HAFTASONU 12 NİSAN 2015

Page 1

12 // NİSAN’15



//

01.

RYAN GOSLING YÖNETMEN OLURSA…

//

02.

//

03.

NIYOKO IKUTA CAM SANATININ DORUĞUNDA BİRKAÇ DERSTE DOTHRAKİ DİLİ

//

04.

JEAN PAUL GAULTIER KENDİSİNİ ANLATIYOR //

05.

AGABAG’DEN LEGO ÇANTALAR //

06.

VÜCUDUMUZUN İŞLEVSİZ 5 ORGANI

Editör: Cem GELGÜN


01. Ryan GoslIng yรถnetmen olursa...


2011 yılında vizyona giren ‘Drive’ filmiyle bir anda en çok aranan Hollywood yıldızları arasına giren Ryan Gosling, 35 yaşında kamera arkasına geçerek, yönetmen kimliğiyle birinci uzun metrajı Lost River’a imza attı. Filmi hem yöneterek, hem de özgün senaryosunu kaleme alarak azımsanmayacak bir yükün altına giren Gosling, bu sınavdan başarıyla ayrılmışa benziyor. Hayalet şehre dönmüş kasabalarında, evlerini kurtarmaya çalışırken, gizemli ve korkutucu bir yer altı su dünyası keşfeden bir annenin ve küçük oğlunun hikayesini konu alan Lost River, 13-16 ve 19 Nisan tarihlerinde İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek. Müzik grubunuz Dead Man’s Bones’la, tam da Lost River’ın hikayesini konu alan ‘Buried In Water’ adlı bir şarkı yazdınız. Bu şarkı, film için bir ön hazırlık mıydı? Ryan Gosling: Öyle söylenebilir ama aslında hikaye çok eskilere dayanıyor. Küçükken bir gün, yaşadığımız köyün yakınlarda, bir yolun nehre doğru daldığını gördüm. Annem bana su seviyesinin arttığını ve nehrin çevresindeki herşeyi yuttuğunu söylemişti. Yaşadığım yer olan Cornwall, Saint-Laurent deniz yolunun üzerinde bulunuyordu ve Atlantik Okyanusu’nu Göller bölgesine bağlamak için yapılan kanal nedeniyle bir çok yerleşim yeri sular altında kaldı. Sulara gömülmüş bir şehrin üzerinde yüzme fikri beni bir hayli korkutuyordu! Annem, bunlarla yetinmeyip iyice abartarak, bazı mezarların yerlerinin değiştirilemediğini ve dolayısıyla ölü insanlar üzerinde yüzdüğümü söylüyordu. Nefesinizi tutarak, su altında yaşıyormuş hissine mi kapılıyordunuz? Hayır kendimi daha çok bir kazazede gibi


hissediyordum. Hayatta kalabilmiş biri olarak. varlığına inanıyoru, onun için… Kesin olan bir Kasabam ölmemişti çünkü çevre kasabalar şey var ki, yalnız olmadığımızı hissediyorduk. bizi kurtarmak için kendi hayatlarını tehliOnly God Forgives’in çekimleri sırasında, keye atmışlardı. Bangkok’taki otel odasında hayalet görFilmi, son yıllarda hayalet şehir haline düğünü söyleyen Nicolas Winding Refn’in hikayesini anımsatıyor… gelen Detroit’te çektiniz. Detroit bana ilham verdi. Daha önce, bir şey varolup da yok olmuş hissini uyandıran, yıkık bir kent. Her yerde hiçbir yere açılmayan merdivenler, kapılar görüyoruz. Detroit bir hayalet şehir değil, daha çok bir şehrin hayaleti. Ben şöyle bir sorunla karşılaştım: artık burada olmayan bir şeyi nasıl çekebilirim? Lost River, kendine has bir havaya sahip olmalıydı.

6

Sanırım kızı gördü. Tayland’da hayaletler günlük hayatın bir parçası. Hatta otellerden özel bir servis var. Adı ‘room service’ değil ‘ghost service’ (hayalet servisi). Arıyorsunuz ve bir otel görevlisi gelip odanızı kötü ruhlardan arındırıyor! Size yemin ederim ki anlattığım şey gerçek.

Lost River’da çok güzel kullanılmış etkileşimler görüyoruz: David Lynch, Nicolas Siz de küçükken, filmdeki çocuk gibi, yata- Winding Refn, David Lynch, Dario ğınızın altında bir canavarın saklandığını Argento, Harmony Korine gibi isimleri hissetmek mümkün. Size ilham veren daha düşünüyor muydunuz? çok iyi kalpli ruhlar mı oldu? Hayaletlerin olduğu bir evde büyüdüm - en azından annem ve babam öyle olduğuna ina- Şef operatörüm Benoit Debie beni bu nırlardı. Bundan dolayı taşındığımız bile oldu. konuda çok etkiledi. Benim filmimle başYani bir yandan annem hala Noel Baba’nın kalarının filmleri arasında bir bağ kurmak


beni ilgilendirmiyor. Benoit’yla benim ana referansımız, Avustralyalı fotoğrafçı Bill Henson’un işleriydi. Karanlıktan çıkagelen siluetler, neredeyse şeffaf tenli soluk suratlar. Ama aslında filmin tarzını belirleyen şeyler, bütçe, hava durumu, oyuncu kadrosu gibi çok daha can sıkıcı şeyler. Çekimlerin başında, genç oyuncumuz kamerayı görünce neredeyse koşarak kaçıyordu. Panik olmuştum, ayak uydurmamız ve bir çözüm bulmamız gerekti. National Geographic belgesellerindeki gibi, çalıların arasına saklanıp çok uzaktan çekimler yapmamız gerekti. Ya da odada dolaba saklanıp gelmesini bekliyorduk. Çoğu zaman bundan haberi bile yoktu. Bu tarz beklenmedik olayların film üzerinde etkisi olabiliyor.

Filmde sizinle çalışan insanlar ‘Drive’ın ve ‘The Place Beyond the Pines’ın ekiplerinde bulunuyorlardı. Winding Refn ve Derek Cianfance, kendi filmlerinin çekimleri sırasında teknisyenleri kestiğinizden haberdarlar mıydı? Hayır yanılıyorsunuz, asıl onlar benden çaldılar! Bu ekiple ‘Half Nelson’ projesinde çalıştıktan sonra Derek’e “Bu insanları işe almalısın, en iyileri onlar” dedim. Sonra Nicolas da onları Derek’ten çaldı. Sonuç olarak, onlar benim takımım! (gülüyor) Filmin jeneriğinde Guillermo del Toro ve Terrence Malick’e özel teşekkürlerde bulunuyorsunuz…

Benoit Debie’nin yarattığı görüntelere Hemen öncesinde Malick’in filminde rol bakınca, ‘Spring Breakers’ fosforlu renkle- almıştım ve kendisine olan saygımı dile rini ya da ‘Irréversible’deki kırmızı neonları getirmek istiyordum. O çok güçlü ve çok komik biri. Guillermo ise benim koruyucu düşünmeden edemiyoruz… meleğim oldu. Senaryomu okuttuğum ilk Lucile Hadzihaliloviç’in ‘Innocence’ filmini kişi Guillermo’ydu. Filmi yapmam için beni gördünüz mü? Benoit’nın üzerinde çalıştığı, yüreklendirdi, çekimlere ve montaja geldi, filen beğendiğim film. Onun en sevdiğim yanı min her aşamısında orada bulundu… Benim renkler üzerinde çalışarak inanılmaz bir iş için fantastik filmlerin ustası O. Bebeğimin vaftiz babası. çıkartabiliyor oluşu.

7


02.

Niyoko Ikuta cam sanatının doruğunda

8


Japon cam sanatçısı Niyoko Ikuta, 1980’lerin başından beri camın yapısını geometrik katmanlardan oluşan cam heykeller yaratarak inceliyor. Japon çağdaş sanatının önemli isimlerinden biri olan Niyoko Ikuta’nın işleri Londra’daki V&A müzesi ve Corning Museum of Glass gibi müzelerin koleksiyonlarına girdi. İşlerinde kullandığı motiflerin müzikten, etnik çatışmalardan, mutluluk, öfke ve ruhani tecrübelerden esinlenerek, sonsuz bir ifadeyle yayılan, yumuşaklık, sertlik ve korku hislerinden oluştuğunu anlatan Ikuta, eserlerinin yaratılış aşamasının, planların gözünüzde canlandığı, boş bir mimari alan hayal etmek ya da bir alana dinamizm katarak ona hayat getirmek gibi olduğunu söylüyor.

9


10


11


12


13


14


15


03.

Bİrkaç derste Dothrakİlerİn dİlİnİ konuşmak mümkün

16


17


Game Of Thrones’un beşinci sezonunun başlamasına kısa bir süre kala dizinin hayranlarını tatlı bir heyecan sardı. George R.R. Martin’in kaleminden çıkan ve HBO’nun televizyona uyarladığı, dünyanın en çok seyredilen - ve yasadışı indirilen - dizisi Game Of Thrones’un yeni sezonu yine bir çok sürprize sahne olacak. Yazarın ‘A Song Of Ice and Fire’ (Buz ve Ateşin Şarkısı) serisinin, dördüncü ve beşinci kitapları ‘A Feast for Crows’ (Kargaların Ziyafeti) ve ‘A Dance With Dragons’dan (Ejderhaların Dansı) bölümlerin yer alacağı Game Of Thrones’un beşinci sezonunda, kuzeyde, duvarın ardında işler tehlikeli bir hal alırken, güneyden, uzak diyarlardan, Daenerys Targaryen’ın Westeros’a yürüyüşü devam edecek.

18

Dizinin bu denli büyük bir başarıya ulaşmasındaki başlıca nedenlerinden biri, yapımcıların, George R. R. Martin’in kitaplarında anlattığı detaycı ve fantastik dünyayı büyük bir ‘gerçekçilik’le yaratabilmiş olması. Kostüm ve

dekorlarda, oyuncu seçimlerinde, konuşulan dilde ve şivesinde yapılabilecek basit hatalar, milyon dolarlar harcanan görsel efektlerin ve savaş sahnelerinin tüm anlamlarını kaybetmesine ve sonucunda dizinin, Martin’in fantastik eserinin ucuz bir uyarlamasından öteye geçememesine pekala neden olabilirdi. Bu açıdan HBO hiçbir detayı atlamadı. İşi sıkı tutan yapımcılar David Benioff, D. B. Weiss, George R. R. Martin’in kitaplarında anlattığı büyüleyici mekanlara en uygun yerleri tespit ederek dizinin çekimlerini İzlanda’dan, Girit’e, Malta’dan Fas’a kadar, binlerce kilometrelik bir çapa yaymaktan çekinmediler. Bir şeyin kalitesi ince detaylarda yatar derler. Game Of Thrones’un kalitesini ortaya koyan diğer bir önemli detay ise, başlı başlına hayranlık uyandıran ve şimdiden binlerce müridi olan Dothraki dili. Dothraki Moğolcaya benziyor Kitaplarda anlatılardan yola çıkarak uzak ataları


Moğollara ve Cengiz Han’a uzandığı düşünülen, Dothrakice dizide önemli bir yere sahip at sırtında göçebe hayatı yaşayan Dothraki’ler, dizide Ultra Altay dil ailesine girebilecek, Dizinin ve hikayenin ihtiyaçları gereği, Khal kelime haznesi Moğolcadan esinlenen bir dil Drogo’nun başını çektiği, atlı savaşçılar konuşuyorlar. Yüzüklerin Efendisi’nin yazarı Dothraki’lerin dilinin dışında bir de Valyrian Tolkien’in aksine, bir dil icat edecek yaratıcı- dil grubu üretilmiş. Westeros’un açıklalığa sahip olmadığını ve sadece birkaç kelime rında, Dothraki’lerin de yaşadığı uzak diyarlar hayal etmekle yetindiğini anlatan George R. R. Essos’ta, Daenerys’in teker teker özgürlüklerine Martin’in tohumlarını attığı Dothraki dili, dizi- kavuşturduğu halklar tarafından konuşulan nin yapımcılarının talebiyle dil bilimci David Valyrian’ın dilinin birçok lehçesi bulunuyor. J. Peterson tarafından oluşturuldu. Martin’in Birbirine yakın bu iki dil, Essos’ta geçen ve kitapta yer verdiği kelimeleri bir araya getirdi- Daenerys’in yer aldığı sahnelerde sıkça konuşuğini anlatan Peterson, bir topluluk hakkında luyor. Dizinin birinci sezon finalinde, Daenerys edinilen bilgilerin, kültürlerinin, alışkanlıkları- Targaryen ve Khal Drogo’yu bir araya getiren, nın ve yaşadıkları coğrafyanın, konuşulan dilin herkesin hafızasına kazınan nefes kesici saholuşumunda belirleyici olduğunu söylüyor. nelerde Dothrakice konuşuluyor olması, dilin Hecelerin ve kelimelerin yapılarını inceledikten popülerlik kazanmasına ve fenomen haline gelsonra telaffuz edilecek sesleri daha net görebil- mesine katkıda bulundu. Ejderhaların doğuşu diklerini ve sessiz harflerin vurguları üzerine ve Daenerys Targaryen’in kendini kraliçe ilan çalıştıklarını söyleyen Peterson, Rusçaya yakın, etmesiyle sonuçlanan bölümde, Daenerys Khal Moğol lehçesinden esinlenen bir dil elde ettik- Drogo’nun ölümünün ardından Dothraki’ce şu sözleri sarf ediyordu: Shekh ma shieraki anni! lerini belirtiyor.

19


/ Hash yer vineseri dothrakh ataki kishi, zhey shekh ma shieraki anni? / Hash yer laz chari anna; hash yer ray vos o, attihas anna / Yer lajak. Yer ayyeyoon lajakoon. Anha zigerek yeroon lajat ajjin / Affin shekh yola she jimma ma drivoe she titha...Arrek yer ajadi save, shekh ma shieraki anni. (Güneşim ve yıldızlarım! / İlk yolculuğumuzu hatırlıyor musunuz, güneşim ve yıldızlarım? / Eğer hala oradaysanız, bir yere ayrılmadıysanız, bana kendinizi gösterin / Siz savaşçısınız. Her zaman öyle oldunuz. Şimdi savaşma zamanı geldi / Yıldızlar batıdan yükselip doğudan batınca… Bana geri geleceksiniz, güneşim ve yıldızlarım) Siz de Dothrakice öğrenin Bugün dünyanın dört bir yanındaki Dothraki hayranları, David J.Peterson’un yarattığı dile

20

sahip çıkıyor. www.dothraki.org ve wiki.dothraki.org siteleri Dothraki ve Valyrian dilleri hakkında çeşitli bilgilere ve linklere yer veriyor. Site, Dothraki kelime haznesindeki 4 bine yakın kelimenin yer aldığı Dothrakice - İngilizce sözlüğün ve dizide yer alan diyalogların yanı sıra, Dothraki ve Valyrian dillerini öğrenmek isteyenler için dersler içeriyor. Dothraki meraklıları için geliştirilen diğer bir platform ise David J.Peterson’un bizzat yarattığı ve 2014 ekim ayında piyasaya sürdüğü Dothraki Companion adlı uygulama. Tablet ve telefonlar için geliştiren uygulamada Dothraki’ce bir sözlük, dil bilgisi dersleri ve eğlenceli interaktif kelime oyunları mevcut. İnternette takip ettikleri sayfalar ve bu tür uygulamalar sayesinde bugün binlerce Game Of Thrones hayranı sosyal ağlarda Dothrakice iletişim kuruyor.


21


04.

Jean-Paul GaultIer, kendini Paris Match’a açtı

22


23


Paris’in en önemli sergi mekanlarından Grand Palais, sanat fuarı “Art Paris”in ardından kapılarını moda dünyasının yaşayan efsanelerinden olan Jean-Paul Gaultier için açtı. Modacının hayatına ve kariyerine adanan sergi, Gaultier’nin çocukluğundan bugüne yaptığı tasarımları içeriyor. Jean-Paul Gaultier, Paris Match’a verdiği röportajda çocukluğundan, ailesinden, yaşadığı aşklardan ve acılardan ilk defa bu kadar içtenlikle bahsediyor. Nasıl bir çocuktunuz?

24

Jean Paul Gaultier: Utangaçtım. Sanırım bu, biraz kenarda kaldığım ve evdeki kadar sevilmediğimi hissettiğim okuldan kaynaklanıyordu. Futbolda kötüydüm, jimnastikte kötüydüm ve dövüşmeyi sevmezdim. Haliyle bütün bunlar okuldaki popülerliğimi iyi etkilemiyordu. Kıza benzediğim söyleniyordu ama efemine değildim. Küçük bir yetişkin gibi konuşuyordum. Biraz yalnızdım ama bu durumdan gayet memnundum! Zamanımı bulutlara bakarak ve suratlar, şekiller

hayal ederek geçirdim. Çarşamba ve haftasonları ailem beni anneanneme bırakırdı. Aileniz ne işle uğraşırdı? Annem, doğup büyüdüğüm (Paris banliyölerinden) Arceuil’de bir restoranda kasiyerlik yapıyordu. Babam ise muhasebeciydi. Bir sosyal konutta oturuyorduk ve ay sonlarını getirmek için zorlanıyorduk. Babam bir nevi palyaço gibiydi, resim yapmayı, dans etmeyi, tangoyu ve paso-doble’yi bana öğreten babamdır. Çok yumuşak ve yardımsever bir insandı. Sade ve orta sınıf bir aileden geliyor olmak sizi komplekse sokuyor muydu? Evet. Sosyal konutlarda yaşıyor olmaktan ötürü utanç duyuyordum. Zaten sosyal konut demezdim, sitenin ismiyle “Emile-Raspail Sitesi” derdim. Büyükanneme gitmeyi tercih ederdim, aynı semtte güzel bir dairede otururdu. Çok komik bir kadındı. Hemşire, manyetikçi, falcı,


herşeyi olurdu. Müşterilerine güzellik öğütleri verirdi. Kendisinde medyumluk vardı, küçük yaşta ölen kızıyla konuşurdu, bu da beni büyülerdi. Takılar takar, kırmızı ruj sürerdi. Geç kaldığı zaman etek giymeyi unutur, üzerine uzun pardesüsünü geçirdiği kazağı ve dantel iç çamaşırlarıya çıkardı. Evinde eski mobilyalar, eski eşyalar vardı… Televizyonda istediğim şeyi seyredebilirdim, çocuklar için yasak olan şeyleri bile. Tek bir

25

yasak vardı, o da boğa güreşleriydi, dedem nefret ederdi. Anneannemle dedem tartıştığı zaman, anneannem beni daha da şımartırdı. Ben de küçük bir çocuk olarak, aralarında tartışma başlatmaya çalışırdım. Bazen kendisini mazeret olarak kullandığım da olurdu. Bir keresinde, 25 yaşındayken, daha işimin ortasındayken Hindistan’dan apar topar ayrıldım. Çok sıkılmıştım ve Fransa’ya dönmek istiyordum. Ben de anneannemin öldüğünü


söyledim. Annemden patronumu arayıp, paramı almasını istedim. Annem, patronumun karşısına yas kıyafetleriyle çıkmak zorunda kalmıştı!

İlk iş görüşmeme tek başıma gitmek istemiyordum, onun için annem benimle gelmişti. Hemen işe alındım, 18’inci yaşgünümdü.

Gençken, hafif bir yalancılık vardı yani…

Aileniz ne düşünüyordu?

Evet doğru! İlgi çekebilmek için yalan söylediğim Beni her zaman desteklediler. Paris’teki ilk olurdu. Okulda göz kamaştırıcı kızıl saçlı bir kız defileme geldiler, hayatlarında böyle bir şey görvardı. Sömürgecilik döneminde Cezayir’de doğ- memişlerdi. Annem babam çok açık görüşlü ve muştu. Bunun üzerinde ben de ona Cezayir’de önyargıları olmayan insanlardır. Bir gün onlara, doğduğumu söylüyordum. Bugün eğer yalan “Siyah bir kadınla evlensem ne derdiniz?” diye sorsöylemek zorunda kalıyorsam, bu sadece kar- dum, aldığım cevap “Eğer birbirinizi seviyorsanız şımdakini üzmek zorunda kalmamak ve durumu ve mutlu olacaksanız tabii ki! Önemli bu!” oldu. toparlayabilmek içindir. Ama bir kadını değil, bir erkeği sevdiniz. Ne zaman “Ben modacı olmak istiyorum” dediniz? Ergenlik çağında kızlarla birkaç maceram oldu ama ne yaşadığımı pek bilmiyordum. Bir gün Sanırım ilkokuldan itibaren. Televizyonda bir anneannem bana homoseksüellikten bahseden ‘Folie-Bergère’ gösterisi seyretmiştim. Derslerde bir aşk hikayesi okuttu. Ne yaptığını çok iyi kağıtlara, dansçı kostümleri çizerdim. Bir kere- biliyordu, herhalde önceden anlamıştı, ya da sinde beni çizimlerimle yakalayan bir hoca, ceza kartlarda görmüştü diyelim, ve kendimi iyi hissetolarak sınıfta resimlerimle defile yapmamı iste- mem için bana bu kağıdı vermişti. “Bu insanlara mişti. Başarılı oldum çünkü güleceklerine herkes karşı hoşgörülü olup, onlara iyi davranmak lazım, alkışlamaya başlamıştı. Daha sonra Jacques çünkü hastalar” demişti. 1960’lı yılların sonlarınBecker’in ‘Falbalas’ filmini gördüm ve sürekli çiz- dan bahsediyoruz. Eşcinselliğim ailem için hiçbir meye başladım. Gösteri ve sinema dünyası bana zaman bir sorun teşkil etmedi. Partnerim Francis modaya atılma isteğini veren şeylerden. Menuge’yi kendilerini sunduğumda yine aynı şeyi söylemişlerdi: “Eğer birbirinizi seviyorsanız, Peki ilk ciddi adımınız nasıl oldu? o zaman sorun yok”. Oturduğumuz evin yakınlarında, eski karısı bir moda dergisinde çizer olan bir ressam yaşardı. Annem ve babam bu ressama resimlerimi gösterdiler ve 15 yaşımda çocuk kıyafetleri için krokiler çizmeye başladım. Daha sonraki yıllarda yaptığım çizimleri Saint Laurent, Courrègues, Louis Féraud ve Balmain gibi önemli tasarımcılara yolladım… Ve Cardin’e giriş yaptınız. 26

Francis hayatınızın en önemli aşk hikayesi. Sevgilim olduğu gibi aynı zamanda danışmanım, sağ kolumdu. 1975’te Paris’te, Saint-Germain bulvarında bir arkadaşım sayesinde tanıştık. İlk görüşte aşık oldum. Ama konuşmamız sırasında kızlardan hoşlandığını algıladığım için boşvermiştim. Arkadaşım bir gün sonra beni arayıp yanıldığımı, Francis’in telefon numaramı istediğini söyledi. Böyle başladı. Kendisi hukukçu öğrenimine sahip ama mühendislik yapıyordu.


Birinci defilenizden bahseder misiniz? Tam bir felaket, tam bir fiyasko! 1976 yılının ekim ayıydı. Beş parasızdım ve Saint Laurent’in mankenlerini kıyafet karşılığında anca çağırabilmiştim. Hiçbir geçiş sırası yoktu, kıyafetler hazır değildi ve müzik çalmaya başlamıştı bile! Sinir krizi geçirmeye başladım, hiçbirşeyi kontrol edemiyordum. Ama bu olay gözümü korkutmadı. Bir gün herşeyi bırakmayı düşündüğünüz oldu mu? Evet. Francis’i 1990 yılında AIDS’ten kaybedince herşeyi bırakmayı düşündüm. Kariyerimi gözden geçirdim. Tepedeydim. Sonra eğer tasarımcılığı bırakırsam beraber başladığımız, inşa ettiğimiz bir şeyi bırakacağımı düşünürek devam etmeye

karar verdim, daha da asıldım. Onun için ve tabii kendim için de devam ettim. Büyük bir enerji geldi. Sevdiğiniz tüm yakınlarınızı kaybettiniz. Hayatımın dokuz yılı yas tutarak geçti. Anneannem, annem ve sonrasında Francis. Çoğu zaman onları düşünüyorum ve onlardan yardım istiyorum. Benim duam böyle oluyor! İnançlı biri misiniz? İşime geldiğinde evet. Küçükken din derslerine giderdim ve çok sıkılırdım. Komünyon günümde her zamanki gibi sağa, sola, tavana bakıyordum. O gün çok yaramazdım. Elimdeki mumla benim gibi kendisi de komünyon yapan önümdeki bir kızın kıyafetini yakmıştım. Özel hayatta Jean Paul Gaultier nasıl biri? Oldukça can sıkıcı biri! Tembelim, yemek yemeyi seviyorum ve yalnız kalmaya ihtiyacım olan zamanlar oluyor. Evime çok az insan geliyor. Bugün hayatınızda biri var mı? Evet var. Ama iyi bir hayat arkadaşı olup olmadığımı bilmiyorum. İşimle, işimin getirdiği stresle, bu tam olmayabilir. Bir müzeye girmiş olmaktan ötürü gurur duyuyor musunuz?

27

Ailemin, anneannemin ve Francis’in gurur duyduklarını umuyorum. Daha yeni kaybettiğim amcam afişleri görmüştü ve gerçekten çok mutluydu. Benim gurur duymama gerek yok. Hala burada olduğum ve beni iten güce sahip olduğum için çok şanslıyım. Oyuncağıyla eğlenen bir çocuk gibiyim.


05.

Agabag’dan LEGO çantalar 28


Polonyalı giyim markası Agabag, LEGO parçalarından oluşan eğlenceli çanta tasarımlarına imza attı. Markanın internet üzerinden tanıttığı koleksiyonda on iki farklı renkte monokrom el çantalarının dışında, rengarenk mozaikli, Britanya bayraklı, rahat kıyafetlerle taşıyabileceğiniz ya da şık davetlerde yanınıza alabileceğiniz modeller yer alıyor. Agabag’ın LEGO çantalarının fiyatları 500TL ile 1800TL arasında değişiyor.

29


30


31


32


33


06. “Onlar olmasa da olur” dediğimiz, vücudumuzun 5 noktası

34

İnsan anatomisini inceleyince karmaşıklığı karşı- 1 - 20 yaş dişleri sında şaşkına dönüyor, en ufak şeyin bile önemli bir görevi olduğunu düşünüyoruz. Gözle görül- Bir organ veya kas olmadığından vücut üzerinde meyen mikroskopik hücrelerden, akciğer gibi hiçbir etkisi bulunmayan ve ‘O olmasa da olur’ büyük organlara kadar herşey en ince detayına dediğimiz son şey, 20 yaş dişleri. Bir çocuğun kadar hesaplanmış ve ayarlanmış gibi görünü- ergenlikten çıkıp yetişkinliğe adım atmasıyla yor. Ancak milyonlarca yıldır süregelen evrim ortaya çıkan 20 yaş dişleri atalarımızın hazmı zor ve ateşin bulunmasıyla değişmeye başlayan bes- bitkileri daha rahat çiğnemesine yarıyordu. Ancak lenme alışkanlıklarımız, bazı organlarımızın zamanla değişen beslenme alışkanlıklarımız, ikisi zamanla işlevlerini kaybetmelerine neden oldu. alt çenede, ikisi de üst çenede olmak üzere, bu Sorun çıkardıklarından canımızı oldukça acıtan dört dişi tamamen işlevsiz kıldı. Ağızımız 32 diş ve neredeyse ‘Onlar olmasa da olur!’ dediğimiz, bulundurmak için yaratılmış olsa da, modern vücudumuzun 5 bölgesini araştırdık. insanın çene yapısı zamanla küçülerek sadece 28


dişe yer bıraktı. 20 yaş dişlerinin çıkması için yer kalmadığından, bu dişler çoğu zaman eğri bir şekilde gelişerek, büyük bir acıya sebep olabiliyor ve çoğu zaman ameliyatla alınması gerekiyor. 2 - Bademcik

35

Ağzınızı büyük açın ve aynaya bakın. Derinliklerde göreceğiniz yumuşak ve kırmızı doku bademciklerinizdir. Bademcikler bağışıklık sistemimizde devreye giren lenf bezlerinden oluşur. İnsanın, vücuda giren ya da içimize çektiğimiz tehlikeli maddelere karşı birinci savunma bariyeridir. Ama

hayati bir öneme sahip değildir. Bunu, bademciklerini aldıran insanların yaşamlarına hiçbir şey olmamış gibi devam etmelerinden de anlayabiliriz. Ancak bilim insanları araştırmalarına devam ediyor. 2012 yılında Ohio Üniversitesi’nden araştırmacılar, bademciklerin, bugüne kadar sadece timüs tarafından salgılandığı düşünülen, bağışıklık sistemine yardımcı ‘T’ hücreleri ürettiğini ortaya koydular. 3 - Apandisit Bugün, apandisitin ilkel bir organ olduğu bilim


36

dünyasında kabul görüyor. Evrim teorisinin babası Charles Darwin bile yaptığı araştırmalarda apandisitin modern insan için işlevsizliğinden bahsetmiş ve tarihte, bundan belki de milyonlarca yıl önce ilk insanlar tarafından çiğ yenen bitkileri sindirmeye yaradığını öne sürmüştü. Bu teori bugün hala biyolojistler tarafından kabul görüyor. Koalalar gibi, ağaçlarda yaşayan, bitki ve ağaç yapraklarıyla beslenen türler, insanınkine benzer bir apandisite sahipler. Ameliyatla apandisiti alınan kişiler üzerinde bugüne kadar hiçbir negatif bulguya rastlanmasa da, organın yine de azımsanmayacak bir görevi olduğu düşünülüyor. 2007 yılında, Amerikalı bilim insanları araştırmalarının sonucunda apandisitin bağışıklık sistemimizi güçlendiren bakterilere ev sahipliği yaptığını açıkladılar.

4 - Safra kesesi Karaciğerin yanında, sağ böbreğin üzerinde yer alan bir torbacık olan safra kesesi, karaciğerin salgıladığı safrayı depoluyor. Kalın bağırsağa salgılanan sıvı, bir bölümü hazmedilmiş yağların, vücut tarafından daha kolay emilmesini sağlıyor. Ancak safra kesesi bu görevi gören tek organ değil. Değerlerde yaşanacak dengesizlikler, safra kesesinin taşlar üretmesine neden olur. Oldukça acı verici olabilecek bu durum, ç o ğ u z a m a n a m e l i y a t l a s o n u ç l a n ı r. Böyle bir durumda, safrayı kalın bağırsağa doğrudan salgılayan karaciğer, safra kesesinin yokluğunu kapatıyor. Bir çok omurgalı hayvanda görülen safra kesesi, at, fare ve kuş gibi bazı türlerde bulunmuyor.


5 - Kıl kökü kası

37

Kıl kökü kası çok az bilinen ama ‘tüyl e r i m d i k e n d i k e n o l d u’ d e m e m i z i sağlayan kaslardır. Zamanında, vücut ısısını muhafaza etmeye ve soğuktan korunmaya yarıyor. Diğer memeli hayvanlarda olduğu gibi, ‘diken diken’ olan tüyler sıcak havayı yüzeye hapsediyor ve deriyi sıcak tutuyor. Ancak

insanoğlunun zamanla tüylerini kaybetmesi, bu kasları işlevsiz kıldı. Sinir sistemine bağlı olan bu kaslar, beyin tarafından kontrol edilemeyen ender kaslardan. Soğukla karşılaşınca kasılan kaslar vücudun reaksiyon vermesini sağlıyor. Kıl kökü kasları, kirpi ve kedilerde tehlike anında devreye giriyor. Kirpi dikenlerini kaldırırken, kedi ise kabararak karşısındakine korku salmaya çalışıyor.


Haftaya görüşürüz:)

12 // NISAN ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.