HAFTASONU 13 EYLÜL 2015

Page 1

13 // EYLÜL ’15



//

01.

KIT HARRINGTON İÇİN JON SNOW SONRASI ŞİMDİ BAŞLIYOR

//

02.

TATSUYA TANAKA’NIN MİNYATÜR TAKVİMİ //

03.

UYKUMUZU GERİ VERİN!

//

//

//

04.

TELEVİZYONUN YENİ İMPARATORU: LEE DANIELS

05.

JOHANNESBURG’UN RENGARENK ÇOCUKLARI

06.

BİLİMİNSANLARI PARALEL EVREN AVINDA

Editör: Cem GELGÜN


01.

Kit Harrington İçİn Jon Snow sonrası şİmdİ başlıyor

4


Vizyona girdiği günden beri milyonları peşinden sürükleyen Game Of Thrones’un önemli karakterlerinden Jon Snow’un geçtiğimiz sezonun final bölümündeki beklenmedik ölümü herkesi şok etmişti. Son sahne üzerinden “öldü mü, ölmedi mi?”, “geri gelecek mi?” tartışmaları sürerken Jon Snow’u canlandıran Kit Harrington’un peş peşe bir dizi filmde rol alması bize birkaç ipucu sunuyor olabilir. Spooks dizisinin sinema uyarlaması olan ‘Spooks: The Greater Good’ filminde rol alan İngiliz aktör Teaser dergisinin sorularını cevaplarken, gelecekte yapmak istediklerini, İngiliz film endüstrisini ve ülkesine bağlılığını anlattı. Yeni filminiz ‘Spooks: The Greater Good’ sinemada değil, VOD formatında çıkıyor. Bu format film setindeki işinizi değiştirmese de ileride projeleri seçiş şeklinizi ve onları tanıtımınızı değiştirebilir mi? Sanmıyorum çünkü bunların hepsi sadece bana bağlı olan bir şey değil. Bir aktör olarak önüme gelen projeleri yönetmenin ismine ve senaryonun kalitesine göre seçiyorum. Geri kalan konularda herhangi bir kontrolüm yok. Sinema salonlarına pazarlanamayan ve doğrudan DVD formatında piyasaya çıkan bir filmde de oynayabilirim. Sonuç olarak benim gözümde değişen bir şey yok. Yani, bir filmin önceden DVD ya da VOD olarak çıkacağını bilmek isteğinizi ya da motivasyonunuzu etkilemez öyle mi?

5

Elbette kariyerinizi nasıl çizeceğiniz üzerine bir fikir sahibi olmanız lazım. Mesela arka arkaya bu formata giren üç film yapmazdım çünkü bu muhtemelen sonrasında daha heyecan verici rollerde oynamamın önüne geçerdi. Her zaman kariyerim için en iyi kararları verdiğimi düşünmüyorum, bu konuda ‘kurnaz’ değilim


çünkü herşeyden önce hoşuma giden projelerde yer almak istiyorum. Bir projeyi kabul ederken her zaman kariyerime ne katacağını düşünmüyorum ama, zamanla eğer bu mesleğe devam etmek istiyorsanız biraz da bu yönde düşünmeniz gerektiğini öğrenmeye başladım. Film olarak çekilmeden önce on sezon boyunca yayınlanan dizide rol almadan, hem de senaristlerin, yönetmenin ve oyuncuların büyük bir bölümü diziyi yakından tanıyorken, Spooks gibi bir projeye dahil olmak zor olmadı? Benim de bir diziden geliyor oluşum bir diziden uyarlanan Spooks gibi bir filmde oynamama yardımcı oldu çünkü belli bir geçmişle, karakterlerle, hikayeyle oraya gelen insanları daha iyi anlayabiliyorum. Çok sıcak bir şekilde karşılandım ve kısa zamanda yerimi buldum. 6

Birçok yönetmen ve aktör İngiltere’de film

yapmanın ve yeterli finansmanı bulmanın zorluğundan bahsediyor. Kingsman (Matthew Vaughn) ve Spooks gibi projelerle İngilizlerin uluslararası piyasada ses getirecek filmler yapmaya çalıştığı izlenimine kapılıyoruz. Bu tür uzun metrajların İngiliz endüstrisini canlandırma ve devamında daha düşük bütçeli filmlerin yapımını destekleme amacı taşıdığını düşünüyor musunuz? İngiltere’de yetişen bir çok yetenek, yönetmen, aktör, kostüm tasarımcısı ya da sanatçılar buradan Hollywood’a gidiyorlar. İthal ettiğimiz de oluyor, bir çok büyük bütçeli Amerikan yapımı film İngiltere’de çekiliyor, bu bizim için büyüyen bir sektör. Ancak film sektörüne yeterince para yatırılmadığını düşünüyorum, bu açıdan geliştirmemiz gereken şeyler var. Tüm dünya burada yetişen yetenekleri tanıyorken, hükümetin de bu endüstriyi tanıması lazım. Daha çok İngiliz filminin yapılacağını ve daha fazla para yatırılacağını umuyorum çünkü bu herkes için


kazançlı bir yatırım olacak. Bu sayede yetenekli aktör ve yönetmenlerin de burada kalabileceklerini düşünüyorum. Spooks: The Greater Good çok ‘British’ bir film olarak göze çarpıyor. Spooks ve geçtiğimiz yıl çektiğiniz ve bu sene başında vizyona giren Testament of Youth gibi filmlerde oynamak, Hollywood’un size sunduğu rolleri geri çevirmenin ve Avrupalı kimliğinizi korumanın bir yolu mu?

7

ve ufkumu genişletti, şu anda Alman - Hollanda ortak yapımı bir film yapıyorum (Brimstone). Hollywood’da üç filmde yer aldınız: Silent Hill 2, Pompei ve Seventh Son. Filmlerin sizin için çok da tatmin edici olmadığını, hatta daha da ileri giderek Hollywood tarzı bir ‘kahraman’ olmak istemediğinizi düşünüyoruz…

Bu üç filmi kesinlikle yok saymam ve onları kötülemem. Ama pek de istemediğim bir yöne doğru gittiğimi söylemekte haklısınız. Testament Evet öyle diyebiliriz. Hatta menajerimle tam of Youth ve Spooks bu üç filme tepki olarak geldi, da bu konuşmayı yaptık. Game of Thrones ve dizi her ne kadar Spooks’da kahramanı canlandırıyor için yaptıklarımı çok seviyorum ancak aramızda olsam da. Oyun tarzıyla kendimi rahat hissetbelli bir mesafenin oluştuğunu hissediyordum… tiğimi söyleyemem… (duraklıyor) Biraz önce Ben kendimi İngiliz ve ‘British’ hissediyorum. size kariyer planlamada çok da başarılı olmadıLondra’da yaşıyorum. Menajerime ve benimle ğımı söylerken bundan bahsediyordum. Birçok çalışan insanlara burada kalmak istediğimi söy- açıdan, gidişattan memnun değildim. Bir aktör ledim. Belki birkaç tiyatro oyunu, İngiliz yapımı önemli başrolleri otuzlarında yakalamalıdır. Ben filmler. Spooks ve Testament of Youth’le tam da hala yirmilerimdeyim (28) onun için de başrolistediğim şeyi buldular. Bu beni çok mutlu etti lere geri dönmeden önce birçok şey denemek,


keşfetmek istiyorum. Xavier Dolan’la bir film yapmak (The Death and Life Of John F. Donovan) tam da bu yönde atılmış bir adım gibi duruyor. Bu film ‘poster yüzü’ imajınızdan kurtulmanızı sağlayacak gibi…

8

Evet öyle, hatta proje bu açıdan oldukça ilgimi çekti çünkü filmin konusu bu. Oynadığım

karakter bir poster yüzü! Tipik bir film değil ve hiçbir alışılagelmiş kategoriye girmiyor, senaryoda ilgimi çeken de bu oldu. Bir komedi mi, gerilim mi yoksa aksiyon filmi mi olduğunu söyleyemezsiniz. Bu hoşuma gidiyor. Proje daha filizlenme aşamasında onun için daha fazla konuşmak istemiyorum ama çok heyecanlıyım ve sabırsızlanıyorum. Projenin gerçekleşeceğini düşünüyorum.


yapımcı ya da yönetmenin gözünde projeye ne katabileceğini az çok biliyorum: biraz da şansın yardımıyla, Game Of Thrones sayesinde onlara bir izleyici kitlesi getirebilirim. Ben belli bir karakter tipini tekabül ediyorum ve buna karşı mücadele etmek oldukça zor. Ancak bu rol tipi içinde hoşuma giden projeleri seçme şansına sahibim. Ama Game Of Thrones sayesinde izleyici kitlesi getirmek uzun vadede yorucu değil mi? Hayır, hayır, hayır. Game Of Thrones’da yer alan ya da yer almış olan tüm oyuncular aynı şeyi düşünüyorlar: dizi bize yeni kapılar açtı ve daha geniş ufka sahip projeler getirdi. Size düşen bu hediyeyi kabul etmek ve onu dilediğiniz gibi yontmak. Yontmaktan kastım, yaratıcı anlamda tatmin edici şeylere yönelmek. Ben, otuz yıl boyunca ilgimi çekmeyen projelerde yer almaktansa, hedeflerimin peşinden koşmayı ama mesela önümüzdeki beş sene boyunca başarısız olmayı tercih ederim. Chris Pratt kendisi hakkında bir moda haline dönüştüğünü söylüyordu. Siz de, artık Game Of Thrones’da yer almayacak oluşunuzun Jon Snow imajından kurtulmanıza yardımcı olacağını düşünüyor musunuz?

9

Chris Pratt’ın ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Moda olmak istemiyorum ve onun şu andaki şöhretine sahip olmadığım için de çok mutluyum. Tam da başrolde olmak isteyeceğim bir filmde Öyle olsaydı çok hızlı bir şekilde kendimi tükebaşrolü oynuyorum! (gülüyor) tirdim gibime geliyor. Ayrıca Chris Pratt’ın bir moda olduğunu düşünmüyorum. Çok çok iyi Genç aktörler için zor olan, bu imajın nere- bir oyuncu ve uzun bir kariyere sahip olacadeyse haftada 7 gün, günde 24 saat korunmak ğına inanıyorum. Ama şu açıdan haklı: tehlikeli gerekmesi değil mi? Bu, insanın kendisi olan bir anda herkesin ilgisini çekmek, bir anda hakkında edineceği izlenimi ve ileride yapa- şöhret olmak ve sonrasında ise iyi roller elde bileceklerini etkilemiyor mu? edemeyecek derecede insanların canını sıkmak. Yapabileceğimiz tek şey inandıklarımıza asılmak Evet öyle biliyor um…İsmimin, bir ve insanların beğenmesini beklemek.


02.

Tatsuya Tanaka’nın Minyatür Takvimi

10


Minyatür sanatı olabilecek en zor sanat dallarından biridir. Minyatür sanatına büyük ilgi duyan Japon fotoğrafçı ve sanat direktörü Tatsuya Tanaka “Minyatür Takvim” projesi için, minicik nesnelerle günlük hayatta kullandığımız, gerçek boyuttaki nesneleri kompozisyonlarda bir araya getirmiş. Tanaka’nın elinde brokoli çocukların salıncakta sallandığı bir ağaca, makarna kaydırağa, müzik notları atletler için engellere, bulaşık süngeri devesiyle ilerleyen bedevi için çöle ya da bir bilgisayar işlemcisi bir pirinç tarlasına dönüşmüş. İşte Tatsuya Tanaka’nın “Minyatür Takvim”i.

11


12


13


14


15


16


17


18


19


03.

İşkenciyi bırakın, uykumuzu geri verin



Oxford Üniversitesi’nde profesör olan Dr. Paul Kelley’in araştırmaları vücudumuzun değiştirilemez bir döngüye sahip olduğunu ve insanları sabah saat 10’dan önce çalıştırmanın işkenceyle eşdeğer olduğunu söylüyor. Araştırmalar çalışmaya erken başlamanın uzun vadede hastalıklara, bitkinliğe ve strese yol açtığını ortaya koyuyor.

22

‘sabah 9 akşam 5’e (ya da 6’ya) kadar çalışmaya uygun değil. İnsanları böyle bir ritme tabi tutmak uzun vadede performansımızı, ruh ve akıl sağlığımızı da etkiliyor.

30.000 öğrenci üzerinde yapılan büyük bir araştırma ilk sonuçlarını vermeye başladı. Çocukların sabah saat 8:30’dan önce konsantrasyon sorunları yaşadıkları gözlemlenirken, Dr. Paul Kelley’in mesajı çok net: maksi- bu rakam ergenlik çağındaki bir genç için mum verim elde etmek istiyorsanız, ne okul saat 10’a, bir üniversite öğrencisi için ise saat çağındaki çocuklara, ne üniversite öğrenci- 11’e kadar çıkabiliyor. Kendi öğrencilerinin lerine ne de iş sahibi yetişkinlere sabah saat ders saatlerini değiştiren Kelley, öğrencilerin 10’dan önce işbaşı yaptırın. Kelley’e göre bu sayede notlarının yüzde 20 arttığını söylübiyolojik saatimiz 55 yaşından önce günlük yor. Bradford’da düzenlenen British Science


23

Festival’da konuşan Paul Kelley, insanları uykularından mahrum bırakmanın “işkenceye” eşdeğer olduğunu söylerken tezini şu sözlerle açıklıyor: “Uyku kıtlığı yaşayan bir toplum düzeninde yaşıyoruz. Bu vücudumuzun biyolojik saatine büyük bir darbe vuruyor, fiziksel ve duygusal dengeniz bozuluyor. Karaciğerimiz ve kalbimiz belli bir ritimde yaşarlar ve onları gerek duydukları iki üç saatlik ekstra uykudan mahrum bırakıyoruz. Kendimizi belli bir saatte uyanmaya programlayamayız. Vücudumuz güneşe göre programlıdır. Biz bunun farkına varmayız çünkü bu beynimizin hipotalamus bölgesine bağlıdır.

Daha önce yapılan araştırmalar uykunun (ya da uyku noksanlığının diyelim) vücut üzerindeki etkilerini ortaya koymuştu. Düzensiz ve yetersiz bir uyku, vücutta kolon kanseri ve göğüs kanserine neden olabilirken, obezite, beyin kanaması, beyin küçülmesi ve basit bir gribe yakalanma riskimizi de arttırıyor. Dr. Paul Kelley yaptığı araştırmaların sonuçlarını büyük bir iyimserlikle karşlıyor: “Aktivitelerimizin saatini kaydırmak hayat kalitemizi iyileştirecektir. Bunu yaparak dünyada yüz milyonlarca insanın hayatını değiştirebiliriz”. O zaman daha ne bekliyoruz?


04. Televizyonun yeni imparatoru: Lee DanIels

24


25


26

Geçtiğimiz yıllarda vizyona giren Precious en klişe kodlarının beklenmedik buluşması ve Papernoy gibi çarpıcı filmlerin yönetmeni gibi… Lee Daniels, önümüzdeki hafta vizyona gireLee Daniels: (gülüyor) Bu çok doğru! cek ve tüm reyting rekorlarını altüst eden dizisi Empire’la ABD’de dizi endüstrisinin Ancak sizin yönettiğiniz birinci bölümün konuşulan ismi oldu. Lee Daniels’ın kişisel ve bir nevi otobiyografik eseri olan Empire, ardından, omuz üstü kameraları, perspektif müzik endüstrisinin dev şirketlerinden biri- çalışmaları ve görüntü üzerindeki efektler nin başındaki Lucious’un hikayesini konu kayboluyor ve yerini daha genel bir estetiğe alıyor. Première dergisi, Afro-Amerikalı bırakıyor. siyah toplumun nabzını tutan ve geçtiğimiz Evet kısa zamanda bazı şeylerin farkına yılın fenomen dizisi Empire’ın yaratıcısı Less varmam ve formata uyum sağlamam gerekti. Daniels’la bir araya geldi. Bunun böyle olması gerektiğini biliyordum Empire’ın birinci bölümü, ABD televiz- çünkü benden sonra işe başka yönetmenler yonu için alışılmışın dışında psikedelik devam edecekti. Televizyonda oyuncu seçimi denemelerle dolu kısa bir sanatsal film gibi. en önemli şeydir, bu sinema için geçerli olmaÇarpıcı görsel dünyanızla, ‘soap opera’ların yabilir. Bir dizinin yapımında çok fazla insana


kesimini değiştirmek zorunda kaldı. O sıralar Terrence’la ‘Lee Daniels’ The Butler’da beraber çalışmıştık ve filmdeki, Sammy Davis Jr.- Ike Turner karışımı 50’ler saç modelini dizi için de kullanmayı kararlaştırdık. Ancak belli bir süre sonra Amerika’nın böyle bir şeye hazır olmadığını düşündük. Ana fikir Shakespeare’in King Lear eserini müzik endüstrisine mi uyarlamaktı? Senaristlerden biri olan Danny Strong’a söylediğim oydu. İkimiz birbirimizi çok iyi tamamlıyoruz. Küçük beyaz hetero adamla, büyük siyah gay. Danny çok direkt bir insandır, ben ise bir tutam çılgınlık katıyorum, mesela bahsettiğiniz bazı klişeler. Onu küçükken çöpe atmadılar, ya da hayatta kalabilmek için kaldırımda vücudunu pazarlamak zorunda kalmadı. Ben ona hayat tecrübelerimi anlatıyorum, o da bana onları en iyi nasıl kağıda dökebileceğimizi. ihtiyaç duyulur. Siz Tanrı değilsiniz. Kral da değilsiniz. Bir film yaptığım zaman tek başımayım. Çektiklerimin bütün sorumluluğunu omuzlarıma alıyorum. ‘Empire’ için herkesin bir fikri vardı: yapım şirketi, stüdyo, televizyon kanalı… Bu aslında can sıkıcı bir şey. Hatta korkutucu bile denebilir. Birinci bölümden sonra biraz uzaklaşmam gerekince kendimi, çocuğunu terk eden kötü bir baba gibi hissettim. Sonra ikinci ve üçüncü bölümleri gördüm. Ah! (kendi boynunu tutarak boğulma taklidi yapıyor) Ama insanlar o aşamada diziyi çok beğenmişlerdi ve dizinin kalitesi her bölüm biraz daha arttı. Ve tarihe geçtik.

27

Maalesef birinci bölümden sonra Terrence Howard o inanılmaz ‘retro’ saç

Birinci bölümdeki çöp sahnesi (Terrence Howard’ın canlandırdığı Lucious karakteri, eşcinsel olduğunu düşünerek oğlunu çöpe atıyor) otobiyografik bir anı mı? Evet! ABD’de AIDS bir eşcinsel hastalığı değil bir siyah hastalığı haline geldi. Erkekler yakayı ele vermekten korktukları için her yıl onlarca kadın ve çocuk bu hastalıktan ölüyor. Bu ülkede siyah olmak zaten kolay değil, polis hiç düşünmeden size ateş edebiliyor, hem siyah hem de eşcinsel olmak… Bu olayın etrafında bir tabu var, kimse konuşmak istemiyor, bu tuzağa düşürücü ve ölümcül bir şey. Empire’la bu tabuları yıkmak istiyordum. Bunu başardığımızı hissediyorum ve bu beni mutlu ediyor.


Dizide Lucious tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanıyor. Önünde yaşayacak sadece birkaç senesi var… Aslında Terrence zor bir kişilik olmakla tanınır. Benim en yakın arkadaşım, çok parlak bir insan ama biraz deli! Onun için ona dedim ki: “Lucious’un tedavi edilemez bir hastalığa yakalandığını yazdım, böylece eğer kontrolden çıkarsan, çekimlere zamanında gelmezsen, seni öldürürüm!” Size temin edebilirim ki bu sözümden sonra herşeye çok dikkat eder oldu! Onu hiç bu kadar sakin ve disiplinli görmemiştim. Ayrıca Terrence’ın bu diziye bağlı kalmasını istemiyorum. Eğer bir gün gitmek isterse o zaman karakteri ölür. İkinci bölümde biri Diana Ross’tan bahsediyor… (araya giriyor) Şirketteki genç bir çalışan dönüp “Diana kim?” diyor. Bu sahne diziyi iyi yansıtan bir sahne. Kesinlikle gözlerimizi açmamız lazım. Siyahi toplum arasında kimse Diana Ross’la dalga geçmiyor. Bu yapılacak bir şey değil. Aynı şekilde kimse Obama’yla da dalga geçmiyor. Bir noktada normal olmayan bir şey. Bunun üstesinden gelmemiz lazım. Kendimizle dalga geçebilelim ki, herşeyle dalga geçebilme şansını yakalayalım. Empire’da hiçbir tabu yok. Yarattığınız müzik endüstrisi, gösteri dünyasında yaşanan en uç hikayelerden esinleniyor.

28

(Dr.Dre’yle Death Row Records’un kurucusu) ve Tupac gibi, zamanında hayatta kalmak için yapmaları gereken şeyi yapan girişimcilerin Hikaye kafamdaki birçok hikayenin bir bir karışımına benziyor. Ben, şu anda bulunaraya gelmesinden oluşuyor çünkü kesin- duğum yere gelmek için ağıza alınmayacak likle çok belirgin ve referans veren bir şey şeyler yaptım. Kurşunlanan insanların ya da istemiyoruz. Örneğin Lucious’un Jay-Z’yle AIDS hastalarının kollarınızda ölmelerinin ne bağdaştırılmasını istemiyoruz. Daha çok Berry demek olduğunu bilmiyorsanız, açlık sınırınGordy (Motown’ın kurucusu), Suge Knight daki kendinizi ve ailenizi besleyebilmek için


hırsızlık yapmaya kadar varmadıysanız, kendi vücudunuzu satmadıysanız ve doğumdan çok ölüm görmediyseniz Afro-Amerikalıların neler yaşadığını kestirmeniz zor olur. Kahretsin yine başıma iş açılacak. Ama umurumda değil, bunlar gerçekler.

29

Bu denli siyah toplumun tecrübesine odaklanmış bir diziyle izlenme rekorları

kırmanız sizi şaşırttı mı? Tanrım… Fox gibi bir kanalda yayınlanan bir dizi, ana akım bir dizidir. Yalan söylemenin, bunu saklamanın bir anlamı yok. Empire benim ruhumun bir yansıması değil, primetime’da gösterebileceklerimin bir özeti. Benliğimin daha temiz, daha sunulur bir örneği. Ruhumun yeri ise televizyon değil…


05.

Johannesburg’un rengarenk çocukları

30


Güney Afrikalı sanatçı Nelson Makamo, doğup büyüdüğü Johannesburg’un çocuklarını yağlı boya, sulu boya, serigrafi ve monokrom baskı tekniklerini kullanarak resmediyor. Kendini bir ressamdan çok çocukların hikayelerini anlatan bir masalcı olarak gören Makamo, resimleriyle Güney Afrika’daki renkli hayatı yansıtıyor. Geçmişte işlerini ülkesi dışında Fransa, İtalya, Hollanda ve ABD’de sergileyen sanatçıyı Candice Berman galerisinden ve Instagram hesabından takip edebilirsiniz.

31


32


33


34


35


36


37


38


39


40


41


06.

Bİlİmİnsanları paralel evren avında

42


43


Paralel evren fikri sadece bilim kurgu yazarlarının hayal güçlerine has bir kavram değildir. Fiziksel olarak mümkün olan bu kavram, Stephen Hawking gibi, hayatlarını fiziğin felsefesine adamış biliminsanlarının da akıllarını kurcalıyor. Kuantum mekaniği, parçacık fiziği ve sicim kuramı üzerine araştırmalar yapan fizikçiler, eğer çoklu paralel evrenlerin varlığı gerçekse, bunların bizim evrenimizde izler bırakmış olabileceğini ve bu izlerin tespit edilebileceğini savunuyorlar. Konuyu biraz açalım… Kuantum mekaniğini, kafa karıştıcı metafizik detaylara girmeden en iyi açıklayan anlatı Schrödinger’in kedi deneyidir. Erwin Schrödinger tarafından 1935 yılında ortaya atılan düşünce, kuantum mekaniği ve Kopenhag Yorumu’yla ilgili tamamlayıcı bir paradoks olarak bilinir. Schrödinger, kapalı bir kutunun içinde bir kedi düşünür. Kutuda kontrol edilemeyen radyoaktif bir kaynak, bir çekiç ve zehirli bir gazın bulunduğu cam bir tüp bulunur. Eğer radyoaktivite seviyesi belli bir seviyeyi geçerse, çekiç düşerek tüpü kırar ve kedi gazdan dolayı ölür. Ancak dışarıda olan 44

biz, ne radyoaktiviteyi ne de gazı göremediğimizden kutuyu açmadığımız sürece kedinin hayatta mı yoksa ölü mü olduğunu bilemeyiz. Schrödinger’e göre kutunun içindeki kedi hem hayattadır, hem de ölüdür. 1950’li yıllarda, Amerikalı fizikçi Hug Everett, Schrödinger’in düşüncesinden yola çıkarak, radyoaktivitenin yayılıp yayılmadığına bağlı olarak kedinin hayatta olduğu evrenlerle ölü olduğu evrenler olduğunu öne sürer. Kutuyu açmamız ise bu seçeneklerden sadece birini gerçek kılar. Everett’e göre farklı kuantik şekillerdeki sayısız evren aynı anda var olabilir ve birbirleriyle çakışıp bölünerek yeni evrenlere hayat verebilir. Yani paralel evrenler mümkündür ve vardır. Sicim kuramı Bu noktada yeni bir teori devreye girer: Sicim Kuramı. Sicim kuramı fizikteki en önemli sorunlardan birine çözüm olarak düşünülmüştür: kuantum mekaniğiyle, Einstein’ın genel görelilik kavramını bir arada işletebilmek. Kuantum


mekaniği mikroskopik parçacıkları, atomun ve atomun içini anlatmak için idealdir, genel görelilik ise evrenimizdeki çekim gücünü açıklar ama bu iki kavram birbirleriyle uyuşmaz. Bu soruna çözüm olarak geliştirilen sicim kuramı, evrenin klasik parçacıklardan değil de tellerden oluştuğunu ve her titremenin bir parçacık doğurduğunu varsayar. Buna göre evrenimizde, bizim tanıdığımız dört boyutun yerine (en, boy, derinlik ve zaman) en az on boyut vardır. Bu boyutlar tespit edilemezler çünkü yukarıda bahsettiğimiz tellerin üzerinde kendi üzerlerine kapanmışlardır. Paralel evrenlerle ne alakası var diye düşünürseniz… Bu teorinin bir olasılığı da bu tellerin (bizim evrenimize göre) “normalden” farklı bir şekilde titreyerek, kendi fizik kuralları olan farklı paralel evrenler doğurabilmesidir. Bizim evrenimiz bu titreşimlerin yaratabileceği evrenlerden sadece biri ve hayatın var olmasına imkan sağlıyor. Kozmik enflasyon paralel evrenler mi doğruyor? Peki bu evrenlerin varlıklarını nasıl kanıtlayacağız? Teorik anlamda, bu evrenler bizimkinden ayrı olduğu için varlıklarını kanıtlamak bir hayli zor olabilir. Ancak, Londra’daki King’s College’da parçacık fiziği ve kozmoloji üzerine konferanslar veren Eugene Lim bu evrenlerin izler bırakmış olabileceğini ve bizim bu izleri tespit edebileceğimizi savunuyor. Lim’e göre “Kozmik

45

enflasyon”dan dolayı (Big Bang’in ardından evrenin hızla yayılması) evrenin bir bölümü hala hızla büyümeye ve yayılmaya devam ediyor. Lim, “Bu yayılmanın uzay-zaman üzerindeki etkisi nedeniyle evrenin bazı bölümleri bu yayılmanın sonunu beklemeyebilir, kopmalar yaşanarak yeni evrenlere yol açabilir ve bunun, sonsuz bir şekilde tekrarlanabilir” diyor. Oysa sicim kuramı tarafından düşünülen paralel evrenler ve ‘kozmik büyüme’ aynı fiziksel ortamda bulunuyorlarsa, geçmişte kesişmiş olmaları ve tespit edilebilir izler bırakmış olmaları muhtemeldir. Araştırmacıların paralel evrenlerin varlığını kanıtlamak için aradıkları kanıt da tam da bu izlerdir. Soğuk bölgeler, sıcak bölgeler, sıradışı boşluklar, evrenin düzenini bozacak beklenmedik lekeler… Bazı araştırmacılar ise daha endirekt kanıtlar arıyorlar. Örneğin dev bir nesnenin geçtiği yerde yarattığı devasa çekim dalgaları gibi. Bu dalgalar doğrudan kozmik enflasyonun, yani paralel evrenlerin varlığını kanıtlayabilirler. Eugen Lim şu sözlerle bitiriyor: “Varlıklarını kanıtlayıp kanıtlayamayacağımızı söylemek zor. Ancak böyle bir araştırmanın yaratabileceği sonuçları düşününce, aramaya değer olduğunu düşünüyorum”. Kim bilir bir gün, paralel evrenleri bulmakla kalmayacak, boyuttan boyuta geçerek evrenler arasında seyahat edip bilim kurgu filmlerini hayal gücü olmaktan çıkaracağız.


Haftaya görüşürüz:)

13 // EYLÜL ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.