9 772195 547004
01
Ocak 2021 | Yıl: 26 | Sayı: 297
AVRUPA’DA İSLAMI TEMSIL KURUMLARI
HAC
HADSCH 2021
Avrupa’nın birçok şehrinden uçuşlar. Tüm Avrupa’dan 2, 3 ve 4 haftalık kafileler
Reiseantritt aus zahlreichen Städten Europas mit zwei-, drei-, und vierwöchigen Aufenthaltsmöglichkeiten.
İSLAM TOPLUMU MİLLÎ GÖRÜŞ FARKI VE YARIM ASIRLIK HAC-UMRE TECRÜBESİ
MEHR ALS EIN HALBES JAHRHUNDERT ERFAHRUNG IM BEREICH DER HADSCH- UND UMRA-REISEN
Türkiye Temsilciliği|Hennes Tour T +90 332 3515055 (Konya) T +90 212 6355593 (İstanbul) T +90 312 3113130 (Ankara) T +90 224 2254225 (Bursa) info@hennestour.com
Islamische Gemeinschaft Millî Görüş Hadsch-Umra Reisen GmbH Colonia-Allee 3 D-51067 Köln
T +49 221 942240-470 F +49 221 942240-480
www.igmgreisen.com igmgreisen
Selamların en güzeli ile Avrupa’da İslami Temsil Kurumları Avrupa’nın birçok ülkesinde Müslümanları doğrudan ilgilendiren birçok konu var. Müslüman mezarlıkları, üniversitelerde İslam ilahiyatı bölümleri, okullarda İslam din dersleri, imamların eğitimi gibi konular uzun süredir gündemde. Bunların yanı sıra başörtüsü yasakları, minare ve cami inşaatlarına dair tartışmalar, Müslümanlara yönelik güvenlik eksenli politikalar, ırkçı ayrımcılıkla mücadele gibi konular da derin tahlilleri, bunun için de uzun diyalog süreçlerini gerekli kılıyor. Bu meselelerin “öznesi” olmak iddiasıyla Müslüman cemaatler bu konularda görüş beyan edip, çözüm önerilerini senelerdir iletiyor. Bu önerilerin daha güçlü ve sistemli bir şekilde dile getirilmesi yolundaki adımlardan bir tanesi de, birçok ülkede oluşturulan İslami temsil kurumları. Bu sayımızda Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya, Belçika ve İsviçre’de İslami temsil kurumlarıyla ilgili Türkçe bir araştırmanın eksikliğini tamamlamak üzere bu konuda bir dosya hazırladık. Bir kaynak dosya olarak mevcut kurumlar, yapıları ve bu kurumlara yönelik tartışmalara ışık tutmasını planladığımız bu dosyada Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM), Fransa İslam Konseyi (CFCM), Hollanda’da Müslümanlar ve Devlet Arasında İletişim Organı (CMO), İsviçre İslam Kuruluşları Federasyonu (FIDS), Avusturya İslam Toplumu (IGGÖ), Belçika İslam temsil kurumu Exekutif, Britanya Müslüman Konseyi (MCB), İtalya’daki İslami Topluluk ve Kuruluşlar Birliği (UCOII), Norveç İslam Konseyi (IRN) gibi birbirinden çok farklı kurumlara dair detaylı araştırmalar yayınladık. Bu kurumlar arasında –ülkelerde yürürlükte olan din-devlet ilişkileri modellerine de bağlı olarak- birçok farklılık olduğu gibi, birçok ortak nokta da söz konusu. Bu farklılıkların ve ortaklıkların bir arada sunuluşu, Müslüman cemaatin meselelerine derli toplu bir bakışı da kolaylaştırıyor. Dosyada ayrıca kuruluşuyla birlikte Protestanlık altındaki farklı mezhep ve inanç gruplarını bünyesinde barındıran Almanya Protestan Kilisesinin (EKD) Yüksek Kilise Konseyi Üyesi Dr. Detlef Görrig ile EKD’nin kuruluş sürecini ve “dindarların birliği” tecrübesinin Müslümanlara ne anlatabileceğini konuştuk. Gündem kategorimizde Fransa’daki Müslüman mezarlıkların ve Müslüman mezar alanlarının tarihini Yasemin Ural ele aldı. Dünya kategorimizde Etiyopya’daki çatışmalar nedeniyle milyonlarca insanın karşı karşıya kaldığı insanlık krizini Alessandra Bajec analiz etti.
Bekir Altaş
İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Haber-Yorum Dergisi Januar 2021 • Ocak 2021 | Jg. / Yıl: 26 | Nr. / Sayı: 297 Herausgeber/Yayıncı Für die IGMG - Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e.V. (Amtsgericht Köln, VR 17018) das Generalsekretariat / İslam Toplumu Millî Görüş adına Genel Sekreterlik Vertreten durch den Vorstand/Yönetim Adına Kemal Ergün, Vorsitzender/Genel Başkan Bekir Altaş, Generalsekretär/Genel Sekreter Murat İleri stellv. Vorsitzender/Genel Başkan Yrd. Hakkı Çiftçi, stellv. Vorsitzender/Genel Başkan Yrd. Mikail Demir, stellv. Vorsitzender/Genel Başkan Yrd. Chefredakteur/Genel Yayın Yönetmeni Bekir Altaş (V. i. S. d. P.) Editor/Editör Elif Zehra Kandemir
GÜNDEM
08
Fransa’da Müslüman Mezarlıkları ve Müslüman Bölümleri
Redaktion/Redaksiyon Ali Mete, Ebru Hısım, Enise Yılmaz, Feyza Akdemir, Hatice Çevik, Kübra Zorlu, Mehmet Kandemir, Meltem Kural, Yasemin Yıldız T +49 221 942240-240 • F +49 221 942240-201 info@perspektif.eu • redaktion@perspektif.eu Druck/Baskı Im Auftrag der IGMG durch PLURAL Publications GmbH erstellt./ IGMG adına PLURAL Publications GmbH tarafından hazırlanmıştır. Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-260 • F +49 221 942240-201 Die Verantwortung für die Artikel liegt bei den Autoren. / Yayımlanan yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir. Anzeigenservice/İlan Servisi T +49 221 942240-218 • F +49 221 942240-201 ilan@perspektif.eu Abonnement/Abonelik IGMG Mitgliederbetreuung/IGMG Üyelik Hizmetleri: Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-417 • F +49 221 942240-201 abone@perspektif.eu Jahresabonnement/Yıllık Abone Ücret 40,- € | Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos./IGMG Genel Merkez üyelerine ücretsizdir. Auflage/Tiraj: 12.500 | ISSN: 2195 5476
DOSYA
32
Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM)
perspektifeu
24
DOSYA
Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ)
28
DOSYA
Hollanda’da Müslümanlar İle Devlet Arasında İletişim Organı (CMO)
DOSYA
12
DOSYA
18
İslami Çatı ve Temsil Kurumlarının Çıkmazları, Avantajları ve Geleceği
DÜNYA
DOSYA SÖYLEŞI
56
36
Fransa’da İslam’ın Temsili: Fransa İslam Konseyi CFCM)
62
Almanya Protestan Kilisesi: “Dinî Çeşitliliği Kabul Etmek Durumundayız”
DOSYA
İsviçre İslam Çatı Kuruluşları Federasyonu (FIDS)
40
DOSYA
Belçika İslam Temsil Kurumu: Exekutif (EMB)
44
DOSYA
Britanya Müslüman Konseyi (MCB)
Etiyopya’daki Korkunç İnsani Krizi Gören Var Mı?
48
DOSYA
Norveç’te İslami Temsil Kurumu: Norveç İslam Konseyi (IRN)
GÜNDEMDEN KISA KISA
Suriyeli Mülteci Aileye Komşu Eziyeti
HOLLANDA
Halle’deki Irkçı Saldırgana Ömür Boyu Hapis Cezası
ALMANYA
Sosyal medyada yayınlanan bir videoda, Hollanda’nın Heerlen şehrinde ikamet eden yedi kişilik Suriyeli mülteci ailenin komşuları tarafından uğradığı sistematik saldırı gösterildi. Yayınlanan videoda başlarına gelenleri anlatan Mohammed Sakka, Suriye’deki savaştan kaçtıklarını ve Hollanda’ya sığındıklarını ifade etti. Heerlen şehrindeki evlerine girdikten sekiz ay sonra yanlarına yeni bir kişinin taşındığını aktaran Sakka, yeni komşunun aileye çeşitli şekillerde saldırdığını belirtti. Sakka’nın anlatımına göre komşu köpeğini mağdur ailenin üstüne salmış, defalarca kızının başörtüsünü çekmeye çalışmış ve etraftaki semt sakinlerini ailesine karşı kışkırtmış. Her defasında polisi aradıklarını fakat hiçbir şey yapılmadığını vurgulayan aile, saldırıların ardından Hollanda’dan Belçika’ya yerleşti.
Halle’deki ırkçı saldırganın cezası kesinleşti. Naumburg Eyalet Yüksek Ceza Mahkemesinde görülen davanın karar duruşmasında, aşırı sağcı ve antisemitist Stephan Balliett 2 kişiyi öldürmekten ve 50’den fazla kişiyi öldürmeye teşebbüsten suçlu bulundu. Müebbet hapis ile cezalandıran Balliett’in duruşmada herhangi bir pişmanlık göstermediği ve Yahudi soykırımını inkâr eden ifadelerde bulunduğu kaydedildi. Belliett, Ekim 2019 tarihinde Almanya’nın Halle kentinde Yahudilerin Yom Kippur Bayramı’nı kutlandığı sinagogda katliam düzenlemek istemiş, ancak sinagoga girememişti. Planını gerçekleştirememesi üzerine sinagogun ve bir dönercinin önünde 2 kişiyi öldüren, kaçarken iki kişiyi de yaralayan Balliett, saldırıyı kaskındaki kamera üzerinden internette yayınlanmıştı.
Perspektif 296/2020 Çevre krizi ile ilgili birçok yayın var. Zira son yıllarda çevre krizinin ciddiyeti birçok yayına da yansıdı. Fakat Avrupa’daki Müslüman cemaatin kurumlarında çevre krizine dair herhangi bir duyarlılığın olup olmadığının sorgulanması galiba yeni bir bakış açısı. Bu nedenle son sayınızda özellikle “yeşil camiler” ile ilgili yazıları ilgiyle okudum. Ayşe Kalaycı
Yazı İşleri gelen mektupları kısaltma ve değiştirme hakkına sahiptir. Okuyucu mektupları dergi redaksiyonunun görüşlerini yansıtmamaktadır. Bize görüşlerinizi okuyucu@perspektif.eu e-posta adresi üzerinden bildirebilirsiniz.
6
SAYI 297 • OCAK 2021
Avrupa Adalet Divanından Helal Kesim Yasağına Onay
BELÇIKA
Avrupa Birliği’nin (AB) en üst mahkemesi olan Avrupa Adalet Divanı, Belçika’da Müslüman ve Yahudilerin karşı çıktığı dinî usullerle hayvan kesimi yasağının uygun olduğuna karar verdi. Belçika’da Flaman bölgesinde 2017’de getirilen “kesim öncesi hayvanlara şok verilmesi” uygulamasına karşı çıkan bazı Müslüman ve Yahudi sivil toplum kuruluşları Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. Belçika Anayasa Mahkemesinden Adalet Divanına giden konu hakkında açıklanan kararda, dinî amaçlı olanlar dahil kesimlerde hayvanların iyiliğinin sağlanması için AB üyesi ülkelerin “kişilerin temel haklarını ihlal etmeden” kesilecek hayvana şok verilmesini isteyebileceği belirtildi. Belçika’da Müslüman ve Musevi toplumlar, hayvanların şoklanmadan ve uyutulmadan kesilmesini yasaklayan kararın, iki toplumun dinî özgürlüklerini kısıtladığını ve toplumlara saygısızlık olduğunu savunuyor.
Camilerde Dijital Etkinliklerin Bilançosu
ALMANYA
Almanya’da faaliyet gösteren Mediendienst Integration’un son araştırmasında camilerin dijital etkinlikleri konu edildi. Din bilimci Samira Tabti tarafından hazırlanan rapora göre, koronavirüs krizinde Almanya’da birçok cami etkinliklerini dijitalleştirirken, diğer camiler de dijitalleşme planları yapıyor. 480 caminin incelendiği, 100 camiyle ise anketlerin yapıldığı araştırmada dijitalleşme, cemiyet üyeleri ve idarecileri tarafından olumlu bir gelişme olarak görülüyor. Diğer yanda dijital etkinliklerin düzenlenmesi için teknik bilgi eksikliği de vurgulanıyor. Araştırmada incelenen cemiyetlerin yarısı bir ya da birden çok çevrimiçi hizmetten faydalanıyor. Youtube Müslüman cemiyetler tarafından nadiren, dinî içeriklerin sunulması amacıyla tercih ediliyor. Raporda cami cemiyetlerinin en çok Facebook ve kendi internet sitelerini kullandığı; Instagram ve Twitter gibi sosyal mecraların ise çok tercih edilmediği belirtiliyor.
Geçen Sayıdan Öne Çıkanlar
İçinde bulunduğumuz şartlarda kendimiz olmak, siyasilerin, yazarların ve medyanın gösterdiği sertliğe bir dayanıklılıkla karşılık vermeyi gerektirir.
Genellikle eski kolonilerden gelen göçmenlerin çocuklarının kamusal alanda var oluşu, Fransız zihniyetini ve onun güven verici millî kurgularını rahatsız ediyor.
Atalarımız, babalarımız ve bizler büyük ekseriyetle fosil kaynaklı yakıtlara bağımlı olarak yaşadık. Ancak yaşadığımız olağanüstü hadiseler yolun sonuna geldiğimizi gösteriyor.
SAYI 297 • OCAK 2021
7
GÜNDEM
Fransa’da Müslüm Mezarlıkları ve Müslüman Bölüm
*Fransa ve Almanya ağırlıklı olarak Avrupa’daki Müslümanların defni hakkında çalışmalar yapmış olan Ural, Leipzig Üniversitesinde “Dine Hakaret ve İfade Özgürlüğü” başlıklı bir araştırmayı yürütmektedir.
8
SAYI 297 • OCAK 2021
man
mleri
Fransa’da sadece Müslümanlara ait bir mezarlık yok. Fakat 100’e yakın mezar alanıyla Müslümanlar ebedi istirahatlerini Fransa’da gerçekleştirebiliyorlar. Morolardan sömürgelerden Müslüman askerlere kadar, oradan Père Lachaise’ye uzanan tarihiyle Fransa’da Müslüman mezarlıklarının peşine düştük. N u r Ya s e m i n U r a l *
F
ransa’daki Müslüman ülke kökenli vatandaşların büyük bir bölümü, mütedeyyin olsun ya da olmasın, vefat sonrası bir zamanlar büyükanne ve büyükbabalarının vatan saydıkları ülkeye gönderiliyor. Bu, bazıları için hâlâ “memlekete geri dönüş” olarak da algılanmaya devam edebiliyor. Ancak özellikle son yirmi yıldır Müslümanlar artık evleri addettikleri Fransa’ya İslami usullere göre gömülmek için bir mücadeleye kalkışmış durumda. Fransa’nın laik yasaları bu talebin karşısında bir engel teşkil ediyor.
© Alistair Rennie/shutterstock.com
Diğer pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Fransa’da da mezarlıklar sözleşme usulü belli bir süre ile tahsis ediliyor. Almanya’nın aksine Fransa’da tabut ile gömülmek zorunlu ve defin vefattan en erken 48 saat sonra yapılabiliyor. Fransa’da 1905 yılında yürürlüğe giren kiliseler ile devleti birbirinden ayıran ünlü Laiklik Yasası, kamusal olarak tanımlanan mezarlıkların herhangi bir dinî oluşum ya da kurumun himayesine verilmesini yasaklıyor. Bu nedenle Fransa’da Müslüman mezarlığı inşa edilmesi yasak. Müslümanlara kamusal mezarlıklarda ayrılan bölümler (Fr. “carrés musulmanes”) belediye başkanlarının inisiyatifine bağlı olarak oluşturulabiliyor. Yani bu alanların açılabilmesi tamamen
SAYI 297 • OCAK 2021
9
GÜNDEM
belediye başkanlarının iyi niyetine bırakılmış durumda. Her yerleşim yerinde mezarlık olması zorunlu tutulmasına rağmen, pek çok mezarlıkta Müslümanlara ayrılan özel bölüm yok. Vatandaşların vefat ettikleri yerleşim yerlerinin mezarlıklarında bu özel bölümlerin olmaması hâlinde, bu bölgeden başka bir bölgeye transfer için de belediyelerden özel izin çıkarılması zorunlu tutuluyor. Bu çetrefilli resmî işlemler dinî gerekliliklerden bir tanesi olan en kısa zamanda defin zorunluluğunu ciddi anlamda sekteye uğratıyor. Fransa’da Tarihî Müslüman Mezarlıkları Özellikle koronavirüs salgınının yarattığı olağanüstü durum yüzünden ülkeler arası hava trafiğinin neredeyse sıfıra inmesi ve bazı ülkelerin Kovid-19 sebebi ile vefat eden kimselerin naaşlarını ülkeye almayı reddetmesi nedeniyle Fransa’daki Müslüman mezarlıklarının ve kamusal mezarlıklarda Müslümanlara ayrılan bölümlerin yetersizliği tekrar gündeme geldi. Ancak Fransa’daki Müslüman mezarlığı konusu yeni değil. Şimdilerde pek çok ülke gibi Fransa da, dünyada milliyetçiliğin yükselmesine maruz kalarak çokkültürlülük geçmişini yok sayıp tek bir dinî ya da seküler geleneği önceleme eğilimine girmiş olsa da, Protestan, Yahudi ve Ortodoks azınlıklara ait mezarlıklar gibi Müslüman mezarlıkları da tarihsel bir olgu. Bugüne kadar Müslümanların sahip olduğu hiçbir mezar alanı ayakta kalmadığından, o dönemden kalma mezarlıklar veya mezar taşları hakkında çok az bilgiye sahibiz. İspanya’da bulunan tarihî Müslüman kabirleri gibi, Fransa’nın güneyinde de Endülüs medeniyetinin taşıyıcıları olan Moroların mezarlarının olduğu biliniyor. Fransa’daki İslami mevcudiyetin tarihi hâlâ bir bütün olarak irdelenmemiş olsa da Müslüman varlığı, Cezayir’in ele geçirilmesinden ve zamanın ilk göç akımlarından çok önce kentsel alanda mevcuttu. Arkeologların Montpellier’de bulduğu 12. yüzyıldan kalma bir Arap mezar taşının yanı sıra, tarihî araştırmalar sayesinde 17. yüzyıldan itibaren Müslümanlara Marsilya veya Toulon’da ibadethane ve gömülme alanlarının açıldığını doğrulayabiliyoruz. Tarihî dokümanlar ile varlıklarını tespit edebildiğimiz bu mezarlıkların hemen hemen hepsi zaman içinde işlevlerini yitirerek kaybolmuş.
10
SAYI 297 • OCAK 2021
Fransa’da Bir Müslüman Mezarlığı: Père Lachaise Varlığından sadece tarih sayfaları sayesinde haberdar olduğumuz bu mezarlıklardan bir tanesi de ünlü Père Lachaise mezarlığındaki Müslüman mezar alanı. Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Kırım Savaşı sırasında yaşanan siyasi yakınlaşma sırasında, valilik kararnamesiyle 1857’de Paris’in o zamanki adıyla Genel Doğu Mezarlığının (bugünkü adı Père Lachaise) ek binasına o zamanın Fransızca adlandırmasıyla Mahométans, yani Müslümanların cenazeleri için özel bir muhafaza kurulmasına karar verildi. Bu mezarlıkta 1804 Konkordato kararnamesiyle ayrıca 1804’ten beri Protestanlar ve 1809’dan beri ise Yahudiler için ayrılmış mezar alanları olduğunu da biliyoruz. Bu mezar alanının önemi, şimdilerde yasaklanmış olan duvarlar ile ayrılarak tamamen Müslüman cenazelerine ayrılmış olması. Açılışından iki yıl sonra ilk olarak Hintli bir prenses, Şii geleneklerine göre içerisinde yıkama odası ve mescit bulunan duvarlarla çevrili bu alana gömülmüştür. Osmanlı Büyükelçiliği inisiyatifi ile oluşturulan bu resmî alan, Paris’te veya Paris bölgesinde ölen farklı etnik kökene ve mezhebe mensup Müslümanlara mezar alanı sunmasının yanı sıra, çoğunluğu siyasi sürgünlerle gelmiş önemli devlet insanları ve öğrencilerin oluşturduğu başkentteki Müslüman nüfus için de uğrak bir yer hâline gelir. Mezarlıklarda farklı dinî geleneklere ayrılan bölümler 1881’de kanunla resmen yasaklanarak tümüyle kaldırılır. İlk başta çevrenin duvarları Yahudiler için ayrılan alanda olduğu gibi tamamen yıkılmaz, yalnızca alçaltılır. Ancak kısa süre sonra duvar kaldırılarak yerini sadece bitki ve alçak ağaçlardan oluşan bir ayrım alır. Père Lachaise’de Müslümanlara ayrılan bölümde Paris’e defnedilen önemli şahsiyetlerin türbelerini ziyaret etmek hâlâ mümkündür. 19. yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların cenaze törenlerinde Müslüman mahfazasında yapılan cenaze törenleri hakkında herhangi bir bilgi bulamadım. Bu nedenle ölen kişinin tabutla mı yoksa tabutsuz mu ve İslami geleneklerin ne kadarına uyarak gömüldüğünü tam olarak bilmiyoruz. Öte yandan duvarların kaldırılmış olmasına rağmen bu mezarlar
için sözleşme süresi garanti edilmiş görünüyor. 20. yüzyıla kadar belli coğrafi alanlarda sayıları sınırlı olarak bulunan Müslüman mezarlıkları, iki dünya savaşı, sömürgecilik karşıtı hareketler ve artan göç ile ivme kazanarak geniş kitleleri ilgilendiren ulusal bir önem kazanıyor. Fransa’da Kamusal Mezarlıklarda Müslümanlara Ayrılan Bölümler (Fr. “carrés musulmanes”) Sömürge tarihinin hâlâ hasır altı edildiği Almanya’dan farklı olarak, bugün Fransız tarihinin sömürgecilik dâhil edilmeden anlaşılamayacağını söylemek sıradan hâle geldi. Fransız mezarlıklarında Müslümanlara ayrılan bölümlerin toplumsal ve tarihî anlamını kavramamızda da bu sömürgecilik tarihi bize ışık tutuyor. 19. yüzyıl sonrasında Fransa’da Müslümanlara ayrılan mezarlıklar, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, özellikle çok sayıda Mağrip ve Sahra Altı Afrikalı askerin Fransa için şehit düşmesi ile yeniden gündeme geldi. Fransızca “Müslüman bölümü” (Fr. “carrés musulmanes”) kelimesi de ilk kez bu bağlamda şehit mezarlıklarında sömürülerden savaşmak için getirilen yaklaşık yetmiş bin Müslümanın gömülü olduğu ayrı bölümleri adlandırmak için kullanılıyor. Askere alımlar sırasında Fransız Ordusu her şeyden önce diğer Müslüman askerleri savaşmaya teşvik etmek için imamların yardımıyla İslami törenlere saygı göstermeye özen gösteriyordu. Savaş sonrası Notre-Dame-de-Laurette Tepesi’nde kırk binden fazla mezarın bulunduğu büyük bir şehitlik inşa edildi. Bu münferit mezarlar arasında Savaş Bakanlığı tarafından 1915 yılında içinde Mağribi mimarisinden esinlenerek yapılan mezar taşlarıyla bezeli beş yüzden fazla mezarı bulunduran Müslümanlar için ayrılmış özel bir bölüm de bulunmaktadır. Savaşlarda Fransa için şehit olan Müslüman askerlerden kalan mezarlıklardaki bu bölümlerin yanı sıra, 20. yüzyılın başlarından itibaren ekonomik nedenlerle çoğunlukla Kuzey Afrika’dan gelen göçmenlerin gömüldüğü alanlar da ortaya çıkmaya başladı. Bu alanlar da Müslüman şehitliklerden evrilen isimle adlandırıldı. Göç dalgaları ilerledikçe Fransa’da Müslüman bölümleri olan mezarlıkların sayısı da giderek arttı. Fransız yetkililer askerî mezarlıklarla Müslüman işçilerin mezarlıklarının yönetimini birbirinden ayırdı. Paris
askerî hükümetinin sağlık servisi, yerli işçiler için Paris mezarlığında özel bir yer ayarlama fikrini onayladı. Böylece 1920’lerin başında “yerli işçiler” olarak adlandırılan ve asker olmayan Müslümanlar için ayrılan ilk mezarlık bölümlerinden biri Paris’teki Pantin ortak mezarlığında oluşturuldu. İlk kurulan bölümlerden bir diğerinin de, merkezin dışında bir Paris mezarlığı olan Thiais Mezarlığı olduğu tahmin ediliyor. 1950 sonrası artan ölümlerle İçişleri Bakanlığı bir yönerge çıkararak belediye başkanlarına ortak mezarlıklarda Müslüman mezarlarını bir araya toplama yetkisi verdi. Fransa’da Müslüman Mezarlıklarıyla İlgili İlk Çağrı 2014’te 2011’in resmî rakamlarına göre, Fransa’da yirmi dördü Île-de-France’ta olmak üzere toplam 70 Müslüman mezar bölümü var ve bu sayının şimdilerde yüze yaklaşmış olduğu tahmin ediliyor. Sayıların hâlâ yetersiz olması bir yandan yasal tanınırlığın olmaması, bir yandan da belediye başkanlarının keyfî karar verme yetkileri ile açıklanabilir. Mezarlıklarda yetersiz Müslüman bölümleri sorunu okullarda başörtüsü yasağının tartışıldığı ünlü 2003 Stasi raporunda birkaç cümle ile irdelenmiş, fakat bu bölümlerin inşaatı için bir çağrı yapılmamıştır. Bu sorun ilk kez zamanın Avrupa Yeşiller Partisi Senatör Üyesi Esther Benbassa ve Halkçı Hareket Partisi (UMP) Senatörü Jean-René Lecerf tarafından 2014 yılında hazırlanan bir raporla ulusal düzeyde resmî bir şekilde ortaya atıldı. Ayrımcılıkla mücadelenin bir parçası olarak Benbassa raporu, okulda talep hâlinde dinî eğitim sunmayı, din ve etnik kökenle ilgili istatistiki veri geliştirmeye izin verilmesini ve mezarlıklarda dinî azınlıklar, özellikle Müslümanlar için ayrılan bölümlerin inşasına yasal bir temel sağlamayı önermektedir. Ancak kendisini laik ve bölünmez bir cumhuriyet olarak gören Fransa’da bu rapor bir tartışma ve eleştiri kaynağı olmaya devam etmektedir. Fransa’da Kovid-19 ölümleri ve sınırların kısmi olarak kapanması ile akut hâle gelen Müslüman defni sorunsalının ileriki zamanlarda yasal ve resmî olarak nasıl çözülebileceği konusu hâlâ netlik kazanmasa da, Fransa’da İslami usullere uygun gömülmeyi arzulayan Müslümanlar taleplerini dile getirmeye devam edecek gibi görünüyor.
SAYI 297 • OCAK 2021
11
D O S YA
İslami Çatı ve T Kurumlarının Ç Avantajları ve G
Avrupa’da İslami temsil kurumları, sosyolojik açıdan incelemeye değer organizasyonlar. Bu kurumların avantajları, çıkmazları ve bu çıkmazlardan çözüm yolları, aynı zamanda Batı Avrupa’da Müslümanların geleceğini tartışmak demek. Elif Zehra Kandemir*
* Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ulusaşırı Türk toplulukları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.
12
SAYI 297 • OCAK 2021
TI AVRUPA BA
MLARI RU
Temsil Çıkmazları, Geleceği
EMSIL K AT U 'D
ÖZEL DOSYA
© AlexAndMartin/shutterstock.com
SAYI 297 • OCAK 2021
13
D O S YA
A
vrupa’da Müslüman cemaatin devletle ilişkileri ve Müslümanların bu ülkelerde görece “yeni” mevcudiyeti neticesinde düzenlenmesi gereken toplumsal ve dinî alanlar birçok ülkenin gündeminde. Müslüman mezar alanlarından üniversitelerde İslam ilahiyatlarına, yerinde imam eğitiminden cami inşaatlarına kadar birçok soru ve sorun masada çözülmeyi bekliyor. Bunun yanında yükselen aşırı sağcı damarın kurguladığı bir “öteki” olarak Müslümanların sıkça tartışıldığı başörtüsü, sünnet, entegrasyon ve göç gibi konular da sistematik bir diyaloğu elzem kılıyor. Bu diyaloğun kurumsal bir zeminde gerçekleşmesi için birçok ülkede dernek, vakıf ya da tüzel kişiliğe sahip olmayan inisiyatifler gibi farklı hukuki formlarda Müslüman kuruluşlar faaliyet gösteriyor. Batı Avrupa’daki Müslüman cemaat açısından son 20 sene ise, bu ülkelerde ortak ve güçlü bir sese sahip olmak için çatı/şemsiye kurumların tesis edilmesiyle dikkat çekti. Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM), Fransa İslam Konseyi (CFCM), Hollanda’da Müslümanlar ve Devlet Arasında İletişim Organı (CMO), İsviçre İslam Kuruluşları Federasyonu (FIDS), Avusturya İslam Toplumu (IGGÖ) ve Belçika İslam temsil kurumu Exekutif bu kurumlara örnek. Bunlardan bazıları doğrudan ilgili ülkelerdeki hükûmetlerin girişimleriyle, “Müslümanlar arasından resmî bir muhatap oluşturmak” amacıyla yukarıdan aşağıya bir anlayışla yapılandırılırken; bir kısmı ise tabandan yukarıya bir yaklaşımla doğrudan Müslümanların ihtiyaçlarının bir sonucu olarak kuruldu. Müslüman Temsil Kurumları Niçin Var? Anayasal din hukuku ve din-devlet ilişkileri konusunda farklı geleneklerle hukuki düzenlemelere sahip olan Batı Avrupa ülkelerinde Müslüman temsil kurumlarının amacının aslında ortak olduğunu söyleyebiliriz: Müslümanların dinî yaşantısının kanunlar çerçevesinde icra edilebilmesi için devlete karşı Müslümanların menfaatini ve ilgilerini savunmak. Bu konuda Müslüman cemaatin talep ve ihtiyaçlarını dillendiren bu kuruluşlar, bazı ülkelerin zannettiği gibi “lobi” kuruluşları değil, “temsil” kuruluşları. Dolayısıyla ideal durum da, bu kuruluşların “lobi” mantığıyla değil, temel
14
SAYI 297 • OCAK 2021
vatandaşlık sorumluluğunun bir yansıması olarak varlık göstermesi. Bu kuruluşlar, aynı zamanda Müslümanların kendi meselelerinde “özne olma” isteğinin ve özerkleşmelerinin de bir yansıması. Bu özneleşmenin gerçekleştiği zeminde Avrupa’daki Müslüman temsil kurumları bir şemsiye işlevi görüyorlar. Bu şemsiye, kendi çatısı altında bulunan yapıları bir arada tutuyor ve farklı fikirlerin süzgeçten geçirilerek enine boyuna düşünülmüş rafine pozisyonların oluşmasını mümkün kılıyor. Peki Müslüman temsil kurumlarının içerisinde yer almak bir zorunluluk mu? Bu sorunun cevabı elbette açık: “Dışarıda kalmak” meşru bir tercih. Fakat bir kurum için “Müslümanları ilgilendiren meselelerde devletle iletişimde ortak sese dâhil olmayacağım” demek, belirli düzenlemelerde de saf dışı kalmak ve söz sahibi olmamak demek. Aynı zamanda dışarıda kalmak, Müslüman kurumların kendi tabanına karşı sorumluluğunu da ihmal etmesi anlamına gelebilir. Müslüman Temsil Kurumlarına Yaklaşımda Sorunlar Ülkelerde Müslüman cemaati “temsil” iddiasıyla yola çıkan kurumların karşılaştığı ilk zorluklardan biri, bu iddianın karşılık bulup bulmayışıyla ilgili. Devletlerin alışık olduğu dinî organizasyon biçimlerinin kiliseler olduğu ülkelerde, merkezî bir dinî otoritenin bulunmadığı, daha yatay bir organizasyon yapısının benimsendiği Müslüman kurumlar, hem kuruluş tarihleri, hem de bu yapıları ve muhatabın zihnindeki beklentilerdeki uyuşmazlık nedeniyle bir kabul sorunuyla karşı karşıya. Hangi Müslümanların ne kadar temsil edildiği sorusu, genelde temsil kurumlarının yüzleştiği en büyük sorulardan biri. Bu kabul sorununu, hükûmetlerin bu kurumları kendi beklenti ve siyasi mülahazalarına göre şekillendirme arzusu izliyor. Müslümanların yeni çatı yapılanmaları, devletle bir irtibat partneri olarak karşı karşıya geldiğinde, bu beklenti içerisinde daha “progresif/ ilerlemeci”, “modern”, “liberal” gibi etiketlerle dolu bir beklenti havuzuyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Şu çok açık ki; Avrupa’daki hâkim siyasi yönelim, iktidarların ve zamanın ruhunun
© Alexandros Michailidis/shutterstock.com
şekillendirdiği bir İslam oluşturmak arzusunda. Birçok ülkede bir çatı altında toplanmak, Müslüman cemaati devletin “Avrupa İslam’ı” beklentisi karşısında dokunulmaz yapmıyor. Devletler, -Fransa’da son aylarda görüldüğü gibi- taleplerini yerine getirmeyen ve duruşunu tabiri caizse “devletleştirmeyen” Müslüman kurumları iç güvenlik için potansiyel bir tehdit olarak görmeye meyledebiliyor. Bu durumda köken ülkelerle her türlü ilişkinin kriminalize edildiği bir ortam, bu durumu daha da zorlaştırıyor. Tüm bunlar, bir yandan devletlerin Müslümanlara güvensiz bir çerçeveden
bakışını resmederken, diğer yandan Müslümanların devlete güvenini de zedeliyor. Müslümanların yerlileşmesi ve kurumsallaşması sürecinde Müslüman temsil kurumlarının bu anlamda türbülanslı zamanlardan geçtiği açık. Bu türbülans, Müslümanların “buralı” oluşunun getirdiği ihtiyaçlarla yakından alakalı. Dolayısıyla devlet ve Müslümanlar arasındaki iletişim, birçok konunun ilk defa konuşulması ve aynı zamanda taraflar arasındaki tanışıklığın görece yeni olmasının getirdiği güvensizliğin gölgesinde şekilleniyor.
SAYI 297 • OCAK 2021
15
D O S YA
Müslüman cemaatin talep ve ihtiyaçlarını dillendiren kuruluşlar, bazı ülkelerin zannettiği gibi “lobi” kuruluşları değil, “temsil” kuruluşları.
Müslüman Temsil Kurumlarının İç Meseleleri Devletin bu temsil kurumlarından beklentilerini bir yana bırakalım. Zira ortada “işleyen/mükemmel çatı kurumları” ve “kötücül beklentilere sahip devlet” gibi keskin bir hat da yok. Farklı dönemlerde farklı dalgalanmalarla şekillenen ve zikzaklı bir gelişim seyreden bu iletişimde Müslüman çatı kurumların çuvaldızı kendisine batırmasında da fayda var. Müslümanların menfaatleri için bir araya gelmek birçok ülkede farklı etnik, geleneksel ve mezhepsel aidiyetlere sahip Müslümanlar açısından da başlı başına bir zorluk. Her ne kadar çatı kurumlarının ortak kimliği “Müslümanlık” olsa da, bu ortak kimlik, çoğu zaman etnik farklılıklar tarafından gölgelenebiliyor. Avrupa’daki ülkelerdeki Müslüman cemaat, çok farklı kökenlerden gelen, farklı tarihsel tecrübelere sahip olan heterojen bir yapıya sahip. Bu durum, olaylara bakışta siyasi görüş, üslup, yöntem gibi noktalarda çok derin farklılıklar oluşturabiliyor. Ayırt edici hususlardan biri de çatı kurumları bünyesindeki üye dernekler arasındaki yapı farklılıkları. Kimi üyeler bir cemaati güçlü temsil yapısına sahipken, kimileri bünyesinde çok daha az cami cemiyetini barındırıyor ya da temsil iddiası daha düşük. Ortaya çıkan bir diğer sorun, Müslüman ya da değil, bütün çatı kurumlarda görülen “yetkileri bir üst kuruma devretmek ve üye kurumun kısmen silikleşmesi” sorunu. Özellikle güçlü bir yapılanmaya ve geniş bir tabana sahip olan Müslüman dernekler, bir çatı kurumun bünyesinde yer aldığında kendi kurumsal gücünü ve bazı konularda kamuoyuna kendi sesiyle konuşma imtiyazını bir üst kuruma devretmek zorunda kalıyor. Fakat bazı imtiyazların çatı kuruma devredilmesi meselesi, sadece olumsuz bir durum değil. Bunu daha
16
SAYI 297 • OCAK 2021
ziyade bir alışveriş olarak görmek daha isabetli olur. Ortak karar yapılarına dâhil olan her Müslüman kurum, kendi kurum yapısını daha üst bir hiyerarşinin altında konumlandırması karşılığında, tartışma kültürü ve artıları/eksileriyle birlikte hareket etme tecrübesini kazanıyor. Ayrıca diyaloğa açık olmak, Müslümanları ilgilendiren meselelerde organizasyonel farklılıkları göz ardı edebilmek gibi meziyetler de bu sürecin artıları arasında. Dolayısıyla temsil kurumlarına dâhil olma ya da olmama tercihi, farklı kazanım ve kayıpları da beraberinde getiriyor. Çözüm; her kurumun kendi rengini kaybetmeden ama diğerlerinin rengini de silikleştirme hevesine sahip olmadan uzlaşıya açık olmasında yatıyor. Her şeye rağmen Müslüman bir kurum için bir çatı kurumun altında diğer Müslüman kurumlarla bir masa etrafında oturmak demek, en baştan bu platformun bir müzakere alanı olduğunu, tartışmak ve bazen de çatışmanın bu ortamın tabii özelliği olduğunu kabul etmek demek. Bu ön kabule sahip olma erdemini gösteremeyen kurumlar açısından temsil kurumları, daimi bir çatışma ve güç gösterisini sergileme alanı hâline gelebiliyor. Uzlaşı kültürü ve gönüllü imtiyaz devri karşılığında bu yapıların demokratik karar alma süreçleri şu an için en ideal yapılar olarak görülebilir. Müslümanlar için tek ideal organize biçimi elbette çatı kurumlar oluşturmak değil; fakat tüm zorluklara rağmen bu yapıların sağladığı değerleri de gözden kaçırmamak gerek. Bu yapıların bir diğer avantajı ise, köken ülkelerdeki yapılarla çok derin ilişkileri olan kurumların, artık istişare ağırlığını “buraya” çekmesi. Müslüman kurumlar “buralı” istişare mekanizmalarını tercih ediyor ve böylece yerel, fakat dinamik ve çağın zorluklarına cevap verebilen bir Müslüman kimliğin peşine düşmüş oluyorlar. Bu durum,
Müslümanların bulundukları ülkelere kök salma sürecini de destekleyen bir süreç. Müslüman Temsil Kurumlarının Geleceği Bütün gerilim hatlarına rağmen; yani devletin Müslüman kurumları –tabiri caizse- şekillendirme arzusuna, kurumlarda bitmek bilmeyen iç tartışmalara ve iletişimin kısmen zorlu bir çizgi üzerinde cereyan etmesine rağmen, bu temsil kurullarının gerekliliğini tartışmak hatalı olur. Bugün Batı Avrupa’daki hâkim kamuoyunun, Müslümanların sadakatinden şüphe üzerinde şekillendiği bilinen bir gerçek. Güncel gelişmeler, zaten kurumsal haklar konusunda nihai
entegrasyonu gerçekleşmemiş Müslüman toplum açısından zemini daha da sallantılı hâle getiriyor. Bütün bunları iyi okuyup, Müslüman cemaatin içerisindeki çeşitlilik ve potansiyeli, hayra sevketmeye hazır olmak, tutturulabilecek en isabetli yollardan biri. Almanya’da dinî cemaatlerle devlet arasında işbirliğine dayalı bir ilişki varken, Fransa’da son zamanlarda daha ofansif bir laiklik söz konusu. Ülkeler arasındaki fark kadar, ülkelerin kendi içinde de dinamik bir gelişim seyri var. Bu kadar değişiklik içinde, Müslümanların ve devletin birbirine güvenerek iletişimi sürdürmesi bir zorunluluk.
EN HÜZÜNLÜ GÜNÜNÜZDE YANINIZDAYIZ IN SCHWEREN STUNDEN SIND WIR BEI IHNEN
HERKES ÖLECEK YAŞTADIR DER TOD KENNT KEIN ALTER
BELGE URKUNDE
RESMÎ İŞLEMLER BEHÖRDENGÄNGE
DİNÎ VECİBELER
RELIGIÖSE VORSCHRIFTEN
NAKİL
TESLİM
ÜBERFÜHRUNG
ÜBERGABE
UKBA Cenaze Yardımlaşma Derneği | Cenaze Hizmetleri UKBA Bestattungshilfeverein e. V. | Bestattungskostenunterstützungsgemeinschaft (BKUG) Colonia-Allee 3 | D-51067 Köln | T + 49 221 942240-430 | F + 49 221 942240-429 | cenaze@ukba.eu | www.ukba.eu Amtsgericht Köln VR 17561 | Kreissparkasse Köln | IBAN: DE37 3705 0299 0149 2829 41 | BIC / SWIFT: COKSDE33
SAYI 297 • OCAK 2021
17
D O S YA
Fransa’da İslam’ın Temsili:
Fransa İslam K © Andrzej Lisowski Travel/shutterstock.com
*Fransa’da büyüyen Tınmaz, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde lisans eğitimini tamamladıktan sonra Uludağ Üniversitesinde Din Psikolojisi, Sakarya Üniversitesinde de Yabancılara Türkçe Eğitimi yüksek lisans programlarından mezun olmuştur.
18
SAYI 297 • OCAK 2021
Konseyi (CFCM) Fransız hükûmeti nezdinde Müslüman toplumun temsilcisi olarak kabul edilen Fransa İslam Konseyi (CFCM), kuruluşundan beri birtakım sorunlarla karşılaşsa da bugün Fransa Müslümanlarını bir çatı altında birleştirmeye çalışıyor. Gülsevim Tınmaz* 1980’lerin başından bu yana Fransız hükûmetleri Fransa’daki Müslümanların temsili için bir çatı yapı ortaya koymaya çalıştı. Bir yandan devletin dinî alana müdahale etme hakkı olmazken diğer yandan Fransız hükûmetleri, Müslüman toplumu temsil eden meşru muhataplar edinme kaygısındaydı. 1990’da dönemin İçişleri Bakanı Pierre Joxe tarafından, Protestan Federasyonu gibi bir çeşit “Fransa Müslüman Federasyonu” oluşturma ve çeşitli Müslüman grupları bir araya getirme girişimi oldu. Böylece 1990 yılında Fransa İslam Düşünce Konseyi (CORIF) kuruldu. CORIF, Cezayir, Fas, Tunus, Türkiye ve Senegal gibi farklı kökenlere sahip 15 Müslüman temsilci ile oluşturuldu. Konsey üyelerinden Fransa’da yaşanan İslam hakkında araştırma yapmaları istendi. Konseyin ilk işi ise, belediye mezarlıklarında bir “Müslüman mezar alanı” oluşturma talebini gündeme almaktı. Devlet okullarındaki Müslüman çocuklara helal gıda sunmak da başlıca konulardan biriydi. Gıda konusu ayrıca askerleri de kapsayacak şekilde genişletildi. CORIF üyelerinin çalışmaları sadece Müslümanların ibadetleri ile sınırlı kalmadı. İslam’ın genel olarak toplumla ilişki ve uyumu hakkında araştırmalar yapıldı, Hristiyan ve Yahudi temsilcilerle görüşüldü. Fakat bir süre sonra CORIF Başkanı Mohamed Zeïna’ya göre konsey “siyasi nedenlerden ötürü” kapatıldı. 2003 yılında dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy, Müslümanlar tarafından demokratik olarak seçilen ve cami sayısı kadar üyesi bulunan bir yapı
ortaya koymaya çalıştı. Bunun üzerine aynı yıl şubat ayında İçişleri Bakanlığı kararıyla Fransa İslam Konseyi (Fr. “Conseil Français du Culte Musulman” – CFCM) kuruldu. Sarkozy, Fransa’da İslam’ın devlet tarafından tanınma isteği üzerine İslam’ın kurumsallaşması için böyle bir girişimde bulunmuştu. Bu tanınma isteği karşılıklıydı: Bir yandan Müslümanlar devletin İslam dinini ve mensuplarını tanımasını isterken diğer yandan Fransız devleti, İslam dininin temsilcilerinin cumhuriyet yasalarını, özellikle de laikliği kabul etmelerini sağlamak istiyordu. CFCM’in Misyonu, Vizyonu ve Araçları CFCM’in bir dernekler birliği olduğunu söyleyebiliriz. CRCM (Fr. “Conseil Régional du Culte Musulman”), yani Bölgesel İslam Konseyleri olarak adlandırılan yapılar CFCM’i bölgesel düzeyde temsil eder. Toplamda 25 CRCM bulunur. Yakın zamanda yapılan çalışmalar neticesinde CFCM’i daha küçük ölçekte temsil etmeleri için İl İslam Konseyleri (Fr. “Conseils Départementaux du Culte Musulman” - CDCM) kurma kararı alınmış ve çalışmalar başlatılmıştır. CFCM’in amaçları; üyeleri arasında istişarenin gelişmesini sağlamak, Fransa’daki Müslümanlarla ilgili sorunlar üzerine düşünmek, gerek Fransız otoriteleri nezdinde gerek uluslararası çapta Fransa Müslümanlarının temsilini sağlamak, Fransa Müslümanlarının menfaat ve onurunu yasal yollarla korumak, tüzel veya gerçek kişilere yönelik yapılan Müslüman karşıtı
SAYI 297 • OCAK 2021
19
D O S YA
eylemlerin davalarına müdahil olmak ve bu kişilere destek olup onları temsil etmek, Müslümanların ilerlemesi ve gelişmesinde katkı sağlayacak ortak projeler düzenlemek ve sivil toplumun diğer ögeleri ve diğer din temsilcileriyle temas kurup iletişim hâlinde olmaktır. Bunun için CFCM, İslam’ı davet edildiği tüm kamusal alan ve makamlarda veya medya nezdinde temsil etmek, İslam’ın uygulanmasıyla alakalı her türlü komite veya çalışma grubuna katılmak, müzakere, toplantı ve organizasyonlar düzenlemek, İslam üzerine formasyonlar düzenlemek, yazılı, görsel-işitsel veya elektronik platformlarda yayın yapmak ve belirlenen hedeflere ulaşılmasına katkıda bulunabilecek her türlü aracı kullanmaktadır. CFCM’in Temsil Gücü Tartışması Fransa İslam Konseyi (CFCM) Fransa’daki tüm Müslümanları kuşatıcı bir rol oynamaya çalışsa da ülkedeki camilerin tamamı CFCM’e bağlı değil. Bünyesinde yaklaşık 2500 cami olmakla birlikte Fransa’da CFCM’e bağlı olmayan çok sayıda cami var. Bu camiler CFCM denetiminden geçmediği için hizmet kaliteleri ve İslami görüşleri bilinmiyor ve bu durum çeşitli sorunları beraberinde getiriyor. 9 Aralık 2018 tarihinde gerçekleşen CFCM kongresinde söz alan Millî Görüş Fransa İslam Konfederasyonu (CIMG) Genel Sekreteri Fatih Sarıkır, daha iyi temsil sağlanması için mevcut federasyonlardan birine bağlı olmayan camilerin CFCM bünyesine dâhil edilmesi için mümkün olan her şeyi yapmak gerektiğini vurgulamıştı. Nitekim eski başkanlardan Ahmet Oğraş, CFCM’in güven sağlayan bir “marka” olmasını temenni etmiş, Fransa’daki tüm camilerin CFCM bünyesi altında olmasını dilemişti. CFCM Nasıl Yönetiliyor? Fransa’da yaklaşık 6 milyon Müslüman yaşıyor. Bu Müslümanların CFCM’deki dağılımı da incelenmeye değer. CFCM’de dönüşümlü başkanlık sistemi mevcut. Çoğunluk oyu alan üç federasyon altı yıl boyunca, ikişer yıl olmak üzere başkanlık görevini üstleniyor. Ocak 2020’de yapılan seçimlere göre Cezayirli Müslümanların ağırlıkta olduğu Paris Büyük Camii, Faslı Müslümanların yoğun olduğu UMF (Fransa Camiler Birliği) ve CCMTF (Fransa’daki Türk Müslüman Dernekleri Koordinasyon Komitesi) CFCM’e dönüşümlü olarak başkanlık edecek.
20
SAYI 297 • OCAK 2021
Bu sistem birkaç yıldır eleştirilse de 2019 yılında kurum içinde yapılan reformda bu konuda değişiklik yapılmadı. Ocak 2020’de Paris Büyük Camii’nin sırasını savmasıyla birlikte başkanlık UMF’ye geçti. 2022’de Paris Büyük Camii Başkanı Chems-Eddine Hafiz, 2024’te ise CCMTF Yetkilisi İbrahim Alcı başkanlığı yürütecek. Diğer Faslı federasyon RMF (Fransa Müslümanları Birliği) ise seçimleri protesto etti ve formalite icabı yapılan oylamaya katılmadı. Yönetim kurulunda kendi federasyonuna görev verilmemiş olmasından dolayı bu tavrı takınan RMF Başkanı Anouar Kbibech, CFCM içinde 15 sandalyeyle ikinci sırada olmalarına rağmen bu durumun kabul edilemez olduğunu vurgulamıştı. Yönetim Kurulunda RMF dışında diğer federasyonların aldığı görevler şu şekilde: CIMG’den Fatih Sarıkır, CFCM’nin genel sekreterliği görevini üstlenirken, Reunion adası Saint-Denis Büyük Camii Temsilcisi Aslam Timol ise mali işler sorumlusu oldu. İslamofobiye Karşı Ulusal Gözlemevi Başkanı Abdallah Zekri de genel delege olarak atandı. Fransa Müslümanları Federasyonu (eski adıyla UOIF) ise namaz vakitleri uyum komisyonundan sorumlu oldu. CFCM Yönetim Kurulu CFCM Yönetim Kurulu 90 sandalyeyle sabit. Bunların 45’i CRCM (Bölgesel İslam Konseyleri) oylamasıyla, diğer yarısı ise 16 Aralık 2012 anlaşmasını imzalamış ve oy kullanmış büyük cami ve federasyonların atamasıyla belirleniyor. Yani 25 bölge tarafından seçilen 45 temsilcinin yanı sıra, diğer 45 temsilci belli federasyonlar tarafından seçiliyor. Her bir federasyona düşen temsilci sayısı federasyon camilerinin sayısı, büyüklüğü, din eğitimi verme veya dindarlararası diyaloğa katılma gibi hizmetlerle belirleniyor. En son 2019’da yapılan seçimlerde bu federasyonlara 2019-2025 dönemi için düşen temsilci sayısı şu şekilde: - Çoğunluğu Cezayirli Müslümanlardan oluşan Paris Büyük Camii Ulusal Federasyonu adına 9 temsilci, - Çoğunlu Faslı Müslümanlardan oluşan Fransa Müslümanları Birliği (RMF) adına 9 temsilci, - Fransa Müslümanları (eski UOIF) adına 9 temsilci, - Diyanet İşleri Türk İslam Birliğine (DİTİB) bağlı Fransa’daki Türk Müslüman Dernekleri Koordinasyon Komitesi (CCMTF) adına 6 temsilci,
- Millî Görüş Fransa İslam Konfederasyonu (CIMG) adına 4 temsilci, - Afrika, Komorlar ve Antiller İslam Dernekleri Federasyonu (FFAIACA) adına 3 temsilci, - Tebliğ Cemaati adına 2 temsilci - ve bağımsız 3 temsilci olmak üzere toplamda 45 temsilci belirleniyor. Mouhammed Moussaoui liderliğindeki Fas’a yakın Fransa Camiler Birliği (UMF), 2014 yılında kurulduğu için temsilci tayin eden federasyonlar arasında bulunmuyor. Ancak buna rağmen UMF 17 oyla en çok oya sahip olan grup oldu. Nitekim üstte yer alan atanan sandalyeler dışında 45 sandalye de oylamayla dağıtıldı. Toplam sandalye sayısı olarak RMF 16, Paris Büyük Camii 15, Fransa Müslümanları ise 10 sandalyeye sahip. CCMTF ve CIMG ise birlikte toplam 19 sandalyeye sahip olarak 90 sandalyenin önemli bir oranına hâkim. Atanan sandalyelerin dışında yapılan oylamaya 2500 caminin yalnızca yüzde 40’ı katıldı. Rhône-Alpes Bölge Başkanı CIMG üyesi Cengiz Kalaycı, Türk camilerinin bu yılki oylamalara özenle katıldığını belirtti. CFCM bünyesinde sesini daha gür çıkarmak isteyen Türkiye kökenlilerin ağırlıkta olduğu kurumlar Fransa hükûmetinin muhatap aldığı bu kurumda faal olmaya çalışıyor. Geçmişteki Yönetim Kurulları ve Sandalye Sayıları Fransa Ulusal Ekonomik Çalışmalar ve İstatistik Enstitüsü INSEE’nin 2018 verilerine göre Fransa’da 5 milyon Kuzey Afrika kökenli kişi yaşıyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı verilerine göre ise Fransa’daki Türk sayısı yaklaşık 700 bin. Araştırmalara göre Fransa’daki Müslümanların yüzde 80’inden fazlası Kuzey Afrika’dan geliyor; yüzde 43,2’si Cezayir, yüzde 27,5’i Fas ve yüzde 11,4'ü Tunus kökenli. Diğerleri ise Sahra altı Afrika (% 9,3) ve Türkiye (% 8,6) kökenlilerden oluşuyor. CFCM içinde CCMTF ve CIMG’nin 90 sandalyenin yüzde 20’sine, atanan 45 sandalyeden de 10’una sahip olduğu, dolayısıyla Türkiye kökenli kuruluşların diğerlerine göre yüksek bir temsil gücü olduğu söylenebilir. Devletle İlişkisi ve Kamuoyunda CFCM Müslümanları temsil eden çatı kuruluş olarak
CFCM’den Müslümanlar ve Fransa’da yaşanan önemli olaylar hakkında görüş beyan etmesi ve yorum yapması beklenir. CFCM, özellikle koronavirüs salgınında son derece önemli kararlar alıp bildirilerle Fransa’daki Müslümanları yönlendirdi. Örneğin Ramazan Bayramına birkaç gün kala hükûmetin ibadet yerlerindeki toplu ibadet yasağını kaldırmasına rağmen CFCM camilerinde tedbir amaçlı bayram namazı kılınmayacağını ilan edildi. Ayrıca ülkede vefat edenlerin cenazelerinin salgından dolayı köken ülkelerine nakledilememesi sorunu karşısında hükûmete, mezarlıklarda daha fazla Müslüman mezar alanı oluşturulması çağrısında bulundu. Ocak 2015 tarihinde Paris’te Charlie Hebdo çalışanlarına yönelik terör saldırısı hakkında dönemin CFCM Başkanı Dalil Boubakeur, Müslümanları kışkırtmalara karşı uyardı. Kamuoyuna görüş beyan etme konusunda kurum içinde bazen anlaşmazlıkların meydana geldiği zamanlar da oldu. Nitekim 24 Ocak 2020’de CFCM Genel Temsilcisi ve İslamofobiye Karşı Ulusal Gözlemevi Başkanı Abdallah Zekri, Sud Radio kanalında İslam hakkında eleştirel açıklamalar yaptıktan sonra ölüm tehditleri alan bir genç kız hakkında “Rüzgâr eken fırtına biçer” ifadelerini kullanmıştı. Aynı gün içerisinde CFCM Başkanı Mohammed Moussaoui, hiçbir şeyin ölüm tehditlerini haklı gösteremeyeceğini dile getirmiş ve genç kızın açıklamalarının provokasyon ve nefret suçu olması durumunda hukukun bunu değerlendireceğini belirtmişti. 16 Ekim 2020’de öğretmen Samuel Paty’nin öldürülmesinin ardından CFCM Başkanı Moussaoui, karikatürlerden intikam almak isteyen bir cinayeti meşrulaştırmanın İslam’a ihanet ve saygısızlık olduğunu söylemişti. Paty saldırısının ardından Macron’un kararıyla Charlie Hebdo karikatürleri devlet kurumlarına ait binaların dış cephesinde sergilendi. Bunun üzerine İslam dünyasında Fransa’ya karşı tepki oluştu. Müslüman ülkelerde Fransız ürünlerinin boykot edilmesiyle birlikte Fransız Cumhurbaşkanı çeşitli açıklamalar yaptı. Konuya yönelik bir açıklama da CFCM’den geldi. Moussaoui, Müslümanların zulüm görmediği bir ülke olan Fransa’nın çıkarlarını savunmak gerektiğini beyan etti. AFP’ye verdiği demeçte, ülkede gösteriler ve boykot çağrıları artarken, Fransa’da Müslüman vatandaşların camilerini inşa ettiklerini ve dinlerini özgürce yaşadıklarını ifade etti. Diğer yandan Moussaoui, Samuel Paty saldırısının
SAYI 297 • OCAK 2021
21
D O S YA
ardından okullarda ifade özgürlüğünü anlatmak için Hz. Muhammed karikatürlerinin gösterilmesine karşı çıkmıştı. Moussaoui, Macron’un 2 Ekim’de ayrılıkçılık yasasını açıkladığı konuşmasına 8 Ekim’de Le Monde gazetesine yazdığı makalede destek verdi. “İslam bizim inancımız, Cumhuriyetin yasası bizim yasamız” ifadelerine yer veren Moussaoui, Fransız hükûmetinin planladığı ayrılıkçılık yasasına desteğini açıkladı. Oysa Fransa Müslümanlarının çoğu bu yasa tasarısına tepki göstermişti. İslam ve siyaset uzmanı François Burgat, bu yasanın Fransa Müslümanlarının büyük bir kısmını suçladığını ve seçim odaklı bir strateji olduğunu söylemişti. 33 Fransız entelektüel yasaya tepkisini koyarken, Macron’un partisi Cumhuriyet Yürüyüşü (LREM) milletvekili Nathalie Sarles, “Sessizce kişisel özgürlüklerin ortadan kalktığı otoriter devlete doğru gidiyoruz.” ifadelerini kullanmıştı. CFCM’deki İç Çekişmeler 30 Ekim 2020 tarihinde, Cumhurbaşkanı Macron Al-Jazeera kanalından İslam dünyasına seslendiği ve yanlış anlaşıldığını iddia ettiği bir röportaj gerçekleştirdi. İki gün sonra, Paris Büyük Camii’nde bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamanın sahipleri arasında Paris Büyük Camii Başkanı Chems-Eddine Hafiz ile birlikte Lyon Büyük Camii, RMF, Saint-Denis Büyük Camii, FFAIACA ve Paris’in 12., 15. ve 19. bölgelerinden camiler yer aldı. Yetkililer açıklamada Macron’un ifadelerini destekledi: Fransız ürünlerinin boykotunu kınadıklarını, Fransa’da “devlet ırkçılığı”nın veya Müslüman karşıtı politikaların olmadığını belirttiler. Chems-Eddine Hafiz, “Dinimizi Fransa’da yaşama gibi bir şansımız var. Fransa’da dinimi yaşarken bazı Müslüman ülkelerden daha rahat olduğumu bile söyleyebilirim.” ifadelerini kullandı. CFCM başkanının ve diğer federasyonların (UMF, CCTMF, CIMG, MF) basın açıklamasında yer almaması soru işaretine neden oldu. Chems-Eddine Hafiz bu basın açıklamasının CFCM karşıtı bir girişim olmadığını ve rekabet içinde olmadıklarını belirtti. Paris Büyük Camii’nin daha önce de habersiz çıkışları olmuştu. 2012 yılında yapılan seçimleri boykot etmekle kalmamış, CFCM Yönetim Kurulundan çıkma kararı da almıştı. Ancak bunun resmî anlamda gerçekleşebilmesi için kurum tüzüğünün değişmesi lazımdı. Nitekim öyle bir durum olmadı ve Paris Büyük Camii kurum federasyonları arasında yerini korudu.
22
SAYI 297 • OCAK 2021
2013 yılında ise RMF başkanlığı altında CFCM başkanlığı yapmış olan Mohammed Moussaoui, ayrı bir federasyon olan UMF’yi kurmuştu. Bugün de bu federasyonun başkanlığı altında CFCM başkanlığını yürütüyor. CFCM’in Tüzük Reformu 2018 yılının şubat ayında Cumhurbaşkanı Macron, başta CFCM olmak üzere ülkede Müslüman örgütlenmelerini yeniden yapılandıracaklarını ve onların devlet ve toplumla ilişkilerini yeniden düzenleyecek önemli reformlar getireceklerini belirtmişti. Ülkedeki diğer dinî örgütlerin bağımsız ve devletin müdahalesi olmadan faaliyet yürütebilmelerine rağmen Macron’un bu açıklamaları hükûmetin Müslümanları kontrol altına almak istediği ve CFCM’e şekil vermeye çalıştığı yorumlarına neden olmuştu. Bunun üzerine dönemin CFCM Başkanı Oğraş, “Biz diyoruz ki laik bir ülkedeyiz. Macron cumhurbaşkanı olarak tavsiyelerde bulunabilir, bizim işimizi kolaylaştırabilir; ancak İslam Konseyinde reform yapılacaksa bu bizim sorumluluğumuzdadır.” ifadelerini kullanmıştı. Nitekim 7 Nisan 2019 tarihinde CFCM bünyesinde tüzük reformu kabul edildi. Fakat değişiklik talebi herkes tarafından hoş karşılanmadı. Faslılardan oluşan iki dernekten biri yapılan toplantıyı ve reformu protesto etti. UMF, Lyon Büyük Camii ve Strazburg Büyük Camii gibi önemli kuruluşların da imzaladığı bir metin hazırlayarak CFCM’in reformunu kabul etmediğini beyan etti. UMF, geçen yıl CFCM’in illere göre bölünmesi ve İl İslam Konseylerinin oluşmasını, Din Kurulu yerine Ulusal İmamlar ve Manevi Danışmanlar Konseyi kurulmasını talep etmiş, bu talepleri karşılık bulmamıştı. Bunlar ve benzeri anlaşmazlıklar CFCM ile UMF arasında soğuk rüzgârlar esmesine sebep olmuştu. Moussaoui Ocak 2020’de CFCM başkanlığına geçince bu konularda çalışmalar başlattı. CFCM Bütçesinde Finansal Düzenleme Yıllardır bütçe sorunuyla karşı karşıya kalan CFCM, bu konuda hükûmetten talepte bulunmuş fakat olumlu geri dönüş alamamıştı. İçişleri Bakanı Christophe Castaner 19 Şubat 2020 tarihinde finansman meselesini ve imamların eğitimi sorununu Müslümanların kendi içlerinde çözmeleri gerektiğini belirtmişti.
Uzun süredir “Fransa İslam’ı” projesinde Macron’a danışmanlık yapan araştırmacı-yazar Hakim El Karoui, Ocak 2019’da “Fransa İslam’ı İçin Müslüman Derneği”ni (Fr. “Association Musulmane pour l’Islam de France” - AMIF) kurdu. El Karoui bu yeni dernekle Fransa Müslümanlarının ekonomik yönü olan ibadetlerini, özellikle hac ve umre organizasyonlarını ele almayı hedefliyor. CFCM bu yeni girişime tepkili olsa da Mart 2020’de AMIF derneği ile beraber hareket etmeye ve “Fransa İslam’ı”nın ekonomik yönünü beraber ele almaya karar verdi. Müslümanların hac, zekât ve helal gıda gibi finansal konularının şeffaf ve profesyonel bir şekilde birlikte yürütülmesi hedefleniyor. AMIF Başkanı El Karoui’nin ifadelerine göre öncelik hac ibadetini düzenlemeye verilecek. Sonrasında helal gıda piyasasına el atılacak. Bu çatı altında toplanan bağışların Fransa Müslümanlarının yararına, özellikle de imam eğitimi projesi için aktarılacağı açıklandı. Perspektif’e konuşan Rhône-Alpes bölgesinin Bölgesel İslam Konseyi (CRCM) Başkanı Cengiz Kalaycı, hükûmetin talep ettiği Bölgesel İslam Konseylerini İl İslam Konseylerine bölme fikrinin kurumun karşılaştığı maddi soruna çözüm olarak katkı sağlayabileceği görüşünde. Kalaycı, CFCM kurumunun varlığının özellikle son yıllarda tehdit altında olduğunu, hatta bundan dolayı başkan oylamalarının bile ertelendiğini belirtti. Nitekim Ahmet Oğraş’ın başkanlık dönemi 30 Haziran 2019’da tamamlandıktan sonra başkanlık geçici olarak eski başkanlardan Dalil Boubakeur’e devredilmişti. Birçok kez ertelenen seçimler nihayet Ocak 2020’de gerçekleşmişti. Başkan olarak göreve gelen Moussaoui, ilk olarak radikalizme karşı bir gözlemevi oluşturma fikri olduğunu belirtti. Bu girişim, Cumhurbaşkanı Macron’un ekim ayında CFCM’den radikalizme çare bulma talebine bir yanıttı. Çiçeği burnunda başkan, sonrasında imam ve manevi danışmanların eğitimini ele almak için kolları sıvayacağını belirtti ve nisan ayında İmam ve Manevi Danışmanlar Komisyonu kuruldu. İmamlarla Alakalı Düzenlemeler 29 Mart 2017 tarihinde CFCM “İmam Şartnamesi” isimli bir belge yayınladı. Fransız topraklarında görev alan imamların cumhuriyet değerlerine ve laikliğe riayet edeceklerine dair bu taahhütnamenin imamlar tarafından imzalanması beklendi. İmam
istihdamında şartnamenin önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan CFCM, Fransa’daki tüm camileri bu belgeyi dikkate almaya çağırdı. Dönemin CFCM Başkanı Anouar Kbibech, bunun CFCM nezdinde çoğunluğun onayladığı bir şartname olduğunu belirtse de bu uygulama birçok federasyon başkanından tepki almıştı. Nitekim CCMTF ve CIMG gibi federasyonlar bu şartnameyi imzaladıkları ilan edilmesine rağmen bu konuda kendilerine danışılmadığını ifade etmişti. Ancak bu adımlar hükûmet tarafından yeterli görülmedi. Nitekim Macron, 2024’ten itibaren yurtdışından gelen 300 imamın engellenmesi kararını aldı. Bu imamların 150’si Türkiye’den geliyordu. Yurtdışından gelen imamlar, Fransa genelinde görev yapan imamların sadece yüzde 10’nu teşkil etse de, Fransız dilini ve kültürünü bilmemeleri sorun olarak görülüyor. CFCM geçici imam sistemine çözüm üretmeye odaklandı. 1 Nisan 2020 tarihinde imam ve manevi danışmanlar komisyonu kuruldu ve başına Haydar Demiryürek getirildi. Perspektif’e konuşan Demiryürek’e göre, komisyonun bir yandan hastane, hapishane ve askeriyede manevi danışmanlık yapanların koşullarını iyileştirme ve yerli imamların eğitimini sağlama, diğer yandan Fransız hükûmetine kanun düzenlemeleri ve değişikliklerinde tavsiyede bulunma görevi var. İçişleri Bakanlığından yetkililerle görüşmeler devam ederken, yeni oluşturulan komisyon Kovid-19 salgınından dolayı faaliyetlerine henüz yeni başlayabilmiş. İmamların ülkede eğitim almaları için çalışma başlatma hedefinde olan komisyon, eğitimin içeriği ile ilgili çalışmaları ileride yapacak. Macron 2 Ekim’de yaptığı konuşmada CFCM’den Fransa’daki imamları belgelendirmekle sorumlu ulusal bir imam konseyi oluşturmasını talep etmişti. Bu talebe cevap veren CFCM, hazırladığı taslağı 18 Kasım Çarşamba günü Macron’a sundu. Buna göre kuruluş, imamları resmî olarak tanıyacak ve onlara meslek kartı verecek. İmam Konseyinin oluşturacağı etik kurallarını ihlal edenlerin ve CFCM’in hazırlayacağı cumhuriyet ilkeleri tüzüğüne karşı gelenlerin görevlerine son verilip kartlarına el konulacak. Fransa’da İslam’ın resmî temsilini yapan CFCM’ın yapısı ve hakkındaki tartışmalar mevcut durumda bu şekilde. CFCM’in Fransa’daki gelişmeler karşısında kendi yapısını ve temsil gücünü sağlamlaştırıp sağlamlaştıramayacağını önümüzdeki süreç gösterecek.
SAYI 297 • OCAK 2021
23
D O S YA
Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ) Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ), Avrupa’da İslam’ın bir dinî cemaat olarak tanınması konusundaki örnek kurumlardan biri. Fakat bu tanınma, IGGÖ’yü devletin itham politikasına karşı koruyamıyor. Sevde Özdemir* Avusturya’da İslam’ın özel bir konumu ve uzun bir tarihçesi vardır. 1912 yılından beri Avusturya’da İslam Yasası, Avusturyalı Müslümanları bir dinî cemaat olarak tanımakta ve onlara belirli kurumsal haklar tanımaktadır.
*Viyana Üniversitesi Tarih ve Şarkiyatçılık bölümlerinden mezun olan Özdemir, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Üniversiteliler Birimi Kurumsal İletişim Biriminde görev yapmaktadır.
24
SAYI 297 • OCAK 2021
© Stefan Rotter/shutterstock.com
SAYI 297 • OCAK 2021
25
D O S YA
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 1908 yılında 600.000 Müslüman nüfuslu Bosna-Hersek’i ilhak etmiş ve onlara birçok dinî hak tanımıştır. O dönem Boşnaklar Kral’ın muhafız kıtasında yer alabiliyor ve imamlar askeriyede manevi rehber olarak görev alıyordu. Bunun da ötesinde 1878 yılından beri Habsburg yönetimi altında olan Bosna-Hersek’teki Müslüman kadınlar, erkek doktorlar tarafından muayene olmayı reddettikleri için 1900 yılında Avusturya’da tıp fakülteleri tarihte ilk defa kadın öğrenci kabul etmiştir.1 1960’lı yıllarda özellikle Türkiye ve Eski Yugoslavya’dan oluşan göç hareketlerinin bir sonucu olarak Avusturya’daki Müslüman nüfus epey çoğaldı. Bu dönemde Boşnak bir entelektüel olan Smail Balić tarafından “Müslüman Sosyal Hizmet” (Alm. “Moslemischer Sozialdienst”) kurumu hayata geçirilmiş ve dinî görevler ve insani yardımın yanı sıra Müslüman topluluğun hukuki kabulü için çalışmalar yürütülmüştü. Bu çalışmaların bir sonucu olarak 1979 yılında Avusturya İslam Cemaati (Alm. “Islamische Glaubensgemeinschaft in Österreich” - IGGÖ) kurulmuştur. O zamandan bu yana IGGÖ Avusturya’daki Müslümanların dinî meseleleriyle ilgilenmekte, kamu alanında dinî yaşantılarını organize etmekte ve devletle Müslümanlar arasında ana muhatap olarak var olmaktadır. 1987 yılında Avusturya Anayasa Mahkemesi tarafından IGGÖ’nün yalnızca Hanefi mezhebine mensup olan Müslümanları temsil ettiğine yönelik sınırlandırma ortadan kaldırılmış ve IGGÖ tüm Sünni ve Şii mezheplerinin de temsilcisi olarak tanınmıştır. IGGÖ’nün Avusturya’daki Müslümanların tamamını resmî olarak temsil eden yegâne dinî cemaat oluşu, geçmişten bugüne birçok tartışmaya yol açmıştır. Özellikle Şii ve Alevi topluluklar IGGÖ tarafından yeterince temsil edilmediklerini öne sürmüştür. Bunun sonunda 2009 yılında “Viyana Aleviler Kültür Derneği” (Alm. “Kulturverein der Aleviten in Wien”) Avusturya Din İşleri Dairesine (Alm. Kultusamt) IGGÖ’den ayrı bir dinî cemaat olarak tanınmak için başvurmuştur. Bu başvurunun sonunda Avusturya devleti 2013 yılında Avusturya Alevi İnanç Toplumunu (Alm. “Islamische Alevitische Glaubensgemeinschaft in Österreich” - ALEVI) müstakil bir dinî cemaat olarak tanımıştır.
26
SAYI 297 • OCAK 2021
Avusturya İslam Toplumunun (IGGÖ) Faaliyet Alanları IGGÖ’nün ana sorumluluklarından biri Avusturya’daki devlet okullarında İslam din dersinin tatbik edilmesidir. IGGÖ İslam din dersi müfredatı ve ders kitaplarını hazırlamaktan, bunun yanı sıra İslam din dersi öğretmenlerinin atanması ve mesleki gelişimlerinden de sorumludur. Viyana’da 2008 yılında resmî olarak açılan Müslüman kabristanının ve 2012 yılında Vorarlberg eyaletinde açılan kabristanın ana muhatabı yine IGGÖ’dür. Helal sertifikası ibraz etmek ve et kesim tesislerinin İslami prensiplere uygunluğunu denetmek, ayrıca hastane, hapishane ve askeriyede Müslüman manevi rehber sağlamak yine IGGÖ’nün görev alanlarına girmektedir. Bu çalışmalar bir dernek bünyesinde koordine edilmektedir ve Avusturya genelinde yaklaşık 2.000 Müslüman mahkûma hizmet veren 46 Müslüman manevi rehber bulunmaktadır. Bunlardan 45’i ise bu hizmeti gönüllü olarak yapmaktadır. IGGÖ Bütçesi, Personel ve Üyelik IGGÖ finansmanının büyük bir miktarını bağışlardan ve cami ile dinî cemiyetlerin aidatlarından elde etmektedir. Yalnız İslam din dersi öğretmenlerinin ve okul müfettişlerinin maaşları devlet tarafından karşılanmaktadır. IGGÖ’nün çalışanları ekseriyetle gönüllü çalışanlardan oluşmaktadır (yaklaşık 200 kişi), yalnızca on beş maaşlı elemanı vardır. 2019 yılında kilise vergisini örnek alan “cami vergisi” tartışmaları Avusturya’da da gündemdeydi. IGGÖ Başkanı Ümit Vural, bu fikri özellikle imam mesleğinin çekiciliğini arttırmak için gerekli bir adım olarak savunmuştu. 2015 yılında İslam Yasası’nın (tartışmalı) reformu sonucu Avusturya’daki camilerin yurtdışından finanse edilmesi yasaklandı. Mevcut durumda imamların maaşlarını dinî cemiyetler ve cami cemiyetleri ödüyor ve bu durum özellikle finansal sıkıntılar çeken camiler için büyük sorun oluşturuyor. “Cami vergisi” ile birlikte bu maaşların IGGÖ tarafından karşılanması planlanıyordu. En son yapılan açıklamalarda ise ayrı bir cami vergisi yerine İtalya’nın vergi sisteminde olduğu gibi toparlanan devlet vergilerinin belirli bir miktarını dinî cemiyetlere dağıtma fikri yer almaktaydı. Ancak her iki fikir dinî cemiyetler ve cami cemiyetleri tarafından tam manasıyla olumlu karşılanmadı.
IGGÖ’nün tüzüğündeki 3. maddeye göre Avusturya’da ikamet eden ve dinî mensubiyetini “İslam” olarak beyan etmiş olan Müslümanlar IGGÖ’ye üye sayılmaktadır. Bu varsayım kişiler tarafından dilekçe yoluyla ortadan kaldırılabilir.2 8,8 milyon nüfusa sahip olan Avusturya’da yaklaşık 700.000 Müslüman yaşamaktadır; bu da nüfusun yüzde 7,95’ini oluşturmaktadır. IGGÖ’nün Çatısı Altında Bulunan Dinî Cemiyet ve Cami Cemiyetleri 2015 yılında büyük tartışmalar sonucu güncellenen İslam Yasası, Avusturya’da cami ve dinî kurumların IGGÖ’ye üye olmalarını ve “cami cemiyeti” (Alm. “Moscheegemeinde”) veya “dinî cemiyet” (Alm. “Kultusgemeinde, selbstständige Körperschaft öffentlichen Rechts”) olarak tanınmalarını şart koşmuştur. IGGÖ’nün çatısı altında hâlihazırda 350 cami ve mescit kayıtlıdır. Bu adım IGGÖ’nün tek temsil niteliğini güçlendirdiği için birçok İslami kurum ve cemaat tarafından eleştiri oklarını üzerine çekmiş, fakat sonuçsuz kalmıştır. Bunun yanı sıra “cami cemiyeti” statüsünü elde etmek için bir kurumun en az 40 üyesi ve bir cami veya mescidi olmak zorundadır.3 Dinî cemiyet olabilmek için de 10 cami cemiyetine sahip olmak gerekmektedir. IGGÖ tarafından tanınmayan camilerin dışarıya yönelik dinî faaliyetler düzenlemesi, örneğin buralarda hutbe okunması ya da Kur’an öğretilmesi de yasaklanmıştır. Ayrıca IGGÖ bu cami ve dinî cemiyetleri denetmekle görevlidir ve toplum ve devlete karşı pozitif tutumun sağlanmadığı ve inanç öğretisine aksi hareket edildiği taktirde dinî cemiyet tüzel kişiliği elinden alma hakkına sahiptir. En son Viyana’da gerçekleşen terör eylemi sonucu saldırganın ziyaret ettiği Tevhid Camisinin kapatılması buna bir örnek olarak verilebilir. Bu kapsamda kapatılan diğer bir cami ise IGGÖ bünyesinde olmayan, bu nedenle de resmî olarak “cami cemiyeti” olarak isimlendirilemeyecek bir camiydi. IGGÖ’ye Dair Tartışmalar Geçtiğimiz yıllarda IGGÖ’nün yapısı, şeffaflığı ve temsil niteliği gerek basında gerek Müslüman sivil toplum örgütleri tarafından eleştirilmiştir. Kurumun yönetiminde ekseriyetle Türkiye kökenlilerin bulunması, Müslümanların çoğunluğunu temsil etmeme iddiasına yol açmıştır. Yine IGGÖ
bağlamında Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB) ve Türkiye devletinin rolü de tartışmalara sebebiyet verirken, IGGÖ’nün “muhafazakar” bir İslam anlayışına sahip olduğu iddia edilmiş ve bu durum Avusturya medyasında da eleştirilmiştir. 2015 yılında güncellenen İslam Yasası, IGGÖ’yü daha da özerkleştirmek ve bir “Avrupa İslam’ı” yaygınlaştırmayı hedefliyordu. Bu yasanın anayasadaki eşitlik prensibine aykırı olduğu ve Müslümanlara yönelik genel şüpheyi yasalaştırdığı birçok Müslüman dernek tarafından dile getirildi. O dönemin Avusturya İslam Cemaati yöneticilerinin çoğunluğu ve pazarlık masasında oturan Müslüman temsilciler, bu eleştirilerin “abartılı” eleştiriler olduğunu savunmaktaydı. Devletin yalnızca Müslümanların yurt dışı finansmanını yasaklayamayacağını ya da bunun bir şekilde halledilebilir ufak bir pürüz olduğunu düşünüyorlardı. Reformun beşinci yılında cami kapatılma manşetleri ve imamların sınır dışı edilmesi birçok pürüzün hâlâ halledilmediğini gösteriyor. Geçmişte ÖVP-FPÖ hükûmeti tarafından işleme konulan bu cami kapatmaları (Viyana Bölge Mahkemesi tarafından sonrasında iptal edilmiştir) büyük tepkilere yol açmış ve bunlardan bizzat o dönemin IGGÖ Başkanı İbrahim Olgun sorumlu tutulmuştu. Sürecin ardından Avusturya İslam Cemaati içerisinde istifa krizi yaşanmış ve yine o dönemin IGGÖ Başkan Yardımcısı Abdi Taşdöğen, İbrahim Olgun’un camilerin kapatılmasına yol açtığını iddia edip, Olgun’u istifaya çağırmıştı. Bu olayların sonucunda ise IGGÖ erken seçim kararı aldı ve Şura Komisyonu Ümit Vural’ı büyük bir katılım ile başkan olarak göreve getirdi. Hukukçu olan Vural yegâne hedefinin IGGÖ’yü “birlik, düzen ve profesyonelleşme” doğrultusunda ileri taşımak olduğunu duyurdu. Vural 2018 yılından bu yana bu görevi yürütüyor. Dipnotlar 1. Griesebner, Andrea (2012): Feministische Geschichtswissenschaft. Wien: Löcker Verlag. 2. Verfassung. Islamische Glaubensgemeinschaft in Österreich in der Fassung vom 12.02.2020. Online erişim: http://www. derislam.at/wp-content/uploads/2020/04/Verfassung_IGGOe_12.02.2020.pdf 3. Registrierung. Online erişim: https://www.derislam.at/service/registrierung/
SAYI 297 • OCAK 2021
27
D O S YA
Hollan Müslüm Devlet Arasında İletişim Organı (CMO)
28
SAYI 297 • OCAK 2021
nda’da manlar İle Hollanda’da Müslümanlar ile Devlet Arasında İletişim Organı (CMO), devlet ile Müslümanların meseleleri konusunda tek yetkili temsil kurumu. CMO manevi rehberlikten okullarda İslam din dersine kadar birçok alanda çalışma yürütüyor. Reyhan Sena Üçok
© drshahrinmdayob/shutterstock.com
SAYI 297 • OCAK 2021
29
D O S YA
H
ollanda İstatistik Merkezi’nin (CBS) son araştırmasına göre, Hollanda toplumunun yaklaşık yüzde 5’i Müslümanlardan oluşuyor. Bu oran Hollanda nüfusu göz önünde bulundurulduğunda neredeyse bir milyon Müslüman’a tekabül ediyor. Hollanda’daki Müslümanların büyük bölümü, Türk ve Fas kökenlilerden oluşuyor. Günümüzde Hollanda genelinde Müslümanlar tarafından kurulmuş olan 500’ü aşkın cami derneği var. Göçmen kökenli Müslümanların toplumsal konumu ve dinî ihtiyaçları, zamanla farklı etnik kökenlere sahip Müslümanları ve cami derneklerini ulusal düzeyde ülke makamları nezdinde temsil eden bir çatı kuruluşuna olan ihtiyacı ortaya koydu. Bu amaçla 1992 yılından itibaren Hollanda İslam Konseyi (IRN), Hollanda Müslüman Konseyi (NMR), daha sonra ise Camiler Konseyi gibi bazı girişimler gerçekleşti. Ancak söz konusu kuruluşlar, sürdürülebilir olmadı.
Son olarak 2004 yılında Hollanda’da Müslümanlar İle Devlet Arasında İletişim Organı (Fl. “Contactorgaan Moslims en Overheid” - CMO) kuruldu. Vakıf statüsünde kurulan CMO’nun temeli 2001 yılına dayanıyor. 11 Eylül 2001 yılında entegrasyondan sorumlu bakanın organizasyonunda ülkedeki Müslüman kuruluşlar ile düzenlenen istişare toplantısında, devletin Müslümanları ilgilendiren ortak meseleleri daha etkin bir şekilde görüşmek için Müslümanları temsil eden ve hükûmetin muhatap alabileceği bir kuruma ihtiyaç duyulduğu konusu gündeme taşınmıştı. Devletin resmî muhatabı olarak kabul edilen CMO, günümüzde 380 civarında camiyi ve 10 çatı kuruluşunu temsil ediyor. Bu sayının ülkedeki camilerin yüzde 84’üne, ayrıca 560.000 Müslümana tekabül ettiği düşünülüyor. CMO’nun Amacı ve Üyeleri CMO misyonunu “Müslümanların toplumda ortak menfaatlerini korumak amacıyla İslam ve Hollanda geleneğinden yola çıkarak toplumsal sorumluluk almak” olarak tanımlamış durumda. Vizyonunu ise “Hollanda’daki İslami kuruluşların ortak çalışma platformu olarak, devlet ve siyaset nezdinde resmî muhatap sıfatı ile Müslümanların menfaatlerini savunmak” olarak tanımlıyor.
30
SAYI 297 • OCAK 2021
Hollanda Diyanet Vakfı (ISN), Hollanda’daki Faslı Müslüman Kuruluşlar Birliği (UMMON), Hollanda İslam Federasyonu (NIF), Millî Görüş Hollanda (MGN), Hollanda İslam Merkezi Vakfı (SICN), World Islamic Mission (WIM), Hollanda’daki Boşnaklar İçin İslami Dernek (IVBN), Türk İslam Kültür Federasyonu (TCIF), Hollanda Türk Federasyonu (TFN) ve Hollanda Fas Camileri Konseyi (RMMN) şu an CMO’ya bağlı olan çatı kuruluşları. CMO’nun yönetim kurulu, her çatı kuruluşu tarafından belirlenen bir temsilcinin katılımıyla oluşuyor. CMO’nun günlük yönetiminde ise dört kişi yer alıyor. Karar alma sürecinde, yönetim kurulu yetkili ve kararlar oy çoğunluğu ile alınıyor. CMO’nun Görev Tanımı CMO, Hollanda devletinin belirli bir dine mensup olan vatandaşlara sağlamakla yükümlü olduğu dinî hizmetleri Müslümanlar için düzenleme görevine sahip. Bu açıdan CMO, dinî hizmet konusunda Hollanda devletini tamamlayıcı bir rol üstleniyor. CMO’nun görev tanımı ile bu durum daha da netlik kazanıyor. CMO kendisini beş madde üzerinden tanımlıyor: İlk olarak Müslümanları ve İslam’ı ilgilendiren meselelerde Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının resmî muhatabı olarak nitelendiriliyor. Görev tanımının ikinci ve üçüncü maddesinde CMO’nun Adalet Bakanlığı için cezaevlerinde, Savunma Bakanlığı için orduda manevi rehberlik hizmeti sağladığı ve bunun için manevi rehberler görevlendirdiği belirtiliyor. Bu hizmetler cezaevinde bulunan, orduda görev yapan ve hastanede yatan vatandaşların bulundukları yerlerde dinî hizmet hakkına sahip olmalarından dolayı verilmiş durumda. CMO’nun dördüncü görev tanımı; Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı için ilkokullarda Müslüman çocuklara İslam din eğitimini düzenlemek. Hollanda Anayasası’nın eğitim özgürlüğünü düzenleyen 23. maddesi, Hollanda’da kamu okulları ile eşit statüye sahip dinî okul kurma hakkı tanıyor. Bu vesileyle günümüzde Hollanda’da 45’i aşkın İslam okulu var. Ancak haftalık dinî eğitim alma hakkı, sadece söz konusu İslam okullarında değil, aynı zamanda kamu okullarında eğitim alan Müslüman çocukların da sahip olduğu bir hak. CMO,
Hollanda devletinin CMO ile ilişkisinin, son yıllarda aşırı sağın hâkimiyet kurduğu siyasi tartışmalardan olumsuz etkilendiği açık.
bu haktan faydalanmak isteyen okullara din eğitimi hizmeti sağlıyor. Son olarak CMO; Ekonomi, Tarım ve Gelişim Bakanlığı ile helal kesimin yasaklanmaması için imzalanan anlaşmada Müslümanları temsilen taraf kurum olarak yer alıyor. 2012 yılında imzalanan anlaşmada, Bakanlık ve CMO dışında Hollanda’daki Yahudi kuruluşları temsil eden Hollanda-İsrail Dinî Topluluğu (NIK) ve Mezbahalar ve Et İşlemi Firmaları Derneği (VSV) de yer almıştı. Bu konuyla bağlantılı olarak CMO, helal kesim konusunda ulusal düzeyde standart oluşturma ve helal kesim konusunda güvenirliğin sağlanması amacıyla 2020 ağustos ayında Hollanda Helal Standardı (NHS) oluşturulması için çalışma grubu kurdu. Siyasi Gelişmelerin Etkisinde CMO Gündemi
eğitimlerinin şimdiye kadar Müslüman-Türk toplumu tarafından sahiplenilmemesidir.” ifadelerini kullanmıştı. Hollanda’da İmam Eğitimi Tartışmaları ve CMO Müslümanların, hükûmetin siyasi bir çıkış noktasından hareketle yerinden imam eğitimi düzenlediğinin bilincinde olması, onların şimdiye kadar yürütülen yerinden imam eğitimlerini sahiplenmemelerinde büyük rol oynuyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Müslüman cemaatin kendi imkânlarıyla kurduğu Amsterdam İlahiyat Fakültesi gibi girişimler, sağlanan dinî hizmetlerin siyasi yönlendirmelerden bağımsız olması isteğini ortaya koyuyor.
CMO, aynı zamanda yerinden imam eğitimi için Hollanda devleti ile belirli çalışmalar yürütüyor. CMO’nun Hollanda’da imam eğitimi çalışmalarındaki rolü, son olarak 2020 kasım ayında, Temsilciler Meclisi’nin camilere yönelik gerçekleştirdiği soruşturmanın sonuç raporuna binaen hükûmetin yaptığı resmî açıklamada yeniden gündeme geldi. Camilerin yurtdışı finansman hakkını kısıtlamaya ve Hollanda’ya Diyanet imamlarının gönderilmesini engellemeye yönelik imkânların tartışıldığı açıklamada; yerinden imam eğitimi için CMO ve Vrije Üniversitesinin ortak çalışma yürüttüğü belirtilmişti. Yerinden imam eğitimi, Hollanda hükûmeti tarafından acil ihtiyaç olarak değerlendiriliyor.
Hollanda devletinin CMO ile ilişkisinin, son yıllarda aşırı sağın hâkimiyet kurduğu siyasi tartışmalardan olumsuz etkilendiği açık. 2018 yılında entegrasyondan sorumlu Hollanda Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı, CMO ve bazı diğer Müslüman çatı kuruluşları ile camilerin “istenmeyen yurtdışı finansmanı” konusunda bir anlaşma imzalamak istemişti. Ancak CMO, bu anlaşmanın sadece Müslüman kuruluşları hedef almasını eleştirdi. Eski CMO yönetim kurulu üyesi Halil İbrahim Karaaslan, 2018 yılında yaptığı açıklamada, diğer dinî grupların da anlaşmada yer alması gerektiğini belirtmiş ve daha önce CMO’nun Hollanda devleti ile helal kesim hakkında yaptığı anlaşmada Yahudi topluluğun yer alıyor olmasını örnek göstermişti.
Meclis soruşturmasında uzmanlık görüşü vermesi için çağrılan Profesör Erik-Jan Zürcher, şubat ayında soruşturma komisyonunun sorusuna karşılık, “Türkiye’den imam görevlendirilmesini yasaklarsanız din özgürlüğünün kısıtlanmaması için Müslümanların imam talebini Hollanda içerisinden karşılamanız gerekir. Fakat şimdiye kadar yerinden imam eğitimlerinin başarılı olmadığı hepimizin malumu. Bunun sebebi yerinden imam
Bir diğer gelişme, yurtdışı finansman tartışmalarının bir devamı olan 2020 şubat ayında camilere yönelik yapılan meclis soruşturmasına CMO’nun da çağrılarak siyasi bir tartışmaya dâhil olmaya zorlanmış olmasıdır. Yaşanan gelişmelerin, CMO’nun temsil ettiği Müslüman kuruluşlarda güven sorununa yol açacağı ve ortak çalışmalar için sağlıklı bir zemin oluşturmayacağından endişe edilmektedir.
SAYI 297 • OCAK 2021
31
D O S YA
Almanya Müslü Koordinasyon K (KRM) *Marmara Üniversitesinde İslam ilahiyatı bölümünü okuyan Suiçmez, yüksek lisans eğitimini Osnabrück Üniversitesinde manevi rehberlik alanında bitirmiştir. Suiçmez şu anda IslamiQ haber-yorum platformunun editörlüğünü yapmaktadır.
32
SAYI 297 • OCAK 2021
ümanlar Konseyi
Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM), kurulduğu 2007 yılından bugüne kadar Almanya’daki Müslümanlar için ortak bir temsil kurumu olmak amacıyla çalışmalar yürütüyor. Muhammed Suiçmez*
SAYI 297 • OCAK 2021
33
D O S YA
A
lmanya’da yaklaşık 5 milyon Müslüman yaşadığı tahmin ediliyor. Bu, Alman toplumunda nüfusun yüzde 5’inden fazlasının Müslüman olması anlamına geliyor. Müslümanları ilgilendiren meselelerde onları temsil etmek amacıyla hayata geçirilen Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM) 13 yıl önce Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Almanya İslam Konseyi (Islamrat), İslam Kültür Merkezleri Birliği (VIKZ) ve Müslümanlar Merkez Konseyinden (ZMD) oluşan dört büyük İslami cemaat tarafından kuruldu. KRM’nin kuruluş amacı Almanya’da eyaletler ve ülke düzeyinde ortak dinî yapılar kurmak, Müslümanları ilgilendiren konularda ve sivil toplum alanında muhatap kurum olmaktı. Almanya’daki Müslümanların büyük çoğunluğu, başta Türkiye olmak üzere diğer ülkelerle işçi alma anlaşması imzalandıktan sonra geldi. Bu esnadaki öncü ibadethaneler ise ilk misafir işçilerin Almanya’ya 70’li yıllardan sonra yerleşmeye başlamasıyla ortaya çıktı. Bu cemaatler kısa sürede Almanya’daki ortak yaşamı etkin bir şekilde biçimlendiren kurumlara ve dinî cemaatlere dönüştü ve bu fonksiyonu günümüze kadar devam ettirdi. KRM’nin 2007’de kurulmasından önce de Müslüman cemaatleri ortak bir çatı altında toplama girişimleri olmuş, daha doğrusu bu konuda ön çalışmalar yapılmış; cemaatler arası işbirliğini güçlendirmek ve ortak yapılar kurmak için “Müslüman Birliği” ilkesini benimseyen toplantılar düzenlenmişti. Zikredilen tüm bu girişimlerin meyvesi 26 ve 27 Şubat 2005 tarihlerinde düzenlenen Seevetal Konferansı’nda verildi. Konferansa Almanya’da İslam’ı temsil eden birçok saygın isim davet edildi. Almanya İslam Konseyi ve Müslümanlar Merkez Konseyinden (ZMD), bu konseylere bağlı İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG), Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB) ve Almanya İslam Toplumu (IGD) gibi kurumlardan; Hamburg, Niedersachsen ve Schleswig-Holstein eyaletlerindeki şuralardan, Hessen İslam Toplumundan önemli temsilcilerin yanı sıra Almanya’da İslam’ı temsil eden bir dizi önemli kişi de bu konferansa katıldı. Seevetal’de iki gün boyunca “Almanya’daki Müslümanlar – Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlığı altında oturumlar düzenlendi ve müzakereler yapıldı.
34
SAYI 297 • OCAK 2021
KRM’nin Kuruluşu Müslüman cemaatler KRM ortaya çıkana kadar müşterek yapılar kuramamış olsa bile; Almanya Anayasa Mahkemesinin Fereshta Ludin hakkındaki başörtüsü yasağı kararı, “zihniyet testi” olarak da bilinen vatandaşlığa kabul sınavları ve Kuzey Ren-Vestfalya’daki bombalı saldırılar gibi toplumu ilgilendiren gelişmeler Müslüman cemaatleri her zaman ortak görüş üretmeye ve bunları kamuoyu ile paylaşmaya itmiştir. Almanya’da Müslüman cemaatler arasında müşterek bir kurum oluşturma amacıyla atılan farklı adımlardan sonra KRM, 28 Mart 2007’de Köln’de, iç tüzüğün imzalanmasıyla kuruldu. İç tüzüğüne göre KRM’nin amacı Almanya’daki Müslümanları devlet karşısında temsil etmek olduğu kadar “ülke çapında ortak bir temsil yapısı oluşturmak [...] ve İslam’ın Almanya’da devlet anlaşmaları çerçevesinde tanınması için hukuki ve yapısal şartları yerine getirmektir.” Ayrıca kurucu üyelerin, “ortak çıkarlarını etkileyen alanlarla Müslümanların çıkarlarını ülke düzeyinde temsil etmeyi amaçlayan” alanlarda sürekli ve işbirliğine dayalı ortaklık sağlanması da kararlaştırıldı. KRM’nin kurucu üyeleri Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Almanya İslam Konseyi (Islamrat), İslam Kültür Merkezleri Birliği (VIKZ) ve Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi (ZMD) olmak üzere dört büyük çatı derneğidir. Bu kurumlar geçmişte olduğu gibi bugün de Almanya’da İslami yaşam biçimini benimseyen cami cemaatlerinin çoğunluğunu temsil ederler. Müslüman Cemaatlerin Ortak Çalışmaları DİTİB, İslam Konseyi, VIKZ ve ZMD’nin KRM’nin kuruluşu nedeniyle düzenlendiği basın toplantısı 10 Nisan 2007 tarihinde, Köln-Arena’da (bugünkü adıyla Lanxess Arena’da) Hz. Muhammed’i (s.a.v.) anmak için düzenlenen ortak programda yer aldı. KRM’nin ilk sözcüsü ZMD Başkanı Dr. Ayyub A. Köhler olup başkanlar yarım seneliğine kurucu derneklerin temsilcileri arasından sırayla seçilmektedir. 2 Temmuz 2019’da KRM üye sayısını arttırdı. Almanya İslam Arnavut Merkezleri Birliği (UIAZD) ve Almanya Faslılar Merkez Konseyi (ZRMD) KRM’ye katıldı. Müslümanların ve toplumun, konu İslam ve Müslümanlar olduğunda ortak ve tek bir
Almanya’daki ortak yaşamın şekillendirilmesinin vazgeçilmez ortakları olarak Müslüman cemaatlerin görmezden gelinmesi mümkün değildir.
muhatap görme arzusu KRM’nin kurulmasıyla birlikte gerçekleşmiş oldu. Alman devleti, işbirliğine dayalı ortak çalışmalar yürütmek için meşru bir muhatap arayışındaydı. Bu talebi karşılamak üzere, devlet ve Müslümanlar arasında etkin bir işbirliği oluşturulmasından yana olan Alman İslam Konferansı da (2006) KRM’nin kurulmasını ciddi manada destekledi ve bu sürecin takipçisi oldu. Devlet ve Müslümanlar arasındaki bilgi alışverişinde gündeme taşınan konu Almanya’daki ortak yaşamdı. Müslüman cemaatlerin yapısal problemleri ve güvenilirlik sorunları hakkında tartışmalar devam ediyorsa da, devlet ve Müslüman temsilciler arasındaki diyalogun Alman İslam Konferansı çerçevesinde yapılabilecek diğer ortak çalışmalar için elzem olduğu ve olacağı açıktır. Bu bağlamda Almanya’daki ortak yaşamın şekillendirilmesinin vazgeçilmez ortakları olarak Müslüman cemaatlerin görmezden gelinmesi mümkün değildir. Sonuç olarak Alman İslam Konferansı Almanya’da devlet ve İslami kurumlar yahut Müslüman cemaatler arasında anayasal din hukukuna uygun, kurumsallaşmış bir işbirliği kurulması hedefini destekledi. Geçen on yıl boyunca KRM farklı çalışma gruplarında gerçekleştirdiği araştırmalarla başörtüsü, eyalet sözleşmeleri, helal kesim, ortak tatil günleri, din dersleri, İslam ilahiyatı bölümleri gibi Almanya’daki Müslümanları ilgilendiren toplumsal ve siyasi konular, anayasal din hukukuna dair meseleler, güncel ve temel sorunlar hakkında sürekli olarak basın açıklamaları ve görüş bildirileri hazırlamak ve yayınlamakla uğraştı. Bunun haricinde hem dindarlararası diyalog hem de Müslümanlar arası diyalog alanlarında da önemli adımlar attı. Almanya’da İslami bayramların ortak zamanlarda kutlanması bunlardan biridir. KRM ve Kamuoyuyla İlişkiler Almanya’daki Müslüman cemaatler 1997’den beri her yıl 3 Ekim’de Açık Cami Günü (TOM)
düzenlemektedir. Açık Cami Günü dönemin cumhurbaşkanı Roman Herzog’un koruyuculuğunda başlatılmıştı. 2007 itibariyle KRM bu bir araya gelme ve tanışma gününün yönetimini devraldı. Amaç İslam’ın da Almanya’nın bir parçası olduğunu göstermektir. Almanya genelinde her yıl yaklaşık 1000 kadar cami Açık Cami Günü’ne katılır ve tüm ilgililer arasında diyalog kurulmasına vesile olur. Müslüman cemaatlerin Almanya’daki çeşitliliği müspet bir gösterge olsa da KRM’nin görev ve sorumlulukları açısından zorluk oluşturmaktadır. Avusturya’da yaşayan Müslümanların dinî çıkarlarının korunmasında bir kamu kurumu olarak sorumlu olan Avusturya İslam Cemaatinin (IGGÖ) aksine KRM, Almanya’da Müslüman cemaatlerin resmî temsilcisi değildir. KRM Almanya’daki Müslüman cemaatlerin koordinasyon platformu olmakla birlikte dinî konularda Müslümanlar ve devlet arasında aracı bir yapı konumundadır sadece. Sonuçta her Müslüman cemaatin çalışması kendi kurumu tarafından organize edilmektedir. Tüm aksiliklere ve eleştirilere rağmen KRM çeşitli alanlarda farklı birçok çalışma yürütmüştür. Zira KRM’nin kurulmasından önce adı geçen dinî cemaatlerin bir araya gelme ihtimali -KRM’nin öncü modellerinde de tecrübe edildiği üzere- farklı nedenlerden ötürü neredeyse imkânsız görülüyordu. 13 yıldır Almanya’daki Müslümanların meseleleri için bir irtibat mercii olan KRM, ortak bakış açıları geliştirerek bunların basın açıklamaları ile kamuoyuna sunulmasına, farklı konularda çalışma grupları oluşturulmasına, dinî bayramların birlikte kutlanmasına vesile olmuş; devlet ve toplumun muhatabı olarak kabul edilmeyi başarmış ve Almanya’da İslam ilahiyatı bölümlerinin ve okullarda İslam din derslerinin yerleştirilmesinde etkili olmuştur. KRM eyaletlerde ortak yapıların oluşturulması hedefine henüz ulaşamamışsa da kurumsallaşma hazırlıklarını başlatmıştır. Bunun için KRM içindeki mevcut dayanışma ve işbirliğinin artması ve yoğunlaşması gerekmektedir.
SAYI 297 • OCAK 2021
35
D O S YA
İsviçre İslam Ç Federasyonu (F İsviçre’de nüfusun yüzde 5’ini oluşturan Müslüman toplumu devlet karşısında temsil etme iddiasına sahip olan İsviçre İslam Çatı Kuruluşları Federasyonu (FIDS), Müslüman karşıtı söylemden doğrudan etkileniyor. B e r k a n t Yu m u r t a c ı *
İ
sviçre ya da resmî ismiyle İsviçre Konfederasyonu, 26 kantondan oluşan ve dört resmî dilin konuşulduğu bir ülke. Nüfusun yüzde 64’ünün Almanca, yüzde 23’ünün Fransızca, yüzde 8’inin ise İtalyanca konuştuğu İsviçre’de az sayıda kişi tarafından Romanşça da konuşuluyor. İsviçre’de Ne Kadar Müslüman Yaşıyor? İsviçre Federal İstatistik Dairesinin 2018 sayımına göre ülkede 8,5 milyon nüfusun yüzde 35,2’sini Roma Katolikleri, yüzde 23,1’ini Evanjelistler, yüzde 28’ini herhangi bir dine mensup olmayanlar, yüzde 5,3’ünü ise (yaklaşık 450.000 nüfusla) Müslümanlar oluşturuyor. İsviçre’de kendisini Katolik olarak kayıt ettirmiş vatandaşlar kiliselere vergi ödemek zorunda. İstatistiklerde “herhangi bir dine mensup olmayan” nüfusun yüksek olmasının sebeplerinden birisi de bu kilise vergisi. Kiliseye vergi ödemek istemeyenler, doldurdukları vergi beyannamesinde kendilerini dinsiz olarak tanımlıyorlar. Ülkedeki 450.000’lik Müslüman nüfusu büyük oranda Balkan ülkelerinden gelenler oluşturuyor. *İsviçre İslam Toplumu (SIG) Hac Umre ve Seyahat İşleri Sorumlusu olan Yumurtacı, SIG’nin farklı kademelerinde görev yapmıştır.
36
SAYI 297 • OCAK 2021
İkinci büyük kitle ise Türkiye kökenli Müslümanlar. İsviçre’de yaklaşık 120.000 Türkiye kökenli yaşıyor. Bunun yaklaşık 40.000’i İsviçre vatandaşlığına da sahip olan çifte vatandaş Türkler. Yani İsviçre’de 40.000 kişi hem Türkiye’de hem de İsviçre’de oy kullanma hakkına sahip. “İsviçre ve İslam” denildiğinde herkesin aklına ilk olarak minare yasağı gelir. 2000’li yıllarda İsviçre’de bulunan üç adet minareli camiye ilaveten bir tane daha yapılmak istendiğinde bu proje siyasi bir krize dönüşmüştü. İsviçre’nin en güçlü sağcı partisi İsviçre Halk Partisinin (SVP) girişimleri ve başlatılan referandum sonucu 29 Kasım 2009 yılında halk tarafından yüzde 57,05’lik bir oranla kabul edilen yasa, ülkede bu tarihten sonra minareli cami yapımını yasakladı. Yasa daha önce inşa edilmiş olan minareli camileri ise etkilemedi. İsviçre’de İslam Temsil Kurumu: FIDS İsviçre’deki Müslümanları temsil eden kantonlar düzeyinde birçok kuruluş var, fakat İsviçre devlet makamları karşısındaki çatı kuruluşu
Çatı Kuruluşları FIDS)
© Anadolu Images
SAYI 297 • OCAK 2021
37
D O S YA
İsviçre’de 29 Kasım 2009 yılında halk tarafından yüzde 57,05’lik bir oranla kabul edilen minare yasağı, ülkede bu tarihten sonra minareli cami yapımını yasakladı.
olarak kabul edilen kurum İsviçre İslam Çatı Kuruluşları Federasyonu (Alm. “Föderation islamischer Dachorganisationen Schweiz” - FIDS). FIDS, 2006 yılında özel bir çalışma ile Müslümanları kantonlarda temsil eden kurumların da katılımıyla, Boşnak, Türk ve Arnavut gibi farklı etnik kökenden Müslümanların organize olduğu kuruluşlar tarafından kuruldu. FIDS’in ilk başkanı rahmetli Filistinli Doktor Hisham Maizar idi. O dönemde İsviçre’de Müslümanları toplu hâlde temsil eden bir kuruluş yoktu ve tabanı olmayan kişiler Müslümanları temsil ettiği iddiasında bulunmaya başladı. Dolayısıyla yanlış yönlendirmelerin önüne geçmek için FIDS hızlı bir şekilde resmiyete kavuştu. 12 Müslüman çatı kuruluşunun oluşturduğu bir federasyon olan FIDS’in bünyesinde Zürih, Waadt ve Aarau kantonlarını temsil eden İslami kuruluşların yanı sıra, Arnavutlar, Bosnalılar, İsviçre Diyanet Vakfı ve İsviçre İslam Toplumu (SIG) da yer almaktadır. FIDS, İsviçre’de bulunan takriben 300 cami ve derneğin 200 kadarını bünyesinde barındırmaktadır. İsviçre’de Dinî Cemaat Statüsü İsviçre’de dinî cemaat statüsü federal düzeyde değil, kantonlar bazında tanınmaktadır. Bu resmî tanıma örneğin Basel’de olup, Zürih’te gerçekleşmeyebilir. Ayrıca bu tanıma sürecinin İsviçre’de çok yavaş ilerlediği de söylenebilir. Nitekim SVP partisine mensup eski İçişleri Bakanı Christopf Blocher, İsviçre’de Hristiyan cemaatlerin tanınmasının 100 yıl aldığını söyleyerek Müslümanların dinî cemaat olarak tanınması konusunda “yavaş gelin” ifadelerinde bulunmuştur. Kendisine bağlı kurumlar kantonlarda dinî cemaat olarak tanınmış olmasa da FIDS’in temsil gücü yüksek olup, kurum başbakanlık ve
38
SAYI 297 • OCAK 2021
parlamento araştırma komisyonlarına fikir beyan etmesi için çağrılmaktadır. Örneğin radikallikle mücadele yasa tasarısı çıkarılırken veya helal et kontenjanlarına kısıtlama getirilmek istenirken parlamento çalışma gruplarında görüş alınması için çağrılmaktadır. Aynı şekilde FIDS, İsviçre Ordusunda Müslüman manevi rehberlik personeli temin edilmesi için Savunma Bakanlığı ile beraber çalışmaktadır. Ayrıca Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadele için bünyesinde bir hukukçu çalıştırmakta ve rapor edilen nefret suçlarını resmî makamlarla paylaşmaktadır. Polis teşkilatı ile de irtibatı olan FIDS üyeleri, ortak projeler yürütmekte ve radikalizmi önlemek adına çalışmalar yapmaktadır. Bunun yanında FIDS, kendisini liberal ve insan hakları savunucusu olarak tanımlayan bazı isimlerin de hedef tahtasında bulunmaktadır. FIDS bünyesinde ırkçılık ile mücadele sorumlusunun yanında, internet sitesi, medya takibi ve günlük sekretarya işlerine bakan toplamda dört yarı zamanlı çalışan bulunmaktadır. Bu mesai toplamda bir buçuk tam zamanlı istihdama denk gelmektedir. Kurumun diğer çalışanları gönüllü olup çalışmalarını meslek hayatlarının yanı sıra yürütmektedir. FIDS’in güncel başkanı Dr. Montassar Benmrad isimli Tunuslu bir mühendistir. İsviçre’de FIDS’e dair tartışmalar, kurumun Müslümanları temsil gücü etrafında dönmektedir. Bu tartışma, İslam karşıtı söylemden de büyük oranda etkilenmektedir. Mart ayında halk oylamasına sunulacak olan burka takma yasağı, FIDS tarafından eleştirilmektedir. İsviçre’de ancak 70 ila 100 kişinin burka taktığı düşünüldüğünde bu oylamanın ne kadar sembolik olduğu anlaşılmaktadır.
Helal Kesim Sağlıklı Besin Herkes Yesin
SAYI 297 • OCAK 2021
Selam Food GmbH | Heinrich-Lübke-Str. 1 | 50374 Erftstadt | T. +49 2235 986 40 |
/ selamfood
39
D O S YA
Belçika İslam Kurumu: Exe
*Belçika İslam Federasyonu (BİF) Kadınlar Teşkilatı Kurumsal İletişim Sorumlusu olan Nur Sultan Alkış, noter bürosunda hukukçu olarak çalışmaktadır.
40
SAYI 297 • OCAK 2021
© Alexandros Michailidis/shutterstock.com
m Temsil ekutif (EMB) Belçika’da tanınmış 7 din ve hayat felsefesinden biri olan İslam’ı devlet karşısında Exekutif temsil ediyor. İslam temsil kurumu Exekutif’in kuruluşu, çalışma alanları ve kuruma yönelik tartışmaları bilmek, aynı zamanda Belçika’da İslam’ın kurumsallaşmasını anlamak için de gerekli. Nur Sultan Alkış*
F
lemenkçede “Het Executief van de Moslims van België”, Fransızcada ise “L’Exécutif des Musulmans de Belgique” adını taşıyan Belçika İslam temsil kurumu olan Exekutif, Belçika’daki İslam’ın kurumsallaşmasının sembolü. Kısa adıyla EMB olarak isimlendirilen Exekutif, Müslümanları ilgilendiren konularda devletin birincil ve tek resmî muhatabı olmakla birlikte yasal olarak belirlenen çerçevede din hizmetinin idari işlerini gerçekleştirmekle yükümlü. Belçika’da dinlerin kurumsallaşması tanınma yoluyla gerçekleşiyor. Ülkede altı din ve dinden bağımsız bir hayat felsefesi olmak üzere 7 din ve hayat felsefesi tanınmış durumda. Tanınmış dinler ve hayat felsefeleri devlet tarafından finanse ediliyor, fakat devlet din işlerine müdahele edemiyor. Her tanınmış din ve hayat felsefesi din işlerinin idare edildiği bir temsil kurumuna sahip olmakla birlikte çalışma alanı yasalar çerçevesinde belirlenmiş durumda. Exekutif ise Belçika’da İslam dininin resmî temsil kurumu olarak faaliyet gösteriyor.
Exekutif’in Tarihçesi İslam dininin Belçika’da 1974 yılında tanınması, işçi göçünün durdurulması sürecinde ve uluslararası petrol krizi sonrasında Suud Kralı Faysal’ın Belçika ziyaretinden hemen önce gerçekleşti. İslam’ın tanınması 1974 yılına dayansa da bugün bildiğimiz şekli ile Exekutif’in kuruluşu 1999 yılında gerçekleşti. İslam dininin tanınmasının ardından resmî temsil görevi başta Suud merkezli İslam Kültür Merkezine verilmişti. İslam Kültür Merkezinin Suud merkezli olmasına Belçika’da Müslümanlardan bazı kesimlerin karşı çıkması ile birlikte 1990 yılında farklı etnik kökenlerden ve mezheplerden oluşan Alimler Konseyi kuruldu. Alimler Konseyi de Belçika Müslümanları tarafından desteklenmeyince idareten İslam öğretmenleri ve din eğitimi alanında çalışmalarına devam etti. Alimler Konseyinin 1993’ta feshedilmesinin üzerine çok kısıtlı bir çalışma çerçevesi dâhilinde Exekutif’in ilk adımları atıldı. Yapılan görüşmeler neticesinde zamanın Adalet Bakanlığının onayı ile 1998 yılında Belçika’da yaşayan bütün Müslüman vatandaşların
SAYI 297 • OCAK 2021
41
D O S YA
katılabildiği seçimler düzenlenerek bugün bildiğimiz Exekutif’in ilk genel kurulu düzenlendi. Neticede 3 Mayıs 1999 kanunu ile Belçika resmî İslam temsil kurumu Exekutif kurulmuş oldu. Kurum Belçika’da Müslüman organizasyonların bulunduğu hiyerarşinin en üst seviyesinde yer alarak ülkedeki yaklaşık 400 caminin en tepesinde konumlanıyor. Exekutif’in Çalışma Alanı İslam temsil kurumu Exekutif’in çalışma alanı ikiye ayrılıyor. Kurumun ilk görevi devletin resmî muhatabı olması. Devletin Müslümanları ve İslam’ı ilgilendiren konularda başvurduğu kurum olan Exekutif, devletin gerektiğinde istişare yapmak üzere aynı masaya oturduğu, yeri geldiğinde iş birliği yaptığı, bazen de karşı karşıya geldiği bir organizasyon. Örneğin Belçika’da imam eğitiminin geliştirilmesi için Exekutif ve devlet istişareli bir şekilde hareket ederken elektroşoksuz hayvan kesiminin yasaklanması konusunda karşı karşıya gelerek kozlarını mahkemede paylaşıyorlar. Exekutif’in diğer çalışma alanı ise kanuni çerçevede belirlenmiş olan ve kendisine yetki verilen konuları kapsıyor. Geniş bir görev yelpazesi olan Exekutif’in başlıca çalışma alanları devlet tarafından tanınma talep eden yerel camilerin dosyalarının hazırlanması, okullardaki İslam derslerinin düzenlenmesi, İslam dersi öğretmenlerinin eğitimi ve atanmaları, hastanene, hapishane, huzur ve bakım evleri gibi hizmet kurumlarında görev yapan Müslüman danışmanların eğitimi ve atanmalarını düzenlemek. Bunların yanı sıra kurum ayrıca yerel mezarlıklarda Müslümanlara ait parselleri belirleme, helal kesim sertifikası verme ve ulusal kanalda yılda iki kez bir saatlik İslami yayın yapma yetkisine sahip. Exekutif’in Yapısı Bu çalışmaları gerçekleştirmek için Exekutif bünyesinde farklı kademelerde ve farklı görevlerden oluşan yan birimler mevcut. Exekutif’in başlıca yönetimi başkan ve iki dil grubundan birer tane olmak üzere iki başkan yardımcısının yer aldığı yönetim kurulunda gerçekleşiyor. Exekutif’in çalışma alanlarındaki bürokrasi ise başında bir genel sekreterin bulunduğu kadrolu personel tarafından üstlenilmiş durumda. Bunların yanı sıra iki önemli yan kol daha mevcut: Bunlardan birincisi toplumsal ve siyasal sorunları ele almak için istişarelerin yapıldığı ve birçok İslami ku-
42
SAYI 297 • OCAK 2021
rumun yöneticelerinin yer aldığı, “Vatandaş Platformu” olarak tanımlanan Belçika İslam Kurumları Koordinasyon Kurulu. İkincisi ise dinî meselelerde fetva verme yetkisine sahip olan Alimler Konseyi. Exekutif 2014 yılında kurumsallaşma sürecini sağlam temellere oturtabilmek amacıyla bir yenilenme sürecine girerek genel kurul ve yönetim kurulu oluşumu prosedürünü yenilemişti. Bu yenilenme neticesinde artık Exekutif seçimlerinde yenilenme sürecini kabul eden Belçika’daki 300 caminin temsilcilerinden oluşan bir genel konsey kuruluyor. Bu genel konseyden 51, buna ek olarak dışarıdan 10 kişi seçilerek 61 kişiyle bir genel kurul oluşturuluyor. Exekutif’in 17 kişilik yönetim kurulu da, bu genel kurul tarafından belirleniyor. Yönetim kurulu başkanı Exekutif başkanlığını üstleniyor ve dolayısıyla Belçika Müslümanlarının sözcüsü konumunu alıyor. İslam Temsil Kurumunda Çeşitlilik Tıpkı dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Belçika’daki Müslüman topluluk da tek tip bir yapıya sahip değil. Dine dayalı nüfus sayımlarının yasak olması nedeniyle resmî veriler olmasa da tahminlere göre Belçika’daki Müslümanlar toplumun yüzde yedisini teşkil ediyor. 770 bin kişiye tekabül eden yüzde yedilik bu Müslüman topluluk, onlarca farklı etnik köken, mezhep ve cemaatten oluşuyor. Bu zengin çeşitliliği temsil etmesi gereken Exekutif’te de bu yapının yansıması olarak kendine has bir oluşum var. Bahsi geçen etnik ve itikadi farklılıkların yeteri kadar temsil edilebilmesi için Exekutif’in her kademesinde kurullar üç ayrı gruptan oluşuyor. Bunlar Fas kökenli Müslümanlar grubu, Türk kökenli Müslümanlar grubu ve Arnavutluk, Pakistan, Afrika ve Belçika asıllı Müslümanlar gibi diğer Müslümanların grubu şeklinde. Her grup yine kendi içerisinde mezhep ve cemaat farklılıklarından yola çıkarak bir denge gözetiyor. Exekutif Nasıl Finanse Ediliyor? Belçika devleti laiklik ilkesi gereğince din işlerine karışmamakla birlikte devlet tarafından tanınmış bütün dinleri finanse ediyor. Tanınmış dinlerin finansmanı iki şekilde gerçekleşiyor. Birincisi tanınmış dinler resmî temsil kurumları aracılığıyla çalışmalarını gerçekleştirmek için sübvansiyon alıyorlar. Bu sübvansiyon metodu 1801 yılında Napoleon Bonaparte ve Papa Pius arasında yapılan Konkordata’ya dayanı-
yor. Pastanın yüzde 85’e tekabül eden en büyük payı Katolik Kilisesine veriliyor. Geriye kalan yüzde 15’lik pay ise tanınmış olan diğer dinler arasında, inançlı sayısına göre pay ediliyor. Katolik Kilisesinin aldığı pay ise Belçika nüfusuna göre belirleniyor. Sübvansiyon bütçesi 2010 yılında 320 milyon avro iken 2019 yılında tanınmış dinler için devlet bütçesinden neredeyse yarım milyon avro ayrıldı. İkinci finansman şekli ise din adamlarının maaşları ve emekliliklerinin devlet tarafından karşılanmasını kapsıyor. Belçika Anayasasının 181. maddesine göre din adamlarının maaşları ve emeklilikleri devlet tarafından karşılanıyor. Bunun neticesinde tanınmış camilerde görev yapan imamların maaşları ve emeklilik maaşları Belçika Adalet Bakanlığı bütçesinden ödeniyor. İslam dersi öğretmenlerinin maaşları ise kadrolu öğretmenler olarak bölgesel eğitim bakanlıkları tarafından ödeniyor. Exekutif’e Dair Kamuoyu Tartışmaları ve Eleştiriler Mevcut konjonktürde Belçika’da İslam ile ilgili yapılan tartışmaların sayısı ne kadar çok ise, Exekutif de bir o kadar tartışmaların merkezinde bulunuyor. Kuruma yöneltilen eleştirilerin başında iyi yönetilmeme, şeffaf olmama, şahsi menfaatlerin önde olması gibi noktalar geliyor. Bunun yanı sıra temsil kurumunun bütün Belçika Müslümanlarını temsil etmediğini söyleyen kesimler de mevcut. Özellikle genç nesil ve azınlık cemaatler Exekutif’in temsil yetkisini sorguluyor. Bunların yanı sıra “progresif” ve “entelektüel” Müslüman şahsiyetlere de kurum içinde yer verilmesi gerektiği yönünde sesler yükseliyor. Kadın-erkek, Flaman-Frankofon, etnik köken ve genç-yaşlı olmak üzere yapının yönetim kademelerinde de yenilik gerektiğini savunanlar var. Exekutif sadece kurum olarak değil, toplumsal tartışmalardaki pozisyonu nedeniyle de tartışılıyor. Elektroşoksuz hayvan kesim yasağı çerçevesinde Exekutif, Belçika Hayvan Refahı Bakanı’na negatif tavsiye verdiğinde progresif olmamakla suçlanmıştı. Belçika’da düzenlenmesi hedeflenen imam eğitimi konusunda da Exekutif’in yetki alanı yine tartışılmıştı. Bölgesel devletlerin yetkisinde olan cami tanınma iptali prosedürlerinde de yine Exekutif merkezi rol oynuyor. Devlet tarafından cami tanınma iptal prosedürü başlatıldığında Exekutif hem devlete görüş bildiriyor hem de cami ile iletişime geçerek tanınma iptal prose-
dürüne sebebiyet veren mesele hakkında soruşturma başlatıyor. Kurumsallaşmanın Zorlukları Belçika İslam temsil kurumu zor bir görev üstlenmekte, nitekim kurum birçok etnik köken, mezhep ve görüşü bir araya getirip, hem devlet nezdinde hem toplum karşısında bu zengin çeşitli tabanı temsil etmek zorunda. Kurumun bünyesinde birçok etnik köken ve dinî görüş barındırması konsensüs ve karar alma prosedürlerini hâliyle zorlaştırıyor ve zaman zaman sıkıntılara yol açabiliyor. Bunun yanı sıra din-devlet işlerinin ayrı tutulduğu bir ülkede çalışmalarına devlet tarafından en çok müdahale edilen kurum yine Exekutif. Bu konuda en son çıkan tartışmalar yine ülkedeki siyaset ve Müslümanların arasında büyük soğukluğa yol açtı. Mevcut Adalet Bakanı, herhangi bir delil göstermeksizin Exekutif bünyesinde Fas devletinin casuslarının bulunduğunu iddia etti. Bunun üzerine Exekutif yaptığı açıklamada “Üyelerimizin yabancı ülkelere casusluk yaptığını iddia etmek onur kırıcı bir iftira ve aşağılamadır. Bu suçlamalar temelsiz, eksik ve sorgulamaya açıktır.” ifadelerine yer verdi. İslam’ın Belçika’da kurumsallaşmasında oluşan sıkıntılar, esasında İslam dininin Belçika’da 1974 senesinde tanınmasından beri süregelen bir mevzu. Kurumsallaşmanın zorluklarının yanı sıra mevcut İslam karşıtı konjonktürde çalışma yapmak ve hizmet vermek kolay değil. Exekutif başta ifade edildiği gibi Belçika’da İslam’ın kurumsallaşmasının sembolü olsa da geçen 46 yıl boyunca Belçika’da bu kurumsallaşmanın sağlam temellere oturtulamamış olması soru işaretleri oluşturuyor. Bu gerçek ister istemez reform çağrılarının yükselmesine yol açıyor. Kimilerine göre Exekutif, Belçika’daki farklı mezhep, etnik köken ve İslami görüşten oluşan Müslüman toplumunu devlet ve toplum nezdinde temsil ederek tek yürek ve köprü olma görevini üstlenirken; kimilerine göre ise dış güçler tarafından Belçika’daki İslam’ın yönetildiği, Belçika Müslümanlarının sıkıntıları için yeteri kadar çalışma yapılmadığı siyasi bir maşa rolünde. Her hâlükârda her kesimin hemfikir olduğu konu ise şu: Exekutif kuruluşundan beri hem iç yönetim hem de dış meselelerle ilgili tartışmaların kıskacında dinî hizmetin idaresinden mesul, yönetimi zor, konumu tartışmalı, ancak konumu Avrupa’da benzeri bulunmayan elzem bir oluşum.
SAYI 297 • OCAK 2021
43
D O S YA
Britanya Mü Konseyi (MC
*Leichester Üniversitesi Kriminoloji Bölümü Nefret Araştırmaları Merkezinde öğretim üyesi olan Dr. Chris Allen, İslamofobi ve İslamofobik nefret suçları konularında çalışmalar yürütmektedir.
44
SAYI 297 • OCAK 2021
üslüman CB)
1997 yılında kurulan Britanya Müslüman Konseyi (MCB), Birleşik Krallık’taki Müslüman toplumun istek ve ihtiyaçlarını dile getiren en büyük ve en kapsamlı Müslüman kuruluş olarak öne çıkıyor. C h r i s A l l e n*
K
endisini bir çatı kuruluş olarak tanımlayan Britanya Müslüman Konseyi (İng. “Muslim Council of Britain” – MCB), temsil ettiği ve içerisinde hayır kurumları, camiler, okullar ve sayısı 500’ü aşan birçok kurumla birlikte, kurulduğu ilk günden itibaren İngiltere’deki farklı Müslüman toplulukların geniş bir kesimini temsil etmeye ve desteklemeye çalışıyor. Hiçbir zaman İngiltere’deki Müslümanların tamamını temsil etme veya onların tek sesi olma iddiasında olmamakla birlikte, MCB İngiltere’deki Müslümanların kim olduğu ve onları en çok etkileyen meselelerin ne olduğu hususlarının daha iyi anlaşılabilmesi için yapılan çalışmaların ön saflarında yer alıyor. MCB siyasi mecrada Müslümanların haklarını savunma ve kulis çalışmaları yürütmenin yanı sıra, halk tabanında da destek veriyor: Camileri kadınlar için daha uygun kılmak, siyahi Müslümanların ihtiyaçlarını savunmak, yaşlılara sunulan bakım hizmetlerini genişletmek, halk nezdinde mültecilerin iyi karşılanması için çalışmak ve yerel cemiyetlere daha çevre dostu bir yaşam için yardım etmek yürüttükleri çalışmalardan bazıları. Birleşik Krallık’taki camilerin, hayır kurumlarının ve okulların sadece küçük bir oranı MCB’ye üye olmasına rağmen, yakın zamanda yapılan anketlere göre İngiltere’de yaşayan Müslümanların çoğunluğu MCB’nin Müslümanların ihtiyaçlarını dile getirme noktasında başarılı olduğunu düşünüyor: BBC anketine katılanların yüzde 55’i, Channel 4 anketine katılanların ise yüzde 51’i bu yönde görüş belirtiyor.
© Lois GoBe/shutterstock.com
SAYI 297 • OCAK 2021
45
D O S YA
MCB’nin Tarihsel Kökleri İngiltere’deki Müslüman grupların ve kuruluşların çoğunluğu 1980’lerin sonlarına kadar genel olarak dinî meselelerle ya da çeşitli sosyal yardım faaliyetleriyle ilgileniyordu. Bu durum 1989’da Selman Rüşti’nin “Şeytan Ayetleri” ismiyle yayınladığı romanın ardından gelen tartışmayla değişti. Bu olaydan sonra (1960’lardan 1980’lere kadar Hint Yarımadası kökenli tüm toplulukları belirtmek için kullanılan ve Hinduları, Sihleri, Müslümanları ve Budistleri kapsayan bir terim olan) “Asyalılar” olmanın ötesinde, İngiltere’deki Müslümanlar ulusal düzeyde ortak meseleler etrafında organize olmaya ve kampanyalar yürütmeye başladılar. Öte yandan önceki kuruluşların sosyal yardımlaşma fonksiyonunu da sürdürmeye devam ettiler. Aynı dönemde başka birçok Müslüman kuruluş ortaya çıksa da Tony Blair’in o sırada yeni iktidara gelmiş olan Yeni İşçi Partisi hükûmetiyle resmî ilişkiler kuran tek kuruluş MCB oldu. Burada belirtilmesi gereken önemli husus, MCB’nin hiçbir zaman dinî ya da ilahiyat temelli bir otorite olarak davranmaması, sadece sosyal ve siyasi meselelerle ilgilenmiş olmasıdır. Bunun temel sebeplerinden birisi, ülke genelindeki sadece bir avuç caminin MCB üyesi olması ve bu nedenle de kuruluşun teolojik yetkiden yoksun oluşudur. MCB başlangıçta memnuniyetle karşılansa da, İngiltere’deki bazı Müslüman topluluklar bu kuruluşu özellikle hükûmet için kullanışlı bir araç ve işbirlikçi bir mecra olarak görerek MCB’ye şüpheyle yaklaştı. Bu iddia belli ölçüde doğruydu. Zira MCB, Yeni İşçi Partisi hükûmeti için, özellikle de hükûmet ABD öncülüğündeki “terörle savaş”ı desteklemeye karar verdikten sonraki dönemde önemli bir araç oldu: Hükûmet, İngiltere’deki Müslümanları MCB aracılığıyla “kendi tarafında” tutmaya çalıştı. MCB’ye Yönelik Eleştiriler ve Tartışmalar Ancak hükûmet için bunu sağlamak her zaman kolay olmadı. Bu olayları takip eden birkaç yıl boyunca MCB ve hükûmet arasındaki ilişkiler, İngiltere silahlı kuvvetlerinin rolü nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelere yayıldıkça ve ülkedeki Müslüman topluluklar üzerindeki denetimler 2005 yılında Londra’daki toplu ulaşım sistemine yapılan terör saldırıları sonrası artınca gergin bir hâl aldı.
46
SAYI 297 • OCAK 2021
Bu gerginlik 2009 yılında, hükûmetin “Contest 2.0” terörle mücadele kampanyasını duyurmadan bir gün önce MCB ile olan ilişkilerini askıya almasıyla zirveye ulaştı. MCB ile yaşanan bu kopuşun zamanlaması daha kötü olamazdı. Zira söz konusu terörle mücadele stratejisi İngiltere’deki Müslüman topluluklarla daha yakın ilişkiler kurmak ve böylece “İslamcılık”tan ilham alan terör tehdidinin azaltılmasının amaçlandığı geniş bir yaklaşımın bir parçasıydı. Ancak hükûmet için, o zamanlar MCB’nin Genel Sekreter Vekili olan Davud Abdullah’ın İsrail’e karşı şiddeti savunan ve İngiliz askerlerine karşı saldırılara göz yuman bir açıklama olarak yorumlanan bir bildiriye imza atması kabul edilemezdi. Davud Abdullah’ın görevinden hemen istifa etmesini talep eden hükûmet bu adımıyla MCB ile aralarında resmî siyasi ilişkilerin bulunduğu on yıllık bir süreci de sonlandırmış oldu. Yeni İşçi Partisi 2010 yılındaki genel seçimleri kaybetmeden önce MCB ile ilişkileri yeniden tesis etse de, o zamanda bu yana –hem çoğunluk hem de koalisyon olarak- kurulan muhafazakâr hükûmetlerin hiçbiri MCB ile resmî bir ilişki kurmak istemedi. Bunun bazı nedenleri arasında kuruluşu yıllardır meşgul eden çeşitli tartışmalar bulunuyor. Soykırımı Anma Günü ve Eşcinsel Evlilikler Karşısındaki Tutum Bu tartışmalar arasında MCB ve temsilcilerinin 2001 ve 2007 yıllarında düzenlenen Soykırımı Anma Günü’ne (İng. “Holocaust Memorial Day”) ve bu günle ilgili olarak yapılan etkinliklere katılma noktasında gönülsüzlüklerini ifade etmeleri bulunuyor. Bu boykotu 2007 yılındaki bir oylamayla sona erdiren MCB, açıklamasında boykotu sona erdirişlerinin sebebinin boykotun İngiltere’deki bazı Yahudi topluluklarında yarattığı üzüntü olduğunu açıklamıştı. Benzer diğer bir tartışma konusu da kuruluşun eşcinsellik ve eşcinsel evlilikler hususundaki tutumuyla ilgiliydi: MCB Genel Sekreteri 2006 yılında BBC’ye verdiği bir röportajda eşcinselliğin “kabul edilemez”, eşcinsel evliliklerin de “zararlı” olduğunu söyledi. Lakin MCB 2007 yılından sonra, başka saiklerin yanı sıra cinsel yönelim temelli ayrımcılıkların da yasaklanmasını isteyen Eşitlik Yasası’na açıktan destek verdi.
MCB özellikle de İslamofobiyle mücadele hususunda ve Müslümanların ve İslam dininin medyada önyargılı bir şekilde sunumunun ele alınması noktasında çalışmalar yapıyor.
MCB zaman içerisinde görüşlerini ve tavrını değiştirse de kuruluşu eleştirenler, MCB’nin Müslüman Kardeşlerle ilişkisi olduğunu ve İslamcılıktan ilham alan terörizme karşı “yumuşak” davrandığını iddia etmeyi sürdürdü. Bu iddialardan yola çıkarak MCB’nin finansal sermayesinin nereden geldiğiyle ilgili sorular yükseldi.
dininin İngiliz medyasındaki olumsuz ve önyargılı sunumunun yanı sıra, bu sunumun sıradan insanların hem Müslümanlar hem de İslam’la ilgili görüş ve tavırları üzerindeki etkisiyle ilgileniyor. Aynı zamanda medyadaki olumsuz eğilimlerin belirlenip kayıt altına alınması, güzel uygulamaların da öne çıkarılarak teşvik edilmesi amaçlanıyor.
Kuruluşun temel hizmetleri, 500’den fazla üye kurumun aidatlarıyla karşılanırken, şahıslardan ve yardım kuruluşlarından gelen bağışlar da kabul ediliyor. Kuruluş, bazı dönemlerde merkezî hükûmetten de fon aldı. MCB’nin açık bir şekilde belirttiği gibi farklı projelerin tamamı sponsorlar, bağışlar ya da yardımlar yoluyla gerçekleştiriliyor. Bunun temel sebebi de kuruluşun yararlanacağı merkezî bir para kasasının bulunmayışı.
MCB böyle bir merkeze duyulan ihtiyacı göstermek üzere 2019 yılında, 10 binden fazla gazete yazısının ve televizyon klibinin incelenmesi sonucu elde edilen sonuçları açıkladı. Bu sonuçlara göre medya temsillerinin yüzde 43’ü Müslümanları ya klişeler üzerinden ya da terörizm ve şiddet gibi dar bir konu bağlamında sunuyordu. Merkez, internet sitesinde de gururla ifade edildiği gibi, bazı medya kuruluşlarının yanlış ve hatalı temsilleri değiştirmelerinde başarı sağladı.
İslamofobi ve Medya Takibi Hükûmetle resmî ilişkilerin dışına itilmesine aldırmaksızın, MCB özellikle de İslamofobiyle mücadele hususunda ve Müslümanların ve İslam dininin medyada önyargılı bir şekilde ele alınması noktasında siyasi mecralarda kulis yapmayı sürdürdü. MCB 2017 yılında İslamofobiyle ilgili olarak, Muhafazakar Parti’de neredeyse her hafta gerçekleşen İslamofobik olaylardan oluşan bir dosya hazırladığını duyurdu. Bu dosyanın içinde bir parti üyesinin üzerinde domuz eti dilimleri olan bir kapı kolu fotoğrafını İslamcılıktan mülhem terörizme karşı “koruma” olarak paylaşması; bir başka üyenin de Müslümanları tavşan gibi üreyen parazitlere benzeten bir makaleyi paylaşması örnekleri bulunuyordu. O dönem Muhafazakâr Parti’nin başkanı olan Brandon Lewis’e açık bir mektup gönderilerek bu meselenin araştırılması talep edilse de bir ilerleme sağlanmadı. Buna mukabil aynı dönemde, İşçi Partisi içindeki Antisemitizm ile ilgili olarak büyük bir soruşturma başlatıldı. MCB, ikinci hususla ilgili olarak da Medya Takip Merkezini kurdu. Merkez, Müslümanların ve İslam
MCB’nin Geleceği MCB kuruluş vizyonunun, “Müslüman toplumu, adil, uyumlu ve başarılı bir İngiliz toplumuna ulaşılması yolunda güçlendirmek” olduğunu söylüyor. Kuruluşun şimdiye kadarki serüveni açık ve bariz olmaktan uzak olsa da, MCB’nin bu vizyon doğrultusunda büyük adımlar attığı yadsınamaz bir gerçek. Hem dönüşen hem de iç ve dış güçlere karşılık veren MCB, İngiltere’de yaşayan Müslüman toplulukların kendi içinden çıkan önemli bir ses oldu. Bu sesin hükûmet tarafından “resmî” olarak duyulup duyulmamasından bağımsız olarak MCB’nin göz ardı edilmesi oldukça zor. Bir dizi krizin Müslümanları, onlara ait cemiyetleri, kurumları ve daha pek çoğunu suçlamaya, hedef göstermeye ve kötülemeye çalıştığı bir dönemde, MCB bu meseleler üzerine bağımsız, kapsayıcı ve demokratik bir şekilde fikirler üretti ve savunma gerçekleştirdi. Bu süreçten MCB çeşitli zararlar görerek çıksa da, yirmi yılı aşkın bir süre önce gerçekleştirmek için yola çıktığı amaca bağlı kalarak, önümüzdeki öngörülebilir bir süre boyunca da bu amaç için çalışmaya şüphesiz devam edecek.
SAYI 297 • OCAK 2021
47
D O S YA
Norveç’te İslami Temsil Kurumu:
Norveç İs Konseyi (
*Elektrik-Elektronik mühendisi olan Mehmet Temel, Uluslararası İlişkiler Bölümünde yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Temel, İslam Toplumu Millî Görüş Norveç Bölgesi (ISMG) Genel Sekreteridir.
48
SAYI 297 • OCAK 2021
slam (IRN)
Norveç’te İslam’ın kurumsallaşmasının ilk adımları 1969’daki Dinî Cemaatler Kanunu’na kadar uzanıyor. Ülkede en büyük İslami temsil kurumu olan Norveç İslam Konseyi (IRN) ise son yıllarda bölünme tehlikesi ve tutuculuk ithamlarıyla karşı karşıya. M e h m e t Te m e l *
© Dedi Galih Wisnu/shutterstock.com
SAYI 297 • OCAK 2021
49
D O S YA
N
orveç, Avrupa’da İslam’la ilgili tecrübesi, ama aynı zamanda da ön yargısı en az ülke olarak görülebilir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ülkenin tarihî serüvenidir. Ülke bin yıllık geçmişinde bağımsızlık dönemleri dışında Danimarka, Almanya ve İsveç gibi ülkelerin hükümranlığı altında kalmış ve genelde dünyanın geri kalanı, özelde ise İslam ülkeleri ile ticari veya askerî bir teması olmamıştır.
Norveç 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler Almanyası tarafından 5 yıl boyunca işgal altında kalmış, akabinde Kuzey Denizi’nde petrol bulunması ve hâlihazırda gemi taşımacılığında mahir bir ülke olmasından dolayı kısa zamanda ekonomik kalkınma sağlamıştır. Bu süreç fakir sayılabilecek bir ülkenin inşası için fırsat doğurmuş ve düşük nüfusa sahip bir ülke olarak yurtdışından iş gücü kabulüne dayanak olmuştur. 1960’lı yıllarda başlayan ve 1975 yılında meclis kararı ile yasaklanana kadar devam eden, özellikle Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerden Müslüman kökenli insanların ülkeye gelişi ile birlikte Norveç toplumunda farklılıklar oluşmuştur. Bir toplumun kimliğiyle ilgili savunma refleksinin en güçlü olduğu kültürel ve dinî farklılıklar kendini göstermiş, iş gücü olarak gelen insanların 1975’ten sonra ailelerini getirerek Norveç’te kalıcı olmaya başlaması Norveç toplumunda “Bu yeni komşu kim?” sorusunun dillendirilmesine neden olmuştur. Bu dönemde Müslüman işçilerin dinî vecibelerini yerine getirmek için ibadethaneler kurması, İslam’ın, Norveç toplumunun günlük hayatına girişini hızlandırmıştır. Norveç’te Kaç Müslüman Var? İstatistik kurumlarının kökene dayalı araştırma yapmaması nedeniyle tam rakam verilemese de Norveç’te ağırlıkla Pakistan, Somali, Bosna ve Arnavutluk kökenlilerden oluşan 220.000 Müslüman yaşıyor. Yani 5.5 milyon nüfuslu Norveç’te nüfusun yüzde 4’ü Müslüman. 50 yıllık bir sürecin sonucunda bugün Norveç’te farklı kökenlerden Müslümanların kurduğu 219 kadar cami bulunmaktadır. Bazen üye sayıları çok düşük olan bu cami derneklerinin ayakta
50
SAYI 297 • OCAK 2021
kalmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri ise devletin cami derneklerine belediyeler üzerinden, Avrupa’da örneği nadir görülen bir şekilde üye bazlı finansal destek sağlamasıdır. Bu destek üye başına yıllık 100 avro gibi bir rakama tekabül etmekte ve üyenin yaş sınırı gözetilmeksizin verilmektedir. 2007 yılına kadar bir kişinin birden fazla derneğe üye olması fazla araştırılan bir konu değildi ve bundan dolayı birden fazla dernek, aynı üye üzerinden finansal destek sağlamaktaydı. Ancak belirtilen tarihten sonra devlet bu noktada kontrol mekanizmaları kurdu ve çift üyeliği olan kişilerin bir inanç derneği seçmemesi durumunda kayıtlı bulunduğu hiçbir derneğe destek vermemeye başladı. İslam’ın Norveç’te sosyal bir faktör olarak kabul görmesi, finansal destek ve bu desteğin inanç derneği üyelerine hizmet olarak dönmesi Müslümanları camilere üye olma noktasında teşvik etmiştir. Diğer bir teşvik unsuru ise doğumu gerçekleşen bebeklerin doğrudan Norveç Kilisesine üye olması uygulamasıdır. “Eğer bir üyelik olacaksa kimliğime uyan bir yere üye olmalıyım.” düşüncesiyle bugün Norveç’te inanç derneklerine üye olan Müslümanların sayısı 180.000’e ulaşmıştır. Bu rakam Norveç’teki toplam Müslüman nüfus baz alındığında yüzde 80 oranının da üzerine çıkmaktadır. Üyelik sayısı yüksek olsa da cami faaliyetlerini takip eden ve üyeliğini aidatlar ile aktif olarak destekleyen kişi sayısı -köken ve cemaat fark etmeksizin- bu orana kıyasla son derece düşüktür. Bazı Müslüman çatı kurumlarının üye sayısı 10.000 rakamını geçerken bazı derneklerin üye sayısı 100-150 rakamına ancak ulaşmaktadır. Örneğin “Det Islamske Fellesskap Bosnia og Herzegovina” 9300 üyeye, “Central Jamaat-e Ahl-e Sunnat” 6100 üyeye, “Tawfiiq Islamsk Senter” 7800 üyeye, “World Islamic Mission Norway” 4500 üyeye, “Albansk Islamsk Kultursenter” 4400 üyeye, “Den Tyrkisk Islamske Union” (Diyanet) 3400 üyeye, “Det Islamske Forbundet” (Rabita) ise 3300 üyeye sahiptir. Millî Görüş teşkilatlarının Norveç Bölgesi olan “Islamske Samfunn Milli Gorus”ün ise 1800 üyesi bulunmaktadır. Norveç’te İslam’ın Organize Oluşunu Düzenleyen Kanun: Dinî Cemaatler Kanunu
2017 yılına kadar Müslümanların Norveç’teki tek temsil kurumu olan Norveç İslam Konseyi (IRN), 42 üye dernek ile toplamda 82.000 Müslüman’ı temsil etmiştir.
1969’da çıkartılan Norveç Dinî Cemaatler Kanunu burada detaylıca incelenmesi gereken bir unsurdur. İlgili yasa 4 paragraftan oluşmaktadır. Bu kanun dinî dernekleri idare etmek veya sınırlamaktan ziyade din ve inanç derneklerinin finansal olarak nasıl destekleneceğini düzenler. Zira Norveç’te inanç dernekleri kanunlarla sınırlandırılmaktan ziyade tüzüklerinin demokratik prensiplere uygunluğu şart koşulmuş, bunun dışında dernekler çalışma alanlarında özgür olmuşlardır. Dinî Cemaatler Kanunu’nun birinci paragrafında inanç derneklerine üyeliğin hangi prosedürle olması gerektiği ve çocukların üyeliğinin ebeveynleri tarafından yapılabileceği gibi noktalar ele alınmıştır. İkinci paragrafta ise derneklerin üye başına maddi destek alabilmeleri için üyelerin şahsi veya ebeveynleri tarafından yazılı olarak başvurmaları, ikametgâhların Norveç’te olması ve başka bir inanç cemiyetine üye olmaması gerektiği gibi noktalara ek olarak hangi şartlarda başvurunun kabul edilmeyeceği ve raporlama ile muhasebe işlemlerinin nasıl olması gerektiği belirtilmiştir. Üçüncü paragraf ise sadece Norveç Kilisesine ayrılmış bir maddedir. Bu kilisenin Evanjelik-Lüterci olduğu vurgulanmış, seçimlerin nasıl yapılacağı, finansman kaynakları, rahip ve piskoposun hizmet alanları, kilise binaları gibi konular ele alınmıştır. Son paragrafta ise genel olarak toplumsal dinî ihtiyaçlar ele alınmıştır. Bu paragrafta özellikle Avrupa’nın diğer ülkelerinde sorun olan mezarlıklar ve dinî nikah gibi noktalar ele alınmıştır. Norveç’te her dinin kendi mezar alanının olması ve dinî derneklerdeki mütevelli başkanının resmî nikah kıyma işlemini yapabilmesi teminat altına alınmıştır. Uzun süre bu yasa, inanç derneklerini sınırlamaktan ve kontrol altında tutmaktan ziyade daha çok çerçeve belirleyen bir içeriğe sahipti. Yukardaki maddelerden de anlaşılacağı üzere derneklerin
kontrol mekanizması yıllık beyan edilen muhasebede şeffaflık, üyelik sistemindeki usullere ve tüzükte belirtilen ilke ve prensiplere riayet ile denetlenebiliyordu. Ancak 2020 yılında eklenen ve 2021 yılında yürürlüğe girecek bir madde, yasanın özgürlükçü ruhunu kaybetmesine neden olabilir. 3. paragrafa eklenen 6. maddenin ilgili cümlesi şu şekildedir: “Din ve inanç özgürlüğüne saygı göstermeyen devletlerden destek/katkı alan inanç derneklerine üye desteği talebi reddedilebilir.” Bu muğlak cümlenin önümüzdeki dönemde inanç derneklerini nasıl etkileyeceğini öngörmek zordur. “Saygı göstermeyen” ifadesinin nasıl hayata geçirileceği, kriterlerin ne olacağı, saygının kime göre ve kime karşı belirleneceğini önümüzdeki dönemde yaşayıp göreceğiz. Diğer taraftan bu kanunu yasalaştıran Norveç’in 1864 yılında kurulan Deniz İnsanı Kilisesi Derneği (Nr. “Sjømannskirken”) üzerinden aralarında Alanya da olmak üzere yurt dışındaki onlarca kilise merkezine finansman kaynağı sağladığı da unutulmamalıdır. Norveç devletinin bu derneğe 2009 yılında sağladığı kaynak 63 milyon kr (6 milyon avro) düzeyindeydi. Norveç İslam Konseyinin (IRN) Kuruluşu Elbette bu şekilde organize olmuş, devlet tarafından tanınan ve finansal olarak desteklenen bir dinî cemaat entegrasyon, çeşitlilik, eğitim, güvenlik ve istihdam gibi konularda devletin muhatap almak isteyeceği bir aktör olarak da ortaya çıkmaktadır. Bu şartlar altında fiilî olarak 1991, resmî olarak 1993 yılında Müslümanların genel sorunlarına çözüm ve onların güçlü temsilini sağlamak adına Müslüman dernekler bir araya gelerek Norveç İslam Konseyini (Nr. “Islamsk Råd Norge” – IRN) kurdular. Kurucu dernekler Boşnak ve Pakistan kökenli dernekler ve buna ek olarak Rabita derneğidir. Başkanlık görevinde bulunanlar ise her zaman farklı kökenlere sahip olmuşlardır. IRN’nin ilk başkanı Fas kökenli Mohammed
SAYI 297 • OCAK 2021
51
D O S YA
Bouras ve takip eden süreçte Gambiyalı, Norveçli, Filistinli, Boşnak, Pakistan ve Somalili başkanlar görev almıştır. IRN’nin kuruluş amacı tüzükte de beyan edildiği üzere aşağıda belirtilen üç maddeden oluşmaktadır: 1. Müslümanların İslam inancı üzerine yaşamasını temin ve Norveç toplumunda Norveçli-Müslüman kimliğini oluşturmak 2. Norveç’teki Müslümanlar arasında birlikteliği sağlamak ve üye derneklerin haklarını savunmak 3. Norveç toplumunda Müslüman ve Müslüman olmayanlar arasında din, kültür ve ahlaki değerleri baz alarak köprü vazifesi görerek diyalog ortamı oluşturmak Norveç İslam Konseyi (IRN), genel kurul, yönetim kurulu, imam komisyonu, sekreterlik ve alt komisyonlar şeklinde düzenlenmiş hiyerarşik bir yapılanmaya sahiptir. Ana finansman kaynağı üye aidatı, proje gelirleri ve helal sertifikası komisyonudur. IRN helal sertifikası verdiği her kilo et başına belli bir ücret almakta, sertifika verdiği her kurumdan da yine gelir elde etmektedir. IRN’nin yönetim kurullarında çeşitliliğe son derece önem verilmiş ve tüzükte üye sayısına bakılmaksızın bir dernekten, 7 kişiden oluşan yönetim kuruluna alınacak üye sayısı 2 ile sınırlandırılmıştır. Yönetime gelen kişiler -2017 yılına kadar genel sekreterlik pozisyonu hariç- gönüllülük esasına göre çalışmıştır. Genel sekreterlik pozisyonu ise 2017 yılında yaşanan ciddi tartışmaların sonucunda gönüllülük esasına evrilmiştir. Şu anda IRN’deki bütün birimler fahri olarak görevlerini ifa etmektedir. IRN’deki İlk Deprem 2017’de IRN, Norveç devleti tarafından doğrudan diğer İslami derneklere ulaşmak adına muhatap alınmış ve kurulduğu 1993 yılından 2017 yılına kadar Müslümanların Norveç’teki tek temsil kurumu olmuştur. Bu dönem zarfında 42 üye dernek ile toplamda 82.000 Müslüman’ı temsil etmiş ve Norveç’teki en büyük İslami dernekleri çatısı altında toplamayı başarmıştır.
52
SAYI 297 • OCAK 2021
2017 yılında ise kamuoyunda özellikle sağcı Fremskrittspartiet Partisinden Kültür Bakanının da dâhil olduğu tartışmalar yaşanmıştır. IRN’nin bölünme sürecini başlatan en önemli konu, istihdam gereksinimi gerekçe gösterilerek devletten finansman sağlanması ve bu finansman ile ofis çalışanı pozisyonunda kamuya açık ilan vererek işçi alımı yapılması olmuştur. İşe alınan kişinin peçe kullanması ve yüzü görünmeyen bir kişinin diyalog çalışmalarını nasıl sürdüreceği tartışmaları IRN’ye ciddi manada prestij kaybettirmiş ve IRN’nin bölünmesine kadar gidecek iç tartışmaların fitilini ateşlemiştir. Peçeli çalışan istihdam edilmeden önce kamuya açık ilan verilmiş, başvurular tecrübeye dayalı değerlendirilmiş, mülakatlar yapılmış ve sonuç olarak liyakat sahibi olarak görülen bu kişi istihdam edilmiştir. Ayrıca bu kişinin sözleşmesinde sadece ofis işlerinden sorumlu olacağı ve dışa dönük bir faaliyet içinde olmayacağı ilan edilmesine rağmen, mesnetsiz eleştiriler neticesinde istihdam edilen kişinin iş akdine ilk genel kurulda son verilmiştir. Bu hadiseye ek olarak IRN’de genel sekreterlik pozisyonunda olan Pakistan kökenli çalışanın 8 yıl gibi uzun bir süre görevde kalması ve tek başına derneği temsil ediyor hâle gelmesi, kısa süreli de olsa Pakistan kökenli derneklerin ağırlığının hissedilmesi, bazı üye dernekler tarafından eleştirilmiş ve dernek nihai olarak 2017 yılında bölünmüştür. İçlerinde Rabita, Boşnak, Arnavut ve bazı Pakistan kökenli üyelerin yoğun olduğu 7 dernek IRN’den ayrılma kararı almış ve Müslüman Diyalog Ağı (Nr. “Müslimsk Dialog Nettverk” – MDN) isimli yeni bir çatı organizasyonu kurmuştur. Bunun sonucunda IRN’nin temsil ettiği dernek sayısı 42’den 35’e, üye sayısı ise 82.000’den 45.000’e düşmüştür. Buna rağmen özellikle çok sayıda derneği hâlâ bünyesinde tutan IRN, tek olmasa dahi Norveç’teki en güçlü çatı kuruluşu olmayı sürdürmektedir. Norveçli yetkililer tarafından ise MDN kısa sürede kabul görmüş ve Müslümanları temsil gücü kabul edilmiştir. Bugün de Norveç kamuoyunda IRN tutucu bir yapı olarak görülürken MDN daha ılımlı olarak kabul ediliyor.
IRN, MDN ve Kadıyaniler Tartışması Bütün bu süreçte şüphesiz en önemli gelişme Din ve İnanç Toplumları Ortak Çalışma Konseyi (Nr. “Samarbeidsrådet for tros og livsynssamfunn” – STL) bünyesinde gerçekleşen tartışmalar olmuştur. STL, Norveç’te bulunan din ve inanç kurumlarının en önemli çatı organizasyonudur. 2017 yılına kadar İslam dinini temsilen IRN tek başına bu organizasyona üyeydi. Ancak 2017 tarihindeki tartışmaların bir neticesi olarak STL, IRN üyeliği ile ilgi bazı açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalara göre toplumsal güven yoksa üyeliğin devamı da söz konusu olmazdı. Bu noktada IRN bir karar vermek zorunda kaldı. Ya tavizkar açıklamalar ile süreci yönetecek, ya üyeliğini kendisi donduracak ya da üyelikten ayrılacaktı. Yönetim ileriki süreçte elini güçlü tutabilmek için üyeliğini dondurma kararı aldı. Bu noktada ise Kadıyaniler (Ahmediye Cemaati) sahne aldı. Söz konusu cemaat uzun süredir STL’ye üye olmak adına girişimlerde bulunuyor, ancak IRN -ve Müslümanların kahir ekseriyeti- bu cemaati İslam dışı gördüğü için İslami temsil anlamına gelecek bu üyeliğe engel oluyordu. Bu engel ortadan kalktığında Kadıyanilerin STL’ye üyeliği de gerçekleşti. Kuruluşundan sonra
MDN’nin STL’ye üyelik başvurusu da kabul edildi. 2019 yılında gerçekleşen IRN Genel Kurulunda STL üyeliği yönetim kurulu tarafından önerilse de, delegelerin ekseriyeti tarafından kabul edilmedi. Bu ret kararının en önemli gerekçesi ise bir dinî çatı organizasyonu olan STL’nin, peçe gibi dinî motivasyonlu tartışmaların odağında kaldığında IRN lehine bir açıklama yapmaması ve yalnız bırakması olmuştur. Başta da vurgulandığı gibi Norveç, İslam dini ile tanışma süreci daha yeni sayılacak bir ülkedir. Kamuoyu tartışmalarının gölgesinde İslam’ın ülkeye kurumsal entegrasyon süreci devam etmektedir. Norveç devleti bu konuda tarafsız kalmayı başarmış ve güvenlikçi değil özgürlükçü bir ortam sağlayarak inanç derneklerini toplumun birer parçası olarak kabul etmiştir. Ancak bugün geldiğimiz noktada Norveç’te de aşırı sağcılığın toplumsal tabanı genişlemiş ve aşırı sağın yönetimdeki temsili artmıştır. İslam’ın önümüzdeki süreçte daha çok gündeme geleceği ve tartışılacağı aşikar. Türkiye kökenli Norveçli bir Müslüman olarak umudumuz, bu tartışmaların Müslümanların asli unsur olarak kabulü ile sonuçlanması.
“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Enbiyâ suresi, 21:35)
CIMG FRANCE | CENAZE FONU CIMG France - Confédération Islamique Millî Görüş | İslam Toplumu Millî Görüş 64 rue du Faubourg Saint-Denis | 75010 Paris | T 01 45 23 41 55 | F 01 47 70 34 96 info@cenazefonu.fr | www.cenazefonu.fr
SAYI 297 • OCAK 2021
53
D O S YA
*Mısır Ezher Üniversitesinde eğitim alan Şüheda Genç, İslam Toplumu Millî Görüş İtalya Bölgesi Teşkilatlanma ve Kurumsal İletişim Başkanlığı görevini yapmaktadır.
54
SAYI 297 • OCAK 2021
İtalya’daki İslami Topluluk ve Kuruluşlar Birliği (UCOII) İtalya’daki İslami Topluluk ve Kuruluşlar Birliği (UCOII), tarihi 60’lu yıllardaki öğrenci yapılarına kadar uzanan köklü bir kurum. 30 yıllık geçmişe sahip olan kurum, İtalya’daki Müslümanları devlet karşısında temsil ediyor. Şüheda Genç*
© as-artmedia/shutterstock.com
SAYI 297 • OCAK 2021
55
D O S YA
İ
talya’da 2,6 milyon Müslüman yaşıyor. Bu sayıya göre ülkedeki Müslüman nüfus, İtalya’da en fazla sayıya sahip ikinci dinî azınlık ve toplam nüfusun yüzde 4,3’ünü oluşturuyor.
İtalya’da 60’lı yıllarda kurulan ilk İslami yapılanmalardan biri olan İtalya Müslüman Öğrenciler Birliği (USMI), eğitim amaçlı ülkeye gelen Müslüman öğrencilerin kurduğu bir yapı olarak uzun yıllar hizmet verdi. Fakat bu organizasyon aradan geçen onlarca yılda ülkede artan Müslüman nüfusun ve yeni neslin ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz olmaya başladı. 80’li yılların sonunda USMI’nin bazı üyelerinin girişimiyle yeni bir yapılanma doğdu. İtalya’daki İslami Topluluk ve Kuruluşlar Birliği (İt. “Unione delle Comunità e Organizzazioni Islamiche in Italia” - UCOII) bireysel ya da kurumsal üyeliklerin mümkün olduğu bir dernek olarak Ocak 1990’da Ancona’da kuruldu.
UCOII’nin kuruluşunda, USMI’nin kurucularından Ürdün asıllı Ali Abdullatif Ebu Şvayma’nın yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm’in İtalyanca tercümesini de yapan İtalyan asıllı Hamza Roberto Piccardo ve kurumun ilk başkanı olan Suriye asıllı Muhammed Nur Daşan gibi isimler yer aldı. Başta Cenova, Milano-Lombardia, Piemonte ve Lazio-Roma gibi sekiz önemli merkezde faaliyetlerine başlayan UCOII, kısa zamanda tüm bölgelere yayılarak ulusal bir kimlik kazandı. UCOII’nin Faaliyetleri 90’lı yıllarda İtalya’da çok da ulaşılabilir olmayan Kur’an tercümelerinden 50 bin nüshanın dağıtımını gerçekleştiren UCOII, İtalya’da yaşayan Müslümanların sorunlarının çözümü noktasında birçok faaliyet yürütmekte, İslam ve Müslümanlık adına oluşan yanlış algı ve kanıların değiştirilmesi, İslam düşmanlığının önüne geçilmesi, İslam’ın barış mesajının toplumun her kesimine ulaşması yönünde resmî ve sivil girişimlerde bulunmaktadır.
İtalya’daki Müslümanların dinî ve sosyal yaşamlarında karşılaştıkları pek çok soruna bünyesindeki hukukçu ve uzmanlar vasıtasıyla çözüm üretmeye çalışan UCOII, mescitler, İslami faaliyetler ve helal yaşam konularında karşılaşılan sorunlarla da yakından ilgilenmekte, Müslümanların sosyal yaşama katılımına ve toplumsal uyuma önem vermektedir. Ülke içinde ve dışında Müslümanları temsil noktasında iyi niyetli her yaklaşımı değerlendiren kurum, diğer dinler ve topluluk temsilcileri ile çeşitli etkinlikler vesilesi ile bir araya gelmektedir. Bu bağlamda kurumun kendisi de birçok etkinlik gerçekleştirmekle beraber; ülkedeki Müslüman topluluğun kendi içinde ilişkilerinin geliştirilmesi için gayret etmektedir. İnsani yardım organizasyonları da düzenleyen UCOII, ülke içi ve dışında yaşanan doğal afet ve felaketlerde ihtiyaç sahiplerinin yanında olmuş, birçok organizasyonla işbirliği yapmıştır. UCOII’nin Üye Kuruluşları UCOII, üyesi bulunan İslam merkezlerinin ve benzeri kültürel ve dinî yapılanmaların temsil edildiği bir çatı kuruluştur. Alanında İtalya’nın en büyük sivil kuruluşu olan UCOII, İtalya’nın hemen hemen tamamında aktif olarak faaliyet göstermekte, İtalya genelindeki yaklaşık 150’den fazla cami ve dinî merkez ile doğrudan ya da temsilcileri vasıtasıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. İtalya’da 1200 civarı büyüklü küçüklü, resmî ya da gayriresmî dinî merkez bulunmakla beraber, kurumun temsil şemsiyesi altında bulunan yapıların tamamı resmî makamlarca tanınan, köklü ve etkili derneklerdir. Roma Camisinden sonra İtalya’daki en büyük ikinci cami olan Ravenna Camisi, Catania Rahma Camisi, Toscana Bölgesindeki Colle Val d’Elsa Camii, Bologna İslam Toplumu, Piacenza İslam Toplumu, Hamza
İtalya’daki İslami Topluluk ve Kuruluşlar Birliği (UCOII), üyesi bulunan İslam merkezlerinin ve benzeri kültürel ve dinî yapılanmaların temsil edildiği bir çatı kuruluştur.
56
SAYI 297 • OCAK 2021
Roberto Piccardo’nun kurduğu Imperia Camisi, UCOII kurucularından Muhammad Nur Daşan’ın imamlık yaptığı Ancona Camisi ve İslam Toplumu Millî Görüş İtalya Bölgesi (CISMG) de 3 şubesiyle UCOII’nin üyesidir. UCOII’nin temsil ettiği birlikteliklerin bir kısmı İtalyan Müslüman cemaatin oluşturduğu yapılanmalar olmakla birlikte, Bangladeş, Pakistan, Kosova, Arnavutluk, Mısır, Fas ve Türkiye kökenlilerin dernekleri de kurumun üyelerindendir. Bu yönüyle İtalya’daki Müslümanlar nezdinde yüksek bir temsil oranına sahip olduğu söylenebilir. UCOII, çalışmalarını üye kurumların aidatları ve bağışlar ile sürdürmektedir. Kurum, çoğunluğu gönüllü hizmet veren az sayıda personeli ile çalışmalarını sürdürürken gerekli bazı alanlarda hizmet satın alımı yapmaktadır. Kurumun yıllık mali raporları internet sayfasından yayınlanmaktadır. İtalya Devlet Kurumlarıyla İş Birliği UCOII, İslami bir dernek ve çatı kuruluş olarak İtalya’da yaşayan çok sayıda Müslüman’ı resmî yetkililer karşısında ve sivil platformlarda temsil etmektedir. 1998’de İtalyan devleti ile Müslüman toplum arasında ilişkileri düzenleyen İtalya İslam Konseyinin (CII) 10 üyesinden 5’ini aday gösterme yetkisine sahip olmuştur. 2006’da İtalya İslam Danışma Kurulu üyesi olarak entegrasyon ve vatandaşlık konulu müzakerelere katılmış, 2016 yılında İçişleri Bakanlığı ile Müslüman topluluklar arasında yapılan görüşmelerde yer almıştır. UCOII’nin 2020 mayısında pandemi döneminde kapalı kalan camilerin yeniden ibadete açılması için İtalya Başbakanı Giuseppe Conte ve İçişleri Bakanı Luciana Lamorgese ile yapılan görüşmelerde İtalya’daki Müslümanların mescitlerle buluşması yönünde önemli katkıları olmuştur. Yıllardır İtalya’da Müslüman mezarlıklarına defin konusunda yaşanan sorunlar hakkında yetkililer ve belediye başkanları ile görüşen UCOII, öncesinde bağlı bulunduğu belediyedeki mezarlıklar haricinde defin imkânı bulamayan Müslüman topluma en yakındaki Müslüman mezarlığına defin imkânı sağlanmasına vesile olmuştur. UCOII, ülkede yaşayan Müslüman toplumun İslam’ı doğru kaynaklardan öğrenmesini önem-
semektedir. Bu bağlamda UCOII imamların ve dinî rehberlerin eğitimine de eğilmekte, İtalyan üniversiteleri ile İslam İşbirliği Teşkilatına üye ülkeler arasındaki kooperasyon kapsamında İtalya Eğitim, Yüksek Öğretim ve Araştırma Bakanlığı (MIUR) gözetiminde başlatılan ve Padova Üniversitesinin ev sahipliğini yaptığı PriMED projesini destekleyerek üyelerine katılımı teşvik etmektedir. Bu proje kapsamında cezaevi, okul ve hastanelerde görev yapacak kültür elçileri ve din adamlarına formasyon kursları verilirken, toplum içi ve kurumlar arası iletişimle alakalı konular da işlenmektedir. Kamuoyuna Yansıyan Tartışmalar UCOII kuruluşundan bu yana İtalya’da birçok tartışma ve iddianın hedefinde olmuş, bazı çevrelerce Müslüman Kardeşler hareketinin bir yan kuruluşu ve radikal çizgide olduğu iddia edilmiş, diğer yanda ise devletle olan yakın ilişkileri ve yer aldığı platformlar sebebiyle “modernist ve İslam’da reform yanlısı” gibi eleştirilere maruz kalmıştır. 2006 yılı Gazze Bombardımanını, 1944 yılında Bologna’da gerçekleşen Marzabotto Katliamı’na benzeten bir gazete reklamı vermesi sebebiyle UCOII yetkililerine dava açılmış, davalar beraatle sonuçlanmakla beraber UCOII maruz kaldığı tavırdan ötürü İtalya İslam Konseyinden ayrılmıştır. Yine UCOII’ye bağlı olarak Müslüman toplum adına cami inşa etme, satın alma veya destek olma gibi faaliyetler yürüten Wakf Al-Islami Derneğinin, diğer İslami derneklere UCOII adına İtalya’daki cami ve İslami merkezler üzerinde siyasi baskı uyguladığı öne sürülmüştür. UCOII, 1960’lı yıllardaki USMI geçmişi ile yaklaşık 60 yıldır İtalya’daki Müslüman toplumu temsil etmeye ve devlet yetkilileriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. İtalya’da dinî cemaat olarak tanınması yönünde gerekli tüm hazırlıkları tamamlayan UCOII bu yöndeki müracaatlarını yapmış, yakın bir tarihte bu unvan ile isimlendirilmeyi beklemektedir.
SAYI 297 • OCAK 2021
57
58
SAYI 291 297 • MAYIS OCAK 2021 2020
D O S YA - S Ö Y L E Ş I
ALMANYA PROTESTAN KILISESI:
DINÎ ÇEŞITLILIĞI KABUL ETMEK ” DURUMUNDAYIZ “
ALMANYA PROTESTAN KILISESI (EKD), ALMANYA’DA FARKLI MEZHEP VE GELENEKLERDEN PROTESTANLARI ÇATISI ALTINDA BARINDIRAN BIR DINÎ CEMAAT. EKD’NIN YÜKSEK KILISE KONSEYI ÜYESI DR. DETLEF GÖRRIG ILE EKD’NIN KURULUŞ SÜRECINI VE “DINDARLARIN BIRLIĞI” TECRÜBESININ MÜSLÜMANLARA NE ANLATABILECEĞINI KONUŞTUK. Elif Zehra Kandemir*
Almanya’daki İslami cemaatlerin ülkedeki Müslümanları ne kadar temsil edebildiği genelde sorgulanır. Almanya Protestan Kilisesi (EKD) ile ilgili olarak ise bu tür tartışmaların olmadığını görüyoruz. Protestan Kilisesi kendisini Almanya’daki tüm Protestanların temsilcisi olarak görüyor mu? Eğer öyleyse, Protestan Kilisesinin bu konumunun arka planından bahsedebilir misiniz?
Almanya Protestan Kilisesi (EKD) bünyesinde şu anda toplam 20 milyonun üzerinde kilise üyesi bulunan 20 bölge kilisesi bulunuyor. EKD, bu bölge kiliselerinin, diğer bir ifadeyle üye kiliselerin Federal Almanya Cumhuriyeti topraklarındaki birliği. Bölge kiliselerinin sınırları tarihsel olarak ortaya çıkmıştır ve bazı durumlarda federal eyaletlerin sınırlarından önemli ölçüde farklılık gösterir.
*Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, DuisburgEssen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ulusaşırı Türk toplulukları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.
SAYI 297 • OCAK 2021
59
D O S YA - S Ö Y L E Ş I
EKD’nin 1945’teki kuruluşundan bu yana, bölge kiliseleri birçok yerel birlik oluşturdu. EKD ise bölge kiliselerinin görevlerini federal düzeyde yerine getirmelerine destek olmaktadır. EKD Protestan Kilisesinin tamamı için önemli olan faaliyetleri, örneğin sosyal çalışmaları, eğitimi veya diğer kiliselerle işbirliğini teşvik eder. Bunun yanı sıra EKD, İncil temelinde güncel toplumsal tartışmalar hakkında kamuya açık olarak görüş bildirir. EKD; konsil, konsey ve kilise konferansı olmak üzere üç organ tarafından yönetilir. Konsil, 100’ü bölge kiliseleri veya üye kilise konsillerinden seçilen toplamda 120 üyeden oluşur. Konsey, 15 üyeden oluşur ve başkanı Eyalet Piskoposu Dr. Heinrich Bedford-Strohm, EKD’nin dış temsilcisi olarak EKD’yi kamusal alanda temsil eder. Kilise konferansı ise EKD’nin federal organıdır ve 20 bölge kilisesi, diğer bir ifadeyle 20 üye kilisenin yönetimlerinden oluşur. Bu yapı sayesinde Protestanların EKD tarafından temsil edildiğini söylemek mümkündür. EKD’nin bir özelliği de çeşitli mezhep geleneklerini çatısı altında birleştirmiş olmasıdır. Diğer bir ifadeyle EKD, teoloji ve ibadet uygulamalarında birbirlerinden ayrılan ve farklı vurgulara sahip olan Lutheran, Reform ve Birleşik Kilise geleneklerini de kapsamaktadır. Bununla beraber Almanya’daki Protestan Hristiyanların tamamı EKD çatısının altında yer almamaktadır. Örneğin 300.000 civarında Hristiyan’ın mensup olduğu Protestan Hür Kiliseler Derneği de mevcut. EKD, 1945 yılında savaş sonrası dönemde kuruldu. Kuruluş amacı o dönem Protestan Hristiyanların parçalanmasını önlemekti. EKD’nin kurulması veya birleşmesi neden bu kadar önemliydi? Müslüman dinî cemaatler EKD’nin kuruluş sürecinden neler öğrenebilir sizce? Sizin de söylediğiniz gibi; Kuzey Hessen Eyaletindeki Treysa’da Ağustos 1945’te yaklaşık 120 Protestan kilise temsilcisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bir başlangıcı tartışmak üzere bir araya geldi. 27-31 Ağustos 1945 tarihleri arasında Protestan kilise liderlerinin gerçekleştirdiği bu ilk konferansta Lutheran, Reform ve Birleşik bölge kiliselerinin bir birlikteliği olarak EKD kuruldu. Kilise konferansı, Almanya’daki Protestan Kilisesinin
60
SAYI 297 • OCAK 2021
konseyini kurdu ve bu konseydeki kişilerin kompozisyonunu belirledi. Württemberg Bölge Piskoposu Theophil Wurm, bu yeni yapının ilk konsey başkanı olarak seçildi. Wurm döneminde 12 kişiden oluşan konsey, Lutheran kiliselerinden altı, Birleşik kiliselerden dört ve Reform kiliselerinden iki üyeye sahipti. 1957 yılında İç Misyonla (Alm. “Innere Mission”) birleştirilerek EKD’nin Sosyal Çalışmalar Kuruluşu Diakonie’yi oluşturan Evanjelik Yardım Örgütü de Treysa’daki kilise konferansı tarafından kuruldu. Sonuçta yurt dışından da dâhil olmak üzere önemli miktarda bağış toplandı ve yardım malzemeleri öncelikle mültecilere ve sürgün edilen kişilere dağıtıldı. 1945 yılında EKD’nin geçici yapısının kurulması ile birlikte, mevcut tüm ihtilaf ve iktidar sorunlarında bölgeler arası ve mezhepler arası işbirliği yapılacağına ilişkin verilen sinyal kesinlikle diğer dinî topluluklar için de anlam taşıyor. EKD kurulduğunda yalnızca Hristiyanlık içi tartışmalar mı belirleyiciydi? Yoksa böyle bir birleşmede devlet menfaatleri de rol oynadı mı? Prof. Dr. Jochen-Christoph Kayser, EKD’nin kuruluşunu anmak üzere verdiği bir konferansta, 19. yüzyılın başlarında Alman ulus devletinin oluşum sürecinde “çok sayıda bölge kilisesine bölünmüş olan Alman Protestanlığı içinde, bir birlik altında toplanmaya dair yeni bir kilise bilincinin uyandığını” ifade etmişti. Ancak sözde “egemen kilise birliğinin” yaklaşık 400 yıllık tarihi boyunca gelişen “siyasi ve kiliseye yönelik bölgesel bilinç” talebinin kendi döneminde nasıl başarısız olduğuna da dikkat çekmişti. Bu duruma farklı mezheplerin akımlarına eşlik eden teolojik çatışmalar da eklenmiştir. O dönemde tüm Alman kilise makamlarıyla yapılan düzenli toplantılarla yalnızca çok da bağlayıcı olmayan bir işbirliği mümkündü. Birinci Dünya Savaşı’nın ve bununla bağlantılı olarak “taht ve sunak” anlayışının, yani devlet kilisesinin sona ermesinin ardından yeni devlete ulusal düzeyde daha yakın bir birlik oluşturmak akla daha yatkındı. Bunun sonucunda 1922 yılında, tek tip bir kilise değil, bunun yerine farklı kiliseleri bünyesinde barındıran Alman Protestan Kilise Birliği oluşmuştur.
Nasyonal Sosyalizm döneminde, sözde “Alman Hristiyanları” olarak adlandırılan kişilerin oluşturduğu ve farklı bir anlayışa rağmen, bölge kiliselerinin bağımsızlığını giderek daha fazla görmezden gelen bir federal kilise biçimi ortaya çıktı. Genel olarak bu gelişmelere direniş olarak bir “imparatorluk kilisesi”ne alternatif olan, ancak mezhepsel gerilimleri de yaşayan bir “Bekennende Kirche” hareketi doğmuştur. Protestan kilisesini merkezî ve siyasi olarak tek sesli bir organizasyona dönüştürmek için Nasyonal Sosyalizmin hukuksuz sistemi içinde siyasi ve dinî bir baskı uygulandı. Bu baskı, 1945’ten sonra ve başka bir devlet düzeni ile gelişme gösterebilmiş olan birleşme çabaları için de bir engel teşkil ediyordu. EKD’nin kuruluşunda bu kadar farklı Protestan mezhebi ve siyasi yaklaşımı bir araya getirmek, diğer bir ifadeyle bunları tek bir çatı altında toplamak nasıl mümkün oldu? Genel olarak, bir kilisedeki farklı siyasi ve teolojik inançların her zaman çatışma ve bölünme potansiyeli barındırdığı söylenebilir. Öte yandan, uzun vadeli işbirliği ancak bu farklılıklar uzlaştırıcı bir şekilde ele alındığında ve farklılıkları bir arada bulundurmanın nihayetinde tüm katılımcılar için tek başına hareket etmekten daha çok başarı vaat ettiği ve daha verimli olduğu kanaati oluşturulabildiğinde mümkündür. EKD’nin 75 yıl önce Treysa’daki kuruluşu sırasındaki tartışmalar oldukça hararetli geçmişti. Herkes uzlaşmak için bir adım atmak zorunda kaldı ve sonucunda pragmatik bir karara varıldı. EKD Konseyi’nin şu anki başkanı bunu şu şekilde ifade etmiştir: “(EKD’nin kuruluşuyla birlikte) belki heybetli bir katedral inşa edemedik. Bunun yerine bir baraka inşa edebildik. Fakat bu, her türlü hava koşuluna oldukça dayanıklı bir barakadır.” EKD’nin Almanya’da Protestanlığın temsil edilmesi hususundaki zorluğun üstesinden başarılı bir şekilde geldiği söylenebilir mi? Yoksa bu zorluk hâlâ mevcut mu? Bu noktada Hristiyan ekümenizmi nasıl bir rol oynamaktadır? Kendi başarınızı değerlendirirken her zaman dikkatli olmalısınız. Bununla birlikte,
Almanya’daki Protestanlığın çeşitliliği ile ilgilenmenin, bir bütün olarak Hristiyan ekümenizminin çeşitliliğiyle ilgilenmek için iyi bir ön koşul olduğu da doğru. Eğer temsil kavramından bahsedilecekse, o zaman mevcut dinî çeşitliliği onaylamak, desteklemek ve aynı zamanda ortak olan şeyleri ve birliği vurgulamak durumundayız. Almanya’da Protestan ve Müslüman temsilciler düzenli olarak bir araya geliyor. İki dinî cemaat arasında organizasyon yapısı bakımından hangi farklılıklar var? Müslüman örgütler ve çatı örgütleri kilise gibi organize olmuş değiller. Kiliselerin ve camilerin Almanya’da anayasal din hukuku çatısı altında nasıl yer edinebilecekleri, kıyaslanabilir şeylerin kıyaslanması ve farklılıkların da farklılık olarak ele alınması önemli bir mesele. Bu durum örneğin devlet okullarındaki din dersleri ya da Almanya’daki İslami derneklerin yasal konumu gibi konularda verilen mücadelede de kendisini gösteriyor. Aynı şekilde Almanya’daki kiliselerin ve diğer bazı dinî cemaatlerin sahip olduğu kamu tüzel kişiliği de farklılıklardan bir tanesi. EKD bünyesinde Hristiyan-Müslüman diyaloğu temsilcisi olarak görev yapıyorsunuz. Protestan Kilisesi ile Müslüman cemaat şimdiye kadar hangi sorunlu alanları aşmak zorunda kaldı ve Müslüman-Hristiyan iletişiminde mevcut zorluklar neler? Ben dindarların iletişimini “sorunlu alanlar” olarak değil, EKD ile Müslüman cemaatler ve organizasyonlar arasındaki diyalog esnasında gerçekleşen bir “öğrenme hikâyesi” olarak adlandırıyorum. Buna, birbirinden karşılıklı olarak öğrenmenin derinleştirilmesi için atılan adımlar, birbirini dinlemeye dair duyulan istek ve hem birbirinden hem de birlikte öğrenmek ve aynı zamanda var olan sorunlara ve taleplere işbirlikçi bir yaklaşım göstermek de dâhil. Toplumsal iklimin nasıl şekillendirileceği ve farklı aktörlerin kamusal alanda barışçıl olarak nasıl bir arada yaşayabileceği soruları bizleri dün olduğu gibi bugün de ciddi biçimde ilgilendiriyor. Bu konuda daha fazla ilerleme kaydetmek gelecekte de karşılaşacağımız bir görev olacak.
SAYI 297 • OCAK 2021
61
D Ü N YA
Etiyopya’daki İnsani Krizi G
*Kahire merkezli serbest gazeteci. 2010-2011 yılları arasında Filistin’de yaşadı. Metinleri rt.com, CounterPunch ve Avrupa Gazetecilik Merkezi dergisinde yayımlandı.
62
SAYI 297 • OCAK 2021
© Djohan Shahrin/.shutterstock.com
i Korkunç Gören Var Mı? Etiyopya ulusal ordusu ile Tigray Bölgesini kontrol eden başat siyasi partiyi destekleyen güçler arasında kasım ayı başlarında çıkan çatışmalar binlerce insanı yerinden ettiği gibi milyonlarca insanı da acil olarak insani yardıma muhtaç bıraktı. Ne var ki yardım kuruluşlarının kriz bölgesine erişimi neredeyse bulunmuyor. Etiyopya’da korkunç bir insani kriz kapıda. Alessandra Bajec*
T
igray, hükûmetle muhalif kuzey bölgesi iktidar partisi arasında bir ay boyunca devam eden savaş sırasında dünyadan neredeyse tamamen koptuktan sonra Etiyopya’nın kuzeyindeki sivil halkın çoğu mahrumiyetle, korku ve şiddetle karşı karşıya kaldı. Etiyopya Ordusu, ülkenin Tigray bölgesinin başkenti olan Mekelle’yi artık devrilmiş olan bölgesel hükûmetten 28 Kasım’da almış olsa da federal kuvvetlerle güçlü yerel parti güçleri arasında çatışmaların Tigray’ın bazı kırsal kesimlerinde devam ettiği haberleri geliyor. Federal hükûmetle Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaş 4 Kasım’da, Başbakan Abiy Ahmed TPLF askerlerinin Etiyopya’nın askerî üslerinden birine saldırdığı iddialarına karşılık olarak ülkenin kuzeyindeki bölge güçlerine büyük bir askerî saldırı başlatılmasını emrettikten sonra çıktı. Etiyopya’nın takip edeceği siyasi rota hususunda iki yıldır gerilim yaşayan iki grup arasındaki husumet aylar boyunca süren çatışmalar sonucunda daha da şiddetlendi. TPLF yaklaşık otuz yıldır gücü elinde bulunduruyordu ama bu durum hükûmet karşıtı gösterilerin
Abiy Ahmed’i 2018 yılında başa taşımasıyla değişti. Ahmed, TPLF’nin ülkenin siyasi ve ekonomik yaşamı üzerindeki hâkimiyetini hızlı bir şekilde azalttı. Çatışma Bölgesi Abluka Altında Yerel milislerle ulusal silahlı kuvvetler arasında yaşanan savaş boyunca ülkenin kuzey bölgesindeki telefon, internet ağı ve sabit hatlar üzerinden işleyen iletişim hizmetleri çöktü. Yollar kapatıldı, ulaşım ağları durdu, elektrik hizmetleri çöktü ve nakit para sıkıntısından dolayı bankacılık hizmetleri askıya alındı. Bölgenin böyle karanlığa gömülmesi habercilerin ve insani yardım çalışanlarının doğru bilgiye ulaşmasını ve bölgedeki durum hakkında her iki tarafın da iddialarını teyit etmesini neredeyse imkânsız kıldı. Bu kopuş ayrıca insanların bu bölgenin yanı sıra Etiyopya’nın diğer bazı bölgelerinde ve buraların dışında bulunan aile üyeleriyle iletişim kurmasını da engelledi. Çatışma bölgesinin çoğu basın organına kapalı kalmasıyla birlikte şu anki hükûmetin anlatısı daha da güçlü bir hâle geldi. Birkaç yıl evveline kadar TPLF’nin yoğun olduğu yönetimi öven devlet medyası şimdi isyan cephesini karalıyor ve canavarlaştırıyor.
SAYI 297 • OCAK 2021
63
D Ü N YA
Tigray Bölgesinde iletişimin devre dışı kalması bir yandan yanlış bilgilerin yayılmasına sebep olurken bir yandan da işlenmeye devam eden suçların izlenebilirliğini neredeyse imkânsız kıldı. Çatışmanın her iki tarafı da karşı tarafı savaş suçlarına kadar varan büyük ihlallerle suçladı. Çatışmadan kaçan mültecilerse hem federal askerlerin hem de Tigraylı güçlerin sivilleri hedef alıp öldürdüğünü söylüyor. Uluslararası Af Örgütü, 9 Kasım tarihinde Tigray Bölgesinin güneybatı kesiminde yer alan bir kasabada çoğunlukla günlük işçilerden oluşan “muhtemelen” yüzlerce insanın kıyıma uğratılıp parçalandığı bir katliamı araştırdı. Örgüt bu kitlesel katliamın arkasındaki kişileri net olarak belirleyemese de örgüte konuşan görgü tanıkları, federal savunma güçleri karşısında yenilgiye uğrayan TPLF bağlantılı milislerin daha sonrasında bıçaklar, baltalar ve palalarla sivillere saldırdığını söyledi. Milyonlarca İnsan Aylardır Temel Gıdadan Mahrum Hükûmet güçleri bölgesel düşmanı ablukaya almaya çalışırken başkent Mekelle’ye havadan saldırılar başlattı ve böylelikle aralarında sivil altyapıların da bulunduğu birçok yere ayrım gözetmeksizin saldırılar yapıldığına ve çok sayıda sivil can kaybının olduğuna dair ciddi şüphe doğurdu. Altı haftalık bir iletişimsizlik sonrasında Mekelle ve çevresindeki telefon hatları aralık ayı ortalarında yeniden çalışmaya başladı. Bu durum ailelerin yeniden iletişim kurmasını sağladı ama hatlarda yaşanan kopmalar da devam etti. Etiyopya hükûmet yetkilileri ve medya, bölgede durumun normale döndüğünü iddia ediyor, ama bu iddia gerçekle hiç de örtüşmüyor. Tigray’ın kuzeydoğusundaki bir sivil toplum kuruluşu olan İrob Destek Derneği (IAA) 22 Aralık tarihinde kuruluşun Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şöyle yazdı: “Tigray Mekelle’den ibaret değil. Tigray’ın çoğu kısmıyla milyonlarca insan hâlâ karanlık içinde ve neredeyse iki aydır yiyecek, su, elektrik, sağlık ve bankacılık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlara erişimleri yok. Hiçbir iletişim yok, insani yardımlar ve bağımsız medya buralara erişemiyor.” Norveç Mülteci Konseyinde (NRC) Doğu Afrika ve Yemen bölgesel destek danışmanı olarak görev
64
SAYI 297 • OCAK 2021
yapan Jeremy Taylor, “Tigray hâlâ abluka altında. Hiçbir iletişim yok, uçuş yok, yollar kapalı, bizimki gibi yardım kuruluşlarının çoğu bölgeye giremiyor ve değerlendirmelerimizi doğrulukları teyit edilmemiş raporlara dayanarak yapıyoruz. Aslında karanlıkta hareket ediyoruz ve ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyoruz.” diye konuştu. Etiyopya’da Kitlesel Yerinden Edilmeler Birleşmiş Milletlerin ve yerel hükûmetin tahminlerine göre Etiyopya Ordusuyla TPLF arasındaki savaşta binlerce insan hayatını kaybetti, 950 binden fazla insan da evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bu sayının içinde Etiyopya’yla Sudan’ı ayıran bir nehri botla ya da yüzerek geçerek Sudan’ın doğu taraflarına kaçan 50 binden fazla insan da bulunuyor. Sudan’daki mülteci nüfusunun yaklaşık üçte birini çocuklar oluşturuyor. Sudan Ordusu bu mültecilerin ülkenin batısına doğru daha yerleşik kamplara taşınmasına yardım ediyor. Bazı mültecilerin Sudan’daki insani yardım çalışanlarına söylediğine göre nehrin Etiyopya tarafında silahlı saldırganlar onların karşıya geçmesini engellemeye çalışmış. Sudan’a ulaşan kadın ve çocuklar yanlarında şiddet, yoksunluk ve istismar hikâyeleri getiriyor. Diğer birçoğu ise sınıra ulaşmayı başaramadı bile. Etiyopya hükûmetinin Tigray’a başlattığı askerî saldırıyı izleyen haftalarda her gün binlerce Etiyopyalı mülteci sınırı geçerken Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) daha sonra açıkladığı raporda Sudan’a ulaşan mülteci sayısının, mültecilerin yolda karşılaştığı birçok engel dolayısıyla yola çıkandan daha az olduğunu bildirdi. UNHCR sözcüsü Babar Baloch’un aktardığına göre bu mültecilerin bir kısmı yolda durdurulup soyulduklarını, kaçtıkları kasabaların ağır bombardımana uğradığını, kontrol noktalarının arttığını, çayırlara ve çalılıklara saklanarak silahlı gruplardan kaçtıklarını söylüyor. Bu mültecilerin bazıları kamplara geldiğinde Tigray’ın iç bölgelerinden yaptıkları yolculuk sonrasında güçsüz ve tükenmiş oluyor. Taylor, Etiyopya sınırına yaklaşık 70 kilometre uzaklıkta bulunan Um Rakuba kampındaki NRC çalışanlarından elde edilen tanıklıklara gönderme yaparak, şiddetten kaçarak Sudan’a gelen
insanların “çok az eşyası” olduğunu, zira savaşın bölgeyi aniden vurduğunu, kısa bir sürede insanların evlerine ulaştığını ve dolayısıyla da insanların toplanmaya vakit bulamadığını ifade etti. Sınırı geçerek Sudan’a kaçan mültecilerin yanı sıra Tigray’daki kamplarda yaşayan kayıtlı yaklaşık 96 bin Eritreli mülteci bulunuyordu. Bunlara ek olarak savaş başladığında çatışmaların ortasında kalan ve bulundukları yeri terk etmek zorunda kalan 100 bin insan daha vardı. Hükûmet, 17 Aralık tarihi itibariyle Birleşmiş Milletlerin ve diğer yardım kuruluşlarının kamplara erişimine müsaade etmiş değil. UNHCR 11 Aralık’ta, Etiyopya’nın kuzey kısımlarında savaş başladığından beri Tigray’daki Eritreli mültecilerin öldürüldüğüne, kaçırıldığına ve zorla Eritre’ye geri gönderildiğine dair çok sayıda bildirim aldığını açıkladı; ama hem Etiyopya hem de Eritre bu haberleri yalanladı. Sivillere Yardım Kesilmiş Durumda BM ve diğer kuruluşların aylardır bölgeye erişimi yok ve gerekli insani yardımları da ulaştıramıyorlar. Açlık ve gıda sıkıntısı daha çatışmalar başlamadan önce Tigray’daki birçok insan için zaten günlük meseleler arasında yer alıyor, 600 bin insan gıda yardımlarına bağımlı hâlde yaşıyordu. Etiyopya hükûmeti yardımları keserek, yolları ve havalimanlarını kapatarak durumu daha da kötüleştirdi. Birleşmiş Milletlerin acil yardım koordinasyon kuruluşu OCHA gıda, içecek su, yakıt ve nakit para sıkıntısının yanı sıra acil sağlık hizmetlerinin sağlanmasını engelleyen ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı yaşandığını belirtti. Uluslararası Kızılhaç Komitesinin (ICRC) Etiyopyalı yetkililerle koordinasyon içinde düzenlediği ve ilaç, tıbbi malzeme ve yardım paketlerinden oluşan ilk uluslararası insani yardım konvoyu Mekelle’ye 12 Aralık tarihinde ulaştı. Etiyopyalı yetkililer kasım ayında, aralarında Tigray’ın hükûmetin kontrolündeki bölgelerinde bulunan mültecilerin de bulunduğu milyonlarca insana acil yardım gönderilmesi noktasında Birleşmiş Milletlerle bir anlaşmaya varmıştı. Ne var ki insani yardım kuruluşları bölgeye erişimin anlaşma sonrasında hâlâ çok büyük oranda sınırlı olduğunu belirtiyor.
Açlık Krizi Kapıda İnsani yardım kuruluşları vazifelerini ifa etme noktasındaki imkânsızlık sebebiyle hayal kırıklığı hissediyor. Onlar gerekli malzemeleri ve diğer yardım paketlerini sağlamaya hazır beklerken sadece birkaç kamyonun geçişine izin veriliyor. Taylor durumu, “Ablukanın yanı sıra sivil altyapının gördüğü zararın ve insanların yerlerinden edilmelerinin büyük bir etki yarattığını düşünüyoruz ama bölgeye erişene kadar bu etkinin boyutunu bilemeyiz.” diye açıkladı: “Malzemeleri edindik, karşılıksız para desteğimiz aktarılmaya hazır. Beklemedeyiz.” Yardım grupları, daha fazla erteleme yaşanmaması ve insani yardımların geçişine bir an önce izin verilmesi için Etiyopya’daki yetkililerin yanı sıra BM görevlilerine de çağrıda bulunarak gıda tayınlarının tükenmesi tehlikesiyle beliren açlık krizine karşı uyarıyor. Kuruluşların kendilerine izin verildiği zaman bölgede karşılaşacakları insani krizin boyutları hakkındaki endişeleri giderek artıyor ve kriz bölgesindeki sivil halka bir an önce erişim sağlanması noktasında baskı yapıyorlar. Uluslararası Hukuk İhlalleri UNICEF aralık ayı ortalarında yaptığı açıklamada, erişimin sağlanması noktasında yapılan bir sözleşme olmasına rağmen Etiyopya’nın kuzey bölgesinde bulunan yaklaşık 2.3 milyon çocuğun süregiden şiddet ortamında insani yardıma erişimi olmadığını tahmin ettiklerini söyledi. UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore yaptığı bir açıklamada, “Çocuklarda kötü beslenmeyi tedavi etmek için kullanılan hazır terapötik gıdaların da içinde bulunduğu gıda stokları, ilaçlar, su, yakıt ve diğer temel malzemeler azalırken çocuklara erişim ne kadar gecikirse durumlarının da o kadar kötüye gideceğinden son derece endişeliyiz.” ifadesini kullandı. BM, kasım ayının ortalarında, çatışmanın ortasında kalan sivil halkın suya, temiz gıdaya ve tıbbi malzemelere erişimini güvence altına almak için 36,6 milyon dolarlık bir acil destek fonu açıklamıştı. Sudan’daki fonlar öncelikli olarak mültecilere barınak, sağlık hizmetleri ve içme suyu gibi hayat kurtarıcı yardımlar sağlanması için kullanılacak.
SAYI 297 • OCAK 2021
65
K I TA P Islamic Organizations in Europe and the USA - A Multidisciplinary Perspective Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde İslami Organizasyonlar – Multidisipliner Bir Perspektif
Bu kitap, Avrupa ve Amerika’daki İslami organizasyonların muhtelif biçimlerini, stratejilerini ve uygulamalarını incelemektedir. Kitap, yerel, ulusal ve ulusötesi seviyelerde organize olmuş Müslümanların, entegrasyon ve devlet-kilise ilişkilerinin yapısı ile ilgili devam eden tartışmalara yönelik tepkilerine odaklanmaktadır.
Editörler: Kortmann, M., Rosenow-Williams, K. Yayınevi: Palgrave Macmillan UK Dili: İngilizce
Muslime in Deutschland - Historische Bestandsaufnahme, aktuelle Entwicklungen und zukünftige Forschungsfragen Almanya’da Müslümanlar - Tarihsel Envanter, Güncel Gelişmeler ve Gelecekteki Araştırma Soruları
Müslümanların ve kurdukları dinî organizasyonların sayısı 1970’lerden bu yana keskin bir şekilde artış göstermesine rağmen, İslam ile ilgili temel tartışmalar 2000’lerin başına kadar henüz ortaya çıkmamıştı. Bu durum bir yandan hem küresel hem Avrupa bağlamında değerlendirilebilirken, öte yandan Müslüman azınlığın niceliksel ve niteliksel önemi nedeniyle politikanın artık entegrasyon ve eğitim politikaları bağlamında İslam’ı görmezden gelemediği gerçeğiyle de açıklanabilir. Kitap bu arka planla birlikte İslam’ın Almanya’daki tarihini işçi göçünden başlatarak değerlendiriyor. Editörler: Peter Antes, Rauf Ceylan Yayınevi: Springer VS, Wiesbaden Dili: Almanca
Islam and Public Controversy in Europe Avrupa’da İslam ve Kamusal Tartışma
İslam’ın kamusal alandaki görünürlüğü Avrupa ülkelerinde ihtilaflı bir hâl almış durumunda. Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ve Birleşik Krallık’tan örnek vaka incelemeleriyle bu kitap, cami inşası, dinî usulle hayvan kesimi ve burka yasakları dâhil olmak üzere bir dizi kamusal meseleyi incelemekte ve kamusal yaşamdaki “İslami farklılık” meselesini ele almaktadır. Kitap, dikkatimizi etkileşim, yüzleşme ve karşılıklı dönüşüm süreçlerine çekiyor ve böylece Avrupa’da farklılığı ve çoğulculuğu yeniden düşünmek için yeni bir ufuk açıyor. Editör: Nilüfer Göle Yayınevi: Routledge Dil: İngilizce
PERSPEKTIF’I SOSYAL MEDYADA TAKIP EDEBILIRSINIZ
perspektifeu
YETIŞKINLER IÇIN TEMEL DINÎ BILGILER
Sipariş T +49 221 7390441 www.pluralverlag.eu www.kitapkulubu.de
SAYI 297 • OCAK 2021
67
HASENE International e. V. Colonia-Allee 3 | D-51067 Köln T +49 221 942240-442 | F +49 221 942240-401 haseneorg www.hasene.org | yetim@hasene.org | — Havale için banka bilgileri: Hesap Sahibi: HASENE International e. V. Banka: Kreissparkasse Köln IBAN: DE29 3705 0299 0149 2900 69 | BIC: COKSDE33XX Amaç: Adresiniz, 0000572
YETİME AYLIK D ES
35€
TEK
300DKK | 400SE K| 50 CHF | 60 AUD 350NOK | 55 CA D £35 | $6 0
YETİM PROJESİ
Yetimi Yetim Bırakma! *Not: Aylık sadece 35€ ile bir yetime destek olabilirsiniz! Çalışmalarla ilgili masraflar miktarın içerisindedir. Proje Hasene International e. V. ve www.hasene.org/partner listesinde yer alan partner kurumlar tarafından ortaklaşa düzenlenmektedir. Veri koruması ve haklarınıza dair detaylı bilgiyi şu adresten okuyabilirsiniz: www.hasene.org/veri-koruma. ,Ayrıca veri koruması ile ilgili sorularınız için bizimle irtibata geçebilirsiniz.
YETİM PROJESİ