6 minute read
ÇEVRECİ TEKNOLOJİLER 50 MILYON TONLUK BÜYÜK PROBLEM: E-ATIK
50 MILYON TONLUK BÜYÜK PROBLEM E-ATIK
İnsanoğlunun elektronik cihazlara olan doyumsuz talebi, dünyanın en hızlı büyüyen atık akışını oluşturmuş durumda. Katlanarak büyüyen bu atık formu için Birleşmiş Milletler, “e-atık tsunamisi” diyor. Ve bu tsunaminin 2050’ye kadar 120 milyon tonluk bir hacme kavuşması bekleniyor.
Advertisement
atık; kullanıcı
Etarafından yeniden kullanılma niyeti olmayan ya da ömrünü dolduran; elektrik devresi, güç sistemi veya pille çalışan tüm elektrik ve elektronik atıkları kapsıyor. Dünya Ekonomik Forumu ve Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’nin sektör için yeni döngüsel vizyon çağrısında bulunduğu ortak raporunda, teknolojik atıklara yönelik paylaştıkları rakamlar, BM’nin teknolojik atık alanı için neden “tsunami” benzetmesini kullandığını daha iyi açıklıyor. Dünya genelinde atık hale gelmiş elektrik ve elektronik aletlerin oluşturduğu değer, 62,5 milyar dolara tekabül ediyor. Bu da küresel çaptaki gümüş madenlerinin yıllık üretiminin üç katı demek. Dünya üzerinde 120 ülkenin yıllık GSYİH’si, büyüyen küresel atık yığınının değerinden daha düşük. Gezegende her yıl üretilen tekno atık miktarı 50 milyon ton civarında ve bu rakamın 2050 yılında 120 milyon tona ulaşması bekleniyor. İşin daha vahim tarafı ise, bu miktarın yalnızca yüzde 20’sinin dönüştürülmesi. Bu da dünya genelindeki toplam atık miktarı içinde yüzde 5’lik bir oran. Tekno atıklar; mantar gibi büyüyen ekranlar, kablolar, çipler ve ana kartlar gibi internete bağlanabilen cihazlara olan sevgimizle besleniyor. Bu cihaz ve ürünlerin sayısı artık insanlardan daha fazla ve 2020 sonuna kadar 30-50 milyara ulaşması bekleniyor. Bu da tekno atık alanında durumun daha da vahim olacağını gösteriyor ancak buradaki temel sorun, e-atığın yalnızca yüzde 20’sinin resmi olarak dönüştürülmesinden kaynaklanmıyor; kalan yüzde 80’nin genellikle yakılması ya da çöp sahasına atılmasından kaynaklanıyor. Kentsel madenciliğin bu kaba biçiminde binlerce ton atık, dünyanın dört bir yanındaki, ekonomik olarak dezavantajlı ülke insanları tarafından geçim şekli olarak kullanılıyor ancak bu durum aynı zamanda sağlık ve çevre üzerinde büyük bir tahribata da neden oluyor.
Her geçen gün artan e-atık sorunu en fazla gelişmekte olan ülkeler için risk teşkil ediyor. Dünyadaki pek çok gelişmiş ülke atık yığını ile baş etmenin yolunu, bu eskimiş cihazları fakir ülkelere göndermekte buluyor. Bu ülkelerin insanları, atıklardan, çok ilkel kazanım yöntemleri ile altın, bakır, alüminyum gibi değerli elementleri geri kazanırken; kurşun ve cıva gibi zehirli atıkların da açığa çıkmasına, suya, toprağa karışmasına ve bir sağlık sorununun oluşmasına sebep oluyor. Bu yöntemle başa çıkmak içinse çeşitli uygulamalar devreye alınıyor. Bunlardan en bilineni 1989 tarihli Uluslararası Basel Anlaşması. Bu anlaşma ile ne sebeple olursa olsun, e-atıkların fakir ülkelere ithali/sevki yasaklandı. Türkiye de dahil 149 ülkenin imzaladığı bu anlaşmaya uymayan ülke ise ABD. Amerika, bu atıklardan kurtulmak için hâlâ Asya ve Afrika ülkelerini tercih ediyor. Bu anlaşmaların dışında 1996 Londra, 1998 Roterdam ve 2001 tarihli Stokholm Anlaşmaları da e-atıkla mücadele yöntemlerini ortaya koyuyor. Türkiye, bu anlaşmaların da tarafı. Bu sözleşmelere imza atan ülkeler kendi sınırları içinde e-atık tesisleri kurarak, sorunun önüne geçmeye çalışıyor. Bu tesislerde cihazlar, tekrar kullanım ve satılabilirlik için test ediliyor ve sınıflandırılıyor. Malzeme çalışıyorsa kullanım/bağış için ayrılıyor. Eğer çalışmıyorsa manuel ve mekanik yöntemlerle parçalara ayrılıyor ve tehlikeli atıklar ayrıştırılarak malzeme kazanım prosesine geçiliyor.
SÜRDÜRÜLEBILIR BIR GELECEK IÇIN TEKNOLOJI
Diğer yandan her ne kadar daha fazla elektronik cihaz sorunun bir parçası olsa da teknoloji ve dijitalleşme, çözümün de büyük bir parçası. Daha dijital ve bağlantılı bir dünya, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne doğru ilerlemeyi hızlandırmamıza yardımcı olacak ve yükselen ekonomiler için fırsatlar sağlayacak. Atıkların geri dönüşümü sağlandığında değerli mineraller, metaller ve kaynaklar çöp sahasına gitmeyecek; insan ve çevre sağlığına zarar vermeyecek; ülkeler için ekonomik girdi sağlayacak. Bu sebeple de sektörde döngüsel vizyonu harekete hızlıca geçirmek çok önemli. Bundan kaynaklı olarak da konuyu doğrudan ele almak artık Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Birleşmiş Miller Çevre Programı (UNEP), Dünya Ekonomik Forumu gibi bir dizi küresel kurum için önemli bir görev olarak görülüyor ve bu doğrultuda bir e-atık koalisyonu oluşturulması talep ediliyor. Bu kurumların daha yapıcı kararlar alması isteniyor. Örneğin ITU, üye devletler için son yıllarda hızla artan e-atık geri dönüşüm oranını yüzde 30’a çıkarma hedefi belirledi. Elektronik ürünlerin ömrünün uzatılması ve elektrikli bileşenlerin yeniden kullanılması daha da büyük bir ekonomik fayda sağlar çünkü bu cihazlar içerdikleri malzemelerden daha değerli. Kaynakların çıkarılmadığı, kullanılmadığı, boşa harcanmadığı ve sayısız şekilde yeniden kullanıldığı döngüsel bir elektronik sistem, insana yakışır, sürdürülebilir işler oluşturur ve sektörde daha fazla değeri korur. Bu faydanın sağlanabilmesinin yolu ise etkili e-atık yönetiminden ve yeşil standartlar zorunluluğundan geçiyor. Küresel sahnede bir araya gelinerek, daha az atık üreten ve cihazların yeni şekillerde yeniden kullanıldığı ve geri dönüştürüldüğü sürdürülebilir bir endüstri hazırlanmalı. Bu aynı zamanda yeni istihdam, ekonomik faaliyet, eğitim ve ticaret biçimleri oluşturmak demek.
E-atıkla başa çıkmak için devreye alınan 1989 tarihli Uluslararası Basel Anlaşması ile ne sebeple olursa olsun, e-atıkların fakir ülkelere ithali/ sevki yasaklandı. Türkiye de dahil 149 ülkenin imzaladığı bu anlaşmaya uymayan ülke ise ABD.
AB ve Kuzey Amerika ülkelerinin bazıları, Alman kalkınma ajansı GIZ ile birlikte şu anda dünyanın en büyük e-atık çöplüğü olan Gana’nın Agbogbloshie bölgesinde sürdürülebilir bir geri dönüşüm sistemini içeren 5 milyon Euroluk bir proje başlatarak, tüketicilerin oluşturduğu atıkların sorumluluğunu almaya başladı.
62,5 MİLYAR DOLAR Dünya genelinde e-atıkların oluşturduğu değer
50 MİLYON TON Her yıl üretilen e-atık miktarı
120 MİLYON TON 2050’de oluşabileceği düşünülen miktar
%5 %20
E-atığın toplam atık içindeki payı
Dönüştürülen e-atık oranı Halihazırda 67 ülke, ürettikleri e-atıklarla başa çıkmak için mevzuat çıkardı. Son yıllarda Apple, Google, Samsung ve diğer birçok marka, geri dönüşüm, geri dönüştürülmüş ve yenilenebilir malzemelerin kullanımı için iddialı hedefler belirledi. Uzmanlar, e-atık sorununun önüne geçmek için yeni sahiplik modelleri oluşturulabileceğini söylüyor. Bunlardan biri, herkesin son teknolojiye sahip olabileceği kiralama yöntemi. Yeni sahiplik modelleriyle üretici, tüm kaynakların bir cihazın yaşam döngüsü boyunca en iyi şekilde kullanılabilmesine sahip olabilir. Bulut bilişim ve nesnelerin interneti (IoT) gibi teknolojideki değişiklikler, kaydileştirmeye yardımcı olabilir. Tüketicilerin güvendiği daha iyi ürün izleme ve geri alma planları, döngüsel küresel değer zincirleri için ilk adımı oluşturabilir.
EN BÜYÜK SORUMLULUK ÜRETICIYE AIT
Ancak e-atığın önüne geçilmesinde sadece hükümetlerin çabaları sadece yeterli değil. Günümüzde Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika ülkeleri yılda üretilen toplam e-atığın neredeyse yarısına katkıda bulunuyor. Ve bu bölgelerdeki hükümetlerden bazıları, Alman kalkınma ajansı GIZ ile birlikte şu anda dünyanın en büyük e-atık çöplüğü olan Gana’nın Agbogbloshie bölgesinde sürdürülebilir bir geri dönüşüm sistemini içeren 5 milyon Euroluk bir proje başlatarak, tüketicilerin oluşturduğu atıkların sorumluluğunu almaya başladı ve buradaki atık işçileri için yaşanabilir bir çalışma sahası yapıyor. Fakat hükümetlerin sorunu tek başına çözmesi mümkün görünmüyor. Donanım için var olan sınırsız tüketici talebi, hükümetlerin yeşil strateji ve politikalarını zorlaştırıyor. Döngüsel bir donanım ekonomisi oluşturmanın temel yolu da bu sebeple üreticilerden geçiyor. Donanım onarımı,
yeniden kullanım ve geri dönüşümü kârlı ya da daha az maliyetli hale getirmek, tüketici nezdinde de tüketimi bilinçlendirir. Böylece hükümet ve üretici de karşı karşıya gelmek zorunda kalmaz. Bu senenin başlarında Apple’ın Kaliforniya hükümetinin “onarım hakkı” tasarısına karşı çıkması bunun en somut örneklerinden biri. Üreticiler sürdürülebilirliği tasarım süreçlerinin bir parçası yapmazlarsa, bu tür bir çatışmaların daha düzenli hale gelmesi muhtemel ve belki de gelecekte düzenleyicilerin daha sert olmasına yol açacak. Diğer yandan kağıt üzerinde üreticilerin donanımlarını geri dönüştürmesi mali açıdan da avantajlı. Küresel e-atığın oluşturduğu değer, bunun kanıtı. Bir metrik ton cep telefonunda aynı miktardaki altın cevherinden 100 kat daha fazla altın var. Dünyadaki altının yüzde 7’sine yakını şu anda atıklarda bulunuyor. Altın, platin, kobalt, alüminyum ve kalay gibi ihtiyaç duyulan ham maddelerin uzun vadeli mevcudiyeti konusundaki endişeler göz önüne alındığında basit bir takas sistemi ile üreticilerin kendi tedarik zincirini oluşturması işten bile değil.