XXI Mayis 2011

Page 1

xxi.com.tr

SAYI 99 MAYIS 2011 9 TL (KKTC 10 TL)

KAYA GEOMETRİSİ REIULF RAMSTAD ARCHITECTS’TEN GEZİ ROTASI

YUVARLAK MASA: MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

ADNAN KAZMAOĞLU MİMARLIK BÜLEND ÖZDEN DDRLP DILLER SCOFIDIO+RENFRO HABİF MİMARLIK HYUNJOON YOO ARCHITECTS KG MİMARLIK SWA

BU DERGİ İÇİN AĞAÇ KESİLMEDİ

yaz›larıyla GÜLSÜM BAYDAR KORHAN GÜMÜŞ

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 99 < MAYIS 2011 < DDRLP < HABİF < KG MİMARLIK < KAZMAOĞLU < ÖZDEN < SWA < DILLER SCOFIDIO + RENFRO < RAMSTAD < MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

Y‹RM‹B‹R M‹MARLIK TASARIM MEKAN



Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş

Parametrik tasarımın başlattığı dönüşüm

hulya@depo.com.tr endüstriyel tasarım editörü Elif Esmez elif@depo.com.tr sektör editörü Tuğba Demirci tugba@depo.com.tr yardımcı editörler Özge Gürbüz ozge@depo.com.tr Merve Taşpatlatan merve@depo.com.tr reklam müdürü Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Manolya Nurgün grafik tasarım Aslıhan Özgen sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu web tasarımı Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı Trollstigen Ulusal Parkı Turist Rotası, Romsdalen, 2011, © Reiulf Ramstad Architects basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.

XXI'de bu ay dosyalaştırdığımız yuvarlak masa toplantısı parametrik tasarıma odaklanıyor. Mimarlık üzerine düşünme biçimlerimizde bir dönüşüme yol açmaya başlayan parametrik tasarımın sunduğu olanakları, proje tasarım süreçleri ve mimarlık eğitimi üzerinden tartıştık. Parametrik tasarım, yalnızca bugün özel olarak onunla ilgilenen kişilerce benimsenen bir alan olarak değil, aslında tüm profesyonellerin üretim biçimlerine nüfuz edecek doğasından ve bugünün çoklu ve özgürleştirici dünya kavrayışının bir yansıması oluşundan ötürü toplu bir dönüşüm yaratacak bir kavram. Bu dönüşümle birlikte yapılabileceklerin sınırlarını bugünden tariflemek her ne kadar zor görünse de dönüşümün araçları olan bilgisayar yazılımlarının günden güne gelişiyor ve daha fazla tasarım serbestisi sunuyor oluşu bu sınırların epey geniş olacağının göstergesi. Diğer yandan yeni neslin bu araçlarla yakın ilişkide büyüyor oluşu, mimarlık eğitiminin kendisinin de yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılıyor. Eğitimin ilk yıllarından itibaren bu yeni kavrayışa uygun düşünme biçimlerinin öğrencilere kazandırılması, bu

yeni araçların potansiyellerinin sunulması bir seçenekten ziyade zorunluluk olarak duruyor. Öte yandan bu bilgisayar odaklı, dolayısıyla sanal üretim ortamının gerçekle ilişkisinin kurulması; mimarlığın bir fantezi dünyasından ziyade bir üretim alanı olduğunun kavratılması da bir o kadar önem taşıyor. Yuvarlak masa toplantısında görüşlerini paylaşan ve her biri mimarlık eğitimi aktif bir şekilde rol alan Şebnem Yalınay Çinici, Nilüfer Kozikoğlu, C. Alper Derinboğaz ile Salih Küçüktuna, parametrik tasarımın başlattığı dönüşümü bu kavramlar çerçevesinde tartıştı. Düzeltme: XXI Nisan 2011 sayısında, sekizinci sayfada yer alan Yeşil Kabukla Yere Bağlanmak başlıklı projenin girişi şu şekilde olmalıydı: “Boran Ekinci Mimarlık ve Hakan Dalokay tarafından önerilen ve inşası devam eden Şişli Belediye Binası, yeşil kabuğuyla topoğrafyanın bir parçası olarak kurgulandı.” Düzeltir ve özür dileriz.

XXI


güncel

proje

8 güncel projeler

40 İnsansız bölge

Yongsan ulusal şehir parkı, insansız bir dünyanın nasıl olacağı sorusuna yanıt vermek amacıyla tasarlanmış.

44 yapılara akan peyzaj

İçİndekİler

10 SORU İşaretlerİ / korhan gümüş

Çılgın Olmayan Projeler

20 eşİK cİNLERİ / gülsüm baydar

Bedensiz Mekanlar / Mekansız Bedenler

32 YUVARLAK MASA / mİmarlıkta pARAMETRİK dönüşüm MAYIS 2011 - XXI 2

Kırıklı ve eğimli çatılarla bütünleşen engebeli arazi mimari ve peyzajın uyumlu birlikteliğini sergiliyor.

Parametrik tasarımın mimari üretimdeki rolünü, beraberinde getirdiği dönüşümü ve de mimarlık eğitimi için ne türden bir olasılıklar dünyası sunabileceğini masaya yatırdık. Masa etrafında toplanan Şebnem Yalınay Çinici, Nilüfer Kozikoğlu, C. Alper Derinboğaz ile Salih Küçüktuna fikirlerini paylaştılar.

50 KAYA GEOMETRİSİ

Turistlerin gezi rotaları için tasarlanmış olan yapılar, köprüler ve yürüyüş yollarından oluşan proje, içinde konumlandığı peyzajın olanaklarını sonuna dek değerlendirmeyi hedeflemiş.



58 döşeme kırıkları

86 dİnozorun kıvrımı

Diller Scofidio + Renfro tasarımı Granoff Merkezi, döşeme kırıklarıyla stüdyolar arasındaki etkileşimin artırıldığı bir eğitim ortamı öneriyor.

64 parçalayarak bİrleştİrmek

90 kırık geometrİ

Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi, parçalı yapı kurgusu ve yapılar arasında önerdiği yaşayan ara mekanlar ile yalnızca eğitim görecek gençlerin değil, tüm kentlilerin kullanımına açık.

68 müzİk kutusu

İçİndekİler

Geçtiğimiz aylarda düzenlenen Çankaya Belediyesi Başkanlık Hizmet Binası, Sanat Merkezi ve Ulvi Cemal Erkin Konser Salonu Mimari Proje Yarışması'nda ikinci Mansiyon Ödülü'nü alan proje kamusal kullanıma yönelik önerileriyle dikkat çekiyor.

72 yenİ nİşantaşı İçİn

Adnan Kazmaoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan Terrace Fulya projesi, odağına Nişantaşı'nı ve ona uygun mimari kaliteyi koyuyor.

MAYIS 2011 - XXI 4

80 avluyla gelen ışık

Alışveriş merkezi olarak karkası tamamlanan ve sonrasında ofise dönüştürülen Flatofis'in tasarımcısı KG Mimarlık, doğal ışığın mekanların içine alınmasını ana tasarım problemi olarak belirlemiş.

Arzum Ev Aletleri firması için Habif Mimarlık tarafından tasarlanan yeni ofis, içerisinde firmanın kuruluşundan bugüne ürettiği önemli ürünlerinin sergilenebileceği bir müze alanıyla beraber ele alınmış.

Bülend Özden tarafından tasarlanan Escape ofisi, firmanın kendi üretimlerinde benimsedikleri yenilikçi anlayıştan yola çıkılarak kurgulanmış. Ofis için özel olarak tasarlanan çalışma masaları ise B&T firması tarafından üretildi.

ürün 96 ürün haberlerİ 102 kİşİye özel banyolar

Grohe, İstanbul Şerifali Bölgesi'nin önemli projelerinden biri olan Canan Residence'ın ıslak mekanlarında lavabo, banyo bataryaları ve aksesuarları ile yer aldı.

104 formel bahçeler, organİk yollar

Karaoğlu Peyzaj, Türkiye'nin en geniş ölçekli teras bahçe uygulamalarından Park Oran Konutları'nın peyzaj uygulamaları hakkında bilgi verdi.

106 REFERANS PROJE 108 ajanda





GÜNEŞLİ'YE KARMA ÇÖZÜM Suyabatmaz Demirel Mimarlık tarafından tasarlanan Güneşli'deki G Plus, üç etaplı olarak planlanmış.

MAYIS 2011 - XXI 8

güncel

Mar Yapı'nın İstanbul Güneşli’de yapacağı G Plus ofis, konut ve ticari alanlardan oluşuyor. Mimari tasarımı Suyabatmaz Demirel Mimarlık tarafından yürütülen proje toplam üç kuleyi içinde barındırıyor ve üç etaptan oluşuyor. 32.000 m2'lik arsa üzerinde gerçekleştirilen projenin ilk etabındaki 260 konut, 40 ticari birim

ve 44 ofisten oluşan ilk kulenin inşaatı halen devam ediyor. Enerji verimliliği sağlamak için çıkarılacak enerji kimlik belgesi ile daire sahiplerinin düşük fiyatla enerji alabilmesi sağlanacak. İlk etapı Aralık 2012'de tamamlanması planlanan projenin tümünün bitiş tarihi olarak ise 2015 öngörülüyor.



Çılgın olmayan projeler Projelerin kamusal alanda geliştirilmemesi, yatırımcılara, müteahhitlere bırakılması zaten yeteri kadar çılgınca bir durum yaratmıyor mu?

MAYIS 2011 - XXI 10

SORU İŞARETİ

Genel seçimler öncesi kent projelerinin konuşulması, tartışılması önemli gelişme. Ancak projelerin geliştirilme biçimi de önemli bir sorun. Örneğin İstanbul’da yaşamı köklü bir şekilde etkileyecek “Avrasya Tüneli” (araç tüneli) için “Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi Süreci" karar verildikten, iş ihale edildikten sonra yatırımcı/inşaatçı kuruluş tarafından başlatılabiliyor. Ya da önemli kentsel dönüşüm projelerinin mimarlık, şehircilik hizmetleri ve sosyal koşullarını tanımlayan faaliyetler doğrudan yatırımcılara bırakılabiliyor. Antrepolar, liman, tersaneler gibi kentin en önemli kamusal alanları ya metruk biçimde kalıyor ya da özelleştirme perspektifi içinde dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu açıdan önemli bir siyasal sorunla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Sorunun en tipik örneği herhalde İstanbul’da 500 kişinin çalıştığı bir Metropoliten Planlama Merkezi kurup, ona bir master (yönlendirici) plan hazırlatılmasına rağmen, Başbakan’ın helikoptere binip köprünün yerini tayin etmesi. Sonunda uzmanlar, plancılar ile siyasetçilerin işlevleri birbirine rakip hale geliyor. Siyasetçilerin bir parça hakemler gibi fikirleri yarıştırması beklenirken hakemin topu kaleye şutlaması, defans oyuncularını kırmızı kart gösterip oyun dışı bırakması gibi bir durum ortaya çıkıyor. Çünkü bu durumda farklı görüş sahibi uzmanlar meşru siyasal iradeye karşı çıkan “istemezukçular” olarak algılanıyor. Sonunda gelinen nokta “Başbakan’ın Çılgın Projesi”dir. İstanbul’u iki ayrı kente ayırmak, kuzeyde uydu kentler inşa etmek gibi öneriler bu sıfatı hak etmediğine göre, coğrafyayı değiştirmek kalmıştır geriye.

KORHAN GÜMÜŞ

Demek ki projeden bir siyasal iradenin ortaya konması anlaşılıyor. Bu durumda kamu projelerinin çoğunun mimarının kim olduğunu dahi bilmiyoruz. Örneğin Taksim için hazırlanan cami projesini hangi mimar tasarlamış? Başbakan’ın kafasındaki Taksim Projesi hangi mimarın eseri? Avrupa’nın en büyük kültür merkezi olduğu söylenen Sütlüce Kongre Merkezi’nin mimarı kim? Kentin merkezindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin en kapsamlı rekreasyon ve kültür alanını, Prost Vadisi’ni bir kongre merkezine dönüştüren İstanbul Kongre Merkezi’nin projesi kime ait? İstiklal Caddesi’nin, Sultanahmet Meydanı’nın kentsel tasarım ve mimarlık hizmetlerini hangi mimar gerçekleştirdi? Kentin en büyük ulaşım projelerinin transfer merkezleri hangi mimarın eseri? Zihnimizi zorlamaya gerek yok. Bugün hangi işadamının evini, ofisini hangi mimarın tasarladığını bilebiliyoruz. Ama koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan binlerce caminin, kamu yapılarının müellifleri hakkında en ufak bir bilgimiz yok. Hiç şüphesiz biraz uğraşılırsa belki bir mimarın adına ulaşma ihtimali olabilir. Çünkü bu kadar önemli yapıların yasa ve yönetmeliklere göre mimarsız yapılması mümkün değil. Buna karşılık siyasetçiler bu önemli kamu yapılarını tasarlayan mimarlar gibi utangaç değiller. Her fırsatta projeleri kendilerinin yaptıklarını çekinmeden söylüyorlar. Örneğin yıllardır pişirilip tekrar önümüze konan Taksim

Projesi… Sayın Başbakan Taksim’de trafiği dalış tünelleri ile meydanın altına almaya çalışan projenin kendisine ait olduğunu söylüyor, her fırsatta. Demek ki “proje”den kastedilen öznel bir mimari deneyimin ortaya çıkması değil, tam tersine anonim bir fikri uygulayacak irade. Bu nedenle çoğu zaman “proje” adı altında gerçekleştirilecek bir uygulama, bir ihale kastediliyor. Tasarım hizmetleri, araştırmalar ise bu işi yapacak müteahhite bırakılıyor, daha doğrusu onun iş verdiği mimarlara. Kamuda olağan bir işleyişten söz ediyoruz. Bu olağanlığın içinde projenin “istisnai” bir durum arz ettiği söylenebilir. Örneğin “Avrupa’nın en pahalı kültür merkezi” olan ve bugün kimin işleteceği bilinmeyen Sütlüce Kongre Merkezi projesinde yalnızca yolun daldırılması için harcanan bütçe ile tarihi mezbaha restore edilebilir, yanına da çok amaçlı bir salon inşa edilerek 20 senedir kente hizmet veren bir kültür merkezi yapılabilirdi. Oysa proje yalnızca inşaat için değil, ne yapılacağını düşünmek için gerekli bir araçtır. Kamusal alandaki projeler vatandaşların yaşam koşullarını ilgilendiren, etkileyen, geliştiren ya da sorunlu hale getiren faaliyetler. Örneğin bir kentsel dönüşüm projesi, bir bölgede yaşayan insanların yaşama koşullarını değiştirebiliyor, yıllardır oturdukları mahallelerini terk etmelerine, işlerini kaybetmelerine yol açabiliyor. Bir ulaşım projesi, boş bir arazinin değerinin binlerce kat artmasına neden olabiliyor. Bir mimarın yaptığı proje, bir kentin dünyanın her tarafından ziyaretçi akınına uğramasını sağlayabiliyor. Sonuçta proje geliştirme meselesi teknik bir işlev olarak algılanıyor ve siyasetçiler tarafından ortaya atılsalar da, kamusal alanın dışında gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Oysa bugün, 21. yüzyılın kentselleşen ortamında projelerin artık dar bir açıdan, teknik bir işlev gibi tanımlanması, projelerin siyasal, kamusal bir nitelik kazanmasına hizmet etmiyor. Projelerin ilişkisel bir boyut kazanması, bir ulaşım projesini geliştirirken kültürel miras, çevre, istihdam yapısı, eğitim gibi birçok boyutu kapsaması, bir toplu konut projesi geliştirirken bölgede yaşayan insanların sosyal durumunu, ihtiyaçlarını dikkate alması, bunların yanı sıra yaratıcı bir konu olan fikir geliştirme sürecini öngörmesi gerekiyor. Kamusal alandaki projeler çok taraflı ve çoğulcu, açık yapılı bir yöntemle geliştirilmesi gereken faaliyetler. Gelişmeyi sağlamak için yönetimler kamusal projeleri katılıma, yarışkanlığa açmak zorundalar. Siyasal kamusal kararların en önemli aşaması olan proje geliştirme süreçleri kapalı uçlu piyasa mekanizmalarına, teknokratik mantığa terk edilemez. Çünkü yaratıcılık bağımlı koşullarda gelişmez. Bu durumda projelerin kamusal alanda geliştirilmemesi, yatırımcılara, müteahhitlere bırakılması zaten yeteri kadar çılgınca bir durum yaratmıyor mu?



SU KENARI SU SPORLARI TESİSİ Fores Mimarlık tasarımı Galatasaray Kalamış Su Sporları tesisi, kullanıcıları olan sporcuların fikirleri doğrultusunda kurgulandı.

MAYIS 2011 - XXI 12

güncel

TeamFores / Fores Mimarlık tarafından tasarlanan Galatasaray Kalamış Su Sporları tesisinin en büyük özelliği bulunduğu alanı en doğru biçimde kullanma çabası. Gerek manzarayla ilişkisi gerekse kendi içindeki birimlerin birbiriyle ilişkisi bu yönde kurgulandı. Yapılmakta olan kapalı havuz binası eskiden var olan kapalı havuz binasının sınırları korunarak projelendirildi. Projenin her safhasında bu tesisin asıl kullanıcıları olan sporculardan fikir alındı ve proje buna göre şekillendi. Mimari olarak projenin en büyük özelliği kullanılan malzemeler. Cephede kullanılan Corten, güneşin geliş açısıyla da ilgili olarak, Galatasaray Spor Kulübünün renklerine gönderme yaptığından söz konusu proje için tercih edildi. Diğer kullanılan malzemelerde de her Fores Mimarlık yapısında olduğu gibi, son derece yalın, işleve yönelik malzemeler tercih edilip, mimari çözümlerde ise

kullanıcılar ve ziyaretçiler açısından akıllı bir bina olarak algılanması sağlandı. Mevcut projenin yerindeki ve çevresindeki her türlü yapılanma önemle dikkate alınarak projenin ana röper noktaları oluşturuldu. Yıkılan, yıkılmaya yüz tutan ve hasardan dolayı kullanılması sakıncalı olan bir binanın yerine sağlam, akıllı teknolojiyi doğru kullanan ve mevcut alandan en yüksek oranda fayda sağlayan bir bina ortaya çıkarıldı. 10.530 m2 üzerine kurulu bu projenin Temmuz 2011'de kaba inşaatının bitmesi hedefleniyor. Galatasaray Spor Kulübü'nün söz konusu projeden öncelikli beklentisi kulübün tüm su sporları dallarının tek çatı altında toplanması ve sporcular için optimum koşulların sağlandığı bir tesiste çalışmalarının sağlanmasıydı. İkincil beklentisiyse, özellikle Anadolu Yakası'ndaki üyelere yönelik olarak fitness, restoran ve açık alanlarla hizmet verebilmekti.





ALİ SAMİ YEN'İN YENİ SAKİNLERİ Ali Sami Yen Stadyumu arazisine yapılacak olan konut ve ofis işlevli projenin tasarımı Emre Arolat Architects tarafından gerçekleştiriliyor. Torunlar, Aşcıoğlu ve Kapıcıoğlu Proje Ortaklığı ile hayata geçmeye hazırlanan Ali Sami Yen Stadyumu arazisine yapılacak proje, Emre Arolat tarafından tasarlandı. 200.000 m2 fazla inşaat alanına sahip üç bloktan oluşan projenin iki bloğu 43 katlı rezidans, bir bloğu ise 39 katlı ofis olarak işlevlendirildi. Araziye farklı konumlarla yerleştirilen bloklar, bitkilerin güneşe doğru yönlenmesi anlamına da gelen “tropizm” yorumundan esinlenerek tasarlandı. Bu tasarım sayesinde üç bloğun tüm cepheleri, başta İstanbul Boğazı olmak üzere Marmara Denizi’ne kadar uzanan farklı panoramik manzaralara sahip.

MAYIS 2011 - XXI 16

güncel

Projenin zemin kotundaki alanın komşu parseldeki mevcut yeşil alanla bütünleştirilerek bir kent parkına dönüştürülmesi planlanıyor. Ticari alanların konumlandırıldığı bir diğer meydanaysa, Büyükdere Caddesi kotundan inilerek ulaşılıyor. Arolat'ın proje için yorumu ise şöyle: “Zengin peyzaj olanakları ile donatılan iç bahçelere açılarak özgün bir kullanım olanağı veren bu ofislerin olabildiğince düzayak olarak kullanılabilmesi öngörüldü. Çalışma alanlarının aynı kottaki sosyal ve rekreatif alanlarla kontrollü bir biçimde ilişkilendirilmesi ve modüler bir mekan akışkanlığı ile yeni kuşak bir ofis kullanımını tetiklemesi hedeflendi.”



2011 SerpentIne Galerİ Pavyonu Bu yıl 11.'si gerçekleştirecek olan Serpentine Galeri Pavyonu'nun tasarımcısı Peter Zumthor. 2000 yılından bu yana galeri direktörü Julia Peyton-Jones'un fikri üzerine yürütülen programın bu yılki konuğu İsviçreli mimar Peter Zumthor olacak. Birleşik Krallık'ta mimarın tamamlanmış ilk yapısı olacak pavyon Alman tasarımcı Piet Oudolf tarafından özel hazırlanan bahçeyi de içerecek.

tasvir eden sahnelere verilen isim), inziva odası, bahçe içerisinde bir bahçe. Yapı, ışığın ve çiçeklerin oluşturduğu iç bahçe için bir zemin, bir sahne görevi görüyor. Gölgelerin arasından yapıya giriliyor ve dünyanın gürültüsünden, trafiğinden ve Londra'nın kokusundan arındırılmış ana bahçeye geçiş başlıyor.'' Yürüyüş yollarının ve oturma alanlarının sardığı merkezi boşluk, ziyaretçilerin binanın kalbi olan bahçeye dikkatini yönelttiği sakin bir çevre yaratıyor.

Serpentine Galeri Yönetmeni Julia Peyton-Jones ve Yönetmen Yardımcısı Hans Ulrich Obrist 11. Serpentine Gallery Pavyonu'nda Peter Zumthor ile çalışmanın kendileri için büyük bir onur ve keyif olduğunu, bu programın dünya üzerindeki en başarılı mimarlarla bağlantı kurmalarını sağladığını, her yıl heyecanlı ve tamamen yeni bir deneyim olduğunu belirtirlerken Zumthor'un halkın yaz boyunca eğleneceği güzel bir boşluk keşfetmeyi planladığını da ekliyorlar.

MAYIS 2011 - XXI 18

güncel

Peter Zumthor'un pavyonunun tam ortasında mimarın ziyaretçileri gözlemciler olmaya teşvik edeceğini

umduğu bir bahçe yer alıyor. Zumthor tasarımının ziyaretçilerin dinlenmesi, gözlemlemesi ve sonrasında belki yeniden konuşması için gereken zamanı sunmasını hedeflemiş. Tasarım, mimari deneyimimizde duyuların ve duyguların rolünü vurguluyor. Zumthor tasarımına ilişkin şunları kaydetmiş; ''Bu yılki pavyonun konsepti bir hortus conclusus (15. Yüzyıl resminde Meryem Ana ve çocuk İsa'yı bir cennet bahçesinde oturmuş olarak

Pritzker, Souto de Moura'nın Projelerindeki şiirsellik ve yalınlık Portekizli Soute de Mouro'ya Pritzker Ödülü'nü getirdi. Dünya çapında en prestijli mimarlık ödüllerinden biri olarak kabul edilen Pritzker Mimarlık Ödülü bu yıl Portekizli Eduardo Souto de Moura'nın oldu. 1952'de Portekiz'de doğan Souto de Moura İtalyan Okulu'ndan sonra sanat öğrencisi olma yolunda ilk adımları Güzel Sanatlar Okulu'nda heykel okuyarak attı. Ancak sonunda kariyerini mimarlık üzerine şekillendirdi. Öğrenciliği devam ederken önce Noé Dinis ve ardından beş yıl boyunca Álvaro Siza ile çalıştı. 1980 yılında kendi mimarlık ofisini açtı.

Oporto Üniversitesi'nde doçent olarak dersler verdikten sonra sıklıkla birçok üniversitede konuk profesör olarak dersler ve seminerler verdi. The Lor Palumbo başkanlığında; Alejandro Aravena, Carlos Jimenez, Glenn Murcutt, Juhani Pallasmaa, Renzo Piano ve Karen Stein'dan oluşan jüriye göre; ''Daima yer-zaman-işlevin birbirine bağlı olduğu Souto de Moura'nın mimari anlayışı, çağdaş anlatım biçimleri geliştirirken diğer yandan tarihi anlamaya da çalışır.

Souto de Moura'nın binaları, görünüşlerindeki biçimsel yalınlıkta din, peyzaj, bölge ve mimarlık tarihinin öğelerine referanslar veren bütünleşmiş bir örgüdür. Çoğu zaman basit geometrik şekiller dolu-boş ya da ışıkgölgenin karşılıklı etkileşimiyle vurgulanır. Eserlerinin etkileyiciliği öğelerin ve kavramların birleşiminden doğmaktadır. Somut olanı soyut olana çeviren mimari bir dil yaratırken, eşsiz yeteneği de gerçekliği kucaklar. Eduardo Souto de Moura’nın stili apaçık, anlamsız ya da pitoresk

değildir, zeka ve ciddiyetle örülmüştür. Çalışmaları alalelade bir oluşum değil, emek verilmiş bir mücadelenin eseridir. Tıpkı şiirde olduğu gibi, dinlemeye hazır olanlara duyguları iletmede oldukça başarılıdır. Eserleri görünüşte zıt olan güç-tevazu, kabalık-incelik, resmiyet-içtenlik ve benzeri öğeleri birbirine bağlamak gibi sıradışı bir güce sahiptir. Çabasız, dingin ve yalın mimarisi; her projesinin içine işleyen dikkat ve şiirsellik dolayısıyla Eduardo Souta de Moura 2011 Pritzker Mimarlık Ödülü'ne layık görülmüştür.''



BEDENSİZ MEKANLAR / MEKANSIZ BEDENLER Cinsiyet mekan ilişkisi, özellikle 1990’lı yıllardan beri mekan kuramıyla ilgilenenlerin gündeminde. Öncelikle ev ve kadın’la ilişkilendirilen özel mekan ve erkek’le ilişkilendirilen kamu mekanı tartışmalarında şekillenen konu aslında çok daha karmaşık ve katmanlı. Çünkü ne kadın, ne erkek, ne ev, ne özel, ne de kamusal kavramları mutlak tanımları olan, tartışılmaz kavramlar değiller. Bunların kayganlığı ve indirgenemezliği tartışmalarını önceki yazılarımda kimi zaman açık, kimi zaman daha örtülü biçimlerde gündeme getirmiştim. Bu yazıda üç farklı mekan düşüncesinin cinsiyet olgusuyla nasıl eklemlendiğine bakmak istiyorum.

beden ve cinsiyet olguları da otomatik olarak tartışma dışı bırakılmış oluyor. Oysa bu düşüncenin temelindeki varsayımlara odaklanıldığında durum farklı. Mutlak mekan aslında beyaz Ödipal erkeğin salt geometriyle kendini ifade eden mekanından başka bir şey değil. Bu konudaki en aydınlatıcı çalışmalardan birisi Diana Agrest’in Rönesans dönemi mimarlık kuramının tekrar tekrar karşımıza çıkardığı, “ideal oran”ı temsil eden diyagramdaki bedenin açıkça erkek bedeni olarak temsiliyet kazanmasını tartıştığı makalesi.1

1. Bedensiz mekanlar

Mekanın bedenden bağımsız, mutlak bir olgu olduğu düşüncesinin tohumları Öklid (MÖ 330-270) geometrisine kadar uzanıyor ve Newton (1642-1726) gibi düşünürler üzerinden günümüze kadar taşınıyor. Öklid, bilginin algıdan ve ampirik gözlemden bağımsız olarak salt akıl tarafından üretilebileceğini öne sürüyor. Bu anlayış evrensel özne temelinde kurulan hümanist düşünceyle de paralel. Buna göre her insan, genel ve evrensel bir insan kavramının gerçekleştiği özgül bir durumun ifadesi olarak varlık buluyor.

MAYIS 2011 - XXI 20

Eşİk cİnlerİ

Bu çerçevede mekan da fizikselliğiyle ve ölçülebilirliğiyle var olan bir olgu olarak görülüyor; ve evrensel bir bilincin ürünü olarak tanımlanıyor. Gene Öklid, mekanın homojen, evrensel ve düzenli olduğunu söyleyerek hiçbir ampirik nesnenin geometrinin düzenini barındırmadığını hatırlatıyor. Newton’un mutlak mekan dediği mekan da sürekli ve homojen nitelikleriyle tarifleniyor.

gülsüm baydar gulsum.baydar@ieu.edu.tr

Mimarlıkta kolayca modern diye nitelediğimiz mekanlar da geometrinin öncelliğiyle tanımlanıyor. Bu anlayışta, insanların yaşadığı özgül mekanlar aşkın bir mekan ilkesinin uzantıları olarak görülüyor. Mekanla özne mutlak ve tarih dışı olarak tanımlandığında

Batı geleneğinin benimsediği yansız, cinsiyetsiz (ama her atıfıyla erkek), bedensiz ve bütüncül, kendiyle özdeş (yani ötekini barındırmayan) öznenin kendi kendini tekrarı, zihinde de algıda da kendiyle-özdeş nesneler/mekanlar gerektiriyor. 2. Bedensiz mekanların eleştirisi

20. yüzyılın ikinci yarısında yaygınlık kazanan yapısalcılık sonrası, feminist ve psikoanalitik kuramlar bütüncül ve evrensel özne kavramlarını radikal biçimde eleştirdiler. Öznenin daha kurulduğu anda parçalanmış olduğu, özne niteliğiyle cinselliğinin ayrılamaz biçimde birarada ortaya çıktığı ve cinsel kimliğin tarihsel olarak hiyerarşik bir düzen içinde kurulduğu tartışmaları ile beden/mekan ilişkilerine eleştirel ve esinlendirici bakış açıları getirdiler. Bu kuramlarla birlikte mekan, beden ve cinsiyet konularının temsiliyet olgusundan bağımsız tartışılamayacağı, özne ile nesne ilişkisinin her zaman dil aracılığıyla, yani temsiliyetle mümkün olduğu, dolayısıyla öznenin de nesnenin de kendisiyle özdeş olmadığı, bunlara dolaysız bir ulaşımın olamayacağı açıklık kazandı. Feminist kuramcılar mekanın yazılı ya da görsel temsillerini cinsler arasındaki tarihsel iktidar hiyerarşilerini sorgulama bağlamında ele aldılar. Luce Irigaray, Julia Kristeva ve Helene Cixous gibi kuramcılar dilde kadın figürünün kullanımının çoğunlukla dişilliğin eril yapılarca tanımlanış biçimini yansıttığına ve kadının erkek temelinde ve erkeğin ötekisi olarak anlaşıldığına işaret ettiler. Beden/mekan ilişkilerinin mekan bağlamında sorgulanması ise Henri Lefebvre ya da Michel du


düşünmek mümkün oluyor. Onu üreten/oluşturan parçaların türlü biçimlerde bir araya gelebilmeleri, herhangi bir mekanın amaçlandığı kullanımın limitine dayanıp, öngörülemeyen potansiyellerin harekete geçirilmesi demek.

Böyle bir bakış açısında mekanın maddesel bileşenlerini mimari öğelere indirgemek olanaksız hale geliyor. Öznellikler de ışık, ısı, ses, taş, tuğla ve cam kadar mekanı mekan yapan öğeler. Hayat boş bir mekanı doldurmuyor, mekanı mekan yapan temel öğelerden birini oluşturuyor. Kısacası, mekan öznelerin yaşayış biçimleriyle var oluyor. Özne ve beden mekanın var oluş koşulları olarak görüldüğünde, hiçbir mekan tartışmasının özneden ve bedenden yoksun olamayacağı açık. Dolayısıyla cinsiyet, mekanı üreten girdilerden bir tanesi. Bazan bastırılıyor, bazen su yüzüne çıkıyor. Bu çıkış ansal olabiliyor ama cinsiyet her zaman mekana içkin ve onunla birlikte üretilen bir olgu: mekan sorunsalının kendisinin kurucu parçalarından bir tanesi.

Bu yazıyı, mekan olgusunun hem beden ve cinsiyetle ayrılmazlığını, hem de normatif mekan/beden/ cinsiyet ilişkilerinin nasıl yeniden üretilip nasıl sorgulanabildiğini karşılaştırmak açısından iki performans mekanına dikkat çekerek sonlandırmak istiyorum. Bunların ilki, normatif ilişkileri görsel bir şölene dönüştüren ve moda dünyasının merkezinde yer alan ünlü Victoria’s Secret defileleri. Bu gösterilerde, geleneksel bir sahne düzeninde seyircilerine mesafeli bir podyumda yılın koleksiyonunu sunan mankenler, idealize edilen normatif kadın güzelliğinin taşıyıcıları. Kadın cinselliğini bildik eril söylemin egemen kodlarıyla sergiledikleri iç çamaşırlarıyla, izleyicilerine görsel bir ziyafet sunmayı amaçlıyorlar.

1 Diana Agrest, “Architecture From Without: Body, Logic, and Sex,” Assemblage, n. 7, Güz 1988, s. 28-41. 2 Yatak Odaları, XXI, Mayıs 2010, s. 8-9; Karşı-laşmaların Mekanları, XXI, Mart 2011, s. 16-17. 3 Bu konudaki ayrıntılı araştırma ve esinlendirici bir makale için bkz. Eser Selen, “The Stage: A Space for Queer Subjectification in Contemporary Turkey,” 2010, Gender Place and Culture dergisi için basıma hazırlanıyor.

karşı sayfada solda: Öklid’in mekan anlayışı. Mekandaki her bir nokta Kartezyen koordinatlarca belirleniyor. http://en.wikipedia.org/wiki/File:Coord_system_ CA_0.svg sağda: Francesco di Giorgio, 15. Yüzyıl, ideal oranlar http://www.marcus-beale.com/theory/essays/ humane.php

Mekanın bu şekilde kavramsallaştırılmasının mimarlık ve planlama gibi mekansal disiplinlerden gündelik mekansal pratiklere kadar uzanan geniş çaplı çıkarımları olacağı kuşkusuz. Eğer mekansal üretim tek bir bireyin yaratıcılığına indirgenemezse ve eğer mekan sadece öznenin ürettiği değil, aynı zamanda özneyi üreten bir öğe ise mekansal bilgi de verili bir disiplinin egemenliğine mal edilemez demektir. Mekanı tüm boyutlarıyla sorgulamak, disiplinlerin verili sınırlarını da sorgulamayı içerir.

bu sayfada solda: Victoria’s Secret, tarihsiz, muhtemelen 2007 yılbaşı defilesi http://hermawan.typepad.com/blog/2008/11/ victorias-secret-fashion-show-the-glamour-is-back. html

3. Mekansız Bedenler

Özne, beden ve mekan kurguları üzerine farklı bir bakış açısı bu kurguların kendilerini oluşturan düşünce biçimini sorgulamakla mümkün oldu. Çağdaş kuramcıların öncülerinden Gilles Deleuze ve onun izinden giden Claire Colebrook ve Tamsin Lorraine gibi düşünürler herhangi bir bedenin ya da mekanın oluşabilmesinin koşulu olan ve bunlardan önce gelen bir vektörler alanından söz ediyorlar. Bu vektörler, herhangi bir şekilde bir araya gelip özgül bir bedeni ya da mekanı oluşturabilecek öğeler olarak görülüyor. O zaman mekanı var olan kategorilerin dışında

Mekansız bırakılan bedenleri hangi mekan anlayışının mekansız bıraktığını düşünmek, mekanın ne olduğunu da yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Gerek planlama disiplinleri, gerek mekanı konu alan diğer disiplinlerin böyle bir sorgulamada üretken ve esinlendirici ilişkilere girerek kendilerini de dönüştürmeleri kaçınılmaz görünüyor.

üstte: Zeki Müren sahnede, tarihsiz. http://www.itak.web.tr/?p=1545

Buna alternatif bir örnek ise ünlü ses sanatçısı Zeki Müren’in kendi tasarladığı sahne düzeninde gerçekleştirdiği performanslar. 3 T-platformla biçimlenen sahne düzeni, sanatçının izleyicileriyle olan mesafesini alabildiğine azaltırken, normatif kurguların dışındaki cinselliğini de mekandan ayrı algılanamaz hale getiriyor. Buradaki performansı görselliğin sınırlı alanına indirgemek olanaksız. Erkek, kadın, beden, giysi, ses, söz ve bakış gibi öğeler alışılmışın dışında bir araya geldiğinde heteronormatif mekan anlayışının

21 XXI - MAYIS 2011

Bugünkü eleştirel bakış açıları ışığında mekana artık insan eylemi tarafından doldurulacak a-priori bir boşluk olarak bakmaya olanak yok. Mekan farklı aktörler ve maddesel bileşenlerin karmaşık birlikteliğini içeren ve süregiden bir üretim sürecinin verili herhangi bir anının ürünü. Bu aktörler evrensel ve bütüncül özneler değil; farklı cinsellik, etnisite, ırk ve sınıf bileşenleriyle donatılmış ve konumlandırılmış özgül bireyler.

Bu düşünce biçimini izleyerek, özneyi, cinsiyeti ve mekanı verili parametreler ve olasılıklar çerçevesinde kısıtlanmadan düşünmek; dolayısıyla “öteki” diye adlandırdığımız özne, cinsiyet ve mekanları artık öteki olarak görmemek mümkün. Zaten yapısalcılık sonrası kuramların ortaya çıkardığı gibi, ötekinin “kendi”ni bozmasına izin vermek demek yeni varolma biçimlerine açık olmak demek değil mi? Bu bağlamda, verili parametrelerin mekan anlayışlarında dışlanan, yani mekansız kalan bedenlerin farklı bir mekan anlayışı doğurmada kritik rol oynayabilecekleri açık. Egemen olan heteronormatif mekan kurgularının dışına taşmayı başaran örneklere daha önceki yazılarımda değinmiştim: Semiha Berksoy’un “Ben Yaşardım Aşk ve Sanatla” sergisinde yer alan yatak odası ve Kutluğ Ataman’ın “İçimdeki Düşman” sergisindeki “Ruhuma Asla” başlıklı enstelasyon alternatif mekan olasılıklarının en yakın örneklerinden. 2

sınırları zorlanmaya başlıyor. Bu anlayışın dışladığı, mekansız kıldığı beden kendine yeni bir varlık alanı oluştururken, mekanını da farklı biçimde üretiyor.

Eşİk cİnlerİ

Certeau gibi kuramcıların mekanın ve mekansal pratiklerin, mekanla ilgili disiplinlerin sınırlarına hapsedilemeyeceğini hatırlatmalarıyla yeni bir boyut kazandı. Bunlar gündelik pratiklerin çoğu kez mekanın verili ya da planlanmış kullanım biçimlerine sığmadıklarını savunarak ve gündelik yaşamın kendisine bir mekansal üretim biçimi olarak odaklanarak, mimar ve plancıların büyük mekansal anlatılarıyla, ortaya çıkan mekanların gerçek kullanımları arasındaki kopukluklara işaret ettiler. Her ne kadar toplumsal cinsiyet bu çalışmaların odağını oluşturmasa da mekan üzerine yapılan eleştirel okumalar mekan çalışmalarında yeni yollar açmaya başladılar.


160. YILA YENİ OFİS Levi Strauss Türkiye merkez ofisi ve Levi’s ve Dockers showroom’larının yeni tasarımları, Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık tarafından gerçekleştirildi.

MAYIS 2011 - XXI 22

güncel

Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık’ın yürüttüğü Levi’s -Dockers merkez ofis yenileme projesinde, firmanın 160 yıllık tarihi projenin detaylarında yansıtılırken, mekanda sakin, yalın ve stilize bir yaklaşım benimsendi. Her iki markanın da özgün karakterlerini, kullanılan malzeme ve renklerle tüm mekana taşıyan proje, aynı zamanda çalışanların işyeri konforunu artırıcı öğeleri de içinde barındırıyor. Yenilenen mekanlarda ahşap görüntü ve maskülen bir tasarım göze çarpıyor. 1873 yılından beri Levi’s kot pantolonların

yaratıcısı olan firma, moda endüstrisinde ikonlaşmış bir marka olarak yerini koruyor. Markanın bu ikonik duruşu yenilenen ofis ve yeni açılan showroom’larda da yansımasını buldu. 2010 yılıyla birlikte firmanın, yeniden marka iletişiminde ve mağazalarının cephelerinde kullanmaya başladıkları, “batwing” (yarasa kanadı) logosu, showroomda farklı biçimlerde kullanıldı. Ayrıca, 2011 yılıyla turuncuya dönen Dockers markasının logosu da yine showroom içerisinde turuncu rengin ağırlıkla kullanılmasıyla belirtilmiş oldu.



YEME ZAMANI İstanbul Sapphire ve Marmara Forum içerisinde konumlanan Moe’s Southwest Grill restoranının Türkiye uygulamaları Yuda Mimarlık tarafından gerçekleştirildi.

MAYIS 2011 - XXI 24

güncel

Yuda Mimarlık Türkiye’deki projelendirme ve uygulama çalışmalarını ATAFE inşaat ile birlikte yürüttüğümüz Moe’s restoranları, Amerika’da farklı bölgelerde yer alan Focus Brand firmasının markalarından biri. Amerika’daki merkez ofiste markanın operasyonel kurgusu özel bir yönetim kadrosu tarafından organize ediliyor. Burada proje için oluşturulmuş ana konsepti yürüten mimarlık kadrosu, birçok kez farklı konumlar için denenmiş çözümlerle belirli bir dereceye ulaşmış durumdaydı. Bizim marka ile tanışmamızın hemen ardından uygulanmış yerlere ait görseller, proje detayları, malzeme bilgisi bize ulaştırıldı ve hemen ardından Türkiye’deki uygulama için İstanbul Sapphire binası içerisinde yer alacak mekana uygun çözüm önerileri geliştirmeye başladık. Plan düzleminde hazırlanan farklı alternatiflerin Amerika’daki merkez mimarlık firmasına sunulmasının ardından, Türkiye’deki mutfak ekipmanlarından, laminant kalitesine kadar Amerika’dan gelip birebir kontrollerini ve onaylarını sağladılar. Bize ulaştırılan görsel ve çizimlerde, Amerika’da seri yapılan işlerde mekanın ömrünü olabildiğince uzun tutmak için malzeme seçimleri yapıldığı ve bazı malzemelerin oldukça kaba ve dayanıklılık dışında hiçbir estetik değer taşımamasından dolayı burada bu ürünlerin değiştirilmesi konusunda alternatiflerle firmaya ciddi baskılar yaptık. Gelişen yeni fikirler ve farklı mekanlarla birlikte eğitilen Türkiye kullanıcıları, Amerikalı kullanıcılarından farklı olarak hizmet aldıkları mekanlar konusunda daha titiz ve özenli davranmaya alıştıkları ve bunu talep ettikleri için de Amerika’da uygulanmış olan konsepti belli ölçülerde değiştirip alternatifler geliştirerek Türkiye’ye uyarlama ihtiyacı hissettik. Böylece Türkiye’deki projede estetik değerleri gözetilerek, sağlam ve dayanıklı bir mekana sahip, sadece mideye değil göze de hitap eden bir mekan yaratılmış oldu. Markanın mutfağında ve operasyonunda sahip olduğu doğallığı -kızartma ya da dondurulmuş gıda kullanmayan menüsü- mekan içerisinde

de Amerika’dan farklı olarak masif ahşap malzemeleri öne çıkartarak sıcak bir mekan oluşturduk. Marmara Forum mağazasında yer alan restoranda da tuğla duvar, yüksek tavan ve açıktan giden elektrik ve havalandırma kanallarıyla Amerikan loftlarına bir gönderme yapıldı. Markanın düzenlediği bir yarışma sonucunda derlediği 50 ve 60’lı yılların müzisyenlerinin dünyanın farklı yerlerindeki kişilerden çekilmiş fotoğrafları mekanın duvarlarında kullanıldı. Aydınlatma elemanları ise genel kurgunun aksine, değiştirilerek kullanıldı. Mekanda yer alan mobilyarda bulunan desenler ise Amerika’daki desenlerden yola çıkılarak özel olarak burada üretildi. fotoğraflar: Kayhan Kaygusuz


güncel

karşı sayfada Moe’s İstanbul Sapphire’den görünümler bu sayfada Moe’s Marmara Forum’dan görünümler

25 XXI - MAYIS 2011


GENÇ GİRİŞİMCİLER ARANIYOR Tasarım ve Moda alanında faaliyet gösteren genç girişimciler "British Council Yılın Genç Girisimcisi" ödülü için yarışıyor. Yılın Genç Tasarım Girişimcisi Yarışmasını kazanan kişi Türkiye'de Yılın Genç Tasarım Girişimcisi unvanını alacak. Eylül ayında diğer ülkelerin finalistleriyle beraber sektör turu kapsamında Londra Tasarım Fuarı'na katılarak, uluslararası yarışmada Türkiye'yi temsil etme fırsatı

yakalayacak. Program kapsamında Britanya'nın önde gelen uluslararası tasarım sektörü çalısanlarıyla görüşüp, tanışma fırsatı da bulacak. Düzenlenen bir diğer yarışma olan, Yılın Genç Moda Girişimcisi Yarışması’nın bu yıl, İstanbul Moda Akademisi (IMA) ortaklığıyla ikincisi gerçekleştiriliyor. Bu yarışmanın

kazananı ise, Türkiye'de Yılın Genç Moda Girişimcisi unvanını alarak Eylül ayında, diğer ülkelerin finalistleriyle beraber Britanya'da sektör turu kapsamında, Londra Moda Haftası'na katılacak ve yine Londra'da düzenlenecek uluslararası yarışmada Türkiye'yi temsil etme fırsatı

yakalayacak. Program kapsamında, Britanya'da moda sektörünün başarılı isimleriyle tanışma imkanı bulacak. Yarışmalar 17 Haziran tarihine kadar, çalıstığı alanda liderlik iddiası olan ve girişimcilik ruhu taşıyan, 21 - 40 yaşları arasında, sektöründe tecrübe sahibi genç girişimcilere açık.

Konstantin Grcic’in projenin kavramsal çerçevesinden esinlenerek tasarladığı çanta, Bilsar sponsorluğunda üretiliyor. Ayşe Erkmen’in “Plan B” yerleştirmesine eşlik etmek üzere yayımlanacak kitapta, küratör Fulya Erdemci’nin yanı sıra, tarihçi Edhem Eldem ve Amerikalı sanat tarihçisi ve eleştirmen Gregory Volk’un, yerleştirmenin işaret ettiği kavramları farklı açılardan ele alan yazılarının

yanında, Danae Mossman’ın Fulya Erdemci’yle birlikte Ayşe Erkmen’le gerçekleştirdiği bir söyleşi de yer alıyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanacak kitap, Bülent Erkmen tarafından tasarlanıyor. ”Plan B” kitabı, Venedik Bienali açılışı sırasında yayımlanacak ve sonrasında İstanbul’da ve Avrupa’daki kitapçılarda satışa sunulacak.

GRAFİST 15 YAŞINDA İstanbul Grafik Tasarım Günleri Grafist bu yıl 2 - 7 Mayıs tarihleri arasında, 15. yılını kutluyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü tarafından düzenlenen Grafist: Uluslarararası İstanbul Grafik Tasarım Günleri etkinlikler dizisi, 15. yılını kutluyor. 2 - 7 Mayıs tarihleri arasında üniversitenin Fındıklı yerleşkesine bağlı mekanlarda gerçekleşecek atölye çalışmaları ve seminerlerin yanı sıra, Grafist sergileri farklı mekanlarda ziyaretçileri ile buluşuyor. Bu yıl Grafist 15'e, yurtiçi ve yurtdışından davetli tasarımcılar katılıyor. afiş: Patrick Thomas

SERGİLER Afişlerde Stedelijk Müzesi / 2-22 Mayıs / MSGSÜ, Osman Hamdi Bey Salonu Koridor, Tipografik Tasarım Öğrenci Çalışmaları / 2-22 Mayıs / MSGSÜ, Grafik Tasarım Bölümü Koridoru Babylon için Afişler / 2-22 Mayıs / İMA İstanbul Moda Akademisi Stephan Bundi / 2-14 Mayıs / Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi

Ayrıntılı bilgi için www.grafist.org

MAYIS 2011 - XXI 26

güncel

adresini ziyaret edebilirsiniz.

ATÖLYE ÇALIŞMALARI 2-7 Mayıs / Vladimir Chaika, Stephan Bundi, Patrick Thomas, Karin van der Heiden, Gürbüz Doğan Ekşioğlu / MSGSÜ, GSF, Grafik Tasarım Bölümü Atölyeleri

Vladimir Chaika / 2-22 Mayıs / Ark Kültür Gürbüz Doğan Ekşioğlu / 2-22 Mayıs / Adasanat Patrick Thomas / 2-22 Mayıs / Cezayir

VENEDİK BİENALİ’NE PLAN B 4 Haziran - 27 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek olan Venedik Bienali 54. Uluslararası Sanat Sergisi’nde Türkiye'yi “Plan B” adlı işiyle Ayşe Erkmen temsil ediyor. Türkiye Pavyonu, Fulya Erdemci’nin küratörlüğünde ve Danae Mossman’ın küratöryel işbirliğiyle gerçekleştiriliyor. Türkiye Pavyonu bu yıl, Venedik Bienali’nin ana mekanı olan Arsenale'nin Artigliere binasında yer alıyor. İçinde bulunduğu sosyal ve fiziksel çevreden yola çıkarak mekana ve duruma karşılık veren işleriyle tanınan Ayşe Erkmen’in “Plan B” başlıklı heykel

yerleştirmesi, Venedik’in suyla olan kaçınılmaz ve karmaşık ilişkisinden yola çıkıyor. Bu projeyle Erkmen, Arsenale’nin bir odasını kompleks bir su arıtma birimine dönüştürecek. Heykel gibi işleyen makineler, izleyiciyi kanala temiz, içilebilir suyu geri veren arıtma sürecinin içine almayı hedefliyor. “Plan B” projesinin çantasını tasarlamak üzere, davet edilen endüstriyel tasarımcı



"DESTINATION: İSTANBUL" MoMA'DA İstanbul, MoMA Tasarım Mağazası’nın senede bir düzenlediği ve büyük ilgi gören “Destination: Design” serisinin bu yılki konuğu oluyor. “Destination: İstanbul” adı altında gerçekleştirilecek proje kapsamında Türk tasarımcıların MoMA tarafından seçilen 100’den fazla ürünü, iki ay boyunca müzenin tasarım mağazasında satışa sunuluyor. İKSV ve güncel sanatın öncülerinden New York MoMA (Museum of Modern Art) özel bir projeye imza atıyor. MoMA Tasarım Mağazası’nda özel bir açılışla Mayıs ayında başlayacak “Destination: İstanbul” özel koleksiyonunda 41 Türk tasarımcının ev aksesuarından, mobilyaya, mutfak gereçlerinden, takılara kadar 100’den fazla ürünü meraklılarıyla buluşacak. Koleksiyonunun tamamı, Mayıs ayında yapılacak özel bir açılışın ardından

Kasım sonuna dek, Türkiye’de sadece İKSV Tasarım Mağazası’nda yer alacak. “Destination: İstanbul” koleksiyonunda eserleri yer alacak 41 tasarımcı ise şunlar: 2mikrop, Ali Bakova, Alev Ebuzziya Siesbye, Arda Tunçman, Aida Pekin, Aysun Altındağ ve Meltem Maralcan, Bahadır Baruter, Berra Alkan, Burcu Akbulut Onur, Demir Obuz, Elif Özsezen, Ela

Cindoruk, Emir Uras, Erdem Akan, Fabio Ricci, İstanbul Dresses, İz, Kamer Foundation, Koray Özgen, Leyla Taranto, Kunter Şekercioğlu, Maybe Design, Mehtap Obuz, Munire Kırmacı, Nil Deniz, Ömer Ünal, Alper Böler, Ottoman Jewelry, Oya Akman, Özlem Ölçer, Özlem Tuna, Sabrina Fresko, Sadi Tekin, Selin Okçu Büyüksoy, Sema Obuz, Sezgin Sander, Soner Özenç, Sultan Ragbet, Tan Mavitan ve Urart.

MAYIS 2011 - XXI 28

güncel

MARE VE ONDA’YA RED DOT’TAN ÖDÜL Aziz Sarıyer’in Nurus firması için tasarladığı Aziz İstanbul serisinde yer alan Mare ve Onda, Red Dot Ödülleri’nden 2011 ürün tasarımı kategorisinde mansiyon ödülüne layık görüldü. Bu yıl 60 ülkeden 1.700 firmanın 4.433 ürünle katıldığı Red Dot Ödülleri’nde ürün tasarımı kategorisinde mansiyon ödülünü kazanan Mare ve Onda birimleri, Aziz Sarıyer’in Nurus için tasarladığı ‘’Aziz İstanbul’’

koleksiyonunda yer alıyor. Koleksiyondan seçilen bazı parçalarla son olarak Orgatec 2010 fuarında sergilenen Aziz İstanbul serisi, kamusal ya da özel alanlar için düşünülmüş, bekleme ve oturma birimlerinden meydana geliyor.



EL-Bİ Elektrik tarafından kullanıcılara sunulan Zena Platin, yedi farklı çerçeve ve dört ayrı kapak seçeneği ile her mekana uygun çözümler öneriyor.

MAYIS 2011 - XXI 30

ADVERTORYAL

ZENA PLATİN, FARKLI KOMBİNASYONLAR İLE EVİNİZİN ŞIKLIĞINI TAMAMLAYACAK

EL-Bİ Uluslararası Tİc. VE SAN. AŞ

taşoluk mehmet akif ersoy mah. maltepe caddesi no: 72 arnavutköy - istanbul / türkiye t 0212 682 09 09 f 0212 682 09 90 www. el-bi.com el-bi@el-bi.com

EL-Bİ Elektrik’in 2008 yılı sonunda çıkardığı Zena anahtar ve priz serisi tasarımı ile ön plana çıktı. Mimari trendleri takip ederek, piyasanın beklentilerini analiz ederek ve yoğun Ar-Ge çalışmaları sonucu ortaya çıkan Zena anahtar ve priz serisi, hem inşaat projecileri, hem elektrikçiler, hem de mimar ve mühendisler tarafından yoğun ilgi gördü. Zena Natural, Zena Silverline, Zena Woodline ve Zena Colorline olmak üzere dört alt serisiyle satışa sunulan Zena serisi, beklentiler doğrultusunda geliştirildi. EL-Bİ Elektrik, 2009 yılının sonunda içinde barındırdığı gümüş iyonları sayesinde üzerinde bakteri barındırmayan, hijyenik Zena Antibacterial’i de seriye kattı.

Tasarım olarak büyük beğeni toplayan Zena serisi, 2009-2010 yılında önemli bir adım attı. Mimari trendler göz önüne alınarak lüks segmente hitap edebilecek, doğal maden ışıltısını taşıyan zamak malzemeden üretilen Zena Platin serisi satışa çıktı. Zena Platin, yedi farklı çerçeve ve dört ayrı kapak seçeneği sayesinde çok farklı kombinasyonlar ile mekanları farklılaştırmayı amaçlıyor. Şu anda seride Inox, Altın, Mat Altın, Krom, Mat Krom, Siyah İnci ve Antik Bakır çerçeve ve siyah, metalik gri, füme ve titanyum kapak çeşitleri bulunuyor. Böylece 28 farklı kombinasyon yapmak mümkün oluyor.

evler için Mat Krom-Gri kombinasyonlu anahtarlar evin sade ortamında duvarlara bir ışıltı katabilir. Evlerini klasik, antika eşyalar ile dekore etmekten hoşlananlar için ise Antik Bakır-Siyah kombinasyonu en doğru tercih olabilir ve evin şıklığını tamamlayabilir. EL-Bİ hakkında EL-Bİ Elektrik Uluslararası, Elbistan Hırdavat adı altında 1987 yılında kuruldu. Uluslararası piyasalardan gelen talep nedeniyle ürün yelpazesini genişleterek 1996 yılında itibaren elektrik tesisat malzemeleri üretimine başladı. Üretim kapasitesini, ihracatını, satışını artıraran Elbistan Hırdavat, ismini EL-Bİ Elektrik İthalat İhracat San. ve Tic. Ltd. Şti. olarak değiştirdi. 2002 yılında Arnavutköy’deki

2011 yılında iç mimari trendlerine bakıldığında, mavi ve gümüş tonları ile tasarlanan bir ev için Inox-Füme ya da Krom-Füme kombinasyonlu seri ideal olabilir. Modanın vazgeçilmez renklerinden beyazın hakim olduğu

modern üretim tesislerine taşınan EL-Bİ Elektrik Uluslar arası 2005 yılında ünvanını El-bi Elektrik İth. İhr. San.Tic. A.Ş olarak değiştirmiştir. Finlandiyalı Ahlström Capital ile bir ortaklığa giderek Mayıs 2007 tarihinde EL-Bİ Elektrik Uluslararası Ticaret ve Sanayii A.Ş. adını aldı.


uygulama

31 XXI - MAYIS 2011


TASARIM SÜRECİNE VE EĞİTİME NASIL YANSIyor? Belli ki bugün artık başka bir dünya bizi çevreliyor ve bu yeni dünya her gün öyle bir hızda sürekli kendini üretiyor ki ayak uydurmamız gereken yeni durumlar değil artık, dönüşümün kendisi. Peki bu yeni dünyaya uygun nasıl bir mimarlık bizi bekliyor? Son dönemlerde mimari söylemde ağırlık kazanan parametrik tasarım bu sorunun olası yanıtlarından birini sunuyor. Mimarlık eğitiminde de aktif olarak rol oynayan dört mimar Şebnem Yalınay Çinici, Nilüfer Kozikoğlu, C. Alper Derinboğaz ile Salih Küçüktuna bir masa etrafında toplanıp parametrik tasarımın başlattığı dönüşümün hem tasarım sürecine hem de mimarlık eğitimine nasıl yansıdığını tartıştılar. Hazırlayan: Hülya Ertaş

fotoğraflar: Yunus Argan

yuvarlak masa - MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM MAYIS 2011 - XXI 32

MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

he: Bugünün mimari söyleminde parametrik tasarımın bir konumu var ve bu sadece dijital teknolojilerin gelişmesinin bir uzantısı olarak okunabilecek sığlıkta değil. Dolayısıyla "bugün" parametrik tasarımın mimari söylemin içinde kapladığı alanın tartışılması gerektiğini düşünüyorum. şebnem yalınay çinici: Bizim özellikle son on yıl içerisinde daha güçlü bir şekilde hissettiğimiz ama genele bakacak olursak son yirmi yıl içerisinde bariz olarak ortaya çıkan tasarımla ilgili bir evrimleşmenin söz konusu olduğunu düşünüyorum. Tasarım süreci, tasarım yaklaşımları bir evrim geçiriyor. Aslında biz 1920'lerde başlamış bir sürecin teknolojinin çok hızlı gelişmesi dolayısıyla sonuçlarını yaşıyoruz. Ben bunu her zaman daha bütün olarak algılamayı tercih ediyorum. Parametrik tasarım vurgusu çok fazla yapılıyor. Tasarımda yaşanan ve tasarımın içinden gelen, tasarımın çok gereksindiği dönüşüm, birtakım üst etiket ve adlandırmalarla paketlenmeye çalışılıyor gibi geliyor ve bundan biraz rahatsızlık duyuyorum. Böylesi etiketlemeler yapıldığında kendinizi otomatik olarak bir kampa çekmiş oluyorsunuz. Yaklaşık 21 senedir bilgisayar ve tasarım

arakesitinde fiilen çalışmalarımı yürütmekteyim. Hep güçlü olarak gözlemlediğim bunun korkulan bir dünya olmasıydı. Teknoloji dediğiniz andan itibaren herkes kesin hayattan kopuk ve makineleşmiş bir şey önerecekmişsiniz, bilgisayarın otomatik olarak devreye girdiği bir tasarım anlayışından bahsedecekmişsiniz gibi savunmaya geçiyor. Tepkiler hemen devreye giriyor ve karşı kamplaşma başlıyor. Bu nedenle, bu tür kategoriler üzerinden anlamaya çalışmak yerine herkesin çok da yakınında bir şey olarak gerçekte ne olduğunu sorgulamak daha yararlı olur diye düşünüyorum. Siz buna bir isim, üst başlık, kategori açtığınız andan itibaren aslında bu, çok kolay tartışılabilir bir şey olmamaya, birtakım uzmanlarca türetilen biraz da uzak bir konu olmaya başlıyor. Onun için ben özellikle 2000'den itibaren bu yeniliklerin eğitim ortamını nasıl güncelleyebileceğine ve mimarlık eğitiminin zamanının teknolojileri, ortamları, olanaklarıyla kendini nasıl yenileyebileceği üzerine çalışıyorum. Mimarlık eğitimindeki Bauhaus geleneği devam etmekte ve hala pek çok üniversitede


özellikle birinci sınıf eğitiminde bu gelenek etkili. Benim de çok önemsediğim bir gelenek ama mimarlık ve tasarım konularına kompozisyon anlayışı ile yaklaşımı ve eğitimde kemikleşmeye başlaması diğer olasılıkların kaybedilmesine sebep oluyor. Diğer yandan öğrenciler bilgisayar teknolojisinin içine doğmuş kişiler, zihinleri çok farklı çalışıyor, kapasiteleri çok farklı. Onlara gelip başka bir dünyadan bahsederseniz kopuş o noktada yaşanıyor; etrafınızda mutsuz insanlar görmeye başlıyorsunuz.

“Bugün artık “her şey” tasarlanabilir. O zaman da iyi tasarımcı, kötü tasarımcı gibi söylemleri ve bu konuda bildiklerimizi çöpe atmamız ve başka bir biçimde düşünmemiz gerekiyor..” salih küçüktuna

nilüfer kozikoğlu: Postmodern’in Bauhaus söylemine ya da modern söyleme bir reaksiyon oluşturduğundan bahsetmek belki mümkün. Tasarım geleneğinin bütüncül yapısına baktığımızda ise sürekliliğin aslında devam ettiğini görürüz. Modernde belirgin bir araç olan pergelle yaratılabilecekle İslam mimari geleneğinin de tam göbeğinde, bugün parametrik denilen tasarımın da. Bugün bilgisayar teknolojileri dayanaklı projelerde kimi kez bu teknoloji kişileri ürkütebiliyor. Anlamlandırarak beğenmekten uzaklaşıp hipnotize ederek beğendirme pozisyonuna itercesine bir duruma yol açıyor. Neal Leach Anaesthetics of Architecture adlı kitabında buna işaret eder. Aslında mimarlar geçmişte de bu şekilde suçlanmıştır, o anlamda da bir süreklilikten bahsedilebilir. Postmodern söylemde mimarların toplumdan tamamen ayrıştığı uzun uzun tartışılmış, şimdi ise tasarımların birtakım parametreleri ilişkilendirerek oluşması ancak parametrelerin dışarıdan okunamaması dolayısıyla toplumsal okunurluktan uzaklaşması söz konusu olabiliyor. Fakat bir diğer yandan da diyagram diline insanlar yaklaştıkça, eskiden yalnızca bizim mimari lisanımız olan yan görünüş, ön görünüş ve planimetri herkesin okuyabildiği bir şeye dönüşmeye başlıyor. Bunda gazetelerin özellikle ekonomi sayfalarındaki devinimsel diyagramların ya da Ikea talimatlarının da payı var. Bu yeni durumda mimari için de büyük bir fırsat doğmuş oluyor. Parametrik tasarım etiketlendirmesine geri dönecek olursak açıkçası kendimi bir parametrik şemsiyenin altında konumlandırmak ve yaptığım tüm işleri o bağlamda değerlendirmek gibi bir hedefim yok. Durumu nasıl bir düşünce tarzı gerektirdiğine göre değerlendiriyorum. Ben parametrik çalışmalar için bol veri ve bu verilerin okunaklı olabilmesi için dramatik değişiklikler gerektiğini düşünüyorum. O veri her zaman kapsam içinde olmayabilir, o zaman onu yansıtmanın bir esprisi de olmaz. Örneğin bir oda tasarlıyorsunuz, ancak orada o kadar yoğun veri de, dramatik bir değişikliğe sebebiyet verecek pozisyon da yok, o zaman “parametrik tasarım” dekoratif bir yöne kayar. c. alper derinboğaz: Ben de benzer düşünüyorum. Parametrik tasarım, mimarlığa servis veren teknik bir mesele gibi algılanıyor. Oysa aslında bu yaşadığımız değişim parametrik tasarımdan, teknolojiden öte mimarlığın temelden, özden, yapım şekliyle ilgili bir değişim ve bence bu sürecek. Bu yüzden ben parametrik tasarımı bir değişim süreci olarak algılıyorum. Bunun altında bu yeni parametrik araçlarla ne derece ve niçin ilgilendiğimizle bağlantılı olarak farklı birçok kategorinin ortaya çıkabileceğine inanıyorum.

Dışarıdan baktığınızda işin karmaşık görünmesi ve kişileri konuyla yabancılaşmaya ve ona mesafe koymaya itmesi Türkiye'nin geleneğinde olan bir şey; yeni olana karşı her zaman temkinliydik. O noktada bizim Salih Küçüktuna ile yaptığımız işlerde ve başka birçok kişinin de işlerinde bu temkinli hali kırmaya yönelik girişimler olduğunu görebilirsiniz. Parametrik tasarımı sadece bilgisayarda yapılan değil de, kağıt katlamak gibi daha basit tekniklerle, tasarımın kendi içinden çıkarak da yapılabilen bir şey olduğu üstünde durmaya ve eğitimde de bunu “yaparken öğrendiğimiz” bir süreç formatına sokmaya çalışıyoruz. nk: Tasarımcının illaki sıfırdan formun oluşturucusu değil de, kendinden oluşan bir formun şekillendiricisi, müdahalecisi olarak çalışması anlamına geliyor bu. Yani ahşabın içsel ya da işleme dayalı özelliklerini örgütlemekte mimar, kurgunun içerisinde bir rol oynayıcı olarak bulunuyor. cad: Parametrik tasarıma dünyanın farklı noktalarında farklı yaklaşımlar sergileniyor. Bu anlamda Türkiye'de üretilen bilginin farklılaştığı nokta da tam burası. Bizim malzemeyle yaptığımız çalışmalar ve o konuda ürettiğimiz bilgi buraya özgü durumu tarifliyor. salih küçüktuna: Aslında buraya kadar konuşulanların iki ortak noktası var. Birincisi parametrik tasarım, diğeri de yaşadığımız süreç. Alper ile biz son dönemde bu konuları geçmişinden, hatta 2000 yıl öncesine kadar geri giderek, yani hesaplamalı tasarımın kökenlerine inerek, bu sayıların tanımlandığı 2000 sene öncesinden günümüze ne değişti sorularını sorarak başladık ? Parametrik kelimesinin kökenine inersek aslında hesaplanabilenin ötesinde anlamına geliyor. Hesaplamanın ötesine nasıl geçebiliriz? Burada aslen yeni hesaplama yöntemleri kullanmak gerektiği vurgusu var. Geçtiğimiz yüzyılın başında modernist manifestolar yazılırken bunlar arasında en etkili olanlardan biri Adolf Loos'un “süsleme suçtur” manifestosu, diğeriyse Le Corbusier'nin Bir Mimarlığa Doğru kitabında tanımladığı asal geometrik formların nasıl işlenmesi, bu hususta mühendislerden nasıl destek alınması gerektiğini ve bunun geliştirilmesiyle varılabilecek noktanın ipuçlarını anlattığı manifestosu. Bir karşılaştırma yapacak olursak bu ikisi daha o günlerden bugün bizim tartıştıklarımızla birebir örtüşen konuları ortaya koyuyor. Bütün o zorluklardan, yapılması istenip yapılamayan şeylerden dolayı asal geometrik

33 XXI - MAYIS 2011

salih küçüktuna'nın ytü birinci sınıf stüdyosundan

yuvarlak masa - MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

salih küçüktuna ile şebnem yalınay çinici


“Özgürleştirmeyi sağlamaya çalışırken herhangi bir soru sorulduğunda ona doğru ve tek bir cevap üretmek değil; çoklu, değişebilir koşullar, etkiler altında, birbirleriyle ilişki kurarak dönüşebilir bir cevap üretmek zorundayız.” şebnem yalınay çinici

MAYIS 2011 - XXI 34

yuvarlak masa - MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

formların hesaplanabilir hale getirilmesi ve mimarlıkta bir şekilde uygulanabilmesi araştırılıyordu, bugünse biz geçen yüzyılın ortalarından sonra “non-euclidien” geometrilerin hesaplanabilir hale getirilmesi ve mimarlıkta bir şekilde uygulanabilmesini araştırıyoruz. Buna Türkiye bazında bakamayız çünkü çok fazla uygulama göremeyiz ancak dünyada çok fazla uygulaması oldu ve bu süreci bizden çok daha iyi yaşıyorlar. Yine de bugün böyle bir manifesto yazılamıyor, çeşitlilikten ötürü. Herkes konuyu farklı şekilde ele alıyor. Bana süreç biraz kendi manifestosunu yaratıyor gibi geliyor, yapılarak yazılan bir manifesto var. he: Tasarım sürecinin kendisinin mimarlık söylemine dahil olması aslında modernizmle başlayan ve sonrasında su üstüne çıkıp çok daha görünür olmaya başlayan bir durum. Ortak kanınızın parametrik tasarımın tasarım sürecinde toptan bir paradigma kayması üreteceği olduğu anlaşılıyor. Bugün kısıtlı sayıda mimarın ya da tasarımcının ilgilendiği bu konuların uzun vadede herkesin tasarım sürecine entegre olacağını öngörüyorsunuz. sk: 2005 yılında İstanbul’da düzenlenen Dünya Mimarlık Kongresi'nde Peter Eisenmann'ın yaptığı konuşma, benim bu konulara eğilmeme neden olan etkenlerden biridir. Söylediği en önemli şeylerden biri “Postmodern çağ 11 Eylül'de bitmiştir ve o günden itibaren tüm dünya aktif çağa geçmiştir.” idi. Bu aslında çok manifestal bir söylem. Sonrasında bunu açmaya başladı. Artık mimarlıkta yeni bir dil gerektiğinden, bu dili gençlerin oluşturacağından söz etti ve karşılıklı etkileşimin öneminden, kendisinin bizzat İstanbul'a gelmesinin, konuşmayı dijital ortam üzerindense yüzyüze yapmayı tercih etmesinin sebebinin de bu olduğundan bahsetti. Aynı şekilde bizler de her ne kadar dijital ortam üzerinde, yarattığımız sanal dünyada bu işleri gerçekleştiriyor gibi görünsek de asıl mesele orada üretilen şeylerin fiziksel olanla bağlantısı, orada üretilenlerin gerçekte birebir var olabilmesi. Bugün artık “her şey” tasarlanabilir. O zaman da iyi tasarımcı, kötü tasarımcı gibi söylemleri ve bu konuda bildiklerimizi çöpe atmamız ve başka bir biçimde düşünmemiz gerekiyor. Eisenmann bunu yeni bir tasarım diline ihtiyacımız olduğunu ifade ederek vurguladı.

nilüfer kozikoğlu tasarımı psikiyatri kliniklerinin boyutlandırılmasında olasılık ayıklaması

şyç: Özellikle yaşadığımız şu son dönemleri göz önünde bulundurursak özgürleşme ve özgürleştirmenin çok önemli olduğunu fark ederiz. Bu özgürleştirmeyi sağlamaya çalışırken herhangi bir soru sorulduğunda ona

nilüfer kozikoğlu ile c. alper derinboğaz

doğru ve tek bir cevap üretmek değil; çoklu, değişebilir koşullar, etkiler altında, birbirleriyle ilişki kurarak dönüşebilir bir cevap üretmek zorundayız. Ben o açıdan da parametrik tasarımın bir kategori olmadığını düşünüyorum. Bu, artık hayat. Yaşamla daha güçlü bir ilişki kurma derdimiz olduğunu düşünüyorum. Benim parametrik tasarımla ilgili en çok ilgimi çeken konu, tasarlanan bir şeye sistem fikriyle yaklaşılması. Her ne kadar bittikten sonra bir nesne, bir yapıt olacak olsa da, onu bir sistem olarak ele almak tasarım düşüncesini çok zenginleştirmekte. Etrafıyla kurduğu ilişki, topoğrafya, iklim, güneş, rüzgar, malzeme ilişkilerinin vs tüm boyutlarıyla kurgulanabilmesi önemli. Bunu yapabilmek için elimizdeki gereçler arasından bu konuda en yardımcı olanın bilgi-işlemsel/hesaplamalı (computational) araçlar olduğunu söyleyebilirim. En azından araştırma yolunu açmak ve bu çoklu cevabı üretmek konusunda son derece yardımcı bir araç; hem araştırma ve tasarım hem de üretim aşamasında. he: Bu yeni mimarinin de kendine özgü ifade biçimleri geliştirmesi gerekiyor öyleyse, çünkü bu artık bildiğimiz anlamda plan, kesit ve görünüşlerle tasarlanmayan bir bütün olarak ele alınan ve bu nedenle de o şekilde görselleştirilmesi gereken yeni bir durum tarifliyor. Diğer yandan da bilgisayarın mimariye katkısını yalnızca imaja (üç boyutlu çizimlere) indirgemek haksızlık . cad: Bir taraftan da o ilk yaptığı şeydi. Bu söz ettiklerimizin hiçbirini üretemiyorken imaj üretimi ilk dalgaydı; insanlar bunları keşfedince hemen denemeye başladı. Şimdi nerede olduğumuzu tartışacak olursak pazarlamayla ilgilenenlerin kullandığı bir diyagramdan yararlanabiliriz. Ona göre başlangıçta %1'lik bir kitle vardır, bunlar üretir. Biz buralarda bir yerlerdeyiz. Sonra bunun arkasından biri bunu alır ve satar. Mimari ofis dediğimizin pozisyonu da biraz bu noktada duruyor, imajların bununla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Ardından iyi, profesyonel satın alıcılar yani ne alacağını iyi bilen kesim oluşur ve bir bir eşik atlanmış olur. Takipçiler ise bu noktadan sonra devreye girer ve bir çoğunluk oluşmaya başlar. Biz başlangıç noktasında durduğumuz ve çoğunluk oluşmamış olduğu için böyle bir şeyin anlatılmasında güçlük çekiyoruz. Ama bu, çok kısa bir sürede bir sonraki aşamaya geçebilir. Benim korktuğum, avangardın içindeki yeni şeyleri keşfetmeye yönelik samimi durumun sonraki aşamalara taşınmaması, bu fikirlerin alınıp satılabilir hale getirilip, içlerinin boşaltılarak sunulması. Korkum, anlaşılmamak değil çünkü o sadece bir zaman meselesi. nk: İçinin boşalmasıyla ilgili korkun için şunu söyleyebilirim. Bana göre modernizmin göbeğinde, fütürizm akımının kendisi durur. Ve fütürist manifestosu aşırı tüketilmemiştir, tüketilemez çünkü. Aynı durum parametrik tasarım için de geçerli. Parametrik tasarımla şu anda tüketilip kenara atılması gereken birçok proje zaten ortalıkta. Hatta teknolojiyi ya da ilişkisel düşünceyi değil de sadece CAD/CAM teknikleri kullanan, özünde fikir barındırmayan projeler tedavülde; diğer yandan da sizin anlattığınız gibi, işin düşünsel yapısı ile hemhal olan, çekirdekte kalan projeler de var. işte onlar bana göre tüketime giremez.


nk: Özünde norm anlayışı, norm algısı, standart denen şeyin algısı değişiyor. Bauhaus'un yapmaya çalıştığına nihayet ulaştık diyebilirim. Tek bir standart yok, daha değişebilir, ama yine de kontrolümüzün altında olan ve bize hizmet edebilen norm düzenekleri var. he: Ben buradan biraz mimarlık eğitimine doğru geçmek istiyorum aslında. Burada toplanan dörtlünün temel ortak özelliği eğitimde aktif olmaları. Parametrik tasarımın mimarlık eğitimine katkıları neler? şyç: Öncelikle ben parametrik tasarım demeyeceğim hesaplamalı tasarım ya da bilgiişlemsel tasarım olarak Türkçe'ye çevirdiğimiz "computational design" daha doğru geliyor bana terim olarak. Bizim şimdi İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde bir ekiple beraber geliştirmeye çalıştığımız bir durum var. Tasarımdaki o türetici akıl bize çok önemli geliyor. Türetme ve ilişkileri kurma üzerine olan soyut düşünce, tasarım becerisi, akıl ve onun üzerinden geliştirilecek tasarım sezgisini bir biçimde nasıl aktarabileceğimizi araştırıyoruz. Benim mimarlık eğitimine ve okullarına baktığım zaman eksik bulduğum bir konu bu. “Bir şey nasıl tasarlanır?” diyerek size gelen bir öğrenciye siz birinci sınıfta bir şeyler anlatıyorsunuz, egzersizler yaptırıyorsunuz, çalışmalar yaptırıyorsunuz. Bunu yaparken de tasarladığı nesne ile ilişkisini biraz daha jenerik bir şey olarak kurgulaması bana çok önemli geliyor. Çünkü o nesne üzerindeki etkiler, malzeme, durduğu nokta değişebilir, bir sürü şey olabilir tasarım söz konusu olduğunda. Ama tabi ki tasarım düşüncesini ve yaratıcılığı bir kenara bırakmaktan söz etmiyorum. Türetici akıl, tasarım araştırması ve yaratıcılık söz konusu olduğunda farklı bir boyut sunuyor. Bu teknoloji ile bir araya geldiği zaman, teknolojinin olanakları araç olarak kullanılmaya başlandığı andan itibaren bu aklı kurmaları ve bunun üzerinden bir tasarım becerisi geliştirmeleri kolaylaşıyor. O yüzden ben bu teknolojilerin birinci sınıftan itibaren mutlaka verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

35 XXI - MAYIS 2011

cad: Birlikte çalışmayı mühendisler de seviyor. İnşaat mühendisleri ile mimarların hep bir çekişme durumu vardır ya mimar tasarlar, inşaat mühendisi hesaplamaları yapmaya çalışır şeklinde. Şimdi bunda ilginç bir dönüşüm söz konusu. Son birkaç projede inşaat mühendisleri ile dosyalar aramızda gidip geliyor. Parametrik olarak tasarladığımız yapılarda taşıyıcılığı, performansı çok daha yüksek ve tutarlı bir sistem üretiyor olduğumuz için mühendisler de daha severek çalışıyorlar.

c. alper derinboğaz'ın beykent üniversitesi birinci sınıf stüdyosundan

yuvarlak masa - MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

şyç: Başka bir noktadan yaklaşacak olursak üretim ile tasarımın yaklaşmış olması da önemli. Teknolojilerle beraber düşünmek, tasarlamak dediğimiz andan itibaren sadece tasarım sürecine bakmak yeterli değil. Bugün tasarım, üretimle çok daha yakın bir ilişkide. Üretim ile iç içelik sayesinde sorgulama, araştırma, tekrar düşünme çok daha önem kazandı. CAD/CAM ilişkisi yani bilgisayar destekli tasarım ile bilgisayar destekli üretim arasındaki sıkı ilişki sayesinde kağıt üzerine çizdiğiniz herhangi bir şeyi kesip üretebiliyorsunuz. Endüstri devrimi ile hayatımıza giren seri üretimin sunduğu standartlaşmanın ötesine geçtik. Şimdi artık bir çeşit ailesi (family) geliştiriyorsunuz, o aileden herkese uygun ürünü üretebiliyorsunuz. Bugün artık post-fordist dönemdeyiz, siparişe dayalı kitlesel-kişiselleştirme (mass customization) diye adlandırabileceğimiz çoklu seri üretime geçiliyor artık. Üretim konusunda da bir özgürleşme yaşıyoruz. Ama büyük ölçekte üretime ve mimarlığa geldiğimizdeyse geleneksel yapı yapma kültürü ve anlayışı bizi karşılıyor. Halbuki binanın üretilme biçimi de değişmekte bu anlayışta. Parametreler devreye girince sizin yapınızın herhangi bir parçası çok önemli hale geliyor. Parça-bütün ilişkisi yapıda artık bir ucundan başlayıp kuruluyor, yani hiyerarşi ortadan kalktı. Norman Foster'ın British Museum örtüsü, parametrik modelleme araçları kullanılarak tasarlanıp uygulanmış benim bildiğim literatürdeki ilk örnek. Her bir birim ve parça olması gerektiği boyut, uzunluk ve açıda, detayı da çözülerek tek tek üretilmiş ve o incecik, tül gibi dev örtü gayet sağlam bir şekilde oraya yerleştirilmiştir. Belki kocaman kocaman makaslar göreceğimiz noktalar, inceliğine inanmakta güçlük çektiğimiz tül gibi bir örtü ile kaplı. Bu her anlamda ciddi bir başarı: marka, mühendislik, mimarlık, malzeme anlamında. Gerçekten bir ekip çalışmak zorunda çünkü farklı bir şey üretmekten bahsediyoruz. Daha önce üretmediğimiz bir şeyi gerçekleştirebilmek için beraber düşünmemiz lazım. BIM (Building Information Modelling-Bina Bilgi Sistemi) gibi yeni teknolojiler sayesinde aynı model üzerinde farklı disiplinler ortak çalışabiliyor.

nilüfer kozikoğlu'nun ytü birinci sınıf stüdyosundan

“Parametrik olarak tasarladığımız yapılarda taşıyıcılığı, performansı çok daha yüksek ve tutarlı bir sistem üretiyor olduğumuz için mühendisler de daha severek çalışıyorlar.” c. alper derinboğaz

cad: Bu araçlar zaten düşünce biçiminiz oluyor. lk dijital tasarım hikayelerinde insanların yaptıkları şeyler aslında bilgisayar programının, animasyon programının yapabildiği şeylerdi. Mesele şimdi bunun çok ötesinde. O araçla yeni bir şey kazandılar ve o aracı da geliştirebiliyorlar. nk: Perspektif keşfedildi ve onun ürettiği mekanlar inşa edilmeye başlandı. Şimdiyse bu araçlar ve onların sunduğu yeni bir düşünme biçimi var. Yeni nesil bunlarla yaşamayı öğrendiği için beklentisi de onun üzerine kurulu. Bizler tasarımcı olarak buna karşılık veremezsek bir çelişki oluşmaya başlar. Ama bu araçların özündeki ilişkisel düşünceyi vermiyorsan bunun hiçbir yararı olmaz. Yani etki-tepki, güçler birliği, güçler bütünü, sistem düşüncesi, sistematik düşünme gibi düşünsel yoğunlukları fazla konulara eğilmeden bu araçların yalnızca tanıtımını yapıyor olursun. şyç: Eğitimde çok önemsediğim bir konu da 1:1 üretim. Birinci sınıftan itibaren devreye sokmak lazım. Birinci sınıf öğrencisinin 1:1 bir şey yapamayacağı doğru değil. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Bilgisayar Ortamında Bilim Dalı olarak koordine ettiğimiz mimari tasarıma giriş stüdyosu var, ilk yıl ilk dönem stüdyosu. Son iki yıldır öğrencilerle 1:1 ölçekli üretimler yapıyoruz ve çok iyi işler çıkıyor diye düşünüyorum. O öğrencilerin bir kısmı bilgisayarla


çalışmadan, doğrudan malzemeyi alıp sadece o mantık üzerinden aldıkları eğitimle onu düşünüp, ortaya atılan problem etrafında ne kurabileceğini araştırıp 1:1 inşa edebildiler. Ben o üretim deneyiminin, malzeme ile haşır neşir olmanın mimarlık eğitiminde birinci sınıftan itibaren devreye girmesi ve ikinci, üçüncü, dördüncü sınıflarda da farklı boyutlarda işlenmeye devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde dört yıllık mimarlık eğitiminden sonra öğrencileri sudan çıkmış balık gibi fırlatıyoruz bina yapması için. Kim kime bu şekilde bina yaptırmak ister ki? Hiçbir deneyimi olmamış, malzeme bilgi ve tecrübesinden yoksun, iki şeyi birbirine çakmamış bir kişi nasıl bina yapsın?

cad: 1:1 deneyimin dahil olduğu eğitimde benim gözlemlediğim en önemli noktalardan biri öğrencilerin özgüven kazanmaları. Tasarımcı olarak sen yaptığın şeyin inşa edilebileceğine inanmazsan zaten hiçbir şey yapamazsın. Usta-çırak ilişkisinde, çırak bilmeyen ve yıllarca acı çekerek ustasının bildiği şeyleri öğrenmek zorunda olan konumundaydı. 1:1 üretim yapmaya başladığın an usta-çırak ilişkisi de kırılıyor çünkü gerçekten bir şeyi üretmeye başlıyorsun, üretebileceğine dair özgüven kazanıyorsun, neler yapabileceğini görüyorsun ve dahası özgürleşiyorsun.

cad: Usta-çırak sistemi, usta diye nitelendirilen tecrübeli kişiyi koruyan bir sistem aslında. Siz birinci sınıf öğrencisi olarak okula girer girmez bir

c. alper derinboğaz'ın beykent üniversitesi birinci sınıf stüdyosundan

MAYIS 2011 - XXI 36

yuvarlak masa - MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

nk: Tasarımda illa ki sanal ile fizikselin, analog ile dijitalin ilişkisi hep var olacak, bu ilişkilerin birbirini geri beslemesiyle tasarımın geliştirilmesi anlayışını eğitimin ilk yılında vermek çok doğru. Dijitali yalnızca bugünlere ait bir durummuş gibi ele almamak lazım. Dijital kavramını teknoloji anlamında kullanmadığımız, dijitalin kavramsal alandaki, varlık alanındaki izdüşümler olduğunu, oradaki ilişkileri kurmaktan bahsettiğimizi düşünecek olursak, o 1200'de de, Aristo zamanında da vardı. 1200 senesinde de aynı matematik soyut kurgular söz konusuydu; bilgisayar yoktu ama soyutlama o zamanda devredeydi. Bugünse teknoloji aslında burada soyutlamanın ana aracı. Mimarlık eğitimini bir soyutlama eğitimi gibi mi görmek lazım, belki de özellikle ilk yıllarda öyle. Bilgi işlemsel olan aslında soyut ile somut olanın arasındaki o pazarlık alanını kurgulayabilmek, ona hakim olmak.

sk: Özgürleşme meselesinden bahsetmek istiyorum. Yani aslında insan kriz döneminde yaratabildikleri ile normal dönemde yarattığı şeyler arasında dağlar kadar fark olduğunu görüyor. Aslında çok verimsiz çalışıyoruz, kendimizi belirli zamanlar ve mekanlarla sınırlandırdıkça, örneğin ofise ya da stüdyoya gidip belirli bir saati orada geçirmemiz gerektiği fikriyle bunu yapınca, daha verimli olmuyoruz. Diğer yandan buna karşın, özgüven, özgürleşme gibi hislerle öğrenci hareket ettiği zaman saatlerce, günlerce çalışabiliyor, sabahlayabiliyor. Ve bilgi üretiyor. Sizin yaptığınız yatırımın, öğrenciye çok basit bir kurgu vermenizin, ona sadece öyle bir alan tanımanızın karşılığında aldığınız geri dönüş inanılmaz. Bu çok daha verimli bir eğitim sistemi tarifliyor, usta-çırak ilişkisine kıyasla.

şebnem yalınay çinici'nin ytü birinci sınıf stüdyosundan


hiyerarşinin içine giriyorsunuz. Bir hiyerarşinin olduğu bir yerde özgürleşmeden söz etmenin anlamı yok. Bir de karşınıza çıkan eğitimcinin, yani ustanın bilgileri kapsamında bir şey öğrenebilme şansınız var, onun da hepsini öğrenip öğrenemeyeceğinizin garantisi yok.

sk: Öğrenci açısından baktığımızda daha okula girer girmez bir travma yaşıyor. Mimari yeteneği çizim yeteneğiyle ölçülmeye çalışılıyor ve o noktada özsaygısı dibe çekiliyor. Benim gözümde iyi tasarımcılar iyi çözüm üreten ve inisiyatif kullanabilen, doğru kararı doğru zamanda veren insanlardır ve çok kritik durumlarda çok iyi çözümler üretebilirler. Bu gücünü sahip olduğu bilgisinden ve muhakeme yeteneğinden aldığını düşünebiliriz ama o bilginin, sk: Gerçek sorunlara, hızla gerçek tecrübenin altında mutlaka bir teorik ve pratik çözümler üretebilen bir şeyden altyapı olması lazım. Aslında biz öğrencilere bahsediyoruz aslında. “yaparak öğrenme”yi vermeye çalışıyoruz. Bu bir kere el becerilerinin, işi yapabilme nilüfer kozikoğlu nk: Bilgiyi işletiyor, dolayısıyla devamlı araçlarının hepsini -el çizimleri, maket dışarıdan bilgi alan ve onu işleten bir organizmayı tasarlamış oluyorsun. teknikleri, dijital araçların, dijital üretim araçlarının kullanımı, vs- kullanabileceklerini biliyorlar. İşin bir de teorik kısmı var. Ya bunu başka derslerde alacaklar ya da sk: Aslında tüm bu performanslara gerçek anlamda yanıt verebilen, bütün stüdyoda gerçekten çok yoğun bir programla, başka insanların da stüdyoya katılımıyla sistemlerde çok iyi bir biçimde çalışan, kendini her zaman sistemin içerisinde bu kısım da besleniyor olacak. tutan, çok iyi entegre olabilen bir sistemden bahsediyoruz. Çok karmaşık gibi görünse de tasarım problemlerine temeli çok basit prensiplere dayanan çok iyi nk: Bir basketbolcu günde kaç saat çalışır? Düşünmeyi öğreneceksen günde kaç saat, çözümler üretilebileceğine inanıyorum. Geçen gün Patrik Schumacher'in kitabıyla nasıl düşüneceksin? Düşünmeyi egzersiz haline getirmenin çok ciddi yollarından biri ilgili bir tartışmada Wolf Prix “Kitabınızda parametrik düşüncenin özünün bilgi-işlemsel araçlar. Deneyerek yapıyor, bakıyor ki olmuyor, neden olmadığını karmaşıklaşan hayatla paralellik taşıdığını söylüyorsunuz, peki karmaşık hayatın düşünüyor, böylelikle zaten düşünme egzersizi yapıyor. Öyle bir şey ki balerine üç saat içine daha karmaşık bir şeyi neden sokuyorsunuz?” gibi bir eleştiri yaptı. Çok doğru boyunca belirli hareketleri çalış denebilir. Mimara ne diyeceksin? Üç saat devamlı fikir aslında, değil mi? üret, bu öyle bir şey değil. Bilgi işlemseli devreye soktuğundaysa mimar ilişki kurar, farklı ilişkiler üretir, onları yorumlar; böylelikle zaten devamlı düşünür. Bu bizim öğrenciyken eskizden beklediğimizle aynı tabii, hocalarımızın iteratif eskiz yaptırmalarına benzer bir mantık; ancak bilgisayarda çoklu üretim fırsatları engin. Yaratıcılık da o çağrışım kabiliyetinden geliyor, bu belki doğuştan gelen bir yetenek olabilir. Yine de bir kişinin doğuştan esnek olması onun iyi balerin olacağı anlamına gelmez. Tasarımcının farklı ilişkileri organize edebilme yeteneği ancak böyle tekrarlamalı ve deneye dayalı egzersiz süreçlerinden geçmesiyle mümkün olabilir.

“Bilgi-işlemselde değişimle, değişken olanla tasarım yapmakla çok yoğun ilgileniyoruz, yani kendinden devamlı devinen, değişen, dönüşen şeyin tasarımı söz konusu.”

sk: Diğer taraftan profesyonellerin akademik ortama ve böylesi bir etkileşime girmesi mimarın kendini eğitmesi açısından önemli. Mesela bir müzisyenin müziğini icra etmesinden önceki sürecini, sahip olduğu bilgi birikimini gördüğünüz zaman onu çok iyi anlıyorsunuz aslında. Mimarlarda bu eğitim süreci ve birikim epey zayıf diğer mesleklere oranla. Bir müzik aletini çalamazsanız bu, skandaldır. Ama mimarlığı iyi yapıp yapamadığınızla ilgili yorum yapmak çok zordur. Bir pilota uçağı bir şekilde uçurmak ve indirmek zorundadır. Ama mimarlıkta “ben bunu uçururum” diyen, bütün o bilgi birikimine sahip olduğuna inanan ama bunu yapamayacak olan o kadar çok insan var ki.

37 XXI - MAYIS 2011

salih küçüktuna'nın ytü birinci sınıf stüdyosundan

nk: Bilgi-işlemsel tasarımın eğitimdeki bir diğer avantajı da işin biyolojik tarafı. İster istemez zaten canlıdan yola çıkıyoruz, canlı bizi ilgilendiriyor bu süreçlerde. Bilgi-işlemselde değişimle, değişken olanla tasarım yapmakla çok yoğun ilgileniyoruz, yani kendinden devamlı devinen, değişen, dönüşen şeyin tasarımı söz konusu. Birtakım tavırlarda değiştirilebilir, dönüştürülebilir mekanlardan değil, gerçekten organik olanının tasarımından söz ediyorum. Modernizmin başındaki geometrisi ile organik olan tasarımdan değil, gerçek anlamda organik olandan, yani güneşle, toprakla, havayla, suyla etkileşimli, biyolojik canlı bir mekanın tasarımından söz ediyorum. Sürdürülebilirlik üzerine yapılanların da bilgi-işlemselin de beklentisi o mekanların tasarlanması yönünde.

yuvarlak masa - MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM

salih küçüktuna'nın ytü birinci sınıf stüdyosundan


yuvarlak masa - MİMARLIKTA PARAMETRİK DÖNÜŞÜM MAYIS 2011 - XXI 38

nilüfer kozikoğlu tasarımı toplum ruh sağlığı merkezleri için form olasılıkları düzeneği

he: Aslında verilerin karmaşıklığı illaki mekanın karmaşık olmak zorunda olduğu sonucunu doğurmayabilir. Ancak çok uzun sürelerdir parametrik tasarımdan beklentimiz hep karmaşık mekanları üretmesi oldu.

he: Sözünü ettiğimiz bu bilgi-işlemsel yaklaşım eğitime hakim değilse bu, öğrenci için ikili bir dünya tariflemiyor mu? Onun için içlerinden birini seçmek zorunda kaldığı iki farklı dünya tarifleme tehlikesi yok mu?

nk: Oradaki sistem sadece adapte olabilme kabiliyetinden dolayı akıllı bir sistem, yoksa illaki karmaşık olanı üretmesi şart değil. Daha da kolay algılanan ve hemhal olunan bir düzenin olması adapte olabilirliğinin de ana koşulu.

şyç: Evet, var. Bu, farklı ilgi alanları olan, farklı şahsiyetlerin olduğu büyük bir ekipçe ortak paylaşılan bir dert olmalı. Programlandığı zaman iyi çalışabileceğini düşünüyorum. Bilgi'de şimdi böyle bir niyet ve çaba var. Nasıl gelişeceğini ben de merak ediyorum, dört sene sonunda ne olacağını göreceğiz. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ise birinci sınıfta böyle bir çalışma yapıyoruz. Ondan sonra diğer stüdyolar kendi geleneksel akışlarında devam ediyor. Evet, kafalarında bir soru işareti yaratıyor olabilir ama ben yine de iyimser bakıyorum. Burada elde edilmiş olan o deneyimin kendisi zihinlerinde az da olsa yer tutsa, özellikle ilk yılda almış olmaları açısından temeli, zemini oluşturacağı için olumlu olacağı görüşündeyim. Yine de mimarlık eğitiminin çok ciddi bir şekilde güncellenmesi gerek.

sk: Araçlar da gittikçe daha az karmaşık olmaya başladı, daha da basitleşeceğini düşünüyorum. Sonuçta gerçek sorunlara gerçek çözümler üretebilen bir tasarım anlayışından bahsediyor olacağız gibi geliyor bana. şyç: Birtakım yazılım çalışmalarında, araştırmalarında, akademisyenler, profesyoneller ve endüstri yani yapı malzemesi üreticileri bir ortaklığa girmek durumunda kalıyor. Bunlar önceleri birbirinden daha kopuk alanlarken, bu teknolojinin gelişmesi yeni ortamlar yarattı. Örneğin Generative Components'ın Smart Geometry ekibiyle ürettiği yazılım geliştirilirken sponsorluğunu Foster, Rogers, Kohn Pedersen and Fox gibi büyük mimarlık ofisleri üstlendi. Yazılımı yapan ekibin temel derdi, bilgisayar programlarının eğitim ortamlarında çok doğru anlaşılmadığı, sadece üç boyutlu modelleme ortamları olarak kullanıldığıydı. Dolayısıyla tasarım süreci ile beraber çalışabilecek bir yazılımı nasıl üretebileceklerini araştırdılar. Tasarım sürecindeki lineer olmayan kurguya, gelgitlere uyum sağlayabilen, ama doğru kurduğunuz ilişkileri sürdüren bir yapıya sahip yazılım. Şimdi ofisler de bunu çok önemsiyor çünkü gerçek problemlerle çok alakalı bir durumdan bahsediyoruz. Ofisler de yazılımları alıp sadece model yapmak için kullanmak istemiyorlar. Bu yazılımın geliştirilmesi sırasında deneme ortamları üniversiteler oluyor. Ayrıca 1:1 üretimleri bir araştırma haline dönüştürdüğümüz andan itibaren malzemecilerle iletişime geçmeye başlıyorsunuz. Öğrenciler malzeme üreticileriyle görüşüp onlardan sponsorluk aldılar. Bu hem malzemeleri tanımak hem de girişimcilik açısından önemli. Bu tasarımlarla en sonunda aslında bir bilgi üretiliyor. Birbirinden ayrı gibi duran ortamlar ve kişiler üretken bir diyalog içine girmiş oluyorlar. Mimarlık, tasarım adına, ortak bir araştırma, üretim, diyalog gelişiyor.

cad: Ben biraz daha iyimser bakıyorum bu duruma. Evet, burada bir ikilik var ama bu sadece alan tanınmadığı için. Ben aslında çok basit ve olası buluyorum bu öğrendiğimiz ya da çalıştığımız teknolojilerin uygulamaya adapte edilmesini ve onların hemen hemen her projede yararını görüyorum. Asıl mesele buna alan tanınması, yani siz bunu yapabilecek, destekleyebilecek bir müşteri, bir mimari tasarım ortamı, bir stüdyo bulabiliyor musunuz? sk: Bu ikililiğin yarattığı çeşitliliğin de olumlu bir tarafı var. Karşılaştırma imkanı sunuyor öğrenciye. Birlikte yaptığımız atölyelerden çok büyük bir keyif alıyorlar çünkü kolektif olarak çalışıyorlar. Tek başlarına yapabileceklerinin çok sınırlı olduğunu görüyor, birlikte daha büyük bir şey üretebileceklerine inanmayı öğreniyorlar. Birçok öğrenci ilerleyen sınıflarda düzenlediğimiz atölye çalışmalarına katılıyorlar, sosyal medya sayesinde bir şekilde iletişimimiz sürüyor. Bir kısmı parametrik ya da algoritmik tasarım konusunda yüksek lisans seçenekleri konusunda danışıyor. Birinci sınıfta verilen eğitim, herkesin bu alanlara ilgi duyacağı anlamına gelmiyor ama bu sayede biz ilgi duyacak insanları bu alanlara yönlendirebiliyoruz. Bu farkındalığı yarattıktan sonra zaten onu kolay kolay kaybetmiyorlar.



proje - kamusal alan - seul MAYIS 2011 - XXI 40

İNSANSIZ BÖLGE Yongsan Ulusal Şehir Parkı, insansız bir dünyanın nasıl olacağı sorusuna yanıt vermek amacıyla tasarlanmış. Hyunjoon Yoo Architects

DHZ (De-Humanization Zone/İnsansız Alan)

hyunjoon yoo archıtects

Proje, Kore tarihi boyunca çok önemli bir yere sahip olmuş, stratejik bir noktada yer alıyor. Bu alan üç uluslu Kore döneminde en güçlü ulusun bulunduğu bölgeydi. Japon işgali sırasında Japon askerleri bu bölgeye kadar dayanmışlardı. Kore Savaşı'ndan sonra Amerikan ordusu üssünü bu bölgeye kurdu. Şimdi Amerikan üssünün başka bir bölgeye taşınması ile Kore halkı bu alanı yeniden işlevlendirme ve kullanma imkanı buluyor. Projenin yapılacağı alanın önümüzdeki 50 yıl için doğaya bırakılması öneriliyor. Kore tarihinde büyük önemi bulunan, bir kısmının insansız olarak doğanın kontrolüne bırakılması, bir kısmının ise bölge halkı ve turistlerin kullanımına imkan verecek ulusal bir parka dönüştürülmesi amaçlanıyor.

Merkezde yer alan arazi ise yavaş yavaş doğa tarafından kendiliğinden şekillenmesi için bırakılıyor. Böylece ziyaretçilere doğanın kendiliğinden yaptığı değişimi izleme ve doğadan ders alma olanağı sağlanıyor. Aynı zamanda bu alanda önümüzdeki 50 yıl içerisinde ne yapabiliriz diye düşünme şansına da sahip oluyoruz. Şu anda kuzey ve güney Kore arasında bulunan DMZ (silahsız bölge), turistik açıdan oldukça dikkat çekici bir nokta. Fakat elverişsiz ve tehlikeli koşullar yüzünden çok fazla gelişme imkanı bulamamış. Seul Yongsan Parkı ve insansız bölgenin etkisi ile Seul’ün yerli ve yabancı turistler için bir çekim noktası haline gelmesi planlanıyor. Proje alanının %60’ı insansız bölge, kalan %40’ı lineer bir park olarak işlevlendiriliyor. İnsansız bölgenin kameralar tarafından sürekli izlenmesi ve bu sayede ziyaretçilere bölgenin şartlarını ve durumunu eşzamanlı olarak görme olanağının


karşı sayfada üstte: Gözlem tüneli kesiti altta: Gözlem tüneli bu sayfada Bölgenin yıllar içindeki değişimini gösten modeller

proje - kamusal alan - seul

arka sayfada üstte: Proje alanının tarihsel gelişimi ortada: Hendek, lineer park ve insansız bölgenin konumları solda altta: Lineer park ile çevresindeki yeşil alanların oluşturduğu aks sağda altta: Proje alanının uydu fotoğrafı kurgusu

41 XXI - MAYIS 2011

sağlanması öngörülüyor. İnsansız bölge ile lineer park arasındaki hendekler sayesinde, insansız bölgedeki hayvanların alandan çıkmasına engel olunması amaçlanıyor. Hendeklerin bulunduğu alan Amerikan üssünün kullandığı yolları görebilmek adına tasarlandı. Böylece 20. yüzyılın ikinci yarısında bölgenin ne durumda olduğu ve ne amaçla kullanıldığı gelecek nesillere aktarılmış oluyor. İnsansız bölge ile tek bağlantı yolu alanın doğusunda bulunan ve tepenin içinden geçen tünel. 200 m uzunluğundaki bu tünel, insansız bölgedeki değişim sürecenin adım adım görüntülenebileceği bir sergi alanı olarak kullanılıyor. En baştan başlayarak her sene belgelenen fotoğraflar sayesinde, ziyaretçiler bu değişime tanık oluyor ve tünelin sonuna ulaştıklarında şu anki durumu eş zamanlı olarak gözlemleme fırsatı buluyorlar.


MAYIS 2011 - XXI 42

proje - kamusal alan - seul

alanın tarihi gelişimi

yeşil dağılım şeması proje adı: Seul Yongsan Ulusal Şehir Parkı, proje yeri: Yongsan-gu, Seul, Güney Kore işveren: Kore Cumhuriyeti proje büyüklüğü: 2.516498.1 m2

vaziyet planı



peyzaj mİmarlığı - şanghay MAYIS 2011 - XXI 44

YAPILARA AKAN PEYZAJ Kırıklı ve eğimli çatılarla bütünleşen engebeli arazi mimari ve peyzajın uyumlu birlikteliğini sergiliyor. SWA

Giant Grup Ecza Ofİsİ Peyzaj Çalışması

swa

Şanghay'da 45 dönüm arazi üzerine konumlanmış kampüste peyzajla mimari program birbiri içine örülerek bütünleşiyor. Alan, esnek bir çerçevede birçok işlevin uyum sağladığı bir ekolojik park ve canlı bir laboratuar gibi tasarlanlandı. Mevcut kanallarla yapay göl arasında konumlanan projede, su ve sulak alan habitatları çeşitli mimari öğelerle birbirine bağlandı. Kampüsün yarısı sosyal yaşam faaliyetlerine odaklanarak otel, kulüp binası, büyük villaların yanı sıra yemek alanları ve rekreatif alanları kapsarken diğer yarısı endüstriyel kullanıma ayrıldı. Kampüsün ana ofis binası kırıklı ve eğimli yüzeylere sahip geniş bir yeşil çatıya sahip; bu çatı zemin düzlemiyle yapı arasındaki ayrımları bulanıklaştırıyor. Çatının kendisi yaklaşık 15.000 m2 ve kırıklı yüzeyinin açıları 50 dereceye dek eğimler çıkarıyor. Çatıya 15 farklı tür bitki ekilerek çayırı andıran bir görüntü elde edilmesi hedeflendi.

Ekolojik çeşitliliğin yanı sıra çatının sunduğu bir diğer avantaj, yapının ısınmasını önleyerek soğutma masraflarından tasarruf sağlaması. Yeşil çatının altına yerleştirilen ek program çok amaçlı spor salonu ve jimnastik salonuna olanak tanıdı. Çatı düzlemi yükselerek şirketin konuklarını ağırladığı oteli meydana getiriyor, otelin özel süitleri yapay gölete bakıyor. Çevredeki diğer yapılar arasında, göle ve merkez ofise bakan bir ada üzerinde konumlanan şirket CEO'sunun villası bulunuyor. Villanın yakındaki yollardan görünmesinin engellenmesi için ağaçlarla bir tampon bölge oluşturuldu ve bir dizi sulak alan ve adacıkla çevrildi. Giant Grup'un üst düzey sekiz yöneticisinin evleri de başka bir ada üzerinde konumlandırıldı. Çalışanların konutlarıysa merkez ofisten bir kanalla ayrılacak şekilde yanına tasarlandı. Peyzaj içine yedirilmiş çok sayıdaki meydan, çalışanlar için açık hava ve rekreasyon alanları yaratırken diğer yandan merkezi bir dolaşım omurgası ve süreğen yürüyüş yolu göle erişimi sağlıyor ve toplanma mekanları meydana getiriyor.



önceki sayfada Ana ofis binası ile peyzaj düzenlemesinin bütünlüğü

MAYIS 2011 - XXI 46

peyzaj mİmarlığı - şanghay

bu sayfada Peyzaj düzenlemesinden görüntüler

vaziyet planı



MAYIS 2011 - XXI 48

peyzaj mİmarlığı - şanghay

gerdo aquıno 1994 yılında Florida Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü'nde lisans derecesini aldıktan sonra Harvard Üniversitesi'nde aynı bölümde yüksek lisans yapan Gerdo Aquino SWA'nın başkanı ve Güney Kaliforniya Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı bölümünde doçentlik görevini yürütüyor.

yıng-yu hung 1990 yılında Kaliforniya Üniversitesi'nde Mimarlık Bölümü'nden lisans derecesini aldıktan sonra Harvard Üniversitesi'nde Peyzaj Mimarlığı Bölümü'nde yüksek lisans yapan Ying-Yu Hung SWA'nın yönetim müdürü ve Güney Kaliforniya Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü'nde öğretim görevliliğini yürütüyor.

yeşil çatı bitkilendirme şeması

maket

maket

maket

açık alan kullanım şeması



yapı - turİzm tesİsİ - romsdalen MAYIS 2011 - XXI 50

fotoğraflar: Reiulf Ramstad Architects

kaya geometrİSİ Turistlerin gezi rotaları için tasarlanmış olan yapılar, köprüler ve yürüyüş yollarından oluşan proje, içinde konumlandığı peyzajın olanaklarını sonuna dek değerlendirmeyi hedeflemiş. Reiulf Ramstad Architects

Trollstigen Ulusal Parkı Turist Rotası

reıulf ramstad archıtects

Trollstigen Platosu hem program hem de karmaşıklık ve kapsam açısından oldukça büyük bir mimari proje. Bir ucundan diğer ucuna yürümenin yaklaşık 20 dakika sürdüğü büyüklükte bir alandan söz ediyoruz. Yapı kompleksi kısa süre içinde çok sayıda insanı ağırlayabilecek şekilde boyutlandırıldı. Yaz aylarında yaklaşık olarak 100.000 araçla gelen 500.000 kişi bu alanı ziyaret ediyor ki bu da altyapı ve lojistik konularında büyük talepler doğuruyor. Trollstigen Platosu yeni projenin tamamlanmasıyla birlikte öncesinden daha fazla sayıda ziyaretçi ağırlamaya başladı. Projeyle birlikte alanın eşsiz

karakteri, iyi işleyen ve özel olarak tasarlanmış kamusal tesislerle daha da güçlendiriliyor. Projeyi beş önerme yönlendirdi: Bunlar geliştirme yaklaşımı, arsaya uyum, dolaşım, doğa-mimarlık ilişkisi ve su-dağ-mekan. Proje tek bir çözüm içinde birden çok geliştirme yaklaşımı sergileyerek tutarlı ve çoğalan bir stratejiyi benimsiyor. Tüm yapı zonları ve proje öğeleri, arsanın eşsiz karakterinin vurgulanması ve ziyaretçilerin seyahat deneyimlerine artı değer kazandırılmasına katkıda bulunuyor. Yayaların arsa içindeki dolaşımları esnasındaki güvenlikleri öncelikli olarak görüldüğünden araç girişine izin verilmedi. Farklı ziyaretçi grupları giriş alanında bilgilendirilerek gezi rotasına doğru yönlendiriliyor. Mimari öğeler, tasarlanmış zonlar ile peyzaj arasında ince işlenmiş geçişler yaratabilecek şekilde doğa içinde eritildi.


yapı - turİzm tesİsİ - romsdalen 51 XXI - MAYIS 2011

karşı sayfada Giriş alanı ve servis yapısı bu sayfada solda üstte ve altta: Alanın doğal karakteriyle bütünleşen peyzaj elemanları sağda: Manzara noktalarına ulaşan yaya yolları


yapı - turİzm tesİsİ - romsdalen MAYIS 2011 - XXI 52

bu sayfada solda üstte: Servis yapısı eskizi sağda üstte: Vaziyet planı eskizi altta: Servis yapısı ile kamusal mekanlar arka sayfada Yaya dolaşım alanları

Dinamik bir öğe olan su (gerek kar, gerekse yağmur ya da şelale olarak) ve statik bir öğe olan dağı kullanarak proje arsanın özel peyzajını tanımlamak ve zenginleştirmek için bir dizi durum üretmenin yollarını aradı. Projenin sunduğu deneyimin arsanın eşsizliğiyle yapı kompleksinin mimari dili arasındaki etkileşimle tariflenmesi hedeflendi. Bir otoparkın da yer aldığı giriş alanının belirgin bir şekilde tanımlanması, arsa içindeki dolaşımda bir farklılık yarattı. Bu, projede yer alan diğer çözümlerin çıkış noktası oldu. Dahası tüm ticari mekanlar da bu giriş alanında toplanmış oldu. Alan doğal peyzaj öğeleriyle düzenlendi. Tüm proje elemanları bu canlı peyzajla etkileşim kurarak doğanın hakimiyetini sürdürdü. Tüm öğelerin doğal peyzajla

yoğurulması, ziyaretçilerin platoya ait deneyimlerini daha samimi kılıyor. Mimari öğelerin peyzaja uyum sağlayacak, kamusal kullanımdan doğacak aşınma ve yıpranmalara, özellikle doğanın sert tepkilerine dayanacak şekilde inşa edilmeleri oldukça önemliydi. Burası hemen hemen her mevsimde büyük zararlar verebilen sel baskınlarına alışkın ve olağanüstü statik önlemler almayı gerekli kılacak derecede yoğun kar yağışı alan bir bölge. Projenin gerçekleşme sürecinde sert hava koşulları ve inşaat malzemelerinin ulaştırılmasında yaşanan sıkıntılar gibi zorluklarla karşılaşıldı. Birçok malzeme helikopterle getirilmek zorunda kaldı. Tüm bunlara rağmen basit, zarif ve halkın güvenle kullanabileceği bir mimari ürün elde edildi.



MAYIS 2011 - XXI 54

yapı - turİzm tesİsİ - romsdalen



MAYIS 2011 - XXI 56

yapı - turİzm tesİsİ - romsdalen

proje adı: Trollstigen Ulusal Parkı Turist Rotası proje yeri: Romsdalen - Geiranger Fyordu, Norveç işveren: Norveç Karayolları Müdürlüğü mimari tasarım: Reiulf Ramstad Architects proje yöneticileri: Reiulf D Ramstad, Christian Skram Fuglset - project manager proje ekibi: Kristin Stokke Ramstad, Anja Hole Strandskogen, Espen Surnevik, Ragnhild Snustad, Atle Leira, Kanog Anong Nimakorn, Christian Dahle, Lasse A. Halvorsen inşaat mühendisliği: Dr Techn. Kristoffer Apeland AS tasarım süresi: 2004-2011 inşaat süresi: 2005-2012 arsa büyüklüğü: 600.000 m2 yapım yöntemi: Cor-ten çelik ile yerinde dökme beton

reıulf danıel ramstad Ramstad 1962 yılında Oslo'da doğdu. 1985 yılında Cenova Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde lisans derecesini aldıktan sonra 1991 yılında Venedik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nde yüksek lisansını tamamladı. 1985-1994 yılları arasında çeşitli mimarlık ofislerinde çalıştı. 1995 yılında kendi mimarlık ofisini açtı. 1991 yılından bu yana bazı üniversitelerde ders vermeye devam eden Ramstad, birçok ödülün sahibi oldu.

vaziyet planı



YAPI - EĞİTİM - PROVIDENCE MAYIS 2011 - XXI 58

fotoğraflar: Iwan Baan

DÖŞEME KIRIKLARI Diller Scofidio + Renfro tasarımı Granoff Merkezi, döşeme kırıklarıyla stüdyolar arasındaki etkileşimin artırıldığı bir eğitim ortamı öneriyor. Granoff Merkezi, tasarımındaki küçük bir numarayla yeni nesil bir loft olarak kabul edilebilir. Büyük zemin döşemeleri, yüksek tavanları ve geniş yapısal açıklıkları ile esneklik sağlayan bu mimari ortak bir çevre yaratılmasına olanak tanıyor.

Granoff Merkezİ

dıller scofıdıo + renfro

Konseptte cam bir duvarla bölünmüş altı adet yarım kat oluşturmak amacıyla yarısından kesilip kaydırılarak istiflenmiş üç zemin dilimi yer alıyor. Bilinçli olarak yapılan bu hiza kayması sayesinde her bir stüdyo bir üstündekine bağlanırken ışık, ses ve görselliğin kontrolü de sağlanabiliyor. Bir iç merdiven tüm katları birbirine bağlıyor ve yapı içindeki sosyal ağ olarak işlev görüyor. Bu bağlamda, öğrencilerle öğretim üyelerinin tesadüfen ya da planlı bir şekilde karşılaşmaları için merdiven

sahanları büyük tutuldu ve mobilyalarla döşendi. Kırıklı döşeme stratejisi zemin katta da korundu: Bina önündeki peyzaj düzenlemesi de ikiye bölündü. Peyzaj düzenlemesinin yapıldığı zeminin yarısı yukarıya kalkarak giriş lobisi ve kamusal galeriyi meydana getiriyor; diğer yarısı ise alçalarak resital salonuna kadar uzanan bir açık hava tiyatrosu oluşturuyor. Saydam batı cephesi yapının kampüse ve halka açık olmasını sağlarken, yan cephelerin çinko kaplaması sayesinde ışık ve manzara yapıya kontrollü bir şekilde alınmış oluyor. Granoff Merkezi'nde yer alan 218 kişilik Martinos Oditoryumu, 35 mm'lik film gösterimlerine de olanak tanıyan bir konferans salonu ve etkinlik mekanı. Bunun haricinde açık hava etkinlikleri ve film gösterimleri için ses ve video tesisatına sahip bir açık hava tiyatrosu da var. Disiplinlerarası çalışmalar için tasarlanmış dört üretim stüdyosunun yanı sıra, profesyonel ses kaydı ve tasarımı ile multimedya çalışmalar için de bir kayıt


bu sayfada Yapının farklı cephelerden görünüşleri

YAPI - EĞİTİM - PROVIDENCE

karşı sayfada Yapının kamusal özellik kazanmasına imkan tanıyan saydam cephe görünüşü.

59 XXI - MAYIS 2011

stüdyosu bulunuyor. Biri sanat ile teknoloji arakesitine odaklanan; diğeriyse sensörler, robotbilim, fiziksel hesaplama alanlarında üretim ve araştırmaya olanak tanıyan iki laboratuar, öğrencilere ve öğretim üyelerine hizmet ediyor. Tarihi Kampüs ile Pembroke Kampüsü arasındaki bağlantıyı sağlayan kampüsün yaya yoluna bakan cephesinin tamamen cam olarak tasarlanması, halka açık galeri programları ve geçici sergiler, Angell Sokağı'ndaki girişteki sanat duvarı ve donanımıyla birçok etkinliğin gerçekleşmesine imkan tanıyan açık hava tiyatrosu, yapının kamusal bir özellik kazanmasına olanak tanıyor. Üniversite, Granoff Merkezi'nin inşaatı için Shawmut Design and Construction ile çalışarak LEED Altın sertifikasını hedefledi. Tasarımı Apex Green Roofs tarafından yapılan yeşil çatılar, kendi kendini sürdürebiliyor.


YAPI - EĞİTİM - PROVIDENCE MAYIS 2011 - XXI 60

bu sayfada üstte: Stüdyodan bir görünüm. döşeme kırıkları net olarak görülüyor. Altta: Çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapabilecek yeterlilikte Martinos Oditoryumu sonraki sayfada üstte sağda: Katlar arası bağlantıyı sağlayan merdivenlerde oluşturulan buluşma alanları üstte solda: Döşeme kırıklarının şematik gösterimi altta solda ve altta sağda: Kesit persfektifleri



MAYIS 2011 - XXI 62

YAPI - EĞİTİM - PROVIDENCE

brüt yapı alanı: 3,606 m2 maliyet: 40.000.000 $ proje tarihi: Şubat 2011 mimari proje: Diller Scofidio + Renfro yapım yönetimi: Shawmut Design & Construction akustik: Jaffeholden



proje - futbol akademİsİ - kırklarelİ MAYIS 2011 - XXI 64

PARÇALAYARAK BİrLEŞTİRMEK Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi, parçalı yapı kurgusu ve yapılar arasında önerdiği yaşayan ara mekanlar ile yalnızca eğitim görecek gençlerin değil, tüm kentlilerin kullanımına açık. Boğaçhan Dündaralp

Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademİsİ

ddrlp

Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi projesi, Lüleburgaz Belediyesi’nin Belediye Başkanı Emin Halebak yönetiminde sürdürdüğü sosyal içerikli önemli kentsel gelişim projelerinin bir parçası olarak hayata geçmekte. Projenin öncelikli hedefi 6-14, 8-16 yaş gruplarına yönelik bir eğitim ortamı oluşturulması. Engelli spor kullanımlarına göre de tasarlanan bu tesis, yaklaşık 80 dönümlük bir alanda konumlanıyor. Akademi, kapalı spor etkinlikleri ve servis yapıları dışında; açık spor alanları, kalabalık etkinliklere izin veren çevre düzenlemeleri ve park alanlarını kapsayan bir kompleks olarak tasarlandı. Tesis; uluslararası karşılaşmalara uygun, FIFA standartlarında bir büyük, iki küçük açık futbol sahası, kapalı futbol karşılaşmalarının (futsal) da yapılabileceği; tüm salon sporlarına da uygun esneklikte, farklı sosyal etkinliklerin de yapılabileceği 750-2000 kişi kapasiteli (etkinliğe

bağlı olarak), 1500 m2'lik bir kapalı spor salonuna sahip. Tüm bu alanlar, hem engelli kullanımlarına izin veren hem de bisikletle dolaşıma olanak tanıyan rampalı dolaşım alanları ile birbirine bağlandı. Atık suyun geri kazanımından, rüzgara ve güneşe dek her türlü doğal kaynağın değerlendirildiği bir tasarım anlayışı ile tasarlanan proje; sürdürülebilir enerji kaynaklarını bilinçli kullanan, günümüzün duyarlılıklarına sahip ve bunu kullanıcıları ile paylaşabilecek bir çaba içinde "eğitim" anlayışının bir parçası olarak ele alınmıştır. Doğal imkanlar, tasarım, malzeme seçimleri, detaylar ve mekanik sistemin birlikte çalışması ve bir otomasyon sistemi ile efektif kullanıma kavuşması; kullanım ve işletmeye dair pek çok gereksinimi karşıladı. Futbol akademisi çocukların bilgisayar başından sokağa çıkarak iletişim kurmaları hedefiyle, geleceğin kentlilerine yönelik kentsel çalışmaların bir uzantası olarak görülmeli. Çocukların sadece eğitim mekanlarında değil, iyi mekanlarla bütünleşmiş, sağlıklı bir sosyal ortam içinde yetişip, gelişmeleri hedeflendi.


Bu tesis, eğitim ortamı olarak odağında futbol ve çocuklar olsa da sadece çocukların kullanımına yönelik değil; tüm ailelerin, sosyal çevrenin ve kentlinin paylaşımına olanak sağlayacak spor ve çeşitli etkinliklerin gerçekleşeceği bir merkez olarak ele alındı.

Genel yerleşim ve planlama, arazinin iki temel kotu göz önüne alınarak yapılmıştır. Alt kotta yer alan alan, akademi yapısı ve açık spor alanlarını kapsarken, üst kotta, kente ve yola yakın olan kısım; park ve açık alan düzenlemelerine ayrıldı. Her iki kısmı da birbirine bağlayan ara bölüm ise her iki tarafa hizmet eden bir buluşma noktası, açık alan faliyetlerini kapsayan bir meydan olarak ele alındı.

65 XXI - MAYIS 2011

Bu arazinin peyzaj karakteri olarak referans alınmayı zorunlu kılan üç baskın özelliği var. Bunlardan birincisi kentsel peyzaj ile kırsal peyzajın tam arakesitinde yer alması, ikincisi ise arazi içinden geçen yüksek gerilim hatlarıdır. Birincisi, bu karakterle ilişkinin bu bölgenin gelecekteki kimliğini oluşturması açısından, ikincisi bu büyük alanın kentsel planlamadan ayrı üçüncü boyutta baskınlığını kaybetmeyecek algı - oryantasyon ilişkilerini belirlemesi açısından önemli. Üçüncü nokta ise arazinin yüksek gerilim hattı boyunca yaklaşık beş metre farkla iki kota ayrılması.

proje - futbol akademİsİ - kırklarelİ

Akademi, kapalı spor etkinlikleri ve servis yapıları dışında; açık spor alanları, kalabalık etkinliklere izin veren çevre düzenlemeleri ve park alanlarını kapsayan bir kompleks olarak tasarlandı.


Kapalı mekan programlarını birbirine bağlayan akademi yapıları arasındaki dolaşım alanı, açık alan programları ile doğrudan bağlantılı olarak yapıyı dışarıdaki etkinliklere bağlamakta. Bu sayede de iç ve dış mekan kullanımları, yaz - kış programlarına göre dereceli olarak sürekliliği kopmadan ilişkilerini sürdürebilmektedir.

Akademi binası tasarımı için; doğal olan ile yapay olan arasındaki dengelerin fizik mekansal olarak araştırıldığı, açık alan etkinlikleri ile entegre çalışan bir mekansal organizasyon modeli olduğunu söyleyebiliriz.

Alanın doğusunda kalan ve kentten yaklaşımda bizi karşılayan park alanı, hem kentlinin ihtiyaçlarının hem de akademi programlarının tamamlayıcısı olarak düşünüldü.

Proje, bağımsız yapılar ve onları birbirine bağlayan sirkülasyon hollerinden oluşuyor. Bağımsız yapılar iklimlendiriliyor, sirkülasyon holüyse bu yapılar için bir iklimlendirilmeyen bir rüzgarlık gibi çalışıyor.

Futbol Akademisi’nin yapı fiziği, mekanik ve elektrik sistemleri, yapının kamusal bir yapı olarak kolay işletilebilir, işletme giderlerini ve bakım masraflarını minimize eden, enerji geri kazanımına ve yönetimine yönelik pasif ve aktif sistemleri dengeli olarak kullanan ve diğer yapı sistemleri ile bütünleşik bir hibrid sistem olarak ele alındı.

MAYIS 2011 - XXI 66

proje - futbol akademİsİ - kırklarelİ

Futbol yıldızları akademisi, kapalı mekan gerektiren programların tek bir bina kitlesi içinde çözülmesi yerine; parçalı yapı gruplarının birbirlerine (aralarında yeşil alan ve bahçeli avlular oluşturarak) bağlandığı bir yapı grubu olarak ele alındı. Bu sayede sürekli gün ışığı ve atmosfer temaslı, bunu açık alan - yeşil peyzaj örüntüsü içinde algısal olarak zenginleştirilmiş mekanlara dönüştüren bir yapı dili oluşturuldu.


proje - futbol akademİsİ - kırklarelİ

futbol akademisi planı

67 XXI - MAYIS 2011

görünüş

görünüş

kesitler proje adı: Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi/LYFA proje yılı: 2010 alan yüz ölçümü: 79.500 m2 kapalı alan: 6.350 m2 işveren: Lüleburgaz Belediyesi

Meydan akademi mekanları ile park arasında bir kesişim alanı olarak her iki kısma da hitap edecek biçimde konumlandırıldı. Karakter olarak park alanlarının, doğal açık alanların aksine kentsel peyzaj öğlerinin daha ağır bastığı; vakit geçirme ve sosyalleşme mekanlarını içeren bir kamusal mekan olarak ele alındı.

tasarım ekibi: Boğaçhan Dündaralp, Berna Dündaralp, A. Burcu Köknar, Lale Ceylan statik projeler: Tektaş Mühendislik, Büro İstanbul mekanik proje: Akım Mühendislik elektrik proje: Vis Mühendislik

Akademi yapısındaki malzemelerin peyzaj içinde yeniden tanımlanması ile oluşan yapısal ifadeler; burada ön germeli prekast döşeme panellerinin tribün olarak çayır dokusunda konumlanması şeklinde karşılık buluyor.


Geçtiğimiz aylarda düzenlenen Çankaya Belediyesi Başkanlık Hizmet Binası, Sanat Merkezi ve Ulvi Cemal Erkin Konser Salonu Mimari Proje Yarışması'nda ikinci mansiyon ödülünü alan proje kamusal kullanıma yönelik önerileriyle dikkat çekiyor.

MAYIS 2011 - XXI 68

yarışma - konser salonu - ankara

MÜZİK KUTUSU

Çankaya Beledİyesİ Başkanlık Hİzmet Bİnası, Sanat Merkezİ ve Ulvİ Cemal Erkİn Konser Salonu Mİmarİ Proje Yarışması

sevince bayrak, oral göktaş, ılgın avcı, derya ertan

Hem trafiğin yoğun olarak aktığı bir ana caddeye hem de sık konut yerleşimlerinden oluşan bir mahalleye komşu olan yarışma arazisi, bir kamu yapısı için önemli potansiyeller taşıyor. Arazinin kuzeybatı sınırını belirleyen Turan Güneş Bulvarı, şehrin önemli arterlerinden biri. Güneydoğu sınırını belirleyen Tiflis Caddesi ise hareketli bir günlük yaşantıya sahip ve konut-işyeri dokularıyla çevrili. Kentsel karakterleri birbirinden farklı iki sınır arasında kalan arazinin diğer iki sınırı için de biz yeni karakterler ön gördük ve böylece dört cephesi ile çevresine ilişkin (yaratılan eğim de kullanılarak insanları içine çeken) "misavirperver" bir kamu yapısı ortaya çıktı. Güneybatı cephesindeki geniş alanı park olarak tasarladık, böylece üçüncü farklı karakter ortaya çıkmış oldu. Kuzeydoğu cephesinde ise mevcut imar planında olmayan bir sokak oluşturarak Turan Güneş Bulvarı ile Tiflis Caddesi'ni

birbirine bağladık. Bu yeni yarattığımız dördüncü cephe, konser salonunu diğer birimlerden ayıran ama ilişkisiz olmayan belediye biriminin girişinin yer alması için uygundu. Birbirinden farklılaşan bu dört cephe, kent ve yapı arasında türlü ilişkilerin tarif edildiği mekanlarla biçimlendi ve böylece Ulvi Cemal Erkin Konser Salonu oluştu. UCE Konser Salonu, şehre dört bir yandan değişik müzik türleri yayan bir müzik kutusu gibi içeride olup bitenleri dışarıya yayarken daha da önemlisi insanları dört cephesinden içeri davet ederek, günlük yaşamın ortasına yerleşen bir yapı olabilirdi. İşlevinin yerine getirdiği ağır ve durağan hali, kentle kurduğu canlı ve devingen bağlantılarla dengeleyebileceğimizi düşündük ve böylece şehirle arasındaki kalın duvarların zemin kotunda ortadan kalktığı, dört bir yandan içine giriverilen mekanlar tasavvur ettik. Yarışma arazisinin konumu bereketli bir kamusal kullanım için elverişliydi, biz de bu durumu zeminden başlayarak üçüncü boyutta yapıya yansıtmanın yollarını aradık.


Jüri Raporu Bina kütlesinde elde edilen yalınlık ve simgesellik son derece övgüye değer bulunmuştur. Proje sahipleri kübik form içerisinde birbiriyle ilgili birçok mekânı ustaca ilişkilendirmişlerdir. Öneri proje Tiflis, Turan Güneş ve Park yönlerinde kamusal ve kademeli düşen girişler yaratmışlardır. Bu düşünce takdir toplamasına karşın, kütlenin yer düzlemi ile arakesitindeki boşluklar mekânsal ferahlık açısından olumsuz bulunmuştur. Binanın çevresindeki caddeler ve parklarla oluşturduğu kamusal bağlantılar özellikle bina dış kamusal alanının yaya dolaşım sisteminde süreksizlikler yaratması da eleştirilmiştir. Jüri Üyeleri Prof. Dr. Suha ÖZKAN (Jüri Başkanı-Mimar), Prof. Dr. Alper ÜNLÜ (Mimar), Doç. Dr. Celal Abdi GÜZER (Mimar), Doç. Dr. Güven Arif SARGIN (Mimar), Murat TABANLIOĞLU (Mimar), Emre AROLAT (Y.Mimar), Danyal KUBİN (Y.İnş. Müh.)

bu sayfada solda: İzometrik perspektif altta solda: Yapıya bütün olarak bakış altta: Yapı içerisinden görünüm en altta: İşlev şeması

yarışma - konser salonu - ankara

sayesinde üç önemli yönde kütle altı kamusal bir dağılım alanı

karşı sayfada Yapının açık konser salonu olarak tanımlanan cephesi

69 XXI - MAYIS 2011


yarışma - konser salonu - ankara

+8.00 kotu planı

-10.00 kotu planı

MAYIS 2011 - XXI 70

kesit

vaziyet planı



yapı - konut - İstanbul MAYIS 2011 - XXI 72

fotoğraflar: Studio Majo / Engin Gerçek, Cemal Emden

YENİ NİŞANTAŞI İÇİN Adnan Kazmaoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan Terrace Fulya projesi, odağına Nişantaşı'nı ve ona uygun mimari kaliteyi koyuyor. Adnan Kazmaoğlu

terrace fulya

adnan kazmaoğlu mimarlık

Nişantaşı’nı da kapsayan Teşvikiye semti, 1800'lü yılların sonlarında padişahın “teşvikiyle” o dönemin modern yaşam tarzı için kurulmuş, geliştirilmiş, gelişmesi teşvik edilmiş bir kent bölgesidir. O dönemde, zamanın en kaliteli apartmanlarının yapıldığı semtin özellikle Nişantaşı tarafında cumhuriyet döneminin de modern çizgideki “lüks” apartmanları yapıldı. Nişantaşı bu yerleşmelerle beraber çarşıları, sinemaları, sanat galerileriyle kentsel yaşamın en rafine merkezi oldu. 1980'li yıllardan sonra İstanbul’da yeni yapılanan bölgelere olan rağbet yüzünden sarsıntı geçiren Nişantaşı yaşamı, 1995’lerden bugüne, kent merkezine dönüş akımıyla birlikte yeniden, ama tarihinde görülmedik ölçüde canlandı. Kültürel alanları, kapsamlı

ve kaliteli alışveriş imkanları ve yüksek yaşam standardıyla sadece bölge ve çevresinde oturanlara değil, kentin kalite talep eden her kesmine hizmet vermeye başladı. Ancak 1980’ler ile 2000’li yıllar arasında küçük müteahhitler eliyle yapılan yapılar, özellikle de konutlar, vasıfsız, semte yakışmayacak nitelikteydi. 1980’ler öncesi yapılan yapıların nitelikli olması, genellikle o yapıların yap-sat olarak değil de, mimarlar tarafından doğrudan yapılmış apartmanlar olmasından kaynaklanır. Yap-sat yöntemiyle yapılan yapıların iyi olabilmesi, finansman gücü yüksek, büyük müteahhit gruplar tarafından, doğru projeler ve çağdaş sorumlulukla, kenti, kamuyu, müşterisini gözeten yatırım programlarıyla olanaklı olur. Firmanın karlılığı, bu tutumların ardından kendiliğinden gelir.


yapı - konut - İstanbul 73 XXI - MAYIS 2011

karşı sayfada Fulya ile Nişantaşı'nı bağlayan projenin yapı kütleleri arasındaki yürüyüş yolları bu sayfada solda üstte ve üstte: Terrace Fulya'nın Fulya'dan görünümü solda ortada: Uzun süre dayanımını koruması beklenen cephe kaplamaları solda: İki blok arasındaki giriş


yapı - konut - İstanbul MAYIS 2011 - XXI 74

Terrace Fulya projesi, imar planının bağlayıcılıklarına karşın, bu duyarlılıklar çerçevesinde tasarlandı. Öncelikle Nişantaşı’nda olduğunun bilincinde bir yapı konsepti kurgulandı. Bunun yanı sıra konsept, Nişantaşı’nın Marmara Denizi’ne ve Fulya yeşil alanlarına, Ihlamur Kasrı’na bakan “penceresi” olarak geliştirildi. Bölgedeki yoğun trafik dikkate alınarak, hem Nişantaşı’ndan hem de Fulya’dan yaya ve oto girişi sağlandı. Nişantaşı’nda oturanlar bunun avantajını çok iyi bilirler. Bina kompleksi üç ana gruptan oluşuyor; rezidans blokları, apartmanlar, mobilya ve ev tasarım ürünleri alışveriş merkezi. Binalar, çağdaş çizgide, Nişantaşı’nın yaşam tarzına uygun anlayışta şekillendirildi. Yapı

tekniği, inşaat malzemeleri, iç mimari elemanları, bu anlayışa göre seçildi. Rezidans ve apartman bloklarında, çevre sosyal yapısına uygun oranlarda 1+1, 2+1, 3+1, 4+1 ve 5+1 daire çeşitleme ve seçme imkanı oluşturuldu. Binada kuru temizleme ve kuaförden, kulüp niteliğinde çalışan çatıdaki kapalı yüzme havuzlu spor tesisine, kafe ve restorana kadar her türlü hizmet birimi yer alıyor. Yangın ve deprem tedbirleri, uzman danışmanlarca koordine edilerek proje, işletim açısından “akıllı bina” formatında şekillendirildi. Binalarda, kendini temizleyen camlar, ısıcam arası otomatik jaluziler, ısı yalıtımlı kompakt laminat ve alüminyum kompozit levha cephe kaplamasının bütünleştiği bir cephe kurgusu var. Terrace Fulya projesinin dış cephesinde, eskimeyen, bakım gerektirmeyen bir yapı kalitesi aranmıştır.

Apartman ve rezidans bloklarının yanı sıra yapılan 25.000 metrekarelik mobilya ve tasarım alışveriş merkezinde, çevredeki ihtiyaca ve gelişmeye paralel olarak, en iyi yerli - yabancı markaların satıldığı ve tasarım hizmetinin verildiği bir konsept çarşı düşünüldü. Yapı kütlelerinin önünde yer alan meydan, rezidans bloklarının yanı sıra ofis ve showroom olarak planlanmış bir “vitrin bina”yla vurgulanmış kentsel mekanı tanımlıyor. Çevre dokusunun koridor, sokak lineer mekanı yerine, genişleyen meydanla kentsel yaşam alanı binalara da mekansal “baza” sağlamakta. Bütün bu özellikleriyle Terrace Fulya, çevrede bir odak noktası ve kentsel röper oluşturmakta.


yapı - konut - İstanbul 75 XXI - MAYIS 2011

karşı sayfada Yapı bloklarının baktığı meydan bu sayfada Terrace Fulya'nın peyzaj öğeleri, yapıların lineer formlarını devam ettiriyor. arka sayfada solda üstte ve sağda üstte: Cephe geometrisi sol ortada ve solda altta: Giriş lobisi sağda altta: Giriş


MAYIS 2011 - XXI 76

yap覺 - konut - 襤stanbul



56. parsel tipik kat planı

55. parsel tipik kat planı

MAYIS 2011 - XXI 78

yapı - konut - İstanbul

76. parsel tipik kat planı

adnan kazmaoğlu 1948 doğumlu olan A. Kazmaoğlu, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarl›k Bölümü'nden 1975'te mezun oldu. 1988'den 2000 y›l›na kadar, Mutlu Çilingiroğlu'yla birlikte kurduğu M‹AR Mimarl›k Ltd. Şirketi'nde sürdürdüğü mimarl›k ve kentsel tasar›m çal›şmalar›na, 2000 y›l›ndan bu yana Adnan Kazmaoğlu Mimarl›k Araşt›rma Merkezi'nde devam etmektedir.

vaziyet planı

mimari tasarım ve uygulama projesi: Adnan Kazmaoğlu (y.mimar), Adnan Kazmaoğlu Mimarlık Araştırma Merkezi tasarım yardımcıları: Melda Olcayto (y.mimar), Onur Dayıoğlu (y.mimar), Aynur Kanpalta (mimar), Sinan Çelik (y.mimar), Nermin Teker (inşaat teknik ressamı), Aras Kazmaoğlu (art direktör) mal sahibi: İnanlar İnşaat inşaat alanı: 85.000 m2 daire adedi: 300 adet



yapı - ofİs - İstanbul MAYIS 2011 - XXI 80

fotoğraflar: Gürkan Akay

avluYLA gelen ışık Alışveriş merkezi olarak karkası tamamlanan ve sonrasında ofise dönüştürülen Flatofis'in tasarımcısı KG Mimarlık, doğal ışığın mekanların içine alınmasını ana tasarım problemi olarak belirlemiş. KG Mimarlık

flatofİs

kg mimarlık

Flatofis daha önce sadece alışveriş merkezi olarak tasarlanmış bir binanın, ofisler içeren bir iş merkezine dönüştürülmesi projesi. Projenin karkas yapısı bittiğinde, bu dönüşüme karar veren işveren, bunun için davetli bir yarışma düzenledi. Çözülmesi gereken en önemli problem, tüm strüktür sistemi alışveriş merkezi gereklerine göre kurulan binanın, en az müdahale ile ofis işlevine uygun hale getirilmesiydi. Alışveriş merkezi ışık gerektirmediği için, tüm taşıyıcı perde sistemi binanın dış cephesinde yer alıyordu ki bu da bir ofis binasının gereksinimi olan ışık ihtiyacını karşılamıyordu. Bizim önerimiz, tüm bu perde sistemini yıkmak yerine, binayı dik kesen, üç büyük iç ışıklık boşluğu oluşturarak iç cepheler yaratmaktı. Bu üç büyük iç avlu, üç farklı konseptte (Aqua Court, Terra Court, Sera Court) tasarlandı. Bunlar hem mimari olarak zengin mekanlar üretiyor hem de çatıdan doğal aydınlatmalı iç boşluklar yaratıyor hem de kullanıcıya bir ferahlama ortamı sunuyor. Ofis işlevine ek olarak bina giriş katında küçük ölçekli bir alışveriş merkezi de kurgulandı.


karşı sayfada üstte: Yapının yeşil öğelerle hareketlendirilmiş sağır cephesi altta: Sera Court bu sayfada solda: Giriş altta ve en altta: Terra Court

yapı - ofİs - İstanbul 81 XXI - MAYIS 2011


yapı - ofİs - İstanbul MAYIS 2011 - XXI 82

solda üstte: Alışveriş merkezinin yeme-içme alanı solda ortada: Alışveriş merkezinden görünüm üstte ve en üstte: Aqua Court solda: Yapım esnasında yapı içine yerleştirilmiş olan ve yine KG Mimarlık tarafından tasarlanmış olan satış ofisi



proje adı: Flatofis proje yeri: Eyüp, İstanbul proje alanı: 105.000 m2 işveren : SİNPAŞ projelendirme: KG Mimarlık tasarım ekibi: Kurtul Erkmen, Gürhan Bakırküre, İmre Hadi, Zeynep Muluk, Zeynep Akten, Serhan Günal, Sibel Ekici elektrik projesi: Tepaş Mühendislik statik projesi: Büro Statik mekanik projesi: Sadıkoğlu Mühendislik seramik işleri: Seranit cephe kaplamaları: Cesi Cephe aydınlatma: City Light cam işleri: Gedik Cam ahşap İşleri: Marmara Dekor, Prodek vitrifiye: Vitra

kurtul erkmen Kurtul Erkmen 1961 İstanbul doğumlu. 1978'de İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mimarlık bölümünde öğrenime başladı. 1980'de Y.Mimar Şemi Erkmen ve Y.Mimar Lemi Erkmen ile birlikte kurduğu TE İnşaat bünyesinde birçok mimari projede yer aldı. 1983'de Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden yüksek mimar olarak mezun oldu. Halen 1990'da S. Gürhan Bakırküre ile birlikte kurduğu KG Mimarlık'ta çalışmalarını sürdürmektedir.

normal kat planı

MAYIS 2011 - XXI 84

yapı - ofİs - İstanbul

zemin kat planı

s. gürhan bakırküre S. Gürhan Bakırküre 1965 İstanbul doğumlu. 1985'de İtalyan Lisesi'ni bitirdi. 1989 'da tamamladığı Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık lisans eğitiminden sonra aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1990'da Kurtul Erkmen ile birlikte KG Mimarlık'ı kurdu. 1992'de Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde devam etmekte olduğu yüksek lisans eğitimini tamamladı. Öğrenciliği sırasında ve mezun olduktan sonra birçok yarışma projesinde ödül aldı. Halen Kurtul Erkmen ile birlikte mimarlık çalışmalarına devam etmektedir.

kat planı

boy kesit



İç mekan - ofİs - İstanbul MAYIS 2011 - XXI 86

DİNOZORUN KIVRIMI Arzum Ev Aletleri firması için Habif Mimarlık tarafından tasarlanan yeni ofis, içerisinde firmanın kuruluşundan bugüne ürettiği önemli ürünlerinin sergilenebileceği bir müze alanıyla beraber ele alınmış. Habif Mimarlık

arzum ev aletlerİ ofİsİ

habif mimarlık

Flatofis içerisinde gerçekleştirdiğimiz ikinci proje olan Arzum Ev Aletleri firmasının yeni ofis tasarımına başlarken öncelikle işlev ve departman tanımlamalarını gerçekleştirdik. Firmanın bir aile şirketi olması, hem mekansal çözümler hem de içerideki sıcak atmosferin yaratılması adına bizim için önemli bir etken oldu. Yerleşim planı içerisinde ilk olarak bizden bu mekanın içerisinde, firmanın tüm ürünlerinin sergilenebildiği bir alan yaratmamız istendi. Biz de bu alanı, firmanın ilk kurulduğu günden bugüne çıkardığı önemli ürünlerinin sergilenebileceği şekilde ele aldık. Bir anlamda bizden istenilen bu yeni ofis projesi içerisinde bir alanın firmanın müzesi gibi tasarlanmasıydı. Biz de bu alanı, ofis mekanının çok

fotoğraflar: Gürkan Akay

da içine sokmadan, giriş bölümünde çözmeyi uygun gördük. Sergilenmesi düşünülen ürünleri, giriş mekanına yerleştirdiğimiz toplantı odalarının içerisine de yerleştirerek, hem ofiste çalışanların her gün ofise girerken gördükleri hem de sadece toplantıya gelen kişilerin firma ürünleriyle tanıştıkları bir mekan oluşturmayı hedefledik. Mekanın bu alanı için tasarladığımız ve dinazor adını verdiğimiz sergileme birimi, ahşap bir omurga ve ondan çıkan küçük boşluklardan oluşuyor. Birim üzerinde yer alan boşluklar, her bir ürünün büyüklüğüne göre tek tek tanımlanarak boyutlandırıldı. Ofisin genel iç mekan tasarımı tamamladıktan sonra dinozor, mekanın girişine inşa edildi ve ürünler yerleştirildi. Ofis içerisinde, nötr renkler kullanırken, birtakım detaylarda firmanın kurumsal rengi olan, kırmızı ve turuncuyu ön plana çıkarmayı tercih ettik. Mekan içerisinde, mevcut kolonlara firmanın kurumsal renklerini atayarak, üzerlerine firma ile ilgili önemli tarihleri yazarak, girişte yarattığımız müzenin, ofisin


İç mekan - ofİs - İstanbul

bu sayfada Ofisin çalışma alanlarından görünümler arka sayfada solda: Ofiste yer alan dinlenme-bekleme alanı sağda üstte: Sergileme birimi dinozorun arka kısmı sağda altta: Ofisin giriş bölümü proje adı: Arzum Ev Aletleri Ofisi proje yeri: Flatofis, İstanbul işveren: Arzum Ev Aletleri proje içeriği: Tasarım projesi, uygulama projesi ve uygulama proje alanı: 1750 m2 proje ve uygulama tarihi: 2010

genel mekanları ile birleşmesini ve çalışanların da her gün çalışmakta oldukları kurumun farkında olmalarını sağlamaya çalıştık. Zeminlerde ve girişte epoksi tercih ettik. Yoğun insan trafiği ve çalışanların bulunduğu ofis mekanında ise, akustik açıdan da önemli bir etkisi olacağından halı kullandık. Tavanı, mekanın genel yüksekliğini kaybetmemek adına açık bırakarak, havalandırma ve aydınlatma sistemlerini görünür kılmayı tercih ettik. Genel mekanlar içerisinde, pek çok noktada ahşabı doğal haliyle kullandık. Bazı departmanları, zeminde farklı kotlar oluşturarak birbirinden ayırdık, böylece açık ofis prensibine sadık kalarak, algıda farklılıklar yaratmış olduk. Toplantı odaları, ofis için düşünülen mekansal çözümün çok önemli bir parçası konumundaydı. Hem departmanlar içinde küçük mekanlar, hem girişte büyük toplantı odaları, hem de genel ofis mekanı içerisinde yer alacak ama daha özel toplantı odaları oluşturuldu.

87 XXI - MAYIS 2011

karşı sayfada Ofisin giriş bölümünde yer alan dinozor adlı sergileme birimi


nagehan açımuz 2003’te İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisansını İstanbul Teknik Üniversitesi Tezsiz Mimari Tasarım Bölümü'nde, İstanbul Teknik ve Eindhoven Teknik Üniversitesi ortak programıyla bitirdi. Halen aynı üniversitede Mimari Tasarım Bölümü'nde doktora çalışmalarını sürdürmekte. Nisan 20042005 yılları arasında Net Mimarlik’ta proje tasarımı ve uygulamaları alanlarında çalıştı, Ekim 2005‘ten bu yana da Habif Mimarlık’ta mimari proje tasarımı ve uygulamaları çalışmalarına devam etmekte.

MAYIS 2011 - XXI 88

İç mekan - ofİs - İstanbul

plan

hakan habif İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde eğitimini tamamlayan Hakan Habif, 1997'de Net Mimarlık’ı kurdu, sekiz sene boyunca Net Mimarlık ekibiyle başarılı birçok mimari ve iç mimari proje gerçekleştirdikten sonra 2005 yılından bu yana Habif Mimarlık'ta proje tasarımı ve uygulama çalışmalarına devam ediyor.



İç mekan - ofis - İstanbul MAYIS 2011 - XXI 90

KIRIK GEOMETRİ Bülend Özden tarafından tasarlanan Escape ofisi, firmanın kendi üretimlerinde benimsedikleri yenilikçi anlayıştan yola çıkılarak kurgulanmış. Ofis için özel olarak tasarlanan çalışma masaları ise B&T firması tarafından üretildi. Elif Esmez

Escape Ofİsİ

bülend özden

ee: Escape firmasının yeni ofis tasarımı için size işverenden nasıl bir proje tanımı geldi? Bülend Özden: Saat sektöründe yeni bir firma olan Escape, halihazırda sektörde kendi adını taşıyan markasıyla ürünler satıyor. Firma, saat tasarımlarında gerçekleştirdikleri yenilikçi anlayışı ofislerine de taşımak istedi. Ofisin içine girildiğinde giriş bölümünden başlayan kendi ürettikleri ürünlerin tasarımlarına önem veren bir firma vurgusu yapılmak istendi. ee: Ofis ve çalışanlarının genel ihtiyaçları doğrultusunda siz bu proje tanımını nasıl bir mekan kurgusuna dönüştürdünüz? bö: Mekan kurgusu, kısıtlı bir bütçenin içerisinde kalarak en iyi derecede işlevsel bir kullanıma sahip ve genç bir firmanın genç çalışanlarının verdiği

fotoğraflar: Bülend Özden

dinamik yapıyı hissettiren bir anlayışla ele alınarak kurgulandı. Mekanın genel kullanım seneryosu; girişkarşılama bölümü, toplantı odaları, üst düzey yönetici odası, açık ofis anlayışında kurgulanan çalışma bölümü, üst düzey yönetici yardımcısı odası, lavabolar, yemekhane, depo ve teknik servis bölümü olmak üzere dokuz ana bölümden oluşuyor. ee: Mekanda yer alan mobilyalardan çalışma masaları sizin tarafınızdan bu ofis için özel olarak tasarlandı. Bu anlamda var olan bir çalışma masası kullanarak çalışanların ihtiyaçları giderilmektense buraya özel bir birim tasarlama fikri, ofis çalışanlarının hangi ihtiyaçları ve beklentileri doğrultusunda ortaya çıktı? bö: Çalışma masaları mekanda kullandığım geometrik formların dinamik etkisine uygun olmalıydı. Çeşitli firmaların showroomlarını dolaştığımda istediğim etkiyi verebilecek, tasarladığım mekana uygun dinamik yapıya sahip bir masa tasarımı bulamadım. Ben de ofis personelinin ihtiyaçları doğrultusunda işlevsel kullanımdan taviz


karşı sayfada Ofisin girişinde yer alan karşılama bankosu bu sayfada Ofisin genelinden görünümler arka sayfada Çalışma alanından genel görünümler

proje adı: Escape Ofisi tasarım: Bülend Özden Design işveren: Escape yapım: Dekorasyonel, Bıçakcılar Mobilya proje yeri: Noramin İş Merkezi, Maslak proje alanı: 715 m2 proje bitiş tarihi: Nisan 2011 mobilyalar: B&T, Nurus, Koleksiyon, Lille

İç mekan - ofis - İstanbul 91 XXI - MAYIS 2011


İç mekan - ofis - İstanbul MAYIS 2011 - XXI 92

vermeden ve tasarladığım mekanla bütünleşecek yeni bir masa birimi düşündüm. Bu tasarım, ofisin iç mimarisinde yaratmak istediğim kendine has kimliği güçlendiren en önemli unsurlardan biri oldu. ee: Masa birimlerinin tasarlanmasının ardından üreticisi B&T firmasıyla yollarınız nasıl kesişti? bö: Ofiste kullandığım bekleme bölümü ve oturma odası için B&T firmasından yaptığım mobilya seçimi sürecinde, yeni ofis masaları satışına geçtiklerini gördüm. Firmanın yeni modellere olan ihtiyacı ve benim tasarladığım mekanın kendine has çizgisine uygun olması gereken masa tasarımı ihtiyaçlarımızı birleştirdi. ee: Çalışma masası kaç parçadan oluşuyor? bö: Masa birimi standart bir ofisin tüm ihtiyaçlarına

cevap verecek şekilde modüler bir sisteme sahip. Dörtlü, üçlü, ikili ve tekli olmak üzere her türlü kullanım şekline cevap veriyor. Çeşitli renk, malzeme ve doku alternatifleriyle farklı mekanlar için de tercih edilebilecek bir ürün olma özelliğini taşıyor.

destek kullanıldı. Bu destek aynı zamanda kablo geçiş kanalı olarak da düşünüldü. Ayrıca çalışma bölümlerini bölen pleksi parçanın altındaki ray sistemiyle çeşitli fonksiyonlara cevap verebilecek aparatlar monte edilebiliyor.

ee: Yine bu birim için düşünülen ayaklar oldukça ince bir yapıya sahip. Masa ayakları için teknik ve üretim anlamında nasıl bir çalışma yürütüldü? bö: Masada kullanılan ayak tasarımı 3 milimetrelik sac bükümden oluşuyor. Bu sac büküm parça, kutu profillerle birleştiğinde masayı taşıyan ana strüktürü tamamlıyor. Masa tablası ile taşıyıcı stürüktür birleştiğinde ise masa biriminin bütününü meydana getiriyor. Sadece masanın dörtlü çalışmaya elverişli alternatifinde üst tablanın alt taşıyıcısının ortasından inen, masanın seğim yapmasını engelleyen bir

ee: Masa birimi için nasıl bir üretim süreci geçirdiniz? bö: Masanın üretim süreci kendi esas kimliğini belirleyen ayak tasarımıyla başladı. Eskiz çalışmaları ve bilgisayar çizimlerinin ardından prototip çalışmalarına geçtik. Prototip çalışmalarında olan küçük revizyonlar sonrasında masanın tamamı ortaya çıkmış oldu. Masa biriminin oluşma süreci oldukça hızlı ve verimli geçti, çıkan sonuç ise benim için tatmin edici oldu.



masanın üç boyutlu çizimleri

MAYIS 2011 - XXI 94

İç mekan - ofİs - İstanbul

bu sayfada altta: Ofis için özel olarak tasarlanan çalışma masasının montaj aşamasından görünüm ortada: Masanın ayaklarını oluşturan 3 mm’lik sac büküm parça ve kutu profilin monte aşaması en altta: 3 mm’lik sac büküm parçadan oluşan masa ayağı

bülend özden 1971 yılında doğdu. 1993 yılında Marmara Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. Mobilya 96 Tasarım Yarışması’nda Tasarım Ödülü kazandı. 19961999 yılları arasında Floransa’da mimar Claudio Nardi’nin ofisinde tasarımcı olarak çalıştı. Halen İstanbul’da Bülend Özden Design adı altında uluslararası iç mimari ve mobilya projelerine devam ediyor. Dolce Gabbana, Gian Franco Ferre, Valentino mağazaları başta olmak üzere çeşitli ofis ve ev projeleri ve ürün tasarımı projeleri çalışmaları arasında yer alıyor.



Ankastre Set Hotpoint-Ariston, davlumbaz, ocak ve fırından oluşan üçlü ankastre seti tüketicisine sunuyor. Sette yer alan çok fonksiyonlu fırın, elektronik programlama ve katalitik temizleme özellikleri ile ön plana çıkıyor. Isı izolasyonunu garantileyen fırının beş farklı pişirme programı bulunuyor. Hotpoint-Ariston setin diğer bir üyesi

olan ankastre ocak, kristal cam yüzeye sahip. Dört adet standart gazlı beki bulunan ocak, gaz emniyet sistemi ve tek elle elektronik ateşleme özelliği taşıyor. Seti tamamlayan davlumbazın ise mekanik kontrol düğmeleri ve üç kademeli güç ayarıyla, bulaşık makinesinde yıkanabilen üç adet metal filtresi bulunuyor. www.hotpoint-ariston.com.tr

Wave Müzİk Sİstemİ Wave Müzik Sistemi, yeni tescilli dalga klavuzu hoparlör teknolojisi, diğer Bose teknolojileriyle birleşerek, tüm dinleme seviyelerinde gelişmiş performans sağlıyor. Üzerinde görülebilir tuş olmayan sistem, kredi kartı büyüklüğündeki bir kumanda tarafından kontrol ediliyor. Geniş, parlak ve okunması kolay gösterge paneline sahip

i88

MAYIS 2011 - XXI 96

YENİ - ÜRÜN

Nicholas Grimshaw tarafından iGuzzini için tasarlanan i88, yandığı zaman yarattığı aydınlığa karışıp yok oluyor, yanmadığında ise saydamlığı ile bulunduğu mekanı hafifletiyor. Yarısaydam polikarbonat gövdesi, her yönden aydınlatma sağlarken, bu özellik ürünü klasik florasanlardan farklı kılıyor. Metalize polikarbonattan

63560 Serİsİ

Marine Serİsİ

Prolux 63560 Serisi, özel tasarımı ve şıklığı ile dikkat çekiyor. Değişik aparatlarıyla fonksiyonellik kazandıran spotlar, CDM-T, CDM-R 111, AR-111 ve Capsuleline ampulleri ile birçok farklı projede uygulanabiliyor. Duruşuyla dikkat çeken ve her mekana uyum sağlayan tasarıma sahip yeni 63560 Serisi, kullanıcılarına aydınlatmada rahatlık sunuyor.

Dalga formunun suyla birleşiminden esinlenerek tasarlanan E.C.A Marine Serisi ile durağan banyo ortamlarına hareketlilik kazandırılması hedefleniyor. E.C.A Serel ürünlerinin tümünde olduğu gibi su ve enerji tasarrufu sağlayan serisinin armatürü, her yöne hareket edebilen perlatörü sayesinde suyun akış yönünü kontrol edilebilir hale getiriyor. Bu perlatör, su ile havayı karıştırarak, suya yumuşak bir akış kazandırıyor.

www.prolux.com.tr

www.eca.com.tr

Wave, ekstra girişi sayesinde TV, VCR, DVD oynatıcı veya bilgisayar ile sistemden zengin ses sağlamayı kolaylaştırıyor. Wave Radyo / CD'nin orijinal tasarımına sahip ürünün hoparlörlerindeki manyetik koruma, TV veya bilgisayar monitörleriyle etkileşimi önlüyor. www.modern.com.tr

üretilmiş ve ürüne ismini veren 88 şeklindeki reflektörü, ofis ve çalışma alanları için ideal şartları sağlıyor. Tüm malzemesi geri dönüşümlü olan i88, sarkıt ya da plafonyer, tekli veya lineer hat olarak kullanılabilen, bağlantı noktalarına ilave spot eklenebilen çok yönlü bir sistem. www.tepta.com



Boardex

MAYIS 2011 - XXI 98

YENİ - ÜRÜN

Lafarge Dalsan, su ve neme karşı güçlendirilmiş çekirdeği ve özel turuncu renkli cam elyaf şilte kaplaması ile dış duvar imalatında kullanılan Boardex dış cephe levhasını sunuyor. A1 sınıfı yanmaz malzeme olduğundan dolayı yaşam alanlarını yangından koruyan ürün, küf oluşumuna da engel oluyor.

Taşıma kolaylığının yanı sıra standart el aletleri ile kesilebildiğinden, uygulamacılara kullanım rahatlığı sunuyor. Yüzeyden düşük su emme özelliğine sahip Boardex dış cephe sistemleri, ısı yalıtımı sağlayan duvarların tasarlanmasına olanak veriyor. www.dalsan.com.tr

Exelans Anti - Aging Exelans Anti - Aging, düşük su emiciliği sayesinde su damlalarının yüzeyi yıkayarak terk etmesini, çok yüksek su buharı geçirgenliği sayesinde ise dış cephenin nefes almasını sağlıyor. Uygulandığı andan itibaren yüzeye yüksek oranda yapışan Exelans Anti - Aging, her mevsim rahatlıkla uygulanabilen bir ürün.

JL 198

LED Mum

Jüpiter Aydınlatma'nın sunduğu, yere monte edilerek kullanılan JL 198, istenilen alanı aydınlatarak ön plana çıkarmak için kullanılabilen bir armatür. Ürün, özellikle büyük bahçe alanları, yeşil alanlar ve binaların dış cephelerini aydınlatmak için uygun. Alüminyum enjeksiyon gövdeleri ile uzun yıllar kullanılabilen armatürler, aydınlatılmak istenen yere göre ayarlanabilen başlıklara sahip. Yüksek IP'leri ile toza ve fışkıran sıvılara karşı güvenlik sağlayan ürün, dahili LED trafolu olarak sunuluyor.

Akkor ampullerin yerini almak üzere tasarlanmış olan Megaman LED Mum ampul, noktasal bir ışık kaynağı üretebiliyor. Kaynaktan ışık yayma prensibi, akkor bir mumun filamanına benziyor. Özellikle kristal avizeler, şamdanlar ve dekoratif duvar apliklerinde ışıltılı bir aydınlatma etkisi yaratıyor. Akkor ampullere oranla % 80 enerji tasarrufu sağlayan LED Mum, standart bir akkor ampulden 30 kat daha uzun kullanım ömrü sunuyor.

www.gulelektrik.com

www.megaman.com.tr

Axolute Beyaz

Tuğla Duvarlar

Güncel dekorasyon eğilimlerine yanıt verebilen, farklı doku ve malzeme seçenekleri ile beyaz çözümler sunan Axolute Serisi'nde, Corian, cam, alüminyum ve zamak çerçeveler ile yeni beyaz anahtarın birlikteliği göze çarpıyor. İç çerçeve ve tuşların uyumu ile maksimum saflığı simgeleyen Glacier beyaz Corian çerçeve, lake etkisi verecek şekilde beyaza boyanan metal, alüminyum ve zamak çerçeveler, geçmişten geleceğe modern zamanın izini taşıyan bayez satine cam çerçeve ile Axolute beyaz, yaşam alanlarını beyazın büyüsü ile kaplıyor.

Artstone, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin vazgeçilmez bir parçası ve mimarinin en güzel görsel öğelerinden biri olan tuğla estetiği ile evinize doğallık

www.bticino.com.tr

Çok nemli ortamlarda bile, mantar, küf ve yosun gibi bakterilerin oluşma riskini ortadan kaldırıyor. Nano-teknolojik hammadde içeren ürün, düşük kir tutma özelliği ile yüzeyin uzun yıllar temiz ve renklerin canlı kalmasını sağlıyor. www.polisan.com.tr

katıyor. Hafifliği, montaj kolaylığı, demonte edilebilme özelliği ve zengin renk seçenekleri ile Artstone duvar panelleri, evinizi tuğla sıcaklığı ile ısıtıyor. www.artstone.com



Bilişim Eğitim Merkezi'nden “Öğrenme Garantisi”

Sahip olduğu eğitim politikası ve birikimi ile öğrencilerine ayrıcalıklı bir gelecek sunan Bilişim Eğitim Merkezi, “12 yıldır gelecek Bilişim'de” sloganıyla, deneyimini paylaşmaya devam ediyor. Bilişim Eğitim Merkezi, Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy, Bursa, Eskişehir ve Konya Şubeleri’nde,

konusunda uzman ve mesleklerinde kariyer sahibi eğitim kadrosuyla hizmet veriyor . Autodesk, Adobe , Microsoft , Cisco, Sta4-CAD Yetkili Eğitim Merkezi olan Bilişim Eğitim Merkezi, uluslararası fiziki standartlara uygun teknik altyapısıyla eğitimlerinde ilgili yazılımların en güncel versiyonlarını kullanıyor. www.bilisimegitim.com

DVM Plus IV Tanıtıldı

MAYIS 2011 - XXI 100

FİRMA HABERLERİ

Samsung Electronics'in Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde faaliyet gösterdiği ülkelerden yabancı konukların katılımı ile gerçekleştirdiği “Samsung Forum 2011” etkinliği, 28 – 31 Mart tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi'nde yapıldı. Ses ve görüntü sistemleri, bilişim teknolojileri, beyaz eşya, cep telefonu ve dijital

görüntüleme alanlarındaki yeni gelişmelerin paylaşıldığı, yeni ürün lansmanlarının yapıldığı ve özel fuar alanının gezildiği etkinlik kapsamında, Sistem Klimaları Türkiye distribütörü Teknoklima tarafından DVM Plus IV tanıtımı yapıldı. Toplantıda, Sistem Klimaları'nın sektöre sunduğu yüksek kapasiteli cihazlar, daha yüksek performans ve ürün kalitesi ile katılımcıların beğenisini topladı. www.samsung.com

yıl Egepen Deceuninck, Türkiye'de PVC profil ve pencere sektörünün en beğenilen şirketi seçildi. 30 Mart 2011 tarihinde İstanbul Ritz Carlton Otel'de gerçekleşen törende, Egepen Deceuninck'in ödülünü Ege Profil Tic. Ve San. A.Ş. Genel Müdürü Ergün Çiçekçi aldı. www.egepen.com

SERSA'da Yeni Dönem

25 Mart tarihinde Türkiye Seramik Federasyonu'nda gerçekleştirilen SERSA Olağan Genel Kurul toplantısında, Çanakçılar Şirketler Grubu Yönetim Kurulu üyesi Hakan

Fibrobeton, Kasım 2009'da temelini attığı yeni fabrikasını 15 ayda üretime geçirdi. 127 bin m2 alana sahip tesis, Düzce'de D-100 Karayolu üzerinde yer alıyor. İleri teknoloji makinelerle donatılmış Fibrobeton – Düzce, tamamen entegre bir tesis. Proje çizimleriyle başlayan üretim

zincirinde, başlangıçta talebe göre verilen talimatlarla, ürünler son uçtan tamamlanmış olarak çıkıyor. Yeni tesis ile büyük bir üretim kapasitesine ulaşacak olan Fibrobeton, Johannesburg'dan Oslo'ya, Yeni Delhi'den Ottowa'ya kadar tüm dünyda ürünlerini ve teknolojisini pazarlamayı hedefliyor. www.fibrobeton.com.tr

Klima Plus Teskon Fuarı'nda

Egepen Deceuninck Ödül Aldı Capital Dergisi ve Adecco Araştırma Şirketi, 24 Ağustos 2010 – 12 Kasım 2010 tarihleri arasında, yöneticilere anket yaparak, sektörlerin en beğenilen şirketlerinin sorulduğu bir çalışma yürüttü. Araştırma sonucunda bu

Fibrobeton'dan Yeni Tesis

Klima Plus, yeni ürünleri Hydrodan, Thermoscreens Hava Perdeleri ve tasarım ödüllü Krigamine Zen klimalarını 13 – 16 Nisan 2011 tarihleri arasında, İzmir MMO Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleşen Teskon Fuarı'nda ziyaretçilerin beğenisine sundu. Tüm binaların ısıtma, soğutma,

havalandırma, sıcak ve soğuk su ihtiyaçlarını aynı anda karşılama özelliğine sahip Hydrodan, kapıların mutlaka açık bırakılması gereken mekanlar için uygun bir çözüm sağlayan Thermoscreens Hava Perdeleri ile tasarım, sessizlik, verimlilik ve enerji tasarrufunun tek bir klimada buluştuğu Krigamine Zen, fuar ziyaretçileri tarafından ilgiyle karşılandı. www.klimaplus.com.tr

Koleksiyon'da Üretim ve Dağıtım Devrimi

Koleksiyon, teknoloji, donanım, yazılım ve yatırımlarıyla iş modelini yeniliyor. Üretimde verimlilik, üretim ekonomisinde maliyet, tasarımda özgünlük, pazar ve kanal büyümesinde lojistik çalışmaları ile daha geniş kitlelere kaliteli mobilyayı daha ulaşılabilir kılmayı hedefliyor. Tekirdağ'da bulunan fabrikasında yapılan teknolojik

yatırımlar, daha verimli bir üretim kapasitesine gelinmesi ve iyileştirme çalışmaları sonucunda, ürün paketlemede kolaylık, sevk ve dağıtım verimliliğinde artış sağlanıyor. Koleksiyon, yurt içinde ve yurt dışında yeni bayilikler ve merkezler açarak daha kapsamlı hizmet vermeye hazırlanıyor. www.koleksiyon.com.tr

Aydınlatma Sektörü İstanbulLight'ta Buluştu Çanakçı, SERSA Yönetim Kurulu Başkanı seçildi. Yeni dönemde Hakan Çanakçı başkanlığında devam edecek çalışmaların, sektörün bilimsel, kültürel, teknolojik ve ekonomik konulardaki gelişimine ortam hazırlaması hedefleniyor. www.creavit.com.tr

Uluslararası İstanbulLight Aydınlatma Teknolojileri Fuarı ve Kongresi, 14 - 17 Nisan 2011 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi'nde gerçekleşti. Türk Aydınlatma Sektörü ve 11 ülkeden 150

lider firma, sektörün en önemli ticaret platformu İstanbulLight Aydınlatma Teknolojileri Fuarı'nda bir araya geldi. 200'den fazla uluslararası lider markayı ağırlayan İstanbulLight'ın bir önceki fuara göre katılımcı sayısı % 100, ziyaretçi sayısı ise % 90 arttı. Fuarı 7764 profesyonel sektör ilgilisi ziyaret etti. www.istanbullight.com



UYGULAMA - BANYO - İSTANBUL MAYIS 2011 - XXI 102

KİŞİYE ÖZEL BANYOLAR Grohe, İstanbul Şerifali Bölgesi'nin önemli projelerinden biri olan Canan Residence'ın ıslak mekanlarında lavabo, banyo bataryaları ve aksesuarları ile yer aldı. Projenin mimarlarından Elif Kınıkoğlu, “Mekanların insani dokunuşlardan uzak olmaması bizim için önemliydi. Özel olarak ürettiğimiz mobilyalarımız, duvar kağıtları, aksesuar ve ürün seçimlerimiz ile kişiye özel, sıcak ve rafine bir çizgi yakalamayı amaçladık” diyerek, ürün seçimlerini ifade ediyor. Kınıkoğlu ayrıca ürün seçimlerinde modası geçmeyecek çizgide olan ürünleri tercih ettiklerini de dile getiriyor. Adnan Kazmaoğlu ise “Canan Residence'ın kurgulanmasının en

önemli parametrelerinden biri kalite olduğundan, ürün seçimindeki öncelikli kriter de bu oldu. Sonra kullanılacak bütün yapı ürünlerinin, tanımlanmış olan mimarinin modern çizgisine uymasını istedik” şeklinde bilgi veriyor. Bu doğrultuda Canan Residence’ın banyolarında Lineare banyo bataryaları, Movario ve Rainshower serileri ile kombine edildi. Lineare banyo bataryaları, Grohe StarLight® teknolojisi ile ilk günkü parlaklığını koruyarak yıllarca kullanım garantisi sunuyor. Grohe DreamSpray® teknolojisine sahip Movario ve Rainshower el duşları ise suyun duş üzerinde bulunan tüm çıkış

noktalarına eşit şekilde dağılmasını sağlıyor. Su çıkış noktalarında oluşan kireç ve tortular kolayca temizlenerek, suyun kaliteli bir şekilde akmasına yardımcı oluyor. Ayrıca sıcak su akarken el duşu yüzeyinin ısınmasını engelleyen Grohe CoolTouch® teknolojisi sayesinde ürün güvenli bir şekilde kullanılabiliyor. Canan Residence sakinlerinin ortak kullanımına açık sosyal mekanlarda da Grohe ürünleri tercih edilirken, aksesuar olarak Allure ve Essentials serilerine yer verildi. Spa bölümünde ise, mekanın konseptine uygun olarak, rahatlatıcı yağmur akışına sahip duş sistemleri kullanıldı.



UYGULAMA - PEYZAJ - ANKARA MAYIS 2011 - XXI 104

FORMEL BAHÇELER, ORGANİK YOLLAR Karaoğlu Peyzaj, Türkiye'nin en geniş ölçekli teras bahçe uygulamalarından Park Oran Konutları'nın peyzaj uygulamaları hakkında bilgi verdi. Park Oran Konutları, bitkisel düzenlemede kitle boşluk ilişkilerini yeniden kurgulayan, bitkisel kompozisyonun (renk, doku, form) kullanıcılar tarafından rahatlıkla algılanmasına imkan veren, peyzajı sanatsal bir öğe haline getiren tasarım kriterlerini içinde barındırıyor. Peyzaj yaklaşımı olarak konutların yakın çevresinde mimarinin formuyla uyumlu formel bahçe anlayışı benimsenirken, orta aksta devam eden yeşil alan ise ortasından akan bir dere ve çevresinde yer alan organik formlu yaya yollarıyla doğanın betimlenmesi şeklinde ele alınıyor. Peyzajda

algılanan bu iki farklı tutum, tasarımın ana fikrini oluşturuyor. Proje kapsamında yeraltı otoparklarının üst kotları bahçe olarak kullanıldı. Yeşil alanların bir kısmı teras bahçe olarak düzenlenirken, konut bloklarının orta aksında devam eden alanlar ise vadi konseptinde doğal peyzaj alanları olarak hayata geçirildi. Konutların yakın çevresinde yer alan yaya yolları arasında oturma ve dinlenme alanları var. Bu alanlar çoğu zaman orta akstaki doğal peyzaj kotundan daha yüksekte konumlanıyor ve vadi konseptine bakış olanakları sunuyor. Orta aksta yer alan dere ve göletlerin çevresinde gezinti yollarının yanı sıra çocuk oyun alanları ile toplanma ve

dinlenme alanları bulunuyor. Konut bloklarının yakın çevresinde sınırlı sayıda çim alana yer veriliyor; çalı ve çok yıllık bitkilerin kullanımıyla bakım masrafları azaltılarak çevreci bir tutum sergilendi. Bitki türlerinin kitlesel olarak kullanılmasıyla su ihtiyacı ve sulama maliyetleri azaltıldı. Kitlesel bitki kullanımı, bitkisel tasarımın önemli bir vurgusu olan renk etkisinin alan bütününde hissedilmesine de olanak sağladı. Teras bahçelerin bulunduğu alanlarda toprak seviyesinin yetersiz olmasından dolayı, bitki kasaları tasarlanarak yeterli derinlik yaratıldı ve bu alanlarda yapraklı ağaçlara yer verildi. Dere ve gölet boyunca su kıyısı bitkileri kullanılarak, alanın doğal yapısına vurgu yapıldı.



VİTRA

MAYIS 2011 - XXI 106

REFERANS PROJE - Zemİn ve Duvar

Banyo ve karo ürünlerinin toplamında Türkiye'de pazar lideri olan Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu, geniş bir ürün yelpazesine, üretim ve satış ağına sahip. Vitra, Artema, Engers, Villeroy&Boch, Burgbad, VitraFix, Vitra Therm ve İntema Mutfak markalarıyla hizmet veren grubun, yaklaşık 5000 çalışanı ve dokuzu yurtdışında olmak üzere toplam 17 tesisi bulunuyor. Türkiye'nin seramik sağlık gereçleri ihracatının % 50'sinden fazlasını gerçekleştiren Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu'nun ürünlerine, dünya çapında yaklaşık 2500 satış noktasından ulaşılabiliyor. Vitra ürünleri, uzman ekibinin yanı sıra, Catherine Delcourt Beaudry, Defne Koz, Dima Loginoff, İnci Mutlu, Matteo Thun ve Ross Lovegrove gibi tasarımcıların, Indeed, NOA ve Pilots Design gibi dünyaca ünlü tasarım ofislerinin imzasını taşıyor. Vitra, yenilikçi ve sürdürülebilir yaklaşımlarıyla müşterilerinin farklı ihtiyaç ve beklentilerine uygun özel çözümler sunuyor. Tasarımları, EDIDA, Good Design, Red Dot, Wallpaper gibi dünyaca ünlü pek çok ödül kazanan Vitra ürünleri, yurtdışındaki önemli projelerde de tercih ediliyor. www.vitra.com.tr • Kanyon AVM, İstanbul, 2005 • Anadolu Üniversitesi Kapalı Spor Salonu, Eskişehir, 2009 (üstte solda) • Bakırköy Adalet Sarayı, İstanbul, 2009 • Burhan Felek Spor Salonu, İstanbul, 2009 (üstte sağda ve üstte ortada) • Hagen Yüzme Havuzu, Almanya, 2009 • Sabiha Gökçen Havalimanı Terminal Binası, İstanbul, 2009 • Shell Benzin İstasyonları, İstanbul, 2009 (altta solda ve altta sağda) • Dublin Havalimanı, İrlanda, 2010 • Ortaköy One & Only, İstanbul, 2010 • Kitchenette Restaurant, İstanbul, 2011



MAYIS AJANDASI ... - 21 Mayıs

2 - 6 Mayıs

2 - 22 Mayıs

3 - 20 Mayıs

Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü, İstanbul

mimarlik.bilgi.edu.tr

Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs

arch.emu.edu.tr

çalışmaları yer alıyor.

Grafist 15: Uluslarararası İstanbul Grafik Tasarım Günleri

Bu yılki etkinliğe, Stephan Bundi, Vladimir Chaika, Patrick

MSGSÜ, Fındıklı, İstanbul

www.grafist.org

"Gençliğin 100 Yılı" Sergisi

Sergi, 1900'lerden 2010'a kadarki gençliğin durumunu,

Yıldız Teknik Üniversitesi, Beşiktaş, İstanbul

zeyneptoy@gmail.com

Seba Sanat Galerisi, Asansör, İzmir

bienalizmir.org

Yapı Endüstri Merkezi, Fulya, İstanbul

www.yemetkinlik.com/inovasyon

Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı, Harbiye, İstanbul

www.istanbulrestate.net

Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi, Kızılay, Ankara

www.peyzajmimoda.org.tr

İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir

gstf-t4@ieu.edu.tr

Taksim Hill Hotel, İstanbul

www.cedbik.org

Urla, İzmir

issuu.com/aysemelodi/docs/intuition_ workshop_may_2011_final_3

YTÜ Oditoryumu, İstanbul

www.imoistanbul.org.tr

Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kocaeli

web.gyte.edu.tr/msts11/Web/ MSTS2011.html

Viyana, Avusturya

www.realvienna.at

2010 Güz Dönemi Bilgi Mimarlık Atölyesi Sergisi: "Kentsel Kesitler"

E-3 Galerisi'nde ziyarete açık olan serginin ikincisi ise,

Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 1. Tasarım Haftası: “Rengarenk”

Etkinlik kapsamında, ünlü tasarımcıların konferans ve atölye

Haziran'da ziyaretçileriyle buluşuyor.

Thomas, Carolien Glazenburg-Karin van der Heiden ve Gürbüz Doğan Ekşioğlu davetli tasarımcı olarak katılıyor.

sorunlarını, coşkularını, başarılarını ve siyasal yaşamdaki konumunu inceliyor.

4 - 11 Mayıs

1. Uluslararası İzmir Bienali

Bienal, dünyanın dört bir yanından çok sayıda sanatçı ve sanatseveri buluşturuyor.

5 Mayıs

İnovasyon Konferansı

Konferans, konunun yerli ve yabancı uzmanlarının vereceği bilgiler ve sektörde bu alana yatırım yapan firmaların paylaşacakları deneyimlerle katılımcılara yol haritası çiziyor.

9 - 11 Mayıs

İstanbul Restate 2011

İstanbul Restate, Doğu Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Rusya ve CIS ülkelerinden oluşan EMEA bölgesine odaklanarak, gayrimenkul sektörünün tüm alanlarını kapsıyor.

12 - 13 Mayıs

Koruma ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyumu

Sempozyum, koruma ile yasal yönetsel yapı, enerji ve madencilik, kültürel peyzajlar, doğal kaynaklar ve peyzaj yönetimi ile kentleşme ve yerel yönetimler arasındaki ilişkiyi konu alıyor.

12 - 13 Mayıs

Tasarım, Teknoloji ve Deneyim

Bu yılki 4T toplantısı, Türkiye tasarım tarihinde üretilen

MAYIS 2011 - XXI 108

ajanda

nesnelerin teknolojik bağlamları çerçevesinde çeşitli temaları gündeme getiriyor.

13 - 15 Mayıs

ÇEDBİK BREEAM Eğitimi

Eğitim, Bina Çevresel Etki Değerlendirme Sistemi'nin ana bileşenlerini tanımlamak ve sistemin ölçütlerinin amaçlarını ve ilgili kavramlarını tanımlamak için düzenleniyor.

15 - 21 Mayıs

Organik Mimari Seminerleri

Yedi günlük kurs, mimarlar ve diğer meslek gruplarından insanlar için bir yerin ruhu, içsel yaratıcılığın ve sezginin kullanılmasına yönelik pratik metodlar öğretiyor.

16 - 18 Mayıs

9. Ulaştırma Kongresi

Kongre sürecinde ulaştırmayı mühendislik dışı bakış açılarıyla değerlendirecek uzman ve akademisyenlerin katılım ve katkıları bekleniyor.

23 Mayıs

Mimarlıkta Sayısal Tasarım 2011 Ulusal Sempozyumu

Sempozyumda, sanal tasarım yaklaşımları, üretken tasarım yöntemleri, tasarım için araç geliştirme, sayısal üretim teknikleri gibi konular yer alıyor.

24 - 26 Mayıs

Real Vienna 2011

Sergi sahipleri ve ziyaretçiler Orta ve Doğu Avrupa'daki yatırımlar için seçilen platformda toplanıyor.

www.deltamobilya.com 21 Haziran (son başvuru)

Delta Tasarım Yarışması: Gelecek Ofisleri için Yeni Fikirler

Yarışma, ofis ortamlarındaki çalışma mekanlarının çağdaş gelişimlerini, yeniliklerle destekleyen mobilyaların tasarlanmasını amaçlıyor.

Delta Mobilya Ortaköy, Beşiktaş, İstanbul




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.