C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş Ürer endüstriyel tasarım editörü Tuçe Yasak iç mimarlık editörü Neşfa Dereli blog yuvası editörü Enise B. Karaçizmeli yardımcı editör Bihter Çelik Elif Esmez Lara Karaso
YERELDEN KÜRESELE
reklam müdürü Eda Ünsalan reklam sorumlusu Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Biriçim Kalender grafik tasarım Aslıhan Özgen grafik uygulama Sibel Gündoğdu grafik asistanı Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu, BEK web tasarımı Ufuk Demirgüç Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı Pictou Sağlık Merkezi, 2009 © Paul Toman basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.
Bu sayı XXI'de yerel ile olan ilişkisi üzerinden kurgulanan projelerle karşılaşıyoruz. Bunlar dünyanın küreselleşmesiyle neredeyse eşzamanlı olarak ortaya çıkan krizlerin bize tekrar tekrar düşündürdüğü “yerel”e odaklanan, meseleyi yalnızca o “yer” ve o “yerdekiler” için tasarlamak üzerinden değil, orada bulunan malzemeler ve oraya özgü yapım/üretim yöntemleriyle ele alan projeler. New York'taki Cooper-Hewitt Ulusal Tasarım Müzesi'ndeki Design for a Living World sergisi kapsamında projeler üreten 10 ürün tasarımcısı, malzemelerin geri dönüşüm süreçleri ve yeniden yorumlanarak farklı biçimlerde kullanılması üzerine kafa yormuş. Her biri dünyanın farklı yerlerinde, o yerlere özgü malzemeleri, alışkanlık ve gelenekleri düşünerek tasarımlarını gerçekleştirmiş; masa başında oturup insanların gereksinimlerinin ne olduğuna ve bu isteklerin genel geçer malzeme ve üretim yöntemleriyle nasıl karşılanacağına karar vermenin ötesinde bir süreç izleyerek, o yerdeki ihtiyaçları gözlemlemiş, oradaki malzemeleri ve o malzemelerin işleniş biçimlerini öğrenmiş, yerel zanaatkârlarla işbirliği yaparak bakış açılarını genişletmiş. Bu malzeme ve yöntemlerin duyurulması ve yerel sakinler haricindeki insanlara da ulaştırılması ile küresel bir tasarım yapmak arasındaki fark, 21. yüzyıl başlarından beri gittikçe açılan bir uçurumu andırıyor. Herkese hitap eden şeyin, en nihayetinde kimseye hitap etmiyor olduğu ve
genellemelerin giderek geçersizleştiği artık açıkça fark ediliyor. Design for a Living World sergisindeki yerel bir duruma yerel bir öneriyle gelen tasarım yaklaşımının küreselleşmesi kaçınılmaz: diğer yandan, genellemelere inat dünya üzerindeki çeşitliliği vurgulaması açısından bu yaklaşım çok da cezbedici. Kanada'nın Nova Scotia bölgesindeki Pictou Sağlık Merkezi projesi de yerel ile kurduğu ilişkiyle öne çıkıyor. Piskwepaq Design'ın mimari projesi, Kızılderili kabilesi olan Mi'kmaq'lı yerel halkın fikirleriyle şekillenmiş; binanın temsil edeceği fikirlerin belirlenmesinden iyi işlemesine dek birçok noktada kararlar yerel halk ile birlikte alınmış. Mi'kmaq geleneklerinde önemli bir yer tutan ahşaptan bir strüktürü bulunan binada, ahşabın işleniş biçimi de yerlilerin kano yaparken başvurdukları yöntemlerden geliyor. İnşaatında yerel halkın görev aldığı bina, sadece bir sağlık merkezi olarak değil, mimari programının olanaklı kıldığı şekilde halkın bir araya geldiği bir mekân olarak da işlev görüyor. Mimarın geleneklerden öğrenmek ve onu geleceğe aktarmak fikriyle başladığı bu projenin yerel halkın kolaylıkla benimsediği bir yere dönüşmesi, doğal bir sonuç.
XXI
köşe yazarları alpay er 1988 yılında ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü'nden mezun oldu. Doktorasını 1994 yılında Manchester Metropolitan Üniversitesi'nde tamamladı. 1997 yılında İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmalarına başlayan Er, 2006 yılından bu yana bölüm başkanlığı görevini sürdürüyor. Er, aynı zamanda tasarım yönetimi, stratejileri ve endüstriyel tasarım konularında danışmanlık yapıyor.
Otto von Busch Delegasyon ve tasarım sürecini moda sistemi içerisinde yeniden tartışan bir moda firarisi ve marangozluk laf ebesidir. 2008 yılında Gothenburg Üniversite'si Uygulamalı Güzel Sanatlar ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde doktorasını tamamladı. Şu anda Yeni Zelanda'da.
TEM/AĞU 2009 - XXI 2
katkıcılar
katkıda bulunanlar Aslı Kıyak İngİn MSGSÜ Mimarlık Bölümü'nde lisans, İTÜ'de yüksek lisans eğitimini ve Bilgi Üniversitesi'nde Tasarım Kültürü ve Yönetimi sertifika programını tamamladı. 1999’dan beri Çelik Dizayn bünyesinde tasarımcı ve tasarım yöneticisi olarak çalışıyor. 2006’dan beri Sulukule Platformu ile bölge halkına alternatif çözümler sunmak için çalışıyor.
C. Alper Derİnboğaz İTÜ Mimarlık Bölümü'nde lisans ve UCLA'de yüksek lisans eğitimini tamamladı. Plastik Design Lab'ın ve Difüzyon'un kurucu üyelerindendir. Şu an Bilgi Üniversitesi'inde Mimarlıkta Hesaplamalı Tasarım ve Üretim başlıklı dersi veriyor. Avcı Mimarlar'da çalışmalarını sürdürüyor.
F. Dİlek Hİmam 1999 yılında Uludağ Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nde lisans, 2005 yılında Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2001 yılından bu yana İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.
Merve Ünsal Princeton Üniversitesi’nde Sanat Tarihi ve Görsel Sanatlar Bölümü’nü bitirdi. Halen New York'ta Parsons The New School of Design'da fotoğraf yüksek lisans programına devam ediyor.
Oğuz Meriç MSGSÜ Fotoğraf Bölümü'nde lisans eğitimini tamamladı. İşleri birçok sergide yer aldı ve pek çok firma için fotoğraf çekti. Mimari fotoğrafçılık ve hava fotoğrafları ile ilgileniyor. Halen serbest fotoğrafçılık yapıyor ve İTÜ Mimarlık Fakültesi'nde ders veriyor.
R. Ateş Gürşimşek 2004'te ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü'nden mezun oldu. 2007'de İTÜ'de yüksek lisans tezini tamamladı. Şu anda, Danimarka'daki Roskilde Üniversitesi'nin Communication, Business & Information Technologies Bölümü'nde “sanal dünyalar ve tasarım” üzerine doktora çalışmalarını sürdürüyor.
Ufuk Keskin ODTÜ'de Endüstriyel Tasarım okudu. Daha sonra New York Moda ve Teknoloji Enstitüsü'nde (FIT) iletişim tasarımı eğitimini tamamladı. Halen New York'ta serbest olarak sanat yönetmenliği ve ürün tasarımı yapıyor.
güncel 8 ÇERÇEVELER VE HİKÂYELER
20 KRİZE RAĞMEN CANLILIĞINI YİTİRMEDEN
Galeri Elipsis'te 25 Temmuz'a kadar görülebilecek olan Şeffaf Şehir ve Yoğunluğun Mimarisi sergisinde fotoğrafçı Michael Wolf'un Şikago'nun şeffaflığı ve Hong Kong'un yoğunluğu üzerine yaptığı okumalar sunuluyor.
Tüm dünyayı sarsan ekonomik krizin etkisiyle önceki yıllara göre az da olsa küçülen New York Tasarım Haftası ve Uluslararası Çağdaş Mobilya Fuarı (ICFF), dinamizm ve çeşitliliğinden bir şey kaybetmeksizin, geçtiğimiz Mayıs ayında tasarımcılar ve tasarıma ilgi duyanlarla buluştu.
22 ÖTEKİYİ DÜŞÜNMEK VE TASARLAMAK ÜZERİNE
10 ALPAY ER / TASARIMIN ÖTE YANI...
Sanal dünyaların tasarımından Üçboyutlu Web'e, kitlesel çevrimiçi oyunlardan mobil iletişim araçlarına, sanal iletişimin geleceğinin tartışıldığı 2. Metaverse-U Kongresi 29-30 Mayıs tarihlerinde Silikon Vadisi'nde, Stanford Üniversitesi Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Innovation Center Denmark (Danimarka İnovasyon Merkezi) sponsorluğunda düzenlenen kongre boyunca akademisyen, tasarımcı, mühendis ve yazılımcılar sanal dünyanın geleceğini tartıştılar.
TEM/AĞU 2009 - XXI 4
İçİndekİler
24 OTTO VON BUSCH / KÜÇÜK MÜDAHALELER
16 GİRİFT YÜZEYLER VE MALZEME ETKİLERİ Dijital ortamda tasarım konusunda uzman mimar Branko Kolarevic 15 Mayıs'ta İstanbul'da, Yüzey Etkileri ve Dijital Ortamda Zanaat başlıklı bir konferans verdi. C. Alper Derinboğaz, konferanstan sonra Kolarevic'le yüzey etkileri, sayısal mimarlık ve malzeme-mimar ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.
Olumlayıcı Tasarıma Dönüş
26 YAŞAYAN BİR DÜNYA İÇİN TASARLAMAK
Geçtiğimiz Mayıs ayında New York'taki Cooper-Hewitt Ulusal Tasarım Müzesi'nde ziyaretçileriyle buluşan Design for a Living World sergisi, malzemelerin geri dönüşüm süreçlerine ve doğayı koruma konusunda tasarımın rolüne, 10 tasarımcının işleri üzerinden odaklanıyor.
30 YENİLEME, YERSİZLEŞTİRME, SULUKULE
Türkiye Tasarım Tarihi Topluluğu (4T), geçtiğimiz Mayıs ayında İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği dördüncü konferansıyla tasarım tarihinin “ötekileri”ni tartıştı.
Tasarım Tahrikli İnovasyon
12 SANAL DÜNYALAR İÇİN TASARIM
Sulukule'de, kültürel varlığı yok sayarak başlatılan yenileme projesine karşı kurulan Sulukule Platformu, üç yıldır yürüttüğü mücadele kapsamında yapılanları belgeleyerek, Mayıs ayında Hafriyat Karaköy'de ardından da Lille 3000 kapsamında Fransa'nın Lille kentinde bir sergi gerçekleştirdi. Aslı Kıyak İngin, Sulukule'deki süreci, platformun projelerini ve sergileri kaleme aldı.
proje 32 MADENDEN YÜKSELEN
48 HAREKETLİ ORGANİZMA
Meksika'nın Monterrey kentindeki eski maden ocağından çelik müzesine dönüştürülen Museo Del Acero Horno3 peyzaj tasarımıyla, Nisan ayında açıklanan Amerikan Peyzaj Mimarları Birliği (ASLA) 2009 Ödülleri'nde onur ödülüne layık görüldü. Endüstriyel alanın tarihini vurgulayacak şekilde tasarlanan yeni peyzaj, ağır sanayiden yıpranmış toprağı da ıslah ediyor.
Mohini, bünyesinde çocuklara ve ebeveynlere yönelik eğlendirerek eğitim (edutainment), alışveriş, spor, sahne sanatları merkezleri, tiyatro ve sinema barındıran bir “yaşam merkezi”. Dünyadaki muadillerinden bu çok işlevliliği ile ayrılan merkezin iç mekân tasarımı renk ve biçimlerin çocuklar üzerindeki etkilerinin irdelenmesi ile oluşturulmuş.
52 DEĞİŞTİR değİştİr kullan
Ekim 2004'te sonuçlanan Anayasa Mahkemesi Binası Yarışması'nı kazanan ekip Mono Mimarlık ile geçtiğimiz günlerde açılan binanın tasarımı ve çevresiyle ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
40 GELENEKTEN GELEN
Kanada'nın Atlantik Okyanusu kıyılarında yaşayan bir Kızılderili kabilesi olan Mi'kmaq halkı için inşa edilen Pictou Sağlık Merkezi, kabilenin mimari geleneğinin günümüze bir yansıması. Projenin mimarı Richard Kroeker'in yerli halkın yapım tekniklerini ve malzeme bilgisini gözlemleyerek geliştirdiği mimari tasarım, hem biçimsel hem yöntemsel olarak geleneğin bir devamı niteliğinde. Avan projeden uygulamaya dek yerli halkın da söz sahibi olduğu projeyle ilgili Kroeker'le bir söyleşi gerçekleştirdik.
44 YALIN, GEOMETRİK, HEYKELSİ
Gaziantep Sankopark AVM'de konumlanan Cinemapink, yalın iç mekân tasarımı ve heykelsi öğeleriyle diğer sinemalardan farklılaşıyor, bu nedenle de bulunduğu bölge sakinlerince ilk anda şaşkınlıkla karşılanmış. Bülend Özden, aydınlatmasından mobilyasına dek bu sinema için geliştirdiği iç mekân tasarımını anlattı.
ürün 56 ÜRÜN HABERLERİ 62 ŞIKLIK VE TASARRUF BİR ARADA
Philips'in ilk kez Milano’daki Euroluce Fuarı’nda sergilenen ve şu anda Türkiye Pazarı'nda satışta olan, iç mekânlara yönelik LED armatürlerden oluşan Ledino serisini, Philips Tüketici Aydınlatması Ülke Satış ve Pazarlama Müdürü Ömer Toy anlattı.
64 YALITIMLA ENERJİ VERİMLİLİĞİ
Ode Yalıtım Genel Müdürü Bülent Çolak, yeşil binalar ve enerji verimliliği konularında Ode Yalıtım'ın yaklaşımlarını anlattı.
66 KAPI VE PENCERE SİSTEMLERİ DOSYASI
72 AJANDA
Çuhadaroğlu Edoor Egepen Deceuninck Feniş GEZE Häfele Inoutic Kale Çelik Nees Sapa Yapı Sistem Schüco Variodor Velux Vorne Winsa
5 XXI - TEM/AĞU 2009
36 ANITSAL ADALET
Ayşe Birsel ve Bibi Seck'in Herman Miller için tasarladığı Teneo, yalnızca yüksek yüzdelerdeki geri dönüştürülebilir parçalarıyla değil, kullanım ömrü boyunca tekrar tekrar tanımlanabilen işlevleriyle sürdürülebilir bir depolama sistemi.
İçİndekİler
SERGİ - FOTOĞRAF - İSTANBUL TEM/AĞU 2009 - XXI 8
ÇERÇEVELER VE HİKÂYELER Galeri Elipsis'te 25 Temmuz'a kadar görülebilecek olan Şeffaf Şehir ve Yoğunluğun Mimarisi sergisinde fotoğrafçı Michael Wolf'un Şikago'nun şeffaflığı ve Hong Kong'un yoğunluğu üzerine yaptığı okumalar sunuluyor. Oğuz Meriç
Çukurcuma'nın renkli sokaklarından geçerek ulaşılan Galeri Elipsis'te sergilenen Wolf'un fotoğrafları teknik olarak kusursuz; çoğunlukla teleobjektifle çekilerek, art arda gelen binalar arasında olduğundan daha sıkışık bir görüntü elde edilmiş. Bu da daha dramatik bir görsel yapı oluşmasını sağlıyor. Grafik olarak çerçevelenmeleri de çok başarılı. Akademik perspektifteki çekimler, zaten belli bir düzen içinde inşa edilmiş büyük binalara daha derin anlamlar yüklemeye yardımcı oluyor. Bu nedenle fotoğrafçı refleksiyle çoğu sergide takıldığım teknik detaylara dikkat etmeden fotoğrafların içine girebildim.
1956 Münih doğumlu Michael Wolf, Amerika’da büyümüş ve eğitim almış. Basın fotografçılığının yanı sıra, kent ve insan yaşamı ilişkisini işleyen fotoğraflara yoğunlaşmış. 10 yıl yaşadığı Çin’de çeşitli belgesel projeler yapan Michael Wolf'un Galeri Elipsis'teki sergisinde iki projesinden fotoğraflar yer alıyor. Çin'deki projelerden biri 2004'te gerçekleştirdiği Architecture of Density (Yoğunluğun Mimarisi), Hong Kong'taki büyük toplu konut binalarının fotoğraflardan oluşuyor. Dünyada nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu yerlerden biri Hong Kong. Bu da doğal olarak kentin ve binalarının yükselerek gelişmesini zorunlu kılmış. Milyonlarca insanın alt alta üst üste yaşadığı "kutucuk"lardan oluşan devasa binaları görüyoruz Wolf'un bu serisinde. Özenle kopyalanmış kutucuklardan oluşan bloklar birer mimari maket gibi görünüyorlar; binlerce kutucuk, onlarca
blok ve görünen tek bir kişi yok. Sanki insanlar yok olmuşlar. Bilimkurgu filmlerinden bir sahne gibi... Bir süredir kendime sorduğum soruları bu fotoğraflarda da buldum: İnsanlar için değilse eğer ne için yapılmış bunca kutucuk? Nüfus yoğunluğunun çok yüksek olduğu bir kentte bu boşluk insanı şaşırtıyor. Bu durum sanki değişen dünya düzeninde neredeyse yok sayılan “insan”ı akla getiriyor. Binlerce kutucuğa sıkışan insanlar sanki görünmez olmuş; düzenin esiri olmuş, dışardan umutlarını kesmiş, içeri kapanmışlar. Sorgulamadan kabullendiğimiz kent yaşantısından beklentimiz bu mu? Sıcak renklerle boyamak bir kutucuk ordusunu sevimli ve yaşanır kılar mı? Kim daha şanslı bu durumda? Pembe boyalı kutuda yaşayan mı? Yoksa gri-mavi kutuda yaşayıp, pembe kutuya bakan mı?
karşı sayfada Transparent City, Şikago, Amerika, 2008 ©Michael Wolf, Galeri Elipsis’in izniyle. bu sayfada solda: Transparent City, Şikago, Amerika, 2008 ©Michael Wolf, Galeri Elipsis’in izniyle.
solda altta: Transparent City, Şikago, Amerika, 2008 ©Michael Wolf, Galeri Elipsis’in izniyle. altta: Transparent City, Şikago, Amerika, 2008 ©Michael Wolf, Galeri Elipsis’in izniyle.
SERGİ - FOTOĞRAF - İSTANBUL 9 XXI - TEM/AĞU 2009
Pembe kutuyu görmek için cama yaklaşmak ya da balkona çıkmak gerekir; ortalarda kimse yok. Bu kutucuğa sıkışmaktan bıkıp internetin geniş, ferah uzayında mı dolaşırlar bu insanlar? Yoksa başka bir neden mi var dışarıyla ilişki kurmak istememelerinin? Michael Wolf’un sergide yer alan diğer projesi Transparent City (Şeffaf Şehir), Şikago'da 2008 yılında çekilmiş fotoğraflardan bir seri. Bu fotoğraflar da Hong Kong fotoğraflarıyla benzer bir bakış açısına sahip ancak bu sefer başka bir kente bakıyoruz ve yaşam kutularını görmeye devam ediyoruz. Daha geniş ve saydam kutular birer akvaryum gibi; izleyeni bakmaya alıkoyan bir çekicilik taşıyor. Fotoğrafların bir kısmı, özellikle Alman ekolünden bazı fotoğrafçıların kullandıkları bir tekniği anımsatıyor. Tek bir fotoğrafın içinden yapılan
çerçevelemelerle üretilen fotoğraflar serisi olarak özetlenebilecek bu yöntemde bir fotoğraf, sonunda 20, 30 hatta daha çok sayıda fotoğraf üretilmesinde kullanılır. Michael Wolf’un bazı fotoğraflarında da sanki her kutu ayrı bir fotoğraf gibi, her biri farklı durumlar ve hikâyeler anlatıyor. Çerçeveler birbiri üzerinde olmasına rağmen birbirinden farklı ve ilişkisiz durumları da gösteriyor. Çerçeveyi mimari bir yapı oluşturuyor. Taban ve duvarlar, yatay ve düşey çerçevelerimiz. Özellikle bazı fotoğraflarda insan kendini röntgenci gibi hissediyor. İzlendiğini bilmeyen birilerine bakıyoruz. Bir sebepten dolayı içerdekiler dışarıdan görüldüklerini düşünmüyor gibiler. Perdeler açık, fotoğraflar saydamlığı sağlamak için hava karardıktan sonra çekilmiş. Küresel yaşam bize bu noktada
yardımcı oluyor; mesai saati kavramı yok artık. Dünyanın diğer yarısıyla çalışmak için onların saatine bağlı kalınmalı. Ofisler gece de çalışıyor. Fotoğraflar, bu insanların yerden 70-80 metre yükseklikteki şeffaf bir kutuda tüm dünyaya açık ama pek çok şeye kapalı bir dünyada yaşadıklarını hissettiriyor. Şeffaflık burada sadece mimari bir enstrüman.İçindekilerin dünyanın diğer ucundaki pek çok şeyden haberleri olmalarına karşın etraflarındaki kutulardan habersiz olduklarını düşündürüyor. Gittikçe büyüyen, yükselen ve insanın içinde küçük ve yalnız kaldığı yapay yaşam alanı ve sanal dünyanın içinde camın verdiği şeffaflık hissi, içindekileri sadece psikolojik olarak rahatlatma yöntemi gibi gözüküyor. Yaratılan şeffaflık hissine rağmen camın içindeki yaşam, dışından tamamen kopuk; insanlar ofislerinde birbirlerinden
habersiz. Altlı üstlü kutularda çalışan üç kişi bilgisayar ve telefonlarından çıkan bir kablo yumağıyla dünyaya bağlanmış durumdalar. Yüzünü hiç görmediğimiz, başka yerlerdeki insanlarla olan bağımız, çok yakınımızdaki ama yüzüne hiç bakmadığımız insanlarla ilişkisizliğimize bir gönderme sanki. Artık uzaklar yakın, yakınlar uzak oldu. Michael Wolf sergideki fotoğraflarıyla çağımız dünya düzeni, çalışma ve yaşam alanları üzerinden insan yaşamı hakkında ip uçları vermeye çalışmış. Dünya, iletişim çağının bütün imkânlarına sahip olduğunu düşünmesine rağmen gittikçe daha içe dönük bir hayata doğru gidiyor. İş ve görevlerimize öyle yoğunlaşıyoruz ki etrafımızdakilere bakmıyor, görmüyoruz. Kalabalıkta yalnız bir yaşama doğru gidiyoruz.
Tasarım Tahrikli İnovasyon Kriz gündemdeki yerini koruyor. Ama herkes oturduğu yerde bu krizin bitmesini beklemiyor. Kriz sonrası ekonomik yapının nasıl biçimleneceği bir muamma, herkes tünelin ucundaki ışıktan bahsediyor ama ışığın kaynağı konusundaki görüşler muhtelif. Hemen herkesin hemfikir olduğu az sayıdaki konudan birisi ise, öyle yada böyle bu kriz bittiğinde firmalar ve ülkeler arasındaki rekabetin eskisinden çok daha fazla inovasyon odaklı olacağı. İnovasyon Türkiye gündemine gireli üç-dört yıl oldu. Kongreler düzenlendi, kitaplar basıldı. TÜSİAD’ın liderliğinde özel sektör ve önde gelen üniversitelerimiz bir araya geldiler ve “Ulusal İnovasyon Girişimi” adı altında sivil bir inisiyatif oluşturdular. Özel sektör ve kamudaki karar vericilerin inovasyon ve inovasyon dinamikleri konusunda farkındalıklarını artırmaya yönelik pek çok çalışma yapıldı. Bunların olumlu bir etkisi olduğu yadsınamaz ancak hâlâ ulusal bir inovasyon sisteminin oluşturulduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Başta Ar-Ge destekleri olmak üzere, özellikle teknolojik inovasyonu destekleyici pek çok adım atıldı. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın San-Tez, TEYDEP ve Ar-Ge Merkezi başlıklı çalışmaları, bunların arasında öne çıkıyor.
TEM/AĞU 2009 - XXI 10
TASARIMIN ÖTE YANI...
Ancak, Türkiye’deki karar odakları henüz inovasyonun sadece Ar-Ge ve teknik yenilikten ibaret olmadığını anlayabilmiş değiller. Politika düzeyindeki karar vericiler, inovasyon tanımlarında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (Organisation for Economic Co-operation and Develoment - OECD) Oslo ve Frascati Kılavuzları gibi genel kabul gören ancak çoğu kez gelişmeleri 10-20 yıl geriden izleyen dokümanların dışına çıkmadıkları gibi, bunların yorumlanması konusunda dahi oldukça muhafazakâr davranıyorlar. OECD, inovasyon biçimlerinin tanımlandığı Oslo Kılavuzu'nun 2005’te revize edilen içeriğinde ürün, süreç, pazarlama inovasyonu ve organizasyonel inovasyon başlıkları altında inovasyon yaklaşımlarının çoğulculuğunu nihayet kabul etti ve inovasyonu sadece Ar-Ge ve teknolojiye bağımlı bir kavram olmaktan çıkarttı. Hatta tasarımın da kendisine kenarda köşede de olsa bir yer bulduğunu bile söyleyebiliriz. Yeni Oslo Kılavuzu'nda, Frascati Kılavuzu'nda da olduğu gibi, teknik yenilik içeren bir Ar-Ge projesinin parçası olmak kaydıyla “endüstriyel tasarım” bir ürün inovasyonu unsuru olarak kabul ediliyor. Bunun dışında, teknik yenilik içermeyen durumlarda ürünlerin tasarımlarındaki değişikliklerin pazarlama inovasyonu başlığı altında değerlendirilebileceği kaydediliyor.
ALPAY ER
www.tasarim.itu.edu.tr
Ne OECD’nin söz konusu dokümanları, ne de bu dokümanlara dayalı teşvik politikalarına karar veren bürokrat ve teknokratların yeni inovasyon paradigmalarından haberdar oldukları söylenemez. Oysa son 10-15 yıldır, özellikle nihai kullanıcılara hitap eden sektörlerdeki inovasyon lideri firmalar, OECD’nin kategorilerinin çok ötesine geçen bir yenilikçilik yöntemi uygulayarak ürün ve hizmetlerini
rakiplerininkinden farklılaştırmayı başarıyorlar. ABD’de iş dünyasının etkili ve popüler dergileri olan BusinessWeek ve Fast Company'de de sıkça vurgulandığı gibi, yeni inovasyon paradigmasının merkezinde kullanıcı yer alıyor. Kullanıcının sadece mevcut ihtiyaçları değil, arzuları ve hatta rüyalarının anlaşılıp bunları karşılayabilecek yeni ürün ve hizmet sistemlerinin geliştirilmesi inovasyon oyununun bugün geçerli olan tek kuralı. Tasarımcılar daima kullanıcıya odaklanan, varsayımsal ve tümdengelimci problem çözme anlayışları, bütün ve detayı aynı anda değerlendirmeye yönelik bütüncül düşünme alışkanlıkları, bütün ve detay arasında gidip-gelebilme becerileri, disiplinlerarası iletişim ve çalışma yetenekleriyle kullanıcı odaklı tasarım paradigmasının vazgeçilmez aktörleri. Öyle ki, artık tasarımcıların çalışma yöntemleri, inovasyonu hedefleyen işletme yönetimi programlarında (MBA) öğrencilere ders olarak okutulmaya başlandı. “Tasarlar gibi yönetmek” (managing as desigining) adlı yönetim yaklaşımlarından bahsediliyor. Tasarımın inovasyon sürecinde giderek artan rolüne ek olarak, doğrudan tasarımın tahrik ettiği, tetiklediği ve yönlendirdiği ayrı bir inovasyon kategorisinden bahsedilir oldu. Tasarım tahrikli inovasyon (design-driven innovation) önümüzdeki yıllarda üzerinde çok daha fazla konuşulacak bir olgu olma yolunda ilerliyor. İş dünyasından sadece prestijli, çığır açan, akademik çalışmaları basan Harvard Business School Press, bu yılki programında tasarım tahrikli inovasyon konusunu ele alan iki kitabı birden basıyor. Avrupa Topluluğu da boş durmuyor; bir süredir tasarımın AB inovasyon politikalarına entegrasyonu yönünde güçlü işaretler veriyor. Bu konuda olumlu tavsiyelerle dolu bir çalışma raporu Nisan ayında yayınlandı, nihai karar öncesi kamuoyundan internet üzerinden görüş toplanıyor. 2008’den itibaren tasarım, iş ve sanayi istatistiklerinde Ar-Ge ve pazarlamadan ayrı bir kategori olarak kabul görüyor. İnovasyona ilişkin araştırmalarda tasarım kesinlikle es geçilmiyor. 2009’un yaratıcılık ve inovasyon yılı olarak kararlaştırılmasının ardından, önümüzdeki yıllarda AB’nin bir de tasarım yılı ilan etmesi sürpriz olmamalı. Finlandiya, İsveç, Danimarka ve İngiltere gibi tasarımı çoktan bir inovasyon aracı olarak kabul etmiş ülkelere tekrar değinmeye bile gerek yok. Tasarım, inovasyonu tetikliyor, tahrik ediyor, destekliyor, inovasyona biçim veriyor. İnovasyon ise sürdürülebilir olduğu ve insana odaklandığı ölçüde rekabet gücü, verimlilik, istihdam ve refah sağlıyor. Dünya bunun farkında, ya biz?
KONFERANS - ETKİLEŞİM TASARIMI - SİLİKON VADİSİ TEM/AĞU 2009 - XXI 12
SANAL DÜNYALAR İÇİN TASARIM Sanal dünyaların tasarımından Üçboyutlu Web'e, kitlesel çevrimiçi oyunlardan mobil iletişim araçlarına, sanal iletişimin geleceğinin tartışıldığı 2. Metaverse-U Kongresi 29-30 Mayıs tarihlerinde Silikon Vadisi'nde, Stanford Üniversitesi Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Innovation Center Denmark (Danimarka İnovasyon Merkezi) sponsorluğunda düzenlenen kongre boyunca akademisyen, tasarımcı, mühendis ve yazılımcılar sanal dünyanın geleceğini tartıştılar. R. Ateş Gürşimşek
Bilişim teknolojilerinin gelişimiyle, internetten bilgiye erişimin üçüncü boyuta aktarılması artık mümkün. Üçboyutlu Web’in (Web3D) nasıl kurgulanacağı, internet ve yazılım sektörlerinde olduğu kadar sanal dünyaların mimarları ve tasarımcıları arasında da tartışılmaya başlandı. Web 2.0 kavramı ile ön plana çıkan, içeriğini kullanıcının oluşturduğu bilgi ağları (Youtube, Flickr, Facebook, MySpace vb), dijital iletişimin üçboyutlu platforma aktarılması ile tasarımın farklı alanlarının da ilgisini çekmeye başladı. Akla önce World of Warcraft benzeri çevrimiçi oyunlar gelse de, özellikle Linden Labs tarafından 2003’te kullanıma açılan Second Life gibi içlerinde milyonlarca "avatar"ın dolaştığı, iletişim kurduğu,
alışveriş yaptığı, tasarım ve mimarlık dahil olmak üzere çeşitli alanlarda hizmet talep ettiği ve aldığı üçboyutlu “sanal dünyalar”, dijital iletişimin geleceğini etkileyecek gibi görünüyor. Yaklaşık 900 km2'lik sanal alanı kaplayan1 ve ortalama 50.000’i her an çevrimiçi olmak üzere 10 milyondan fazla kullanıcıya hizmet veren Second Life2, ülkemizden Vestel’in yanı sıra Adidas, IBM, Sony, Wal-Mart gibi uluslararası markaların şubelerini barındırıyor.3 Bu sanal ekonominin işlerliğini sağlayan en önemli faktörlerden biri, kullanıcıların tasarladıkları sanal ürün ve hizmetlerin Second Life içinde alınıp satılabilmesi. Arayüz içindeki üçboyutlu modelleme uygulamasıyla oluşturulan veya Maya, Blender (yakında 3D Studio Max) gibi yazılımlardan aktarılabilen tasarımlar, anında sanal pazara sunulabiliyor. Kullanıcı kaynaklı ürün ve hizmetlerin Second Life ekonomisine katılımıyla, 2008 yılında 100 milyon Amerikan Doları’nın sanal dünya içinde harcandığı belirtiliyor; sistem içinde bir günde el değiştiren miktar ise, 2007 yılı kayıtlarına göre günde 1,6
milyon Amerikan Doları civarında. Ülkemizden de hatırı sayılır miktarda kullanıcısı bulunan Second Life’ta, Paypal üzerinden satılan Linden Dolarlarıyla (L$) alışveriş yapılıyor (1 $ yaklaşık 260 L$'na karşılık geliyor). Giysiden mimariye, mobilyadan taşıta kadar her şeyi üçboyutlu ortamda tasarlamak ve sanal dünya içerisinde pazarlayarak bir tasarım kariyeri elde etmek de mümkün4. Konuyu sanal dünyaların tasarımından “sanal dünyalarda/sanal dünyalar için tasarım” noktasına getiren de bugün dünyanın içinde bulunduğu serbest ekonomik altyapı ve kullanıcıların içeriğin tasarımı üzerindeki hâkimiyeti. Sanal dünyaların tasarımcıları, bir yandan evrenin gerçekçi taklitlerini üretebilmek, diğer yandan da gerçek dünyada mümkün olmayan deneyimler yaratabilmek için çalışıyorlar. Üçboyutlu sanal mekânlar tasarımcılara yenilikçi fikirlerini ortaya koyabilecekleri, birlikte eş zamanlı proje geliştirebilecekleri ve sanal müşterilerine anında ulaşabilecekleri sınırsız bir inovasyon mecrası sunuyor.
bu sayfada solda: Second Life'taki sanal bir eğlence parkında uçarak gezinen bir avatar. Uçmak tüm avatarların sahip olduğu bir özellik.
solda altta: Second Life'tan birçok avatarın bir arada ve etkileşim halinde olduğu bir görüntü. altta: Robert Hamilton ve Juan-Pablo Caceres'ın “Karışık Gerçeklik Performansı: Sirikata'da Bir Akşam” projelerinden görüntü. en altta: Second Life'ta Japonya'yı andıran bir sokaktaki kadın avatar.
KONFERANS - ETKİLEŞİM TASARIMI - SİLİKON VADİSİ
karşı sayfada üst sırada: Yazar Ateş Gürşimşek'in Second Life'taki avatarı . altta solda: Sirikata'dan görüntü altta sağda: Google'ın intrenet tarayıcılarını üçüncü boyuta açan projesi O3D i'den görüntü.
13 XXI - TEM/AĞU 2009
metaverse-u ve sanal dünyaların geleceği
Stanford Humanities Laboratory (SHL -Stanford Beşeri Bilimler Laboratuvarı) tarafından ikincisi düzenlenen Metaverse-U Kongresi, sanal dünyaların kültürel, teknolojik ve sosyal boyutlarını tartışmaya açmayı hedefliyordu. Bu yıl “Metaverse-U: Exploring the Open Space” (Metaverse-U: Açık Mekânı Keşfetmek) başlığını taşıyan kongrede, günümüzde ve yakın gelecekte dijital iletişimin şeklini belirleyecek teknolojiler, açık kaynak kodlu sanal dünyaların geleceği ve Üçboyutlu Web (Web3D) uygulamaları gündemdeydi. Kongrede aynı zamanda Stanford Üniversitesi tarafından geliştirilen açık kaynak kodlu yeni sanal dünya platformu Sirikata’nın da tanıtımı yapıldı. Sirikata, üzerine sosyal mekânlar, oyunlar, toplantı odaları ve çeşitli sanal dünya uygulamalarının inşa edilebildiği bir platform. Erişime açık kodu sayesinde programcıların yeni uygulamalar geliştirmelerine ve kendi dünyalarını yaratmalarına imkân veren Sirikata’nın geliştirilebilir kütüphanelerinin yanı sıra üçboyutlu
bir modelleme yazılımı ve üçboyutlu pencerelerle web’de gezinmeyi sağlayan bir internet tarayıcısı bulunuyor. Kongre gündemine ağırlığını koyan konulardan biri, Üçboyutlu Web uygulamaları ve internetin üçboyutlu hale getirilmesi oldu. Google’ın internet tarayıcılarını üçüncü boyuta açan yeni projesi O3D ve Web3D Consortium sunumlarının ortak noktası, sanal mekân kavramının alıştığımız internete yeni bir boyut kazandıracağının habercisi olmalarıydı. Diğer yandan, Sirikata ve RealXtend gibi açık kaynaklı sanal dünyalar aracılığıyla bu platformlardan web’e erişimin mükemmelleştirilmesi amaçlanıyor.
müzisyenlerin çevrimiçi katılımla müzik yapabilmesini hedefleyen “Mixed Reality Performance: una serata in Sirikata” (Karışık Gerçeklik Performansı: Sirikata'da Bir Akşam) projesine, önümüzdeki Eylül ayında Milano’da gerçekleştirecekleri çevrimiçi konserde piyanist Chryssie Nanou ve Stanford Laptop Orchestra katılacak. Tartışılan konular arasında sanal dünyaların bilimsel araştırma ve eğitim amaçlı kullanım potansiyelleriydi. Bu konuda Roskilde Üniversitesi adına yaptığımız sunumda Second Life’ta bulunan Research Island Denmark (Danimarka Araştırma Adası) üzerinde yürütülen deneyleri özetledik.5
Kongrede tartışılan ve zamanla yanıtlanacak soruların başında bunlar geliyordu. Kongreye bakılırsa, dijital iletişimin geleceğinde tasarım, yalnızca etkileşim, grafik, web alanlarında değil, ürün tasarımı, mimarlık ve iç mimarlık gibi disiplinleriyle de söz sahibi olacak gibi görünüyor. Tasarımcılara ise, iletişim teknolojilerindeki bu gelişmelere hazırlanmak ve dijital iletişim çağında mesleklerinin sınırlarını yeniden tartışmak kalıyor. 1 Gordon, E., 2008. The Geography of Virtual Worlds: An Introduction, Space and Culture; Vol.11; 200. 2 Bardzell, S. & Odom, W., 2008. The Experience of Embodied Space in Virtual Worlds An Ethnography of a Second Life Community, Space
İnterneti mi sanal dünyalara entegre etmeli, sanal dünyaları mı internet tarayıcılarına yerleştirmeli tartışması süredursun, en ilgi çekici sunumlardan biri, Stanford Üniversitesi’nde Bilgisayar Tabanlı Müzik üzerine çalışan Robert Hamilton ve JuanPablo Caceres’in sanal ortamda müzik projelerini konu ediniyordu. Sirikata platformunda geliştirdikleri bir uygulama sayesinde farklı yerlerden
tasarım yeni sahalara açılıyor
İkiboyutlu ve multimedya/metin tabanlı internetin yerini, bilginin sanal mekâna aktarılabildiği ve kullanıcıların içinde dolaştığı üçboyutlu bir web alabilir mi? Çeşitli platformlar arasında uyum sağlanarak sanal dünyalar Web3D’ye dönüştürülebilir mi? Sanal iletişim ağının üçboyutlu hale gelmesi sürecinde bu mekânların tasarımı nasıl ve kimler tarafından yapılacak?
and Culture, Vol.11, 239. 3 Kremen, L. 2007. A Second Life for Big Business, Technology Review, http://www.technologyreview. com/read_article.aspx?id=18016, (22.09.2008) Hof, R.D., 2006. My Virtual Life, BusinessWeek Online, http://www.businessweek.com /magazine/ content/06_18/b3982001.htm, (22.09.2008) 4 Terdiman, D., 2008. The Entrepreneur's Guide to Second Life: Making Money in the Metaverse, Wiley Publishing Inc., Indiana. 5 http://worlds.ruc.dk/
SÖYLEŞİ - MİMARLIK TEM/AĞU 2009 - XXI 16
GİRİFT YÜZEYLER VE MALZEME ETKİLERİ Dijital ortamda tasarım konusunda uzman mimar Branko Kolarevic 15 Mayıs'ta İstanbul'da, Yüzey Etkileri ve Dijital Ortamda Zanaat başlıklı bir konferans verdi. C. Alper Derinboğaz, konferanstan sonra Kolarevic'le yüzey etkileri, sayısal mimarlık ve malzeme-mimar ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. C. Alper Derinboğaz
Manufacturing Material Effects (Malzeme Etkisi Üretmek), Architecture in the Digital Age: Design and Manufacturing (Dijital Çağda Mimarlık: Tasarım ve Üretim) gibi çalışmalarıyla sayısal mimarlığın fiziksel üretimiyle yakından ilgilenen Branko Kolarevic, Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Ortamında Tasarım Ana Bilim Dalı'nın katkısıyla konferans vermek üzere İstanbul’daydı. Konferansta genel bir kitleye hitap edebilmek için daha çok sayısal mimarinin temel örneklerine ve bunların yapısal performans değerlerine değinen Kolarevic'le yaptığımız söyleşiyse daha çok yeni kitabında bahsettiği "material effects"
(malzeme etkisi) ve "intricacy"* (girift) gibi kavramlar etrafındaydı. cad: Sizce konferansta bahsettiğiniz yaklaşım bir tür mimarlık akımı mı yoksa pratikte yaşanan bir zemin değişimi mi? Bir akımsa eğer bunun özellikle de küresel bütünleşmenin çok güçlü olduğu bir dönemde, “Uluslararası Stil”e benzer zayıflıklar göstereceğini düşünüyor musunuz? Branko Kolarevıc: Dünyanın farklı yerlerinde bence birbirinden oldukça farklı yapılarla karşılaşıyoruz. Bu farklılıklar özellikle farklı bağlamlarda oluştuğunda ikonik açıdan çok güçlü sonuçlar ortaya koyuyor. Sayısal mimarlığı bir akım olarak nitelersek diğer birçok mimari akımda olduğu gibi iyi ve kötü örnekler göreceğiz; hatta daha çok kötü örnekler. Bundan 20 yıl öncesiyle kıyaslarsak, ortaya konan ürünleri artık karşılaştırabiliyoruz, iyi ya da kötü olarak ayırt edebiliyoruz. Ya da
daha önemlisi ortaya konan yapıdaki yeniliğin kalıcı bir dönüşüm mü yoksa geçici bir stil merakı mı olduğunu değerlendirebiliyoruz. 20 yıl öncesinin tüm geometrik deneylerinin getirdiği malzeme yapılarındaki girift sonuçlar bugün ilgi odağı haline geldi. Örneğin Herzog & de Meuron’nun mimarisi iyi bir örnek. Binanın genel geometrisiyle pek ilgilenmeseler de yapının belirli bir yüzey kalitesi yakalamasına çok önem veriyorlar. Yeni kitabım da bu konuyu ele alıyor. Yüzeyin nasıl bir etki yaratabileceği ve özgün bir duygu oluşturulabileceğini. Herzog & de Meuron da böyle bir tepki durumunun mekâna nasıl ulaşabileceğiyle ilgileniyor. İnsanlar uzun bir aradan sonra “keyif verici” mekân ya da mimarlıkta “güzel” olandan bahsetmeye başladı. Buna rağmen bir önceki dönemin ilgi odağı olan eğrisel yapılardan vazgeçileceğini sanmıyorum. Artık bu form açılımlarını
en altta: Parametrik olarak tasarlanıp üretilmiş olan Objectiles, Bernard Cache.
bu sayfada solda: Mies van der Rohe'nin Barselona Pavyonu, akik, mermer, traverten taşları ve farklı renkte hafif boyalı camlardan oluşan zengin malzeme paletiyle öne çıkıyor. altta ve solda altta: Parametrik varyasyonlar, Nia Garner.
arka sayfada sol ve orta sırada: Striations: CNC tezgâhında parametrelerin keşfi. sağda üstte: Carmen McKee ve Fuyuan Su, panel sistemi. sağda altta: Herzog & de Meuron, San Francisco de Young Müzesindeki kabartmalı ve delikli paneller.
sayıda geometrik işlemler yapılması anlamına geliyor. Buysa kod yazma gibi birçok matematiksel strateji geliştirmeyi gerektiriyor. Bu stratejilerin belirginleşmesi sizce yaratım sürecinde tektipleşmeye sebep olabilir mi? bk: Yöntem ne olursa olsun tasarımda eleştirel düşünce önemlidir ve önemli olmaya da devam edecek bence. Yani anlamlı bir etki ortaya koymak için eleştirel bir bakış açınızın olması lazım. Yeni teknolojilerin birçoğu baştan çıkarıcı ama aynı zamanda birçoğu da çirkin. Onlarla doğru ilişki kurmanız ise bunları kendi bağlamınızda değerlendirme kapasitenizle ilgili.
neredeyse malzemenin olanaklarını yüceltmek için tasarlanmış. Merkezindeki kırmızımsı mermerin tasarımdaki özgül ağırlığı ya da farklı seviyelerde karartılmış camlar, koyu kadife perdeler adı konulamayacak bir etkiyi kurmaya çalışıyor bence. Pavyonun geometrisinde malzeme özelliklerini ortaya koyma amaçlı bilinçli ve özgün bir tasarım yönü olduğunu savunuyorum. Herzog & de Meuron’un de Young Museum tasarımını da bunlarla aynı sınıfta değerlendiriyorum. Malzemeyi senaryoya baştan dahil ederek kurulmuş mütevazı ve girift yüzey etkileri biçimlendirilmiş tüm bu örneklerde.
Örneğin OMA’nın Inside Outside iç mimarlık ofisiyle ortaklaşa yaptığı Casa Da Musica olağanüstü bir bina. Malzeme paleti oldukça hünerli tasarlanmış, özgün ve akıcı bir bütünlükte bir araya getirilmiş bir yapı. Ya da mesela Mies’in Barselona Pavyonu
cad: Malzeme ve tasarımcı arasında yaratıcı bir ilişkinin kurulmasının öneminden bahsedebiliriz söyledikleriniz üzerinden. Peki sizce bu, giderek sayısal ortama kayan tasarım süreci içerisinde nerede var olmalı? bk: Malzemeyi tanıman lazım.
cad: Evet, ben de tam olarak bunu soruyorum: Tasarımcı ve malzeme arasındaki etkileşim günümüzde nasıl gerçekleşmeli? bk: Bu konuda bence mimar ve malzeme arasındaki ilişkiden çok mimar ve zanaatkâr ya da üretici arasındaki ilişkiden bahsetmeliyiz. Konferansta da altını çizmeye çalıştığım konulardan biri buydu. Malzeme bilgisi derin olan profesyonellerle iletişimden kazanacağımız çok şey var. Mimarlar olarak malzeme amatörleriyiz çünkü hiçbir zaman malzemeyle birebir çalışmıyoruz. Malzeme yapısının bize neler sunabileceğini anlamalıyız. Bauhaus’ta bunun farkındaydılar, malzemeyi kesip biçmeleri gerektiğinin farkındaydılar. Ne yazık ki bu tür bir tutumu kaybettik ancak gelecekte bunun yeniden kazanılacağını düşünüyorum.
SÖYLEŞİ - MİMARLIK
karşı sayfada The p-wall projesi, Andrew Kudless.
17 XXI - TEM/AĞU 2009
yargılayabiliyoruz ve bunun belirli bir incelmeye gideceğini düşünüyorum. Yine de mimarlık ortamını harekete geçirecek kavramların etki ve özgün duygu olduğunu düşünüyorum. cad: Peki, güncel mimarlık ortamında yüzey etkileri neden önemli bir alan tanımlamaya başladı? bk: Çünkü teknolojiyle kurduğumuz ilişki farklılaşıyor. Önceden üretemediklerimizi üretebiliyoruz teknoloji sayesinde. Geçtiğimiz 50-60 yıl boyunca süs ve bezeme utanılan bir şeydi, halbuki daha önceleri haz veren, tepki verdiğimiz, neredeyse sihirli bir mimari öğeydi. Bezemeler aslında sosyal ve strüktürel anlamda koşullara uyum sağlayarak gelişen desenlerdir. Bu geometrik örüntüler bir sebepten dolayı belirli biçimlerde tasarlanmış. cad: Yüzey etkileri olarak bahsettiğimiz yaklaşım genelde oldukça fazla
cad: Bauhaus seviyesinde olmasa da Harvard’da Malzeme Sistemleri
SÖYLEŞİ - MİMARLIK TEM/AĞU 2009 - XXI 18
ya da UCLA’de Teknoloji ve Üretim gibi atölyeler bahsettiğiniz dönüşümün başlangıcı niteliğinde. Yine de mimarlığın teknolojiyi zorlar gibi göründüğü günümüzde bile malzeme ya da inşaat mühendisleri, mimarların var olan teknolojileri henüz keşfetmedikleri ya da yetkin bir biçimde kullanamadıklarından yakınıyorlar. Bu bağlamda, profesyonelliğin getirdiği bir yol ayrımı söz konusu mu ? bk: Bir yol ayrımı var olmak zorunda değil. Bu bahsettiğin yol ayrımını mimar ve müteahhit arasında görebiliriz. Müteahhit, inşaat firması ve yüklenici arasında birçok iletişimsizlik söz konusu. Daha farklı bir ilişki ise derin bir bağlılık gerektirir. Mesela de Young Müzesi’nde güzel bir doğa içinde inşaat yapma sorunuyla karşı karşıyaydı Herzog & de Meuron. Kullandıkları malzemenin doğanın sürekliliğini bozmayacak türde olmasını istiyorlardı. Bu noktada
malzeme üreticisinin öne sürdüğü delikli bakır panellerle bu sorun çözüldü. Böylelikle San Francisco Golden Gate Parkı'nın içindeki dev müze yapısı birkaç sene içinde yeşile bürünecek olan perfore bakır yüzeyle kaplandı. cad: 2003’de Hüseyin Çağlayan’dan Jesse Reiser’a, Chris Cunnigham’dan FOA’ye birçok güncel tasarımcı, sanatçı ve mimarın bulunduğu Intricacy (Girift) sergisinden bugüne bu kavram gittikçe daha sık karşımıza çıkmaya başladı. Sizin de yüzey etkileriyle birlikte kullandığınız giriftlik kavramını ve anlamının ötesinde neleri işaret ettiğini biraz açar mısınız? bk: Bu kavram teorisyen ve mimar Greg Lynn’in işleriyle ortaya çıktı. Girift, benzersiz parçalardan oluşan bir düzenlemede okunabilir. Bu yüzey ile ilişki kuran insanda duygusal bir tepki ve belirli bir etki oluşturur.
cad: Yani girift olan, akılla sınıflandırabildiğimiz bir nesneden çok duyularımızla-sinir sistemimizle doğrudan ilişki kurar diyebilir miyiz? bk: Evet bir bakıma öyle. Bununla ilgili bir algı deneyi vardır. Denek basit bir cisimle karşılaştığında onu derhal analiz edip sınıflandırdıktan sonra o cisimle bir daha ilgilenmiyor. Bunun tersine aşırı karmaşık bir nesneyle karşılaştığında anlaşılamaz buluyor ve yine söz konusu nesneye ilgisini hemen kesiyor. Ancak girift olarak tanımladığımız bir yüzeyle karşılaşan denek, ilk bakışta anlayamadığı görsel dilin altında yatan yapıyı çözmeye çalışıyor ve uzun süre ona odaklanıyor. Yani giriftlik kavramı, belki de bu düzeyde bir dil arayışında olmalıdır diye düşünüyorum.
olarak tasarım yazılımlarının, işleri kolaylaştıran araçlar olarak kullanmanın ötesinde düşünce sürecini geliştirecek şekilde tasarıma entegre edilebileceğini düşünüyorum. bk: Bence bu konuda izlenebilecek keskin bir yöntem yok ancak ben genellikle öğrenciler için doğru bağlamı hazırlamaya yoğunlaşıyorum. Yani merak ve heves oluştuğu sürece öğrenciler kendi yollarını çiziyorlar. * Greg Lynn'in Intricacy adlı kitabında geçen “intricacy” kavramı Türkçe'de “karmakarışık” ya da “çapraşık” gibi anlamlara gelse de Farsça karşılığı olan “girift” bu kavramı daha iyi tanımlıyor. Çünkü girift karmaşıklığın ötesinde çok katmanlılığı, bütünselliği, sentezi, küçük ölçekte çeşitlilik ve farklılığı içeren işleri nitelerken de kullanılıyor. Karmakarışık ise tanımlanmaya çalışılan tasarım anlayışına aykırı.
cad: Derslerinizde öğrencilerin sayısal tasarım araçlarıyla nasıl bir ilişki kurmalarını sağlıyorsunuz? Bir eğitmen
Çünkü dekonstrüktivizm ya da postmodernizm dönemine ait anlaşılamaz karmaşıklığa karşıt bir durumu tanımlamakta.
ETKİNLİK - ÜRÜN TASARIMI - NEW YORK
bu sayfada sağda: Hacoa firmasının ceviz ağacından ürettiği bilgisayar klavyesi en sağda: Table Manners Set (Sofra Adabı Seti) altta: Joel Escalona tasarımı Dancing Table (Dans Eden Masa) altta sağda: Sleeve (Giysi Kolu) lamba, fotoğraf: Diana Paw altta en sağda: Mag Stool (Dergiden Tabure), fotoğraf: Diana Paw
fotoğraflar: ICFF
KRİZE RAĞMEN CANLILIĞINI YİTİRMEDEN Tüm dünyayı sarsan ekonomik krizin etkisiyle önceki yıllara göre az da olsa küçülen New York Tasarım Haftası ve Uluslararası Çağdaş Mobilya Fuarı (ICFF), dinamizm ve çeşitliliğinden bir şey kaybetmeksizin, geçtiğimiz Mayıs ayında tasarımcılar ve tasarıma ilgi duyanlarla buluştu. Ufuk Keskin
TEM/AĞU 2009 - XXI 20
karşı sayfada üstte solda: Jonathan junker ve Seth Grizzle tasarımı Scrap Lamp (Hurda Lamba) üstte sağda: Rapsel firmasının üretimi Matteo Thun tasarımı Invisible Bath Environment (Görünmez Banyo Ortamı) altta solda: d.e. Sellers tasarımı Emergency Chair (Acil Durum Sandalyesi) altta sağda: Chiaka Murata tasarımı Hono lamba
New York Tasarım Haftası, amiral gemisi ICFF (Uluslararası Çağdaş Mobilya Fuarı) ve şehrin çeşitli semtlerine dağılmış diğer etkinlikleriyle geçtiğimiz Mayıs ayında New York’u tasarım dünyasının merkezi haline getirdi. Dünyanın dört bir yanından gelen bireysel tasarımcılar, tasarım firmaları, üreticiler, tasarım öğrencileri ve tasarım severler; çeşitli sergiler, açılışlar, partiler aracılığıyla hem yeni ürünleri ve tasarım trendlerini bire bir takip etme fırsatı yakaladılar hem de çevrelerini genişletme ve iş bağlantıları kurma olanağı buldular. Etkinliklerin en büyüğü, dünyanın tamamını etkisi altına alan ekonomik sıkıntının etkisiyle geçen senelere oranla biraz küçülse de, canlılığından
bir şey kaybetmeyen ICFF oldu. Bu yılki fuarda en çok ilgi çeken bölümler arasında tasarım okullarına ayrılan alanlar yer aldı. New York’un önde gelen tasarım okullarından Pratt’ın “Bir Dolara Tasarım” temalı sergisi, yaratıcılığın geniş olanaklarla ve maddiyata bağlı olmadığının önemli bir göstergesiydi. Pratt öğrencilerinin dar alanda yaratıcılık yeteneklerini sergiledikleri ürünler arasında, Sarah Elbert’in kullanılmayan bir kazağın kol kısmı ve bir meyve suyu şişesini kullanarak ortaya çıkardığı lambası Sleeve (Giysi Kolu) vardı. Pratt öğrencilerinin “yoktan var ettikleri” ürünlerden bir diğeri de kullanılmayan dergilerin özel bir yöntemle tutkallanıp katlanmasıyla üretilen, Li-Long Liao tasarımı Mag Stool (Dergiden Tabure) idi. Kullanılmış dergilerin en fazla çaydanlık altlığı, sinek raketi ya da duvar kağıdı olarak işlevlendirildiği, çoğunlukla da toptan çöpe atıldığı düşünüldüğünde, çok emek sarf etmeksizin bu dergilerden işe yarar bir mobilya yapılması akıllıca bir yaklaşımın sonucu.
Fuarda, üretilebilirlik, satılabilirlik gibi ticari kaygılardan bağımsız öğrenci tasarımlarını yaratıcılık bakımından aratmayan “gerçek dünya” ürünleri de yok değildi. Hacoa firmasının ceviz ağacından bilgisayar klavyesi, bilgisayar çağına ayak uydurmakta güçlük çeken yaşça büyük kullanıcıların teknolojiye ısınmalarına yardımcı olur mu bilinmez ama görünüş açısından oldukça ilgi çekiciydi. “Sergi İçinde Sergi” sloganıyla fuardaki yerini alan Japan by Design (Tasarımla Japonya), minimalist, kavramsal açıdan güçlü ürünleriyle göz doldurdu. Chiaki Murata tasarımı Hono lamba, çalışma prensibi ve kullanım senaryosu ile kullanıcıya şamdan ve mumunkine benzer bir deneyim sunmayı amaçlıyor. İnce uzun silindirik biçimiyle mumları andıran lambayı yakmak için, kibrite benzeyen manyetik bir çubuğu lambanın ucuna yaklaştırmanız gerekiyor. Yanarken havanın hareketinden ötürü titreyen mum ışığına benzer bir dalgalanma yapan ışığı söndürmek için de lambanın
ETKİNLİK - ürün TASARIMı - NEW YORK 21 XXI - TEM/AĞU 2009
ucuna üflemek yeterli oluyor. Japan by Design sergisinin diğer bir parçası, sofra adabını öğrenme yaşındaki küçükler için tasarlanmış olan Table Manners Set (Sofra Adabı Seti), masa üstündeki çatal, kaşık, bıçak ve tabağın her birinin kendine ait yerinin bulunduğu bir yemek yeme birimi olarak düşünülmüş. Malzeme olarak da bambu seçilerek, küçük yaştaki çocuklara çevre bilinci aşılanması amaçlanmış. ICFF’de her yıl büyük bir ilgiyle karşılanan malzeme firmaları bu yıl da fuarda önemli bir yer tuttular. Bu tür firmaların stantlarında her geçen yıl artarak doğa dostu malzemelerin yer aldığını fark etmek, bugünün tasarımcılarının ürünlerinde doğa dostu malzemelere ağırlık vermelerinin önündeki en önemli engellerden biri olan maliyet sorunun ileride çözüleceği yönünde umut verici bir işaret olarak görülebilir. Bu firmalardan bir tanesi de tamamen doğadan elde edilen malzemeleri ve atık malzemeleri işleyerek iç mekân ve
ürün tasarımlarında kullanılabilecek hale getiren ECOvering. Firmanın ürünleri arasında geri dönüştürülmüş camdan yapılmış mutfak tezgahları ya da hurdaya çıkmış uçak gövdelerinden elde edilen yüksek kalitede alüminyum fayanslar bulunuyor. Yeniden kullanıma kazandırılmış atık malzemelerle yapılmış ürünler görmek artık çok da eşine rastlanmayan bir durum değil. Ama atıklardan yapılmasına rağmen estetik olarak göze hitap eden ürünler, takdiri hak ediyor. Kendilerini Seattle’ın çöplük karıştıran tasarımcıları olarak adlandıran Jonathan Junker ve Seth Grizzle’ın tasarımı Scrap Lamp(Hurda Lamba) da bu kategoriye giriyor. Tamamen atık karton kutulardan üretilmiş bu el yapımı serinin üç lambası da oldukça şık görünüyor.
olarak açıklıyor. Firmanın ICFF 2009’da tüketicilerle tanıştırdığı 23 yeni üründen biri olan Real Good Chair (İyi Bir Sandalye), Paul McCobb’un “Origami Sandalye”sinden esinlenerek tasarlanıp 100 Doların altında bir satış fiyatıyla piyasaya sunulmuş.
Mobilya kategorisinde mizahi katalogları, nispeten uygun fiyatlarıyla farklı bir çizgisi bulunan Minneapolis merkezli Blu Dot firması, tasarım felsefesini “tasarımın iyisini mümkün olduğu kadar çok kişiye sunmak”
İtalyan banyo firması Rapsel’in ünlü mimar Matteo Thun’a tasarlattığı Invisible Bath Environment (Görünmez Banyo Ortamı) serisindeki şeffaf lavabo, klozet ve duş takımlarının ahşap içerisinde saklanmasıyla, ürünlerin
d.e. Sellers tasarımlarında, işlevsellikten ödün vermemek kaydıyla elindeki malzemeleri en sade haliyle kullanmayı amaçlamış. Bu anlayışla tasarladığı Emergency Chair (Acil Durum Sandalyesi), gereksinim duyulduğunda, tek bir plaka şeklindeki ahşaptan kesilen parçaların belirli bir şekilde birleştirilmesiyle oluşturuluyor. Sandalyenin yüzeyine lazerle işlenmiş acil durum levhalarını çağrıştıran grafiklerle, kurulum aşamaları mizahi bir dille anlatılmış.
mekânla bütünleştiği bir ortam yaratılması amaçlanmış. ICFF stüdyonun bu yılki konuk tasarımcılarından Joel Escalona, ülkesi Meksika’nın geleneklerine uygun bir masa tasarımı yapmak istemiş. Meksika’ya özgü danslardan ve dans kıyafetlerinden esinlenen tasarımcı, dans eden bir kadının eteklerinin dalgalı hareketini Dancing Table (Dans Eden Masa) adlı tasarımının kenarlarına uyarlamış. New York Tasarım Haftası, bu yıl önceki yıllara oranla daha küçük bir çapta olsa da yalnızca ICFF’in 24.000 ziyaretçisiyle, irili ufaklı yüzlerce etkinliğiyle, Soho, Meat Packing District, West Village ve hatta Brooklyn’in galerilerini ve sokaklarını dolduran ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelen tasarım severler ile yenilikçilik ve heyecan açısından hiçbir şey kaybetmeden gerçekleşti. Bu bir hafta sürecinde tasarıma doyan New York’lu tasarım severler, önümüzdeki yılki New York Tasarım Haftası'nı şimdiden iple çekmeye başladılar.
KONFERANS - TASARIM TARİHİ - İZMİR TEM/AĞU 2009 - XXI 22
ÖTEKİYİ DÜŞÜNMEK VE TASARLAMAK ÜZERİNE Türkiye Tasarım Tarihi Topluluğu (4T), geçtiğimiz Mayıs ayında İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği dördüncü konferansıyla tasarım tarihinin “ötekileri”ni tartıştı. F.Dilek Himam Gülden Canol
Her toplumun kendi tasarım kültürü olduğu düşüncesinden yola çıkan, kültürler arası iletişimi artırma hedefli bir yayın ve düşünce platformu olan Türkiye Tasarım Tarihi Topluluğu (4T), bu yıl 14-15 Mayıs 2009 tarihleri arasında dördüncü konferansını düzenledi.1 4T, Türkiye’de tasarım tarihi üzerine çalışan kişileri bir araya getirmek, ortak projeler geliştirmek, çalışma alanları belirlemek ve bu alanlarda araştırma ve yayın yapmak gibi amaçlar doğrultusunda oluşturuldu. 1998 yılında Japonya’da kurulan Tasarım Tarihi Forumu’nun (Design History Forum) bir uzantısı olan topluluk tasarımcıları, tarihçileri, felsefecileri, müze küratörlerini, öğrencileri, konuyla ilgilenen akademisyenleri ve araştırmacıları bir araya getiren esnek bir platform niteliğinde. Bu yılki konferansın başlığı “Tasarım Tarihinin Ötekileri” idi.2 Konferansta “öteki” kavramı ve bu sorunun güncelliği, “Tasarımda Yerellik ve Geleneksellik”, “Toplumsal Cinsiyet Kurguları”, “Tasarım Tarihinden Gizli Özneler/Gizli Nesneler,” “Türk Sinemasında Özneler ve Ötekiler”, “Mimarlıkta Temsiliyet”, “Yüksek Kültür / Popüler Kültür” başlıkları altında, farklı tasarım disiplinleri ve bakış açıları ekseninde tartışıldı. Tasarım tarihinde kurulan hegemonik ilişkilerin,
hiyerarşilerin ve dışlananların dışlanış biçimlerinin irdelendiği konferansta disiplinin sınırları sorgulamaya açıldı. Son yıllardaki, tasarım tarihinin çevrelediği alanın antropoloji, etnografya ve maddi kültür çalışmaları gibi alanlarla iç içe ele alınması yönündeki gelişmeler tartışıldı ve tasarım tarihi disiplininin çalışma yöntemleri ve metodolojisi üzerine değerlendirmeler yapıldı. Batı dünyasının uzun yıllardır gücünü hissettirdiği tasarım tarihinin, Türkiye gibi tarih boyunca ötekileşmiş ülkelerde de tartışılmasının getirdiği yeni açılımlar ele alındı. Bu yıl 4T toplantıları uluslararası bir ivme de kazanmaya başladı. Brighton Üniversitesi’nden gelen ünlü tasarım tarihçisi Prof. Dr. Jonathan Woodham, 4T konferansının açılış konuşmasını yaptı. Woodham, son 30 yılı kapsayan bir süreç içinde tasarım tarihinin akademik bir disiplin olarak gelişiminde büyük katkıları olan önemli bir isim. Aynı zamanda da 1998 yılından beri Brighton Üniversitesi’nde, Sanat ve Mimarlık Ar-Ge Merkezi'nde yönetici olarak çalışmalarını sürdürmekte. Woodham, dünyadaki tasarım tarihi çalışmalarının merkezindeki aktörlerden biri olarak, konferansın açılış konuşmasında tasarım tarihinin yeni bir disiplin olmasına ve halen egemenliğini sürdüren, baskın Anglosakson kökenine değindi. Tasarım tarihinin ihmal edilmiş “öteki” ülkelerinin tasarım ürünlerine dikkat çekerek, bu alanda yapılan çalışmaların nasıl ötekileştiği üzerine sayısal verilerle bir sunum yaptı.
Konferans kapsamında İzmir Ekonomi Üniversitesi Tasarım Çalışmaları Yüksek Lisans Programı öğrencileri tarafından hazırlanan “İzmir Fuarı'nın Tarihleri" başlıklı bir sergi de yer aldı. Amacı, fuarın resmi tarihinin yanı sıra, mekânsal pratiklere ve temsil sistemlerine dayalı farklı tarih okumalarını sergilemekti. Tasarım tarihinin ötekilerini tartışmak kuşkusuz iki günlük bir konferansın ötesinde bir boyuta sahip. Ötekinin ne dışlandığı, ne de egemen olana benzetildiği; öteki olarak varlığını sürdürmesine izin veren ortamlara, sadece tasarım tarihinde değil hayatın her alanında gereksinimimiz var. Bu kavramın post-kolonyel ve feminist çalışmalardan felsefeye ve sosyal bilimlere kadar hemen her disiplinde gündemde olmasının yanında gündelik pratiklerde de yoğun biçimde yaşandığı bir dönemde, güncelliğini devam ettirmek önemli. 4T konferansı, bu bağlamda canlı ve üretken bir tartışma ortamı yarattı. 1 4T konferansları 2006 yılından beri her yıl İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Tasarım Araştırmaları Uygulama Merkezi (EKOTAM) tarafından düzenlenmektedir. Düzenleme komitesi Prof. Dr. Gülsüm Baydar, Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu, Öğretim görevlisi Dilek Himam ve Araştırma Görevlisi Gülden Canol’dan oluşmaktadır. Bilgi için: gstf-t4@ieu.edu.tr 2 Önceki konferansların başlıkları: Türkiye’de Tasarım Tarihi ve Söylemi (2006); Gündelik Hayatta Tasarım (2007), Kim(lik)lerin Tasarımı (2008)
Olumlayıcı Tasarıma Dönüş Bugünlerde herkes sıradan aktivistlere dönüşmüş gibi gözüküyor. Yeni moda, etik. Web üzerinden dilekçeler veriyor ve protest facebook gruplarında kötü çalışma koşullarını kınıyoruz, dürüst ticaret yapıyoruz, “slow food” yiyoruz ve çöplerimizi geri dönüşüme yolluyoruz. Özellikle tasarım camiasında sürdürülebilirlik meselesi gündemin merkezine yerleşti ve tüketim toplumunda tasarım yapmak için yeni “eleştirel yaklaşımlara” doğru bir akın varmış gibi görünüyor. Ve bu, zamanla olacak bir şey. Daha fazla eleştirel tasarıma ihtiyacımız var. Anthony Dunne, “para-functionality”(işlevsellik ötesi), “post-optimal”, “infra-ordinary” (sıradan ötesi) tasarım gibi ünlü konseptlerini ortaya attığından, eleştirel tasarımda belirgin bir adım olan “Hertizan Tales”i yayınladığından bu yana 10 yıl geçti. O zamandan beri eleştirel tasarım, tüketimin ve çağdaş toplumun ünlü sergilerde sunulan akıllı ürünler ve senaryolar üzerinden sorgulandığı ve analiz edildiği, sanat ve tasarım arasındaki özel bir mesleki pratik alanı haline geldi.
KÜÇÜK MÜDAHALELER
Geleneksel olarak eleştiri, hata ve kusurları bulan ve bunlara dikkat çeken, dünyayı sorgulayan ve inceleyen bir yaklaşımı yayan bir etkinlik olageldi. Düşünürler Frankfurt Okulu'ndan bu yana, eleştirel teori, kapitalist politik-ekonomik sistemin içerisindeki otorite ve adaletsizliği ayrıştırmakla ilgileniyor. “Eleştirel” olmak, kitleleri aptallaştıran saklı mekanizmaları açığa çıkarmakla -ki bu genellikle tüketim toplumuna karşı bir küfür anlamına geliyoreş anlamlı.
TEM/AĞU 2009 - XXI 24
Eleştirel tasarım, Anthony Dunne ve Fiona Raby'nin çerçevesini çizdiği gibi, günlük yaşamdaki ürünlerle ilgili önyargılara meydan okumak ve bu ürünlerin anlatılarını zenginleştirmek için spekülatif tasarım önerileri kullanmayı hedefledi. Niyet, farkındalığı artırmak, tartışmayı başlatmak, ürünlerin ve metaların tasarımı üzerinden üzeri örtülü varsayımları açığa çıkarmak. Bu, artifaktlar var olan değerler, gelenekler ve alışkanlıklara yansıyan tüketici kültürü üzerinde güçlü ve somutlaşmış bir eleştiri haline geliyor.
OTTO VON BUSCH TASARIMCI
Eleştirel tasarım nesneleri, zengin anlatıya ve teorik çağrışımlara sahip olduğundan, genellikle gözlemciler tarafından, sanat bağlamında konumlandırılır (böylelikle tasarımın kendisinin bu özelliklere sahip olamayacağı söylenmiş olur). Birçok tasarım olumsuz ve karamsar olduğu için eleştirilir. Günlük yaşamın hoşnutsuzluğunu yanıtlamaktansa altından bir gelecek vaat eden tasarımlara alıştığımız için belki de bu türden kabuller ortaya çıkıyor. Dunne ve Raby tasarımın bu klasik konumunu “olumlayıcı tasarım”, yani statükoyu sorgulamaktansa güçlendiren tasarım olarak adlandırıyor.
Tasarım, eleştirel bir araç olarak çok güçlüdür. Gündelik nesneye bağlantısı ile, eleştirel meseleleri ailevi (evsel) maddi kültür bağlamında ele alabiliriz. Problemleri çözmek için el yapımı tasarımları hassas bir biçimde dikkate almaya alışkınız fakat soruların tasarımı da en az bunun kadar önemli. İyi işlediklerinde, gündelik yaşamımızı yeni bir ışık altında ortaya çıkarır, bizim doğal karşıladığımızı açığa çıkarır ya da bozar. Arzuladığımız geleceği nasıl şekillendirmemiz gerektiğini daha iyi anlamamıza yardım eder. Dunne ve Raby'nin tasarımları ve projeleri tanınmayı hak ediyor, tasarımı yeniden düşünme konusunda tamamıyla yeni bir dalga yarattılar. Bugün kitapları tasarım eğitimi verilen birçok yerde okuma listelerine girmiş durumda. Fakat eleştirel bakış açıları kolaylıkla teori yüklü ve nihilist bir hal alabilir çünkü bunların çözülme ihtimalinden çok temsiliyet eksikliği bulunuyor. Eleştirel yaklaşım, kolaylıkla diyalektik anti-konum ya da yeni hiçbir şeyin kurulmadığı ya da önerilmediği dekonstrüktif yaklaşım içerisinde sıkışıp kalabilir. Çok sık olarak basit eleştirel tasarım, işlevi sorgulayarak üzerine oturulamayacak bir sandalyeye, zevk paradigmalarını sorgulayarak çirkin bir vazoya ya da sadece kötü tasarımlara dönüşür. Vasıfsız eleştiri, bir şeye ya da her şeye karşı cahilce sövmeye dönüşebilir, aynı şekilde eleştirel tasarım da. Anlatısını kaybederek yalnızca “hayır”la sonuçlanabilir. Tasarım çalışmalarında sıklıkla alıntı yapılan bir teorisyen olan Bruno Latour için bu, eleştirinin tuzağıdır. Makalelerinden birinde, tasarım üzerinden, eleştirinin neden sıfırı tükettiği üzerine düşünür taşınır (Eleştirel Sorgu 30, Critical Inquiry 30, 2004). Latour'a göre, sosyal eleştiri geçtiğimiz 10 yıl içerisinde akademik dünyanın her alanında otomatik yanıta bağlandı. Burada “herkes” “gerçeklerin oluşturulduğunu; gerçeğe doğal, aracısız, önyargısız ulaşmak diye bir şeyin olmadığını; daima dilin mahkumu olduğumuzu, daima belli bir bakış açısından konuşuğumuzu vs” biliyor. Eleştirel teori ve sosyal eleştiri bizi oldukça kolay sürükledi ve eleştirel tekrara yöneltti. Akademik eleştirmenler, hiç bitmeyen bir komedi oyunu gibi, birbirlerinin ayağını kaydırmaya çalışırlar hep. “Etraflarındaki her şey değiştiğinde bile aynı el-kol hareketlerini yapmaya durmaksızın devam eden o mekanik oyuncaklar gibi değil miyiz?” Hayır, Latour için şimdi “eleştirinin kılıcını eleştirinin kendisine çevirmenin” ve eleştiri yöntemlerini yeniden keşfetmenin zamanı. Ampirizm ve bilimi bir araya getiren ve yeniden geliştiren yeni bir eleştiri olmalı. Bu, gerçeklerden uzaklaşmamalı, yalın anlatıma dönüşmemeli, ilgili meselelere yakınlaşmalı ve bunları daha iyi bir şekilde anlatmalı. Çelişkili ve tartışmalı meseleleri görselleştirmemize ve modellememize izin verecek tasarım araçları gerek bize. Meselelerin içindeki gerçekliği azaltmak eksiltmek ve nihilizme varmak yerine, meselelere gerçeklik katacak ve onları çerçeveleyecek senaryolar tasarlayabiliriz.
Böylelikle tasarımı güçlendirebilir ve arzuladığımız geleceğe dair bir anlayış kazanabiliriz. Otomatik eleştirel bir yanıtla gerçekleri abes bir şekilde açığa çıkarmaktansa, daha fazla gerçeklikle ilişkili, çok sayıda öneri sunan, daha fazla fikir üreten bir eleştiriyi ve bunları tartışılabilir senaryolara eklemlemeyi hayal etmeliyiz.
“Olumlayıcı tasarım” mı? O da ne? Post-eleştirel ve inşa edilecek bir şeyi doğruluyor. Eleştirel zanaatle bütünleşmiş olarak farklı görüşleri bir araya getiriyor, destekliyor, cesaretlendiriyor ve aralarında anlaşma kuruyor. Kopyalanmak istiyor. Bu, başkalarının da kullanımına açık bulaşıcı bir fikir. Kendini “progresif” olarak tanımlamaya cesaret ediyor, yıkmaktansa yapmayı tercih ediyor. “Olumlayıcı tasarım”, alçak gönüllü, basit ve iddiasız olsa da öneriler sunar. Küçük detaylara karşı özenlidir ve tamamen yeni bir şey inşa etmeyeceğinizi, fakat eskiyi geliştireceğinizi ya da yeniden tasarlayacağınızı kabul eder. “Olumlayıcı tasarım” bir haklayıcının (hacker), montajcının ve yansıtıcı zanaatkârın “yapılabilir” zihniyetine sahiptir. Tüketici rituellerinin maddeselliğini ve enerjisini etik ve sürdürülebilir tasarımlar oluşturmak için kullanır. “Olumlayıcı tasarım” eleştirel yolda dikkatli yürür ve kendine ait özel zanaatini -gelecek için yeni spekülatif tasarım ve senaryo önerilerini- gözden kaçırmaz. Dunne ve Raby'nin işleri www.dunneandraby.co.uk'de bulunabilir. Latour'un metni www.bruno-latour.fr adresinde bulunabilir.
25 XXI - TEM/AĞU 2009
Tasarım ve iyi zanaat için eleştirel göz iyidir; zayıflıkları, ikililikleri,sorunları bulur. Daha önemlisi, iyi bir zanaatkâr tasarımı geliştirmek üzere neler yapılabileceğine dair öngörüde bulunabilir. Bu da yine önerilerinde deneysel olan ve umudun sesiyle yeni olanakları ileri süren bir eleştiri türü. Peki, eleştirel tasarım bize olumlayıcı tasarımı daha iyi yapmayı öğretebilir mi?
KÜÇÜK MÜDAHALELER
Eleştirel tasarımın konumuyla ilgili zorluklardan biri, aslında sanat dünyasından kaynaklanıyor olabilir çünkü genellikle sıklıkla eleştirel tasarımı sanatla karıştırabiliyoruz. Sanat dünyasında eğer ki bir proje önceden zaten yapılmışsa, artık heyecan verici değildir. Birisinin bir şeyi ilk söyleyen ya da yapan olması gerekir, ve o söylendiğinde konu kapanır. Çok az sanatçı ilhamını nereden aldığını paylaşır, eğer bir Fransız teorisyen değilse. Bu açıdan eleştirel tasarım aynı sanat gibi bataklığa benzer, üzerine inşa etmeye çalıştığınız her şeyi dibine doğru çeker.
altta yukarıdan aşağı: “Technological Dreams Series: No.1, Robots” (Teknolojik Rüyalar Serisi No:1, Robotlar), Dunne&Raby, 2007; Neddy One; Sentinel. Fotoğraflar: Per Tingleff sağda yukarıdan aşağı: “Evidence Dolls” (Kanıt Bebekler), Dunne&Raby, 2005; B My Angel; Dick Head; Black Dancer; Dr Doobie; One Love. İllüstrasyonlar: Åbäke
SERGİ - ÜRÜN TASARIMI - NEW YORK TEM/AĞU 2009 - XXI 26
YAŞAYAN BİR DÜNYA İÇİN TASARLAMAK Geçtiğimiz Mayıs ayında New York'taki Cooper-Hewitt Ulusal Tasarım Müzesi'nde ziyaretçileriyle buluşan Design for a Living World sergisi, malzemelerin geri dönüşüm süreçlerine ve doğayı koruma konusunda tasarımın rolüne, 10 tasarımcının işleri üzerinden odaklanıyor. Merve Ünsal
Design for a Living World (Yaşayan Bir Dünya İçin Tasarım) sergisi, 14 Mayıs’ta New York'taki CooperHewitt Ulusal Tasarım Müzesi'nde açıldı. Grafik tasarımcı Abbott Miller ve Cooper-Hewitt’in güncel tasarım küratörü Ellen Lupton’ın birlikte oluşturdukları sergiyle, The Nature Conservancy (Doğayı Koruma Teşkilatı) tarafından gerçekleştirilmiş projeleri müze mekânında hayata geçirilmesi amaçlanmış. İlk kez Cooper-Hewitt’te sergilenen çalışma, Amerika’nın farklı yerlerinde sergilenecek.
Malzemelerin geri dönüşüm süreçleri ve doğayı koruma konusunda tasarımın rolü üzerine yoğunlaşan Design for a Living World için 10 tasarımcı çalışmış. Sürdürülebilir bir yöntemle bulunan ve toplanan malzemelere dikkat çekmeyi amaçlayan proje, hem tasarımın doğal kaynakları korumak için ne kadar merkezi bir rol oynadığının altını çiziyor, hem de teşkil ettiği örnekle teşvik edici ve yol gösterici bir rol üstleniyor. Projeler arasında alıştığımız ya da varlığından haberdar olduğumuz malzemelerin yeniden yorumlanarak gündelik hayatta kullanılabilir hale getirilmesini sağlayanlar, ilgi çekiciydi. Ezri Tarazi’nin bambu mobilyaları, bu malzemeye yepyeni bir tanım
getiriyordu. Çin’in Yunnan bölgesinde bambu ile “deneyler” yapması istenen Tarazi, bambu çubukları birleştirerek daha büyük yapılar oluşturmak yerine metal bağlantılar kullanarak çubukların her birinden ayrı bir yapı oluşturmuş. Bambunun ince ve uzun yapısını tasarımının merkezine oturtan Tarazi, toteme benzeyen mobilyalar ortaya çıkarmış. Tasarımcı, bambuyu bir yüzey olarak değil kendi başına kullanarak oluşturduğu her biri işlevsel olan bu “yapı”larla bambunun göz ardı ettiğimiz yönlerini öne çıkarmış. 20 yıllık bir ağacın boyuna, üç yılda gelen bambunun kendine has oluklarını da tasarımında kullanan Tarazi’nin ürettiği “totem”ler, bilgisayar masası, dergilik, ses sistemi gibi işlevleri karşılamanın yanı sıra, görsel olarak da çok çekici. Yalın bir görselliğe sahip olan bu nesneler, hem işlenmemiş
önceki sayfada üst sırada: Yves Béhar tasarımı çikolata rendeleme aleti, bir fincanın kenarında durması ve ince bir dalı çağrıştırması için tasarlandı; paslanmaz çelik ve sürdürülebilir bir şekilde kesilmiş Costa Rica kerestesinden yapıldı. Yanında, hint kenevirinden bir kese içerisindeki organik bir çikolata köftesi yer alıyor. Bu çikolata köftesi sıcak süt ya da suyun içerisine rendelenerek, geleneksel bir Costa Rica içeceği yapılıyor. Fotoğraflar: Dan Whipps altta solda: Ezri Tarazi tasarımı bambu bilgisayar masası, ses sistemleri. Fotoğraf: Udi Dagan altta sağda: Ezri Tarazi tasarımı bambu şezlong
TEM/AĞU 2009 - XXI 28
SERGİ - ÜRÜN TASARIMI - NEW YORK
bu sayfada sağda: Paulina Reyes'in Kate Spade markası için tasarladığı çanta. Fotoğraf: Dan Whipps sağda ortada: Christien Meindertsma tasarımı kilimler. Fotoğraf: Roel Van Tour en sağda: Isaac Mizrahi tasarımı somon derisinden giysi. Fotoğraf: Mackenzie Stroh altta ve altta ortada: Abbott Miller tasarımı sandalye, Bolivya'dan gelen FSC sertifikalı bir kontrplaktan yapılıyor. Parçalar levhalar haline getiriliyor ve kolaylıkla monte edilebiliyor. altta en sağda: Stephen Burks, cilt bakımı için kullanılan bitki özlü malzemelerin kolay toplanmasına ve işlenmesine olanak veren, ahşaptan oyma alet ve bunun tamamlayıcısı olan kozmetik malzemeler için saklama birimleri tasarladı. Fotoğraf: Dan Whipps
bambunun yüzeyinden dolayı doğal bir görüntüye sahip, hem de metal kullanımı sayesinde günümüzdeki bir şehir evine ait gözüküyor. Tarazi’nin çalışması, projenin amaçları ve üretilenin gündelik yaşama uygulanabilirliği bakımından Design for a Living World’ün en başarılı çalışmalarından. Isaac Mizrahi’nin somon derisinden yaptığı giysi tasarımı da işlevselliği ve dünyada var olan malzemeleri yaratıcı bir şekilde yorumluyor. Gıda endüstrisinin ürettiği atığın moda başlığı altında hammadde olarak kullanımının, Mizrahi’nin çalışmasındaki bir mizah öğesi olduğunu düşünüyorum. Balık derisinin bir parçası haline geldiği Mizrahi tasarımı, hem tüketici toplumu bir anlamda eleştiriyor, hem
de modayı tüketirken bile çevreye karşı bilinçli olabileceğimizin altını çiziyor. Bu proje için Alaska’da çalışan Mizrahi, bir yan ürün olan somon derisini Paris’teki bir zanaatkâra yollayarak payetlere dönüştürtmüş. Bu payetlerden kısa bir elbise, yerlere kadar uzayan bir ceket ve açık bir ayakkabı yaratan Mizrahi, somon derisinin doğal rengini kullanarak hafif parıltılı, ışığı yansıtan ve doğal bir görünüm yakalamış. Işığın altında parıldayan ve modaya özgü, işlenmiş ve kusursuz bir görüntüye sahip olan payetler, malzemenin doğal haliyle kullandığından dolayı, projenin ana fikrine Tarazi’nin bambu mobilyalarından çok farklı bir biçimde dikkat çekiyor. Proje için çalışan tasarımcılardan Paulina Reyes, modayı ve malzemeyi
Mizrahi’den çok farklı bir şekilde yorumluyor. Bolivya’daki oymacılarla çalışan Reyes, yerel olan ağaç türlerinin doğal renklerini ve desenlerini kullanarak Kate Spade için çantalar tasarladı. Palmiye yapraklarını ve başka yerel bitkileri tasarımlarının bir parçası haline getiren Reyes, hem Bolivya’daki zanaatkârlarla çalışarak onların tekniklerini öğrendi, hem de Bolivya’da geçirdiği süre boyunca etrafındakilerle fikir alışverişinde bulunarak kendi tasarımının ve düşüncelerinin değişmesine izin verdi. Doğal malzemelerin bir anlamda tasarıma hükmettiği çantaların her biri çok farklı ve tasarımcının geçtiği bu süreci yansıtıyor. Yerel estetik anlayışı ile Reyes’in vizyonunun birleşmesi ise bu projenin öngördüğü ve desteklediği bir sonuç.
Cooper-Hewitt’in ikinci katında her tasarımcıya bir oda ayrılmış ya da işleri bir diyalog içerisinde olan iki tasarımcı bir araya getirilmiş. Proje çerçevesinde tasarımcılarla birlikte seyahat eden foto-muhabirler ve kameramanlar, sürecin her adımını belgelemişler. Sergide büyük paneller halinde kullanılan bu fotoğrafların maalesef işe yaramadığını düşünüyorum. Tasarımcılarla yapılan söyleşilerin yer aldığı videolar ise ürünlerin yanında sergilenerek projenin sürecini yansıtıyor olduğundan serginin en önemli öğeleri. Design for a Living World inanılmaz heyecan verici, örnek alınması gereken bir proje. Sergideki bu projelerin büyük parlak fotoğraflar olmadan da izleyicide hayranlık uyandırabileceğini düşünüyorum.
güncel
29 XXI - TEM/AĞU 2009
SERGİ - KENTSEL DÖNÜŞÜM - İSTANBUL / LILLE TEM/AĞU 2009 - XXI 30
Fotoğraflar: Hafriyat Karaköy ve Sulukule Platform Arşivi
YENİLEME, YERSİZLEŞTİRME, SULUKULE Sulukule'de, kültürel varlığı yok sayarak başlatılan yenileme projesine karşı kurulan Sulukule Platformu, üç yıldır yürüttüğü mücadele kapsamında yapılanları belgeleyerek, Mayıs ayında Hafriyat Karaköy'de ardından da Lille 3000 kapsamında Fransa'nın Lille kentinde bir sergi gerçekleştirdi. Aslı Kıyak İngin, Sulukule'deki süreci, platformun projelerini ve sergileri kaleme aldı. Aslı Kıyak İngin
Dünyadaki ilk yerleşik Roman bölgelerinden biri olan Sulukule, Tarihi Yarımada içinde, İstanbul Kara Surları’nın yanında, sur koruma bandında yer alıyor ve çöküntü alanı olarak gösterilmesine rağmen geleneksel mahalle karakterini bugüne kadar sürdürebilmiş bir yerleşim yeri. Bölge bu özelliklerine ek olarak, son üç-dört yıldır 5366 sayılı yenileme kanununun yansımaları ve belediye uygulamaları, yerel halkın ve platformun mücadelesiyle öne çıktı, kamuoyunda görünür oldu. 6-31 Mayıs tarihleri arasında, Hafriyat Karaköy’de Sulukule’deki yenileme ve mücadele süreçlerini anlatan bir sergi gerçekleştirildi. Serginin detaylarına girmeden önce öznesi olan konuya kısaca değinmek gerekiyor. 5366 sayılı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması” Hakkında Kanunun 2005’te ilan edilmesiyle İstanbul’da hızlı bir dönüşüm sürecine girildi. Bu kanunu takiben Bakanlar Kurulu kararıyla tarihi sit alanları içinde yenileme alanları ilan edilmeye başladı. İlgili kanun ve yönetimler tarafından önce “çöküntü alanı” diye tanımlanıp ardından yenileme alanı ilan edilen bölgelerin başında Sulukule, Tarlabaşı ve Süleymaniye gibi tarihi mahalleler geliyor. Kentte özerk alanlar yaratan bu uygulamalar, bölgenin problemlerini yerinde çözmeden gerçekleşiyor ve bölgede yaşayan düşük gelirli halkı sürece dahil etmiyor, yerinden ediyor. Fatih Belediyesi tarafından Aartı Planlama Ofisi’ne hazırlatılan ve 2 Kasım 2008’de İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan Sulukule Yenileme Avan Projesi, bölgenin %90’ının tümüyle yıkılıp yeniden inşa edilmesini önermekte. Bu yaklaşım bölgede yüzyıllardır süregelen sosyal, ekonomik ve mekânsal yapının varlığını da yok saymakta. Sulukule, İstanbul’un birçok semtinde
görülmeyecek, tarihi ve kültürel sürekliliği olan bir nüfusa sahip. Bölgede 54 tescilli yapı dışında, sağlam ya da özgün olduğunu tespit ettiğimiz ve sağlıklaştırma ile korunabilecek önemli bir yapı stoku bulunmakta. Ayrıca bölgeye has avlulu evler de bölgenin sosyal ve kültürel bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Bir avlu etrafında dört-beş hane yer alıyor ve evlere bu avludan giriliyor. Sokaklar ölçek ve boyutları ile tanımlı, gün boyu kullanılan canlı kamusal mekânlar. Burada bütün evler tapulu ve hatta Osmanlı tapularına bile rastlanıyor. Halk düşük gelirli ancak, sosyal dayanışmayla ve kendilerine uygun yaşam standartları geliştirerek ayakta kalmayı başarıyorlar. Bölge 90’lara kadar İstanbul’un özgün bir müzik ve eğlence merkeziydi. 1992’de eğlence evlerinin zorla kapatılmasıyla Sulukule ekonomik gücünü kaybetti. Bölge sosyal ve ekonomik donatılara ihtiyaç duyuyor. Öncelikle bu ihtiyaçlara cevap verilmesi ve sağlıklaştırma çalışmalarının yapılması beklenirken yeni kanun ve uygulamaları bölgenin yıkılıp yeni baştan imar edilmesini gündeme
bu sayfada en solda: Alternatif projeler sergiye paralel etkinlikler olarak düzenlendi. solda: Hafriyat Karaköy'deki serginin posteri. altta solda: Sergiden genel görünüş. altta: Yıkım sürecinin görülebileceği sergide pek çok farklı malzeme kullanıldı. Fotoğraf: David Arribas Cubero.
SERGİ - KENTSEL DÖNÜŞÜM - İSTANBUL / LILLE
karşı sayfada Hıdrellez ve “yas ağacı” canlandırması, yenileme süreci ve yıkıma karşı bir tepki niteliğinde.
31 XXI - TEM/AĞU 2009
getirdi. Bu uygulamalar uzun yıllardır bölgede yaşayan halkın yerinden edilmesine, yersizleştirilmesine yol açtı. Fatih Belediyesi tarafından “dünyanın en sosyal projesi” olarak nitelendirilen bu proje, bölge halkına uygun mekânsal, sosyal ve ekonomik modeller geliştirmiyor. TOKİ, İBB ve Fatih Belediyesi arasında imzalanan protokol kendileri tarafından ihlal edilerek proje onayı beklenmeden, anlaşma ve yıkımlar yapıldı, bu durum bölgede yaşayan ve henüz anlaşmayanlar için de bir deprem etkisi yarattı. Acil kamulaştırma baskısı, düşük kamulaştırma bedelleri, bölgede 2005’ten sonra mülk alımının üçüncü şahıslara açık tutulması mevcut mülk sahipliğinin ciddi oranlarda değişimine yol açtı. Uzun yıllar bölgede oturan ve mahallenin parçası olan kiracılara mahallelerinde oturma hakkı tanınmazken bunların bir kısmına 48 km uzaklıktaki Taşoluk TOKİ evleri önerildi. Taşoluk’ta doğalgaz faturalarını ve ev taksitlerini ödeyemeyen kiracılar haklarını başkalarına devrederek yine yaşadıkları mahalle ve çevresine geri döndüler. Onaylı avan projede, mevcut parsel
yapısı yok ediliyor; avlulu mekân yapısı korunmuyor; mevcut sur koruma bandı daraltılarak, iki kat yerine üç-dört katlı yapılar tasarlanıyor; surların karşısına bölgedeki tipoloji ve ihtiyaçlarla ilişkisi olmayan büyük bir otel ve ticaret merkezi öneriliyor. Bu uygulamalar karşısında yerel halk, sivil toplum kuruluşları, akademisyen ve gönüllüler bir araya gelerek Sulukule Platformu'nu kurduk ve son üç yıldır süreci olumlu anlamda değiştirmek için birçok etkinlik, çalışma ve kampanya gerçekleştirdik. Bunlar arasında 40 Gün 40 Gece etkinlikleri, yerli ve yabancı üniversitelerle ve gönüllü uzmanlarla yapılan alternatif gelişim planı ve sağlıklaştırma önerileri, belediye ile yapılan diyalog toplantıları ve plan revizyon çabaları, tescil ve basit onarım çalışmaları, kiracı hakkı çalışmaları, çocuk atölyesi çalışmaları gibi faaliyetler yer alıyor. Konu yerel ve yabancı kamuoyunda da yoğun bir şekilde yer aldı. Bölge UNESCO, BM Habitat’a bağlı AGFE, ABD bağımsız hükümet kuruluşu Helsinki Komisyonu gibi uluslararası kuruluşların da gündemine ve raporlarına girdi.
Hafriyat Karaköy’de 6 Mayıs Hıdrellez günü açılan “Sulukule’yi Aldılar/ Darbukamı Kırdılar!: Yenileme, Yersizleştirme, Sulukule” adlı sergi tüm bu dönüşüm ve mücadele süreçlerini bir bütün içinde ve sürecin içinden bir gözle aktarmayı amaçladı. Sulukule Platformu'nun açtığı bu serginin ve aktarılanların diğer benzer bölgelere ve mücadelelere örnek olması amaçlandı. Sergi aracılığıyla Sulukule’ye bu anlamda dikkat çekmek, bu konular üzerine düşündürmek ve yapılan toplantılarla da yeni açılımlar sağlamak amaçlandı. Sergi aynı zamanda mücadele sürecine katkı sağlayacak bir eylem olarak görüldü. Sergide Sulukule ile ilgili fotoğraflar, filmler, tezler, makaleler, yazılan dilekçeler, “40 Gün 40 Gece” etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar, dokuma ve çocuk atölyesi çalışmaları, afişler, alternatif projeler, onaylı avan proje, gazete haberleri, Sulukule’ye ait molozlar, müzik enstrümanları, yıkım ve darbuka sesleri gibi pek çok farklı malzeme kullanıldı. Bütün sürecin bir arada görülüp değerlendirilebileceği çok boyutlu bir ortam yaratıldı. Giriş
katında süreci farklı yönleriyle anlatan bir duvar çalışması yapıldı; hıdrellezin simgesi dilek ağacının yerine “yas ağacı” yapılarak yenileme süreçlerine ve yıkımlara karşı tepkiler yansıtıldı. Alt katta, Sulukule’deki canlı ve özgün yaşam şekli ile yıkımlar tezat oluşturacak şekilde yer aldı. Sulukule’ye ait eşyalarla, çocukların yaptığı işler, belgesel filmler ve molozlar bir arada sergilendi. Üst katta ise Nalan Yırtmaç’ın İstanbul Modern’de Sulukuleli çocuklarla yaptığı gölge çalışması, Gül Bolulu’nun dokuma Roman portreleri yer aldı. Buna ek olarak sürece dair bir bilgilenme alanı oluşturmak için belediye avan projesi, alternatif projeler, basındaki Sulukule haberleri ve yapılmış birçok tez, bildiri, rapor, dilekçe, yazışma bu katta incelemeye açıldı. Sulukule Platformu, bu sergiye paralel olarak ikinci bir sergiyi “Sulukule: Çalınan Mahalle” ismi ile Fransa’nın Lille kentinde açtı. 12 Temmuz’a kadar açık kalacak olan, Lille 3000 programı çerçevesinde gerçekleşen sergi, filmler, fotoğraflar, sanatçıların çalışmaları ile yıkım sürecini, sivil toplum kuruluşlarının ve mahallelinin projeye direncini aktarıyor.
PEYZAJ MİMARLIĞI - MÜZE - MONTERREY TEM/AĞU 2009 - XXI 32
MADENDEN YÜKSELEN Meksika'nın Monterrey kentindeki eski maden ocağından çelik müzesine dönüştürülen Museo Del Acero Horno3 peyzaj tasarımıyla, Nisan ayında açıklanan Amerikan Peyzaj Mimarları Birliği (ASLA) 2009 Ödülleri'nde onur ödülüne layık görüldü. Endüstriyel alanın tarihini vurgulayacak şekilde tasarlanan yeni peyzaj, ağır sanayiden yıpranmış toprağı da ıslah ediyor. Surfacedesign
museo del acero horno 3
surfacedesıgn + hararı arquıtectos
Surfacedesign ile Harari Arquitectos, Monterrey kentindeki eski maden eritme ocağını ve terk edilmiş endüstriyel alanı, bölgenin zengin çelik üretim tarihine adanmış modern bir tarih müzesine dönüştürmek için işbirliği yaptı. Yenilikçi peyzaj tasarımı örgüsü, modern mimari (Grimshaw Architects) ile birlikte, bölgeye özgü malzemeler kullanılarak 21. yüzyıla bir hatıra bırakmayı amaçlıyor. Yeni mimarinin orijinal konseptine sadık kalarak, çevreye duyarlı teknolojilerle (yeşil çatılar ve yağmur suyu toplama sistemi gibi) peyzaja yeni bir yaklaşım sunuyor.
1986'da Monterrey kent yönetimi, eski çelik üretim tesisinin 1,5 hektarlık geniş endüstriyel alanınını ıslah etti. 11 yıl sonra alandaki eski maden eritme ocağı, bölge için yeni bir odak noktası haline gelen Museo Del Acero Horno3'ya (Çelik Müzesi) dönüştürüldü. Yılda iki milyonun üzerinde kişi tarafından ziyaret edilen Parque Fundidora'nın merkezindeki Museo Del Acero Horno3, hem alanın tarihini bilen nesillere hem de bölge mirasının bilincinde olmayan genç ziyaretçilere çelik üretiminin hikâyesini aktarıyor. Museo Del Acero Horno3'nun peyzaj tasarımı, alanın eski endüstriyel ihtişamının ruhunu ifade ediyor; yeni yapıların modern tasarımıyla bütünleşirken maden ocağının 70 m yüksekliğindeki strüktürünün fiziksel karakterini de vurguluyor. Çeliğin tarihi, alanın her yerinde tasarım dilini oluşturan önemli bir unsur; bu yüzden dış mekân sergi alanlarını, kamusal alanları ve
PEYZAJ MİMARLIĞI - MÜZE - MONTERREY 33 XXI - TEM/AĞU 2009
kaskatlı havuzları tanımlamak için çelik kullanıldı. Kazı sırasında ortaya çıkan büyük, biçimsiz çelik nesneler adım taşları ya da başka öğeler şeklinde projeye dahil edildi. Tasarım yaklaşımı, yeşil teknolojiler kullanarak endüstriyel alanın ıslahını (ve alandaki malzemelerin tekrar kullanımını) ekolojik restorasyonla bütünleştiriyor. Yüzey drenajı, alanda var olan bir dizi oluk şeklinde düzenlendi. Bunlar sergi alanlarını çevreliyor ve bir zamanlar çelik sanayisinde üretim bandı işlevi gören eski endüstriyel kanalları yeniden yorumluyor. Akuatik bitkiler ve sulak alandaki makrofitler yağmur suyunu, kurak mevsimlerde sulama için depolandığı yeraltı deposuna girmeden önce biyoremediasyon (tehlikeli maddeleri, zararsız -su ve karbondioksit- veya daha az zararlı maddelere parçalamak için mikroorganizmaların kullanıldığı uzun süreçli arıtım yöntemi) tekniğiyle iyileştiriyor.
İki su öğesi proje dilini tamamlıyor ve aynı zamanda müzeye bitişik kamusal alanı tanımlıyor. Eskiden ana holün dışını kaplayan çelik levhalar, ana meydanda su basamaklarından oluşan kaskatlı havuzda kullanıldı. 200 m uzunluğundaki havuz her gün binlerce ton hammaddenin boşaltılıyor olduğu demir yolu hattına gönderme yapıyor ve arka taraftaki yağmur bahçeleriyle görsel bir bağlantı sağlıyor. Kaskatlı havuz, müze girişinde görsel olarak madenle ilişki kuran bir grup kayayla dolu sisli havuzda sonlanıyor. Bu göz aldanması bir zamanlar maden çıkarmak için kullanılan yakıcı ısıl işlemini çağrıştırıyor ama buhar yerine meydana doğru esen sisle serinlik oluşturuyor ki bu da Monterrey'in sıcak ve kurak ikliminde ziyaretçiler için hoş bir sürpriz oluyor. Müzenin yeşil çatıları (Latin Amerika'da bulunan bu türdeki en büyük örnekler) yeni binaların görsel
etkisini azaltıyor. En üst çatı terasında, kuraklığa dayanıklı sedumlar yeni mimarinin strüktür örüntüsüne göre düzenlendi ve dalgalı bir görünüm kazandıran çelik bir diske yerleştirildi. Bu dairesel döşeme, ziyaretçilerin, uzak Sirerra Madres'i de içeren bölge peyzajının genişliğini algılamasını sağlıyor. Doğal peyzajın bir soyutlaması olarak düşünülen uzun sazlıklardan oluşan çayır, peyzajın endüstri öncesi durumuna referans veriyor; diğer yandan da yıpranmış toprak için biyoremediasyon sağlıyor ve yeni binanın ısı kazancını artırıyor. Sürdürülebilirlik ilkeleri, Museo Del Acero Horno3'nun peyzaj tasarımının merkezinde. Mevcut endüstriyel yapıyı özenle dönüştürerek; onu mimari ve peyzajla uyumlu işleyen yeni yeşil teknolojilerle donatarak, sanatsal fırsatlar yaratırken alanın tarihi kullanımını yorumlayan bir dış mekân sergi alanı yaratıldı.
giriş sayfasında Çelik Müzesi ve etrafını çevreleyen parkın bütünleşmesi projenin ana kararlarından biri, fotoğraf: Paul Riveria / Archphoto önceki sayfada solda: Binanın Latin Amerika'daki en büyük örnek olan yeşil çatısına yukarıdan bakış, fotoğraf: Paul Riveria / Archphoto sağda: Peyzaj ve mimarinin bütünleştiği endemik bitkilerle kaplanmış yeşil çatı, ziyaretçileri müze girişinde karşılıyor, fotoğraf: Paul Riveria / Archphoto
altta solda: Müze girişinde alanın endüstriyel tarihini simgeleyen öğeler kullanılmış, fotoğraf: James A. Lord altta sağda: Yeşil çatıdaki bitkilerin ısı kazancını arttırması düşünülmüş, fotoğraf: Abigail Guzman Tamex/ Grafix bu sayfada en altta: Geri dönüştürülmüş endüstriyel öğeler, peyzajı çerçeveleyerek alana giren ziyaretçiye bir bakış sunuyor. sağ sırada: Alandan görüntüler, fotoğraf: James A. Lord
işveren: Mr. Luis López, Museo Del Acero Horno3 peyzaj mimarlığı: Surfacedesign + Harari Arquitectos baş tasarımcı: James A. Lord / Claudia Harari proje ekibi: James A. Lord, Geoff Di Girolamo, Roderick Wyllie (Surfacedesign) / Claudia Harari, Silverio Sierra Diego, Rodríguez Renovales (Harari Arquitectos) mimari tasarım: Grimshaw Architects ortaklar: Oficina de Arquitectura, S.A. de C.V havuz, yerleştirme ve sistemler: Cepronsa yeşil çatı, sulama ve bitkilendirme: Green Roof Systems de México
TEM/AĞU 2009 - XXI 34
PEYZAJ MİMARLIĞI - MÜZE - MONTERREY
james a. lord Güney Kaliforniya Üniversite'sinde mimarlık ve Harvard Üniversitesi'nde peyzaj mimarlığı eğitimi alan James A. Lord Peter Walker, Hargreaves Associates ve Martha Schwartz gibi isimlerle çalıştı ve Sidney Olimpiyat Oyunları master planı, 1998 Lizbon Expo çevre parkı gibi projeleri de kapsayan birçok kentsel tasarım projesine imza attı. 2001'de Roderick Wyllie ile birlikte Surface Design'ı kuran Lord halen kendi ofisinde çalışmalarına devam ediyor.
vaziyet planı
YAPI - MAHKEME BİNASI - ANKARA TEM/AĞU 2009 - XXI 36
fotoğraflar: Gökhan Aksoy
ANITSAL ADALET Ekim 2004'te sonuçlanan Anayasa Mahkemesi Binası Yarışması'nı kazanan ekip Mono Mimarlık ile geçtiğimiz günlerde açılan binanın tasarımı ve çevresiyle ilişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Hülya Ertaş
anayasa mahkemesİ bİnası
mono mimarlık
Yarışma esnasında Anayasa Mahkemesi binası için nasıl bir imge öngörmüştünüz? Projenizin birinci seçilmesindeki en önemli etken sizce neydi? Anayasa Mahkemesi Binası Ulusal Mimari Proje Yarışması'na hazırlanırken öngördüğümüz, Tükiyenin en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi'nin önemi dolayısıyla bina konseptinin öncelikle anıtsal, olması gerekliliğiydi. Kurumun yurtdışında da ülkeyi ve adalet sistemini temsil ettiği göz önünde bulundurularak çağdaş Türkiye imajını pekiştirecek modern bir yapı olması, ana prensip kararlarından biriydi. Ayrıca adalet duygusunu pekiştiren bir unsur olarak bina, olabildiğince şeffaf bir dış kabukla tasarlandı. Zaten yarışma sonuçlandıktan sonra yayımlanan ulusal gazetelerden birinde, binadan “Anayasa’ya Şeffaf Bina” başlığı altında bahsedilmişti. Ön cephede bulunan kütlesel boşluk ve bu boşluğa
bakan panoramik asansörler de binanın şeffaflık etkisine katkıda bulunuyor. Yarışma sonrasında projede ne gibi değişiklikler yapıldı? İlk proje ile son ürün arasında ne gibi farklılıklar var? Yarışma sonuçlandıktan hemen sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile sözleşme imzalayarak uygulama projelerini çizmeye başladık; sekiz ay gibi bir süre içinde tüm uygulama projeleri tamamlandı ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından onaylandı. Binada bu aşamada yarışma projesine kıyasla hemen hemen hiçbir kütlesel değişiklik olmadı. Bakanlık tarafından inşaat ihalesi de tamamlanan binanın inşaatının başlayacağı dönemde Anayasa Mahkemesi’nin yeni ve daha büyük bir arsa elde etmesi ve yeni mahkeme binasının bu arsa üzerine inşa edilmesini talep etmesi üzerine revizyon projelerinin çizilmesine başlandı. Bu revizyonda, temel olarak binada mümkün olduğu oranda
karşı sayfada İç avludan ön cepheye bakan bloka doğru bakış
arka sayfada solda üstte: Blokları birbirine bağlayan köprü sağda üstte: İç avludan arka cepheye doğru bakış solda altta: Dolaşım alanından atriuma bakış sağda altta: Yüce Divan Salonu
YAPI - MAHKEME BİNASI - ANKARA
bu sayfada solda: Arka cepheden yapı kütlelerine doğru bakış solda altta ve en altta: Ön cepheye doğru bakış altta: Gün ışığının bina içinde olabildiğince kullanımına olanak tanıyan atriumdaki şeffaf asansör ve çatı ışıklıkları
37 XXI - TEM/AĞU 2009
YAPI - MAHKEME BİNASI - ANKARA TEM/AĞU 2009 - XXI 38
değişiklik yapılmadan onun yeni arsaya uyumunu sağlamayı hedefledik. Önceki arsada var olan kot farkından ötürü kullanıma açık olan bodrum katların yeni arsada aynı şekilde kullanımı mümkün olmadı. Bu nedenle bodrum katta planlanan sosyal birimler ayrıca tasarlanan sosyal blokta toplandı ve bu blok binaya köprü ve saçak aracılığıyla bağlandı. Böylece ana kütlede hemen hemen hiçbir değişiklik olmadan revizyon tamamlandı. Anayasa Mahkemesi içinde bulunduğu arsanın topoğrafyasıyla ve kentsel dokuyla nasıl ilişkileniyor? Yarışmanın düzenlendiği arsa verileri binanın şekillenmesinde etken oldu: Arsanın ön cephesi daha kamusal bir alana bakarken arka cephe daha çok konutların yoğun olduğu yöne bakıyor ve kot farkından dolayı yaklaşık 20 m aşağıda bulunuyordu. Bu nedenle binanın ön cephesi anıtsal, tek ve büyük bir bloktan oluşurken arka cephesi parçalı bloklardan meydana geliyor. Bu parçalı bloklar arka cephede bir yandan binayı insan ölçeğine yaklaştırırken, diğer
yandan da binanın arsaya uygun biçimde kademelenerek oturmasını sağlıyordu. Yapının işlevleri biçimlenişinde ne kadar belirleyici oldu? Bu bağlamda yekpare bir binadansa bloklardan oluşan bir yapılanmayı tercih nedenlerinizi açabilir misiniz? Anayasa Mahkemesi, personeli içindeki hiyerarşik ilişkileriyle ön plana çıkan bir kurum. Bu sebeple üyeler ile raportörleri, raportörler ile personeli, kısacası tüm birimleri birbirinden ayırmak gerekliliği binanın işlev şemasını oluşturan ana unsurdu. Bu ayrımlar genel olarak şu şekilde yapıldı: A blokta Yüce Divan salonu ve ilgili birimleri; B ve C blokun birinci katında Başkanlık Makamı ve ilgili birimleri; B ve C blok ikinci ve üçüncü katlarda Raportör Odaları; B ve C blok dördüncü ve beşinci katlarda Üye Üniteleri; D blokta idari birimler ve E blokta sosyal birimler bulunuyor. Bina içindeki büyük galeri boşlukları ve köprüler bu birimleri birbirinden ayırırken aynı zamanda görsel bütünlüğü de sağlıyor. Binada bulunan iç avlu, atriumlar, panoramik
asansörler ve büyük çatı ışıklıkları temel olarak binanın doğal ışıktan mümkün olduğunca fazla faydalanabilmesi ve bina içindeki mekansal bütünlüğü sağlaması amacıyla tasarlandı. Bloklar strüktürel olarak bağımsız birimler şeklinde mi kurgulandı? Yapım sisteminden söz edebilir misiniz? Binanın strüktürel sistemi kirişli plak döşeme şeklinde tasarlanan beş ayrı bloktan oluşuyor. Kütlesel hareketlerin zorunlu kıldığı yerlerde sistemde farklı çözümlere yer verildi. Örneğin ön cephede görülen boşluğun tasarımında 16 metreyi aşan bu açıklığın geçilmesi için neopren plaklar ile binaya bağlanan nervür kirişler kullanıldı. Benzer şekilde binadaki tüm köprüler de betonarme nervür kirişlerden oluşturuldu. Binanın kütlesel hareketlerini vurgulamak amacıyla bina genelinde 2,5 metreyi aşan konsollar bulunuyor, bu konsolların kirişli plak sisteme bağlantısını sağlayan özel detaylar çözüldü. Binanın tamamı güncel sistemler ile donatılarak, otomatik iklimlendirme, aydınlatma gibi sistemlerle konforlu bir çalışma ortamı sağlandı.
YAPI - MAHKEME BİNASI - ANKARA
d ve e blok arka cephe görünüşü
proje adı: Anayasa Mahkemesi Hizmet Binası proje tanımı: Mimari ve tüm mühendislik uygulama projeleri tasarımcı: Mono Mimarlık Mühendislik Taahhüt Tic. Ltd. Şti proje asistanları: Canan Çokal, Canan Çiçekli, Cem Başak, Dilek Pekriz, Kemal Çiçek, Sezen Tırman, Seda Tüzün, Yasemin Melez, proje başlangıç tarihi : Ekim 2004 proje bitiş tarihi: Ağustos 2007 (revizyon projesi dahil ) statik mühendisliği projesi: Alhan Gedik Mühendislik, Portal Proje Müh. Mim. Müş. İnş. Ltd. Şti mekanik mühendisliği projesi: Ünlü Mühendislik Makine Sanayi Ltd. Şti elektrik mühendisliği projesi: Ovacık Mühendislik Müşavirlik ve Tic Ltd. Şti toplam inşaat alanı: 32.000 m2 kat sayısı: 8 cephe malzemeleri: Mekanik montajlı granit cephe kaplaması, silikon sistem alüminyum giydirme cephe strüktür sistemi: Betonarme karkas kirişli plak döşeme
a, b ve c blok ön cephe görünüşü
39 XXI - TEM/AĞU 2009
e blok zemin kat planı
a, b ve c blok kesiti
a, b ve c blok 1. kat planı
vaziyet planı
ali aybars acarsoy 1977 doğumlu Acarsoy, Kadıköy Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. ODTÜ Mimarlık Fakültesi'nden 1999 yılında, aynı üniversitenin yüksek lisans programından 2001 yılında mezun oldu, halen doktora yapıyor. 1999 yılında kurduğu Mono Mimarlık'ta çalışmalarını sürdürüyor.
d blok zemin kat planı
salih gökhan büyükkılıç 1977 doğumlu Büyükkılıç Ankara Atatürk Lisesi'nden mezun oldu. ODTÜ Mimarlık Fakültesi'nden 1999 yılında, aynı üniversitenin yüksek lisans programından 2002 yılında mezun oldu, halen doktora yapıyor. 1999 yılında kurduğu Mono Mimarlık'ta çalışmalarını sürdürüyor.
gökhan aksoy 1978 doğumlu Aksoy, ODTÜ Mimarlık Fakültesi'nden 1999 yılında, aynı üniversitenin yüksek lisans programından 2002 yılında mezun oldu, halen doktora yapıyor. 2000-2002 yılları arasında A. N. Yatman Mimarlık'ta çalıştıktan sonra 2004 yılında ortak olarak Mono Mimarlık'a katıldı.
YAPI - SAĞLIK MERKEZİ - NOVA SCOTIA TEM/AĞU 2009 - XXI 40
fotoğraflar: Paul Toman
GELENEKTEN GELEN Kanada'nın Atlantik Okyanusu kıyılarında yaşayan bir Kızılderili kabilesi olan Mi'kmaq halkı için inşa edilen Pictou Sağlık Merkezi, kabilenin mimari geleneğinin günümüze bir yansıması. Projenin mimarı Richard Kroeker'in yerli halkın yapım tekniklerini ve malzeme bilgisini gözlemleyerek geliştirdiği mimari tasarım, hem biçimsel hem yöntemsel olarak geleneğin bir devamı niteliğinde. Avan projeden uygulamaya dek yerli halkın da söz sahibi olduğu projeyle ilgili Kroeker'le bir söyleşi gerçekleştirdik. Enise B. Karaçizmeli
pıskwepaq desıgn
pıctou sağlık merkezi
ebk: Siz uzun yıllar yerli halkların malzeme geleneği ve bu araştırmalarla yeni bina tipleri geliştirme yöntemleri üzerine çalıştınız. Pictou Sağlık Merkezi'nin Mi'kmaqların mimari geleneğinden nasıl evrildiğinden bahseder misiniz? Rıchard Kroeker: Mi'kmaqların malzeme geleneğine olan ilgim, huş ağacı kabuklarından ve çok ince ahşap şeritlerden yaptıkları geleneksel kanolar üzerine bir araştırmayla başladı. Yapısal stratejilerinin teknik karmaşıklığı, daha da önemlisi kanonun şekillendiği süreç, beni hayrete düşürdü. Kanonun her parçası, bir sonraki parçayı şekillendirmek için kalıp olarak
kullanılıyordu ve bu yüzden çizime gerek kalmıyordu, yararlılığa dayanan ortak bir strateji ve net bir karar verme süreci gerekliydi sadece. Ben de bunun bina tasarlamak için önemli bir yöntem olduğunu düşünmeye başladım. Bu yöntem çok açık ve basit araçlarla harika biçimsel ve mekânsal karmaşıklıkların yaratılmasına olanak tanıdı. Mi'kmaq geleneğinin doğal malzemelere, özellikle de ahşaba ilişkin hassasiyeti de ilgimi çekti. Malzemeleri miras kalan ve bırakılan nesneler olarak görüyor ve doğada kalıcı olacak şekillerde kullanıyorlar. Mi'kmaq dilinde isimler yok, yalnızca fiiller var. Bu yüzden de her şey nasıl davrandığı ya da davranabileceği üzerinden tanımlanıyor. Ahşap, bir ucundan diğerine sürekliliği olan bir lif demeti olarak görülüyor, bu yüzden de kütükler halinde istifleniyor ve liflerinin ortasından kesmekten kaçınılıyor. Ahşap yeşilken bükülebiliyor, yıllandıkça kuvvetlenip sertleşiyor. Ahşabın tüm bu özellikleri çözülmesi gereken problemlerden ziyade potansiyeller olarak
bu sayfada solda: Sağlık merkeziyle aynı sistemle inşa edilen atölyede üretilen çaplı keresteler binanın kaplamalarında kullanıldı, fotoğraf: Richard Kroeker. solda altta: Kuzey cephedeki pencereler kliniklere sabit sabit gün ışı sağlıyor. altta: Çatı makasları geleneksel Mi'kmaq yapılarının ahşap kullanımının bir uyarlaması. en altta: Bekleme salonunda yerel el sanatları sergileniyor.
YAPI - SAĞLIK MERKEZİ - NOVA SCOTIA
karşı sayfada Sağlık merkezinin girişi güneye bakan bahçeyi kucaklıyor.
41 XXI - TEM/AĞU 2009
sağda: Yapı iskeletinde bölgedeki ormandan ağaçlar kullanıldı, fotoğraf: Richard Kroeker. sağda altta: Pencere detayı, fotoğraf: Richard Kroeker.
TEM/AĞU 2009 - XXI 42
YAPI - SAĞLIK MERKEZİ - NOVA SCOTIA
altta: Çatı detayı, fotoğraf: Richard Kroeker. en altta: Binanın ısıl koşullarını sağlamak için, geleneksel Mi'kmaq evlerinde olduğu gibi yalıtımlı ısı kütlesi kullanılıyor.
görüldüğünde, bunlardan faydalanılabilir. Yapı elemanlarının bükülmesi strüktürel dayanıma katkıda bulunuyor ve onu farklılaştırıyor. Mi'kmaq geleneğinden çıkardığım en bariz ders, tasarım için gerekli olan bilginin malzemede ve içinde bulunulan durumda saklı olduğu; tasarım sürecinin inşaat stratejisi için gerekli bilgiyi edinmek üzere malzeme koşullarının araştırılması ya da malzeme okuması yapılmasından meydana geldiği. Bence, Mi'kmaq geleneklerinin kökenlerinde tüm şeylerin kutsallığı ve bunu izleyen saygı yatıyor. Bunun gösterişli ya da abartılı zannedilmesini istemem; bu, çok sessiz, hatta sıradan bir şekilde gerçekleşiyor. Özellikle de bir tasarımcı için, en az proje alanı kadar malzemenin de anlatacakları var. Bu yüzden de dinleme becerimizi geliştirmeliyiz. ebk: Konseptten uygulamaya kadar tüm proje sürecinde halkın kararları etkin bir rol oynadı. Bunun tasarıma demokratik bir perspektif kazandırdığını söyleyebiliriz. Projenin farklı
aşamalarında yerli halkla çalışırken edindiğiniz izlenimler neler? rk: Halkın projeye katılımı binanın başarısı için çok önemliydi. Herhangi bir binanın inşa edilmesi için, referans noktaları ve projeye dahil kararlar ve bunların takibi için de bir altyapı olmak zorunda. Bu referans noktaları halk tarafından yeterince güçlü bir şekilde ortaya konmayınca, bina tasarımlarında referans noktası olarak genellikle klişelere ya da geçmişteki örneklere başvurulur. Sürdürülebilirlik, kültürel süreklilik konularına yerel çözümler aradığımız bu proje örneğinde, yerel halkla ilgili temel bilgiye sahip olmamız önemliydi. Aynı zamanda mimarın yalnızca yerel beklentileri tespit eden biri olmadığı, yerel halkın bu beklentileri üzerine inşa edilmiş vizyonunu da göz önünde bulundurduğu halk tarafından anlaşılmıştı. Geçmişe dönüp bakıldığında, kararların fikir birliği doğrultusunda verildiği var sayılabilir, ancak durum hiç de böyle değil. Yerel halk, binanın kültürel programıyla ilgili ortak bir görüşü paylaşmıyordu.
Genç ve yaşlıların çoğu binanın yerel kültürleriyle bağı ve bu kültürün geleceğe aktarılması için taşıdığı potansiyeli konusunda çok heyecanlıydı. Ancak bazen sesini yükselten bir grup vardı ki kendi kültürlerinin durumu konusunda çelişik hislere sahiptiler ve etraflarını çevreleyen baskın topluluklar tarafından asimile edilişlerini temsil eden bir bina yapılmasını istiyorlardı. Bu, hassas bir konu. Binanın somutlaştırdığı kültürel meselelerin ötesinde çok iyi işlemesi gerektiği ve yalnızca verdiği önemli kültürel referanslara indirgenmemesi gerektiğini söyleyenler oldu. Bu da binanın, aynı boyutlardaki konvansiyonel bir binadan %43 daha az enerji harcamasını da sağlayan işleyişinin iyi olması için çok çalışmamızı gerektirdi. ebk: Strüktürel sistem nasıl oluştu? rk: Alaçam ahşap çatı makaslarının strüktürel sistemi, Mi'kmaq kültüründeki kulübe ve diğer yapılardaki geleneksel ahşap kullanımının araştırılmasıyla geliştirildi. Strüktürel iskelet, bölge
mimari tasarım: Piskwepaq Design Inc. Richard Kroeker, Brian Lilley işveren: Pictou Landing Mi’kmaq First Nation, Kanada Sağlık Bakanlığı yüklenici: Higgins Construction proje yöneticisi: Kevin Loewen sorumlu mimar: Peter Henry Architects strüktürel mühendislik: Roy McBride, David Bulger makine mühendisliği: Tom Watson
alk kat planı
ebk: Bina strüktürünün iki parçası var; bu parçalar klinikler, muayenehaneler ve toplantı odalarından oluşuyor. Danışma ve giriş bu iki parça arasında konumlanıyor. Bina içindeki dolaşımı düzenlerken ne gibi ölçütleri göz önünde bulundurdunuz? rk: Bina, burada yaşayanlar için önemli bir sivil bina olarak işlev görüyor. Bina öyle organize edildi ki ana toplanma mekânı kliniğin çalıştığı saatler
üst kat planı
dışında çeşitli toplantı ve etkinlikler için kullanılabilsin. Bekleme salonunda da yerel el sanatlarının sergilenebileceği teşhir kutuları bulunuyor. ebk: Diğer önemli bir konu da binanın enerji kullanımı. Doğal ışık ve havalandırma ve yeraltı su kaynaklarından yararlanılarak yapılan ısıtma ve soğutma sayesinde bina, özdeş bir yapıya oranla %43 daha az enerji tüketiyor. rk: Bu iklimdeki enerji tüketiminin çoğu, kışın karşılaşılan ısınma gereksiniminden kaynaklanıyor. Bu nedenle, içeri giren temiz havayı dışarı atılan havayla ısıtmak için ısı geri kazanım vantilatörleri kullandık. Yapı bölümünün baca etkisi, bu sistemin daha verimli çalışmasını sağlıyor. Buna ek olarak diğer ısıtmasoğutma sistemleri, jeotermal su kaynaklarından besleniyor. Ayrıca binanın ısıl koşullarını sabitlemek için yeraltındaki kısmının yalıtımlı ısı kütlesi kullanılıyor. Geleneksel Mi'kmaq evlerinin bodrumlarında da bu yöntem kullanıyordu: Strüktür,
yalıtım ve kaplamadan oluşan hafif katmanlarla çevrili büyük bir ısı deposu yaratmak için zemine ısıtılmış taşlar yerleştiriyorlardı. ebk: Binanın çevresindeki peyzajla nasıl bir ilişki içinde olduğunu anlatabilir misiniz? rk: Bina, biçimi güneye bakan, rüzgârdan korunaklı bir bahçeyi kucaklıyor. İçinde bir de şifa bahçesi barındıran bu mekân, topluluğun merkezini tanımlıyor. Kuzeyden ve batıdan esen soğuk rüzgarlar nedeniyle kuzey tarafında eğrisel bir dönüş yapan bina, bu merkezi mekânın etrafını sarmalıyor. Kültürel asimilasyon yüzünden geleneksel şifa yöntemlerine dair bilginin çoğu kaybolmuş olsa da şifa bahçesi bu bilgiyi yeniden canlandırmak için oluşturuldu. Kuzey cephedeki pencereler, kliniklere sabit bir gün ışığı sağlıyor ve okyanus manzarasını içeri alıyor. Bina, arsanın doğal eğimine uyum sağlıyor, böylelikle her kata zemin kotundan ulaşılabiliyor ve toprağın ısı depolama potansiyelinden yararlanılıyor.
43 XXI - TEM/AĞU 2009
en kesit
boy kesit
halkıyla birlikte ormandaki yerel ağaçlar kullanılarak oluşturuldu. Bu yenilikçi strüktürel sistem, prototipler üzerinde çalışılarak geliştirildi. İnşaatta çalışanlar ilk olarak aynı sistemi kullanarak bir kereste atölyesi inşa ettiler ve bu konuda deneyim kazandılar. Bu atölyede ürettikleri çaplı kereste daha sonra sağlık merkezinin iç ve dış kaplamalarında kullanıldı. Strüktürel analiz, kirişlerde uygulanan birebir ağırlık testleriyle onaylandı. Bağlantılar, trafik işaretlerini sokak lambası direklerine bağlamakta da kullanılan paslanmaz çelik çemberleme ile yapıldı.
YAPI - SAĞLIK MERKEZİ - NOVA SCOTIA
rıchard kroeker Richard Kroker Kanada Manitoba Üniversitesi'nde çevre çalışmaları, Winnipeg Üniversitesi'nde felsefe ve Architectural Association Londra'da mimarlık okudu. Kanada'nın Nova Scotia eyaletinde Halifax'ta yürüttüğü araştırma ve çalışmaları kültürel süreklilik ve çevresel önlemlerle ilgili konulara odaklanıyor. Kültürleri ve fiziksel çevreleri dış etkenler yüzünden risk altında olan yerli kabilelerle çalışmalar yürüten Kroeker halen Dalhousie Üniversitesi'nde ve Piskwepaq Design'da çalışmalarına devam ediyor.
İÇ MEKÂN - SİNEMA - GAZİANTEP TEM/AĞU 2009 - XXI 44
fotoğraflar: Bülend Özden
YALIN, GEOMETRİK, HEYKELSİ Gaziantep Sankopark AVM'de konumlanan Cinemapink, yalın iç mekân tasarımı ve heykelsi öğeleriyle diğer sinemalardan farklılaşıyor, bu nedenle de bulunduğu bölge sakinlerince ilk anda şaşkınlıkla karşılanmış. Bülend Özden, aydınlatmasından mobilyasına dek bu sinema için geliştirdiği iç mekân tasarımını anlattı. Elif Esmez
Cınemapınk, sankopark avm
bülend özden desıgn
ee: Cinemapink için nasıl bir konsept yaratmak istediniz? Bülend Özden: Cinemapink, yalın bir konsepte sahip. Var olan diğer sinema örnekleri bizde bir karmaşıklık hissi yaratıyor. Bazen fuayenin tasarımı ve burada kullanılan malzemeler o kadar abartılı oluyor ki mekâna girdiğinizde gitmek istediğiniz salonun numaralarını bile görmekte güçleniyorsunuz. Bu türden fuayelerin işlevlerini zorlayan tasarımlara sahip olduğu konusunda işverenle aynı düşünceleri
paylaşıyorduk. Buradan yola çıkarak, genel konseptte hem mekânın renklerinde hem de kullandığımız malzemelerde netliği ve sadeliği tercih ettik. Bu yaklaşımla diğer örneklerden ayrıştığımızı düşünüyoruz. ee: Benimsediğiniz bu sade yaklaşımın mekâna yansımalarından bahseder misiniz? bö: Mekânda, diğer işlerime de benzer şekilde, temel geometrik biçimleri kullandım. Bunun dışında fuaye alanında gereğinden fazla hiçbir görsel malzeme kullanmadım. Bu tercih, mekân tasarımını oluşturan temel unsurlardan biri. Örneğin, vizyondaki filmlerin afişlerini duvarlara asmaktansa zemine koymayı tercih ettik. Bunun dışında fuaye salonunda kullandığımız tek görsel, büyük bir göz görseli. Yüksek tavanlı geniş
İÇ MEKÂN - SİNEMA - GAZİANTEP 45 XXI - TEM/AĞU 2009
fuaye alanının sonuna yerleştirdiğimiz bu görsel, gelenleri ve bütün fuayeyi seyreden bir göz olarak düşünüldü. Sinema salonları da yine bekleme salonundaki gibi sade ve göz yormayacak bir anlayışla tasarlandı. Karanlık, geniş bir ortamda insanların sadece sinema perdesine odaklanmalarını istedim. İçerideki koltukların renginin ilk başta siyah olmasını düşünmüştük fakat alışveriş merkezi yöneticileri siyahın çok karanlık bir etki yaratmasından ötürü koltukların bordo olmasını istediler. ee: Fuaye alanındaki aydınlatma elemanlarından ve işlevlerinden bahsedebilir misiniz?
bö: Genel olarak loş bir ortam yaratmak istediğimizden, mekânda ışığın gerekli olduğu kısımlar dışındaki alanlar karanlık olarak düşünüldü. Sadece oturma gruplarının üstlerinde aydınlatma elemanları kullanıldı. Oval oturma birimlerinin üzerine gelen ve tavanın bir parçasıymış gibi algılanan, alçıpandan özel üretilen geniş çaplı silindirler, heykelsi bir etki yaratırken fuayenin ana karakterini de oluşturdu. Açık tavandan inen sarkıt aydınlatmalar ise mekâna özel olarak tasarlanmış oturma puflarını aydınlatmak için seçildi. Mekânın duvarlarında, yerden ve tavandan gelen alçıpanın buluştuğu hattaki boşluktan mavi bir ışık süzülüyor ve mekânın sınırlarını belirliyor. Zeminde, duvara yakın konumlanan bir başka LED kaynaklı noktasal aydınlatmanın sağladığı ışık ve yansıma da bu boşluğu dolduruyor.
ee: Kullandığınız mobilyaların bahsettiğiniz aydınlatma elemanları ve mekânla kurduğu ilişki nasıl kurgulandı? bö: Mekânda yer alan oturma gruplarıyla geniş fuayede görünmeyen sınırlardan oluşan küçük bölümler oluşturmak istedim. Mekâna karakterini veren ana öğelerden devasa aydınlatma elemanlarının hemen altına yerleştirilen Aziz Sarıyer tasarımı İstanbul koltukları, bu aydınlatmalarla çok güzel bir uyum sağladı; hatta Aziz Bey ve ben koltukların bu mekâna özel olarak tasarlanmış gibi göründüğünü düşünüyoruz. Ayrıca mekânda, kendi tasarımım olan Key koltuklar ve bir de projeye özel olarak tasarlanan ve orta kısmında sehpası bulunan modüler oturma birimleri yer alıyor.
giriş sayfasında Fuayeden genel görünüm önceki sayfada üstte solda: Mekân içerisinde tek görsel olarak kullanılan göz görseli üstte ortada: Oturma birimleri üzerlerine gelen devasa aydınlatmalar üstte sağda: Patlamış mısır birimi altta solda: Arka planda Aziz Sarıyer tasarımı İstanbul oturma birimi, ön tarafta mekân için özel olarak tasarlanan ve orta kısmında sehpası bulunan oturma birimi altta sağda: Gişe bankosu
sinema girişinin üçboyutlu çizimi
proje adı: Cinemapink, Gaziantep iç mekân projesi: Bülend Özden Design işveren: Serdar Şener konum: Gaziantep Sankopark AVM uygulama: Nail Öztürk ince yapı: Nevra Kılıç (Gimtaş) inşaat alanı: 3200 m2 proje başlangıç-bitiş tarihi: Mart - Mayıs 2009 mobilyalar: Derin Design
bülend özden 1971'de doğdu. 1993 yılında Marmara Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden mezun oldu. Uluslararası çeşitli iç mimari ve mobilya projeleri yaparak profesyonel meslek hayatını sürdürüyor.
TEM/AĞU 2009 - XXI 46
İÇ MEKÂN - SİNEMA - GAZİANTEP
fuayenin üçboyutlu çizimi
plan
görünüş
ee: Mekânda hangi renkler kullanıldı? bö: Cinemapink’in pembesi renginde Aziz Sarıyer tasarımı İstanbul oturma birimi ve mekânda kontrast yaratması planlanan kırmızı patlamış mısır birimi dışında, bütün mekânda ağırlıklı olarak gri ve tonlarını kullanmayı tercih ettim. Genel olarak karanlık olan bu mekân, sinema salonunun karanlık ortamına bir geçiş olarak düşünüldü. ee: Fuaye alanında göze çarpan bir diğer öğe ise gişe bankosu ile yiyecek-içecek bankosu... bö: Her sinemada olduğu gibi Cinemapink’te de sinemanın kalbi olan gişe bankosu ve patlamış mısır birimi, yuvarlak hatlı mekân içerisinde farklılaştı. Patlamış mısır biriminin kırmızılığı, onu mekânın
uygulama aşamasında vazgeçilen çay-kahve servis bankosunun üçboyutlu çizimi
sadeliğinin içerisinde ilk bakışta göze çarpan bir nesne haline getirdi. Fuaye alanına bakıldığında bu birim aslında mekânın en hareketli bölgesi konumunda. Patlamış mısır birimi, kabuğa özgü ve bağımlı bir tasarım olmadığı için, kendi başına bir mobilya olarak mekânda yer aldı. Bundan ötürü, birimi farklı şehirlerde uygulayacağım Cinemapink konseptlerinin bir elemanı olarak kullanabileceğim. Bu birim diğer örneklerinden farklı, işlevini tasarımına yansıtan bir ürün. Yine dinamik bir biçime sahip olan gişe bankosu ise mekândaki dikey ve yatay çizgilere kontrast oluşturdu. Fuaye alanı için çay-kahve servisinin yapılacağı bir banko da tasarlamıştım fakat bu banko sonra uygulamaya geçmedi.
ee: Cinemapink Gaziantep dışında Silivri’de de açıldı. Her iki sinema da aynı konsepte mi sahip? bö: Silivri için de aynı konsepti, mekâna göre uyarlayarak uyguladık. Burada mekân Gaziantep’e göre çok daha küçük olduğundan, büyük boşluklar göze batıyordu. Yalova, Ankara ve Nevşehir'de de aynı konsept devam edecek. ee: Proje sonrası ne gibi geri bildirimler aldınız? bö: Proje biteli iki ay kadar oldu. İlk anda, bulunduğu bölgedeki belki de en modern proje olarak şaşkınlık yarattı. Dışarıdan bakıldığında gerek aydınlatmasıyla gerek diğer unsurlarıyla uzay gemisine benzetenler de oldu. Genelde çok olumlu geri bildirimler aldık.
İÇ MEKÂN - YAŞAM MERKEZİ - İSTANBUL TEM/AĞU 2009 - XXI 48
fotoğraflar: Faruk Kurtuluş
HAREKETLİ ORGANİZMA Mohini, bünyesinde çocuklara ve ebeveynlere yönelik eğlendirerek eğitim (edutainment), alışveriş, spor, sahne sanatları merkezleri, tiyatro ve sinema barındıran bir “yaşam merkezi”. Dünyadaki muadillerinden bu çok işlevliliği ile ayrılan merkezin iç mekân tasarımı Yalın Tan ve Jeyan Ülkü tarafından, renk ve biçimlerin çocuklar üzerindeki etkilerinin irdelenmesi ile oluşturulmuş. Lara Karaso
mohİnİ aİle ve yaşam merkezİ
yalın tan&jeyan ülkü iç mimarlık
lk: Projenin çıkış noktasından ve araştırma sürecinizden bahseder misiniz? Yalın Tan: Maya Grubu tarafından Mohini projesi bize sunulduğunda, böyle bir yaşam merkezinin eksikliğinin öncelikle birer ebeveyn ve ardından iç mimar olarak farkındaydık. Projenin bu alanda ilk ve öncü olması, aynı zamanda da ana fikrinin çocuk olması bizleri tasarımcı olarak çok heyecanlandırdı. Firma olarak, perakende tasarım alanında bugüne kadar farklı konu ve pazarlarda birçok danışmanlık hizmeti verdik. Ancak çocuklara yönelik bir merkez, yaratıcılığa çok açık bir konu olduğundan bizleri hararetli bir araştırma sürecine itti.
Projenin ana fikri, Maya Grubu'nun ortaya atmış olduğu fikrin geliştirilmesiyle ve uzun soluklu bir araştırmanın sonucunda ortaya çıktı. Süreç, yerel ve küresel pazarda bu konudaki örneklerin ve eksikliklerin araştırılmasıyla başladı. Araştırmalarımızda literatür bazlı ilerlemeler kaydederken, bir süre sonra kendi çocuklarımızı gözlemleme şeklimiz bile farklılaşmaya başladı. Tasarım sürecimizdeki biçim ve renk denemeleri deneysel bir etüt halinde ilerledi ve enteresan geri dönüşler aldık. Burada farklı disiplinlerin desteğini aldık. Ekipteki herkesin, kullanıcılar ve potansiyel kullanıcılardan oluşturduğumuz “focus” gruplarındaki farklı gözlemlerinden yola çıkarak projeyi ortaya çıkardık. lk: Bu yaşam merkezinin konseptini geliştirirken ve mekânı tasarlarken özellikle hangi kavramlar üzerinde durduğunuzdan bahseder misiniz? yt: Dünyadaki örneklerine baktığımızda benzeri oluşumlar tek bir hizmete yönelik olarak ilerlerken Mohini, beş duyuya hitap eden, aynı zamanda bir çok
İÇ MEKÂN - YAŞAM MERKEZİ - İSTANBUL 49 XXI - TEM/AĞU 2009
hizmeti tek çatı altında toplayan bir merkez. Mohini bünyesinde eğlendirerek öğretim (edutainment), alışveriş, spor, tiyatro ve sahne sanatları, eğitim merkezleri ve sinema yer alıyor. Burası tüm çocuk ve ebeveynlerin kendilerini iyi hissedecekleri ve tüm duyularına hitap edecek fantastik bir kale. Tüm duyulara hitap etmenin en önemli geri dönüşü ise akılda kalıcı olmak, yani çocukların ve ebeveynlerin hayatlarında sürekli var olmak. Bugün Meksika, Hollanda, Kore ve Amerika'daki merkezler daha çok eğlendirerek öğretim (edutainment) ağırlıklı ele alınıyor ve kapladığı alan sebebiyle de kent merkezinin dışında konumlanıyor. Mohini ise SOM tarafından tasarlanmış bir konut ve ofis binasının bünyesinde yer alıyor ve şehir merkezindeki konumuyla ebeveynlerin buraya ulaşımını kolaylaştırıyor. lk: Mekândaki biçim ve renklerin oluşumunda nelere dikkat ettiniz? Çocuk ve yetişkin psikolojisi arasında
ne gibi farklılıklar var ve bunlar nasıl mekâna yansıtıldı? yt: Çocuklar dış uyaranlara bizden çok daha fazla duyarlı. Çünkü dünya onlar için yenidir. Etraflarındaki her şeye fazlasıyla dikkat ederler. Özellikle küçük yaşlarda dünyayla aralarındaki en güçlü bağ gözleridir. Renkli, biçimsel olarak dengeli, etkileşimli ve hareketli nesneler dikkatlerini çeker. Mohini'de farklı bölgelerde bu öğretiden referanslar bulunuyor. Mohini, renk ve biçimlerin çocuklar üzerindeki etkilerinin irdelenmesi ve bunların genel işlev ve dolaşım şemaları ile harmanlanması ile oluşturulmuş bir proje. Yapılan araştırmalara göre, canlıların yuvarlak hatlı biçimlere kendilerini yakın hissetmelerinin en belirgin sebepleri, anne karnındaki duruşları ve bulundukları korunağın biçimidir. Çocuklar ve yetişkinlerin yuvarlak hatlara yakın duruşu, merkezin iç kabuğunu oluştururken bizi yönlendirdi. Renkler de biçimler gibi, diğer dış etkenlerle beraber, çocukluktan yetişkinliğe bireyin etrafıyla psikolojik etkileşimini farklı bir noktaya taşır.
Bizim buradaki çıkış noktamız, çocuklar ve onların dünyaya açık, dış etkenlerden bağımsız algılarına odaklanmış bir tasarım yaratmak. Tasarımda, renk kullanımının dışında, kontrast yüzeylerle de çocukların derinlik algısının gelişimine odaklanıldı. lk: Çocuklar için yaratıcılığın merkezi olmasını hedeflediğiniz bu mekânda nasıl bir etkileşimli paylaşım düşündünüz? yt: Öncelikle Mohini'nin, çocukların ebeveynleriyle keyif alacakları, deneyimleyecekleri bir merkez olması hedeflendi. Bu nedenle, içeride paylaşım odaklı birçok nokta bulunuyor. Bunların başında, ana girişte yer alan ve tüm ziyaretçileri içine alan 6,5 m boyunda bir LED kapı geliyor; bu kapı kanatları kapandığında, silindirik bir TV ekranına dönüşüyor. Dairesel alüminyum levha üzerine, LED profillerden oluşan aydınlatma sisteminin yerleştirilmesi ile gerçekleştirilen kapı, Kore Olimpiyatları'nda stadyumum LED sistemlerini hazırlayan ve Düsseldorf’taki Leurocom firması ile yapılan birçok araştırmanın sonucunda ortaya çıktı.
TEM/AĞU 2009 - XXI 50
İÇ MEKÂN - YAŞAM MERKEZİ - İSTANBUL
giriş sayfasında Yaşam merkezinden genel görünüm
altta solda: M-2 katındaki atölyeler bölümü altta sağda: Giriş katında yer alan ortak kullanımlı oyun istasyonları
önceki sayfada üstte solda: Tuvaletten görünüm üstte sağda: Giriş katından görünüm
bu sayfada Mohini'nin ana giriş kapısı
jeyan ülkü 1969 yılında doğdu. Bilkent İç Mimarlık ve Çevre tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra Midek/Mingü, Zoom TPU gibi firmalarda görev aldı. Çalışmalarına 2000 yılında Yalın Tan ile kurduğu Yalın Tan & Jeyan Ülkü İç Mimarlık bünyesinde devam etmektedir.
yalın tan 1969 yılında doğdu. Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra bir süre Midek/Mingü Mimarlık ofisinde çalıştı. 1995 yılında kendi firmasını kurdu. Beş yıllık bireysel çalışma hayatından sonra 2000 yılında Jeyan Ülkü ile Yalın Tan & Jeyan Ülkü İç Mimarlık'ı kurdu.
proje adı: Mohini Aile ve Yaşam Merkezi, Etiler mimarlık ofisi: Yalın Tan & Jeyan Ülkü İç Mimarlık uygulama: Orantı Mimarlık proje başlangıç tarih: Mart - Kasım 2008 uygulama alanı: 7000 m2 aydınlatma: Dark Aydınlatma/Tekno/Lamp 83/ Erde elektrik/İkizler Aydınlatma mekanik: Alcan Mekanik elektrik: Çağ Elektrik mağaza cephe malzemeleri: Hit Zemin (MDF üzeri Poliüretan Boya)
zemin uygulama: Jeanet Hönig/Hit Zemin (Poliüretan Zemin) tavan: Tekno (Barrisol gergi tavan sistemi), Armstrong (Aluminyum Kafes Tavan) interaktif ana giriş kapısı: Dorma (Kayar kapı sistemi), Netcom (Led Aydınlatma Sistemi) interaktif zeminler: Intersis oyun istasyonu/bekleme bölümü mobilyaları: Derin Design mekan içi ve dışı folyo uygulamalar: 3M (Dinoc)
1.kat planı
2.kat planı
3.kat planı
Giriş kattaki konut avlusuna bakan cepheye ortak kullanımlı oyun istasyonları yerleştirildi. İçerisine yerleştirdiğimiz video oyunları sayesinde bu dairesel biçimli birimler, ebeveynlerle çocukların birlikte vakit geçirebilecekleri ve aynı zamanda yorgunluklarını atabilecekleri bir bölüm haline geldi. Buna paralel olarak yine bu ve farklı katların projeksiyon yardımıyla yansıtılan resimlerle -örneğin, üzerlerine basıldıkça ayağınızın altında kaçan balıklarla ya da çiçeklerleetkileşimli hale getirilen zeminleri, hem çocuklara hem de ebeveynlere keyifli dakikalar geçirtiyor.
alanları yer alıyor. Mağaza cephelerinin biçimi, bütünlüğü ve renk kombinasyonu, yaşam merkezinin dış etkenlerle deforme edilemeyecek bir dil bütünlüğüne sahip olduğunu; yaratılan bu dünyanın da tek bir dili olduğunu vurguluyor.
alıyor. Tüm mekânlarda kullanılan parke ve poliüretan zemin malzemesi, burada ses seviyesinin yüksek olmasından dolayı, ses emilimi yüksek yapboz halılar ile yer değişti. Akçaağaç, mekâna sarı rengini vermesinin yanı sıra, mekânda sıcak bir ortam yaratılmasına olanak tanıyor.
lk: Mohini'nin yapısı hakkında bilgi verebilir misiniz? yt: Yaşam Merkezi, üç bağımsız kat ve dört ayrı bölgede yer alıyor. Binanın etkileşimli yapısına paralel şekilde, ziyaretçiler cepheye özel tasarlanan LED sistemi ile karşılanıyorlar. Sokaktan geçen çocukları içeriye çekeceğini düşündüğümüz bu sistem, içerideki yeni dünyaya büyülü ve eğlenceli bir yolculuğun başlangıcını oluşturuyor. Ana giriş kapısının iki yanında, perakende markalara ait dış mekân oturma
M-2 katında iki farklı bölge oluşturuldu. Bir üst kat için belirlediğimiz tasarım kararlarının etkileri bu katta da sürdürüyor. Burası gün ışığının kapalı mekânla buluştuğu en aydınlık katlardan biri. Bu kat, atölyeler bölümü ile farklılaşıyor; biçim, zemin malzemesi ve aydınlatma elemanları atölyelerin amacına hizmet ediyor. Ebeveynlerin çocuklarını beklerken vakit geçirebilecekleri bekleme ve performans alanları bu bölüme bağlı hacimlerde yer
Girişten itibaren zemin ve tavandaki gökkuşağı renkleri ve bir ışık kümesi mekânın tüm dinamiklerini bizlere yansıtıyor. Giriş katında (M-1), etkileşimli zeminler, oyun istasyonları ve perakende satış alanları, farklı köşelerdeki sürprizler çocukları ve hatta ebeveynleri bekliyor.
Garajdan da bağımsız bir girişi bulunan M-3 katına baktığımızda ise tamamen eğlence, sinema, tiyatro ve spora yönelik bir kat olarak düzenlendiğini görüyoruz. Orta alandaki kafe mekânı da doğum günü ve benzer etkinlikler için bir alan yaratıyor. Galeri boşluğundan tüm katların perspektifini yakalayan bu alandan gökyüzüne bakıldığında, mekânın merkezinde konumlanan ve dengeyi kuran amorf ve doğadan esinlenen strüktür görünüyor. Bu strüktür aydınlatma, katlar arasındaki ilişki ve zemin malzemesinin genel yapısından ileri akışkan ve yerinde durmayan bir organizma hissi yaratıyor. Böylelikle Mohini, merkezin tam da çekirdeğinde yer alan çok kuvvetli bir yaşam dinamiği haline geliyor.
üRÜN TASARIMI - DEPOLAMA BİRİMİ
eskizler: Ayşe Birsel
DEĞİŞTİR değİştİr kullan Ayşe Birsel ve Bibi Seck'in Herman Miller için tasarladığı Teneo, yalnızca yüksek yüzdelerdeki geri dönüştürülebilir parçalarıyla değil, kullanım ömrü boyunca tekrar tekrar tanımlanabilen işlevleri ile sürdürülebilir bir depolama sistemi.
TEM/AĞU 2009 - XXI 52
Tuçe Yasak
teneo, herman miller
birsel+seck
ty: Herman Miller için tasarlamış olduğunuz Teneo'yu nasıl bir proje tanımına karşılık olarak geliştirdiniz? Ayşe Birsel: 2004 yılında, Herman Miller’ın Tasarımdan Sorumlu Başkan Yardımcısı bize bir depolama birimi tasarlamamızı önerdi. Bize verdiği proje tanımı oldukça basitti: akıllı, zamansız ve hem Herman Miller’ın hem de rakip firmaların ürünleri ile bir arada kullanılabilecek bir depolama sistemi tasarlamak.
yerden kaldırmak ve dik tutmak, depolamak, düzenlemek, görsel olarak örtmek ve korumak. Kutuyu parçalarına ayırmak soyut düşünmemize ve bir anlamda var olan gerçekliği parçalarına ayırarak yeni fikirler hayal etmek için zihinlerimizi temizlememize olanak sağladı.
ty: Proje tanımına verdiğiniz yanıttan, diğer bir deyişle geliştirdiğiniz depolama konseptinden bahseder misiniz? ab: O zamanlar Herman Miller’ın tek bir depolama anlayışı vardı: metal dosya kutusu. Metal kutunun basitliğini verimli ve zevkli bulsak da bu kutu öncelikle kağıt ve dosyalar için tasarlanmıştı. Biz insanlar için ve insanların bugünkü çalışma biçimlerine uygun bir tasarım yapmak istedik.
Sonuçta, yeni bir hiyerarşisi olan, esnek, modüler bir sistem oluşturduk. Teneo‘nun üç ana birleşeni var, bu parçalar vücudun farklı uzuvları gibi bütünü oluşturmak üzere bir araya geliyor: Strüktür, sistemin omurgası -iskeleti- ve ortak birleştirici eleman olarak bütün sistemin içinden geçiyor; altyapı elemanları -organlar- depolamayı sağlayan raf ve çekmecelerden oluşuyor; kaplama -derikullanıcının birimi gereksinimlerine göre istediği kadar örtebilmesine izin veriyor. Bu sistemin bukalemun gibi olmasını, yer alacağı farklı çevrelere uyum gösterecek şekilde donatılmış olmasını istedik. Belli bir estetiği dayatmak yerine, mimarlar ve tasarımcıların karar vericiler olarak kendi tasarımlarını tamamlayıcı malzeme ve yüzey seçeneklerine sahip olmalarını istedik.
İşe, sahip olduğu farklı işlevleri ayrıştırmak amacıyla metal kutuyu parçalarına ayırmakla başladık: eşyaları
ty: Biraz da Teneo'nun strüktüründen ve onu meydana getiren elemanlardan bahseder misiniz?
bu sayfada solda: Ürünü oluşturan parçalar farklı biçimlerde bir araya gelerek çeşitli gereksinimleri karşılayabiliyor. altta: Tasarım sürecinin başından, depolama biriminin işlevlerinin ve parçalarının analizini gösteren eskizler. arka sayfada Teneo'nun Herman Miller kataloğunda yer alan ve oluşturulabilecek kombinasyonlardan örnekler. Fotograflar: Tom Vack
üRÜN TASARIMI - DEPOLAMA BİRİMİ
karşı sayfada Teneo, aynı ürünlerin değiştirilerek farklı işlevleri karşılamasına ve farklı kimliklere bürünmesine izin veriyor.
53 XXI - TEM/AĞU 2009
ab: Teneo’nun omurgasını halkalar oluşturuyor. Malzeme olarak hafifliğinden dolayı alüminyumu tercih ettik. Alüminyum, ağırlığına oranla çok güçlü, çevreci bir malzeme; çok akıllı bir kesit oluşturmamıza izin verdi. Alüminyumdan halkalar oluşturarak bağlantı detaylarını ve buna bağlı olarak da montaj hatalarının oluşma ihtimalini azalttık. Böylece, Teneo’nun görsel kimliğinin en önemli öğesi olan yuvarlatılmış köşeler ortaya çıktı. Halkaları kaplamayıp açıkta bırakarak gereksiz malzeme kullanımından kaçındık; dahası solaklar/sağlaklara özel çözümler üretmemize de gerek kalmadı. Ayrıca, birimin dengesini sağlamak için ayakları dışa doğru çektik; böylece herhangi bir karşı ağırlık kullanmamıza da gerek kalmadı. Bu halkaları tasarlarken, biçim mantığı izledi.
bilgi ve malzeme paylaşıyoruz, buralarda iş arkadaşlarımızı ağırlıyor ve onlarla beraber yemek yiyoruz. Buradan yola çıkarak, Teneo'yu yalnızca bir depolama birimi olmaktan çıkarıp misafir ağırlamaya, proje yönetimine ve bilgi paylaşımına yönelik olanaklar içeren bir sisteme dönüştürdük. Sonuçta, kesondan sehpa ve kürsüye, ikram, kitap ve proje arabalarından iletişim merkezlerine (media center), kütüphanelerden malzeme dolaplarına (source islands) kadar tüm ürünleriyle görsel devamlılık sergileyen ve birçok işlevi karşılayan Teneo ortaya çıktı.
ty: Bu sistemin hedef kitlesinden, kullanım alanlarından ve barındırdığı işlevlerden bahseder misiniz? ab: Sistemin mantığını kurduktan sonra, kullanıcıya geri döndük. Bu proje bağlamında kullanıcı demek hem birey hem takım hem de tüm çalışanlar demekti. Hepimiz iş yaşantımızda hem yalnız hem de başkalarıyla çalışıyoruz. Aslında, depolama birimlerini yalnızca depolamadan çok daha fazlası için kullanıyoruz: Fikirlerimizi sergiliyoruz,
ty: Teneo'ya sürdürülebilirlik açısından bakacak olursanız bize neler söylersiniz? ab: Herman Miller, üretim arazilerinde beşikten beşiğe politikaları uygulayan ilk firmalardan biri ve geri dönüşebilirlik firma için ürün tasarımındaki kilit noktalardan biri. Teneo, geri dönüştürülebilirliği % 86-99 arasında değişen ürünleri ile Gümüş Sertifika aldı. Teneo, kullanım ömrü tükendiğinde tüm parçalarına ayrıştırılarak geri dönüştürülebiliyor;
Teneo yalnızca işyerlerinde değil, evlerde de konumlanabiliyor. Teneo'nun Girard baskı yan yüzey kaplaması, ürünün eve ne kadar uygun ve sıcak olabileceğini göstermek açısından iyi bir örnek.
ürünlerde, yapıştırıcı, dolgu malzemesi ya da PVC kullanılmıyor. Bunun kadar önemli olan bir başka nokta da, Teneo'nun kullanım ömrü boyunca -12 yıl garantisi var ama çok daha uzun zaman da kullanılabilir- farklı amaçlara yönelik olarak yeniden işlevlendirilebiliyor ve tasarlanabiliyor oluşu; hatta görüntüsü ve malzemesi de yenilenebiliyor. ty: Teneo kaç parçadan oluşuyor? Bu parçaların bir araya getirilmesiyle ilgili herhangi bir sınırlama var mı? ab: Teneo, serideki 80 ürünü meydana getiren 20 parçadan oluşuyor. Teneo ölçek bakımından hem mobilya hem de sistem; bu, her bir ürünü tek başına kullanabileceğiniz gibi ürünleri birbirlerine ekleyerek duvarlar ve adalar da oluşturabileceğiniz anlamına geliyor. Teneo ile oluşturduğunuz duvarların yüksekliği ile oynayarak pencerelere de yer açabilirsiniz. Ayrıca, 91 cm'nin altındaki tüm birimleri (dosya çekmeceleri ve dolaplar) kapalı, üstündeki tüm birimleri de (kitaplık) açık,aydınlık ve ferah tutarak görsel bir bant yaratabilirsiniz. Herman Miller tarafından bakacak olursak, Teneo göreli olarak ekonomik fakat çok zengin ve esnek ürün seçenekleri sunan bir yatırım.
tasarım: Ayşe Birsel ve Bibi Seck, Birsel+Seck, New York işveren: Herman Miller üretici: Herman Miller proje: Teneo proje tanımı: Depolama sistemi proje başlangıç - bitiş tarihi: 2004 - 2008 malzeme: Çekme alüminyum (yapısal halkalar), kıvrılmış toz boya kaplı çelik (çekmeceler, raflar, kapaklar), plastik enjeksiyon (kulplar); keçe, mantar, toz boya kaplı çelik, lazerle kesilmiş çelik, baskılı çelik (kaplamalar)
TEM/AĞU 2009 - XXI 54
üRÜN TASARIMI - DEPOLAMA BİRİMİ
birsel+seck Birsel + Seck, Ayşe Birsel ve Bibi Seck'in 2002 yılında kurdukları ve New York kentinde konumlanan ürün tasarımı ofisi. Birsel + Seck, büyük ölçekli firmalarla pazara yenilik getiren işbirlikleri yapıyor. Birsel+Seck'in gücü, tasarımcıların bilgiyi sentezleme ve insan için yeni ve yalın olanakları hayal etme becerilerinden kaynaklanıyor. Herman Miller, Hewlett Packard, Target, Toyota, Dassault Systemes, Hasbro ve Moroso, Bibi+Seck'in müşterileri arasında yer alıyor.
QUBING
TEM/AĞU 2009 - XXI 56
YENİ - ÜRÜN
Qubing’in Lego'ya benzerliği sayesinde dilediğiniz tasarımları ihtiyacınıza göre çoğaltmanız mümkün. Yüksek kalitede ABS malzemeden üretilmiş temel bir panelin bağlantı detaylarıyla küplere dönüştürüldüğü bir mekân çözümü sunan Qubing, çok işlevli modüler bir mobilya sistemi. Basit bir küpten başlayan sistem -derinlik, genişlik ya da yükseklik gibi- her yöne doğru çoğaltılabiliyor. Duvara monte edilebilen ya da zemine oturan farklı
renklerde küplerle oturma birimlerinden, çok işlevli raf kombinasyonlarına dek sonsuz seçenekler geliştirmek mümkün. Qubing çocuk oyunu basitliğinde, uzmanlık gerektirmeyen birleştirme yöntemleriyle, herkese kendi tasarımlarını hayata geçirme keyfi veriyor. Reddot Tasarım Ödülü alan Qubing krem, pembe, mavi, kahverengi, yeşil, turuncu, gri, kırmızı, mor, siyah gibi renkleri ile mekânlara yenilik getiriyor. www.terminaldesign.com.tr
SUNTECH
ICON
Albayrak Tente tarafından üretilen Suntech katlamalı raylı tente, sigara yasağına karşı etkin bir ürün. Katlanabilen raylı tente, kafe, restoran ve benzeri mekânlarda kış aylarında da dış mekânın kullanılmasını olanaklı kılıyor. Suntech olumsuz hava şartlarına dayanıklı, kış şartlarında da rahatça kullanılabilen uzaktan kumandasıyla açılıp kapatılabiliyor. Sistemin kapanması, üzerindeki tentenin katlanarak geriye çekilmesiyle sağlanıyor. Sistemin konstrüksiyonu emprenye edilmiş ahşaptan ya da alüminyumdan üretiliyor. İstenirse Suntech'in etrafı katlamalı sürgülü cam ya da kristal mika ile kapatılabiliyor, böylece mekân kışın yağmurdan ve soğuktan korunabiliyor.
Türkiye temsilciliğini Diyalog Ofis'in üstlendiği Amerikan firması Emeco, Icon'u kullanıcılara sunuyor. Philippe Starck’ın yeni tasarımı Icon %100 alüminyumdan üretiliyor; çok hafif ve ömür boyu garantili. Emeco ürünleri iç ve dış mekânlarda kullanılabiliyor ve ısınmama özellikleriyle çıplak tenle oturmaya olanak sağlıyor. Antalya'daki Mardan Palace'ın bar sandalyeleri de Icon olarak seçildi. www.diyalogofis.com
www.albayrak.com.tr
KATANA Eski ve soylu Japon Samuray sanatının araçlarından ilham alınarak tasarlanan Katana ayaklı lamba, hafif ancak iddialı bir tasarıma sahip. Firme di Vetro grubundan Itre firması için, V12 Design and Arkispazio’nun tasarladığı 2,30 m yüksekliğinde ve 2,55 m uzunluğundaki bu oldukça büyük ayaklı lamba, özellikle geniş mekânları aydınlatmak için uygun. Karbon elyafı
kullanılan gövdesi hafif olmasına karşın lamba, tasarımından dolayı son derece dengeli. Normalde yatay duran 2,55 m uzunluğundaki aydınlatma kolunun yönünü, gelişmiş hareketli bir mafsal ile değiştirmek mümkün. 2008'de siyah olarak tasarlanan Katana lambaderin beyazı, yoğun ilgi üzerine 2009 koleksiyonuna katıldı. www.tepta.com
BEYAZ KOLEKSİYONU Çanakkale Seramik & Kalebodur’un Beyaz Koleksiyonu, farklı boyutlarda düz ve rölyefli beyaz fonlar ile bu fonlara eşlik eden özgün dekor tasarımlarından oluşuyor. Her dekor serisinde ele alınan tasarım kompozisyonları, özel malzemelerle uygulanıyor. Rölyefli/ kalıplı beyaz fon karolar ise geometrik
AHŞAP BANYOLAR
TEM/AĞU 2009 - XXI 58
YENİ - ÜRÜN
Kalay Banyo, özel konseptiyle banyolarda su ve ahşabın birlikteliğini gözler önüne seriyor. Banyolarda ahşabın dokusu ile doğal bir atmosfer yaratan Kalay Banyo modellerinde klasik renkler yeniden yorumlanıyor. Doğanın uyumunu yansıtan biçimleri,
SHIFT Vitra’nın Alman tasarım firması NOA imzasını taşıyan yeni modüler banyo serisi Shift; boyutları, alan kullanımı ve kombinasyon çeşitliliğiyle öne çıkıyor. Her büyüklükte banyoya uygun üç genişlik, iki yükseklik ve iki derinlik seçeneğiyle sunulan banyo mobilyalarıyla uyumlu seramik banyo ürünleri, fark yaratıyor. Shift serisinde yer alan 12 lavabo, üç klozet, iki bide ve dört farklı kaplama seçeneğiyle sunulan 160 mobilya ünitesi, banyo alanını en ideal şekilde kullanmaya imkan
sağlıyor. Ürünlerin ek parçaları değiştirilerek, boyutları farklılaştırılarak ve ürünler kaplama alternatifleriyle zenginleştirilerek çeşitli banyoları yaratmak mümkün oluyor. Shift serisi, ince kenarlı lavabo hatlarının çağdaş tasarımı ve stok alanlarını ön plana çıkaran mobilya seçenekleriyle dikkat çekiyor. Tüm aynalarında bulunan aydınlatma üniteleri, dar banyolar için kayar mekanizmalı dolap çözümleri, “kendinden kapanma” özelliğine sahip menteşe sistemleri gibi detaylara sahip. www.vitra.com.tr
efektleriyle modern tasarımlara sahip. Bu özel koleksiyonda pek çoğu rektifiyeli olarak sunulan dekorlar, en az derz ile döşenerek mekânlara fazladan değer katıyor. Cam, doğal taş ve metal gibi estetik malzemelerle tasarlanan bordürler ise koleksiyonu farklılaştıran detaylar yaratıyor. www.e-kale.com.tr
ergonomiyle birleştirerek banyoları sıradanlıktan uzak mekânlara dönüştürüyor. Farklı segmentlerdeki banyo mobilyası ihtiyaçlarını da karşılamayı amaçlayan Kalay, ürün çeşitliliği ve garantisi yanında satış sonrası profesyonel hizmet de sunuyor. www.kalay.com.tr
SELENIUM TWINS'TE VILLEROY & BOCH Fulya'daki Selenium Twins'te yaşam önümüzdeki günlerde başlayacak. İç mekânlarında dünya markalarının tercih edildiği Selenium Twins’te, 260 yıllık şirket tarihiyle gelenekselleşen Villeroy & Boch’un vitrifiye ürünleri kullanıldı. Selenium Twins banyoları, Villeroy & Boch Subway, Aveo, Pure Stone, Metric Art ürünleri ile oluşturuldu. Selenium Twins'i hayata
geçiren Aşçıoğlu İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Arif Aşçıoğlu, “Selenium projelerinde Villeroy & Boch ürünlerini tercih etmemizin nedeni mutlak uyum. Müşterilerimize sunduğumuz kalite ve konfor vaadini projemizde kullandığımız tüm ürünlerin kalitesi ile destekliyoruz. Bu yüzden vitrifiyede tamamen Villeroy & Boch’un 2008 modellerini kullandık. Müşterilerimiz de bu seçimden son derece memnun.” dedi.
FİRMA HABERLERİ TEM/AĞU 2009 - XXI 60
sehpalarda da kullanıldı. İçeriğindeki cam parçacıkları sayesinde uygulandığı mekânlara ışıltılı, parlak bir görünüm kazandıran Camsıva gündüzleri güneş, geceleri ay ışığıyla parıldıyor. İçeriğindeki camı geri dönüşümden kazanan Camsıva, yeni nesil özelliğinin yanına eklediği doğaya duyarlı, çevreci sıfatlarıyla da ön plana çıkıyor. www.kalekim.com.tr
www.schneider-electric.com.tr
Kütahya Yapı Kimyasalları, Mantotherm dış cephe ısı yalıtım sistemleri ile ısı yalıtım sektörüne girdi. İngiltere, Fransa, Belçika'nın yanı sıra, İran, İsrail, Suriye, Irak ve Kolombiya gibi 18 ülkeye ihracat yaptıklarını kaydeden Kütahya Yapı Kimyasalları AŞ Yönetim Kurulu Başkanı
Onur Sürmeli, "Yedi milyar dolarlık enerjiyi havayı ısıtmak için kullanıyoruz. Bu, ülkemizde Sağlık Bakanlığı bütçesinin 2,5 katı; Milli Eğitim Bakanlığı bütçesiyle eş değerde bir rakamdır. Yerel yönetimlerin bu konuya bir an önce eğilmesi ve binalarda modern ülkelerde olduğu gibi ısı yalıtımını koşul olarak belirlemesi gerekmektedir." dedi. www.kyk.com.tr
VAILLANT'TAN MESLEKİ EĞİTİME DESTEK açılan sergi ve yapılan gösteriler perşembe günleri ücretsiz olarak gezilebiliyor. Sanatı, her kesimden İstanbullunun kültürel yaşamının bir parçası haline getirmek amacıyla herkesi perşembe günleri İstanbul Modern'i ücretsiz keşfe davet eden Marshall, aynı zamanda İstanbul Modern Sanatlar Müzesi’nin boya sponsorluğunu da sürdürüyor. www.marshallboya.com
OSRAM'LA 960 MİLYON KWH ENERJİ TASARRUFU Milli Eğitim Bakanlığı ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın işbirliğiyle 20 ilde ilköğretim öğrencilerine dağıtılması hedefiyle açılan ihaleyi kazanan Osram, ihale kapsamında toplam 2 milyon enerji tasarruflu Osram Duluxstar 20W lambanın tamamının teslim edildiğini açıkladı. Ulusal Enerji Verimliliği Hareketi kapsamında öğrencilere evlerinden
kanıtlamış teknolojiler ve çözümlerle bir pazar lideri olan Conzerv Systems’in ürünlerinin de katılımıyla, özellikle Hindistan’da, önemli bir pazar payı elde edecek. Bölgede, enerji verimliliği alanında hızla büyüyen yeni fırsatları değerlendirecek olan Schneider Electric, Conzerv Systems’ın 10 milyon Euro’nun üzerine çıkan satış rakamına da sahip olacak.
KÜTAHYA YAPI KİMYASALLARI'NDAN MANTOTHERM
ÜCRETSİZ PERŞEMBELER Marshall, sahip olduğu sosyal sorumluluk vizyonuyla sanatın, sporun, eğitimin ve tarihi değerlerin korunup geliştirilmesine yönelik çalışmalara destek veriyor. Sanata ve sanatseverlere verdiği desteği 2009 yılında da sürdüren Marshall’ın “Ücretsiz Perşembeler” sponsorluğu ile İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde
Dijital enerji sayaçlarının tasarımı ve üretimi konusunda 90’lı yılların başlarından bu yana sektöre öncülük eden Conzerv Systems’ı bünyesine katan Schneider Electric, uluslararası pazarda güç izleme çözümleri konusundaki pozisyonunu daha da güçlendirecek. Schneider Electric, enerji denetimi ve yönetim sistemlerinde kendini
www.villeroy-boch.com
SORTIE'DE KALEKİM Yaz sezonuna kapılarını açan Sortie, Kalecolor ve Kaleterasit ile renklenirken Camsıva ile de ışıltı yayıyor. Kaleterasit Camsıva’nın Siyah İnci ve Yakamoz renkleri Sortie‘nin yeni yüzüne ışıltılar katıyor. Ana giriş ve VIP girişte Sortie ziyaretçilerini karşılayan Camsıva, ayrıca bar tezgâhının alt kısmı ve
SCHNEIDER ELECTRIC, CONZERV SYSTEMS’İ SATIN ALDI
getirdikleri bir adet kullanılmış eski tip lamba yerine, enerji tasarruflu Osram Duluxstar lamba dağıtılıyor. Osram Türkiye CEO’su Erol Kırılmaz, iki milyon standart akkor lambanın yerine enerji tasarruflu lambaların kullanılmasıyla, ortalama beş yıllık ürün ömrü boyunca 960 milyon kWh enerji tasarrufu yapılacağını kaydetti. www.osram.com.tr
Mayıs ayında, Bağcılar Endüstri Meslek Lisesi son sınıf öğrencilerine, Vaillant Genel Müdürlük binasında Vaillant Teknik Çözüm Yöneticisi Nejdet Çınar tarafından geleceğin ısıtma-soğutma teknolojileri ve yeni nesil cihazlar hakkında eğitim verildi. Bu eğitimlerde öğrenciler, edindikleri teorik bilgileri pekiştirme ve uygulama imkânı
buldular. Öğrenciler için hazırlanan eğitimlerin içeriğini oluşturan Vaillant Teknik Eğitim Müdürü Sencer Erten, gerek Milli Eğitim Müdürlüğü gerekse Enerji Bakanlığı ile eğitim odaklı pek çok ortak proje yürüttüklerini ve özellikle öğrenci ve eğitmenlerin eğitimleri için her türlü çağrıya destek vermeye özen gösterdiklerini belirtti. www.vaillant.com.tr
İSTİKBAL ROTTERDAM'DA İstikbal, yurtdışı hedefleri doğrultusunda Almanya, İngiltere, Avusturya ve Yunanistan’dan sonra Hollanda’da ilk mağazasını açtı. Yeni mağaza yatırımları ile Avrupa’da büyümeye ve yayılmaya devam eden İstikbal, Hollanda’nın Rotterdam kentinde ünlü Cubic House Groenendaal bölgesinin 300 m
yakınında, 1.000 m2'lik bir mağaza açtı. Hollanda’da ikinci mağazasını başkent Amsterdam’da açmayı planlayan İstikbal, yurtdışı mağaza sayısını 220’ye, Avrupa’daki mağaza sayısını ise 52’ye yükseltti. İstikbal 2010 yılının sonuna kadar yurtdışı mağaza sayısını 300’e çıkarmayı hedefliyor. www.istikbal.com
SÖYLEŞİ - AYDINLATMA ARMATÜRÜ TEM/AĞU 2009 - XXI 62
ŞIKLIK VE TASARRUF BİR ARADA Philips'in ilk kez Milano’daki Euroluce Fuarı’nda sergilenen ve şu anda Türkiye Pazarı'nda satışta olan, iç mekânlara yönelik LED armatürlerden oluşan Ledino serisini, Philips Tüketici Aydınlatması Ülke Satış ve Pazarlama Müdürü Ömer Toy anlattı. Tuçe Yasak
ty: Philips'in LED armatür serisi Ledino'nun konutlarda kullanımının hem kullanıcıların görsel konforu, hem ortamın ambiyansı, hem de enerji tasarrufu bakımından getirilerinden bahseder misiniz? Ömer Toy: Philips Ledino serisi, dünyadaki ilk dekoratif LED aydınlatma armatürü serisi olma özelliği taşıyor. Saf bir ışık veren Ledino armatürler insanı kendi evinde hissettirecek kadar doğal, rahat ve sıcak bir atmosfer yaratabiliyor. Bu armatürler, bir yandan LED teknolojisinin üstün ışık kalitesini sunarken, diğer yandan %80 oranında enerji tasarrufu ve ortalama 20 yıl kullanım ömrü sunuyor; hiçbir zaman ampul değiştirmek gerekmiyor. Ürünler, LED kullanımından ötürü yüksek ışık performansı ve düşük sıcaklık çıkışına sahip ve her zaman dokunulabilecek kadar soğuk. Philips Ledino serisindeki 50’den fazla armatür, tüketicilerin tarzlarını yansıtmalarına ve evlerini yenilikçi ve şık bir şekilde aydınlatabilmelerine olanak tanıyor. Ürünlerin ışık seviyesi ayarlanabildiğinden tüketici bulunduğu
ortamda tek bir düğmeye dokunarak ruh haline ve beğenisine uygun bir ambiyans yaratabiliyor. Ürünler ayrıca duvara monte edilebiliyor, gömülebiliyor, tavana asılabiliyor ya da masa üzerinde kullanılabiliyor. ty: Philips aydınlatma elemanlarını değil, ışık kaynaklarını üreten bir firmaydı. Şu anda evlere yönelik dekoratif aydınlatma birimlerinin tasarım ve üretimi Philips bünyesinde gerçekleştiriliyor. Firmanın bu yeni deneyiminden bahseder misiniz? öt: Philips, dünya çapında gerçekleştirdiği 4 milyar Avro'luk satın almalarının sonucu olarak LED teknolojilerinde ve dekoratif aydınlatmada lider firma olmayı hedefliyor. Yakın zamanda Massive, Lirio ve Eseo markalarına sahip olan Partners in Lighting firmasını satın alan Philips, dekoratif aydınlatma pazarında da aktif bir rol oynamak için harekete geçti. Aydınlatma anlayışını değiştiren Philips, avizeden armatüre, masa lambasından bahçe aydınlatmasına kadar binlerce çeşit ürünü tüketicilerine sunuyor. İç ve dış aydınlatmaya yönelik üretilen ürünler, tasarımlarının yanı sıra sağladıkları enerji tasarrufuyla da dikkat çekiyor. Ledino bu değişim sürecinin ilk ürün gruplarından biri. Philips tasarımcıları tarafından tasarlanan ürün gamındaki 66.702 ailesi masa lambaları ilk olarak 2008'de Frankfurt'taki
Light+Building fuarında sunuldu ve “Geleceğin Işığı” dalında Avrupa Tasarım Ödülü'nü kazandı. ty: Ledino'nun hangi mekanlarda, nasıl bir hedef kitle tarafından kullanılmasını hedefliyorsunuz? öt: Modern ev ve ofislerde yaşayan ve yaşam alanlarında fark yaratmak isteyen herkes, bizim hedef kitlemizi oluşturuyor. Hedef kitlemize ulaşmak için, mimarlar ve dekoratörleri köprü olarak görüyoruz. Türk mimarların, dekoratörlerin beğenilerine ve tasarıma ilişkin gereksinimlerine cevap verecek bu ürünler, rahat ve sıcak görünen ve hissettiren saf bir ışık sunuyor. Tüketicinin kendini evinde hissetmesini sağlayacak kadar doğal ve ortamı canlandıran bir ışık bu. Evlerde radikal biçimlerde kullanılabilen ancak minimalist ve çok yönlü olan ürünleri şıklıklarından dolayı iç dekorasyonlarının odağına koymak bile olanaklı. Ledino serisinin dış aydınlatmaya yönelik ürün grubu da geliyor. Philips, iç mekânda kullanılan ve Türkiye’de de şu anda satışta bulunan Ledino Indoor ürün grubuna ilave olarak modern iç mekân tasarımını mükemmel bir şekilde tamamlayan ilk dış mekân aydınlatma ürün grubu olan Ledino Outdoor’un 2010 yılında Türkiye’de piyasaya sürüleceğini açıkladı.
en sağda: Ode Yalıtım'ın Çorlu'daki üretim tesisi sağda: R-Flex kauçuk köpüğü yalıtım malzemesi altta: Alüminyum folyo kaplı Starflex yalıtım malzemesi
YALITIMLA ENERJİ VERİMLİLİĞİ
TEM/AĞU 2009 - XXI 64
SÖYLEŞİ - YALITIM
Ode Yalıtım Genel Müdürü Bülent Çolak, yeşil binalar ve enerji verimliliği konularında Ode Yalıtım'ın yaklaşımlarını anlattı. Hülya Ertaş
he: Türkiye’de yeşil binalar ve enerji verimliliği konusu özellikle son dönemde oldukça gündemde. Yalıtımın özellikle binaların kullanımı aşamasında, enerji verimliliği açısından ne gibi artı değerler kattığını anlatabilir misiniz? Bülent Çolak: Geçtiğimiz günlerde Kyoto Protokolü’ne Türkiye’nin de taraf olmasını sağlayacak yasa tasarısının Meclis’te kabulüyle Türkiye için önemli bir adım atılmış oldu. Protokol gereği özellikle 2012 yılı sonunda ciddi yükümlülükler altına girecek olan Türkiye’de, özellikle yalıtıma önemli yatırımlar yapılacak. Çünkü yalıtım, ortalama % 60 enerji tasarrufu, dolayısıyla da % 60 daha az kirlilik anlamına geliyor. Sektör büyürken, aynı zamanda ekonomiye de tasarruf ettiren bir rol üstleniyor. Yalıtım konusunun önemi gerek enerji verimliliği gerekse ekonomik nedenlerden ötürü gittikçe artıyor. Türkiye’deki binaların % 90’ı yalıtımsız ve sadece bu yüzden ülke ekonomisi her yıl 6-7 milyar doları havaya savuruyor. Halbuki yalıtım sayesinde hem enerji tasarrufu yapmak hem daha az para harcamak hem daha sağlıklı yaşam alanları elde etmek hem
de çevre kirliliği ve küresel ısınmaya karşı da önlem almak mümkün. Bunun için yeşil bina sayısının artması gerekiyor. Araştırmalar gösteriyor ki yeşil bir bina içinde yaşayanlara daha sağlıklı bir ortam sunuyor, içinde çalışanların verimliliğini artırıyor. Çevreye saygılı yeşil binaların en önemli unsurlarından biri de yalıtım. he: Malzemelerin yalnızca binaların enerji verimliliğine katkısı değil, aynı zamanda üretim süreçlerinde de çevreye saygılı nitelikler barındırması talep ediliyor. Bu konuda Ode Yalıtım'ın ne gibi çalışmaları var? bç: Son yüzyıldır binaların konvansiyonel inşa biçimi doğaya doğrudan zarar veriyor. Binaların doğaya verdiği bu büyük tahribattan herkesten önce mimarlar, tasarımcılar, müteahhitler ve inşaat sektöründeki tüm diğer çalışanlar sorumlu. Tüm sektörün ve bu işe gönül verenlerin enerji verimliliği ve doğa bilinci konularına önem vermeleri gerekiyor. Ode, Ar-Ge’ye çok fazla yatırım yapıyor ve doğaya dost ürünler üretiyor. Gelişmiş ülkelerle ve ticari rakiplerimizle aramızdaki farkı kapatmak ve öne geçmek için inovasyonun ve doğaya dost ürünlerin önemini tüm Ode’lilerle her daim paylaşıyoruz. Çorlu’daki altı üretim
tesisinde üretilen her ürün çok önemli testlerden geçerek yurtiçine ve yurtdışına dağıtılıyor. Kullanıcılarının üründen en yüksek faydayı sağlamasını hedeflediğimiz için, ürün tipine ve yapılacak işin niteliğine göre, hazırladığımız teknik fiyat listesi içinde ürünlerin uygulama bilgisine yer veriyor, satış sonrası hizmetle de ürünlerin doğru uygulamayla en yüksek konforu ve güvenliği sağlamasını hedefliyoruz. he: Ode Yalıtım'ın önümüzdeki dönemde yeşil binalarla ilgili yapmayı planladığı çalışmalardan söz edebilir misiniz, bu konuda kendi sektörünün gelişimi için de yatırımlar yapmayı planlıyor mu Ode? bç: Ar-Ge departmanımız tarafından geliştirilen Ode Membran Granat Flora tipi su yalıtım örtüleri bahçe çatılarda yalıtım örtüsünün bitki kökleri tarafından tahrip edilmesini önlemek amacıyla kullanılıyor. Bunun dışında yeşil binaların hem sağlık hem de estetik açıdan çevreye katkısının farkında olan bir firma olarak konunun yurtdışındaki uzman isimlerini Türk mimarları ve sektörün ileri gelenleri ile buluşturmayı kendimize görev edindik. Son iki yıldır YEM’in organizasyonunu gerçekleştirdiği Eco Design projelerine bu çerçevede sponsor oluyoruz.
ÇUHADAROĞLU İzopen, Çuhadaroğlu firmasının, Interax markasından sonra pazara sunduğu ikinci kapı ve pencere aksesuar sistemi. Çuhadaroğlu’nun Ar-Ge’si tarafından geliştirilen İzopen, toplu konut, okul ve hastane inşaatlarının yanı sıra evlerde de rahatlıkla uygulanabilecek. İzopen'in özellikleri arasında; hafiflik, nakliye kolaylığı, zarif görünüm, kolay uygulanabilirlik, kasa kalınlıklarının uygulanacak alana göre ayarlanabilir oluşu, montaj kolaylığı ve ekonomiklik yer alıyor. Daha fazla şeffaf alan
TEM/AĞU 2009 - XXI 66
DOSYA - KAPI VE PENCERE SİSTEMLERİ
EDOOR Güçlü Grubu'nun uluslararası marka olma yönünde ilerleyen bir kuruluşu olan Edoor, kapıya ev mobilyası olarak yaklaşıyor ve sadece doğal kapı üretiyor. Tamamı bilgisayar kontrollü hat makineleri, mühendisten ustasına uzman kadrosu, mobilya kapı üretimi ve kalite konusunda yeni yatırımlarıyla ayda 20 bin mobilya kapı üretmeyi hedefliyor. Zengin model ve renk seçeneklerine sahip olan Edoor, müşterilerine ahşap kapıda 22 farklı seçenek sunuyor. Meşe, sapelli, ceviz, venge, dişbudak, kayın ve anigra kaplamalı ahşap kapılarda yedi tip cila alternatifi bulunuyor. 30-60-90 dk yangına dayanıklı ahşap kapı üretiyor ve “Yangına Dayanıklı Kapı Sertifikası” ile tüketici güvenliğini düşündüğünü
oluşturulmasına izin veren sistem profilleri ve cam çıtasız tasarımı sayesinde, çerçeve genişlikleri pencerelerde 70 mm, kapılarda 96 mm’ye varıyor. Alüminyum profiller üzerinde üretilen sızdırmazlık fitilleri, özel tasarım çekme kullanımı ve köşe takozu birleşmeleri sayesinde montajı hızlı ve çok kolay bir şekilde yapılabiliyor. Düşük alüminyum tüketimi sayesinde kamu binaları, toplu konut ve konut binalarındaki genel uygulama tipleri için tüm ihtiyaçları en ekonomik şekilde karşılayabiliyor. www.cuhadaroglu.com
belgeliyor. Rustik, klasik, modern ve yeni modern tasarımlarıyla konut, okul, hastane, otel gibi çeşitlenen projeler için gereken kapı ve aksesuar çözümlerini sunuyor. Edoor’un Elit serisinde bulunan Vien kapının kanat ve göbek kısmında en üst, orta ve alt bölümlerde bulunan parçalar için köknar veya ladin ağacından iskelet oluşturulurken göbekler de mdf üzeri doğal ahşap kaplama kullanılarak üretiliyor. Renk verme aşamasında da uzun bir işleminden geçen kapı son kat cila ile hazır hale geliyor. Vien kapı, camlı ve camsız modelleri ile modern ofisler, villalar ve lüks konutlar düşünülerek geliştirilmiş bir tasarım. www.edoor.com.tr
EGEPEN DECEUNINCK Zendow Sistemi, görüş alanının artırılmasını sağlayacak şekilde tasarlanmış. Sistem, beş odacıklı yapısı ile estetiği, üstün sağlamlık, yalıtım ve dayanıklılığı bir arada sunuyor. Sistemi oluşturan profiller, TS 5358 EN 12608 standardına uygun olarak üretiliyor. Zendow sistemi, 19-20 mm, 23-24 mm, 26-27 mm, 28-29 mm, 30-31 mm, 32-33 mm, 35-36 mm, 38-39 mm, 43-44 mm cam kalınlığı ve standart/özel cam kullanım alternatifleri ile ses yalıtımında da etkili çözümler sunuyor. Sistemde, 48 adet PVC profil ve 61 adet yardımcı
ürün olmak üzere toplam 109 ürün yer alıyor. Sistem içerisinde yer alan yükseltme, köşe dönüş, pervaz, greyaj ve bağlantı profilleri, denizlik uygulamaları, alüminyum eşik ve benzeri birçok yardımcı ürün ile Zendow, sistem bütünlüğü sağlıyor. Profilin geometrik tasarımının suyu daha iyi tahliye ederek sağladığı mükemmel ve güvenilir drenaj sistemi sayesinde oluşan kuru alan, profilin metal aksamını paslanmaya karşı koruyarak pencerenin ömrünü uzatıyor. www.egepen.com
FENİŞ
DOSYA - KAPI VE PENCERE SİSTEMLERİ
Thermic Case, Feniş Ar-Ge tarafından kullanıcılardan gelen talepler doğrultusunda geliştirilmiş yeni nesil bir doğrama sistemi. Thermic Case, birçok farklı seçeneği ile dünya çapında 40 ülke ile aynı anda Türkiye’de de pazara sunuldu. Thermic Case serisi, konut, otel, ofis-büro gibi sosyal kullanım mekânlarında, uzun ömürlülüğü, yüksek yalıtım değerleri, çeşitlenen tasarımları ve de iç mekân uygulamaları ile tercih ediliyor. Dualcolor teknolojisi sayesinde arzu edilirse içeriden ve dışarıdan görünen
yüzeyleri dekor ve cepheye uygun olacak şekilde iki farklı renkte olabiliyor. Thermic Case serileri, birçok farklı açılma seçeneğine sahip kapı ve pencere tipleri ile yine 900 Pa yalıtım değerine ulaşan (Normal kapı ve pencerelerde ortalama değerler 700-1000 Pa arasındadır.) sürme kapı ve pencere seçenekleri sunuyor. Ürünlerin tamamında entegre sineklik ve panjur seçenekleri bulunduğundan bu parçaları eklemek için pencereleri delmeye veya ekstra detay çözümlerine ihtiyaç duyulmuyor. www.fenis.com.tr
GEZE
HÄFELE Mobilya ve mimari donanım sektöründe geniş ürün yelpazesine sahip olan Häfele, cam kapı donanımları alanında; cam kapı kilit sistemleri, cam menteşeleri, cam kapı fitilleri, cam kapı bağlantı aksesuarları ve cam sundurma sistemleri gibi sayısız çözüm seçenekleri sunuyor. Ofislerde, evlerde, banyolarda, 8-12 mm kalınlığındaki tüm cam kapılarda kullanılabilen farklı model ve renk seçenekleri, kapı kilit setleriyle birlikte tüketiciye sunuluyor. Kendiliğinden kapı kapatıcı özelliği olan Häfele cam menteşesi, ayarlanabilir hızı sayesinde kapı kapatıcı özelliği de sunuyor. Yüksek taşıma kapasitesi sayesinde genişliği 1.000 mm'ye ulaşılan cam kapılarda bile rahatlıkla kullanılabiliyor. Kolay montajı, ürünün bir diğer avantajı. www.hafele.com.tr
www.geze.de
67 XXI - TEM/AĞU 2009
Otomatik kayar ve döner kapı sistemleri konusunda Almanya’da pazar lideri olan Geze, kapı kapatıcılardan, manüel kayar sistemlere, otomatik kapı mekanizmalarından pencere açkı sistemlerine kadar birçok ürünü bünyesinde barındırıyor. Dünyada sadece Geze firmasının ürettiği iç ve dış mekânlarda kullanılabilen Slimdrive SL, 7 cm yükseklikteki yapısı ile tek ve çift kanatlı otomatik kayar kapıları tüm cephe sistemlerine uygulama olanağı sağlıyor. Slimdrive SL ile geniş ve yüksek mekân girişleri yaratılabiliyor. Tamamen alüminyumdan üretilmiş ve tamamen modüler bir sistem olarak
tasarlanan Slimdrive SL montaj profili, ray profili, muhafaza kapağı ve yan kısım parçalarından oluşuyor. Tek ve iki kanatlı mekanizmalarda her bir kanat ağırlığı 120 kg. Tek hareketli kanatta 700-2000 mm arasında değişen en çok açılış genişliği, iki hareketli kanatta 900-3000 mm’ye kadar yükselebiliyor. Azami açılma hızı 0,7 m/s, azami kapanma hızı 0,4 m/s. Kamuya açık yapılar, iş ve alışveriş merkezleri, bankalar, sigorta şirketleri, hastaneler, oteller ve havalimanlarında kullanılan zarif ve ince tasarımlı ürün serisinde, mimarların ve proje yöneticilerinin tasarımlarına göre siparişe özel ürünler de sunuluyor.
INOUTIC Alman mühendisliği ile Almanya’daki tesislerde üretimi gerçekleştirilen Inoutic profil sistemleri, estetik görünüm ile yüksek yalıtım değerlerini bir arada sunmayı hedefliyor. Inoutic binaların iç mimarisi ile dış kabuklarındaki estetiğe uyumlu uygulamalar yapmaya imkân sağlayan farklı profil seçenekleriyle detaylarda ve pek çok mimari alanda çözüm sunuyor. Inoutic PVC profil sistemleri, teknik özelliklerini ve sağlamış olduğu yalıtım değerlerini sahip olduğu ISO ve RAL kalite standartları ile de destekliyor. Geniş ürün yelpazesi içerisinde sunulan Hebeschiebe sürme sistemleri iç mekânları geniş açıklıklar ile dış
TEM/AĞU 2009 - XXI 68
DOSYA - KAPI VE PENCERE SİSTEMLERİ
KALE ÇELİK Pencerelerde de güvenliği sağlamayı hedefleyen Kale Çelik Eşya, geliştirmekte olduğu yeni ürünü Kale Çelik Panjur Sistemi'ni ilk kez Yapı 2009 Fuarı’nda sergiledi. Kale Çelik Panjur Sistemi, dönemsel olarak ikamet edilen yazlık, villa gibi mekânlarda ve binaların giriş katlarında tam güvenlik sağlamayı hedefliyor. Estetik görünümü ve
kullanım avantajları ile kullanıcıyı demir parmaklıkların dezavantajlarından kurtaran Kale Çelik Panjur Sistemi’nin iç kısmı çelik, dış kısmı ise yağmur, nem, rüzgâr ve ısı gibi dış faktörlerden etkilenmeyen PVC malzemeyle kaplı. Çeşitli renk alternatifleri olan panjur sistemi, kış aylarında tam olarak kapatıldığında içindeki yalıtımı sayesinde ısı kaybını önlüyor. www.kalecelikesya.com
NEES En yüksek ısı kaybı pencerelerden oluyor. Pencere üreticilerinin, sürekli ürünlerini iyileştirmeleri ve daha verimli ısı yalıtım sistemleri geliştirmelerine rağmen, pencerelerden iletim yoluyla yüksek miktarda ısı kaybını engellemek hala imkânsıza yakın. Bu konuda çalışmalarını sürdüren NEES, yeni Centronic Akıllı Panjurlar'ı ile pazardaki büyük bir boşluğu doldurmayı hedefliyor. Isı kaybını önlemek ve ısınma harcamalarını kısmak için en iyi çözüm, güneş batarken panjurları kapatmak ve evdeki ısının %40'ına yakınını tasarruf etmek. Yazınsa klima ile soğutulmuş mekânların güneş ışınlarından korunmasıyla daha az enerji tüketilerek ortam ısısı, kontrol altında tutulabilir. Yaşam alanlarını daha konforlu hale getirmek ve enerji tasarrufu yapmak için NEES'in pazara sunduğu Becker Centronic akıllı panjur
mekâna bağlıyor ve iç mekânlara genişlik veren bir görünüm kazandıran bir uygulama olduğundan her yıl yüzlerce tüketici tarafından tercih ediliyor. Inoutic Hebeschiebe sistemleri teknik özellikleri ve uygulama ölçüleri ile balkon teras gibi geniş açılım noktalarında hem üstün ses ve ısı yalıtımı sağlıyor hem de bu alanları geniş yüzeyli pencere elemanları ile şeffaf olarak kapatmış olmanın görsel açıdan avantajını sunuyor. Sistemler, mimari projelerde ve nitelikli konutlarda gün geçtikçe artan geniş dışa açılım noktaları için uygun bir çözüm öneriyor. Inoutic, PVC kapı pencere profili üreticilerinden Deceuninck Grubu'nun güvencesiyle tüketicilerle buluşuyor. www.inoutic.com
motorları, üzerindeki entegre alıcı ünite ile kablosuz olarak uzaktan kumanda edilebiliyor, limit ayarı yapılabiliyor. Herhangi bir engelle karşılaştığında kendiliğinden duran panjur motorları, güçlü radyo-kontrollü zamanlayıcısı ve uzaktan kumandasıyla hem enerji tasarrufuyla hem de konforuyla ön plana çıkıyor. Isı kaybını azaltmak için tüm gerekenleri bir araya getiren sistem, kullanıcıya rahat ve pratik bir kullanım sağlıyor. Centronic TC445 olarak adlandırılan bu sistemde yılın her günü için ayrı ayrı zamanla yapılabiliyor. Güneşin batışıyla birlikte ya da istediğiniz başka bir saatte, panjur otomatik olarak kapanarak ısı kayıplarını azaltmaya yardım ediyor. Ayrıca evinizde kimse yoksa bile, evinizin boş olmadığı izlenimi vermek için entegre tatil fonksiyonuyla panjurlar her gün farklı zamanlarda açılıp ve kapanabiliyor. www.nees.com.tr
SAPA YAPI SİSTEM
www.sapagroup.com
Schüco alüminyum sürme sistemler; kullanma rahatlığı, güvenlik, tasarım ve ısı yalıtımını en üst düzeyde bir arada sunuyor. Sürme, kaldır ve sür, vasistas/ sürme ya da katlanır/sürme sistemlerin geniş ve şeffaf yapıları, doğal ışığın en fazla oranda kullanımına olanak sağlayarak aydınlık odalar yaratıyor. Schüco sürme seriler içinde en yenisi; özellikle Akdeniz ülkelerine yönelik olarak tasarlanan, konfor ve ısı yalıtımını yenilikçi mekatronik bir sistem teknolojisiyle bir araya getiren ASS 39 SC TipTronic serisi. Büyük yüzey alanına oranla dar kesitli kanat profillerinden oluşan ASS 39 SC sürme kapı sistemi; etkileyici genişlikte bir yalıtım alanına ve 28 mm kalınlığa kadar uygulanabilen esnek camlama seçeneklerine sahip. Çerçeveye oranla daha büyük cam yüzeyine olanak tanıyan ASS 39 SC'de, camın etrafına
Variodor, ahşabın doğallığı, MDF teknolojisinin sağlamlığı ve modern çizginin birleşiminden oluşuyor. MDF kapıların üstün özelliklerine günümüz estetik çizgileri ekleniyor ve dayanıklı, sağlıklı, uzun ömürlü yeni nesil kapılar ortaya çıkıyor. Variodor; çevreye olan saygısı, kolay temizlenmesi, ısıya ve sese dayanımı, zengin renk ve desen seçenekleriyle bireysel ve kurumsal tüm mekânlarda yerini alıyor. Kapı için üretilmiş özel MDF levhası, ahşap
desenli ve üçboyutlu şekil verilmiş ve çizilmelere karşı dayanımı artırılmış özel yüzeyi, ısı ve ses yalıtımı sağlayan özel contası, rulmanlı menteşesi, duvara uyum sağlayan ayarlı pervazı ve montajı kolaylaştıran bağlantı elemanlarıyla sunuluyor. Variodor, beyaz dişbudaktan opera cevize, ladinden akçaağaç ve İtalyan cevize, Napolyon kirazdan sedef kayına uzanan farklı renk ve desen seçenekleriyle farklı zevklere ve mekânlara kapılar açıyor. www.vario.com.tr
toplanan kanat profilleri sayesinde çıta kullanmaksızın cam montajı yapılabiliyor. 160 kg ağırlığa ve tasarıma bağlı olarak 1,5x2,3 m'lik büyüklüklere kadar kanatlarda kullanılabiliyor. Yükseltilmiş ısı yalıtım değerleri için odacıksız alüminyum kanat profiller kullanılarak geliştirilmiş yalıtım bölgesi bulunan sistemde, sürme doğramanın yanında ya da üzerinde uygulanacak pencereler, Schüco AWS 50 serisi ile uyumlu. Diğer bir sistem olan mekatronik Schüco ASS 39 SC TipTronic sürme sistemi, bir tuşa dokunarak rahatça açma, kapama ve kilitleme sağlıyor. Kesintisiz bir çerçeve olarak düz dış çerçeve profili, dar ön görünüm genişlikleri sunan sistem, 160 kg’a kadarki kanat ağırlıkları için uygun. Sürme doğramanın yanında ya da üzerinde uygulanacak pencereler için Schüco AWS 50 serisi ile uyumlu olan sistemin patentli
donanım kurulumu sayesinde kanıtlanmış delme teknolojisinden yararlanılarak bağlantı kabloları basitçe birleştirilebiliyor. Profil üzerinde hemen hemen hiçbir işleme gerek yok ve sistem rulmanlar üzerinde sessiz çalışıyor. Akıllı parmak sıkışma önleyici koruma yazılımı sayesinde yüksek düzeyde güvenlik sağlıyor ve uzaktan kumandalı kontrol ile kolayca yönetilebiliyor. Schüco sürme sistemler, Tiptronic dışında Schüco e-slide sistemi ile de kontrol edilebiliyor. Tamamen gizlenmiş bu yönetim sistemi, boyu tabandan tavana kadar uzanan kanatları dahi açıp, kapatıyor ve kilitleyebiliyor. Sistem parmak okuma ve uzaktan kumanda ile kombine edilebiliyor. www.schueco.com.tr
69 XXI - TEM/AĞU 2009
SCHÜCO
VARIODOR
DOSYA - KAPI VE PENCERE SİSTEMLERİ
Binalarda kullanılan alüminyum sistemler konusunda Avrupa’nın lider kuruluşlarından olan Sapa Yapı Sistem, ürün gamını güneş enerjisinden elektrik elde edilmesini sağlayan fotovoltaik cephe sistemlerinden sonra Avantis serileri ile de, enerji tasarrufu alanında mimarlara ve yatırımcılara destek veriyor. Geliştirilen sistemlerin en önemli özellikleri, yüksek ısı ve ses yalıtımı, estetik görünüm ve tasarımcının ihtiyaç duyabileceği tüm açılım uygulamalarına izin verebilmesi. Sapa Technology Center’ın Ar-Ge
çalışmaları sonucunda geliştirdiği Avantis 55, 60, 70 ve 75 sistemleri, hem statik dayanım hem de ısı yalıtımı açısından en üst düzeyde. Sistem, 0,9 W/m2K ısı yalıtım değeriyle piyasadaki en iyi performans değerini elde ederken büyük boyutlu kapı ve pencere açıklıklarına da olanak sağlıyor. Avantis serileri Basic, Insulation (I), Super Insulation (SI) ve Super High Insulation (SHI) çeşitleriyle tasarımcıların isteyebileceği ara performans değerlerini de ekonomik bir şekilde sunuyor.
VELUX
VORNE Vorne, PVC, ahşap ve alüminyum profillerden pencere ve kapı üreticileri için çözüm ortağı olarak donatı ve aksesuar imalatı yapan bir firma. Tek açılım, çift açılım (standart ve güvenlikli), çift kanat, kapı kilitleri, farklı sürme sistemleri ve geniş ürün grubuyla inşaat ve yapı sektörüne hizmet veriyor. Geniş donatı ve aksesuar yelpazesi, farklı pencere
açılımları için seçenekler sunuyor. Paralel devirmeli sürme sistemi, devirmeli konumda teras ve balkonlarda havalandırma sağladığı gibi, mekânlarda üç metre genişliğe kadar açık alanların yaratılmasına da imkân veriyor. Balkon ve teras kapılarının açılımları için farklı teknik özellikli sürme grubu ile çeşitli çözümler sunuyor. www.vorne.com.tr
www.velux.com.tr
TEM/AĞU 2009 - XXI 70
DOSYA - KAPI VE PENCERE SİSTEMLERİ
65 yıldır faaliyet gösteren Velux’ün ana ürünü olan çatı pencereleri, pivot açılım (GZL ve GGL/GGU) ve çift açılım (GHL/GHU) olarak iki ayrı açılım özelliğinde ve çok çeşitli boyutlarda mevcut. Tüm Velux çatı pencereleri, üstte bulunan açma-kapama barı sayesinde pencerenin altını rahatça kullanabilme olanağı sağlıyor. Ek olarak kolay kilitleme özelliğine sahip bu bara entegre havalandırma kapağıyla çatı penceresi açılmadan da her türlü hava koşulunda odayı havalandırmak mümkün. Pencere 180 derece döndürülerek kolayca temizlenebiliyor. Sonradan uzaktan kumandalı kullanım seçeneği eklenebiliyor. Velux pencereler, yüksek kalitedeki lamine edilmiş İskandinav çamı ya da ahşap üzeri beyaz poliüretan kaplı olarak üretiliyor.
Türkiye’de ilk ve tek olan, Io-Homecontrol® ev otomasyon sistemine sahip Integra® çatı pencereleri, elle ulaşılamayan konumlar için tasarlandı. Bu sistemde pencereyi sadece prize takmak yeterli. Uzaktan kumanda ile pencere kontrolü, kullanıma hazır elektrikli perde/panjur kontrol mekanizması, yağmur sensörü, kişisel programlama gibi birçok özelliği var. Güneş Tüneli ise çatı penceresi uygulamasının mümkün olmadığı ve güneş ışığın ulaşamadığı yaşam alanlarına, yansıtıcı borular aracılığıyla, çatıdan doğal aydınlık sağlamak amacıyla kullanılıyor. Sektöre yeni sunulan Düz Çatı Sistemiyse düz ya da az eğimli çatılardan (0-15° arası) gün ışığı ve temiz hava almak amacıyla geliştirildi.
WINSA Son yıllarda PVC sektöründe artan rekabet koşulları pencere üreticilerinin tüketiciye benzer ürün ve özellikler sunmasının yanında kaliteli ve nitelikli pencerelerden uzaklaşmalarına da sebep oldu. Sadece fiyat odaklı yapılan satış ve reklam çalışmaları, tüketicinin benzer ürünler arasında satın alma tercihini en ucuz üründen yana kullanmasına neden oluyor. Bu nedenle Winsa PVC Pencere Kapı ve Panjur Sistemleri, mevcut artı değerlerine ilave olarak farklılaşabileceği ürünler üzerindeki çalışmalarını tamamladı. Winsa Akıllı
Pencere adı altında; çevre dostu kurşunsuz profil, standart en az üçüncü derece güvenlikli çift açılım sistemi, işlevsel havalandırma seçenekleri, güvenlikli “secustic” kol ve yeni nesil yalıtım camları seçenekleri sunan üst seviyede bir pencere sistemi oluşturuldu. Akıllı Pencere, kurşunsuz profil, havalandırma profili, havalandırma otomatı, mini havalandırma, yaz-kış konumlu makas, üçüncü derece standart güvenlikli aksesuar, “secustik” pencere kolu ile Isıcam Sinerji ve Isıcam Konfor camlarından oluşuyor. www.winsa.com.tr
TEMMUZ/AĞUSTOS ajandasI ...-16 Ağustos
“Track 08” Yılsonu Öğrenci sergisi
Sergi, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Görsel
santralistanbul
www.santralistanbul.org
Milk Galeri, Beyoğlu, İstanbul
www.whatismilk.com
Aedes Land Galeri, Berlin, Almanya
www.aedes-arc.de
Stazione Leopolda, Floransa, İtalya
www.beyondmedia.it
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası, Beşiktaş, İstanbul
www.mimarist.org.tr
Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Trabzon
www.livenarch2009.org
İletişim Bölümü ile Fotoğraf ve Video Bölümü öğrencilerinin işlerinden meydana geliyor.
2 Temmuz - 2 Ağustos
Ocho Show: "Stories"
Sergide Ayşe Küçük, Bora Başkan, Gökhan Okur, Merve Morkoç ve Ufuk Atan'ın işleri yer alıyor.
2 Temmuz - 27 Ağustos
Sretenkas'ın Yeniden Keşfi sergisi
Moskova'daki Sretenka bölgesinin mimari tarihi, mevcut kentsel durumu ve geleceği için yapılan planlar sergileniyor.
7 - 19 Temmuz
Beyond Media 2009
Bu yıl dokuzuncusu düzenlenen uluslararası mimarlık ve medya festivalinin teması vizyonlar.
8 Temmuz
İklim Değişikliği-3 söyleşisi
Mikdat Kadıoğlu ve Uygar Özesmi'nin konuşması 18.30'da başlıyor.
9 - 11 Temmuz
4. Uluslararası Yaşanabilir Çevreler ve Mimarlık Konferansı
Konferansın bu yılki teması, mimarlıkta yapılar, yeniden yapılanmalar ve yapı bozumlar.
11 Temmuz - 20 Eylül
13 Temmuz (Son Teslim)
Pavyonlar - Mimari Eğlence ve Polemik sergisi
Geçici strüktürler olan pavyonların 20.
Alman Mimarlık Müzesi, Frankfurt, Almanya
www.dam-online.de
ve erken 21. yüzyıldaki tarihi belgeleniyor.
Red Dot Award: Design Concept
“Red Dot Awards: Design Concept”, en
Singapur
www.red-dot.sg
Melbourne, Avustralya
stateofdesign.com.au
British Council, Beyoğlu, İstanbul
www.britishcouncil.org.tr
Alanya, Antalya
www.antmimod.org.tr
Kocaeli Üniversitesi, Umuttepe Yerleşkesi, Prof. Dr. Baki Komsuoğlu Kültür ve Kongre Merkezi, İzmit
kocaeli2009.kocaeli.edu.tr
Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı, YEM, İstanbul
www.archiprixturkiye.org
zorlu ve itibarlı uluslararası
TEM/AĞU 2009 - XXI 72
ajanda
yarışmalardan biri.
15 - 25 Temmuz
State of Design Festival
Festival boyunca 80'den fazla etkinlik, sergi, atölye çalışması ve konferans düzenleniyor.
17 Temmuz (son başvuru)
Uluslararası Genç Tasarım Girişimcileri Yarışması 2009
British Council tarafından dokuz ülkede belirlenecek genç girişimciler, Eylül ayında İngiltere’de “Yılın Uluslararası Genç Tasarım Girişimcisi” olmak için yarışacak.
25 Temmuz
Mimarlık ve Kentleşmede Cumhuriyetin Beklentileri Panel-Forumu
Etkinlik Mimarlar Odası Antalya Şubesi Alanya Temsilciliği ve Mersin Şubesi Anamur Temsilciliği tarafından düzenleniyor.
17 - 19 Ağustos
Uluslararası Deprem Sempozyumu Kocaeli 2009
Sempozyum, deprem afeti ile ilgili güncel araştırmalara odaklanmayı ve depremle ilgili tüm resmi kurumlar, özel sektör temsilcileri, STK’lar ve bireyleri bir araya getirmeyi amaçlıyor.
24 Ağustos (son başvuru)
Archiprix Türkiye 2009
Mimarlık öğrencileri bitirme projeleri ulusal yarışması, Türkiye'deki tüm mimarlık okullarından öğrencilerin katılımına açık.