz.”² Mealini verdiğimiz bu ayette Allah için ne kadar harcayabilirse o oranda Allah’a yakınlaşmak için vesile aramamız

Allah’a yaklaşabilir. Aslında Allah kullarına yakındır, ama kul, Allah’tan bir şekilde uzaklaşmıştır. Bunun içindir ki, kulun kendisi Allah’a yaklaşmaya ihtiyaç duyar. Buna biz genel olarak kulluk, yani ubudiyyet diyoruz. Ubudiyyetin en güzel tarifi de cihad ile tarif edilmişti ki, İsfahânî’nin de ifade ettiği gibi, Allah’a yaklaşmayı umarak yapılan her türlü iyi ve güzel amele Allah’a yakınlaşma vesilesi denilir. İşte cihad da aynen bu ifadeyi kapsar. Allah kullarına uzak değildir. Bu hakikat, Peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben: “Kullarım sana benden sorarlarsa ben onlara çok yakınım…” 5 ayetiyle Cenâb-ı Allah tarafından bildirilmiş; bu yakınlığı izah ederken de “Kullarına şah damarından daha yakın olduğunu”⁶ belirtmiştir. Allah’ın kuluna çok yakın oluşu kulların da Allah’a yakın olduğu anlamına gelmez. Allah’a yaklaşmak, onun belirttiği vesileye sımsıkı sarılmakla gerçekleşir ki, biz buna cihad diyoruz. Evet, Allah kullarına yakın olmasına çok yakın ama acaba bizler ona ne kadar yakınız? Bizler yaşamımızda kime, kimlere ya da nelere yakınlaşmak istiyor ve bunlar için vesileler arıyoruz. Bu soruların hakkında elbette kendimizi hesaba çekmeliyiz. Yüce Rabbim, bizleri doğru vesilelere sarılarak Allah’a yakınlaşan kullarından eylesin. Amin.

1. Buhârî, Rikâk, 38 2. Mâide suresi, 5:35 3. Bkz. Râgıb el-İsfahânî: el-Müfredât fî garîbi'lKur'an, Kahire 1970, "vsl" md. 4. Zümer suresi, 39:3 5. Bakara suresi, 2:186 6. Kâf suresi, 50:16

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm şöyle uyarır: “İnanmayanların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamıştır.” (Nûr suresi, 24/39). Buna göre, “Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız.” (İbrâhim suresi, 14/34) ayetinin ilk sırasında iman olduğunu söylemek hatalı olmayacaktır. İçinde yaşadığımız huzursuzluğun, doyumsuzluğun temelinde iman sermayemizin değerinin farkında olamayışımız vardır. İman olmadıktan sonra dünya ve içindekiler bizim olsa ne ifade eder! İmanımız olduktan sonra dünyalık bazı şeylerden mahrum kalsak neyi eksik bırakmış olabiliriz! Bilirsek şükredeceğimiz çok şey var! O hâlde şunu gönül huzuruyla söyleyebiliriz: Dünyada iman nimetinin bilincinde olmaktan ve onun tadına varmaktan daha çok huzur veren bir şey yoktur. İmanın nasıl tadına varılabilir? Hz. Peygamber bunu üç şeye bağlar: 1. Allah ve Resûlünü onların dışındaki her şeyden daha çok sevmek, 2. Sevdiğini yalnızca Allah için sevmek, 3. Allah kendisini inkârcılıktan kurtardıktan sonra tekrar ona dönmeyi ateşe atılmak gibi kötü görmek (Buhârî, “Îmân”, 9). Sonuç olarak inanmayanlardan bazı kesimlere verilen dünya nimetlerine ve aldatıcı süslerine özenmemek, verilen bu imkânların kendilerinin sınanması için verildiğini bilmek, Allah'ın vereceği mükafatların dünyanın geçici nimetlerinden daha hayırlı ve kalıcı olduğunu anlamak gerekir (bk. Taha suresi, 20/131). Çünkü Allah yolunda bir sabah veya akşam yürüyüşü dünyadan ve onun içindeki bütün varlıklardan daha hayırlıdır (Müslim, “İmâret”, 112-115). O hâlde dünya uğrunda kavgaya değmeyecek bir metadır! En doğrusunu Allah bilir.


HAYAT

Hadis Günlüğü Prof. Dr. Zekeriya Güler hadis@camiahaber.com

Müslüman Kimliği Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Direnenler hâriç ümmetimin hepsi cennete girer.” Dediler ki, “Ey Allah’ın Resûlü, kimler direnir?” Peygamber (s.a.v.): “Bana itaat edenler cennete girer, bana isyan edenler de direnenlerdir.”¹ Bu hadis, Kur’ân-ı Kerîm’in yanı sıra, Sünnet-i Nebî’ye uymanın kazandırdığı cennete girmek gibi mutlu sonu haber verir. Buhârî hadîs-i şerifi “Resûlullah’ın sünnetine uymak ve Allah Teâlâ’nın ‘Bizi müttakilere önder (imam) yap!’² sözü” bab başlığı altında zikreder. Aynı yerde onun, “Bizi müttakilere önder (imam) yap!” ayetinde geçen imam kelimesini, Mücâhid’den naklen “İmamlar ki, bizden öncekilere biz uyalım, bizden sonrakiler de bize uysun!” şeklinde yorumladığı ve ardından Basralı hadis âlimi İbn Avn’ın şu sözüne yer verdiği görülür:

“Bizi müttakilere önder (imam) yap!” “Üç şey vardır ki, ben onları hem kendim hem de kardeşlerim için istiyorum: Sünneti öğrenmeleri, onu soruşturup mesele edinmeleri, Kur’an’ı anlamaları, onu soruşturup araştırmaları ve insanları yalnız hayırla baş başa bırakmaları/hayra davet etmeleri!”. Aynı bab başlığı altında, Ebû Musa’nın Peygamber’den (s.a.v.) rivayet ettiği şu hadis de câlib-i dikkattir: “Benim ve Allah’ın beni kendisiyle gönderdiği şeyin (İslam, Kur’an) durumu, bir topluluğa gelip şöyle diyen bir adamın durumuna benzer: Ey kavmim, gerçekten ben (üzerinize gelmekte olan) düşman ordusunu bizzat gözlerimle gördüm. Ben, apaçık uyarıcıyım. Hemen başınızın çaresine bakın! Bunun üzerine, kavminden bir grup ona itaat ederek yavaşça (teenni ve sekinetle) akşamdan yola çıkıp hareket ettiler ve kurtuldular. Onlardan bir grup da o adamı yalanlayıp yerlerinde sabahladılar. Derken ordu onlara baskın yaptı, hepsini helak etti ve köklerini kazıdı. İşte, bana itaat eden ve benim getirdiklerime ittiba edenlerle, bana isyan eden ve benim getirdiğim hakkı yalanlayanların durumu böyledir.”³ Demek oluyor ki, Kur’an ve sünnete bağlılık (i’tisâm), Müslüman kimliğinin dokusunu ve omurgasını teşkil eder. Kur’an ve sünnete bağlılık, Müslüman kimliğini dokuyan, oluşturan ve koruyan yegâne hayat iksiridir. Şüphesiz, “Benim ve ashâbımın (dinin temel/ usûlü’d-dîn konularında) üzerinde bulundukları yol”⁴ şeklinde ifadesini bulan İslam anlayışını -ki bu, ana bünye, ehlü’s-sünne ve’l-cemâa ve sevâd-ı a’zam demektir- inşa ve ihya eden de bu hayat iksiri olmuştur. 1.

Buhârî, İ’tisâm, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 361. 2. Furkân suresi, 25:74 3. Buhârî, İ’tisâm, 2, Rikâk, 26; Müslim, Fezâil, 16. 4. Tirmizî, İmân, 18; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, VIII, 152. 5.

16 Ekim 2020

24

Allah Resulünden Hayat İçin Muhkem İlkeler Müslümanların derdini kendisine dert edinmek ve onların iyiliğine çalışmak, hastaları arayıp sormak, sıkıntılarını gidermeye özen göstermek, cenazelerine gitmek, kendisinden büyüklere saygı gösterip küçüklere acımak ve her canlıya karşı şefkatli olmak Müslümanlar için önemlidir.

H

z. Peygamber (s.a.v.), “Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen onlardan değildir. Müslümanlara sabah akşam, Allah ve resulü ile, Kur’an ile, idarecileriyle ve Müslümanların genel durumlarıyla ilgili nasihat etmeyen de onlardan değildir.”1 buyurmuştur.

Onlardan bazıları; “(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.”⁷ , “Mümin başkalarını iğneleyici, onlara lanet edici, ahlaksız ve ağzı bozuk olamaz.”⁸ , “(Kıyamet gününde) mîzanda güzel ahlaktan daha ağır gelecek bir şey yoktur. Şüphesiz Allah kaba ve ağzı bozuk kişiyi sevmez.”⁹ şeklindedir. Herkesle hoş geçinmek, dargınları barıştırmaya çalışmak, üç günden ziyade dargın durmamak da Müslümanların özelliklerindedir. Ebû Hureyre (r.a.)’dan nakledilen bir hadiste mümin kişinin insanlarla iyi geçinen kimse olduğu, kendisiyle geçinilmeyen müminde ise hayır olmadığı ifade buyurulmuştur. Bu konuyla ilgili diğer hadislerde de; “Halkın arasına karışıp onların eziyetine sabreden mümin, onların arasına karışmayıp eziyetlerine katlanmayan müminden daha hayırlıdır.”10, “Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslüman’ın kardeşini üç günden fazla terk etmesi helal olmaz.”11 buyurulmuştur.

Başka hadislerde de, “Birbirlerine olan merhamet, sevgi ve şefkatte müminlerin durumu, bir organda bir ağrı meydana geldiğinde ateş ve uykusuzlukla bu ağrıyı diğer organlara haber veren bir vücut gibidir.”² ve “Küçüklerimize acımayan, büyüklerimizin hakkına riayet etmeyen bizden değildir.”³ buyurulmuştur. Hayvanlara karşı merhametli olmak, haklarını gözetmek ve onlara merhametsizlik yapmamak da Müslümanların diğer canlılara karşı görevlerindendir. Bir hadiste anlatıldığına göre, bir adam yolda yürüyordu. Aşırı derece susadı. Bir kuyu buldu ve içine indi. Su içti ve çıktı. Bir de baktı ki bir köpek susuzluktan toprağı yalıyor. Kendi kendine dedi ki: “Bu köpek de benim gibi çok susamış.” Tekrar kuyuya indi ve ayakkabısını suyla doldurdu. Hayvanın ağzına tuttu. Köpek suyu içti. Allah o kuluna rahmet etti ve onu affetti. Dediler ki: “Ya Resûlallah! Hayvanlara iyiliğimizden dolayı bize sevap var mıdır?” Efendimiz de, “Evet, her canlı için sevap vardır.”⁴ buyurdu. Bir sahâbî, Resûlullah ile başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatmıştır: Bir yolculuk esnasında Resûlullah ile beraberdik. (Efendimiz) İhtiyacı için ayrıldı. Biz yanında iki yavrusu olan bir serçe gördük. Civcivlerini aldık. Serçe (yavrularını almak için) üzerimizde uçmaya başladı. Bu arada Resûlullah geldi (ve durumu görerek); “Bu kuşun yavruları sebebiyle kim canını yaktı? Derhâl yavrularını ona versin!” buyurdu. Yine (Efendimiz) yaktığımız bir karınca yuvası görünce; “Ateş ile ancak ateşin Rabbi azap edebilir.” buyurdu.⁵ Müminleri ve bütün insanları kardeş bilmek ve başkalarının hayatlarını, haklarını kendisininki gibi muhterem saymak da müminlerin ahlaki özelliklerindendir.

“Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir ve Allah için men ederse imanı kemale erer.” Hadiste, “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ı sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslüman’ı(n kusurunu) örterse, Allah da kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.”⁶ buyurulmuştur. Kimseyle alay etmemek, başkalarına kötü lakap takmamak, dili gıybetten, iftira atmaktan, yalan söylemekten ve her türlü kaba ve çirkin sözlerden muhafaza etmek de Müslümanların vasıflarındandır. Bu hususla ilgili birçok hadis nakledilmiştir.

Sevdiğini Allah için karşılıksız sevmek, sevmediğini Allah için sevmemek de önemli bir meziyettir. Hadislerde, “Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir ve Allah için men ederse imanı kemale erer.”12 ve “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.”13 buyurulmuştur.

1.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, II, 42

2.

Müslim, Birr, 66

3.

Ebû Dâvûd, Edep, 58

4.

Buhârî, Mezâlim, 24

5.

Ebû Dâvûd, Cihat, 122

6.

Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58

7.

Tirmizî, Birr, 58

8.

Tirmizî, Birr, 48

9.

Tirmizî, Birr, 61

10.

Tirmizî, Sıfatu’l-kıyame, 55

11. Buhârî, Edep, 57 12.

Ebû Dâvûd, Sünne, 16

13.

Ebû Dâvûd, Sünne, 3


KÜLTÜR & SANAT

16 Ekim 2020

25

Müslüman Saati İLHAN BILGÜ

B

u yazı, Osmanlının son ve Cumhuriyetin ilk yıllarının önemli şair ve yazarlarından Ahmet Haşim’in Gurebâhâne-i Laklakan isimli kitabından alınmıştır. Gurebâhâne-i Laklakan; garip, düşkün, yorgun veya hasta leyleklerin bakımının üstlenildiği yer anlamında Düşkün Leylekler Evi demektir. Ahmet Haşim bu evi Bursa gezisinde görmüştür. Okuyacağınız yazı bu kitapta yer alan bir yazıdır. Anlattıklarını belirli sembollerle ifade etmesi ile tanınan Ahmet Haşim bu manada sembolizm ustasıdır. Gerçi kendisinden, yaşadığı cemiyetin problemlerine ilgisiz kalan yazar diye bahsedilse de, hemen hemen bütün makalelerinde bir hiciv ve tenkit söz konusudur. Bu yazıda da aslında toplumsal bir eleştiri ve sembolizm hâkimdir. Sizleri yazı ile başbaşa bırakıyoruz: İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. “Saat”den kastımız, zamanı ölçen alet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve an’aneden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslûbuna göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi. Madenden sağlam kapaklar altında saklı tutulan eski masum saatlerin yelkovanları yorgun böcek ayakları tarzında, güneşin sema üzerindeki hareketiyle az çok ilgili bir hesaba uyarak, minenin rakamları üzerinde yürürler ve sahiplerini, zamandan aşağı yukarı bir doğrulukla haberdar ederlerdi. Zaman sonsuz bahçe ve saatler, orada açan, kâh sağa, kâh sola meyleden, güneşten rengârenk çiçeklerdi. Yabancı saati alışkanlığından evvel bu iklimde, iki ucu gecelerin karanlığiyle simsiyah olan ve sırtı, çeşitli vakitlerin kırmızı, sarı ve lâcivert ateşleriyle yol yol boyalı, büyük bir canavar hâlinde, bir gece yarısından diğer bir gece yarısına kadar uzanan yirmi dört saatlik “gün” tanılmazdı. Işıkta başlayıp ışıkta biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslüman’ın mes'ut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin vak'alarını bu saatlerle ölçtüler. Gerçi, astronomi hesaplarına göre bu "saat" iptidai ve hatalı bir saatti. Fakat bu saat, hâtıraların kutsî saatiydi. Alafranga saatin âdetlerimiz ve işlerimizde kabulü ve alaturka saatin geri safa düşüp camilere, türbelere ve muvakkithanelere bırakılmış battal bir "eski saat" hâline gelişi, hayata bakış tarzımız üzerinde korkunç bir tesire sahip olmamış değildir. Giden saatler babalarımızın öldüğü, annelerimizin evlendiği, bizim doğduğumuz, kervanların hareket ettiği ve orduların düşman şehirlerine girdiği saatlerdi. Bunlar, hayatı etrafımızda serbest bırakan geniş, kayıtsız dostlardı. Gelen yabancılar ise hayatımızı bozup onu meçhul bir düstura göre yeniden tanzim ettiler ve ruhlarımız için onu tanılmaz bir

hâle getirdiler. Yeni “ölçü” bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek, eski “gün”ün bütün sedlerini harap etti ve geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, uzun, bulanık renkte bir yeni “gün” meydana getirdi. Bu, Müslüman’ın eski mes'ut günü değil, sarhoşları, evsizleri, hırsızları ve katilleri çok ve yeraltında mümkün olduğu kadar fazla çalıştırılacak köleleri sayısız olan büyük medeniyetlerin acı ve sonu gelmez günüydü. Unutulan eski saatler içinde eksikliği en çok hasretle hatırlanan saat akşamın on ikisidir. Artık “on iki”, solgun yeşil sema altında, ilk yıldıza karşı müezzinin Müslümanlara hitap ettiği, sokakların lâcivert bir sisle kapandığı, ışıkların yandığı, sinilerin kurul-

duğu ve yarasaların mahte tamamlanır. Büzenlerden çıkıp uçuştuğu o tün mâbedler içintesirli ve titrek saat değildir de güneşten ilk ışık Akşam telakkisinden kopaalan camidir. Bakır rak, kah öğlenin sıcağında ve oklu minareler, günekah gece yarılarının karanlığında şi, en evvel görmek için mevcut olmayan bir zamanı bildihavalarda yükselir. Şimdi ren bu saat, şimdi hayatımızda renksiz heyhat, eski “saat”le beraber akve şaşkın bir noktadır. Yeni saat, Müslüman akşam da fecir de bitti. Bir çoklarımız için şamının hüzünlü ve şaşaalı dakikasını dağıttığı fecir, artık gecedir. Ve bir çoklarımızı güneş, gibi, yirmi dört saatlik yabancı “gün”ün getirdiği yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller geçim şekli de bizi fecir âleminden uzak bıraktı. kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşafBaşka memleketlerde fecri yalnız kırdan şehre lara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık geç sebze ve meyve getirenlerin ahmak gözleriyle uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ıztırap çekenlerin şişkin ve fena günün eşiğinde kapaklar içinden bakan çömelmiş, kin, arzu, hırs kırmızı ve perişan gözleri ve haset sürülerinin bizi Fecir, saati, tanır. Bu zavallılar için fecateş saçan gözlerle bekMüslüman için rüyasız rin parıltıları, yeniden bolediğini biliyoruz. Artık bir uykunun sonu ve yuna geçirilecek olan hayat fecri yalnız kümesleriipinin kanlı ilmeğini aydınmizdeki dargın ve mağyıkanma, ibadet, neş'e latan bir ışıktır. Halbuki ferur horozlara bıraktık. ve ümidin başlangıcıdır. cir, saati, Müslüman için Şimdi Müslüman evinMüslüman yüzü, rüyasız bir uykunun sonu deki saat, başka bir âlekuş sesleri ve çiçek ve yıkanma, ibadet, neş'e min vakitlerini gösterir kokuları gibi fecrin en ve ümidin başlangıcıdır. gibi, bizim için gece olan güzel tecellilerindendir. saatleri gündüz ve günMüslüman yüzü, kuş sesdüz olan saatleri gece leri ve çiçek kokuları gibi renginde gösteriyor. fecrin en güzel tecellilerindendir. Kubbe ve Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman minareleri o alaca saatte görmemiş olan göz- içinde kaybolmuş kimseleriz. ler, taşa en ilâhî mânayı veren o akılları hayrette bırakan mimarîyi anlamış değillerdir. Alıntı: Ahmet Hâşim, Bize Göre, Gurebâhâne-i LaklaEsmer camiler, fecirden itibaren semavî bir kan, Frankfurt Seyahatnamesi, MEB Devlet Kitapları. altın ve semavî bir çini ile kaplanır ve İslam Hazırlayan: Mehmet Kaplan, İstanbul 1969. ustalarının tamamlanmamış eserleri o saat-

Helal Kesim Sağlıklı Besin Herkes Yesin

Selam Food GmbH | Heinrich-Lübke-Str. 1 | 50374 Erftstadt | T. +49 2235 986 40 |

/ selamfood


SAĞLIK

16 Ekim 2020

26

GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIĞIN ANAHTARI:

DOĞRU BESLENME, HAREKET, DÜZENLİ UYKU Hayatımızın her alanını etkileyen koronavirüs (Kovid-19) salgınından sonra bağışıklık sisteminin nasıl güçlendirileceği hakkında araştırmalar yapılmaya başlandı. Dünyanın birçok bölgesinde devam eden koronavirüse karşı alınabilecek en iyi önlem ise güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak.*

S

ağlıklı yaşamaya her zamankinden daha fazla özen gösterilmesi gereken bu dönemde dengeli beslenmek, düzenli uyku ve hareket, ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirici besinleri tüketmek büyük önem taşıyor.

BAĞIŞIKLIK DIR?

SISTEMI

NE-

Bağışıklık (İmmünite) vücudun yabancı maddelere yani antijenlere karşı kendini koruma yetisidir. Vücuda zarar verebilecek veya kendine has özelliklerini değiştirebilecek her tür antijeni (yabancı maddeyi) tanıyarak, vücudu bunlara karşı farklı savunma yöntemleriyle korumak bağışıklık sisteminin ana görevidir. Geçirilen her hastalıkla birlikte uygun bir koruma yöntemi geliştirebilen bağışıklık sistemi bunu hafızasında yıllarca saklar. Aynı hastalıkla ya da antijenle karşılaştığında ise, hızlı ve etkili şekilde tepki verir. Sağlıklı bir bağışıklık bizi enfeksiyonlardan, kanserlerden ve çevresel zararlardan korur. BAĞIŞIKLIK SISTEMI NASIL GÜÇLENIR?

Doğuştan gelen bağışıklık sistemini güçlendiren en önemli besinin anne sütü olduğu uzmanlarca ifade edilmektedir. Buna göre bir bebek ne kadar uzun süre anne sütü emerse, bağışıklık sistemi o kadar güçlü oluyor. Bağışıklık sistemi diğer vücut sistemleri ile koordineli çalıştığından, tüketilen besinlere, düzenli aktivite yapmaya ve uyku düzenine dikkat etmek büyük önem taşıyor. BAĞIŞIKLIK SISTEMINI GÜÇLENDIREN BESINLER

Bağışıklık sistemini güçlendiren yiyeceklerin arasında protein içerikli olanlar ilk sırada yer alıyor. Bu nedenle günlük gereken protein ihtiyacı mutlaka alınmalı. Taze yumurta, haftada 1-3 defa. Salatayla birlikte kan grubuna uygun et yemekleri tüketmekte fayda vardır. Eti yeşil salatayla yemek, eti sindirebilenler için sindirimi kolaylaştırır, sindiremeyenler için zararını azaltır. Defne yaprağı, sarımsak, kekik, kimyon ile pişirilen etin besin değeri bu baharatlarla zenginleşir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olan bir diğer besin ise Omega 9 ve Omega 3’tür. Omega 9 semizotu, ceviz ve keten tohumu gibi yiyeceklerde yer alır. Omega 3 ise deniz ürünlerinin tamamında bulunur. Haftada 1-2 defa balık yemek sindirimi rahatlatır.

Selenyum seviyesi yüksek besinler tüketmeye özen gösterilmelidir. Selenyum, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde oldukça etkili bir mineraldir. Bu mineral, zararlı organizmalara karşı savaş açar ve hücreleri korur. Özellikle grip gibi salgın hastalıklara iyi gelen selenyumu günlük olarak tüketilmelidir. Bu bağlamda her akşam 1-3 diş sarımsak yutmak enfeksiyonlara barşı bağışıklık sisteminin direncini artırır. BOL SU IÇIN

Bağışıklık denince olmazsa olmaz vitaminlerden bir tanesi hiç şüphesiz C vitamini. Kivi, mandalina, limon, portakal, ıspanak, karnabahar, brokoli, roka, tere, maydanoz, kırmızıbiber, yeşil biber, soğan, domates ve kuşburnu içerisinde C vitamini barındıran besinlerdir. Metabolizmanın hızlanması ve sindirim sisteminin düzgün çalışması için bol su tüketimi gerekmektedir. Bu nedenle günde en az 10-12 su bardağı su içilmeli. Bağışıklık sistemini sağlığa zararlı olan hazır yiyecek ve içeceklerle savaştırmak yerine ona yardımcı olmak; bunun için de

ölçülü yiyip içmek ve doğal gıda tüketmek gerekiyor.

Her akşam 1-3 diş sarımsak yutmak enfeksiyonlara barşı bağışıklık sisteminin direncini artırır İÇIMIZDEKI SAAT

Dengeli ve doğru beslenmenin yanı sıra kişinin belli bir uyku düzeninin olması bağışıklık sistemi için büyük önem taşıyor. Nitekim yetersiz uykunun insanlar üzerinde birçok hastalığa neden olacağı yapılan birtakım araştırmalarla ortaya konmuştur. Her insanın biyolojik bir saati vardır. Az uyumak beyinde zihinsel aktiviteyi düşürdüğü

gibi bir de bağışıklık sisteminin enfeksiyonlara ve antijenlere tepki süresini azaltır. Bu da az uyuyan bir insanın daha çabuk hasta olabileceğine işaret eder. Erken yatmak, güneş doğmadan kalkmak, güneşin doğuşundan sonraki 45 dakika içinde ve güneş batarken uyumamak insan vücuduna iyi gelen bir düzendir. İçimizdeki biyolojik ritim vücut fonksiyonlarımızı idare eder; gündüzleri aktif olup, geceleri de uyumamıza yardımcı olur.

bağlı olarak da bağışıklık sistemi, kalp-damar yolları, kan şekeri ve kilo da etkilenir. Bu nedenle kış aylarında daha çabuk kilo alımı, daha sık hastalanma gibi durumlar görülebilir. RANTİNA VEYA İZOLASYON UYGULAMANIN ZORLUKLARI

KIŞ AYLARINDA BAĞIŞIKLIK SISTEMI NEDEN ZAYIFLAR?

Günümüzde insanlar hayatı son derece hızlı yaşıyor. Toplantılar, sosyal, bilimsel, kültürel etkinlikler sıkça yapılıyor. Büyük kentlerde çok yakın yaşam sürdüren insanlar, düğün, cenaze, eğitim gibi büyük insan topluluklarının içerisine dahil olmaktan çekinmiyorlar. Büyük insan toplulukları ise özellikle solunum yolu ile bulaşan hastalıkların yayılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu da karantina ve izolasyon uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Unutulmamalıdır ki, karantina ve izolasyon koronavirüs salgınına karşı en etkili iki yöntemdir. Diğer önlemler karantina ve izolasyona uyulduğu müddetçe anlam taşır.

Kış aylarında güneş ışığının daha az görülmesi nedeniyle vücudun bütün sistemleri zayıflar ve metabolizma yavaşlar. Buna

* Yazının hazırlanmasında Aidin Salih, Gerçek Tıp kitabından yararlanılmıştır.

BAĞIŞIKLIK SISTEMI TEK BAŞINA SAVAŞACAK GÜÇTE

Paketli gıdalarla, hareketsiz, egzersiz yaşamla, uyku düzeni olmadan, bütün biyolojik ritmi bozarak bağışıklığımızı azaltıyoruz. İnsanlar bu tip dış etkenlerden kendilerini koruyabilirse, bağışıklık sistemi aslında birçok mikroorganizmaya karşı tek başına savaşmaya yetecek güçte.


Numan AYDIN Hannover

Musab Umeyr AKKAŞ Hamburg

Selim Can Kerem GÜNER Güney Hollanda

Yusuf UÇAN Alpes

JÜRi

Furkan VURAL Güney Hollanda

Muhammed Yusuf KAYA Güney Bavyera

Ahmed Haris KAÇMAZ Rhein Neckar Saar

Fatih TANRIKULU Viyana

Dr. Mustafa DUMAN

Mustafa Özcan GÜNEŞDOĞDU

IGMG Din İstişare Kurulu Üyesi

Dünya Kur‘ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması Birincisi

Murat GÜL

Hassan SADEGHI

Berlin İslam Federasyonu Başkanı

Dünya Kur‘ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması Birincisi

‘DEN CANLI YAYINLA

17 EKİM 2020 | SAAT 14:30


HASENE International e. V. Colonia-Allee 3 | D-51067 Köln T +49 221 942240-441 | F +49 221 942240-401 haseneorg www.hasene.org | sukuyusu@hasene.org | — Havale için banka bilgileri: Hesap Sahibi: HASENE International e. V. Banka: Kreissparkasse Köln IBAN: DE29 3705 0299 0149 2900 69 | BIC: COKSDE33XX Amaç: Adresiniz, 0000013

KISMİ YARDIM

500€

**

5.000 DKK | 5.500 NOK | 5.000 SEK 600 CHF | 850 AUD 750 CAD | 500 £

SU KUYUSU PROJESİ

Su hayattır, hayat kurtarır... *Not: Su kuyusu projesine 500 € ve üzerinde destek olanlar kuyuya isim verebilirler. **Meblağın %5’i partner kurumların tüzüklerinde öngörülen diğer amaçlar için kullanılacaktır. Proje Hasene International e. V. ve www.hasene.org/partner listesinde yer alan partner kurumlar tarafından ortaklaşa düzenlenmektedir. Veri koruması ve haklarınıza dair detaylı bilgiyi şu adresten okuyabilirsiniz: www.hasene.org/veri-koruma. Ayrıca veri koruması ile ilgili sorularınız için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

SU KUYUSU PROJESİ


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.