“Ayrımcı Dil Şartı Hollanda Vatandaşlığını Engelliyor”
Kovid-19 Aşısını Geliştiren Şahin: “Gelecek Kış Normal Hayata Dönebiliriz”
S. 16
S. 8
DİYABETLİLER KOVİD-19’U DAHA AĞIR GEÇİRIYOR
S. 26
27 Kasım 2020 | 12 Rebîülâhir 1442 — Sayı 178
Araba Sürerken Telefona Bakana 240 Avro Ceza Kesecek www.camiahaber.com |
camiahaber
S. 16
camia ile habersiz kalmayın!
CAMILER
TEHDIT ALTINDA
Müslüman Gençlerden Örnek Davranış: Afrika’da Su Kuyusu Açtırdılar
S. 18
FRANSA
CIMG: “İdeolojik Yakıştırmaları Reddediyoruz”
AVRUPA
Avrupa’da Müslümanlara yönelik siyasi söylemlerin artmasıyla peş peşe gelen cami saldırıları haberleri Müslümanların endişelerini artırıyor.
A
vrupa’daki 25 milyona yakın Müslüman'a karşı nefret olayları artıyor. “Yurt Dışındaki Türk Vatandaşlarını Hedef Alan Saldırılar” başlıklı rapora göre geçtiğimiz yıl Türkiye kökenlilere karşı 253 saldırı gerçekleşti. Bunların yüzde 58,9’u Almanya’da yaşandı. Cami saldırıları da geçtiğimiz yıl 64’ken,
bu yıl 86‘ya yükseldi. Özellikle Fransa’da ve Viyana’da yaşanan terör saldırılarından sonra artan saldırıların bir çoğu faili meçhul kaldı. Almanya’da, Avusturya’da ve Hollanda’da kısa sürede peş peşe kayıtlara geçen bazı cami saldırılarını kronolojik olarak derledik. →S. 5
İnfak Kampanyası ile Balkanlardan Japonya’ya 12 Proje Desteklenecek
ALMANYA
ATİB ile İlgili Yasak Önergesine Tepki: “Endişeyle İzliyoruz”
S. 7
İsveç’in Skurup İlçesinde Mahkeme, Okullarda Başörtüsü Yasağını Kaldırdı S. 4
AVRUPA Avrupa Cami Yapma ve Yaşatma Derneği EMUG öncülüğünde yürütülen İnfak Kampanyası çerçevesinde bu sene toplam 12 projeye destek verilecek.→S. 15
Hristiyan Ailelere Verilen Müslüman Çocuklarla İlgili Emsal Dava S. 10
İlhan Bilgü
Avrupa’nın Yeni Afyonu: İslam Düşmanlığı ve Müslüman Nefreti
S. 11
Meryem Özmen-Yaylak
S. 17
Zaten ne işe yararım ki?
Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın
S. 20
Hayırlı Yaşlı Olalım
S. 21
HAC
HADSCH 2021
Avrupa’nın birçok şehrinden uçuşlar. Tüm Avrupa’dan 2, 3 ve 4 haftalık kafileler Reiseantritt aus zahlreichen Städten Europas mit zwei-, drei-, und vierwöchigen Aufenthaltsmöglichkeiten.
İSLAM TOPLUMU MİLLÎ GÖRÜŞ FARKI VE YARIM ASIRLIK HAC-UMRE TECRÜBESİ
MEHR ALS EIN HALBES JAHRHUNDERT ERFAHRUNG IM BEREICH DER HADSCH- UND UMRA-REISEN
Türkiye Temsilciliği|Hennes Tour T +90 332 3515055 (Konya) T +90 212 6355593 (İstanbul) T +90 312 3113130 (Ankara) T +90 224 2254225 (Bursa) info@hennestour.com
Islamische Gemeinschaft Millî Görüş Hadsch-Umra Reisen GmbH Colonia-Allee 3 D-51067 Köln
T +49 221 942240-470 F +49 221 942240-480
www.igmgreisen.com igmgreisen
GÜNDEM
BAŞYAZI Kemal Ergün
27 Kasım 2020
3
Avusturya’dan “Siyasal İslam” Düzenlemesi: Camiler Daha Kolay Kapatılabilecek!
Bu toplumlarda güzelliklerle birlikte anılacağız Almanya’da Federal Meclis’te aşırı sağla ilgili görüşmelerde ve bu çerçevede ele alınan yasak önergesinde Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB) de konu edildi. Bu görüşmelerde ATİB Almanya’daki Neonazi aşırı sağcılarla eş değerde tutulmuş, mesnetsiz suçlamalarla şüpheli durumuna düşürülmüştür. ATİB Almanya dernek yasaları çerçevesinde kurulmuş, hiçbir zaman şiddete bulaşmamış, tamamen dinî ve kültürel hizmetler sunan bir kuruluştur. Çok sayıda camisiyle topluma hizmet sunan ATİB’i şiddetten beslenen, kendi gibi düşünmeyenlere tahammül edemeyen aşırı sağcılarla aynı kefeye koymak bu camilere karşı da yapılmış bir haksızlıktır. Hukuk önünde suç bireyseldir ve bu gibi tutumlar camileri, havraları, kiliseleri ve bu ibadethanelerin cemaatlerini topyekûn zan altında bırakmakta, toplumsal huzura kast etmektir. "Müslümanların siyasal ve toplumsal olarak gelecek dönemde daha çok baskı altında tutulacağının işaretlerini veriyor."
Avrupa’da Fransa ve Avusturya’daki terör saldırılarından sonra siyasilerin birtakım açıklamalarının da etkisiyle toplumsal gerilim iyice tırmanmaya başladı. Avrupa’daki bu gelişmeler Müslümanların siyasal ve toplumsal olarak gelecek dönemde daha çok baskı altında tutulacağının işaretlerini veriyor. Ancak bizler Müslümanlar olarak hiçbir zaman ne provokasyonlara ne de tahriklere kapılmayacağız. Bizlerin her konuda olduğu gibi bu hususta da en güzel rehberi Kur’an ve sünnettir. Allah Teâlâ “(Resulüm) Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah'a sığın.” (A’râf suresi, 7:199-200) buyuruyor. Allah Resulü ise bu ayetle ilgili olarak Cebrail (a.s.)’a: “Af ne demektir?” diye sordu. Cebrail (a.s.): “Allah sana zulmedenleri affetmeni, sana hiçbir şey vermeyenlere vermeni, seninle irtibatı kesenlerle irtibatı kesmemeni emretti.” dedi. İşte şartlar ne olursa olsun Müslümanlar olarak bizim yolumuz her daim affetmek, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların kışkırtmalarına gelmemek olacaktır. Bizler bulunduğumuz toplumlarda ancak ve ancak güzelliklerle birlikte anılacağız. Müslümanlara şüpheli muamelesi yapanlar er ya da geç bu gerçeği idrak edeceklerdir. Avrupa’da Müslümanların âdeta günah keçisi gösterildiği şu günlerde güzel bir haber İsveç'in Skurup ilçesinden geldi. İlçede belediyenin getirdiği okullarda başörtü yasağı, anayasa ve din özgürlüğüne aykırı olduğu için mahkeme tarafından kaldırıldı. Toplumsal huzur ve mutluluğun temel taşlarından olan, insanların din ve inancına saygı prensibine güzel bir örnek oluşturan bu kararından dolayı İsveç mahkemesini kutluyoruz.
AVUSTURYA
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, hükûmetin Bakanlar Kurulunda görüştüğü "anti-terör yasa paketine" ilişkin açıklamalarda bulundu.
A
vusturya Başbakanı Sebastian Kurz, beraberindeki bakanlarla düzenlediği basın toplantısında, terörle mücadele kapsamında hükûmetin Bakanlar Kurulunda görüştüğü “anti-terör yasa paketine” ilişkin açıklamalarda bulundu. Kurz, Avusturya’dan 300’ün üzerinde kişinin DEAŞ gibi terör örgütlerine katılmak üzere ülkeden ayrıldığını söyledi. Başbakan Kurz, bunların yarısının ülkeye geri döndüğünü belirterek, büyük bir kısmının cezaevinde olduğunu, az da olsa cezasını tamamlamış ve dışarıda yaşamına devam edenlerin de bulunduğunu söyledi.
Yabancı terörist savaşçıların Avrupa için tehlike arz ettiğini yineleyen Kurz, yeni yasa tasarısı kapsamında cezasını tamamlamış ancak radikal görüşlerden arınmamış ve toplum için tehlike oluşturmaya devam eden kişilerin yeniden cezaevine gönderilebileceğini dile getirdi. ELEKTRONIK KELEPÇE YOLUYLA TAKIP
Kurz, söz konusu terör suçlularının cezaevi sonrasında serbest dolaşmalarının sınırlandırılması gerektiğini, bu kişileri elektronik kelepçe yoluyla takip edileceklerini kaydetti. Yabancı terörist savaşçılar ya da terör suç-
lamasıyla ceza almış özellikle çifte vatandaşların Avusturya vatandaşlığından çıkarılabileceğini dile getiren Kurz, terörizmi beslediği iddiasında bulunduğu “siyasal İslam’a” yönelikte yeni önlemlerin de uygulanacağını anlattı. Kurz, siyasal İslam’a yönelik suç unsuru oluşturan konuların belirleneceğini, bizzat terörle ilişkisi olmayan ancak terörün yeşermesine zemin hazırlayan kişi ya da gruplara yönelik çeşitli yaptırımların hayata geçirileceğini söyledi. Uyum Bakanı Susanne Raab da din motifli aşırıcılığa karşı yeni düzenlemelerin hayata geçirileceğini, “siyasal İslam’ın” Avusturya’da yasaklanması
için gerekli hukuki zeminin oluşturulacağını aktardı. Raab, sembol ve dernek yasasının kapsamının genişletileceğini, böylelikle aşırı oluşumlara ait sembollerin yayılmasının önleneceğini, radikal görüşlere sahip dernek ve oluşumların daha hızlı kapatılmasının sağlanacağını ifade etti. Camilerde görev alan imamların kayıt altına alınacağını, özellikle yurt dışından gelen vaizlerin mercek altında tutulacağını da dile getiren Raab, hükûmetin Avusturya’da yasaklamayı planladığı, teröre zemin hazırladığı iddiasında bulunduğu siyasal İslam’ın tam olarak ne anlama geldiğine yönelik bir soruyu ise cevapsız bıraktı.
Viyana’da İslam Düşmanlığı “Çılgınca” Arttı AVUSTURYA
İslam düşmanlığını takip eden dökümantasyon merkezlerine gelen şikâyetlere göre Viyana'da İslam düşmanlığı 2 Kasım'daki saldırıyı takip eden iki haftada önemli ölçüde arttı. Saldırı ve hakaretleren en çok başörtülü Müslüman kadınlar etkileniyor.
V
iyana’da son haftalarda artan İslam düşmanlığına “çılgınca” benzetmesi yapıldı. DerStandard gazetesinin bir haberine göre 2 Kasım’da kentte meydana gelen terör saldırıları sonrasında sosyal medya ve kamusal alanlarda Müslümanara karşı saldırılar “çılgınca” arttı. Der Standart gazetesi, haberini, ülkede İslam düşmanı eylem ve Müslümanlara karşı ayrımcılık olaylarını derleyen ırkçılık karşıtı Zara ve İslam Düşmanlığı ve Müslüman Karşıtı Irkçılık Dokümantasyon merkezlerine yapılan şikâyetlere dayandırdı.
Hakaret ve saldırılardan en cok başörtülü Müslüman kadınlar etkileniyor.
Habere göre Zara derneğine ilk haftada 60’dan fazla bilgilendirme geldi. Saldırı ve İslam karşıtlığından en çok etkilenen kesimin ise başörtülü Müslümanlar olduğu bildirildi. Zara’ya göre Müslüman kadınların saldırıda ana hedef olmasının sebebi, başörtülülerin toplumda daha fazla görünür olmalarına bağlandı. İslam Düşmanlığı ve Müslüman Karşıtı Irkçılık Dokümantasyon Merkezi, hükûmetin terör öneme paketinde yer alan “Siyasal İslam” tanımlamasının Müslümanlara karşı, isteyen kimsenin istediğini söyleme fırsat verdiği endişesini taşıyor.
GÜNDEM
27 Kasım 2020
4
İsveç’in Skurup İlçesinde Mahkeme, Okullarda Başörtüsü Yasağını Kaldırdı
İSVEÇ
İsveç'in Skurup ilçesinde belediyenin getirdiği okullarda başörtü yasağı mahkeme tarafından kaldırıldı. Mahkeme, yasağın Anayasa ve din özgürlüğüne aykırı olduğu için kaldırıldığına dikkat çekti.
Impressum | Künye Herausgeber | Yayıncı IGMG - Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e. V. İslam Toplumu Millî Görüş (Amtsgericht Köln, VR 17018) Abteilung für Verbandskommunikation / Kurumsal İletişim Başkanlığı
İ
sveç’in Skone bölgesindeki Skurup ilçesinde belediyenin getirdiği okullarda başörtü yasağının mahkeme tarafından kaldırıldığı bildirildi. Malmö İdare Mahkemesinden yapılan açıklamada, Skurup Belediye Meclisinin okullarda ba-
şörtüsü yasağı kararının kaldırıldığı belirtildi. Açıklamada, yasağın Anayasa ve din özgürlüğü hükümlerine aykırı olduğu vurgulandı. Ayrımcılık Ombudsmanı (DO) tarafından yapılan açıklamada da Ana-
yasa ile uyumlu olmadığı için yasağın kaldırılması istenmişti. ÖĞRENCİLERE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI GETİRİLMİŞTİ
Skurup Belediye Meclisi, geçen yıl
aralık ayında 13 yaşından küçük öğrencilere başörtüsü yasağı getirmişti. İlçede bulunan Prastamosse Okulunun Müdürü Mattias Liedholm, yasağı tanımadığını ve kendi okulunda bunu uygulamayacağını açıklamıştı.
Polisde Irkçılık:
“Bugün Türk Avına Çıkıyoruz”
Osman Yusuf (V. i. S. d. P.) Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-243 • F 49 221 942240-201 www.igmg.org • redaksiyon@camiahaber.com Postanschrift | Adres camia • Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-243 Chefredakteurin | Genel Yayın Yönetmeni İlknur Küçük Nachrichtenkoordinator | Haber Koordinatörü Ferhan Köseoğlu Redaktion | Redaksiyon İlhan Bilgü, Burak Budak, Mehmet Kandemir, Fatma Yılkın redaksiyon@camiahaber.com T +49 221942 240-229 /243/ 263 Werbung | Reklam camia@igmg.org T +49 221 942240-230 Distribution | Dağıtım redaksiyon@camiahaber.com T +49 221 942240-230 Design • Satz • Druck | Tasarım • Dizgi • Baskı PLURAL Publications GmbH Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-260 Auflage | Tiraj 17.000 Erscheint alle zwei Wochen Freitags. İki haftada bir cuma günleri yayınlanır. Im Auftrag der IGMG durch PLURAL Publications GmbH erstellt. IGMG adına, PLURAL Publications GmbH tarafından hazırlanmıştır.
ALMANYA
Almanya’da yapılan bilimsel araştırmaya göre, Alman emniyet teşkilatlarında ırkçı tutumların söz konusu olduğu tespit edildi.
A
lmanya’nın Bochum şehrinde bilim adamları tarafından yapılan ve tüm ülkeyi kapsayan bir araştırmaya göre, polislerde ırkçılık tespit edildi. Araştırmada bir polis memurunun ifadeleri yer alırken, “Bazı meslektaşlarım, ‘Bugün Türk avına çıkıyoruz’ deyip devriye geziyorlardı.” diye kaydetti. Trafkte en küçük hataların bile bu meslektaşları tarafından kasten büyütüldüklerini sözlerine ekledi. SIYAHILERIN YÜZDE 62’SI AYRIMCILIKTAN ŞIKÂYETÇI Öte yandan yapılan araş-
tırmada, Alman olmayan kişilere de herhangi bir şüphe durumu olmamasına rağmen, kimlik kontrolü yapıldığı ifade edildi. Araştırmada siyahilerin yüzde 62’si, yabancı kökenlilerin ise 42’si, şiddet durumlarında polis tarafından ayrımcılığa uğradığını belirtti. Diğer kişilerde ise bu oran yüzde 31 olarak dikkat çekti. Emniyet teşkilatlarında şiddet araştırmasında 2018’den bu yana toplam 3 bin 370 kişinin soruşturulduğu ve uzmanlar tarafından 63 kişiyle röportaj yapıldığı kaydedildi. Mevcut durumda ise bu verilerin yeniden değerlendirildiği ve ayrımcılık noktasında araştırıldığı ifade edildi.
GÜNDEM
27 Kasım 2020
5
Avrupa’da Camilere Yönelik Saldırılar
Her Geçen Gün Artıyor
AVRUPA
Avrupa’da Müslümanlara yönelik siyasi söylemlerin artmasıyla peş peşe gelen cami saldırıları haberleri Müslümanların endişelerini artırıyor.
A
vrupa’daki 25 milyona yakın Müslüman'a karşı nefret olayları artıyor. “Yurt Dışındaki Türk Vatandaşlarını Hedef Alan Saldırılar” başlıklı rapora göre geçtiğimiz yıl Türkiye kökenlilere karşı 253 saldırı gerçekleşti. Bunların yüzde 58,9’u Almanya’da yaşandı. Cami saldırıları da geçtiğimiz yıl 64’ken, bu yıl 86'ya yükseldi. Özellikle Fransa’da ve Viyana’da yaşanan terör saldırılarından sonra artan saldırıların bir çoğu faili meçhul kaldı. Almanya’da, Avusturya’da ve Hollanda’da kısa sürede peş peşe kayıtlara geçen bazı cami saldırılarını kronolojik olarak derledik.
raberlik içerisinde huzurlu bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” diye konuştu.
Almanya / 5 Kasım “İslam’ın Kökünü Kurutacağız” Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletindeki Baden bölgesinde Mescid-i Aksa Camii’ne tehdit mektubu gönderildi. Mektupta, İslam’ın ne Almanya ne de Avrupa’ya ait olmadığı yazarken, “Almanya’da İslam’ın, İslamcıların kökünü kurutacağız.” ifadeleri göze çarptı. Mektubun altında ayrıca terör örgütü NSU’nun imzası yer aldı.
Hollanda / 10 Kasım Tuğla Atarak Camları Kırdılar Hollanda'nın Zaandam kentinde bulunan Osmanlı Camii’ne saldırı yapıldı. Saldırının kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor.
Hüfingen DİTİB Mescid-i Aksa Camii söz konusu tehdit mektubunu posta yoluyla aldı. Camii Dernek Başkanı Hakan Taşdemir konuya ilişkin yaptığı açıklamada: “1996 yılında kurulan ve 230 üyesi bulunan cami derneğiyiz. İlk defa böyle bir saldırının olması açıkcası bizleri üzdü. Yerel yönetimlerle, komşularımızla yakın ilişkiler içerisindeyiz. Kapımız herkese açık olarak faaliyetlerimizi gerçekleştiriyoruz. Düzenlediğimiz etkinliklerde başta komşularımız olmak üzere okullardan ziyaretçi gruplarını ağırlıyoruz. Birlik ve be-
Avusturya / 5 Kasım Hz. Muhammed’e Yönelik Hakaretler Avusturya’nın Wels şehrinde Yunus Emre Camii’nin duvarına Hz. Muhammed’e yönelik hakaret içerikli yazılar yazıldı. Kimliği belirlenemeyen saldırganın, gece yarısı gerçekleştirdiği saldırı, Müslümanlar tarafından büyük tepki topladı. Cami yetkililerinin yazının üzerini, okunmaması için aynı gün siyah renkle boyadığı belirtildi.
Kuzey Hollanda Millî Görüş teşkilatlarına bağlı olarak hizmet veren Zaandam Osmanlı Camii Başkanı İsmail Genç, saldırıya ilişkin yaptığı açıklamada, gece saatlerinde caminin camlarının tuğla atılarak kırıldığını bildirdi. Almanya / 10 Kasım Caminin Duvarlarına Boya Torbaları Attılar Frankfurt kenti yakınlarındaki Höchst beldesinde DİTİB Eyüp Sultan Camii’nin duvarlarına sarı kırmızı ve yeşil boya torbaları atıldı. Höchst DİTİB Eyüp Sultan Camii Yönetim Kurulu Üyesi Burhan Hızal, sabaha karşı 03.00’teki olayla ilgili, “Saldırının kimler tarafından yapıldığını bilmiyoruz.” dedi. Son dönemlerde camilere yönelik artan
saldırılara dikkat çeken Hızal, bu durumun cami cemaatini, üyeleri ve aileleri tedirgin ettiğini ifade etti. Sabah namazına gelen cemaatin fark ettiği olayın polise bildirildiğini ifade eden Hızal, geçen yıl camilerine terör örgütü yandaşlarınca yazılı saldırıda bulunulduğunu hatırlatarak, saldırganların bir an önce bulunmasını talep ettiklerini söyledi. Almanya / 10 Kasım Camiye Hırsızlık Girişimi Kuzey Ren Vestfalya Eyaletindeki Balve beldesinde Mimar Sinan Camii’nde ise hırsızlık girişimi meydana geldi. DİTİB Mimar Sinan Camii Dernek Başkanı Özkan Güler, gece 01.00 sularında maskeli ve el fenerli bir kişinin caminin kapı ve pencerelerini zorlayarak içeri girmeye çalıştığını, ana giriş kapısındayken güvenlik kamerasını fark ederek kaçtığını belirtti. Polise bilgi verdiklerini dile getiren Güler, Alman komşularla birlikte çevrede arama yaptıklarını söyledi. Almanya / 11 Kasım Camiye Üçüncü Kez Tehdit Mektubu Gönderildi Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliğine (DİTİB) bağlı Muradiye Camisine gönderilen mektupta, Türkle- r e ve Müslümanlara yönelik ağır hakaretler yer aldı. DİTİB Muradiye Camii Dernek Başkanı Ramazan Ceylan, Münih kentinden posta yoluyla gönderilen ve bugün kendilerine ulaşan mektupta yer alan isim ve adresin sahte olduğunu tahmin et-
tiklerini söyledi. Camiye gönderilen mektubu polis ve yerel yöneticilerle paylaştıklarını belirten Ceylan, bunun pandemi sürecinde camilerine gönderilen İslamofobik ve ırkçı içerikli üçüncü mektup olduğunu dile getirdi. Mektuptaki ifadelerin kendilerini çok üzdüğünü kaydeden Ceylan, “Camia olarak bunları hak etmiyoruz. Bulunduğumuz şehirlerde toplumsal ve sosyal sorumluluk çerçevesinde faaliyetlerimizi yürütüyor ve topluma katkı sunmaya çalışıyoruz. Bundan önce gönderilen mektupların failleri bulunamamıştı. İnşallah bu mektubun faili ya da faillerinin bulunmasını temenni ediyoruz” dedi. Almanya / 12 Kasım Altıncı Kez Aynı Hakaret İçerikli Mektup Almanya’nın başkenti Berlin’de Şehitlik Camii'ne hakaret içerikli ifadelerin yer aldığı mektup gönderildi. Mektupta, İslam'a ve Müslümanlara yönelik hakaretler içeren ifadeler yer aldı. Posta yoluyla mühürlü olarak gönderilen mektuplara ilgili Berlin DİTİB Şehitlik Camii dernek başkanı Yakup Ayar, polise haber verdiklerini söyledi. 2020 yılında camilerine muhtevası aynı, altı kez mektup gönderildiğini belirten Berlin DİTİB Şehitlik Camii Dernek Başkanı Yakup Ayar, “Bundan önce gönderilen mektupların failleri bulunamamıştı, inşallah bu mektubun faili yada failleri
bulunur diye temenni ediyorum.” dedi. Almanya / 12 Kasım Spaichingen Fatih Camii'ne Hakaret İçerikli Mektup Camilerine gönderilen mektubu yerel yetkililerle paylaştıklarını ve faillerin bir an önce yakalanarak adalete teslim edilmesini istediklerini aktaran Zekeriya Şahin ise “Gün içerisinde postayı alarak yerel emniyetle paylaştım. Kendileri de üzüntülerini ifade ettiler. Mektuplarla ilgili emniyet inceleme başlattı.” dedi. Şahin, yaşanan pandemi sürecinde İslam dinine ve Müslümanlara yönelik hakaretlerin bulunduğu mektuptan duydukları üzüntüye işaret ederek, cami dernekleri olarak toplumsal sorumluluk bilinciyle yaşadıkları şehre her zaman yararlı katkılar sunduklarını ifade etti. Almanya / 18 Kasım Camiye İslamofobik Mektup DİTİB’e bağlı Köln Merkez Camiine İslamofobik mektup gönderildi. “PEG” imzalı mektupta Hz. Muhammed’e ve Türkiye kökenlilere hakaret içerikli ifadelere yer verildi. DİTİB Genel Sekreteri Abdurrahman Atasoy, sadece 2020 yılında DİTİB’e yönelik 70’in üzerinde saldırı kaydedildiğini açıkladı. Atasoy, “Şu an her gün neredeyse 2 camiye yönelik tehdit mektubu ya da saldırı haberi alıyoruz.” dedi. Camilere yönelik saldırıların sıradan olmaması gerektiğini vurgulayan Atasoy, her bir saldırının failinin mutlaka soruşturulması ve Müslümanları bu kadar kolay tehdit edebilmelerinin engellenmesi gerektiğini ifade etti.
GÜNDEM
27 Kasım 2020
6
Steinmeier'den Alman ordusuna Müslüman din görevlisi talebi ALMANYA
Alman ordusu Bundeswehr’in 65’inci kuruluş yıl dönümünde Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Müslüman askerlere manevi destek sağlayacak din görevlileri atanmasını istedi.
İ
kinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden yaklaşık 10 yıl sonra, 12 Kasım 1955’te kurulan Federal Alman Ordusu Bundeswehr’in 65’inci kuruluş yıldönümü Berlin’de törenle kutlandı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı Bellevue’de düzenlenen törende konuşan Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Alman ordusunun
dünya barışına katkısını överken, özellikle korona salgınında verdiği destekten dolayı kutladı. Federal ordudaki çeşitlilikten duyduğu memnuniyeti de dile getiren Cumhurbaşkanı Steinmeier, “Ebeveynleri, büyükanne ve büyükbabaları diğer ülkelerden bize gelenlerin oranı artıyor.” ifadelerini kullandı.
“MÜSLÜMAN ASKERLERİMİZİ MAHRUM ETMEMELİYİZ” Bu bağlamda Müslüman askerlere yönelik dinî danışmanlık hizmeti verilmesi gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı, “Müslüman askerlerimizi de dinî bakımdan mahrum et-
memeliyiz.” dedi. Alman ordusunda Yahudi askerlere yönelik benzer bir uygulamanın bu yıl içerisinde başlatılmış olmasından memnuniyet duyduğunu kaydeden Steinmeier, “Müslüman kadın ve erkek askerlerimizi bunun dışında tutmamalıyız” diye konuştu.
Londra Belediye Başkanı:
“Müslüman Olmak Kolay Değil” İNGİLTERE
Londra Belediye Başkanı Sadık Han, seçimi kaybeden ABD Başkanı Donald Trump'ın kendisini Müslüman olduğu için hedef aldığını söyledi.
L
ondra Büyükşehir Belediye Başkanı Sadık Han, LBC Radyo’ya yaptığı açıklamada, “Müslüman olmak kolay değil.” dedi. Trump’ı kasteden Han “İslam ile Batı’nın uyumsuz olduğu görüşünü taşıyan ana akım bir politikacının ilk kez özgür dünyanın lideri” olduğunu söyledi.
savunduğunu aktararak “Açık konuşmak gerekirse (hedef olarak) seçilmemin sebebi inancımdan başka bir şey değildi.” dedi.
Han, Trump’ın, çok küçük bir azınlığın eylemleri nedeniyle tüm Müslümanların terörist ve kötü olduğu görüşünü
Trump’ın eylemleri ve sözlerinin dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara “ek bir yük yüklediğini” belirten
“İSLAMOFOBİ TOPLUMSAL HAYATIN HER ALANINA NÜFUZ EDİYOR”
Han, ABD Başkanı’nın azınlıklara ve kendisinden farklı olan insanlara davranış şeklinden dünyanın dört bir yanındaki pek çok kişinin memnun olmadığının altını çizdi. İngiltere Müslüman Konseyi, Han’ın sözlerinin ardından, yayımladığı yazılı açıklamada, “Müslüman bir siyasetçinin inancından dolayı ayrımcılığa uğraması kabul edilemez. Ne yazık ki İslamofobi toplumsal hayatın her ala-
nına nüfuz ediyor.” denildi.
bahane” ifadesini kullanmıştı.
TRUMP’IN HAKARETLERİ
Trump, 2018’de Londra Belediye Başkanı Sadık Han’ın “kötü bir iş çıkardığını” savunmuştu. Han için “Londra’yı yok eden ulusal bir yüz karası.” ifadesini de kullanan Trump, Haziran 2019’da İngiltere’yi ziyaretinde de Londra Belediye Başkanı Han’ı bir kez daha hedef alarak “Bana değil, Londra’daki suçlara odaklanması gereken tam bir ezik.” ifadesini kullanmıştı.
Trump, 2016’da Twitter hesabından, Londra Belediye Başkanı seçilen Sadık Han’a defalarca hakaret etmişti. 2017’deki bir terör saldırısının ardından “Endişelenmek için bir neden yok.” değerlendirmesinde bulunan Han’ın bu sözü için Trump, “acınası
GÜNDEM
27 Kasım 2020
7
İslami Cemaatlerden ATİB ile İlgili Yasak Önergesine Tepki:
“Endişeyle İzliyoruz” ALMANYA
Almanya İslam Konseyi ve Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi (ZMD), ATİB’in Federal Mecliste “Ülkücü Hareketi” ve “Bozkurtlar” ile ilişkili yasak önergesinde yer almasını endişeyle izlediklerini belirtti.
A
lmanya’da 18 Kasım’da Federal Meclis’in gündeminde olan “Milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı çıkmak, ülkücü hareketin etkisini bastırmak” başlıklı önerge kabul edilmişti. Kabul edilen önergeyle federal hükûmete ülkücü hareketin Avrupa’da etkisinin bastırılması için önlemler alınması, faaliyetlerinin Almanya’da yakından takip edilmesi, derneklerinin yasaklanmasının incelenmesi, kamuoyunun ve kurumların ülkücü hareketin hedefleri hakkında bilgilendirilmesi, internet üzerinden propagandaya karşı çıkılması için tüm yasal imkanların kullanılması çağrısında bulunulmuştu. Önergede ismi geçen, ülkücü hareketi ile bağlantılı ve aşırı sağ ideolojiye bağlı bir kuruluş olarak nitelendirilen Avrupa Türk İslam Birliği’ne (ATİB) yönelik suçlamalara, üyesi olduğu Almanya Müslümanları Koordinasyon Merkezi (ZMD) ve Almanya İslam Konseyi’nden (Islamrat) tepki geldi. Konuya ilişkin açıklama yapan Almanya İslam Konseyi Başkanı Burhan Kesici, “Federal Meclis’in ATİB’e yönelik inceleme
kararını teesür ile karşılıyoruz.” dedi. Kesici, alınan kararın uygunsuz bir çağrışım zincirine dayandığını ve ATİB’in mesnetsiz suçlamalarla genel şüpheli durumuna düşürüldüğünü belirtti. Kesici, ATİB’in aşırı sağcı gruplarla aynı kefeye konmasını, ülkedeki Neonazilerin aşırı sağ hareketlerini tehlikesiz gösterme çabası olarak değerlendirdi. Bu söylemini özellikle aşırı sağcı fraksiyonun sunduğu yasak önergesine dayandıran Kesici, “Federal Meclis’te oynanan oyuna karşı konulmaması bir trajedidir.” açıklamasında bulundu. “PEŞIN SUÇLAMALAR, DIN ÖZGÜRLÜĞÜ ALEYHINE KAPI ARALAR.” Müslümanlar Merkez Konseyi (ZMD) de, Federal Mecliste Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB) hakkında yapılan tartışmayı ve ATİB’in “Ülkücü Hareket” ve “Bozkurtlar” ile ilişkili yasak önergesinde yer almasını endişeyle izlediğini belirtti. ZMD yaptığı yazılı açıklamada “Özellikle AfD ve Sol Parti fraksiyonlarının sunduğu yasak öner-
gesinde ATİB, “bozkurtlar” etiketiyle uygunsuz ve mesnetsiz bir çağrışım zincirine sokuldu.” ifadelerini kullandı.
da sembol politikalarına değil; somut, önleyici adımlara ve somut suç durumlarında ceza takibatına ihtiyaç duyulmaktadır.” diye kaydedildi.
“ÖNERGE, İSLAM DÜŞMANLIĞINA HIZ KAZANDIRIR”
ATİB: “BU YAKIŞTIRMALARI KABUL ETMIYORUZ’
ZMD, ATİB’in kendi inisiyatifiyle akademik ve bağımsız şekilde denetleme mercilerine başvurmuş, arşivlerini açmış olduğunu belirtirken, “ATİB, ithamlar dayanaksız olmasına rağmen adil bir tartışmaya açık.” diye kaydetti. Kurumun camileri ve üyeleri için de masumiyet karinesinin geçerli olduğunu belirten ZMD, “Peşin hüküm ve suçlamalar, toplumsal barış ve din özgürlüğü aleyhine kapı aralar.” diye kaydetti.
Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB) Genel Başkanı Durmuş Yıldırım da yaptığı açıklamada, kararla ilgili üzüntü duydukların belirtirken, “Bizler kesinlikle bu aşırı sağcı nasyonalist yakıştırmaları kabul etmiyoruz. Bunların tamamı ithamdan ibaret, biz böyle bir kuruluş değiliz.” diye kaydetti. ATİB’in Almanya dernek yasaları çerçevesinde kurulmuş ve şu ana kadar hiçbir şiddete bulaşmamış, tamamen dini ve kültürel hizmet veren toplum yararına hizmet eden bir kuruluş olduğunun belirtildiği açıklamada, “Defaten böyle bir kurum olduğumuzu daha önce de ifade ettik. Önümüzdeki günlerde daha kapsamlı açıklama yapacağız. Almanya yasalarının imkân verdiği ölçüde hukuki haklarımızın takipçisi olacağız.” diye kaydedildi.
ATİB’in de içinde yer aldığı yasak önergesinin, İslam düşmanlığına hız kazandıracağının ifade edildiği açıklamada ayrıca “Aşırıcıların saldırılarından sonra Müslümanları ve camileri genel şüphe altında değerlendirmek yanlış. Her türlü aşırıcılıkla mücadelede siyasi aksiyonizm ya
Hollanda’da Türkiye’yi Parçalanmış Gösteren Harita Düzeltildi ALMANYA
Hollanda’da bir okulun müfredatında Türkiye’yi parçalanmış gösteren harita, Türkiye kökenli milletvekili Tunahan Kuzu’nun tepkisi üzerine düzeltildi.
H
ollanda’nın Rotterdam kentinde bulunan STC adındaki meslek okulunun müfredatında kullanılan Türkiye’nin yarısını Kürdistan ve Ermenistan olarak gösteren harita tepkilere yol açtı. Haritaya tepki gösterenlerden birisi de Denk Partisi Milletvekili Tunahan Kuzu oldu.
“RÜYANIZDA GÖRÜRSÜNÜZ”
da okullarında bakın nasıl bir boyut aldı.”
Tunahan Kuzu, sosyal medya hesabından, müfredatta kullanılan haritanın bulunduğu sayfayı paylaştı. Tepkisini ise Hollandaca ve Türkçe şu şekilde dile getirdi: “Rüyanızda görürsünüz! Türk ve Türkiye düşmanlığı Hollan-
OKUL, “HATA”NIN DÜZELTİLMESİ İÇİN MÜFREDATIN KALDIRILDIĞINI BELİRTTİ Kuzu’nun tepkisi üzerine yazılı açıklama ya-
pan okul, hatanın düzeltilmesi için söz konusu müfredatın kaldırıldığını ve Türkiye’yi parçalanmış gösteren haritanın değiştirileceğini belirtti. Açıklamada, müfredatı hazırlayan öğretmenin haritayı yeterince iyi değerlendirmediği ifade edilerek, bu durumun can sıkıcı olduğu fakat bilerek yapılmadığı savunuldu.
GÜNDEM
16 Ekim 2020
8
Kovid-19 Aşısını Geliştiren Şahin:
“Gelecek Kış Normal Hayata Dönebiliriz”
Almanya’da Kadına Karşı Şiddet Vakalarında Artış ALMANYA
Federal Aile Bakanı Franziska Giffey'in açıkladığı bir rapora göre, eşinden veya eski eşinden şiddet görenlerin sayısı arttı. Aile içi şiddet mağdurlarının çoğunluğunu kadınlar oluştururken, koronavirüs kapsamında alınan önlemlerin özellikle kadına yönelik şiddeti artıracağından endişe duyuluyor.
F
ALMANYA
Yeni tip koronavirüse karşı geliştirilen ve yüzde 90 başarılı olduğu bildirilen potansiyel aşıyı üreten Alman biyoteknoloji firması BioNTech'in kurucularından Prof. Dr. Uğur Şahin, hayatın gelecek kış itibarıyla normale dönebileceğini açıkladı.
A
lmanya’da biyoteknoloji firması BioNTech kurucularından Prof. Dr. Uğur Şahin yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı geliştirmekte olduğu potansiyel aşının, insanlar arasındaki bulaşmanın belki yüzde 90 değil fakat yüzde 50 azalacağından emin olduğunu ifade ederek, bunun bile pandeminin yayılmasını önemli ölçüde düşüreceğini kaydetti. GELECEK KIŞ NORMAL HAYATA DÖNÜLEBİLİR Her şeyin yolunda gitmesi durumunda, aşının bu kış sonunda ya da gelecek yılın başında dağıtılmaya başlanacağını belirten Şahin, amaçlarının nisan ayına kadar dünya genelinde en az 300 milyon doz dağıtmak olduğunu bildirdi. Gelecek kış normal hayata dönülebileceğini vurgulayan Şahin, tüm aşılama programının
gelecek sonbahardan önce bitirilmesinin önemli olduğuna işaret etti. AŞI ÇALIŞMALARINI DURDURACAK YAN ETKİYLE KARŞILAŞILMADI Enfeksiyon oranlarının düşmesiyle yaz aylarının da virüsle mücadelede yardımcı olacağını ifade eden Şahin, gelecek yılın sonbahar aylarında yüksek düzeyde aşılanma oranına ulaşmanın gerekli olduğunu söyledi. Aşının yan etkilerinin, aşının yapıldığı yerde birkaç gün süren ağrı ve bazı deneklerde yine birkaç gün süren hafif ateş olduğunu belirten Şahin, çalışmayı durduracak ya da ara verecek kadar ciddi bir yan etkiyle karşılaşmadıklarını da aktardı. AŞI VİRÜSE KARŞI YÜZDE 90’DAN FAZLA ETKİLİ Amerikan ilaç şirketi Pfizer ile Türk bilim insanı Prof. Dr. Uğur
Şahin’in kurucu ortağı olduğu Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in Kovid-19’a karşı geliştirmekte olduğu potansiyel aşının virüse karşı yüzde 90’dan fazla etkili olduğu bildirilmişti. BNT162b1 adlı aşı adayının 6 ülkede 43 bin 538 kişi üzerinde test edildiği, denemelerde şimdiye kadar ciddi bir güvenlik endişesi ortaya çıkmadığı duyurulmuştu. 2021 SONUNA KADAR 1,3 MİLYAR DOZ AŞI ÜRETİLMESİ PLANLANIYOR Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, milyonlarca aşı dozu için sözleşme imzalamak için yarışırken, BioNTech, daha önce yaptığı açıklamada, 2020 sonuna kadar küresel olarak 100 milyon ve 2021 sonuna kadar yaklaşık 1,3 milyar doz aşı daha üretmeyi planladığını duyurmuştu. Pfizer ve BioNTech, söz konusu aşının tedariki için ABD, AB, İngiltere, Kanada ve Japonya ile ön anlaşma imzalamıştı.
ederal Aile Bakanı Franziska Giffey, Federal Kriminal Dairesi’nin (Almanca: Bundeskriminalamt (BKA)) verilerine dayanılarak hazırlanan şiddet raporunu açıkladı. Rapora göre, Almanya’da 2019 yılında eşinden veya eski eşinden şiddet görenlerin sayısı 2018 yılına kıyasla yüzde 0,7 oranında arttı. Federal Kriminal Dairesi’nin verilerine göre toplam 141 bin şiddet vakası kayda geçti. RAPOR “ENDİŞE VERİCİ” Federal Aile Bakanı Franziska Giffey, verileri “endişe verici” şeklinde yorumlarken, yaklaşık her üç günde bir kadının eşi veya eski eşi tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Aile içi şiddetin 2015 yılından beri artığına dikkat çeken Bakan, şiddet olaylarının daha fazla olduğunu, belirttikleri rakamların ise sadece polise yapılan başvurularla sınırlı olduğunu da kaydetti. ŞİDDET TOPLUMSAL BİR SORUN Federal Kriminal Dairesi Başkanı Holger Münch’te 2015 yılından beri şiddet olaylarının düzenli olarak arttığına işaret ederken, şiddetin toplumsal bir sorun haline geldiğini vurguladı. 141 bin olay içinde, ölüm, işkence, ağır şekilde adam yaralama, tecavüz, özgürlüğünün kısıtlaması ve tehditin yer aldığını belirten Münch, yüzde
75 ile yüzde 80 arası vakaların istatistiklere yansımamasını, şiddetin genellikle evlerde yaşanmasına ve mağdurların susmasına bağladı. STRES FAKTÖRLERİ ŞİDDET EĞİLİMİNİ TETİKLİYOR Münch yaptığı açıklamada 2020 yılında şiddet vakalarının arttığını, fakat Almanya genelinde henüz durumla ilgili somut ve güvenilir sonuçların olmadığını belirtti. Stres faktörlerinin şiddet eğilimini tetiklediğini ve özellikle karantina gibi kriz sürecinde alınan önlemlerin ve mali kaygıların aile içi şiddeti artırdığını sözlerine ekledi. KARANTİNA DÖNEMİNDE ÖZELLİKLE KADINLAR VE ÇOCUKLAR MAĞDUR OLUYOR Münih Teknik Üniversitesi’nde yapılan araştırma, Münch’ün açıklamalarını destekler nitelikte. Araştırmanın sonuçlarına göre karantina döneminde özellikle kadınların ve çocukların şiddete maruz kaldığı dikkat çekiyor. Birçok olayın ise polise ve böylelikle istatistiklere yansımadığı kaydedildi. Öte yandan Alman Kadınlar Kurulu koronavirüs salgınından dolayı getirilen sokağa çıkma kısıtlamalarının veya evde kalma önlemlerinin, aile içi şiddete maruz kalan kadınların durumunu ağırlaştırdığını ifade etti.
GÜNDEM
27 Kasım 2020
9
Hanau Terör Saldırısıyla İlgili Soruşturmanın Kapatılacağı İddia Edildi ALMANYA
Almanya'nın Hanau kentinde 19 Şubat’ta gerçekleştirilen ırkçı terör saldırısı ile ilgili yürütülen soruşturmanın kapatılacağı iddia edildi.
A
lmanya’nın Hessen Eyaleti’nin Hanau kentinde yapılan terör saldırısıyla ilgili cinayete iştirak, cinayete teşebbüs, tehlikeli adam yaralamaktan yürütülen soruşturmanın bitirileceği iddia edildi. İddiaya göre, 19 Şubat 2020 tarihinde Tobias Rathjen adlı terörist tarafından gerçekleştirilen saldırıyla ilgili soruşturmayı yürüten Federal Başsavcılığı’nın, herhangi bir işbirlikçinin olmaması nedeniyle dosyayı kapatma kararı aldığı ifade edildi.
“GÖRÜLÜR BİR ZAMAN DİLİMİ İÇİNDE SORUŞTURMA TAMAMLANACAK” Ayrıca Sabah’ın elde ettiği bilgilere göre savcılığın, “görülür bir zaman dilimi içinde soruşturmanın tamamlanacak olmasından” söz ettiği öğrenildi. Savcılığın, terörist Tobias Rathjen’in dışında bu olaydan kimsenin haberi olmadığından hareket ettiği ifade edildi.
4’Ü TÜRKİYE KÖKENLİ, 9 KİŞİYİ ÖLDÜRMÜŞTÜ Saldırı, Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau’da iki ayrı kafeye yapılmıştı. Saldırgan, iki nargile kafeyi taramış ve 4’ü Türkiye kökenli olmak üzere, 9 kişiyi öldürmüştü. Kendisi de saldırının ardından intihar etmişti. Katil, saldırıyla alakalı bir de video kaydı bırakırken, göçmenlerin yok edilmesi gerektiğini söylemişti.
m i s e K l a l e H n i s e B ı l k ı l ğ a S n i s e Y s e k Her
Selam Food GmbH | Heinrich-Lübke-Str. 1 | 50374 Erftstadt | T. +49 2235 986 40 |
/ selamfood
GÜNDEM
27 Kasım 2020
10
Hristiyan Ailelere Verilen Müslüman Çocuklarla İlgili Emsal Dava
NORVEÇ
Norveç’te mülteci bir anneden alınan çocuğun koruyucu aileye evlatlık olarak verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin en üst yargı makamında, düşünce, vicdan ve din hürriyetini ihlal ettiği gerekçesiyle yargılanıyor.
N
orveç’te, geçtiğimiz yıl, Somalili Mariya Abdi İbrahim adlı sığınmacı bir kadının çocuğu, annenin tüm itirazlarına rağmen Norveçli Hristiyan bir koruyucu aileye evlatlık olarak vermişti. Strasburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise 17 Kasım 2019’da verdiği kararda Norveç’in, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “özel hayata ve aile hayatına saygı” hakkını içeren 8. Maddesini ihlal ettiğine hükmetmişti. “DÜŞÜNCE, VİCDAN VE DİN HÜRRİYETİ”Nİ İHLAL Anne şimdi ise rızası dışında çocuğunu Hris-
tiyan bir aileye evlatlık veren Norveç Yüksek Mahkemesinin aynı zamanda AİHS’nin “düşünce, vicdan ve din hürriyeti” ile ilgili 9. Maddesini de ihlal ettiği gerekçesiyle AİHM’de yargılanmaya devam etmesini talep etti. Yeniden başlayan bu dava süreci, Avrupa’da Müslüman ailelerden alınıp Hristiyan ailelere verilen çocuklar açısından da tarihî bir öneme sahip. ÇOCUK, KORUYUCU AİLENİN YANINA YERLEŞTİRMİŞTİ 2010’da 17 yaşındayken o zaman 2 aylık olan oğlu ile Norveç’e iltica eden Somalili Mariya Abdi İbrahim, oğluyla birlikte bir anne-ço-
cuk yurduna yerleştirilmişti. Bir süre sonra yurt yetkilileri, annenin çocuğuna zarar verdiği ve personelin koruması olmadan çocuğun hayatının tehlikede olduğuna dair Çocuk Esirgeme Hizmetlerine bir rapor göndermesi sonrası çocuğu anneden alarak bir koruyucu ailenin yanına yerleştirmişti. Anne çocuğunun koruma altına alınmasına itiraz etmemekle birlikte, oğlunun Norveç’te yaşayan kuzenlerine
veya Somalili veya Müslüman bir koruyucu ailenin yanına yerleştirilmesini talep etmiş ancak çocuk Norveçli Hristiyan bir koruyucu aileye verilmişti.
EN HÜZÜNLÜ IN SCHWEREN GÜNÜNÜZDE STUNDEN SIND YANINIZDAYIZ WIR BEI IHNEN HERKES ÖLECEK YAŞTADIR BELGE URKUNDE
DOKTOR, HASTANE, BELEDİYE, KONSOLOSLUK ARZT, KRANKENHAUS, RATHAUS, KONSULAT
RESMÎ İŞLEMLER BEHÖRDENGÄNGE
YIKAMA, KEFENLEME, TABUTLAMA, NAMAZ RITUELLE WASCHUNG, WICKLUNG DER LEICHE, ENTSARGUNG, BETEN
DİNÎ VECİBELER
RELIGIÖSE VORSCHRIFTEN
REFAKATÇİ İLE TRANSFER
DEFİN ADRESİ
TRANSFER MIT BEGLEITUNG
BEERDIGUNGS ORT
NAKİL
ÜBERFÜHRUNG
UKBA Cenaze Yardımlaşma Derneği | Cenaze Hizmetleri UKBA Bestattungshilfeverein e. V. | Bestattungskostenunterstützungsgemeinschaft (BKUG) Colonia-Allee 3 | D-51067 Köln | T + 49 221 942240-430 | F + 49 221 942240-429 | cenaze@ukba.eu | www.ukba.eu Amtsgericht Köln VR 17651 | Kreissparkasse Köln | IBAN: DE37 3705 0299 0149 2829 41 | BIC / SWIFT: COKSDE33
TESLİM
ÜBERGABE
DER TOD KENNT KEIN ALTER
GÜNDEM
27 Kasım 2020
11
Fransa’da “Ayrılıkçılık” Yasasının Detayları Belli Oldu Fransa’da cumhuriyet ilkelerini pekiştirmesi beklenen yasa tasarısı, dinî yapıların şeffaflığını güçlendirmenin yanı sıra özel okullarda eğitim gören öğrencilerin de kamudaki öğrenciler gibi bir okul numarası sayesinde takibinin kolaylaştırılması amaçlıyor.
F
ransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Les Mureaux'da İslamcı ayrılıkçılık üzerine yaptığı konuşmadan bir buçuk ay sonra, siyasi ve dinî tarafsızlığı dayatan metin tekrar gündemde. Tasarı, Samuel Paty'nin öldürülmesinden sonra Cumhurbaşkanı tarafından duyurulan çevrimiçi nefrete karşı düzenlemelerle tamamlandı. Fransa İçişleri Bakanı Gérald Darmanin'e göre yasa tasarısı radikal İslam'a karşı olmakla birlikte aynı zamanda tüm mezheplere ve mezhep hareketlerine karşı savaşmayı amaçlıyor. İçişleri Bakanı’nın belirttiğine göre cumhuriyetçi ilkeleri pekiştiren metin salı günü Ulusal Meclis ve Senato başkanlarına gönderildi. Yasa tasarısıyla birlikte çevri-
miçi nefret suçu, dernek denetimlerinin güçlendirilmesi, dinî yapıların şeffaflığı, okul çağındaki her çocuğun ulusal okul numarası edinmesi gibi birçok temel önlemler alınacak.
sindirme suçlarına ceza verilecek. Ayrıca kamu hizmeti görevi üstlenen özel hukuk görevlilerine (örneğin Fransa Ulusal Demiryolu İdaresi SNCF, Paris Havalimanları) dinî tarafsızlık ilkesini uygulanacak.
Çevrimiçi nefretle mücadele kapsamında bir kişinin özel, ailevî veya meslekî yaşamıyla ilgili bilgilerin yayılması, kimliğini veya yerini tespit etmenin mümkün kılınması ve hayatını tehlikeye atmaya yönelik eylemler yeni bir suç oluşturuyor. Bu hüküm, Ekim ayında Samuel Paty'nin sokağın ortasında öldürülmesinden sonra eklendi.
TERÖR EYLEMLERİNE YÖNELİK PROVOKASYON VE DESTEK VERME
KAMU HİZMETİNİN TARAFSIZLIĞI Kamu hizmeti yapan görevlilere yönelik tehdit, şiddet veya
tabi olacak. Ayrıca Bakanlar Kurulunda bir derneğin feshedilme gerekçeleri genişletildi. Bir derneğin üyeleri tarafından işlenen ve bu derneğin faaliyetleriyle doğrudan bağlantılı eylemleri isnat etmek mümkün olacak. DİNÎ YAPILARI YENİDEN DÜZENLEME
Terör suçu failleriyle alakalı dosya, provokasyon ve terör eylemlerini destekleme ile ilgili suçları da içerecek şekilde değiştirildi. DERNEKLERİN DAHA İYİ DENETİMİ Devletten maddi destek talep eden dernekler artık Cumhuriyet ilkelerine ve değerlerine saygı gösterme taahhüdüne
Camilerin genel hukukî yapısı çoğunlukla 1901 yasası tarafından öngörülen dernek rejimine bağlı. Buna göre tasarı, finansal açıdan daha şeffaf olan 1905 rejimine geçmelerini teşvik edecek. Bunun karşılığında dernekler vergi indirimlerinden yararlanabilecek veya ücretsiz olarak edinilen binalardan gelir elde edebilecekler. 10 bin avroyu aşan yabancı maddi destekler kaynak be-
yanına tabi olacak. Ayrıca, dernek yurtdışından avantaj veya kaynak sağladığında kanuni denetçi tarafından yıllık hesapları denetlenecek.
lanıyor. Böylece kontrat dışı veya evden eğitim alan öğrencilerin de bir numarası olacak ve devlet tarafından takibi daha rahat sağlanacak.
Camilerin aşırılık yanlıları tarafından ele geçirilmesini önlemek için darbe karşıtı bir önlem alınması planlanıyor.
BEK RET SERTİFİKALARI VE ZORAKİ EVLİLİKLER
OKULDA EĞİTİM Tasarı, 3 yaşından itibaren tüm çocukların, çocuğun veya ailesinin durumuyla ilgili çok sınırlı nedenler dışında, evde eğitim almamasını öngörüyor. Yasa metni ayrıca kontrat dışı okullarda sapma tespit edilmesi durumunda idari kapatma seçeneğini sunuyor. Bunların yanı sıra okul çağındaki her çocuğa bir ulusal okul numarası atanması plan-
Sağlık çalışanlarının bekâret sertifikası düzenlemesi yasaklanacak. Bir de Fransa'da çok eşli şekilde yaşayan yabancılara oturum izni verilmeyecek. Zoraki evliliklerle mücadele konusunda nüfus dairesi görevlisi, evlilik kararının özgür biçimde alınmadığı şüphesi olduğunda müstakbel eşlerle ayrı ayrı görüşme sağlayabilecek ve şüpheler doğrultusunda savcılığa başvurulacak.
CIMG: “İdeolojik Yakıştırmaları Reddediyoruz”
M
illî Görüş Fransa İslam Konfederasyonu (CIMG) Genel Sekreteri Fatih Sarıkır, teşkilatlarının devletlerin müdahalelerinden bağımsız bir dinî cemaat olduğuna vurgu yaptı ve Türk İslam’ı, Arap İslam’ı, Fransız İslam’ı gibi ideolojik veya milliyet üzerinden İslam’a yakıştırma yapılmasını doğru bulmadıklarını söyledi “Fransa kamuoyunda (ki Avrupa’nın diğer ülkelerinde de durum farklı değil) bizim teşkilatımız, Türkiye’deki iktidarların ve siyasi partilerin bir uzantısı, sözcüsü, kurumu ya da temsilcisi olmak gibi garip iftiralarla karşı karşıya.” diyen Sarıkır,
açıklamada teşkilatın sivil bir yapılanma olduğuna işaret etmek için, yabancı ülkelerden tamamen bağımsız bir Müslüman topluluk vurgusu yaptıklarını söyledi ve şöyle devam etti: “Biz CIMG olarak senelerdir şunu vurguluyoruz: Biz Avrupa çapında sivil bir örgütlenmeyiz. Bu sivil alanın dışında idari anlamda hiçbir ülkenin resmî kuruluşuyla emir-komuta zinciri içerisinde değiliz. Herhangi bir devletin etkisi altında değiliz.” Açıklamada geçen, “hümanist ve açık İslam” ifadelerine de değinen Sarıkır ülkede öğretmen Samuel Paty’ye yönelik vahşi cinayet ve sonrasında kilisedeki terör saldırısının, Müslümanlara yönelik şüphe oklarını daha da sivrilttiğini, teşkilata mensup Müslümanlar olarak Fransa hukukuna tabi olan bir dinî cemaat olduklarına dikkat çekmek istediklerini söyledi. Sarıkır “Böylece bu açıklama insana, insan onuruna ve yaşamın dokunulmazlığına dair vurgumuzdu. Bildiride bu vurguları yeniden yapmamız, mevcut
durumda Fransa’daki atmosferin bu vurguyu gerekli kılması ile ilgili.” dedi. Fransa’daki Müslüman cemaatlerin, gizli gündemleri olan, içe kapalı kurumlar olmadığına da değinen Fatih Sarıkır, Müslümanların topluma söyleyecek sözü olan, temel insanlık değerlerini yeniden hatırlatma gibi sorumluluğa sahip olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Açık bir İslam” ifadesiyle sanki “değişime açık bir İslam” gibi bir zorlama bir anlam çıkarttıklarını üzülerek gördüm. Bizim bildirimizde “açık bir İslam” ile kastettiğimiz şey, kucaklayıcı, herkese açık ve şeffaf bir kurumsallaşmadır. O ibareye “değişime açık” ifadesini ekleyenler kasıtlı bir şekilde ifadelerimizi çarpıtmış olur. Yoksa bizim ifadelerimizde İslam’ın “reforme edilmesi, değiştirilmesi” gibi bir anlam asla yok! İslam dinine liberal, seküler, Türk İslam’ı, Arap İslam’ı, Fransız İslam’ı gibi ideolojik veya milliyet üzerinden yakıştırmaları doğru bulmuyoruz.”
DÜNYA
27 Kasım 2020
12
98 Milyon Müslüman'ın Özel Bilgisi Amerikan İstihbaratına Verildi
Muslim Pro ezan uygulamasının, kullanıcılarının bilgilerini X-Mode şirketine sattığı bu şirketin de satın aldığı bilgileri Amerikan askeri istihbaratına verdiği bildirildi.
M
üslümanlar arasında yaygın olarak kullanılan bir ezan uygulamasından elde edilen konum bilgilerinin Amerikan istihbaratına satıldığı bildirildi. Vice.com internet haber portalının araştırmasına göre Muslim Pro isimli ezan uygulamasının, kullanıcılardan elde ettiği bilgileri kısaca X-Mode diye bilinen (https://xmode.
io/) konum belirleme şirketine sattığı ortaya çıktı. X-Mode şirketi de elde ettiği bilgileri Amerikan askeri istihbaratına sattı. Muslim Pro tarafından verilen bilgilere göre uygulamayı tüm dünyada yaklaşık 100 milyon kişi kullanıyor.
de bulunuyor. Uygulama, namaz vakitlerini bildirmek için uygulamayı kullanan kişinin bulunduğu yerin konumunu tespit ediyor. Kullanıcıların konum bilgileri bu uygulamayı kullanan kişilerin nerede ne zamanda bulunduğunu gösteriyor.
MUSLIM PRO’DAN AÇIKLAMA
Konum bilgilerine göre namaz vakitlerinde ezan okuyan uygulamada ayrıca Kur’ân-ı Kerîm
Haberi yapan internet sayfası, Amerikan askeri istihbaratının terörle mücadele amaçlı olarak
Muslim Pro isimli uygulamaya ait Twitter hesabından yapılan açıklamada, medyada yer alan
bu bilgileri satın aldığını bildirirken, daha pek çok uygulamanın da X-Mode gibi konum belirleme şirketlerine kullanıcıların konum bilgilerini sattığını yazdı.
haberlerin “yanlış” ve “asılsız” olduğu savunularak, uygulamanın gelişimi ve daha iyi kullanımı için verilerin “anonim” halde ilgili teknoloji şirketleriyle paylaşıldığı kaydedildi. Açıklamada, X-Mode firması da dahil veri şirketleri ile ilişkilerin kesildiği de duyurularak, “Haberlerin oluşturduğu endişe nedeniyle kullanıcılarımızdan özür dileriz.” ifadesi paylaşıldı.
Jamilla Clark (solda) ve Arwa Aziz (sağda) başörtülerinin çıkarılmasını utanç verici muamele olarak değerlendirerek mahkemeye başvurdu. (@New York Times)
New York Polisi Müslüman Kadınlara
“Başörtünü Çıkar” Diyemeyecek AMERİKA
Karakolda başörtüleri çıkarılarak fotoğrafı çekilen iki Müslüman kadın, New York polisini dava etti. Manhattan Yüksek Mahkemesi, kadınları haklı buldu ve New York polisinden bundan böyle dindarların hassasiyetini gözetme sözü aldı.
A
merika Birleşik devletlerinin New Yok kenti polis teşkilatı (NYPD), yüzleri açık olduğu sürece, tutuklu ya da göz altında oldukları sırasada Müslüman kadınların fotoğraflarını çekmek için başörtülerini çıkarmalarını istemeyecek. New York Times gazetesinin
haberine göre, Jamilla Clark ve Arwa Aziz adlı iki Müslüman kadın, tutuklandıktan sonra fotoğrafları çekilirken başörtülerinin çıkarılması üzerine mahkemeye başvurdu. Her iki Müslüman kadın da bu muameleyi utanç verici bulduklarını söyledi. Manhattan Yüksek Mahkemesi, Jamilla Clark ve Arwa Aziz’i hak-
lı buldu ve New York polisinin bu uygulamadan vazgeçmesini istedi. Mahkemeyi kaybedeceğini anlayan New York polisi bundan sonra dinî sebeplerle başörtüsü kullananların fotoğraflarını çekerken açma mecburiyetinden vaz geçtiğini bildirdi. Mahkemede varılan uzlaşı, Müslümanların yanı sıra Yahudileri ve Sihleri de kapsayacak.
Davada Müslüman kadınları temsil eden avukat Albert Fox Cahn, “Böyle bir uygulamanın New York’ta uzun yıllardır yaşanması ve şehrimizin dinî katılım değerlerine ihanet etmesi dehşet vericiydi. Artık New Yorkluların bu ayrımcı politikaya maruz kaldığını görmeyeceğiz.” diye konuştu.
DÜNYA
27 Kasım 2020
13
Azınlıklara Ve Dindarlara Yönelik Nefret Suçları Arttı MÜSLÜMANLARA
DÜNYA
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na bağlı Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (ODIHR), nefret suçlarına dair 2019 yılı raporunu sundu. Verilere göre dünyada azınlıklara ve dindarlara yönelik nefret suçları arttı.
D
ünya genelinde hizmet sunan 148 farklı sivil toplum kuruluşunun verilerine dayanılarak hazırlanan raporda, bir yıl içerisinde AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) üyesi 45 ülkede 7 bin nefret suçu kayıtlara geçti. ODIHR’in raporunda nefret suçlarına ilişkin farkındalığın artırılması gerektiğine dikkat çekildi.
Yapılan araştırmada yaklaşık 4 bin 600 nefret suçu mağdurunun yanı sıra, saikle işlenen birçok suçun olduğu fakat çoğunluğunun kayıtlara yansımadığı ifade edildi. Söz konusu raporda bu suçların geniş ancak kapsamlı izlenmesi ve kayıtlara geçmesi halinde, sorunun gerçek boyutuyla ortaya çıkacağı açıklandı.
DİNDARLARA YÖNELİK AYRIMCILIK ARTIYOR
ODIHR’in raporunu değerlendiren Avrupa’daki Hristiyanlara Yönelik Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılık Gözlemevi (OIDAC) Başkanı Madeleine Enzlberger, artan hoşgörüsüzlüğe dikkat çekti. Enzlberger, “Dünyada genel olarak dindarlara yönelik artan bir hoşgörüsüzlük ve ayrımcı-
lık eğilimi gözlemleniyor.” dedi. Nefret suçlarıyla mücadelede kalıcı bir bilinç oluşturmanın hayati öneme haiz olduğunu ifade eden Enzlberger, düzenli izleme ve raporlamanın hem üye ülkelerde sivil toplumun nefret suçlarına ilişkin hassasiyetinin arttırılmasına hem de hükûmetlerin bu suçlara karşı verdikleri tepki-
lerin uluslar arası kamuoyu nezdinde denetlenebilmesine hizmet edeceğini sözlerine ekledi.
YÖNELİK 511 NEFRET SUÇU
Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi’nin (ODIHR) raporunda Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı kategorisinde kayıtlara geçen 3 bin 33 vaka bulunuyor. Bunlardan bin 704’ü antisemit, 101 antizigan saikle işlenen suçlar olarak belirtiliyor. Hristiyanlara ve kiliselere yönelik 577 nefret suçu kaydedilirken, Müslümanlara yönelik 511 nefret suçu işlendiği açıklandı.
Yeni Zelanda’da Müslüman Polislere Başörtüsü Serbestisi YENİ ZELANDA
Yeni Zelanda emniyet teşkilatı başörtüsünü üniformanın bir parçası kabul ederek, Müslüman polislerin başörtülü çalışabilmelerine onay verdi.
Y
eni Zelanda’da ülkedeki Müslüman kadın polisler, resmî üniformanın belirlediği standartlara uygun bir şekilde başörtüsü takabilecekler. Emniyet
teşkilatı, takılması kolay olan ve takarken kişinin işini yapmasını engellemeyen kullanışlı başörtüsü tasarlamak için farklı kumaş ve stillerle çalışmaya başladı.
FARKLILIKLARLA DAHA DONANIMLI HÂLE GELİYORUZ
Yeni Zelanda emniyet teşkilatından yapılan açıklamada, toplumun ihtiyaçlarına etkili bir şekilde
hizmet edebilmek için çeşitliliğin korunması gerektiğine dikkat çekildi. Toplumun her kesiminden insana hitap eden bir teşkilat olarak, farklı düşüncelere saygı gösterdiklerini ve
böylelikle problemleri daha kolay çözmeyi hedeflediklerini vurgulayan emniyet teşkilatı, farklı bakış açılarının ve deneyimlerin kendilerini daha donanımlı hâle getirdiğini düşünüyor.
DÜNYA
27 Kasım 2020
14
Çin Türk Dizisi İzleyenleri Tutuklamaya Başladı
ÇİN
ŞUBHI MEVLAN
Çin polisinin Gulca şehrinde Türk dizisi izlediği gerekçesi ile tutukladığı Şubhi Mevlan ile 60 kişinin daha aradan 8 ay geçmesine rağmen nerede oldukları bilinmiyor.
Ç
in yönetimi Doğu Türkistan’da Uygurları tutuklayabilmek için pek çok şeyi suç hâline dönüştürdü. Şimdi de Türk dizileri izlemek suç sayılmaya başlandı. Amerikan Özgür Asya Radyosu’nun (RFA) haberine göre, Çin polisi Çince adı Yinig olan ancak
Uygurlar ile diğer Türkler tarafından Gulca diye bilinen şehirde en az 50-60 kişiyi Türk dizileri izleme suçundan dolayı hapse atıldı. Habere göre, Gulca şehrindeki bir kozmetik mağazasının sahibi olan Şubhi Mevlan, evinde “Muhteşem Yüzyıl” dizisini izlediği için polis
tarafından tutuklandı. Şubhi Mevlan tutuklandıktan sonra sekiz ay geçmesine rağmen kendisi hakkında ailesine herhangi bir bilgi verilmedi. İsmini açıklamak istemeyen Uygur kaynaklar, bu yılın Mart ayında, polisin Şubhi Mevlan’ın evine
baskın düzenleyerek arama yaptığını ve ev eşyaları arasında Türk dizisi “Muhteşem Yüzyıl” CD’lerini bulduğunu söyledi. Polis, Şubhi Mevlan’ı annesi ile birlikte elleri kelepçeli bir şekilde karakola götürdü. Mevlan’ın Urumci’de çalışmakta olan kız kardeşi de Gulca’ya götürüldü. Şubhi Mevlan’ın
annesi Arzüğül ve kız kardeşi 15 gün sonra serbest bırakılmasına rağmen Şubhi Mevlan hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamadı. Tutuklandıktan altı ay sonra polisin eve gelerek kıyafetlerini almasına rağmen Şubhi Mevlan’ın nerede olduğu ile ilgili bilgilere hâlâ ulaşılamıyor.
American Airlines, Başörtülü Müslüman Kadını Uçaktan İndirdi AMERİKA
American Airlines, bir birinci sınıf yolcusunun isteği üzerine bir Müslüman kadını polis zoruyla uçaktan indirtti. Polis, kadından başörtüsünü çıkarmasını istedi. Polis bu isteği reddeden Müslüman kadını kelepçeleyerek 6 saat sorguladı.
A
merican Airlines, Müslüman bir kadını, birinci sınıfta oturan bir yolcunun, aynı uçakta olmaktan rahatsız olduğu iddiasıyla, uçaktan indirtti. Uçaktan inmeyi reddeden Amani al-Khatahtbeh bunun üzerine uçaktan polis zoruyla atıldı. NBC News
haberine göre, polis, uçaktan inmeyi ve başörtüsünü çıkarmayı reddeden Amani al-Khatahtbeh isimli Müslüman aktivisti eline kelepçe takarak uçaktan indirdi.
al-Khatahtbeh, uçağa gelen polislerin kendisini uçaktan zorla indirdiklerini, uçaktan inerken de başörtüsünü çıkarmasını istediklerini yazdı.
Sosyal medya hesabı üzerinden konuya ilişkin açıklama yapan Amani
Başörtüsünü çıkarmayan Amani al-Khatahtbeh, polisler tarafından
kelepçelenerek sorgulamaya alındı. Sorgulama 6 saat sürdü. Olay New York City yakınlarındaki Newark uluslararası havaalanında meydana geldi. American Airlines yönetimi konuya ilişkin bir açıklama yapmadı.
TOPLUM
27 Kasım 2020
15
İnfak Kampanyası ile Balkanlardan Japonya’ya 12 Proje Desteklenecek AVRUPA
Avrupa Cami Yapma ve Yaşatma Derneği EMUG öncülüğünde yürütülen İnfak Kampanyası çerçevesinde bu sene toplam 12 projeye destek verilecek.
İ
slam Toplumu Millî Görüş’ün (IGMG) de destek verdiği İnfak Kampanyası ile Almanya’dan Avusturya’ya, Fransa’dan İsviçre’ye, İtalya’dan Japonya’ya ve Balkanlara Müslümanlar arasında güçlü bir bağ kuruluyor. İnfak Kampanyası 2020 adıyla yürütülen kampanyayı şu kuruluşlar yürütüyor: Vakıf (İslam Vakfı), SIG (İsviçre İslam Toplumu), IGMG Recklinghausen Şubesi, IGMG Nagold Şubesi, IGMÖ (Avusturya Müslümanları Mülkiyetler Topluluğu), UEPM (Avrupa Müslüman Özel Eğitim Birliği), SHOH (Sancak İnsani Yardım Organizasyonu), JİBKM (Japonya İslam Birliği Kültür Merkezi). İnfak Kampanyasıyla farklı ülkelerdeki çocuk ve gençlere dil ve din bilgisini, kültürün, güzel ahlak ve Müslüman kimliği gibi değerleri aktarmak üzere tasarlanan eğitim projelerine destek olunuyor. İnfak Kampanyası ile bu sene toplam 12 proje desteklenecek. İnfak Kampanyası Hakında Ne dediler? Kemal Ergün – IGMG Başkanı “Peygamber Efendimiz a.s. şöyle buyurmuştur: ‘Ey Adem oğlu, infak et, malını hayır yolunda sarfet ki sana da infak olunsun, Allah sana karşılığını hem bu dünyada ve hem de ahirette versin.’ Bizler, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma medeniyetinin birer fertleri olarak, karşılığını yalnızca Allah’dan bekleyerek infak ederiz. İnfak Kampanyası ile desteklenen bu eğitim kurumlarımızda nice imanlı, topluma faydalı gençlerimiz yetişecektir. Duyarlı insanlarımızın bu anlamlı kampanyaya gerekli ilgiyi göstereceğine yürekten inanıyorum.” Mariendorf Kültür Merkezi (Berlin – Almanya) Ahmet Atış – Mariendorf Camii Başkanı “2021 yılının Ağustos ayında başlayacak ve 3 yıl içerisinde tamamlanacak eğitim merkezimizin içerisinde cami, gençlik evi/merkezi, çocuk kreşi, toplantı salonu olacak. Toplam 2.200 metrekarelik bir arsa üzerine inşa edilecek olan Mariendorf Kültür Merkezi’nde, 14 öğretmen, 5 belletmenle, 15 sınıfta 900 öğrenci
ders görecek. Anasınıfı, gençler ve kadınlara yönelik çalışma alanları eski, kiralık olan yerde yetersizdi. O bölgede, yakınlarda başka cami olmadığı için, bu camisi de olan kültür merkezinin önemi biraz daha öne çıkıyor. Mariendorf Kültür Merkezi desteklerinizle nesillerin yetişmesine katkı sağlayacak.” Sultan Abdulhamid Camii Külliyesi (Berlin – Almanya) Necmettin Özçelik – Sultan Abdulhamid Camii Başkanı “Daha önceki cemiyetimiz küçük olduğu için ihtiyaçlarımıza cevap veremiyordu. Namaz kılınan alanın küçük olması, çocuklarımız ve gençlerimizin eğitim alacağı mekanların olmayışı, Sultan Abdulhamid Camii Külliyesi için harekete geçmemizi sağladı. Yeni yerimizde 600 kişilik namaz kılma alanımız olacak. Kadınlar ve kızlar için özel sohbet programları, seminerler ve aktiviteler düzenlenebilecek. Külliyemizde çocuk kreşinin olmasını önemsiyoruz. Çünkü çocukların kreşten itibaren burada eğitim almaları yüksek ahlaka sahip genç neslin yetişmesine katkı sağlayacak. Buradan nice hafızlarımız yetişecek.” Not: Kovid testi pozitif çıkan ve şu an yoğun bakımda yatan Necmettin Başkan’a okurlarımızın dua etmesini istirham ediyoruz. Liestal Eğitim Merkezi (Liestal – İsviçre) Ahmet Yavuz – Liestal Eğitim Merkezi Proje Başkanı “Liestal Eğitim Merkezimiz cami olarak kullanılacak olmasının yanı sıra, imam hatip, kolej, anaokulu, gençlik evi olarak hizmet verecek; kütüp-
hanesi olacak. Toplam 2.705 metrekarelik bir arsa üzerine inşa edilecek merkezimizde; 7 sınıfta 6 öğretmen nezaretinde 300 öğrenci eğitim görebilecek. Camimiz 200 kişinin aynı anda ibadet etmesine uygun kapasiteye sahip olacak. Ayrıca toplantı ve konferans salonlarımız, hanımlar, gençler ve çocuklara ait eğitim/sohbet/seminer odalarımız hazır olacak. Eğitim Merkezimiz için gerekli imar izinlerini aldık, temelimizi attık. Eğitim merkezimizi Allah’ın izni ile 2023 yılının Ocak ayında hizmete açmayı planlıyoruz. İsviçre’nin Liestal kentinde böyle anlamlı bir projenin hayat bulması için insanlarımızdan destek bekliyoruz.” Millî Görüş Bölge ve Eğitim Merkezi (Milano – İtalya) Osman Duran – IGMG İtalya Bölge Başkanı “İtalya Milano’da hizmete girmesi için yoğun çaba sarf ettiğimiz Millî Görüş Bölge ve Eğitim Merkezimiz toplam 950 metrekarelik alana sahiptir. Eğitim merkezimizin üzerine oturduğu alan ise 450 metrekaredir. Merkezimizde 400 kişinin aynı anda ibadet edebileceği camii, 80 öğrencinin eğitim görebileceği 5 sınıf bulunmaktadır. Bu merkez Milano ve çevresindeki Müslüman toplumun kültürel ve manevi gelişimine katkı sağlayacaktır. 7-15 yaş arası çocuklarımızın temel dinî eğitimlerine ve okul derslerine destek vereceğiz; 15-30 yaş arası gençlerin kültürel ve sosyal gelişimine katkı sağlayacağız. Yoğun bir tadilat çalışmasının akabinde, 1 yıl içerisinde, eğitim merkezimizi Milano’daki tüm Müslümanların hizmetine inşallah açacağız. İtalya’da Müslümanların varlığına güç katacak bu anlamlı çalışmaya tüm kardeşlerimizden destek bekliyoruz.”
Ruhr-A Recklinghausen Eğitim Merkezi (Recklinghausen – Almanya) Şaban Nazlı – Ruhr-A Recklinghausen Eyüp Sultan Camii Başkanı “Bulunduğumuz bölgede yoğun bir Müslüman nüfusunun varlığı ve cemiyetimize olan teveccüh bizleri yeni ve daha geniş bir eğitim merkezinin inşaasına sevketti. Öğrenci sayımız arttıkça hizmet alanlarımız da arttı. Şu an 450’ye yakın öğrenci eğitim alıyor ve taleplere cevap veremiyoruz. Buradan eğitim almak için sırada bekleyen talebelerimiz var. Öğrencilerimiz arasında Bosna Hersekli, Sri Lankalı, Yemenli, Filistinli talebelerimiz de bulunuyor. Şu an kullandığımız yerin kısıtlı imkânlara sahip olması sebebiyle, öğrencilerimizi sabah ve öğle olarak iki vakitte alıyoruz. Yer sıkıntısından dolayı bazı kurslarımızı yapamıyoruz. Yeni eğitim binamıza geçmekle birlikte birçok faaliyetimizi daha rahat icra ediyor olacağız. 2.021 metrekarelik bir arsaya ve 1.600 metrekarelik bir kullanım alanına sahip olan yeni eğitim merkezimizde 14 sınıfta 250 öğrenci eğitim alabilecek. Yeni yerimizde 50 çocuğumuza kreş hizmeti verebileceğiz. Gençlerimizle bir araya gelmek, onlarla sohbet edebilmek için önceki yerimizi dardı. Şimdi ise 2 katlı, 160 metrekarelik bir yeri gençlerimize ayırdık. Kadınlar Teşkilatı ve Kadınlar Gençlik Teşkilatından kardeşlerimizin çalışmaları için de uygun yerlerimiz olacak. Projeyi bir an önce tamamlayıp, hizmete sunmak için gayret ediyoruz. Bu projeyi yürütmemizde sağladığı kolaylıklardan dolayı Recklinghausen Belediye Başkanı’na da teşekkür ediyoruz. Bu projemiz
çevre dostu bir proje. Binamız; oluşturulan sistemle kendi elektiriğini üreten ve ısınma sistemini doğal yollardan sağlayan bir yapıya sahip. Rabbim bizlere bu projeyi tamamlamayı, yeni binamızın koridorlarında çocuklarımızın cıvıltısını duymayı nasip etsin.” Nagold Kuba Eğitim ve Hafızlık Merkezi (Nagold – Almanya) Ahmet Lekesiz - Nagold Kuba Cemiyet Başkanı “Nagold Kuba Eğitim ve Hafızlık Merkezi projesine çok ihtiyacımız vardı. Bir önceki cemiyetimiz kiralıktı ve şu an tadilatını gerçekleştirdiğimiz yeni eğitim merkezimizin üçte bir büyüklüğündeydi. Eski cemiyetimiz şehrimizdeki Müslümanların ihtiyacına artık cevap veremiyordu. Yeni eğitim merkezimizde hafızlık sınıfımız ile 9 sınıfımız var. 15’i hafızlık öğrencisi olmak üzere toplam 165 öğrencimiz eğitim alabilecek. 350 kişinin aynı anda namaz kılmasına müsait bir camimiz var. Yeni eğitim merkezimide ayrıca ana okulumuz 20 çocuğumuza eğitim verebilecek. Ana okuluna gelen çocuklarımız İslam’ın güzelliklerini o yaşta öğrenebilecek, camii ile o yaşta tanışabilecekler. Çocuklarımızı okul hayatına hazırladığımız gibi, onlara İslamı en güzel şekilde öğrenmeleri için de güzel bir atmosfer oluşturmuş olacağız. Gençlerimizi de çok önemsiyoruz. Projenin ana amacı çocuklarımız ve gençlerimizdir. Her hafta sonu gençlerimize sohbet programları, onlarla farklı sosyal faaliyetleri çok daha rahat birşekilde yürüteceğiz. Hanım kardeşlerimiz için de sohbetler ve aktiviteler için uygun yerlerimiz olacak. Ekonomik sebeplerle Avrupa’nın farklı noktalarına gelen ve burada dinlerini yaşamak ve yaşatmak için gayret eden, mekânlar oluşturan ilk nesil büyüklerimizi hayırla yâd ediyoruz. İslamın barış ve esenlik dini olduğunu yaşadığımız şehirde temsil edecek nesiller yetiştirmek için gayretlerimizi sürdürüyoruz. Gayret bizden tevfik Allah’tandır. İnsanlarımızı bu projeye destek olmaya, hayrın bir ucundan tutmaya davet ediyoruz.” Gelecek sayımızda diğer projelerimizi tanıtmaya devam edeceğiz.
TOPLUM
HUKUK KÖŞESİ Veysel Pountso
27 Kasım 2020
16
Hollanda, Araba Sürerken Telefona Bakana 240 Avro Ceza Kesecek HOLLANDA
hukuk@camiahaber.com
Ebeveynler Çocuklarından Sorumlu(mu)dur?
Hollanda'da araba sürücüleri 16 Kasım tarihinden itibaren, telefona baktıkları tespit edildiğinde 240 Avro ceza ödeyecek.
Mutlaka her ebeveynin başına gelmiştir: Misafirlikte, dışarıda veya herhangi başka bir yerde çocuğu bir başkasına ait olan bir şeye zarar vermiştir. Peki yasal olarak ebeveynler çocuklarından sorumlu mudur? Yasal olarak ebeveynler çocuklarından sorumlu değillerdir. "Trafikte çocuklar 10 yaşından sonra bir şey için sorumlu tutulabilirler. "
Ebeveynlerin çocukları üzerinde denetim görevi vardır. Bununla bağlantılı ebeveynler en fazla denetim görevini ihlal etmiş olabilirler. Ancak denetim görevi ihlali var mı yok mu sorusunun cevabı için, önce çocukların yaşına, hangi hasarın ön görülebilir olduğuna ve öncesinden çocuğun uyarılıp uyarılmadığına bakılır. Misal olarak çocuklar kesinlikle havai fişeklerle yalnız bırakılmamalı ve ebeveynleri tarafından daima denetim altında olmalıdırlar. Ama çocuklar futbol oynarken, ebeveynlerin yasal olarak onların başında bir bekçi gibi bekleme hükümlülükleri yoktur. O hâlde ebeveynler çocuklarından sorumlu değillerse, bir hasar durumunda kim kimden sorumludur? Aklı başında olan - 7 yaş ve üstü - bir çocuk kendinden sorumludur. Bir hasar durumunda, ebeveynler çocuklarına destek çıkmak istemedikçe, çocuk oluşan zararı kendi ödemek zorundadır. Oluşan zararı o an kendi imkânları ile ödeyecek durumda olmasa bile, sorumluluğu ortadan kalkmaz. Çünkü zarara uğramış kişinin çocuğu dava etme ve tam 30 sene çocuktan hak talep etme hakkı vardır. Trafikte çocuğun sorumlulukları nelerdir? Trafikte çocuklar 10 yaşından sonra bir şey için sorumlu tutulabilirler. Misal olarak 8 yaşındaki bir çocuk bisiklet sürerken taşa takılıp istemeyerek bir arabaya zarar veriyor: Bu durumda bisiklet sürebilen bir çocuğun üzerinde ebeveynlerin denetim görevi yoktur, dolayısıyla oluşan hasar için sorumlu tutulamazlar. Çocuk 8 yaşında, yani 10 yaşın altında, bu durumda çocukta oluşan hasar için sorumlu tutulamaz. Arabanın tam kapsamlı sigortası yoksa, sigorta şirketi de hasarı üstlenmek istemeyecektir. Peki bu durumda oluşan hasardan kim sorumlu tutulur? Bu durumda kimse sorumlu tutulmaz. Zarara uğramış kişi böyle bir durumda ne yazık ki kimseden hak talebinde bulunamaz ve hasarı kendi üstlenmek zorundadır. Ancak arabanın tam kapsamlı sigortası varsa, oraya müracaat edebilir ama müracaatı kabul edilir mi belirsizdir. Bu sayımızda halk arasında yaygın olan “ebeveynler çocuklarından sorumludur” algısının aslında yasal olarak bir karşılığı olmadığını göstermeye çalıştık. Bir sonraki sayımızda buluşmak ümidi ile.
H
ollanda Kamu Savcılığı araba kullanırken telefonuna gözleriyle bakanlara 240 Avroluk ceza kesileceğini açıkladı. Sürücülerin en ufak göz hatalarının yol emniyetini tehlikeye at-
tığını bildiren savcılık, denetimlerin 16 Kasım 2020 tarihinden itibaren yapılacağını bildirdi. Bu tarihten itibaren sürücüler özel kameralarla takip edilecek. Özel kameraler sürücülerin telefonlarına göz atıp atmdığını tespit edecek.
Sürücülerin en çok telefon etmek üzere telefon defterine göz attığı belirtilirken ayrıca mesaj yazanın da sürücülerin dikkatini yoldan telefona çektiği ifade edildi. Şimdiye kadar sadece polis kontrolleri ile yapılan telefon kullanımı bundan sonra kameralarla da
kontrol edilecek. Kameralar, sürücülerin bu şekilde telefon kullanmalarını merkezi bilgi sistemine kaydedecek. Merkezi Yargı Tahsilat Dairesi (Centraal Justitieel Incassobureau) ise 240 Avroluk cezayı tahsil edecek.
“Ayrımcı Dil Şartı Hollanda Vatandaşlığını Engelliyor” HOLLANDA
Hollanda'nın yeni vatandaşlık yasasında öngörülen dil şartının, entegrasyonu başardıkları belgelenen 100 bin göçmen için Hollanda vatandaşlığını imkânsız hale getirdiği bidirildi.
M
ültecilerin meseleleri ile ilgilenen Vluchtelingenwerk Nederland, Hollanda’da vatandaşlık için getirilen dil şartını eleştirdi. RTL Nieuws’e konuşan mülteci kuruluşu Vluchtelingenwerk Nederland temsilcisi, hükûmetin Hollanda vatandaşlığı almak için şart koştuğu Hollandaca dil bilme şartlarının, ülkedeki 50 bin ila 100 bin mülteci için Hollanda vatandaşlığını ulaşılamaz hâle getireceğini söyledi.
Vluchtelingenwerk Nederland, yeni dil şartının bir grup “ikinci sınıf vatandaş” ile sonuçlanacak “ayrımcı bir etkiye” sahip olduğunu dile getirdi. Hollanda’da mültecilik statüsü kazananlara, mültecilerin geldikleri ülkelerdeki durumun güvensiz kaldığı sürece beş yıl süreyle geçerli olan geçici oturma izni veriliyor. Mülteci, 5 yıl sonra daimi oturma izni alabiliyor. Hollanda vatandaşı olmak için ise, daha pek çok şeyin
yanı sıra entegrasyon şartlarını da yerine getirmesi gerekiyor. Entegrasyon şartı, Hollandacayı, Hollanda kültürünü ve Hollanda tarihini öğrenmeyi kapsayan yaklaşık üç yılı bulan bir eğitimi öngörüyor. Bu 3 yıl sonunda ise sınav gerekiyor. Buna ramen Hollanda hükûmeti “Vatandaşlığa Geçiş Sınavı Kararnamesi”yle vatandaşlık sürecindeki dil şartını daha da zorlaştırmak istiyor. Vluchtelingenwerk, bu yeni şartların, mevcut tüm entegrasyon
şartlarını yerine getirmelerine rağmen sayıları 100 bini bulan mülteci ve göçmenin vatandaşlık alamayacakları anlamına geldiğini bildirdi. Vluchtelingenwerk yaptığı açıklamada, “Hükûmetin şu anda yapmak istediği şey, vatandaşlığa kabul için dil şartını entegrasyon şartından daha yüksek hâle getirmek. Bu nedenle entegrasyonu başardıkları açıklanan mültecilerin büyük çoğunluğu aniden Hollanda vatandaşlığı koşullarını karşılamıyor.” dedi.
TOPLUM
27 Kasım 2020
“Bizler Barıştan Yana Olan Teşkilatın Müntesipleriyiz”
BAKIŞ AÇISI İlhan Bilgü ibilgu@camiahaber.com
Avrupa’nın Yeni Afyonu: İslam Düşmanlığı ve Müslüman Nefreti
FRANSA
IGMG Teşkilatlanma Başkanı Murat İleri, 500 kişinin katılım sağladı Fransa İslam Toplumu Millî Görüş Genişletilmiş İdareciler Toplantısı’nda güncel meselelerle alakalı konuştu. KÖKSAL ALTUNTAŞ
F
ransa İslam Toplumu Millî Görüş, Genişletilmiş İdareciler Toplantısı gerçekleştirdi. 500 kişinin katılım sağladığı online toplantıda İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Teşkilatlanma Başkanı Murat İleri, IGMG Genel Sekreteri Bekir Altaş, IGMG Genel Sekreter Yardımcısı Ünal Koyuncu, Fransa İslam Toplumu Millî Görüş (CIMG) Genel Sekreteri Fatih Sarıkır ve CIMG Lyon Bölge Başkanı Ahmet Yavuz hazır bulundu. Toplantı, CIMG bölge ve şube idarecileriyle online platform üzerinden gerçekleştirilirken, güncel meselelerle ilgili müzakerelerde bulunuldu.
“NEFRET SÖYLEMLERİNE KARŞI DİKKATLİ OLUNMASI GEREK”
“ETKİLİ VE YETKİLİ KİŞİLERLE İRTİBAT HÂLİNDE OLUNMASI GEREK”
İslam Toplumu Millî Görüş Teşkilatlanma Başkanı Murat İleri, toplantıda hassas bir dönemden geçtiklerini ve her zaman olduğundan daha fazla dikkatli olarak, kin ve nefret söylemlerine karşı dikkatli olunmasını önerdi. Paris, Nice ve Viyana şehrinde yaşanan olayların İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) tarafından tasvip edilmediğini ve kınandığını ifade etti. “Bizler her zaman barış, hoşgörü ve huzurdan yana olan teşkilatın müntesipleriyiz.” ifadelerini kullandı.
Murat İleri ayrıca “Bulunduğumuz yerlerde mahallî aktörlerin sayılarının artırılması gerek.” derken, etkili ve yetkili kişilerle irtibat hâlinde olunması gerektiğinin altını çizdi. Bu kişilerle ikili ilişkileri iyi tutarak, kendilerini tanıtmaları gerektiğini ifade etti. Sözlerine pandemi sürecinde yapılan çalışmaların önemine değinerek devam eden İleri, “Bundan sonra da gönül köprülerinin devam etmesi, üyelerimizin, cemaatimizin ve komşularımızın hâl ve hatırları sorulması, ihtiyaçlarının giderilmesi gerek.” diye konuştu.
Toplantıda ayrıca IGMG Genel Sekreteri Bekir Altaş da dünyadaki İslam algısı ve IGMG’ye yönelik yapılan suçlamalar hakkında konuştu. IGMG Genel Sekreter Yardımcısı Ünal Koyuncu ise Avrupa’daki gelişmeler ve IGMG’nin bu konularla ilgili tutumuyla alakalı bilgi verdi. CIMG Fransa Genel Sekreteri Fatih Sarıkır ise Fransa’da yaşanan gelişmelere değindi. CIMG Lyon Bölge Başkanı Ahmet Yavuz da “Zor bir süreçten geçiyoruz, pandemi sürecinin sıkıntıları, içerisinde yaşadığımız coğrafyada İslamofobi ile alakalı sıkıntılar bizi asla ümitsizliğe sevketmemeli.” diye kaydetti.
IGMG Köln Bölgesi Karantinadaki Aileleri Ziyaret Etti ALMANYA
IGMG Köln Bölge Yönetim Kurulu 15 Kasım günü ziyaret ettikleri evlere simit, poğaça ve taze ekmek götürdü.
İ
17
slam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Köln Bölge Yürütme Kurulu ve bölgeye bağlı cemiyetler, başta teşkilat mensubu ve üyeleri olmak üzere koronaya yakalanan aileleri ziyaret etti. IGMG Köln Bölge Yürütme Kurulu üyeleri pazar günü ziyaret ettikleri evlere simit, poğaça ve taze ekmek götürdü. Bulaşma riskini dikkate alan heyet, ailelerle kapı dışından sohbet etti, ihtiyaçlarını sordu.
Ziyaretlerle ilgili bilgi veren İslam Toplumu Milli Görüş Köln Bölge Başkanı Ali Bozkurt korona sebebiyle karantina altında bulunan ailelerin hâl ve hatırları ile ihtiyaçlarını sorduklarını, hastalara da geçmiş olsun dileklerini ilettiklerini bildirdi. Köln Bölgesi ve cemiyetlerin ziyaret ettiği aileler de bu sıkıntılı dönemde yaptıkları ziyaret dolayısıyla Köln Bölgesine ve cemiyetlerine men-
muniyet ve teşekkürlerini iletti. Kalk şubesinin ziyaret etiği Yılmaz ailesi de bu aksiyonun çocuklar için de güzel bir örnek olduğuna işaret etti. Yılmaz ailesi, çocuklarına “Bakın, biz dışarı çıkamıyoruz diye yardımsever insanlar bize geldi. Bu işleri yapanlar gönüllü insanlar. Bizi düşünüp kapımıza kadar geldiler. Yarın da siz aynısını başkaları için yapacaksınız.” diyerek çocuklarına nasihatler de bulunduklarını belirtti.
“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Enbiyâ suresi, 21:35)
Şu yazdıklarımı bir kenara not edin. Abarttığımı da sanmayın. Eğer birisi sizin karşınıza en azından şu argümanlarla çıkıp İslam’a ve Müslümanlara diyecek bir şeyi olmadığını, ama, “Siyasal İslam’a” karşı olduğunu söylüyorsa bilin ki, o kimse bilinçli ya da bilinçsiz bir İslam düşmanıdır. "Her kim, İslam’ın, dolayısıyla Müslümanların ailede erkeğe sorgusuz yetki yüklediğini, bunun için de patrialkal bir hayat sürmeyi şart koştuğunu söylüyorsa İslam düşmanıdır."
Yazının başlığı siyasal bilimci Patrycja Sasnal ve sosyal bilimci Yasemin El Menouar’ın İngiliz Guardian gazetesine yazdıkları bir yazının başlığından uyarlamadır. Onlar, konuyu “Avrupa’yı zehirleyen sosyal bir pandemi: Müslüman nefreti” olarak işlemişler. Doğrudur. Bizim meseleyi afyona benzetmemizin sebebi ise, böylece Avrupa toplumlarının çok kolay bir şekilde uyutularak Müslüman nefretlerinin artırılmasına dikkat çekmek içindir. Onun içindir ki, İslam düşmanlarından kim olursa olsun, isterseniz en okkalıklı profesörleri, İslam uzmanları, İslam eleştirmenleri, liberal ya da ılımlı Müslümanları olsun eğer şu aşağıdaki argümanlarla karşınıza çıkıyorsa not edin: O kimse bilerek İslam düşmanlığı yapıyor. Yok bunu reddedip inkâr ediyorsa, afyonlanmış bir şekilde bu düşmanlığını izhar ediyor demektir. Baştan da söyledim. Abarttığımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Müslümanların, Tanrı adına dünya hakimiyeti kurmak niyetinde olduğunu, dinî kuralları, seküler kurallardan üstün tuttuğunu söyleyen bir kimse, İslam nefreti aşılıyor demektir. Her kim, Müslümanların kadın erkek-eşitliğine karşı çıktığını, kadınlarla erkeklerin karışık olarak bir arada bulunmasını uygun görmediğini, kadınların tesettürünü savunmakla kadınları aşağıladıklarını ve bunu fetiş hâline getirdiklerini söylüyorsa, İslam düşmanlığı yapıyor demektir. Her kim, İslam’ın, dolayısıyla Müslümanların ailede erkeğe sorgusuz yetki yüklediğini, bunun için de patrialkal bir hayat sürmeyi şart koştuğunu söylüyorsa İslam düşmanıdır. Ve yine her kim, Kur’an’ın modern hayata uygun bir şekilde yorumlamasını, fanatizm, aşırılık ve siyasal İslam olarak görüyorsa, o kimse, İslam düşmanlığında çığır açıyor demektir. Hatta, biraz daha ileri giderek, Kur’an’ın Allah tarafından Muhammed’e harfi harfine aynen indirildiğine inanmanın dinsel fanatiklik olduğunu iddia ediyorsa o kimse İslam düşmanıdır. “Sekülerliğe ve laikliğe karşı çıkmanın bir göstergesi olarak, her kim, dünyada helâl-haram dengesi gözetiyorsa, nikâhsız cinsel ilişkiye karşı çıkıyorsa Batı değerlerine de karşı çıkar!” diyorsa o kimse kesinlikle İslam düşmanıdır.
CIMG France | Cenaze Fonu CIMG France - Confédération Islamique Millî Görüş | İslam Toplumu Millî Görüş 64 rue du Faubourg Saint-Denis | 75010 Paris | T 01 45 23 41 55 | F 01 47 70 34 96 info@cenazefonu.fr | www.cenazefonu.fr
Listeyi uzatmak mümkündür, ama şimdilik bununla yetinelim.
GENÇLIK
27 Kasım 2020
18
Müslüman Gençlerden Örnek Davranış:
Afrika’da Su Kuyusu Açtırdılar FRANSA
Fransa İslam Toplumu Millî Görüş Alpes Bölgesi Yıldız Gençlik Kursu mezunları, Afrika kıtasında bulunan Nijerya’da su kuyusu açtırdı.
F
ransa İslam Toplumu Millî Görüş (CIMG) Alpes Bölgesi Yıldız Gençlik Kursu mezunları, örnek bir davranışa imza attı. Gençler, harçlıklarıyla, anne-baba ve çevrelerinden topladıkları paralarla Afrika’da bulunan Nijerya’da su kuyusu açtırdı.
“HASENE DERSİNDEN SONRA KARAR VERDİK”
Çalışmanın nasıl meydana geldiğini Yıldız Gençlik Kursu Müdürü Ahmet N. Cuny, Camia’ya anlattı. Cuny, öğrencileri ile Hasene International derneğinin yapmış olduğu yardım kampanyaları hakkında bir ders işlediklerini belirtirken, “Dersi, o dönemde CIMG Alpes Bölge Gençlik Teşkilatı Sosyal Hizmetler Başkanı olan Mikail Tamtürk verdi. Kumanya Kampanyası kapsamında Nijerya’da gözlemci olarak katıldığı çalışmaların sunumunu yaptı. Dersin ardından gençler ile su kuyusu projesini gerçekleştirmek için karar aldık.” diye kaydetti.
“BENİM İÇİN GURUR VERİCİYDİ”
Öğrencilerden Hasan YIlmaz ise şu ifadelerde bulundu: “Sınıf olarak su kuyusu projesine başladığımızda ilk olarak babama gittim ve kendisine, ‘bu projeye katkıda bulunmak ister misin’ diye sordum. Olumlu cevap vererek katkıda bulundu. Daha sonrasında ise diğer aile fertlerine teklifde bulundum. Kampanyamızın sonunda kuyumuzun resimleri geldi. Bu benim için gurur vericiydi.” “BİRİSİNİ MUTLU ETMEK ÇOK GÜZEL BİR DUYGU”
Diğer bir öğrenci Mustafa Keskin ise kuyunun masrafları için para toplamaya başladıklarında,
kampanyaya, harçlığından bazen 5, bazen 10 Euro eklediğini ifade etti. Annesinin arkadaşlarına da projeyi tanıttığını ve kendilerinin de yardımcı olduklarımı belirten Keskin, “Bu projemiz bana yardımlaşmanın önemini hatırlattı. Kuyumuzun belgeleri bize ulaştığında ve sınıfımızın ismini görünce çok sevindim. En çokta çocuk-
ları görünce içimde bir mutluluk oluştu. Birisini mutlu etmek bence çok güzel bir duygu.” ifadelerini kullandı. YILDIZ GENÇLİK KURSU
İslam Toplumu Millî Görüş Gençlik Teşkilatı’nın çalışması olan Yıldız Gençlik Kursu, 16 ve üstü yaş
kitlesine hitap ediyor ve geleceğin cami yöneticilerini yetiştirmeyi hedefliyor. Hafta sonu kurslarından temel eğitimini almış gençler, Yıldız Gençlik Kursu’ndan sosyal yetkinlikleri hedef alan eğitim sürecinden geçiyor. Böylece dinî eğitimin yanısıra, günlük yaşamda ve hizmet esnasında yardımcı olacak bilgi ve donanımlar veriliyor.
Kardeş Şube Günleri Çağın Ruhuna Yenilmeyen Değeri Ön Plana Çıkardı ALMANYA
İslam Toplumu Millî Görüş Kadınlar Gençlik Teşkilatı “Kardeş Şube Günleri” projesini koronavirüs salgını nedeniyle farklı şekilde hayata geçirdi. Her yıl birbirini ziyaret eden şubeler, bu defa mektuplaştı.
İ
slam Toplumu Millî Görüş Kadınlar Gençlik Teşkilatı bu sene Kardeş Şube Günleri projesini, koronavirüs salgını nedeniyle farklı şekilde hayata geçirdi. Her yıl birbirine yakın şubeler bölge tarafından kardeş ilan ediliyor, karşılıklı ziyaretler yapılıyordu. Bu yıl ise unutulmaya yüz tutmuş bir değer ön plana çıkarıldı. Kardeş şubeler birbirlerine mektup yazdı. MEKTUPLAŞMA UNUTULMAYA MAHKUM DEĞİL
Projeye 31 bölgeden 238 şube katılarak, top-
lamda 253 mektup kaleme alındı. İslam Toplumu Millî Görüş Kadınlar Gençlik Teşkilatı Başkanı Meryem Saral, “Mektuplaşma gençlerimiz tarafından benimsendi. Bu çalışma bize, internet çağında mektuplaşmanın unutulmaya mahkum bir gelenek olmadığını kanıtladı.” dedi. TÜRKÇEMİZİ GELİŞTİRMEYE YÖNELİK FAALİYETLERE DEVAM EDECEĞİZ
Mektuplaşma projesinden sorumlu Teşkilatlanma Birimi Başkanı Zehra Karataş, binlerce yıllık bu geleneğin, gençlerin yazı dilini ge-
liştirmelerine katkı sağladığını ifade etti ve ekledi, “Türkçemizi geliştirmeye ve kültürümüze yönelik faaliyetleri devam ettireceğiz”. MEKTUP, SAMİMİYET GÖSTERGESİDİR
Dilin önemine vurgu yapan Karataş, “Dil fertleri birbirine bağlayan bir unsurdur. Birbirimizi göremediğimiz, ziyaret edemediğimiz şu zor dönemlerde, el yazısıyla yazılmış sıcak bir kaç satır mektup, samimiyet göstergesidir.” ifadelerini kullandı. Mektubun içeriğinden bahseden Karataş, “Şubelerimiz koronavirüs salgını sürecinde yaptıkları faaliyetleri yazdılar,
nasihatler ve dualar ile mektuplar süslendi.” dedi. Birçok mektubun eski bir gelenek olan, mektup mühürleme yöntemi ile kapatıldığına dikkat çeken Karataş, gençlerin geleneklerine meraklı ve saygılı olduğunu ifade etti. PROJE GENÇLER TARAFINDAN BENİMSENDİ
Karataş, “Toplum olarak geçirdiğimiz şu zorlu süreci hafifletmek adına genç kardeşlerimize böyle bir çalışma sunduk. Projenin gençler tarafından sahiplenilmesi ayrıca mutluluk verici.” dedi.
GENÇLIK
27 Kasım 2020
19
“Dil, Dinî Kültürden Ve
Anlayıştan Uzak Değildir” ABDUSSAMED KÖKSAL
G
üney Hollanda Bölgesi Gençlik Teşkilâtı (NIF Jongeren) “Dil ve Zihniyet” konulu eğitim semineri ile gençlerin dilin gelişmesinde ve kulanımında zihniyet bağını ele aldı. Seminer ile Avrupa’da yaşayan Anadolu kökenli insanların Türkçelerinin nesilden nesile gittikçe zayıfladığı gerçeğinden hareketle Türk gençlerin Türkçenin ehemmiyetinin yeniden farkına varmalarına destek olmak ve Türkçenin kullanımı konusunda gençlerin bilinçlendirilmesi hedeflendi. Muhtelif ülkelerden katılım sağlanan program internet üzerinden icra edilirken, programı yaklaşık 750 kişi izledi.
HOLLANDA
İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Güney Hollanda Bölgesi Gençlik Teşkilâtı (NIF Jongeren) “Dil ve Zihniyet” konulu Eğitim Semineri ile gençlerin ufkunu genişletti.
“Dil ve Zihniyet” konulu semineri IGMG İrşad Birimi Araştırma Görevlisi olan Muhammed Mustafa Yüksel tarafından gençlerin alakasına arz edildi. Yüksel seminerde özet olarak; dilin, dinî kültürden ve anlayıştan uzak olmadığı, bilâkis doğrudan ve dolaylı olarak etkisinin olduğunu, derin bir düşünmenin sadece insanın ‘Ana dili’ dahilinde bir kıymete hâiz olduğunu, Türkçenin, Anadolu insanlarının kullanımıyla takriben
İsim Ali Duman Mehmet Ali Doğan Dalife Kilinç Gülsüm Akkılıç Hatice Yücebaş Laila Otto Ali Akman Kudret Aktürk Erol Güzelşahin Tzavit Sali Hassib Abdullah Mustafa Yasin Sıdıka Ünal Miraç Önügören Ahmet Küçük Durmuş Kara Mehmet Orhan Ahmet Özçelik Bayram Cağlar Baby Küçük Emine Balcı Ertuğrul Polat Hassan Alioglou Halit Eşiyok Baby Darvishi Hatice Kiran Müslüm Sungur Salim Koçak Yusuf İçli ismet Sayimoğlu Kenan Uluç Ihazbija Zahirovic Sukrije Sujfulai Abdurrahim Karabacak Resmie Mahmudova Mehmed İdris Arslan Mehmet Ali Çınar İrfan Zahirovic Djazia Boumazouza
1000 yıllık süreç içerisinde İslamileştiğini konularına değindi. Yüksel gençlere Türkçeleri ne kadar zayıf olursa o kadar kolay yeni oluşmuş İslami akımlara maruz kalabileceklerini misallr vererek anlattı. Yüksel gençlerin temeli sağlam bir zihniyete sahip olabilmeleri için, mutlaka Türkçeyi iyi bir düzeyde bilmelerini ifade ederek seminerine son verdi. NIF Gençlik Teşkilatı (GT) Eğitim Başkanı Abdussamed Köksal seminerle ilgili olarak
Vefat tarihi
Bölge ve şubesi
05.11.2020 05.11.2020 06.11.2020 06.11.2020 07.11.2020 07.11.2020 07.11.2020 08.11.2020 08.11.2020 08.11.2020 08.11.2020 08.11.2020 08.11.2020 09.11.2020 09.11.2020 11.11.2020 12.11.2020 12.11.2020 12.11.2020 12.11.2020 13.11.2020 13.11.2020 13.11.2020 13.11.2020 14.11.2020 15.11.2020 15.11.2020 15.11.2020 16.11.2020 16.11.2020 16.11.2020 16.11.2020 18.11.2020 19.11.2020 19.11.2020 19.11.2020 20.11.2020 20.11.2020
Köln/Weidenpesch Ruhr-A/Werdohl Ukba-Viyana Cenaze Merkez Büro Hamburg/Hamburg Merkez Köln/Kalk Hamburg/Hamburg Merkez Ruhr-A/Do - Anadolu Hessen/Bad Homburg Hessen/Rüsselsheim Hessen/Frankfurt West Württemberg/Wangen K. Bavyera/Hof Bremen/Rotenburg Berlin/Charlottenburg.en. R.-N.-Saar/Worms Berlin/Neuköln-Gop Ruhr-A/Do - Anadolu Ruhr-A/Do - Derne Ukba-Viyana Cenaze Merkez Büro Düsseldorf/Mg- Rheydt Linz/Linz K. Bavyera/Nürnberg-Merkez Hessen/Lollar Ukba-Viyana Cenaze Merkez Büro Berlin/Kreuzberg-Me Köln/Düren Hannover/Peine Hessen/Rüsselsheim Schwaben/Laichingen Berlin/Kreuzberg-Me Bremen/B-Hemelingen Linz/Perg Württemberg/Heilbronn Berlin/Kreuzberg-H.b Linz/Wels Württemberg/Aalen Bremen/Hemelingen Hessen/Rüsselsheim
Darul-bekâya irtihal eden merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet ve mağfiret, sevenlerine ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederiz. Ruhlarına El-Fâtiha.
seminerin düzenlenmesinde emeği geçen herkese ve bilhassa NIF GT Bölge idaresinde bulunan Necmettin Aydın ve Arif Emre Lâle’ye tşekkürlerini sundu. Abdussamed Köksal, böyle güncel konuları irdeleyen bir eğitim semineri düzenleyerek, eşi benzeri görülmemiş bir istikâmette ilerlediklerini ve bu şekilde gençlerin ufuklarını açmalarına yardımcı olacaklarını ifade ederek; diğer bölgeleri de böyle konular işlemeleri hususunda teşvik ettiklerine inandıklarını söyledi.
AILE
Sizden Gelenler Meryem Özmen-Yaylak aile@camiahaber.com
Zaten Ne İşe Yararım Ki? “Sürekli bir git gel var düşüncelerimde. İç sesimle boğuşuyorum. Kendimi o kadar yetersiz hissediyorum ki anlatamam. Tam bir şeye karar verdim derken iç sesim bana başarısız olduğumu söylüyor. Motivemi kaybediyorum.” Bu yazımızda da yukarıdaki satırları bizimle paylaşan danışanımıza cevabımızı paylaşıyouruz. Yazmış olduğunuz satırlar arasında muazzam bir şey gizlenmiş. Motive kaynağınızın eksilme nedenini biliyorsunuz. Bu çok büyük bir başarı. Siz sorunu kökünden çözmek için en temel adımı atmışsınız bile. Gelin şimdi birlikte birkaç adım daha atalım. Olumsuz düşüncelerimizi değiştirmek için ne yapabiliriz? Örneğin; bir işe başlamak üzeresiniz ama etrafınızda motivenizi kıran birçok sebep var. O sebeplerden biri de başarısız olacağınızı söyleyip duran bir ses. Sizin de dediğiniz gibi işte iç sesiniz. İç sesinizin hakimiyetini elinizden bırakmamak için: 1. Kendinize hakaret etmeyin. Başınıza bir başarısızlık geldiğinde “ben başarısızım” demek kendinize yapabileceğiniz en büyük haksızlıktır. Bardağın dolu tarafından bakın. Mesela; arzuladığım tren bağlantısını alamadım. Diğer bağlantımı beklerken zamanı kendim için değerlendirebilirim gibi yaşadığınız şeylere olumlu bir yorum katın. 2. Olumsuz düşüncelerinden uzak durun. Her durumda olumsuz bir düşünceye kapılmak en kolay yoldur. Bu düşünce tarzı olumlu sonuçlar vermeyecektir. Çünkü yapmanız gereken şeyleri doğru yapmanıza engel olur. Sizi motive eden şeylere odaklanın. 3. Başarısızlıklarınızı unutmak istiyosanız, düşünmeyin. Kötü olaylar üzerinde sürekli düşünmek, bu olayları olduğundan çok daha önemli gösterir. Zihninize olumsuz düşünceler geldiğinde zihin oyalayan şeylerle meşgul olun. Örgü örün, bilmece çözün mesela. 4. İç sesinizi yeniden şekillendirin. Kendinizle ilgili olumsuz bir düşünce fark ediyorsanız öncelikle hislerinizi kabul edin. Daha sonra bu hislerin kaynağını tespit edin. Ardından bu düşüncenize daha olumlu bir tarza değiştirin. Kafanızda dönen sözlerin kime ait olduğunu çıkarın. “Şu an kendimi çok yetersiz hissediyorum çünkü bana verilen görevi yerine getiremedim. Eski patronum bana yapamadığım işler için ne kadar beceriksiz olduğumu söylerdi. Bu düşünce bana ait değil, bu eski patronumun sözleridir. Ben başarılı bir çalışanım. Elimden gelen bütün becerilerimi ortaya koydum. Verilen görev benim sınırlarımı aşıyor. Bundan sonra bir görev alırken düşüneceğim.” 5. Mükemmeliyetçilikten kaçının. Bazı insanlar mükemmel bir iş yapmadıklarında bunu kabullenmekte zorluk çekerler. Kafanızdaki resimlere veda edin. Bir işi yaparken ortaya koyduğunuz çabanız belirleyicidir. Neticeden ziyade neticeye giden yola odaklanın.
27 Kasım 2020
20
Sosyal medyanın dijital yerli çocuklar ve gençler üzerindeki etkisi nedir? 90’lar 2000’li yıllarda doğan çocuk ve gençleri “digital natives” yani dijital yerli olarak tanımlıyoruz. Dijital yerli, günümüz teknolojisinin var olduğu ortamda doğmuş ve televizyon, bilgisayar, akıllı telefon, sosyal medya gibi dijital araçlar ile büyümüş ve ana dili öğrenir gibi kullanmayı öğrenmiş kişiler için kullanılır.
SOSYAL MEDYA
TUBA ÇAPKIN
Dijital yerli olarak tanımladığımız çocuk ve gençler; sosyal medya, YouTube, Facebook, SnapChat, Instagram, WhatsApp’in olmadığı bir dünya tanımıyorlar. Son on yılın bize gösterdiği de sosyal medyanın hayatımızdan bir daha asla çıkmayacağıdır. O hâlde bizlerin sosyal ve dijital hayatın olumlu yönlerini görmesi ve aynı zamanda eleştirel bir yaklaşıma sahip olması gerekiyor. Peki özellikle gençler için sosyal medyayı vazgeçilmez bir iletişim aracı kılan nedir?
Peki şimdi hep beraber bu 5 unsurun gelişim psikolojisi açısından içerebileceği tehlikelere bakalım. Kontrolsüz paylaşılan resim ve videolar farklı amaçlar için indirilebilinir ve kullanılabilir. Çocuk veya genç özel bilgilerini paylaşarak kendini tehlikeye sokabilir.
3.
1.
Sosyal medya çocuk ve gençlere yetişkinlerden uzakta fotoğraf, video ve yorumlar ile kendilerini ifade etme imkânı sağlar. Aile ve okulun yanı sıra sosyalleşme fırsatı sunuyor.
2.
Sosyal medya kanallarının her biri farklı bir uygulama ile çocuk ve gençlere beğenilme ve takdir edilme olasılığı sunuyor. Gelen beğeniler, yorumlar ve yükselen takipçi sayısı bu anlamda önemli bir unsur.
Her zaman ve devamlı ulaşılır olma zorunluluğu, konulardan haberdar olma, fikrini beyan etme mecburiyeti çocuk ve gençler üzerinde baskı oluşturur. WhatsApp’de çevrim içi olunduğu hâlde yazılmamış bir mesaj, mavi tık olmasına rağmen cevap alamamak/verememek en iyi arkadaşla ile bile bir tartışma çıkmasını sağlayabiliyor. Instagramda “geri takip etmezsem ayıp olur” fikri, SnapChatin kiminle kaç gün kesintisiz irtibatta kaldığını
4.
WhatsApp grubunda konuşulan bir konuyu kaçırma, kayıtsız kalma korkusu çocuk ve gençleri her daim çevrim içi (online) olma arzusuna itiyor.
5.
Son olarak sosyal medyanın dikkat dağıtmak, kötü his ve düşünceleri bastırmak ve unutmak için kullanıldığını söyleyebiliriz.
4.
gösteriyor olması sosyal medyanın çocuk ve gençler üzerinde baskı oluşturan özellikleri.
1.
2.
Ekran arkasından iletişim kurmak ve emojiler ile duygularını ifade etmek yüz yüze konuşmaktan daha kolay geliyor.
İletişim ve bağ kurmak kötü bir unsur değildir, yaşıtlar ile olduğu sürece. Pedofili olan kişiler çocuk profili arkasına saklanarak çocuklar ile iletişime geçebiliyorlar. Bu çocukların sonuçlarını kestiremeyeceği bir tehlikedir. Aynı şekilde sayfalar tarafından paylaşılan içerikler de çocukların gelişimini olumsuz etkileyebiliyor.
Beğeni ve takipçi sayısı beyindeki ödül mekanizmasını aktifleştirir. Çocuk veya gencin takdir ve beğenilme duygusunu sadece sosyal medyadaki beğeni ve takipçi sayısı üzerinden hissetmeye başladığında oradan gelecek tepkiye bağımlı olmaya başlar.
3.
Kötü notlar, arkadaşlar ile stres, ev içerisindeki huzursuzluk... Bunları konuşmak yerine, kötü duyguları sosyal medyada bastırarak unutmayı öğrenilmesi, sorunları ertelemeyi, bastırmayı öğrettiği gibi, bağımlılık faktörünü de güçlendirir.
5.
6.
Velilerin, sosyal medyanın çocuklarına sağladığı pozitif etkileri ve tehlikelerini bilmeleri, onları anlama ve eğitme imkânı sağlar. Bir sonraki yazımda da ebeveynlerin nasıl bir yöntem ve eğitim ile olumlu etkiler oluşturabileceğini sizler için ele alacağım.
AILE
27 Kasım 2020
Uzaktan Eğitim Döneminde Ailelere 9 Altın Öneri Kovid-19 pandemisi nedeniyle çocuklar gerek okul, gerekse camilerdeki derslerinde dönem dönem uzaktan eğitime geçiyor. Bu dönemi daha kolay geçirmeyi sağlayacak ipuçları için konunun uzmanına kulak verdik.
Ç
ocuk-ergen psikiyatrı Prof. Dr. Mücahit Öztürk, ebeveynlerin uzaktan eğitim döneminde çocuklarına teknoloji kullanımı konusunda iyi bir model olmaları, stres durumları ile nasıl başa çıkacağını öğretmeye çalışmaları önerisinde bulundu. Türkiye Yeşilay Genel Başkanı da olan Prof. Öztürk, dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecinin uluslararası kamuoyunda eğitim sistemine bakışı da etkilediğini, alınan tedbirlerden en çok etkilenen alanların başında eğitimin geldiğini belirtti. Okulların yüz yüze eğitim faaliyetlerinin online platformlar üzerinden gerçekleştirilmeye başlanmasının çocukları, gençleri ve aileleri daha önce hiç karşılaşmadıkları bir durumda bıraktığını ifade eden Prof. Dr. Öztürk'ün değerlendirmesini derledik:
Dikkat: Aşırı teknoloji kullanımı bağımlılık yapabilir Uzaktan eğitimin yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmasıyla beraber bilgisayar, televizyon, cep telefonu ve tablet gibi teknolojik cihazların başında geçirilen süre olağan dışı seviyede arttı. Bu artış eğitim faaliyetlerinin aksamaması adına sevindirici olsa da belli yönleriyle de üzerine düşünülmesi gereken bir konu olma özelliği taşıyor. Aşırı teknoloji kullanımının, çocuk ve ergenlerin sosyal gelişiminin olumsuz etkilenmesi, aile içi bağların zayıflaması ve kişinin yalnızlaşması gibi birçok riski barındırdığını biliyoruz. Bu risklerin ilerleyen süreçlerde teknoloji bağımlılığı vakalarında artışa neden olması da muhtemel. Teknoloji kullanımına dair benimsenebilecek belli ilkeler, birey ve toplum sağlığını tehdit eden risklerden korunma adına kritik önem taşıyor.
Aileler ve çocuklar bu dönemde birçok alışkanlığını ve yaşam stilini değiştirmek durumunda kaldı. Bu değişimler riskli davranışlarla beraber kaygı ve stres düzeylerinin de artmasına neden oldu. Bu kaygılarla baş etme noktasında teknoloji ile gereğinden fazla zaman geçirildi. bu durumda aile fertleri öncelikle yaşadıkları kaygılar konusunda hep beraber konuşmalı ve kaygı ile mücadele için grup oyunları, spor gibi yöntemlere yönelmelidir.
Uzaktan eğitimde de düzeni korumak önemli Uzaktan eğitim sürecinde, ev ve okul kavramlarının çocukların zihnindeki ayrımının kaybolabilir. Bu nedenle bu süreçte düzeni korumak önemlidir. Bu dönemde mevcut rutini mümkün olduğunca korumaya çalışmak iyi bir başlangıç olabilir. Hafta içi ve hafta sonu ayrımına varılması, uyku saatlerinin organize edilmesi, yemek saatlerinin değişikliğe uğramaması gibi adımlar ile mevcut düzenin korunması sağlanabilir. Ayrıca uzaktan eğitim süreci esnasında mümkün olduğunca sessiz ve dersi dinlemelerini kolaylaştıracak bir fiziksel ortam oluşturmak da önemlidir. Çocukların dikkatlerini dağıtacak ögeleri mümkün olduğunca azaltın, uzaktan eğitim için kullanılan teknolojik alet dışında herhangi başka bir teknolojik aletin dikkat dağıtmasını önlemeye çalışın. Okulun, çocuklar için yalnızca bir öğrenim mekânından çok daha fazlası olduğunu unutmayın. Çocukların arkadaşlarıyla çevrimiçi etkileşimde bulunmalarına izin vermek, sosyal olarak mesafeli olmanın
etkilerini hafifletebilir. Öğrencilerin birbirleriyle iletişimini artırmak için sosyal etkileşimleri rutine dahil etmek, çocukların bağlantıda kalmasına yardımcı olacak ve kendilerini yalnız hissetmemelerini sağlayacaktır.
Siber zorbalığa dikkat Çevrimiçi erişimin artması, çocukların güvenliği, korunması ve mahremiyeti için yüksek riskler taşıyabilmektedir. Bundan dolayı internet kullanımı hakkında çocuklarınızla konuşun ve internetin nasıl, ne zaman ve nerede kullanılabileceğine dair kurallar oluşturun. Çocuğunuzla birlikte onun yaşına uygun uygulamalar, oyunlar ve farklı çevrimiçi aktiviteler belirleyin. Siber zorbalık veya çevrimiçi uygunsuz içeriklere karşı duyarlı olun. Bu süreçte çocukların, rutinlerini mümkün olduğunca normale en yakın şekilde sürdürmeleri de çok önemlidir. Okulda karşılaşacaklarına benzer teneffüs vakitleri ayarlamak, onların rutin programlarına bağlı kalmalarına yardımcı olabilir. Öğle yemeği vaktinde çocuğun ayağa kalkıp hareket etmesi, biraz temiz hava alması, yürüyüşe çıkması, bisiklete binmesi ya da ders arasında bütün gün hareketsiz kalmamaları için mutfakta sağlıklı atıştırmalık yemesi, isterse kısa bir oyun, dans gibi aktivitelerle bir mola vermesi motivasyonunu artırmada etkili olabilir. Derslere ara verildiği sırada gözlerini dinlendirmelerini önerebilirsiniz. Televizyon izlemek gibi aktivitelerden kaçınması zihnin yeniden öğrenmeye hazırlanmasını da sağlar.
Ailelere 9 öneri Prof. Dr. Öztürk’ün uzaktan eğitim döneminde ailelere 9 önerisi :
Aileler ve çocuklar kaygıyla birlikte mücadele etmeli Tüm yapılacak aktivitelerden önce iyi bir model olmak önleyici faktörlerin başında gelir. Ailelerin ekran kullanım alışkanlıklarının, çocuğun kullanım alışkanlıklarını etkileyeceği unutulmamalıdır. Bu konu sadece akıllı telefon, bilgisayar gibi aletler olarak değerlendirilmemeli. Ailenin sahip olduğu her tür bağımlı davranış örüntüsü –şekil değiştirse de- çocuklar tarafından kopyalanır.
1. Çocuklarınıza teknoloji kullanımı konusunda iyi bir model olun. 2. Çocuklara stres durumları ile nasıl başa çıkacağını öğretmeye çalışın. 3. Çocuklarınızın bu süreci tatil olarak görmediğinden emin olun. 4. Çocuklarınızın ders dışı teknoloji kullanım alışkanlıklarından haberdar olun. 5. Çalışma ortamını düzenleyin. 6. Çocuğunuzun uzaktan eğitim dönemine uyumunu takip etmeye özen gösterin. 7. Çocuğunuzun öğretmenleri ve diğer veliler ile iletişimde kalın. 8. Akranlar arası iletişimi artırın. 9. Mola vermesini ve fiziksel aktiviteyi teşvik edin.
21
Pusula FIKIH KÖŞESİ Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın egitim@camiahaber.com
Hayırlı Yaşlı Olalım Efendimiz buyuruyor: “Küçüğümüze şefkat, büyüğümüze hürmet göstermeyen, iyiliklere yönlendirip kötülüklerden sakındırmayan bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15) Bu tavsiyelere, öncelikle aile içinde uymamız gerekir. Gerçek aile, üyeleri arasında ilişkilerin karşılıklı saygı ve sevgiye dayandığı kurumdur. Onlardaki saygı ve sevgi/şefkat, küçük büyük fark etmeksizin onların birbir ini iyiye yönlendirmeye ve kötülüklerden uzaklaştırmaya çalışmalarını gerektirir. İnsan, sevdiği ve saygı duyduğu yakınının, yanlış davranışlarla kendisine yazık etmesine nasıl göz yumabilir? Ne var ki, sevginin/şefkatin ve saygının hangi somut tutum ve davranışlarla görünür kılınacağını belirlemekte zorlanırız; hatta tam zıttı davranışlar sergileriz. “Sevdiğim için dövdüm” gibi laflar duyabilmekteyiz. Sonuçta sevgi ve şefkat iddiası, laftan öteye geçmez. Gerekli bilgi ve becerilerle donanarak bu zaaflarımızı giderebildiğimiz kadarıyla güzel yaşlanabilir, hayırlı yaşlı olabiliriz. Efendimiz (s.a.v.)’in, “İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin değerini bil.” ve “Beşikten mezara kadar ilim/ bilgi talep ediniz.” tavsiyelerini bu anlamda değerlendirmeliyiz. Kendi hayatına sahip çıkan, sürekli yeni ve farklı öğrenmelerle kendini geliştirenler, yaşı ilerledikçe daha da olgunlaşabilir, yaşlanma sanatını iyi icra edebilirler. Bunu başaramayanların, yaşlılıktan kaynaklanan güç kaybının da etkisiyle giderek varoluş düzeyleri düşer, çocuklaşabilirler. Yaşlılıkta çocuklarımıza, torunlarımıza sevgi ve şefkatimizi lafla değil de, hangi tutum ve davranışlarla göstereceğimiz hususunda düşünüp, bilgilenerek alternatifler üretmeliyiz. Zamana ve zemine göre onları belirleyip uygulamaya koymalıyız. Yaşlılıkta da aile üyelerimize yararlı olmanın sayılamayacak kadar türü bulunabilir. Her birimiz, kendi donanımızın ve imkânlarımızın elverdiği oranda aile bireylerimize yararlı olabiliriz. Yeter ki, bunu kendimize dert edinelim, önemseyelim. Mesela bir sohbetimizde emekli Türkiye il müftülerimizden Halil Korkut bey, şunları söylemişti: “Pazar günleri torunlarımı evlerinden alıp 3-4 saat onlarla vakit geçiriyorum, onları gezdiriyorum, kendilerine ikramlarda bulunuyorum. Vakit uygun olunca camiye gidiyoruz. Birlikte hoş zaman geçirirken onlara doğrudan veya dolaylı bir şeyler öğretebiliyorum. Böylece, aynı zamanda oğlumla gelinime de birlikte baş başa kalma imkânı sağlamış oluyorum.” Bu çerçevede, yeri geldiğinde ayak bağı olmamak amacıyla köşemize çekilmekten keyif almayı da bilelim. Aslolan, öncelikle zarar vermekten uzak kalmayı başarmak sonra olabildiğince yararlı birey olmaktır. Efendimiz’in veciz sözünü unutmayalım: “Sizin en hayırlınız, ailesi için en iyi olandır.”
HAYAT BIR AYET
27 Kasım 2020
(Rasûlüm) Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (A’râf suresi, 7:199-200)
BIR HADIS
22
Allah Resulü Cebrail’e (bu ayetle-Araf suresi, 7:199- ilgili olarak): Af ne demektir? diye sordu. Cebrail (a.s.): Allah sana zulmedenleri affetmeni, sana hiç bir şey vermeyenlere (seni boykot edenlere) vermeni, seninle irtibatı kesenlerle irtibatı kesmemeni emretti dedi. (İbn Cerir Taberî, Câmiu’l Beyân, 13/330)
İNSAN ŞEREFINI İNSANLIĞINDAN ALIR
Fıkıh Köşesi M. Hulusi Ünye
m.unye@igmg.org
Şahitsiz Veya Bir Şahit Veya Bir Erkek Bir Kadın Şahitle Nikâh Nikâh bir akit, sözleşme ve anlaşmadır ve özel şartları vardır ve şartlardan birisi dahi olmasa nikâh sahih olmaz. Bazen insanların özellikle de film sahnelerinde “dağı, taşı, duvarları veya Allah (c.c.)’ı ve melekleri şahit tutarak seni helâlim olarak kabul ettim” gibi sözler sarf ettiklerine ve nikâhın şartlarını yerine getirmeksizin evli olduklarını iddia ettiklerine şahit olmaktayız. Halbuki helâl evlilikle zinayı birbirinden ayıran şey şartları yerine gelmiş olan nikâhtır. İslam dinine göre nikâh, evlenme ehliyetine sahip ve aralarında evlenmelerine dinî açıdan bir engel bulunmayan kadın ile erkeğin (veya vekillerinin) şahitler huzurunda “seni nikâhladım, seninle nikâhlandım, seni eş olarak kabul ettim, seninle evlendim” gibi yoruma ve inkâra imkân vermeyecek sözlerle, birbirleriyle evlenmeleri konusunda karşılıklı rızalarını ifade etmeleri (icap ve kabul)dir.¹ Buna göre, nikâh bir akit, sözleşme ve anlaşmadır ve özel şartları vardır ve şartlardan birisi dahi olmasa nikâh sahih olmaz. Bu akdi tamamlayan şartlar vardır. Bu şartlardan bir tanesi de nikâh kıyılırken iki erkek veya bir erkek iki kadın şahidin merasimde hazır bulunmasıdır.
“Şahitsiz nikâh olmaz.”
Nikâh merasiminde şahitlerin bulunmasıyla alakalı olarak Peygamber Efendimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Şahitsiz nikâh olmaz.”² “İki şahit olmadan nikâh olmaz”³ Buna göre nikâh akdi yapılırken şahit olmadan nikâh tamam olmuş olmaz. Bir kişi şahitler olmadan veya bir tek şahitle nikâh yaptırsa, hatta sonradan şahitler bulsa yine o nikâh sahih olmaz.⁴ Nikâh şahitlerinin evla olan iki erkek olmasıdır. Ancak bir erkek iki kadın şahidin hazır olmasıyla da nikâh akdi yapılabilir. Bir erkekle bir kadının şahitliği ile yapılan nikâh akdini Hz. Ömer (r.a.) efendimiz kabul etmemiştir. İmam Muhammet (rhm) da, biz de bu hükmü kabul ediyor ve iki erkek veya bir erkek iki kadın şahit olmadan nikâhın olmayacağını ifade ediyoruz, demiştir. Buna göre şahitsiz nikâh olmaz. “Bizim nikâhımız Allah’ın huzurunda kıyıldı, melekler şahit oldu, dağlar taşlar duydu” gibi iddialarla evli olduklarını ilan edenler, nikâhsız yaşamış ve zina etmiş olurlar. 1. İbn Nüceym, 3/83-84. 2. Tirmizî, Sünen, 4/290, H. No: 1022. 3. Ma’rifetu’s Sünen ve’l Asar, 10/57, H. No: 13647; Bedaiu’s Sanai, 2/255. 4. Serahsî, el-Mebsût, 5/35. 5. İmam Malik, Muvatta’, 1/179.
PROF. DR. SAFFET KÖSE
S
on zamanlarda bazı siyasetçiler, yazılı ve görsel medya, İslam ve Hz. Peygamber hakkında yakışıksız, kışkırtıcı, aşağılayıcı ve gerçek dışı ifadeleri gündeme getiriyor. Dönem dönem bilinçli veya bilinçsiz şekilde İslam dini şiddet ve terör ile ilişkilendirilmek isteniyor. İslam’ı teröre alet eden gruplar ise kendilerine ve Müslümanlara zarar vermekle kalmıyor, İslam ile muhatapları arasında engeller koyuyor. Bundan da en büyük zararı sadece Müslümanlar değil bütün insanlık görüyor. Bu gelişmelerden hareketle bu yazımızda İslam’ın bizzat kendi ana kaynaklarından yararlanarak İslam’ın konuya bakış açısını ve bazı temel prensiplerini hatırlatmak istiyoruz. İSLAM, MERHAMET MERKEZLI BIR DINDIR
Yüce Yaratıcı, Kur’ân-ı Kerîm’in başından sonuna kadar belli aralıklarla merhametini hatırlatır, Hz. Muhammed’i rahmet peygamberi olarak gönderdiğini¹ bildirir ve müminlerin de ilişkilerinde merhameti merkeze alarak hareket etmelerini ister.² Dolayısıyla merhamet İslam’ın ana dinamiği, müminlerin de hayat tarzını belirleyen bir kavramdır. Merhamet kavramı, “Allah’ın emirlerine saygı, yaratılanlara şefkat ve merhamet” şeklinde ahlakın tanımına da yansımıştır.³ Merhamet, ilişkileri nezaket ve zarafet ile yönetmek, canlıları incitmemek ve yaşantıyı iyilik üzerine kurmak demektir. İyilik ise istenileni istenildiği şekilde hatta fazlasıyla ve içtenlikle yapmaktır. İslam’ın öngördüğü iyilik sadece Müslümanları değil bütün canlıları kapsamaktadır. Bu bağlamda İslam medeniyetinin kurumsal kimliği diyebileceğimiz vakıftan yararlanma konusunda herhangi bir ayrım yapılmaması örnek olarak zikredilebilir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’deki bir ayetten hareketle bir Müslüman’ın sırf gayrimüslim vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla vakıf kurabileceği, malının bir kısmını bu iş için vasiyet edebileceği konusunda İslam âlimleri görüş birliğine varmışlardır. TÜM INSANLARIN HAYATI GÜVENCE ALTINDADIR
İnsan, şerefini ve dokunulmazlığını insanlığından alır. Dolayısıyla bütün İslami metinlerde cana saygı ve can güvenliği, din özgürlüğü, mülkiyetin korunması ve mal dokunulmazlığı, ırz ve namus dokunulmazlığı, insan aklının muhafazası din ve ırk ayırımı gözetilmeksizin her insan için dokunulmaz kabul edilmiş, bunlara dönük te-
cavüzler ağır suç kapsamında görülmüştür. İNSAN İLIŞKILERI KARDEŞLIK ÜZERINDEN DÜZENLENMIŞTIR
İslam’ın iki ana kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in sünneti, Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın çocukları olarak bütün insanlığı “insan kardeş” olarak kabul etmiş, bütün insanlığı kardeşlik üzerinden birbirine bağlamış ve buna dayalı bir hukuk oluşturarak farklılıkların bir üstünlük değil tanışma vesilesi olduğuna vurgu yapmıştır.⁴ Hz. Peygamber’in bütün insanları Allah’ın ailesi olarak tanımlaması⁵ da bu noktada belirleyicidir. Bunun doğal sonucu olarak İslam, asabiyeti / kavmiyetçiliği / ırkçılığı ve buna dayalı imtiyazları reddetmiş bütün insanlığı aynı ontolojik düzlemde buluşturmuştur. İkinci olarak insan kardeşliği herhangi bir ayırım olmaksızın küresel sorunlarda ve afetlerde insani dayanışmayı zorunlu kılmaktadır. Nitekim bu konuda ayırımcılık yapılmamasını emreden ayetler⁶ ve Hz. Peygamberin uygulamaları⁷ da mevcuttur. İslam toplumlarındaki uygulama da bu yönde gelişmiştir. Mesela bir Müslüman, işlediği bir günah sebebiyle onu kefaret denilen mali bir yardım ile silmesi gerektiğinde bu yardımı bir gayrimüslime yapabileceğine dair görüşler⁸ oldukça ilginçtir.
Merhamet, ilişkileri nezaket ve zarafet ile yönetmek, canlıları incitmemek ve yaşantıyı iyilik üzerine kurmak demektir. İyilik istenileni istenildiği şekilde hatta fazlasıyla ve içtenlikle yapmak demektir. Burada, Müslüman tarafından işlenen bir günahın Allah tarafından affının o dine inanmamış birine yapılarak affedilmesi il-
ginçtir. Üçüncü sonuç da insanlara köle muamelesi yapılamaz. Çünkü bütün insanlar hür olan Âdem ve Havva’nın çocuklarıdır. Hür olmak onlardan gelen bir insan onurudur, onu korumak esastır.⁹ HIDAYET ALLAH’TANDIR
Bir insanın Müslüman olup olmaması insanları ilgilendiren bir husus değil Allah’ın hakkıdır. Dolayısıyla Müslüman’a düşen görev uygun imkânı bulduğunda usulüne uygun şekilde10 insanlara tebliğ etmekten ibarettir.11 Kabul edip etmemek kendilerine aittir. Bu konuda her türlü şiddet ve baskı açık şekilde yasaklanmıştır.12 Bundan dolayı tarihî süreçte İslam toplumlarında gayrimüslimler huzur içinde yaşayabilmişlerdir. CIHAD EMRI TERÖR İLE İLIŞKILENDIRILEMEZ
Cihad, insanları dine sokmak için yapılan bir “din savaşı” değildir. Birçok anlamı bulunan cihad, evrensel manada iyiliği hâkim kılma ve kötülüğü engellemenin genel adıdır. Onun savaş boyutu ise sadece savaşı kaçınılmaz kılan sebeplerle ilgilidir. Bunlar da saldırıya uğrama, barış antlaşmalarının tek taraflı olarak bozulması, düşman ile iş birliği, dokunulmazlığa sahip olan elçilerin öldürülmesi ve inancı sebebiyle baskı ve zulme maruz kalmış insanların yardım talebidir. Evrensel hukukun da belirlediği bu sebepler ortaya çıktığında da ilk etapta barış kapıları sonuna kadar açılmaya çalışılır ve karşı taraf kabul etmediğinde savaşa karar verilebilir. Bu kararı da bireyler değil meşru devlet verir. Savaş sırasında ise silahlı unsurlar dışında hiçbir varlık hedef alınamaz. Savaş ayetleri bütüncül bir yaklaşım ve Hz. Peygamber’in savaşma sebepleri dikkate alındığında ana çerçeve budur. İslam’ın terör ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının bilgisizlik, önyargı ve nefretin sonucu olduğunu anlamak için bu bilgilerin yanı sıra tarihî süreçte İslam devletlerinde huzur içinde yaşayan gayrimüslimlere bakmak yeterlidir. 1. 2. 3. 4. 5. 6.
Enbiyâ suresi, 21:107 Fetih suresi, 48:29; Beled suresi, 90:17 Serahsî, el-Mebsût, X, 209 Nisâ suresi, 4:1; Hucurât suresi, 49:13 Bezzâr, el-Müsned, nr. 6947 Bakara suresi, 2:272; Mümtahine suresi, 60:9 7. Serahsî, el-Mebsût, X, 92 8. Kâsânî, II, 49; VII, 341 9. Kâsânî, IV, 138; VI, 126, 270 10. Nahl suresi, 16:125 11. Âl-i İmrân suresi, 3:20; Tegâbün suresi, 64/12 12. Bakara suresi, 2:256; Yunus suresi, 10:99
HAYAT
27 Kasım 2020
“Peygamber, Rastgele Bir İnsan Değil; Vahyi Alan Ve Açıklama Görevi Verilen Kimsedir”
Tefsir Köşesi Prof. Dr. Saffet Köse tefsir@camiahaber.org
Alternafi Olmayan Statü: Annelik-2 “İnsana, ana ve babasına iyi davranmasını emrettik. Anası onu zahmete katlanarak taşıdı ve zorluk çekerek doğurdu.” (Ahkâf suresi, 46:15)
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yücel ile PLURAL Yayınları tarafından yayınlanan “Hadise Giriş” kitabı çerçevesinde hadis ve hadis rivayeti üzerine konuştuk.
Her şeyden önce Müslümanlar, İslam’ı Hz. Peygamber ile birlikte seçerler. Çünkü, Hz. Peygamber ilk nesilden itibaren ilk muhataplarına hitap ettiğinde, O'nun getirdiği kitabın Allah’ın kitabı, O'nun getirdiği ayetlerin Allah’ın ayetleri olduğunu bildirdiğinde, eğer Hz. Peygamber’e güvenmeselerdi Müslüman olmazlardı. Biz de bugün eğer ona güvenmeseydik Müslüman olamazdık. O hâlde Müslümanlık için önce Hz. Peygamber’e güven gerekmektedir. Ayrıca Müslümanlar ilk nesillerden itibaren Hz. Peygamber’in söylediğini, yaptığını ve tavsiyelerini dikkate alarak hayat yaşamışlardır. Yani Müslüman’ın hayatı, Peygambere olan güvene, onun yolunu takip etmeye dayanır. Müslümanların Hz. Peygamber’in yolunu benimsemede iki önemli etken olduğunu görüyoruz. Birincisi, Hz. Peygamber’in bireysel şahsiyeti ve kişiliğidir. Onun düşmanları bile hayatında onun güvenilir oluğunu ifade etmişlerdir. Peygamber böylesine güvenilir bir insandır. Bunun içindir ki, çevresindeki insanların daha çok güvendiklerini, onun şahsiyetinden, karakterinden ve yaşayışından etkilenerek Müslüman olduklarını görüyoruz.
rece önemlidir. Çünkü biz, başta ibadetler olmak üzere Kur'ân-ı Kerîm'de Allah’ın birçok emirlerinin uygulanmasını Hz. Peygamber’den öğreniyoruz. Şayet Hz. Peygamber’in ibadetlerle ilgili veya diğer konulardaki uygulamaları olmasa, biz, Kur'an’ı, Allah'ın murad ettiği şekilde anlama imkânından mahrum olabiliriz. Bugün üzülerek ifade edeyim ki, Hz. Peygamber’in hadislerini dikkate almayan insanlar bu yanlışlığa düşmektedir. Bunlara üzülerek şahit olmaktayız.
yüce ahlaklı olarak nitelendirdiğ bir insan olarak O'nun sözlerinin ve fillerinin her türlü hâl ve harketinin önemli olduğuna inanarak hadislere bakmak durumundayız.
Hadis dediğimizde, aslında ne anlamalıyız?
Çünkü, Hz. Peygamber’in kendisi, insanların en güvendiği insandı. Ama O'nun çevresindeki sahabe neslinden itibaren bu ilimle ilgilenen insanların da önemli bir kısmının son derece güvenilir insan olduğunu görüyoruz ve biz bu insanlara güvenerek Hz. Peygamber hakkında doğru bilgilere ulaşmak için gayret eddiyoruz.
Allah, Kur'an'da Kalem suresinin 4. ayetinde Hz. Peygamber’in en yüce ahlak üzere olduğuna vurgu yapıyor. Bu ifade edilirken çok vurucu bir şekilde ifade edilir: "Ve inneke le alâ hulukın azîm" diye buyurulur. Yani Peygamberin yüce bir ahlak üzere olduğu ifade edilyor. Dolayısıyla hadis, Allah'ın kendisine en son kitabı gönderdiği, yüce bir ahlak üzere olduğunu ifade ettiği bir insanın, yani Hz. Peygamber’in hayatı, şahsiyeti, kişiliği, sözleri ve fiilleri ilgili bir husustur. Hadis işte budur.
İslam’ın Kur’an ve sünnet olmak üzere iki temel kaynağı vardır. Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinden oluşan sünneti öğrenmenin en büyük kaynağı Resûlullah’ın hadisleridir. Yine Kur’an’ın da doğru anlaşılmasının en temel şartlarından biri onun tebliğcisi, ilk ve en yetkili yorumcusu olan Hz. Peygamber ile onun açıklamalarını, başka bir ifadeyle hadislerini bilmektir.
Hadisin önemi, temel kavramları, hadis tarihi gibi hususların yanı sıra hadis usulü konularının da incelendiği elinizdeki eserde ayrıca hadislerin doğru anlaşılması için uyulması gereken temel prensipler güncel misalleriyle ortaya konulmaktadır. Aktüelliğini hiçbir zaman kaybetmeyen bu ilim dalına dair giriş sadedinde ihtiyaç duyulan temel konuları ihtiva eden elinizdeki eser hem İslami ilimler talebelerinin hem de ilgili okuyucuların hizmetine sunulmuştur.
Hadislerin önemi sadece burada mı ortaya çıkıyor? Kur'an'ı anlamada hadisin rolü var mı?
Hadisler, ayrıca, Kur’ân-ı Kerîm’in doğru olarak anlaşılması ve Allah'ın muradının ne olduğunun doğru olarak ortaya konulması açısından da son de-
www.pluralverlag.eu
Bu yönüyle, başlangıçtan, yani sahabe neslinden itibaren tüm Müslümanlar Hz. Peygamber ile ilgili bilgiyi toplamışlar ve bir sonraki nesle aktarmışlar ve neticede kayıt altına alarak kıyamete kadar insanların istifade etmesi için gayret etmişlerdir.
İlk hadis rivayetleri nasıl olmuştur?
Hz. Peygamberin yaklaşık 100 bin civarında sahabesi vardı. Bunlar içersisinde Hz. Peygamberin yakınında buunan ve onun her hareketini takip etmeye çalışanlar vardı. Ayrıca Hz. Peygamberin sahâbîsi olmakla birlikte işinde HADİSE GİRİŞ gücünde olduğu Tarih, Usul, Yorum için sürekli Hz. Peygamberle olamayan sahabiler de vardı.
Allah'ın bu kadar övgüye mazhar gördüğü, son peygamber olarak seçtiği bir insan, rastgele bir insan değildir. Kendisine Allah tarafından Allah'ın kitabını tebliğ ve açıklama görevi verilen bir insan rastgele bir insan değildir. bunun içindir ki, biz, peygamberi, Allah’ın seçtiği, son seçtiği elçi, Allah’ın belki de yeryüzünde en
İslami İlimler Giriş Serisi
Hadise Giriş -Tarih, Usul, Yorum
Sayın Ahmet hocam, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizim için ne ifade ediyor? sorusuyla başlayalım.
Prof. Dr. Ahmet Yücel
Hadis ilmi, Hz. Peygamber’in en yakınında bulunan sahâbîlerden intikal etmiştir. Söz gelimi Abdullah bin Ömer, Hz. Peygamber’in kayın biraderidir ve en çok hadis nakleden sahabidir. Enes bin Malik, Hz. Peygam-
23
ber’in 10 yıl hizmetinde bulumuş bir sahâbîdir. Müminlerin annesi Hz. Peygamber'in eşi Hz. Âişe, Hz. Peygamber'in amcasının oğlu Abdullah ibn Abbas hadis rivayet eden meşhur âlim sahabeden bazılarıdır. İlk nesilden itibaren Hz. Peygamber ile ilgili bilgileri sonraki nesle aktarma faaliyeti, onun en yakınında bulunanlara birlikte başlamıştır. Hadis ilmi diye bir ilim oluştu. Böyle bir oluşum neden ortaya çıktı? Hz. Peygamber’in Müslümanlar üzerindeki otoritesini sarsmak adına onun sözlerinin çarptırılarak yanlış yorumlanması hadis ilminin ortaya çıkışında yatan en büyük etken olmuştur. Birinci asır, özellikle sahabe ve tabiin neslidir ve bu nesil, sahabe hoca, tabiin talebe konumunda olmak üzere sahabeden tabiin nesli hadisleri almış ve bir sonraki nesle aktarmıştır. Bu dönemde hadis ilminin doğuşunu, ortaya çıkışını gerektiren birtakım hadiseler yaşanmıştır. Bunlardan birisi Hz. Peygamber’in otoritesini istismar etmek isteyen gruplardır. Yani hadis uydurma faaliyetinde bulunanlardır. Müslümanlar bu uydurma faaliyetinde bulunanlara engel olmak ve onların hadis diye naklettikleri bilgilerin aslında Hz. Peygamber’e ait olmadığını ortaya koymak amacıyla cerh ve tadil diye bir ilim geliştirmişler. Yani her hangi bir kimse, peygamberden hadis naklediyorsa, bu kimsenin güvenilir olup olmadığını tespit etme faaliyetine başlamışlardır. Hadis ilminin ilim olarak ortaya çıkışındaki en büyük etken, Hz. Peygamber’in Müslümanlar üzerindeki otoritesinin istismar edilmesi faaliyetinin önüne geçmektir.
Önceki yazımızda annenin çocuk açısından özel rolünün şefkat transferi olduğunu ifade etmiştik. Bu yazımızda da aynı konuya devam edebiliriz. Şefkat, Allah’ın anneye çocukları için lütfettiği çok değerli bir kaynak ve ayrıcalıktır. En vahşi hayvanların bile bu sevgi ve şefkatin etkisiyle yavrusunu korumak için kendini feda etmesi bu gerçekliği teyit eder. Şefkatin makamı anneliktir, şefkat hissi onunla özdeştir, bu muhteşem özü taşıyan ve nakledebilen eşsiz varlık odur. Bu yüzden annenin hakkı ödenemez ve cennet onların ayakları altındadır (Kudâî, Müsned, s. 102). Psikiyatr Sefa Saygılı ve Pedagog Ali Çankırılı, müşterek araştırmalarında doğumu takip eden özellikle ilk yılda çocuğun ruh sağlığının temelinin atılması sebebiyle bu dönemde çocukta anne ilgisi, sevgisi ve şefkatindeki eksikliğin ömür boyu doldurulamayacağını, hiçbir zaman yeniden kazanılamayacağını ve telafi edilemeyeceğini, bu mahrumiyetin ilerleyen yıllarda birçok ruhsal hastalığı beraberinde getireceğini tespit etmişlerdir (Annemi İstiyorum, s. 2426, 29-31). Anneliğin bir kadın rolü olduğu tezini savunan John Bowlby (1953) de şu tespitlerde bulunur: “Eğer anne yoksa ya da çocuk annesinden küçük yaşta ayrılırsa –ki bu duruma anneden yoksunluk denirçocuk büyük bir yetersiz toplumsallaşma riski ile karşı karşıya kalır. Bu durum çocuğun hayatının ilerleyen dönemlerinde toplum karşıtı olması ya da psikopatik eğilimler göstermesi gibi ciddi toplumsal ve ruhsal sıkıntılar yaşamasına neden olabilir. Bir çocuğun refahı ve ruhsal sağlığı en iyi şekilde annesiyle kuracağı yakın ve sürekli bir kişisel ilişki yoluyla güvence altına alınabilir...” (Giddens, 515-516). Bir annenin topluma kazandıracağı en temel değer, şefkatli ellerinde yetiştirdiği ahlaklı, şefkatli çocuktur. Mısırlı şair Hafız İbrahim annelik rolünün önemini çok güzel resmeder: •
Anne okuldur. Onu iyi yetiştirdiğinde, temiz bir toplum yetiştirmiş olursun.
•
Anne bahçedir. Suyu hayâdan verilmişse yemyeşil bitkileriyle coştukça coştuğunu temaşa edersin
•
Anne, başarıda / yiğitlikte şöhreti ufukları aşan büyük hocaların hocasıdır.
•
Başta verilen ayette ana-babaya iyi davranılması emrinim ardından annenin çocuğunu zahmete katlanarak taşıması ve zorluk çekerek doğurmasına dikkat çekilmesi (Ahkâf suresi, 46:15) üzerinde düşünülmelidir.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
HAYAT
27 Kasım 2020
Ma’rûf Ve Münker Kavramları Ne İfade Ediyor?
Hadis Günlüğü Prof. Dr. Zekeriya Güler hadis@camiahaber.com
Kıyamet Günü Sorulacak Şeyler Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Ebû Berze el-Eslemî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü, kendisine şunlardan hesap sorulmadıkça bir kulun ayakları yerinden oynamaz: Ömrünü nerede tükettiği, ilmini nerede kullandığı, malını nereden kazanıp nereye harcadığı ve bedenini nerede yıprattığı.”¹ Hadis, benzer lafızlarla aynı muhtevada Muâz b. Cebel (r.a.) tarafından mevkûf olarak da rivayet edilir. Ebû Hureyre (r.a.)’nin Rasûl-i Ekrem’den rivayet ettiği şu hadis burada hatırlanmalıdır: “Kıyamet günü nimet adına kula ilk sorulacak şey ona şöyle denilmesidir: Biz senin için bedenine sağlık ve âfiyet vermedik mi, Biz seni soğuk suya kandırmadık mı?”²
“Uyku hafif bir ölümdür. Ölüm ise ağır bir uykudur.”
Hadis, ölümü ve dirilişle birlikte mahşer günü yapılacak imtihanda sorulacak sualleri hatırlatmakla, dünya-âhiret dengesinin korunması, tefekkür-i mevt, her an ölüme ve âhiret hesabına hazır olunması gerektiği hususunda önemli bir muhasebe ve murakabe dersi verir. “Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde de bulunsanız, yine ölüm size yetişir”³ ayeti ile “Ağız tadını kaçıran ölümü sıklıkla hatırlayın ve onu hiç hatırdan çıkarmayın!”⁴ hadisi, aynı muhasebe ve murakabe dersini veren başka örneklerdir. Kezâ, “Yaşlının kalbi, iki şeyin sevgisinde genç kalır: Tûl-i hayat (ömrün uzun olması) ve malın çokluğu”⁵ hadisi de, ahir ömründe daha çok yaşamak ve daha çok servet kazanmak suretiyle hayatı âdeta ebediyet fikri üzerine kurmak peşinde olan hırslı insanların ruh hâllerinden haberdar eder. Bu itibarla Müslüman, mezar taşlarında yazılı olan “Hüve’l-Bâkî” (Bâki olan yalnız O’dur) hükmü yanında, kendisinin fâni olduğunu düşünerek ebedî hayatın başlangıcı ve yepyeni bir süreç için her an hazırlıklı olma mücadelesi vermeli ve şu selef sözünü hatırından çıkarmamalıdır: “Uyku hafif bir ölümdür. Ölüm ise ağır bir uykudur.”⁶ 1.
2. 3. 4.
5. 6.
Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1; Dârimî, Mukaddime, 45; Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-harâc, s. 4. Tirmizî, hadisin senedinin hasen-sahîh olduğunu belirtir. Aynı yerde hadis, merfû olarak Abdullah b. Mes’ûd’dan da rivâyet edilir. Tirmizî, Tefsîr (sûre: 102), 5; Yahyâ b. Maîn, Târîh, III, 19. Nisâ suresi, 4:78 Tirmizî, Kıyâmet, 26, Zühd, 4; Nesâî, Cenâiz, 3; İbn Mâce, Zühd, 31; Ahmed b. Hanbel, II, 293. Tirmizî, Zühd, 28. Tirmizî, hadisin hasen-sahîh olduğunu belirtir. Arapça aslı şöyledir: “en-Nevmü mevtün hafîfün ve’l-mevtü nevmün sakîlün”.
24
DOÇ. DR. SALIH AYDIN
Ü
ç yazıda anlatacağımız ma’rûf ve münker kavramlarının iyi anlaşılması için bunları hayır ve şer kavramıyla kıyaslamamız, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca, ma’rûf emredilmesi ve münkerin nehyedilmesi meselesinde, bir yönüyle emrin davetten diğer bir yönüyle de rica, arz ve dua kavramlarından farkını ortaya koyacağız. Böylece “ma’rûfu emretme” ve “münkeri yasaklama” kavramlarının yerli yerince anlaşılmasını sağlamaya çalışacağız. Hak, aklî nazarın (akıl ile bakmanın) yolu ve gayesi olduğu gibi hayır ve ihtiyar (seçmek/tercih etmek) da iradenin gayesidir. Hayır, zaruret, ihtiyaç ve güzellik türleriyle her türlü iyiliği içeren genel bir kavramdır. Ma’rûf ise hayrın içerisinden herkesçe bilinen tanınan ve herkesçe ma’rûf olan, herkesin zorunlu ve kaçınılmaz ihtiyaç gördüğü şeylerdir. Şer, her tür kötülüğe ve fenalığa söylenen genel kavram, münker ise fenalık genel havuzunun içerisinden herkesçe yadsınan, yadırganan, çirkin görülen, yasaklanması herkesçe gerekli görülen şer yani kötülüktür. Ma’rûf, akılca güzel görülen her şeydir, dolayısıyla münker de aklın çirkin gördüğü ve inkâr ettiği her şeydir. İslam âlimleri, ayetlerle ve kesin kanıtlarla akıl yoluyla güzel olduğu bilinen şeylere ma’rûf demişlerdir. Buna karşılık, kesin delille kötü ve çirkin olduğu bilinen şeyleri de münkerdir olarak tanımlamışlardır. Bu nedenle ma’rûf, belirli kişilere, mezheplere, meşreplere, bölgelere vs. göre değil, temiz fıtratı bozulmamış, akl-ı selim ve adl-i insaf ile düşünen herkesin bütün zaman ve mekânlarda iyi olduğunda ittifak ettkleridir. Eğer bu şeylerin kötü olduğunda ittifak varsa o zaman bunlara münker denilir. Örneğin din ve ibadet hürriyeti, can emniyeti, hıfzu’s-sıhha ma’rûf olan iyiliklerdir. Fakat evlere ve ibadethanelere ayakkabısız girmek güzel olmakla beraber ma’rûf değildir. HER HAYIR EMREDILEMEZ
Hayrın her türüne hikmetle, güzel öğütle ve en güzel mücadeleyle davet edilir, bu yönde insanlara tavsiye ve öğütte bulunulur. Böyle olduğı hâlde, her hayır ma’rûf olma-
İnsanların din hürriyeti adına devletler, inanç özgürlüğünü koruma altına alma, ibadet güvenliği ve huzurunu sağlamakla yükümlüdürler. Ancak, devletler, bir insana dini kabul etme ve dinini yaşama hususunda baskı yapamazlar. dığı için emredilmeye kalkılamaz. Sadece hayrın içerisinden ma’rûf olanı, o da sadece ehil ve yetkili olan görevliler (ümmet) tarafından emredilebilir. Çünkü emir üst makamda olanın, alt makamdan talebidir. Üst makamda olmayanlar ma’rûfu ve hayrı kendileriyle eşit düzlemde olanlardan rica edebilirler, büyüklerine ve yöneticilerine arz edebilirler ama emredemezler. Bu rica ve arz da, davet görevinin gerektirdiği koşullara bağlıdır. Eğer ma’rûf herkesçe emredilebilir, diğer bir tabirle herkes emr-i bil ma’rûf yapabilir olsaydı, Allah ayette “içinizden bir ümmet olsun”, buyurmazdı. Diğer taraftan bütün Müslümanlar birlik olup, bu ideale inanan diğer milletlerle de anlaşarak dünya insanlığına ma’rûf olan hayrı, meselâ, temel insan haklarının korunmasını dikte edebilirler. Zira dünyanın selameti, bütün milletlerce iyi addedilen diğer bir deyişle evrensel değerler olarak da görülebilecek ma’rûfun emredilmesiyle, münkerin de yasaklanmasıyla mümkündür. Çünkü, temel insan hakları ma’rûf olan iyiliklerdendir. İnsan başta olmak üzere hayvanlardan bitkilere her canlının yaşama hakkı vardır ve bu ma’rûf bir hayırdır. Müslümanlar içlerinden bir yetkili ve etkili topluluğu (ümmet) görevlendirerek bu insan haklarının ikame edilmesi ma’rûfunun, kanunlar çerçevesinde diğer insanlara emredebilirler. Uymayanlara yapılacak
olan yaptırımın ise devlet tarafından kararlaştırılıp ve uygulanması öngörülür. Diğer insanlar ise bu ma’rûfa sadece belirlenmiş yöntemlerle destek olup ona davet ederler. Sıradan insanların en büyük destekleri ma’rûfu yaşamak, münkerden uzak durmakla olur. Örneğin sıhhati muhafaza evrensel iyliktir, yani, ma’rûftur. Bu alanda uzman ve yetkili makamlar bu ma’rûfun gerektirdiği zorunlulukları takip etmekle yükümlüdür. Bu arada Tanrıya iman etmek ve ona ibadet etmek de hayırdır. Hatta evrensel/ ma’rûf bir hayırdır. Fakat bu ma’rûf, iki sebepten ötürü devlet eliyle emredilemez: Birincisi tanrıya iman, dinin özüdür, ihlası, samimiyeti ve kişinin kendi iradesini gerektirir. Bu durumda, dikte edilmesi ve emrivari yaptırılması bu ilkelere aykırıdır. İkincisi bu ve benzeri haklar ve ödevler Allah ile kulları arasındadır. Yani din yalnız Allah’ın olacak, yalnızca O’na ibadet edilecektir. Buna karşılık, insanların dinlerini özgürce yaşamalarına imkân sağlamak ve bu ortamı hazırlamak ma’rûftur. Bu ma’rûfun yaşatılmasının önündeki engeller ise münkerattır. DEVLET DIN HÜRRIYETINI YAŞAMA İMKÂNI SUNAR, DIN KABUL ETTIREMEZ
Bu nedenle insanların din hürriyeti adına devletler, inanç özgürlüğünü koruma altına alma, ibadet güvenliği ve huzurunu sağlamakla yükümlüdürler. Ancak, devletler, bir insana dini kabul etme ve dinini yaşama hususunda baskı yapamazlar. Kısaca ma’rûf dairesinin içerisinden sadece kullar arası hukuka taalluk eden haklar ve görevler emre konu olabilirler. Kanunları yapılıp, kurumsallaştırılıp resmen icra ve ihya edilirler. Toprağı, suyu, havayı ve doğayı içerecek şekilde hukuku’l-ibâda (insan haklarına) taalluk etmeyen haklar ve görevler, ma’rûf hayır olsalar dahi devlet eliyle dikte edilemezler. Bu ma’rûfun yaygınlaştırılıp yaşatılması için de, işte burada aile ve çeşitli kurumlar devreye girecektir. Aileler, İslami cemaatler ve kişiler de bunu hikmetle yapacaklardır, kendileri de yaşayarak örnek olacaktır. Devlet, sadece din hürriyetinin imkânlarını sağlar, koruma altına alır, kişileri dindarlaştıramaz. Dinî görevlerde baskı uygulama dindarlık olarak değil, iki yüzlülük olarak nüks eder.
KÜLTÜR & SANAT
27 Kasım 2020
25
KAVRAMLARIMIZIN İDRAKINDE OLMAK VE ASIL KIMLIĞIMIZ
“Istılâh”ın manası, kelimenin orijinalinde bulunan, sulh, barış, huzur, doğru olmak gibi anlamlarından hareketle, bir kelimenin ihtiva ettiği ve herkes tarafından ortak olarak anlaşıldığı kesin manası demektir. Yani o kelimeye başka bir mana verilemez demektir.
E
Dikkat ederseniz, makale kelimesi aynen bugün de kullanılsa dahi, makale manasında değil, “İnanç hâline getirilmiş söz ve ifadeler” olarak tercüme edilmiştir. İslamiyyûn kelimesi ise, İslamcılar değil, kendilerini İslam’a nisbet edenler şeklinde tercüme edilmiştir.
Aslında, bakmayın siz, size bunları söyleyenler neyin ne anlama geldiğini biliyor. Bizim canımızın sıkılması ise, bu kavramların Müslümanları tanımlamaktan uzak kavramlar olmasından kaynaklanıyor.
Neden? İşte işin aslı buradadır. Zira, kavramlar aynı zamanda kavramların asıl sahiplerinin kimliklerini de izah ederler. Eğer bir kimseyi ya da bir grubu aşağılayacak, hakaret edecek, gözden düşürecek, değersiz kılacaksanız bu manalara gelen kavramları kullanmanız gerekir. O kelimeler daha sonra, aşağıladınız, sövdüğünüz ve dalga geçtiğiniz grubun kimliği olarak ortaya konulur. Bugün Müslümanların, İslamist, siyasal İslamcı, hatta legalist İslamcı diye aşağılanıp suçlanması, kavramların gücünü ortaya koymaktadır.
İLHAN BILGÜ
n hafifinden başlayalım. Birisi size “İslamcı” dese tavrınız ne olur? Canınız sıkılıyor kaşınızdakinin siz ve toptan Müslümanlar hakkındaki cahilâne bilgisine acıyorsanız, siz de benim mahalleme komşusunuz demektir. Öyleyse, birisi size, “Jihadist”, “Siyasal İslamcı” dese, canınız “İslamcı” denmesinden daha fazla sıkılır. Bu tür insanların kesinlikle ön yargılı olduğunu, aynı zamanda “İslam düşmanlığı” yapabileceğini düşünebilirsiniz.
Bana göre, şu en hafif tanım olan ve kimi Müslümanlar tarafından da olumlu olarak kabul edilen “İslamcılık” dahi Müslümanca bir tanımlama değildir. Öyleyse, bu tür sonradan üretilmiş tanımlamalarda daha doğrusu kavramlarda bir ters anlama, bir ters anlatma, saptırma ya da suçlama söz konusu demektir. İslam düşmanlarına ve sözde İslam uzmanlarına bakın hepsi aynı kelimelerle Müslümnları tanımlamaktadır. Onun içindir ki, bu yazımızda kavramların, yani, ıstılâhların önemine değinmek istiyoruz.
“Kendilerini İslam’a Nisbet Edenlerin İnanç Olarak Söyledikleri ve Namaz Kılanların İhtilafları.”
Türkçede "İslamcı", batı dillerinde "İslamist" ve Arapçada "İslamıyyu" denilen kelimenin ilk kullanımı aslında taa miladî 900’lu yıllarda olmuştur. Hatta, Eş'arî mezhebinin kurucusu İmam Eş'arî, zamanındaki tüm İslam inançlarını anlattığı eserine de bu ismi vermiştir: Makalâtu’l-İslamiyyîn ve İhtilâfu’l-Musallîn.
Şimdi eskiye dönüp düşünün bir kere: Müslümanlar arasındaki mezhepleşmelerin en zirveye çıktığı bir zamanda yazılan bu kitap, çoook farklı inançlara sahip olan Müslümanları tanımlamak için, “Kendilerini İslam’a nisbet edenler” yani, bazı Mülümanlar tarafından Müslüman sayılmayan, ancak kendileri Müslüman oldukları için namaz kılan kimseleri tanımlamanın karşılığı olarak kullanılmıştır. Peki, “Namaz kılanların ihtilafı” ne demek? Bu da aynı anlamdadır. Bir grup tarafından Müslüman olarak kabul edilmediği hâlde, namaz kılanlar demektir.
Şu inceliğe bakar mısınız: “Kendilerini İslam’a Nisbet Edenlerin İnanç Olarak Söyledikleri ve Namaz Kılanların İhtilafları.”
Yeri gelmişken “Müslüman” tanımı varken, koskoca bir mezhep imamının Müslümanları bu şekilde tanımlamasının mantığı ne-
Sözü, İslamcılığa getirmişken, bu terimin ilk kullanıldığı dönemle son kullanıldığı dönem arasındaki anlam ve ifade farklılığını da burada izah etmenin uygun olacağını düşünüyoruz. MAKALÂTU’L-İSLAMIYYÎN VE İHTILÂFU’L-MUSALLÎN
dir sorusunun sorulabileceğini de hatırlatmak isterim. Her önüne gelen Müslüman bir grubun bir diğer Müslüman grubu İslam dairesi dışına attığı bir dönemde, İmam Eş'arî’nin böyle bir tanımlama yapması, o zamanlarda İmam Ebû Hanife tarafından başlatılan Müslümanları doğru tanımlama devriminin devamıdır bu. “Ehl-i kıble tekfir edilemez” inancı Hanefî-Matûridî akaidinin temel ilkesi olmuştur. Yani bir kimse, namaz kılıyorsa kesinlikle tekfir edilemez şeklindedir. Peki, Müslümanların çoğunluğunun kabul edemeyeceği inançlara sahip ama, Müslüman olduklarını söyleyen insanlar nasıl tanımlanacak? İşte İmam Eş'arî bunu İslamiyyûn: “Kendilerini İslam’a nispet edenler” şeklinde ortaya koymuştur. Hükmü de Allah’a bırakmıştır. Bugün de biz Müslümanların farklı gördüğümüz diğer Müslümanlara karşı tavrı bu şekilde, yani, İmam Ebû Hanife ve Eş’arî gibi olmalıdır. Şimdi bakar mısınız İmam Eş'arî’nin tanımlaması ile bugün kullanılan aynı kelimenin kavram olarak ifade ettiği anlamlara? Arada öylesine fark var ki!! Dedik ya, “Kavramlarımız asıl kimliğimizdir” diye. Ne demek istediğimizi daha iyi anlamak için önce kavram ne anlam ifade eder, ona bakalım. Buraya yazarak
tahlil etmek istediğim bazı ayetlerde geçen kavramların, bizzat 1450 yıldır Müslümanlar tarafından nasıl, İslam düşmanları tarafından nasıl anlaşıldığına dair örneklerini sunmak istediğim yazıyı ise bir sonraya bırakmak istiyorum. Tekrar gelelelim şu kavram meselesine. Kavram, eski Türkçe’de bir araya toplamak, sıkıca tutmak, birleştirmek manalarındaki kavramaktan ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda anlamak, idrak etmek manasındadır ki, Arapçadaki “mefhûm” ile Almancadaki “Begriff” de bu manalardadır. Almancadaki Begriff aynı zamanda Türkçedeki sıkıca tutma anlamlarına da gelmekteddir. Kavram denilen kelime, Türkçede uzun süre ıstılâh şeklinde kullanılmıştır. “Istılâh”ın manası daha geniştir. Kelimenin orijinalinde bulunan, sulh, barış, huzur, doğru olmak gibi anlamlarından hareketle, bir kelimenin ihtiva ettiği ve herkes tarafından ortak olarak anlaşıldığı kesin manası demektir. Yani o kelimeye başka bir mana verilemez demektir. Istılâh Arapça olmasına rağmen Arapçada ise son bir kaç yüz yıldır “mustalah” şeklinde kullanılmaktadır. Ancak Türkçedeki kullanımıyla ıstılâh şekli daha da vurucudur. Bu hâliyle sanki, kelimeyi de doğru kullandırmak gibi bir zorlamayı ifade etmektedir. İngilizce ile diğer bazı batı dillerinde kullanılan term/e ise Latince asıllıdır. Zaman ve mekân bakımından "son sınır" manasındandır ki, bir kelimenin başka bir anlama gelmeyecek şekilde manasının kesinleştirilmesi demektir. Terminal de aynı kelimeden türemiş olup "son durak" demektir. Bütün bunlardan şunu çıkartabiliriz: Kavram, ıstılâh bir ifadenin, bir kelimenin en doğru şekilde kullanımıdır. Bu yüzdendir ki, Avusturya Başbakanı Kurz ile Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Müslümanları tanımlamak için ısrarla kullandıkları o “Siyasal İslamcı” tanımlaması tamamıyla bir hedef saptırmadır. Kısacası, İslam ve Müslüman nefretinden başka bir şey değildir. Çünkü, bu kavramlarla, İslam’a ait her şey kötülüklerle tanımlanmaktadır ve kötülüklerin kaynağı olarak İslam gösterilmektedir. Kurz veya Macron’un bunu bilmemesi mümkün değildir. İşte bu yüzden, kavramlarla kimlik arasında çok önemli bir bağ bulunur.
SAĞLIK
27 Kasım 2020
26
Diyabetliler Diyabetliler Kovid-19’u Kovid-19’u Daha Daha Ağır Ağır Geçiriyor Geçiriyor
Kovid-19 pandemi dönemi kronik rahatsızlığı olan milyonlarca hastayı olumsuz etkiledi. Bu hastalar arasında en çok etkilenen gruplardan biri de kuşkusuz ki diyabetli hastalar. Diyabet farkındalığını artırmak ve Kovid-19’un diyabet ile etkileşimini ortaya koymak amacıyla bu sayımızda uzmanların konuyla ilgili açıklamalarına yer verdik.
K
linik Endokrinoloji ve Diyabet Derneği (KEDD) Başkanı Prof. Dr. Mustafa Araz, yaptığı açıklamada, kronik ve ilerleyici bir hastalık olan diyabetin dünyada hızla arttığını vurguladı. Uluslararası Diyabet Federasyonunun (IDF) 9'uncu Diyabet Atlası verilerini paylaşan Araz, buna göre, dünyada 20-79 yaş grubu arasındaki nüfusun 463 milyonluk kesiminin, yani her 11 kişiden birinin diyabetli olduğunu bildirdi. KILO ALIMI KORONAVIRÜSÜ AĞIR GEÇIRME RISKINI ARTIRIYOR
Araz pandemi sürecinde kilo alımı, diyabet ve tansiyon hastalarında şeker ve tansiyonun yüksek gitmesine neden olabileceğine dikkat çekti. Kovid-19 nedeniyle ölenlerin yaklaşık yüzde 40'ının diyabet hastası olduğunu aktaran Araz, açıklamasında şu bilgilere yer verdi: "65 yaşın altında hayatını kaybedenler arasında diyabet oranı yüzde 50'ye çıkıyor. Pandemiyle birlikte kilo alımı arttı. Diyabetli hastalar dikkat etmeli. Kovid-19 sürecinde hastalığı ağır geçirmede ve ölüm riskinde en belirgin artış, yaşlı ve kronik hastalığı olan hastalarda olup kalp damar hastalığı, diyabet ve hipertansiyon öncelikli olan kronik hastalıklardır. Pandemi sürecinde kilo alımı özellikle diyabet ve tansiyon hastalarında şeker ve tansiyonun yüksek gitmesine neden olabilmekte ve olası bir koronavirüs enfeksiyonunda hastalığın ağır geçirilme riskini artırabilmektedir. Kan şekeri veya tansiyon kontrolü kötü hastaların özellikle olası bir koronavirus enfeksiyonunu daha ağır geçirdiği bilinmektedir. Ayrıca yoğun bakımda yatan ağır Kovid-19 olgularının yüzde 80'ninin obez olduğu bildirilmiştir."
DIYABETIK KIŞILER EV YEMEKLERINI TERCIH ETMELI
TÜM DIYABETIKLER RISKI TAŞIMIYOR
Endokrinoloji ve Diyabet Kliniği Başkanı Prof. Dr. Behzat Özkan 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla Kovid-19 ile diyabet hastalığı ilişkisini değerlendirirken, enfeksiyonların insüline karşı direnç oluşturduklarını ve Kovid-19'un da diğer enfeksiyonlar gibi kan şekeri yükselişine yol açtığını aktardı. Diyabetle mücadelenin dengeli beslenme ve hareketle ilişkili olduğunu belirten Özkan, hazır hızlı yemekler yerine ev yemeklerinin tercih edilmesi gerektiğini, düzenli sporun şeker hastalığıyla mücadelede çok önemli olduğunu sözlerine ekledi.
Diyabetli hastaların Kovid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin diğer bireylerden daha yüksek olmadığını ancak hastalığın daha ağır seyrettiğini aktaran uzman-
BOL SIVI TÜKETIN
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Mazhar Müslüm Tuna, bu dönemi evde geçirdikleri için günlük hareketliliklerinde azalma olacak diyabet hastalarına, gıda tüketimini azaltmalarını, kilo almamalarını ve bol sıvı tüketmelerini önerdi. Tuna, "Mümkün olduğunca ev içinde hareket halinde olun ve egzersiz yapın. İnsülin kullanıyorsanız ve kan şekeriniz yüksek seyrediyorsa küçük dozlarda insülin artışı yaparak, kan şekerinizi kontrol altına alabilirsiniz. Açlık kan şekeri sürekli yüksek seyrediyorsa hastaneye gitmeden doktorunuzla görüşerek yapabilecekleriniz konusunda bilgi edinebilirsiniz. Doktorunuz hastaneye gitmenizi tavsiye ederse, önerilen tedbirlere uyarak, hastanede geçireceğiniz zamanı da azaltmak için tam randevu saatinizde hastaneye gidebilirsiniz." değerlendirmesini yaptı.
AYNI
lar, diyabete eşlik eden tansiyon yüksekliği, obezite gibi faktörlerin riski artırdığını kaydetti. Tüm diyabetiklerin aynı riski taşımadığının altını çizen Doç. Dr. Tuna "Kesinlikle karamsarlığa kapılmamalılar. Gerekli önlemleri almakla virüsten korunabileceklerini ve
virüse yakalansalar dahi birçok kişinin bu hastalıktan kurtulabileceğini bilmeliler. Ayrıca, virüsün yakın zamanda etkili bir tedavisinin ve aşısının bulunabileceğini unutmamalılar." diyerek, diyabetli hastalara morallerini yüksek tutmayı tavsiye etti.
HASENE International e. V. Colonia-Allee 3 | D-51067 Köln T +49 221 942240-441 | F +49 221 942240-401 haseneorg www.hasene.org | sukuyusu@hasene.org | — Havale için banka bilgileri: Hesap Sahibi: HASENE International e. V. Banka: Kreissparkasse Köln IBAN: DE29 3705 0299 0149 2900 69 | BIC: COKSDE33XX Amaç: Adresiniz, 0000013
KISMİ YARDIM
500€
**
5.000 DKK | 5.500 NOK | 5.000 SEK 600 CHF | 850 AUD 750 CAD | 500 £
SU KUYUSU PROJESİ
Su hayattır, hayat kurtarır... *Not: Su kuyusu projesine 500 € ve üzerinde destek olanlar kuyuya isim verebilirler. **Meblağın %5’i partner kurumların tüzüklerinde öngörülen diğer amaçlar için kullanılacaktır. Proje Hasene International e. V. ve www.hasene.org/partner listesinde yer alan partner kurumlar tarafından ortaklaşa düzenlenmektedir. Veri koruması ve haklarınıza dair detaylı bilgiyi şu adresten okuyabilirsiniz: www.hasene.org/veri-koruma. Ayrıca veri koruması ile ilgili sorularınız için bizimle irtibata geçebilirsiniz.
SU KUYUSU PROJESİ
EMUG e.V. Colonia-Allee 3 | 51067 Köln | +49 221 942240500 www.emugev.de | infak@emugev.de --Havale için banka bilgileri: Hesap Sahibi: EMUG e.V | Banka: KT Bank AG IBAN: DE09 5023 4500 0107 8000 08 BIC: KTAG DEFF XXX | Amaç: Infak 2020
KAMPANYASI “Allah yolunda neyi harcarsanız o size geri verilecektir.” (Enfâl suresi, 8:60)
TERTİP EDEN KURUMLAR EMUG Avrupa Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği | +49 221 942240500 JİBKM Japonya İslam Birliği Kültür Merkezi | +81 0567 69 7551 UEPM Avrupa Müslüman Özel Eğitim Birliği | +33 1 42460444
IGMG Recklinghausen Şubesi | +49 2361 341 86 VAKIF İslam Vakfı | +49 30 50344896 IGMÖ Avusturya Müslümanları Mülkiyetler Topluluğu | +43 1 403336675
SHOH Sancak İnsani Yardım Organizasyonu | +381 62 813 93 86 SIG İsviçre İslam Toplumu | +41 44 8432030 IGMG Nagold Şubesi | +49 7452 605 11 80
Bağışların %10’u EMUG e.V. tarafından tüzükteki aynı amaçlar doğrultusunda değerlendirilir. Herhangi bir proje akamete uğradığında bu pay aynı amaçlı başka projeye aktarılabilir.