4 // MAYIS’14
zete
Editรถr: Cem GELGร N
//
01.
NICOLAS CAGE ‘JOE’ İLE BU KEZ İYİ NOT ALDI //
02.
VENEDİK KANALLARINI BUZ KALIPLARI BASTI //
//
//
//
03.
1 MAYIS’I DÜNYA NASIL KUTLUYOR?
04.
İBRAHİM MALOUF: MÜZİĞİNİ DEĞİL HİKAYENİ SATIYORLAR
05.
20. YÜZYILIN KONSEPT ARABALARI SERGİLENİYOR
06.
DİKTATÖRLERİN BİLİNMEYEN İLGİNÇ YÖNLERİ
01.
NIcolas Cage: Gözlerimi açmam zaman aldı
Sahnenin gerçekten çarpıcı olmasını istiyordum, onun için de yönetmen David Gordon Green’a yılanı tutup tutamayacağımı sordum. Bana “Neden?” dedi. Ona “rahatlamak için sıkı bir espresso içmeyi seven biriyim, adrenalin dolu sahneler beni sakinleştiriyor” diye cevap verdim. David kararsızdı ama bir yandan da ne demek istediğimi çok iyi anlıyordu. Bana “Eğer ölürsen Hollywood’un en Joe, hem iyi, hem kötü, hem de çirkin rezil adamı olacağım! Söz ver bana, bir aptal(Sergio Leone’nin İyi, Kötü ve Çirkin fil- lık yapmayacaksın” dedi. Ben de söz verdim. mine referans yaparak). Sizi etkileyen bu Yılanı yakaladığım anda hissettiğim adrenalin, ekranda görülebiliyor. özellikler mi oldu? Türkiye’de 11 Nisan’da vizyona giren, David Gordon Green’in yeni filmi Joe için kamera karşısına geçen Nicolas Cage, eleştirmenlerden bu sefer iyi bir not aldı. Ormanda oduncu olarak çalışan Joe karakterini canlandıran Nicolas Cage, uzun bir aradan sonra formunun zirvesinde bir performans sergiliyor. Cage, Paris Match’ın sorularını yanıtladı...
Joe hoşuma giden bir karakter çünkü, olabilecek bütün defolara sahip ve etik kuralları hiçe sayıyor. Yalan söyleyemediğinden, bu onu çoğu zaman zor durumlarda bırakıyor ve sinirlerini kontrol edemediğinden de patlamaya hazır biri olarak görünüyor. Kendi tecrübelerimden ilham alabildim! (gülüyor)
Size bir rolde yardımcı olması için, şeytanla işbirliğine hazır mısınız?
Farklı yöntemlere başvurduğum Leaving Las Vegas döneminde buna izin veriyordum. Ama o zamanlar çok daha genç ve çok daha dayanıklıydım. Bugün yoğun bir konsantrasyonla çalışmayı tercih ediyorum. Eğer Su mokaseniyle (zehirli bir yılan türü) beş gün süren çekimlerin ardından iki boş boğuştunuz sahnede kendinizi oldukça günüm varsa, kendime bir kadeh şarap koyazorlu ve tehlikeli bir duruma sokuyorsu- bilirim ama emin olabilirsiniz ki, pazartesi nuz. Neden çekimler için zararsız bir yılan film setine, en ufak negatif etkiden arınmış olarak gelirim. seçmediniz?
6
yapıyorum, eşimi öğle yemeğine götürüyorum sonra okula geri dönüp oğlumu alıyorum ve dersleri için yardımcı oluyorum. Basit bir Önemli olan keyifli bir vakit geçirmek. hayatım var, ailemle olmayı seviyorum. Ama Zihnimi açmayı öğrendiğimden beri hiçbir diğer yandan da çalışmaya, aktif olmaya ihtişey yorucu gelmiyor. Gençken umurumda yacım var. Bir film setine geldiğimde kendimi değildi. Gazeteleri okumuyordum ve gerçek- evimde hissediyorum. lerin farkında değildim. Gözlerimi açmam zaman aldı. Kendimi insanlara açtım ve bu Zamanla ve tecrübeyle ‘oynamak’ daha bana çok yardımcı oldu. Sonuç: artık sıkılmı- kolaylaşıyor mu? yorum ve kendimi çok daha iyi hissediyorum. Her filmin kendi özellikleri, kendi zorlukları var. Patronunuzu ve iş arkadaşlarınızı Kendinizi ciddiye alıyor musunuz? tanıdığınız ve hergün beraber vakit geçirİşimi ciddiye alıyorum çünkü yaptığım işi diğiniz bir durum söz konusu değil. Bir seviyorum. Ama kendimi çok ciddiye alma- film setinde neler olacağını, bizi nelerin maya çalışıyorum, böyle zamanlarda sıkıcı ve beklediğini kestirmek güçtür. Her filmde kendini beğenmiş oluyorum. Ayrıca eşimin bir ‘ilk’ tanışma ya da bir ‘ilk’ tecrübe varde umurunda olmuyorum. Hafif ve pozi- dır. Rol yapmak, bir karakteri canlandırmak tif düşünceler içinde işimi yapmayı tercih ruhunu kameraya açtığın zorlu bir iştir. Kötü bir yönetmen tarafından yönetildiğim ediyorum. zaman, kendimi kötü hissediyor, üzerime Ç a l ı ş m a d ı ğ ı n ı z z a m a n l a r d a n e kapanıyor, hatta çöküyorum. Bu, meslekte var olan bir risk ve kararlarımı bunu göz yapıyorsunuz? önünde bulundurarak veriyorum. Bazen Konsantre olabilmek ve aktif kalabilmek iz bırakmasından korkuyorum, mideme için belli bir rutine ihtiyacım var. Yani kramplar girebiliyor, bir adrenalin patlaması sabah oğlumu okuluna götürüyorum, spor yaşıyorum. Çok yoğun bir dönemden geçtiniz. Yaratıcı kalmak için ne yapıyorsunuz?
7
02.
Photoshop Venedİk’İn kanallarını dondurdu
Fotoğraf rötuşlama programı Photoshop’un bize sunduğu imkanlar sınır tanımıyor. Program sayesinde, sadece varolan fotoğrafları rötuşlamakla, kusurları silmekle kalmıyoruz, aynı zamanda gözümüzün hileyi algılayamayacağı kalitede montajlar yapabiliyoruz. Instagram üzerinden işlerini paylaşan Robert Jahns adlı kullanıcı, aşıklar şehri Venedik’in fotoğraflarını, Rusya’da bulunan Baykal Gölü’nün donmuş sularıyla birleştirmiş ve ortaya bu kareler çıkmış. Venedik’in kanalları 2011’de kısmen donmuş olsa da Robert Jahns’ın işleri bize daha çok Hollywood filmlerini hatırlatıyor. Kalın buz tabakaları, küçüklü büyüklü buz dağları… ve bir balina. Evet, Jahns karelerden birine bir balina koymayı da ihmal etmemiş.
11
03.
1 May覺s d羹nyada nas覺l kutlan覺yor?
12
13
14
1 Mayıs kutlamaları Türkiye’de bir kez daha Amerika’da ‘Moving day’ (Taşınma günü) güvenlik güçleriyle göstericileri karşı karşıya olarak bilinen 1 Mayıs, şirketlerin yıllık getirdi. Istanbul’un çeşitli semtlerinde polisin muhasebelerini yaptığı, işçilerin, kontratgöstericilere müdahalesi İşçi Bayramı’na yine larının sonuna gelindiği için ayrılmaya gölge düşürdü. Dünya genelinde 128 yıldır zorlanabileceği, diğer bir anlamda ‘taşınmak’ kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı, geçmişte zorunda kalabileceği bir gündü. 1 Mayıs hükümetlerin korkulu rüyası olmuş olsa da, 1886 günü, iki yıllık sürecin sonuna gelindibugün bir çok ülkede renkli gösterilere sahne ğinde, ülke genelinde 350.000 işçi genel greve giderek sokaklara indi. Güvenlik güçleriyle oluyor. göstericiler arasında çıkan olaylarda sekizi 1 Mayıs’ın temsil ettiği değerleri anlayabil- polis olmak üzere 12i kişi hayatını kaybedermek için tarihte küçük bir yolculuğa çıkmak ken, beş sendikacı idam cezasına çarptırıldı. gerekiyor. İşçi Bayramı’nın kökenlerini Fransız Devrimi’nin yüzüncü yılını kutlaFransız Devrimi’ne, Bolşevik Devrimi’ne ya mak için 1889 yılında Paris’te bir araya gelen da Komünizme bağlamak mantıklı bir tah- II. Enternasyonal kongresi 1 Mayıs’ı işçi hakmin olabilirdi ama 1 Mayıs bize, Atlantik’in larının savunulduğu İşçi Bayramı olarak ilan diğer tarafından, hiç beklenmedik bir yerden, etti. Bu tarihten sonra 1 Mayıs günü, dünya Amerika Birleşik Devletleri’nden geliyor. 19. genelinde işçilerin mücadelesinin sembolü yüzyıl sonlarında sanayi devrimiyle artan haline geldi. üretim ve ağırlaşan çalışma koşullarına karşı, fabrika işçileri Amerika’nın çeşitli şehirlerinde Rusya’da kaybolan bir gelenek canlandı gösteriler düzenliyor, günde 8 saat çalışma hakkını elde etmeye çalışıyorlardı. 1884’te 1 Mayıs’ı İşçi Bayramı olarak tanıyan ilk toplanan Amerikan sendikaları, patronlara, 8 ülke 1920 yılında Sovyetler Birliği oldu. saatlik iş günlerini kabul ettirmek için iki yıl Günümüzde neredeyse bütün dünya ülkeleri süre tanıdılar. Bu sürecin başlangıcı için de 1 1 Mayıs’ı resmi tatil olarak tanıyor. Türkiye’de 12 Eylül darbesinden sonra kaldırılan 1 Mayıs Mayıs’ı seçtiler.
günü kutluyor. Bu kararın arkasında dönemin Başkanı Grover Cleveland’ın, İşçi Bayramının 1 Mayıs’ta kutlanarak, 1886’da yaşanan olayPeki bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı dünya ların politize edilme riskinin önüne geçme genelinde nasıl kutlanıyor? Fransa, İspanya, isteği yatıyor. İtalya gibi ülkelerde her yıl olduğu gibi bu sene de, öğrenciler, işçiler ve sendikalardan Rusya’da ise, başkent Moskova 1991’den oluşan yüzbinlerce kişi sokaklara dökülerek beri ilk defa bu sene büyük kutlamalara 1 Mayıs’ı renkli bir şekilde kutladı. Avrupa sahne oldu. Karnaval havasında geçen gösülkelerinde sokak orkestraları eşliğinde, teriler, Sovyet Birliği’nin çöküşünden beri pankartlarla yürüyen yüzbinler, toplumsal kaybolan bir geleneğin tekrar canlanmasını konulardaki hoşnutsuzluklarını barışçıl bir sağladı. Komünist gösterileri engellemek için şekilde dile getiriyor. Avrupa’da bu yıl gösteri- Yeltsin tarafından 1991 yılında yasaklanan 1 ciler hükümetlerin kemer sıkma politikalarını Mayıs kutlamaları, bu sene Kızıl Meydan’da eleştirirken, Kamboçya, Malezya ve Tayvan 100.000 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. gibi Asya ülkelerinde ise onbinler hayat paha- Ülke genelinde Rus bayrakları ve Putin portreleriyle yürüyen yüzbinler, Kırım’ın Rusya’ya lılığını protesto etti. bağlanmasını coşkuyla kutladı. İşçi Bayramı’nın atası Amerika Birleşik Devletleri’nde ise durum biraz daha farklı. 1 Mayıs gösterilerinin yasaklandığı ve en Sendikalar ve fabrika işçileri 1 Mayıs günü sert polis müdahalelerinin yaşandığı ülke ise yürüyüşler düzenlerken, hükümet ‘İş’ bay- Türkiye oldu. İstanbul ve Ankara’da çıkan ramı Labor Day’i eylül ayının ilk pazartesi olaylarda polis 177 kişiyi gözaltına aldı. İşçi Bayramı, 2009’da TBMM’den geçen yasayla tekrar resmi tatil ilan edildi.
15
04.
Organİzatörler, müzİğİnİ değİl hİkayenİ satıyorlar
Orta Doğu müziğindeki çeyrek tonları çalabilmek için özel üretilmiş trompetiyle Ibrahim Maalouf, son yıllarda caz ve dünya müziğinin en öneml isimlerinden biri haline geldi. Oryantal ezgileri, batı müziğiyle ustalıkla harmanlayan Maalouf, 2013’te Istanbul Babylon’da unutulmaz bir konser vermişti. Lübnan asıllı Fransız trompetci, çocukluğunu, müziğe ilk adımlarını ve babasıyla geçen yılları Jazz Mag dergisine anlattı. Sanatçıların ve entellektüellerin bulunduğu bir çevrede büyüdünüz. Müziğe, ileride müzisyen olma isteğiyle mi başladınız?
bir düşüncenin dışa vurumu olarak gördüm ama aynı zamanda babamın kendini kurtarmak için seçtiği bir yol olduğunun da farkındaydım. Trompet, müzik benim başından seçtiğim bir şey değildi, onlar burada, önümdelerdi! Küçükken odamdayken, uzaktan babamın çalışını dinlerdim ve bu boğuk, yumuşak tını çok hoşuma giderdi. Yedi sekiz yaşımdayken ben de trompete başlamak istedim, babam ise pek ikna olmuşa benzemiyordu. Ben ısrarcı olunca, çok çalışmam koşuluyla kabul etti. Neye giriştiğimin farkında değildim. Benim öncelikli isteğim babamla vakit geçirebilmekti ama verdiğim karardan dolayı yedi yıl boyunca pişman oldum. Elime, çalınması en zor trompet olan ‘piccolo’yu vererek, bana her gün dersler veriyordu. Hata yapma hakkım yoktu, gerçekten çok sertti. Haliyle çok hızlı geliştim. Bir bakıma beni, on iki yıl sonra gireceğim Paris konservatuarına hazırlamış oldu ama bu süreçte gerçekten çok acı çektim.
Ben bir çok sanatçının olduğu bir aileden geliyorum, özellikle de annem tarafından, babam ise okumuş ve kozmopolit Lübnan burjuvazisinden gelmiyor. Kömür madenlerinde çalışmak için on yaşında okul terk etmiş ve daha sonra müzik sayesinde yaşadığı zorluklardan uzaklaşmanın yolunu bulmuş. Onun için sanat hakkında hep bu iki fikre Bu sert disiplin trompete olan bakışınızı sahip oldum. Sanatı her zaman bir kültürün, değiştirdi mi?
19
Özellikle Barok konçertoları ve Orta Doğu ezgilerini çalabilmek için ürettiği çeyrek tonluk trompetiyle Arap şarkıları çalıyorduk. Kısa sürede enstrümanım beni tatmin etmemeye başladı. Odamdan babamı dinlerken, ses uzaktan geldiği için çok yumuşak ve hafif boğuk oluyordu, bu benim çok hoşuma gidiyordu. Kendimi babamın yanında bulduğumda çok şaşırmıştım, trompetin gerçek sesi kulaklarımı patlatıyordu! Çoğu zaman kendisine daha düşük sesle çalmasını söylüyordum, bu da onu üzüyordu ve tartışıyorduk. Babam, Avrupa ekolünden gelen trompetleri, tiz ve parlak sesli, patlayan trompetleri seviyordu… Benim hiç bir zaman hoşuma gitmedi. Beni otomatik olarak daha düşük sesle çalıyordum, bu da onun hoşuna gitmiyordu. Bana
“Haydi zorla, sen bir aslansın!” diyordu. Ben de söylediğini yapıyordum ama doğamda karşı çıktığımı biliyordum. Trompetin de farklı şekilde çalınabileceğini ne zaman anladınız? Yıllar boyunca babam benim modelim oldu. Oldukça saftım ama meraklıydım. Bir asker gibi, işimi otomatik olarak yapıyordum ve babamın bana öğrettiği şarkıları çalıyordum. Ergenlik krizimi çok daha sonra yaşadım. İyi ki evde annemin piyanosu vardı, saatlerimi doğaçlama yaparak ve şarkı söyleyerek geçiriyordum. Bugün hala bestelerimi piyanoda yapıyorum. Bana zevk veren ve yaratıcılığımı ortaya çıkaran bir enstrüman. Diğer
biri bana Miles Davis’i dinlememi söyledi. ‘Kind Of Blue’ ve ‘Ascenseur pour l’échafud’ albümlerini satın aldım. Resmen beynimden vurulmuşa döndüm! Böyle şeylerin yapılabileceğini bilmiyordum! Miles Davis, tam da bana babamın yasakladığı şekilde çalıyordu. 2007’de ‘Diasporas’ projesine girişirken, aklınızda ne vardı? İçimi dökmek. Bana tınımın ve yaptıklarımın bir anlamı olduğunu gösteren Lhassa’yla tanışmamdan sonra albüm üzerinde çalışmaya başladım. Kendime bir nevi terapi uyguluyordum ve ben de müziğimi hissettiklerim üzerine kurmaya karar verdim. Belli bir proje olmadan çalışmaya başlasam da zamanla bana benzeyen bir müziğin ortaya çıkmaya başladığını gördüm. Hikayenin başlangıcıydı… Bir anda tanınmanızı sağlayan, arka arkaya üç albüm yaptınız (Diasporas, Diachronism ve Diagnostic). Bu başarının nasıl geldiğini merak ettiniz mi?
20
yandan da kültürsüzlüğüm bana utanç veriyor, mesela caz tarihi hakkında pek bir şey Hayır. İnsanların bana söylediklerini dinliyorum. Söylenenler her zaman hoşuma bilmiyorum. (gülüyor) gitmiyor. İnsanlar için egzotik gelen “İyi Bir aşamada sesinizi duyurabilmek için huylu Arap” tanımlamasını kendime yakıştıramıyorum. Ayrıca “Savaşı, acıyı yaşamış başka tarzlara mı kaydınız? ama trompet sayesinde kurtulmuş müzisyen” Konservatuara babamı memnun etmek için olarak da lanse edilmeyi sevmiyorum. Bu gittim. Hocalarımla çok iyi anlaşamıyordum. ben değilim! Ama günümüz koşulları bunu Onların geleneksel kriterlerine göre benim gerektiriyor. Konserler ayarlamak için ilk tınım iyi değildi. Bunu söylemekten geri kal- defa Amerika’ya gittiğimde, organizatör bana mıyorlardı. Diğer yandan ben de ne yapmak “Hikayen nedir?” diye sormuştu. Çok açık bir istediğimi çok iyi biliyordum ve sadece okulu şekilde bana satacağı şeyin müziğim değil bitirebilmek için sabrediyordum. Aslında hikayem olduğunu gösterdi! Sistem artık klasik müziği hiç bir zaman bırakmadım, böyle ve ben buna katılmıyorum! Ben, insanbugün geldiğim nokta, beni etkileyen bir çok ların müziğimi keşfedeceklerini, ve sadece ve müziğin birlikteliğinden oluşuyor. Bir gün sadece müziğimi seveceklerine inanıyorum.
21
05.
20. yüzyılın konsept arabaları Atlanta’da sergİlenİyor
22
Amerika Birleşik Devletleri’nin Atlanta şehrinde bulunan High Museum of Art, 21 Mayıs - 7 Eylül tarihleri arasında “Dream Cars” adlı sergiye ev sahipliği yapacak. Ferrari, Porsche, Bugatti, Cadillac gibi büyük markaların, 1930 yılından itibaren ürettiği, dönemi için tasarım harikası olan ‘konsept’ arabalara yer verecek olan sergi, otomobil meraklılarına hayatlarında bir kez görebilecekleri modeller sunacak. Tarihi eser olarak değerlendirilebilecek, paha biçilmez koleksiyonda, 1941 Chrysler Tunderbolt, 1956 Buick Centurion gibi şık tasarımların, 1955 Chrysler Streamline, 1953 General Motors Firebird ya da Ferrari 512S Modulo gibi daha çok uzay mekiğine benzeyen arabaların yanı sıra, BMW’nin 2001 yılında ürettiği Gina ve Porsche’nin Spyder Concept Car modelleri de bulunuyor.
23
24
25
26
27
Mussolini
06. Diktatรถrlerin bilinmeyen en ilginรง yรถnleri! 28
Josef Stalin
Avrupa’dan Afrika’ya, Amerika’dan Asya’ya, ülkelerini demir yumrukla yöneten diktatörler, İmparatorlukların ve krallıkların yıkıldığı 20. yüzyıla damga vurdu. Ekonomik krizlerle ve savaşlarla boğuşan Batılı ülkelerde halkın hoşnutsuzluğu, faşizmin ve popülizmin yükselişine zemin hazırladı. Adolf Hitler ve Benito Mussolini gibi liderler seçimle başa gelirken, Afrika ve Güney Amerika’da, Batılı güçlerce desteklenen askerler darbelerle iktidarı ele geçirdi. Kendilerini kültleştirmeye çalışan ve halkına zulmetmekten geri kalmayan diktatörlerin, bazen hayal gücünü zorlayan düşünceleri, çocukca davranışları, takıntıları ya da korkuları olabiliyordu. Kaddafi’den Mussolini’ye, Saparmurat Niyazov’dan Çavuşesku’ya ve pek azımız tarafından tanınan ‘Kanadalı Führer’e kadar 20. yüzyılda yaşamış diktatörlerin ilginç hikayelerini bir araya getirdik. 29
Mussolini’nin Yahudi düşmanlığı politik bir oyundu Faşist İtalya’nın lideri Benito Mussolini’nin II. Dünya Savaşı sırasında gösterdiği Yahudi karşıtlığı, ülkesindeki iktidarını sağlamlaştırmak ve Hitler’e hoş görünmek adına izlediği politik bir stratejiydi. İtalyan Faşist Partisi’nin ilk yıllarında düzenlediği mitinglerde, “İtalya’da antisemitizm yoktur. Geçmişten bugüne, Yahudi İtalyanlar her zaman örnek vatandaşlar olmuş, savaşlarda ülkelerini savunmuşlardır. Bir çok Yahudi, üniversitelerde, orduda ya da bankalarda önemli yerlere sahiptir” açıklamasında bulunan Mussolini, iktidara geldikten sonra çark etmişti. 1938 yılında, II. Dünya Savaşı arifesinde, Nazi Almanyası’yla müttefiklik anlaşması imzalayan Mussolini, ‘Büyük İtalya’ hayallerini gerçekleştirmek ve Hitler’e hoş görünmek adına, Yahudi karşıtı söylemlerde bulunmaya başladı. Hükümet,
antisemit bir çizgi izlese de, Mussolini hak- yumrukla yöneten Stalin, İkinci Dünya sız değildi; İtalyan halkı savaşın sonuna kadar Savaşı’ndan sonra ülkesini küresel bir güç haline getirmiş, kendisi ise korkulan bir lider Yahudi’lere uygulanan soykırıma karşı çıktı. haline gelmişti. -İosif Vissariyonoviç Çugaşvili, nam-ı diğer Türkmenbaşı’nın kitabı uzaya gönderildi Josef Stalin Tarihin en kanlı diktatölerinden, II. Dünya Savaşı ve sonrasında milyonlarca insanın ölümüne neden olan Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin, bu ismi kendisine aslında 1910 yılında seçmişti. Gürcü bir ailenin çocuğu olarak, İosif Vissariyonoviç Çugaşvili adıyla Gürcistan’ın Gori kentinde dünyaya gelen küçük Josef, gençlik yıllarında Çarlık askerlerine baş kaldırarak Bolşevik’lere katıldı. Sonraki yıllarda Komünist Parti içinde hızla yükselen genç devrimci, sert imajını sağlamlaştırmak ve Gürcü kimliğinden uzaklaşmak için, adını Rusça’da ‘Demir Adam’ anlamına gelen Stalin olarak değiştirdi. 1922 ile 1953 yılları arasında, Sovyetler Birliği’ni demir Beşar Esad
30
1991 ile 2006 yılları arasında Türkmenistan’ın ‘ebedi’ Başkanı olan Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov, Sovyet döneminden yadigar otokratik yönetim tarzı ve kendini kültleştirmeye olan eğilimiyle tanınıyordu. Ülkenin her yerinde adına, altından heykeller diktiren, devasa yapıtlar inşa ettiren, şarkılar besteleten Türkmenbaşı’nın hayal gücü sadece bunlarla sınırlı değildi. Kendini ölümsüz ve ebedi başkan ilan ettikten sonra, toplumu negatif etkilerden koruyan ve ‘doğru’ yola götüren “Ruhname” kitabını kaleme alan Saparmurat Niyazov, cumartesi günlerini ‘ulusal okuma günü’ ilan etmişti. Niyazov daha da ileri giderek ölümünden bir yıl önce
Kolonel Kaddafi
hayatının tamamen değişmesine neden oldu. Ağabeyi Bilal Esad’ın trafik kazasında hayatını kaybetmesinin ardından, ailenin en büyük oğlu olarak Suriye’ye geri dönmek zorunda kaldı. Hafız Esad’ın halefi olarak hazırlanan ve göz doktorluğunu bırakmak zorunda kalan Beşar Esad, babasının 2000 yılında ölümünün ardından tüm tecrübesizliğine rağmen, Cumhurbaşkanlığı makamına seçildi. Eşi Esma’yla modern bir imaj çizen ve Beşar Esad göz doktoru olacakken... reformistlerin umudu olan Beşar Esad, kısa Kader böyle istemese Suriye Başkanı Beşar sürede bütün umutları boşa çıkararak, babası Esad belki de o koltukta hiçbir zaman otur- Hafız Esad gibi ülkeyi demir yumrukla yönetmayacaktı. Suriye’deki iç savaşın baş mimarı meye başladı. 2011 yılında başlayan iç savaş Esad, gençlik yıllarını babası Hafız Esad ise halen devam ediyor. ve büyük ağabeyi Basil Esad’ın gölgesinde geçirdi. Politikaya atılmayı düşünmeyen genç Kolonel Kaddafi’nin kurşun geçirmez Esad, Şam Üniversitesi Tıp Fakültesini bitir- çadırları ve estetik ameliyatları dikten sonra yüksek öğrenim için İngiltere’nin başkenti Londra’ya gitti. Göz hastalıklarında Kendini ‘Afrika’nın Kralı’ ilan eden Kaddafi, uzmanlaşan Esad’ın önünde parlak bir kari- geleneksellikten vazgeçmeyerek çadırlayer çizilmekteyken Şam’dan gelen haber, rıyla seyahat eden, çevresinde deve sırtında
‘çılgın’ bir projeye imza attı. Her soruna bir çözüm bulan ilahi düşüncelerinin evrene yayılması gerektiğini düşünen Türkmenbaşı, 2005 yılında Ruhname’nin bir kopyasını Rus füzesi Dnepr’le uzaya gönderdi. Devlet haber ajansı bu önemli anı “Dünyada milyonların kalbini kazanan kitap, şimdi de evreni fethediyor” manşetiyle ekranlara taşıdı.
31
korumalar bulunduran bir diktatördü. Devlet başkanlarının zırhlı araçlarını aratmayan kurşun geçirmez çadırlar yaptıran Kaddafi’nin, ellerini geyik kanıyla yıkadığı, genç kızlardan bir harem oluşturduğu iddia ediliyordu. Kaddafi’nin diğer bir takıntısı da fiziğine olan düşkünlüğüydü. Yaşlanmayı kabullenmeyen ve seksapelini kaybetmek istemeyen Kaddafi, geçmişte bir çok kez estetik ameliyat geçirdi. Öldürülmekten korkan Kaddafi’nin anestezi olmadan bıçak altına yattığı iddia ediliyor. İdi Amin Dada’nın Batılı diplomatlardan oluşan tahtı İşlediği katliamlarla tanınan ‘Uganda Kasabı’ Idi Amin de kendini ‘Ebedi Başkan’ ilan edenlerden. 1971-1979 yılları arasında Uganda’nın başında bulunan Idi Amin, beyazlara karşı tutunduğu ırkçı söylemleriyle tanınıyordu. Ülkesinde katliamlara girişen Idi Amin’in, bir yandan da yabancı ülkelerin elçilik görevlilerine şiddet uyguladığı söyleniyordu. Idi İdi Amin Dada
32
Amin’in 1975 yılında, bir kaç ülkenin diplomatlarını bir araya toplayarak, aralarından dört Batılıyı seçip diz çöktürdüğünü ve dört ayak üzerinde kendisini taşımalarını emrettiği diplomatik çevrelerce konuşuluyordu. Afrika toplumlarının öcünü aldığını söyleyen Idi Amin, yaptıklarını “Bunca zaman, biz Afrikalılar, Avrupalıları sırtımızda taşıdık ama artık Avrupalılar bizi sırtlarında taşıyorlar. Artık sahip biziz” sözleriyle doğrulamıştı. Kendi sonunu getiren Kanadalı Führer ‘Kanadalı Führer’ Adrien Arcand’ı daha önce duymuş muydunuz? Kendini ‘Führer’ ilan eden Adrien Arcand, hiçbir zaman Kanada’nın başına geçmemiş olsa da, II. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında izlediği politikalar onu Kanada’nın önemli insanları arasına soktu. Kanada’yı vuran ekonomik kriz ülkede faşizmin yükselmesine neden olurken, dönemin liberal demokrat Başbakanı MacKenzie King, halkına hoş görünmek
Nikolay Çavuşesku
adına Hitler ve Mussolini’den övgü dolu sözlerle bahsediyordu. Durumu fırsat bilen gazeteci Adrien Arcand, kendini Kanada Ulusal Birlik Partisi’nin (Faşist Parti) başkanı ilan etti. Partisi için Nazi sembollerini seçen Arcand, mitinglerinde Hitler’in konuşmalarına yer veriyordu. Görüşleri Kanada’da ses getirmeye başlayan Arcand, daha da ileri giderek kendini ‘Kanadalı Führer’ ilan etti. Hükümeti yıkıp iktidara gelme planları yapan Arcand’ın hayalleri savaşın sona ermesiyle suya düştü. Almanya’nın savaşı kaybetmesi, Hitler’in ölümü ve Nazilerin işlediği soykırımın detaylarının ortaya çıkmasıyla sadece Kanada polisi tarafından değil, kendi partisinin sempatizanları tarafından da aranan Arcand, Nazizmi Kanada’ya getirmek istediği gerekçesiyle tutuklanarak hapse atıldı. Serbest kaldıktan sonra politikaya geri dönen Adrien Arcand 1960’daki ölümüne kadar Kanada’da faşist düşüncelerin sesi oldu. Nikolay Çavuşesku’nun paranoyak takıntıları Çavuşesku’nun II. Dünya Savaşı sırasında 33
Naziler tarafından işkence görmesi, kendisinde bazı patolojiler bıraktı. Konuşma zorluğu çeken Çavuşesku aynı zamanda paranoyak tavırlar sergiliyordu. 1944’te Rus askerleri tarafından serbest bırakıldıktan sonra 1965’te iktidara gelen Çavuşesku, kendisine uygulanan şiddeti halkına uygulamaktan geri kalmadı. Rumen halkının güvenliğini pek umursamasa da Çavuşesku için kendi güvenliği hayati bir önem taşıyordu. Paranoyaklığı öyle bir dereceye gelmişti ki, başka diktatörlerin bile aklına gelmeyecek uygulamalar başlattı. Zehirleneceğinden korkan Çavuşesku, bütün seyahatlerinde askerler tarafından korunan buzdolapları bulunduruyordu. Kıyafetlerinin de zehirleneceğinden korkan Rumen liderin giysi dolabı silahlı korumalar tarafından korunuyordu. Her gün üzerine yeni bir takım elbise geçiren Çavuşesku’nun bir gün önce giydiği kıyafetler ise yakılıyordu. Çavuşesku’nun çevresinin diğer bir görevi de diktatörü radyasyondan ve bakterilerden korumaktı.
Haftaya görüşürüz:)
4 // MAYIS’14
zete