Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş Ürer endüstriyel tasarım editörü Tuçe Yasak iç mimarlık editörü Neşfa Dereli yardımcı editör Enise B. Karaçizmeli Lara Karaso sektör editörü Fatih M. Akdan
mimarlığa ve kente bakma yöntemleri
reklam müdürü Eda Ünsalan reklam sorumlusu Burcu Hinginar Akıncı dağıtım sorumlusu Sevilay Tiryaki okuyucu ilişkileri sorumlusu Biriçim Kalender grafik tasarım Aslıhan Özgen grafik uygulama Sibel Gündoğdu grafik asistanı Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu, BEK web tasarımı Ufuk Demirgüç Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı Curve Theatre Leicester, 2008 © Will Pryce, Rafael Viñoly Architects izniyle basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.
XXI bu ay, mimarlığa ve kente bakışlarını kendilerine has yöntemlerle inşa eden mimar ve kuramcılara yer veriyor. Bu konulardan ilki, Baumschlager Eberle mimarlık ofisinin ortaklarından Carlo Baumschlager ile yaptığımız söyleşi. 80'lerde Vorarlberg'de öncülüğünü yaptıkları Baukünstler akımıyla mimarlığın yerle ilişkisini yeniden gündeme getirdikleri dönemden bu zamana, çalıştıkları projelerde bu ilişkinin altını çizmeye devam ediyorlar. Burada “yerle ilişkiyle” vurgulanmak istenen nokta, yalnızca binanın arsasıyla ya da kentiyle kurduğu ilişki değil, aynı zamanda içinde yer aldığı kültür ve toplumla, o kültürün inşaat gelenekleriyle, malzeme alışkanlıklarıyla ilişki içinde olmak. Bugün, her yerde görebileceğimizi düşündüğümüz binalarla kentler donatılırken ve belki de bu yolla mimarlık küreselleşirken, Baumschlager Eberle'nin işleri mimarlığın yere ait bir disiplin olduğunu yeniden hatırlatıyor. BOZAR'da, Robbrecht&Daem Architecten'in işlerinin yer aldığı Mimarlığı Adımlamak başlıklı sergi ise ofisin 34 yıllık deneyimini gözler önüne seriyor. Kültür binaları için açılan yarışmalarla adlarından söz ettirmeye başlayan Robbrecht ve Daem, o yıllardan bugüne mimarlıklarının ana öğesi olarak ritmi korumuşlar. Ritmi yalnızca mimari öğelerin tekrarında değil, tek bir sistemin -ki bu bazen “Louie” adını verdikleri matematiksel bir sistem de olabiliyor- ilkelerinin belirlenmesinde ve onun tekrarında arıyorlar Robbrecht ve Daem. Ufak bir ahşap kulübeden büyük bir konser salonuna ya da bir kent meydanı düzenlemesine dek farklı ölçeklerde başarıyla çalışabilmelerinin sırrı da bu ritim olsa gerek.
Yine güncel sayfalarımızda bir söyleşisine yer verdiğimiz mimar ve kuramcı Charles Waldheim ise kentin ritmini peyzajın belirlemesi gerektiğini vurgulayan “peyzaj şehirciliği” kavramının yaratıcısı. Kentlerin gelişiminin bir kent planlaması projesinden çok bir peyzaj tasarımı gibi ele alınarak yönetilmesi gerektiğini savunan Waldheim, bu noktada programın değişebilir olmasının, açık uçluluğun ve belirsizliğin kentin yaşaması ve sürekli olarak kendini yeniden üretmesi için uygun araçlar olduğu görüşünde. Sıkı planlama gelenekleri olan kentler için yeni bir izlek oluşturabilecek bu yöntemle, binalar kent peyzajı içindeki öğeler olarak ele alınarak bir bütünün parçası gibi davranıyor. Binaların kent içindeki konumlanışları ve varlıklarıyla çevrelerine yaptıkları etki, Rafael Viñoly Architects'in Curve Theater Leicester projesinde de ön plana çıkıyor. Kent merkezinde konumlanan tiyatro binası, kamuya açık planlanan fuayesiyle kentlileri binanın içine davet ediyor, böylelikle binanın yalnızca gösterimler olduğu zamanlarda değil diğer zamanlarda da kullanımda olmasını hedefleniyor. Binanın yaşamasına yönelik tercih edilen bu yaklaşım, sanatla toplum arasında kurulması hedeflenen ilişkiye de yansıyor. Sanatı yüksek ve ulaşılmaz bir öğe olarak değil de izleyicilerin de dahil olabileceği, erişilebilir bir deneyim olarak sunmayı hedefleyen tiyatroda salonlar da bu yönde tasarlanmış. Mimarlık programı, biçimi ve öğeleriyle bir bütün, diğer yandan da bir kentin parçası olarak çift yönlü bir işlevi yerine getiriyor. XXI
köşe yazarları alpay er
Otto von Busch
1988 yılında ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü'nden mezun oldu. Doktorasını 1994 yılında Manchester Metropolitan Üniversitesi'nde tamamladı. 1997 yılında İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmalarına başlayan Er, 2006 yılından bu yana bölüm başkanlığı görevini sürdürüyor. Er, aynı zamanda tasarım yönetimi, stratejileri ve endüstriyel tasarım konularında danışmanlık yapıyor.
Delegasyon ve tasarım sürecini moda sistemi içerisinde yeniden tartışan bir moda firarasi ve marangozluk laf ebesidir. 2008 yılında Gothenburg Üniversite'si Uygulamalı Güzel Sanatlar ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde doktorasını tamamladı. Şu anda Yeni Zelanda'da.
katkıda bulunanlar Aslı Çİçek
MART 2009 - XXI 2
katkıcılar
Mimar Sinan ve Münih Güzel Sanatlar Üniversitelerinde iç mimarlık eğitimi aldı. Bahçeşehir Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde asistan olarak görev yaptı. Brüksel’de yaşıyor ve Robbrecht En Daem Architecten’de çalışıyor.
Osman Can Özcanlı
Endüstri mühendisliği okudu. Şikago’da Inventables şirketinde yeni teknolojileri tespit eden ve kullanım alanı öngörülerinde bulunan takıma katkı sağlamaya İzmir'den devam ediyor. British Council'ın düzenlediği Yılın Genç Girişimci Tasarımcısı yarışmasında birincilik ödülü aldı.
Burcu Yançatarol
İTÜ’de Endüstri Ürünleri Tasarımı okudu. Philadelphia’da yüksek lisans eğitimini tamamladı. New York’ta serbest tasarımcı olarak çalıştı. Halen Kadir Has Üniversitesi’nde okutmanlık yapıyor.
güncel 8 yer, bağlam ve süreç
20 XXI BLOG YUVASI YAYINDA
5 Mart - 4 Nisan tarihleri arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde sunulan Baumschlager Eberle / Mimarlık, İnsan ve Kaynaklar sergisi, ofisin 2002 - 2008 yılları arasında gerçekleştirdiği projelerden bir seçkiye yer veriyor. Mimarlıklarının etik ve estetik yönleri, tasarım süreçleri ve çalışmalarında yerin önemi üzerine Carlo Baumschlager ile görüştük.
XXI'in bir projesi olan ve mimarlık ile tasarım disiplinlerine odaklanan blogları bir çatı altında toplamayı hedefleyen XXI Blog Yuvası www.blogyuvasi.net adresinde yayında.
22 rİtmİk adımlar
BOZAR'daki Pacing through Architecture (Mimarlığı Adımlamak) sergisi Robbrecht & Daem Architecten'in 34 yıllık çalışmalarını film, eskiz, çizim gibi araçlarla sunarken bir yandan da ofisin işlerinde ön plana çıkan ritim olgusunu vurguluyor.
10 tasarımın öte yanı... / alpay er
Tasarım veya Kriz
İçİndekİler
12 açık uçlu kentleşme
Garanti Galeri ve Platform Garanti'nin ortaklaşa düzenlediği Disiplinlerötesi Konferans Dizisi kapsamında Amerikalı mimar ve teorisyen Charles Waldheim, 7 Şubat'ta Planlama, Ekoloji ve Peyzajın Ortaya Çıkışı başlıklı bir konferans verdi. Landscape urbanism (peyzaj şehirciliği) kavramının yaratıcısı olan Waldheim planlamanın artık bina bloklarına göre değil, peyzaj dokusuna göre şekilleneceğini savunuyor.
MART 2009 - XXI 4
16 bakırdan ağlar örmek
Bakır tellerin farklı renklerde silikon ile kaplanması ve örülmesi ile üretilen tel örgüler bina, mekân ve ürün ölçeklerinde farklı kullanımlara olanak sağlıyor.
18 basİt, yalın, günlük
Kale Seramik için karo tasarımları gerçekleştirecek olan Fin tasarımcı Harri Koskinen, bu işbirliği için İstanbul'daydı. Kendisiyle tasarıma bakışı ve bunun yansıdığı kimi ürünleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
26 küçük müdahaleler / otto von bush
Kendinden Örgütlenmeyi Tasarlamak, Değiş Tokuşu Tasarlamak
28 alaycı duruşlar, karşıtlıkların dengesİ
6 Mayıs'a kadar İstanbul Modern'de görülebilecek olan Gölgeye Övgü sergisi, sanatsal üretimleri gölgeden ve gölge tiyatrosundan biçim, içerik ve kurgu bakımından oldukça etkilenmiş sekiz çağdaş sanatçının ve iki önemli sinemacının işlerini izleyicilerle buluşturuyor.
30 İtalyan yapı sektörü bİr arada
Milano'da 4 -7 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirilen Made Expo, bünyesinde düzenlenen yüzden fazla toplantı ve iyi organize edilmiş salonlarıyla yapı sektörünü bir araya getirdi.
proje 36 altıgen kumul
52 kulpuyla farklı İspanya'da yer alan Pinar de Perruquet Parkı, pergolasının geometrisiyle dikkat çekiyor. Plajla kent arasında bir tampon bölge görevi gören parkı tasarlayan Arteks Arquitectura'dan Gerard Veciana peyzaj tasarımıyla iligli sorularımızı yanıtladı.
40 kente reverans
Leicester kent merkezinde konumlanan Curve, hem dış kabuğunun özellikleriyle hem de iç dolaşım şemasıyla kentle ve kentlilerle bütünleşmek üzere tasarlanmış bir tiyatro. Tiyatronun evrilen yapısının ve sanat ile toplum ilişkisinin göz önünde bulundurulduğu binanın tasarımı hakkındaki sorularımızı Rafael Viñoly Architects'te proje yöneticisi olan Anthony Stafford yanıtladı.
MART 2009 - XXI 6
İçİndekİler
46 peyzajla bütünleşen cephe
Emre Arolat Architects'in (EAA) Çeşme'de karayolu ile deniz arasındaki alanda tasarladığı 7800 Çeşme Konutları ve Oteli bir yandan peyzajla kurduğu ilişkiyle binanın daha geri planda kalmasını hedeflerken diğer yandan da Çeşme'nin bir tatil beldesi olarak yaşadığı dönüşümün gerilimli doğasına yanıt veriyor.
Pınar Yar ve Tuğrul Gövsa'nın kendi firmaları GAEAforms için tasarladığı 01 depolama birimleri, kulpları ile farklılaşıyor. Kompozit malzeme ve ahşabın birleştiği bu ürünleri Pınar Yar anlattı.
ürün 54 ürün haberlerİ 62 ışıl ışıl eğlence
Aydınlatma tasarımı iç dekorasyon, aydınlatma ve mimari araştırmalar sonucunda gerçekleştirilen Reina Club kristal parlaklığı ile dikkat çekiyor.
64 çatı ve cephe sİstemlerİ dosyası
72 ajanda
Çanakkale Seramik & Kalebodur Etem Sa Global Group / Inax Kart İnşaat Mare Mühendislik Kılıçoğlu Mecolam Compact Laminat Mitsubishi Plastics Novawood Reynaers Rheinzink Sapa Group Somfy Teknosel / Alphaton, Longoton, Faveton, Parlex Trakya Cam
söyleşİ - mİmarlık
fotoğraflar: Eduard Hueber
YER, BAĞLAM VE SÜREÇ 5 Mart - 4 Nisan tarihleri arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde sunulan Baumschlager Eberle / Mimarlık, İnsan ve Kaynaklar sergisi, ofisin 2002 - 2008 yılları arasında gerçekleştirdiği projelerden bir seçkiye yer veriyor. Mimarlıklarının etik ve estetik yönleri, tasarım süreçleri ve çalışmalarında yerin önemi üzerine Carlo Baumschlager ile görüştük.
MART 2009 - XXI 8
Hülya Ertaş
he: İlk iki soru mimarlığın son zamanlarda üzerinde pek de durmadığı etik ve estetik üzerine olacak. Kendi çalışmalarınızda mimari sorumluluğu nasıl tanımlıyorsunuz? Carlo Baumschlager: Bence etik, çalışmalarımızda önemli bir yer tutuyor çünkü bizim için etik, geleceğe ve topluma karşı sorumluluk anlamına geliyor. Yüksek kaynak ve fazla zaman gerektiren mimarlık ve onun kültürel varlığı tüm bu etkenlerin farkındalığını taşıyan tasarımcılara gereksinim duyar. Mimarlık kişisel tatmin olarak yapılamaz. Mimarın bir şeyleri değiştirebileceğini söylediğimizde, sonuçta ortaya çıkan üründen kimin sorumlu olduğu pek de konuşulmaz. Tek başına mimar sorumlu değildir. Yasalar, yatırımcı kararları gibi birçok farklı etken sonuç
ürünü oldukça etkiler. Gerçek şu ki şimdilerde mimar gerçekten bir şeyleri değiştirebilecek kadar güçlü değil. Belki bu durum toplumlara göre değişkenlik gösterebilir; Avrupa, Çin ya da Amerika'da farklı tarzlarda çalışırsınız. Mimarın bir şeyler değiştirme şansı olduğu en iyi durumda mimar topluma, toplumun kültürel gelişimine karşı sorumlu hale gelir. he: Peki ya estetik? Çalışmalarınızda mimarlıktaki güzelliği nerede arıyorsunuz? cb: Güzellik nedir? Bu kolay bir soru değil çünkü güzellik mutlak bir değer değil. Bence güzellik, sosyal ve kültürel kabul görmüşlükle ilişkide olmalı; bunun yanı sıra en iyi fikirlerin, bitmiş ürünlerin ve bireysel vizyonun sonucu olabilir. Güzellik fikir önderlerinin inşa ettiği bir ürün de olabilir. Güzelliğin ne olduğuna karar vermek o an için çok zordur, bir şeyin zaman içinde insanlarla kurduğu ilişki onun güzelliğini belirler. İnşa edildikleri dönemde insanların güzel bulmadıkları birçok tarihi yapı zaman geçtikçe toplumla ilişkilenip güzel binalara dönüşebilir toplum nazarında.
Bizim açımızdan güzellikle ilgili önemli nokta şu: Bir binanın üzerinde inşa edildiği tüm sosyal ve kültürel ilişkileri doğru çözümleyebilirseniz, tasarladığınız binanın güzel olma ihtimali, yalnızca oturup güzel olup olmadığını düşünerek yaptığınız projeninkinden daha yüksek olur. Tüm bu tasarım kararlarının ardındaki bilgi birikimi, gerçek güzelliği bulmanızda size yardımcı olur. he: Çalışmalarınızda yer ve bağlam önemli konular, tasarım ve yapım süreçleri de bu meselelere entegre oluyor. Tasarım sürecinizin nasıl yürüdüğünden söz edebilir misiniz? cb: Yer ve bağlam analizi bizim için çok önemli bir başlangıç noktası. Projeye başlamadan önce içinde çalıştığımız kültürel, ekonomik ve ekolojik koşulları anlamaya çalışıyoruz. İzlediğimiz tasarım sürecinin birçok mimarınkiyle ayrıldığı nokta bu. Bu ilk süreçten sonra, farklı tasarım aşamalarına geçiyoruz. İçinde hareket etmeniz gereken kentsel boyut ve koşullar, peyzaj gibi kentsel öğeler ilk aşamayı oluşturuyor. Dışarıdan içeriye doğru ilerleyen bu
karşı sayfada Konut binası, Eichgut, Winterthur, İsviçre, 2003-2005 bu sayfada solda ve solda altta: Qingdao Darron Century Kompleksi, Qingdao, Çin, yapım aşamasında, imaj: © Baumschlager Eberle altta: ETH e-Bilim Laboratuarı, Zürih, İsviçre, 2005-2008
söyleşİ - mİmarlık 9 XXI - MART 2009
çalışma biçimi, binanın uzun süre kentsel yaşama dahil olmasını sağlıyor. Ondan sonra kullanmak istediğimiz mimari dili tartışıyoruz. Bu mimari dil yapım tekniğiyle ilgili ilk fikirler ve enerji korunumu konularıyla yakından ilgili. Sonraki aşamada konstrüksiyonu, binanın nasıl inşa edilmesini istediğimizi tartışıyoruz. Yine aynı aşamada binayı ve binanın içindeki daireleri ya da ofisleri nasıl organize edeceğimizi, bu işlevsel çözümlerden ortaya çıkan modüllerin neler olacağını tartışıyoruz. Sonrasında, yani son aşamada, detay tasarımı yer alıyor. Eğer dikkatli bakarsanız süreçteki bu tasarım aşamalarının bina niteliklerinin kalıcılığıyla ilgili olduğunu görürsünüz. Kentsel tasarım önümüzdeki 100 yıl boyunca, mimari dil 80, konstrüksiyon 50, tipoloji 20, detay ise belki de bir yıl boyunca dayanması beklenen öğeler. Tasarım süreci, zamanla ilişkili olan bu farklı aşamalarla şekilleniyor. he: 2005 yılında, Çin için projeler üretmeye başladınız. Çin'in bağlamı Avrupa'dakinden oldukça farklı olsa gerek. Çin'den neler öğrendiniz?
cb: Çin'de bizim için heyecan verici olan, kentsel ortamda Avrupa'da mümkün olmayan büyüklüklerde projeler yapılabilmesi. Bu, dünyanın geri kalanına oranla çok ilginç bir durum. Tüm kenti inşa edebiliyorsunuz, o zaman Avrupa'da hiç tartışılmayan sorunlar hakkında düşünmeye başlıyorsunuz. Bu çok önemli bir konu ve çok özel projeler yapma şansınız oluyor; bu yüzden de tüm mimarlar, uluslararası tanınırlığa sahip ofisler Çin'de proje yapmak istiyor. Diğer bir nokta da Çin'in sürdürülebilirlik, enerji korunumu gibi konularda ofisimizin sahip olduğu bilgi birikiminden yararlanmak istemesi çünkü Çinliler çok büyük bir toplum olmalarına karşın enerji sorunlarına yeterince hassas çözümler üretemediklerinin farkındalar.
Bizim mimarlığımız daha çok sahip olduğumuz misyon ve sorumlulukla ilgili. Çalışanlarımızın ve tasarladığımız binaların kullanıcılarının memnuniyeti bizim için, bireysel ve biçimsel bir manifestodan daha önemli.
he: Baumschlager Eberle'nin bilerek ve isteyerek yıldız mimarlık sistemine dahil olmadığını düşünüyorum, ama yine de çok tanınan bir ofissiniz. Bunu nasıl başardınız? bc: Bunu yanıtlamak kolay değil. Bu ışıltılı sirkle ilgilenmiyoruz ve onun oyuncularından biri değiliz.
Kentsel ölçekte de cephe bir anlamda kültürel bir mesaj taşır. Binanın mimari dili, içinde yer aldığı toplumun kültürel durumunun bir parçasıdır ve bu mesaj birçok kültürel sorunun yanıtını verebilir: O toplumun konumunu, medeniyet seviyesini ve yürüttüğü tartışmaların içeriğini yansıtır.
he: Cepheler binalarınız için önemli öğeler olarak öne çıkıyor. İçle dış arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? cb: Bu ilişki önemli çünkü cephe yapının çevresi ile içindeki kontrollü alan arasındaki sınırı tanımlıyor. Cepheden söz etmek arkitektonik dilden söz etmek demek. Cephenin ana özelliği, mahremiyet ya da yarı-mahremiyet ile kamusal alan arasında sınır oluşturması. Sonuçta cephe bir binanın çehresi ve bu durum onu çok önemli kılıyor.
Arkitektonik dili kullanarak bu gibi sorulara yanıt vermek mimarın işinde önemli bir alan teşkil eder. he: Son soru Milli Reasürans Sanat Galerisi'ndeki sergi üzerine. Sergi Baumschlager Eberle'nin 2002-2008 yılları arasındaki çalışmalarına odaklanıyor. Bu tarihlerin ofisinizin geçmişi açısından önemi nedir? cb: Bu dönem yeni boyutlara, görevlere ve düşüncelere yöneldiğimiz bir atılımla şekillendi. Küresel bağlam içerisinde tasarlamak bizim için oldukça yeni. Öncesinde kendi bulunduğumuz alanda çok sayıda konut projesi yapan Avusturyalı bir mimarlık ofisiydik. 2002'de Avrupa'daki politik koşullardan ötürü bu işlerin yoğunluğu azaldı ve şimdi 2008'de Çin'de, Rusya'da ve dünyanın başka yerlerinde projeler yürüten bir ofisiz. Bu dönem gerçekten bir değişim dönemi oldu bizim için; ofisin yapılanmasını strüktürü, yönetim biçimini, iş yapma süreçlerini yeniden düzenledik. Birçok şey değişti, bunlar da bu dönemi bizim için önemli kılıyor.
TASARIM VEYA KRİZ "Teğet mi, yoksa hiç dokunmadan mı geçer?" derken, ekonomik kriz hayatımızın tam da merkezine yerleşti. Önce sadece televizyondan izlediğimiz, çok uzaklardan bir haberdi; bugün ise imalat sanayimizin %20’lere ulaşan oranlarda küçüldüğü, ihracatımızın düştüğü ve işsizliğin hızla arttığı bir Türkiye'de gündelik yaşantımızın tatsız ama sahici bir parçası oldu. Ne yazık ki beklenenden çok daha uzun bir süre de öyle kalacak gibi görünüyor. Öte yandan, doğrudan para, üretim, faiz, fiyat, istihdam, ihracat gibi ölçülebilir unsurlar aracılığıyla deneyimlediğimiz için ekonomik kriz sanki, yaşadığımız tek "kriz"miş gibi algılanıyor. Oysa tek bir kriz yok. Bir süredir birbirleriyle iç içe geçmiş pek çok kriz yaşıyoruz. Ve yaşadığımız krizler sadece ekonomik olanlardan ibaret değil. Dünyamız giderek ağırlaşan bir ekolojik krize, ekonomik olandan çok daha önce girdi. Giderek derinleşen ekolojik krizin etkisi çok daha geniş kapsamda ve kalıcı olacak. Daha yerel ölçekte ise Türkiye ciddi bir kimlik krizi yaşıyor, bu gündelik yaşamın her noktasına - kültür, sanat, ekonomi, siyaset - nüfuz ediyor. Bu ülkede yaşayan bireyler olarak aslında muhtelif ölçeklerdeki krizlere oldukça aşinayız.
MART 2009 - XXI 10
TASARIMIN ÖTE YANI...
Kriz yabancı orijinli bir sözcük, diğer birçok dilde olduğu gibi Türkçe'de de genellikle birden ortaya çıkan şiddetli değişiklik, kıtlık durumu, fizyolojik bir rahatsızlığın şiddetli tekrarı, zor bir dönem, bunalım veya buhran gibi olumsuz anlamlarda kullanılmakta. Yaygın kullanımının biraz ötesine baktığımızda ise, aslında krizin yeknasak, düzenli bir şekilde devam etmekte olan bir süreçte ani, beklenmeyen ve çoğu kez de bu beklenmedik, anlık karakteri nedeniyle olumsuz bir nitelik kazanan bir dengesizlik, altüst oluş hali olduğu söylenebilir. Diğer bir deyişle, kriz aslında sürdürülebilir olmayan her şeyin kaçınılmaz sonudur. Krizin arzu edilmeyen bir değişimin sancılı bir kırılma veya başlangıç noktası olması ve kontrolü mümkün olmayan diğer pek çok değişikliği de tetiklemesi, sürdürülebilirlik ve değişim kavramlarıyla arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor. Sürdürülebilirlik (sustainability), krizin günlük dilde ekonomi ile özdeşleştirilmesine benzer şekilde, genellikle ekoloji ile birlikle akla gelen bir kavram. Oysa sürdürülebilirlik, ekoloji ve çevre dışında, hayatın diğer bir çok alanında da kendisine anlamlı bir yer buluyor. Sürdürülebilir ekonomik büyümeden tutun, sürdürülebilir rekabet gücüne, sürdürülebilir sosyal kalkınmaya, sürdürülebilir performansa veya ülkeler, kurumlar ve insanlar arasında sürdürülebilir ilişkilere dek uzanan çok geniş bir kapsamdan bahsedebiliriz. Sürdürülebilirliğin mümkün olmaktan çıktığı noktada ise kriz başlıyor.
alpay er
www.tasarim.itü.edu.tr
Buradan tasarıma uzanırsak, yine bir tanımla başlamak gerekecek. Ancak tasarım, tanımlaması pek de kolay olmayan bir kavram. Birçok farklı tanımı var. Tasarım bir eylem, fiil olarak tanımlandığında, anlamı daima değişim ve değiştirmek ile ilgili. Nobel ödüllü
Herbert Simon'u izleyerek "Tasarım mevcut olanı tercih edilir, istenir kılacak şekilde değiştirmektir." diyebiliriz. Buradan devam edersek, tasarımın öncelikle belli bir yönü, amacı olan, sonuçta arzu edilir bir değişiklik ile sonuçlanması beklenen, planlanmış bir değişme, değiştirme eylemi olduğu sonucuna varabiliriz. Eğer kriz öngörülemeyen, kontrol dışı ve olumsuz bir değişim ise, tasarım arzu edilir sonuçlara ulaşmayı amaçlayan bir değişim bilinci ve eylemidir. Öyleyse, tasarım ve kriz değişimin iki farklı yüzüdür diyebiliriz. Olumlu yöndeki bilinçli ve sürdürülebilir değişim tasarımla, tasarlayarak mümkün görünüyor. Bu yüzden, en geniş anlamıyla tasarım, krizlere sürüklenmeden sürdürülebilir bir rekabet gücü kazanmak, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme, sürdürülebilir sosyal ve kültürel kalkınma sağlamak ve elbette doğa ile uyumlu sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak gibi hedefleri olanların da kullanması gereken bir yaklaşım ve yöntemler bütünü olarak önem kazanıyor. Ölçekler ve bazen amaçlar çok farklı bile olsa, tasarım yaklaşımı bütünsellik içinde yaşama geçirildiğinde, arzu edilen, istenilen değişikliklerin yaratılmasını ve sürdürülebilirliği sağlayabiliyor. İster bir firmanın yeni ürün tasarım ve geliştirme veya kurumsal strateji ölçeklerinde, ister doğayla uyumlu bir yaşam tarzı için sosyal veya politik ölçeklerde olsun, birbiriyle çelişen dinamikler ve gerekliliklerin yenilik ve yaratıcılık yoluyla bir üst düzeyde uzlaştırılarak, mevcut durumun sürdürülebilir, pozitif bir duruma dönüştürülmesi çabasında, tasarım kilit bir rol oynuyor. İçinde bulunduğumuz dönem, ister ekonomik ve politik, ister ekolojik ve etik perspektifle olsun, tasarım ile kriz arasındaki gerilim üzerine düşünmeye ve tartışmaya değer kılıyor. Bu her ölçekte dönüştürücü olma potansiyeline sahip güçlü bir gerilim. Tam da bu nedenle, artık durağan ve edilgen bir “tasarım ve kriz” ilişkisine değil, "tasarım veya kriz"in iradi müdahaleyi dışlamayan, dinamik olasılıklar evrenine odaklanmanın vaktidir.
söyleşİ - peyzaj mİmarlığı ve kentsel planlama
altta: Charles Waldheim'ın editörlüğünü yaptığı kitap peyzaj şehirciliği üzerine 14 ayrı makaleden oluşuyor. sağda: Peyzaj şehirciliği kavramını benimseyen projeler geliştiren West 8'in Toronto kıyı şeridine geliştirdiği fikri projesinden bir kesit.
Açık Uçlu Kentleşme Garanti Galeri ve Platform Garanti'nin ortaklaşa düzenlediği Disiplinlerötesi Konferans Dizisi kapsamında Amerikalı mimar ve teorisyen Charles Waldheim, 7 Şubat'ta Planlama, Ekoloji ve Peyzajın Ortaya Çıkışı başlıklı bir konferans verdi. Landscape urbanism (peyzaj şehirciliği) kavramının yaratıcısı olan Waldheim planlamanın artık bina bloklarına göre değil, peyzaj dokusuna göre şekilleneceğini savunuyor.
MART 2009 - XXI 12
Enise B. Karaçizmeli
ebk: Geçtiğimiz yıllarda mimarlık, peyzaj mimarlığı ve planlama arasında gelişen disiplinler arası çalışmalar önem kazanmaya başladı. Öncesinde ise meslek alanları arasındaki ayrımlar oldukça keskindi. Burada da yeni yeni gelişen bu çok disiplinli çalışma kültürü hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu birlikteliğin sebepleri ve sonuçları neler? Charles Waldheım: Son yıllarda böyle bir gelişme olduğu gözleniyorsa bence bu konuda çok da geç kalınmış değil. Tasarım disiplinleri geçtiğimiz yıllarda birçok konuda yeniden gündeme geldi ve disiplinler birbirleriyle uzlaşma yaşadı. Bu durumu öncelikle tasarım disiplinlerinin ayrıldığı zaman bağlamında değerlendiriyorum. Özellikle Kuzey Amerika'da disiplinlerin ayrıldığı dönem 1960'lara denk düşüyor. 1960’larda birçok peyzaj
mimarı, tasarımcıların problemin bir parçası olduğunu hissetti ve çevresel konularda radikal bir tavır takındı. Aynı dönemde, 1950'lerden beri kamu politikasına hizmet eden planlamanın da bu yönde gelişimi hızlandı ve 1968’de sosyal konularda söz sahibi olabilmek için ayrıştılar. Bu ayrışma eğitime de yansıdı; Toronto'da, Harvard'da ve diğer okullarda bölümler ayrıldı. Son yıllarda bölümlerin tekrar bir araya geldiğini görüyoruz; Harvard'da peyzaj mimarlığı ve planlama, 10 yıl önce tasarım fakültesine döndü ve bu gelişmeler uluslararası bir akım olarak devam etti. Burda bence sorulması gereken neden bu noktaya gelindiği. Tasarım disiplinlerinin ayrışması olumlu sonuçlar doğurmadı. Ayrışma sonucunda, çevresel konularda gerçekten iyi ama tasarım konusunda bir o kadar yeteneksiz; planlama, sosyal politika ve demografi üzerine uzmanlaşmış ama tasarım disiplinlerinin bir parçası olmayan insanlar yetişti. Mimarlıksa bu dönemde giderek artan bir hızla biçime yönelik fikirlerle meşgul oluyordu, bu uzmanlık alanları arasında bir nevi özerkliğe sahip gibi davranıyordu. Bu
ayrılıkçı durum yapılı çevreye olumlu yansımadı. Özellikle Kuzey Amerika'da, bugün karşılaştığımız problemlerin kaynağının kamu politikası, çevresel konular ve tasarım kültürü arakesitinde olduğunu keşfettik. ebk: Ekoloji ve peyzaj terimleri gündelik hayata girmeye başladıkça yakın geçmişte pek bilinmeyen bu terimlerle ilgilenen meslek dallarının da geliştiği gözleniyor. Ama bu gelişimin burada Batı'ya göre yavaş bir seyri var. Bu yüzden de peyzaj şehirciliği kavramına, sanayileşme ve kentleşmeyi geç yaşamış bir coğrafya olarak aşina değiliz ki terminolojide tam olarak karşılığının bile olmadığını söyleyebilirim. cw: Peyzaj oldukça problemli bir kategori çünkü gerçekten ne anlama geldiğini bilen çok az insan var ve farklı kültürlerde farklı anlamlar taşıyor. Bu yüzden anlamı değişkenlik gösteriyor ve geniş bir kamusal tanınırlığı yok. Tabi ki hepimiz kentin önemli bir konu olduğu konusunda hemfikiriz, bu konuda bir duyarlılık var. Peyzaj şehirciliği de problemsiz bir kavram değil ama bence ekolojik kentleşmeyle birlikte, içinde bulunduğumuz koşulları en iyi o anlatıyor.
söyleşİ - peyzaj mİmarlığı ve kentsel planlama 13 XXI - MART 2009
ebk: Peki, bu kavramın nasıl oluştuğundan bahseder misiniz? Bildiğim kadarıyla 1997'de Şikago'da Peyzaj Şehirciliği adıyla bir sempozyum ve buna paralel bir sergi düzenlediniz. Kavram, o zamandan bugüne halen tartışılıyor. Peyzaj şehirciliğinin postmodern şehirciliğin bir parçası olduğunu söyleyebilir miyiz? cw: Bu iyi bir ayrım. Benim çalışmamdan önceki kaynaklar çoğunlukla Kenneth Frampton, Rem Koolhaas, Lars Lerup, James Corner gibi Amerikan kentlerini inceleyen Avrupalı mimarların çalışmalarıydı. Dolayısıyla 1980'lerin ve 1990'ların başındaki makalelere bakarsanız Avrupalı mimar ve kent uzmanlarının Los Angeles, Houston ya da Atlanta gibi Amerikan kentlerini anlamak için öncelikle peyzajı anlamanın gerekliliğini savunduklarını görürsünüz. Bir yüksek lisans öğrencisi olarak o dönemlerde araştırma konum Amerikan kentleriydi ve ben de bu makaleleri okuyordum. Mimarlık eğitimi aldığım için peyzaj hakkında hiçbir fikrim yoktu ve bu konuda bir şeyler bilmem gerektiğini anladım.
Peyzaj şehirciliği, ilk aşamada Avrupalı mimarların Amerikan kentlerine bakıp onları tanımlama çabası; yoğunlukları azalan ve yatay düzlemde yayılan kentlerin davranışlarını tanımlamaya çalışan bir tür bakış açısı. 1980'lerde “yeni kentleşme” akımı başladı. Yeni kentleşmenin, aslında kültürel olarak muhafazakâr, Avrupa kentsel planlama tarihine yönelen, oldukça postmodern -bir çeşit tarihsel mimari kentleşmeyi savunan- bir gündemi vardı. Peyzaj şehirciliği de Amerikan kentlerinin var olan koşullarını tasvir etmesinin yanında, yeni kentleşmeye ve tüm geleneksel kent biçimlerine karşı polemik bir yanıt, eleştiri olarak ortaya çıktı. James Corner, Mohsen Mostafavi, Adriaan Geuze gibi isimlerin de çalışmalarını sundukları 1997'deki konferanstan sonra, farklı bağlamlarda kentlerin dönüştükleri biçimleri ve yeni bir tip çalışmayı ifade eden bir terime dönüştü. ebk: Bu kavram kapsamında hangi kentlerin üzerine projeler geliştirildi? Sanırım çoğunlukla Kuzey Amerika kentleri çalışılmış.
cw: Kavram Kuzey Amerika kentlerini inceleyen Avrupalı uzmanların çalışmalarından doğduğu için ilk çalışmalar Kuzey Amerika'da yürütüldü; Los Angeles, Houston, Atlanta, benim kendi çalışmamda Detroit, James Corner'ın çalışmalarında Doğu Yakası kentleri (New York, Boston, Philadelphia) yer aldı. Aslında Amerikalılar bu çalışmalara oldukça şaşırdı, peyzaj mimarları da. Hatta ilk başlarda biraz ürktükleri söylenebilir, belki hâlâ da ürküyorlardır. Zamanla kavram onlara da faydalı gelmeye başladı. Şimdilik peyzaj şehirciliğinden söz edilen yerler New York, Toronto gibi büyük kentler.
şunu söylemeliyim ki Amerika ya da Batı Avrupa'daki durumların farklı kültürlere uyarlanmaları konusunda çok dikkatliyim. Kentlerin çok hızlı büyüdüğü, çevresel ve ekolojik stratejilere ihtiyaç duyulan Asya'da, özellikle Çin'de devam eden birçok proje var. Kültürel mirasa sahip tarihi kentlerde mevcut bazı temel kurallar var; bunlardan biri, sıklıkla karşılaştığım ekonomik büyüme ve ekolojik koşulların kesişimi. Belki de kentin tarihi merkezi makul bir boyuttadır ve sürdürülebilirdir. Elbette farklı araçlara gereksinim duyulur ve peyzaj şehirciliği bu araçlardan biri olmayabilir.
ebk: Peki, genelde Kuzey Amerika kentleri için düşünülen bu tip kentleşme, İstanbul gibi köklü bir tarihe, oldukça hareketli bir topoğrafyaya sahip ve kentsel dokusu çok yoğun bir kente nasıl uygulanabilir? İstanbul'u bu gözle inceleme fırsatınız oldu? cw: İstanbul'u, Harvard ve Toronto üniversitelerinde, tezlerinde İstanbul'u çalışan öğrenci projelerinden biliyorum. Bu bana küçük de olsa bir fikir verdi. Ama
Bir kente ilk geldiğimde havaalanının ve limanın nerede olduğuna bakarım. Bunlar, bölge ekonomisinin itici güçleridir. Bu alanlara nüfusun büyümesi ve göç üzerinden bakarsanız, çoğunlukla ekolojik hikâyeler bulabilirsiniz. Çünkü büyüyen kentlerde yeni bir tür kent biçimi oluşur ve bu, merkezde gerçekleşmez. Havaalanı, liman gibi ekonomik itici güçlere baktığınızda, bugün artık kent merkezinde konumlanmadıkları ortada.
MART 2009 - XXI 14
söyleşİ - peyzaj mİmarlığı ve kentsel planlama
önceki sayfada: James Corner'ın ofisi Field Operations'ın Toronto Downsview Park için 1999'da açılan yarışmaya tasarladığı projenin vizyonu, peyzaj şehirciliği prensipleriyle örtüşüyor.
Peyzaj şehirciliği bence özel sermayenin yönettiği yerlerde gerekli. Bu yüzden bu kavramı benimseyenlerin çoğu küresel ekonomi akışından oldukça memnun. İçinde bulunduğumuz koşullarda yerel yönetimler ve devlet, her şeyi değiştirmeye eğilimli olan paraya kıyasla güçsüz. Bunun olumlu ve olumsuz yönleri var ama çok güçlü planlama kültürü olan yerlerde çok daha geleneksel yöntemler kullanılıyor. Bu konuda tek istisna Çin çünkü Çin'de devlet kontrolü var ama aynı zamanda peyzaj şehirciliği ve ekolojik kentlerle çok ilgileniyorlar. ebk: Peyzajdan planlamaya bakan peyzaj şehirciliğini plancılar nasıl karşıladı? cw: Geçtiğimiz yıllarda Harvard Üniversitesi Planlama Bölümü'ne konferans için çağrılmıştım. Plancılar biraz şaşkın, peyzaj şehirciliğiyle ilgili bir şeyler biliyorlar ama bunu nereye koyacaklarından emin değiller. Bugün birçoğu, ekolojik bölge planlaması yaptığını düşünüyor. 1968 sonrası dönemde peyzaj mimarları ve plancılar, projeleri kent planlaması doğrultusunda, ekolojik yaklaşımla tasarlama eğilimindeydi. Bu yaklaşım
bu sayfada: Bernard Tschumi'nin 1982'de açılan Paris Parc de la Villette yarışmasına Jacques Derrida ile fikir alışverişi yaparak tasarladığı park, bugün dekonstrüktivist mimari örneklerden biri.
1968'den sonra birçok yönden başarı elde etti ve uluslararası platformda oldukça ses getirdi ama bence başarısız oldu. Başarısızlığı, öncelikle “planlamama” kararı almamızla ilgili ki bu da ekonomik koşullarla bağlantılı. Kuzey Amerika'da gerçekten bir planlama yaptığımız söylenemez, kentler ekonomik süreçlerin birer sonucu. Peyzaj şehirciliği öncelikle, “Bu zaten 30 yıldır yaptığımız şey değil mi?”yi sordu. Sonraki soru ise “Eğer değilse, neresi farklı?”. ebk: Peyzajın kentleşme ve mimaride ele alınışının son yıllarda değişmesi de sanırım peyzaj şehirciliği kavramına zemin hazırladı. Makalelerinizde bu değişimden bahsederken Paris Parc de la Villette yarışmasından sıklıkla bahsediyorsunuz. Tschumi ve Koolhaas'ın projelerini, bu yaklaşım farklılığının referansları olarak gösteriyorsunuz. Bu projelerin özelliğinden bahseder misiniz? cw: Parc de la Villette yüzünden başıma gelmedik kalmadı. Birçok meslektaşım yarışmanın eski haber olduğunu ve amacının da bu olmadığını söylüyor. Yarışmayı sürekli öne sürüyor olmamın sebeplerinden
biri projelerin düşüncelerde bir kaymaya sebep olması. Başvuru yapan 300 projenin neredeyse hepsi peyzajı, kentin dışında güzel bir ortam olarak farz ediyordu. Şartnamedeki ihtiyaç programı çok bürokratik ve detaylıydı. Çoğunluk bu programın doğru olduğunu sandı ve çok güzel parklar, harika peyzajlar tasarladılar. Yalnızca iki proje, peyzajın önemli olmasının sebebinin program değişikliğine izin vermesi olduğunu iddia etti ve programa karşı çıktı; “Bugün, 1982'de ne biliyorsak bilelim, 2009'da yanlış olacak çünkü bu kentlerin işleyiş biçimi değil, programlar sürekli değişir” dedi. Hem Tschumi hem de Koolhaas farklı şekillerde, peyzajın güzel olduğu, yeşil olduğu ya da havayı ve suyu temizlediği için değil, kent programının değişimine bir model oluşturduğu için önemli olduğunu savundu. Bu durum peyzaj şehirciliğinin kaynaklarından biri. Çünkü bu fikri savunanlar, peyzajda program değişikliğini keşfeden mimarlardı. Bugün Adriaan Geuze, James Corner gibi peyzaj şehircileri de çok benzer şeyler söylüyorlar. Mimarlar peyzajda program değişimini keşfettiler.
Koolhaas, Geuze, Corner gibi teorisyenleri okursanız, belirsizlik, akış, açık uçluluk, açık sistemler gibi terimlere sıklıkla rastlarsınız. Parc de la Villette, mimarların açık uçluluğun aslında bir avantaj olduğunu kavradıkları ilk örneklerden biriydi, bu yüzden sürekli bahsediyorum. Açık uçluluk ve belirsizlik üzerine bu bahsettiğim programla ilgili olanın yanında ekoloji hakkında da bir tartışma var. Batıda yeni bir Central Park yapmaya yetecek kadar bütçe yok artık. Peyzaj şehirciliğini temel alan projelere baktığınızda, esas iddialarının ekolojinin, maliyetini karşılayabileceğimizden daha karmaşık bir park yaratmasına olanak tanımak olduğunu görürsünüz. Bunun için doğal sistemlerin daha açık olmasına, müdahale etmeden, kendi kendine karar vermesine izin verilir. Ekolojiyi, karmaşayı büyütmesi, gelecek koşullara bir şekilde yanıt verebilmesi için serbest bırakıyoruz. Yani hem program hem de ekoloji yönünden esas konsept belirsizlik. Bu fikir peyzaj şehirciliğini, kurallar koyan, binaların nasıl görüneceğini belirleyen postmodern şehircilikten ayırıyor.
MART 2009 - XXI 16
Esİn Veren Teknolojİler
altta: Potter an Soar firması tarafından üretilen tel ağ sağda üstte: Tel ağı tavana uygulayarak tesisatı kapamak olanaklı sağda ortada: Tel ağın duvar uygulaması sağda altta: Yangın merdivenlerinin etrafını kapatmak için de tel ağlar kullanılıyor.
Bakırdan Ağlar Örmek Bakır tellerin farklı renklerde silikon ile kaplanması ve örülmesi ile üretilen tel örgüler bina, mekân ve ürün ölçeklerinde farklı kullanımlara olanak sağlıyor. Osman Can Özcanlı
Fotoğrafta görmüş olduğunuz kumaş, silikon ile kaplı bakır tellerden örülmüş. Bakır telleri farklı renklerde silikonla kaplama olanağı tel örgünün kullanım alanını oldukça genişletiyor. Tel örgüler, mimari ve mobilya tasarımı alanında yıllardır farklı şekillerde kullanılıyor. Bu yeni kullanım şekli ise tasarımcılara yeni bir kapı daha açıyor.
Silikonun en önemli özelliklerinden biri ısıya ve her türlü kimyasal maddeye dayanıklı olması. Bu sayede, metal örgüler ısıya, kimyasallara, neme ve diğer doğal koşullara karşı çok daha dayanıklı oluyor. Bu balık kılçığı tel örgülerin stokta dört farklı rengi bulunuyor. Ayrıca, malzeme müşterinin tercihine göre farklı renklerde de üretilebiliyor. Bunun dışında, farklı görsel etkiler yakalayabilmek adına, paslanmaz çelik ve pirinç gibi teller de bu silikon kaplı bakır teller ile birlikte
-örneğin; paslanmaz çelik teller yatay eksende ve silikon kaplı renkli bakır teller düşey eksende olacak şekildeörülebiliyor. Tel örgüler ile yangın merdivenlerinin etrafını kaplayarak merdivenleri kullananları korumak ve mimari açıdan renkli ve farklı bir görsel etki yakalamak olanaklı. İç mekânlarda tavanları kaplayarak tesisatı saklamak da olanaklı. Ürün ölçeğinde ise, örneğin daha dayanıklı mobilyalar üretmek için kullanılabilir.
söyleşİ - ürün tasarımı MART 2009 - XXI 18
BASİT, YALIN, GÜNLÜK Kale Seramik için karo tasarımları gerçekleştirecek olan Fin tasarımcı Harri Koskinen, bu işbirliği için İstanbul'daydı. Kendisiyle tasarıma bakışı ve bunun yansıdığı kimi ürünleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Tuçe Yasak
ty: Ürünlerinizi, ilk bakışta, “İskandinav tasarımının örnekleri” olarak tanımlamak olanaklı. Bu anlamda tasarımlarınız köklerinizden nasıl besleniyor? Harrı Koskınen: Benim için başlangıç noktası, Fin ve İskandinav tasarımını nasıl anladığımız. Bu, tasarımın özünü oluşturuyor. Her şeyi sadeleştirmek ve malzemeleri üzerlerine bir şey eklemeden, olduğu gibi kullanmak çevremizi inşa etmek ve sorunlara basitçe çözüm üretmek için doğal ve anlaşılır bir yöntem. Müşteriler ile işbirliği başladığında ürünlerini, sınırlarını ve bütçelerini anlamak
önemli. İskandinav tasarımı bu şekilde basit ve yalın, her şey kendiliğinden gelişiyor, ben de farklı olmam gerektiğini düşünmüyorum. ty: Tasarım süreçlerinizde öncelik verdiğiniz ölçütlerden bahseder misiniz? Ürünlerinizde hangi öğeler ön plana çıkıyor? hk: Ürünlerimi birilerinin bakması için değil, günlük yaşamda kullanılması için tasarlıyorum. Bu anlamda, bakmak ve deneyimlemek tamamen farklı. İşlevsellik ve biçim bir arada ürüne dair her şeyi tanımlıyor. Tasarımın farklı alanlarında çalışıyorum, bu nedenle birçok öğeden bahsetmek olanaklı. Ürün tasarımına odaklanacak olursak müşterinin gereksinimleri, talepleri, hali hazırda kullandıkları malzemeler önemli. Hedefi ve neden birlikte çalıştığımızı anlamaya çalışıyorum.
ty: Çocuk mobilyasından ses sistemlerine farklı alanlarda tasarım yapıyorsunuz. Ayrıca ürünlerinizde ahşaptan cama, farklı malzemeler de kullanıyorsunuz. Bir endüstriyel tasarımcı olarak uzmanlaşmaktan ziyade, çeşitliliği tercih ediyorsunuz. hk: Ben bir tasarım ofisinin parçası olarak çalışıyorum. Farklı müşterilerim oluyor. Ofisimde üç ürün tasarımcısı daha çalışıyor. Bu nedenle ürünler ve malzemeler çeşitleniyor. Örneğin, Fin ses sistemleri üreticisi Genelec için 10 yıl önce çalışmaya başladım. O zamanlar hoparlörlerin tümü siyah basılmış MDF'den yapılıyordu ve tüm firmaların ürünleri aynı görünüyordu. Parçaları ve ses kaliteleri değişse de tüm hoparlörler aynı görünüyordu. Genelec en yüksek kaliteli ürünleri üretiyor olmasına rağmen bu kaliteyi ürünlerinin görüntüsü ile
bu sayfada solda: Vakio Suomi, kol saati, Issey Miyake, Seiko Instruments Inc. üretimi, 2005 solda altta: Barbekü aletleri, Hackman, 2000 altta: Oslo, kalemlik, Danese Milano, 2003 en altta: Float, sandalye, sehpa, Cassina IXC, 2006
özellikleri olan ve blok camdan üretilen bir ürün.
alıyordu ve firma sahibi yalnızca dostları ile çalıştığını söyleyerek benimle ilgilenmedi. Sonra, ben de ofisimin adını “Sanayi Dostları” koydum. Komik olan şu ki, üç yıl sonra Iittala firmasının sahibi kim olduğumu hatırlamaksızın benimle iletişime geçti.
söyleşİ - ürün tasarımı
karşı sayfada solda üstte: Block Lamp, Design House Stockholm, 1996 solda altta: Genelec 6010A, hoparlör, Genelec, 2008 sağda: Genelec 5040A, subwoofer, Genelec, 2008
19 XXI - MART 2009
kullanıcılarına anlatmıyor, yalnızca fiyatları yüksek. Sonra alüminyum ile çalışmaya başladık, simetrik olmayan kılıflar tasarladım hoparlörler için. Bu tasarımla ama aynı elemanlarla, MDF kullanılan ürünlere göre daha iyi akustik sonuçlar elde ettiler. Böylece malzemeyi değiştirmek için görüntünün dışında geçerli nedenleri oldu ve alüminyum kullandığımızdan üç boyutlu ürünler tasarlayabildik, biçimsel olarak kutuların ötesine geçebildik. Tabi, bu arada ben de Genelec ile olan işbirliğimiz sırasında müziğin nasıl inşa edildiğini, sesin davranışıyla ilgili bazı doğa kurallarını öğrendim. ty: Block Lamp (Blok Lamba) yaklaşık 10 yıl önce tasarladığınız, ikonlaşmış hatta sizin kendinizden çok daha fazla tanınan bir ürününüz. Bir ürünü ikon
yapan nedir sizce, neden geçtiğimiz 10 yıl içerisinde tasarlamış olduğunuz başka ürünler değil de Block Lamp? hk: Bu lambayı üniversitede öğrenciyken, 1996 yılında tasarladım ve 1998 yılında üretildi. Bu ürün farklı çünkü öğrenci projesi aslında. Bir cam dersimiz vardı, cam tuğla ile daha önce yapılmamış bir şey yapmamız isteniyordu, ben de ampulü cam küpün içerisine yerleştirerek bir aydınlatma elemanı tasarladım. Bu insanların ilgisini çekti ve yaklaşık 60 parça üniversite atölyesindeki insanlara sattım. Sonra İsveç'ten Design House Stockholm firması bu ürünle ilgilendi. Ürünün ilgi çekmesinin nedeni ampulün bir cam küp içerisinde olmasıydı ama beni asıl heyecanlandıran, kullanımın gerçekten kolay olmasıydı, odada istediğiniz her yerde konumlandırabiliyorsunuz, farklı
Aslına bakarsanız bir öğrenci projesi olarak ve üretileceği düşünülmeden tasarlandığı için hâlâ işlevsel problemleri var. Üst parça hareketli olduğundan birisi lambaya çarptığında içindeki ampul kolayca kırılabilir. Ampulün harcadığı enerjinin yarısı ışık, diğer yarısı ısı olarak ortama geri dönüyor. Bu sebeple lamba çok ısınıyor ama aynı zamanda ortamı da ısıtıyor. ty: Ofisinizin adı “Friends of Industry” (Sanayi Dostları) nereden geliyor? hk: İsmin ardında gerçek bir hikaye var. 1999 yılında portfolyomu yanıma alarak, Milano Mobilya Fuarı'na gittim. Iittala firmasının standına gittim. Firmanın kataloğunda Marc Newson'un işleri yer
ty: Şu anda Kale Seramik ile olan işbirliğiniz sebebiyle İstanbul'dasınız. İlk kez bir Türk firması ile işbirliği yapıyorsunuz, ancak seramik size yakın bir malzeme. Bu yeni deneyimden bahseder misiniz? hk: Temelde bir farklılık yok, yalnızca pazarlar farklı. Ayrıca Kale Seramik ile dünya pazarını, Amerika ve Avrupa'yı hedefleyen ürünler yapıyoruz. Ama tabi bu ülkenin köklü bir seramik işleme tarihi var ve bu ayrı bir mesele. Ben de bu alana yeni bir perspektif getirmeyi umuyorum.
yayın - web MART 2009 - XXI 20
XXI BLOG YUVASI YAYINDA XXI'in bir projesi olan ve mimarlık ile tasarım disiplinlerine odaklanan blogları bir çatı altında toplamayı hedefleyen XXI Blog Yuvası www.blogyuvasi.net adresinde yayında. XXI olarak beş yılı aşkın süredir mimarlık ile farklı tasarım alanlarını bir çatı altında yan yana getiriyoruz. Bunu yaparken bir yandan her tasarım alanına hak ettiği yeri vermeye çalışırken, diğer yandan bu alanlar arasındaki etkileşimi anlamaya ve aktarmaya çabalıyoruz çünkü bizce bu alanların her biri kendi özgül yapılarıyla birer mesleki uzmanlık. XXI, bu mesleki uzmanlıkların bir araya geldiği durumlara sayfalarında yer verirken, tasarımlararası fikrinine de vurgu yapıyor. Diğer yandan, bugünün koşullarında internetin sunduğu olanaklar ve ulaşabildiği kitlenin öngörülemezliği bir iletişim aracı olarak interneti çok heyecan verici kılıyor. Web 2.0'dan bahsedilmeye başlandığında, bunun internet ortamına etkilerinin neler olacağını kestirmek de kolay değildi. Bugün baktığımızda ise, bireyin edilgen
bir kullanıcı olmaktan çıkıp, yazar/ editör olarak karar verici, seçici konuma gelmeye başladığı bu “yeni internet”in potansiyellerini daha iyi görebiliyoruz. XXI Blog Yuvası bu iki durumu, yani hem tasarımlararasına yaptığı vurguyu hem de web 2.0'ın daha aktif kullanıma teşvik etmesini, bir arada değerlendiren bir internet projesi. XXI Blog Yuvası'nda birbirinden bağımsız (ve çoğunlukla habersiz), ürettikleri ile ilgili nitelik dertleri olan ve bunları başkalarıyla paylaşmaya açık insanları bir blog ağı oluşturarak bir araya getiriyoruz. Bu sayede okuyucuların yazarlara dönüşmeye başladığı bu yeni internet dünyasının potansiyellerini birlikte değerlendirebileceğimizi ve XXI'in mottosu haline gelmiş olan “tasarımlararası” kavramını somutlaştırmayı düşünüyoruz. XXI Blog Yuvası'na dahil olan bloglar kentsel tasarım, peyzaj mimarlığı, mimarlık, iç mekân tasarımı, endüstriyel tasarım, görsel
iletişim tasarımı, grafik tasarım, moda tasarımı dallarından biriyle etiketleniyor ve böylelikle kullanıcıların ilgi alanlarına yönelik başlıklara kolaylıkla erişimleri sağlanıyor. İlgi alanlarını seçen kullanıcı o dallardaki blogların başlıklarını liste halinde görebildiği gibi, popüler başlıkları da izleyebiliyor. Böylelikle XXI Blog Yuvası kullanıcılarının takip ediyor olduğu başlıkları ön plana çıkararak kullanıcılarını etkin bir konuma taşıyor. Sürekli evrilebilecek bir altyapıyla kurgulanan XXI Blog Yuvası, gerek etiketlerin gerekse yuvaya dahil olan blogların çoğaltılabileceği bir sisteme üzerine kurulu; böylelikle web sitesi kullanıcıların da katılımıyla kendini sürekli yenileyebilecek. Diğer yandan XXI Blog Yuvası'na dahil olarak blog yazarları hem diğer blog yazarlarıyla hem de daha geniş bir okur kitlesiyle bir araya gelme fırsatı yakalıyor. XXI olarak bu olanağı sunarken, XXI Blog Yuvası projesinin katılımcıları ve takipçileri ile her geçen gün zenginleşerek ilerlemesini umuyoruz.
bu sayfada üstte: Maarten Vanden Abeele'nin kısa filminden bir kare sağda: Rubens Meydanı, Knokke, 2000-2004, fotoğraf: © Kristien Daem
MART 2009 - XXI 22
sergİ - mİmarlık - brüksel
karşı sayfada solda: Brüj Konser Binası, 1999-2002, fotoğraf: © Kristien Daem sağda: Flanders'ın güneyindeki ahşap kulübe, 2001-2002, fotoğraf: © Kristien Daem arka sayfada solda üstte: Eski bir mandıradan müzisyenler için misafirhaneye, müzik odası ve kütüphaneye dönüşüm projesi, Gaasbeek, 2001-2004, fotoğraf: © Kristien Daem solda altta ve sağda: Sergi salonundan görünümler, fotoğraflar: Aslı Çiçek
RİTMİK ADIMLAR BOZAR'daki Pacing through Architecture (Mimarlığı Adımlamak) sergisi Robbrecht & Daem Architecten'in 34 yıllık çalışmalarını film, eskiz, çizim gibi araçlarla sunarken bir yandan da ofisin işlerinde ön plana çıkan ritim olgusunu vurguluyor. Aslı Çiçek
Derinliği genişliğinin iki katı, ferah ama loş bir mekânda birbiri ardına konumlanmış, yüksek tavandan sarkan halojen lambalarla aydınlatılan 11 masa, aralarına serpiştirilmiş tabureler, bunları mekânın bir yanından izleyen beş beyaz perde; mekâna yayılan kısa alkış, dalga, piyano sesleri, su şırıltısı, yaprak çıtırtısı, kalem-kağıt hışırtısı. Beyaz perdeye yansıtılan beş filmi ya da masalara iğnelenmiş kağıtları izlemeye başlamadan önce, adım atılan mekânın bir mimarlık sergisi olduğunu anlamak zor ilk bakışta. Alışılagelmiş maketler, bilgisayar perspektifleri vb sunum araçları yok bu sergide. Tavandan asılmış ekranlarda gösterilen beş kısa filmin her biri, sahil kenti Knokke’deki bir meydan düzenlemesinden ormanda saklanmış ahşap bir kulübeciğe dek uzanan ölçekte birer proje gösteriyor.
Masalardaysa kömür eskizden suluboyaya, plan-kesitten fotoğrafa ve kolaja varan sunum paleti bekliyor ziyaretçiyi. Mekânın loşluğu filmlere odaklanmayı, masaların üzerindeki kağıtları aydınlatan lambalar da çizimlere yoğunlaşmayı kolaylaştırıyor. Filmlerden yayılan seslere rağmen son derece sakin bir sergi ortamında, 34 yıl önce kurulmuş, Belçika'nın bugün belki de en önemli bürosu denebilecek Robbrecht & Daem Architecten'in çalışmaları ilk kez böylesine bütün olarak sunuluyor. 1975 yılında Paul Robbrecht ve Hilde Daem ikilisi tarafından Belçika'nın kuzeyindeki Gent kentinde kurulan mimarlık bürosu, ilk önemli çıkışını 1986’da yine aynı kentteki Initiatief 86 sergisinde, yurttaşları ressam Rene Heyvaert’in eserlerine getirdikleri sergi mekânı düzenlemesiyle yapmış. Gerek bu işin öncesi, gerek sonrasında Robbrecht & Daem’in çalışmaları dolaylı olarak da olsa her zaman sanatla ilintili olur. Mimarlık kimliğinden sıyrılmadan sanatı sergilemek, tanınmış çağdaş
sanatçılarla çalışmak ya da sanat dallarından beslenmek, büronun en bilinen özelliği olagelmiş. Initiatief 86’yı izleyen işler arasında, 1992 Documenta'sına önerdikleri AUE Pavyonu uluslararası -alcakgönüllübir ün getirmiş, 1990’ların sonunda birbiri ardına kazandıkları kültür yapıları yarışma projeleriyle (ve bunların uygulamalarıyla) Avrupa’da kendi nesillerinin en tanınmış büroları arasında sayılmaya başlanmışlar. Kültür binaları arasında ilk çıkış yapan projeleri Brüj’ün simgelerinden biri haline gelmiş Concertgebouw, yani konser binası. Brüksel'de Art Nouveau akımının en önemli temsilcilerinden Victor Horta’nın hayatta kalabilmiş ender kamu yapılarından olan labirentimsi BOZAR binası (eski adıyla Palais de Beaux Arts, Güzel Sanatlar Sarayı), Robbrecht & Daem’in sergisiyle başlayan mimarlık sergileri serisine sürekli ev sahipliği yapacak. Brüksel'i ikiye bölen kot farkına dayanan bu karmaşık yapıda iki konser salonu ve ana sergi salonunun dışında
Girişin hemen yanında yer alan ilk film, Brüj Konser Binası'na ait. Binanın çevresinden kareler, kentteki biçimlenişini; sahnenin ve orkestranın konsere hazırlanışı ve konserin sonundaki alkışlarla ise yapının işlevini dolaylı bir biçimde ve kullanımdayken izleyiciye aktarıyor. İkinci beyaz perdede ormanın içine saklanmış ahşap bloklardan yapılmış kulübeye, yağmurlu bir günde ormanda dolaşan köpeğin telaşlı adımlarını izleyerek varıyoruz. Kulübenin sobası gösterilerek değil, yanan odunun çıtırtısıyla bu mimari öğenin varlığı aktarılıyor. Üst üste geometrik bir biçimde yığılmış ahşap blokların yakın çekimi, aynı zamanda bu küçücük binanın nasıl inşa edildiğini de gösteriyor. Kulübeyi izleyen üçüncü beyaz perdede Robbrecht & Daem’in ofisini dolaşıyor kamera. Eski bir ahşap deposunu yenileyerek 2007’de taşındıkları bu yapıdaki günlük ortamı kadrajlamış Vanden Abeele. Bu filmde diğerlerine göre daha az ses efekti var, Paul Robbrecht’in eskiz yaparken mürekkepli kaleminin kağıtta kayışı ya da büroda çalışan mimarların
öğlen yemeğine eşlik eden çatal-bıçak sesleri dışında. Film kimse yokken çekildiği izlenimi vererek sabahın erken saatlerinde başlıyor ve gece karanlığının çöktüğü zamanda başa dönüyor. Dördüncü film, uluslararası ün yapmış projelerden Gaasbeek Müzik Salonu ve Kütüphanesi'ni gösterirken müzisyen Alain Franco’nun Bach çeşitlemeleri ara ara dahil oluyor görüntülere. İç mekân tavanında dahi tuğla kullanılmış olan binanın kırsal konumu, tek başınalığı ve sükuneti ön plana çıkaran görüntülerle işlenmiş. Son film ise Belçika'nın sahil kenti Knokke’de, deniz kenarındaki bir meydan düzenlemesini gösteriyor. Denizci renklerinden kare taşlarla bezenmiş, çağdaş bir kent meydanı Rubensplein. Yeraltındaki garajın girişleri de aynı fayanslarla kaplanmış, çatılarına yerleştirilmiş, Avusturyalı sanatçı Franz West’in iki heykeliyle birer kaide haline dönüşmüş. Filmde Knokke’nin ticari limanı ve kumsalına çarpan dalgalar siyah-beyaz çekilmiş, meydanın görüntüleri ise çoğunlukla renkli. Böylece meydanın “serinlik” veren, taze etkisi net biçimde hissediliyor. Meydanı go-kart ve kaykay pisti olarak kullanan çocuklarla soluklanmak, etrafı seyretmek için oturan yaşlılar arasındaki kontrast, filmin ritmini belirliyor. Vanden Abeele’nin bu beş yapıtının ortak özelliği, her birinin kendine özgü,
şaşmayan, izleyiciyi ekrana bağlayan, keyifli bir ritmi olması. Robbrecht & Daem’in Avrupa’da Alman modern dansçı Pina Bausch gibi dansçılarla yaptığı filmleriyle tanınan Vanden Abeele’yle çalışmak istemesinin baş nedeni, yönetmenin ritm duygusunu filmlerine doğallıkla yansıtmaktaki ustalığı olmuş. Bu tabii ki bir tesadüf değil, çünkü Robbrecht & Daem’in mimarisinde baskın öğelerin başında geliyor ritm. Salt aynı elemanların tekrarı değil, binalarında rastlanan cephe ya da plan ritmlerinin uyumlu kompozisyonu ikilinin çalışmalarını belirliyor. Brüj Konser Binası'nın konser salonlarındaki akustik ahşap paneller, Boijmans van Beuningen'in ritmik cephesi, orman kulübesinin tek bir ahşap blokun aynı eksen etrafında döndürülerek oluşturulan duvarı, Rubens Meydanı'nın renklerle oluşan yüzeyi ve İngiltere'de bulunan iki gözetleme kulesinin strüktüründe olduğu gibi projelerin çoğu, tek bir ilkenin tekrarlanması ve uyumlu birlikteliğe ulaştırılması sayesinde ortaya çıkan özenle tasarlanmış binalar. Büronun tasarımlarında uyguladığı bir matematiksel sistem de var. “Louie” adını verdikleri bu sistem, 3-5-7’nin katlarından oluşuyor ve tasarımlarda doğru oranı bulmaya yarıyor. Paul
23 XXI - MART 2009
Serginin belki de en önemli özelliği, Brükselli film yönetmeni ve fotoğraf sanatçısı Maarten Vanden Abeele’nin çektiği, sözünü ettiğimiz kısa filmler. Her biri yansıttığı mimariyi kendine özgü bir biçimde gösteren onar dakikalık bu beş film, Paul Robbrecht ve Hilde Daem’in yapıtlarını ince ince “belgelemek”ten çok, onlarla “çalışıyor”, yapıtların bulundukları ortama ve detaylarına yoğunlaşıyor. Böylece her biri kendi başına bir sanat eserine dönüşen filmler, izleyiciyi
kendilerine bağlayabiliyor. Gösterdikleri binaların her noktasını anlatma kaygısı taşımaktansa, binaların hikâyesini arayan görüntüler, duygusallığa kaçmadan, yapıların günlük yaşam ritmini göstererek katılıyorlar sergiye.
sergİ - mİmarlık - brüksel
birçok mekân bulunuyor; kurum da bunların hepsini değerlendirme çabasında. Robbrecht & Daem’in sergisi, aynı zamanda BOZAR’a uyguladıkları bir ekleme-yenileme projesinin ardından açılmış oldu. Avrupa'nın en geniş koleksiyonunu barındıran Belçika Kraliyet Film Arşivi, büronun gerçekleştirdiği yenileme projesiyle Cinematek adını alarak Ocak sonunda izleyiciyle buluştu. BOZAR'ın labirentimsi yapısına mevcut binanın altını “kazıp”, iki adet sinema salonunu barındıran yeni bir bodrum katı ekleyen mimarlar, Horta'nın labirentinin geleneğine sadık kalarak binaya yeni bir mekân daha katmış oldular. Robbrecht & Daem’in monografik sergisi, bodrum katında olmasa da binanın karmaşık yapısının hissedilebileceği bir mekânda yer alıyor
sergİ - mİmarlık - brüksel MART 2009 - XXI 24
Robbrecht, bu sistemi özellikle Fransız Devrimi döneminde bir anlamda keyfi saptanmış, kesinliği tartışılır metrik sisteme uymadığı için de tercih ettiklerini söylüyor; örneğin sistemde 100 sayısına ve katlarına ulaşmak söz konusu değil. En az bu ritm “saplantısı” kadar, renk kullanımında da çekimser olmamalarıyla tanıyor Robbrecht & Daem’in çalışmaları. Sözü geçen tasarımlardaki güçlü renk kullanımı konumlandıkları çevreye yönelik -kişiselgözlemlerden doğmuş. Örneğin İngiltere'deki High Views Gözetleme Kuleleri, yörede görülen kuşların renklerinin analizinden türemiş. Bu ve benzeri esin kaynakları, sergideki 11 masanın üzerinde izlenebiliyor. Paul Robbrecht’in serbest el kömür, mürekkep, kuruboya ya da suluboya çizimleri (ki aralarında ofisin şu anda çalıştığı Anvers Hayvanat Bahçesi genişletme projesine ait maymun portresi de bulunuyor) büronun tasarım süreçlerinin başlangıcını anlatırken, bazen çalışmaların mimari ve uygulama çizimleri, bazense fotoğrafçı Kristien Daem tarafından çekilmiş mekân fotoğrafları, projelerin vardığı noktayı
belgeliyor. Bu bağlamda gösterilen 30 proje, farklı şekillerde de olsa kendini net bir biçimde anlatabiliyor. Projenin kağıda ilk dökülüşünden vücut bulmuş haline kadarki her adımını değil, ortaya çıkan sonucu belirleyen esin kaynaklarını, etkenleri sunmayı seçmiş Paul Robbrecht ve Hilde Daem. Böylece kendiliğinden bir çeşitlilik oluşmuş, tekdüzeliğin tuzağına düşmemiş sergi. Serginin tanıtımı amacıyla yayımlanmış taze bir söyleşide* Paul Robbrecht, öğrenciyken mimarlığı bir masanın ardında tek başına çizim yaparak ve binaların bu çizimlerden hayata "zıplayarak" oluşacağını sandığını anlatıyor. Bugünse mimarlığın, zorlu süreçlerinden dolayı bir takım işi olmasına sevindiklerini, mesleğin böylece birçok başka disiplinle diyalog kurmasından zevk aldıklarını söylüyor. Bu disiplinler arasında yukarıda değindiğim sanat-mimarlık ilişkisi hiç kuskusuz Robbrecht & Daem’in en yoğun olarak odaklandığı nokta. Baroktan 20. yüzyıl sanatına dek geniş bir paletten fırçalarına örnekler çalarak kompleks ama anlaşılır, sade ve ince tasarımlar yaratıyor ikili.
Sadece sanattan esinlenmek değil, sanatı bire bir tasarımlarına dahil etmek Robbrecht & Daem’in en değer verdiği tutum. Ölçek ne olursa olsun, ikili nerede fırsat yakalarsa sanatçılarla tasarımın oluşumu sırasında çalışmaya gayret ediyor. Bu tutumun en başarılı örnekleri, her biri özenli mimari projeler olsa da sanatçıların katkılarıyla sıra dışı bir görünüm kazananlar: Franz West’in Rubens Meydanı'na katkısı olan heykeller, Cristina Iglesias'ın Anvers’teki Leopold de Wael Meydan Düzenlemesi'ne tasarladığı yaprak motifli beton plakalardan oluşan "Derin Kuyu" ve aynı kentteki Katoen Natie firmasının yönetim binasına kondurduğu çatı penceresi şapkalar, Brüksel’deki bir sanat galerisinin en üst katındaki terastan caddeye yönelen Isa Genzken’in Kamera isimli yerleştirmesi çerçeve. Mimar ve sanatçının birbirinin rollerini üstlenmeye kalkışmadan, birbirine özenmeden ürettikleri bu çalışmalar, belki de Robbrecht & Daem’in en özgün işleri.
yöntemlerinin mobilyadan binaya, binadan kent ölçeğine nasıl aynı rahatlıkta ve özgüvenle hareket ettiğine de ışık tutuyor bir bakıma. 34 yıllık birikimin Paul Robbrecht ve Hilde Daem ikilisini nasıl olgunluk dönemine taşıdığı, tasarımları kadar sade ama sağlam, yapmacıksız ama özenli ve zengin içeriğinden beslenen sakinliğiyle göze çarpan bu monografik sergide netleşiyor; mimarlık çizimlerinin, desenlerinin, görüntülerinin ve seslerinin arasını sükunetle “adımlayarak”. * Belçika mimarlar odası yayımı olan A+'ın Mart 2009 sayısı için S. Devoldere ve I. Strauven tarafından yapılan söyleşi Sergi adı: Pacing through Architecture: Robbrecht & Daem Architecten (Mimarlığı Adımlamak) Adres: BOZAR - Centre for Fine Arts / Rue Ravensteinstraat 23 1000 Brüksel - Belçika Bilgi için: +32 (0)2 507 82 00 Tarihler: 13 Şubat - 19 Nisan Ziyaret saatleri: Pazartesi hariç her gün 10:00 -18:00 Ücret: 5 Avro, 26 yaş altı 1 Avro
BOZAR’daki sergi, büronun oturmuş tasarım ilkelerinin ve çalışma
Katalog: Verlag der Buchhandlung Walther König, 216 sayfa, tanıtımı 26 Mart’ta yapılıyor.
KENDİNDEN ÖRGÜTLENMEYİ TASARLAMAK, DEĞİŞ TOKUŞU TASARLAMAK
KÜÇÜK MÜDAHALELER
Kendinden örgütlenme son birkaç onyıldır üzerine dikkat çekilen bir terim, ama sanat dünyası ve çözümsel tasarım dahilinde en ufak izine rastlanmıyor. Kendinden örgütlenme, günlük yaşantılarımızda çok yaygın olan ama hâlâ nadiren tanınan bir öğe olduğundan, aslında doğal olarak ait olduğu bir bağlam olan popüler tasarım dünyasından henüz çok az ilgi gördü. Kendinden örgütlenme, merkezi bir kontrol sistemi olmaksızın temel etkileşimlerden ortaya çıkan bir karmaşa biçimi. Bunun örnekleri, bir kraliçesi olmasına rağmen lideri olmayan karınca yuvalarında bulunabilir. Bu kendinden örgütlü ve yatay etkileşim sistemlerine “pazar” denirken, tam tersine merkezden idare edilen ve yukarıdan aşağı işleyen sistemler "katedral" olarak adlandırılıyor. Pazarlar, lineer komuta zinciri ya da hiyerarşik organizasyon modelleri kullanmaz, bunun yerine basit kural ve protokollere uyan ve yerel olarak düzenlenen küçük etkileşimlere dayanır. Ulus devletler, ordular, okullar, sanayiler ve ticari kurumlar gibi "katedral" sistemlerin yapılandırılması çok fazla planlama ve mühendislik gerektirir. Son yüzyıllarda bunların yapılandırılması için gerekli araçlar üzerine derinlemesine çalışıldı. Tasarım alanında da çizgisel ya da hiyerarşik süreçleri oluşturmak ve yönetmek için birçok araç ürettik fakat nasıl pazarlar oluşturabileceğimize ya da kendinden örgütlenmeyi destekleyebileceğimize dair çok az fikrimiz var.
MART 2009 - XXI 26
Kendinden örgütlenmeyi tasarlamak için, kişi, kendi başlarına ürünlere ya da nesnelere odaklanmaktansa parçalar arasındaki karşılıklı etkileşime bakmalı ve "çarpanları" araştırmalı. Bir çarpan, bu anlamda, değiş tokuşu desteklemek için devreye giren bir kimyasal katalizör ya da bir karşılaşmaya neden olmak için devreye giren bir eleman gibidir. Kimyadan bir metafor kullanacak olursak; bir katalizör, etkileşimi kolaylaştırmak ve otokataliz bir döngüyü tetiklemek için iki kimyasal maddenin arasında ortaya çıkmayı hedefler. Bu, yalnızca kendi kendini harekete geçiren değil, aynı zamanda devam da ettiren, karşılıklı olarak teşvik eden, kendinden örgütlenen yeni bir bütün şeklinde çoğalan bir yapı oluşturarak bağlantılar yaratan bir döngü. Gündelik bir çarpan ve protokol para olabilirdi; bizim için o kadar doğal ki paranın da tasarlanmış olabileceğini birkaç kişi bile düşünemiyor. Paranın çalışma prensibini anlamak için ona tasarım perspektifinden yaklaşabiliriz ve böylece, kendinden örgütlenmeyi ve çarpımı tasarım pratiği üzerinden desteklemek için bir olanak ortaya çıkarabiliriz. OTTO VON BUSCH TASARIMCI
Çoğumuz için para, değiş tokuşu kolaylaştıran günlük bir araç. Para, değeri dönüştürebilir, toplayabilir
ve katlayabilir ve çoğunluk tarafından anlaşılan bir dil konuşur. Yine de, birçok nesne türü para birimi olarak kullanılabilir, bu nesnenin sadece ticaret için kullanılabilecek kadar basit olması gerekir: tuz, abanoz ahşabı, altın ya da deniz kabuğu gibi. Ayrıca, değiş tokuş birimleri olarak kullanılma geleneğine sahip sigaralar gibi bilinçli olmayarak tasarlanmış değiş tokuş nesneleri de yaygındır. Parayla olan hemen hemen tüm gündelik ilişkilerimiz, Dolar, Avro ya da Lira gibi merkezileşmiş para sistemleri üzerinden yürüyor. Ancak bu sistemler yalnızca değiş tokuşları kolaylaştırmak için icat edilmedi. Ekonomi tarihçisi Fernand Braudel'in de belirttiği gibi para sistemleri ticari değil, politik gereksinimlerden, merkezi hükümetlerin tarımsal ve ticari sermaye fazlasını vergilendirme isteklerinden doğdu. Bu, para sistemlerinin ekonomik sermaye fazlasını toplamak, merkezileştirmek ve yeniden dağıtmak için tasarlandığı anlamına geliyor. Bu sistemler, düzgün işlemeleri için, ağırlık ve ölçü birimleri, kanunlar, yasal düzenlemeler, davranış kuralları, tahviller ve hiyerarşik bankacılık sistemlerinin kurulmasına olanak tanıyan protokoller gibi standartlaşmış ve kurumsallaşmış protokollere sıkı sıkıya bağlıdır. Bütün bu inceliğine rağmen merkezileşmiş para sistemleri içindeki para, en çok gereksinim duyulduğu yerde ve zamanda yoksunluğu çekilen bir çarpana benziyor. Para olmadan ya da değersiz bir para birimiyle iş yapılamıyor ve iş yapılamadığında insanlar iş bulamıyor ki bu da değiş tokuş için “toplu taşıma” işlevini görecek para olmadığından ekonominin olmaması anlamına geliyor. Ama normal zamanlarda ve iyi düzenlenmiş sosyal yardım sistemleri bulunan ülkelerde bile, işsizler ve yaşlılar, değiş tokuştan mahrum kalıyorlar ve iş bulamadıkları için zamanlarını ve becerilerini paraya dönüştüremiyorlar. Oysa, 30'lardaki ekonomik buhranda, yerleşik para birimleri çöktüğünde “taşıma”nın tamamlayıcı biçimlerinin oluşturulmasına yönelik birçok çözüm üretilmişti. Almanya, Avusturya ve İsviçre'de anlık karşılıklı takaslar dışındaki değiş tokuşları kolaylaştırmak amacıyla yeni, yerel para birimleri ortaya çıktı. Bu türden paralel ve yarı kurumsallaşmış protokoller genel olarak “tamamlayıcı para birimleri” olarak adlandırılıyor; ulusal para birimleri enflasyona uğradığında oluşan boşluğu doldurmak üzere piyasaya çıkıyor ve bazen yerel ya da bölgesel hükümetler tarafından düzenleniyordu. Tamamlayıcı para birimi, toplulukların yeniden kurulması, özgüvenlerinin artırılması, sosyal iletişim ağlarının oluşturulması ve kendiliğinden örgütlenme kapasitelerinin tetiklenmesi için bir araç olarak işlev görür ve yerleşik para sistemlerinin bütünleyicisi olarak var olur. Bu para birimi türü, resmi ekonominin kıyısındaki insanlara resmi olmayan iş olanaklar sağlanması için kullanılır. Öncelikli amacı, bir topluluktaki insanlar zamanlarını, fikirlerini ve ilgi alanlarını yarı resmi yollarla değiş tokuş etmeye başladığında, o topluluk içindeki etkinlikleri artıracak
ve bütünleştirecek bir araç olarak işlev görmek. Bir para birimiyle topluluk içindeki yetki ve yeteneklerin daha geniş kapsamlı olarak tanınması sağlanarak bu değiş tokuşlar tetiklenebilir, çoğaltılabilir ve türetilebilir.
tamamlayıcı bankacılık sistemleri de bu gibi sorunların çözümünde hayati olabilir. Tamamlayıcı para birimi modelleri henüz emekleme döneminde olsa da gelecekte sürdürülebilir sosyal değişim ve gelişim konuları önem kazandığında büyük olasılıkla vazgeçilmez araçlardan biri haline gelecek.
küçük müdahaleler
Karşılıklı takastan farklı olarak tamamlayıcı para birimi kullanıcıları, herhangi bir kullanıcıdan aldıkları krediyi bu iletişim ağı içindeki herhangi başka biriyle harcayabilirler. Genellikle paralel bir fatura sistemi yeni para birimini temsil eder; oysa, diğer sistemler kütük tutar ya da kayıtları bilgisayara girer.
27 XXI - MART 2009
Topluluk tabanlı tamamlayıcı para birimlerinin farklı nedenler için tasarlanmış birçok farklı türü bulunuyor ancak bunların çoğunluğu servislerin dolaylı olarak değiş tokuşuna olanak tanıyan faizsiz yerel kredi sistemleri. En basit örneklerinden biri Amerika'daki TimeDollar; burada katılımcılar bire bir olarak iş saatlerini değiş tokuş ediyor ve bir yandan da krediler ve borçları içeren bir kayıt defteri tutuyorlar. Hâlâ işleyen en eski sistem ise Zürih'teki, 1934'ten beri var olan WIR. En çok tartışma ise LETS'in (Local Exchange Trading System - Yerel Değiş Tokuş Ticareti Sistemi) detaylandırılmasında yaşandı. Diğer para birimi örnekleriyse Ithaca Hours ve İngiltere'de yeni kurulan Lewes Pound. 1971'de Brezilya'daki Curitiba Belediyesi, otobüs jetonlarını para birimi olarak kullanarak kentteki iki ana sosyal sorunu çözmeyi hedefledi. İnsanlar çöpleri toplayarak ve ayrıştırarak, yani sokakları temizleyerek jeton kazanırken bir yandan da evden işe gidiş gelişlerini karşılıyorlardı; para ve ulaşım tek bir çarpana dönüşüyordu. Değiş tokuş protokollerini türetmenin diğer biçimleri yerel sadakat kartları (süpermarketlerin kendi müşterilerine, bünyelerindeki indirimlerden ve benzeri olanaklardan yararlanmaları için sağladığı kart) gibi bir kuruma ait araçlar. Yerleşik kredi kartları ya da havayolu şirketlerinin puan kazanma sistemlerine benziyor ancak onlardan farklı olarak yerel harcamaları destekliyor ve böylelikle yerel pazarların canlandırılmasını amaçlıyor. Tüm bu sistemler yerel pazar benzeri mikro ekonomileri teşvik etmeyi amaçlıyor ve topluluk içindeki değiş tokuş değerlerini korurken bir yandan da tamamlayıcı değiş tokuş araçları olarak işlev görüyor. Tasarımcılar olarak bizler sosyal ilişkileri tartışmak ve onlar hakkında yeniden düşünmek konusunda ciddiysek, ürünlerimizi, hizmetlerimizi ve fikirlerimizi sunduğumuz ortama hitap etmeliyiz. Kendimizi düzenleme, örgütlenme ve türetme meselelerine adamamız gerekiyor çünkü güçlenmenin ve kendini kontrol etmenin anahtarları bunlar. Bu, aynı zamanda ekonomilerin işleme biçimlerinin para sistemleri gibi en basit bileşenlerinin dahi yeniden ele alınabileceği ve onlarla deneyler yapılabileceği anlamına geliyor. Grameen Bank tarafından geliştirilen ünlü mikro krediler gibi
en üstte ve ortada: Ithaca Hours para biriminin banknotları üstte: Ithaca Hours ile ilgili çizgi roman
MART 2009 - XXI 28
sergİ - çağdaş sanat - İstanbul
sağda: Köprüdeki Dört Figür, William Kentridge, 2001. Bronz Heykel, edisyon 4/7, CAP Koleksiyonu. en sağ sırada: ...Gri ve Tehditkar Bir Denizin Öfkeli Yüzeyinden Bana Seslenirken, Kara Walker, 2007. Renkli video, sesli, 5 parça, entalasyon, 11', Sikkema Jenkins&Co.'nun izniyle altta: On Dakika Mozart, Lotte Reiniger, 1930. Film fonu,Tübingen Kent Müzesi Koleksiyonu.
ALAYCI DURUŞLAR, KARŞITLIKLARIN DENGESİ 6 Mayıs'a kadar İstanbul Modern'de görülebilecek olan Gölgeye Övgü sergisi, sanatsal üretimleri gölgeden ve gölge tiyatrosundan biçim, içerik ve kurgu bakımından oldukça etkilenmiş sekiz çağdaş sanatçının ve iki önemli sinemacının işlerini izleyicilerle buluşturuyor. Burcu Yançatarol
Gölge, övgüyü hak eder. İçerikle siluet arasında kurduğu organik bağlar sorgulattığı ve söylenmek istenenle istenmeyen arasında gerilim hatları yarattığı için... Kararlı ve alaycı duruşuyla gölge, gölgesi olduğu “şeyin” görünürlüğünü azaltırken içeriğini dekonstrüksiyona uğratan bir araç olarak sanatçıya kendini sunar. Işıkla kardeşliğinden doğan hareketliliği ve devingenliğiyle temsil ettiği şeyden bağımsızlaşır, çelişkileri sever. Geleneksel gölge tiyatrosu ise, karşıtlıklar, aşırılıklar ve alaycılıkla örülü
bir denge oyunudur. Kurguda hem biçimsel hem de kavramsal bir altüst etme çabası içerir, olanakları sınırsızdır. Gölgeye Övgü sergisi, sanatsal üretimleri gölgeden ve gölge tiyatrosundan biçim, içerik ve kurgu bakımından oldukça etkilenmiş sekiz çağdaş sanatçının ve iki önemli sinemacının işlerini izleyicilerle buluşturuyor. Türk ve Yunan kültürlerinde paralellikler gösteren geleneksel gölge tiyatrosunun, özellikle de Karagöz veya Karaghiozis karakterinin etrafında kurgulanan sergi, köklü bir kültürel miras üzerinde yükselen çağdaş yorumlar arasındaki bağları vurgulamayı hedefliyor. İşleri serginin büyük bir bölümünü oluşturan Afro-Amerikalı sanatçı Kara
Walker, siyah fon kağıdını keserek anlattığı cinsellik, sapkınlık, kölelik, ırkçılık ve toplumsal cinsiyet içerikli tarihsel ve kurgusal hikâyelerinde, gölgenin alaycılığını ve keskin dilini araçsallaştırarak karakterlerinin konturlarına yüklüyor. Amerika tarihinin dile getiremediği hikâyeleri, yine bu baskın söylemin yarattığı basmakalıplar üzerinden geri püskürten Walker, son yıllarda kağıt kesmeden gölge tiyatrosuna geçiş yaparak, hikâyelerini yine kağıttan kestiği hareketli kuklalarla perde arkasından anlatıyor. Atlanta Savaşı: Arzunun Alevlerindeki Siyahi Bir Kadının Öyküsü (1995) gibi klasik siluet işlerinin ve İnsanlığın Tüm Irklarının İyiliği Adına (2002) gibi kağıt siluetleri renkli projeksiyonlarla birleştiren işlerinin yanı sıra,
sergİ - çağdaş sanat - İstanbul
altta: Köy Doktoru, Katariina Lillqvist, 1996. Kukla animasyonu, DVD, 16', Finlandiya Film Vakfı'nın izniyle, İstanbul Modern'deki Gölgeye Övgü sergisinden görüntü. solda: Geçit, William Kentridge, 1999-2000. Bronz heykel, değişken boyutlar, CAP Koleksiyonu, İstanbul Modern'deki Gölgeye Övgü sergisinden görüntü. solda altta: Atlanta Savaşı, Arzunun Alevlerindeki Siyahi Bir Kadının Öyküsü Üzerine Bir Yeniden İnşa, Kara Walker, 1995. Kağıt Kesme, değişken boyutlar, Gandar Koleksiyonu, İstanbul Modern'deki Gölgeye Övgü sergisinden görüntü.
29 XXI - MART 2009
sergilenen Sekiz Olası Başlangıç ya da Siyahi Amerika’nın Yaratılışı (2005) adlı kukla oyununda, ruh verdiği siluetlerle ve onların anlattıkları rahatsız edici hikayelerle kurduğu bağı, gölge oyununda karakterleri oynatan bir Hayâlî olarak bizlere gösteriyor. Gölgenin tipolojiler yaratma, mekân algısını değiştirme, devinme ve biçim değiştirme gibi niteliklerini eserlerinde araçsallaştıran ve gölge oyununa doğrudan göndermeler yapan sergideki bir başka önemli isim Güney Afrikalı sanatçı William Kentridge. Kentridge, siluet tekniğini kullanarak ürettiği insan heykellerinden Mozart’ın Sihirli Flüt’ünün minyatür bir tiyatro sahnesinde sergilenen kısaltılmış ve yeniden yorumlanmış versiyonuna, sahnede ışığın ve tabi ki gölgenin
devinimini ve yörüngesini takip ettiren çizim ve eskizlerine uzanan oldukça zengin bir iş dağarcığıyla karşımıza çıkıyor. Sergiye Köy Doktoru ve Genç Kız ve Asker adlı iki animasyon filmiyle katılan Finlandiya’nın en önemli film yönetmeni, animatör ve yapımcılarından Katariina Lillqvist, Kafkavari bir yaklaşımla anlattığı masalsı ve karanlık hikâyelerinde kendi yaptığı kuklaları oynatıyor. Savaşlar, mülteciler, yokluk ve çaresizlik gibi konuları ele alan Lillqvist’in filmleri, alaycı bir yerellik duygusuyla beraber gülünç fakat evrensel bir çaresizlik duygusunu yansıtıyor. Sergide sanatçının film çekimi için kullandığı kuklalar ve setlerin maketleri de görülebiliyor. Çizimleri, kolajları ve
kısa bir video animasyonuyla sergiye katılan bir diğer Kuzey Avrupalı sanatçı İsveçli Jockum Nordström, Lillqvist’ten üslup olarak ayrılırken gölge ve ışığın aşırılığıyla şekillenen İskandinav günlük yaşamından izler taşıyan, zaman zaman popüler kültür öğelerine, zaman zaman da yerel dinamiklere odaklanan hikâyeler anlatıyor. Serginin tek Türk katılımcısı Haluk Akakçe, Gölge Makinesi adlı işinde, birtakım videolarında da olduğu gibi, bizleri soyut, devingen ve geometrik bir üretim zincirine, kendi içinde mantığı olan bir mekanikliğin hareketini takip etmemizi isteyen bir görsel geçide sürüklüyor. Serginin oldukça uzun zaman geçirebileceğimiz video odalarında,
animasyon tekniğinin doğmasına ve gelişmesine büyük katkılarda bulunan iki önemli ismin, Lotte Reiniger (1899) ve Ladislas Starewitch’in (1882) opera ve sinemaya esin kaynağı olan kısa ve uzun metrajlı filmleri gösteriliyor. Sinema tarihinin ilk uzun metrajlı animasyon filmi olan Prens Ahmet’in Maceraları, Reiniger’in opera ve klasik müziğe olan tutkusuyla birleşen bir masal anlatıyor. Hemen yan odada gösterilen Starewitch filmleri ise karikatürleştirilmiş kuklalarla hem günlük yaşamın hem de gösteri dünyasının içinden çıkan komik ve temposu yüksek hikâyeler anlatıyor. Gölgeye Övgü, çağdaş ve geleneksel arasındaki bağları çok farklı temalar ve teknikler üzerinden vurgulayan önemli bir seçki sunuyor.
yapı fuarı - mİlano MART 2009 - XXI 30
fotoğraflar: © Made Expo Arşivi
İTALYAN YAPI SEKTÖRÜ BİR ARADA Milano'da 4 -7 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirilen Made Expo, bünyesinde düzenlenen yüzden fazla toplantı ve iyi organize edilmiş salonlarıyla yapı sektörünü bir araya getirdi. Hülya Ertaş
Federlegno - Arredo (İtalyan Ahşap, Mobilya ve Aksesuar üreticileri Federasyonu) ve Made Eventi tarafından düzenlenen Made Expo, Federlegno-Arredo, UNCSAAL (İtalyan Alüminyum, Çelik ve Alaşımları Kapı ve Pencere Çerçevesi Üreticileri Birliği), Fiera Milano ve Expo 2015 Milano tarafından destekleniyor. Bu yıl Milano Fuar Alanı'nın 12 salonu bu yapı fuarı için ayrılmıştı. Salonların ayrıştırılmasını sağlayan başlıklar, böylesi büyük çaplı
bir fuarın gezilmesini kolaylaştırıyordu: Strüktürler, Yapım Sistemleri ve Malzemeleri; Bina Kabuğu; İç Mimari ve Kaplama; Tesisat Sistemleri ve Yenilenebilir Enerji; İnşaat Tedarik Zinciri Planlaması ve Servisler; Planlama ve İnşaat Bilgi Teknolojileri; Şantiye Ekipmanları, Teknolojileri ve Çözümleri; Spor Etkinlikleri, Yüzme Havuzları, Spor Salonları ve Kent Mobilyaları. Fuarın çok belirgin bir şekilde ince yapıdan ziyade kaba yapıya odaklandığını, bu yolla da özellikle mobilya firmalarını konu dışı bırakarak aynı fuar şirketi tarafından düzenlenen mobilya fuarı iSaloni ile rekabete girmekten kaçındığını belirtmekte
fayda var. Bu da ziyaretçi profilinin mimari ofis çalışanları, şantiye şefleri ve inşaat mühendislerinden oluşmasını ve daha belirgin bir kitle oluşturmasını sağlamıştı. Made Expo, bu yıl ikincisi düzenlenmiş olan, henüz taze bir yapı fuarı. Bir önceki yıl düzenlenen fuarın ülke çapında hedeflenen yankıyı uyandırmış olması, bu yılki fuarın uluslararası olması için yüreklendirici olmuş. Bu yılki ziyaretçi sayıları da bu uluslararası vurgunun meyvelerini verdiğini gösteriyor. Fuara gelen 200.126 ziyaretçinin 19.202'si 118 farklı ülkeden.
önceki sayfada Fuar salonlarından görüntüler
MART 2009 - XXI 32
yapı fuarı - mİlano
bu sayfada sağda: Instanthouse yarışmasında birinciliği kazanan projenin fuar alanındaki birebir ölçekli prototipi sağda altta: Instanthouse sergi alanından görünüm altta: Fuar salonlarından birine tepeden bakış en altta: Fuarın yarı açık dolaşım alanı
Fuarda en çok ilgi gören ürünler ekolojik mimari tasarım bileşenleriydi. Dikey yeşil duvarlar, güneş enerjili çatı örtüleri ve fotovoltaik piller, strüktürel ahşaplar ve üretilme biçimi ya da kullanılma biçimiyle ekolojik olduğunu iddia eden çeşitli yapı malzemeleri fuarın gözdeleriydi. Dikkat çeken ve ziyaretçileri başına toplayan diğer ürünlerse sanat ile mimarlık arakesitinde duranlardı: reçine ile üretilen yer kaplamaları, her biri tek tek tasarlanmış izlenimi veren duvar mozaikleri, projelere özel üretilen ve nasıl taşındığı konusunda insanı kendine hayran bıraktıran merdivenler, vs.
Made Expo'yu destekleyen yan etkinlikler ise fuarın kendisi kadar ilgi gördü. İki gün boyunca süren toplantılar dizisi City Futures'ın (Kentlerin Gelecekleri), Expo 2015'in hazırlıklarına şimdiden başlayan Milano kenti için bir vizyon oluşturulmasında önayak olması hedeflenmiş. Yönetim, Vizyon ve Teknoloji başlıklarındaki üç ana oturumda mimarlar, şehir plancıları, sosyal bilimciler, akademisyenler ve valilerin sunum yaptığı ve tartışma yürüttüğü City Futures, bugünün ve geleceğin kentlerindeki gereksinim ve zorluklara mimarlık, tasarım ve teknolojinin üretebileceği çözümlere
odaklanıyordu. City Futures kadar ilgi gören bir diğer etkinlikse 6 ve 10 numaralı salonların girişinde konumlanan Instanthouse sergisiydi. Expo 2015 için üretilecek geçici konut birimleri için Federlegno-Arredo, Lombardiya Bölgesel Yönetimi ve Milano Polytechnic'in ortaklaşa düzenlediği öğrenci yarışmasında birinci seçilen projenin birebir ölçekli prototipinin de yer aldığı sergi, prefabrik konuta yönelik taze fikirler sunuyordu. Bu iki ana etkinlik dışında gerçekleştirilen 100'den fazla toplantı, daha çok sektörün belirli nişlerine ve o nişlerdeki sorunlara ve onların çözüm yollarına
odaklanıyordu. Ana amaçları arasında yapı sektörünün bir araya getirilmesi yer alan bir fuar için bu toplantılar büyük öneme sahipti. Ziyaretçiler için bu dört günün dolu dolu geçtiğini söyleyebiliriz. Ellerinde broşürlerle dolaşan öğrenciler, çekçekli bavullarıyla havaalanından yeni gelmiş profesyoneller ve fuar katılımcıları, fuar alanının yarı açık koridorunu neredeyse sürekli olarak dolu tuttular. Sonuçta iyi tasarlanmış fuar stantları ile görsel anlamda, iyi yönetilmiş olmasıyla da düşünsel anlamda tatmin edici bir fuar ortaya çıkmış.
peyzaj mİmarlığı - park - tarragona MART 2009 - XXI 36
fotoğraflar: Pedro Pegenaute
ALTIGEN KUMUL İspanya'da yer alan Pinar de Perruquet Parkı, pergolasının geometrisiyle dikkat çekiyor. Plajla kent arasında bir tampon bölge görevi gören parkı tasarlayan Arteks Arquitectura'dan Gerard Veciana peyzaj tasarımıyla iligli sorularımızı yanıtladı. Enise B. Karaçizmeli
pinar de perruquet parkı
arteks arquıtectura
ebk: Öncelikle bize alanın proje inşa edilmeden önceki koşullarından bahseder misiniz? Alanda nasıl analizler yaptınız ve projeye başlarken amaçlarınız nelerdi? Gerard Vecıana: Alanın tamamında küçük yapılar, dükkânlar, konutlar, kamp alanları vardı. Belediye Meclisi 10 yıldan fazla bir süre boyunca tüm bu yapıları satın aldı; park bu sürecin sonucunda ortaya çıktı. Alanın analizinden sonra çözülmesi gereken birçok probleminin olduğunu fark ettik. Bunlardan en önemlisi toprak kalitesinin kötü olmasından dolayı tekrar çam ağacı dikilememesiydi. Başka bir problem de alanın sınırını oluşturan Pau Casals
Caddesi'nin plaj seviyesinden alçak olması ve bu yüzden alanın sel riski taşımasıydı. Çamlığın, geri kalanıyla hiç bağlantısı olmaması da bir diğer problemdi. ebk: Pergola tasarımı için metaforik bir yaklaşımdan bahsediyorsunuz; doğanın organik biçimleri referans alınmış. Bu ilişkiden ve kullandığınız malzemelerden bahseder misiniz? gv: Tasarımda fraktallar, mikroskoik ve makroskoik geometriler gibi doğaya referans veren biçimler seçtik. Bakış açısını soyutlayarak çamlığın içindeyken görebileceğiniz geometrik bir ağ önerdik ve dikey düzlemde hacim hissi vermek için bir dalgalanma yarattık, bununla rüzgârlı bir günde çamlığın hareketini de yansıtmak istedik. Geometri olarak, kusursuz bir strüktürel karaktere sahip oldukları için üçgen ve altıgeni seçtik. Malzemelerin de büyük bir önemi var: Çelikten farklı bir esnekliğe sahip olan ve
sağda üstte: Parkın içinden konut alanına bakış. sağda altta: Pergolada fiberglas ve alüminyum malzeme kullanılmış. bu sayfada solda: Parkı içinde dolaşımı sağlayan ve caddeyi plaja bağlayan hatlar. solda altta: Pergolanın gece görünüşü. altta: Parkın içinden görüntüler.
peyzaj mİimarlığı - park - tarragona
karşı sayfada solda üstte: Çamlık alan parkla plajın arasında yer alıyor. solda ortada: Altıgen biçimler alanın bütününde görülebiliyor. solda altta: Pergola çamlık alanın oluşturduğu silueti tamamlıyor.
37 XXI - MART 2009
daha fazla biçim değiştirebilen fiberglas ve alüminyumu kullandık. ebk: Tasarım kararlarınızdan bahsederken, pergolayı parkın en önemli bileşeni olarak sunuyorsunuz. Geometrik tekrarlardan oluşan bu organik biçimi, parktaki diğer elemanlarda da görmek mümkün. Parkın geneli için belirlediğiniz temel tasarım ölçütleri nelerdi? gv: Doğadan alınan referanslarla tasarım yaptığınızda, her zaman bir ölçek sorunu yaşarsınız çünkü mimari ölçek her zaman doğanın ölçeğinden küçüktür. Bu yüzden, bir biçim seçip boyutlarını değiştirdik ve farklı uygulamalarda kullandık. Doğanın çizgisel olmadığını, rizomatik ve matris ilişkileri olduğunu farz ediyoruz ve karmaşıklığını farklı şekillerde ifade etmeyi seviyoruz. Bu yüzden
altıgen dokular farklı kentsel elemanlarda görülebiliyor. Bununla beraber organik biçimler oluşturmak için tekrar eden modeller kullandık. Bu modeller, altıgenler için geliştirdiğimiz modele benzer bir temel üzerine kurulu. ebk: Parkın iki ayrı bölümünü anlatabilir misiniz? Bir tarafta geometrik biçimler açıkça okunabiliyor, diğer tarafta ise bitkisel doku daha yoğun. Bu iki bölüm arasındaki işlevsel farklılıklar neler ve aralarındaki dolaşım nasıl sağlanıyor, plajla ilişki nasıl kuruluyor? gv: Başlangıçtaki fikrimiz bu iki alan arasında içeriden bir dolaşım sağlamaktı. Ama idari ve hukuksal problemlerden dolayı bu olanaklı olmadı. Bu yüzden probleme başka bir açıdan yaklaştık ve her iki alanın da kendi ihtiyaçlarına yanıt vermeye çalıştık. Çamlık alan, yaz boyunca plaj yüzünden yoğun olarak kullanıldığı için korunması gerekliydi. Bu yüzden, insanların çamlığa
girmelerine gerek kalmadan plaja ulaşabilecekleri birçok yol tasarladık. Açık alanın rekreasyon ve eğlence programlarına ihtiyacı vardı. Bunun için havuz, çocuk oyun alanı ve pergolanın altında dinlenme alanları tasarladık. ebk: Parkın bitkisel tasarımından bahseder misiniz? Bitki karakterine baktığınızda çamlık alan çok baskın görünürken paslanmış çelikle ayrılmış çevrili alanlarda renkli çiçekler kullanılmış. gv: 100 yıl önce çam ağaçları, orman mühendisleri tarafından tarım arazilerini kumul alanlardan korumak için dikilmiş. Bugünlerde tarım arazileri turistik yapılarla dolu. Biz de parkta soyut olarak yeni kumullar yarattık. Bu yeni kumullar, yatay duran çelik levhalar. Ön taraftaki alan çok rüzgâr alıyor, bu yüzden kuru bitkilendirme var. Arka tarafta rüzgârdan korunan alanlarda ise daha canlı bitkiler kullandık.
peyzaj mİmarlığı - park - tarragona
proje yeri: Vila Seca, Tarragona, İspanya proje alanı: 28.000 m2 proje tasarım ve inşa süresi: 2005 - 2008 işveren: Ajuntament de Vila-seca + Generalitat de Catalunya, Direcció General d’Arquitectura i Paisatge müteahhit Firma: MJ gruas mimari tasarım: Gerard Veciana & Elisabet Faura architects proje ekibi: Elena Berri, Laia Esteban, Gemma Roca, Carlos Cobreros, Fermin Sánchez, Alex Miralles, Ricard Blanco, Miquel Mercè, Manuel González inşaat mühendisliği: Javier Penalba pergola mühendisliği: Amatria Engineering_ J.M Velasco güvenlik ve sağlık: Ramon Anguera pergola: Fiberline-Urssa havuz: EMTE Services Oficina Tècnica Bohigas
MART 2009 - XXI 38
pergolanın ağ şeması
vaziyet planı
elısabet faura 1969'da Andorra'da doğan Elisabet Faura Barselona Teknik Üniversitesi'nde (ETSAB) mimarlık okudu. Berlin Sanat Yüksek Okulu'nda öğrenim gördü. 2000-2002 yıları arasında Andorra'da kendi mimarlık ofisini işletti. 2002'den beri Gerard Veciana ile beraber kurduğu Arteks Mimarlık'ta çalışmalarına devam ediyor. gerard vecıana 1968'de Reus İspanya'da doğan Gerard Veciana Barselona Teknik Üniversitesi'nde (ETSAB) mimarlık okudu. 2000 - 2002 yılları arasında Barselona'da kendi kurduğu mimarlık ofisinde projeler yaptı. 2002'den beri Elisabet Faura ile beraber kurduğu Arteks Mimarlık'ta çalışmalarına devam ediyor.
yapı - tİyatro - leıcester MART 2009 - XXI 40
fotoğraflar: Rafael Viñoly Architects izniyle
KENTE REVERANS Leicester kent merkezinde konumlanan Curve, hem dış kabuğunun özellikleriyle hem de iç dolaşım şemasıyla kentle ve kentlilerle bütünleşmek üzere tasarlanmış bir tiyatro. Tiyatronun evrilen yapısının ve sanat ile toplum ilişkisinin göz önünde bulundurulduğu binanın tasarımı hakkındaki sorularımızı Rafael Viñoly Architects'te proje yöneticisi olan Anthony Stafford yanıtladı. Hülya Ertaş
curve
rafael vıñoly archıtects
he: Kent merkezinde konumlanan Curve'ün çarpıcı bir görünümü var. Proje alanının ve Leicester kentinin özelliklerinden ve bunların tasarıma yansımalarından bahseder misiniz? Dahası Curve, Leicester'e nasıl bir katkı sağlıyor? Anthony Stafford: Curve eski bir endüstri bölgesinde, artık kullanılmayan bir antrepo alanında konumlanıyor ve şimdi bu alan kent için önerilen yeniden canlandırma planlarının odağını meydana getiriyor.
Çevresindeki alanın diliyle tiyatronunki el ele veriyor: Dışarıdan bakıldığında köşe blokundaki kütlesi ve diğer yandan desteklendiği dikey düzlem, içeriden bakıldığındaysa çevresindeki alandakilere benzer malzemelere, ölçeklere ve kamusal fuayelere başvurulması projeyi sokak yaşamına bağlıyor. Curve'ün en öne çıkan katkısı, gelişiminin itici gücü olarak sanatı seçen bir kentte yürütülen yeniden canlandırma çalışmalarında katalizör görevi üstlenmesi. Leicester, sanatı gelişmenin itici gücü olarak ele alarak dünyanın diğer kentlerinde yakalanan başarının burada da tekrarlanacağından emin. he: Yapı cam bir cephe içindeki kütlelerden oluşuyor. Çift kabuklu bir yapı tasarımına gidilme nedenlerinden söz edebilir misiniz?
yapı - tİyatro - leıcester 41 XXI - MART 2009
karşı sayfada solda: Cephe elemanlarının yakından görünümü, fotoğraf: Peter Cook sağda: Yapının kent içindeki görünümü, fotoğraf: Will Pryce bu sayfada üstte solda ve üstte: Çift kabuklu binanın iki kabuğu arasındaki koridor, fotoğraflar: Will Pryce solda: Yapının gece görünümü, fotoğraf: Peter Cook arka sayfada sağda: Yapı kabuğuyla salonlar arasındaki koridor, fotoğraf: Will Pryce sol sırada: Yapının dışarıdan görünümü, fotoğraflar: Peter Cook son sayfada Ana sahneden görüntüler, fotoğraflar: Will Pryce
yapı - tİyatro - leıcester MART 2009 - XXI 42
as: Yapı üç ana kütleden meydana geliyor: 750 kişilik ana salon ve 350 kişilik oda tiyatrosundan oluşan iki yan kanat ve onları ayıran sahne. Cephe ve pencere açıklıkları, bu salonları sarıyor ve kanatların üzerine oturarak fuaye için saydam bir kabuk oluşturuyor. he: Sanat ile toplum arasında nasıl bir ilişki yaratmak istediniz? Bu fikirler tasarımı nasıl etkiledi? as: İşveren hem tiyatronun içinde hem de sokakta sanatsal üretim süreçleriyle halk arasında sınırların olmadığı bir ilişkilenme biçimi öngörüyordu. Tasarımın üzerinde yükseldiği ana fikir de bu zaten. Kamusal gerçeklikle tiyatronun iç işleyişi arasındaki bu bağlantının mimari kabuğun içindeki ortamın değil de sokak deneyiminin bütünleşik bir parçası olarak oluşturulması gerektiğini açıkça gördük. Tiyatro, kamusal alanın uzantısı olarak sokakla eş düzlemde ve sokaktan görünür olmalıydı.
he: Tiyatro salonları izleyicilerin nasıl bir deneyim yaşaması öngörülerek tasarlandı? as: İzleyicilerin sokakta, fuayede, oditoryumda ve hatta sahnede olabilecekleri fikrinden yola çıkarak onları tamamen yeni bir tiyatro deneyimine davet etmek istedik. Bu yeni tiyatronun sanatsal misyonu, geniş kapsamlı etkinliklerini geleneksel performans fikrinin ötesine, bilgi birikimi ve deneyim paylaşımı düzeyine taşıyarak toplum yaşamıyla bütünleştirmek. Bu vizyonda “süreç” ve “yaratıcılık” birbirinden ayrılamaz bir bütün; yapmak ile keşfetmek arasındaki sürekliliğin dışavurumu toplumla devamlı bütünleşmeyi teşvik eden gösterinin ta kendisi. he: 21. yüzyılda, bu dijital simülasyon çağında tiyatro salonlarının rolü ve önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
as: Tiyatro çok önemli bir sanat dalı olarak varlığını sürdürüyor, binlerce yıldır kentlilerin toplanması ve bir araya gelmesini sağlamaya devam edişinin özel bir önemi var. Bununla birlikte bu durum, tiyatronun ön sahne, arka sahne, perde önü vs şeklindeki mevcut Viktoryen anlayışla sürdürülmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Bu projede, sanatla birlikte bütünleşecek yeni ya da alternatif bir mekân vokabüleri sunmaya çalıştık. he: Binanın organizasyon ve dolaşım şemasından söz edebilir misiniz? as: Sahne iki ana oturma alanından birine ya da her ikisine birden açılıyor; altındaki iki bodrum katındaysa orkestra çukuru ve sahne altı yer alıyor. Yanındaki alçak strüktürlerle birlikte sofitanın görsel açıdan kötü görünümünü önlemek için çelik çatı kirişlerinden oluşan bir örtü Curve'ün çatısını oluşturuyor.
yapı - tİyatro - leıcester 43 XXI - MART 2009
Destek işlevleri ve prova stüdyoları binanın kuzeyi ve batısındaki L biçimli tuğla hacmin içinde yer alıyor. Üst kattaki dolaşım balkonları fuayeye bakıyor ve personel, aktör ve aktrisler ile izleyiciler arasındaki fiziksel ve görsel bağlantılar kurulmasına olanak tanıyarak heyecan verici ve bütünleştirici bir kamusal alan meydana getiriyor. İki kat yüksekliğindeki atölyeler ve üretim mekânları sahneden başlayıp ana fuaye boyunca uzanıyor. Dekorlar, aksesuarlar ve hatta soyunma odalarından çıkan aktör ve aktrisler sahneye ulaşmak için lobiyi geçiyor, böylelikle izleyicileri performansa daha fazla dahil ediyorlar. Lobinin Halford Sokağı'na bakan kısmında konumlanan bir kafe, performansların olmadığı saatlerde de ziyaretçileri yapının içine davet ederek Curve'ü kentin sosyal ağının merkezi haline getirmeyi amaçlıyor.
he: Yapının yapım sisteminden söz edebilir misiniz? Yapı kütleleri ve cam cephe bağımsız strüktürler olarak mı, yoksa birlikte mi işliyor? as: Ana çatı strüktürü her biri iki tiyatro salonunun kenarlarında yer alan dört beton çekirdek ve ana sahnenin köşelerindeki beton duvarlar tarafından taşınıyor. Beş metre derinliğindeki çatı kirişleri bu çekirdekler üzerinden çıkma yaparak çelik strüktürü cepheye ve asma katlara uzatıyor. Çatı aralığında ışık köprüsü yer aldığından çelik çatı, hareketli mesnetler kullanılarak akustik ve strüktürel olarak altındaki destek çekirdeklerinden bağımsız olarak çalışıyor. Ana cephenin çelik strüktürü çatıya asılı, fuayenin yer aldığı zemin kattan beş metre önce sonlanarak asma kat koridorunu kaplıyor ve sokak kotunda camlı, strüktürsüz ve saydam bir şerit oluşturuyor. Asma kat koridoru, çatıya bağlı olduğundan, destek
çekirdeklerinden ve tiyatro salonlarının strüktürlerinden akustik olarak bağımsız. Her iki tiyatro salonu da kutu içinde kutu gibi işliyor: Diğer tüm strüktürlerden akustik olarak bağımsız kendi strüktürleri var. Ana sahne strüktürü betonken, oda sahnesininki çelik. Salonların üstünde konumlanan prova ve seminer odaları ise ya ana sahnenin üstündeki gibi çatı strüktürüne asılı ya da oda sahnesinin üstündeki gibi akustik taşıyıcılar üzerine oturarak altlarındaki tiyatro salonlarından ayrılıyor. he: Rafael Viñoly Architects olarak Leicester Tiyatro Vakfı ve Leicester Belediye Meclisi ile nasıl bir işbirliği geliştirdiniz? as: Sürece dahil olan tüm kurumlarla yakın ilişki içinde çalıştık. Leicester Belediye Meclisi işverenimiz ve Curve'ün nihai kullanıcısıydı, Leicester Tiyatro Vakfı'ysa projenin ana itici gücü ve ayağa kaldırıcısıydı.
işveren: Leicester Belediye Meclisi kullanıcı: Leicester Theatre Trust ana yüklenici: Bovis Lend Lease mimari proje: Rafael Viñoly Architects mimari tasarım: Rafael Viñoly proje yöneticisi: Anthony Stafford proje ekibi: Jay D. Bargmann, Charles Blomberg, Chrysi Charalampaki, Tomasz Danielec, Niall Dempsey, John Drew, Ertu Erbay, Rob Hearne,
Harold Park, Robert Seymour, Carlos Soubie, Tsunehisa Tsuda proje yönetimi: Focus Consultants UK Ltd keşif: Turner & Townsend inşaat mühendisliği: Adams Kara Taylor mekanik ve elektrik mühendisliği: Arup tiyatro danışmanları: Ducks Sceno and Charcoalblue akustik: Kahle Acoustics
anthony stafford İngiltere, Norveç, Portekiz, Brezilya ve Çin’de büyük ölçekli projelerde çalıştıktan sonra 2004 yılında Rafael Viñ oly Architects’e Leicester’daki Curve projesinin proje yöneticisi olarak katıldı. Stafford’un daha önce çalıştığı ofisler arasında Ove Arup and Partners (2003-2004), Theatre Projects (2000-2003), KSS Sport & Design (1998-2000), Haworth Tompkins Architects (1994-1998), RHWL (1992-1994), Building Design Partnership (1989-1992), RMJM (1984-1989), Architects Design Group (1979-1984) yer alıyor.
perde soyutlaması eskizi
vaziyet planı eskizi
zemin kat planı
vaziyet planı
boy kesit
en kesit
MART 2009 - XXI 44
yapı - tİyatro - leıcester
tüm sahne üzerindeki sofita eskizi
rafael vıñoly 1944 Uruguay doğumlu Viñoly, 1964'te sonraları Latin Amerika'nın en büyük tasarım stüdyolarından biri haline gelen Estudio de Arquitectura'nın kurucu ortaklarından biri oldu. 1978'de Amerika'ya taşındı ve 1983'te New York'ta Rafael Viñoly Architects'i kurdu. Amerika, Avrupa, Latin Amerika ve Asya'da gerçekleştirilmiş birçok projesi bulunan Viñoly'nin çalışmaları, geçici mimari akımların ötesine geçen strüktürel özgünlükleri ile biliniyor. Birçok ödülü bulunan Viñoly, çeşitli üniversitelerde ders veriyor.
yapı - otel ve konut - İzmİr MART 2009 - XXI 46
fotoğraflar: Thomas Mayer
PEYZAJLA BÜTÜNLEŞEN CEPHE Emre Arolat Architects'in (EAA) Çeşme'de karayolu ile deniz arasındaki alanda tasarladığı 7800 Çeşme Konutları ve Oteli bir yandan peyzajla kurduğu ilişkiyle binanın daha geri planda kalmasını hedeflerken diğer yandan da Çeşme'nin bir tatil beldesi olarak yaşadığı dönüşümün gerilimli doğasına yanıt veriyor. Hülya Ertaş
7800 çeşme konutları ve otelİ
eaa
he: Çeşme'nin tatil beldesi olarak öne çıkan özellikleri, 7800 Çeşme'nin tasarımına nasıl yansıdı? Emre Arolat: Projenin kısa tanıtım yazısının başında, “sevimli sahil kasabasından çalımlı tatil beldesine” gibi bir cümle kullanmış, Çeşme’nin özellikle son 10 yılda derin bir dönüşüm yaşadığını vurgulamak istemiştim. 7800 projesinin, bu dönüşümle ortaya çıkan sosyolojik ve fiziksel örüntüler ve yakın geleceğe yönelik beklentilerle, dönüşüm öncesi süregiden durum arasındaki gerilimli ilişkiyi problemleştirdiğini söyleyebilirim. Tek ya da iki katlı konutlarla tanımlı bir bölgeyi,
içinde çok katlı turizm yapılarının bulunacağı bir merkeze çevirme yöneliminin tetiklediği bir gerilim bu. he: Deniz-sahil-karayolu üçlemesi çerçevesinde 7800 Çeşme'nin arsa üzerinde konumlandırılma kararları nasıl alındı? Otel bu üçlemeye nasıl yanıt veriyor, onunla nasıl ilişkileniyor? ea: Az önce sözünü ettiğim dönüşümün arkasındaki en önemli unsurlardan birisi de bu bölge için belirlenmiş olan yeni yapılaşma koşulları. Çevrede daha önce bambaşka motivasyonlar ve sınırlamalarla oluşan seyrek yapılaşmadan hayli farklı koşullar bunlar; çok daha kesif bir yapılaşma öngörüsü ile hazırlanmış olduğu aşikar. Bu bağlamda alınan kütlesel kararlar, bir yandan denize doğru yönlenen birimlerin sayısının olabildiğince artırılması, diğer yandan da karayolu yönünden ortaya çıkan doluluğun olabildiğince parçalanarak geçirgenleştirilmesi
47 XXI - MART 2009
bu sayfada solda: Cepheden detay solda altta: Karayolu tarafından yapıya bakış solda en altta: Binadan denize doğru bakıldığında görülen peyzaj düzenlemesi altta ve en altta: Yapı deniz ile arasındaki alanı da düzenleyerek tasarımının bir parçası haline getiriyor.
yapı - otel ve konut - İzmİr
karşı sayfada Yapının peyzajla bütünleşen cephesi
MART 2009 - XXI 48
yapı - otel ve konut - İzmİr
sağda: Yapının içinden bahçesine doğru bakış alt sırada: Deniz tarafındaki kütleyle yol tarafındaki arasında yer alan koridor
yönelimiyle geliştirildi. Kıyıya paralel olarak konumlanan doğrusal kütlenin, katlar arasındaki kademelenmenin yardımı ile hafiflemesi, üzerine gelecek olan peyzaj katmanı ile etkisini daha da azaltması öngörüldü. he: Yapının peyzajla bir bütün olarak ele alınarak eritilmesi hedeflenmiş. Burada hem peyzaj öğelerinin (yeşil doku ve ahşap gölgelikler) öne çıktığı bir binadan hem de yapısal elemanların öne çıktığı bir peyzaj düzenlemesinden söz edebilir miyiz? Peyzaj-bina ilişkisini ve binanın geride durması kararını açabilir misiniz? ea: Peyzaj bu yapı için hep büyük bir hayatiyet taşıdı. Kuzey yönünde rüzgârın, güneyde ise güneşin etkilerinden korunmak üzere tasarlanan yapısal elemanlarla bütünleşmesi, en önde duran katman olarak adeta kendisinden başka her şeyi önemsizleştirmesi beklendi. Kuşkusuz zamanla bu
hegemonya daha da belirginleşecek. Bu anlamda ortak bir tasarım çalışması yürüttüğümüz Trafo Mimarlar’ın katkısından söz etmeden geçilmemeli. Biz bu anlamda yapıyı onlar için hazırladık. Ceza sahasına ortaladık, Trafo da doksana yolladı topu. he: Cephe tasarımının ana belirleyicileri nelerdi? Kullanılan malzemelerin seçimini ve saydam-yarı saydam-opak ilişkisini anlatabilir misiniz? ea: Cephenin tasarlanmış bir yüzey olmaktan ziyade, rüzgâr ve güneş kırıcıların varlığı ile tarif edilen bir arayüz olduğunu söyleyebilirim. Oldukça faydacı bir yönelimle oluşturulan bu elemanların ve diğer yüzeylerin “iyi eskiyen” malzemelerle kaplanması hedeflendi. he: Açık-yarı açık-kapalı mekânlar birbiri içine geçiyor, dolaşım elemanları ve havuzlarda özellikle bu durum
ön plana çıkıyor. Çeşme 7800'ün iç-dış mekân kurgusu nasıl planlandı? ea: Bu büyük ölçüde yazın kullanılmasına karşın, tüm yıl boyunca açık olan bir yapı. Bu bağlamda açık, yarı açık, dış ortama açık ama korunaklı ve istenildiğinde açılabilen kapalı alanların birbirleriyle hem yatayda hem de düşeyde sıkıca bağlanması; çeşitli iklim şartlarına uyum sağlayabilen farklı kullanım senaryolarını içermesi ve alanlar arasındaki görsel ilişkinin olabildiğince akışkanlaştırılması bu yapının mekân kurgusunu koşullayan ana yönelimler oldu. he: Parçalı kütlelerin dolaşım elemanlarıyla birbirine bağlandığı bu yapı, strüktürel olarak nasıl işliyor? ea: Bazı özel bölgelerde, çeliğin yardımcı bir eleman olarak devreye girmesine karşın, yapının tümünün genel olarak oldukça basit bir betonarme ızgarayla çözüldüğü söylenebilir.
arka sayfada İskeleden yapıya doğru bakış
yapı - otel ve konut - İzmİr
bu sayfada solda: Restoran ve bar altta en solda: Güneş kırıcı olarak görev gören ahşap cephe elemanları altta solda ve altta: Odalara dağılan koridorlar en alt sırada: Yapının su ile kurduğu ilişki çeşitli biçimlerde karşımıza çıkıyor.
49 XXI - MART 2009
mimari konsept projesi: Emre Arolat mimari proje: EAA proje sorumlusu: Gani Turunç proje ekibi: Sezer Bahtiyar, Mürüvvet Gülcan Şahin, Ufuk Berberoğlu peyzaj tasarımı: Trafo Mimarlar proje yeri: Çeşme, İzmir, Türkiye proje tarihi: 2007 toplam inşaat alanı: 15.734 m2 işveren: Çarmıklı, Kalyoncu, Tamtex yapımcı: Çarmıklı Yapı statik proje: Balkar mekanik proje: İhsan Akçay
4. kat planı
MART 2009 - XXI 50
yapı - otel ve konut - İzmİr
3. kat planı
emre arolat 1963’te Ankara’da doğdu. 1982’de Galatasaray Lisesi ve 1986’da MSÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 1986-87 yıllarında ABD Washington D.C.’de Metcalf Mimarlık Bürosu’nda çalıştı. 1992 yılında MSÜ Mimarlık Fakültesi’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1987-2004 yılları arasında Arolat Mimarlık’ta, Şaziment ve Neşet Arolat’la birlikte tasarımcı ortak olarak çalıştı. Çalışmalarına 2004 yılında Gonca Paşolar ile birlikte kurduğu EAA-Emre Arolat Architects’de devam etmekte. 1998 yılından beri, atölye yürütücüsü ve jüri üyesi olarak, Uludağ Üniversitesi, İstanbul Kültür Üniversitesi, İTÜ, ODTÜ, YTÜ’de görev aldı. Kurucuları arasında yer aldığı Bilgi Üniversitesi Mimarlık Yüksek Lisans Programı’nda atölye yürütücüsü oldu. Yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen mesleki etkinliklerde konferans verdi ve panelist olarak yer aldı. Mesleki yayınlarda makaleleri yayınlandı. Ulusal ve uluslararası proje yarışmalarında çeşitli ödüller aldı ve jüri üyesi olarak görev yaptı.
2. kat planı
1. kat planı
zemin kat planı
en kesit
vaziyet planı
ürün tasarımı - depolama MART 2009 - XXI 52
KULPUYLA FARKLI Pınar Yar ve Tuğrul Gövsa'nın kendi firmaları GAEAforms için tasarladığı 01 depolama birimleri, kulpları ile farklılaşıyor. Kompozit malzeme ve ahşabın birleştiği bu ürünleri Pınar Yar anlattı. Tuçe Yasak
01 depolama bİrİmlerİ
pınar yar + tuğrul gövsa
ty: GAEAforms 2009 koleksiyonu için tasarlamış olduğunuz 01 depolama birimleri için sürecin başında nasıl bir proje tanımı oluşturdunuz? Pınar Yar: İlk yılını henüz doldurmuş bir firma olan GAEAforms'un koleksiyonundaki eksik ürünleri tamamlamaya yönelik çalışmalar yapıyoruz. Dış mekâna yönelik ve kompozit malzeme yoğunluklu 2008 koleksiyonunun ardından, 2009 yılında yine kompozit bazlı teknolojik malzemeleri terk etmeden iç mekân ürünlerine yoğunlaştık. İç mekânın karakterine uygun bir malzeme olan ahşabı da ürünlerimizde
kullandık. Büfe takımları da koleksiyondaki eksiklerden bir tanesiydi. Buna karşılık, tek bir tasarım diline sahip, üç ayrı boyutta üretilen, büfe, şifoniyer, içki dolabı gibi farklı işlevlere yönelik birimler tasarladık. Bu ürün grubunun konsept aşamasında oldukça zorlandığımızı söyleyebilirim. Elimizdeki belli başlı verilere bağlı kalarak -ürünün GAEAforms felsefesine uygun olması, özgün olması, kullanıcıya farklı bir deneyim yaşatması, teknolojik bir yapıda ama heykelsi olması, kullanıcının ürünle duygusal bir bağ kurması vb- bir ürün geliştirmeye çalıştık. Ahşap ağırlıklı, fakat kompozit malzemenin üretim avantajlarından en iyi şekilde yararlanabileceğimiz bir ürün grubu yaratmaya çalıştık.
karşı sayfada solda: 01 şifoniyer ortada: 01 büfe sağda: 01 içki dolabı bu sayfada solda ve altta: Tasarım sürecinden eskizler en solda: 01 içki dolabı solda altta: 01 şifoniyer
bir mekânın ortasında cesurca konumlandırılabilecek çok köşeli bir içki dolabından oluşuyor. Bu ürünlerin her tür mekâna uyum sağlaması amaçlanmıştı. Ürünlerin, ev ve işyerleri dışında kolaylıkla restoranlarda ya da teraslarda konumlanabileceğini düşünüyorum. Bu ürünlerin, siyah beyazın yanı sıra güneş tonlarını içeren çarpıcı renkleriyle ve biçimleriyle her türlü kitleyi çekeceğine ve kullanıcısıyla duygusal bir bağ kuracağına inanıyoruz.
ty: 01 birimleri hangi parçalardan oluşuyor? Siz bu parçaların nerelerde kullanılmasını öngörüyorsunuz? py: 01 birimleri, 180 - 200 cm boyunda bir büfe, üç çekmeceli bir şifoniyer ve duvara dayanmak yerine
ty: Tasarım sürecinizde ne türden araçlar kullandınız? py: Başta boyutlarına ve işlevlerine karar verdiğimiz ürünler sayfalarca eskiz, kilden yapılan modeller ve
üç boyutlu bilgisayar çizimleri sonucunda iyice şekillendi. Uzun süreli bir çalışma sonucunda ortaya çıkan ürünlerin ilk prototip çalışmalarını 2008'in Eylül ayında Maison Objet fuarına sergiledik. ty: Bu fuarda ürüne dair ne türden geri bildirimler aldınız? py: Çok olumlu geri dönüşler aldık. Bizim için en heyecanlısı da fuarda Pierre Cardin’in standımıza yapmış olduğu ziyaretinde bu birimlerden kendi ofisi için beş adet almış olması. Bu beğeniler, 01 depolama birimlerinin tasarımı konusunda doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.
53 XXI - MART 2009
ty: 01 depolama birimlerinin konseptini anlatır mısınız? py: Konseptimiz düz bir yüzeyin bir anda farklı bir boyut kazanması ve bu boyutun da bir işlevi olmasıydı. Ahşabın üç boyutlu şekillendirilmeye çok yatkın olmayışı bu problemi kompozit malzemeyle çözmeye yöneltti bizi. Düz bir yüzeyin içe doğru kıvrılmasıyla oluşan bu biçim, 01 birimlerinin asıl karakterini oluşturdu ve aynı zamanda ergonomik, kolayca kavranan bir kulp tasarımına dönüştü.
ürün tasarımı - depolama
pınar yar + tuğrul gövsa P›nar Yar, 1979 y›l›nda doğdu. 2002 y›l›nda Syracuse Üniversitesi'nde endüstriyel tasar›m alan›nda lisans eğitimini tamamlad›. Domus Akademi'de tasar›m alan›nda yüksek lisans eğitiminin ard›ndan, Isao Hosoe Design Studio'da, Domus Araşt›rma Merkezinde ve SKTeletech'te çal›şt›. 2006 bahar dönemimde Domus Akademi'de Samsung için geliştirilen bir projede asistan olarak görev ald›. Tuğrul Gövsa, 1995 y›l›nda ‹ngiltere Coventry Üniversitesi'nde otomotiv tasar›m› alan›nda lisans eğitimini tamamlad›. Mimarl›k ve yat tasar›m› firmalar›nda çal›şt›. 2002 y›l›nda, ‹zmir'de Gövsa Kompozit firmas›n› kurdu ve kompozit parçalar tasarlad›. Her iki tasar›mc› da çal›şmalar›na, 2007 y›l›nda ‹zmir'de kurduklar› “P›nar Yar + Tuğrul Gövsa”da devam etmekte.
BLUE’S DECOR Blue’Safe Mavi Kale, işlevsel özelliklerinin yanı sıra, dış cepheler için dekoratif ve estetik çözümler sunuyor. Blue’s Decor mantolama çözümleri binaya değer ve estetik katıyor. Blue’s Decor dış cephe profilleri, eski ya da yeni her türlü yapıda kullanılabilen yapı elemanları. Üzerindeki, tercihe göre değişebilen, çimento ya da akrilik esaslı sıva tabakası, güneşin UV etkilerine karşı koruma sağlıyor, çatlama ve yaşlanmayı önleyerek dış koşullara karşı dayanıklılığı artırıyor. Silme profiller, yalı baskısı, köşe profili, söveler ve aksesuarlar olmak üzere çeşitli elemanları bulunuyor. Üzerinde çimento bazlı kaplama bulunan Blue’s Decor ürünleri, isteğe göre akrilik kaplamalı olarak da kullanılabiliyor. www.mavikale.com.tr
GÜNEŞ TÜNELİ
MART 2009 - XXI 54
YENİ - ÜRÜN
Güneş Tüneli, çatı penceresi uygulamasının mümkün olmadığı ve güneş ışığının ulaşamadığı yaşam alanlarına dışarıdan doğal ışık sağlamak amacıyla kullanılıyor. Evlerin banyo, hol ya da ışığı sadece kapıdan alan tüm odalarında uygulanabiliyor. Esnek ve de sert, ışık yansıtıcı boruyla iki farklı modeli bulunuyor. Güneş Tüneli, çatıya entegre edilen siyah poliüretan eteklikler ve kir tutmaz katman olan 4 mm güçlendirilmiş camdan oluşuyor. Montajı kolay olan Güneş Tüneli sabit. Güneş Tüneli iki metre ya da altı metre uzunluğa kadar uygulama olanağı sağlıyor. Yüksek
ULTRAFUGA Kalekim tarafından 32 renk derz dolgu seçeneğiyle tüketicilerin beğenisine sunulan Ultrafuga, yaşam alanlarına farklı ve estetik bir görünüm kazandırıyor. Turuncudan mora geniş renk yelpazesiyle banyo, mutfak ve diğer alanlarda kullanılan Ultrafuga, yaşam tarzını evinin küçük ayrıntılarına yansıtmayı seven tüketicileri hedefliyor. Kalekim, silikon katkılı Ultrafuga ile derz dolguların kirlenmesine karşı da çözüm sunuyor. Leke yaratabilecek her türlü sıvıyı silikonlu içeriği sayesinde yüzeyde tutabilen Ultrafuga böylelikle lekenin derz dolgu üzerinden
temizlenmesini kolaylaştırıyor. Özel formülüyle küf ve yosun oluşumunu da engelleyen Ultrafuga ile derzler temiz bir şekilde korunabiliyor. 5 ve 20 kg'lık ambalajlarda sunulan, çimento esaslı, yüksek performanslı derz dolgu Ultrafuga, banyo, mutfak, koridor gibi iç mekânlarda kullanılabiliyor. Seramik, granit seramik, cotto, klinker, mermer gibi çeşitli kaplama malzemelerinin derz uygulamalarında iyi sonuç veren Ultrafuga yeni derz dolgu standartı EN 13888’e göre yüksek performanslı CG2 belgesine de sahip. www.kalekim.com.tr
yansıtıcılı iç yüzeye sahip borularla en yüksek ışık çözümü sunuyor. Oda içindeki kısım gün ışığının odaya yayılımını sağlayan yüzeye ve tavan ile uyumlu beyaz çerçeveye sahip. Güneş Tüneli en az %28 eğime sahip tüm çatılara uygulanabiliyor. Perde, jaluzi gibi güneş koruma ürünleri içermemesi sebebiyle yatak odaları için önerilmiyor. Güneş Tünelinin gece saatlerinde aydınlatma armatürü olarak kullanılabilmesi için Velux bir de ışık kiti öneriyor. Böylece günde 24 saat aydınlatma sağlanıyor. Ana bağlantı ve 23 Watt'lık düşük enerjili ampul ile ışık kiti uygulanabiliyor. www.velux.com.tr
SUNTECH Albayrak Tente tarafından üretilen Suntech, sigara yasağına karşı etkin bir ürün. Katlanabilen raylı tente, kafe, restoran ve benzeri mekânlarda kış aylarında da dış mekânın kullanımını olanaklı kılıyor. Suntech olumsuz hava şartlarına dayanıklı, kış şartlarında da rahatça kullanılabilen uzaktan kumandayla açılıp kapatılabilen bir tente sistemi. Sistemin kapanması,üzerindeki tentenin katlanarak geriye çekilmesiyle sağlanıyor. Sistemin konstrüksiyonu emprenye edilmiş ahşaptan ya da alüminyumdan üretiliyor. Sistemin etrafı katlamalı sürgülü cam ya da kristal mika ile ayrıca kapatılabiliyor. Böylece mekân kışın yağmurdan ve soğuktan korunabiliyor. www.albayraktente.com
MART 2009 - XXI 56
YENİ - ÜRÜN
ENDERUN Yönetimin en üst mertebesini, erk ve başarıyı temsil eden Enderun’dan ismini alan Koleksiyon’un yeni ürünü makam masası, çağdaş çalışma ortamları için çok yönlü bir sistem olarak Faruk Malhan tarafından tasarlandı. Geniş tablası ve heybetli ayağı ile, yanındaki rafa ve platforma bağlı olan masa, bu platform üzerinde kayarak çalışma ve görüşme alanlarının isteğe göre düzenlenmesine olanak tanıyor. Masanın bağlı olduğu yan platform, çeşitli ihtiyaçlara yönelik geniş bir alan sunuyor. Alışıldık malzemelerin yanında, platformda kullanılan keçe yüzeyler ile ses emilimi sağlanıyor. Yoğun kullanım ile oluşabilecek çizilme riski azalıyor. İsmi ile gönderme yapılan Osmanlı
kültüründen modernize edilmiş bir desenden oluşan ayak, tasarımda ön plana çıkıyor. Etajerli olarak oluşturulan tasarım ayrıca, düz makam masası ve toplantı masası olarak da satışa sunuluyor. Enderun’un sunduğu ve isteğe bağlı olarak tercih edilebilecek diğer bir özellik masa tablasının içine özel olarak detaylandırılarak bütünleştirilmiş olan bilgisayar sistemi. Enderun yöneticilere üst düzeyde teknoloji kullanımını öneriyor. Bu sistem ayrıca döner tablasıyla sunum kolaylığı da sağlıyor. Başarı ve gücün temsil edildiği yönetici makamları için tasarlanan Enderun, detaylarındaki yenilikçi özellikleri ile, kullanıcılarına farklı ve konforlu bir çalışma alanı tanımlıyor. www.koleksiyon.com.tr
STOP Alparda için Aziz Sarıyer tarafından tasarlanan Stop serisi, modern çalışma ortamlarının gereksinimlerine çağdaş tasarım anlayışıyla cevap veriyor. Her bir ünitenin, birbirinin 1 cm üzerinde konumlandığı Stop Showcase, plakaların kenar sınırlarındaki düşme noktalarında hassas bir dengede duruyor. Dört
adet kapaklı dolabın, cam çerçeveli raf ünitesine bağlandığı Stop Showcase, tasarımın geometrik mükemmelliğini bozmayan gizli kulplara sahip. Gizli detaylar ve denge oyunlarıyla havada duruyormuş izlenimi yaratan Stop Showcase, zengin depolama alanıyla da işlevselliği ön planda tutuyor. www.alparda.com
FRANKE ANKASTRE ÇAMAŞIR MAKİNESİ Franke ankastre çamaşır makinesi, dakikada 1200 devir gücü, 5 kg yıkama kapasitesi ve dokuz programıyla kullanıcılarına kolaylık sağlıyor. Hassas kumaşlar için elde yıkama seçeneği, hızlı yıkama programı ve yünlü giysiler için özel yıkama seçeneği sunan çamaşır makinesiyle gece seçeneğiyle çamaşırlar gece yıkanabiliyor. Kapak yönü değiştirilebilen makine, farklı
EB 388
www.gaggenau.com
STEAM 1400 Vestel tarafından temsilciliği yürütülen Whirlpool’un Steam 1400 çamaşır makinesi, su kullanmadan sadece buharla çalışan Refresh Cycle teknolojisiyle 10 dakikada giysilerdeki kötü kokuları giderirken, Aqua Steam teknolojisiyle de yıkama süresince
www.franke.com.tr
buhar ejekte ederek inatçı lekeleri yok ediyor. Altıncı his teknolojisiyle çamaşır yükünden bağımsız olarak %30 oranında enerji ve su tasarrufu sağlayan Steam 1400, en iyi sonuca ulaşacak yıkama programını otomatik olarak ayarlıyor. www.vestel.com.tr
MART 2009 - XXI 58
YENİ - ÜRÜN
New York Metropolitan Müzesi'nde sergilenen EB 388, özel günlerde ya da davetlerde pişirilecek özel yemekler için tasarlandı. EB 388’de aynı anda üç-dört adet kanatlı hayvan ya da bir av hayvanı pişirmek mümkün. Fırın taşı özelliğiyle
istenilen büyüklükte pizza pişirebiliyor. Pirolitik temizleme özelliği sayesinde mutfaktaki işi yarı yarıya azaltıyor. EB 388’de ayrıca dijital saat, pişirme süresi otomatiği, iç hacim için fiili sıcaklık göstergesi bulunuyor.
ısılarda 21 ayrı yıkama seçeneği sunuyor. Ekonomik çamaşır makinesi 49 litre suda 0,85 kW enerji tüketiyor. Dijital ekranı üzerinden kalan süre, alarm, ertelenmiş başlatma, kurutma zamanı ve ertelemeyi gösteren Franke ankastre çamaşır makinesi 60 cm'lik dolap içine yerleştirilebiliyor.
LFZ338 Yüksek teknolojisiyle benzerlerinden ayrılan yeni AAA sınıfı Hotpoint-Ariston bulaşık makineleri, kullanıcının cebine ve hassas bulaşıklara özen gösteriyor. Özellikle likit kristal ekranı ve farklı tasarımıyla dikkat çeken Hotpoint-Ariston LFZ338 bulaşık makinesi, AAA (toleranssız) enerji-yıkama ve kurutma verimi ile yeni çağın tüketici ihtiyaçlarına cevap veriyor. Geniş yıkama
kapasitesi ve kendine en uygun programı ayarlayan sensör sistemiyle ön plana çıkan LFZ338, kullanıcıya sekiz ayrı yıkama seçeneği sunuyor. Kuvvetli, normal, ekonomik, hızlı yıkama, duşlama, bebek, kristal, günlük 60° gibi programlara sahip olan ürün, kiri algılayan sensör sistemi ve hareket edebilen raflarıyla bulaşıkları yıkarken en iyi sonucu veriyor. www.hotpoint-ariston.com.tr
albayrak tente'den vera 1976 yılından beri faaliyet gösteren Albayrak Tente, kazandığı birikimle ve deneyimle 2000 yılında Silivri'de kurduğu yeni üretim tesisi ile yurtiçi ve yurtdışı üretimini artırdı. Albayrak Tente, sistemlerini yurtiçi ve yurtdışına, Vera markası adı altında satışa sunuyor. Profesyonel yönetim kadrosu, tecrübeli pazarlama birimi,
Duravıt Tasarım Günleri gerçekleştirildi etkili müşteri ilişkileri politikasıyla üst seviyede müşteri memnuniyeti sağlayan Albayrak, bu sayede portföyünü genişletiyor. Albayrak, hızlı satış kanallarıyla da müşterilerine kaliteli ürün ve iyi hizmet sunarken, bu anlayışı ve felsefesiyle başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine ihracat yapıyor. www.albayraktente.com
MART 2009 - XXI 60
FİRMA HABERLERİ
archıcad’ın türkiye temsilcisi bİlkom oldu Bilkom, sanal yapı çözümleri kuruluşu Graphisoft’un üç boyutlu mimari tasarım yazılımlarının yeni Türkiye temsilcisi olacağını açıkladı. Graphisoft Uluslararası Satış Müdürü Jonas Salih, yaptığı açıklamada “Koç Bilgi Grubu’nun bir kuruluşu olan Bilkom ile gerçekleştireceğimiz işbirliğinden ötürü son derece gururlu ve heyecanlıyız. Bu işbirliği bizim Türkiye pazarındaki pozisyonumuzu güçlendirecek ve ArchiCAD BIM çözümlerini Türkiye’deki mimarlara ulaştırmadaki başarımızı
artıracak. Türkiye’de büyük bir potansiyel olduğuna inanıyoruz ve Bilkom ile beraber bu potansiyelin gelişimine katkıda bulunacağız” dedi. Bilkom Pazarlama Müdürü Erkan Tüfekçioğlu da, “Bilkom olarak Graphisoft’un tek yetkili temsilcisi olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Graphisoft ve Bilkom birlikteliğiyle Türkiye’de bir kanal kurarak ürün desteği vermek ve mimarlarımızın yaratıcılıklarını kullanmalarına fırsat tanıyarak işleriyle dünya çapında başarı yakalamalarına katkıda bulunmak istiyoruz” açıklamasını yaptı. www.bilkom.com.tr
segıs nurus’ta Nurus, özellikle mimarların ilgilendiği Segis’i, meraklılarıyla buluşturuyor. Segis, 1983 yılında İtalya’da Ettore Sottsass önderliğinde kuruldu. Segis, birbirini tamamlayan üç markayı bünyesinde bulunduruyor. Bu üç markadan Segis, hareketli mobilyalarıyla grubun ana markası. Grubun alt
Grohe, yeni ürünlerinin lansmanını bir arada yaparak işbirliklerinin altını çizdi. Duravit fabrikasında gerçekleştirilen etkinliğin ardından Hans Grohe Genel Müdürlüğü'nde basın mensuplarına PuraVida serisi ve Axor markasının geleceğe yönelik konseptleri üzerine sunumlar yapıldı. www.duravit.com.tr www.hansgrohe.com
mutfaklarda yeni eğilimler
Ahşap Mutfak ve Banyo Mobilyası Sanayici ve İthalatçıları Derneği (MUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Halim Birsin 2008 - 2009 yılında mutfak mobilyasındaki yeni gelişimleri ve eğilimleri değerlendirdi. Birsin mutfak mobilyalarında kullanılan malzemelerin hem teknoloji hem de tasarım olarak daha kapsamlı ve pahalı olduğunu belirtti. Halim Birsin “Modern yaşam tarzıyla birlikte tüketicinin yaşam kalitesi ve
beklentileri de değişti. Artık mutfak mobilyasındaki moda akımları tüm dünyayla birlikte Türk tüketicisiyle buluşuyor. Bu nedenle artık daha çok emek ve para harcanmış daha teknolojik mutfaklar yer alacak” dedi. 6-10 Mayıs 2009 tarihlerinde Survey Fuarcılık ile birlikte düzenleyecekleri MUDER İstanbul 2009 Fuarı'nın sektörleri için önemine vurgu yapan Birsin, MUDER İstanbul 2009 Fuarı'nın Milano Fuarı'ndan sonra konusuyla ilgili yakın coğrafyasının en büyük fuarı haline geleceğini belirtti. www.muder.org
viko, turqualıty kapsamına alındı markalarından Delight, tamamlayıcı aksesuarlarıyla seriyi zenginleştiriyor. Serinin üçüncü markası Multipla’nın ürünleri ise ahşaptan üretilen oturma birimlerinden oluşuyor. Otel projeleri, restoranlar, kafeler ve benzeri tüm sosyal alanlar için çok çeşitli seçenekleri bulunan Segis tüm Nurus ve Nuxx mağazalarında satılıyor. www.nuxx.com.tr
kone’ye iki ödül Kone, tasarım ve modernizasyon alanlarındaki yenilikçi çalışmaları nedeniyle 2008 En İyi Tasarım Ödülü ve 2008 Yılının Projesi ödüllerine layık görüldü. Chicago Athenaeum and European Centre for Architecture, Art, Design and Urban Studies tarafından verilen Good Design Award (En İyi Tasarım) ödülüne FourSeasons konseptiyle değer görüldü. Kone, Kone EcoMod
Bu yıl Duravit Tasarım Günleri'nde Duravit'in yeni vitrifiye serisi PuraVida tanıtıldı; seri Hans Grohe marka armatürleri ve duş başlıklarını da içeriyor. Ayrıca Duravit mutfak sektörüne girişini açıklayarak Philippe Starck tasarımı ilk evyesini de tanıttı. Firma için bir diğer ilk de Inipi sauna sistemleriydi. Duravit ve Hans
Devlet destekli markalaşma programı Turquality kapsamına Türkiye’nin anahtar priz sektörü markası Viko da alındı. Stratejik planlama ve kurumsal performans yönetimi, finansal performans, tedarik zinciri yönetimi, marka yönetimi, marka gücü, ürün tasarımı/araştırma geliştirme,
pazarlama, müşteri ve ticaret yönetimi, kurumsal yönetim, insan kaynakları yönetimi, bilgi sistemleri yönetimi alanlarında yapılan detaylı değerlendirmelerde Viko Elektrik'in ölçütlerin tümünü yerine getirdiği tespit edildi. Viko, Turquality programına kendi sektöründe katılan ilk firma oldu. www.viko.com.tr
kale roca’nın kalevit’teki tüm hisselerini satın aldı çözümüyle New York’taki Morgan Post Office’deki 12 merdivenin modernize edilmesindeki başarılı çalışması nedeniyle 2008 Project of the Year (2008 Yılının Projesi) ödülünü de kazandı. Morgan Postanesi’nde yer alan 12 merdivenin, yapıya herhangi bir zarar vermeden değiştirilmesi gerekiyordu. Kone EcoMod çözümüyle, merdivenlerin iskeleti aynen korunarak yenilendi. www.kone.com
Kale Grubu, seramik sağlık gereçleri alanında İspanyol Roca Grubu ile 1999 yılında ortaklık gerçekleştirdiği Kalevit Roca Saniter Seramik Sanayi AŞ’nin tüm hisselerini satın aldı. Kale Grubu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, Seramik Grup Başkanı Tarık Özçelik, Finans Grup Başkanı Haluk Alperat ve Kalevit Genel Müdürü Ahmet Aksu’nun katılımıyla
gerçekleştirilen basın toplantısında Kale ve Roca Grubu karşılıklı anlaşma sonucunda Şubat ayı itibariyle ortaklığı sona erdirme kararı aldıklarını bildirdiler. Bir marka bütünlüğünde büyümeyi hedefleyen Kale Grubu, şirketin adını kuruluş adı olan Kalevit Saniter Seramik Sanayi Anonim Şirketi olarak değiştirirken, banyo ürün grubundaki faaliyetlerde Kale markasını kullanıyor olacak. www.kalebanyo.com
MART 2009 - XXI 62
uygulama - aydınlatma tasarımı - İstanbul
proje adı: Reina Club / İstanbul mimar: Barbara Pensoy proje süresi: Şubat - Mayıs 2007 aydınlatma tasarımı: Swarovski Proje Departmanı kullanılan ürünler: Swarovski StarLED Deluxe, Swarovski Samba - LED gömme yer spotları, Swarovski kristal paneller (Işıklı/ Işıksız), STRASS Swarovski kristaller (avize taşları)
IŞIL IŞIL EĞLENCE Aydınlatma tasarımı iç dekorasyon, aydınlatma ve mimari araştırmalar sonucunda gerçekleştirilen Reina Club kristal parlaklığı ile dikkat çekiyor. Reina Club projesi için Swarovski, kulübün iç dekorasyonunu üstlenen Barbara Pensoy ile işbirliği yaptı. Swarovski'nin kapsamlı tasarım ve uygulama deneyimi ve aynı zamanda şirketin tasarım ve proje yönetimi için yerel ortaklarla oluşturduğu işbirliği sayesinde mekân, gözalıcı kristallerle donatıldı. 1500 m2 kullanım alanına sahip ve 3000 misafir ağırlayabilen mekân
yaratıcılığa olanak tanıyan ve iç mekânda özel ve samimi bir ortam yaratan kristallerin kullanımı ile yenilendi. Reina Club işaretleri ve tüm restoranların tabelaları Swarovski kristal bileşenleri içeren LED ışıklandırmalı panellerden yapıldı. 400 adet Swarovski StarLED Deluxe kristal ve LED kullanılarak oluşturulan ortam ışıklandırması kulübün 30 m uzunluğundaki koridor girişinde konukları karşılayan sıcak bir ortam yaratıyor. LED teknolojisine sahip 40 adet bina içi zemin spotu giriş merdivenlerine yerleştirildi. Fiber optik aydınlatma elemanlarıyla aydınlatılan
12 kristal panel VIP alanı ana barında masa üstlüğü olarak kullanıldı. VIP alanında uygulanan, 50 binden fazla 22 mm'lik Strass Swarovski kristalinden oluşan kristal bir çatı bulunuyor. 20 bin adet Strass Swarovski kristaliyle kaplanmış, kare biçimindeki kristal perde, VIP alanındaki çatının etrafını çevreleyerek kendine has bir görsel etki yaratıyor. Reina'nın Red Bull için ayrılan bölümüne oturan misafirler, bir kristal logo panelle ve ışıklandırılan ve Swarovski kristalleriyle yazılmış Red Bull logoları taşıyan masa üstleriyle karşılaşıyorlar.
ÇANAKKALE SERAMİK & KALEBODUR
MART 2009 - XXI 64
DOSYA - ÇATI VE CEPHE sİstemlerİ
Çanakkale Seramik & Kalebodur dış cephe sistemlerinde kullanılmak üzere Kalesinterflex, Porselen Karo ve Klinker ürün gruplarını üretiyor. Kalesinterflex 1000 x 3000 x 3 mm boyutunda üretilen porselen levha olup, Türkiye'de Çanakkale Seramik tarafından üretiliyor. Ürünün renk, doku, yüzey (mat ve parlak) seçenekleri bulunuyor ve proje
modülasyonuna uygun, istenilen alt boyutlara kesilebiliyor. Porselen Karo'lar 30 x 60 cm, 60 x 60 cm ve 60 x 120 cm boyutta üretiliyor ve çeşitli renk, doku, yüzey seçenekleri bulunuyor. Porselen nitelikli olarak üretilen Klinker ürünlerin de boyut ve renk seçenekleri bulunuyor.
porselen karo
ETEM SA Etem Sa, alüminyum kapı, pencere ve giydirme cephe profil sistemlerinin yer aldığı “Etem Building Systems”, BMW, Audi, Mercedes, Thyssen Krupp gibi şirketlerin (OEM-Original Equipment Manufacturer) orijinal hammadde tedarikçisi olduğu Etem Extrusions ve Etalbond kompozit panellerinin üretildiği “Etem Composites” bölümlerinden oluşuyor. Toplam 54 ülkeye ihracat yapan Etem Sa, mimarisini Santiago Calatrava’nın yaptığı Atina’daki Olimpiyat Stadı ve İspanya’daki Oviedo Kongre Salonu, Türkiye’deki İstanbul Ağaoğlu My World Paris’teki Grande Arche de la Fraternite binası, Moskova’da bulunan 268 m yüksekliğinde Avrupa’nın en yüksek binası olan Naberezhnaya Towers, Bakü’deki Heydar Aliyev Spor Salonu gibi dünyanın birçok ülkesindeki önemli projelerde ürünleriye yer alıyor. 1994’ten beri Etalbond kompozit panelleriyle Türkiye piyasasında bulunan Etem Sa, alüminyum profil sistemleriyle de Türkiye piyasasına girmeye hazırlanıyor. www.etem.gr
Kalesinterflex ürünü dış cephelerde Gizli Klipsli Sistem ile, T Porselen Karo binanın özelliklerine bağlı olarak Gizli Sistem, Klipsli Sistem, Konstrüksiyona Yapıştırma Sistem ve Sıva Üzeri Yapıştırma Sistem ile, Klinker Slim Cephe Karosu ise Klinker Slim Cephe Sistemi ile uygulanıyor. Konstrüksiyonlu olarak uygulanan bu sistemlerin genel olarak ortak özellikleri kullanılan konstrüksiyon malzemelerinin alüminyum, bağlantı elemanlarının
kalesinterflex
paslanmaz çelik olması. Bina yüzeyiyle seramik kaplanan cephe yüzey arasında binanın şakülüne bağlı olarak yaklaşık 10-15 cm boşluk bırakılarak uygulama yapılıyor. Eğer gerek görülürse ekstrüde polistren köpük ya da camtülü folyo kaplı taşyünüyle ısı yalıtımı yapılabiliyor. Bu sistemler genel olarak Havalandırmalı Sistemler olarak adlandırılıyor. www.e-kale.com.tr
klinker slim
GLOBAL GROUP / INAX
dosya - çatı ve cephe sİstemlerİ
Global Group’la Türkiye pazarına giren Inax X-Terior dış cephe kaplama malzemesi sahip olduğu özelliklerden dolayı hem ülke ekonomisine hem de çevreye önemli katkılar sağlıyor. X-Terior dış cephe kaplaması, havadan aldığı oksijenle kendini temizliyor. Yanmayan ve buz tutmayan ürün, gün ışığındaki değişimlerden, gece-gündüz farkından ve mevsimsel değişimlerden etkilenmiyor. Hafifliği sayesinde binalara statik ağırlık vermiyor. Havadaki toprak taneciklerinin binayla etkileşimini engelleyerek dış cephede statik elektrik birikimini engelleyen X-Terior, ısı kaybını önemli ölçüde azaltarak
enerji tasarrufu sağlıyor. Binaların dış yüzeyini yıpranmalardan koruyor ve iç kısımlardaki yoğuşmayı ve rutubeti önlüyor. Isıtma ve soğutmada daha az enerji harcayan, daha ekonomik cihazların kullanılabilmesine olanak tanıyor. Hızlı uygulanan ve çevreye zarar vermeyen ürün, kışın soğuktan, yazın aşırı sıcaktan koruyor. Farklı renk ve model seçenekleriyle binalara yeni bir görünüm kazandırıyor. Dekoratif görünümü sayesinde iç cephelerde de kullanılabiliyor. Uygulamada maliyet avantajı da sağlayan X-Terior her türlü binada kullanılabiliyor. www.globalparking.com.tr
Fundermax kompakt laminatlar özel NT koruma tabakasıyla güçlendirilerek dış cephelerde her türlü hava koşulunda yıllarca özelliğini koruyabilen paneller. Kompakt laminat paneller alışveriş merkezi, okul, hastane, kamu binası, konut, havaalanı gibi her tip yapıda kullanılabildiği gibi oldukça geniş renk ve desen seçenekleriyle de her tarz tasarıma kolaylıkla cevap verebilen bir malzeme. Standart olarak B1 sınıfında yangın direncine sahip Fundermax dış cephe kompakt laminatlar, 2-13 mm arasında her kalınlıkta ve beş farklı boyutta üretiliyor. Her türlü hava koşuluna, UV ışınlarına ve kimyasallara karşı direnç gösteren Fundermax, sert yapısı sayesinde darbelere karşı dayanıklı. Kompakt laminat paneller farklı yöntemlerle cepheye monte
MARE MÜHENDİSLİK Marestone, Mare Mühendislik tarafından geliştirilen ve TUBİTAK ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) tarafından desteklen, İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı Malzemesi Bölümü ile işbirliği yapılan, uzun soluklu bir Ar-Ge projesiyle gerçekleştirilmiş teknolojik bir taş. Tamamen monolitik ve homojen yapıda ve üstün fiziki dayanım özelliklerine sahip. Bir havalandırılmış cephe kaplama uygulaması olan Marestone cephe sistemi plakaları 12 mm kalınlıkta 60 x160 cm gibi büyük boyutlara sahip olabiliyor. Plakaların alt ve üst uzun
kenarlarında boydan boya açılmış kanallara geçme detayı olan alüminyum profiller gömülüyor ve bu şekilde oluşan Mare cephe plakası askı elemanlarına yüksek hız ve hassasiyette geçirilerek kilitli bir şekilde yerleştiriliyor. Sistem hafif, hızlı uygulanabilen ve ekonomik taş cephe sistemi. Marestone büyük boyutlarda dahi uygun maliyeti, montaj hızı ve hafifliği ile geleneksel mekanik montaj uygulamaları ile dikkat çekiyor. Aynı zamanda atık ve geri dönüşüm hammaddelerinden üretilen çevreci ve enerji verimli bir sistem. www.marestone.com
edilebiliyor. Kullanılan en yaygın sistemler gizli vidalama sistemi olan Agraflı sistem, Sika Tack Panel yapıştırıcıları ile yapıştırma sistem, özel perçinlerle yüzeyden vidalama sistem ve yalı baskı sistemi olan Lap Siding Sistem. Fundermax 2008 yılının başlarında kartelasına eklediği yeni renk ve desenlerle renk çeşitliliğini artırdı. Dijital baskı sistemi sayesinde istenen her türlü dijital resim ya da fotoğraf dış cephe kompakt laminat panellere dönüştürülebiliyor. Bu sayede daha önce hiç kullanılmamış desenler ortaya çıkıyor. Bu paneller karteladaki diğer standart panellerle aynı teknik özelliklere ve aynı garantilere sahip. Dijital baskılı paneller üç farklı boyutta ve 2-13 mm arasında her kalınlıkta üretiliyor. www.kart.com.tr
65 XXI - MART 2009
KART İNŞAAT
KILIÇOĞLU
MART 2009 - XXI 66
dosya - çatı ve cephe sİstemlerİ
granada
Kılıçoğlu, “Mükemmel kiremit mükemmel çatı” sloganıyla sorunsuz çatıların yapımı için çalışmalarını sürdürüyor. “Mükemmel Kiremit” su geçirmezlik, dona dayanım, geometrik düzgünlük, yüksek mukavemet gücü özelliklerinin birleşimiyle uzun ömürlü kiremidi tanımlıyor. Mikronize öğütülmüş hammaddeden üretilen Kılıçoğlu kiremitleri yüzey pürüzsüzlüğüne sahip. TS-EN-1304 Avrupa standartlarında, birinci sınıf su sızdırmazlığına ve belirtilen eğilme mukavemeti standart değerinin en az 2,5 katı eğilme mukavemetine sahip. Geniş kavisli, üstten ve yandan
kenetlenmeli tasarımıyla Granada, gelişmiş su sızdırmazlık özellikleriyle estetiği bir arada sunan Valensiya, nostaljik görünüme sahip ve restorasyon çalışmalarında kullanılan Alaturka, daha sağlam ve çift kanallı yapısıyla Akdeniz ve Türkiye’nin en yaygın kiremidi Kılıçoğlu 1, her türlü çatı tasarım gereksinimini karşılayabilmek için beş modelde üretiliyor. Kılıçoğlu, Anadolu Medeniyetleri Serisi ile de seçenekler sunuyor. Krem renk üzerine yoğun kahve ve siyah püskürtme desenleri taşıyan Hitit Ateşi, krem renk üzerine az yoğunluklu kahve ve siyah püskürtme deseniyle sarının sıcaklığını çatılara taşıyan Frigya Ateşi ve doğal
kiremit tonunun üzerine kahve ve krem tonların uygulandığı Truva Ateşi ile tüm kiremit ve aksesuarlar çeşitlerine uygulanan bu tekniklerle her çatıda farklı duruşlar yaratılabiliyor. Kılıçoğlu çatıları, altında yaşayanlara sağlıklı bir yaşam alanı sunarken ısı ve su yalıtımını gerçekleştirerek tasarruf sağlıyor. Isı ve su yalıtımı için üretilen İzoçatı kiremit altı çatıda oluşan ısı transferini engelleyerek binaların ısıtma ve soğutma giderlerinde tasarruf sağlıyor. Kılıçoğlu Çatıser, dış koşullar etkisiyle kiremit altına sızabilecek suyun çatının üst yüzeyinden iç mekâna geçmesini engelliyor.
kapı imalatı gibi pek çok alanda kullanılabiliyor. Ürün, su, rutubet ve buhara karşı yüksek dayanıklılığa sahip. Ultraviole ışınlara, asit yağmurlarına ve hava kirliliği gibi etkilere karşı kimyasal dayanıklılığı bulunuyor. Tüm iklim koşullarına karşı dayanıklı olan paneller kolay temizleniyor. Zengin renk ve desen seçenekleri bulunan paneller darbelere karşı dayanıklı ve özel bakım gerektirmiyor. Klasik ahşabın dezavantajlarını ortadan kaldıran Mecolam panellerin kalınlıkları kullanım
alanlarına bağlı olarak 2-20 mm arasında değişiyor. Panel boyutları ise dış mekân için 2800 x 1300 mm ve 3050 x 1300 mm, iç mekân için 2800 x 1300 mm, 3050 x 1300 mm, 3660 x 1400 mm ve 3660 x 1540 mm olarak üretiliyor. Mecolam Compact Laminatların temini ve pazarlaması Meridyen Yapı iştiraki olan Mergen Yapı Cephe Panelleri firması tarafından gerçekleştiriliyor.
www.kilicoglu.com.tr
hitit
MECOLAM COMPACT LAMİNAT Mecolam Compact Laminat, termosetting reçine emdirilmiş çok sayıda kraft kağıdı tabakasının ön ve arka yüzeyine UV melamin esaslı dekor kağıdı tabakasının gelmesiyle yüksek ısı ve basınç altında çok katlı preslenme sonrasında meydana gelen homojen cephe giydirme panelleri. Üretim prosesindeki ultraviyoleye karşı dayanımı, panel yüzeyinde kullanılan dekor kağıdının elektron bombardımanı
kürü sistemiyle emprenyesi ile sağlanıyor ve bu işlemin ilk ayağı yurtdışında, yarı ürünün preslenerek plaka haline getirilmesi ise Türkiye'de gerçekleştiriliyor. Mecolam Compact Laminat paneller konutlar, iş ve alışveriş merkezleri, bankalar, hastaneler, okullar, mağazalar, sinemalar gibi her türlü yeni binanın dış cephesinde ya da eski binaların tadilatında kullanıldığı gibi iç mekânlarda da asma tavan, mobilya,
www.mecolam.com.tr
MITSUBISHI PLASTICS
dosya - çatı ve cephe sİstemlerİ
Metal kompozit cephe kaplamaları markası Mitsubishi Plastics Inc.’in yüksek teknolojiyle ürettiği paslanmaz çelik kompozit levhalarla Alpolic panellere özgü yangın güvenliğine ek olarak çeliğe özgü sağlamlık ve zorlu dış etkenlere dayanım avantajı getiriliyor. Yıllardır dünyada ve Türkiye’de prestij yapılarını tamamlayan Alpolic/fr’nin alüminyum, titanyum, bakır, çinko gibi metal kompozit serilerine paslanmaz çelik kompozit Alpolic/fr (SCM) levha da eklendi. Alpolic/fr SCM iki adet 0.3 mm'lik paslanmaz çelik tabakanın arasına sıkıştırılmış yanmaz mineral dolgudan meydana geliyor. Üst
paslanmaz çelik levha YUS 220M paslanmaya son derece dirençli çelik alaşımlı bir malzeme olup, özellikle güvenliğin ön plana çıktığı binaların dış cepheleri ve çatıları için uygun bir çözüm sunuyor. Dünyada birçok önemli yapının cephelerinde ve çatılarında kullanılan Alpolic/fr (SCM), Türkiye’de de son olarak Bursa’nın en büyük alışveriş ve eğlence merkezi olan Korumax’ın cephelerinde tercih edildi. Projesi Tago Mimarlık tarafından çizilen Korumax’taki Alpolic/fr (SCM) uygulamasını Mitsubishi Plastics Inc.’nin küresel çözüm ortaklarından Aksoy Alüminyum gerçekleştirdi. www.alpolic.com
Novawood dış cephe kaplaması çok tabakalı, masif ahşaptan yapılıyor. Boylamasına ve enlemesine tabakaların yapıştırılmasından dolayı ahşap işçiliği azalıyor. Böylece, modern yapı malzemelerindeki standart sağlanmış oluyor. Novawood tarafından üretilen BBS, %99,4’ü kereste ve %0,6’sı tutkaldan oluşan tek parça yapı malzemesi. Bu nedenle planlama aşaması, inşaat uygulaması ve tüm detayların çözümü basit. Binanın planlanan fiziksel yapısı kolayca gerçekleştirilebiliyor ve kontrol
edilebiliyor. Karmaşık detayları olmadığı gibi inşaat aşaması da kompleks bir yapıya sahip değil. Planlandığı gibi kolay bir şekilde inşa edilebiliyor. BBS yapıları, sigortalı yapı kalınlıklarıyla çevresel ve pasif enerji standartlarıyla buluşuyor. Böylece daha fazla alan kazandırmaya yönelik altyapı oluşturuyor. Enerji tasarruflu ve nötr CO2 aşama özellikleriyle ahşabın sürdürülebilir bir yapı malzemesi olarak kullanımının artması doğanın korunmasında etkin katkı sağlıyor. www.novawood.com.tr
67 XXI - MART 2009
NOVAWOOD
REYNAERS
MART 2009 - XXI 68
dosya - çatı ve cephe sİstemlerİ
Reynaers Alüminyum, giydirme cephe sistemleri, kapı pencere sistemleri, sürme sistemler, kış bahçeleri, güneş kontrol sistemleri ve enerji dönüşüm sistemleriyle sektörüne mimari çözümler sunuyor. Bünyesindeki 80’i aşkın Ar-Ge çalışanıyla her zaman yenilikçi çözümler üreten ve kendi test enstitüsüyle ihtiyaç
duyulan tüm testleri gerçekleştirebilen firma, merkezi Belçika'daki Duffel olmak üzere 30 farklı ülkedeki satış ofisiyle dünya üzerinde yaklaşık 60 farklı ülkeye çözümlerini ulaştırıyor. Reynaers tedarik zincirinin her aşamasını sıkı kalite kontrol kurallarıyla düzenliyor. Bu sayede ürünler her zaman istenilen kalite düzeyini korurken aynı zamanda normları da yerine getirebiliyor.
cw86
RHEINZINK Güneş enerjisi alanındaki deneyimlerine dayanarak Rheinzink, gün ışığından güç üretimi ürünleri ve yöntemleri geliştirmenin yanı sıra, metal yüzeyler tarafından emilen güneş enerjisinin evde kullanımı konusunda da çalışmalar yapıyor. Fotovoltaik (PV) pillerle, güneş ışığını
doğrudan elektrik enerjisine dönüşütürüyor. Rheinzink Solar PV, kenet ve kepli geçme sistemiyle normal kenet ve kepli sistemlerde olduğu gibi, ayrıca bağlantıya ve masrafa gerek kalmadan, eğimi 3°’nin üzerindeki tüm çatı ve cephe kaplamalarına uygulanabiliyor. Birbirinden bağımsız çatı bileşenleri yalnızca iki adet elektrik priziyle
CW 50 çubuk sistemi sınırsız yaratıcılığa izin veren ve binaya en yüksek oranda ışık girmesini sağlayan giydirme cephe ve çatı sistemi. Kapsamlı ürün çeşitliliğiyle yangına karşı dayanıklılık ve yüksek yalıtım düzeyi gibi farklı performans ihtiyaçlarını teknik çözümleriyle karşılıyor. CW 86 panel ve yarı panel sistemi çubuk yapı kullanarak kasetlerin
oluşturulmasına olanak tanıyor. Ayrıca CW 86 - EF sistemiyle birimlere ayrılmış cephelerin atölye ortamında ön montajının yapılmasını mümkün kılıyor. CW 86 sisteminde, hem strüktürel camlama hem de kaset camlama uygulamaları bulunuyor. www.reynaers.com.tr
cw50
birbirine bağlı. Uzman bir elektrikçi tarafından şebeke güç kaynağına ya da bir transformatöre bağlanan çok sayıda solar parça, güçlü bir solar jeneratör oluşturuyor. Rheinzink Solar PV kenet sistemi, geleneksel kenet sistemlerinde, ekolojik solar elektrik gücü üretiminin ve tasarım mimarisinin en uygun bileşeni. Güçlü UNI-Solar modülleri Rheinzink panellerinin tüm yüzeyine
kalıcı olarak yerleştiriliyor. Bunlar, ek bağlantılara gerek kalmaksızın, kenet sistemi yardımıyla, çatı ve cephelere yerleştirilebiliyor. İnce metal levha teknolojisi sayesinde az miktarda solar ışıma durumunda ve dağınık ışık koşullarında bile enerji üretimi sağlanıyor. www.rheinzink.com.tr
DOsYa - ÇaTı ve cephe sisTeMleri
adam & eve hotels, concorde resort hotel & spa, kempinski hotel The Dome gibi referanslarıyla dikkat çeken sapa Yapı sistem, pencere ve kapı sistemleri, sürme sistemleri, giydirme sistemleri, kış bahçeleri sistemleri ve
sOMfY Doğal havalandırma, hızla gelişen bir enerji tasarruf stratejisi ve üç yönlü çözüm sunuyor: binadaki hava dolaşımını geliştiriyor, gün boyunca biriken sıcaklığı düşürmek için gece soğuk olan havadan faydalanarak binayı gece soğutuyor ve doğal hava dolaşımıyla hava tahliye akımlarını kullanarak klima sistemi boyutlarının küçültmesini sağlıyor. somfy motorlu ve otomatik açma ekipmanı çapraz akımlı havalandırma sistemlerinin ve fan destekli hava dolaşım sistemlerinin kurulmasına izin veriyor. bu ekipmanlar pencerelere, parlak duvarlara ya da çatılara, tepe camına uygulanabiliyor. Doğal havalandırma, enerji tüketiminin, ısıtma ve klima ekipmanları maliyetinin azaltılmasında doğrudan katkı sağlıyor.
ek sistemleri hizmeti veriyor. sapa Yapı sistem ürün yelpazesi, ikamet, sanayi, ticari, satış, spor ve eğlence ve sağlık amaçlı kamu özel sektörü uygulamalari için yeni inşaat ve bina yenileme tasarım çözümleri sunar. alüminyum sistemler konusunda avrupa’nın öncü firmalarından biri
animeo ıb +, somfy’nin dinamik cephe yönetimi, güneşten korunma sistemleri ve hareketli menfezler için geliştirdiği bir sistem. Doğal ışığı, ısıyı ve havalandırmayı üç işletim moduna göre yönetiyor. konfor modu, görsel konfor ve ısıdaki uç noktaların sınırlanması. her kullanıcı, uzaktan kumanda kullanarak kendi ortamlarının kontrolünü istedikleri an yeniden elde edebiliyor. enerji tasarruf modu, kışın ısı girişinden faydalanmak ve yazın binayı korumak amacıyla güneş enerjisinin etkilerini yönetiyor. performans modu, ortam konforunu en iyi şekilde düzenleyecek şekilde önceki iki modu birleştiriyor. www.somfy.com.tr
olan sapa Yapı sistem, ekolojik dengenin korunması amacıyla geniş bilgi birikimi ve ar-ge sonucunda pazara sunduğu bıpv sistemini, yapılarla bütünleşmiş fotovoltaik sistemini hizmete sunuyor. bıpv fotovoltaik sistem, proje danışmanlığı, mühendislik ve tasarım çalışmaları,
üretim ve montaj, satış sonrası hizmetleri içine alacak şekilde anahtar teslim olarak sunuluyor. projelerin konumuna bağlı olarak yerel şartların olanakları doğrultusunda projeye özel çalışma hizmeti de veriliyor. www.sapagroup.com
69 XXI - MART 2009
sapa grOup
TEKNOSEL / ALPHATON, LONGOTON, FAVETON, PARLEX
MART 2009 - XXI 70
dosya - çatı ve cephe sİstemlerİ
Alphaton, Longoton ve Faveton marka terracotta ürünler, mimari hayal gücünü sınırlamayan, kil ve kaolen gibi doğal malzemelerden endüstriyel olarak üretilen cephe kaplama malzemeleri. Terracotta panelleri çift cidarlı ve tek cidarlı olmak üzere iki türde üretiliyor. Su emme, genleşme,
donma dayanımı konularında ISO 10545 standartlarına uygunluk gösteriyor. Alphaton, Longoton ve Faveton terracotta panellerde yaygın olarak doğal kırmızı ve tonları ile standart yüzey tercih ediliyor. Ancak panellerin çok sayıda renk ve yüzey şekli seçeneği bulunuyor.
TRAKYA CAM Şeffaflığı ile vazgeçilmez bir yapı malzemesi olan camın, iç mekânı dış etkenlerden koruma, doğal aydınlatmadan faydalanma, iç mekânla görsel bağlantı kurma gibi temel özelliklerinin yanında ikincil işlemler ve ince film kaplama teknolojileri ile ısı yalıtımı, güneş kontrolü, emniyet, güvenlik ve gürültü kontrolü gibi işlevler de bulunuyor. Kazandığı işlevler sayesinde çağdaş yapıların cephelerinde, çatı ışıklıklarında ve iç mekânlarda camın kullanım alanı artıyor. Trakya Cam’ın cephe ve çatı ışıklık camlarına yönelik ürünleri Isıcam Klasik, Isıcam Sinerji, Isıcam Konfor, Helio, Tentesol ve Tentesol T markalarıyla pazara sunuluyor. Isıcam Klasik markasıyla pazara sunulan geleneksel yalıtım camları, camla ısı yalıtımında ilk çözüm. Isıcam Klasik, iletim yoluyla gerçekleşen ısı kaybını, engelleyerek tek cama göre %50 azaltıyor. Yalıtım camlarının ısı yalıtım performansı, elektromanyetik ışınım
Parklex lamine ahşap paneller, doğal ahşabın fiziko-kimyasal süreçlerden geçirilmesi sonucu üretilen bir yapı malzemesi. Bu süreçler malzemenin mükemmel nitelikte fiziksel, kimyasal ve mekanik özellikler kazanmasını sağlıyor. Böylelikle, ahşabın hoş görüntüsünü taşıyan ama çok daha uzun ömürlü ve
yoluyla gerçekleşen ısı kaybını engelleyen ısı kontrol (Low-E) kaplamalı camların geliştirilmesiyle daha da iyileştirildi. Bünyesinde Low-E kaplamalı cam yer alan yeni nesil yalıtım camı, Isıcam Sinerji markasıyla pazara sunuluyor. Isıcam Sinerji ısı kayıplarını, Isıcam Klasik’e göre %60, tek cama göre ise %80 azaltıyor. Yüksek gün ışığı geçirgenliğiyle Isıcam Klasik’e eşdeğer görünümde olan Isıcam Sinerji iç mekânlarda doğal gün ışığından faydalanmaya olanak tanıyor. Isı yalıtımının yanı sıra güneş kontrolü de sağlayan ısı ve güneş kontrol (Solar Low-E) kaplamalı yeni nesil yalıtım camı, Isıcam Konfor markasıyla pazara sunuluyor. Isıcam Konfor, doğal gün ışığını engellemeden yazın güneş ısısı girişini Isıcam Klasik’e göre %45 azaltarak güneş kontrolü yapıyor, kışın ise Isıcam Sinerji gibi etkin bir ısı yalıtımı sağlıyor. Solar Low-E kaplama, renksiz ya da Helio harmandan renkli camlar üzerine uygulanarak farklı renklerde Isıcam Konfor kombinasyonları elde ediliyor. Soğutma ihtiyacı nedeniyle güneş
bakım gerektirmeyen yapı malzemesi elde edilmiş oluyor. Tüm üretim faaliyetleri, uluslararası UNE EN ISO 9001:2000 kalite standardına göre yapılıyor. Parklex tamamen doğal ahşaptan üretildiği için, farklı ürünlerde farklı çeşitlenmelere olanak tanıyor. Her panelin kendine has ahşap deseni ve renk tonu bulunuyor. www.teknosel.com
kontrolünün ön plana çıktığı yapılarda Helio serisi harmandan renkli camlar ya da Tentesol serisi reflektif güneş kontrol camları kullanılıyor. Tentesol markalı ürünler renksiz ya da harmandan renkli camların üzerine ince yansıtıcı bir katman kaplanarak elde ediliyor. Tentesol markası ile pazara sunulan reflektif güneş kontrol camlarında gümüş, yeşil ve mavi; Tentesol T markasıyla pazara sunulan reflektif güneş kontrol camlarında yeşil ve mavi renk seçenekleri bulunuyor. Güneş kontrolünün yanı sıra etkin ısı yalıtımına da ihtiyaç duyulduğunda, bünyesinde Helio, Tentesol ya da Tentesol T serisi güneş kontrol camları ile Low-E kaplamalı cam bulunduran Isıcam markalı özel yalıtım camları tercih ediliyor. Konut ve ticari bina cephe ve çatı ışıklıklarında ısı yalıtımı, güneş kontrolü, emniyet, güvenlik ve gürültü kontrolü işlevlerinin bir kaçı aynı anda sağlanarak çok işlevli yalıtım camları oluşturulabiliyor ve çağdaş mimarinin ihtiyaçları karşılanabiliyor. www.trakyacam.com.tr
MART ajandasI ... - 29 Mart
Urban China: Informal Cities sergisi
Sergi, Çin'de 2005'ten beri yayınlanan Urban China dergisinin
The New Museum, New York, Amerika.
www.newmuseum.org
Triennale di Milano, İtalya
www.triennaledesignmuseum.it
Stockholm, İsveç
www.arkitekturmuseet.se
Tate Modern, Londra
www.tate.org.uk
Palazzo Reale, Duomo, Milano
www.comune.milano.it
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul
www.msgsu.edu.tr
İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul Kampüsü, Eyüp, İstanbul
mimarlik.bilgi.edu.tr
Garaj İstanbul, Galatasaray, Beyoğlu, İstanbul
platformgarantienglish. blogspot.com
Alman Mimarlık Müzesi, Frankfurt, Almanya
www.dam-online.de
Schindler Genel Merkez Ofisi, Maslak, İstanbul
www.schindler.com
Sütlüce ve Feshane Kongre Merkezi, İstanbul
www.worldwaterforum5.org
İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul Kampüsü, Eyüp, İstanbul
banup@bilgi.edu.tr
kavramsallaştırdığı temalarla Çin'e bakıyor.
... - 29 Mart
Diritto Rovescio sergisi
Triennale'deki bu sergi, tekstili toplumun mecazi dili olarak kullanıyor.
... - 3 Mayıs
Sverre Fehn sergisi
Norveçli Mimar Sverre Fehn'in 32 projesi çizimler, metinler, fotoğraflar, maketler ve üç boyutlu çizimlerle sunuluyor.
... - 26 Nisan
The Tate Triennal 2009
Trienal, postmodernizmin sonuna yaklaştığımızı ve artık küresel altermodernizmi deneyimleyeceğimiz teması etrafında şekilleniyor.
... - 7 Haziran
Futurismo sergisi
400'den fazla esere yer veren sergi sanatın her dalından Fütürist çalışmaları seyirciyle paylaşıyor.
6 - 8 Mart
Kent ve Sanat Forumu
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Avrupa’nın sanat akademisyenleri ve kentlerin kültür aktörleri buluşuyor.
6 - 8 Mart
Küresel Perspektifle Tarih: Faruk Tabak'ın Çalışmaları Anısına
Ölümünün birinci yılı anısına düzenlenen etkinlikte Tabak'ın "küresel perspektifle tarih" alanındaki katkıları ele alınıyor.
ajanda
7 Mart
Peter Cook Konferansı
Garanti Galeri ve Platform Garanti’nin ortaklaşa düzenlediği Disiplinlerötesi Konferans Dizisi kapsamında mimar Peter Cook bir konferans veriyor.
7 Mart - 26 Nisan
Bauhaus 21 sergisi
Sergi mimarlık, tasarım ve fotoğraf arasında bağlar kurarak Bauhaus
MART 2009 - XXI 72
geleneğini bugünle birleştiriyor.
11 Mart
Schindler Seminerleri
Seminer asansör ve yürüyen merdiven teknolojileri konusunda, planlama ve uygulama aşamalarında mimarlara yardımcı oluyor.
16 - 22 Mart
5. Dünya Su Forumu
Dünya Su Konseyi tarafından üç yılda bir düzenlenen Dünya Su Forumu’nun beşincisine, Türkiye ev sahipliği yapıyor.
19 - 26 Mart
Fast Urban Research: İstanbul
Atölye çalışması Polonyalı mimar ve kültürel antropolog Jacek Dominiczak ile Monika Zawadzka yürütücülüğünde gerçekleştiriliyor.
20 - 21 Mart
15 Haziran (son başvuru)
21. Uluslararası Yapı & Yaşam Kongresi
Bu yılki kongrenin ana teması doğa,
Bursa Uluslararası Fuar Merkezi, Bursa
www.bursamimar.org.tr
kent ve sürdürülebilirlik.
James Dyson Ödülü
Yarışma, "Bir probleme çözüm getirecek
İngiltere
www.jamesdysonaward.org
bir şey tasarla" mottosuyla yola çıkıyor.