xxi haziran 09

Page 1



Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş Ürer endüstriyel tasarım editörü Tuçe Yasak iç mimarlık editörü Neşfa Dereli blog yuvası editörü Enise B. Karaçizmeli yardımcı editör Bihter Çelik Elif Esmez Lara Karaso sektör editörü Fatih M. Akdan

DİJİTAL ARAÇLARIN POTANSİYELLERİ

reklam müdürü Eda Ünsalan reklam sorumlusu Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Biriçim Kalender grafik tasarım Aslıhan Özgen grafik uygulama Sibel Gündoğdu grafik asistanı Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu, BEK web tasarımı Ufuk Demirgüç Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı San Paola Kilisesi, 2009 © Moreno Maggi basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.

Bu ayki XXI'in güncel bölümü, dijital ortamın olanaklarının nasıl değerlendirilebileceğine yönelik farklı yaklaşımlar sunuyor. Defne Sunguroğlu Hensel ile Michael Hensel'in İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde gerçekleştirdikleri atölye çalışmasında öğrencilerle birlikte ürettikleri kablo-ağ ve membran sistemleri, dijital ortamda parametrik araçlarla üretilmiş projeler. Ancak burada aracın kendisi kadar önemli olan bir diğer nokta da projenin amacı. Bu kabloağ ve membran sistemleriyle artık çevremizde pek de karşılaşmadığımız ancak iklimi yaşanabilir kılan geçiş elemanları -sundurma, veranda, saçak vs- üretilmiş. Yapay olarak iklimlendirilen mekânların neden olduğu enerji sarfiyatı ve dolayısıyla CO2 salınımına bir alternatif olarak da düşünülebilecek bu geçiş elemanlarının kabloağ ve membran sistemleriyle üretilmesi, bu elemanların konumlarına daha duyarlı olarak geliştirilmesine ve içinde bulunduğu iklim koşullarına tepki vererek biçimlenmesine olanak tanıyor. Ciro Najle ise dijital araçların kullanımıyla 20. yüzyılın mimar-mühendislerinin yapılarını analiz etmiş. Çalışmalarının ana eksenini oluşturan bu analizlerle sistemlerin zayıf yönlerini ve bu zafiyetlerin potansiyellerini araştırmış. Bugünün disiplinlere ayrışmış dünyasındansa mimarın mühendis, mühendisin mimar olabileceği melez bir uzmanlaşmanın yaratıcılığın kapılarını açacağına inanan Najle, diğer yandan da bu kesişim noktasında, mesleğin ne

yalnızca teknik ne de yalnızca teorik konulardan değil, her ikisinden de meydana geldiğini belirtiyor. Dijitalin araçsallaştırılmasının bir diğer yöntemi, kendisi de zaten dijital bir araç olan internette karşımıza çıkıyor. Bloglar üzerinden kişiler kendi yaşamlarını, deneyimlerini ve bilgilerini başka kişilerle paylaşıyor; sanal ortamdaki yorumlar üzerinden hiç tanımadıkları insanlarla ahbap oluyor ve kendisi zaten bir ağ olan internet üzerinde kendilerine has ikincil bir ağ yaratıyorlar. İşte bu kişisel paylaşım sitelerinin, yani blogların teşvik edilmesi için bu yıl ikincisi düzenlenen Blog Ödülleri, geçen yıla göre artan kategori sayısı ve gelişen konferans ayağıyla hedefine doğru ilerliyor. Blog Ödülleri ile aynı hedefi paylaşan XXI Blog Yuvası, Türkiye'de mimarlık ve tasarım alanlarında gerçekleştirilen üretimi yaymaya devam ediyor. Şu anda 65 blogun katılmış olduğu yuva, farklı görüşlerin paylaşıldığı ve görünür kılındığı bir platform olarak işliyor. Dijital araçlarla çoğulculuğun önünü açan ve çok sesliliğin yaratıcı potansiyellerini değerlendiren Blog Yuvası, XXI için öngördüğümüz tasarımlararası vizyonu yansıtarak gelişmeye devam edecek.

XXI


köşe yazarları gülsüm baydar Gülsüm Baydar Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarl›k Bölümü'nde lisans ve yüksek lisans programlar›n› bitirdikten sonra Kaliforniya Üniversitesi'nde Mimarl›k Tarihi alan›nda doktora yapt›. UC Santa Cruz, National University of Singapore, MIT, University of Adelaide ve Bilkent Üniversitesi'ndeki akademik pozisyonlar›n›n ard›ndan 2006 y›l›ndan beri ‹zmir Ekonomi Üniversitesi'nde Mimarl›k Bölümü başkanl›ğ›n› sürdürüyor.

ayşe bİrsel ‹zmir'de büyüyen Ayşe Birsel 1989'da kazand›ğ› Fulbright Bursu'yla Pratt Institute'de yüksek lisans›n› tamamlad›. 1996 y›l›nda Olive 1:1'i kurdu. Herman Miller için tasarlad›ğ› Resolve ofis sistemiyle IDSA Endüstriyel Ürün Tasar›m› Mükemmellik Ödülü'nü ald›. 2002'de Renault için geliştirdikleri konsept otomobil iç düzenlemesi Birsel+Seck stüdyosunun kurulumuyla sonuçland›. Pratt Institute'da dersler veren Birsel'in çal›şmalar› Cooper Hewitt National Design Museum ve MoMA'n›n kal›c› koleksiyonlar›nda yer al›yor.

alpay er 1988 yılında ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü'nden mezun oldu. Doktorasını 1994 yılında Manchester Metropolitan Üniversitesi'nde tamamladı. 1997 yılında İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmalarına başlayan Er, 2006 yılından bu yana bölüm başkanlığı görevini sürdürüyor. Er, aynı zamanda tasarım yönetimi, stratejileri ve endüstriyel tasarım konularında danışmanlık yapıyor.

HAZİRAN 2009 - XXI 2

katkıcılar

katkıda bulunanlar

Aslı Çİçek Mimar Sinan ve Münih Güzel Sanatlar Üniversitelerinde iç mimarlık eğitimi aldı. Bahçeşehir Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde asistan olarak görev yaptı. Brüksel’de yaşıyor ve Robbrecht En Daem Architecten’de çalışıyor.

Özge Ersoy Özge Ersoy 1984'te İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi ve Binghamton Üniversitesi Uluslararasi Ilişkiler Bölümü'nden mezun olan Ersoy, şu anda Bard College'da (New York) Küratoryel Çalışmalar üzerine lisans üstü eğitimi alıyor.

Defne Sunguroğlu Hensel Defne Sunguroğlu mimar, Ocean North’un ortaklarından biri. Kent Üniversitesi’nde iç mimarlık ve mimarlık bölümünde eğitim aldı ve Londra’daki AA’den mezun oldu. Norveç'te yaşıyor.

Michael U. Hensel Michael Hensel mimar, araştırmacı ve yazar. Ocean North’un ortaklarından biri, BIONIS’in (Biomimetic Network for Industrial Sustainability) yönetim kurulu üyelerinden biri, JBE (The Journal of Bionic Engineering) editörü ve birçok gazete ve kitabın editörü. Norveç'te yaşıyor.

Stefano Mirti id-lab'in bir tasarımcısı ve ortağı olan Mirti, Naba Akademisi'nin Tasarım Bölümü başkanı ve Bocconi Üniversitesi ve Politecnico di Milano'da öğretim üyesi.

ayşe e. coşkun orlandI Lisans derecesini 1997’de Marmara Üniversitesi GSF Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden aldı, 1998’de Milano Domus Academy'de “Master in Design” programını tamamladı. MSGSÜ’de doktora eğitiminin tez aşamasını sürdürmekte ve Yeditepe Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nde görev yapmaktadır.

Luca OrlandI Mimar, mimarlık tarihçisidir. Lisans derecesini Genova Üniversitesi Kentsel Tasarım ve Mimarlık Bölümü'nden aldı. 2005 yılında Torino Teknik Üniversitesi Mimarlık ve Çevre Mirası Tarihi ve Eleştirisi programında doktorasını tamamladı. Yeditepe Üniversitesi Sanat ve Tasarım Bölümü'nde öğretim üyesi.

Fosca SalvI Milano'daki Naba Akademisi Endüstriyel Tasarım Bölümü'nden mezun oldu. 2008'in Ekim ayından bu yana Milano'da id-lab ile çalışıyor.

İpek Yeğinsu 2004 yılında Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. Koç Üniversitesi Tarih Bölümü'nden yüksek lisans derecesini aldı. 2007 yılından beri Borusan Kültür Sanat, ArtCenter/ İstanbul'da yöneticilik görevini sürdürüyor.



güncel 8 kendİ bağlamında projeler

24 new york'tan / ayşe bİrsel

Genç mimarlık bürosu Productora'nın ofis, bar ve konut işlevli üç farklı projesi üzerinden Aslı Çiçek'in yaptığı okuma, Productora'nın bulunduğu ülkenin şartlarını yadsımayan projeler üretiyor olmasına odaklanıyor.

M’Afrique Sevgisi

26 krİz salone'yİ teğet geçtİ

Bu yıl 48.'si gerçekleştirilen Salone del Mobile, var olan ekonomik duruma rağmen bünyesindeki firmaların abartılı sunumları, tanıtım çalışmaları ve ikramları ile krizi göz ardı ediyormuş gibi görünüyor. Acaba bütün dünyayı sarsan kriz Milano Fuarı'nı titretecek kudrete(!) sahip değil mi, ya da kriz Salone'yi teğet mi geçti?

28 sınırlardakİ potansİyel

12 eşİk cİnlerİ / gülsüm baydar

İdeal Ev, Gerçek Ev ve Öteki Evler

14 ışığın gücünün farkında mısınız?

Garanti Galeri-Platform Garanti’nin Disiplinlerötesi Konferans Dizisi kapsamında, mimar Ciro Najle 7 Mayıs’ta İstanbul’da Tectonic Machine (Tektonik Makine) başlıklı bir konferans verdi. Konferansta 20. yüzyılın mimar-mühendislerinin çalışmaları üzerinden bir üretim modeli olarak geliştirdiği Tektonik Makine ve çalışmalarını anlatan Najle ile ürettiği metodoloji ve bu çerçevede bugünün mimarisine bakışı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

14 Mayıs'ta Odak Danışmanlık tarafından ikincisi gerçekleştirilen Perakende Tasarım Konferansı kapsamında, Philips'in sponsorluğunda bir sunum gerçekleştiren İngiliz mimari aydınlatma tasarımcısı Mary Rushton Beales ile mimari aydınlatma tasarımı ile perakende tasarım arasındaki ilişki ve görece yeni olan bu tasarım alanının dinamikleri üzerine konuştuk.

HAZİRAN 2009 - XXI 4

İçİndekİler

16 blog ödüllerİ

Bu yıl ikincisi düzenlenen Blog Ödülleri açık oylamayla sahiplerini buldu. Ödül töreninden önce yapılan konferansta blog yayıncılığı tartışıldı.

18 ara mekânlar üreten membran sİstemlerİ

İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen atölye çalışmasında membran sistemleri ve kablo-ağ sistemleri üzerine yapılan çalışmalar, yapılı çevrede kaybolmaya başlayan veranda, sundurma ve saçak gibi öğelerin yarattığı ara mekânlara odaklandı.

22 kıyaslamalarla 49 kent

New York'taki Storefront for Art and Architecture, Nisan ve Mayıs aylarında 49 Kent adlı sergiye ev sahipliği yaptı. WORKac ekibinin akademik çalışmalarının sonuçlarını görsel öğeler aracılığı ile ilgi duyan “herkes”in anlayabileceği şekilde sunan sergi, 49 kenti şehircilik bağlamında ve çeşitli ölçütler üzerinden birbirleriyle kıyaslıyor.

32 tasarımın öte yanı... / alpay er

Yokluğuyla Hissedilen

proje 34 yeşİl ve verİmlİ üretİm

Gebze Organize Sanayi Bölgesi'ndeki Siemens kampüsünün birinci fazı tamamlandı. Türkiye'de LEED Altın sertifikasına aday olan ilk binanın tasarımcısı Emel Ünsal ve inşaat yönetimi proje müdürü Ahmet Sarıoğlu ile kampüs master planı ve LEED sertifikası almak için hem tasarım hem de inşa süreçlerinde alınması gereken kararlar üzerine konuştuk.


ürün 38 kutu İçİnde kutu

İtalya'da küçük bir kent olan Foligno'daki San Paolo Kilisesi, kent peyzajındaki soyut görünümüyle öne çıkarken, iç mekânlarında doğal ışığın da desteğiyle ruhani bir ortam sunuyor.

58 ürün haberlerİ 62 yerlerİne özgü tenteler

Yeni tamamlanan Radisson Blu Çeşme Oteli’nde kullanılan tente sistemlerinin özelliklerini ve bulundukları alanlarla ilişkilerini Albayrak Tente Sistemleri Satış Müdürü Cüneyt Beriş anlattı.

64 sürdürülebİlİr asansörler Schindler'in sürdürülebilirlik yaklaşımı üzerine sorularımızı firmanın İhracat Mühendisi Burcu Fındık ile Satış Mühendisi Uğur Burak Aydın yanıtladı.

66 yoğun programlı ferah ofİs

Castleford'da eski binalarla çevrili Aire Nehri'ni geçen köprü, ince strüktürüyle dikkat çekiyor. Köprü, üzerindeki dalgalar şeklinde yükselip alçalan oturma elemanlarıyla birlikte kamusal mekân işlevi de görüyor.

Motiva Ofis Sistemleri ürünlerini tercih eden Celebrity Fitness'ın Türkiye’deki idari ofisinin tasarımı hakkında Celebrity Fitness'ın İç Mekân Tasarım Müdürü Intan Subijanto ve Motiva Ofis Sistemleri Yönetici Ortağı Mimar Serdar Perek bilgi verdi.

68 yenİlenebİlİr ve yenİlİkçİ

DuPont Corian'ın yenilenebilir özellikleri ve Türkiye'deki yeni yapılanması hakkında Türkiye, İsrail, Bulgaristan ve Türki Cumhuriyetler Satış ve Pazarlama Müdürü Kemal Özışıkçılar ile görüştük.

48 beş oda, bİr sergİ, bİr ömür

İtalya'nın en büyük şarkıcı ve bestecilerinden biri olan Fabrizio De André'nin ölümünün 10. yılında, sanatçının anısına kendi kenti Cenova'da, Palazzo Ducale'de SP10Studio ve Studio Azzuro ortaklığıyla etkileşimli bir multimedya sergisi gerçekleştirildi. Luca Orlandi, sergi tasarımını gerçekleştiren SP10Studio'dan Valter Scelsi ile, serginin hazırlık süreci ve serginin etkileşim tasarımını gerçekleştiren Studio Azzuro ile işbirlikleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.

52 zemİnden yükselen

Terminal bünyesinde Akın Nalça ve ekibinin tasarımını gerçekleştirdiği sergileme sistemi Planner, temelde modüllerden oluşan yükseltilmiş bir zemin döşemesi. Bu zemin, sergilemeden sahnelemeye farklı işlevlere uygun olarak çeşitlenen ortamlar yaratıyor. Modülerlik deyince akla ilk gelen kutulardan, köşelerden uzak bir biçim diline de sahip olan sistemi, Akın Nalça anlattı.

54 bİr arınma ayİnİ

Viyanalı tasarım ofisi EOOS tarafından Alman vitrifiye firması Duravit için tasarlanan Inipi adlı sauna, adını ve ilhamını Kuzey Amerikalı Lakota Kızılderililerinin Inipi adlı ruhsal ve bedensel arınma töreninden alıyor. Geçmişten evrilerek gelip saunanın kalbine dönüşen “taş”ı ve farklı kültürlere uyarlanabilir bu törensel temizlenme/bakım deneyimini EOOS anlattı.

70 İklİmlendİrme sİstemlerİ dosyası

78 AJANDA

Airfel/ Mitsubishi Heavy Industries Ariston Thermo Group Arke / Italkero Baymak Bosch Decofire Demirdöküm E.C.A / York Elit Şömine Ferroli Flamme Rouge Isısan / Daikin Hammam Design Radiator KLC İnşaat / Ecosmart Fire Klimaplus / Mitsubishi Onart Şömine Profilo Siemens Toshiba Vestel Vaillant

5 XXI - HAZİRAN 2009

44 beyaz köpükler üzerİnde

İçİndekİler




ELEŞTİRİ - MİMARLIK - MEKSİKO HAZİRAN 2009 - XXI 8

KENDİ BAĞLAMINDA PROJELER Genç mimarlık bürosu Productora'nın ofis, bar ve konut işlevli üç farklı projesi üzerinden Aslı Çiçek'in yaptığı okuma, Productora'nın bulunduğu ülkenin şartlarını yadsımayan projeler üretiyor olmasına odaklanıyor. Aslı Çiçek

Meksika, mimarlık tarihi yüzlerce yıllık tapınaklardan İspanyol sömürgesi altındayken inşa edilmiş klasik dönem Avrupa yapılarına ve 20. yüzyıl modernisti Luis Barragan'a dek uzanan, etkileyici binalarla dolu kentleriyle, tropik sayılabilecek doğasıyla ve zengin tarihiyle uzaktan daha çok egzotik olduğu düşünülen bir ülke. Bugün Latin Amerika'nın en güçlü ekonomilerinden saylan Meksika'nın imajı ülkemizinkiyle karşılaştırılabilir kanımca: İstanbul'a hiç ayak basmamış, orta ölçekli bir kentten gelen yabancı turist, yollarda develerin yürüdüğü (tecrübelerime dayanarak iddia ediyorum!), hadi biraz daha bilgiliyse Orient Express filminde gördüğü toz toprak içindeki

modern ortamı beklerken, kentin çağdaşlığı, karmaşası, boyutu ve varlıkla yokluk arasındaki gel-gitleriyle karşılaştığında neye uğradığını şaşırır genelde. Türkiye'nin geri kalanı için İstanbul şartları geçerliliğini yitirir; yaşam koşulları, kent yapısı farklılaşır ve böylece yabancı ziyaretçimiz beklediği egzotik vaziyetlere yer yer yaklaşır; yine de özellikle İstanbul'un “dünya standartlarındaki” eğlence mekânları, alışveriş merkezleri, caddelerini kaplayan lüks arabaları, turistimizin kafasını allak bullak etmeye yeter. Meksika'nın başkenti Meksiko’nun benzer durumu, günümüzün genç mimarlık bürolarına genelde yoklukla çevrelenmiş varlık ortamlarında çalışma imkânı sunuyor. Bu bağlamda izlemeye değer işler üreten ofislerden biri, üç yıl önce üç Meksikalı ve bir Belçikalı mimarın ortaklığıyla kurulmuş olan Productora. Carlos Bedoya, Wonne Ickx,

Victor Jaime ve Abel Perles’in ofisi, kısa geçmişine rağmen sadece Meksika’da değil, Venezuela, Çin ve ABD’de projelerini hayata geçirme aşamasında. Ülkemizden Han Tümertekin'in katıldığı Ordos 100 projesinde inşa edilecek ilk 30 villadan biri Productora'nın tasarımı. Büronun 2006’dan bu yana Meksika ve ABD’de sanatçılarla yaptığı çalışmalar (sergi mekânı ve/veya yerleştirmelere dair öneriler, katkılar) mimarlık ve yakınındaki disiplinlerden ilgi görmüş işler. Ama ofisin büyük ölçekli ilk uluslararası başarısı Venezuela'nın başkenti Karakas’ta inşa edilecek, geçtiğimiz yıl kazandıkları CAF ofis binası yarışması. Karakas günümüzde kalabalık, yoğun ve kontrolsüzce büyüyen kent dokusuyla çoğu kentsel tasarım araştırmasına konu oluyor. Productora ise yarışma projesini çalışırken kentin mimari açıdan neredeyse gelenekselleşmiş


bu sayfada Hookah Bar, Meksiko, 2008, fotoğraflar: Luis Gordoa

şeffaf kaidenin aynısı, kamuya yarı-açık işlevleri (banka, sanat galerisi, spor salonu vs) barındırmanın yanı sıra ana binanın gelecekteki potansiyel ikizine şimdiden temel oluşturuyor. Bu kütlenin devamı, yeraltında öngörülen otopark, oditoryum, konferans salonları ve ana bina ile bağlantı olarak planlanmış. Gökdelenin önündeki meydanda, ana caddeye doğru, metro girişi ve metrobüs istasyonu olarak işleyecek bir pavyon ile diğer tarafta, park içinde bir eğitim merkezi olarak kullanılacak diğer pavyon, tasarımı tamamlayan iki altyapısal öğe.

kulüp karışımı bir mekân Hookah Bar. İşverenin sekiz metre yüksekliğindeki geniş iç mekânın birbirine yakın olmasına rağmen farklı bu üç işlevi zahmetsizce barındırabilmesi koşulu, tasarımı belirleyen ana öğe olmuş. Yüksek tavanın sağladığı ferahlık duygusundan vazgeçmeden küçük grupların yemek yiyebileceği kuytu mekânlar oluşturmak için ana mekânın iki paralel cephesi boyunca sıralanan cepler planlanmış. Mekânın “göbeği” bardan restorana, sonrasında kulüp atmosferine geçebilecek şekilde tasarlanmış; ceplerse ortadaki alandan iki katmanlı saydam perdelerle ayrılabiliyor. İki katman üst üste geldiğinde tümüyle izole olabilen ve kent manzarasını seyredebilen “localar”, tek perde çekildiğinde hem ana mekânın hem de manzaranın parçası olabiliyor. Tema olarak Arap mimarisinde kullanılan motiflerinden esinlenilmiş. Bu noktada Productora'nın

ELEŞTİRİ - MİMARLIK - MEKSİKO

karşı sayfada CAF ofis binası, Karakas – Venezuella, 2008, görseller: Productora ve Lucio Muniain

9 XXI - HAZİRAN 2009

kamusal mekânlarından yola çıkmış, Roberto Burle-Marx'ın Del Este Parkı, Villanueva'nın üniversite kampüsü ve onu tamamlayan Francia Meydanı gibi. Böylece ofis binasının konumlanacağı alanda güçlü bir peyzaj düzenlemesinin gerekliliğinde karar kılmışlar ve tasarımı bunun çevresinde geliştirmişler: Proje arsası Altamira Meydanı'nın ortasından geçen bir çaprazla asfalt kaplanmış meydan ve yeşil park alanı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu ayrımla Altamira Meydanı'nın ofis binası çalışanlarıyla kentlilerin çalışma ve dinlenme zamanlarının kesişimindeki “buluşma noktası” olarak işlemesi, böylece kent dokusunda önemli bir parça olması amaçlanmış. Meydanın ortasında bölgenin en yüksek gökdeleni olacak 147 metrelik, 36 katlı CAF ofis binası -Altamira Meydanı önerisindeki mevcut dikilitaşla diyalog içindeki kule bina- meydan inşa edildiğinde kent planlamasına verilen önemi hatırlatmak

istiyor. Binanın önündeki CAF Meydanı, binaya (dolaylı olarak) ait işlevleri bir araya topluyor: binanın ana girişçıkışları, toplu taşıma ve taksi durakları, gazete bayileri vb. Alanı bölen çaprazın diğer tarafındaki parksa, yüksek yabani ağaçları, hareketli topoğrafyası ve tüm alana serpiştirilmiş çeşmeleriyle büyük kent karmaşasının ortasında bir vaha yaratmak istiyor. CAF ofis kulesi, zemin katından belli bir yüksekliğe kadar şeffaf, kafes strüktürden bir kaide üzerinde yükselen, beyaz, kapalı bir hacim. Cadde kotunda binanın kent bağlamıyla doğrudan ilişki kurması, ofislerin bulunduğu beyaz hacminse kenti devamlı bir ufuk hattı olarak algılatması amaçlanmış. Ofis katları cam cepheyi sarmalayan metal bir zarla çevreleniyor, böylece gün ışığından yoksun kalınmadan, çalışma mekânlarının aşırı ısınması önleniyor. Binanın biraz ötesinde konumlanan

Kanımca bu projesi uygulandığında uluslararası platformda ilgi görecek olan Productora, 2008’de tamamladığı Hookah Bar projesiyle farklı ölçeklerde kaliteli işler çıkarabildiğini gösteriyor Meksiko’nun Maslak'ı sayılabilecek iş merkezleriyle bezeli Santa Fe bölgesindeki bir ofis binasının en üst katında konumlanan, restoran- bar-


HAZİRAN 2009 - XXI 10

ELEŞTİRİ - MİMARLIK - MEKSİKO

Mixcoac Evi, Meksiko, 2007, fotoğraflar: Paul Czitrom (en sağda) ve Juan Pablo Maza (diğerleri)

yerel malzemeleri yeniden yorumlamadaki ustalığına değinmek yerinde olur. Yılın çoğunda sıcak iklimin hâkim olduğu Meksika’da iç mekân zeminleri sıkça çeşitli renk ve motiflerde fayanslarla kaplanıyor. Productora, Hookah Bar’da mavi-beyaz renklerindeki fayansları zeminde kullanmanın yanı sıra “tırmandırarak” yerden yükselen bar tezgâhı, bank, çeşme gibi mekânın sabit mobilyalarına taze, yalın, bütünlük sağlayan ve barın ana temasını dolaylı yoldan hatırlatan zarif bir görünüm vermiş. Fakat barın üzerinde kullanılan ahşap kaplamalarsa Arap motiflerini doğrudan yansıtıyor ve temanın altını çizmesine rağmen, kanımca mimari öğe olarak dekoratif olmaktan öteye gidemiyor. Yine de gerek barın bir kat aşağıdaki girişini ana mekân ile bağlayan incecik oval biçimli çelik merdiven, tuvaletleri boydan boya kaplayan tek parça beyaz mermerin kullanımı, kandilleri hatırlatan aydınlatma

elemanları gibi detaylar, gerekse renk konsepti, malzeme kombinasyonları gibi genel kararlardaki bilinçli seçimleriyle zarif, başarılı bir iç mekân tasarımına imza atmış Productora. Büronun iç ve dış mekânı aynı anda tasarladığı bir diğer ilginç projesi Meksiko’nun orta sınıfının yaşadığı mahallelerden birinde uyguladığı Mixcoac Evi. Productora'nın 2006’da Frente Mimarlık'tan Juan Pablo Maza ile ortaklaşa hayata geçirdiği 92 m2’lik konutun küçücük arsası, ölçek ve perspektifle oynayarak en üst düzeyde ferah bir mekân duygusu yaratmayı amaçlatmış mimarlara. Zemin kotunu biri yaşam alanı, diğeri bahçe olacak şekilde uzunlamasana ikiye bölen konsept, bahçenin binanın derinliği boyunca yükselerek ilerlemesini de öngörerek olduğundan daha büyük algılanmasını sağlıyor. Üst kat farklı bir açıyla zemin katın üstüne oturtularak

tasarımda ağır basan dik açılar kırılmış. Ana yatak odası, gardırop, banyo ve terası barındıran bu kütle aynı zamanda bahçede gölgelik bir alan oluşturuyor. Zemin kata salon, mutfak, ufak bir çalışma mekânı, misafir odası ile banyo işlevleri sığdırılmış. Bu mütevazı projenin basit öğelerle kalabalık kent bağlamında yarattığı ferah konut mekânı, kent dokusunun değiştirilmesinin çok zor olduğu durumlarda da kendine özgü, yaşam kalitesi yüksek yapılar inşa edilebileceğine güzel bir örnek oluşturuyor. Productora'nın kanımca öne çıkan özelliği bulunduğu ülkenin şartlarını yadsımayan projeler üretiyor olması Altyapısı zayıf, dokusu çok yoğun ve gelişmesi tamamen kontrolden çıkmış bir kentte ve alt gelir sınıfı ağır basan bir ülkede çağdaş “lüks” tanımına dahil olmaya çalışan (ve bunu mali bakımdan rahatlıkla sağlayabilen) kısıtlı

bir gruptan geliyor mimarlık bürolarının çoğu müşterisi. Bu çelişkiye rağmen küçük konfor vahaları yaratmaya çalışan, ekonomik şartları daha üst düzeydeki ülkelerin mimarlarına öykünen aktörlerle dolu mimarlık sahnesinde Productora, kendi çizgisini izlemedeki kararlılığıyla öne çıkıyor. Grubun Hookah Bar’daki gibi yerel malzemeleri yeni yorumlarla ele alması, Mixcoac Evi’nde olduğu gibi çevre koşullarını yadsımaktansa kucaklaması vb yaklaşımları, tasarımlarının birer Avrupa, Japonya ya da Amerika kopyası olmadan kişilik bulmasını sağlıyor. Yakın tarihinde birçok yönden Amerika'nın doğrudan etkisi altında kalmış, bunu 1960’lardan itibaren mimarlık dahil her alanda teşvik edilen yoğun milliyetçilikle dengelemeye çalışmış olan Meksika'nın bugününde mesleğe gösterdiği özenle Productora mimarlık sahnesindeki en güçlü oyunculardan. www.productora-df.com.mx



İDEAL EV, GERÇEK EV VE ÖTEKİ EVLER “İdeal ev,” “hayalinizdeki ev,” “rüyalarınızın evi” gibi kavramlarla gerek popüler yayınlarda, gerek reklamlarda ve ürün tanıtımlarında oldukça sık karşılaşıyoruz. Bu kavramlar toplumun hemen her kesiminde ev olgusu çevresinde bir kurgu ve bir tür efsane oluşturuyor. Bu kurguda ideal evin kullanıcısı “ideal” aile: Yani anne, baba ve çocuklardan (tercihen biri erkek biri kız!) oluşan, orta ya da üst sınıfa mensup çekirdek aile. Günümüzdeki kurgularda ideal evin dış görüntüsü Amerikan banliyö evlerini model alıyor. Genellikle kent dışında, doğal bir çevrede ama her türlü teknolojik konforu barındıran, tek ya da iki katlı, yüzme havuzlu, bahçeli bir ev bu. İçi yepyeni mobilyalarla döşenmiş, her dem derli toplu, neredeyse insan eli değmemiş bir ev. Dekorasyon dergilerinde bol miktarda sergilenen bu tür evlerin iç görüntülerinde insan izine rastlamak zor nedense. İdeal evler sessiz, kokusuz, insansız yerler.

benzerlikleriyle değerlendirilir. Misafir gelmeden evi temizleyip düzenlemek, dekorasyon dergilerini inceleyip yeniden yeniden döşemek, hep bu görselliğe dayalı değerlendirmeden başarıyla geçmek adına yapılmaz mı? Toplumsal cinsiyet kuramları, uzun süredir görsel/duyusal, temiz/kirli, planlı/plansız gibi ikili kurguların ilk teriminin eril, ikincisinin ise dişil olanla özdeşleştirildiğini vurgulayarak eleştiriye açıyor. Eril ve erkek, dişil ve kadın kolaylıkla özdeşleştiriverdiğimiz kavramlarsa da en azından kuramsal düzeyde hiç de böyle olması gerekmiyor. Bunlar biyolojik cinsiyete değil, söylemsel duruşlara işaret ediyor çünkü. İlki hakimiyet, hiyerarşi, kontrol, haklılık iddiaları ve nesnelliğe, yani tekil ve biricik olana; ikincisi ise paylaşım, iletişim, sorgulama ve dinleme yetilerine, yani tekilliğe değil çoğulluğa işaret ediyor. Bu niteliklerin erkek ve kadın öznelerce ne derecelerde ve nasıl özümsendiği ise farklılık gösterebiliyor. Böyle bir bakış açısı ideal ev kurgusundaki toplumsal cinsiyet öğesine olası yaklaşımlar için ipuçları sunuyor. Bu bağlamda öncelikle ev kurgusunun bileşenlerine, yani özne (mimar), nesne (ev) ve (söylemsel ve görsel) temsiliyet ögelerine eğilmekte yarar var. Özne

Eşİk cİnlerİ

Rönesans mimarlık kuramcısı Alberti, Batı dünyasında 19. yüzyıla kadar egemen olan bir görüşü şöyle dile getiriyor: “Kadınlar doğaları gereği ürkek, yumuşak ve yavaştırlar. Dolayısıyla yerlerinde oturup ona buna göz kulak olduklarında daha yararlı olurlar. Doğa, erkekleri evin iaşesini sağlamak, kadınları ise bunları idare etmek üzere yaratmış ve hepimizin iyiliğine çalışmıştır. Erkek yerinde oturmamalı, kadına, evine, ailesine ve ülkesine bakmalıdır.”1

HAZİRAN 2009 - XXI 12

Gerçek evler pek öyle dekorasyon dergilerinde yer almazlar. Bunlarda eşyalar farklı zamanlarda farklı yerlerden alınmış olup tasarımcı gözüyle uyumsuzluk gösterebilir. Üstelik bu evler pek derli toplu ve pirüpak

gülsüm baydar gulsum.baydar@ieu.edu.tr

da olmazlar. İçerilerinde bol miktarda insan izine ve insan gövdesine yer vardır. Gerçek evlerin kokuları, sesleri, renkleri olur. İdeal evler ne kadar görselliğe dayalıysa gerçek evler bir o kadar diğer duyulara seslenir. Ama gerçek evlerin başarısı ideal evlere olan

Bu düşünce biçiminin mimarlık dünyasından kaynaklanmayıp çok daha geniş sosyal yapılarla ilişkilendiğini ve ancak 19. yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan feminist hareketlerle sorgulanmaya başladığını hatırlatmaya gerek yok. Bu sorgulamanın ilk mimari yansımalarının en yaygın bilinen örneği, yüzyılın ortasında Amerikalı Catharine Beecher’ın yaptığı mutfak planları. Mutfağın kadının mekânı olduğunu ve erkek mimarlarca doğru planlanamayacağını savunan Beecher, ergonomik, rahat ve kullanışlı ideal mutfak tasarımları ile tanınıyor. Bugünkü bağlamda, mutfağın kadının mekânı olmasını sorgulamayan böyle bir davranışı eleştirel bulmak zor. Ev mimarlığı açısından eleştirel tavırlar ancak kadın mimarların gerek profesyonel gerek kuramcı olarak artan sayılarda mimarlık dünyasına girdiği 1970’li yıllarda görülmeye başlıyor.2 Bu dönemde kadın ve ev, kadın mimarlar ve yapıları üzerine özellikle ABD’de Dolores Hayden, Gwendolyn Wright gibi yazarların öncülüğünde çok sayıda yayın ortaya çıkıyor. Yalnız bu çalışmaların odak noktası olan evin, çekirdek aileyi barındıran orta sınıf evi olduğunu göz ardı etmemek gerek. Yaşlıların, arkadaş gruplarının, yalnız yaşayanların, heteroseksüel


aile kurgusunun dışında olanların barınakları mimarlık disiplini içinde yer almıyor. Erkek öznelerin birbirlerinden olası farklılıkları ve ev olgusuyla ilişkileri ise hiç gündeme gelmiyor. Böyle düşününce akla pek çok cevaplanmamış soru geliyor. Örneğin, ideal ev kavramına içkin olan ideal öznelerin dışına çıkıldığında ev kavramının kendisi nasıl dönüşümlere uğruyor? Mimarlık disiplini bu dönüşümlerden neler öğrenebilir? İdeal ev diye bir kavram gerçekten mümkün mü, gerekli mi, yararlı mı? Temsiliyet

Nesne

Mekânın öznelerce üretilen ve nesneleri içeren pasif bir arka plan olmadığı, öznelerin ve nesnelerin üretiminde aktif bir rol oynadığı, eleştirel mekân kuramlarınca uzundur vurgulanıyor. Bu bağlamda bakınca, ev mekânları öznelerce üretildiği kadar öznelerini de üretiyor. Dolayısıyla da egemen eril düşünce biçimlerinin somutlaştığı ve toplumsal cinsiyete dayalı erk ilişkilerini sorgulamanın anlamlı olduğu alanlar. Böyle bir sorgulamanın hem mimarlık kuramında hem de tasarım pratiğinde yankılarının olması kaçınılmaz.

oluyorsa, eleştirel bakışlar “öteki evler”i hayal etmenin yollarına işaret ediyor. *** Bu yazıyı mesleki ve akademik çalışmaların dışında, esinlendirici bir örnekle, bir çocuğun ev çizimiyle bitirmek istiyorum. Çiçekli bir bahçe içinde, kırık çatılı, bacasından duman tüten, içinde “ideal aile”nin oturduğuna kuşku duyulmayan bir ev değil bu. Tam tersine, düzen ve düzensizlik, tanışıklık ve yabancılık, görsellik ve duyumsallık gibi karşıtlıkların dışında, öteki yaşamların, öteki ilişkilerin ve öteki bakış açılarının ev kavramının hiç de dışında olmadığını hatırlatan bir bakışın ürünü.

Space (New York: Princeton Architectural Press, 1992), s. 334. 2 Türkiye'de mimarlıkta cinsiyet üzerine çalışmalar daha başlangıç aşamasında olsa da 1990’lı yıllardan beri giderek artmakta. Bu çalışmaların çoğu mimarlık okulları ve meslek pratiği içinde yer alan ve geleneksel tarih anlatılarında göz ardı edilen kadın özneleri gündeme getiriyor ve disiplinin farklı kurumlarında yer alan erkek

Çağımızın ünlü düşünürlerinden Luce Irigaray dilde (yani konuştuğumuz, yazdığımız, içine doğduğumuz dilde) kadının yeri olmadığını, dolayısıyla kadının daha baştan “evsiz” olduğunu söylüyor. Bırakalım ev olgusunu, mimarlık

egemen yapıyı eleştiriyor. Cumhuriyet döneminde kadın ve ev olgusunu tartışan bir yazım için bkz. “Tenuous Boundaries: Women, Domesticity and Nationhood in 1930's Turkey,” The Journal of Architecture, v. 7, n. 3, Fall 2002, s.233-248.

karşı sayfada üstte: İdeal ev imgesi (www.buildwish.com/homeand-style/wp-content/uploads/2008/12/livingroom.jpg, 11 Mayıs 2009) altta: Yaşanan ev (www.ollikkala.com, 1 Mayıs 2009)

çözümlemesinde bulmak mümkün. Colomina, evin girişinin üstünde yer alan çıkmanın evin kadınının mekânı olduğunu saptadıktan sonra, pencerenin önünde oturan kadının arkasından gelen ışık dolayısıyla içeriden algılanmasının zorlaştığını, ama aynı zamanda bulunduğu konumdan hem sokağa hem evin iç mekânlarının çoğuna görsel olarak egemen olabildiğini vurguluyor. Colomina’nın yaklaşımında, böyle bir planlama (Loos’un niyetleri dışında da olsa) evin kadınına kısmi bir ayrıcalık tanımış oluyor. söyleminin en temel varsayımları (yani mimar öznenin yaratıcılığıyla hak ettiği biricikliği, Batı dünyasının üstünlüğü, yaratılan mimari eserin özerkliği) eril kurgular. Tarihsel olarak mimarlık disiplini kendi merkezine yerleştirmedikleriyle (ister kadın özneler, ister Batı dışı mimarlıklar olsun) ilişkisini hep egemenlik tabanında kuruyor. Mimarlık kuramcısı Diana Agrest’in çarpıcı biçimde göz önüne serdiği gibi Vitruvius ve onu izleyen Rönesans mimarlarının “ideal orantıları” ifade ettikleri “ideal beden” apaçık biçimde bir erkek bedeni olarak resmediliyor.

Colomina’nın bakış açısı, Müller House’a sadece biçimsel yönüyle ve modern mimarlığın özgün bir örneği olarak bakmanın eksikliğini vurgulaması açısından önemli. Mekânsal kurguların çözümlemesi, mekân ile toplumsal cinsiyet kurguları arasındaki dolaysız ilişkiyi açığa çıkarıyor. Benzer çalışmalar bu tür bir bilinci mimarlık pratiğinde somutlaştırmanın da kapılarını açıyor. Eğer “ideal ev” kavramı görselliğin egemenliğine, tekliğe, hiyerarşik bir yapılanmaya ve eril bir düşünce biçimine işaret ediyorsa ve “gerçek evler”in ölçütü

bu sayfada solda: Leonarda da Vinci'nin Vitruvius'a dayanan ideal beden çizimi (abelgalois.files.wordpress. com/2008/08/da_vinci_vitruve_luc_viatour.jpg, 11 Mayıs 2009) ortada: Adolf Loos, Müller House, Prague, 1928-30 (www.flickr.com/photos/ roryrory/2444936242, 11 Mayıs 2009) üstte: Ressamının anlatımıyla burada resmedilenler: oturma odasındaki tekne, buzdolabındaki spagetti, çatının üstünde kaydırak yapan bir kuş ve gökyüzündeki yunuslarla köpek balıkları. (http://farm1.static.flickr.com/3/5618013_ e8df5a07dd.jpg?v=0, 1 Mayıs 2009)

13 XXI - HAZİRAN 2009

1 Mark Wigley, “Untitled: The Housing of Gender,” Sexuality and

Mimarlık kuramı açısından, ev olgusunu artık sadece “ideal ev” ölçütleriyle tartışmayıp özgül evlerin mekânsal kurgularına ve pratiklerine bakmak gerekiyor. Bu türden bir bakış açısını Beatriz Colomina’nın Müller House (Adolf Loos)

EŞİK CİNLERİ

Tarihsel olarak ev kavramı dolaysız bir varoluşla özdeş kurgulanıyor ve son kertede ana rahmine işaret ediyor. Ev öznel ve özel olanla ilişkilendiriliyor. Gündelik hayatta kullanılan “Yuvayı dişi kuş kurar.” gibi deyimler, “ev kadını” gibi kavramlar evin kadın özneyle olan ilişkisinin gücünü vurguluyor. Oysa ideal ev kavramının kendisi tekilliğe, hakimiyete, kontrole, görselliğe, kısacası kuramsal olarak eril diye nitelendirilen özelliklere denk düşüyor. O zaman da cevaplanması gereken sorular birbiri ardına sıralanıyor: “İdeal ev” eril bir kavramsa, bu evin kadını nasıl bir öznedir? Dişillikle ilişkisi nedir? Yoksa “ideal ev”i kuran “ideal kadın” ve “ideal ev kadını” da eril kurgular mıdır? Bu kurguların dışında bir dişillikten söz edilebilir mi?

Mimarlık disiplininin temellerinin ve ideal ev kavramının eril düşünce biçimlerinin yarattığı bir kurgudan ibaret olduğunu söylemek mümkün. O zaman bu kurgunun hegemonik yapısını eleştirmek, hiyerarşilerini yeniden gözden geçirmek, dışladıklarının sesine kulak vermek, daha kapsayıcı ve daha iletişime dayalı bir yeniden yapılanmanın da önünü açıyor.


SÖYLEŞİ - MİMARİ AYDINLATMA HAZİRAN 2009 - XXI 14

Işığın gücünüN farkında mısınız? 14 Mayıs'ta Odak Danışmanlık tarafından ikincisi gerçekleştirilen Perakende Tasarım Konferansı kapsamında, Philips'in sponsorluğunda bir sunum gerçekleştiren İngiliz mimari aydınlatma tasarımcısı Mary Rushton Beales ile mimari aydınlatma tasarımı ile perakende tasarım arasındaki ilişki ve görece yeni olan bu tasarım alanının dinamikleri üzerine konuştuk. Tuçe Yasak

ty: Mağazalardan otellere, restoranlardan etkinliklere kadar çeşitli alanlarda aydınlatma tasarımı yapıyorsunuz. Perakende satış mekânları aydınlatma tasarımı bakımından diğerlerinden nasıl farklılaşıyor? Mary Rushton Beales: Her türlü mimari aydınlatma tasarımı, uygulandığı çevrenin marka kimliğini geliştirmeli ya da güçlendirmelidir. Günümüzde müşteriler, ürünleri o markanın ruhuna inandıkları için satın alıyorlar. Bu da perakende satış mekânlarında (mağazalar, showroomlar, kiosklar vb) marka kimliğinin daha güçlü hissedilmesini gerektiriyor. Tabi perakende satış mekânlarının aydınlatması ile ilgili birtakım pratik kurallar var: düşeyi vurgulamak, detaylara dikkat çekmek, müşteriye teşhir birimlerinden kasaya

kadar mekânda yol gösterecek şekilde aydınlatılmış bir görüntü oluşturmak. Farklı tür mekânlarda ışıkla uygun sahneyi yaratmak için kullandığınız teknikler benzer ama perakende satış mekânlarının aydınlatma tasarımı biraz daha dikkat çekici olmalı. ty: Müşteri deneyiminin bir parçası olarak aydınlatma tasarımını nasıl ele alıyorsunuz? mrb: Anahtar, müşterinin mekâna kolayca dahil olmasını sağlayacak aydınlık seviyeleri oluşturmak. Tabi ki kullanılan aydınlatma yöntemleri müşterinin gözünü kamaştırarak onu asıl amacı olan para harcamaktan alıkoymamalı. Ürün teşhir birimleri ve yönlendirmeler, içgüdüsel olarak doğru tarafa yönelimi sağlayacak şekilde yüksek aydınlık seviyelerine sahip olmalı. ty: Bize çeşitli perakende alanları için önerdiğiniz farklı çözümlerden bahsedebilir misiniz? Tasarımlarınızın bu mekânlara sağladığı kazançlar üzerine ne gibi yorumlar aldınız? mrb: Tasarım yaptığımız alanlar arasında alışveriş merkezleri, süpermarketler, havaalanları ve

özelleşmiş mağazalar var. Bu farklı mekânların hepsinde marka kimliğine ve ürün tipine uygun olarak aydınlatılmış mekânlar yarattık. Bangkok Havalimanı'ndaki farklı outlet mağazalarının kimliklerini ayrıştırmak üzere bir proje geliştirdik. Once Upon a Time adlı çocuk giyim mağazasında yumuşak, sıcak bir genel ışık, en az düzeyde noktasal aydınlatma ve detayları vurgulamak için renk kullandık. Spor giyim birimi içinse daha soğuk, beyaz bir ışık tercih ettik, ayrıca agresif ve teatral bir vurgu aydınlatması gerçekleştirdik. Roma Havaalanı'ndaki mağazalar için de yine perakende tasarımcıları ile çalıştık, çözüm olarak canlı bir zemin, odaklı noktasal aydınlatma ve havaalanının geri kalanındaki perakandeciliğin imajı ve marka kimliği ile uyumlu aydınlatma yöntemleri sunduk. Dubai'deki Wafi adlı komplekste yer alan yeraltı pazarı Khan Murjan için loş bir ortam, satıştaki sanat ve zanaat ürünleri için mükemmel bir arkaplan oluşturduk. Dublin'in kalbindeki Ilac Alışveriş Merkezi'ne yeni bir kimlik kazandırmak üzere Benoy Architects ile beraber çalıştık.


karşı sayfada üstte solda: ILAC Center, Dublin üstte sağda: Roma Havaalanı altta solda: Bangkok Havaalanı altta ortada: Bangkok Havaalanı'ndaki spor giyim bölümü altta sağda: Bangkok Havalanı'ndaki Once Upon A Time adlı çocuk giyim mağazası

SÖYLEŞİ - MİMARİ AYDINLATMA

bu sayfada solda: Dubai'deki Wafi adlı komplekste yer alan Khan Murjan'ın içindeki Mısır Pazarı. Fotoğraf: Rushtons' Studio en solda: Khan Murjan'ın merkez avlusu. Fotoğraf: Rushtons' Studio altta: ILAC Center, Dublin

15 XXI - HAZİRAN 2009

ty: Aydınlatma dendiğinde en önemli ölçütlerden biri enerji tasarrufu. Sürdürülebilirlik meselesini dikkate almak, çevre dostu alanlar oluşturmak aydınlatma tasarımcılarının sorumlulukları arasında. Diğer yandan, müşterinin menfaatleri bakımından düşük maliyetli tasarımlar geliştirmek de önemli. Siz aydınlatma ve sürdürülebilirlik arasındaki bu ilişkiye nasıl yaklaşıyorsunuz? mrb: En öncelikli ve belirgin yaklaşımımız basitçe mağazayı ihtiyaç duyulandan daha fazla aydınlatmamak; lokal aydınlatma, örneğin her raf için bir ışık kaynağı kullanmak ve çoklu anahtar sistemi tercih ederek aydınlatma seviyesi ile oynayabilmek ve böylelikle güvenlik amaçlı ya da temizlik sırasında kullanılan aydınlatma için daha düşük seviyede enerji tüketmek. ty: Mimari aydınlatma tasarımının dünyanın birçok yerinde mesleki tanınırlığı maalesef yok. Aydınlatma, mimari tasarım sürecine dahil edilmiyor; tasarım sürecinin sonunda, hatta daha sonrasında makyaj gibi uygulanıyor. Mesleğin bugünkü durumu ve farklı ülkelerdeki konumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

mrb: 23 yıl önce, bağımsız olarak çalışmaya ilk başladığımda potansiyel müşterilere telefon ettim. Aradıklarımdan biri otel sahibiydi ve tek kelime etmeme bile fırsat vermeden bana “Hangi dekoratif armatürü almam gerektiği konusunda beni yönlendirmek için benden para mı isteyeceksin?” diye sordu. Aydınlatma tasarımının bundan daha fazlası olduğunu anlatmaya çalıştım ama beni dinlemedi bile. Şimdi ise bize, “Bir aydınlatma tasarımcısına ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz çünkü...” diyerek ulaşan müşteriler ya da proje yöneticileri var. Yakında, tasarımcılar proje tanımlarını oluştururken aydınlatmaya dair kısmı boş bırakacaklar ya da projelerinin üzerine aydınlatma tasarımcılarından gelecek girdilere dair notlar düşecekler. Bundan 23 yıl önce aydınlatma tasarımı akla sonradan gelirdi, artık öyle değil. Bence mimari aydınlatma tasarımının dünyanın farklı yerlerinde çeşitlilik gösteren var olma biçimleriyle, bu ülkelerdeki inşaat sözleşmelerinin ve tekniklerinin kalite ve kapsamları arasında doğrudan bir ilişki var

ve tabi bunlar da o ülkenin inşa kültürüne ve ekonomisine bağlı. Benim deneyimlerime göre, Dubai ve İrlanda gibi gelişen ekonomiye sahip ülkeler tasarımcı, mimar ya da sanatçı gibi uzmanlardan faydalanma, yardım alma konusunda çok rahatlar. Ekonomisi görece canlı olmayan ve her türü maliyeti sorgulayan ülkeler, dışarıdan yardım almaya daha az eğilimliler. ty: Bu sebeple aydınlatma tasarımını bir meslek olarak geliştirmek üzere eğitime yatırım yapmak çok önemli. Siz Uluslararası Mimari Aydınlatmacılar Derneği'nin (IALD) Eğitim Vakfı'nı yönetiyordunuz. Dünyanın farklı yerlerindeki mimari aydınlatma eğitimine dair gözlemlerinizden ve bu alanda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? mrb: Mimari aydınlatma tasarımı dünyanın birçok yerinde görece yeni bir meslek, gittikçe artan bir hızla değişen inşaat sanayinin bir bölümü. Hızla artan bir uzmanlık alanı. Dünyada gerçekten çok sayıda profesyonel aydınlatma tasarımcısı yok ve bizler de mimarlık yada tasarım eğitimiyle bağlantı kurmak için gerektiği kadar zaman ayırmıyoruz. Bu, IALD Eğitim

Birimi'nin mimarlık okullarına erişimi aracılığıyla gerçekleştirdiği görevlerden biri. Birim, mimari aydınlatma tasarımcılarına mimarlık ve tasarım okullarını ziyaret ederek, dünyaya bu yeni meslek pratiğini ve bağımsız, nitelikli aydınlatma tasarımcılarına ihtiyaç olduğu fikrini yaymaları için kaynak sağlıyor. Şu anda ABD odaklı olmasına rağmen, bu inisiyatif gelecek yıllarda Avrupa'ya ve dünyaya yayılacak. IALD Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu'nda görev aldığım sırada bu, Vakıf Başkanı Phil Gabriel tarafından desteklenen bir inisiyatifti. Benim IALD eğitim kurumuna kişisel katkım, aydınlatma tasarımı ve/veya bir meslek olarak aydınlatma tasarımı ile ilgilenen mimarlık yada tasarım öğrencilerinin IALD'nin düzenlediği yıllık toplantılara katılımları için kaynak oluşturmak oldu. Bu sayede bazı öğrenciler iş bulabildiler. Bunun yanı sıra IALD yıllık toplantısı sırasında aydınlatma tasarımcıları liderliğindeki öğrenci gruplarının toplantının düzenlendiği HTE Oteli'nin farklı bölümlerinin aydınlatma tasarımın gerçekleştirdiği "Lightplay" isimli etkinliğin başlamasına da önayak oldum.


KONFERANS VE ÖDÜL TÖRENİ - İSTANBUL HAZİRAN 2009 - XXI 16

Coca-Cola Aile Blogları

2. www.designyoursummer.blogspot.com

Peugeot Otomobil Blogları

2. www.fenerlig.blogcu.com

1. www.aliozdil.blogspot.com

3. www.cingunlugu.com

1. www.carluvr.com

3. www.eskrimaktuel.com

2. www.babaolmak.com

Kadın Blogları

2. www.otomot.net

Topluluk Blogları

3. www.savascocuklari.com

1. www.devletsah.com

3. www.arabadelisi.blogspot.com

1. www.fasulyeden.com

Ntvmsnbc Haber-Gündem Blogları

2. www.yelizindunyasi.com

Project House Reklam-Pazarlama Blogları

2. www.bobiler.org

1. www.yazburaya.com

3. www.kadinlar.net

1. www.hergunkampanya.com

3. www.mtv.com.tr/anime

2. www.turkiyevehayatadair.blogspot.com

Letoonıa Resorts Kişisel Bloglar

2. www.elmaaltshift.com

Tefal Yemek Blogları

3. www.kursatsenturk.com

1. www.yicit.com

3. www.kreativme.com

1. www.tarifiyemek.com

Binrota Hobi Blogları

2. www.gurkankalkanweblog.blogspot.com

TTNET Teknoloji Blogları

2. www.nefisyemektarifleri.com

1. www.geziyorum.net

3. www.blogdevri.com

1. www.yakuter.com

3. www.hafiftarif.com

2. www.gezipgorduk.com

Efes Pılsen Kültür-Sanat Blogları

2. www.apostylee.com

MIcrosoft Wındows Lıve Spaces Blogları

3. www.misssgibi.com

1. www.maddebagimlisi.com

3. www.ogren.tv

1. gamzetuysuz.spaces.live.com

İş Dünyası Blogları

2. www.gunesintamicinde.com

Ülker Spor Blogları

2. leothemaster.spaces.live.com

1. www.chatterboxtr.com

3. www.sanatlog.com

1. www.footballiswar.com

3. elifingunlugu.spaces.live.com

Oluşur (Aygül-Yalçın Pembecioğlu) başlıklı sunumlar ve blog yazarlarının katılımıyla bir panel düzenlenmiş ve Türkiye ve dünya ortamında blog kullanımı ve gelişimi üzerine fikir yürütülmüştü. Eğlence, hobi, kişisel, kültür ve sanat, spor, haber gündem, iş dünyası, komünite/topluluk, reklam/ pazarlama, teknoloji kategorilerinde toplam 30 bloga ödül verilen tören bu yıl daha kapsamlı bir içerikle gerçekleşti.

ve oy çokluğundaki artıştan bahseden Endeş bu gelişmeyi Türkiye'deki blog yayıncılığının yaygınlaşmasıyla ilişkili bir gelişim olarak değerlendirdi.

Blog Ödüllerİ Bu yıl ikincisi düzenlenen Blog Ödülleri açık oylamayla sahiplerini buldu. Ödül töreninden önce yapılan konferansta blog yayıncılığı tartışıldı. Enise B. Karaçizmeli

Son yıllarda hızla yaygınlaşan blog yayıncılığındaki gelişim gözlenmeye değer. Okuyucunun internette yayıncıya, yazara dönüştüğü açık kaynak “günlükler”in kişisel, amatör paylaşım siteleri olmaktan öteye geçişi, internette yeni bir sektör yarattı. Türkiye'deki gelişmeleri takip eden, Burcu Şensoy, Emrah Yaman, Eray Endeş, İlker Utlu ve Onur Yaman'dan oluşan Bö! Takımı internet ortamındaki bu yerel gelişimin desteklenmesi fikriyle yola çıkmış. Geçtiğimiz yıl bir pazar kahvaltısında bloglar için bir ödül sistemi oluşturma fikriyle projeyi yaratan ekip ilk olarak 2008 blog konferansı ve ödül törenini düzenledi. Değişen Blog Dünyası (Mehmet Doğan), Bloglar ve Pazarlama (Zeynep Özata), Komünite Blogları Nasıl

Yeni eklenen kategorileri ve sponsorlarıyla daha geniş bir kitleye ulaşabilen ödüller için 1435 blog başvurdu. İnternette yapılan açık oylamada 14 ayrı kategoride üç ayrı bloga ödül verildi. 2 Mayıs'ta Fenerbahçe Faruk Ilgaz tesislerinde gerçekleştirilen konferansta grup adına konuşan Eray Endeş öncelikle projelerinin çıkış noktası ve gelişiminden bahsetti ve geçtiğimiz yılla karşılaştırmalı bir çizelge sundu. Katılımın da artmasıyla aday

Burak Arıkan internetin tarihinden bahsettikten sonra veri görselleştirme ve kendi çalışmalarını anlattı. Ardından söz alan Alper Akcan, internet üzerinden alışveriş yapmak için mikro ödeme sistemi adıyla geliştirdikleri kısa mesajla ödeme sisteminden, bu sistemin sağladığı olanaklardan ve kullanım şeklinden bahsetti. Akcan'ın sunumunu izleyen panelde söz alan blog yazarları, sitelerinin içeriğinden, neden blog tuttuklarından, gelen tepkilerden ve gelecek planlarından bahsettiler. Önümüzdeki yıllarda daha fazla kategoriyle devam etmesi planlanan ödüllerin Türkiye'de blog yayıncılığına katkı sağlaması hedefleniyor.



ATÖLYE ÇALIŞMASI - MİMARLIK - İZMİR HAZİRAN 2009 - XXI 18

ARA MEKÂNLAR ÜRETEN MEMBRAN SİSTEMLERİ İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen atölye çalışmasında membran sistemleri ve kablo-ağ sistemleri üzerine yapılan çalışmalar, yapılı çevrede kaybolmaya başlayan veranda, sundurma ve saçak gibi öğelerin yarattığı ara mekânlara odaklandı. Defne Sunguroğlu Hensel Michael Hensel

Bugünün kentleri gittikçe artan oranda, iklimsel koşullara tamamen maruz kalan dış kabuklar ve iklimsel açıdan tamamen koşullandırılan iç mekânlar arasındaki keskin karşıtlıkla biçimleniyor. Bu durum hem sıcak hem de soğuk iklimlerde büyük bir önem taşıyor. Yarı-iklimsel, geçiş mekânlarının kullanıldığı örnekler istisna denebilecek kadar az sayıda. Orta Doğu'daki sıcakkurak bölgeler gibi elverişsiz iklimlere

sahip kentler için önerilen sürdürülebilir ve yayalaştırılmış çok sayıda yeni kentsel tasarım projesi tasarım ya da yapım aşamasında; buna karşın veranda, sundurma ve saçak gibi öğeler yapılı çevrede kayboldu. Bu gibi kentler nasıl yayalaştırılabilir ve bu bağlamda dış mekânları yaşanabilir kılan hiçbir ara öğe olmaksızın bu kentler nasıl sürdürülebilir olabilir? İklimsel düzenleme yapılmaksızın insanların olağanüstü koşullara çıkmaya razı olacakları nasıl düşünülebilir? Tamamen yapay olarak soğutulabilen bir iç mekândan diğerine giden insanlar, kısa mesafelerde klimalı araç kullanmamaya nasıl ikna edilebilinir? Eğer planlanmış ve açık alana karşın yapılı kentsel doku,

hacimleri öne çıkaran bir şekil-zemin organizasyonu üzerine kurulmuşsa, iç ve dış mekânlar arasında keskin bir eşik varsa bu nasıl mümkün olabilir? OCEAN'ın on yıldır sürdürdüğü Membrane Spaces (Membran Mekânlar) başlıklı araştırmasını başlatan da işte bu sorunsal.1 Araştırmanın yönelimlerinden biri, farklılaştırılmış membran sistemlerinin tasarımı ve performansını incelemek ve mimaride kullanılabilen en hafif malzeme sistemlerinden olan membranlarla uygulandığı çevreyi iklimsel açıdan düzenleyen ara mekânlar yaratılmasına öncülük etmek.2 Kablo-ağ ve bu ağlara asılı membran dizilimlerinden meydana


her noktada çevresel etmenlere göre şekillenmeye olanak sağlatmak; örneğin ışığın geliş açısı,

altıgensel dizilimli sistem maketi ve maket üzerinden yapılan gölge analizi

Bu sistem; altı adet üçgensel parçanın birleştirilip

hakim rüzgar yönü vb. Bununla birlikte böylesi

birbirlerine uyguladıkları kuvvetler aracılığıyla konik

bir sistemde sistem sapmalarının yönetilebilmesi

bir hacim oluşturmasıyla meydana geliyor. Sistem,

için gerekli dış çerçeveye bağlanmasında çok fazla

bütününde düzlemsel değil. Düzlemsellik, altıgen

sayıda bağlantı noktası gerekiyordu. Bu gerekliliğin

dizilimlerin arasındaki aksların sapmalı döngüsü

üstesinden gelebilmek için ekip, bükme çubukları

ve bu dizilimleri oluşturan her bir altıgen ile kırıldı;

kullanarak sistemi bir düzlem üzerinde sapacak

sistem sapmalı bir düzene sahip. Düzlemsel

şekilde geliştirdi; böylelikle birkaç düğüm noktası

olmayan dizilim oluşturmanın amacı, uygulandığı

olan, uygulanabilir bir konstrüksiyon oluşturuldu.

ATÖLYE ÇALIŞMASI - MİMARLIK - İZMİR

ALTIGENSEL DİZİLİMLİ SİSTEM

19 XXI - HAZİRAN 2009

ağaç kablo-ağ sistemi maketi birbirine bağlayan ve sistemin kontrollü iki

AĞAÇ KABLO-AĞ

yüzündeki çevresel alışverişi yöneten asgari Bu projeyle ağaç kablo-ağın düğüm noktalarının

delikleri bulunuyor. Bunlara ek olarak atölye

sayısı ve konumuna ve yerel çevresel koşullara

çalışmasındaki ekip, membran sisteminin

tepki verme olasılığı araştırıldı. Ağaç kablo-

uyarlanma kapasitesinin artırılması için geri

ağ, katmanlı bir membran sistemiyle birlikte

çekilebilir bir düzenlemeye sahip olmasının

yerleştirildi. Her bir membranın, iki katmanını

yollarını araştırdı ve geliştirdi.

ağaç kablo-ağ sistemi maketi ve kablo-ağ üzerindeki geri çekilebilir membran dizilimi

HACİMSEL DÖNER KABLO-AĞ Hacimsel döner kablo-ağ ve membran dizilimiyle, membranlar arasında parçalı mekânlar üretilmesi olasılığı araştırıldı. Düzlemsel olmayan, bunun yerine bir dizi düz kablo etrafına yerleştirilmiş ikincil kablolarla oluşturulan sarmal düzene sahip bir kablo-ağ geliştirildi. Sarmal kablo diziliminin belirli bir şekilde eklemlenmesiyle membranların düzeni ve yönelimi yönetilebiliyor. Dönüş çapının ve membranlar arasındaki boşlukların düzenlenmesiyle içinde yaşanabilir mekânlar oluşturulabiliyor.

hacimsel döner kablo-ağ sistemi maketi

bağlantı noktaları; gerilim dağılımı; gölge analizi


bu sayfada sağda ve altta: Birebir ölçekli yerleştirmeler sağda altta: Atölye çalışmasından görünüşler

gelen kombinasyonlar OCEAN'da araştırılan birçok konudan biri; bizim Sidney Teknoloji Üniversitesi'nde yürüttüğümüz yüksek lisans dersleri ve atölye çalışmaları ile yakın zamanda İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde gerçekleştirdiğimiz atölye çalışmasının ana konusu da bu.3 Bu atölyelerin amacı öğrencileri, kablo-ağ ve membran sistemlerini kullanarak yeni form-bulma araştırmalarına yönlendirmek. Bu sistemlerin her ikisi de form-etkin germe sistemler; diğer bir deyişle, sistemler gerilim altında, ideal geometrilerine ve strüktürel formlarına ulaşıyor. Bu açıdan form-bulma, belirli dış etkiler altındaki malzemelerin kendiliğinden gelişen özelliklerini kullanan bir tasarım yöntemi.

Geçtiğimiz Nisan ayında İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde 20 gruba ayrılmış 100 öğrenciyle, karmaşık membran sistemleri ve onların çevresel düzenleme kapasiteleri üzerine 12 günlük bir atölye çalışması yaptık. Çalışma sonucunda 20 farklı membran sistemi ve bunların modellerinin performans kapasite analizleri üniversitede sergilendi; bu sistemlerin yapım mantığını araştırıp geliştirmek için üretilmiş birebir ölçekli iki yerleştirme de sergiye eklemlendi. Bu atölye çalışmasında üretilen üç proje, üç konu başlığına örnek oluşturmaları için seçildi. Bu başlıklar: altıgensel dizilimli sistemler; asgari boşluklu, geri çekilebilir membran dizilimli ağaç kablo-ağ; hacimsel döner kablo-ağ ve membran sistemleri.

HAZİRAN 2009 - XXI 20

ATÖLYE ÇALIŞMASI - MİMARLIK - İZMİR

giriş sayfasında İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde düzenlenen sergiden kareler

Membrane Spaces araştırmalarının ileriki hedefleri karmaşık membran sistemlerinin fabrikalarda üretimini sağlamak ve bu sistemlerin yüksek performans kapasitelerini ispat etmek. Bu yıl içinde New York ve İstanbul'da da yerleştirmeler yapılmasını planlanıyoruz.

"Membrane Spaces" Versatility and Vicissitude, Londra: AD Wiley, s. 74-79. OCEAN'ın Orleans'taki FRAC Centre'de gerçekleştirdiği bir kablo-ağ membran sistemi yerleştirmesi XXI'in Nisan 2008 sayısında yayımlandı. 3 Araştırmanın büyük kısmı eğitim çevrelerinde yürütüldü. Bunlar arasında Londra'daki Architectural Association, Oslo Mimarlık ve Tasarım Okulu, İzmir Ekonomi Üniversitesi,

1 Membrane Spaces araştırması, OCEAN üyeleri

Houston'daki Rice Mimarlık Okulu, Rotterdam

Michael Hensel ve Achim Menges tarafından

Mimarlık ve Kentsel Tasarım Akademisi ve Sidney

Londra'daki Architectural Association, Rotterdam Mimarlık ve Kentsel Tasarım

Teknoloji Üniversitesi yer alıyor. 4 Colònia Güell Şapeli'nin eğrisel kemerlerini

Akademisi ve Teksas Houston'daki Rice Mimarlık

oluşturmak için Antoni Gaudi'nin başvurduğu

Okulu'ndaki atölyelerde geliştirdikleri çalışmalarla

asılı zincir modelleri incelenebilir. Zincirler

başlatıldı, 2 Bu araştırmanın bazı bölümleri www.

yerçekimi etkisi altında kendi ağırlıklarına bağlı

membranespaces.net üzerinden incelenebilir.

içe döndürüldüğünde bu eğriler optimum basınç

Ya da bakınız Hensel M. and Menges A., 2008,

eğrilerine dönüşür.

olarak optimum germe eğrileri meydana getirir,



bu sayfada solda: Galeri girişinde yer alan ve 49 kenti anlatan grafik semboller sağda üstte ve altta: Sergiden genel görünümler

HAZİRAN 2009 - XXI 22

SERGİ - ŞEHİRCİLİK - NEW YORK

karşı sayfada üstte: Le Corbusier'nin gerçekleştirilmemiş projesi Radiant City. altta: Storefront'un cephesi

imajlar: Storefront

KIYASLAMALARLA 49 KENT New York'taki Storefront for Art and Architecture, Nisan ve Mayıs aylarında 49 Kent adlı sergiye ev sahipliği yaptı. WORKac ekibinin akademik çalışmalarının sonuçlarını görsel öğeler aracılığı ile ilgi duyan “herkes”in anlayabileceği şekilde sunan sergi, 49 kenti şehircilik bağlamında ve çeşitli ölçütler üzerinden birbirleriyle kıyaslıyor. Özge Ersoy

MoMA’nın kardeş kurumu P.S.1 Güncel Sanat Merkezi’nin düzenlediği Genç Mimarlar Programı konkurunun geçen seneki galibi New York merkezli WORKac (WORK Architecture Office) idi. WORKac ekibi, P.S.1’ın avlusu için tasarladığı bir kentsel çiftlik projesi olan P.F.1’ı (Public Farm One) hayata geçirmişti. Geri dönüştürülebilir malzemelerle yaratılan silindirler içinde sebze ve meyve yetiştirmekle sınırlı kalmayan proje, geçen yaz soğutucu fanlar, oturma alanları, cep telefonu şarj etme bölümü ve ufak bir havuzu bünyesinde barındıran bir sosyalleşme alanı işlevi görmüştü. 2002 yılında kurulan WORKac’nin yöneticileri Amale Andraos ve Dan Wood, Princeton

Üniversitesi’nde eko-mimari ve sürdürülebilir kalkınma üzerindeki araştırmalarına devam ediyorlar. Pratiklerinin odağı olan bu konular, Andraos ve Wood’un Storefront for Art and Architecture’da yer alan 49 Kent sergisinde de öne çıkıyor. Mimarların ve kent plancılarının çizimlerinden yola çıkan 49 Kent, eko-şehircilik üzerine bir beyin jimnastiği. Roma modelinden başlayıp Abu Dabi’de halen yapım aşamasında olan Masdar projesine kadar uzanan sergi, kırk dokuz kentin arasındaki ilişkileri karşılaştırmalar ve sınıflandırmalar aracılığıyla izleyiciye sunuyor. Her kent, WORKac tarafından yeniden çizilen planı, tanıtıcı bir metin, arşivlenen fotoğraflar ve çizimler ve alan kullanımına dair istatistiki bilgiler ile sunuluyor. Bütün bu görsel öğeler galeri duvarlarına vinil kullanılarak aktarılmış. Galerinin girişinde tanıtılan grafik semboller, Andraos ve

Wood tarafından şehirlerin nasıl sınıflandırıldığına işaret ediyor. Sınıflandırma unsurları dört ana kategoride toplanmış: korku faktörü (aşırı nüfus yoğunluğu, istila, hava kirliliği, kaynakların yanlış kullanımı vb.), biçim (doğrusal, grid, ışınsal, dağınık), projenin gerçekleşme hali (gerçekleştirilmemiş, bir bölümü gerçekleştirilmiş, tamamen inşa edilmiş) ve farklı büyüme şekilleri (büyümeye elverişsiz, büyümeye az elverişli, büyümeye elverişli). Bunun yanında dört adet dairesel grafik, her kentin toplam yüzey kullanımına ve arazi kullanımındaki yapılı çevre, altyapı, sulak ve yeşil alan oranlarına; yapılı çevredeki konut, kamusal alan, endüstriyel yapı oranlarına; yeşil alanlardaki tarım, park, çim saha oranlarına dair bilgi veriyor. WORKac’nin bu projeyi Storefront’un galerisine taşırken sadece kentleri tanıtmayı amaçlamadığı şüphesiz. Kentsel mekânın biçimine ve farklı


SERGİ - ŞEHİRCİLİK - NEW YORK 23 XXI - HAZİRAN 2009

oluşumlarına bakan proje, kırk dokuz kent için karşılaştırmalı bir okuma önermekte. Karşılaştırmalar sergi duvarında yer alan grafiklerle ifade edilmiş. Kullanılan değişkenler ise nüfus yoğunluğu, yeşil alanın yapılı çevreye oranı, konut alanı, inşa alanı ve bunlar arasındaki oran. Karşılaştırmaya göre, her kategori için kentler birden kırk dokuza kadar sıralanıyor. Kronolojik olarak sıralanan kentlerin ilki M.Ö 500-M.S. 500 döneminde karşımıza çıkan Roma kenti. Duvarlarla çevrelenmiş, grid şeklinde bir yerleşim planına sahip bu örnekte, yeşil alanın %98’i tarım arazisi olarak kullanılırken yalnızca %2’si park olarak değerlendirilmiş. Kullanılan grafikler Roma kentini büyümeye yarı elverişli, gerçekleştirilmiş, grid biçiminde, işgal ve savaşa karşı geliştirilmiş olarak tanımlıyor. Farklı örnekler üzerinden gittikçe, kontrol ve düzen üzerine kurulmuş

olan grid mantığının zaman içerisinde farklı anlamlar kazandığı rahatlıkla görülebiliyor. Le Corbusier’nin gerçekleştirilmemiş projesi Radiant City (1935) buna iyi bir örnek. Bu planda Le Corbusier yüksek blokların kullanımıyla göze çarpan bir iskan yoğunluğu öngörürken, aynı zamanda kenti ışığa, açık alana ve tabiata açmak istiyor. Bunun için, binalar kolonlar üzerine alınarak zeminde yeşilin devamlılığı sağlanmış. Çapraz kesişen yükseltilmiş otoyollar ise binalar arasındaki trafik sorununa çözüm sunmakta. Böylelikle park sahası tamamen yayalara bırakılmış. Bu özellikler, Radiant City’yi yeşil alan kullanımında kırk dokuz kent arasında bir numaraya yerleşiyor. Radiant City’yi sergide temsil eden semboller ise şöyle: büyümeye az elverişli, gerçekleştirilmemiş ancak diğer mimari projeleri etkilemiş, grid biçiminde, aşırı nüfus yoğunluğuna karşı geliştirilmiş, düzensiz trafiğe karşı planlanmış ve düzensiz büyümeye karşı strateji oluşturulmuş.

Sergide gösterilen en yeni proje ise Norman Foster’ın yürüttüğü, Abu Dabi’de inşa edilen Masdar kenti. Masdar, inşası tamamlandıktan sonra dünyanın ilk “sıfır” karbon salımlı kenti olma iddiasını taşıyor. Sadece yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanacak kentte ulaşım yaya olarak ya da toplu taşıma araçlarıyla sağlanabilecek. Yeşil alanın büyük bir yüzdesinin tarıma ayrılmış olması ve inşa alanın yarısının konaklama birimlerine, bir çeyreğinin kamusal alana, diğer çeyreğinin ise endüstriyel yapılara ayrılması dikkat çekici. Semboller Masdar’ı büyümeye tamamen elverişsiz, yapım aşamasında, grid biçiminde, hava kirliliğine karşı, düzensiz büyümeye karşı olarak sınıflandırıyor. Açıklayıcı uzun metinlerden ziyade görsel dili kullanan 49 Kent, şehircilik ve mimarlık jargonuna ait kavramların daha geniş bir kitle tarafından kavranmasını olanaklı kılıyor. Böylelikle,

akademik ortamda geliştirilen bir araştırma projesinin uzantısı olan serginin, bu disiplinlerin diline aşina olması gerekmeyen bir izleyici kitlesi ile iletişime geçmeyi başardığı söylenebilir. 49 Kent, WORKac’nin eko-mimarlık ve eko-şehircilik üzerine yürüttüğü araştırma sonuçlarını alışılmışın dışındaki görsel diliyle izleyiciye aktarmayı başarıyor. Hayata geçirilen ve kağıt üzerinde kalan ütopik projelerin sergi içinde aynı ölçütler üzerinden ele alınması ve karşılaştırılarak sunulması bu çalışmayı özel kılan detaylardan biri. Sergi yalnızca gerçekleşen ve gerçekleşmeyen planları kıyaslamıyor; geniş bir zaman dilimini ele alarak farklı mimarlar ve kent plancılarının ideallerindeki kent-tabiat ilişkisini tanıtıyor. Eko-mimarlık denince sadece “yeşil bina” önerileriyle karşılaştığımız bugünlerde, 49 Kent bu konunun kent ölçeğinde düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor.


M’AFRIQUE SEVGİSİ Dakar, Milano ve New York’tan merhaba! Geçtiğimiz aylarda İtalyan mobilya üreticisi Moroso ile Afrika'da yapılacak tasarımlardan oluşan bir koleksiyon için işbirliği yaptık. Koleksiyon, Milano Mobilya Fuarı'nda, M'Afrique başlıklı bir sergide sunuldu (Moroso'nun “M”si Afrika ile birleşince İngilizce'de ya da Fransızca'da “Benim Afrikam” anlamına gelen “My Africa” gibi geliyor kulağa). M’Afrique sergisi, bizim stüdyomuzdan ve de Phillipe Bestenheider, Tord Boontje, Stephen Burks ve Patricia Urquiola'dan tasarımların yanı sıra Afrikalı çağdaş sanatçılar Soly Cisse ve Fathi Hassan, fotoğrafçı Mandemory'nin işleri ve mimar David Adjaye'nin Afrika Kentleri adlı araştırma projelerinden oluşmakta.

HAZİRAN 2009 - XXI 24

NEW YORK'tan

Moroso'nun kreatif direktörü Patrizia Moroso New York Times'ın The Moment adlı bloğunda serginin ardındaki fikri anlattı: “Şu anda, özellikle İtalya'da, Afrika'nın çoğu insan tarafından pek de tanınmadığını hissettim. Ya da biliyorlarsa da, akıllarına ilk olarak Lampedusa'daki göçmenler gibi negatif bir çağrışım geliyor. Ana fikir insanların zihinlerindeki Afrika algısını değiştirmek ve çağdaş sanat, fotoğraf, tasarım ve mimarlığın Afrika'da da en güzel halleriyle bulunabileceğini göstermekti.”

altta: Madam Dakar koltuk ve Ayşe Birsel sağda üstte: Nopolou sallanan sandalye sağda altta: Gaall divan fotoğraflar: Bibi Seck

ayşe birsel

Madam Dakar, çok güzel ve endamlı bir Senegalli kadının temsili. Kendinizi onun dizlerine oturmuş, başınız göğüslerinin arasında yıldızları seyrederken hayal edebilirsiniz... Bourguiba, alt kısmı kaynaklanmış çelik, sırt kısmı ahşap olan bir sallanan sandalye. Bu sandalyenin üzerine geleneksel motifleri işlemesi için, dolmuşların üzerine iyi şans duaları ve koruyucu bezemeler işleyen bir artizan ile çalıştık. Bayekou, uzanıp üzerinde sallana sallana uyuyabileceğiniz bir tasarım. Oturma pozisyonu, Madam Dakar'da da olduğu gibi, oturmakla uzanmak arasında ve bu, Bibi'nin en sevdiği oturma biçimi. Nopolou, “C” formunda bir çerçevesi olan küçük bir sallanan sandalye. Naylon örgü şaşırtıcı derecede rahat bir destek oluşturarak bu çerçeveyi dolduruyor.

Tasarım aslında her yerde aynı süreç. Dakar'da pek çok kabiliyetli zanaatkar çok güzel işler üretiyor ama, çoğu yerde olduğu gibi, işleri aynı geleneksel tasarımları tekrar tekrar yapmaya dayanıyor. Onlarla yaptığımız işbirliği karşılıklı “know-how”ımızı geliştiren ve ufkumuzu açan bir çalışmaya dönüştü. Bilgisayarda ve sanal üç boyutlu modelleme ile çalışmaya alışmış bizler için bu deneyim, uygulamalı ve elle tutulur bir tasarım sürecine geri dönmek anlamına geldi. Mobilyayı kraft kağıdına ya da parçaların kesileceği çelik tabakaların üzerine bire bir çizdik. Ustalar parçaları çıkarmak için doğrudan bu el çizimlerini kullandı. Biz de onlarla yan yana çalışarak, parçaları ortaya çıktıkça görüp rafine ettik. Bilgisayarsız çalışmak, sürecin daha verimli ve kişisel olmasını sağladı. Bibi iki ay boyunca Moroso'nun Dakar'daki atölyesini yöneten ve aynı zamanda Patrizia'nın eşi olan Salam Gaye ile çalıştı. Bibi'nin dikkatini çeken bir nokta zanaatkârların parça bitene kadar ortaya tam olarak neyin çıkacağını hayal etmemeleri. Halbuki tasarımcı için sonuç, süreç boyunca ulaşmayı hayal ettiği elle tutulur bir kavramdır. Bir anlamda, ustalar yeni tasarımlara karşı olan şüphelerini son ana kadar bir kenara bırakarak çalıştılar. Parçalar bitip, ihtişamla ortaya çıkınca, işte o zaman hem şaşırdılar hem de gururlandılar.

Ürün Tasarımcısı, Birsel+Seck, New York

da son dakikaya dek belirsizlikler ve bilinmezler ile dolu olan bir sürece gönül koydu ve destek verdi. Sonunda M'Afrique'i yaratmak isteyen herkesi ödüllendirircesine tüm parçalar mükemmel bir şekilde bir araya geldi.

Bu proje, sürecine dahil olan herkesi değiştirdi. Ustalar kalite ve tasarımın işlerindeki önemi açısından bambaşka bir noktaya geldiler. Senegal deneyimi, Moroso için tasarım yapma sorumluluğu ile birleşerek bizim hayal gücümüzü zorladı ve geliştirdi. Moroso

Gaal, şekil olarak yerel balıkçı teknelerini (Pirogue) hatırlatan ve geleneksel ahşap Senegal yataklarından esinlenen bir divan. Haiku, bir tek çizginin üçüncü boyutta oluşturduğu asimetrik bir oturma elemanı. Metal boru ve naylon iple yapılan örgünün güzelliğini yalın bir hareketle yakalayan tasarım. "M'Afrique" 22 Nisan'da, via Pontaccio 8/10, Milano'daki Moroso showroomunda açıldı. Seçilen tasarımlar New York Çağdaş Mobilya Fuarı sırasında da sergilendi. Hoşçakalın.



FUAR - ÜRÜN TASARIMI - MİLANO HAZİRAN 2009 - XXI 26

fotoğraflar: Cosmit

Krİz Salone'yİ teğet geçtİ Bu yıl 48.'si gerçekleştirilen Salone del Mobile, var olan ekonomik duruma rağmen bünyesindeki firmaların abartılı sunumları, tanıtım çalışmaları ve ikramları ile krizi göz ardı ediyormuş gibi görünüyor. Acaba bütün dünyayı sarsan kriz Milano Fuarı'nı titretecek kudrete(!) sahip değil mi, ya da kriz Salone'yi teğet mi geçti? Stefano Mirti Fosca Salvi

Milano, Salone del Mobile (Milano Mobilya Fuarı) süresince köklü bir değişime uğrar, tam kapasite ile çalışan bir fabrikayı andırır. Tüm Milano sakinleri sokaklara dökülür ve tasarımcı turistlerle bütünleşerek kentin en önemli etkinliğini onurlandırırlar. Milano için, bu fuar yılın en seçkin etkinliğidir; bu kısacık süre boyunca kent bitmez tükenmez bir kalabalıkla ve dünyanın her köşesinden gelen ürünlerle dolup taşar. Salone döneminde, tüm kent bir fuar ve etkinlik alanına dönüşür. Fuar, son birkaç yılda iki belirgin değişim geçirdi. Bunlardan ilki, Fuksas

tarafından yeniden projelendirilen Rho Fuar Alanı. Bu fuar alanında, dünyanın her yerinden çok sayıda mobilya ve tasarım firması, stantları ile yer alıyor. Diğeri ise fuar alanı dışında gerçekleşen yüzlerce etkinlik. Tüm kent, kontrolsüzce yayılan bu sergi, yerleştirme, performans ve etkinliklerle dolup taşıyor. Bu yıl, krizle birlikte başlayan yeni dönemin ilk Salone del Mobile'si gerçekleşti. Geçtiğimiz yıllarda çok popüler ve başarılı olan bu etkinlik 2009 yılında, yaşanan ekonomik krize paralel olarak bir düşüş yaşadı. Tüm dünya ekonomisinin yaşadığı bu radikal değişim karşısında Salone del Mobile daha farklı nasıl bir tepki verebilirdi ki? Salone del Mobile, her şeyden önce -bir tasarım fuarı olmanın ötesinde ya da gerisinde- “abartılı” ve “lüks

odaklı” bir fuar. Milyonlarca “ıvır zıvır” olarak nitelendirebileceğimiz promosyon ürününün fuar haftası boyunca Zona Tortona’ya ayak basan herkese hediye edildiğini, aynı ziyaretçilere ikram edilen anlamsız ve sınırsız yiyecekleri, kokteylleri ve tanıtım amacıyla harcanarak neticede Milano sokaklarını kaplayan kilometrelerce basılı malzemeyi düşünürsek... Hepsi para! Bu durumda, krizin Salone’nin akışında hiçbir şey değiştirmediğini söyleyebilir miyiz? Bizim görüşümüzce sorunun yanıtı kesinlikle “hayır”. Genel görüş ise şu şekilde: “Krize panzehir olarak gerçekleştirilen 48. fuar.” Belki de, Salone del Mobile yalnızca krizi görmezden geldi, panzehirin yakınından bile geçmedi. Tüm sektörlerde hissedilen kriz böylesine önemli ve parlak bir etkinliği etkisi altına alma kudretine sahip değildi çünkü(!) Bana kalırsa, krize karşı gerçek bir panzehir üretmenin yolu,


FUAR - ÜRÜN TASARIMI - MİLANO 27 XXI - HAZİRAN 2009

ortamın durumunu göz ardı ederek kendi yolunda ilerlemek değil. Ama yalnızca fuar dışındaki bazı etkinlikler, krize anlamlı bir tepki gösterdi. Krizi dikkate alan, “Kriz Mağazası”, “Tasarım Krizi, “Kriz Tasarımı” gibi başlıklara sahip projelerin sayısı çok azdı. Geriye kalan projeler ise kriz gerçeğini hiçe sayıyordu. Normal koşullarda tasarımın biçimlendirilmesi, ortaya çıktığı gün ile bugün arasındaki değişimlere yanıt verecek şekilde dönüştürülmesi beklenir. Bu yılki fuarda çok net bir şekilde gözlemlenebildiği üzere, dünya çapındaki tasarım okulları krizin getirdiği zorluklara hızlı bir şekilde uyum gösterip var olan durumu avantaja dönüştürdü ve bu bakımdan firmaların önüne geçti, böylelikle bu okullar her daim var olan parıltılarını ortama yansıtmayı sürdürdü. Tüm bu okullar aynı zamanda fuarın krizden

etkilenmiş yeni durumuna da hızlı bir şekilde uyum gösterdi. Birçok İtalyan ve yabancı okul, projeleri ve sergileriyle Milano’yu hareketlendirdi. Londra’daki Central Saint Martins College of Art and Design’dan Ankara’daki Bilkent Üniversitesi’ne kadar birçok okul projeleri ile gündemdeydi. Kimi tasarım okulları, kentin özgün noktalarında konumlanarak gereksiz, yüksek maliyetli sergilerin, ikramların uzağında kaldı. Onların bu tavrını gözlemlemek keyif vericiydi. Sonuçta, bütün okulların farkında olduğu üzere Salone’deki en değerli kaynak insanlar. Projelerin sunulması, bu iletişim ağının içerisine girmek ve bu ortamda var olmak kadar önemli değil. Öncelikli hedef, bütün tasarım haftası süresince Milano’nun sokaklarını dolduran tasarımcıların/ eleştirmenlerin/sanatçıların arasına girebilmek. Bu yaklaşımı benimseyerek

masrafları kısmak, krize gözle görülür bir cevap olur. Artık çok para yok mu? O zaman, varmış da her şey yolundaymış gibi davranarak harcamaya devam etmeyelim. Kriz yadsınamaz, şu dönemde paranın herkes tarafından çok daha dikkatli bir şekilde harcandığı gerçeğinin bilincinde hareket edersek içinde bulunduğumuz ana yönelik daha olumlu sonuçlar elde edebiliriz. Şu bir gerçek ki Milano Fuarı ve Tasarım Haftası'nda sergilenen projeler hızlı bir şekilde unutulur, fakat yılda bir kez gerçeklesen bu bir haftalık etkinlik sırasında Milano’da bulunmak, kentin havasını koklamak önemli ve gerekli. Bu organizasyon kapsamında herkeste bir şeyler üretme, görme ve tanıma isteği doğuyor. İnsanlar normalden çok daha hızlı bir şekilde birbirleriyle fikir alışverişinde bulunuyorlar. Kentin her yanı yaratıcılıkla dolup taşıyor. Kent,

bu potansiyelini hiçbir zaman sonuna kadar kullanmıyor; öyle ki yılın geri kalan dönemlerinde uykuya dalıyor. Kent uyanmak için Salone'ye benzer başka bir etkinliğe gereksinim duyuyor. Peki, bu yılki Tasarım Haftası'nda Milano sokaklarında neler olup bitti? Ziyaretçiler genel olarak neleri hatırlayacaklar? En iyi projeler hangileriydi? Bu soruları basitçe ve lafı fazla çevirmeden, kimseyi zorda bırakmadan cevaplamak olanaklı: “21-27 Nisan tarihleri arasında Milano sokaklarında, fuar sonrasında insanların aklında kalacak nitelikte, çarpıcı, yenilikçi ve akıllıca tasarlanmış bir projeye rastlayamadık; yalnızca tasarım okullarının üreticiliğinden söz etmek mümkün. Yine de 49. Salone del Mobile'yi uluslararası tasarım ortamında ekonomik krizin nasıl bir sallantı yaratacağını görebilmek adına merakla bekliyoruz.


sağda: Londra Bedford meydanında yer alan, Spbranching strüktürel sistemi. altta: Spbranching strüktürel sisteminin perspektif çizimi.

HAZİRAN 2009 - XXI 28

SÖYLEŞİ - MİMARLIK

Sınırlardakİ Potansİyel Garanti Galeri-Platform Garanti’nin Disiplinlerötesi Konferans Dizisi kapsamında, mimar Ciro Najle 7 Mayıs’ta İstanbul’da Tectonic Machine (Tektonik Makine) başlıklı bir konferans verdi. Konferansta 20. yüzyılın mimar-mühendislerinin çalışmaları üzerinden bir üretim modeli olarak geliştirdiği Tektonik Makine ve çalışmalarını anlatan Najle ile ürettiği metodoloji ve bu çerçevede bugünün mimarisine bakışı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Enise B. Karaçizmeli

ebk: Konferansta da bahsettiğiniz, 20. yüzyıl mimar-mühendislerden Pier Luigi Nervi, Frei Otto, Buckminster Fuller ve Robert Le Ricolais'ın çalışmalarından Tektonik Makine nasıl ortaya çıktı? Cıro Najle: Strüktür mühendislerinin çalışmalarının, organizasyon problemi ya da düzen meselesinin ötesinde, aslen bir malzeme yapılaşması problemi olduğunu anlıyor ve bu çalışmaları mimarlığın organizasyonel yeteneklerini yeniden düşünmek için bir araç olarak görüyorum. İlgimi çeken başka bir konu da şu ki strüktür mühendisliği mimarlıkla yakın ilişkili alanlardan biri. Bu haliyle, geleneksel olarak uzmanlığımız dışında kaldığı ve çoğunlukla aşılması gereken bir engel olduğu düşünülen strüktür mühendisliği, öyle ya da böyle malzemelerden oluşan çalışmalarımıza bazı kısıtlamalar getiriyor. Bu bağlamda, strüktür, çevre ya da inşaat mühendisliğiyle kurulan ilişkiyi yaratıcılık açısından henüz yeterince kurcalanmamış, son derece zengin bir kaynak olarak

görüyorum. Uygulamalarımız çok uzun süredir söz konusu alanların karşılıklı bağlılıklarından tam olarak faydalanmadan, onların mantığına teslim olmuş durumda. Bu alanlar genellikle mimarların çalışmalarına danışmanlık hizmeti veriyor. Ya da mimarlık, aksi takdirde büyük bir teknik probleme giydirilen bir yüzey uygulaması gibi işliyor. Ben, kavramsal ya da eleştirel olarak yürütülen, aşırı derecede şekilci, teknik ve hizmet odaklı, aşırı derecede teknokratik bu iki duruma da karşıyım. Bilgi aktarımının yeni biçimleri bu ikisi arasında bir yerde geliştirilmeli. Ancak şu da var ki bu alanlar prensipte mimarlıktan bağımsızdır. Kendi yöntem, mantık, amaç, dil, rasyonellik ve çalışma etiklerine sahiptirler. Özgüllüklerini kabul ettikten sonra bile onlardan öğrenilecek çok şey var. Ve bu sistemlerin arasında akışkan ve sürekli işleyebilecek bir ortam kurgulama işi, bana göre gelecek vaat eden bir araştırma alanı. Hesaplamanın bu konuda bize vereceği çok şey var. Bilgisayar destekli tasarım sistemleri yalnızca form-bulma araçları olarak değil, alanlar arası çalışacak bir ortam olarak da görülebilir. Sınırlayıcılarının olmayışı hem bir güç hem de zayıflık. Bununla çok fazla şey yapılabilir. Malzemenin sınırlarından doğan kısıtlamalar, bu araçların tasarımla ilişkilerini belirginleştirmek için bir yol sunuyor. Ben de kısıtlamaların tasarım araçlarımızın ayrılmaz parçası olabilecekleri alanlar arıyorum. Kısıtlamalar formun karşısında

duran bir “engel” değil de, gelişiminin aracı olarak düşünülebilir mi? Bu, sorularımdan biri ve hiç de yeni bir soru değil. Kısıtlamaların kendisinden mimari üretim için yaratıcı modeller geliştiren farklı gelenekler var mühendislikte. Bu gelenekleri takip etmeye çalışıyorum çünkü artık tasarım araçlarında bir patlama yaşanıyor ve disiplinlerin karşılıklı alışverişlerinde tümden yeni bir fırsat ortaya çıkıyor. ebk: Konferansta mühendislikle mimarlığın koptuğu noktadan da bahsettiniz. Bu kopuş nasıl yaşandı? Güncel çalışmalara baktığımızda bugün bu ilişkinin yeniden güçlenmeye başladığını söyleyebilir miyiz? cn: Mimarlık ve strüktür mühendisliği arasındaki ilişki, askeri mimarlık gibi mühendisliğin, mimarlığın varlığı için bir koşul teşkil ettiği, doğrudan güce aracılık eden, tamamen eylem ve performans üzerine kurulu mimariler dışında hep karmaşık olmuştur. Problem, mimarlık kamusal alanda, temsili bir disiplin olarak işlediğinde ortaya çıkıyor. Bu bağlamda idealizmin farklı şekilleriyle problem çözmeye yönelik pratik sorular birbirinden ayrılıyor ve artarak çoğalmaya, çoklu ve birbirinden kopuk uzmanlık alanları oluşturmaya başlıyor. 60’lar ve 70’lerden sonra eleştirel kültürün gelişmesiyle birlikte bu mesafe daha da arttı. Sonuç olarak mimarlık 20. yüzyılın sonlarında, uğraşması gereken asıl konuları ihmal ederek, kendine,


ebk: Peki bir eğitimci olarak mimarlık eğitiminde mühendisliğin yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İdeal bir model nasıl olmalı? cn: Mimarlığın mühendislikle entegre bir disiplin olarak öğretildiği yerlerdeki deneyimim, aralarındaki ilişkinin daha problemli, daha az ilginç olduğu yönünde. Belki de bu, iki disiplinin birbirinden ayrı tutuldukları durumdan çok daha sorunlu. Bunun sebebi entegrasyona, alanların bütünüyle birleşmesinin ya da sınırların düşüncesizce çözülmesinin birer sonucu olarak değil, radikal özerklik açısından bakıldığında durumun çok daha ilginç görünmesidir. Entegre bir modelde bile mimar, aynı zamanda kendi özgüllüğünü düşünmeli. Bu haliyle entegrasyon kendi kendini yenilemek ve güçlendirmek

için ilginç bir fırsata dönüşür. Oysa entegrasyon kelime karşılığında kalırsa, uygulamanın yalnızca bir teknoloji olarak görülmesine ya da sadece bir illüzyona neden olur ve eleştirel yönünü yitirir. Ardındansa hedeflememiz gerekenin tam tersi gerçekleşir: mimarlık teknokratik bir hale dönüşür ve gücü hayli az bir hizmet biçimi olarak eriyip gider. Zorluğu, mimarlık araştırmayla yoğunlaştırılırken indirgemeciliğin her türlü halinden uzak durmakta. Araştırma, tam anlamıyla kendini yabancılaştırmadan yaratıcı kendine yabancılaşmalar üretmek demektir. Yani, uzmanlığımızın yalnızca teknik bir problem olmasına izin vermeden, teknik problemlerle nasıl başa çıkılacağını aramalıyız. Bu, zor bir denge. Yaptığım çalışmalar, aslında öyle olmadığı halde bazen tamamıyla teknik görülüyor. Bunu, mimarlığın teknik niteliklerinin kültürel olarak kendine yabancılaşmanın bir aracı olarak kullanıldığı bir tür abartı olarak düşünmek istiyorum. Benim çalışmamda teknik, varsayımsal bir nitelik olarak işliyor, ben buna inanmayı

tercih ediyorum. Sanatsal bir araç, bir kendini yenileme aracı; hepsi bu. ebk: Mimarlıkta yeni biçimsel arayışların ötesinde malzemelere yönelik yeni arayışlar geliştirilmesi ne gibi potansiyeller taşıyor? cn: Mimarlıkta eğri-doğrusallık ne bir biçim problemi ne de iddia edildiği gibi yeni biçimlerin keşfi için bir dil. Daha geniş anlamda, mimarlıkta sürekliliği olan değişkenliğin araştırılmasına olanak tanıyan ve disiplinin tipolojik araçlarında yaşanana benzer bir atılım yapma imkânı geliştiren bir araç. Tarihsel malzemelerimizin olduklarından başka bir şeye dönüşebildikleri geçiş alanlarının sürekli keşfine olanak tanır. Bir kolon, geleneklerinin ona bir figür olarak yüklediği kısıtlamaları aşabilir. Eğer tipolojik bir soruna geometri açısından bakarsanız, birçok strüktürel ve mimari tip çok sınırlı bir çeşitlenme skalasına sıkıştırılmıştır. Örneğin bir kapı belirli bir malzeme ya da tip olarak ele alındığında iki odayı birbirine bağlamaktan pek de fazlasını yapamaz.

solda: Londra Architectural Association'da tavan sistemi yerleştirmesi. üstte: Öğrenci Jennifer Chuong'un Nervi'nin tekrarlarıyla tasarlanan Buckle Column projesi.

29 XXI - HAZİRAN 2009

Ben bu bağlamda, disiplinler ötesi iletişimin yeni biçimlerini kurarak, tıpkı bir sarkaç gibi gidip gelmelerin gerekliliğine inanıyorum. Yeni uygulama biçimlerinin tekrardan formülleştirilmesi kadar, yeni süreklilik biçimlerinin de kurulması; böylelikle her iki düzeyde de çoktan yerleşmiş ve gelenekselleşmiş olanın devamlı olarak yabancılaştırılması gerekiyor. Son yıllarda araştırmalarım mimarlığı bu sürekli gelişen alana taşımak üzerine. Mimarlığın kendi

geçmişiyle bağlantısını çok gevşetmeden uygulama için yeni ufuklar açmayı görev biliyoruz. Ben de akademi ve meslek pratiği, radikal ve araçsal düşünceler arasında durarak bu dalgalanmayı devam ettirmeye çalışıyorum.

SÖYLEŞİ - MİMARLIK

tarihi figürlerine, biçim ve geleneklerine bakmakta ısrar etti. Bu, mimarlığın kendini tamamıyla eleştirel bir uzmanlık olarak tanımladığı, daha büyük bir kültürel projenin parçası. Bu durumun özellikle de üretim koşullarının köklü bir değişime uğradığı son 20 yılda yalnızca kavramsal düzeyde değil, uygulama düzeyinde de son derece problemli olduğu ortaya çıktı. Mimarlık, özerk bir kültür biçiminde gittikçe karmaşıklaşıyor olsa da, aslında büyük derecede önem kaybetti ve gerçekle bağlantılarının birçoğu kesildi ya da ortadan kaldırıldı.


HAZİRAN 2009 - XXI 30

SÖYLEŞİ - MİMARLIK

altta: Wmembrane çatı sisteminin ön görünüşü. sağda: Intemperie sisteminin önden perspektif görünüşü.

Bölmelerden oluşan bir sistemdeyse, mekânı çevrelemekten pek de fazlasını yapamaz. Çeşitlemeler oldukça kısıtlıdır ve geleneğin sınırlarına bağlıdır. Mimari malzemenin evrimindeki bu tür bir sınırlama, biçimin tanımlandığı ve kavrandığı geometriyle yakından ilişkilidir. Bu bağlamda eğri-doğrusallık, yalnızca tipleri çeşitlendirme ya da yeni bir dil geliştirme kaynağı değildir. Genellikle eğri-doğrusala dayandırılan biçimsel hoşluklarla hiç ilgilenmiyorum. Aslında ilgilendiğim konu, bunun tam tersi; geleneklerin çelişkili bir biçimde kendilerine meydan okuyarak ve kendilerini aşarak nasıl korunabileceği. Bu anlamda mekânsal ortogonallik, kendi duyusal kapsamına ve çeşitli katı ilgi alanlarına sahip. Birçok alanda yalnızca rasyonel değil aynı zamanda ilginç de; bu özelliği reddedilmektense takdir edilmeli ve karmaşıklaştırılmalı. Bu yüzden ben eğri-doğrusallığı, ortogonalin rasyonelliğine karşı çıkılacak şey olarak değil, karmaşıklaşma şekilleri geliştirmek için rasyonel bir araç olarak görüyorum. O, bir çeşit düzensizlik ya da biçimsizlik mekanizması değil, bir sistemin sertliğini yumuşatmanın yolu, karmaşık bir düzen ve zenginlik elde etmenin bir aracı. ebk: Tektonik Makine dayanıklılık ve zayıflılık ilişkisinden besleniyor. Konferansta da özellikle üzerinde durduğunuz Nervi’nin çalışmalarında bu ilişki nasıl yorumlanıyor? Ve Tektonik Makine’nin zayıflıkları neler?

cn: Tektonik Makineler zayıflıkların kendisinden oluşuyor. Bu aslında onların gücü. Onlar zayıflığı bir yaratıcılık kaynağı olarak kullanan yöntemin parçaları. Bu hem bir avantaj hem de bir problem. Çünkü tasarım sürecinin hem açık uçlu hem de sonsuz olduğu anlamına geliyor. Her zaman hesaplanacak yeni zayıflıklar ve bunlara bir sistem düzenlemek için yapılacak yeni işlemler var. Nervi’nin çalışmalarıyla başlamak istememin sebebi bu. Nervi, yeni mimari biçimler üretebilmenin bir yolu olarak strüktürel organizasyonlardaki zayıflık ve gerilim çizgilerinin nasıl takip edilebileceğiyle ilgileniyordu. Nervi’nin mimarisi, bir malzemenin içinden geçen kuvvet eğrilerini tanımlayan vektörel bir sistemin vücut bulmuş hali olarak düşünülür. Bu anlamda Tektonik Makine, Nervi’nin çalışmalarının devamı, radikalliğinin bir adım ötesi. Nervi’nin çalışmalarında, malzemenin kuvvet eğrilerini takip süreci plastik bir formda belirginleştiği zaman, araştırma süreci aslında biçimsel anlamda durur ve bir entegrasyon sistemi olarak daha fazla ilerlemez. Bu anlamda yöntemin sistemik düzeyde yeterince ileri gidemediği söylenebilir. Dayanıklı yeni formlar aramayı bırakır ve bunun yerine kendini strüktürel ve/ veya biçimsel keşif arayışına indirger. İzlediği yöntemin oldukça sistemik, yine de etkileyici biçimlerin, kuvveti mimari açıdan ele alan düzenlemelerden çok strüktür üzerine giydirilmiş anıtların yaratılmasına aracı olduğu bir nokta

var. Bense kendi gücünü malzeme davranışlarından alan, malzeme zayıflıklarının karmaşık organizasyonel durumlar üretmek için kullanıldığı mimarlık biçimiyle ilgileniyorum. ebk: Tüm bu bahsettiğiniz malzeme sınırlamalarıyla kurulan strüktürel ilişkiler ve anlattığınız mühendismimarların yöntemlerini işleyen, yeni çıkacak kitabınız Material Discipline'den (Malzeme Disiplini) bahseder misiniz? cn: Kitabın bir yıldan kısa bir süre içinde yayınlanması planlanıyor. Kitap, mimarinin doğrusal olmayan bir malzeme sistemi olarak kabul gördüğü ve üretildiği geniş çerçeve içinde, birkaç strüktür mühendisinin 20. yüzyılda yaptığı çalışmalar üzerine, onların gündemlerini benimseyen, takip eden araştırmalar içeriyor. Bu yüzden adı, Malzeme Disiplini. Kitap hem doğrudan hem de soyut bir şekilde, malzemeye aktif olarak bağlanan bir disiplin türü için değişkenler öneriyor. Mimari malzeme, örneğin “organizasyonel sanallık” gibi, hem soyut hem de dinamik olarak belirli bir yönde görülüyor. Beklenmeyen organizasyonel potansiyellerle doluymuş gibi algılanıyor ve bu potansiyellerin belirlenmesi, irdelenmesi ve bir değişiklik üretmedeki eğiliminin, çıkarlar doğrultusunda kullanılması gerekliyor. Kitabın araştırması ve teorisi, malzemenin davranışlarını anlamaya ve gerek gerçek strüktür, gerek yapısal bir

strüktür olarak kapasitelerinin kontrolü ve hesaplarıyla bir tasarım aracı olarak sistemleştirilmesine yoğunlaşıyor. Fuller, Otto, Le Ricolais ve Nervi gibi mühendisler tarafından geliştirilen farklı projeler, deneyler, yapay dokular, soyut ve fiziksel modeller bu bağlamda ele alınıyor ve sırasıyla, sapmalar, tekrarlar, yayılımlar, yükselmeler gibi farklı dönüşümlere tabi tutuluyorlar. Örneğin Otto'da form-bulma işlemini inceledik ve sonra bunu örüntü-üretme dediğimiz daha geniş bir çerçeveye taşıdık. Nervi örneğinde birbirini izleyen kuvvet alanları ve artışlarla geometrik düzenleme sürecine baktık ve konuyu, konferansta “tektonik makine” kavramı altında sunduğum, tekrarlayan bir sisteme dönüştürdük. Fuller’ın ise strüktürü, ne biçim test etmeye ne de bir nesne yapılandırmaya yarayan bir araç olarak değil de dünyayı anlamak, kavramak, düzenlemek ve tasarlamak için bütüncül bir yöntem olarak kullanma eğilimini izledik. Le Ricolais'ın zayıflıktan ve incelikten yapısal sertlik yaratan çelişkili davranışlı makineler olarak geliştirdiği strüktürel organizasyon ağlarına baktık. Genel olarak kitap, biz mimarların mühendismiş gibi davranmakla neler yapabileceğini düşünerek, mimari disiplinin yeni biçimlerini tasarlamak için alternatif yollar yaratma konusuna eğiliyor. Diğer bir deyişle, mimarın çalışma şeklini yenilemek adına, mimar rolüne soyunan mühendis rolüne soyunması.



YOKLUĞUYLA HİSSEDİLEN İki aylık bir aradan sonra tekrar merhaba! Bu küçük ara için muhtelif mazeretlerim var ama buraya taşımaya değmezler doğrusu. Ancak şunu kaydetmeden de geçemeyeceğim, XXI’e yazmamak, hani öğrenciyken projeyi veya ödevi tamamlayamadan okula gittiğinizde içinizde bir tedirginlik, suçluluk taşırsınız ya, işte bende öyle bir stres yaratmaya başladı. Bunda, derginin baskıya girmeden önceki son yazı teslim tarihlerini bir kez bile atlamadan, sürekli hatırlatan ve her koşulda yazının okuyucusuna ulaşması için örnek bir profesyonellik sergileyen XXI Endüstriyel Tasarım Editörü, sevgili Tuçe’nin katkısını inkâr edemem. Ama “yazının aslında düşüncenin billurlaşmış hali” olduğuna, “sözün uçup, yazının kalacağına” safçasına inananlardan birisi olarak, bu tedirginliğin kaynağında görevini yapmamış, fikirleri ham bırakmış olmanın huzursuzluğunun yattığını da itiraf etmeliyim.

HAZİRAN 2009 - XXI 32

TASARIMIN ÖTE YANI...

2009 yılını yarılarken Türkiye’nin tasarım gündeminde ne var diye baktığımızda, aslında bir süredir varlığıyla değil ama “yokluğuyla” dikkat çeken önemli bir konuya değinmek gerekiyor. İstanbul Tasarım Haftası’ndan, yani nam-ı diğer “Istanbul Design Week”ten bahsediyorum. En son 2007’de yapılan İstanbul Tasarım Haftası, 2008’de en azından kamuoyuna duyurulduğu kadarıyla teknik birtakım gerekçelerle yapılamadı ve 2009 Haziran’a ertelendiği açıklandı. Sonrasında ise, malum Türkiye sonbahardan bu yana kendisine “sürtünerek geçen” bir küresel kriz ile cebelleşiyor. Bu arada Haziran 2009’a geldik, İstanbul Tasarım Haftası hala ufukta görünmüyor. Onun yerine Haziran ortasında ve Ekim’de daha küçük ölçekli tasarım etkinliklerinin planlandığı anlaşılıyor. Bu arada çeşitli dekorasyon fuarları ve ticari fuarlara eklemlenmiş irili ufaklı pek çok tasarım etkinliği de türedi. Bazılarının kalitesi oldukça tartışılır olsa da, bu tür etkinlikler İstanbul’daki tasarım etkinliklerinin farklılaşarak çoğalması adına seçicilikten taviz vermeden desteklenmeli. Ancak, kabul edelim ki tüm bu irili ufaklı etkinlikler İstanbul için arzulanan ulusal ve uluslararası etkiyi sağlamaktan çok uzakta.

ALPAY ER

www.tasarim.itu.edu.tr

İşte tam bu noktada, İstanbul’un tasarım konusunda ulusal bir merkez olmanın ötesinde, bölgesel ve hatta küresel ölçeklerde bir tasarım kenti olabilecek potansiyele sahip olduğunu başından beri savunan birisi olarak, bu kentin nasıl olup da iki yıldır, en azından 2007 veya öncesindeki kalibrede bir tasarım etkinliği ortaya koyamadığını anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum. İstanbul Tasarım Haftası’nın 2007 ve öncesindeki formatlarını beğendiğimi söyleyecek değilim. Aksine, sözlü ve yazılı eleştirilerimi hiç esirgemedim. Ama tasarım sektörü doğası gereği bu tür etkileşim ortamlarına daima ihtiyaç duyar. Daha önce defalarca belirttiğim gibi “bir şekilde gerçekleşiyor olması, hiç olmamasından her daim daha iyidir”. En azından sorgulayarak ıslah etme, zenginleştirme ve zamanla küçük bir azınlığın elinden kurtarıp tasarımı Milano ve diğer kentlerde olduğu gibi gerçekten kente mal etme umudunu yaşatmamız, sürdürmemiz gerekiyordu. Bugün Milano Tasarım

Haftası'nı sadece tek bir ticari veya kurumsal oluşuma, tek bir etkinliğe mal edemezsiniz. Bırakın Design Partners ve benzerlerini, asıl fuarı düzenleyen Cosmit bile bir yıl sıkıntıya düşse, yine de Milano’da tasarım sahne almaya devam eder. Çünkü tasarım, kent ekonomisi ve kültürünün asli bir parçasıdır. Cosmit gider, “Mosmit” gelir. Ama gösteri devam eder. İstanbul’a dönersek, kentin tasarım kimliği ve potansiyeli bu kentte yaşayıp tasarıma kafa yoran, emek veren, hayatını ondan kazananlar başta olmak üzere tüm İstanbulluların mülkiyetindedir. İstanbul Tasarım Haftası’nı da buna dahil edebiliriz. Bu sadece bir-iki ticari oluşuma, onların doğal olarak kısıtlı güç ve becerilerine, tasarım konusunda başından beri yüzeysel ve tutarsız bir tavır sergilemiş bir yerel yönetime terk edilemez, edilmemelidir. Çünkü bu ağır yük ve sorumluluğu taşıyamazlar; keza taşıyamadılar. Kendimi tekrarlama pahasına, iki yıl öncesinden bir alıntı yaparsam: “IDW'nin İstanbul'u küresel bir tasarım kenti olma yolunda taşıyabilmesi sadece yerel tasarım ortamındaki tüm paydaşların içinde yer aldığı kent ölçekli bir tasarım sisteminin işlerlik kazanmasıyla mümkün görünüyor. Nihai anlamda IDW'nin başarısı, kendi başına IDW organizasyonunun niyet ve becerisinin ötesinde, aslında kendisinin de bir parçası olduğu tasarımcılar, imalâtçılar, yerel yönetim, sektörel ve mesleki STK'lar, okullar ve medyayı kapsayan yerel paydaşlar ve bunlar arasındaki ilişkiler bütününün İstanbul Tasarım Sistemi olarak örgütlenebilmesine bağlı olacak. Bu yüzden IDW bundan böyle sadece kendi başına değil, İstanbul Tasarım Sistemi'nin oluşum ve işlerliğinin yansıması olarak da değerlendirilmelidir.”* Yani aslında İstanbul Tasarım Haftası’nın bir süredir yapılamıyor oluşu, İstanbul’un henüz emekleyen “tasarım sistemi” ve paydaşları hakkında bir dolu ve ne yazık ki olumsuz sonucu da barındırıyor. Şimdi insan ister istemez merak ediyor; acaba Istanbul’un tasarım paydaşları neyi bekliyorlar? İstanbul’un, uluslararası tasarım profilini yükseltecek katılımcı, açık, yenilikçi ve anlamlı periyodik bir etkinliğe ihtiyacı mı yok, yoksa aslında bu kimsenin umurunda mı değil? * Er, H.A. “İstanbul Tasarım Sistemi’ne Doğru ...”, Radikal, İstanbul Design Week Özel Sayısı, 4 Eylül 2007, s.3



YAPI - ÜRETİM TESİSİ - KOCAELİ

fotoğraflar: Serhat Özşen

YEŞİL VE VERİMLİ ÜRETİM Gebze Organize Sanayi Bölgesi içinde yer alan Siemens kampüsünün birinci fazı tamamlandı. Türkiye'de LEED Altın sertifikasına aday olan ilk binanın tasarımcısı Emel Ünsal ve inşaat yönetimi proje müdürü Ahmet Sarıoğlu ile kampüs master planı ve LEED sertifikası almak için hem tasarım hem de inşa süreçlerinde alınması gereken kararlar üzerine konuştuk.

HAZİRAN 2009 - XXI 34

Hülya Ertaş

Siemens gebze osb

seyaş

he: Siemens’in Gebze kampüsünü SEYAŞ tasarladı ve kampüsün ilk fazının inşası tamamlandı. Bu süreçten bahsedebilir misiniz? Emel Ünsal: Siemens, Kartal’daki tesislerini Gebze'ye taşımaya karar verdiğinde bir master plan yarışması düzenledi. Yarışmanın en önemli ölçütlerinden biri, proje inşasının aşamalı yapılabilmesiydi. Üç fazlı inşa önerisi, Siemens'in gelecekteki gereksinimlerine göre şekillenebilecek yedek bir alan ayırışı ve detaylarının çevreye duyarlılığı, sürdürülebilirliği nedenleriyle proje firmamız SEYAŞ'a verildi. Şu anda bir üretim alanı ve onun kendi yönetim birimlerini içeren birinci faz kapsamındaki bina tamamlandı. Diğer fazlar tamamlanmamış olmasına rağmen, çalışan gereksinimlerini karşılayabildiği için bu birimin bitişi ile kampüste üretim başlamış oldu. he: Master planda aldığınız ana kararlardan bahsedebilir misiniz? eü: Bize göre master planda çözülmesi gereken en önemli konu trafikti. Firma Kartal’daki kampüsünde

de bu konudan kaynaklı sorunlar yaşıyordu. Mal giriş-çıkışı için kampüse giren kamyonlar var; taşıtlarla atık çıkışlarının ve insan trafiğinin düzenlenmesi gerekiyordu. Tüm fazlar tamamlandığında burada 2000’e yakın çalışanın olacağı düşünülürse azımsanmayacak bir trafik söz konusu olacak. Bu konuyu çözebilmek için başta dezavantaj gibi gözüken eğimden yararlanarak taşıt ve insan trafiğinin tamamen ayrıldığı iki platform oluşturduk. Üretim binasının kotunu, yönetim binasından iki kat yukarıda olacak şekilde tasarladık. Firma, bu kampüs için en az 50 yıllık ömür biçiyor. Teknolojik gelişmelerin ne getireceği bilinmezken, bu ömrü tamamlayabilmek için esnek bir tasarım anlayışı geliştirmeliydik. Bunun için yedek alanı, her iki üretim binasının da yanında bulunan bir noktada konuşlandırdık. Bu sayede gereksinimler dahilinde bloklardan herhangi biri genişleyebilir ya da bu alan bambaşka bir yapılanmaya yer sahipliği yapabilir. Bu yerleşkede büyük boyutlu bir üretim gerçekleşecek. Örneğin, girişte bulunan enerji merkezi ve bacaları bu bölgenin hakim rüzgarları göz önüne alınarak konumlandırıldı. Amaç, kampüs kullanıcılarının üretim yan ürünlerinin olumsuz etkilerinden olabildiğince korunmasıydı. Aynı şekilde, yönetim


karşı sayfada Binanın yönetim birimlerinin ana girişi

YAPI - ÜRETİM tesİSİ - KOCAELİ

bu sayfada solda: Üretimin yapıldığı kütle altta solda: Kafeteryaların konumlandığı alana doğru bakış altta: Güneş kırıcılar gün ışığının çalışma alanlarına kontrollü girişini sağlıyor.

35 XXI - HAZİRAN 2009

birimleri de hakim rüzgarlar göz önünde bulundurularak korunaklı bir alanda konumlandırıldı. Tesadüfen idari birimlerin baktığı yönde manzaranın oluşuyla manzarayı da değerlendirmiş olduk. he: Yapının LEED Altın alması bekleniyor. Siemens’in açtığı yarışma esnasında LEED'e yönelik bir hedefiniz var mıydı? eü: Siemens, yarışma aşamasından itibaren sürdürülebilir tasarım beklentisini ortaya koydu. Sürdürülebilirlik, çevreye fayda sağladığı gibi, bir üretim tesisinin verimliliği açısından da büyük önem taşıyor. Bunun bilincinde olan Siemens, resmi kurumlar tarafından verilen bir teşvik olmaksızın bu tutumunda oldukça kararlı davrandı. Bilindiği gibi yurtdışında, özellikle Avrupa’da, işletmelerin çevreye duyarlı projelerine vergi indirimi gibi çeşitli teşvikler sunuluyor. Türkiye’deyse maalesef bu tarz oluşumlar yok. Buna karşın, yarışma aşamasında bu talebin farkında olarak bir master plan hazırladık. Siemens, LEED sertifikası için başvurduğunda binaya yapılan puanlamada bizim projemiz zaten gümüş sertifika alacak kadar puan toplamıştı. Altın sertifika için tasarımda duyarlı davranıldığı gibi inşa sürecinde de malzeme seçiminden yapım yönetimindeki sürdürülebilirliğe, inşa tekniklerinden geri dönüşüm öngörülerine dek titiz bir çalışma yapılması gerekiyordu.

he: Yarışma aşamasındaki projeyle son proje arasında ne gibi değişiklikler yapılması gerekti? eü: Enerji elde etmek için çok daha fazla doğal kaynaktan yaralanmak istemiştik. Tasarımda projeye dahil ettiğimiz fotovoltaik membranlar ile elektrik üretilmesini öngörmüştük. Bu binanın yönetim kısımlarında çift cephe uygulamasıyla güneşin yaydığı radyasyonu hiç içeriye almamayı planlamıştık. Bu tür uygulamaların ilk yatırım maliyetlerini geri kazanmak 15 yılı bulabiliyor. Yönetimlerin teşviklerle bu tür açıkları karşılamamasından ya da yönetmeliklerde bu konuda bir yaptırım olmamasından dolayı işveren böyle bir mali yükün altına girmek istemeyebiliyor. he: LEED Altın sertifikasının bir yapıya verilebilmesi için karşılanması gereken koşullardan ve bu yönde alınan kararlardan bahsedebilir misiniz? eü: Sertifika için binada olabildiğince çok doğal enerji kullanımına önem verdik. Bina yönelimleri, iç bahçeler, argon dolgulu özel cam kullanımı gibi kararlar gün ışığından tam verim elde etmek için alındı. Yaz aylarında cam açmak istendiğinde, açıldığı an klimaları devre dışı bırakan sensörler pencerelere eklendi. Üretim holündeki çatı ışıklıkları da geçiş mevsimlerinde hava sirkülasyonu sağlayabilecek şekilde düzenlendi.

Kullanılan her malzemenin sertifikalı olması koşulu var. Örneğin, bir ahşap malzeme kullanıyorsak, o ahşap için kesilen ağaç sayısı kadar ağaç dikilmesi gerekliliği gibi yaptırımlar var. Türkiye’de bu tarz uygulamalar yaygın olmadığı için ithal malzemelere de başvurmak zorunda kaldık. Halbuki birçok yerli firma bu sertifikaları kolaylıkla alabilir; sanırım bugüne kadar bu yönde talep olmamasından ötürü firmaların bu yönde bir çalışmaları yok. Ahmet Sarıoğlu: Dediğimiz gibi kullandığımız her malzeme sertifikalı olmalıydı. Şantiye alanı çevresindeki tedarikçilere öncelik verildi. Malzemelerde geri dönüştürülmüş olanlar tercih edilmeye çalışıldı. Devir, yeniden dönüştürülmüş malzeme devri olmasına karşın, birçok yerli üreticinin malzemesinin %100 saf olduğunu iddia etmesiyle ve malzemesini geri dönüştürülmüş olarak belgelememe konusunda direnç göstermesiyle uğraştık. Oysa biz istiyoruz ki üretici, örneğin atık cevherden üretilen inşaat demirini belgelesin. Üreticilerin sertifika alma süreçleri, bu ve benzeri ilginç diyaloglar nedeniyle uzun bekleme sürelerine sebep oldu. Yerli üreticiye bugüne kadar böyle bir talep gitmediğinden birçoğunun sertifika almasını biz tetiklemiş olduk.


HAZİRAN 2009 - XXI 36

YAPI - ÜRETİM tesİSİ - KOCAELİ

sağda: İç bahçe en sağda: Giriş bankosu altta sağda: Kafeterya altta: Girişteki bekleme salonu en altta: Açık ofisler

Bunlar dışında şantiye aşamasında LEED’e yönelik olarak sahada aldığımız kimi önlemler vardı. Kazı toprağının dışarı taşınmaması için bir takım pensler yaptık. Yağmurda toprağın dışarı taşınmaması için geotekstil ile kaplı kum havuzları oluşturduk. Araç yıkama alanında şantiye sahasından çıkan araçların tekerlekleri yıkandı. Bütün yağmur suları inşaat esnasında drene edildi ve ana şebekeye bağlanmadan önce bir kum havuzundan geçirildi. İnşaat aşamasında ortaya çıkan tüm atıklar ya yeniden değerlendirildi ya da değerlendirilemiyorsa uygun depolama merkezlerine gönderildi. he: Binada kullanılan teknolojik altyapı sistemleri nasıl işliyor? as: Tüm mekanik ve elektronik sistemlerde otomasyon var. Örneğin, tüm ışıklar otomasyonla tek bir elektronik panel üzerinden takip edilerek açılıp kapatılıyor. Hibrid bir santral tipi seçildi; bu sistemde dışarı atılan hava içeriye giren havanın ısı değerlerini optimize etmekte kullanılıyor. Isı kazancı sağlamak için ayrıca tüm klima cihazlarının, “chiller”lerin ve kompresörlerin üretmiş olduğu ısı, kullanım suyunu ısıtmada kullanılıyor; çatıdaki güneş panelleri de aynı işlevi görüyor. Tüm ofislerdeki aydınlatmalar hareket dedektörlü; 15 dakika hareket algılamazsa kendiliğinden sönüyor ve gün ışığına göre ışık şiddetlerini ayarlayabiliyor.

he: Siemens’in, Richard Meier imzalı Münih’teki merkez binası marka ile özdeşleşmiş bir bina. Tasarım sürecinde bu yapıyı göz önünde bulundurdunuz mu? eü: Firmanın bizden talebi, ileri teknolojili bir bina tasarımıydı. Ama aynı zamanda binanın her bakımdan tasarruflu olması; ilk maliyet yatırımının düşük olması, kullanılırken de tasarruflu olması isteniyordu. Üretim yapan firmalarda her şey aslında son ürünün maliyetini belirliyor. Bu noktada hassas dengeler var; hem en modern ve teknolojik binayı istiyorlar hem de piyasada rekabet edebilmeleri için maliyeti düşük tutmaları gerekiyor. Yarışmada da çok gösterişli binalar önerilmişti. Oysa sanayi yapılarının firmanın konseptini yansıtması yeterli oluyor, bir alışveriş merkezi ya da müze gibi gösterişli olması gerekmiyor. Bir sanayi yapısının tasarımında öncelik, üretimin verimini artırmaya, üretim esnasındaki enerji harcamalarını en aza indirmeye yönelik olmalı. he: Bir de Siemens’in çalışanları için öngördüğü mekan kurgusu tasarıma nasıl yansıdı? eü: Şu anda yapıda mavi yaka-beyaz yaka çalışan oranı yarı yarıya. Bu iki grup arasında hiçbir ayrım yapılmaması istendi; aynı kapı ve asansörleri kullanıyorlar, aynı yerde yemek yiyorlar, kafeteryaları

ortak kullanıyorlar. Üretim holleri oldukça insani boyutlara sahip. Çalışanlara alışılmışın dışında, Siemens’e özgü bir konfor sağlanıyor. Üçüncü ve son fazda inşa edilecek sosyal tesis tamamlanana kadar, geçici spor salonu da herkesin kullanımına açık. he: LEED hedefli bir proje yürütme süreci hakkında ne düşünüyorsunuz? eü: LEED ile ilk tanıştığımızda açıkçası Türkiye şartları içinde çok ütopik gelmişti bizlere. Çünkü Türkiye'de projelendirme süreleri çok kısa; bize araştırma yapacak süre tanınmıyor, hemen inşaat aşamasına geçilsin isteniyor. Projelendirme aşamasından sonra “nasılsa yapılmaz bunlar” dediğimiz her şey yapıldı ki bu bizim de çok hoşumuza gitti. Daha fazlasını da yapmak isterdik. Keşke rüzgar enerjisinin ve jeotermal enerjinin de fizibilite çalışmalarını gerçekleştirebilseydik. Onun dışında özellikle fotovoltaik güneş enerjisi membranlarını kullanmak isterdik, hele de Siemens dünyanın en büyük fotovoltaik hücre üreticisi iken.Siemens projesinden sonra bize başvuran dört firma da LEED sertifikasına başvurdu. Her biri yabancı yatırımcılar. Ancak Siemens, Türkiye'de LEED alan ilk bina olacak.


proje adı:Siemens Kampüsü, Gebze Organize Sanayi Bölgesi mimarlık ofisi: SEYAŞ tasarım ekibi:Emel Ünsal, A. Alaz Albay işveren: Siemens Sanayi ve Ticaret A.Ş. proje tarihi: Mayıs - Aralık 2007 yapım tarihi: Şubat 2008 - Nisan 2009 toplam arsa alanı: 155.000 m2 1. faz kapalı alan: 35.000 m2

emel ünsal 1983 yılında İTÜ Mimarlık Bölümü'nden lisans, 1985'teyse aynı üniversiteden yüksek lisans derecesini aldı. Prof. Mesut Evren Mimarlık Bürosu'nda, BETAŞ'ta, Dizayn Grup'ta ve Tekfen Mühendislik'te çalıştı. 1992 yılından beri çalıştığı SEYAŞ'ta Mimarlık Departmanı Direktörü olarak görev yapıyor.

ahmet sarıoğlu 1977 yılında İTÜ'den mimar olarak mezun olan Ahmet Sarıoğlu, 1975 - 79 yılları arasında Birleşmiş Mimarlar'da çalıştı. Sonrasında Amerika, Libya, Suudi Arabistan'daki projelerde şantiye şefi olarak görev yaptı. 2004 yılından beri çalışıyor olduğu SEYAŞ'ta Yapım Yönetimi Departman Müdürü olarak görev yapıyor.

YAPI - ÜRETİM tesİSİ - KOCAELİ

alaz albay 1992 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden lisans, 1994'teyse aynı üniversiteden yüksek lisans derecesini aldı. SEYAŞ'ta, serbest olarak ve Nurdan Orhan Mimarlık'ta çalıştı. 1998 yılında SEYAŞ'ta tekrar başladığı çalışmalarına Yönetim Kurulu Başkanı olarak devam ediyor.

37 XXI - HAZİRAN 2009

master plan maketi

zemin kat planı

cephe görünüşleri

1. kat planı

3. kat planı


YAPI - KİLİSE - FOLIGNO HAZİRAN 2009 - XXI 38

fotoğraflar: Moreno Maggi

KUTU İÇİNDE KUTU İtalya'da küçük bir kent olan Foligno'daki San Paolo Kilisesi, kent peyzajındaki soyut görünümüyle öne çıkarken, iç mekânlarında doğal ışığın da desteğiyle ruhani bir ortam sunuyor. Hülya Ertaş

San Paolo Kİlİsesİ

massımılıano fuksas archıtetto

he: Kilise bugün neyi temsil ediyor, dini mimarlığın bugün geldiği nokta bu temsili nasıl ele alıyor? Dorıana Mandrellı: Kilise teması her zaman mimarları heyecanlandırmıştır. Laik toplumdan Katolik mezhebine birçok farklı kültürde, mimarlar tarafından tasarlanmış birçok kilise var. Yalnızca bugünküler değil, geçmişteki birçok örnek de bunu doğruluyor. En ilginç nokta, Katolik Kilisesi'nin hiçbir zaman kiliselerin mimarisiyle ilgili kısıtlamalar getirmemiş olması. Katolik kilisesi, Ortodoks kilisesinin aksine belli bir stile sahip değildir; onun yerine zaman içinde şekillenen bir dizi stil vardır.

Bence Katolik mezhebi, en geniş yelpazede sanat işinin üretildiği mezhep. Geçmişte -ilk yüzyıllar hariçHristiyan kiliseleri abartılı şekilde dindar bir topluluğa sesleniyordu. Bugünse bir yandan dini kültürün eksikliğiyle, diğer yandan da mimarların daha serbest oluşlarıyla karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz yüzyıl tek bir stili değil çoğulculuğu temsil ediyor, dini mimarlık da bu çeşitliliği yansıtıyor. he: Tarih boyunca dini binalar bağlamları dahilinde baskın figürler olmuştur. San Paolo Kilisesi de Foligno'da baskın bir figür. Kilisenin kasaba peyzajında nasıl bir etkisi olmasını öngördünüz? dm: Kilise ile kent arasındaki ilişki, mimarlık tarihi boyunca hep çok önemli olmuştur. Ortaçağ'dan beri kilise, vali konağı ve meydan, kentlerde yeni ortaya


YAPI - KİLİSE - FOLIGNO 39 XXI - HAZİRAN 2009

karşı sayfada Kilise ayinlerinin gerçekleştirildiği orta alandan tavana doğru bakış bu sayfada üstte solda: Dış kabuk içindeki hacim, yerden üç metre yükseklikte tavana asılı. üstte: İki hacmi birbirine bağlayan aralarından ışığın da geçtiği girişler solda: Giriş kapısı


bu sayfada altta: Kilisenin Foligno içindeki görünümü en altta: Cephedeki doğal ışık yarıkları sağda: Cephedeki yarıklardan süzülen ışığın iç hacimdeki yansımaları

HAZİRAN 2009 - XXI 40

YAPI - KİLİSE - FOLIGNO

karşı sayfada üstte: Kilise kompleksinin sağır cepheleri altta solda: İç hacmin tavanına doğru bakış altta sağda: Massimiliano Fuksas'ın San Paolo Kilisesi eskizi

çıkan orta sınıfı karakterize etmiştir. Roma'daki San Giacomo di Compostela ve Vatikan'ı kent merkezine bağlayan Via del Pellegrino da buna örnek oluşturur. Bugün kilise diğer binalar üstündeki hiyerarşik üstünlüğünü yitirmiş durumda ancak yine de kentsel doku içinde çok kuvvetli bir simge. San Paolo Kilisesi'nin inşa edildiği alan, kentin güney periferisinde. Kilise kompleksinin girişi, bu periferik alanı spor salonuna bağlayan yolun karşısında yer alıyor. Kilise kompleksiyle yol arasında oluşturulan bir meydan, bu yeni mahallenin sakinleri ve kilisenin ziyaretçileri için bir buluşma yerine ve referans noktasına dönüşüyor. he: Kilise binasını biçimlendirirken nasıl bir mekân oluşturmayı istediniz?

dm: Kutu içinde kutu, asılı, kapalı ve yekpare, neredeyse erişilemez, soyut. İki hacim, iki prizma. 22,5 metre genişliğinde ve 30 metre uzunluğunda dış kabuk. İç duvarlar zeminin üç metre yukarısından başlıyor ve dış hacmi tanımlayan duvarlardan üç metre içeride konumlanıyor. İlk prizma çelik strüktürlü, çıplak beton bitişli; betonarme inşa edildi. İkinci prizma, gözenekli betondan; tavana asılı ve çelik kirişlerle yanlardan binaya bağlı. Duvarların kalınlığı, kütleleri ve yükseklikleri, ziyaretçide göğe yükselme hissi yaratıyor. Diğer birçok projemizde yaptığımız gibi San Paolo Kilisesi'nde de sanatçılardan projeye dahil olmalarını istedik. Mimmo Paladino, Via Crucis'in (İsa'nın çarmıha gerilişini anlatan ayin) 14 sahnesi üzerinde

çalıştı. İsa'nın çektiği acıları yansıtan 14 seramik karo, ziyaretçilere kilise içindeki yollarında eşlik ediyor. Enzo Cucchi'nin 13 metre yüksekliğindeki dikilitaşı, kilisenin önündeki alanda konumlanıyor. Bu dikilitaş, kilise ve papaz evine ek olarak mimarinin üçüncü bir öğesi. he: Kilise binasının biçiminin ruhani bir anlamı var mı? Asılı kutu içindeki mekânı ana nef, dış duvarla arasında kalan boşlukları da yan nefler olarak düşünebilir miyiz? Tasarım aşamasında geleneksel kilise plan şemasını nasıl ele aldınız? dm: Bu, merkezi planlı bir kilise. Ayinler orta alanda gerçekleştiriliyor. Çeperdeki mekânlarda “sütunsuz” bir sütun dizisi yaratarak atriumu, yan nefi ve papaz odasını yeniden tanımladık. Kilisenin merkezinde yer


he: Binanın yekpare imgesi, iç mekânlarda insan ölçeğine çekilmiş. Binanın içiyle dışı nasıl ilişkileniyor? dm: Binanın yüksekteki giriş kapısına, eğimli kilise avlusunu andıran bir rampayla ulaşılıyor. Kentle kilise arasında, dini mekânla laik mekân arasında bir geçiş oluşturmak istedik. Kilisenin yanındaki papaz evi olarak işlev gören uzun kütleyi geleneksel pencere dizisiyle tasarladık. Cam bir kütle, şapeli ve günah çıkarma odalarını içeriyor ve iki binayı birbirine bağlıyor. İşlevselliğin ana ölçüt olmadığı bu kilise kütlesi kuvvetli, simgesel bir “landmark”a dönüşüyor. Kilise uzaktan fark ediliyor ve Foligno'nun yakın

zamanda yaşadığı acı depremin ardından inşa edilen çok sayıdaki konuttan oluşan kent peyzajından ayrışıyor. Belediye Meclisi'nin koyduğu yeni yönetmelikler öncesi tasarlanmış bir bina olmasına karşın yeni yönetmeliklere tamamen uygun. he: Işık dini binalarda başvurulan ana öğelerden biridir, bu durum San Paolo Kilisesi'nde de böyle. Doğal ışığın yardımıyla iç mekânda ne türden bir atmosfer yaratmayı planladınız? dm: Doğal ışık ve ışığın binaya girişi üzerine yaptığımız çalışmalar bu projenin çok önemli bir bölümüydü. Doğal ışığı tanımsız biçimlere sahip pencerelerle hislere hitap eden metaforik bir yolla ele aldık. Işık aynı zamanda tepeden, iç hacmin çeperi boyunca binaya girerek tüm alanları aydınlatıyor. Hem

bireylere hem de din adamlarından oluşan topluluğa hitap edecek bir mekân yaratılması önemliydi; bu karmaşık bir durum çünkü kilisenin içindeki ziyaretçilerin rahatlıkla dolaşabilmesi ve papazın yönettiği ayinlere katılacak kadar kendini iyi hissetmesi gerek. Mekânın basitliği, bezemelerden arındırılmış Fransisken kiliselerini andırıyor. he: Kilise binasının strüktürü nasıl işliyor? Konstrüksiyon sistemi hakkında bilgi verebilir misiniz? dm: Kilise strüktürü zemine kendiliğinden yerleşen beton kullanılarak ve betonarme olarak inşa edildi. Duvar strüktürü çelik ağla kaplı çelik strüktürden meydana geliyor. Çatı, çelik kafes-kirişlerle taşınıyor ve ana kirişlerin uzunluğu 21 metreyi buluyor.

41 XXI - HAZİRAN 2009

alan altar ise kilise ziyaretçilerinin papaz çevresinde toplanmasına olanak tanıyor. Bina, giriş kapısı olan çok küçük bir aralıkla dışarıya açılıyor.

YAPI - KİLİSE - FOLIGNO

proje süresi: 2001 - 2009 işveren: İtalyan Rahipler Birliği ve Foligno Bölgesi Piskoposluğu proje tasarımı: Massimiliano Fuksas ve Doriana Mandrelli Fuksas toplam alan: 20.690 m2 yapı taban alanı: 610 m2 kilise kompleksi toplam alanı: 1300 m2 strüktür mühendisliği: Müh. Gilberto Sarti servisler: A.I. Engineering sanatçılar: Enzo Cucchi, Mimmo Paladino ana yüklenici: Ediltecnica spa taş mobilyalar: Fuksas Design, Scalpellino Maurizio Volpi ahşap mobilyalar: Fuksas Design, Falegnameria Bertini aydınlatma: Fuksas Design, iguzzini


HAZİRAN 2009 - XXI 42

YAPI - KİLİSE - FOLIGNO

massımılıano fuksas Litvanya asıllı Massimiliano Fuksas, 1944 Roma doğumlu. 1969'da La Sapienza Üniversitesi mimarlık bölümünden mezun oldu. 1967'de Roma'da kendi atölyesini kurdu; bunu 1989'da Paris'te ve 1993-2001 yılları arasında Viyana'da açtığı atölyeler izledi. 1998 yılında 7. Venedik Mimarlık Bienali'nin küratörlüğünü üstlendi. Paris'teki École Speciale d’Architecture, Viyana'daki Akademie der Bildenden Kunste ve New York'taki Columbia University'de konuk olarak dersler verdi.

dorıana mandrellı Roma doğumlu Doriana Mandrelli 1979'da aynı kentte Modern ve Çağdaş Mimarlık Tarihi Bölümü'nden mezun oldu. Paris'teki L'Ecole Spéciale d'Architecture'dan mimar olarak mezun olan Mandrelli 1985'ten beri eşi Massimiliano Fuksas'la birlikte çalışıyor. 2001'den beri ofis içindeki Fuksas Design bölümünden sorumlu. 2002'de Fransa Cumhuriyeti Edebiyat ve Sanat Nişanı'yla ödüllendirildi. Roma ve Paris'ta yaşıyor ve çalışıyor.

vaziyet planı kesitler

batı cephesi görünüşü

zemin kat planı

doğu cephesi görünüşü

birinci kat planı

kuzey cephesi görünüşü



YAPI - KÖPRÜ - CASTLEFORD HAZİRAN 2009 - XXI 44

fotoğraflar: Tim Soar

BEYAZ KÖPÜKLER ÜZERİNDE Castleford'da eski binalarla çevrili Aire Nehri'ni geçen köprü, ince strüktürüyle dikkat çekiyor. Köprü, üzerindeki dalgalar şeklinde yükselip alçalan oturma elemanlarıyla birlikte kamusal mekân işlevi de görüyor. Hülya Ertaş

Castleford Köprüsü

mcdowell+benedettı

he: Köprünün yer aldığı alan eski binalarla çevrili bir alan. Yeni köprü alanın özelliklerine nasıl yanıt veriyor? Renato Benedettı: Köprü, minimal bir görsel profile sahip, hafif bir dokunuş oluşturacak şekilde tasarlandı, böylelikle Castleford kıyılarının tarihi ortamına rahatlıkla eklemleniyor. Basit zarif bir strüktürle su üzerinde süzülüyor ve gösterişli ikonik bir görüntü yaratmaktansa nehir kıyısını değerlendiriyor. Konumlandırılışı ve kavisli biçimi Castleford su bendindeki hoş deneyimleri zenginleştiriyor ve var olan “kartpostal manzarası”nı güçlendiriyor; değirmeni ve dağlık burnu, suyun bendin üzerinden akışının sesi ve görüntüsünü, bendin yukarısındaki değirmen havuzu yansımalarını, bendin altındaki suyun köpüklenişini, “enkaz”ı ve tescilli Viktoryen köprü manzarasını dahil ederek bunu yapıyor.

he: Castleford Köprüsü Castleford'da yapılacak müdahalelerin bir parçası ve sizin Castleford için geliştirdiğiniz master planın birinci fazı. Tasarım sürecinde Castleford'un gelecek vizyonuna göre nasıl bir tavır aldınız? rb: Nehir kıyısı master planına başladığımızda ortada hiçbir “gelecek vizyonu” yoktu bu alan için. 1800'lerin başındaki sanayi devriminden beri, ülke genelindeki diğer birçok sanayi kasabası gibi Castleford da nehre yalnızca sanayi için gerekli bir yer olarak yaklaştı. Nehir kıyısı sanayi binalarıyla dolduruldu ve buna bağlı olarak su çok kirlendi. Viktorya döneminde kent nehre arkasını döndü ve o zamandan beri nehrin uzağında gelişti. Öyle ki, hayatları boyunca kentte yaşamış ama nehri hiç görmemiş insanlarla karşılaştık. 1970'lerden beri, çevre kirliliği yasasının çıkarılması ve imalat sanayisinin genel olarak çökmesi nedenleriyle nehir temizleniyor. Balıkçılık bugün popüler bir hobi; somon balıkları, hatta kuşlar ve nehir memelileri nehre geri dönüyor.


bu sayfada solda: Köprü, yalnızca nehri geçmek için değil, aynı zamanda bir kamusal mekân da yaratmak amacıyla tasarlanmış. altta en solda: Köprü üzerindeki oturma birimleri altta solda: Köprünün S biçimi nehir çevresindeki manzaraların izlenmesini olanaklı kılıyor. altta: İnce ayaklarının tabanları su altına gizlenerek ayakların ince görünümü pekiştiriliyor.

YAPI - KÖPRÜ - CASTLEFORD

karşı sayfada Köprünün Aire Nehri çevresindeki eski doku içindeki görünümü

45 XXI - HAZİRAN 2009

İlk fazı köprüyü içeren master planda Aire Nehri'nin kentin en doğal varlığı olarak eski haline döndürülmesi esas alındı. Bize göre nehir, kent merkezinin uzun vadede çevresel, sosyal ve finansal açılardan sürdürülebilir bir şekilde yenilenmesinde ana etken. Master plandaki önerilerimiz arsa değerlerini yükseltiyor ve Castleford “Körfezi” (yeni köprü ve 200 yıl önce inşa edilmiş olan Viktoryen köprü arasındaki alan) çevresinde canlı ve erişilebilir kamusal alanlar yaratarak kentsel yenileme yapılabilecek birçok potansiyel alanı öne çıkarıyor.

nehirlerde inşa edilmiş ilk yüzer köprü olacaktı. Kapsamlı hidroloji mühendisliği ve sel testleri Çevre Kurulu'nun onayını aldı, ancak su bendine bakımonarım için erişilmesi konusunda British Waterways'i de kapsayan ortaklarla yapılan şiddetli tartışmaların ardından Wakefield Metropoliten Bölgesi Konseyi Temmuz 2005'te proje tanımımızı "su bendinin akıntı yönünde sabit bir köprü" olarak değiştirdi. Köprü, Temmuz 2005'ten Aralık 2006'ya kadar tasarlandı ve teklif sunuldu, Ocak 2007-Temmuz 2008 arasında da inşa edildi.

rotası değil aynı zamanda insanların oturabilecekleri, pitoresk ortamın tadını çıkarabilecekleri “uçan halı” etkisinde yeni bir kamusal mekân. Köprü uzun zaman ihmal edilen ve görmezden gelinen, Castleford'un en önemli doğal varlığı nehre yeniden dikkat çekiyor.

he: Castleford Köprüsü 2003'de kazanılan bir yarışmanın gerçekleştirilmiş hali. Yarışmadan sonra köprü tasarımı, sonuç ürüne nasıl evrildi? rb: Orijinal yarışma projesinde yüzer bir köprü önermiştik. İki eşit asma-germe elemanı, nehrin ortasındaki tarihi kömür madeni mavnasında desteklenmişti. Kinetik tasarım, nehrin su seviyesinde ±3m'lik oynamalar olacağı varsayımına göre düzenlenmişti ve Birleşik Krallık'taki yüksek debili

he: Köprü yalnızca nehri geçme işlevini görmüyor, aynı zamanda bir kamusal alan olarak da işliyor. Kamusal alan vurgusundan ve S biçimli planın ardında yatan nedenlerden bahseder misiniz? rb: Köprü bir yüksek mühendislik ürünü ama “ikonik” strüktürel bir varlık olarak tasarlanmadı. Yaklaşımımız, su üzerinde ve kent peyzajı içinde hafifçe süzülen, yayalara nehri deneyimlemeleri için geniş bir alan sunan minimal bir köprü yaratmaktı; yalnızca bir geçiş

Köprünün strüktürel destekleri, zemin boyunca zeminle bütünleşik oturma yerleri yaratmak için bir dizi eğri şeklinde yükseliyor. Köprü, her yaştan ve her boydan insana, nehir kıyısının en iyi manzaralarını sunuyor.

S biçimli köprü eğrileri, değirmen, su bendi ve enkaz halindeki mavnanın oluşturduğu alana yanıt verecek şekilde, kullanıcıların bu referans noktalarını ve su bendinden çağlayan köpüklü suyu olabildiğince deneyimlemelerini sağlıyor.

he: Köprü strüktürü çok narin, nehir debisiyse çok güçlü görünüyor. Bu kontrastın, yoldan geçenler üzerinde çok güçlü bir etkisi olmalı. Köprünün strüktürel tasarımında çalışırken amacınız neydi?


HAZİRAN 2009 - XXI 46

YAPI - KÖPRÜ - CASTLEFORD

kesit perspektifi

vaziyet planı

rb: Amaç, nehir kıyısının panoramik manzaralarından keyif alınabilecek ve bentten çağlayarak hızla akan suyun izlenebileceği minimal bir strüktür tasarlamaktı. Öne çıkarılmayan köprü mühendisliği yenilikçi ve inşa yöntemiyle bütünleşik olarak ele alındı. Dört adet eşit 26 m boyunda kavisli germe elemanı; ikisi kavisli, üçüncüsü de dik (ters sehimin merkez noktasında) 9 m'lik üç adet destek germe elemanına bağlanıyor. Asma-germe strüktür, her uzun germe elemanı için gerekli olan ek kuvveti sağlayan 500x400 mm'lik iki kutu kirişten ve bir de 1000 metre derinliğe kadar ulaşan boyutlardaki bir kutu kirişten oluşuyor. Sonuncusu köprü boyunca zemin üzerinde hafif dalgalı bir ritimle yükselip alçalarak geniş oturma elemanlarını meydana getiriyor. Böylelikle, köprünün toplam yüksekliği olabilecek en az boyutta kalırken Çevre Kurulu'nun 100 yılda bir kez olacağı öngörülen sel esnasında suların tahliyesi için karşılanmasını zorunlu tuttuğu koşullar da sağlanmış oluyor.

Köprünün üç kolonu, görsel vurguyu azaltıyor ve nehir akışını engellemiyor. Birbirinin aynı çift çelik kolonlar temel seviyesinden dallanarak V şeklini alıyor; böylece köprünün zeminindeki yükü dağıtılıyor. Bu kolonların tabanı, strüktürün narinliğinin vurgulanması amacıyla sürekli olarak suyun altında kalıyor. Paslanmaz çelikten birbirinin aynı iki tali kiriş (kanat), ana kirişlerden konsol çıkıyor; ana kirişlerle tali kirişler arasında da köprünün ahşap güvertesi için mesnetler bulunuyor. Strüktürel ahşap güverte yüzeyi işlenmemiş Cumaru plakalarından ve 80 cm aralıklarla yükünü mesnetlere aktarıyor. Strüktüre eklemlenen her bir öğeyle olabildiğince ince ve rafine bir köprü oluşturmak istedik. he: Mühendislik ekibiyle geçirdiğiniz işbirliği sürecinden bahseder misiniz? rb: Köprü, inşaat mühendisleri Alan Baxter&Associates (ABA) ve Arup içindeki Hidroloji Mühendisliği Bölümü'yle birlikte tasarlandı.

mcdowell+benedettı Jonathan McDowell ve Renato Benedetti McDowell+Benedetti'yi 1996 yılında finale kaldıkları Thames Milenyum Köprüsü yarışmasının ardından kurdular. Jonathan McDowell (solda), Cambridge ve Harvard üniversitelerinde mimarlık okuduktan sonra Julyan Wickham, Sansom Cross, Terry Farrell Partnership ve Munkenbeck & Marshall'da çalıştı. 1991-96 arası kendi ofisi McDowell Architects'te görev yaptı. Renato Benedetti (sağda), Ontario, Kanada'daki Waterloo Üniversitesi'nde mimarlık okudu. Kanada, İtalya ve Londra'da mimarlık ofislerinde çalıştı. David Chipperfield Architects'te yedi yıl görev yaptıktan sonra McDowell+Benedetti'yi kurdu.

proje konumu: Castleford, Aire Nehri, Yorkshire, Birleşik Krallık işveren: Wakefield Metropoliten Bölge Meclisi mimarlık ofisi: McDowell+Benedetti tasarım ekibi: Renato Benedetti, Jonathan McDowell, Phillip Schone (proje mimarı), Roland Karthaus (proje mimarı) proje yönetimi: McDowell+Benedetti strüktür mühendisliği: Alan Baxter & Associates inşaat/hidroloji mühendisliği: Arup Water (Leeds) aydınlatma danışmanı: Sutton Vane & Associates keşif: Philip Pank Partnership ahşap danışmanı: Engineered Wood Products (EWP) ve Eco Timber yapım yönetimi: Wakefield Metropoliten Bölge Meclisi yüklenici: Costain inşaat maliyeti: 3,2 milyon Avro

ABA ile uzun yıllardır işbirliği yapıyoruz, çeşitli projelerde beraber çalıştık. İşbirliğimizin özündeki karşılıklı güven, bu köprünün mimarlık ve mühendisliğinin kusursuz bir şekilde bütünleşmesini sağladı. Hedeflediğimiz minimal estetikte, fazladan elemanlara yer yoktu. Ahşap güvertenin bile strüktürel bir rolü var. Tüm tasarım aşamalarında ABA ile yakın bir şekilde çalıştık, bu da köprünün her açıdan kullanıcı deneyimine, mimarlık ve mühendisliğe katkıda bulunmasıyla sonuçlandı. İlk başlarda sunduğumuz su bendinin üst kısmındaki yüzer köprü önerimizi, Arup'un hidroloji konusundaki uzmanlığına bel bağlayarak sunduk; bu esnada önemli testler ve maketler yapıldı. Proje tanımı ve yeri değiştirilerek su bendinin altında sabit bir köprü yapmamız istendiğinde elimizdeki test sonuçları ve hidro-dinamik bilgiler sayesinde yapabileceğimiz en ince kolonlu köprüyü tasarlayabildik.



SERGİ ve etkİleşİm TASARIMI - CENOVA HAZİRAN 2009 - XXI 48

fotoğraflar: Alberto Marcenaro

BEŞ ODA, BİR SERGİ, BİR ÖMÜR İtalya'nın en büyük şarkıcı ve bestecilerinden biri olan Fabrizio De André'nin ölümünün 10. yılında, sanatçının anısına kendi kenti Cenova'da, Palazzo Ducale'de SP10Studio ve Studio Azzuro ortaklığıyla etkileşimli bir multimedya sergisi gerçekleştirildi. Luca Orlandi, sergi tasarımını gerçekleştiren SP10Studio'dan Valter Scelsi ile, serginin hazırlık süreci ve serginin etkileşim tasarımını gerçekleştiren Studio Azzuro ile işbirlikleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Luca Orlandi Çeviri: İpek Yeğinsu, Ayşe E. Coşkun Orlandi

Fabrizio De Andre sergİsİ

sp10studıo ve studıo azzuro

Fabrizio De André (Cenova, 1940 – Milano, 1999) İtalya’nın en büyük şarkıcı ve bestecilerinden biri. Yoğun ve hemen ayırt edilen sesiyle gelenekselden etniğe, folktan rocka uzanan bir yelpazede arayışlarda bulunan ve bu türleri sözlerinin şiirselliğiyle bir araya getiren De André, evrensel değerleri toplumun dışlanmışları aracılığıyla özgün ve eşsiz bir biçimde anlatmayı başardı. İçedönük, anarşist, akışa karşı, “yıldızlar sistemi” dünyasından ve klişelerden uzak duruşuyla De André, olağanüstü müziği ve sözlerinin derin içeriğiyle bizlere büyük bir kültürel miras bıraktı.

Ölümünden on yıl sonra, İtalya’nın Cenova şehrinde Palazzo Ducale’de Studio Azzuro ve SP10Studio ortaklığıyla gerçekleşen etkileşimli multimedya sergisi, onun anısı ve dünyasına bir gezinti sunuyor. Ziyaretçi, beyaz ve ışıklı bir girişten geçerek görsel ve işitsel uyarılarla dolu tamamen karartılmış beş odanın içinde sesler ve imgelerle etkileşime geçiyor. Sergi, hem videoyerleştirmeler, etkileşimli alanlar, büyük ekranlar gibi teknolojik araçlarla, hem de bireysel eşyalar, kitaplar, notlar, fotoğraflarla ziyaretçiye Fabrizio De André’nin hatırası, yaşamı, konserleri ve diskografisi içindeki yolculuğunda rehberlik ediyor. lo: Sergi fikri nereden çıktı ve sizinle nasıl iletişime geçildi? Valter Scelsı: Cenova kentinin, Fabrizio de André gibi ülke kültüründe önemli izler bırakan Cenovalı bir bestecinin anısına böyle bir jest düşüneceği ve bunu kendisinin ölümünden on yıl sonra gerçekleştireceği zaten tahmin ediliyordu. Proje teklifi 2007’nin sonlarına


SERGİ ve etkİleşİm TASARIMI - CENOVA 49 XXI - HAZİRAN 2009

doğru Palazzo Ducale ve Fabrizio De André Vakfı'ndan geldi ve ilk bağlantı küratör Pepi Morgia’yla kuruldu. lo: De André kadar önemli bir müzisyenin sergisi nasıl hazırlanır? vs: Cenova’da Palazzo Ducale’de görülebilen Fabrizio De André sergisi, dört ayda yüz bin ziyaretçiye ulaşarak büyük bir başarıya imza attı. Bu başarının ardında projenin bir kültür ürünü olmasının ötesinde, projenin kendisini aramak gerekir. Eğer toplumsal duyarlılık seviyesinde bir ortak paylaşımı garantilemek istiyorsanız, kendinizi işin kendisinden önce sunma riskinden kaçınmalısınız. Eğer kendi ürününüzü (Studio Azurro’nun video işleri gibi) öncelikli olarak ortaya koyarsanız, bu, işinizin anında ve tamamen tükenmesi anlamına gelir. Bu da izleyicinin karmaşık deneyimler yaşamasına engel olur. Hızlı tüketim yapacak izleyici için, zor ve davetkâr olmayan bir süreç olur. Umuyoruz, bu özel tematik sergi örneği; De André’nin kendi şehrinde yapılan kendisiyle ilgili sergi,

diğer tematik örneklerin bir kopyası olmamıştır. Çalışma, ne tam anlamıyla bitmiş bir sinema, ne de yalnızca bir video-yerleştirme; avangart teknoloji de değil, tiyatro da, fotoğraf da. Bunların her birinden bölümler içeriyor. Özünde ortayı bulmaktan doğan bir ürün denebilir. Ancak öyle bir ortayı bulma türü ki, toplumsal bir yanıt almayı başardığında, sanat haline geliyor. Eğer toplumsal yanıt, yani serginin çok sayıda izleyici çekmiş olması, toplumsal zevklerden türeyen ve toplumsal duygulara karşılık gelen ortak “kodlar” çerçevesinde gerçekleşirse, kamuoyunu dinlemeye, tanıdık olmayan bölgelerle tanışmaya, bilinmeyene doğru açılmaya yöneltiyor. Sonuç olarak, de André’nin şarkılarını dinleyen kişi, aşk, ölüm, güç, savaş gibi evrensel temalar üzerine düşünmeye başlıyor. Onları benimsiyor, onları kontrolsüz, tam da “şiirsel” bir biçimde ele almaya girişiyor. lo: Sergide ne tür malzemeler kullanıldı? vs: Mektuplar, kitaplar, özel belgeler, birçok fotoğraf,

müzik enstrümanları ve sanatçının eşi Dori Ghezzi’nin özel arşivinden nesneler. Ayrıca, grafik ve basılı malzeme özel koleksiyonlardan geldi: konser setleri, video arşivleri... Eşi, akrabaları, iş arkadaşları ve dostlarıyla yapılan video-röportajlar ise özellikle bu sergi için hazırlandı. lo: Tematik odalar şeklinde planlanan sergi, mekâna göre mi tasarlandı? vs: Sergi, Palazzo Ducale’den başka hiçbir yerde tekrarlanamayacak mekânsal bir çözümdü. Bu değerlendirmeyi nicelik anlamında yapıyorum tabi ki, nitelik anlamında değil. Doğal olarak, mekân seçimi çok erken bir aşamada gerçekleşti ve sonraki her adım mekânın koşullarına bağımlı hale geldi. Araştırmanın temelinde projenin mimari gerekçeleri var. Bu nedenle, projenin tüm oluşum sürecine bakmak gerektiğini düşnüyorum. Bu projede süreç, ivmesini mekânların seçim ve uyarlanmasından aldı. Biz de çalışmayı, Studio Azzurro’nun grafik kimlik


giriş sayfasında Birinci odada altı farklı ekranda Fabrizio de André'nin röportajları, şarkılarından kesitler, tarihi ya da güncel görüntüler gösteriliyor.

sözleri, özel yazıları, kitapları ve biriktirdiği gazete küpürleri sergileniyor Fotoğrafın altında bu birimlerin ön görünüşü yer alıyor. altta sağda: Birinci oda.

önceki sayfada üstte solda: Birinci oda. Yan duvarlarda, şarkı sözlerinin el yazısı olarak arkadan yansıtıldığı medya. üstte sağda: Dördüncü oda: Ziyaretçiler sanatçının fotoğraflarını seçerek buradaki tripodlu kutulara yerleştirebiliyorlar. altta solda: Sanatçının felsefesinin bir yansıması olarak “Anarşi” sembolü A altta sağda: Birinci oda: Sanatçının şarkılarının, müzik aletlerininaktarıldığı büyük ekranların olduğu oda.

karşı sayfada üstte sağda: Uygulama sürecinden çizimler altta solda: Birinci odada yer alan, duvarlara şarkı sözlerinin el yazısı olarak arkadan yansıtıldığı medyanın oluşturulma aşaması. El yazıları, duvar önüne kaplanan tek parça gri perde üzerine yansıtılıyor. altta ortada: Birinci odanın duvarlarındaki sergileme amaçlı kullanılan nişlerin uygulama aşamasında arkadan görünümü. altta sağda: Serginin girişinde, serginin küratörü Guido Harari tarafından siyah-beyaz çekilmiş konser fotoğrafı yer alıyor. Burada, mekânı ortadan ikiye bölen, sergiye ait basılı malzemenin ve de Andrè üzerine yazılmış tüm kitapların sergilendiği bir kitaplık yer alıyor.

bu sayfada altta: Serginin ilk odasında, yan duvarlardaki nişlerin içerisinde sanatçının kendi el yazısıyla şarkı

Beş odasıyla Fabrızıo De Andre sergisi Birinci oda De André’nin metinlerine adanmış: Cenova, kadınlar, anarşi, dışlanmışlar, savaş ve ölüm. Altı farklı ekranda röportajlar, şarkılardan kesitler, sözü edilen temalara gönderme yapan tarihi ya da güncel görüntüler gösterilirken, yan duvarlarda nişlere yerleştirilmiş olarak sanatçının hem kendi el yazısından büyütülmüş metinler ve şarkı sözleri, hem de özel yazıları, kitapları ve gazete küpürleri sergileniyor. Bazı kişisel eşyalar ve konserlerden orijinal sahne dekorları bu mekânın bütünlüğünü tamamlıyor. İkinci oda, müziğe ayrılmış interaktif bir oda: Ziyaretçi, kutularda kopyaları sunulan plaklardan birini seçip özel olarak hazırlanmış masaya yerleştirdiğinde o plağa ait müziği dinleyebiliyor ve karşısına yine o plakla ilgili videolar, görseller ve plakta emeği geçen kişilerin röportajları geliyor. Duvarlarda eski orijinal plaklar ve sanatçının Guido Harrari ve başka önemli fotoğrafçılar tarafından, turneleri sırasında ya da yaşamının özel anlarında çekilmiş çok sayıda fotoğrafı görülüyor.

Dördüncü salon sanatçının hayatına ayrılmış: Özel yaşamının ve sanatsal kariyerinin en önemli olaylarını kapsayan bir kronoloji tüm duvarlarda görülüyor. Bazı fotoğraflar ziyaretçiler tarafından seçilerek özel olarak hazırlanmış tripodlu kutulara yerleştirilebiliyor, böylece röportajlar ve sanatçının ailesine ve hayatında önemli yeri olan kişilere ait tanıklıklar aktif hale geliyor. Son olarak beşinci salon, tanıklıkların (çoğunlukla edit edilmemiş olarak), konser görüntülerinin, röportajların ve Vincenzo Mollica’nın yıllar içinde derlediği arşivin beş saat boyunca durmaksızın gösterildiği küçük bir sinema olarak tasarlanmış. www.palazzoducale.genova.it

HAZİRAN 2009 - XXI 50

SERGİ ve etkİleşİm TASARIMI - CENOVA

Üçüncü ve son derece heyecan verici, duygusal oda, Tarot odası: De André’nin bir turnesi için Pepi

Morgia tarafından tasarlanan projenin yeniden önerilmesiyle, Studio Azzurro çok özel bir çalışma ortaya koydu; profesyonel oyunculardan oluşan bir ekibin, De André’nin şarkılarının 31 kahramanını yorumladıkları temalı videolar hazırlandı. Tarot kartı biçiminde üç büyük ekranda, bu öykülerin kahramanları hareket ediyor, bu arada odada sanatçının müziği ve sözleri yankılanıyor. Yanlara yerleştirilen iki dokunmatik ekranda ise, ziyaretçi bir kahraman seçip kendi tarot kartını tasarlayabiliyor.

tasarımlarıyla bütünlük oluşturacak bir biçimde yürüttük. lo: Studio Azzurro ile olan işbirliğiniz nasıl doğdu? vs: Projeye yaklaşımımız, görüntü ve ses üzerinde çalışacak kişilerle ve kurumlarla sık sık işbirliği yapmamızı gerektirdi. Serginin tümünü güçlendirecek bir multimedya anlatımına duyduğumuz gereksinimden dolayı ön hazırlıklar sırasında Studio Azzurro ile çalıştık. Organizatörler tarafından açılan yarışmayı kazanarak 2008 ilkbaharından bu yana serginin gerçekleşmesi için etkin bir çalışma gerçekleştirdiler. lo: Projede süresince yaptığınız seçimlerden bahseder misiniz? vs: Sergiyi gezenlerden bazıları, sergide kullanılan elemanların çok teknolojik olmadığını hatta çok temel düzeyde olduğu yorumunu yaptılar. Biz “etkileşim”i bir sıfat olarak değil, projenin gereksinimlerine yönelik bir işlev olarak kullandık. Şiir ve teknoloji ziyaretçiye

bir paket halinde sunuluyor ve böylece uyumlu ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya çıkıyor. Şu bir gerçek ki; bir anaokulu çocuğunun kullanımına sunulan herhangi bir oyun konsolunun teknolojik performansı bile etkileşim bakımından bu yerleştirmelerinkinden daha üstün ancak, daha önce de söylediğimiz gibi, bizi ilgilendiren projenin gerekçeleriydi. İzleyicinin duygularını De André’nin duyarlılığıyla buluşturmak sergi düzenlemesinin merkezindeydi. lo: Sergi boyunca izleyicinin takip ettiği yolda ve farklı odaların tasarımında ne türden çözümler geliştirildi? vs: Son on yıldır Cenova’daki Palazzo Ducale’nin mekânlarında İtalyan edebiyatçıların kolektif sergileri için çalışmalarımız oldu. De André’nin şiir anlayışı ve Cenova Cumhuriyeti'nin eski siyasi güç merkezi Palazzo Ducale arasındaki ilişki, kendi ilgi alanımızdan ve bu on yıldan yola çıkarak tüm 20. yüzyıldan malzeme topladığımız bir hazırlık süreciyle kesişiyor. De André sergisinin hazırlık süreci, İtalyan geleneği ve

mimar Franco Albini’nin öğretisinde olduğu gibi, plastik çözümlerden çok mekânsal çözümlere yönelik. Burada neyin akılda kalıcı kılınacağının sorumluluğu (iyi ya da kötü anlamda) Studio Azzurro’nun görüntü ve seslerine bırakılıyor. Bu da öykünün mekânsal örgüsü ve odaların sıralanışını belirliyor. lo: Serginin iletişiminde kullandığınız basılı malzemelerin grafik tasarımından bahseder misiniz? vs: Etkinlik posteri, katalog kapağı, duyuru posterleri ve yayınlarda yer alacak reklam ilanları gibi proje ihtiyaçları hemen bir grafik kimlik oluşturulmasını gerekli kılıyordu. De André’nin 6x6 orta kalibre bir fotoğraf makinesiyle Dori Ghezzi tarafından çekilmiş siyah-beyaz fotoğrafının ana imaj olarak seçilmiş olması mesajımızı daha güçlü bir şekilde iletmemizi sağladı. Başlık için seçilen font ise De André’nin yetmişli yıllarda yayınlanan “La Buona Novella” ve “Storia di un Impiegato” adlı iki plak kapağında kullanılan fontun yeniden yorumlanmış haliydi.


studıo azzurro Studio Azzurro, 1982 yılında Fabio Cirifino, Paolo Rosa ve Leonardo Sangiorgi tarafından Milano’da kuruldu. 1995 yılında etkileşimli sistemler uzmanı Stefano Roveda da ekibe katıldı. Şu anki ofisleri eski Milano Buhar Fabrikası. Studio Azzuro bugüne kadar çok sayıda ödül aldı.

sergi adı: Fabrizio De André sergisi yer: Cenova, Palazzo Ducale tarih: 31 Aralık 2008 - 21 Haziran 2009 küratörler: Vittorio Bo, Guido Harrari, Vincenzo Mollica, Pepi Morgia konsept tasarımı - uygulama: Studio Azzurro (Fabio Cirifino, Elisa Giardina Papa, işbirliği Paolo Rosa) sergi projelendirme: Sp10Studio Mimarlar Birliği (proje Carlo Bagliani, Vittorio Caponetto, Antonio Norero, Valter Scelsi, işbirliği Nicola Lunardi, Raffaella Parodi, Veronica Rusca, Andrea Spinetti, Lorenzo Trompetto) grafik tasarım: Sp10Studio Mimarlar Birliği (proje Carlo Bagliani, Vittorio Caponetto, Antonio Norero, Valter Scelsi, işbirliği Gabriella Barresi, Nicola Lunardi, Raffaella Parodi, Veronica Rusca, Lorenzo Trompetto)

SERGİ ve etkİleşİm TASARIMI - CENOVA

sp10studıo Sp10Studio, 2002 yılında Valter Scelsi ve Vittorio Caponetto tarafından Cenova’da kurulmuş bir mimarlık ofisi. Restorasyon, yaşam ve çalışma alanları tasarımı ve sergi küratörlüğü/hazırlığı gibi konularda çalışmalar yapan Sp10Studio Brugnato Mineral Müzesi çalışmasıyla 2007’de Intraluoghi ulusal ödülünü kazandı. 2008 yılında ekibe Carlo Bagliani ve Antonio Norero katıldı.

51 XXI - HAZİRAN 2009

plan

kesit


zemİnden YÜKSELEN Terminal bünyesinde Akın Nalça ve ekibinin tasarımını gerçekleştirdiği sergileme sistemi Planner, temelde modüllerden oluşan yükseltilmiş bir zemin döşemesi. Bu zemin, gerek kendi gerekse başka sistemlerin parçalarının üzerine eklenmesi ile sergilemeden sahnelemeye farklı işlevlere uygun olarak çeşitlenen ortamlar yaratıyor. Modülerlik deyince akla ilk gelen kutulardan, köşelerden uzak bir biçim diline de sahip olan sistemi, Akın Nalça anlattı. Elif Esmez

HAZİRAN 2009 - XXI 52

ÜRÜN TASARIMI - SERGİLEME SİSTEMİ

fotoğraflar: Cemal Emden

Planner

akın nalça/terminal

ee: Akın Nalça Modular Spaces, ürün portföyündeki belli başlı sistemler ile geçici ve hareketli mimari çözümler üretiyordu. Yeni markanız Terminal ise, bundan farklı olarak, birçok firmanın çeşitli stant ve sergileme ürünlerinin yanı sıra, bunlarla uyumlu ve tasarımı size ait bir sistem olan Planner’ı da pazara sunuyor. Kendinize ait bir sergileme sistemi geliştirme fikri nasıl ortaya çıktı? Akın Nalça: Sergileme ve stant tasarımı için farklı sistem ailelerinden yararlandığımız gibi, daha farklı gereksinimleri karşılama arayışlarımızda bu sistemleri “konstrüktif birer altyapı çözümü” olarak gördük. Yaptığımız uygulamalarda nitelikli özel üretimlerle çeşitliliği aramaya çalıştık. Ancak mekânı belirleyen yan yüzeyler ve çatıyı oluşturan yatay yüzeyler, belli bir dil ile sınırlı kalmamızı gerektiriyordu. Oysa zemin, mekânsal yerleştirmelerde grafik olarak kullanabileceğimiz ve katkısını alabileceğimiz temel bir unsurdu. Bu yüzeyin bağlayıcı işlevini belli bir modülasyon dahilinde çözerek tabandan yükselen yüzeyler ve kütlelerle oluşturacağımız iyi bir tasarım kurgusunun yeni bir mekânsal tasarım diline dönüşebileceğini gördük.

ee: Planner, kaç parçadan meydana geliyor? Sistem için nasıl bir kullanım senaryosu kurguladınız? an: Planner, modüler olarak farklı ölçülerde üretildi. Altı-yedi adet temel yapısal eleman ve bu yapıya uygun olarak üretilen panelleri destekleyen sekizdokuz ana parça var. Bu temel elemanların dışında zeminden yükselen farklı strüktürel öğeler ve aksesuarlar ile parça sayısı artıyor. Sistem, sık aralıklı bağlantı noktaları, modülerliğin getirdiği köşeli davranışlardan uzak, daha esnek ve yumuşak davranabilen çubukları, çeşitli aksesuarları ve hatta hazır mobilyaların kullanımıyla çok çeşitli sonuçlara olanak sağlayabilir. ee: Bu çeşitliliğin sınırlarından bahseder misiniz? an: Sergilenecek ürüne uygun bir çözüm geliştirmek aslında tasarımcıya kalıyor. Örneğin, mücevher sergilemek üzere bir vitrine ihtiyacınız varsa sağlam bir bağlantı noktasına sahip olduğunuz için daha stabil ve yalın bir tasarım geliştirebilirsiniz; öte yandan sistemin zeminden aldığı destek sayesinde gerektiğinde bir otomobili bile taşıyabilecek kadar güçlü bir taban oluşturabilirsiniz. Farklı renklerde tekstiller ve grafik baskılar kullanarak yüzeylere görsel kimlik kazandırabilir, kütlesel ekler ile daha bütüncül bir mekân tasarımının yolunu açabilirsiniz. ee: Planner'ın yükseltilmiş zemininin ziyaretçi deneyimi, işlevsellik ve altyapı bakımından getirilerinden bahseder misiniz?


karşı sayfada Planner sistemin genel görünümü bu sayfada Planner sisteminin modüllerden oluşan zemini, üzerindeki bağlantı noktaları sayesinde istenilen parçayı ekleme olanağı sağlıyor.

an: Planner’ın var olan yükseltilmiş döşeme sistemlerinden farkı, çok daha büyük boyutlu panellerden oluşması ve daha yalın bir yüzey görüntüsü sunması. Sistem elektrik, su, komünikasyon gibi ihtiyaçları karşılamak için gerekli altyapıyı gizleyerek hem görsel kirliliği ortadan kaldırıyor, hem de gerektiğinde sorunlu kısımlara kolayca ulaşabilmemizi sağlıyor. Sistem, düzgün olmayan zeminlerde bile grafik baskıya izin veren, defalarca kullanılabilen, anlamlı ve düzgün bir yüzey elde edilmesini sağlıyor. Ayrıca, genelde istenen bir durum olarak, zeminden hafifçe ayrışmayı sağlıyor. Ancak bu ayrışmanın dozunu ayarlamak çok önemli çünkü bir-iki santimetre bazen küçük kazalara yol açabileceği gibi ziyaretçiyi sergi alanından da uzaklaştırabilir. Yerden yüksek bir platform oluştururken bu yüksekliğin ergonomik olarak doğru şekilde işleyeceğinden emin olmak gerekiyor. ee: Bu türden sistemler ağırlıklı olarak stant tasarımı gibi geçici mimari çözümlerin üretiminde kullanılıyor. Bu nedenle, sistemin montajının ve sökümünün kolay olması önemli. Planner kullanıcıya bu bakımdan ne gibi kolaylıklar sağlıyor? an: Planner’ı sadece stant tasarımı için değil vitrin, sahne ve sergileme tasarımı için de kullanmak olanaklı. Ancak kısa süreli sergilerin tasarımları ve uygulamaları, sınırlı bütçeleri nedeniyle düşük maliyetlerle çözülmek zorunda ki bu durum çoğu zaman beraberinde anlık, tekrar kullanılamayacak çözümleri ve ucuz görünümlü

işleri getiriyor. Planner’ın kaliteli detaylarından dolayı farklı alanlarda, özelliklerini koruyarak, defalarca kullanılabilmesi, uzun vadede ekonomiyi de getiriyor. Planner'da zeminden ince çubuklarla ayrılan taşıyıcılar, boşluğun değerli bir şekilde kullanımına, küçük alanlarda bile soluklu mekânlar yaratılmasına olanak sağlıyor. Kolayca monte edilebilmesi birçok riski ve müşterinin katlanmak zorunda kaldığı tatsız son dakika sürprizlerini ortadan kaldırıyor, önceden tanımlanmış ve planlanmış bir düşüncenin uygulamada birebir hayata geçmesini sağlıyor. ee: Planner'da hangi malzemeleri ve renkleri kullanmayı tercih ettiniz? an: Planner'ı üretirken zaman kullanımını dikkate alarak ve en uygun bütçeyi hedefleyerek, yansız ve kişisel tercihlerden uzak ama kişisel müdahalelere açık renk ve malzemeleri kullanmayı hedefliyoruz. Sonuçta bazı standartları yakalamak zorundayız. Bu da tercihlerimizi daha gerçekçi nedenler doğrultusunda belirlememizi sağlıyor. Ancak bir firmaya özel olarak tasarım yaparken, o firmanın kurumsal renkleri, o sektörün renk beklentisi ve yaratmak isteyeceğimiz ambiyans elbette seçimlerimizde belirleyici olacaktır. ee: Planner, firmalara ve durumlara özel çözümlerin, birimlerin üretilmesine ne kadar izin veriyor? an: Bu, bir tasarım kararı. Ürün kendilerine özgü sergileme birimleriyle sunulduklarında

benzerlerinden daha kolay ayrışır. Ürünlere ve sergileneceği mekâna göre farklı sergileme dilleri oluşturulabilir. Bu nedenle Planner, küçük oynamalarla büyük farklılıklar elde edilmesine olanak sağlayan bir sistem, gereksiz dekoratif çabalar yerine yalın ifadeleri kullanıyor. Hatta modüler bir sergileme sistemi olarak tasarladığımız Planner, yakında sanatsal bir sahne çalışmasında da kullanılacak. Bize verilen proje tanımındaki önemli ölçütlerden biri bu sahnenin çok az kişi tarafından, çok kısa zamanda kurulacak olmasıydı. Dokuz farklı salonda tekrarlanacak olan bu performans bir ya da iki kişi tarafından çok kısa bir zamanda uygulanabilecek. ee: Planner'a ilerleyen zamanlarda yeni modüller eklenmesi söz konusu mu? Bu sisteme başka firmaların ürünlerini ekleyerek sistemi zenginleştirmek olanaklı olacak mı? an: Zaman içinde Planner’a yeni modüller eklemek konusunda çok heyecanlıyız. Sistem, kullanıcılarının ve bizlerin geliştireceği elemanlar ile daha da olgunlaşacak ve zenginleşecek. Planner’ın en önemli özelliklerinden biri kendi modülerliğine uygun olan farklı sistemlerle birlikte çalışmaya açık olması. Planner'ı şimdiden bazı uygulamalarda farklı sistemlerle birlikte kullanıyoruz. Örneğin yeni tasarladığımız bir sistem olan Slimpan da Planner ile uyumlu olarak çalışabiliyor.

53 XXI - HAZİRAN 2009

akın nalça 1957 yılında doğdu. 1977'de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi U.E.S.Y.O. Grafik Bölümü’ne girdi. 1980’de Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Grafik Bölümü’ne geçiş yaptı. 1983 yılında mezun oldu. 2003 yılından bu yana İDGSA Grafik Bölümü’nde, 2004 yılından itibaren de Marmara Üniversitesi Grafik Bölümü’nde sergileme tasarımı dersleri vermektedir. Tasarım çalışmalarına 2009 yılının Nisan ayından bu yana tasarım ekibiyle birlikte Terminal bünyesinde devam ediyor.

ÜRÜN TASARIMI - SERGİLEME SİSTEMİ

proje adı: Planner proje tanımı: Modüler zemin döşemesi ve sergileme elamanları tasarımcı: Akın Nalça proje asistanları: Aslıhan Oğuz, Gabriele Haag, Gürçağ Özler, Haluk Eyüboğlu üretici firma: MAKISAN (Akın Nalça için taşeron üretim), DEMO Dekorasyon Mobilya Ağaç Ürünleri malzeme: Metal parçalar, soğuk işleme, ahşap parça, sıkıştırılmış yonga üzeri vinil pres proje başlangıç ve bitiş tarihi: Ocak 2006 Ağustos 2008


ÜRÜN TASARIMI - SAUNA HAZİRAN 2009 - XXI 54

fotoğraflar: Duravit

bİr arınma ayİnİ Viyanalı tasarım ofisi EOOS tarafından Alman vitrifiye firması Duravit için tasarlanan Inipi adlı sauna, adını ve ilhamını Kuzey Amerikalı Lakota Kızılderililerinin Inipi adlı ruhsal ve bedensel arınma töreninden alıyor. Geçmişten evrilerek gelip saunanın kalbine dönüşen “taş”ı ve farklı kültürlere uyarlanabilir bu törensel temizlenme/bakım deneyimini EOOS anlattı. Tuçe Yasak

ınipi / duravit

eoos

Öncelikle, Duravit için tasarlamış olduğunuz saunanın adı Inipi ne anlama geliyor? Bu sauna konseptinden ve bu isimde karar kılma nedenlerinizden bahseder misiniz? İsminden de anlaşıldığı üzere, fikir Kuzey Amerikalı Lakota Kızılderililerine ait “Inipi” adlı çok eski bir ter dökme töreninden türedi. Bu törensel ve kolektif temizlenme, ateşte ısıtılarak bir çadırın içine taşınan kaya parçalarıyla gerçekleştiriliyor. Kutsal terleme

çadırı içerisinde sıcak buhar üretmek amacıyla bu sıcak taşların üzerine su dökülüyor. Bu Kızılderili geleneğini sauna projemiz için araştırma yaparken keşfettik ve bunun tüm tasarım sürecini ileriye götürecek çok önemli bir imge olduğunu düşündük. Bu, EOOS’un tipik yaklaşımı; bir tarafta insanoğlunun eski zamanlardan kalma içgüdüleri ve ritüelleriyle, diğer tarafta da yüksek teknolojiyle şekillenen ortamın modern mantığı ile ilgileniyoruz. Duravit tarafından size verilen proje tanımından bahseder misiniz? Duravit bizden, özünde, çok az yer kaplayan banyo, yatak odası ve egzersiz odasına tam anlamıyla entegre olabilecek kompakt bir sauna ve kişisel bakım birimi geliştirmemizi istedi. Bunun ötesinde, hem EOOS


ÜRÜN TASARIMI - SAUNA 55 XXI - HAZİRAN 2009

hem de Duravit için, bodrumun sınırlarını aşarak saunayı evin tamamen farklı alanlarına taşıyacak bir tasarım geliştirmek gerçekten önemliydi.

camdan, saydam olan bir sauna kabini, penceresiz bir bodrum katında konumlanmış, ağaç ev tarzı bir saunadan çok daha keyifli bir deneyim sunuyor.

Neden evlerdeki banyolarda sauna olmalı? Bize evlerdeki banyolar için öngördüğünüz bu yeni işlev ve kullanıcı deneyimin sebeplerini anlatır mısınız? Özetle, bir bodrum katında ya da garajda oturmaktansa, bir banyoda oturmanın çok daha keyifli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, banyo yapmakla sauna deneyiminin pek çok ortak noktası var. Her ikisi de arınmaya dair eylemler. Geleneksel olarak, terleme çadırı ya da sauna yalnızca fiziksel/dış temizliği değil, aynı zamanda zihinsel/iç temizliği de sağlıyor. Bu bağlamda, banyonuzu ya da banyonun penceresinden bahçenizi görmenize olanak sağlayacak şekilde bir tarafı

Banyolara bu yeni işlevi, saunayı getirirken ne gibi zorluklar ve kısıtlarla karşılaştınız? Oturarak dört kişinin, uzanarak iki kişinin aynı anda kullanılabileceği ve bir küvetten daha fazla yer kaplamayacak -duşu hariç 235 x 117 cm boyutlarındabir sauna geliştirmek bir anlamda küçük bir hile gerektiriyordu. Sonuçta, saunanın ısıtıcısını kullanım alanının dışına atmak, yapının içine saklamak gibi bir çözüm geliştirdik ki böylelikle kullanıcılara daha çok yer kaldı. Bunun dışında çok büyük bir problemle karşılaşmadık. Inipi özellikle geometrisi bakımından mimari bir proje gibi

algılanabiliyor; fakat bizim açımızdan şüphesiz ki bir mobilya, istediğiniz yere kurduğunuz ve düzenlediğiniz büyük bir dolabı andırıyor. Güç kablosu dışında, bulunduğu oda ile doğrudan hiçbir bağlantısı yok. Kendi su deposunu içinde barındırdığı için, su bağlantısına bile ihtiyacınız yok; bu anlamda bir espresso makinesine benziyor. Kur, fişe tak; hepsi bu. Öngördüğünüz kullanım senaryosundan, bu senaryoda ışığın ve sesin yerinden bahseder misiniz? Inipi’nin içinde otururken ya da uzanırken yalnızca terlemiyorsunuz. Bu, sesten yola çıkan senaryoları, renkli ışığı ve ılık ahşabın kokusunu içeren bütünsel bir deneyim. Inipi, kullanıcılarını günlük yaşama ait diğer tüm ortamlardan kolaylıkla ayrışabilecek çok


EOOS Gernot Bohmann, Harald Gründl ve Martin Bergmann Viyana'daki Uygulamalı Sanatlar Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra,1995 yılında EOOS'u kurdular. EOOS mobilya,ürün ve mağaza tasarımı alanlarında çalışıyor. Müşterileri arasında Giorgio Armani, Adidas, Alessi, Bene, Bulthaup, Dedon, Duravit, Keilhauer, MatteoGrassi, Walter Knoll ve Zumtobel yer alıyor. EOOS Basic

Research (EOOS Temel Araştırma) adlı birim, Şiirsel Analiz (Poetical Analysis®) amacıyla ritüeller, mitler ve sezgisel imajlar üzerine araştırmalar yapıyor. Yakın zamanda The Death of Fashion ve The Cooked Kitchen. A Poetical Analysis adlı kitapları Springer Wien NewYork tarafından basıldı. Şimdiye kadar 50'den fazla ödüle layık görülen EOOS için tasarım şiirsel bir disiplin ve toplum için kültürel bir hizmet. (fotoğraf: Udo Titz)

giriş sayfasında üstte: Inipi'nin kalbi olarak tasarlanan taş şeklindeki kumanda altta: Inipi'nin genel görünümü önceki sayfada üst sırada: Inipi'de farklı oturma biçimleri altta solda: Saunada farklı renkte aydınlatma sağda: Inipi'nin taş kumandası ve yan duvarındaki kontrol birimi bu sayfada: Tasarım sürecinden eskiz ve prototipler; görseller: © EOOS

HAZİRAN 2009 - XXI 56

ÜRÜN TASARIMI - SAUNA

ürün adı: Inipi ürün tanımı: sauna tasarımcı: EOOS işveren: Duravit üretici: Duravit proje süresi: 2005 – 2009

özel bir atmosfere taşımak istiyor. Inipi’nin kullanımına, öncesine ya da sonrasına dair çok tanımlı, katı bir senaryomuz yok. Sadece Inipi’yi açın, içine girin, kendinizi iyi hissedin, sonra bir duş alın, bedeninizin ve zihninizin rahatlamasına izin verin. Inipi’nin kalbi olarak da tanımlayabileceğimiz “taş”tan, bu saunanın uzaktan kumandasından bahseder misiniz? Uzaktan kumandayı bir kaya ile birleştirme fikri geleneksel Inipi ayininden geliyor. Şaman, katılımcıların içeri alınmasından önce sıcak taşları terleme çadırına getiriyor. Her bir taş onların evreninin bir parçasını temsil ediyor. Bu taşları yerleştirerek evrenlerindeki işleyişi kontrol ediyorlar. Bu öykü, saunadaki tüm işlevleri kontrol eden bir taş oluşturmamız için bize

ilham verdi. Taşı şarj biriminden alıyorsunuz ve onunla saunanın içine giriyorsunuz. “Taş” aracılığı ile tüm işlevleri kendi isteğinize göre ayarlayabiliyorsunuz; sıcaklığı, ortamın nem oranını, ışığın rengini ve sesi kontrol edebiliyorsunuz, hatta MP3 çalarınızı Inipi’ye bağlayabiliyorsunuz. Bu deneyim çok arkaik ama aynı zamanda çok da teknolojik. “Taş” kumandanın yanı sıra Inipi’nin duvarında saklı olan bir kumanda daha var, o da aynı amaca hizmet ediyor. Bu sauna ile farklı kültürlerin banyo ritüelleri arasında nasıl bir ilişki kurguluyorsunuz? Sıcaklığı ve havadaki nemi istediğiniz gibi ayarlayabildiğiniz için, çok kuru ve sıcak bir ortam yaratarak Fin saunasına, nemi yüksek seviyelere çıkararak Türk hamamına benzer bir ortam

oluşturabilirsiniz. Inipi, bu anlamda kullanıcısına çok geniş bir yelpaze sunuyor ve böylelikle her seferinde farklı bir deneyim yaşamasına olanak sağlıyor. Tasarım sürecinizde araştırma aşaması ön plana çıkıyor. Bu projede kullandığınız araştırma yöntemlerinden bahseder misiniz? Projeye başladığımızda, bizim deyişimizle “şiirsel analiz” yaptık. Bu yöntem, bir tasarım probleminin ardındaki içgüdüsel imajların, ritüellerin ve hikayelerin araştırmasını içeriyor. Her kültürün, her dönemin kendine ait arınma ayini var. Bunların birçoğunu araştırdık ve hangi unsurların günümüz tüketim kültürüne uyacağını anlamaya çalıştık. Bulduğumuz en ilginç ritüel Lakota Kızılderililerinin Inipi ayiniydi. Tabi, tasarımı geliştirirken bir sürü eskiz, mock-up ve prototip yaptık.



STOP Alparda için Aziz Sarıyer tarafından tasarlanan Stop serisi, modern çalışma ortamlarının gereksinimlerine gizli detayları, denge oyunları ve fark yaratan çağdaş tasarım anlayışıyla cevap veriyor. Her bir ünitenin, diğerinin 1 cm üzerinde konumlandığı Stop yönetici

HAZİRAN 2009 - XXI 58

YENİ - ÜRÜN

BEHRAM Koleksiyon Home'un yeni tasarımı Behram, Faruk Malhan’ın son çalışmalarından. Çanakkale Behram’ın yerelliğinden tasarımcısının çizgisine bürünen Behram sandalye, belki bir köy kahvesinden, boğaz vapurundan, belki de avlu içinde saklı bahçelerden tanıdık gelen eski bir dost gibi. Ahşap gövdesi ve tasarım detayları ile çağdaş mekanlarda kültürel varlığımızın bir

PATINA Apavisa, Patina koleksiyonunu geliştirmek için doğal bakırın evrimsel safhalarından faydalanmış. “Full body” (tamamıyla porselenden üretilen) teknik porselen bakım gerektirmiyor. Zemin ve duvarda kullanılabilen bu porselenler, iç ve dış mekân

masası, kenar sınırlarındaki düşme noktalarında hassas bir denge kuruyor. Ürün, gizli bölmeli klasör dolabıyla saklama ihtiyacını çözüyor. Seriye ait etajer, kullanıcının çalışma alanını genişleterek işlevselliği ön plana çıkarıyor. www.alparda.com.tr

JG832 Jupiter'in 2009 yazı için sunduğu dış mekân aydınlatma çözümlerinden biri olan JG832 kısa boyuyla bitkilerin kenarlarında, bahçe patikalarını aydınlatmak için ya da bahçeye inen merdivenlerde kullanılabiliyor. Armatürler ışığın etkisini yumuşatan

tasarımlarıyla etrafa homojen dağılımını sağlıyor. Paslanmaz çelik gövdesi ve reflektörüyle uzun ömürlü bir ürün olan JG832, 65 IP yüksek koruma standardı sayesinde suya ve toza karşı da korumalı. www.jupiter.com.tr

simgesi olarak konumlanıyor; yalın hatları ile genç nesillere uzanıyor. Geniş oturma tablası, kavisli sırt kısmı ve özenle düşünülmüş detaylarıyla rahatlığı ön planda tutan sandalye, büfe ve masa tasarımı ile tamamlanarak sunuluyor. Heykelsi duruşu ile bulunduğu mekânın tanımlayıcısı olmaya aday olan tasarım; diğer yandan da mütevazi hatları ve ölçüleri ile mekâna uyum sağlıyor. koleksiyon.com.tr

uygulamalarına elverişli, yüksek kırılma mukavemetine (61 N/mm2) sahip, donmaya, kimyasallara, lekelere ve ısıl şoklara dirençli ve yalıtkan. Daimi sabit renkte ve çok yönlü olan bu ürün doğal bakırın korozyon evrelerini canlandırırken lake uygulamasına, verniğe ya da renk koruyucu kimyasallara gereksinim duymuyor.

Patina koleksiyonunda bakır, siyah, yeşil ve beyaz renkler, 45x90, 22,5x90, 60x60 ve 30x60 ölçülerinde üretiliyor ve doğal bakırda olduğu gibi iki yüzey seçeneğiyle sunuluyor: yarı parlak ve natürel. Apavisa, Türkiye’de ilk defa kibrID tarafından, 2009 i-deco Dekorasyon ve Tasarım Fuarı’nda tasarımcıların beğenisine sunuldu.

Tüketiciye özgün dekoratif çözümler sunan pek çok markanın Türkiye temsilciliğini üstlenen kibrID, aynı zamanda yurtiçinde ve yurtdışında tasarım ve danışmanlık hizmetleri de veriyor. www.apavisa.com www.kibrid.com


2ND FLOOR

YENİ - ÜRÜN

Duravit, 2nd Floor banyo serisinde klasik banyo mobilyasından uzaklaşarak banyonun evle bütünleşmesinin yolunu açan dört yeni mobilya sunuyor. Michael Sieger’in Private Heaven isimli mimari çalışmasından esinlenerek Duravit için tasarladığı 2nd Floor serisi, rahatlığı ve evin içindeki iletişimi ön plana çıkarıyor. 2nd Floor, banyonun geleneksel biçimde ev içindeki yalıtılmış rolünden çıkıp evin diğer bölümleriyle bütünleşmesini hedefliyor. Bu yeni bakış açısı sayesinde yıkama alanının duvara monte edilmesine gerek kalmıyor. Duvara 90° açıyla monte edilen yeni tezgahlı dolap ünitesi, oda tasarımı ve düzenine yeni bir bakış açısı getiriyor. 158 cm enindeki yeni dolap ünitesinin dört çekmecesi ya da aydınlatılmış cam raflı bölmesi bulunuyor ve ünite bir ya da iki lavabo ile kullanılabiliyor.

59 XXI - HAZİRAN 2009

www.duravit.com.tr

GOLDIE Günümüzün modern ve yenilikçi anlayışıyla tasarlanan İntema Mutfak’ın Goldie serisi, ahşap kaplama mutfaklarda yenilik sunuyor. Okaliptüs ağacının kendine özgü dokusu ve doğal ışıltılı görünümüyle dikkat çeken Goldie serisi, sedefli yansımalarla mekânı geniş gösteriyor. Goldie’nin enine

çizgilerden oluşan özel dokusu, hafif yanar döner efektlerle gizli bir parlaklık yayıyor. İntema Mutfak, Türkiye genelinde 42 satış noktasındaki uzman kadrolarıyla, satış öncesi yönlendirme, danışmanlık, projelendirme ve mimari hizmetin yanı sıra satış sonrası montaj ve servis hizmetleri de sunuyor. www.intemamutfak.com.tr

SERAHOME Seranit, Serahome serisinde ev ve bahçeleri renklendiren, birbirinden farklı tasarımları tek çatı altında topluyor. Doğal taş dokulu, mermer, ahşap ve cam efektli ürünlerden

oluşan seride farklı ihtiyaçlara göre 30x30, 30x60, 60x60, 46x46 ve 60x120 cm boyutlarındaki ürünler, birçok renk ve doku alternatifiyle sunuluyor. www.seranit.com.tr


İZOPEN Çuhadaroğlu'nun yeni markası İzopen pencere ve kapı sistemlerini, uygulama kolaylıkları, teknik özellikleri ve ekonomik fiyatlarla sunuyor. Çuhadaroğlu’nun Ar-Ge’sinde geliştirilen İzopen pencere ve kapı sistemlerinin, özellikle toplu konut, okul ve hastanelerde kullanılması hedefleniyor. İzopenin hafifliği,

nakliyesinin kolaylıkla yapılabilmesi, zarif görünümü, kolay uygulanabilmesi, kasa kalınlıklarının uygulanacak alana göre ayarlanabilmesi, montajının kolaylığı ve ekonomik olmasıyla öne çıkıyor. Beyaz ve natürel renk seçenekleri bulunan İzopen, proje özelliklerine ve büyüklüğüne göre arzu edilen renklerde de üretilebiliyor. www.cuhadaroglu.com.tr

Güneş Panellerİ Kılıçoğlu'nun yeni ürünü Güneş Panelleri, çatı yüzeyine monte ediliyor ve çatı içinde çözülen su deposu, boruları ve teçhizatı sayesinde çatı üstündeki çirkin görüntüyü ortadan kaldırıyor. Ayrıca tüm bu teçhizat dışarıdaki olumsuz koşullardan korunduğu için daha uzun ömürlü oluyor. Kılıçoğlu Güneş Panelleri’nde ek bağlantı konstrüksiyonu olmadığı için çatı yüzeyinden su akıtma sorunu yaşanmıyor. Güneş panelleri, güneş enerjisini ısıya dönüştürürken, kullanılabilir suyu ısıtmak için gerekli olan enerjinin %70’e kadarının korunmasını da sağlıyor.

HAZİRAN 2009 - XXI 60

YENİ - ÜRÜN

www.kilicoglu.com

BETOFİBER

ROCA

Cam elyafı takviyeli beton Betofiber, içindeki özel elyaf sayesinde hem çekmeye hem de basınca karşı dayanıklı. Betofiber cephe panelleri sandviç sisteminde içerdiği taşyünü ile her iklim koşulu için çok yüksek yalıtım sağlıyor ve bunu benzerlerine göre çok daha hafif paneller ile başarıyor. Betofiber yalıtımlı cephe panelleri ve dekoratif elemanları, alternatif cephe sistemlerine göre daha kolay ve hızlı monte edilebiliyor. Betofiber doğal rengi ile kullanılabileceği gibi istenilen renkte de boyanabiliyor. Betofiber elyaf takviyeli beton yanmıyor, tutuşmuyor ve hiçbir şekilde yanarak duman vermiyor; ayrıca iyi akustik performansa da sahip.

Dekoratif duvar kaplama paneli üreticisi Artstone’un Roca paneli kaya görünümlü. “Roca”, istenilen duvara kolayca uygulanabiliyor ve su geçirmez özelliğiyle hem dış hem de iç mekânlarda kullanılabiliyor.

www.betofiber.com

www.artstone.com.tr


nurus antalya açıldı Şirinyalı Mahallesi 1487 Sok. No:6’ da bulunuyor. Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen tarafından yapılan açılışta Nurus Antalya Genel Müdürü Ahmet Güldiker konuşma yaptı. Antalya iş çevresinin önde gelen isimlerinin katıldığı davette, 1000’den fazla ürün davetlilerle buluştu. Mimarlar ve tasarımcılar için geniş bir kütüphaneye de sahip olan Nurus Antalya, mimarlık ve dekorasyon konusunda faaliyet gösteren tüm ilgililerin buluşma noktası olmayı hedefliyor. www.nurus.com.tr

7 Tepeden 7 Mimar Berlin’de sunulacak. Bu yedi Türk mimarın önemli eserlerinin yer alacağı sergi Türk Mimarlığının dünyada söz sahibi olması ve bilinirliliğinin artırılmasında da rol oynayacak. Schindler Türkiye Genel Müdürü Mete Zadil böyle prestijli bir serginin sponsoru olma imkanına ulaştıkları için kendilerini çok şanslı gördüklerini ve benzer sponsorlukları gelecek yıllarda devam ettirmeyi arzuladıklarını belirtti. Sergiye 40 bin ziyaretçi bekleniyor. www.schindler.com.tr

Isıtma ve Klima San. A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Selman Tarmur, şirketlerin 2008 yılı performansını değerlendirerek, 2009 hedeflerini ve sektör trendlerini paylaştı. Peter Bredfelt toplantıda ısıtma sektöründeki global trendlere değinirken, başta güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir ve çevre dostu teknolojilere odaklanan firmanın global büyümesini sürdürdüğünü vurguladı. www.bosch.com.tr

time warner firmaları adobe ile anlaşıyor Adobe ve Time Warner’ın üç firması (Turner Broadcasting System, Warner Bros Entertainment ve Home Box Office) yeni nesil video ve zengin medya deneyimlerinin geliştirilmesi konusunda işbirliğini teşvik edecek stratejik bir anlaşma

www.ode.com.tr

kütahya seramik tüketici memnuniyeti ödülünü aldı

bosch termoteknoloji türkiye büyümeyi sürdürüyor Bosch Termoteknoloji Türkiye, 2008 yılında küresel krize rağmen iç ve dış satışlarında gösterdiği güçlü performans ile büyümesini sürdürdü. 5 Mayıs 2009, Salı günü İzmir’de yapılan basın toplantısında Bosch Termoteknik Sanayi ve Ticaret A.Ş. Ticari İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Peter Bredfeldt ile Bosch Termoteknik Ortadoğu Satışlarından Sorumlu Isısan

zirveye yükselmiş; Ernst&Young tarafından 2008 Yılın Girişimcisi Ödülü’nü almış, Türkiye’yi ve yalıtımı dünya çapında temsil ettiği için İZODER tarafından şükran plaketine layık görülmüştü. ODE Yalıtım yaptığı yatırımlarla ISO İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde 261. sıraya yerleşmiş, Capital dergisi tarafından da Türkiye’nin Büyük 1000 Özel Şirketi sıralamasında yerini almıştı.

imzaladı. Firmalar bu anlaşma ile, içeriğin ortaya çıkartılıp gelir üretilmesi amacıyla dijital hak yönetimi, metaveri ve izleyici ölçümü çözümlerinin web ve masaüstü ortamlarında geliştirilmesini hızlandırma konularında işbirliği içinde olacaklar. www.adobe.com.tr

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından düzenlenen “12. Geleneksel Tüketici Ödülleri’’ bu yılki sahiplerini buldu. Seramik sektörünün lider firmalarından Kütahya Seramik “Tüketici Memnuniyetini İlke Edinen Firma Ödülü’’ almaya hak kazandı. Müşterilerine çağdaş, kaliteli ve özgün tasarımlar sunan Kütahya Seramik, kurumsal yapısı, kaliteden ve müşteri memnuniyetinden

asla taviz vermeyen yönetim anlayışı ile 20. yılında böylesi önemli bir ödüle layık görülmenin mutluluğunu yaşıyor. "Kalite, hizmet ve yenilikçilikte sektör liderliği" hedefi ile çalışmalarını sürdüren Kütahya Seramik, 2008'de 19 milyon m2 üretim kapasitesi, 700 çalışanı, Türkiye‘nin dört bir tarafına yayılmış geniş bayi ağı ve ABD, Almanya, İngiltere, Avusturya başta olmak üzere 40'dan fazla ülkeye gerçekleştirdiği ihracat ile sektörün başrol oyuncularından biri oldu. www.kutahyaseramik.com.tr

PhIlıps, aydınlatma uzmanı Beales’ı getirdi Philips, The Lighting Design House UK’dan aydınlatma uzmanı Beales’ı Türkiye’ye getirdi. Mary Rushton Beales, 15 Mayıs 2009 tarihinde Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi’nde düzenlenen organizasyonda deneyimlerini mimarlar ile paylaştı. Dünyanın pek çok ülkesinde hazır giyimden gıdaya perakendenin tüm sektörlerine, alışveriş merkezlerine ve havaalanlarında verimlilik artışına

yönelik aydınlatma tasarımları yapan Beales, “Mimari Yapılarda Aydınlatma Tasarımının Gücü” başlıklı bir sunum yaptı. Organizasyonda ayrıca Philips Aydınlatma Segment Pazarlama Müdürü Derya Ercan, Markaya Değer Katan Aydınlatma Çözümleri ve Philips Aydınlatma İş Geliştirme Müdürü Hakan Payzun da “Yeni Nesil LED Teknolojileri” hakkında bilgi verdi. www.turkey.philips.com

ksv inşaat sektörüne kalifiye iş gücü kazandırıyor Dr. (h.c.) İbrahim Bodur Kaleseramik Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (KSV) Türkiye’nin dört bir yanında geliştirme ve uyum kursları açarak inşaat sektörüne kalifiye eleman yetiştiriyor. Seramik yer ve duvar karosu kaplamacılığı, sıvacılık, inşaat boyacılığı ve yapı yalıtımcılığı

alanlarında geliştirme ve uyum kursları düzenleyen KSV, sektörde çalışan iş gücünün teknolojik gelişmelere uyumunun sağlanmasını; kalifiye, bilgili, el becerisi artırılmış, kullandığı malzemenin fiziğini bilen belgeli ustaların yetişmesini hedefliyor. www.kale.com.tr

61 XXI - HAZİRAN 2009

Schindler sponsorluğunda ve Dr. Süha Özkan’ın başında yer aldığı World Architecture Community liderliğinde gerçekleştirilen “7 Tepenin 7 Mimarı” sergisi açıldı. Sergide, Emre Arolat, Can Çinici, Mehmet Kütükçüoğlu Ertuğ Uçar, Şevki Pekin, Nevzat Sayın, Murat - Melkan Tabanlıoğlu ve Han Tümertekin’in tüm dünyada ses getiren çalışmaları detaylarıyla ziyaretçilere

Yalıtım Dergisi tarafından bu yıl altıncısı düzenlenen Yalıtım Sektörü Başarı Ödülleri, 30 Nisan Perşembe günü sahiplerini buldu.“Yılın Yatırımı” kategorisindeki ödüle 40 Milyon Dolarlık camyünü yatırımıyla ODE Yalıtım layık görüldü. Türkiye’de yalıtım sektörüne yenilikleri ve ürünleriyle yön veren ODE Yalıtım, getirdiği yaratıcı fikirler ve uygulamalar sayesinde 2008 yılında

fİrma haBERLERİ

Ofis mobilyası sektöründe, 30 ülkede 100’ ü aşkın bayisi bulunan Nurus, şimdi de yurtiçi bayilik ağını büyütüyor. Teknolojik yatırımları, yenilik ve süreklilik prensipleriyle tasarım yönetiminde attığı kararlı adımları ile Nurus, İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’dan sonra Antalya’da da açıldı. Antalya’nın her geçen gün gelişen iş potansiyelini, uluslararası kalite standartlarına sahip, tasarım ödüllü ofis mobilyaları ile karşılayacak olan Nurus Antalya,

yılın yatırımı ödülü ode yalıtım’a verildi


HAZİRAN 2009 - XXI 62

UYGULAMA - TENTE SİSTEMİ - İZMİR

altta: Tam kasetli tente ve kış bahçesi sistemi en altta: Suntech raylı tente sistemi sağda: Ters açılan Lina şemsiye altta sağda: Yarasa modeli tente

YERLERİNE ÖZGÜ TENTELER Yeni tamamlanan Radisson Blu Çeşme Oteli’nde kullanılan tente sistemlerinin özelliklerini ve bulundukları alanlarla ilişkilerini Albayrak Tente Sistemleri Satış Müdürü Cüneyt Beriş anlattı. Cüneyt Beriş

Radisson Blu Çeşme Oteli’nde kullanılan Albayrak tenteleri otelin mimari yapısına uygun olarak tasarladık. Restoran kısmında müşterilerin rahat ve ferah bir şeklide oturum alanı sağlamak amacıyla 13x8 metre büyüklüğündeki Suntech raylı tente sistemi kullanıldı. Raylı tentede tamamen doğal iroko ağacı kullanıldı; böylelikle mekâna sıcaklık kazandırıldı.

Bar kısmında tamamen farklı bir şemsiye uygulaması yapıldı. Ters açılan Lina modeli, tasarımıyla içinde bulunduğu alana özel bir değer kattı. Beach Bar kısmında tam kasetli tenteler ve kış bahçesi sistemine başvuruldu. Alanın en yüksek seviyede gölgelendirmesi sağlandı ve istenildiği takdirde tek bir dokunuşla ışık almasını sağlayan akıllı sensörler kullanıldı. Kids Bar'daysa mekâna özgün, mimari yarasa modeli tentemiz uygulandı. Sabit germe sistemleri sayesinde, yer aldığı alana modern bir görünüm

kazandırdı. Projede genel olarak kullanılan ürünler en son teknolojiyle donatılmış otomasyon ve akıllı sistemler sayesinde gölgelendirme çözümü sunulmuştur. Y. Mimar Gülay Hoşgör tarafından proje tasarımı, teknik çizimleri ve uygulama hesaplamaları yapılan Radisson Blu Çeşme Oteli'ndeki Albayrak tentelerinin statik hesaplamaları, dekoratif uygunlukları ve kullanım açısından bütün hesaplamaları tarafımdan gerçekleştirildi ve uygulama esnasında proje tarafımdan yürütüldü.



sağda: Schindler ID, Mic 10 sistemlerinin kullanıldığı Hong Kong'daki ICC Kulesi en sağda: İçinde 52 tane Schindler asansörü bulunan New York'taki Bank of America Kulesi; görsel: ©Cook+Fox Architects LLP için dbox

HAZİRAN 2009 - XXI 64

SÖYLEŞİ - ASANSÖR

SÜRDÜRÜLEBİLİR ASANSÖRLER Schindler'in sürdürülebilirlik yaklaşımı üzerine sorularımızı firmanın İhracat Mühendisi Burcu Fındık ile Satış Mühendisi Uğur Burak Aydın yanıtladı. Fatih M. Akdan

Sürdürülebilirlik bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılması gereken bir konu. Hem üretim hem de kullanım aşamalarında Schindler asansörleri ne gibi sürdürülebilir özelliklere sahip? Küresel olarak büyük bir hızla artmakta olan nüfus yoğunluğu; ekolojik farkındalık, sorumluluk ve sürdürülebilirlik gibi kavramlara yüklenen anlamı ve önemi her geçen gün daha da artırıyor. Başta büyük kentler olmak üzere, artan nüfus yoğunluğu, yerleşimi dikey doğrultuda şekillendiriyor. Bu anlamda enerji sarfiyatı açısından en göze çarpan alan, hiç şüphesiz yapılar. Yapı sektörünü kendi içinde değerlendirdiğimizde ise, asansör ve yürüyen merdiven sistemlerinin de gerek ekonomik gerekse ekolojik sürdürülebilirlik açısından çok büyük önem taşıdığını gözlemlemek olanaklı. Bütünsel bakış açısıyla Schindler'in konuya yaklaşımı üç ana başlık altında toplanıyor. Bunlardan ilki olan ürün bazlı yaklaşım, daha çok Ar-Ge çalışmaları üzerine yoğunlaşıyor ve

ürünün montaj hattından çıkış aşamasına kadar olan süreci kapsıyor. Yaklaşımın temel hedefi, her bir ürünün bir öncekine oranla daha yüksek ekolojik performansa sahip olması. İkinci yaklaşım olan operasyon bazlı yaklaşım ise ilk kez 2004 yılında ortaya atıldı. Kapsam olarak adından da anlaşılacağı üzere Schindler'in gerçekleştirdiği tüm çalışmalar ve operasyonlar düşünülebilir. Bunların başlıcaları, binalarda ve üretim süreçlerinde fosil yakıt yerine gaz yakıt kullanılması, tüm operasyonlarında ve araçlarında CO2 emisyonunun düşük tutulması ile uygun atık yönetmelikleri geliştirilmesi olarak sıralanabilir. Bu noktada en çarpıcı örnek ise Schindler'in 2007 yılında küresel araç filosu kaynak yönetimi ödülüne layık görülmesi. Bir asansörün yaklaşık 5000-6000 adet yedek parçadan oluşuyor olması stratejik ortaklar konusunun önemini bir hayli artırıyor ki bu da üçüncü başlığın konusu. Firma kendi operasyonlarında ne kadar çevreci bir tutum halinde olursa olsun, stratejik ortaklar standartlaştırılamadığı taktirde tam bir ekolojik performanstan söz edilemez. Schindler, çalıştığı stratejik ortaklarını çevresel yönetim sistemi sertifikasyonu yada alternatif sistemler kullanmaları konusunda teşvik ediyor, bu doğrultuda her yıl ilk 20 stratejik

ortağını çeşitli parametrelerle değerlendiriyor. Schindler Ar-Ge çalışmalarının ne kadarını sürdürülebilirlik araştırmaları üzerine yoğunlaştırıyor? Schindler'in senelik Ar-Ge yatırımı 130 milyon İsviçre Frangı'dır. Bu tutarın da önemli miktarı söz konusu sürdürülebilirlik çalışmalarına ayrılıyor. Enerji tasarruflu asansörler Schindler ürün gamı içinde ayrı bir konumda mı yer alıyor yoksa tüm Schindler asansörleri için bir standart mı oluşturması mı hedefleniyor? Schindler, tüm ürün gamında enerji tasarrufu konusunda ekonomik ve çevresel açıdan sürdürülebilir olmayı hedefliyor ve çalışmalarını da bu doğrultuda şekillendiriyor. Ancak, farklılaşma adına şunu söyleyebiliriz ki, Schindler'in en büyük Ar-Ge yatırımı 7000 serisi dediğimiz ürün üzerinde yoğunlaştırıldı ve buradan hareketle çıkan sonuçlar diğer ürünlere entegre ediliyor. Hemen her ürün gerek malzeme, gerekse operasyon bazında ekolojik performans açısından sürekli iyileştiriliyor. Bu anlamda her gereksinime ve her binaya uyumlu ekolojik performansı yüksek ürün vermek mümkün hale geliyor.



HAZİRAN 2009 - XXI 66

UYGULAMA - OFİS SİSTEMİ

sağda: Toplantı odası altta: Açık ofis en sağda: Cam bölücülü müdür odası

YOĞUN PROGRAMLI FERAH OFİS Motiva Ofis Sistemleri ürünlerini tercih eden Celebrity Fitness'ın Türkiye’deki idari ofisinin tasarımı hakkında Celebrity Fitness'ın İç Mekân Tasarım Müdürü Intan Subijanto ve Motiva Ofis Sistemleri Yönetici Ortağı Mimar Serdar Perek bilgi verdi. Serdar Perek Intan Subijanto

Endonezya merkezli bir şirket olan Celebrity Fitness, Asya’da en hızlı büyüyen kondisyon aletleri şirketlerinden biri. Spor salonu ile eğlence ortamını bir araya getiren ve müşterilerinin kendilerini meşhur (celebrity) hissetmelerini sağlayan bir konsepte sahip. Dünyanın birçok önemli kentinde şubeleri bulunan şirketin Türkiye’deki idari ofisinde Motiva Ofis Sistemleri tercih edildi. Toplam alanı 600 m2 olan Celebrity Fitness’in idari ofisi Gayrettepe’de bulunuyor. -1. katta yer alan ofis, ince ve uzun bir mekâna sahip ve tavanları dört

metre yüksekliğinde. Zeminden bir kat altta bulunması ve ince, dar yapısı nedeniyle alanların iyi değerlendirilmesi gerekti. 40'ın üzerinde çalışana sahip olacak ofiste açık ofisin yanı sıra müdür odaları, toplantı odaları ve bir de seminer odasına ihtiyaç vardı. Firma, kullanılacak tüm ürünlerin yerli üretim olmasını özellikle istedi.

sistemler kullanıldı. Açık ofiste çalışanların koltukları Neox olarak belirlendi. Mekânın renklerine uyum sağlaması açısından çift renk (kırmızısiyah) seçildi. Ofis sistemlerinde açık renkler (beyaz/gri) hakim. Bunun dışında markanın dinamizmini vermek amacıyla kırmızı ve antrasit gri gibi renkler de kullanıldı.

35 kişilik açık ofiste çoklu çalışma gruplarının yanı sıra alçak bölücü sistemler tercih edilerek mekân daha geniş ve ferah hale getirildi. Satış ve pazarlamada çalışanların çok sayıda olması nedeniyle çoklu çalışma gruplarına ihtiyaç duyuldu. Enerjik ve dinamik bir çalışma ortamı olması ve ekiptekilerin birbirleriyle iletişim halinde bulunması gerekiyordu. Hem aydınlık bir ofis elde etmek hem de bu iletişimi sağlamak amacıyla alçak bölücü

Ortadaki açık ofise bakan yedi tane müdür odasında ise bölücü sistem olarak şeffaf cam duvarlar kullanıldı, böylece müdür odaları açık ofisten ayrıştırılmamış oldu ve gün ışığından faydalanabildi. Müdür odalarının ince ve sade hatlı olması sebebiyle Motiva’nın Link serisi tercih edildi; rahatlığı ve modern çizgileri ile öne çıkan Perfora ofis koltukları kullanıldı. Toplantı odalarındaysa Motiva’nın Flexo serisi kullanıldı.



HAZİRAN 2009 - XXI 68

SÖYLEŞİ - YÜZEY MALZEMESİ

2009 Milano Tasarım Haftası'nda sunulan Amanda Levete tasarımı Super Surfaces DuPont Corian yüzeyler

YENİLENEBİLİR VE YENİLİKÇİ DuPont Corian'ın yenilenebilir özellikleri ve Türkiye'deki yeni yapılanması hakkında Türkiye, İsrail, Bulgaristan ve Türki Cumhuriyetler Satış ve Pazarlama Müdürü Kemal Özışıkçılar ile görüştük. Hülya Ertaş

alaşımları, hammaddeleri 42 yıldır denetleniyor; aynı malzemelerle üretim yapılıyor; sadece renkleri değiştiriliyor.

he: DuPont Corian, iç mekânda kullanılan düşük emisyonlu yapı malzemelerine verilen Greenguard Indoor Air Quality sertifikası aldı. Corian'ın bu sertifikayı almasını sağlayan özellikleri neler? Kemal Özışıkçılar: DuPont Corian yenilenebilir bir malzeme. Ürün kullanılmaya başladıktan 20 yıl sonra bile üzerindeki çizikleri ve kırıkları temizlenebiliyor, yüzeyi ilk günkü haline getirilebiliyor ya da aynı malzeme alınıp başka bir mekanda kullanılabiliyor çünkü damarı, ek izi yok. Bu sebeple de ürünün kullanım ömrü çok uzun.

he: Corian'ın birçok rengi olmasına karşın özellikle iç mekânlarda beyaz daha çok tercih ediliyor. Sizce bunun nedenleri neler? kö: Beyaz renk diğer malzemelerle bu denli başarılı bir şekilde elde edilemiyor. Corian bu açığı doldurdu. 42 yıldır en çok beyaz renk kullanılıyor ancak beyaz dışındaki diğer renklere de önem veriyoruz. Bugün 100'e yakın renk seçeneği sunuyoruz. Örneğin geçen yıl beşi saydam, 13 yeni renk katıldı skalamıza. Beyaz renk bazı mekânlarda hoş bir his yaratabiliyor; bazı yerlerde de kontrast yaratmak amacıyla koyu renkler tercih edilebiliyor.

DuPont Corian'ın gözeneksiz yapısı, yüzeyi üzerinde leke ve bakteri tutmamasını sağlıyor. Bu hijyenik özelliği sayesinde FDA sertifikasına (Amerika menşeyli, yiyecek bulunan alanların hijyeni ile ilgili sertifika) sahip. DuPont Corian'ın içindeki malzemeleri,

he: Tasarımcılarla nasıl bir işbirliği yürütüyor Corian? kö: Avrupa operasyonlarında yalnızca mimar ve tasarımcılardan oluşan ve bir öncü grup gibi çalışan 13 kişilik bir ekip var. DuPont Corian, endüstriyel tasarım, mimarlık alanlarındaki eğilimlere yön

veren profesyonellere sponsor olup Corian'la neler yapılabileceğini gösteriyor ve onlardan gelecek yeni fikirleri bekliyor. Yılda dört kez düzenlediğimiz Designer günlerimizde yerel piyasada olup bitenleri değerlendiriyoruz. Corian, aksesuar ve endüstriyel tasarım alanlarında, düşünebildiğiniz her türlü bölücü eleman, dekoratif yüzey, renklendirilebilir ve ışıklandırılabilir yüzey, panoyla aklınıza gelebilecek her yerde ön plana çıkmak istiyor. he: Türkiye DuPont'taki yeni yapılanmadan söz edebilir misiniz? kö: DuPont, 2009 Ocak itibariyle Türkiye pazarında yerel bir firma olarak faaliyetini sürdürüyor. Tüm operasyonları, gerek lojistik, gerek satış pazarlama anlamında yerelleştirildi. Türkiye çapında şu anda yaklaşık 50 imalatçı firmayla bire bir çalışıyor. Tüketiciye çok daha yakın, hizmet hızı çok daha yüksek; lojistik anlamda farklı noktalara çok daha hızlı erişebiliyor. Türkiye'deki tasarımcılara ve mimarlara çok daha hızlı erişmeyi hedefliyor.



AIRFEL/ MITSUBISHI HEAVY INDUSTRIES

HAZİRAN 2009 - XXI 70

DOSYA - İKLİMLENDİRME SİSTEMLERİ

Airfel tarafından sunulan Mitsubishi Heavy Industries (MHI) duvar tipi split klimalar iç ortam hava kalitesini artırmaya yönelik özelliklere sahip. Bireysel klima sistemlerinde bakteri, küf, alerjen, polen ve evcil hayvan tüylerini filtreleyen filtreler bulunuyor: Doğal enzim filtre, alerjen filtre ve

yıkanabilir fotokatalitik deodorant filtre. Klima çalışmasa bile ortama 24 negatif iyon yayarak doğa ferahlığı sağlayan iyon sistemi, kendi kendini temizleme özelliği ile birleşen ve dünyada ilk defa MHI tarafından kullanılan alerjen temizleme sistemi, üzerinde bakteri ya da mikrop üremesine izin vermeyen

anti-mikrobik iç ünite fanı ürünün diğer özellikleri. Tüm MHI modelleri çevre dostu R410A soğutucu akışkan ile çalışıyor ve RoHS (tehlikeli maddelerin sınırlandırılması) direktiflerine uygun üretiliyor. Klimalar, bünyelerinde doğaya zararlı olan kurşun ve civa gibi ağır metalleri barındırmıyor. MHI bireysel klima sistemleri içerisinde değerlendirilen duvar tipi split klimalar, sabit hızlı ve inverter serilerinde, 7.000-24.250 Btu/h kapasite aralığında toplam 19 model ile her türlü ihtiyacı karşılayacak çeşitliliğe sahip. Ürünlerin tasarımlarında enerji verimliliği ön planda tutuluyor. Üçü haricinde tüm modeller Avrupa enerji verimliliği standartlarına göre A enerji sınıfında yer alıyor ve Türkiye’deki az elektrik harcayan klimalar arasında bulunuyor.

ARISTON THERMO GROUP Ariston Themo Group, yeni Genus Premium HP kazanlarını Türkiye’de satışa sunmaya başladı. %35 yakıt tasarrufu sağlayan yoğuşmalı cihazlar, güneş enerji sistemi ile de uyumlu hale getirilebiliyor. Genus Premium HP cihazların 45 kW ve 65 kW'lık olmak üzere iki seçeneği bulunuyor. %108.5 ile dört yıldız verim sağlayan yüksek kapasiteli ürünler, ön karışım sistemiyle gerçek yoğuşma teknolojisi sunuyor. İşlevsel bir kullanım sunan Genus Premium HP kazanlar, haftalık sıcaklık programı yapmaya olanak sağlıyor. Tercih edilen sıcaklık derecesi otomatik olarak programlanarak evinizin ısısı hafta boyunca aynı derecede tutulabiliyor. Kablolu ve

ARKE / ITALKERO İtalyan İtalkero firmasının, Avrupa’da büyük ilgi gören dış mekân ısıtıcısı Falo, 12 kW gücü, yaklaşık 30 m2’ye varan ısı kapasitesi, LPG ya da doğalgaz ile çalışabilme özelliği ve uzaktan kumandalı kontrol sistemiyle, bahçe, balkon ve teraslarda kullanılabiliyor. 236 cm yüksekliğinde, elektrostatik boyalı çelik gövdesi olan cihazın ortasındaki ısı geçirgen cam fanusun içinde yükselen alevler, uzaktan kumanda sistemiyle üç farklı boyda ayarlanabiliyor. Falo en düşük

seviyede 40, orta seviyede 18 ve en yüksek seviyede 14 saat boyunca kesintisiz çalışabiliyor. Cihazın alt kısmında bulunan tekerlek sistemi sayesinde taşınabilirliği son derece pratik. 19 farklı parçadan oluşan Falo, her türlü yedek parça ve teknik servis hizmetiyle satışa sunuluyor. Ayrıca, özel siparişlerde isteğe uygun renk seçenekleri ve kurumsal satışlarda alt gövdede logo çalışmaları gibi imkânlar dağıtıcı firma tarafından sunuluyor. www.arkedisticaret.com

kablosuz sıcaklık kontrol mekanizmalarına sahip Genus Premium HP kazanlar, sessiz çalışma özelliği ve modern tasarımları ile mekânlarda fark yaratıyor. Kapasiteleri 45-260 kW aralığında olan yoğuşmalı cihazlarda, dört kazana kadar kaskad bağlantısı yapılabiliyor. Kaskad uygulamalar için gerekli tüm aksesuarları sağlayan kombiler, (bölgekaskad kontrolü için geniş elektronik kontrol ekipmanları ile) taahhütçülerin işini kolaylaştırıyor. Kullanım esnasında oluşabilecek arızalardan karşı, hata kodlarını ve karşılaşılan sistem problemlerini geniş LCD ekranı sayesinde açıklayıcı bir şekilde sunan Genus Premium HP, kullanıcıların hangi

Gelişmiş inverter teknolojisi, bu performansın elde edilmesini sağlıyor. Ayrıca bu teknoloji ile MHI klimalar -15°C’de dahi ısıtma ve soğutma işlemini gerçekleştirebiliyor. Yine MHI bireysel klima sistemleri içerisinde bulunan çoklu sistemler ile bir dış üniteye dört iç ünite bağlanarak merkezi iklimlendirme projeleri yaratılabiliyor. Tercihe göre duvar, gizli tavan ve kaset tipi klimalar ile her türlü tasarım ihtiyacı karşılanıyor. MHI, hafif ticari sistemlerde de gelişmiş teknolojinin kullanımı ile küçültülmüş boyutlardaki, 13.000-85.400 Btu/h kapasite aralığındaki zengin ürünlerini yelpazesini Türkiye pazarına sunuyor. www.airfel.com.tr

bölümde arıza olduğunu saptamasına olanak sağlarken, sorunun servisler tarafından daha hızlı giderilmesi içinde büyük kolaylık sunuyor. Günes enerji sistemlerini Türkiye bünyesine katan Ariston Thermo Group, yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığı yatırımlarla tüm dünyada öne çıkıyor. 2009 yılı itibariyle Türkiye'de de doğal ve cebri sirkülasyonlu Kairos CF 2.0 ve SYS 2.5 kollektörleri ve sistem çözümlerini sektöre sunuyor. Ariston'un yeni nesil kombi ve kazanları ile entegre çalışabilen Güneş Enerji Sistemleri, yüksek emiş gücüne ve yüksek düzeyde selektif bakır kollektörlere sahip. www.ariston-tr.com


BAYMAK

BOSCH

www.baymak.com.tr

Bosch Ev Aletleri tarafından sunulan Bosch Inverter B1ZMA/I18900 klimalarla, klasik model klimalara oranla % 40 enerji tasarrufu sağlanıyor. Bosch’un son teknolojiyi tüketiciyle buluşturan kliması, çevre dostu R410 A gazı kullandığı için ozon tabakasına zarar vermiyor. Inverter klimanın kompresörü ayarlanan dereceye ulaşınca çalışmasını en aza indiriyor, böylece küçük ısı değişikliklerinde az miktarda çalışması yeterli oluyor. Bosch Inverter klima, aynalı siyah tasarımı ve dijital ekranı ile en şık salonların bile dekorasyonuna uyum sağlayabiliyor. Bosch Inverter klimada kullanılan ayrıcalıklı “golden tech” teknolojisi sayesinde ısı plakalarının üzeri altın tozu ile kaplanarak plakalarının paslanması engellenirken, bakterilerin üremesi ve yayılmasının da önüne geçiliyor. “Self -cleaning’ (otomatik iç ünite temizleme

Radyatörün tüm yüzeyi, kalıcı ve doğal bir ısınma sağlamak için ısıtılıyor.

amacıyla genelde dikey biçimlerden oluşuyor.

sağlıyor. Ürünün Filiofocus -Central adlı orta şömine versiyonu da var.

Decofire tarafından sunulan Yacht, Michel Cinier tasarımı, gerçek teak ağacı ve yat aksesuarlar kullanılarak üretilmiş deniz tutkunlarına özel bir radyatör modeli. Sadece Güney Fransa’daki Pirene Dağları’ndan çıkan Olycale taşının elle işlenmesiyle oluşan koleksiyonda ısıtma bölümü sessizliği ve en iyi verimi sağlayabilmek için ağır bakır borulardan yapılıyor ve genleşmeyi engelleyici malzemelerle kaplanıyor.

Isıyı çabuk geçirerek uzun süre muhafaza etmesi özelliğiyle Olycale taşından üretilen, Oriental radyatör, doğu ve batı sentezinin sembolü olarak Michel Cinier tarafından tasarlandı. En iyi teknolojinin ve tasarımın birleşiminden oluşan Oriental mekanlarda homojen ısı dağılımını sağlamak ve baş ile ayak arasındaki sıcaklık farkını en aza indirgemek

Filifocus-Mural, Dominique Imbert tasarımı kat yüksekliğine uygun ölçülerde üretilen özel yapım duvar şöminesi. Her iki yanında sabit, küresel ve tek taraflı sürgülü cam kapıları bulunuyor. Bu şöminenin ateş haznesinin belirgin şekilde Asyalı bir görünümü var ve şömine başlığın 2/3'ünü kaplayan çift duvar arkalığından faydalanarak fazladan ısı değişim yüzeyi

Tavandan asılı 77 Central'ın modern bir tasarımı ve görkemli bir görünümü var. Şömine camı farklı renklerde ya da saydam olabiliyor. Şöminenin metal bölümleri için farklı renkler, paslanmaz çelik ya da bakır uygulanabiliyor. Kamp ateşi havası vermek için ateş haznesi tabana gömülü.

yacht

orıental

fılıfocus-mural

Baymak'ın A enerji sınıfı Elite klimaları 9.000 Btu/h kapasiteden 24.000 Btu/h kapasiteye kadar dört farklı modelle tüketiciye sunuluyor. ISO 9001, CE, DQS, Avrupa Enerji Sertifikası, Çevre Sağlığı Sertifikası gibi kalite ve sistem belgelerine sahip Baymak klimalar üç kademeli filtreleme sayesinde ortamdaki toz, polen, istenmeyen koku ve sigara dumanını yok ederken, iyonizeriyle ortama negatif iyon yayarak evinize doğanın ferahlığını ve tazeliğini getiriyor. “I feel” özelliği sayesinde, ortam sıcaklığını algılayabilen uzaktan kumandanın sayesinde istenen dereceye kadar Baymak Elite klima, ortamı serinletmeye devam ediyor. Sıcaklık ve isteğe göre ayarlanan işlevler, LCD ekrandan rahatlıkla takip edilebiliyor. Yüksek performanslı ısıtma, soğutma ve fan işlevleri ile istenilen konforu sağlayan Baymak Elite

DECOFIRE

www.boschevaletleri.com

www.decofire.com

77 central

71 XXI - HAZİRAN 2009

özelliği) sayesinde iç ünitede bakteri ve mantarların üremesi engelleniyor ve hava hep temiz kalıyor. “Follow-me” (takip et) tuşu özelliğiyle akıllı kumanda, bulunduğu yerin ısısını hissediyor ve klimayla kızılötesi sayesinde sürekli (7-8 m uzaklığa kadar) bağlantı kuruyor. Böylece klima, odanın farklı bölgelerindeki ısıdan haberdar oluyor ve kumandanın bulunduğu konum istenilen ısıdan farklıysa, klima hemen devreye girerek ortam ısısını sabitliyor. Özellikle sıcak yaz günleri için “turbo çalışma” özelliğiyle bulunduğu mekânda kısa sürede soğutmayı sağlıyor. Dış ortam sıcaklığı yazın 50°C iken, kışın ise -15°C'ye kadarken rahatlıkla kullanılabiliyor. İyonizer tuşuna basıldığında Bosch Inverter, odanın havasına negatif yüklü iyon molekülleri göndererek ortamın ferah ve taze havayla dolmasını sağlıyor.

dosya - İKLİMLENDİRME SİSTEMLERİ

klimalar, 26 dB'lik düşük ses seviyelerine kadar sessiz çalışabilmektedir. Ayarlanabilen yatay ve dikey hava kontrolleri sayesinde homojen hava dağılımı sağlayan Baymak Elite, nemli bölgelerde yüksek nem alma kapasitesi ile konfor şartlarını iyileştiriyor. Klimalar, önceden ayarlanarak istenildiği zaman kendiliğinden çalışıp kapanabiliyor ve uyku konumu sayesinde kullanıcının rahat bir uyku uyumasını sağlıyor. Baymak Elite klimalar üç yıl cihaz, beş yıl kompresör garantisi ve 10 yıl boyunca Baymak’ın yedek parça sağlama garantisi altında. Üretimin 120 değişik noktasında kalite kontrolden geçen, ağır şartlardaki testlerden yüksek başarı ile geçmiş Baymak Elite klimalar %100 kontrolden geçmiş olarak tüketicilere sunuluyor.


DEMİRDÖKÜM

HAZİRAN 2009 - XXI 72

dosya - İKLİMLENDİRME SİSTEMLERİ

DemirDöküm’ün Vaillant Group bünyesine katılmasından sonra pazara sunulan ilk kombisi olan Neva, Vaillant’ın Ar-Ge ve inovasyon deneyimi ile DemirDöküm’ün tecrübesini bir arada yansıtıyor. Neva kombilerin üretiminde kullanılan “One Piece Flow” (OPF) üretim teknolojisi dünyada kombi alanında ilk kez Vaillant tarafından uygulandı. Şimdi de Neva kombi ile Türkiye’de ilk kez DemirDöküm tarafından uygulanıyor. OPF adı verilen bu özel üretim teknolojisinin en önemli amacı ürün kalitesinin en üst düzeyde sağlanması. Bu teknolojinin temel felsefesi, üretilen her bir ürünün üretim hattı boyunca tek bir sorumlu operatör tarafından takip edilmesine dayanıyor. Neva, günümüzün koşullarına uygun olarak,

E.C.A / YORK Türkiye’de E.C.A bayileri tarafından satılan York Taurus split klimalar çevreci oluşunun yanı sıra, 9K, 12K, 18K, 24K ve 30K Btu/h olmak üzere beş farklı model sunarak monte edilebileceği odanın boyutlarına göre uygun alternatifler yaratıyor. E.C.A’nın yaygın satış ve servis ağı sayesinde Türkiye’nin her noktasında kolaylıkla bulunabilen York Taurus split klima; geniş açılı hava dağılımı özelliği sayesinde, kullanıldığı alanın tamamında etkisini hızla hissettiriyor. Hava filtresiyle bulunduğu alanın hava kalitesini artıran ürünün, sıcaklık ayarı, zamanlayıcısı, fan hızı ve hava yönlendiricisi özellikleri çok

fonksiyonlu uzaktan kumandasıyla kontrol edilebiliyor. Taurus’un bir özelliği de hafıza fonksiyonu sayesinde kapatılıp tekrar açıldığında, en son ayarlandığı sıcaklığı hatırlaması ve o derecede çalışması. YORK Taurus klimanın dış ünitesi çinko kaplı; galvanizli çelik giydirmesi ve fırınlanmış emayesi ile dış yüzü korozyona karşı son derece dayanıklı. Dayanıklı yapısı sayesinde uzun ömürlü kullanıma sahip olan Taurus, yüksek performanslı bir fana sahip olmasına rağmen son derece sessiz çalışıyor. Klima, üç dakika kompresör gecikme korumasıyla da muhtemel arızalara karşın kendini koruma altına alıyor. www.emas.com.tr

yüksek verim ve düşük yakıt tüketimi hedefleri çerçevesinde üretiliyor. Neva kombide bulunan “gidiş-dönüş suyu sıcaklık sensörleri” sayesinde, brülörün otomatik gaz ayarı için tesisat suyu sıcaklığı, hem eşanjör çıkışında hem de eşanjör girişinde ölçülüyor. Bu da verimi ve dolayısıyla yakıt tasarrufunu etkiliyor. Klasik kombilerde eşanjörde beş su geçişi bulunurken Neva kombilerde yedi su geçişi bulunuyor. Isı iletim yüzeyi daha geniş olduğu için verim yükselirken gaz tüketimi azalıyor. Neva kombilerde, verimi üst düzeyde sağlamak ve en sessiz çalışma düzeyini elde etmek için fan modülasyonu özelliği bulunuyor. Bu sayede, tüketilen gaz miktarına bağlı olarak fanın gerekli hava miktarını ayarlamasıyla, yüksek verim-düşük ses seviyesi elde ediliyor. Ayrıca “Low energy” (düşük enerji) özelliğine sahip

pompasıyla elektrik tüketimi en az seviyeye düşürülüyor. Neva kombilerin tüm önemli bileşenleri, ürün geliştirme aşamasında yeniden tasarlandı ve boyutlandırıldı. Bu sayede küçük boyutları ile daha az yer kaplayan yeni kombiler, tüketiciye kullanım alanı ve estetik görünüm açısından avantaj sağlıyor. Neva kombiler 92/42 CEE standartlarına göre yapılan testler sonucuna göre klasik kombilerin dahil olabileceği en yüksek verim sınıfı olan üç yıldız verim sınıfında. Dijital ekran ve dokunmatik tuşlara sahip olan Neva kombiler, kolay bir kullanıma sahip. Tek tuş ile Konfor yada Eco konumunda çalıştırılabilen Neva kombilerin LCD ekranından kullanım için gerekli tüm bilgileri ve hata kodları alınabiliyor.

ELİT ŞÖMİNE

kapasitesi var. Isı odası; 750 oC’ye dayanıklı taş yünü yalıtım, baca borusu, profiller (L profil, Z profil, 5ml U profil, 3 ml U profil), alçıpanlar, seramik yünü ve 0,40 mikron alüminyum folyo bant ile yapılıyor. Yalıtım, alüminyum folyo kaplı, 2,5 cm kalınlığındaki taş yünü kullanılarak yapıldığında kullanım sıcaklığı 750 oC - 1000 oC aralığında oluyor.

Geniş cam yüzeyli, ince çerçeveli şömine modelinde, kapak asansörlü ve öne dogru 90 derece açılma özelliğine sahip. Kapalı haznesinin çift kilitlemeli kapak sistemi ve üç duvarlı yanma odası bulunuyor. Yanma kısmında döküm ya da ateş tuğlalı olarak düzenlenebiliyor. Bej renkli Bursa taşından masif giydirme olarak tasarlanan şöminenin 14 kw ısı

www.demirdokum.com.tr

www.elitsomine.com.tr


FERROLI

www.ferroli.com.tr

ISISAN / DAIKIN

1985 yılından beri Türkiye geneline döküm şömine hazneleri dağıtan Flamme Rouge'un Laville sistemi, yaklaşık 150-200m2 alandaki kalorifer peteklerini 60˚C dolaylarında ısıtabiliyor ve şöminenin ısısını ayrıca mekâna üfleyerek de veriliyor. Elektrik olmadığında kaloriferin 8-10 saat güç kaynağı ile kesintisiz çalışmasına olanak tanıyan şömine hazneleri, imbisat depoları sayesinde kesinlikle patlama riski oluşturmuyor. Laville sistemle aynı anda salonda bir şömine ve evin diğer kısımları için kombi sistemiyle aynı tesisatı paylaşan bir kalorifer sistemi de kullanılabiliyor. İstendiğinde şömine kaloriferi ya da kombi çalıştırılabiliyor.

2007'den beri pazara Isısan tarafından sunulan Daikin klimalar, ileri teknolojileri ile yüksek verim ve konfor sağlıyor. Isısan, Daikin’in split klimalardan VRV çözümlerine uzanan geniş ürün yelpazesini, profesyonel montaj ve bakım hizmeti ile birlikte sunuyor. Daikin split klimalar, özellikle çok çeşitli mekânlara göre farklılık gösteren ihtiyaçları karşılayabilmesiyle dikkat çekiyor. Ev, ofis, mağaza, stadyum, havaalanı, hastane, fabrika ve restoran mutfağı gibi her türlü mekânlarda kullanıcılarına konfor sağlıyor. Dünyada ilk kez bir titanyum apatit fotokatalitik hava temizleme

filtresi, bir klima ünitesine entegre halde Daikin split klimalarda bulunuyor. “Streamer” teknolojisi ile güçlendirilen klimalar, etkin bir temizleme ve kokudan arındırma işlevi görüyor. Gelişmiş hareket algılayıcı göz özelliği ile enerji tasarrufu sağlıyor. Rahat uyku modu ortam sıcaklığını kademeli olarak düşürüp yükseltirken ses seviyesini düşürüyor. Daikin split klimaların montajı sırasında iç ve dış üniteler arasında, 100 metreye varan çok uzun bakır borulama yapılabiliyor. Yeni nesil çevre dostu soğutucu akışkan R-410A, en yüksek düzeyde verimlilik sağlıyor. -15°C ile +46°C dış hava sıcaklıkları aralığında sorunsuz çalışabiliyor. İç ünitelerde 22 dBA, dış

ünitelerde 43 dBA’ya kadar sessizlik sağlayan klimalar, kumanda ile kolaylıkla kontrol edilebiliyor. Klima, olası bir hata durumunda kullanıcısını verdiği mesajlarla bilgilendiriyor. Daikin klimalar elektrik tüketimini azaltan Inverter teknolojisiyle kapasite kontrolüne olanak tanıyor ve “Swing” kompresör teknolojisiyle çok yüksek verim sunuyor. Daikin, Japonya’nın en iyi tasarım ödülünü getiren estetik görünümü ile mekânlarda fark yaratıyor. Klimalar duvara, tavana ve yere monte edilebiliyor, kompakt yapısı ve çok çeşitli iç ünite seçenekleri ile montaj kolaylığı sunuyor. www.isisan.com

73 XXI - HAZİRAN 2009

FLAMME ROUGE

www.frouge.com

dosya - İKLİMLENDİRME SİSTEMLERİ

Isıtma ve soğutma sektörünün önemli firmalarından Ferroli, yeni ürün serisi Charm Inverter klimalar ile birçok faydayı bir arada sunuyor: %30 daha fazla verim, çevre dostu özellikler ve kullanıcı için daha sağlıklı ve konforlu bir ortam. İleri teknoloji ürünü DC Inverter sayesinde istenilen ısıya daha hızlı ulaşan Ferroli Charm Inverter klimalar evlerde ve ofislerde konforlu ortamlar sağlıyor. Ekonomik ömürleri daha kısa olan standart "inverter"lar yerine ikiz “rotary” kompresör teknolojisinin kullanıldığı Ferroli Charm Inverter klimalar, sessiz ve titreşimsiz çalışıyor. Söz konusu teknoloji, klimanın düşük kapasitelerde bile yüksek verimli çalışmasını mümkün

kılarken toplamda %30 daha fazla verim sağlıyor. Daha az enerjiyle daha yüksek performans gösteren Ferroli Charm Inventor klimaların çevreye katkısı bununla sınırla değil: A sınıfı ısıtma - soğutma performansına sahip Ferroli Charm Inverter klimalarda çevre dostu R410 A gazı kullanılıyor. Ayrıca, anti-bakteriyel filtreler sayesinde mikropların yayılmasının önüne geçilerek daha sağlıklı ortamlar oluşturuluyor. Uyku modu, likit kristal ekran ve cihaz üzerindeki sıcaklık göstergesi gibi öğelere de sahip klimalar, modern görünümlü iç üniteye sahip. Çoklu split olarak da kullanılabilen Charm Inverter klimaların dört farklı dış ünite seçeneği bulunuyor.


HAMMAM DESIGN RADIATOR Hammam Design Radiator Türkiye'nin önde gelen havlupan imalatçılarından biri ve havlupanın yanı sıra çelik ve paslanmaz çelik radyatör üretimi de yapıyor. Modellerinin tasarımlarını kendi bünyesinde gerçekleştiren Hammam Design Radiator üretiminin %95’ini, 10 seneyi aşkın bir süredir 30'dan fazla Avrupa ülkesine ihraç ediyor.

HAZİRAN 2009 - XXI 74

dosya - İKLİMLENDİRME SİSTEMLERİ

KLC İNŞAAT / ECOSMART FIRE KLC İnşaat tarafından Türkiye’ye getirilen EcoSmart Fire, dünyanın ilk çevre dostu, bacasız şömine markası. EcoSmart Fire, denatüre etanol bazlı yenilenebilir yeşil enerji kaynağı ile çalışıyor. Tamamen biyolojik ürünlerin bileşiminden oluşan denatüre etanol, nötr ekolojik bir denge sağlıyor ve temiz bir biçimde yanıyor. Çevre dostu açık bir şömine olan EcoSmart, bacasız olarak üretildiği için yakıt tedariki için herhangi bir kurulum ya da tesisat bağlantısı gerektirmiyor. Bu nedenle şömine, hemen hemen tüm mimari ortamlar için uygun hale geliyor. Oldukça çekici olan ve beğeni gören geleneksel şömineler, modern konut ve günümüz yaşam standartları ile bağdaşmıyor ve tüketicilerin

aradığı gerekli çevre duyarlılığı, verimlilik ve tasarım esnekliği gibi özellikleri içeriyor. EcoSmart Fire, şömineyi yeniden tanımlayarak, onu modern yaşam alanlarının merkez odağı durumuna getiriyor. EcoSmart Fire, şöminenin asıl sıcaklığını ve rahatlığını sağlarken, günümüzdeki yaşam ortamlarının çağdaş beklentilerini karşılıyor. EcoSmart Fire, bacasız olması nedeniyle aynı zamanda etkin bir performansa sahip çünkü ısının birçoğu emisyonu ile birlikte bacadan dışarı atılmak yerine odanın içerisinde kalıyor. İstenildiği zaman şömine açılıp kapatılabiliyor ve ayar mekanizması kullanılarak alevin yoğunluğu kontrol edilebiliyor. Saatte 3,5 Kw - 13.000 Btu ısı enerjisi

Hammam Design Radiator modelleri yalnızca banyolarda havlu kurutma amaçlı değil, iç mekânlarda ısıtma ve dekorasyon amaçlı da kullanılabiliyor. Laris modeli 43x60 cm'lik boyutu ve fırçalı yüzeyiyle 1439 Btu/h ısı kapasitesine sahip. www.hammamradiator.com.tr

vererek, 35 m2’den daha fazla bir alanı rahatlıkla ısıtıyor ve bunu saatte yalnızca 2 TL’lik yakıt harcamasıyla gerçekleştiriyor. Açık havaya dayanıklı bir malzeme olan fiberglas dış kaplaması sayesinde EcoSmart Fire Q modeli, iç mekânların yanı sıra bahçe, teras, havuzbaşı gibi açık alanlarda da kolaylıkla kullanılabiliyor. 120x116 cm boyutlarındaki Q, yine fiberglastan üretilen bir döner taban üzerinde istenilen yöne çevrilerek en yüksek düzeyde kullanım kolaylığı sağlıyor. Küre şeklinde tasarlanan EcoSmart Fire Q, güvenlik için ön tarafındaki kare şekilli açıklığının içerisinde dahili koruma camını barındırıyor. www.ecosmartfire.com

KLİMAPLUS / MITSUBISHI KlimaPlus A.Ş.‘nin dağıtıcılığını yaptığı Mitsubishi Electric Klima Sistemleri, yeni Kirigamine serisini yüksek enerji verimi ve sessizlik arasında mükemmel uyumu yakalamak için geliştirdi. 2,5kW ve 3,5kW kapasiteli iki modeli bulunan Kirigamine serisi soğutmada 5,15, ısıtmada 5,33 değerlerine ulaşan performans katsayısıyla enerji tasarrufuyla öne çıkıyor. 3,5 kW kapasiteli modelde "inverter"ın çalışmasıyla ısıtma kapasitesi 6,6 kW’a kadar çıkabiliyor. -10 °C dış hava sıcaklığına kadar soğutma yapabilen seri, -15 °C dış hava sıcaklığına kadar da ısıtma yapabiliyor; Comfort Plus modellerinde ise ısıtma aralığı -25 °C dış hava sıcaklığına ulaşıyor. Sessiz çalışmada iddialı olan Mitsubishi Electric bu seride ses seviyesini 20dB’e düşürerek endüstrideki en düşük ses seviyesine ulaştı. “I-See” sensör fonksiyonundaki özel göz 150 °C’lik

geniş bir açıyla döşeme ve duvar sıcaklıklarını ölçerek otomatik olarak hareket ediyor, ısı farklılığı olan bölgeleri tespit ederek ısıyı o bölgeye yönlendiriyor. Böylece oda içinde daha homojen bir ısı dağılımı gerçekleşiyor. Ayrıca sahip olduğu “Bölge Ayarı” fonksiyonu sayesinde bir tek düğme ile odanın sağ, sol ya da tümünü seçmenize imkân vererek verimli ve enerji tasarruflu ısıtma ve soğutma yapmaya imkân tanıyor. Kirigamine ön filtre ve iki adet plazma hava temizleme fonksiyonuyla donatıldı. Bu fonksiyonlar havadaki nano boyuttan mikron boyuta kadar tüm kirli parçacıkları yok ediyor. Plazma elektrot ünitesi, plazma koku giderme filtresi ve anti alerjik elektrikli enzim filtresi bulunan klimaların küf yok edici fonksiyonu da bulunuyor. www.klimaplus.com.tr


ONART ŞÖMİNE

PROFİLO

www.onartsomine.com

SIEMENS Siemens klimalar, sahip olduğu özgün iyonizer teknolojisiyle iç mekânlarda solunan havanın moleküler yapısını etkileyerek iyon değerlerini yükseltiyor. Siemens’in bu teknolojisi, her bir santimetre küp için ortalama 30.000 50.000 negatif yüklü iyon oluşturarak iç mekânlara açık havanın doğal yapısını sunuyor. Araştırmalar, daha fazla negatif yüklü iyon molekülleri içeren havanın kendimizi canlı, diri, uyanık, enerjik hissetmemizi sağladığı, nefes almamızı kolaylaştırdığı ve hatta ağrı giderici etkisi olduğunu gösteriyor. Siemens klimaların biyo-filtrelerine takılan biyolojik enzimler, bakterilerle birleşerek bakteri hücre duvarlarının kademe kademe çözülmesini sağlıyor ve bakteriler beslenme şansı bulamayarak ölüyor. Anti-bakteriyel arındırmalı ön toz filtresi, bakteri barındırmayan yapısı ve kolay temizlenebilme özelliğiyle ortam havasının ilk temizliğini gerçekleştiriyor. Aktif karbon filtresi, polen ve amonyak gibi özel kokuları yok ediyor ve istenmeyen zehirli gazları yakalayarak tutuyor. Üstelik, toz parçacıklarını, duman şeklindeki parçacıkları engelleyerek alerjik hastalıklara karşı önlem alıyor. Bir diğer anti-bakteriyel filtre de bakteri barındırmayan yapısıyla halen kalmış bakteriler varsa onları öldürüyor.

Genelde ortam ısısı, klimaların iç ünitesi üzerinde yer alan algılayıcılar tarafından belirlenir. Siemens klimalarda yer alan “Follow-me” özelliği ise, akıllı kumandanın bulunduğu yerin ısısını hissetmesini ve klimayla kızılötesi ışın aracılığıyla bağlantı kurmasını sağlıyor. Böylece klima, odanın farklı bölgelerindeki ısıdan haberdar oluyor ve hemen devreye girerek ortam ısısını sabitliyor. Siemens klimalarda bulunan iki yönlü üfleme tekniği soğutmada havayı yukarı doğru, ısıtmada ise sıcak havayı doğrudan yere doğru üfleyerek mekânın alt ve üst kısmındaki ısı farklılıklarını ortadan kaldırıyor. Çocuk kilidi, turbo çalışma, üç dakika gecikmeli çalışma, ekonomik konum ve buz çözme gibi fonksiyonları da bulunan klimalar, otomatik iç ünite temizliği ve elektrik kesilmelerinde otomatik yeniden başlatma işlevlerini de içeriyor. Inverter klima serisinin S1ZMA/I18900 ve S1ZMA/I24900 modelleri ile iyonizerli klima modellerinden S1ZMA/I09750, S1ZMA/ I12750 ve S1ZMA/I18750'de bulunan “goldenTech” özelliği daha temiz bir hava için fazladan bir teknoloji daha kullanıyor. Siemens klima modellerinde bulunan altın tozuyla kaplanmış ısı plakları paslanmayı, bakterilerin üremesini ve yayılmasını önlüyor. www.siemensevaletleri.com

dumanı ve bakteriler Profilo klimaların hava temizleme sistemine takılıyor. Profilo klimalardaki çıkarılıp yıkanabilir ön filtre, kötü kokuları yok eden aktif karbon filtre ve anti-bakteriyel filtre, temiz ve sağlıklı hava sağlıyor. Klima, sahip olduğu Heat Pump özelliği ile mekanı ısıtırken, havadaki nemi ortamın ihtiyacına göre dengeliyor. www. profilo.com.tr

75 XXI - HAZİRAN 2009

Profilo P3ZMA serisi klimalarının P3ZMA I09500, P3ZMA I12500, P3ZMA I18500 ve P3ZMA I24500 olmak üzere dört seçeneği bulunuyor. Profilo ısıtmalısoğutmalı duvar tipi klimaların tüm sadece ısıyı istenilen dereceye getirmiyor, aynı zamanda mekânın havasını da temizliyor ve sessiz çalışıyor. Profilo klimalar, ortama stres azaltan ve insan cildi için gerekli olan C vitamini yayıyor. Toz, polen, kötü koku, sigara

dosya - İKLİMLENDİRME SİSTEMLERİ

Onart Şömine, yüksek kalitede şömine hazne ve ekipmanları, şömine kaplamaları, aksesuarları üretiyor. Müşterilerinin ihtiyaçları doğrultusunda kullanışlı, çok işlevli, teknik ayrıntılarına özen gösterilmiş uygulamalar, çift cidar, ikinci kat ısıtma, 2+1 ısıtma, sulu sistem seçenekleriyle sunuluyor. Standart şömine haznelerinin dışında mekânın özelliklerine göre özel talepler doğrultusunda çeşitli şömine hazneleri üretiliyor yapılıyor. Şömine haznelerinin kalitesine uygun olarak üretilen aksesuarlar arasında şömine aletleri, siperlikler, duman çıkışları, dar baca bağlantı aparatları, şömine ızgaraları vs bulunuyor.


TOSHIBA Toshiba Süper Inverter Daiseikai modeli, DC hibrid "inverter"li ve A enerji sınıfında. 7, 10, 13, 16 ve 18 bin Btu/h kapasite seçenekleri ile sunulan Daiseikai klimaların tamamı en düşük kapasitede ısıtma ya da soğutma yaparken, kompresörlerinin, ihtiyaç duyulmadığında tek silindirini devre dışı bırakarak elektrik tüketimini saatte 70W'a düşürebiliyor. Bu da onu dünyanın en az elektrik harcayan kliması yapıyor. Daiseikai modelleri 5,63* COP (verimlilik) değerleri ile

HAZİRAN 2009 - XXI 76

dosya - İKLİMLENDİRME SİSTEMLERİ

VESTEL Vestel, üstün performanslı ve estetik tasarımlı Platinum split klima serisini sunuyor. Platinum klimalar, saniyede yaydığı 1,3 milyar negatif iyonla ortamdaki negatif elektriği, toz ve bakterileri yakalayarak stresi yok ediyor. Koku kartuşuyla, bulunduğu ortama doğanın rahatlatıcı çiçek kokularını taşıyan Platinum klimalar “bio trio” teknolojisine sahip. Anti-alerjik filtresiyle havadaki polen ve sporları temizleyerek alerjik reaksiyonları engellerken, anti-virüs filtresinde bulunan yeşil çaydaki antioksidan madde “catechin”le de virüsleri etkisiz hale getiriyor. Platinum Split klimalar, anti-bakteriyel filtresindeki enzimler

elektrik tüketiminde oldukça cimri. Avrupa Birliği standartlarınca A sınıfı olarak nitelendirilen 3,21 COP’lu sabit hızlı cihazlar ile kıyaslandığında %75 daha verimli olan Daiseikai klimalar, elektrik faturasından yapılacak tasarruf ile ilk yatırım maliyetlerinin iki yıldan az bir sürede geri kazanılmasını sağlıyor. Daiseikai klimalar, bulundukları ortamları gelişmiş filtreleme sistemleriyle bakteri, virüs, koku ve alerjenlerden de arındırıyor. Gelişmiş filtreleme sistemleri “anti-mold” ön filtre ve plazma filtreden oluşuyor. Daiseikai klimalar daha fazla yüzey

sayesinde de ortamdaki bakterileri yok ediyor. Platinum klimalarda bulunan uyku modu, ortam sıcaklığını ve hava akımını uyku esnasında otomatik olarak rahatsız etmeyecek seviyeye ayarlarken, “re-start” özelliğiyle de elektrik kesilmelerinde, klimanın kapanmadan önceki ayarlarıyla yeniden çalışmaya başlamasını sağlıyor. Havayla temas eden tüm yüzeyleri anti-bakteriyel bir maddeyle kaplı Platinum klimalardaki turbo fan ise, ani ısınmaya ve serinlemeye ihtiyaç duyulan anlarda hava akımını artırarak ortamın hızla soğutulup ısıtılmasına imkân veriyor. www.vestel.com.tr

alanına sahip standart plazma filtre ve negatif iyon jeneratörüyle donanmış durumda. Yeni filtreleme sistemi tüm batarya yüzeyine yayılarak daha hasas bir filtrelemeye olanak sağlıyor. Daiseikai klima içerisinde bulunan yeni iyonizer ile emilen hava içerisindeki kirletici ve zararlı maddeler negatif elektrik yükü ile yükleniyor ve yine klimanızın batarya boyu ile eşdeğer uzunluktaki çift katmanlı plazma filtre sayesinde yakalanıp yok edilyor. Daiseikai’nin özel olarak tasarlanmış ve üretilmiş olan yeni iç ünite bataryası, yoğuşma suyu ile kendi kendini

yıkayabiliyor; böylece batarya yüzeyine yapışan kirleticiler ek bir bakım işlemine ihtiyaç duyulmadan temizleniyor. Bataryanın temizlenmesine yeni plazma filtre tarafından üretilen düşük yoğunluktaki ozon da yardımcı oluyor. 30 dakikalık çalışma zamanında Daiseikai, plazma filtresiyle 21 m2’lik alanı, elektrostatik filtresiyle de 1,5 m2’lik alanı temizleyebiliyor. Daiseikai çift aşamalı plazma filtre 0,0001 mikron küçüklüğündeki kirleticileri tutup yok edebiliyor. www.toshiba.com.tr

7.000 Btu

9.000 Btu

12.000 Btu

16.000 Btu

yıllık elektrik tüketimi

177 kW

237 kW

385 kW

610 kW

en yüksek kapasite

3 kW

3,5 kW

4,5 kW

5 kW

en fazla elektrik tüketimi

0,68 kW

0,88 kW

1,25 kW

1,49 kW

en düşük kapasite

0,3 kW

0,3 kW

0,3 kW

0,3 kW

en az elektrik tüketimi

70 kW

70 W

70 W

70 W

COP (soğutma)

5.63

5.26

4.55

3.69

COP (ısıtma)

5.68

5.36

4.76

4.1

VAILLANT Vaillant Inverter Plus V7 serisi, estetik tasarımları, yüksek performansları ve sağlıklı yaşam işlevleriyle oldukça iddialı. Bu klimalar, A sınıfı enerji tüketimini DC inverter teknolojisi ile buluşturarak en üst düzeyde enerji tasarrufu sağlıyor; süper sessiz iç ünitesi, modern çizgileri ve ince tasarımı ile beğeni topluyor. Inverter Plus V7 klimalar, split klimalardan farklı olarak ortam sıcaklığını fazla dalgalandırmadan (isteğe bağlı olarak) dışarıdan taze hava alabiliyor. Bu özelliği sayesinde ortam havası sürekli tazeleniyor. Bunun yanı sıra tek tuşla etkinleştirilen “sağlıklı yaşam fonksiyonu” ortama negatif iyon vererek hava kalitesini artırıyor.

Inverter Plus V7 serisi klimalarda bulunan toz filtresi ortama verilecek havayı arındırıyor, elektrostatik filtre ise bakterileri tutuyor ve en son olarak “fotokatalist filtre” kötü kokuları engelleyerek kuvvetli oksidasyon ile bakteri ve virüsleri tutuyor. Güneş ışığına bırakıldığında ise kendi kendini temizleyebiliyor ve böylece tekrar kullanıma hazır hale geliyor. Şık ve modern görüntüye sahip bu cihazların derinliği 16 cm. Seçilen çalışma moduna göre değişen renkli LCD ekranı, soğutmada mavi, ısıtmada kırmızı renkte çalışıyor. Hızlı ısıtma ve soğutma sağlayan turbo fonksiyonu, uyku modu ve 24 saat programlama seçenekleri de bulunuyor. www.vaillant.com.tr



HAZİRAN ajandasI ...-21 Haziran

Becoming İstanbul

Sergi, yaşlı metropolün İstanbul haline gelme sürecinin hemen sonrasını, yani

Al Riwaq Gallery, Al Manama, Bahreyn

www.alriwaqgallery.org

santralistanbul, Eyüp, İstanbul

www.santralistanbul.org

DAZ, Berlin, Almanya

www.daz.de

Akbank Sanat, Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü ve santralistanbul

www.couriervideo.blogspot.com

Ghetto, Beyoğlu, İstanbul

www.vjfestist.org

Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Beşiktaş, İstanbul

www.pmonsempozyum.org

Rahmi M. Koç Müzesi, Sütlüce, İstanbul

www.rmk-museum.org.tr

İTÜ Mimarlık Fakültesi, Taşkışla, İstanbul

www.ibpc4istanbul.itu.edu.tr

Stanford Court, Renaissance Hotel, San Francisco, Amerika

www.dmi.org

Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonu, Diyarbakır

www.emo.org.tr

İstanbul Bilgi Üniversitesi

www.yesilekonomi.org

Tüyap Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi, Beylikdüzü, İstanbul

www.etmk.org.tr

bugününü görselleştiriyor.

...-21 Haziran

Moleskine Detour Sergisi

Sergi, dünyaca ünlü çağdaş sanatçıların, kendi tasarımları ile kişiselleştirdikleri Moleskine defterlerinden oluşan bir seçki sunuyor.

...-30 Haziran

“7 Architects From 7 Hills” Sergisi

Suha Özkan'ın kuratörlüğünde yedi Türk mimarın İstanbul'daki tasarımları sergileniyor. 5 Haziranda Stelarc'ın konferansına da

2-12 Haziran

Kurye Uluslararası Video Festivali

ev sahipliği yapan festival kapsamında video gösterimleri ve workshoplar gerçekleşiyor.

4-8 Haziran

2. Uluslararası Video-Müzik Festivali

Atölye çalışmalarının yer alacağı, 48 yerli ve yabancı sanatçının katılacağı bir festival.

11-12 Haziran

Planlama ve Mimarlık Alanının Son On Yılı Sempozyumu

Son 10 yıldır kent mekânını biçimlendiren mimarlık ve planlama alanlarındaki dinamikler, bildiriler üzerinden tartışılıyor.

11 Haziran - 11 Temmuz

Türk Zeytinyağı İçin Cam Şişe Tasarımları Sergisi

Anadolu Cam Sanayi tarafından gerçekleştirilen sergi kapsamında, Alev Ebuzziya Siesbye, Aziz Sarıyer, Defne Koz ve Gamze Güven’in tasarımlarından üretilen ilk şişe örnekleri sergileniyor.

ajanda

15-18 Haziran

IV. Uluslararası Yapı Fiziği Konferansı

Ana teması, “verimli enerji kullanımı ve yapı fiziğindeki yeni yaklaşımlar” olan konferans yeni argümanların paylaşıldığı bir platform oluşturuyor.

17-18 Haziran

Re-Thinking ... Design Konferansı

Tasarımcıların makro ve mikro bakış açılarıyla tasarımı yeniden düşünüp

HAZİRAN 2009 - XXI 78

şekillendirmeleri amacıyla düzenlenen konferans.

19-21 Haziran

V. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu

Güneş enerjisi başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları üzerine bildiriler sunuluyor.

21-22 Haziran

Yeşil Ekonomi Konferansı

Yeşil Politika Enstitüsü ve Heinrich Böll Stiftung Derneği önderliğinde krizler ve yeşil çözüm önerileri tartışılıyor.

25-28 Haziran (5 Haziran son başvuru)

P.O.P Tasarım Sergisi ve OMA Türkiye Ödülleri 2009

Etkinlikte, tasarımcılar ve ürünler, karar vericiler, işverenler, pazarlama profesyonelleri, marka yöneticileri ve ilgili tüm sektörlerin profesyonelleri buluşuyor.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.