xxi_ekim_2010

Page 1

xxi.com.tr

SAYI 93 EKİM 2010 9 TL (KKTC 10 TL)

KONE DESTEĞİ İLE BU DERGİ İÇİN AĞAÇ KESİLMEDİ

AGENCE JOUIN MANKU ÇİNİCİ MİMARLIK I-AM ASSOCIATES ISTANBUL İBRAHİM EYUP RONAN & ERWAN BOUROULLEC SENEMOĞLU MİMARLIK VENEDİK MİMARLIK BİENALİ

OFİS MOBİLYALARI REFERANS DOSYASI

GELENEKSELDEN KENTSELE

URBANUS’TAN DÜŞÜK GELİRLİLER İÇİN KONUT

yaz›larıyla GÜLSÜM BAYDAR ALPAY ER

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 93 < EKİM 2010 < AGENCE JOUIN MANKU < BOUROULLEC < ÇİNİCİ < EYUP < I-AM ASSOCIATES ISTANBUL < SENEMOĞLU MİMARLIK < URBANUS < VENEDİK MİMARLIK BİENALİ

Y‹RM‹B‹R M‹MARLIK TASARIM MEKAN



Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş Ürer hulya@depo.com.tr endüstriyel tasarım editörü Elif Esmez elif@depo.com.tr yardımcı editör Deniz Hancıoğlu deniz@depo.com.tr

Farklı koşullara farklı çözümler

reklam müdürü Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Manolya Nurgün grafik tasarım Aslıhan Özgen sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu web tasarımı Ufuk Demirgüç Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı Kentsel Tulou, Nanhai, 2010, © Yang Chaoying basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.

Depo tüm yayınlarında KONE'nin desteği ile %100 dönüştürülmüş kağıt kullanıyor.

XXI'de bu ay iki konut projesine yer veriyoruz. Bunlardan ilki olan Kentsel Tulou, Çin'de düşük gelirliler için geliştirilmiş ve Hakka halkının geleneksel konut tipolojisi tulou'dan yola çıkılarak tasarlanmış. Bu geleneksel konut tipolojisini hem kente uyarlamak hem de kullanıcıları olacak düşük gelirlilere uygun bir hale getirmek ve bunu yaparken de yeniyi aramak mimari ekip Urbanus'un ana hedefi olmuş. Sonuçta ortaya, mekan kalitesi yüksek ve sosyal etkileşime olanak tanıyan birçok alan tanımlayan bir yapı çıkmış. Bir diğer konut projesi ise uzun yıllardır konut bölgesi olarak işlev gören Bostancı'da Can Çinici'nin tasarladığı apartman. Çinici'nin ana çıkış noktası, özellikle planda garipliklere başvurulduğu geniş bir vaziyet planında da rahatlıkla okunabilen bu bölgede yalın bir apartman yapmak olmuş. İmar yönetmelikleri, işverenin kararını en yüksek düzeyde tutmak istemesi gibi gündelik mimari pratiğin normal

zorluklarının da biçimlenmesine katkıda bulunduğu yapının giriş katının boş/serbest bırakılması, istenilen apartman karakterini kazanmasına yardımcı olmuş. Bir diğer ikili de Swatch'ın Şanghay'daki mağazası ile Vatan Notebook mağazaları. Agence Jouin Manku tasarımı Swatch ile 'i -am' Associates Istanbul tasarımı Vatan Notebook mağazalarının her ikisi de perakende tasarımı adına müşterilerine sadece bir ürün satmaktan öteye geçmeyi hedefliyor. Müşterilerini mağaza içerisine çeken, iyi kurgulanmış mağaza içi dolaşım senaryolarıyla onları içeride tutan bu projeler, sundukları müşteri deneyimleriyle farklılaşarak marka kimliğine de katkıda bulunuyor, iç mekanlarda çeşitli deneylere olanak sunuyor.

XXI


güncel 8 güzel bİenal

26 çocuklara güvenlİ eğlence Bu yıl 12.si düzenlenen ve 29 Ağustos - 21 Kasım arasında görülebilen Venedik Mimarlık Bienali, küratörü Kazuyo Sejima’nın etkisiyle daha sakin bir kurguya sahip.

7 Ekim’deki tek günlük seminerin ertesi günü açılacak ve 27 Ekim’e dek İTÜ Taşkışla’da açık kalacak İsveç Tohumları sergisi çocuklar için yapılmış tasarımlara odaklanıyor.

proje 14 tasarımın öte yanı... / alpay er

30 gelenekselden kentsele

Tasarım Doğu’dan Yükselirken...

İçİndekİler

16 müzakere aracı olarak tasarım

Düşük gelirliler için konut olarak tasarlanan proje, Hakka halkına özgü tulou tipolojisinin kente uyarlanmasıyla ve modern gereksinimlere göre yeniden düzenlenmesiyle kurgulanmış.

Geçtiğimiz aylarda İstanbul’da düzenlenen Benim Kentim Projesi kapsamında "Kamusal Alan ve Kamusal Sanat Sempozyumu"na katılan endüstriyel tasarımcı Krzysztof Wodiczko ile çalışmaları hakkında görüştük.

ekİM 2010 - XXI 2

38 prİzma apartman

22 eşİk cİnlerİ / gülsüm baydar

Yüzleşil(emey)en Bedenler

24 Kendİ tuğlanı kendİn yap

Şerce Amerikan Üniversitesi'nde yardımcı doçent olan Ginger Krieg Dosier, biyolojik tuğla buluşuyla Metropolis dergisinin düzenlediği Next Generation (Gelecek Nesil) yarışmasında bu yıl birincilik ödülüne layık görüldü.

Bir apartmanlar bölgesi olan Bostancı'da Can Çinici'nin tasarladığı yeni apartman, kendisini net bir kütle olarak gösteriyor.



42 ekle bütün

62 kendİ banyonu yarat 2010 XII. Ulusal Mimarlık Ödülü Adayı olan Tarman Ofisi binası, mimarı ıbrahim Eyup’ün kendi kendine yöneltip yanıtını aradığı kentsel sorularla şekillenmiş.

46 paslanarak yaşayan

Ak-tops Genel Müdürlük Binası’nın paslanmış sac kaplı cephesindeki asimetrik düzen, simetrik kütlesine zıtlık oluşturması amacıyla tasarlanmış.

Ronan & Erwan Bouroullec tarafından tasarlanan Axor Bouroullec koleksiyonu, kullanıcıya sahip olduğu mekan ve ihtiyaçları doğrultusunda banyosunu istediği gibi düzenleme özgürlüğü sunuyor. Koleksiyonu Erwan Bouroullec anlattı.

50 davetkar teknolojİ

Vatan Notebook mağazaları, provoke eden ve içeriye davet eden yeni tasarımlarıyla müşterilerine farklı bir deneyim sunuyor. Mağazaların bu yeni yapısını, kurumsal kimlik ve iç mekan t asarımını gerçekleştiren 'i-am' Associates İstanbul ekibinden Ertuğrul Yurdakul ve Zeynep Durukan anlattı.

ürün 66 ofİs mobİlyaları Referans Dosyası

ekİM 2010 - XXI 4

İçİndekİler

Alparda Bürotime Derin Design Diyalog Ofis EA Tasarım Koleksiyon Contract&Office Nurus TCC-The Chair Company

56 akışkan beyaz

Şanghay'daki yeni Swatch mağazası ziyaretçilerini kıvrımlı strüktüre sahip aydınlık iç mekan tasarımıyla karşılıyor.

82 temİz enerjİ Onduline Avrasya, güneş enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren Ondusolar sisteminin ilk uygulamalarını Mersin Makina Mühendisleri Odası binası ile Antalya İzonorm'da gerçekleştirdi.

90 ajanda





bİenal - mİmarlık - venedİk EKİM 2010 - XXI 8

fotoğraflar: Aslı Çiçek

GÜZEL BİENAL Bu yıl 12.si düzenlenen ve 29 Ağustos - 21 Kasım arasında görülebilen Venedik Mimarlık Bienali, küratörü Kazuyo Sejima’nın etkisiyle daha sakin bir kurguya sahip. Aslı Çiçek

Baştan itiraf edelim: Tasarımcı güzel yerlere gitmeyi, güzel şeyler seyretmeyi, dinlemeyi, güzel ürünler kullanmayı, lezzetli yemekler yemeyi, hayatın tadını çıkarmayı sever, çoğunlukla imkanlarının dışında bile olsa. Venedik Mimarlık Bienali, konumunun çekiciliği, açıldığı mevsimin tatlı havası, açılış günlerinde şehrin her tarafına dağılan partileri, sergilerin bulunduğu bahçelerden motorla 15 dakika uzaklıktaki plajları sayesinde tasarımcı milletini baştan çıkarmakta zorlanmamıştır hiç. Sergilerin içeriği yorduğunda Venedik sokaklarının güzelliği, neredeyse her köşe başına konmuş, her biri ayrı güzel Rönesans kiliseleri (hiç vakit olmasa üç muhteşem Palladio kilisesi) ya da Lido’ya gidip kumsala serilmek, akabinde bir "apero" ile güneşi batırmak tasarımcıyı bienal cümbüşüne geldiğine pişman

olmaktan alıkoyar. Garip tesadüftür ki hava bienale destek çıkmak istercesine mimarlık bienalinin açılış haftasında er ya da geç bir fırtına kopartır. Venedik’te otobüs, dolmuş, taksi, raylı sistem olmadığından, yağmur yağdığında sular yükselip sokakları yürünemez hale getirdiğinden, tasarımcı en azından fırtına esnasında sergilere atmak durumunda kalır kendini, dünyanın dört bir yanından mimarlığın güncel konumu izleyebilmek ümidiyle. Bienal yağmur konusunda şikayet aldığından mıdır nedir, bu yıl normalinden iki hafta önce açıldı (fırtına yine de koptu gerçi). Yukarıda saydığım nedenlerin dışında bu seferkini daha "beklenen" hale getiren bir unsur vardı bienalin öncesinde: küratör olarak Tokyo merkezli SANAA firmasının ortağı, son yılların en ilginç, izlenmeye değer mimarlarından olan ve meslek dalında bu yılın Pritzker Ödülü'nü kazanan Kazuyo Sejima davet edilmişti. Geçtiğimiz bienallerin küratörleriyse çoğunlukla Batılı mimarlık eleştirmenleri

ya da sergi küratörleri arasından seçilmişlerdi. Mimarlık sahnesinde aktif, başarılı bir meslek kadını olması, mimarlık tarihine kelimelerinden çok yapıtlarıyla katkıda bulunması, Batı dünyasının kültürel emperyalizmine ülkesi Japonya’dan ayrı bir ses getirmesi açısından Sejima çok ilginç bir seçimdi Venedik Mimarlık Bienali’nin içeriğini belirlemek için. Diğer yandan mesleğin bugününü "tartışmak, irdelemek"’ adına uluslararası platformdaki en önemli organizasyonlardan biri olan bu bienale mimarlığa kuramsal alanda çok katkısı olmamış bir mimarın yön vermesi, içeriğin ne olacağı konusunda soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Sejima'nın projelerini takip edenler, yapıtlarındaki keskin, ödün vermeyen, malzemenin sınırlarını zorlamasına rağmen zarif ve huzurlu, minimalist özellikleri hatırlayacaklardır. Bir mimarın çalışmalarını betimlerken milli klişelere başvurmaktan çekinsem de, Sejima ve SANAA'nın projelerinde Japon kültüründeki disiplin, zarafet,


bu sayfada solda: Bahreyn Krallığı standı solda altta: Transsolar+Tetsuo Kundo tasarımı Bulut Mekanları altta: Studio Mumbai'nin geçici ofisi

karşı sayfada Macaristan standı

bİenal - mİmarlık - venedİk 9 XXI - EKİM 2010

gelenekselliğin etkisinden söz etmemem zorlama olur. Mimarlığın "yüksek" sahnesinde ciyak ciyak bağırarak var olmaya çalışan yüzlerce ofis arasından sükunetiyle sivrilen Sejima, bienale yaklaşımında aynı sadeliği korumuş, uzun zamandan beri ilk kez keyif veren ve mesleği düşünmeye fırsat veren sergiler düzenleyerek, alnının akıyla kalkmış küratörlük görevinin altından. Her şeyden önce Arsenale binalarında konumlanan proje bazlı sergiler için geçen yıllar boyunca yükselen katılımcı sayısını üçte ikiye indirerek başlamış işe Sejima. Bu yılki bienalde gelenekselleşmiş 60- 65 proje bazlı sergi yerine 48 sergi bulunuyor. (Ülke stantları ilk kez katılan Arnavutluk, Bahreyn Krallığı, İran, Malezya, Ruanda Cumhuriyeti ve Tayland ile 53’ü buluyor) Ana sergide miktarın azalması dışında göze çarpan ilk özellik, projelerin çoğunlukla yerleştirme ölçeğinde olması, okunabilir uzunlukta yazılarla açıklanması. Alışılagelmiş istatistik cümbüşlerine, rakamlara, belgelere çok ender rastlanıyor bu bienalde. Küratörün de belirttiği gibi, Arsenale ve bahçelerdeki İtalyan standı

ile şehre dağılmış diğer sergilerin bulunduğu mekanlar kendine özgü ve birbirlerinden farklı ortamlar. Bienale davet edilen mimarların bu mekanlara uygulayacakları konseptlerin birleşmesi gereken tek nokta bienalin sloganı olan "People meet in architecture", yani "İnsanlar mimarlıkta buluşuyor" olmuş (Bahçeler ve Arsenale’nin bir bölümünde bulunan ülke stantlarının kendi küratörleri var ve ana başlığa uyum sağlamak şartıyla alt başlıklar kullanabiliyorlar) Katılan mimarların çoğu bu sloganı mimarlığın bire bir yaşanması gereken bir tecrübe olması şeklinde yorumlanmış ve katılımlarını bu yönde yapmışlar. Sonuç olarak ortaya kağıt ya da ekran üzerinde izlenebilecek projelerden çok bienalin önemli katılımcıları olan ziyaretçilerle dolaysızca buluşan sergiler çıkmış. Bunların arasında en dikkat çekici olanlardan biri, bu yıl bienale ilk kez katılan Bahreyn Krallığı'nın "Reclaim" (geri isteme) başlıklı katılımı. Bahreyn’in kıyı şeridiyle olan geleneksel ilişkisinin son yıllardaki şehirleşme, planlamalarla aldığı boyutu, buna karşın kıyıyı yıllardan beri kullanan balıkçılar ve halkın, kurdukları gecekondumsu kulübeciklerle

sahili kendilerine mal etme çabasını basit ama çarpıcı bir sergi konseptiyle bienale taşımış katılımcılar. Taşımış diyorum, çünkü bu kulübelerden birkaçını satın alıp, parçalar halinde Venedik’e getirip Arsenale’nin kendilerine ayrılan bölümünde tekrar birleştirmişler, onları bağlayan iskeleler ve kulübelerin kendilerine özgü "dekorasyon"larıyla. Sergiye eşlik eden katalogda Bahreyn’in şehircilik açısından gelişimi kapsamlıca anlatılmış ve belgelenmiş; Bahreyn Krallığı’nın standından geçildiğinde, anlatılmak istenen dolaysızca sunuluyor izleyiciye. Bu standın başarısı, bienalin prestij ödüllerinden biri olan ülke stantlarının Altın Aslan'ını almasıyla da perçinlendi. Böylesi yerleştirmelere bir başka güzel örnek, ülke değil proje katılımlarına dahil olan Hintli mimarlık bürosu Studio Mumbai’den izlendi. Kişinin bulunduğu mekanı kendine özgü hale sokma yetisinden yola çıkan mimarlık grubu, Bahreyn’in yöntemine benzer bir şekilde kurmuş katılımını. Yağmur sezonunda ofisi taşımak zorunda kalan grup, her senenin dört ayını başka bir ortamda taşeronlar, zanaatkarlar ile birlikte geçiriyor. Bunun sonucunda

sürekli yer değiştirmesine rağmen bulunduğu ortamlardan malzeme ve tecrübe toplayan çalışma mekanı ortaya çıkıyor. İşte bu çalışma mekanını maketleri, masaları, malzeme örnekleri, kitaplıklarıyla getirip bu kez Arsenale’de kendilerine ayrılan mekana kurmuş Studio Mumbai. Çoğunlukla ahşap işciliğine dayalı Hint mimarisini mekana adım atar atmaz soluyabiliyor izleyici. Mimarlık mesleğini salt geleneksel yöntemlerle sunuyor gibi gözükse de son derece etkileyici bir sergi. Bu sergi de bienalin üç mansiyonundan birine layık görüldü. Arsenale’deki bire bir tecrübelerden bir diğeri Matthias Schules (Transsolar) ve Tetsuo Kendo Mimarlık'ın ortak katılımı "Bulut Mekanları". Arsenale'nin nemli mekanındaki doymuş hava ile buharlaşmanın etkileşiminden üreyen ve belli bir yükseklikte sabitlenebilen bulutun içinden geçebilmesi sağlanmış izleyicinin. Mekanın mevcut kolonlarına dayanarak 4,3 metreye yükselen bir rampa ile ziyaretçi bulutun altından üstüne yürüyor; hem iklim hem ışık hem mekan farklılığının içinden geçebiliyor. Bulutun altındaki alışılmış iklim, içinden geçerkenki nefes almayı güçleştiren


ekİm 2010 - XXI 10

bİenal - mİmarlık - venedİk

bu sayfada sağda: Piet Oudolf'un tasarladığı peyzaj altta: Cerith Wyn Evans'ın Joanna (1. Bölüm) adlı yerleştirmesi alt sırada: Pezo Von Elrichshausen'in Fosc ve Poli evleri

yoğunluk ve üstüne çıkıldığındaki aşırı sıcaklık ile birkaç dakika içinde hissedilen ortam değişiklikleri bir yandan günümüzdeki doğa değişimlerine de gönderme yapıyor. Ülke stantları arasında yerleştirmesiyle göze çarpanlardan bir diğeri Macaristan. Mimarlık öğreniminin başlangıcı saydıkları "çizgi"yi tavandan beyaz iplerle asılan okul öğrencilerinin kullandığı standart kurşun kalemlerle oluşturulmuş bir yerleştirmeyle temsil etmiş Macar mimarlar. Tüm standı dolduran ipler ve kurşun kalemlerin arasında bırakılan birkaç boş mekanda gösterilen videolar da mimarlıkta çizimin mekan üretimindeki rolünü gösteriyor. Giardini’deki ülke stantlarından İtalya’ya ait binanın her bir mekanını yine ana sergiye ait çalışmalar kaplıyor. Birbirinden farklı işlere yer verilmesine rağmen dikkat çeken ortak özelliklerin başında yine maketlerin öne çıkmasının yanı sıra sanatçılar ile ortaklaşa gerçekleştirilen yapıtların yoğunluğu geliyor. Binaya adım atıldığında karşılaşılan ilk çalışma İngiliz sanatçı Cerith Wyn Evans’ın havada asılı beyaz neon harflerle sunduğu

arka sayfada üstte solda ve altta solda: Office Kersten Geers David Van Severen + Bas Princen'in standı üstte sağda: Amateur Architecture Studio tasarımı "Bir Kubbenin Yıkılışı" yerleştirmesi altta sağda: Hans Ulrich Obrist röportajlarının izlenebildiği alan

"Joanna (1. Bölüm)" başlıklı metin. Uçarcasına yerleştirilmiş, bir şiirden alıntı bu metin sahnelenerek mekanın algılanışını anında değiştiriyor. Bunu izleyen ikinci salonda Alman fotoğraf sanatçısı Thomas Demand ile İngiliz mimarlık bürosu Caruso St John’un ortak çalışması "Nagelhaus; ZurihEscher Wyss Meydanı İçin Bir Proje" yerleştirmesi var. Bu çalışmada ölçek ikiye bir olarak alışılagelmiş maket ölçeğinden çıkıyor ve mimarlık ile anıtsal heykel arasındaki bir bölgeye kayıyor. Birkaç mekan sonra yine bir sanatçı, Amerikalı Tom Sachs, dört adet devasa, bilinçlice "pasaklı" maketle Le Corbusier’nin, modernizmin başarı ve hatalarını simgeleyen projesi Marsilya’daki Unite d'Habitation binasına odaklanmış. Sachs, Le Corbusier’nin bu ünlü projesindeki konut sorununa çözüm olabilme potansiyelinin yanında, bu tip modernist binaların yanlış yönetilmesinden doğabilecek olumsuz yaşam koşullarına kucak açma potansiyeline de dikkati çekiyor. Yerleştirme ile mimarlık arasındaki alana zarafetle konumlanan bir diğer sergi, Arjantinli mimarlık bürosu Pezo Von Ellrichshausen’in iki projesini gösteriyor. Fosc ve Poli evleri, küçük salonun birbirine bakan iki

duvarına asılmış, iki evin bulundukları çevreyi uzaktan görüntüleyen iki fotoğrafı ışıklı panosu ve bunların önünde fotoğraftakiyle aynı ölçekte yapılmış maketler ile gösteriliyor. Birkaç duruş noktasından maketler fotoğraftaki bina ile örtüşüyor, ortaya garip bir görsel illüzyon çıkıyor. Fakat bu yerleştirmenin en önemli anı, binaların bulundukları çevrede aslında ne kadar önemsiz olduklarının fark edildiği an. İkili, maketleri ile bu iki binaya ilgi çekerken, fotoğraf panosu ile mimarinin tüm hırslarına karşın çevresini değiştirmekte ne kadar güçsüz olabildiğini vurguluyor. Portekizli mimarlık bürosu AiresMateus da "Boşluklar" adını verdiği sergisinde mekanı yapılar arasındaki boşluklar üzerinden okumaya çalışıyor. Aralarından geçilebilen dört adet kocaman kaidenin üstüne konmuş, büronun projelerinden seçilmiş ufak bina maketleri son derece soyutlar; ilk bakışta mimari maketlerden çok yine bir yerleştirmeyi hatırlatıyorlar. İtalyan standında yer alan sergilerin son mekanı, yaşamının büyük bölümünü Brezilya’da geçirmiş İtalyan asıllı, 1992’de ölen mimar Lina Bo Bardi’nin çalışmalarını gösteriyor. Orijinal çizimler ve kısmen kopyalanmış maketlerden oluşan bu sergi, şimdiye dek hak ettiği

ilginin çok azını görebilmiş olan bu mimarın işlerini daha geniş bir kitleye tanıtmak açısından doğru bir seçim; izlenmesi de bir o kadar keyif veriyor. Binanın hemen önünde konumlanmış, Raumlaborberlin tarafından tasarlanmış balonumsu mekan, ana sergiye ait bir çalışma olmasının yanında bienal boyunca yapılacak röportaj, tartışma gibi etkinlikleri barındırıyor. Balonun, içindeki etkinliğe uyum sağlayacak şekilde form değiştirebilmesi, işlevsel olmasına rağmen alışılagelmiş mekanlardan farklı yapısı, bir anlamda gerçekdışı mimarlığın sınanmasını mümkün kılıyor. Sanatçı mimar ortaklığı ya da sanatçıların mimari mekana adım atışları Arsenale’deki mekanlarda da devam ediyor. Miktarın çokluğu, haliyle tüm katılımların ilginç ya da övgüye değer sonuçlar verdiğini söylemeyi zorlaştırıyor. Örneğin sergi dizisinin hemen başında yer alan Alman rejisör Wim Wenders’in filmi, sanat-mimarlık kesişiminde "kitsch"e kaçanlardan. SANAA’nın binalarından Rolex Eğitim Merkezi’ni "Eğer binalar konuşabilseydi…" başlığını vererek filme almış yönetmen. Üç boyutlu gözlüklerle seyredilen film sanki lüks



ekİm 2010 - XXI 12

bİenal - mİmarlık - venedİk

bir araba reklamını hatırlatmaktan öteye gidemiyor kanımca. Buna benzer bir diğer katılım Danimarkalı sanatçı Olafur Eliasson’un "Your Split Second House" adını verdiği çalışması. Karanlık mekanda şimşek çakmasını andıran ışık oyunlarının yapay yağmur damlalarına stroboskoptan gönderilen ışıklarla izlenmesi ilk anda cazip gözüküyor. Fakat bu hilenin gerisinde mekansal bir kalite yok, üstüne üstlük ana serginin başlığıyla bir bağlantı kurmak da güç. Eliasson çalışmasını iki saniyenin arasındaki, geçmiş ile gelecek arasında var olduğu düşünülen boşluğun betimlemesi olan "split second"dan esinlenerek adlandırmış. Fakat mimarlık bienali ile uzaktan bile bağ kuramayan bu çalışmanın yeri belki de güzel sanatlara ayrılan bir sergide olmalı. Arsenale’de yer alan, bu kez bir mimarlık bürosunca oluşturulmuş bir başka yerleştirme, içerik olarak bienalle çok daha yakın bir bağ kurabiliyor. Çinli büro Amateur Architecture Studio’nun "Bir Kubbenin Yıkılışı" adını taşıyan çalışması, Arsenale’nin mekanlarından birinde 3,5 metre yükseklikte, yaklaşık 140 özdeş çubukla oluşturulmuş bir ahşap kubbe strüktürü. Bu yerleştirme, mimarlığın önlenemezlerinden olan var olma, yıkılma ve/veya bulunduğu

duruma uyma arasındaki ince çizgide gidip geliyor. Çubukların altında oluşan mekan, her ne kadar ancak dışından algılanabilse de merak uyandırıcı olmayı başarıyor. Amateur Architecture Studio'nun bu yerleştirmesi de üç mansiyondan birine layık görülenlerden. Bu bienalde farklılığıyla öne çıkan bir başka katılım, Arsenale’nin sonunda yer alan bahçede Hollandalı peyzaj mimarı Piet Oudolf’un tasarladığı peyzaj. Aslında Oudolf’un uçuk renklerle bezediği bahçesinin en güzel tarafı, "tasarlanmamış" gibi gözükmesi. Oudolf’un önerisi sanki yıllardır oradaymış ve ziyaretçisini bekliyormuş hissini veriyor. Ana serginin başlığına en uygun giden birkaç çalışmadan biri bu ve mansiyon alan üçüncü proje. Bahçenin hemen dibinde konumlanan bir diğer katılım, Hollandalı fotoğraf sanatçısı Bas Princen ve Belçikalı mimarlık bürosu Office Kersten Geers David Van Severen’in "21 Perspektif, 7 Oda" başlıklı projesi. Arsenale binasının dışında, harabeyi andıran yedi odalı küçük yapıda Princen’in anonim mekanları kadrajlayarak yeniden oluşturduğu mimariler ile Office’in proje sunumları için ürettiği kolajlar yorumsuzca serpiştirilmiş.

Aralarındaki bağı kurmak bir anlamda ziyaretçinin gözüne bırakılmış, her ne kadar fotoğrafçı ile mimarlık bürosunun işlerindeki paralellikleri görmemek neredeyse imkansız olsa da. Office, yedi odalı yapının önüne eklediği hafif konstrüksiyondan saçak ile hem odaların cephedeki girişlerini birleştiren hem de bienalin koşturmacasında nefes alınabilen huzurlu bir buluşma mekanı yaratmış. Princen ile Office’in yedi yıldır süregelen anlık ortak çalışmalarını (Princen Office’in binalarını fotoğraflayan sanatçı aynı zamanda) simgelemesi ve oluşturulan mekanın yine ana serginin başlığına yakınlığı nedeniyle bu katılım, bienalin en çok ümit vaat eden genç mimari ödülü olan Gümüş Aslan'ı kazandı. Bienalin ön izleme günleri boyunca, eleştirmen Hans Ulrich Obrist, tüm proje katılımcıları ile 15'er dakikalık söyleşiler kaydetti; bu kayıtlar Arsenale’de röportajların yapıldığı mekana yerleştirilmiş televizyon ekranlarında izlenebiliyor. Söyleşiler genelde katılımcıları tanıtan, çalışma yöntemlerini aydınlatmaya çalışan tarzda. Obrist, Londra’daki Serpentine Gallery’de, 2006 yılında gerçekleştirdiği 24 saatlik söyleşi maratonundaki

tecrübesini bienal röportajlarında da en dolaysız, basit soruları sorabilme ve sorularına dolgun cevaplar alabilme yetisiyle kanıtlıyor. Söyleşilerin özdeş formatı, süre açısından kısalığı ve her ekranın önüne düşen sandalyelere çöküp izlenebilmesi, ziyaretçilerin ilgisini çekmeye yetiyor, sergide yer alan mimar ve sanatçıları -tabii ki meraklısına- tanıtmış oluyor. Bienale yolu düşemeyenlere katılım ve katılımcıları tanıtmak için bienal kataloğu yardımcı olacaktır. İki parçadan oluşan, Hollandalı grafik tasarım bürosu Mervis & van Deursen ile Tomas Celizna işbirliğinde hazırlanmış bu katalog, bienalin geneli gibi zarif, sakin ve "güzel". Aslında 12. Venedik Mimarlık Bienali’ni en rahat betimleyecek kelime "güzel" kanımca. Ve bu yüzden sadece yazımın başında takıldığım "güzeli seven mimar ya da tasarımcı milletini" değil her gruptan ziyaretçiyi mimarlığı "deneyimlemeye" davet ediyor bu bienal. Sergi bilgileri: www.labienale.org Giriş ücreti: 20 Avro, öğrenci, grup, 65 yaş üstü vb birçok indirim internet sayfasında görülebilir. Sergi kataloğu: People meet in architecture, ülke standları ve proje katılımları olmak üzere 2 cilt, Marsilio Yayımcılık



Tasarım Doğu’dan Yükselirken... Eylül’ün ilk yarısında bir dizi tasarım kongresi ve akademik toplantı nedeniyle Çin’deydim. Uzakdoğu'yu son on yılda pek çok kez ziyaret etme fırsatı buldum, bazen aynı ülkeye, kente aynı yıl içinde üst üste iki kez gitmem dahi gerekti, ama her seferinde hem genel hem de mesleki ve akademik anlamda gördüklerimden, bu ülkelerin dinamizminden, yaptıklarından ve yapacaklarını söylediklerinden çok etkilendim ve heyecanlandım, İstanbul’a da hep bu heyecanla döndüm.

EKİM 2010 - XXI 14

TASARIMIN ÖTE YANI...

Bu sefer de farklı olmadı. Pekin ve Şanghay’da üç ayrı üniversitedeki tasarım bölümlerini ziyaret etme fırsatı bulduk. Hemen hepsi son beş yıla ait olan altyapı yatırımları, gerek fiziksel mekan gerek atölye donanımı açısından bizlerin elindeki mevcut kısıtlı imkanlarla karşılaştırılamaz bile. Beraber olduğumuz Batılı tasarım akademisyenlerinin pek çoğu da ziyaret edilen Çin tasarım okullarının sahip oldukları imkanları hem şaşkınlık hem de doğrusu biraz kıskançlıkla karşıladılar. Çin devleti son yıllarda üniversite düzeyindeki tasarım okullarına ciddi yatırımlar yapıyor, ki bu aslında tasarım alanında Çin’in bugünü kurtarmaktan çok geleceği adım adım inşa etmeye odaklandığını da gösteriyor. Yatırımlar sadece bina ve makine ile sınırlı değil; bu okullarda tanık olduğumuz eğitim, öğretim yöntemleri, idari ve finansal yönetim uygulamaları da düşündüğümüzün çok ötesinde bir seviyeye ulaştıklarını işaret ediyor. Kısıtlı kaynaklarını "körler, sağırlar birbirini ağırlar" tarzı, kime ne fayda sağladığı belirsiz fuar, sergi ve ödüllere harcayan Türkiye’nin ise Çin’den alacağı çok ders var gibi görünüyor, tabi ki eğer Çin’in odaklandığı tasarım ve inovasyona dayalı rekabete hazırlanmak gibi bir düşüncenin Türkiye’deki karar odaklarında da mevcut olduğunu farz ediyorsak!

ALPAY ER

www.tasarim.itu.edu.tr

Çin, her alanda olduğu gibi, tasarım ve tasarım eğitimi alanlarında da Batılıların hem işbirliği açısından hem de bir pazar olarak iştahlarını kabartan kaynaklara sahip. İki hafta boyunca Batılı tasarım okulları temsilcilerinin birbirleriyle kıyasıya rekabet içinde Çinli okullarla flörtüne tanık olduk. AB fonlarıyla gelip üç ya da altı ay boyunca Pekin’de, Şanghay'da kalan, Çince öğrenmeye çalışan, Çin tasarım okulları ile kendi okulları arasında araştırma projeleri, değişim anlaşmaları peşinde koşan İtalyan, İspanyol, Fransız ve Fin tasarım akademisyenleriyle tanıştık. Kendi çapımızda, kişisel ilişkilerimize dayanarak biz de bir şeyler yapmak için çabaladık elbette. Devletimizin üniversitelerine gerekli kaynağı ayırmadığını, tasarım eğitimi ve araştırmaları için kaynakları da kendimizin yaratmak zorunda kaldığımızı, tasarım dostu (!) sanayicilerimizin ise "tasarım lisesi" gibi fantezilerin peşinde koştuğunu söyleyemedik. Kendi tuhaf, çarpık gerçeğimizi bağrımıza gömdük, kendimize

ve öğrencilerimize duyduğumuz inanç ve biraz da idealizm ile İstanbul’u, yaptıklarımızı ve yapmak istediklerimizi anlattık. Oradaki mevcudiyetimiz bile "Türk tasarımı ve tasarım eğitimi adına, biz de bu oyunda varız, yapacaklarımız, söyleyeceklerimiz ve sizlerle paylaşacaklarımız var." şeklinde anlaşıldı. Bunun gerisini getirmek ise sadece idealizm ile pek de kolay görünmüyor. Çin’deki hızlı gelişim, büyüme üzerine çok yazılıp çiziliyor, ancak belli aralıklarla ziyaret edilmediği sürece gerçek hız ve ölçeği algılayabilmek zor. Kentlerdeki fiziksel değişimin yanı sıra toplumsal, ekonomik ve kültürel değişim de şaşırtıcı. Çağdaş sanat ve modern tasarım gibi olguların büyüyen kentli elitler arasında gördüğü yaygın kabul ve bunun alt sosyal tabakalarca hemen taklit ediliyor oluşu, Pekin’de eski endüstriyel tesis ve fabrikaları, sanat ve tasarım üretim, pazarlama bölgelerine dönüştürürken, Şanghay’da ABD ve Avrupa metropollerini aratmayacak ölçekte, hatta belki onun da ötesinde bir marka, stil ve tasarım odaklı tüketim kültürünün oluşumuna zemin hazırlıyor. Özellikle Şanghay 21. yüzyılın adı stil, moda, tasarım ve tüketimle beraber anılan lider metropollerinden birisi olmaya açık ara aday. İstanbul Şanghay ile kıyaslandığında bu anlamda biraz mütevazı kalıyor. Şanghay’dan aklımda kalanlar arasında Beko’nun belediye otobüslerinin üzerindeki reklamları ile, THY’nin geniş meydanlardaki dijital dev ekranlara geceleri yansıyan reklam filmleri de var. Çin büyüyen bir pazar ve tüketicilerin marka algısı henüz yeni oluşuyor, ayrıca Türkiye genel anlamda nötr bir imaja sahip. Böyle bir pazara Türk firmalarının marka yatırımı yapması çok akıllıca. Ama Türkiye’nin genelde Çin’deki bu tür fırsatlardan yararlandığı söylenemez. Kaçan en büyük fırsat ise Şanghay World Expo’daki Türk pavyonu olmuş. Ne yazık ki, milyonlarca Çinlinin ülkenin her köşesinden çoluk çocuk gelerek, inanılmaz bir şevk ve heyecanla, saatlerce kuyruklarda bekleyerek ziyaret ettiği Expo’da, Türkiye’yi temsil eden pavyon kötü bir şaka gibi. Hem genel anlamda pavyonun mimari tasarımı hem de içerideki sergileme tasarımı tam bir hayal kırıklığı, çıkıştaki Maraş dondurmacısının klasik külah numaraları da olmasa, ziyaretçi deneyimi kötü uygulanmış bir "Taş Devri" dekorunun içinde karanlık ve karmaşık bir düzenlemeden ibaret. Oysa, tasarımı ciddiye alan İngiltere, Almanya ve İspanya gibi ülkelerin pavyonları her anlamda farklılıklarını sergilerken bu, çoğu henüz köyünden yeni gelmiş sıradan Çinliler tarafından dahi algılanabiliyor. Benzer bir temanın tasarım yoluyla ne kadar farklı ve etkili anlatılabileceğinin belki en güzel örneği ise Türk pavyonundaki İstanbul’u anlatan gösterinin sıradanlığı ile İspanyol pavyonunda modern İspanya’nın gelişimini tasvir eden gösterinin görsel ve duyusal dinamizm ve zenginliğiydi. Çok mu zordu acaba Expo’da Türkiye’yi hakkıyla temsil etmek? Öte yandan, belki de Türkiye "hakkıyla", yani "ne ise o" şekilde temsil edildi. Tasarımı mevcut algılayış düzeyimizle başka türlüsü mümkün olabilir miydi?


TASARIMIN ÖTE YANI... 15 XXI - EKİM 2010

üstte: Türkiye pavyonu solda, altta, solda altta: İspanyol pavyonundan görüntüler


söyleşİ - tasarım EKİM 2010 - XXI 16

Müzakere Aracı Olarak Tasarım Geçtiğimiz aylarda İstanbul’da düzenlenen Benim Kentim Projesi kapsamında "Kamusal Alan ve Kamusal Sanat Sempozyumu"na katılan endüstriyel tasarımcı Krzysztof Wodiczko ile çalışmaları hakkında görüştük. Burcu Yançatarol

Tasarım bir soruyu mu yoksa bir cevabı mı formüle eder? Her tasarım kendi problemlerini tekrar doğurur, doğurmalıdır. Herbert Simon’un "mevcut durumları tercih edilene dönüştürme eylemi" olarak tanımladığı tasarımın, mevcut durumla tercih edilen arasında bir müzakere aracı haline geldiğinde tasarlamanın işleviyle ilgili farklı önermelerde bulunduğunu söyleyebiliriz. Tasarım eylemi mevcut durumdan istenilene geçmek için koşulları, algıları ve ihtiyaçları dönüştürme aracı olduğu kadar, mevcut durumun eleştirisiyle istenilen ve dolayısıyla istenmeyen durumun uygulamalı olarak geçerliliğini test eder. Tasarım eyleminin mevcut (ve istenmeyen) duruma ilişkin eleştirel bir bilinç taşıması ve yaratması gerektiği fikri Krzysztof Wodiczko’nun pratiğinin temelini oluşturuyor. Antik Yunan’a dayanan parrhesia* kavramını toplumun

yaşadığı çağdaş travmalara uyarlayan Wodiczko, bu travmaları deneyimleyen kişilere birer parrhesiast’a** dönüşme cesareti vermek için sanat ve tasarım süreçlerini araçsallaştırırken, tasarım pratiğinin sosyal rolünü ve toplumdaki eleştirel bilinci geliştirmedeki etkisini tartışıyor. Wodiczko’nun birçok projesinde araçsallaşan (ifade ve iletişim kapasitesi yüksek teknolojilerle donatılmış) nesneler, toplumun geri kalanının dinleme kapasitelerini geliştirerek dolaylı olarak parrhesiast’a dönüştürmeye çalışırlar. Parrhesiastlar ve toplumun geri kalanı arasında sanat ve tasarım aracılığıyla kurduğu bağ, Wodiczko’nun (kabullenmememiz gereken) travmalardan skandallar yaratarak demokrasi arayışına (kendi deyimiyle çılgınlığına) dahil olma çabası. Wodiczko’ya göre mesele sadece toplumun gözardı ettiği travmaları dile getirmek için çağdaş parrhesiastlar yaratmak değil, sanat, tasarım ve teknolojinin olanaklarını kullanarak onların iletişim ve ifade kapasitelerini geliştirmek, yani Antik Yunan’ın hitabet sanatına günümüz koşullarında stratejik olarak bir form vermek.

by: Aslen Polonyalısınız. Farklı sosyal, politik ve kültürel bağlamlarda işler ürettiniz. Üretilen bu işler farklı sosyal zeminlerde, farklı yasal otoriteler ve yerel yönetimler altında ne gibi dönüşümler geçirdi? Krzysztof Wodıczko: Şu anki işlerimi ürettiğim koşullarla, bir önceki Polonya rejimindeki koşullar arasında büyük fark var. Bir önceki Polonya rejiminde tanınan özgürlükler kısıtlıydı, sansür çok yaygındı. Asıl sanatsal üretimim Polonya’nın dışına çıktığım zaman başladı. Aslında demokratik olmayan Polonya’dan, demokrasiyi başka bir yerde bulma umuduyla ayrıldım. Kendi ülkemizde demokrasi olmamasının nedeninin demokrasinin bize verilmemesi olduğunu sanıyorduk. Bu yüzden de onu başka yerlerde bulabileceğimizi düşündük. Halbuki demokrasi asla size verilen bir şey değil, yaptığınız işle var ettiğiniz bir şey. Bu yüzden demokrasinin keyfini sürmez aksine demokratik süreçleri söylemin içine daha fazla paydaş ve görüş ekleyerek meydan okursunuz. Demokratik süreçleri yaratıcı çatışmalar olmadan gelişemez ve sürdürülemezler.



Hatamın farkına varmam, pratiğimde bir dönüm noktası oldu. Demokrasi, Derrida’nın da söylediği gibi gelmekte olandır (à-venir). Onu kendi eylemlerinizle yaratmalısınız. Bunun nasıl gerçekleşeceği sanatçı ve tasarımcı olarak benim için büyük bir soru haline gelmişti. by: Kanada ve Amerika size üretim biçiminizi değiştirecek neler sundu? kw: Fark çok büyüktü. Kanada ya da Amerika’nın sunduğu olanaklar başka sorumluluklar gerektiriyordu. İşinize birtakım dolaylı referanslar sıkıştırmak yerine, sorunlarla kafa kafaya gelme olanağı vardı. Amerika’da, konuşma özgürlüğüyle ilgili bir takıntı var. Buna rağmen birçok insanın konuşma özgürlüğünden mahrum olması büyük bir sorundu. Bir başka güçlük de sanatsal teknikleri ve yöntemleri kullanarak bu sorunla nasıl başa çıkılabileceği oldu.

EKİM 2010 - XXI 18

söyleşİ - tasarım

by: Polonya’da endüstriyel tasarım eğitimi almış olmanız pratiğinizi ne şekilde yönlendirdi? The Alien Staff (Yabancı Asa), The Homeless Vehicle (Evsiz Araç) ve Tijuana Projection (Tijuana Projeksiyonu) gibi işlerinize baktığımda, iletişimi sağlayan nesnelerin yapısal ve işlevsel olarak tasarımcıca (designerly) bir yaklaşım sergilediğini düşünüyorum.

kw: Endüstriyel tasarım metodolojisini öğrenmeseydim, 60'lı ve 70'li yıllarda gelişen fikir ve beklentilerden haberdar olmasaydım, bugün çok farklı biri olurdum. Polonya’da bir önceki rejim altında çalışırken endüstriyel tasarım sosyal kaygılar taşıdırdı. Endüstriyel politik mekanizmalara sızmak üzere eğitildik. Endüstrinin politik mühadaleleri ve kurallarına rağmen yaşam ve iş koşullarıyla ilgili soruları gündeme getirmek tasarımın öncelikli hedefiydi. Karşı bir güç yaratmak adına, ben de endüstride çalışıp sistemi daha insani hale getirmek için dönüştürmeye çalışanlardandım. Bir süre sonra işlerimin daha çok sanatsal projelere dönüşeceğini anladım, çünkü endüstri bünyesinde hedeflerimi gerçekleştiremeyecektim. Erken dönem tasarımlarımın bir kısmını endüstriden bağımsız olarak geliştirdiğimde, tasarımı bir müdahale aracı olarak geliştirebildiğimi gördüm. by: Bu da sizi sorgulayıcı tasarıma (interrogative design) yönlendirdi. kw: Var olmaması gereken bir dünya için yapılan tasarım olan sorgulayıcı tasarım, kabul edilemez koşulları dile getiren acil durum ekipmanlarına ihtiyaç duyan bir alan. Böyle bir dünyada tasarım bir yandan acil durum ekipmanı, diğer yandan ise

insanların çoğunlukla anlamadıkları gerçekleri ifade etmek için bir ortam yaratıyor. Örneğin, The Homeless Vehicle; evsizlerin durumunu dile getirip onlara yardım ederken, çok açık bir şekilde problemin çözümünün "kendisi" olmadığını da söylerken acil durum yönünü abartarak, aslında var olmaması gereken durumlara işaret ediyor. Göçmenler için geliştirdiğim diğer ekipman, daha sonra ürettiğim nesneler ve projeksiyon projeleri, benim The Homeless Vehicle projesindeki deneyimimin birer sonucu. Bu proje de endüstriyel tasarım eğitimi almamış olsaydım gerçekleşemezdi. Tasarım hem yapıcı ve hem de yapıbozumcu bir eylem olarak görülmeli, dönüştürücü ve eleştirel olmalı. Sorgulayıcı tasarım olarak adlandırdığım şey, işlevi açığa çıkaran yıkıcı bir bilinç. by: Tasarım nesnesinin kamusal alanda diyalog başlatma potansiyelini çok sık sorguluyorum. Nesne, gerçek bir durumun metaforu ya da sosyal takası sağlayan bir arabulucu haline geliyor. Tijuana Projeksiyonu için tasarladığınız ağız ekipmanı tam da bu işi görüyor. kw: İzleyicinin Tijuana Projeksiyonu’nda kullanıdığı

giyilebilir ekipmanın biçimini değil, işlev görebilmesi için nasıl tasarlandığını da anlaması gerekir. Bunu "işlevden skandal yaratma" olarak tanımlıyorum çünkü nesnenin özünde işlev görmesini sağlayan yapısal bir gerçeklik bulunuyor. Nesnenin görevi aynı zamanda kabul edilemez durumlara tepki gösterip, bu durumlardan skandal yaratmak. by: Anthony Dunne ve Fiona Raby bu tür tasarımın, nesnenin inanma ve inanmama arasında asılı kalması durumuyla işlev kazandığını söylüyorlar. İzleyici nesnenin gündelik bir nesne olmadığını anlıyor fakat onun işlevsel bir nesne olduğuna da inanmak istiyor, hatta inanıyor. Sorgulayıcı tasarımın metodolojisi var mıdır? kw: Bu tür tasarımı sistematik olarak geliştirmek tabi ki mümkün. Süreç, ihtiyaçları fark etmek ve var olmaması gereken ihtiyaçlara odaklanmakla başlıyor. Bu ihtiyaçlar ciddiyetle ele alınmalı. Bir sonraki adım, acil ve geçici bir tasarım tepkisi geliştirmek ve var olmaması gereken şeylere son verecek koşullara katkıda bulunmak. Çünkü ihtiyaçlar hakkında yeni bir bilinç ve anlayış doğmasına katkıda bulunuyor. Belki kendi başına problemleri çözemiyor, fakat uyarıyor. Bu tür tasarımlara ihtiyaç



giriş sayfasında Tijuana Projection, 2001, Meksika Centro Cultural Tijuana'da video projesi. © Krzysztof Wodiczko, Galerie Lelong, New York, İzniyle önceki sayfada Homeless Vehicle, 1988-1989, New York, ABD. © Krzysztof Wodiczko, Galerie Lelong, New York, İzniyle

ekİm 2010 - XXI 20

söyleşİ - tasarım

bu sayfada altta: The Veteran Vehicle Project, 2008-2009, video ve ses projesi. sağda: Mouthpiece (Porte Parole), 1993, Helsinki, Finlandiya. © Krzysztof Wodiczko, Galerie Lelong, New York, İzniyle sağda altta: Alien Staff (Xenobacul), 1994, Stokholm, İsveç. © Krzysztof Wodiczko, Galerie Lelong, New York, İzniyle

olmaması umuduyla çalışıyoruz. Fakat her zaman başka bir sorun ortaya çıkacaktır, çünkü demokratik süreçler, problem yokmuş gibi görünen alanlarda bile sürekli eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin izini sürmekle saplantılı. Bu biraz çılgınca. Tasarımcılar ve sanatçılar da bu çılgınlığın bir parçası olmalılar. Sargı bezi, sorgulayıcı tasarımı anlattığını düşündüğüm bir metafor. Tabi ki yara diye bir şey olmamalı. Buna bağlı olarak sargı bezi de olmamalı. Ne yazık ki hayatımızda kazalar ve şanssızlıklar mevcut, bu da sargı bezine ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor. Ya sargı bezi, yarayı oluşturana kabul edilemez koşullarla ilgili gerçekleri iletme ve onlar aleyhine tanıklık etme yetisine sahip olsaydı? O zaman sadece yaranın varlığına üzülmez, değişmesi gereken durumlar hakkında bilinçlenirdik.

Yaralı kişi bile bu sargı bezi vasıtasıyla konuşabilirdi. İnsanların dünyaya sargı bezinin perspektifinden bakabildiği durumda öğrenebilecekleri şeyler gerçekten inanılmaz. Bu düşünülmesi gereken bir konu: Parrhesia, tasarım ve medya bağıntılı. The Homeless Vehicle tatmin edici değil çünkü yeterli derecede iletişimsel ve ifadesel ekipmanla donatılmadı. Oldukça fazla tepki aldı ve tartışma yarattı. Daha fazla hafıza ve iletişim kapasitesine sahip bir teknolojik donanımı olsaydı daha iyi iş çıkarabilirdi. Bu yüzden ilerleyen dönemlerde farklı araçlar geliştirdim. by: The War Veteran Vehicle (Savaş Gazisi Aracı) projesi aslında bunun güzel bir örneği. kw: War Veteran Vehicle, The Homeless Vehicle’a bir yanıt olarak yıllar sonra geliştirdiğim bir proje. Bu arada, Denver’da birlikte çalıştığım

savaş gazilerinin birçoğu aynı zamanda evsizdi. Bu nedenle araç gazilerin savaşta deneyimledikleriyle ilgili gerçekleri ateşleyen gezici bir istasyon haline geldi. The Homeless Vehicle kadar ekonomik özelliklere sahip değil, fakat tedavi edici, aynı zamanda da şehrin hissizliğini ve sessizliğini bozucu yetileri var. Politik işlevinin yanı sıra klinik bir işlevi de var. Her iki projede aslında evsizler de sürecin içindeydi. Eskizlerle önerdiğim birçok tasarım fikrini naif buluyorlardı. Savaş aracının roket istasyonundan çok bir projeksiyon istasyonu olması fikri, gazilerin verdiği destekle ortaya çıktı. Tasarım, gidiş gelişler, katılım ve ayrılmalarla birlikte yedi ay gibi bir sürece yayıldı. by: Proje geliştirme ve network kurma konusunda STK’larla ya da diğer kurumlarla çalışıyor musunuz? kw: Denver Projesi Kolorado

Evsizler Koalisyonu’nun ve Savaş Gazileri Hastanesi'nin yardımları olmadan gerçekleşemezdi. Projenin gerçekleşmesinde birtakım organizasyonlar hayati rol oynadı. Ayrıca proje bir sanat festivali kapsamında demokratik bir konvansiyon için özellikle geliştirildi. Liverpool projesi ise gazilere savaş sonrası stres konusunda psikoterapatik ve sosyal yardım sağlayan Fact adlı bir medya-sanat organizasyonuyla geliştirildi. Organizasyonun başında kendisi de bir savaş gazisi olan psikoterapist, bu projenin terapiye yardımcı bir etkinlik olduğunu düşündü.

* Parrhesia: Konuşma özgürlüğü ** Parrhesiast: Konuşma/hitabet özgürlüğünü pratik eden.



YÜZLEŞİL(EMEY)EN BEDENLER Beden konusu mimarlık alanının içkin bir teması. Mimarlığın inşa ettiği mekanların bedenlerle olan karşılıklı ve karmaşık ilişkisi bu köşenin şimdiye dek sık ele aldığı temalardan birisi oldu. Bu kez içeriği insan bedenleri olan iki sergiden, sergi mekanının kısıtlı alanında, izleyen ve sergilenen bedenler arasında kurulan ilişkiden söz etmek istiyorum.

Eşİk cİnlerİ

11 Haziran - 17 Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul Karaköy Limanı Antrepoları'nda Body Worlds (Beden Dünyaları) sergisi yer alıyor. Anatomist Dr. Gunther von Hagens’in bulduğu plastinasyon isimli bir teknikle korunabilen gerçek insan bedenlerinin çeşitli sistemlerinin ve durumlarının yer aldığı sergi, tıp dünyasının dışına sunulan bir anatomi dersi niteliğinde. İlk kez 1995 yılında sergilenen Body Worlds’ün altmıştan fazla ülkede 30 milyondan fazla ziyaretçiye ulaştığı ve burada yer alan bedenlerin vucutlarını gönüllü olarak bağışlayan kişilere ait olduğu bilgileri basın ve internet yoluyla yaygın biçimde duyuruluyor.

EKİM 2010 - XXI 22

Tüm bu bilgiler sergiye olan ilgiyi yoğunlaştırıcı nitelikte. Uluslararası popülerlik faktörü yanı sıra "gerçek" ölülerle karşılaşmanın yaratacağı tekinsizlik duygusunun karşı konulmaz çekiciliği davet ediyor potansiyel izleyiciyi. Daha sergiye gitmeden ölü ve çıplak bedenlerin içlerini, dışlarını, parçalarını görmek fikrinin bile insanı kendi bedeniyle ve kendi ölümlülüğüyle karşılaştırmasının yarattığı karmaşık ruh halinin doğurduğu tedirginlik bu. Oysa pek çok kişinin sergiyi gezdikten sonraki izlenimleri bir tür rahatlama nidası niteliğinde. Bir izleyici şöyle aktarıyor deneyimini: Sigara içen kişilerin akciğerlerinin nasıl karardığını, kalp krizi geçirmiş bir kalbi, menisküslü bir bacak kemiğini, beyin kanaması geçirmiş bir beyni, sirozlu bir karaciğeri görüp sağlıklısıyla kıyaslayabilmek benim için kadavra dersi kadar öğretici oldu. Ancak kadavra dediğime bakmayın; hiç rahatsız edici görüntülerle karşılaşmadım. Her şey son derece estetikti, aksi takdirde İstanbul Modern’de ne işi var, değil mi?

gülsüm baydar gulsum.baydar@ieu.edu.tr

Gerçekten de sergide tüm sunumu estetize etme tavrını göz ardı etmeye imkan yok. Bunda bedenlerin kimine verilmiş olan akrobatik pozlar

ya da heykelsi görüntülere bir resim sergisindeki resimlere verilebilecek türden isimler verilmiş olması ("Sürücülü Şaha Kalkan At", "Deri Adam", "Ayağa Kalkan İskelet" gibi) kadar bedenlerin arka planında yer alan edebiyat ya da felsefe alanlarından alınmış, bedene ve yaşama dair bilgece alıntıların da rolü var. Bunlar daha çok sağlıklı yaşama yollarına ve sağlıklı bir yaşlılığın getireceği bilgelik ve huzura dair. Doğayla bütünleşmeyi, egonun mutlak hakimiyetinden vazgeçmeyi ve değiştiremeyeceğini kabullenmeyi öneren (ama eninde sonunda egemen sistemle bütünleşen) bir tür new age anlayışı ve estetiğini yansıttıklarını söylemek mümkün. Anatomik bilgiler içeren levhaların kimi zaman izleyiciği zorlayabilecek dilini yumuşatan ve sergiyi soğuk bilimsel bilginin sistemliliği ile tekinsizliğin kaos’u arasında dengede tutan tam da bu öğeler. Body Worlds’deki bedenler plastinasyon kelimesinin de çağrıştırdığı gibi plastikleşmiş, akıntılarından, salgılarından, arzularından ve kimliklerinden arınmış bedenler. Belki tam da bu nedenle gerçek kadavralar oldukları, bilinç düzeyinde tutuldukça kendini hatırlatan bir arka plan bilgisi niteliğinde. Ve gene belki tam da bu nedenle plastinasyon sürecini görselleyen video filmi en azından bir boyutta serginin kendisinden daha etkileyici. Filmin gücü, örneğin Von Hagens’in karmaşık bir kimyasal süreçten geçirildikten sonra henüz tam da plastikleştirilmemiş bir bedene nasıl poz verdirdiğini izlerken doğurabildiği ruh halinden kaynaklanıyor. Von Hagens’in iradesine teslim olmuş bedenin yaşadığı sürece böyle bir pozu hiç almamış olabileceği düşüncesi; parafin havuzuna daldırılan bedenin mezara indirilişi anımsatması; incecik keskin aletlerle kasların kemiklerden, derinin iskeletten soyulması sürecini izlemenin verdiği gerçeklik duygusu serginin kendisinde yok olup aldatıcı bir rahatlık yaratabiliyor.

İnsan bedeninin işleyişine olan popüler merakın tarihi eskilere dayanıyor. 18. yüzyılda tabakalar halinde kaldırılabilir kitap sayfalarında yer alan anatomik beden çizimleri ve parçalanabilir minyatür porselen heykelcikler bir sonraki yüzyılda yerlerini mumyalara bırakıyorlar. 19. yüzyılda Avrupa’daki tıp okullarında kadavralara olan talebi karşılamak güçleşince yapımı yaygınlaşan ve kısa sürede tıbbi amaçlarını aşıp halka açık sergi ve fuarlarda da gösterime sunulan mumyalardan oluşan gösteriler 30 Temmuz - 18 Ekim 2009 arasında Londra’da


Eşİk cİnlerİ

Exquisite Bodies ve Body Worlds ilk bakışta benzer sergiler. Her ikisi de insan bedenlerine dair; her ikisi de bir tür yarı profesyonel ama popüler nitelikte; her ikisi de alabildiğine öğretici. Ancak izleyici açısından deneyimlenmeleri beklenmedik biçimlerde farklı ve karşılaştırmaya değer. İlk fark başlıklarının yarattığı çağrışımlar. Body Worlds tamlaması "bilim dünyası", "sanat dünyası" gibi tanışık olduğumuz bir terim. Daha çok çok yönlü, tümünü henüz bilmediğimiz ama tanışıp anlayabileceğimiz bir evrene işaret ediyor. Exquisite Bodies’in ise alabildiğine psişik bir yükü var. Serginin tarihi de ilginç biçimde bu savı destekliyor. Örneğin 1900’de Barselona’daki versiyonu genelevlerin bulunduğu mahallede açılıyor. Wellcome galerisi yüzyıldan fazla bir zaman önce düzenlenen son serginin Londra polisi tarafından basılıp paramparça edilişinden beri ilk kez düzenlendiğini duyuruyor. Ayrıca izlemek isteyenleri, serginin rahatsızlık verebilecek içeriği ve 18 yaş altındakilerin izlemesinin tavsiye edilmediği konusunda uyarıyor. İlginç olan, gerçek ölü bedenlerin yer aldığı Body Worlds’de böyle bir uyarıya yer olmadığı gibi medyada serginin çocuklar için ne denli eğitici olduğunun vurgulanması. Mumya sergilerinin en popüler parçasının Anatomical Venus (Anatomik Venüs) adı verilen hamile kadın bedenleri olduğu söyleniyor. Bedenin karın boşluğu açılıp iç organlar izlenebiliyor ama mumyanın geri kalan kısmı Venüs sözcüğünün de çağrıştırdığı gibi bir heykeltraşın elinden çıkmışcasına idealize edilmiş ve alabildiğine gerçekçi biçimde ayrıntılandırılmış. Venüslerin pozlarında erotik izler bulmak sıradışı değil. Zamanın yaygın hastalıklarından olan verem, frengi, ya da uyuşturucu kullanımı sonucu hasar görmüş organlar, ya da bulaşıcı hastalıkların izlerini taşıyan beden parçaları da bir o kadar gerçekçi temsilleriyle yer alıyor bu sergilerde.

23 XXI - EKİM 2010

Wellcome galerisinde Exquisite Bodies (Harikulade ya da Eşsiz Bedenler) adıyla sergilendi.

Body Worlds sergisindeki bedenler gerçek olmasına gerçek ama yüzleri ve dış yüzeyleri yok. Kas-bedenler, kemik-bedenler, damar-bedenler, organ-bedenler bunlar. Hem gerçekten hem de metaforik olarak "yüzyüze" ya da "gözgöze" gelinmesi mümkün değil. 19. yüzyıl mumyalarının ise ifadeli yüzleri ve kimi zaman "kışkırtıcı" kimi zaman "kirli" ya da "iğrenç" diye nitelendirilebilecek bedenleri var. Onlarla karşılaşmayı tekinsiz kılan tam da bu nitelikleri. Body Worlds gerçek bedenler sunmasıyla haklı bir ün kazanmış durumda. Serginin öğretici niteliği, ustaca sahnelenişi ve kendisini bilimle sanatın arakesitinde sunması övgüye değer. Ancak bunun ehlileştirilmiş bir arakesit olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerek. Exquisite Bodies’deki bedenler gerçek değil belki ama izleyicileriyle kurdukları ilişkiler aklı ve güzelliği olduğu kadar arzuyu, cinselliği, korkuyu, endişeyi ve hatta ölümü de içeren çok boyutlu bir gerçekliğin farkındalığını gündeme getiriyor. Gerçeklik sadece anlama yoluyla ulaşılacak arınmış ve arıtılmış bir düzlem değil çünkü.

karşı sayfada Body Worlds sergisi, İstanbul, Gunther von Hagens'in Body Worlds sergisi, Plastinasyon Enstitüsü, Heidelberg, Almanya, www.bodyworlds.com bu sayfada solda: Exquisite Bodies sergisinden Johann Remmelin, Stephanus Michel Spacher and Clopton Haver, A survey of the microcosme; or, The anatomy of the bodies of man and woman (D Midwinter and T Leigh: London, 1702) kitabından erkek anatomik figür, © Wellcome Library, London ortada: Exquisite Bodies sergisinden göğüs kafesinin kalp hizasından kesiti, © Joseph Towne c. 1827-79, Courtesy of The Gordon Museum, Kings College London sağda: Exquisite Bodies sergisinden “Anatomik Venüs”, iç organlarıyla uzanan kadın figürü, © Wellcome Library, London


yarışma - İnovasyon EKİM 2010 - XXI 24

Kendİ TUĞLANI KENDİN YAP Şerce Amerikan Üniversitesi'nde yardımcı doçent olan Ginger Krieg Dosier, biyolojik tuğla buluşuyla Metropolis dergisinin düzenlediği Next Generation (Gelecek Nesil) yarışmasında bu yıl birincilik ödülüne layık görüldü. Ginger Krieg Dosier

Yapılı çevre beton, cam, çelik ve ahşap gibi sınırlı sayıda geleneksel malzemeyle inşa edilir. Yenilenemeyen kaynaklar kullanılarak üretilen çelik ve beton bileşenleri yüksek iç enerjilere sahip. Ahşap sürdürülebilir bir şekilde üretilebilse bile kesimi, işlenmesi ve nakliyesi büyük miktarda karbondioksit salınımına, yüksek enerji ve yakıt tüketimine neden olur. Küresel karbon salınımının %40'ı inşaat sektöründen kaynaklanıyor, bunun büyük kısmı da malzeme üretimi ve imhası esnasında

gerçekleşiyor. Biyolojik olarak üretilmiş malzemeler çevreyi kirletmez ve yerel ekosistemin bir parçası oldukları için düşük iç enerjilere sahip olma potansiyeli taşır. Patojen olmayan Sporosarcina Pasteurii adlı sık rastlanan toprak bakterileri sulak alanlarda bulunur, gevşek kum tanelerini birbirine bağlayan biyolojik bir çimento üretir. Mikrobik yolla harekete geçirilmiş kalsit çökeltisi (MICP) denen işlem sonunda sertleşmiş bir malzeme oluşur. Bakteriler üre ve kalsiyum klorit çözeltisiyle karıştırılır. Bakteri üreyi bir enerji kaynağı olarak kullanarak amonyak ve karbondioksit üretir ve çözeltinin pH derecesini yükseltir.

pH derecesinin yükselmesiyle kalsiyum klorid ve karbondioksitten oluşan bir mineral tortu ortaya çıkar. Sonrasında bakteriler kalsiyun kloritin mineral iyonlarını hücre duvarına çekerek çekirdekleşme alanları olarak davranırlar. Mineral büyüme, kum taneleri arasındaki boşlukları doldurur, kumları birbirine biyolojik bir çimentoyla tutturur. Ortaya çıkan malzemenin yapısı ve fiziksel özellikleri doğal kum taşına benzer. Biyolojik çimento üretme işlemi birkaç günden daha az sürede tamamlanır. Yapı malzemesi üretmek için önerilen biyoloji mühendisliği metoduyla çevre kirlenmez, düşük iç enerjili malzemeler oluşur ve işlem 24-40° C arasında


yapı - pavyon - londra 25 XXI - EKİM 2010

bütün sıcaklıklarda meydana gelebilir. Geleneksel tuğla yapımı kömür ve odun gibi doğal malzemelerin yakılmasıyla gerçekleşebilir. Bu zorunluluk, karbondioksit salınımında artmaya ve sınırsız enerji kaynaklarına muhtaç olunmasına neden olur. Kum ve MICP bakterisiyle yerel üretilebilen ve çevre dostu olan bu yapı malzemesi doğal, yenilenebilir bir alternatif sunuyor. Biyolojik tuğla geleneksel kalıp yöntemleriyle ya da programlanmış malzeme kompozisyonu ile dijital aygıtlar kullanılarak üretilebilir. Üç boyutlu yazıcı teknolojilerinin kullanımı az atık üretmesi, bir dizi potansiyel malzeme barındırması, hata payının düşük olması ve sınırsız varyasyona

olanak tanıması nedenleriyle daha ekonomik. Dijital tuğla modelleri, büyümeye uygun mineral türlerine ve farklı boyutlardaki kum tanelerine uygun olarak tasarlanabilir. Bu araştırmanın beklenen sonuçları arasında yüksek iç enerjili geleneksel yolla üretilmiş tuğlaya bir alternatif sunarak atmosferdeki karbondioksit miktarını azaltmak yer alıyor. Bakterileri doğal yolla mineral tortular oluşturmak için kullanılan, yerel agregaya ve hızlı üretim tekniklerine başvuran bu araştırma yapı sektöründe küresel olarak kullanılabilecek yerel, ekolojik ve ekonomik bir yapı malzemesi yaratmayı ve üretmeyi hedefliyor.


sergİ - ürün tasarımı - İstanbul EKİM 2010 - XXI 26

ÇOCUKLARA GÜVENLİ EĞLENCE 7 Ekim’deki tek günlük seminerin ertesi günü açılacak ve 27 Ekim’e dek İTÜ Taşkışla’da açık kalacak İsveç Tohumları sergisi çocuklar için yapılmış tasarımlara odaklanıyor. Hülya Ertaş

Serginin küratörü Margarita Bergfeldt Matiz, çocukluğunu geçirdiği Kolombiya ile şu anda yaşamakta olduğu İsveç arasında çocuklara yaklaşım açısından büyük farklar olduğunu fark ettiğinde böylesi bir serginin düzenlenmesi için çalışmalara başlamış. Kendisi de çocuklar için tasarımlar yapan bir tasarım ofisine sahip olan Bergfeldt Matiz, serginin ana konseptini belirlemiş. İsveç’te Avrupa Birliği standartlarından da sıkı olan önlemler nedeniyle oldukça güvenli ürünler tasarlanıyor, diğer yandan da bu ürünlerin eğlenceli olması gerekiyor ki küçüklerin ilgisini çekebilsin. İşte serginin konsepti de tam bu noktaya odaklanıyor, hem güvenli hem de eğlenceli bir şekilde çocukların

yaratıcılığını ve öğrenme yetilerini tetikleyen ürünler ve mekanlar sergi kapsamına alınmış. 30 farklı İsveç firmasının 50 adet ürününün seçildiği sergide yer alanlar oldukça farklı ölçeklerde karşımıza çıkıyor: Mama kabından mobilyaya, çocuk parkından okumayı öğrenmelerine yardımcı olan televizyon programına, şırıngadan emzirme tişörtüne dek farklı ölçek ve işlevlerde tasarımlar sergi kapsamına alınmış. Bu ürünler yalnızca çocuklar için daha güvenli ve eğlenceli ortamlar yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda ebeveynlerinin çocuk yetiştirme esnasında karşılaşabilecekleri zorlukları aşmalarına da yardımcı oluyor. Örneğin Ergonomidesign’ın Brio için tasarlamış olduğu Go adlı bebek arabası, bebekler için rahat bir yatma ve oturma alanı sağlarken ebeveynleri için de kolay bir sürüş ve kullanışlı bir depolama biçimi sunuyor. Bunun gibi bir diğer örnek de günlük yaşam esnasında bebeğini

emzirmek isteyen anneye kolaylık ve mahremiyet sunan, üst kısmı çift katlı emzirme tişörtü. Sergi bugüne dek Mexico City, Bogota, Berlin, Sao Paulo, Moskova gibi farklı kentlerde gösterilmiş. Her bir kent için seçilen ürünler yeniden düzenlenmiyor ancak küratör Bergfeldt Matiz’in ilginç bulduğu yeni ürünler eklenerek serginin içeriği zenginleştiriliyor, İstanbul’a da üç yeni ürün gelecek. Diğer yandan sergi, her defasında bir seminer ve atölye çalışması programıyla destekleniyor. İşbirliği yapıyor oldukları yerel kurumlarla görüşerek seminer içeriğini belirliyor ve mümkün olduğunca yerel konuşmacılara yer vermeye çalışıyorlar. Ancak İstanbul’daki seminerin yalnızca bir konuşması Türkiye'den katılımcılar tarafından gerçekleştirilecek, çünkü çocuklar için tasarım üzerine burada çalışma yapan kişi sayısı yok denecek kadar az. Atölye çalışması ise şu anda



EKİM 2010 - XXI 28

sergİ - ürün tasarımı - İstanbul

Stokholm’de bir toplu konut içinde yer alan dört farklı noktadaki birer temayla eğlenceli oyun alanlarına çeviren ve bunu hazır oyun elemanlarıyla değil de daha çok kendi tasarlayıp ürettikleri çeşitli strüktürlerle gerçekleştiren Mats Westerberg ve Ivan Inkapööl tarafından gerçekleştirilecek. Böylesi bir serginin İsveç’ten çıkmasına pek de şaşırmamak gerek. Sosyal bir devlet olan İsveç’te kadınların doğum izni 1,5 yıla, erkeklerinkiyse üç aya dek uzayabiliyor. Bu nedenle çocuklarıyla doğrudan kendileri ilgilenebilen ebeveynler onların gelişimine çok büyük özen gösteriyorlar. Bu özen de çocuklar için böylesi bir tasarım endüstrisinin gelişimine ön ayak olmuş. Çocuklar için düzenlenen kütüphaneler, temalı oyun parkları, çocuk evleri gibi birçok mekan farklı yaş gruplarına hitap ediyor, bu da ebeveynleri evde oturup tek başlarına çocuk yetiştirmektense büyük bir topluluk içinde, sokaklarda birlikte vakit geçirmeye yönlendiriyor. Sokaklarda bebek arabalarıyla dolaşan çok sayıda annebabaya rastlamak mümkün. Bu tasarım endüstrisinin bir diğer önemli özelliği de cinsiyet ayrımı yapmama konusunda gösterdiği büyük özen. Türkiye’de neredeyse kanıksadığımız kızlara kırmızı, erkeklere mavi renk; kızlara oyuncak bebek, evcilik oyuncakları, erkeklere silah ve araba ayrımı İsveç’te kesinlikle yok. Çocuk giyiminden, eşyalarına, mobilyalarına ve oyuncaklarına dek her ürün üniseks. Diğer yandan bu kadar gelişmiş bir endüstri olmasına rağmen özellikle oyuncaklarda başvurulan tasarım dili oldukça yalın ve basit. Bunun ana nedeni de oyuncağın çocuğun vakit geçirip oyalanacağı bir nesneden ziyade öğrenmesine ve yaratıcılığına aracılık edecek bir yardımcı olarak görülmesi. İsveç Tohumları sergisinden belli ki öğreneceğimiz çok şey var, öncelikle çocuğa yaklaşım konusunda. Çocukların kullanıyor oldukları nesneler ve mekanların gerçekten onlar için tasarlanması fikrini benimsemeye başlamakla işe başlayabiliriz.

Sergi adı: İsveç Tohumları Yer: İTÜ Taşkışla, 102 Tarih: 8 - 27 Ekim Proje yönetmeni: Sylvia Augustinsson Küratör, sergi tasarımı ve grafik tasarım: Margarita Bergfeldt Matiz Uzman: Prof. Kerstin Wickman Kurumlar: İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü, İsveç Başkonsolosluğu İstanbul, İsveç Enstitüsü

önceki sayfada üstte solda: Sandalye Parapu, tasarımcı: CKR (Claesson Koivisto Rune), firma: Södra üstte ortada: Çocuk arabası Brio Go, tasarımcı: Ergonomidesign (Pelle Reinius, Oskar Juhlin, Ulrika Ewerman, Anna Carell, Peter Ejvinsson, Jakob Boije, Marcus Gabrielsson ve August Michael), firma: Brio sağda: Solucan çıngırak Kalikå, tasarımcı: Anne Zapel, Lisa Laster, Åke Cedrholm, firma: Kalikå altta solda: Bebek oyuncağı Spin and Wobble, tasarımcı: Milan Kosovic, firma: Brio altta ortada: Sırt çantası Kånken Mini, tasarımcı: Fjällräven, firma: Fjällräven

bu sayfada solda: Kanguru Babybjörn Synergy, tasarımcı: Ergonomidesign, firma: BabyBjörn solda ortada: Emzirme giysisi Boob, tasarımcı: Mia Seipel, firma: Boob solda altta: Vasa Parkı, Stokholm, tasarımcı:Grontmij Peyzaj Mimarları altta: Yumuşak yastık ve oyun halısı Dream Bag, tasarımcı: Kasper Medin ve Ulrika E. Engberg, firma: Little Red Stuga altta ortada: Şırınga Genotropin Pen, tasarımcı: Ergonomidesign, firma: Pfizer en altta: Ruff, tasarımcı: Annika Oskarsson, Thomas Nordström, firma: Oskarson Nordström



Yapı - konut - nanhaı EKİM 2010 - XXI 30

fotoğraflar: Chaoyin Yang ve Yan Meng

GELENEKSELDEN KENTSELE Düşük gelirliler için konut olarak tasarlanan proje, Hakka halkına özgü tulou tipolojisinin kente uyarlanmasıyla ve modern gereksinimlere göre yeniden düzenlenmesiyle kurgulanmış. Urbanus

kentsel tulou

urbanus

Tulou, Hakka halkına özgü bir konut tipi. Kent ile kır arasında konumlanan ve yaşama, depolama, alışveriş, ruhani ve kamusal eğlence işlevlerini tek bir yapı kütlesinde birleştiren komün bir konut tipi. Tulou'daki geleneksel birimler, tıpkı modern beton yurt yapılarındaki gibi ama daha fazla sosyal etkileşime olanak sağlayacak şekilde yapının dış çeperi boyunca eşit olarak yerleştirilir. Her ne kadar böylesi bir yapı tipi düşük gelirliler için konut için çok uygun olsa da, tulou'nun biçim ve tarzını basit bir şekilde aynen kopyalamak düşük gelirliler için konut tasarımımız için iyi bir çözüm olmayacaktı. Bununla birlikte tulou'dan

öğrenerek düşük gelirli aileler arasında topluluk ruhunu koruyarak yeni bir yapı üretilebilir. Modern kentlere “yeni bir tulou” önererek, biçim ve bütçeyi dikkatlice deneylerden geçirerek konvansiyonel kentsel tasarımın ötesine geçilebilir. Bu deneylerle tulou'yu mevcut kentsel doku -yeşil alanlar, üstgeçitler, otobanlar, kentleşme nedeniyle boş kalmış artık alanlar- içine eklemleyebileceğimiz yolları araştırdık. Artık alanların maliyeti devlet teşvikleri sayesinde oldukça düşük, bu da düşük gelirliler için konut geliştirilmesinde çok önemli bir etken. Her bir tulou'nun birbirine yakın duruşu bir yandan kullanıcıların dış ortamın gürültüsünden ve karmaşasından korunmasına yardımcı olurken diğer yandan da daha samimi ve konforlu bir iç ortam yaratıyor.


Yapı - konut - nanhaı 31 XXI - EKİM 2010

karşı sayfada Tasarım sürecinden eskiz bu sayfada sol sırada: Çağdaş tulou'nun kentsel dokuyla ilişkisi sağ sırada: Yapının geçirgen cephe yüzeyi


Yapı - konut - nanhaı EKİM 2010 - XXI 32

Geleneksel Hakka tulou yapılarının yaşama kültürünü düşük gelirli konut konseptiyle birleştirmek yalnızca akademik bir mesele değil, bu aynı zamanda önemli bir sosyal mesele. Yoksulların yaşam koşulları kamunun ilgisini gittikçe daha fazla çekiyor. Tulou modern kente verimli bir şekilde nasıl uyarlanabilir? Bu soru üzerine kurgulanan araştırma, geniş kapsamlı analizler ve teorikten pratiğe süreklilik gösteren incelemelerle yapıldı. Araştırma, tulou yapılarının boyutlarını, mekan dokularını ve işlevlerini inceledi. Ayrıca bu geleneksel tipolojinin içine yeni kentsel öğeler yerleştirmeye ve bu iki paradigma arasındaki gerilimi dengelemeye çalıştık. Sonuçta, yalnızca tulou'nun yapılabilirliğini ve kullanışlılığını fark etmekle kalmadık, aynı zamanda kentsel forma dair bir deneyim ve derin bir anlayış da edinmiş olduk.

maketler



önceki sayfada İç avlulardan görünümler

EKİM 2010 - XXI 34

Yapı - konut - nanhaı

bu sayfada sağda: Düşük gelirliler için geliştirilmiş olan konutların depolama çözümleri altta: Konut tiplerinin planları ve perspektifleri altta ortada: Kentsel Tulou'daki gündelik yaşamdan kareler

tasarım sürecinden eskiz

tasarım sürecinden yoğunluk araştırmaları



Yapı - konut - nanhaı

zemin kat planı

1. kat planı

3.-4. kat planı

EKİM 2010 - XXI 36

tipoloji araştırmaları

vaziyet planı

patlatılmış perspektif

urbanus Ortakları Liu Xiaodu, Meng Yan ve Wang Hui tarafından yönetilen Urbanus Architecture and Design, yeni binyılda kent planlaması ve mimarlık için stratejiler geliştiren bir düşünce kuruluşu. Pekin ve Şenzen'de ofisleri bulunan Urbanus müze, ofis ve konut gibi farklı işlevlerde yapılar tamamladı. Dünyanın farklı yerlerinde sergilerde ve mimari yayınlarda yer aldılar.

proje adı: Kentsel Tulou mimari tasarım: Urbanus proje konumu: Nanhai, Guangdong proje tarihi: 2005-2008 yapım tarihi: 2006-2008 büyüklük: 13.711 m2 işveren: Shenzhen Vanke Real Estate Co.,Ltd



yapı - apartman - İstanbul EKİM 2010 - XXI 38

fotoğraflar: Cemal Emden

prİzma APARTMAN Bir apartmanlar bölgesi olan Bostancı'da Can Çinici'nin tasarladığı yeni apartman, kendisini net bir kütle olarak gösteriyor. Can Çinici

Bostancı'da apartman

çinici mimarlık

Kentin büyük kalabalıklarının yaşadığı sıradan konut alanlarının fiziksel niteliğini doğrudan belirleyen, her zaman göz önünde olduğu kadar her nedense hep göz ardı edilen “tek parsel üzerinde yeni yapı yapma” faaliyeti aşağıdaki dokümantasyonu ve metni yayınlanan işin esas konusunu oluşturuyor. YER Kadıköy, Bostancı’da, birbirleriyle benzer gibi gözüken ancak her biri farklı büyüklük ve geometride olan

parsellerden oluşan, aşırı bürokratik ve sayısal kriterlerle çalışan ancak hiçbir kentsel mimari öngörüye dayanmayan imar planlarıyla geliştirilmekte olan, yüksek yoğunluklu bir ”apartmanlar bölgesi” olma yolunda hızla dönüşen bir alanda; iskele ve sahile erişimi oldukça kolay, manzara olanaklarına sahip bir köşe parsel. Alan: 790 m2, KAKS: 2.07 PROBLEM Arsaya özgü imar durumunun elverdiği en geniş alanı elde ederek, günümüzde geçerli olan gayrimenkul kodlarına uyarak üç oda ve bir yaşama mekanlı en çok sayıda konut sayısını elde etmek; mevcut imar şartlarının


yapı - apartman - İstanbul 39 XXI - EKİM 2010

karşı sayfada Giriş saçağı bu sayfada Yapının doluluk-boşluk oranları konumuna göre düzenlenmiş olan cepheleri


tanıdığı olanakları iyi kullanmak; parsel büyüklükleri çekme mesafeleri - yoğunluk arasındaki uyumsuzluklardan kaynaklanan yakın çevresindeki “oransızlıklar”dan uzak kalmaya çalışmak; bölgede zemin kotlarında gözlemlenen dükkan ve konut işlevleri arasında kararsızlıkların yol açtığı “tanımsızlık hissi”nin karşısında duran bir yapı tasarlamak; bunları yaparken bağlamdan soyutlanmamak.

EKİM 2010 - XXI 40

yapı - apartman - İstanbul

FORM Bina kütlesi sadece bir dikdörtgenler prizması ile sınırlı tutuldu ve çıkma yapılmadı. Plan kurgusunda asansör şaftı ortaya alınarak merdivenler ve ıslak hacimler binanın arka köşelerine doğru çekildi; salon ve odalar yola bakan cephelere yerleştirildi. Pencerelerin düzeni, daireleri hem üç, hem iki odalı olarak tasarlamaya elverişli olacak şekilde kurgulandı.

bu sayfada Giriş holü

Köşe parsel olma özelliği kütle üzerinde okunaklı kılındı; en yakın komşu binalara bakan yan ve arka cephelerde beyaz sıvalı geniş masif duvarlar, yollara bakan diğer iki cephede de geniş açıklıklar ve gri seramik kaplı yüzeyler oluşturuldu.

karşı sayfada üstte: Korkuluk detayı, fotoğraf: Can Çinici altta: Yangın merdiveni, fotoğraf: Can Çinici

Zemin kotu, etrafta çokça rastlanan eğilimin aksine konut ve ticaret işlevlerinden arındırıldı, boşaltılarak, açık

ve sert zeminli bir giriş bahçesi niteliğine kavuşturuldu. Bu alanda güvenlik, bekleme, zil, posta kutuları gibi apartman giriş işlevlerini barındıran camlı bir giriş holü bulunuyor. Altı boşaltılmış bu prizmatik bloğa sokaktan yaya girişi, dolaylı olarak yandan ince bir saçak ile alındı. Yan ve arka bahçeye bakış vererek gerçekleşen bu giriş deneyimi oldukça geniş bir görüş alanını kapsıyor. Böylesi bir deneyim, giriş sekansını olabildiğince uzatmanın yanı sıra bir anlamda bloğun üst katlarındaki yoğunluğunu dengeleyici bir işlev de görüyor. Araç girişi ise yaya girişi ile çakışmayacak şekilde diğer yoldan alındı, buradan bir rampa ile bodrum kattaki kapalı otoparka iniş sağlandı. Vurguyu binanın kendisinden çok boşluğa, oranlara, bahçeye, ara mekanlara ve geçişlere yapmak için her yerde beyaz ve gri tonları kullanıldı. Otopark ve yangın merdiveni gibi işlevsel alanlarda sadece dolgu duvarlara sıva uygulanarak betonarme kısımlar olduğu gibi bırakıldı. Bahçe duvarları genel kompozisyonun bir parçası haline getirildi; çöp nişi ve yazı yerleri bu duvarların uzantıları olarak ele alınarak bahçe duvarlarının sokak ile kurduğu ilişkinin daha geçirgen olması hedeflendi.


yapı - apartman - İstanbul

vaziyet planı can çinici 1962'de doğdu. ODTÜ (1989) ve Londra Architectural Association'da (1991) eğitim gördü. Katıldığı ulusal ve uluslararası yarışmalarda pek çok ödül kazandı. 1994’de Isparta Forum ve Rekreasyon Merkezi Önerisi ile proje dalında 4. Ulusal Mimarlık Ödülü'nü, 1995’de TBMM Cami ile Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü (B. Çinici ile beraber), 1999’da Tepe Mimarlık Vakfı Ödülü’nü aldı. 1995'ten beri atölye yürütücüsü ve jüri üyesi olarak ODTÜ, YTÜ ve Bilgi Üniversitesi’nde görev aldı. Birçok sergi, TV ve radyo programına katıldı. Halen Çinici Mimarlık Ltd. bünyesinde çalışmalarını sürdürmekte.

41 XXI - EKİM 2010

işveren: Eryapı / Yimtaş (Ertuğrul Yazıcı, Hüseyin Gültekin) mimari: Can Çinici / Çinici Mimarlık Ltd. yardımcı mimar: Selim Koytak statik: Osman Tümerdem tesisat: Çoşkun Özbaş elektrik: İsmet Defne şantiye şefi: Nevzat Karabulut kalfa: İskender Akyürek proje tarihi: 2007 inşaat tarihi: 2008 - 2010


2010 XII. Ulusal Mimarlık Ödülü Adayı olan Tarman Ofisi binası, mimarı İbrahim Eyup’ün kendi kendine yöneltip yanıtını aradığı kentsel sorularla şekillenmiş. Soru 1: Düzensiz ve çarpık yapılaşmanın olduğu bir bölgede mevcut bir yapı, zamanın izlerini üzerinde taşıyarak, brüt ve yalın halde düzenlenerek karmaşıklığın içinde sakin davranabilir mi?

EKİM 2010 - XXI 42

proje - ofİs - İstanbul

EKLE BÜTÜN

Soru 2: Ek olacak yeni yapı, eski yapıdan bir fuga ile ayrılarak basit bir prizma olabilir mi; gözü yormayan, çevreye ve iklimsel koşulara ayak uyduran, düzgün, basit ve sade bir yapı olabilir mi? Soru 3: İki yapı arasında bir kesit (fuga-cam prizma) ile her iki yapının ortak çözülebilmesi, daha sonra farklı kullanımlara da olanak vermesi, kendi kendini ısıtıp soğutabilmesi, görsel sürekliliğinin devam etmesi sağlanabilir mi? Bu çözümün getirdiği kolaylık ile her iki yapıda da alternatif enerji oluşumları sağlanabilir mi?

tarman ofİsİ

ibrahim eyup

Bu üç soruyla başladık konuya. Aslında her soru, cevaplarını da içinde barındırıyor. Kadıköy-Hasanpaşa’da, Kurbağalı Dere kenarında çarpık yapılaşmanın yoğun olduğu ve kısmen koruma altında olan bir bölgede nasıl davranılacağı oldukça zor bir konuydu. Diğer bir zorluk ise mevcut olan ve

yeni yapılacak yapının birlikte kurgulanması ve ofis dışında farklı kullanımlara da dönüşebilir olmasıydı. Proje iki kısımdan oluşuyor: Birincisi var olan yapının iyileştirilmesi, ikincisiyse hemen yanındaki alana yeni ofisin yapılması. Bu yeni yapının aslında mevcut yapıya ek gibi düşünülerek içinin tek bir hacim olarak çalışması hedeflendi. Mevcut yapının sadece taşıyıcı sistemi ve döşemeleri korundu, cephesi ise doğrama bölüntülerine sadık kalınarak brüt betondan yeniden oluşturuldu. Yeni yapı ise mevcut yapıdan bir fuga ile ayrıldı. Bu fuga her iki yapının çekirdeğinin bir olmasını sağladı, aynı zamanda ön sokak ile derenin görsel bütünlüğünü korudu. Bu fuga ve çekirdek çözümü, iç kullanımlarının farklı kullanımlara izin verecek şekilde bölüntüsüz ve tek bir hacim olarak oluşmasını sağladı. Yeni yapının ek olduğunun okunması, sokak gürültüsünden korunması, gün ışığının kontrollü içeri girmesi için bu kütle ahşap bir ızgarayla kaplandı. Yeşil çatı ile komşu duvarını yeşil duvar yaparak ve yapının ayaklar üzerinde olması sağlanarak yeşilin korunması ve artırılması hedeflendi. Her şeyi brüt ve malzemenin doğasına saygı göstererek oluşturduğumuz bu yapının Hasanpaşa ve çevresinin karmaşıklığı, bozukluğu içinde sakin, basit ve sade davranması ve çevresel kirlenmeden biraz olsun arınması bizim için önemliydi.


yönlenme

ana kararlar

dolu-boş ilişkisi

sokak ile dere tarafının ve sokağın kendi içinde bütünlüğü

güneşten korunma ve alternatif ısınma

yapının kendi kendini soğutması ve havasını temizlemesi

maksimum yeşil alan yaratma

yapısal gürültü çözümü

43 XXI - EKİM 2010

konum

proje - ofİs - İstanbul

proje sonrası görünümler

proje öncesi görünüm


ahmet rasim sokak silueti

ibrahim eyup 1978 Gümüşhane doğumlu İbrahim Eyup, 2001’de Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. 2001’de YTÜ’de ve 2003’de İTÜ’de yüksek lisans eğitimine başladı fakat tamamlamadı. 2001 - 2008 arası Nevzat Sayın ile çalıştı. 2008 yılında Eyusta Tasarım Atölyesi’ni kurdu. Üniversitelerde jüri üyeliği ve atölye yürütücülüğü yaptı.

EKİM 2010 - XXI 44

proje - ofİs - İstanbul

proje grubu: İbrahim Eyup işveren: Tarman İnşaat yapımcı: Tarman İnşaat iç mekan tasarımı: İbrahim Eyup peyzaj: İbrahim Eyup statik: Batu Tarman proje tarihi: 2009 proje konumu: Hasanpaşa, Kadıköy arazi alanı: 281 m2 inşaat alanı: 500 m2 yapım türü: Betonarme karkas

bahçeden görünüş

vaziyet planı



yenİleme - ofİs - yalova

fotoğraflar: Reha Arcan

paslanarak yaşayan Ak-tops Genel Müdürlük Binası’nın paslanmış sac kaplı cephesindeki asimetrik düzen, simetrik kütlesine zıtlık oluşturması amacıyla tasarlanmış.

EKİM 2010 - XXI 46

İrem Senemoğlu

Akkök grup şirketlerinden Ak-tops’un yaklaşık 330 metrekarelik kullanım alanına sahip genel müdürlük binası Mayıs 2010’da tamamlanarak hizmete açıldı. Mevcut yapı tek katlı olmasına rağmen, yapının büyük bir deprem geçirmiş olması göz önüne alınarak, kolon ve kirişlerine kadar tümü soyuldu. Güçlendirme yaparken aynı grubun kardeş firmalarından Aksa Akrilik'in üretimi olan karbon elyaf ve epoksi kullanıldı. Dış cephede kullanılan paslanmış sac, uzun yıllardır uygulamayı istediğimiz bir üründü. Sıradanlıktan uzak ve farklı bu proje Akkök Holding yönetiminden Ayça Dinçkök'ün desteğiyle hayata geçirildi. Simetrik bir kütleye sahip binanın cephesine asimetrik doğrama izleri önerdik.

Ak-tops Genel Müdürlük Binası

senemoğlu mimarlık

Yönetim binasını kendisini çerçeveleyen fabrikadan koparmamak ana kararlarımızdan biriydi. Genişletilerek yere kadar açılan doğramalara ve zeminde kullanılan beton döşemeye, iç-dış mekan

ilişkisini kuvvetlendirmek için başvurduk. Ofis zeminlerinde kullanılan beton, aynı zamanda fabrika zeminlerinin uzantısını oluşturması nedeniyle seçildi. Ak-tops Dış Cephe Kaplaması Ak-tops'un dış cephesinde kullandığımız paslanan sac, uzun yıllardır kullanmayı istediğimiz bir malzemeydi. Bu yaşayan malzeme, cepheye takılışından itibaren her gün farklılaşan bir renge bürünüyor. Yurtdışındaki mimarların yıllardır kullandığı bir malzeme olmasına rağmen Türkiye’deki müşterilerin muhafazakar duruşları yüzünden kullanılması zor bir malzeme. Normalde yurtdışında cephelerde çoğunlukla kullanılan sac, COR-TEN'dir. COR-TEN, sac içinde bakır oranı fazla olan bir malzeme ve havayla tepkimeye girerek paslanıp sacı koruyan bir katman oluşturuyor. Ak-tops'un dış cephesi bu malzemeyi ithal edecek kadar büyük olmadığı için normalden daha kalın, 3 mm'lik saclar kullanıldı. Paslanma süreci bizim için renk olarak sonlandığı zaman, üzerine polyester bazlı yarı mat bir koruyucu cila sürülerek cephe hava şartlarına karşı korunacak.


Cepheyi ilk yaptığımızda siyah demir rengi gözükeceği için bu süreci hızlandırmak adına su ve asit karışımıyla önce sacları yıkadık. Sonra asidin demir üzerindeki etkisinin sürmesini engellemek için sacı suyla duruladık ve cepheye montajını yaptık. Bu işlem cephenin hızlıca paslanmasını sağlamakta çok işe yaradı.

Binanın yapılışından bugüne kadar her gün farklı tepkiler aldık. Ne renge boyanacağını soranların bakışları altında sabırla bekledik. Sonunda cephe bugünkü halini alınca malzeme, onu sevenler ve sevmeyenlerin farklı yorumlarına konu oldu. İlginç bir şekilde ilk montaj anında korkarak bakanlar son halini aldığında malzemeyi beğendiklerini itiraf ettiler.

karşı sayfada Yapının görünümü bu sayfada üstte ve solda: Fabrikayı anımsatmak üzere genel müdürlük binasında da sürdürülen beton zemin solda üstte ve solda en üstte: Fabrika binasıyla iletişimini korumak adına yapının yere kadar uzatılan doğramaları

47 XXI - EKİM 2010

Bu malzemeyi kullanma şansını bize sağlayan kişi değişime açık, yeni malzeme ve fikirlere her zaman pozitif yaklaşan Akkök yönetiminden Ayça Dinçkök. Ak-tops Genel Müdürü Celal Özel de bütün tasarım aşaması boyunca önerilerimize destek olarak proje ve uygulama aşamasına katkıda bulundu.

yenİleme - ofİs - yalova

Bu malzeme son yıllarda, her alanda söylemi artan sürdürülebilirlik yaklaşımına bir gönderme. Uzun yıllar içinde çürüyüp gitmesi ve sac plakaların yenileriyle değiştirilip yeniden aynı rengi ve dokuyu kazanması hayatın değişimine farklı bir bakış getiriyor.


EKİM 2010 - XXI 48

yenİleme - ofİs - yalova

cephe eskizleri

plan

ön görünüş

yan görünüş

senemoğlu mimarlık 1998 yılında İrem ve Emre Senemoğlu tarafından kurulan Senemoğlu Mimarlık; mimari ve iç mimari proje tasarımları, proje kontrol ve mühendislik koordinasyon danışmanlığı ve uygulamalar yapmaktadır. Tasarım anlayışlarını, işlevsellik ve tasarımı bir arada düşünerek, mimari ve iç mekan bütünlüğünü sağlamak olarak tanımlayan İrem ve Emre Senemoğlu; “Geriye dönüp baktığımızda farklı zaman dilimlerinde, farklı mekanlarda aynı kişiler ya da aynı firmalar ile devam eden işlerimizin olması; tasarım, estetik, uygulama kalitesi, pozitif bakış açısı ile gelen süreklilik; tasarım anlayışımızı 'kurumsal mimari' olarak adlandırdığımız bir çerçeveye oturttu.” diye belirtiyorlar. proje adı: Ak-tops idari bina proje yeri: Taşköprü Mevkii, Yalova proje mimarı: Senemoğlu Mimarlık tasarım ekibi: İrem & Emre Senemoğlu yardımcı mimarlar: Selin Yenel, Seda Gecü işveren: Ak-tops Tekstil San. A.Ş. proje tarihi: 2008 yapım tarihi: 2010 arsa alanı: 500 m2 toplam inşaat alanı: 330 m2 elektrik projesi: Birfen Elektrik, Yalova mekanik projesi: Teknikel Klima, Yalova peyzaj projesi: Senemoğlu Mimarlık yapım türü: Betonarme engelli erişimine uygunluğu: Uygun



İç mekan - mağaza - İstanbul EKİM 2010 - XXI 50

DAVETKAR TEKNOLOJİ Vatan Notebook mağazaları, provoke eden ve içeriye davet eden yeni tasarımlarıyla müşterilerine farklı bir deneyim sunuyor. Mağazaların bu yeni yapısını, kurumsal kimlik ve iç mekan tasarımını gerçekleştiren 'i-am' Associates Istanbul ekibinden Ertuğrul Yurdakul ve Zeynep Durukan anlattı. Elif Esmez

Vatan Notebook Mağazaları

'ı-am' assocıates ıstanbul

Vatan firması ile işbirliğiniz nasıl başladı? Firmanın sizden isteği tam olarak neydi? Vatan Bilgisayar'la ilk tanışmamız iki buçuk sene öncesine dayanıyor. Ama o zaman somut bir fikir üzerinde bir proje vücut bulmamıştı. Bir sene sonra firmanın Genel Müdür Yardımcısı Ferhan Bey bizimle iletişime geçti. Kentten uzak noktalarda konumlanan mağazalarından çıkıp kentin içine girmek istiyorlardı. Hedef, ortalama 100 metrekarelik sadece dizüstü bilgisayar satan mağazalarla alışveriş merkezlerinin içine girerek müşteriye yakınlaşmaktı. Biz de bu noktada onlara hem müşteri kitlesinin kent içinde farklılaşmasından hem de konumlanmak istedikleri alışveriş merkezlerinde 100 metrekarelik mağazalarının yanında 1000 metrekarelik mağazası bulunan rakipleriyle ciddi bir rekabet içerisine

gireceklerinden; fark yaratmamız ve gelen müşteriyi provoke etmemiz gerektiğini belirttik. Firmadan gelen talep doğrultusunda var olan teknoloji mağazalarından farklılaşmak adına tasarımda nasıl bir yol izlendi? Var olan teknoloji mağazaları bugüne kadar yüksek beklentileri olan ve teknoloji konusunda uzman kişilere cevap verebilen yerlerdi. Biz ise alışveriş merkezlerinde konumlanırken insanların hayat tarzlarına da hitap edebilmeye odaklandık. Oluşturduğumuz amaç doğrultusunda bu yeni mağazaları nasıl şekillendirebiliriz diye düşünürken bir taraftan da firmanın özellikle dizüstü bilgisayar teknolojisi konusundaki uzmanlığına da yer vererek tasarımımızı şekillendirdik. Firmanın var olan teknoloji simgesi ve köklü kurumsal geçmişini aynen koruyarak fikri logoya da yansıttık. Böylece hayat tarzı ile teknolojinin iç içe geçtiği bir form ortaya koyduk. Mekanın genelinde bir moda mağazası fikrinden yola çıkıldı. Buradan ilham alarak bunu teknoloji


İç mekan - mağaza - İstanbul

arka sayfada en üstte: Yazı karakterleri üstte: Firma için tasarlanan logo alternatifleri ortada, altta ve en altta: Mağaza duvarlarında yer alan grafik anlatımlar

ürünlerinin satıldığı bir mağazaya nasıl adapte edebiliriz diye düşünmeye başladık. Bu fikri mekanda bazı detaylarla da destekledik. Örneğin mekanda ürünlerin depolandığı dolapları, daha çok bir ayakkabı mağazasında rastladığımız kayar dolap mantığında tasarladık. Satın alınan ürünler, müşteriye hemen bu dolaplardan ürün poşetine koyup veriliyor ve bu aslında burada bir deneyimin de oluşmasına olanak tanıyor. Sürece müşteriyi kattığınız sürece onun tekrar o deneyimi yaşamak için o mağazaya gelişini de garantilemiş oluyorsunuz. Biz tasarım yaparken sadece iç mekan

tasarımı değil, bu tasarımla beraber bütün süreci de tanımlıyoruz. Çünkü o zaman size olumlu geri dönüşler oluyor. Gelen kişi o anı anlatıyor ve o an üzerinden bir şekilde bağlılık yaratmış olunuyor. Aslında Starbucks'a gelenlerin, buraya sadece kahvesi güzel diye değil, oradaki o deneyimi yaşamak için gidiyor olması gibi. Burada da asıl yapmak istediğimiz güzel bir mekan yaratmaktan çok, gelen müşteriyi karşılayan satış personelinin mekan içerisinde nerede duracağından, ürünlerin mekandaki konumlandırılmasına kadar her şeyiyle o deneyimi tasarlamaktı.

Aslında mağazaların vitrinlerine baktığımızda da alışılagelmişin dışında bir fikrin yansıtıldığını görüyoruz. İnsanlar için dizüstü bilgisayarlar artık kişiselleştirilmiş oyuncakları olmuş durumda. Müzikleri, fotoğrafları, yazıları, kişisel tüm dosyaları burada depoluyorlar. Biz de dizüstü bilgisayarların insanlar için bir hayat tarzı olduğu fikrini vurgulamak istiyorduk. Vitrin için de kafamızda sezonluk değiştirilebilecek, farklı şekillerde dizüstü bilgisayar kullanan mankenler yerleştirmek gibi bir fikir belirdi. Firma da bu tarz yenilikçi ve dikkat

51 XXI - EKİM 2010

karşı ve bu sayfada Mağazadan görünümler


çeken işler yapmayı sevdiği ve bu konuda açık olduğu için bu fikrimizi gerçekleştirebildik. Gerek mağaza içerisindeki grafik anlatımlarda gerekse firmanın logosunda kullandığınız grafik dilden bahseder misiniz? Genelde teknoloji sektöründe kullanılan grafik tasarım diline baktığınızda çok teknik bir dilin kullanıldığını görürüz. Biz ise burada kontrastlı bir dil yaratmaya çalıştık. İlk denemelerimizde el yazısıyla yazılan yazı tipleri ve karalamalar üzerine odaklandık.

EKİM 2010 - XXI 52

İç mekan - mağaza - İstanbul

Bunun yanı sıra yine mağazaların içerisinde kullanılan grafik anlatımlarda yer alan insan imajlarını da bu tasarıma dahil ettik. Mağaza içinde yer alan açıklayıcı grafikleri kullanırken kullandığımız dilin gelenlerle olabildiğince iletişim kuran ve onları ürünleri deneyimlemeye iten bir dil olmasına özen gösterdik. Çünkü artık kullanıcılar ürünleri dokunarak ve test ederek alıp almayacağına karar vermek istiyorlar. Örneğin Ikea'nın çok açıklayıcı net bir dili vardır ve biz de aynı şeyi burada açıklayıcı grafik dilimizde kullanmaya çalıştık. Mekan içerisindeki alan tanımları nasıl oluşturuldu? Vitrinden başlayıp içeride de devam eden renk kodlamalarıyla yönlendirme, aslında bizim hep gücüne inandığımız bir durum. Vatan Notebook mağazaları da ortalama 100 metrekarelik küçük mekanlar. Mekan içinde alan tanımlarının belirgin olmasının müşteri açısından alışverişi kolaylaştırdığına inanıyoruz. Dolayısıyla aydınlatmayı, zemini ve tavanı alan tanımlarını yapmak üzere kullanıyoruz. Mekanı, yönlendirme elemanlarıyla boğmak yerine farklı renk kodlarıyla o ayrımları yapmaya çalıştık ve hemen giriş sahasında personelin müşteriyle ilk karşılaştığı yer olan sergileme bankolarında bu yönlendirmeyi tanımladık. Üç bankoda ürünler farklılaşmaya başladığı için personel buradan müşteriyi yönlendirmeye başlıyor. Aynı yönlendirmeye grafik dilde de yer verdik. Müşteriler için tasarlanan bu yeni deneyimin firmaya getirilerinden bahseder misiniz? Daha ucuz satış yapan bir marka olmak bir imaj değil. Bizce önemli olan ve tasarımlarımızda özen gösterdiğimiz; müşterilerin daha fazla para vermeyi göze alacağı bir marka olarak pazarda konumlanmak ve bunu hem tasarım diliyle hem de çalışanlarla destekleyebilmek, müşteride o izi bırakabilmek ve bağlılığı sağlayabilmek. Müşteriler için ne kadar alışveriş edilebilir mekanlar yaratırsanız kendilerini o kadar rahat hisseder ve içeride o kadar zaman geçirirler. Diğer yandan bu anlık satışlarda da müşteriyi daha çok bulabilirsiniz. Markanın böyle farklı bir konseptle alışveriş merkezlerine girmesi biraz da cesaret gerektiren bir durumdu. Ancak çok büyük oranda başarıya ulaşıldı.



İç mekan - mağaza - İstanbul EKİM 2010 - XXI 54

‘ı-am’ assocıates ıstanbul Londra’daki ‘i-am’in kurucularının Ertuğrul Yurdakul ve Emre Kuzlu ile tanışmasının ardından ortaklık yoluyla İstanbul’da üç yıl önce kurulan ‘i-am’ Associates İstanbul’un uzmanlık alanı deneyim tasarımı. Bir markanın kurumsal kimliğini, mesajlarını, mağaza ve ürün tasarımlarını tek elden çıkarmayı; paket bir deneyimle duygusal bağlılık yaratarak satın alımı hızlandırmayı hedefliyor. Farklı, yaratıcı ve yenilikçi kurumsal kimlik, mimari tasarım ve stratejik danışmanlık, sunduğu hizmetler arasında yer alıyor. Tüm projeler Londra ve İstanbul ekibi tarafından beraber yürütülüyor. Bugün 17 kişiden oluşan İstanbul ekibi, Garanti Bankası, Finansbank, Türkiye İş Bankası, Avea, Boyner Grup, Vatan Notebook, Eurobank Tekfen gibi Türkiye’nin öncü markalarına mimari ve kurumsal çözümler sunuyor. proje adı: Vatan Notebook proje yeri: Pendik Neomarine, Capacity, Bağdat Caddesi işveren: Vatan Notebook mimari tasarım: i-am Associates Istanbul proje ekibi: Ertuğrul Yurdakul, Meral Göktekin, Zeynep Durukan grafik tasarım: i-am Associates Istanbul uygulama: Vatan Notebook grafik uygulama: Presto aydınlatma: Bahar Aydınlatma mekanik proje: Mites Mühendislik elektrik proje: Yavuz Elektrik zemin: Cem Parke Dekorasyon mobilyalar: Erdem Mobilya proje başlangıç ve bitiş tarihi: Ağustos 2009 - ... en üstte: Grafik anlatımlarda kullanılan insan silüetleri ortada: İlk başta düşünülen vitrin mankenlerinin üç boyutlu çizimi üstte: Girişte konumlanan bankoların üç boyutlu çizimi sağda: Firmaya yapılan ilk sunumdaki üç boyutlu çizim

plan

aa kesiti



İç mekan - mağaza - şanghay EKİM 2010 - XXI 56

fotoğraflar: Agence Jouin Manku

AKIŞKAN BEYAZ Şanghay'daki yeni Swatch mağazası ziyaretçilerini kıvrımlı strüktüre sahip aydınlık iç mekan tasarımıyla karşılıyor. Agence Jouin Manku

Swatch

agence jouın manku

Şanghay kentinin simgelerinden biri olan The Peace Hotel bugün konumu bakımından kuzey ve güney olmak üzere iki ayrı binada hizmet veriyor. Güney binada restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra açılan The Swatch Art Peace Hotel'de Swatch Group'a ait dört mağaza yer alıyor. Bunlardan firmanın Swatch markası için tasarlanan yeni mağazası, iç mekan tasarımıyla markanın var olan dinamik ve hayat dolu kimliğini otelin vitrinine yansıtıyor. Mekan için düşünülen tasarımın getirdiği beyazlık ile, markanın halihazırda bulunan renkli ürünlerine ve görsel iletişimine uygun bir ortam yaratması

planlandı. Corian malzemesinden üretilen aydınlatılmış tezgahın akıcı kıvrımı ve cam ziyaretçileri karşılarken asma katın akıcı görünümü ise bütün binanın görkemli strüktürüne yayılıyor ve geniş birimleri birbirinden ayırarak daha özel alanlar yaratılmasına olanak veriyor. Mekan içinde konumlanan merdivenin dinamik yapısı, gizemli beyaz görünümü ortaya çıkarıyor; anlamlı bir floral görüntü oluşturuyor. Yumuşak görünümlü formlar, tıpkı tomurcuk, yaprak ya da kaya parçası gibi gözüken plastik malzemelerden ortaya çıkan bitkiler gibi görünüyor. Swatch mağazasının iç mekan tasarımı her ne kadar aydınlık ve modern olarak düşünülse de ev sahipliği yapan kentin sahip olduğu mimari mirasa da saygı duyuyor. Çağdaş iç mimarlığın elemanları tarihi özelliklerle birlikte harmanlanıyor.



giriş sayfasında ve bu sayfada Mağazadan görünümler

EKİM 2010 - XXI 58

İç mekan - mağaza - şanghay

arka sayfada üstte: The Swatch Art Peace Hotel altta: Mekan içinde konumlanan merdiven

plan



agence jouın manku Patrick Jouin 1992 yılında École Nationale de la Création Industrielle (ENSCI)'dan mezun oldu. 1998 yılında kendi ofisi Agence Patrick Jouin'i kurdu. 2006 yılından beri ortağı mimar Sanjit Manku ile birlikte ürün tasarımı, iç mekan ve mimari projeler üzerinde çalışmalarına devam ediyor

EKİM 2010 - XXI 60

İç mekan - mağaza - şanghay

proje yeri: Swatch Art Peace Hotel, Şangay, Çin işveren: Swatch Group proje ekibi: Yann Brossier, Hueting Chang, Sabrina Langlois, Pascal Legrand, Antoine Lesur, Bruno Pimpanini, Vladimir Morris uygulama: Hassell local design enstitute: Housing Inspection Şangay, Çin



ürün tasarımı - banyo serİsİ EKİM 2010 - XXI 62

fotoğraflar: Hansgrohe

KENDİ BANYONU YARAT Ronan & Erwan Bouroullec tarafından tasarlanan Axor Bouroullec koleksiyonu, kullanıcıya sahip olduğu mekan ve ihtiyaçları doğrultusunda banyosunu istediği gibi düzenleme özgürlüğü sunuyor. Koleksiyonu Erwan Bouroullec anlattı. Elif Esmez

Axor Bouroullec

ronan & erwan bouroullec

ee: Axor Bouroullec için kafanızda nasıl bir fikir oluştu? Bu yeni koleksiyonla kullanıcıya nasıl bir banyo deneyimi sunuluyor? Erwan Bouroullec: İnsan bedenine uygun, onu konuşan bir dil bulmaya çalıştık. İlk başta düşündüğümüz şey koleksiyonun kullanıcılara kendi banyolarını yaratabilme, farklı şekillerde düzenleyebilme ve değiştirebilmeyi önermesiydi. Bunun yanı sıra mekanın ışığına, duvarına, zeminine uyum sağlayabilen ve genel anlamda mekana saygı duyan bir tasarım geliştirmek istedik. Doğa, bizim dikkate aldığımız bir başka konuydu. Elimizde bulunan malzemelerle bunu yapmaya çalıştık. Fazla su tüketimini engelleyen tasarımlar olmasına dikkat ettik. Bu ürün zaman içerisinde farklı kullanıcıların kullanacağı bir üründü. O yüzden de iyi tasarlanmış olması gerekiyordu. Koleksiyonun uyumlu olması çok

önemli. Koleksiyonda 85 ürün bulunuyor ve hepsinin aynı kalitede olması gerekliydi. Bu projede hem lavabo hem de batarya tasarımları gerçekleştirebilme fırsatı yakaladık. İkisinin etkileşiminden faydalanıldı. Ana çanak lavabo ve iki platform bulunuyor. Bu platformda sabun ya da farklı nesneler yer alabiliyor. Koleksiyon çok sade bir alfabe şeklinde gerçekleşti. Kullanıcıya da bu alfabeden bir harf alıp, seçip kullanmasını önerdik. Tamamen kullanıcının seçimi bu. Ama lavaboyla beraber çözülmesini istedik. Bir çözüm paketi sunduk. ee: Kullanıcı ihtiyaçları doğrultusunda nasıl bir araştırma gerçekleştirdiniz? Kullanıcı, tasarlanan bu sisteme nasıl dahil olabiliyor? eb: Projeyi başından sonuna kadar homojen bir şekilde yönetmeye çalıştık. Kaliteyi de tasarlanan her üründe korumaya çalıştık. Bu zor bir durum çünkü çoğu zaman gerçekten de oldukça farklı tasarımlar gerçekleştirebilirsiniz ama bunlar her yere uygulanamayabilir. Aslında biz kullanıcı ihtiyaçlarını araştırmaktan çok bunu daha çok iç güdüsel bir


ürün tasarımı - banyo serİsİ

şekilde zaten öneriyor oluyoruz. Burada da kendimize kullanıcıya “Neden bu kadar seçenek sunmalıyız?” diye düşündük. Kullanıcıların da kendilerine soru sorması gerek, bu tamamen açık bir sistem ve kullanıcının kendine; “Benim ihtiyacım olan alan ne, gerçekten ne istiyorum ve bu mekanda ne gibi elemanlara ihtiyacım var?” demesi gerekli. Tüm bunların dışında diyelim ki evdekiler taşındı yeni kiracılar geldi; banyoyu farklı zamanlarda farklı iki kullanıcı kullanabiliyor. Burada önemli olan bence insanların kendileri için en iyi banyo çözümünü yaratabilmeleri için biraz düşünmek zorunda olması. Ve bu deneyim kullanıcının satın alırken bile bir an durarak “Ne alıyorum ben?” demesine olanak tanıyor. Kendi seçimlerinin oluşturduğu bir mekanın ortaya çıkmasını, onu korumasını ve ziyan etmemesini sağlıyor. Ve bu kişiselleştirme süreci, bu insanlara daha çok sorumluluk yüklüyor.

ee: Axor Hansgrohe, bu koleksiyon için kendi bünyesindeki tasarım ekibiyle değil de dışarıdan bir tasarımcıyla çalışmayı tercih etti. Sizce bu tarz işbirliklerinin hem bağımsız çalışan tasarımcı için hem de firma için nasıl bir getirisi oluyor? eb: Aslında tasarımcılar olarak ürün tasarlarken bir taraftan kullanıcının isteklerini dikkate alırken diğer taraftan da sanayinin isteklerini ele almak ve ikisi arasında bir denge yaratmak zorundayız. Ne yazık ki ne kullanıcı ne de sanayi aynı bakış açısına ve aynı mantığa sahip. Örneğin; sandalyelere baktığımızda çoğunun istiflenebilir olduğunu görürüz. Bu, aslında kullanıcının istiflenebilir sandalye isteğinden kaynaklanmaz, çünkü kimi zaman buna ihtiyaç bile duymaz. Ama firma için bu, çok iyi bir üründür, çünkü bu daha az yer kaplayacaktır, bir yerden bir yere taşınması daha kolay olacaktır. Tasarımcı figürü de burada bu iki düşünce arasında çalışmalarını gerçekleştirir. Bu nedenle aslında tasarımcının biraz da olsa firmadan bağımsız olarak çalışmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu projede de bu şekilde gerçekleşti. Biz firmadan bağımsız bir çalışma gerçekleştirdik, onların bir parçası olmadık. Biz sadece kendi tasarım ofisimizin bir parçası olduk. Bu aslında her iki taraf için de adil bir işbirliği ortamı sunuyor. Aslında sanayinin daha da çok bağımsız çalışan tasarımcılarla işbirliği yapması gerekiyor.

63 XXI - EKİM 2010

ee: Hem tasarım hem de üretim sürecinde firmayla olan işbirliğiniz nasıl yürüdü? eb: Firmanın kendi bünyesinde bir tasarım ekibi vardı ancak onlar daha çok teknik konularla ilgiliydiler. Dışarıdan gelen konsept tasarımını adapte etmek üzerine çalıştılar. Koleksiyonu oluştururken Axor'un üretimleri dikkate alındı. Geleneksel ve yüksek kalitedeki ürünlerinden referans aldık. Batarya ve lavabolar iyi bir şekilde üretilmeli, ekolojik olmalı ve çevresel konulara önem vermeliydi. Markanın zaten gereğinden fazla tüketmemek konusunda bir yaklaşımı vardı. Daha kanıtlanmamış teknoloji kullanmaktansa kültürel olarak kalıcı olsun istedik. Bu koleksiyona altı yıl çalıştık. Adım adım her şey firmanın ekibiyle gelişti.

karşı sayfada Axor Bouroullec koleksiyonu bu sayfada Ana çanak lavabo, iki platform ve batarya kullanıcının istediği şekilde farklı kombinasyonlarda kullanılabiliyor.

arka sayfada solda üstte ve altta: Koleksiyonda yer alan küvet sağda en üstte: Duş başlığı ve aksesuar koyma elemanları sağda ortada: İkili kullanım lavabo sağda altta: Tekli lavabo


EKİM 2010 - XXI 64

ürün tasarımı - banyo serİsİ

ronan ve erwan bouroullec Ronan Bouroullec ve Erwan Bouroullec kardeşler farklı kişilikleriyle beslenen sürekli iletişimleriyle on yıldan fazla birlikte çalışıyorlar. Ürün tasarımı yaptıkları firmalar arasında, Vitra, Kvadrat, Magis, Established and Sons, Kartell, Ligne Roset, Issey Miyake ve Cappellini yer alıyor. Aldıkları ödüller arasında; Uluslararası Çağdaş Mobilya Fuarı (1999) “Yeni Tasarımcı Ödülü”, “Finn-Juhl Ödülü” (Kopenhag, 2008) ve iki “Red Dot: En İyi Tasarım Ödülü” (2005 ve 2009’da) bulunuyor. Ürünlerinin birçoğu Musée National d’Art Moderne, Musée des Arts Décoratifs, MoMA, Chicago Sanat Enstitüsü, Londra Tasarım Müzesi ve Boijmans van Beuningen Müzesi'nde yer alıyor.



ALPARDA 1967 yılında kurulan, kaliteli mobilyanın hak ettiği değeri özgün tasarımlı ürünlerle bulabileceği anlayışını günümüze kadar sürdüren Alparda Mobilya, ofis mobilyaları üretimi ve projeli dekorasyon uygulamaları alanlarında çalışmalarını gerçekleştiriyor. Firma, bu kapsamda tasarım alanında yapmış olduğu çalışmalarla, Elle Decor Design Awards Türkiye 2007 “Mobilya Kategorisi Birincilik Ödülü”; ETMK, Tasarımla Kazananlar Ödülleri 2007 “Yılın Tasarımı Ödülü”; Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri 2008 iki adet “Üstün Tasarım Ödülü” ve “İyi Tasarım Ödülü” ; Red Dot Design Awards 2010 “Winner 2010” ödüllerine layık görüldü.

EKİM 2010 - XXI 66

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

www.alparda.com.tr • Ankara Sanayi Odası, Ankara (en altta) • Tataristan Özerk Cumhuriyeti Kazan Meclis Binası, Tataristan • Ritz Carlton Hotel, İstanbul • Aselsan, Ankara • Securitas Güvenlik Hizmetleri, Türkiye • Messer Group Türkiye, İstanbul • Point Hotel, İstanbul • Promer Müş. Müh. Ltd. Şti., Ankara (en üstte ve ortada solda) • Gordion AVM, Ankara • TED Koleji, Ankara • Kadir Has Üniversitesi, İstanbul • Biem Tıbbi Cihaz ve İlaç Sanayi Ltd. Şti., Ankara • Viyana Konsolosluğu • İksa Ltd. Şti., Ankara • Işık Üniversitesi, İstanbul



BÜROTİME

EKİM 2010 - XXI 68

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

Bürotime ofis mobilyaları, klasik çizgilerden modern tasarımlara uzanan geniş ürün yelpazesiyle, kaliteyi, estetik ve ergonomiyle birleştirerek çağdaş ofis ortamları oluşturuyor. Mobilya grubunun farklı kurgulara olanak sağlayan modüler yapısı, iş hayatına pratik ve konforlu çözümler sunuyor. Gelişen teknolojiye paralel olarak sürekli yapılandırılan tesislerde, tüm üretim bilgisayar kontrollü makinelerle geliştirilirken hata riski ortadan kaldırılıyor. Günlük 1500 ünite mobilya, 750 adet koltuk üretim kapasitesine ulaşan firma, üretim hızıyla da dikkat çekiyor. Müşterilerinin her türlü ihtiyacına en kısa sürede ve en kaliteli çözümü sunan Bürotime, yurtiçinden gelen siparişini planlama, üretim ve sevkiyat süreçlerini 72 saat içerisinde; yurtdışı siparişlerin ise iki hafta içerisinde tamamlayabiliyor. Deneyimli, uzman, nitelikli kadrosu, modern hizmet anlayışı, Türkiye ile sınırlı kalmayan vizyonu, işlevsel tasarımları ve üstün kalitesiyle bireysel ve kolektif çalışma alanlarına en yaratıcı çözümleri sunuyor. www.burotime.com • Ford, Türkiye Showroomları, 2006-2010 • Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2007 • Cilvegözü Gümrük Kapısı, Hatay, 2007 • Ürdün Genel Kurmay Başkanlığı, Ürdün, 2008 • Sandoz İlaç, İstanbul, 2008-2009 • Havelsan, Ankara, 2008-İstanbul, 2010 • Netaş, İstanbul, 2008 (orta sırada ve en altta)

• Turkcell, Erzurum, 2008 (en üstte) • Otokar, Adapazarı, 2008 • Gümrük Turizm İşletmeleri, Ankara, 2009 • TOBB Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi, Ankara, 2009 • TOBB Kredi Garanti Fonu, Ankara, 2009 • Teknorot Otomotiv Ürünleri, Düzce 2009



DERİN DESIGN Derin 2000 yılından bu yana çağdaş mobilya koleksiyonu üzerine çalışıyor. Derin koleksiyonunun karakteristiği hem ofis hem ev ortamları için uygun, modern ve hızlı şehir yaşam tarzını yansıtan, iyi tanımlanmış hatlarla oluşturulmuş sadelik olarak tanımlanabilir. Derin koleksiyonunun stratejik felsefesi ise oldukça net; koleksiyondaki tüm ürünler aynı karakteri ve ruhu paylaşıyor. Buna rağmen her tasarım tekil olarak da kullanıldığı için yalnızca bir seri ya da grup olarak değerlendirilmesi söz konusu değil. Derin aynı zamanda gerek tasarım gerekse üretim süreçlerinde doğal uzun ömürlülük ilkesini benimseyen firma, bu anlamda malzeme seçiminden kullanılan yapıştırıcıya, nakliyeden enerji tüketimine kadar çevreci bir stratejiye sahip.

EKİM 2010 - XXI 70

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

www.derindesign.com • 360 Restaurant, İstanbul, 2005 • Kanyon AVM, İstanbul, 2007 • Marmara Pera, İstanbul, 2007 • Dedeman Hotel, İstanbul, 2007 • Vodafone Headquarters, İstanbul, 2007 • Natural Sciences Museum, Belçika, 2007 • Factory Outlet Phase, İspanya, 2007 • British American Tobacco & Tekel, İstanbul, 2008 (en üstte solda) • Hillside Learning Center, İstanbul, 2008 • Roche Muhtasarları, İstanbul, 2008 • Cinema Pink, Gaziantep, 2009 (en üstte sağda) • İstanbul 2010 Culture Center, İstanbul, 2010 • Ağaoğlu My Club World, İstanbul, 2010 • Dumankaya Sales Office, İstanbul, 2010 • The National Gallery of Victoria, Avustralya, 2010 (ortada)



Dİyalog Ofİs 2000 yılından bu yana, ofis mobilyasında Sedus, Renz, Ragnars, genel alanda Lammhults, Italiana Divani, halıda Toucan-T, konferans koltuklarında Caloi, aydınlatmada &’Costa ve Saas gibi markaların temsilciliğini üstleniyor. Tüm bu markaların önderliğinde Diyalog Ofis, modern, estetik ve teknolojik çözümleriyle, mimarlara bilgi birikimini aktarıp, en yüksek seviyede destek sağlıyor. Firma misyonunu, ofis ve genel alanlarda, insan ve yaşadığı çevre faktörünü göz önüne alarak, verim, işlev, ergonomi ve estetiği harmanlayıp, temsil ettiği ürünlerle mimarlara en doğru ürün ve çözümü sunmak olarak belirliyor. Avrupa kökenli ürünlere sahip, yeşil akımın öncülerinden olan Diyalog Ofis'in temsil ettiği ürünler, sade ve yalın çizgisiyle, çalışma alanları, konferans, oditoryum, seminer ve toplantı salonları gibi mekanlarda ritm ve akıcılık yaratıyor.

EKİM 2010 - XXI 72

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

www.diyalogofis.com • Nokia Genel Müdürlüğü, İstanbul 2005 • The Marmara Pera-Mikla, İstanbul, 2006 • İSOV Konferans Salonu, İstanbul, 2007 • MÜ Haydarpaşa Kampüsü, İstanbul, 2007 • MEB, Ankara, 2007 • Sabancı Center Konferans Salonu, İstanbul, 2007 • Mardan Palace, Antalya, 2008 • IBM İzmir Data Center, İzmir, 2009 (en altta) • SS Mardin Kent Müzesi, Mardin, 2009 • SSM The Seed, İstanbul, 2009 (ortada) • The Point Hotel, İstanbul, 2009 • YKB Bankacılık Akademisi, Kocaeli, 2009 • Sabiha Gökçen Havaalanı Wings Lounge, İstanbul, 2010 (en üstte) • Bahçeşehir Soyak, İstanbul, 2010 • Ewe Enerji, İstanbul 2010



EA TASARIM

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

2002 yılında mimar ve mühendis iki ortak tarafından kurulan, tasarım ürünlerle projelere çözüm getiren yenilikçi bir firma olan EA Tasarım, kurucu ortakların mesleki birikimleri ve çalışma ekibinin enerjisiyle Türkiye’de pek çok önemli projenin çözüm ortağı oluyor. Firma, 2009 yılı sonuna kadar “EA Aydınlatma” olarak çalışmalarını sürdürdü. Aydınlatma alanında uluslararası başarı kazanmış markaların temsilciliklerini üstlenerek, aydınlatmanın her alanında mimar ve işverenle birlikte çalışarak birçok projede yer aldı. 2010 yılında “EA Tasarım”a dönüşen firma, aydınlatmanın yanı sıra mobilya ve çeşitli mimari ürünleri de bünyesine katarak sektördeki alanını genişletiyor. Aydınlatmada başta Artemide, XAL, Morosini, Next, Axo, Italamp, Yamagiwa, Anta, Bover gibi tasarımın ön planda olduğu firmalar, mimari ürünler olarak Lithoss, Glas, Platz, Design Composite, Luminoso, Patt gibi mimari projelere estetik ve teknik değerler katan özel markalarla işbirliği yapıyor. Mobilyada ise özellikle havaalanları hastaneler ve ofis mobilyaları üzerinde uzmanlaşmış Kusch+Co, Sellex, özellikle sandalye üzerinde yoğunlaşmış Pedrali, özgün çizgisiyle Kristalia, Indecasa, Thonet gibi firmaları temsil ediyor. Ayrıca firmanın temsilciliğini üstlendiği firmaların ürünleri arasında Ross Lovegrove, Carlotta De Bevilacqua, Michele De Lucchi gibi tasarımcıların ürünleri yer alıyor.

EKİM 2010 - XXI 74

www.ea.com.tr • Pelit Pastaneleri, Ankara, 2010



EKİM 2010 - XXI 76

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

Koleksİyon Contract&Office Tamamını yaratıcı bir süreç olarak ele aldığı iş hayatını, tematik bir bütünlük içinde sunan Koleksiyon Contract&Office, “ortak yaratım” teması altında, proje ortaklarıyla işbirliği içinde kullanıcıları için özgün çözümler üretiyor. Yeni iş disipliniyle Koleksiyon C&O, mimar, satın alma departmanı, satış departmanı ve kullanıcı gibi birbirinden farklı rollere sahip proje ekiplerini henüz proje aşamasında işin içine katarak yaratım sürecine davet ediyor. Bu süreç doğrultusunda Pentagon-Arni Aromaa & Sauli Suomela, Studio Kairos, Faruk Malhan, Gerhard Reichert, Heinrich Iglseder, Koray Malhan, PlatformWertel&Oberfell gibi tasarımcı ve tasarım ofislerinin firma için hazırladığı mobilyalar, farklı versiyonlarla üretilip yerleştirildiğinde, her mekana ayrı özel bir kurgu ve atmosfer ortaya çıkıyor. Ofis, yönetim binası, iş merkezi, banka, sağlık merkezi, otel ve dinlenme tesisi gibi her ölçekte mekanda, üst yönetim alanlarından çalışma alanlarına, toplantı, bekleme, karşılama, hizmet ve servis alanlarından arşiv ve kütüphanelere kadar pek çok alanı insanların düşleriyle özgürleşebilecekleri ortamlar haline dönüştürüyor. www.koleksiyon.com.tr • Yaşar Üniversitesi, İzmir, 2008 (ortada sağda)

• British American Tobacco, İstanbul, 2008 (en altta solda) • Roche, İstanbul, 2008 • 3M, İstanbul, 2009 • Toyota, İstanbul, 2009 (en üstte) • Siemens, İstanbul, 2009 • Genel Enerji, Ankara, 2009 • MSG Energy, İstanbul, 2009 • SAP, İstanbul, 2009 • İstanbul Kültür Sanat Vakfı, İstanbul, 2009 • MESS, Ankara, 2009 • Türkiye Noterler Birliği, Ankara, 2009 (ortada solda)

• Türkiye Futbol Federasyonu, İstanbul, 2009 • Ingbank, Istanbul, 2010 • Ömür Çelik, İstanbul, 2010 (en altta sağda)



NURUS

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

Nurus , yaratıcılık, yenilik ve süreklilik prensipleriyle tasarım yönetiminde attığı kararlı adımları, teknolojik yatırımları ve uluslararası pek çok önemli projeye imza atarak gösterdiği istikrarlı büyüme grafiğiyle ofis mobilyasında iç pazarda sürdürdüğü hakimiyetini aralarında İtalya, Fransa, Belçika, Hollanda, İspanya, Rusya, Mısır, Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan olan 30 ülkede 100’ ü aşkın bayisiyle uluslararası pazarlara taşıyor. Yurtiçinde ise İstanbul, Ankara, Bursa, Gaziantep, Kocaeli, Antalya, İzmir’de tüketiciyle buluşuyor. Geri dönüşüm oranı yüksek, çevre dostu ürünleri ve sürdürülebilirlik prensibiyle Nurus, Türkiye’nin en çok uluslararası tasarım ödülüne sahip markası olarak; dört adet IF, üç adet Red Dot, iki adet Designpreis, Good Design, IFDA, Dutch Good Industrial Design ve Design Turkey ödüllerini bulunduruyor. Farklı üretim prosesleriyle genişleyen üretim kabiliyeti, otomasyon seviyesi, makinaları ve enerji dostu teknolojisiyle Avrupa’nın en modern tesisleri arasındaki yerini alıyor. www.nurus.com.tr • Emirates Bank, Dubai, 2008 • Medina Turgul, İstanbul, 2008 • Umur Matbaa, İstanbul, 2008 • Vodafone, İstanbul, 2008 • HSBC, Kazakistan, 2008; Mısır, 2009 • Antwerp Belediye Binası, Belçika, 2009 (ortada sağda ve en altta)

• İstanbul Mimarlar Odası, İstanbul, 2009 • Sabiha Gökçen Havaalanı, İstanbul, 2009 • Unilever, İstanbul, 2009

EKİM 2010 - XXI 78

(en üstte ve ortada solda)

• Ttnet, İstanbul, 2009 • Volkswagen, Hindistan, 2009 • Show TV, Lig TV, Turkmax, İstanbul, 2010 • Philip Morris, Ankara-İstanbul, 2010 • İstanbul Kongre Merkezi (IMF Toplantısı), İstanbul, 2010 • Türkmenbaşı Havaalanı, Türkmenistan, 2010



EKİM 2010 - XXI 80

REFERANS PROJE - ofİs mobİlyaları

TCC-The Chair Company Türkiye’nin ilk amortisörlü büro koltuğunu Bursa tesislerinde üreten Alman menşeili TCC-The Chair Company, ergonomiyi ön planda tutarak geliştirdiği tasarımlarıyla ürünlerini pazara üç farklı markayla sunuyor: Grammer Office, TCC ve Projects. Büro, sinema ve konferans koltukları alanında uzmanlaşan TCC-The Chair Company, koltuklarını kullanıcıya özel bir anlayışla geliştiriyor. Almanya’daki Ar-Ge merkezinde ergonomi konusunda uzmanlaşmış bilim adamları, ortopedi uzmanları, ergonomistler, fizyoterapistler ve doktorlarla birlikte tasarımı gerçekleştirilen vücuda tam uyumlu koltuklar, bedene, ağırlığa ve sırt yapısına göre ayarlanabiliyor. Chuck Pelly, Ray Carter, Stauss & Pedrazzini, DesignWorks, Françoise Hélène Jourda tasarımı ürünler, ideal form, ergonomi ve işlev, anlam ve estetik, değer ve yeni buluşların bir birleşimini sunuyor. Firma pazarın üst segmentinde gerek ergonomik, gerekse tasarım ve özgünlük olarak çok üst düzeydeki ürünlerini Grammer Office markası adı altında kullanıcılara sunuyor. Türkiye'deki ofis mobilyası pazarının orta segmentinin hedeflendiği ürün grubu ise TCC markasıyla sunuluyor. Firmanın diğer ürün alanları arasında sinema, konferans, dershane, okul, havaalanı, bekleme salonları gibi toplu kullanım amaçlı proje koltukları yer alıyor. www.grammerburo.com.tr • Türk Demirdöküm, Türkiye Geneli, 2004-... • Oyak Renault, Bursa, 2005 • THY, Türkiye Geneli, 2005-... • Axa Oyak, Merkez ve Bölge Müdürlükleri, 2006-... • Henkel, İstanbul, 2006-... • Florance Nightingale, İstanbul, 2007 • Eczacıbaşı, İstanbul, 2007-2009 • Bank Asya, Tüm Şubeler ve Genel Merkez, 2007-... • Media Markt, Tüm Şubeler, 2008-... • Astra Zeneca, İstanbul, 2009 • Borusan, İstanbul, 2009 • Albaraka Türk, Tüm Şubeler, 2010 • Hilton/HiltonSA, Ankara-Adana-Mersinİstanbul, 2010 • Eurobank Tekfen, Tüm Şubeler ve Genel Merkez, 2010 • Ülker, İstanbul, 2010



EKİM 2010 - XXI 82

uygulama - çatı - antalya / mersİn

altta: Antalya İzonorm sağda: Mersin Makine Mühendisleri Odası binası

TEMİZ ENERJİ Onduline Avrasya, güneş enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren Ondusolar sisteminin ilk uygulamalarını Mersin Makina Mühendisleri Odası binası ile Antalya İzonorm'da gerçekleştirdi. Onduline Avrasya, güneşten sağlanacak enerjiyi elektriğe dönüştürmek üzere çalışmalara iki yıl önce başlayarak bu konuda ilk adımı atmıştı. Bu çalışmalar, mevcut Onduline çatı sistemlerine muhtelif fotovoltaik panellerin tespitiyle ilgili birtakım elemanların geliştirilmesine yönelik olarak gerçekleştirildi. Onduline Avrasya, çalışmalarını daha da ileri götürme kararı alıp ürün geliştirme yönünde ilerlemeyi tercih ederek, bu alanda uzman bir ekibe sahip olan Cleanglobe firmasıyla işbirliğine gitti. Bu işbirliği meyvesini kısa sürede vererek, dünyanın lider güneş paneli üreticilerinin panelleriyle

oluşturulan ve çatılarda anahtar teslimi elektrik üretilmesini sağlayan Ondusolar paket sistemlerininin çalışmaları tamamladı. Elektrik üreten çatı sistemleri Ondusolar'ın ilk uygulamaları, Mersin ve Antalya'da gerçekleştirildi. Mersin Makina Mühendisleri Odası binasında uygulanan sistem, 2 kWp A-Si/McSi (Thin Film) PV panel ile kuruldu. Sistem günlük olarak ortalama 10 kWh enerji üretiyor. Burada hem sosyal sorumluluk çerçevesinde sistem gösterimi ve halka bunun öğretilmesi hem de binanın mevcut ihtiyacının bir bölümünün karşılanması istendi. Bina içerisindeki LCD ekranlar üzerinden kurulan sistem sayesinde anlık olarak üretim, temiz enerji kullanıldığı için engellenen CO2 miktarı ve bunun gibi bilgiler görsel olarak sunuluyor.

Antalya İzonorm’da kurulan sistem ise 1.1 kWp Crystalline-Si PV panel ve 1 kWp A-Si/Mc-Si (Thin Film) PV panel ile kuruldu. Toplam kurulu gücü 2,1 kWp olan bu sistem, günlük olarak ortalama 10 kWh enerji üretiyor. Bu enerjiyle söz konusu işyeri günlük elektrik ihtiyacının büyük kısmını karşılayabiliyor. Sistemin yıllık olarak 3 MWh enerji üreteceği öngörülüyor. Sistemlerde Türkiye'nin ilk yerli şebeke bağlantılı inverter üreticisi olan Mavisis'in ürünleri kullanılıyor. Yakın zamanda TÜV başta olmak üzere diğer uluslararası sertifikaları da alacak olan firmanın ürünlerinin kullanılacak olması sektöre örnek olmasının yanında güneş enerjisi sisteminde bozulma ihtimali en yüksek bileşen olan inverterlere gerektiğinde 24 saat içinde servis verebilme imkanını da sağlıyor.



Canan Resıdence’in tercihi Grohe

Kalitesi ve ürün çeşitliliğiyle dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pek çok projenin tercihi olan Grohe, Şerifali bölgesinin en önemli projelerinden biri olan Canan Residence’ın ıslak mekanlarında lavabo, banyo bataryaları ve aksesuarlarıyla yer aldı. Üst sınıf malzemelerin kullanıldığı proje genelinde

projenin modern çizgisine uygun, ancak modası geçmeyecek ürünler tercih edildi. Bu doğrultuda projenin ıslak mekanlarında Grohe’nin Lineare, Movario ve Rainshower serileri kullanıldı. Allure ve Essentials aksesuar serileriyle banyo alanlarında modern bir bütünlük yaratıldı. Ayrıca, SPA mekanında, konsepte uygun olarak, site sakinlerinin günün yorgunluğunu atmalarına imkan verecek rahatlatıcı yağmur akışına sahip Rainshower duş sistemleri kullanıldı. www.grohe.com.tr

EN YAKIN BOYA USTASI BİR TIK YAKININIZDa

EKİM 2010 - XXI 84

FİRMA HABERLERİ

Ziyaretçilerinin ihtiyaç duyacakları bilgilere hızlı ve kesintisiz erişebilmesini sağlayan Filli Boya'nın web sitesi ziyaretçilerinin hayatını kolaylaştırmaya devam ediyor. Filli Boya, boya uygulama işlerini yaparak müşteri, güvenilir ve işinin uzmanı boya ustası arama zahmetinden kurtarıyor. Firmanın web sitesi en

yakın Filli Boya Altın Kart sahibi boya ustalarını bir tık yakına getiriyor. Yaşam alanlarını boyatmak, rengini değiştirmek isteyenlere sunulan bu kolaylıkla, güvenilir ve işinin uzmanı boya ustaları özenle hizmet veriyor. Ziyaretçiler kurumsal bilgilerin yanı sıra, boya ve boyanın kullanımı hakkında merak edilen sorulara, teknik bilgilere; ürünler, çeşitleri ve özellikleriyle ilgili bilgilere sorunsuz bir şekilde ulaşabiliyor. www.betek.com.tr

Daıkın Emura'ya Red Dot Ödülü

Duvar tipi inverter split klimaların estetik görünümü ve tasarımı, sadece kullanıcılardan değil, uluslararası tasarım uzmanları tarafından da takdir görmeye devam ediyor. Daikin’in ürün yelpazesine bu yıl katılan Emura klimalar iF Avrupa Tasarım Ödülü'nden sonra Uluslararası Red Dot Tasarım Ödülü'nü de aldı. Markaların sahip olmak için yarıştığı

Uluslararası Red Dot Tasarım ödülüne 57 ülkeden 4.252 ürün başvurdu. Daikin Emura, tasarımı, yaratıcı yaklaşımı ve kanıtlanmış kalitesiyle jürinin ilgi odağı olmayı başardı. Daikin Emura serisi duvar tipi inverter split klimalar estetik görüntüsüyle kalmıyor, yalnızca Daikin’de bulunan Inverter Swing Kompresör teknolojisi ile de çok yüksek enerji tasarrufu sağlıyor. www.daikin.com.tr

Ondulıne Avrasya'dan Usta Kulübü

Çatı ve cephe kaplamasında devrim niteliğinde bir ürün olan Onduser’i Seramiksan işbirliği ile geliştiren Onduline Avrasya, sistemin uygulama esaslarını ustalara bir dizi eğitim seminerleriyle aktarıyor. Ankara, Antalya, İzmir ve İstanbul’da düzenlenen seminerlerde Onduser

uygulaması hakkında ustalar maket üzerinde aşamalı olarak bilgilendiriliyor. Bugüne kadar 100 ustanın eğitildiği seminerler sonunda Onduline Avrasya tarafından kurulan “Usta Kulübü” ile katılımcılara Onduser sistemini uygulamaya yetkin olduğuna dair cepte dahi taşınabilir boyutta özel birer “Ustalık Sertifikası” verildi. www.onduline.com

Alman aksesuar devi Hettıch Türkiye’de

Hettich, dünyadaki 37’nci şirketini Türkiye’de kurdu. Mobilya sektörüne yönelik menteşe, çekmece ve ray, sürgü sistemleri, katlanır kapı mekanizmaları ve kiler sistemleri üreten Hettich, İstikbal, Doğtaş, Yataş, Tepe, Kilim ve Lazzoni gibi Türkiye mobilya sektörünün

önde gelen firmalarına 10 yılı aşkın bir süredir hizmet veriyor. Hettich Şirketler Grubu Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Wolfgang Steib şunları söyledi: “Mutfak/banyo, oturma/ yatak odası ve ofis mobilyaları alanında Türkiye çok önemli bir pazar. Türkiye’deki şirketimizi kurmaya karar vermemizde, pazarın önemle birlikte olumlu ekonomik gelişme ve Türkiye nüfusunun potansiyeli de etkili oldu.” www.hettich.com

LEED Kataloğu

Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu, binaların çevreye etkisini değerlendiren sertifikasyon programı LEED ile uyumlu ürünlerini açıklayarak VitrA ve Artema ürünlerini bir katalogda topladı. 100’den fazla ürünün yer aldığı Eczacıbaşı Yapı

Ürünleri Grubu'nun Pazarlama Direktörü Berna Erbilek şunları söyledi: “Ar-Ge’ye yaptığımız yatırımlarla, su tasarrufu alanında, enerji ve çevre dostu binalar yaratılmasına katkıda bulunuyoruz. Ayrıca üretim süreçlerimizi, tasarruf ekseninde sürekli yeniliyor, yönetim fonksiyonlarımızın odağına sürdürülebilirlik kavramını yerleştiriyoruz.” www.eczacibasi.com.tr

ToshIba ve Louvre Müzesi Ortaklığı

Louvre Müzesi aydınlatma yenileme projesi için yapılan ortaklık antlaşması çerçevesinde Toshiba, Louvre Müzesi'nin tüm aydınlatma ihtiyacını Toshiba LED aydınlatma ürünleriyle karşılayacak ve yenilenme maliyetini karşılayacak.Dünyanın en popüler müzelerinden biri olan Louvre eski klasik aydınlatma

sistemlerini, gerçek çevre dostu ve az enerji tüketen LED aydınlatmayla değiştirmesi gerektiğinin farkında. Toshiba düşük enerjiyle çalışan ve doğal ışık veren CO2 LED aydınlatmayla Louvre‘u aydınlatacak. Müze girişinde ziyaretçileri karşılayan Piramitler, Napolyon Mahkemesi ve Cour Carree, LED aydınlatmayla aydınlanacak. www.toshiba-lighting.com

PIETRA KAIKOS NİŞANTAŞI’NDA

Türkiye’de ve dünyanın 47 ülkesinde doğal taş trendlerini belirleyen Pietra Kaikos’un, doğal taşı varak ve ahşapla buluşturduğu Yeni Gold ve Woodenmix serilerinin de yer aldığı konsept mağazası

Nişantaşı’nda açıldı. Pietra Kaikos’un Nişantaşı Fulya’daki mağazasının 80 metrekarelik büyüklüğü, mağazanın işlevsel bir biçimde hizmet verebilmesi için özellikle tercih edilmiş. Amaç, tüketicinin ürün seçerken yaşadığı zorlukları en aza indirerek hangi ürünün nerede ya da hangi ürünlerle kombine edilerek kullanılabileceğini uygulamalı olarak teşhir etmek. www.pietrakaikos.com



ICE Solo ve ankastre ev aletleri ve endüstriyel cihazlardan oluşan geniş ürün yelpazesine sahip Miele’nin yeni Ice Koleksiyonu, estetik ve kalite düzeyleriyle mutfak keyfini profesyonel düzeye çıkarıyor. Parlak krom kaplama kulplu, alüminyum Ice Koleksiyonu; fırın, davlumbaz, özel tasarımlı elektrikli ocak, buharlı fırın ve kahve makinesinden oluşuyor. www.miele.com.tr

Starck 1

92151 & 92152 TACB

Duravit, Starck 1 varil görünümlü lavabo altı dolap grubuna iki yeni renk seçeneği getirdi. Amerikan Ceviz, Armut ve Macassar gerçek ahşap kaplama modellerine, siyah ve beyaz renkleri de ekledi.

Bağımsız çalıştırılabilen iki adet yıkama ünitesine sahip Arçelik iki çekmeceli ankastre bulaşık makinesi, bir seferde iki ayrı sepette bulaşık yıkama imkanı sunuyor. İster tek, ister iki çekmecesiyle birden kullanılabilen, bulaşık makinesi, bağımsız çalışması, ergonomik yapısı, esnekliği ve saklanmış çerçevesiyle dikkat çekiyor. Ürün, hassas kristaller, ağır kirli tencere ve tavaları aynı anda farklı çekmecelerde yıkama imkanı sunuyor. Tıpkı diğer mutfak çekmeceleri gibi açıp kapanabilen ürünün, çekmeceli yapısı sayesinde makine yıkanan bulaşıkları saklama ünitesi olarak da kullanılabiliyor.

Philippe Starck’ın Duravit için tasarladığı, 560 x 825 mm ölçülerindeki varil şeklindeki ürünün içi siyah renkli, bakımı oldukça kolay olan bir malzemeyle kaplı. Dolaplar, seriden bağımsız olarak tek başına da diğer banyo mobilyalarıyla kolayca birleştirilebiliyor. www.duravit.com.tr

EKİM 2010 - XXI 86

YENİ - ÜRÜN

www.arcelik.com.tr

IVOIRE Villeroy&Boch, Ivoire porselen karo serisiyle sadece ev döşemesindeki konsept ihtiyacına yanıt vermekle kalmıyor, aynı zamanda yoğun ilgi gören taş yapısına sahip karo talebine de cevap veriyor. Krem rengi, beyaz ve grinin tonlarını yansıtan, cila görünümlü yüzeyi, klasik stille modernin harmanlandığı

güncel bir görünüm sergileyen karo serisinin 30x60 cm, 60x60 cm ve 45x45 cm boyutlarında bej ve fildişi renklerinde fonları bulunuyor. Yine aynı renklerde 30x60 cm floral desenli dekorlarla ve 10x60 cm boyutlarındaki bordo ve açık gri-bej renklerindeki derin floral rölyefli bordür seçenekleri bulunuyor. www.villeroy-boch.com

Rivo Yeni ahşap desenleriyle mutfağını değiştireceklerin beğenisine sunulan Lineadecor tasarımı Rivo, ceviz ve kirazın tonlarına sahip, beyaz dişbudak kaplama seçeneğiyle de yalın ve ferah bir görünüm yaratıyor. Doğal ahşabın estetik ve modern bir görünümle buluştuğu ürün, iç

çekmeceler, kiler ve köşe mekanizmaları gibi çözümler sunuyor. Açık ve koyu kontrastının çarpıcı etkisi, farklı iki kulbun bir arada özgürce kullanımıyla daha da güçleniyor. Alt kapaklar boyunca kullanılan entegre kulplar, ürünün yatay çizgilerine vurgu yapıyor. www.lineadecor.com.tr



AirMaster

YENİ - ÜRÜN

Petra'nın Türkiye temsilciliğini üstlendiği karo ve rulo halı üreticisi Desso'nun, iç mekan havasını temizleyen ürünü Desso AirMaster®, özellikle kalitesiz kapalı mekan havasından dolayı en çok riskte olan astım hastaları için uygun bir ürün. Sert zeminlere göre 10 kat, kaliteli diğer standart halılara göre dört kat daha etkili olan ürün, küçük boyutta olan tehlikeli parçacıkları, güvenle yakalayıp hareketsizleştirecek ve potansiyel olarak zararlı ve alerji yapan

bu parçacıklarının yaygınlığını azaltacak şekilde çalışıyor. Kapalı mekan hava kalitesini önemli derecede arttırmayı garanti ediyor ve böylece sağlıkla ilişkili riskleri de ciddi ölçüde azaltmış oluyor. AirMaster, büyük miktarda insan trafiğine ve yoğun tozlu ortama sahip hastane, okul ve ofis gibi mekanlarda toz parçacıklarını toplama özelliği sayesinde bulaşıcı mikropların dolaşımını da engelliyor. www.petratr.com

SentryGlas

UNICA

DuPont™ SentryGlas® panel, kırılma sonrası mükemmel performansı ve dayanıklı lamine camıyla diğer ürünlere kıyasla daha ince ve daha hafif kaplama yapılmasını sağlıyor. Standart Polivinil Butiralda (PVB) direnci sağlamak için 12 mm kalınlığında cam levhalar, büyük destek aparatları ve pahalı destekleyici çerçeveler gerektirirken, SentryGlas® panellerin kalınlığı ve ağırlığını yüzde 25 oranında azaltıyor. Panelleri güvenle yerinde tutmak için geliştirilen nokta destek sistemi, PVB ara tabakasıyla yapılan eşdeğer lamine cam panellere kıyasla daha küçük olurken göze daha az çarpıyor. SentryGlas® ara tabakaları, PVB’ye göre beş kat daha güçlü ve yaklaşık 100 kat daha katı olma özelliğine sahip. Bu avantajlar ayrıca, cephenin üretimi ve kurulumu açısından da daha ekonomik bir kaplama çözümü sunuyor.

Schneider Electric'in Unica serisinin geniş malzeme ve renk seçenekleri kullanıcıya kendi tasarımlarını yapmaya olanak tanıyor. Seride yer alan Unica Top Metal, kullanıcıya malzemesinden dolayı uzun süreli dayanıklılık sağlarken geleneksel ve modern çizgileri de bir araya getiriyor. www.schneider-electric.com.tr

EKİM 2010 - XXI 88

www2.dupont.com

LivingAmbiance Philips, tüketicilerini mekanlarını ruh hallerine ya da aktivitelerine göre değiştirebilecekleri, yeni bir aydınlatma konseptiyle tanıştırıyor. Philips LivingAmbiance, uzaktan kumandasıyla birden çok armatürü aynı anda kontrol etmeye imkan sağlarken, hafızası ile de seçilen ayarları istenildiğinde yeniden kullanma fırsatı veriyor. Beyaz ve renkli ışıklarıyla farklı ortamlar yaratarak, çoklu armatürler ve ampullerin birleşimi olan kablosuz bir sistem sunuyor. www.ifa.philips.com



EKİM ajandasI 1 - 4 Ekim

Mimarlık Buluşmaları III: Geleneğin Mimarlığa Etkisi

Etkinlik kapsamındaki mimarlık sergisinde, toplum ve kültürün ayrılmaz parçası olan "geleneklerin" mimarlık ürünlerine olan

TMMOB Mimarlar Odası Muğla Şubesi, Muğla

www.muglamimarlarodasi.org/

www.archfilmfest.org

etkisi ele alınıyor.

4 - 10 Ekim

5 - 6 Ekim

IV. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali

Festival, mimarlık ve kent konularında üretilmiş filmleri filmleri seyirci ile buluşturmayı amaçlıyor.

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Karaköy, İstanbul

2. Yeşil Tesisler Konferansı

Konferansta, sanayi tesislerinden ofislere; otellerden konutlara,

Swissotel, Maçka, İstanbul

www.odakdanismanlik.com

İstanbul Teknik Üniversitesi, Taşkışla, İstanbul

www.swedishseeds.com

Yapı Endüstri Merkezi, Fulya, İstanbul İzmir Ekonomi Üniversitesi, Balçova, İzmir

www.yem.net www.ieu.edu.tr

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Karaköy, İstanbul

mimarist.org

Mimarlar Odası Antalya Şubesi, Antalya

www.antmimod.org.tr

İstanbul Teknik Üniversitesi, Taşkışla, İstanbul

www.obmuze.com

Mimar Sinan Üniversitesi, Fındıklı, İstanbul

www.icmimarliksempozyumu.org

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara

www.mimarlarodasiankara.org

desteklemeyi, yeni yapımları özendirmeyi, beğeni kazanmış

havaalanlarından hastanelere, okullardan AVM’lere kadar tüm tesislerin yapı ve işletim sürecinde “sürdürülebilir bir dünya için” alması gereken önlemler ve atması gereken adımlar tartışılıyor.

8 - 27 Ekim

Swedish Seeds: İsveç Tohumları Sergisi

Sergi, çocukların gelişim sürecini daha güvenli, emin ve eğlenceli kılmak ve ebeveynlerinin yaşamlarını kolaylaştırıp keyifli hale getirmeyi hedefleyerek tasarlanmış 50 üründen oluşuyor.

12 - 13 Ekim

Takaharu Tezuka Konferansı

"Nostaljik Gelecek" başlıklı konferans, 12 Ekim Salı akşamı 19.00'da Yapı-Endüstri Merkezi'nde, 13 Ekim 2010 Çarşamba günü 17.00'de İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde gerçekleştiriliyor.

14 Ekim

Carlos Ferrater Konferansı

“Peyzaj ve Geometri” başlıklı konferans saat 19:00'da başlıyor.

14 - 16 Ekim

IV. Uluslararası Taş Sempozyumu: "Geçmişten Geleceğe Konaklama Yapılarında Taş"

İlki 2007 yılında düzenlenen ve Mimarlar Odası Antalya Şubesi'nce gelenekselleştirilen, Anadolu'da kullanılan yapı malzemelerinden "doğal taş"ın özelliklerinin değişik konu başlıklarında irdelendiği sempozyumun bu yılki teması

ajanda

"Konaklama Yapılarında Taş" olarak belirlendi.

15 - 16 Ekim

Osmanlı Bankası Müzesi hayata geçirdiği sempozyum, kent ve mimari temalı toplantıları ve radikal dönüşüm üzerinden oluşturulacak tartışma platformuyla, sadece düne ve bugüne yeniden bakmak değil, kentin geleceğine dair fikri çerçeve oluşturmak açısından da kritik önem taşıyor.

20 - 22 Ekim EKİM 2010 - XXI 90

Osmanlı Başkentinden Küreselleşen İstanbul’a: Mimarlık ve Kent, 1910 – 2010 Sempozyumu

21 - 23 Ekim

2. Ulusal İç Mimarlık Sempozyumu

"Ulusal İç Mimarlık Sempozyumları"nın ikincisinin ana teması

Mimarlığın Sosyal Forumu

Uluslararası bir paylaşım ve tartışma ortamı olarak kurgulanan

"Mekan Tasarımında Kültürel Yaklaşımlar".

forum, kentleşme süreçlerine toplumsal kaygılarla yaklaşan kuramcı ve uygulamacıları, bilim insanlarını, meslek örgütlerini ve sivil inisiyatifleri bir araya getirmeyi hedefliyor.

25 Ekim

ALD İstanbul ( Architectural Lighting Day İstanbul)

Etkinliğin amacı, merkez Türkiye olmak üzere, Rusya, Türk Cumhuriyetleri, Ortadoğu ve yakın coğrafya içerisindeki mimari

Harbiye Askeri Müze ve Kültür www.aldistanbul.com Sitesi, Harbiye, İstanbul

aydınlatma profesyonellerini bir araya getirerek bilgi paylaşımı imkanlarını artırmak.

... - 31 Ekim

İlhan Koman: Hulda Festivali, Sanata ve Bilime Yolculuk

Heykel sanatçısı İlhan Koman’ın yaşadığı ve çalıştığı tarihi gemi

Plato Sanat, Balat, İstanbul

www.platosanat.com

Antalya İç Mimarlar Odası, Antalya

www.icmimarlarodasi.org.tr

Hulda, Stokholm’de başlayan etkinliklerin ardından çıktığı uzun yolculuğunun son durağı olan İstanbul’a geliyor.

5 Ocak 2011 (son başvuru)

INNOVDESIGN 2011

Yarışmaya, üniversitelerin iç mimarlık lisans, yüksek lisans ve mezun olmuş öğrencileri ile TMMOB İç Mimarlar Odası'na kayıtlı profesyoneller katılabiliyor.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.