HAFTASONU 11 MAYIS 2014

Page 1

11 // MAYIS’14

zete



//

01.

Game Of Thrones’u bir de George R.R. MartIn’den dinleyin //

02.

Çİçek yapraklarından göz kamaştırıcı moda tasarımları //

03.

Google Street VIew dördüncü boyuta geçiyor //

04.

//

05.

Bol parası olanlara sıradışı eğlenceler StamatIs Laskos Atİna duvarlarını boyuyor

//

06.

67. Cannes Film Festivali başlıyor!

Editör: Cem GELGÜN


01.

Game Of Thrones’u bir de George R.R. MartIn’den dinleyin


Son yılların bir numaralı dizisi Game Of Thrones’un nisan ayında başlayan 4. sezonu, beklentileri şu ana kadar fazlasıyla karşıladı. Geçmiş üç sezonda, duygusal olarak bağlandığımız karakterlerin birer birer ölümü bizleri sarsmış olsa da, antipatik Kral Joffrey’in, geçtiğimiz bölümlerde zehirlenerek ölmesi sonucu herkes derin bir nefes aldı. Game Of Thrones, diğer dizilere bu yüzden benzemiyor. Dizide, ilk bölümden son bölüme kadar, her türlü zorluğu aşan, tehlikeleri birer birer savuşturan, herkes ölürken, kendisi hayatta kalan bir kahraman yok. İyiler her zaman kazanmıyor… en azından şimdilik. Game Of Thrones’un ait olduğu A Song of Ice and Fire (Buz ve Ateşin Şarkısı) serisini okuyanlar bilir, ileride bizi daha bir çok sürpriz bekliyor olacak. Serinin birinci cildini 1996 yılında yayınlayan ve her fırsatta, yavaş ve acele etmeden yazmayı sevdiğini belirten George R.R. Martin, bir yandan kalan iki kitabı bitirmeye çalışırken, bir yandan da dizinin getirdiği şöhretle uğraşıyor. Ünlü müzik ve sanat dergisi Rolling Stone’a bir röportaj veren Martin, çocukluğundan, Hollywood’da geçirdiği yıllara, J.R.R Tolkien’le kendisini ayıran özelliklerden, kitapların sorguladığı ahlaki değerlere kadar bir çok konuda düşüncelerini paylaştı. Game Of Thrones’un en önemli temalarından biri aile kavramı. Karakterlere anlamlarını veren ama bir o kadar da onları yıkan şey aile. Sizin aileniz ve evinizle ilişkiniz nasıldı? 1948’de New Jersey’de; Bayonne’da doğdum. Manhattan’a otobüsle 45 dakika uzaklıkta olsa da, Bayonne kendi içinde bambaşka bir dünyaya sahipti. New York çok yakın olduğu halde pek sık gitmezdik. Dört yaşımdan itibaren, Birinci Sokak’taki sosyal konutlarda yaşadım. Babam bir Martin’di, İtalyan ve


Alman asıllıydı. Annem ise Brady’ydi, İrlanda kökenli. Annemden, Bayonne tarihinde önemli bir yere sahip Brady ailesinin hikayelerini dinlemişimdir. Çok küçük yaşta fakir olduğumuzu anladım. Okuluma yürürken, annemin içinde doğduğu, bir zamanlar bize ait olan evin önünden geçmem gerekiyordu. Her geçişimde o eve bakardım, onun için de hikayelerimde kaybolmuş bir altın çağın nostaljisi vardır. Annemin bana anlattıkları, hayalgücüme yerleşti. Ailenize yakın mıydınız?

6

ayrıldınız? Hiçbir zaman arabamız olmadı. Babam, içkiliyken araba kullanmanın kötü bir şey olduğunu söylerdi, ve hiçbir zaman içmeyi bırakmayacağını da (gülüyor). Yıllarca evimin penceresinden Staten Island’ı seyrettim, ışıklarına baktım. Benim için o ışıklar Shangri-La, Singapur, Şanghay ya da her neresiyse orayı temsil ediyordu. Kitap okuyordum ve kitaplardaki Mars gezegenini ve diğer gezegenleri hayal ediyordum. Sonraki yıllarda Robert E. Howard’ın Conan kitaplarını ya da Orta Dünya’nın renkli yerlerini hayal ettim.

Babam her zaman mesafeli biri olmuştur. Sanırım beni hiçbir zaman anlamadı, aynı 1966 yılında Northwestern Üniversitesi’ne şekilde muhtemelen ben de onu hiçbir zaman giriş yaptınız. Takip eden yıllarda, Vietnam anlamadım. O zamanlar bu terimi kullan- savaşına olan karşı tutumunuz nedeniyle mıyorduk ama babamın sağlam bir alkolik politik ve moral değişimler yaşadığınızı olduğunu söyleyebilirim. Kendisini görüyor- biliyoruz… dum ama çok az konuşuyorduk. Ortak bir noktada buluştuğum konu herhalde spordu. Ben de, dönemin bir çok çocuğu gibi, bir şahindim. Amerika’nın ‘iyi’ler olduğunu Bayonne’dan üniversiteden önce mi kabul etmiş ve orada bulunmamızı doğru


karşılamıştım. Üniversiteye girdikten sonra, Vietnam savaşı gerçekleri öğrendikçe, savaşın anlamı bana yanlış gelmeye başladı. O dönemde orduya alımlar arttı ve ben de vicdani ret için başvurdum. Tam anlamıyla bir pasifist değildim ve bunu da iddia edemezdim. Ben daha çok belirli bir savaşa karşı çıkan biriydim. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nda görev almış olmak isterdim. Sonuç olarak, kesinlikle geri çevrileceğini düşünerek, vicdani ret için başvurumu yaptım. Bunu üç seçeneğin izleyeceğini biliyordum: ordu, hapis ya da Kanada. Ne yapardım, hangisini seçerdim gerçekten bilmiyorum. Bunlar gerçekten zor seçimlerdi ve her genç bu konuda bir karar vermek zorundaydı. Sonra bütün beklentilerimin aksine başvurumu kabul ettiler. Bana daha sonra dendiki - bu arada bunu kanıtlamamın imkanı yok - başvurumun kabul edilmesinin sebebi, muhafazakarların, vicdani reddin isteyen herkese verilmesinin yeterince ağır bir ceza olacağına olan

7

inancıydı. Böylece, kayıtlara geçecek vicdani reddin, kişinin hayatı boyunca “komünist” ve “retçi” damgası taşımasına neden olacağı düşünülüyordu. Amerika’nın Vietnam savaşından sonra gerçek anlamda toparlanabildiğini sanmıyorum. Benim dönemimin çocukları için gerçek dışı bir tecrübeydi. Gerçeklere, adalete ve Amerikan sistemine olan inancıyla liseyi bitiren ‘ideal’ bir çocuk, üniversiteye girdiği anda gençliğinin bütün bu süperkahraman değerlerinin yıkıldığını gördü. İlk romanlarınız ‘Dying of the Light’ ve ‘Fevre Dream’ çok beğenildi. Ancak ‘The Armageddon Rag’, bir bakıma yazarlık kariyerinizi askıya almanıza neden oldu. Daha sonra uzun yıllar Hollywood’da dizi yazarlığı yaptınız. O yıllarda edindiğiniz tecrübeler, size daha sonraki kitaplarınızda - bu durumda Game of Thrones’un da dahil olduğu ‘Buz ve Ateşin Şarkısı’ (A Song of Ice and Fire) oluyor - yardımcı oldu mu?


8

Kesinlikle. Televizyon dizilerine senaryo yazmanın sırrı, bir roman kaleme almaktan daha kolay oluşudur. William Goldman, herşeyin strüktürden, yani strüktür ve diyalogdan oluştuğunu söylerdi. Hollywood’da bulunmuş olmam benim bu yönümü geliştirdi. Öncesinde, yıllarımı tek başıma bir daktilonun ya da bilgisayar ekranının önünde, tek başıma yazı yazarak geçirdim. İnsanların olduğu bir ofise gidip, bir fincan kahve eşliğinde dizi hakkında fikirler paylaşmak, projeyi kolektif bir şekilde geliştirmek beni canlandırdı. Bir yandan da sürekli sınırlamalarla uğraşıyorduk. Bu beni çok yordu. Sansür hakkında tartışmalar vardı, sahneler çok mu açık, ya da politik olarak hassas bir konu mu, ya da çok mu şiddet var, gibi bir çok sorun vardı. Kimse rahatsız olmasın düşüncesi hakimdi. ‘Güzel ve Çirkin’ dizisinde bunu yaşadık. ‘Çirkin’ insanları öldürüyor. Karakterin önemli bir özelliği bu. O kötü biri, bir cani. Ama CBS dizide kesinlikle kan olmasını istemiyordu,

oysa ‘Çirkin’ insan öldürüyor. Bu gerçekten çok saçmaydı. Karakterin sempatik kalmasını istiyorlardı. Game of Thrones’un başlangıç noktası olarak, bir infaza şahit olduktan sonra karlı bir ormanda kurtlar gören bir çocuktan yola çıktığınızı söylemiştiniz. Bir hikaye için ilginç bir başlangıç. 1991 yazıydı. Hala Hollywood’da çalışıyordum. Menajerim fikirlerimi hayata geçirebileceğim projeler arıyordu. Mayıs, haziran aylarında yapacak hiçbir işim yoktu ve bir roman yazmayalı yıllar olmuştu. Avalon adlı bir bilim kurgu romanı üzerinde çalışmaya başladım, herşey yolunda giderken bir anda, Game Of Thrones’un ilk bölümü olacak bu sahne gözümün önüne geldi. Bran’in (Ned Stark’ın küçük oğlu) gözünden, kafası kesilen bir adamın infazına şahit olduğunu gördüm, daha sonra ormanda, kardaki ayak


düşünüyordum. Bu romanı gerçekten bitirmek istediğimi anladım. O andan sonra bir üçleme olacağını biliyordum. O zamanlar herkes üç ciltlik romanlar çıkarıyordu. Bu konuda standartları Yüzüklerin Efendisi’yle J.R.R Tolkien koymuştu. 1994 yılında, yazdığım yüz sayfayı ve hikayenin olası devamını Hikayeyi çevreleyen dünyayı inşa etmeniz anlatan iki sayfalık bir özeti menajerime verdim. Dört yayınevi ilgilendiklerini söylene kadar zamanınızı aldı? diler. Bir anda hem bir avansa hem de kitabı O yaz, neredeyse yüz sayfa yazdım. Bende bitirmem gereken son teslim tarihine sahip bütün bu süreçler aynı anda işler. Önce olmuştum. Böylece Hollywood’daki patdünyayı inşa edip sonra yazmam. Öncelikle ronlarıma, bu romanı bitirene kadar dizi yazmaya başlarım ve daha sonra bütün par- senaryolarına ara veriyorum diyebildim. çaları bir araya getiririm. Bir harita çizmek mesela yarım saatimi alabilir. Yazdıkça, hayal Hikayenin karmaşıklığı göz önüne alındıettiğin şeyleri o haritaya yerleştirebilirsin. ğında, dizinin inandırıcı olmayacağından Böylece haritanın her geçen gün daha da korktunuz mu? canlandığını görürsün. Bütün bunlar olup biterken bir yandan Hollywood’da çalış- Üç ü n c ü k i t a b ı y a z d ı ğ ı m d ö n e m d e maya devam ediyordum ama aklımda sürekli Hollywood’dan teklifler almaya başladım. Bu bu hikaye vardı. Karakterleri ve sahneleri ilgi, Yüzüklerin Efendisi beyaz perdede büyük izlerini takip ederek bir kurtla karşılaşıyor. Sahne beni o kadar etkilemiştiki üzerine çalışmam gerektiğini düşündüm ve yazmaya başladım. Neredeyse üç günde, okuduğunuza çok yakın haliyle, kitabın birinci bölümünü yazdım.

9


bir başarıya ulaşınca, daha da arttı. Filmler, izleyicinin dragonlara ve o tarz yaratıklara açık olduğunu gösteriyordu. Oysa ben, yazmaya başladığım ilk günden beri, hikayenin televizyona uyarlanabileceğini bir an olsun düşünmemiştim. Bunun imkansız olduğunu düşünüyordum. Yüzüklerin Efendisi üçlemesi, benim Kılıçların Fırtınası kitabım kadar ediyor. Çok daha fazla karakter var, daha fazla şehir var, herşeyden daha fazla var, onun için filmi çekilemez dedim. Bazı insanlar hikayenin özüne odaklanmamız gerektiğini söylüyordu. Hangi karakter daha önemli? Bazıları Dany’nin asıl karakter olduğunu, diğerlerini bir kenara bırakıp onun hikayesini anlatmamız gerektiğini söyledi. Ya da Jon Snow. Bu iki karakter, herşeyin etraflarında inşa edilebileceği ana karakterler ama o zaman hikayenin yüzde 90’ını kaybediyorsunuz. Bir başkası “O zaman birinci kitabı film olarak yapalım, eğer başarılı olursak cevabını çekeriz” dedi. Ama film başarısız olursa kimse devamını seyredemeyecek ve yarıda kalmış bir hikaye olmuş olacak. Şanslıydım çünkü evimin kredisini vermekte zorluk çekmiyordum. Bütün teklifleri geri çevirdim. Uyarlanacaksa, ancak televizyon için yapılabilir diye düşündüm. Ama CBS ya da NBC için değil çünkü çok fazla cinsellik ve şiddet var. Bana göre ancak HBO için yapılabilirdi.

sahnenin kendilerini diziye bağlayan sahne olduğunu söyledi. Dizi, Bran’in gözünden başlıyor. Herkes bir anda Bran’in hikayenin kahramanı olduğunu düşündü. Genç Kral Arthur. Tam bu küçük çocuğun yaşadıklarını takip etmeye çalışırken, baam! Kimse böyle bir şeyin Bran’in başına gelebileceğini beklemiyordu. O açıdan çok başarılıydık. (gülüyor) Jaime ve Cersei’nin yaptıkları çok alçakça bir davranış. Ancak çok daha sonra, Jaime’nin düşmanı olan bir kadını tecavüzden kurtardığına tanık oluyoruz. Haliyle hakkında ne düşüneceğimizi bilemiyoruz.

Jaime ve daha bir çok karakterle, değinmek istediğim, geliştirmek istediğim konulardan biri de hataların telafisi, affetmek ve affedilmekti. Yaptığımız şeyin bedelini nasıl ödeyebiliriz? Telafi mümkün müdür? Gerçekten bir cevabım yok. Peki insanları ne zaman affederiz? Bunu toplumumuzda sıklıkla görebiliyoruz. Michael Vick’i affetmeli miyiz (yasadışı köpek dövüşlerine düşkün ve güçsüz Hikayedeki ilk şok edici olay, Jaime köpekleri öldürLannister’ın Bran Stark’ı, Jamie’nin kar- düğünü itiraf eden deşi Cersei’yle ensest ilişkiye girdiğini NFL oyuncusu)? gördüğü için camdan itmesiyle yaşanıyor. Köpekleri çok seven arkadaşlaİzleyiciyi çok etkileyen bir sahne oldu. rım var ve Vick’i Bir çok kişi, “Daha önce binlerce kez okudu- hiçbir zaman affetğumuz hikayelerden farklı” diyerek bana bu m e ye c e k l e rd i r.

10


11


12

Oysa Vick bir kaç senesini hapiste geçirdi ve sanmıyorum. Cersei’nin çok sağlam bir devletin gözünde cezasını çekti, affedildi. Peki karakteri var, Lady Macbeth gibi. yeterince özür diledi mi? Ya da Woody Allen. Woody Allen, alkışlamamız ve övmemiz Affedilme, kimin için? Bazılarının gözünde gereken biri mi, yoksa toplumun dışlaması hiçbir zaman affedilmeyecek. Çocuklarına gereken biri mi? Peki ya Roman Polanski, ya gelince, inanılmaz koruyucu bir yapısı var. da Paula Deen. Toplumumuz, öyle ya da böyle Tartışabilirsin, çocuklarını gerçekten sevihayatlarının bir anında yanlış yapmış insan- yor mu, yoksa kendi çocukları oldukları için larla dolu ve biz bu insanlarla ne yapıyoruz? mi seviyor? Cersei’de gerçek bir narsisizm var. Dünya ve toplum hakkında neredeyse sosyopatlığa varan bir görüşü var. Diğer yandan da Jaime’nin yaptıkları oldukça ilginç. Benim çocuğum yok ama olan arkadaşlarımla konuştum. Unutmayın ki, Jaime, Bran’i sıkıcı küçük bir çocuk olduğu için öldürmeye çalışmıyor. Bran’in gördükleri aslında, Jaime, Cersei ve bu ensest ilişkiden doğan üç çocukları için ölüm fermanı anlamına geliyor. Onun için de çocuğu olan arkadaşlarıma sordum “Jaime’nin yerinde olsanız ne yapardınız?”. Dediler ki “Ben kötü biri değilim, öldürmezdim”. Emin misin? Asla mı? Eğer Bran, Kral Robert’a gördüklerini anlatırsa, sen, çok sevdiğin kız kardeşin ve üç çocuğunuz öldürülecek… O aşamada bir çoğu kararsız kaldı. Muhtemelen bir çok insan “Evet, kendi çocuklarımı ve ailemi kurtarmak Bir kötü hareketi telafi etmek için kaç tane iyi için, masum da olsa başkasının çocuğunu hareket yapmamız lazım? Bir Nazi suçlusuy- öldürmeye hazırım” derdi. Bunlar insanların san ve hayatının 40 yılını sadece hayır işleri zor durumlarda verebileceği kararlar ve inceyaparak, fakirlere yardım ederek geçiriyor- lenmesinin uygun olacağını düşündüm. san, bu senin Nazi kamplarında yaptıklarını telafi eder mi? Ben bu soruların cevaplarını Konuştuklarımıza kontrast olarak, dizibilmiyorum ama soruların üzerinde kafa nin ilk sezonunda Ned Stark, ‘Night yorulmaya değer olduğunu düşünüyorum. Watchman’in kellesini uçurduğunda, ya da Ben bir noktada, telafinin, affın olmasını isti- daha sonra oğlu Robb aynı şeyi yaptığında, yorum çünkü hepimiz hayatımızda yanlışlar bu infazların ikisini de çok etkilediğini yapıyoruz. Onun için de herkesin affedilebil- ve kayıtsız kalmadıklarını görüyoruz. mesi gerekir. Af dediğimiz şey olmasaydı… o Omuzlarında ağır bir yük oluşuyor. zaman ceza vermenin manası ne? Haliyle öyle, olması gereken de bu zaten. Jaime ve Cersei gibilerinin affedilebileceğini İnsan hayatına son vermek oldukça ciddi bir


iş. Orta Çağ’a yakın bir durum söz konusu. Keskin bir demir parçasıyla birinin kafasını kopartıyorsunuz, kanı üzerinize sıçrıyor ve çığlıklıklarını duyuyorsunuz. Kendimizi bundan soyutlamamız belki daha da feci bir durum doğuruyor. Bugün artık insanları, oturduğun yerden bir düğmeye basarak, dronlarla, füzelerle öldürebildiğimiz teknolojiler yaratıyoruz. Artık hiçbir zaman çığlıklarını duymayacağız,

13

annelerini çağırarak can vermelerine tanık olmayacağız. Bunun iyi bir şey olduğundan emin değilim. Bu moral ve etik konularını tarih boyunca görebilmek mümkün. Soru her zaman bu olmuştur, savaş sırasında kazanmak için herşeyi yapmaya hazır mısın yoksa herşeye rağmen belli bir etik seviyesini ve ideallerini koruyabilir misin? İnsanlara ‘waterboarding’ (CIA’in, insanlara boğulma hissi veren, su kullanarak uyguladığı bir işkence) uygulamalı mıyız? Ya hayatlarımızı kurtaracak önemli bilgilere sahip olursak? Peki böyle bir durumda aslında kendimize ihanet etmiş olmuyor muyuz? Peki ya ikinci bir 11 Eylül’ü önleyebilecekse, işkence uygun

mudur? Hayatta kalabilmek ve savaşı kazanabilmek için, korkunç cinayetler işlemeye hazır mısın? Ben bilmiyorum ama bu soruları ele almak kanımca önemli. ‘Buz ve Ateşin Şarkısı’ ve ‘Game of Thrones’ların önemli bir noktası da güç ve iktidar. Neredeyse herkesin, belki denizin diğer tarafındaki Daenerys dışında herkesin, gücünü, iktidarını kötüye kullandığını görüyoruz. Hükmetmek zordur. Her ne kadar saygı duysam da, Tolkien’e cevabım budur. Yüzüklerin Efendisi, Orta Çağ düşünce yapısına sahip, öyle ki eğer kral iyi bir adamsa, o zaman topraklar bereketli olur ve herkes refah içinde yaşar. Gerçek tarihe baktığımızda bunun bu kadar basit olmadığını görüyoruz. Tolkien kitaplarında, Aragorn’un kral olup yüzlerce yıl saltanat sürdüğünü, ne kadar iyi kalpli ve güçlü bir kral olduğunu söyleyebilir. Ama Tolkien bazı soruları sormayı unutuyor: Aragorn’un vergi politikası neydi? Daimi bir ordusu var mıydı? Kıtlık ve sel dönemlerinde ne yapıyordu? Peki ya orklar? Savaşın sonunda Sauron’dan kurtuluyoruz ama orklar pek de uzağa gitmiyorlar, dağlarda yaşamlarına devam ediyorlar. Peki Aragorn, orkların kökünü kazımak için sistematik olarak soykırıma başvuruyor mu? Peki ya küçük bebek orklar, onları da öldürüyor mu? Gerçek hayatta, gerçek kralların, ilgilenmeleri gereken gerçek sorunları vardır. Sadece iyi bir adam olmak sorunu çözmez. Çok çok zor kararlar almanız gerekir. Bazen iyi olduğunu düşünürek aldığınız kararlar, ileride tersine dönerek size karşı işleyebilir. Bu tarz durumları kitaplarımda kullanmak istedim. Benim hikayelerimde iktidar olmak hiç de kolay bir şey değil, zor bir hayata sahipler. Sadece iyi kalpli olmak, sizden iyi bir kral yapmaz.


02.

Çİçek yapraklarından göz kamaştırıcı moda tasarımları


Ortaya çıkacak sonuç ne kadar şaşırtıcı ve çılgın olursa olsun, en büyük modacılar bile tasarımlarını önce bir eskiz defterine çizer, üzerinde çalışır ve çizgileri belirler. Singapurlu 22 yaşındaki moda öğrencisi Grace Ciao ise tasarımlarını bambaşka bir yöntemle, inanılmaz yaratıcı bir yolla hazırlıyor. Doğada bulunan renkleri ve şekilleri kullanmak isteyen Ciao, tasarımlarını çiçek yapraklarından yapmaya karar vermiş. Kıyafetlerin güzelliğini bir kenara koyarsak, insanı hayrete düşüren şey hiç kuşkusuz; tek bir çizgi bile gerektirmeden doğanın herşeyi mükemmeliyetçi bir titizlikle ele alışı... Grace Ciao’nun çiçek yapraklarını bir araya getirerek hazırladığı göz kamaştırıcı kıyafetlere ‘Tanrı’nın Tasarımları’ demek pek de yanlış olmaz.



17


18


19


20


21


22


23


03.

Google Street VIew dördüncü boyuta geçiyor

24


25


Hayatına basit bir arama motoru olarak başlayan Google, bugün bir teknoloji devi haline geldi. Google, mail servisi Gmail’den, harita servisi Google Maps’e, geleceğin gözlükleri Google Glass’ten, en prestijli müzeleri evinize taşıyan Google Art Project’e kadar bir çok sektörde öncü oldu. Çok basit fikirlerle gündelik hayatımızı değiştiren Google’un diğer bir servisi de Street View uygulaması. Bir arabanın tepesine yerleştirilen kameralar sayesinde sokakları karış karış resimleyen Street View teknolojisi, şehirlerde sanal bir gezintiye çıkmamızı sağlıyor. Projeyi hayata geçiren Luc Vincent, Paris Match’a verdiği röportajda, Street View’a dördüncü bir boyut katarak, haritacılıkta ‘zaman makinesi’ni nasıl geliştirdiklerini anlatıyor. “Dünyayı fotoğraflama” fikri nereden geldi? Luc Vincent: 2005 yılında ne Google Maps ne de Google Earth vardı. Bir gün, arabaların üzerine yerleştirilmiş kameralarla sokakta gördüklerimizin fotoğrafını çekerek görüntülü harita yapma fikri aklıma geldi. Google’da, verilerin dijitalleştirilmesi üzerine çalışıyordum ama küçük bir ekiple, çok kısa sürede projeyi bütün San Francisco’ya uygulayarak yapılabilirliğini kanıtladık. Google Street View bir kaç ay sonra hayata geçmişti bile. 26

Peki, sokaklardan çıkıp, sıradışı yerlere

Street View teknolojisini nasıl götürdünüz? Adapte olduk. Sistemlerimizi el arabalarına, kar motorsikletlerine ve farkı araçlara uyarlamak zorunda kaldık. Son olarak da Trekker Street View adını verdiğimiz, sistemin sırt çantasına giren minyatür bir versiyonunu yarattık. Çantanın içinde küçük bir bilgisayar, Android bir uygulama ve 3-4 saniye aralıklarla fotoğraf çeken, on beş tane kamera vardı. Bunların hepsi çantayı taşıyan kişi tarafından cep telefonu üzerinden kontrol edilebiliyor. Geliştirdiğiniz bu yeni dünya haritasıyla, hayalinizin dünyanın 3D (üç boyutlu) bir aynasını yaratmak olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunun halen hayal olduğunu söyleyebiliriz, çünkü bugüne kadar ancak 10 milyon kilometrekareyi kaplayabildik ve bunun 10 katı büyüklüğünde bir yüzey bizi bekliyor. Diğer yandan da bu artık bir hayal değil çünkü bunu yapacak teknolojiye sahibiz. Çevresinin ölçülerini kaydeden lazerlerin olduğu direkler yarattık. Böylece her noktanın enlem ve boylamını hesaplayabiliyoruz. Sonra bunları Street View sistemiyle bir araya getirerek “stereo” bir görüş elde ediyoruz. Bütün bu noktalar üç boyutlu görüntüler yaratmamızı sağlıyor. Yarattığınız haritalar, insanların paylaştığı içeriklerle gelişiyor, öyle değil mi?


Bir mahalleyi, oranın sakininden daha iyi kimse tanıyamaz! ‘Harita çizenler’ adlı bir topluluk geliştirmeye çalışıyoruz. Katılımcılar bize, kontrolden geçen yeni bilgiler sunuyorlar. “Photoshpere” sayesinde, telefonunuzla olduğunuz yerin 360 derecelik panoramik fotoğrafını çekerek gönderebiliyorsunuz. Fotoğrafın sakıncalı bir içeriği yoksa, haritadaki yerini alıyor.

gidiyoruz çünkü var olan üç boyuta yeni bir boyut katıyoruz: zaman. Böylece, bir yerin, mesela bir meydanın ya da şehir siluetinin tarihten bugüne fotoğraflarını bir araya getirerek, gelişimine, yaşadığı değişimlere ‘time laps’ tarzında bir videoyla bakabiliyoruz. Kapalı yerlerin haritalanması fikrine inanıyor musunuz?

Elbette. Amerika Birleşik Devletleri’nden Asya’ya, haritacılığın sınırı yok. Daha da çok ‘zoom’ yaparak alışveriş merkezlerinin, havaalanlarının, tren garlarının içine girebiliyorsunuz. Google Business Photos adlı, ticari alanların, Bu fikir üzerinde uzun zamandır çalışıyoruz. mağazaların içlerini yüksek çözünürlükle Ana fikir, belirli bir yerin ya da bir şehrin çeken bir sistem geliştirdik. Böylece mağazaman içinde nasıl değiştiğini görmek. Bir zalarda ya da müzelerde sanal bir gezintiye yer hakkında ne kadar çok bilgiye sahip çıkabiliyorsunuz. Bütün bunları yaparken olursak, o kadar gelişmiş haritalar yaratabi- elbette özel hayata dikkat ediyoruz. Sadece liriz. Haritacılığın (4D) dört boyutlu haline gerekli olan şeyleri gösteriyoruz. Son olarak, bir yerin ya da haritanın tarih boyunca geçirdiği değişiklikleri belgeleyen bir ‘zaman makinesi’ yarattınız. Bunun amacı nedir?

27


04.

Bol parası olanlara sıradışı eğlenceler


Eğlenceyi, sürekli gittiğiniz barlarda, eğlence parklarında, paintball sahalarında ya da go kart pistlerinde aramaktan sıkıldaysanız, bir üst kademeye geçip, yurt dışındaki bir organizasyon şirketine başvurmanın zamanı geldi demektir. Müşterilere, senaryolar eşliğinde birbirinden ilginç aktiviteler sunan organizatörler, hayal gücünde gerçekten sınır tanımıyor. ‘Sıradışı’ bir tecrübe yaşamak istiyorsanız, figüranlar eşliğinde kendi cenazenize katılabilir, mafya tarafından kaçırılabilir ya da peşinize takılan polis ordusundan kurtulmaya çalışabilirsiniz. Ekstrem spor meraklısıysanız, Antartika’da buzulların arasında kano yaptıktan sonra Sahra çölünde uzun bir maratona çıkabilir, bir Formula1 aracının ya da Mig 29 savaş uçağının kokpitinde adrenalin patlaması yaşayabilirsiniz. Mafya tarafından kaçırılabilirsiniz ‘Ultime Realité’ adlı Fransız organizasyon şirketi 1.000 ila 3.000 euro arasında değişen fiyatlara müşterilerine unutamayacakları bir tecrübe sunuyor. Tüm sorumluluğu üzerinize

aldığınıza dair formları imzaladıktan sonra bir hafta boyunca kimliği belirsiz kişiler tarafından tehdit edilecek, günün her anında kaçırılma tehlikesiyle karşı karşıya olacaksınız. Hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkacak siyah takım elbiseli mafya üyeleri sizi bir arabaya bindirip bilinmeyen bir yere götürecek. Burada sıkı bir sorguya maruz kalacak, mafyanın yakınlarınızla pazarlığına tanık olacaksınız. Seçtiğiniz programa göre, ertesi gün serbest bırakılabilir ya da bir kaç gün boyunca yakınlarınızın sizi bulmasını bekleyebilirsiniz. Sıcak takip Karanlık bir odada kapalı kalmak sizi pek açmadıysa, önünüzdeki diğer bir seçenek, nefes nefese kalacağınız bir ‘sıcak takip’ olacak. 2.000 dolar kaşılığında, bir kaçak edasıyla polis ordusundan kurtulmaya çalışabilir ya da arkadaşlarınızla ülkenin güvenliğini tehdit eden birinin peşine düşebilirsiniz. Farklı misyonların yer aldığı ‘sıcak takip’ler sırasında, sokaklarda, zorlu arazi koşullarında,


nasip olan savaş uçağı pilotluğunu mümkün kılıyor. Tecrübeli bir pilot eşliğinde Rus savaş uçağı Mig29’un kokpitindeki yerinizi alacak ve hayatınız boyunca unutmayacağınız bir yolculuğa çıkacaksınız. 23km yükseklikte, Kendi cenazenize katılabilirsiniz atmosferin sınırında, kavisli ufuk çizgisini Bu ‘tuhaf ’ eğlencenin adresi Amerika Birleşik görecek, uzayın karanlığına bakabileceksiniz. Devletleri. Cenaze törenleri düzenleyen bir Bir saat süren uçuş sırasında, kalkış, yatay tırşirketle anlaşarak, 3.000 dolar karşılığında manış, hızlanma, süpersonik uçuş, 23km’de sizin için hazırlanmış cenaze törenine katıla- irtifada sıfır yer çekimi ve hızlı dalış evrebilirsiniz. Hayat tarzınıza göre seçilmiş, göz lerinden geçeceksiniz ve kısa bir süre uçağı yaşı döken insanların arasında, tabutunu- kontrol edebileceksiniz. Rusya’da konakzun omuzlarda taşınmasına tanıklık edebilir, lama, doktorlar tarafından sağlık kontrolü ve seçtiğiniz şarkının yakınlarınız üzerinde uçuş öncesi kursların da dahil olduğu ve bir yarattığı etkiyi görebilirsiniz. Hayatınız hafta süren staja 16.000 dolar karşılığında boyunca topluma yaptığınız katkıların, yazılabilirsiniz. özenlen hazırlanmış metinlerde dile getirildiği anma konuşmalarının ardından, adınıza Formula1’in direksiyonuna geçip efsane düzenlenen partiye katılıp hayatta olmanın olabilirsiniz tadını çıkarabilirsınız. İngiltere, Almanya, Fransa gibi bir çok Avrupa ülkesinde ve Amerika Birleşik Bir günlük jet pilotu Devletleri’nde Formula1 kursları, otomobil FlyFighterJet.com sitesi, milyonlarca çocu- meraklılarının akınına uğruyor. 600 dolarğun hayalini kurduğu ama çok az insana dan başlayan fiyatlara, bir pilot eşliğinde ormanlık alanlarda ya da tren garlarında takip edilecek, gerçek hayatta bir gizli ajanın yaşadıklarını tadacaksınız.


pistte 2 tur atarak, düzlüklerde 300km hıza ulaşıp, virajlarda vücudunuzun direncini test edebilirsiniz. 5.000 dolar tutarındaki, 3 günlük stajlarda ise mekanik, teknik ve sürüş dersleri alıp, Formula3 ve Formula1 araçlarının direksiyonuna geçerek efsanelerin izinden gidebilirsiniz. Stajın sonunda size verilecek sertifika, yaptığınız turları içeren bir dvd ve adınıza özel olarak hazırlanmış pilot kombinezonu, hayatınız boyunca unutamayacağınız bir heyecanın anıları olacak.

31

kilometrelik yarış sırasında çölün zorlu koşullarıyla başbaşa kalan yarışmacılar, kızgın kumlardan oluşan tepeleri aşarak varış çizgisine ulaşmaya çalışıyor. Aşırı sıcaklar kadar susuzlukla da boğuşmak zorunda kalan yarışmacılar, su stoklarını kendileri belirliyorlar. Dünyanın en zor yarışı olarak görülen Sahra Çölü Maratonu’na kayıt ücreti 4.000 dolar. Antartika’da kano keyfi

Akdeniz ya da Ege sahillerinde kano yapmak sizi kesmediyse, 16.000 dolar vererek Sahra çölünde ölümle burun buruna Antartika’nın donmaya yüz tutmuş sulaPara harcayarak kendinize zulmetmek isti- rına kendinizi bırakabilirsiniz. Güney yorsanız Sahra Çölü Maratonu ideal seçim. Amerika’dan, Arjantin topraklarındaki Tierre Katılımcıların mazoşist eğilimlerini bir del Fuego’dan başlayacak olan yolculuğukenara bırakırsak, Fas’ın güneyinde düze- nuz sırasında, güneye indikçe kemiklerinizi nenen maraton, her yıl dünyanın dört bir sızlatacak soğuk havayı hissetmeye başlayayanından gelen sporculara ev sahipliği yapı- caksınız. Kanonuzdaki yerinizi alırken bunun yor. Bu yıl 29’uncusu düzenlenen, 240 doğru bir fikir olup olmadığını düşünecek,


üzerinizi 0 dereceye yaklaşan suyla ıslatmamaya çalışacaksınız. Kanonuzla dev buz dağlarının arasından slalom yaparak geçerken, sizi alabora edecek dalgaların çıkmaması için dua edeceksiniz. Zero-G Experience, 10.000 metrede yer çekimsiz ortam Bütün birikimlerinizi Virgin’in sahibi Richard Branson’a ve uzay programına kaptırmak istemiyorsanız, Zero G Experience’a başvurabilirsiniz. 4.950 dolar karşılığında özel olarak hazırlanmış Boeing 727’de yerinizi alarak unutulmaz bir tecrübeye doğru havalanacaksınız. 7.000 metreye kadar normal bir uçuş izledikten sonra, uçak bir parabol çizmek için 45 derece açıyla hızla 10.000 metreye tırmanacak ve bu noktada “push-over” yaparak yer çekimsiz ortamı yaratacak. 20-30 saniye boyunca uçağın içerisindeki herşey uçuyor. 30 saniyenin sonunda parabolü tamamlamak için uçak 7.000 metreye geri inecek ve tırmanış yeniden başlayacak. Bir saat süren uçuş sırasında bu manevra 15 kere tekrarlanacak ve toplamda yaklaşık olarak 8 dakika yer çekimsiz ortamda kalmış olacaksınız. Bu tecrübeyi arkadaşlarınızla, çalışanlarınızla ya da nişanlınızla dünya evlenerek yaşamak istiyorsanız, uçağın kira bedeli 165.000 dolar.

32


33


05.

Stamatis Laskos At襤na duvarlar覺n覺 boyuyor

34


Sokak Sanatı, daha yaygın adıyla Street Art, her geçen gün daha da yetenekli sanatçıları kendine çekiyor. Zamanında vandalizme girebilecek duvar graffitileriyle başlayan Street Art, sonraki yıllarda gerçek graffiti sanatçılarının devreye girmesiyle bir hayli gelişti. Banksy gibi sanatçılar, duvarlara çizdikleri eserlerle politik mesajlar verirken, graffiti ve sokak sanatı büyük bir hızla dünyanın dört bir yanında yayıldı. Göreceğiniz resimler bu sefer Yunanistan’dan geliyor. 29 yaşındaki Atinalı sanatçı Stamatis Laskos’un fırçasından çıkan çizimler oldukça etkileyici. Francis Bacon’ın renklerine, Giacometti’nin çizgilerine sahip sanatçı sadece duvarlara değil, tahta parçalarına ve tuvallere de resim yapıyor. Yunan sanatçının işlerini behance. net sitesinde Stamatis Laskos kullanıcı adıyla bulmak mümkün.

35


36


37


38


39


40


41


42


43


06. 67. Cannes Film Festivali başlıyor! 44


Bağımsız sinema dünyasının kalbinin attığı, film festivallerinin en prestijlisi ve en görkemlisi Cannes Film Festvali 14 Mayıs’ta başiıyor. Bu yıl 67’incisi düzenlenecek olan festivalde, Jean-Luc Godard, David Cronenberg ve Tommy Lee Jones gibi isimlerin yanı sıra Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filmi Kış Uykusu da Altın Palmiye (Palme d’Or) adayları arasında yer alacak.

45

Altın Palmiye için yarışan 18 film arasından zorlu bir seçim yapmak zorunda kalacak.

2003’ten beri Uzak, İklimler, Üç Maymun ve Bir Zamanlar Anadolu filmleriyle Cannes Film Festivali’ne katılan ve iki kere Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülen Nuri Bilge Ceylan, bu sene de yeni eseri Kış Uykusu’yla festivaldeki yerini alacak. Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Melisa Sözen ve Nejat İşler’in Jüri başkanlığını Steven Spielberg’den devra- başrollerini paylaştığı Kış Uykusu, eski bir lan Yeni Zelandalı yönetmen Jane Campion, tiyatro oyuncusu olan Aydın’ın Anadolu bozdüzenlediği basın toplantısında, sinema kırlarındaki hikayesini anlatıyor. Karı koca ve tutkusunun doruğa ulaştığı Cannes Film kardeşlik bağlarının üzerinden insan ilişkileFestivali’nde bulunmanın verdiği mutluluğu rinin konu alındığı filmin galası 16 Mayıs’ta dile getirirken, jüri üyelerini ve yarışmaya yapılacak. Festivalin öne çıkan filmlerinden katılacak filmleri tanıttı. Sofia Coppola ve Jia biri hiç uşkusuz ki David Cronenberg’in yeni Zhangke gibi yönetmenlerin yanı sıra, Carole filmi Maps to the Stars. Gençlerin birer yıldız Bouquet, Willem Dafoe, Gael Garcia Bernal olmak için akın ettiği, paraya susamış prodükve Leila Hatami gibi önemli oyunculardan törlerin kol gezdiği Hollywood’un tuzaklarla oluşan 67. Cannes Film Festivali’nin jürisi, dolu, çarpık ilişkelirini konu alan Maps to


46


the Stars, Altın Palmiye’nin en büyük favo- sıra, Hollywood’un revaçta aktörlerinden rilerinden biri olmaya aday. John Cusack, Ryan Gosling de yönetmen olarak ilk filmi Julianne Moore, Carrie Fisher ve Robert Lost River’ı tanıtıyor olacak. Pattinson’ın rol aldığı film, gerilim kategorisinde bu yılın en iyi filmlerinden biri 14 - 25 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan 67. Cannes Film Festivali, olacağa benziyor. görkemli galaları, partileri, güneşi ve deni67. Cannes Film Festivali bu sene, Tommy ziyle, bir kez daha sinema endüstrisinin Lee Jones ve Michel Hazanavicius’un (The buluşturacak. Artist) yanı sıra sinemanın büyük bir ustasını, Jean-Luc Godard’ı ağırlamaya hazırlanıyor. Kariyerinin 60’ıncı yılını kutlayan, Nouvelle Vague’ın öncülerinden Godard, yeni filmi Adieu Au Langage ile 14 yıl aradan sonra Altın Palmiye için yarışıyor olacak. 3D teknolojisini kullanılarak çekilen Adieu Au Langage, evli bir kadının yaşadığı yasak aşkı konu alıyor. Festivalin Un Certain Regard - Farklı Bir Bakış kategorisinde Asia Argento, Mathieu Amalric ve Wim Wenders gibi önemli isimlerin yanı

47


Haftaya görüşürüz:)

11 // MAYIS’14

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.