15 // ARALIK’13
zete
zete
Editรถr: Cem GELGร N
// 01. LOST’UN KATE’İNDEN HOBBİT’İN TAURIEL’İNE: EVANGELINE LILY // 02. 70’LERİN NEW YORK METROSU // 03. 2014’TE SİNEMAYA DOYACAĞIZ // 04. ROBERT REDFORD, KAMERA ÖNÜNE BAŞROLLE DÖNDÜ // 05. ALEXANDER KHOLKHOV’UN SÜRREEL PORTRELERİ // 06. AVRUPA’NIN GÖZ KAMAŞTIRAN NOEL PAZARLARI
01.
Lost’un Kate’inden Hobbit’in Tauriel’ine: Evangeline Lilly
anlamına mı geliyor? Dizi oyunculuğunun zor yanı, yıllar boyunca canlandırdığınız rolün üzerinize yapışıp kalmasıdır. Özellikle de, dünya çapında Alakası yok diye düşünüyorum. Geçtiğimiz fenomen olan ve adına tartışma forumları yaz 34 yaşına bastım ve son birkaç yılda açılan Lost gibi bir diziden geliyorsanız. hayatımda büyük değişiklikler oldu. En Altı yıl boyunca milyonlarca insanı ekran önemlisi de anne oldum ve bu hayata başına kilitleyen ve finaliyle damağımızda bakışımı değiştirdi, özellikle de mesleğime. ekşi bir tat bırakan Lost’un kahramanı Bugün benim için önemli olan kariyerim Evangeline Lilly, üç yıllık sesizliğin ardından değil ailem. Kariyerim ikinci sırada geliyor. Hobbit’in yeni bölümü ‘Smaug’un Çorak Ama elbette Hobbit’te Tauriel gibi bir karakToprakları’yla beyaz perdede kendine yer teri oynamam gerekiyorsa o zaman durum edinmek istiyor. Filmde Tauriel karakteriyle değişebilir…. göreceğimiz Evangeline Lilly, hedeflerini Tauriel’i nasıl tarif ederdiniz? Premiere dergisine anlattı.
Ve bir şey göremiyordunuz. Ya da neredeyse hiç bir şey.
Çok fazla detaya girmeye hakkım yok ama size ormanlardan gelen bir Elf olduğunu söyleyebilirim. 600 yaşında, Elf yaşı için oldukça genç bir yaş. Bunu tepkilerinden ve çocuksuluğundan da anlayabiliriz.
Şöhretinizden faydalanamadığınız
Gör ünüşü bile, görmeye alışık
Lost’la Hobbit arasında yaptıklarınıza bakıyordum…
olduğumuz Elflerden farklı… Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde gördüğümüz Elfler oldukça asil ve doğal otoriteleri olan varlıklar. Tauriel ise, Tolkien’in kitaplarında uzunca bahsettiği orman Elflerinden. Daha önce görmeye alışık Elflere nazaran daha hareketli, daha yaramaz olsa da, gerçek bir savaşçı. Halkının önde gelen muhafızlarından ve usta bir okçu. Lost’daki oyun bozan rolünüzden sonra bu rol bir nevi rövanş niteliği taşıyor mu? (gülüyor) Tauriel’in Kate’e benzemediği doğru ama duruma bu yönden bakmamıştım. Prodüksiyon benimle bağlantıya geçtiğinde bir an bile düşünmedim. Büyük bir Tolkien hayranıyım. O zaman küçük bir test. Başlıca Elf
7
dillerini sayabilir misiniz? Ana dil olarak Quenya ve Sindarin var ama Tolkien Telerin’den ve… …Nandorin’den de bahsediyor. Gerçek bir hayransınız! Üçlemenin gerçek bir hayranıydım. Hatta Yüzüklerin Efendisi beyaz perdeye uyarlandığında boykot etmeyi düşünmüştüm. Hiç kimsenin hayalimdeki Yüzüklerin Efendisi’ni yapabileceğini düşünmüyordum. Bunu Peter Jackson başardı! Nasıl yaptı bilmiyorum ama okurken hissetiklerimi ekrana yansıttı. Evet ama problem şu ki, Tauriel romanlarda olmayan bir karakter. Üçlemeyi seyrettikten sonra bir şeyden emindim. Peter Jackson ve Fran Walsh bu dünyayı
hiç kimsenin bilmediği kadar iyi biliyorlar. Onun için de alacakları kararlara sonsuz saygım ve güvenim var. Tauriel hakkında konuştuğumuzda, böyle bir karakteri yaratmakta haklı olduklarını çünkü Tolkien’in zamanında kadınların bir alt sınıfı oluşturduklarını düşündüm. Tolkien’in kitapları oldukça erkeksi kitaplar. 21.yüzyılda kadınlara yer vermeden dokuz saatlik bir filmin çekilebileceğini sanmıyorum. Gençlere nasıl bir mesaj vermiş olurduk? Sinemada her Liv Tyler’ı görüşümde bunu düşünüyordum, “sonunda bir kadın!”.
8
Peki ya kızıl saçlarınız? Çekimler sırasında onlara “ikon saç” ismini taktım. Oldukça kızıl ve çılgın, öyle değil mi? Zaten zamanımı orkları katletmekle geçirdiğim için, bir prensesinkine benzer bir kıyafete ihtiyacım yoktu. Haklısınız. Eğer yolunuz Galadriel’le keşisseydi, pek hoş bir durum olmazdı…
Bu bakımdan oldukça şanslıyım ne Galadriel’le (Cate Blanchett), ne de Elrond’la (Hugo Weaving) karşılaşıyorum. Üçlemede Film setine geldiğiniz ilk gün kulakla- olduğu gibi Hobbit’te de hikayeler birbirinden ayrı yerlerde geçiyor. Film boyunca bir rınızı takıp okunuza mı sarıldınız? kaç cüce ve insanla karşılaşıyorum. Bu kadar basit olmadı elbette. Kulakları Hayranların tepkilerinden çekiniyor seçmek için bile bir kaç hafta harcadık. musunuz? Hazır bekliyorlarmış gibi Makyajcı üç çeşit kulakla geldi, büyük, orta, bir hava var… küçük. Büyükleri fazla orantısız olduğu için eledi. Sonra başka bir kaç kulak denedim ama memnun değildim. Sonuç olarak, Harika, bekliyorum! Herkesin konuşacağı kişi olmak yine de güzel bir his. Her izlebüyükleri taktım ve benimsedim. yicinin Tauriel hakkında bir görüşü olacak,
9
herkesin memnun olmayacağını biliyorum. Kate’e yaptırılmak istenenlerden dolayı Tolkien’in o kadar hayranı var ki karşıt senaryoyu çöpe attım. görüşler olacaktır. Ben de zamanında bir Hangi bölümde? hayrandım ve kuralların ne olduğunu biliyorum. Bir çok insan kendi hayal gücünü korumak istiyor ve ona ters gelecek ekleme- Kate’in Sawyer’ı Juliet’le yemek yerken gördüğü bölüm. Bir anda ağlamaya başlıyor ve leri kabul etmiyor. onu baştan çıkarmaya çalışıyor. O anda Kate, Lost’ta rol aldığınız dönemde de böyle erkek arkadaşını kazanmaya çalışan küçük tepkiler olmuştu. Karakteriniz Kate, bir kız görüntüsü çiziyor. Nefret ettim ve nefret edenleri daha anladım diyebilirim. ateşli tartışmalara yol açmıştı. Bugün hala Kate’in dizi için olabilecek en Aradaki tek fark şu ki, bazı günler ben bile kötü şey olduğunu söyleyen insanlar görüKate’ten nefret ediyordum. Bir keresinde yorum, haklı oldukları noktalar var!
02.
1970’Lerİn neW yorK metrosu
10
New York, 70’ler ve 80’lerde sanat akımlarına ve modaya yön veren, bütün dünyanın heyecanla takip ettiği bir kültür başkentiydi. Bugün hala ihtişamından ve dinamizminden birşey kaybetmeyen New York, yaratıcı beyinlerin ilham bulmaya geldiği bir şehir olsa da, sanat ve moda akımlarının şehir üzerindeki etkisi bir hayli değişti. Geçmişe nazaran en büyük değişimi ise, hiç kuşkusuz New York metrosu yaşadı. Underground ve Pop Art akımlarının baş gösterdiği 1970’lerde ortayan çıkan graffitiler bugünkü gibi sadece sokaklarda, duvarlara yapılan çizimler değildi. Bundan 40 yıl önce, spreyini ve kalemini alan, metro vagonlarının içine kadar izini bırakmak için büyük bir yarışa giriyordu. Bugün vandalizm olarak algılanabilecek yazılar, çizimler ve graffitiler kadar gündelik şiddet de her gün milyonlarca kişi tarafından kullanılan1970 New York metrosunun değişilmez bir parçası haline gelmişti. Fotoğrafçılar Martha Cooper ve Bruce Davidson, depolarında sakladıkları kutuları açarak, o dönemde çektikleri fotoğrafları yayınladılar. İşte Martha Cooper ve Bruce Davidson’un objektifinden 1970’lerin New York metrosu.
11
12
13
14
15
03.
2014’te sİnemaya doyacağız
16
17
Dolu dolu geçen 2013 yılının ardından, sinema dünyası 2014’te de oldukça hareketl bir yıl geçirmeye hazırlanıyor. Hasılat rekorlarına aday X-Men, Örümcek Adam ve Kaptan Amerika gibi süper kahraman “blockbuster”ların yanısıra, Darren Aronofsky, Wes Anderson ve George Clooney gibi yönetmenler de yeni filmlerini tanıtacaklar. 2014, ayrıca Türk sineması için de bir hayli verimli bir yıl olacak. Önümüzdeki yıl vizyona girecek başlıca filmleri sizin için biraraya getirdik. Inside Llewyn Davis - Ethan ve Joel Coen Başrollerinde Oscar Isaac, Justin Timberlake ve Carey Mulligan’ın yer aldığı, Coen kardeşlerin merakla beklenen filmi Inside Llewy Davis, izleyiciyi 1961 yılı New York’unun ve özellikle de Greenwich
18
Wes Anderson’ın yeni filmi The Grand Budapest Hotel, bir yıldızlar topluluğunu hatırlatıyor. Ocean’s Eleven’dan sonra en geniş kadrolu film olan The Grand Budapest Hotel’in oyuncuları saymakla bitmez: Edward Norton, Bill Murray, Saoirse Ronan, Owen Wilson, Jude Law, Léa Seydoux, Adrien Brody, Ralph Fiennes, Willem Dafoe… Gustave H adlı efsane bir personel şefiyle, lobide çalışan Zero Moustafa adlı gencin hikayesini konu alan The Grand Budapest Hotel, savaş sonMaleficient - Robert Stromberg rası değişmekte olan Avrupa arka planında, Disney’in kötü kalpli cadı rolü için Angelina çalınan, sonra tekrar bulunan bir rönesans Jolie’yi seçmesi, Johnny Depp’in Jack tablosunun ve büyük bir miras için didişen Sparrow’u canlandırmasından beri veril- bir ailenin keyifli bir portresini çiziyor. miş en iyi karar olarak görünüyor. Özel efekt uzmanı Robert Stromberg’in yönettiği The Monuments Men - George Clooney Maleficient, ilk defa bir Disney hikayesini kötü karakter cephesinden ele alacak. Grimm George Clooney’nin yeni The Monuments kardeşlerin “Uyuyan Güzel” masalından Men’inin de The Grand Budapest Hotel’den uyarlanan Maleficient, kötülüğün kökle- aşağı kalır yanı yok. Filmi yönetmekle kalrine inerek, cadının hayatına odaklanıyor. mayıp başrolünde de bulunan Clooney’nin Angelina Jolie’nin yanı sıra, Elle Fanning, yanında Matt Damon, John Goodman, Bill Sharlto Copley ve Juno Temple’ın rol aldığı Murray, Cate Blanchett ve The Artist’teki rolüyle Oscar’a layık görülen Fransız aktör Maleficient mayıs ayında vizyona girecek Jean Dujardin filmde yer alacak. Hayatlarını, The Grand Budapest Hotel - Wes Anderson İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin el
Village mahallesinin büyüleyici dünyasına götürüyor. Oscar Isaac’in canlandırdığı Llewyn Davis adlı müzisyenin Greenwich Village’ın folk sahnesindeki macerasını konu alan filmin senaryosu, Dave Von Ronk’un hayatından ve Bob Dylan’ın otobiyografik kitabından esinlenilmiş. Coen kardeşler, bizi bir kez daha yanıltmayacağa benziyor. Inside Llewyn Davis, 17 Ocak’ta vizyona girecek.
19
20
koyduğu sanat eserlerini bulmaya adayan popülaritesi düşük olan Marvel karakteri insanları konu alan The Monuments Men, Kaptan Amerika ise kadrosunu güçlendirmiş George Clooney’in altıncı uzun metrajı ola- bir şekilde geri geliyor. Robert Redford’un cak. The Monuments Men, Hazine Avcıları canlandırdığı Alexander Pierce yönetimindeki örgüte savaşacak Kaptan Amerika’nın adı altında 21 Mart’ta vizyona girecek. yanında (Chris Evans), Scarlet Johansson, Süper kahramanlar iş başında: X-Men, Samuel L. Jackson ve Cobie Smulders yer alacak. Kaptan Amerika: Kış Askeri’nin vizÖrümcek Adam ve Kaptan Amerika yon tarihi 11 Nisan. 2014 yılında süper kahramanlar yine iş başında olacak. X-Men’in merakla 2014 Türk sineması için verimli geçecek beklenen yeni bölümünde Wolverine, gelecekten geçmişe gönderilerek (1970’lere), 2014 yılında 100. yılını kutlayacak Türk tarihi değiştirmeye çalışacak. Hayranlarını sinema sektörü, yüzüncü yılda 100 film mest edeceğe benzeyen X-Men’in yeni hedefini gerçekleştirmek için kolları sıvadı. bölümünde, Hugh Jackman’ın yanında Listenin başında Türk sinemasının en önemli Jennifer Lawrence, Michael Fassbender yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan’ın üç rde var. X-Men’in vizyon tarihi 23 Mayıs. yıllık sessizliğin ardından 2014’te izleyicilere İnanılmaz Örümcek Adam’ın ikinci bölü- sunacağı Kış Uykusu var. Haluk Bilginer münde ise Peter Parker’ı yine bir hayli ve Demek Akbağ’ın rol aldığı Kış Uykusu, güçlü düşmanlar bekliyor olacak. New büyük ihtimalle Cannes Film Festivali’nde York’luları kurtarmak için Jamie Foxx’un boy gösterecek. Bu yıl vizyona girecek diğer canlandırdığı Electro’yla mücadele etmek Türk filmlerinin arasında Uğur Yücel’in zorunda kalacak Örümcek Adam, gön- Benim Dünyam, Mahsun Kırmızıgül’ün lünü bu bölümde Emma Stone’a kaptıracak. Mucize, Sermiyan Midyat’ın Hükümet İnanılmaz Örümcek Adam 25 Nisan’da viz- Kadın 2, Biray Dalkıran’ın Peri Masalı yer yona girecek. Süper kahramanlar arasında alıyor.
21
04.
Şöhretin karanlık yönlerinin bilincinde olmak lazım
22
“sıradan insanların” hayatta kalma O bir yönetmen, bir yapımcı, en önemlisi de içgüdüsü ve ölüme bakışlarını konu büyük bir aktör. Sinema tarihine mal olmuş alıyordunuz. Biraz buradaki gibi, öyle 77 yaşındaki Robert Redford’dan bahsediyodeğil mi? ruz. Türkiye’de ağustos sonunda vizyona giren The Company You Keep - Geçmişin Sırları ve geçtiğimiz ay vizyona giren All is Lost - Hiç o yönden bakmamıştım ama doğru bir Sona Doğru’yla uzun bir aradan sonra tekrar tespit. Chandor’un filminde aynı olguları kamera karşısına geçen Redford, Premiere görmek mümkün, ayrıca karakterin anonim dergisine verdiği röportajda, aktörlüğü olması filmin varoluşçu yanını kuvvetlendiözlediğini ve Sona Doğru’daki performan- riyor. Sonra dürüst olmak gerekirse, çekimler sıyla mesleğinin kalbine indiğine inandığını sırasında bir an bile 33 yıl önce yaptığım filmi düşünmedim. Tam tersine, tamamen sıfırdan söyledi. başlıyormuşum hissi hakimdi. Yeni filminiz All is Lost - Sona Doğru’yu S o n a D o ğ r u’d a n e y i n a r a y ı ş ı görünce akla gelen ilk soru: “neden siz?” içindeydiniz? oluyor. Neden yönetmen J.C.Chandor bu rol için sizi düşündü? Filmin özetini okuduğumuzda, Jeremiah Johnson’ın Saflığın, katkısızlığın. Diyalog yok. Özel efekt (Redford’un başrolünü oynadığı, yok. Bütün filtrelerin ortadan kalkması, hile Pollack’ın 1972 yapımı filmi) suda yapamayacak oluşumuz ve izleyiciye yakınlıgeçen bir versiyonu olacağını düşündük. ğımız hoşuma gitti.
23
Saf ve salt bir oyunun mu peşindeydiniz? Oysa ki öyle değil. Gazeteciler iki film arasında paralellikler kurmaya çalışıyor ama bence yanlış yapıyorlar. Her ne kadar iki fil- Evet bir bakıma. Kariyerime başladığımda, min ortak noktası hayatta kalmaya çalışan iki oyunculuk tarzı beni büyülüyordu: mim bir adamın hikayesi olsa da, bir çok farklılık ve doğaçlama. Bu mesleğin temelinin, hiç bir söylemeye gerek kalmadan hislerinizi ifade barındıyorlar. edebilmek olduğunu düşünüyordum. Benim Film bize daha çok, sizin yönettiğiniz için üstün bir sanat dalıydı. Hikayeyi bedeSıradan İnsanlar’ı hatırlattı. Filmde, nimiz ve hareketlerimizle anlatmak hoşuma
gidiyordu ve Sona Doğru, bunu tekrar tec- bu açıdan bir ilk oldu evet. Sona Doğru’yla rübe etmemi sağladı. Repliklerin arkasına herşeyi olması gerektiği yere koyduğumu sığınamayacak olmam beni başta biraz kor- düşünüyorum. Önce aktör oldum ve çok çabuk şöhrete ulaştım. O noktadan sonra kuttu ama sonuç olarak çok zevk aldım. önünüze iki seçenek çıkıyor: ya sürekli aynı K o n u ş u r k e n ç o k h e y e c a n l ı rolleri oynayarak kendimi tekrar edecektim ya da farklı bir yol takip etmeye çalışacaktım. görünüyorsunuz… Şöhretle ne yapacağımı bilmem gerekiyordu. J.C bana teklifle geldiğinde, filmin bir Size yük mü oldu? sunumu yaptı. On dakikanın sonunda kendisini durdurup rolü kabul ettiğimi söyledim. İçim oldukça rahattı, kendiliğinden geldi. Bu biraz ağır bir tanımlama olur ama evet, Daha sonra, senaryoya ya da çekimlere bir şöhretin karanlık yönlerinin bilincinde olmak müdahelem olmadı. Dediğim gibi öncesinde lazım. Ben şöhretimi daha insani ve yaratıcı biraz korktum ama inanılmaz bir tecrübeydi. şeyler için kullanmaya çalıştım. Sundance film festivalini yarattım, yeni yetenekleEkranlardan uzun süre uzak kaldık- rin kendilerini göstermesini sağladım, yeni tan sonra tek başınıza başrolde geri bir televizyon kanalı kurdum ve çevre için dönüyorsunuz. Daha da iyisi, sonunda mücadele ettim… Gelin görün ki yakın bir Sundance festivalinde ödül almış bir geçmişte, mesleğimin kalbinden uzaklaştıyönetmenle çalışma imkanı buldunuz. ğımı hissettim. Dört dörtlük bir fırsat gibi görünüyor. Nedir? Bu benden kaynaklanan bir şey değil. Sundance’de ödül almış yönetmenlerin hiç- Oynamak! Filmler çekmek! Tam da o anda biri bugüne kadar bir teklifle gelmedi. J.C. karşıma J.C. Chandor çıktı.
24
Sona Doğru’yu bir çok açıdan kavramak güç. Mecazi bir politik eleştiri mi, güçlü bir karakterin analizi mi yoksa sadece basit bir hayatta kalma mücadelesi mi? Filmin mecazi yanını izleyicilere ve eleştirmenlere bırakıyorum ama eğer bir metafor görmem gerekiyorsa, o da insanın hissettiği, içinde olan yalnızlıktır. Her geçen gün daha da fazla insan yaşadıkları zorluklar karşısında devletlerinin kendilerini bir kenara attığını düşünerek kendilerini daha da yalnız hissediyor. Ekonomik sıkıntıyla, açlıkla, ekolojik felaketlerle ve gelecek endişesiyle karşı karşıyalar. Karakterimin, zorlu koşullarda hayatta kalma mücadelesi, insanların hayatarında her gün verdikleri mücadeleyi yansıtıyor olabilir. 70’lerin liberal ve militan Robert Redford’unu görür olduk…
25
Um a r ı m i z l e y i c i l e r f i l m i n i n c e l i ğ i n i g ö r e b i l i r l e r. B e n i m i n c e l i ğ e ihtiyacım var ve içinde yaşadığımız dönem, özellikle de sanat bakımından, incelik yoksunu. Büyük yapım gişe filmlerinin oldukça fakir ve ruhsuz olduğu konusunda bana karşı çıkmayacaksınız herhalde. Filmlerimi birbirine bağlayan olgulardan biri de bu olabilir, incelik,
ya da en azından hayatın karmaşıklığının farkındalığı. Sonuç olarak bütün filmlerim bir Amerika’dan bahsediyor ama sloganlarla yüceltilen, İkinci Dünya Savaşı sonrası zaferlere alışmış Amerika’dan değil. Biraz daha açar mısınız? Çocukluğumla ilgili çok net anılarım var. Ailemle Los Angeles’ın işçi banliyölerinden Van Nuys’da oturuyorduk ve bana o zamanlar anlatılan hikayeler ülkemin büyüklüğünü ve gücünü öne çıkarıyordu. Üç r e n g e b o y a n m ı ş b i r d ü n y a d a büyüdüm, kırmızı, beyaz ve mavi. Bize anlatılmaya çalışılan, önemli olanın kazanmak ya da kaybetmek değil, oyunu nasıl oynandığıydı. Ama çok çabuk fark ettim ki bana anlatılanlar büyük bir yalanmış ve Amerika’da önemli olan ne pahasına olursa olsun kazanmakmış. Bu nedenle ileride, iki yüzlülüğün, yalanların, komploların ele alındığı hikayeler anlatmak istedim. Benim ülkem çok çeşitliliğini ve karmaşıklığını görmezden gelip herşeyi şematize etmeye ve basit bir düşünceye indirgemeye çalışıyor. Amerika’yı çok seviyorum ama gerçekleri göstermek, bu ülkeyi gördüğüm gibi yansıtmak istiyorum.
05.
Alexander Kholkhov’un sürreel portreleri Rus fotoğrafçı Alexander Khokhlov, Art Of Face adını verdiği serisinde insan suratını bir tablo gibi kullanıyor. Yüz boyamanın ve makyajın gücünü kullanan sanatçı, modellerinde çizgi film karakterlerinden, pop art çizgilerinden ve ünlü ressamların kompozisyonlarından esinlenen yüzler yaratıyor. Makyaj sanatçısı Valeriya Kutsan’la çalışan Khokhlov, sanatseverlere neredeyse gerçek üstü portreler sunuyor.
28
29
30
31
32
33
06.
Avrupa’nın göz kamaştırıcı Noel Pazarları
Prag
Kış soğunun kemiklerimize işlediği bugünlerde Avrupa’yı Noel heyecanı sardı. Hristiyan aleminin 24 Aralık’ı 25 Aralık’a bağladığı gece kutladığı Noel, şehirlerin rengarenk ışıklara büründüğü, çam ağaçlarının ailecek süslendiği, çocukların Noel Baba’nın getireceği hediyeleri sabırsızlıkla beklediği, kültürel bir kutlamaya dönüştü. Kış aylarının ve Noel’in değişilmez bir parçası da şehir meydanlarını süsleyen Noel pazarları. Her yıl aralık ayı boyunca kurulan Noel pazarları, ahşaptan yapılmış küçük kulübelerde ziyaretçilere hediyelik eşyalar, kıyafetler ve yöresel el işlerinin yanı sıra, soğuk havaya ilaç gibi gelen sıcak şarap ve tarçınlı ekmek sunuyor. 16.yüzyılda Fransa ve Almanya’da başlayan Noel pazarları bugün artık Avrupa’nın bütün ülkelerinde görebileceğimiz bir gelenek halini aldı. İşte Avrupa’nın en güzel Noel Pazarları. Noel’i Berlin’de kutlamak Dünyanın en eski Noel pazarının sahibi
Almanya, Noel’i doyasıya yaşayabileceğiniz yerlerin başında geliyor. Başkent Berlin’in meydalarına kurulan pazarların arasında en büyüğü ve en ünlüsü hiç kuşkusuz Gendarmenmarkt Noel Pazarı. Ziyaretçilere Alman, İtalyan ve Fransız geleneksel yemeklerini sunan pazar, ayrıca akrobatların, hokkabazların ve ateş dansçılarının gösterilerine sahne oluyor. Şehrin diğer bir meydanı Postdamer’a kurulan Noel pazarı ise daha sportif bir ortamda geçiyor. Avrupa’nın en uzun kızak pistine sahip Postdamer’da, kızak kaymak, buz pateni yapmak ve körling oynamak mümkün. Her yıl üç milyon turistin ziyaret ettiği Berlin’in Noel Pazarları, Avrupa’nın dört bir yanından gelen esnafın sunduğu yöresel eşya ve yemeklerle, ziyaretçileri sihirli bir yolculuğa çıkarıyor. Fransa’nın en eskisi, Avrupa’nın en büyüğü Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları
Cristkindel Smarik
37
Avusturya
Mahkemesi’nin bulunduğu Strasbourg, Avrupa’nın en büyük Noel pazarına da ev sahipliği yapıyor. Strasbourg katedralinin önüne kurulan tarihi Noel pazarı, Fransa, Almanya, Belçika ve İsviçre’den gelen milyonlarca turist tarafından ziyaret ediliyor. Tarihi diyoruz çünkü Strasbourg’daki Noel pazarının geçmişi 1570’lere kadar dayanıyor. Katedral meydanına sığmayan ve şehrin sokaklarına yayılan yüzlerce ahşap kulübe, insanlara Noel’in güzelliğini hatırlatıyor. Ziyaretçileri sıcak şarap eşliğinde bir peri masalına götüren Strasbourg Noel pazarını Kleber meydanındaki 35 metre yükseliğinde, dev çam ağacı taçlandırıyor. Viyana’da Noel keyfi 38
Noel döneminde insanın için ısıtan diğer
bir yer ise Viyana’da Belediye Sarayı y a k ı n l a r ı n a k u r u l a n No e l p a z a r ı . “Christkindlmarkt”leriyle gurur duyan Viyana’lılar, her yıl şehirlerini rengarenk süslemelerle donatarak Noel’i coşkuyla kutluyor. Avusturya’nın yerel yiyecek ve içeceklerinin yanı sıra, çocuk korolarının ve klasik orkestraların verdiği konserler, Noel’in büyülü atmosferini çok güzel tamamlıyor. Berlin ve Stasbourg’a göre çok daha az turist çeken Viyana Noel pazarları, ziyaretçilere daha sakin ve keyifli bir ortam sunuyor. Noel’den sonra “yılbaşı” pazarına dönüşen standlar, Viyana’lılara Noel’in keyfini bir kaç hafta daha yaşama olanağı sağlıyor. Sihirli şehir Prag Aralık ayı gelince Noel’in büyüsü Prag’ın göz
Almanya
Finlandiya
kamaştırıcı siluetiyle birleşiyor. Eğer Noel dönemi yolunuz Prag’a düşerse, kendinizi bir peri masalında hissedeceğinizi garanti edebiliriz. Şehrin tarihi meydanına kurulan ve yüzlerce küçük kulübeden oluşan Noel pazarında, ziyaretçilere el yapımı ahşap oyuncaklar ve takılar, kokulu mumlar, yöresel kıyafetlere bürünmüş kuklalar ve elbette yerel Çek içecekleri bulunuyor. Bunlardan en ilginci “medovina” adını verilen baldan yapılmış alkollü bir içecek. Şehrin gizemli sokaklarında çıkacağınız gezinti boyunca size sokak gösterileri eşlik ediyor olacak. Laponya’da, Noel Baba’nın evinde bir Noel geçirmek
39
Noel’i geçirebileceğiniz en orijinal yerlerden biri hiç kuşkusuz ki, Noel Baba’nın evinin bulunduğu, kutup çizgisinin kuzeyinde kalan, Finlandiya’nın Laponya bölgesi olacaktır. Rovaniemi Noel pazarının diğerlerine
Viyana
göre en soğuğu olacağını baştan söyleyelim. Noel Baba’nın evinin yakınlarında kurulan pazar, ziyaretçilere unutulmaz anlar sunuyor. Köpekler tarafından çekilen kızakların üstünde şehir turuna çıkabilir, Noel Baba’nın evini ziyaret edebilir, biraz şansınız varsa kendisini geyikleriyle hediye dağıtmaya çıkarken görebilirsiniz. Kopenhag, Brüksel ve diğer başkentler
40
Danimarka için, Kopenhag’a kurulan Noel pazarı, ülkenin en büyük müzik festivali Roskilde kadar önemli. Danimarka’nın dört bir yanından ve İsveç’in güneyinden yüzbinlerce turisti kendine çeken Noel Pazarı, şehrin en büyük meydanı olan Tivoli’ye kuruluyor. 2000’deki UEFA finalinde Arsenal ve Galatasaray’lı taraftarların kavgasına sahne olan Tivoli meydanı, normal zamanlarda
41
oldukça keyifli vakit geçirebileceğiniz bir ortam sunuyor. Noel ışıkları, sıcak şarabın tarçınlı kokusu ve klasik müzik eşliğinde Kopenhag’da güzel bir zaman geçireceksiniz. Belçika’nın başkenti Brüksel’e kurulan Noel Pazarı’nın da Kopenhag’dan aşağı kalır yanı yok. Şehrin merkezi olan Grand Place’dan 2km boyunca uzanan caddelere yayılan pazar, keyifli bir ortamda şehri gezebilmenizi sağlıyor. Oldukça uzun bir buz pistine sahip Noel pazarı, ziyaretçilere eğlenceli bir program sunuyor. Yukarıda saydığımız şehirlerde bulunamayacaksınız, üzülmeye gerek yok çünkü neredeyse her Avrupa ülkesi kendi Noel pazarını kuruyor. Buna 500.000 nüfuslu Lüksemburg ve hatta 35.000 nüfuslu mikro-devlet Liechtenstein da dahil. Noel pazarlarını ziyaret edebileceğiniz diğer başkentler arasında, Stockholm, Paris, Londra, Oslo ve Varşova var.
Haftaya görüşürüz:)
15 // ARALIK’13
zete