Haftasonu 15 mart 2015

Page 1

15 // MART’15



//

01.

AFRİKA KITASININ GURURU LUPITA NYONG’O //

02.

//

03.

MÜCEVHER KUTULARINDAKİ MİNYATÜR SAHNELER

ERKEKLERİN SIK SIK YAPTIĞI 5 GİYİM HATASI //

//

04.

ALAN PARKER: ARTIK BAŞKA FİLM YAPMAYACAĞIM

05.

TORİNO ŞEHİR MERKEZİNDE YEŞİL BİNALAR //

06.

KANSER HÜCRESİNİ ÖLDÜREN MOLEMÜL BULUNDU

Editör: Cem GELGÜN


01.

Afrika kıtasının gururu LupIta Nyong’o



Kenyalı aktris Lupita Nyong’o’nun hayatı, rol Julia Roberts’la tanışıp bir çok kez görüşme aldığı ‘12 Years A Slave’ ve geçtiğimiz yıl kazan- fırsatı buldum. Bana ailesinin fotoğraflarını dığı ‘En iyi kadın yardımcı oyuncu’ Oscar’ıyla gösterdi. Gerçek hayatta da ekrandaki kadar bir anda değişti. Mexico City’de dünyaya sevecen ve canayakın. gelen, çocukluğunu Kenya’nın başkenti Nairobi’de geçiren ve daha sonra Amerika Kenya’dan Hollywood’a doğrudan geçiş Birleşik Devletleri’nde Yale Üniversitesinden nasıl oluyor? mezun olan Lupita Nyong’o, bugün artık bir Hollywood yıldızı. Elde ettiği başarılar ve rol Bana gösterilen bütün bu ilgiden önce beraber alacağı bir sonraki film ‘Star Wars: VII’yle 32 olduğum insanlarla beraber olmaya devam yaşında Afrika asıllı oyuncuların umudu olan ederek. Gittiğim yerlere onları da götürmeyi Nyong’o, Paris Match’ın sorularını cevapladı. seviyorum. Gerektiği zamanlarda benimle dalga geçmeyi ya da uyarmayı çok iyi biliyorlar. Her zaman kendinizi güzel buldunuz mu? Nairobi’deki yaşamınız boyunca hiçbir şey Ben küçükken yaşıtlarım, tenimin Kenya için bir oyuncu olacağınızı işaret etmiyordu bile fazla olan koyuluğu ile dalga geçerlerdi. herhalde... Farklıydım. Her ne kadar ailem beni diğerlerine benzetmeye çalışarak büyütmediyse de, Hayır ediyordu! Anne tarafından ailemde farklılığımı kabul etmem zaman aldı. Yıllar birçok sanatçı var. Babam biliminsanı ve polisonra albino olan bir kadınla tanıştım ve çok tikacı, tiyatroyu keşfetmemde büyük katkısı yakın arkadaş olduk. Genetik özellikleri hak- var. Gerçek bir Shakespeare hayranı. Yaptığı kında bir belgesel yaptım. Ten rengine bağlı konuşmaları hala duyabiliyorum. ırkçı söylemlere ve benim duyduklarıma bir Çocukluğunuz nasıldı? cevap gibi oldu. Altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum. Evde sürekli bir kalabalık olurdu. Hiç bitmeyen bir kargaşanın içinde büyüdüm. Ondan dolayı da bugün sessizliğe dayanamıyorum, Bu bana gurur veriyor! Alışkanlıkları ve kalıp- etrafımda gürültüye, konuşan insanlara ihtiları yerlerinden oynatabiliyorsam ne mutlu yacım var. Çok mutlu bir çocukluk geçirdim. bana. Güzellikte çeşitliliği öne çıkarmak lazım. Birbirine bağlı bir ailemiz var. 15 yaşımdayken, Sudan’lı bir manken olan Alek Wek’ten çok etkilenmiştim. Kendime O zamanlar ne olmak istiyordunuz? “O podyoumlara çıkabiliyorsa neden ben çıkamayayım?” diye soruyordum. Umarım başka Botanikci olmak istiyordum, bitkilerle ilgilenmek. Ağaçlara ve doğaya aşığım. Bir çölde kızlar da kendilerini güzel hissederler. tek başıma yaşayıp, yetişen bitkileri incelemek Aralarında Julia Roberts, Penelope Cruz ve beni korkutmuyor. Ama oyuncu olma isteği Kate Winslet’ın bulunduğu çok seçkin bir çok erken yaşta ağır bastı. Kendisi de oyuncu olan teyzem denemeler geçmem için beni gruba katılmış oldunuz… Bugün Lancome’un yüzü olmak nasıl bir his? Markayı temsil eden ilk Afrikalı sanatçısınız…

6


cesaretlendirdi. 14 yaşımdayken Nairobi’de, ‘Romeo ve Juliet’ oyununda ilk rolümü elde ettim.

Senaryoyu okurken beni düşünmüş. Peki sonra herşey nasıl gelişti?

Hiçbir tecrübem yoktu, çok korkuyordum ama yönetmen Steve McQueen’i dinlemem gerektiğini ve herşeyimi vermem gerektiğini düşündüm. Terlemem gereken bir sahne çekeTanımış olduğum dünyanın tam tersi isti- cektik, oysa ben klimadan dolayı donuyordum. kamette, ilerici bir üniversitede büyük bir Çekimin sonunda sonucun ne olacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Akşam Steve beni ekiple kültürel şok yaşadım. beraber akşam yemeğine çağırınca belki de Sonra Yale’e kabul oldunuz. Orada “12 beni sevdi diye düşündüm. Years A Slave”deki rolünüzü elde etminizi sağlayan tiyatro hocanız Ellen Novack’la Oscar, büyük bir şok olsa gerek… tanıştınız. Önce aday gösterildim. O gün çok ağladım ve Evet. Ellen bugün menajerlerimden biri. ellerimi kaldırıp “Tanrım teşekkürler!” dedim. Ortağı Didi Rea’nın eline, filmde de oynayan Ödül töreninde, sevinçten çığlıklar atarak Garret Dillahunt için bir senaryo ulaşmıştı. yerinden kalkan kardeşimi görünce herşeyin Daha sonra Massachusetts’deki Amherst üniversitesine tiyatro sanatlarını okumaya gittiniz. Köklerinden gerçek bir kopuş…

7


farkına vardım. Hayatınız değişti mi? Union Square’de durup müzisyenleri dinlediğim zamanları özlüyorum. Ama tabii ki istediğim şeyi yapma özgürlüğüne kavuştum. Bu değeri ölçülemez bir şey. Artık bir Hollywood yıldızısınız, film sektörü hakkında görüşleriniz neler? Dışarıdan bakınca oyuncu olmak çok heyecan verci ve büyülü bir şeymiş gibi görünüyor ama içeride olunca durumun çok farklı olduğunu anlıyorsunuz. Herşey düşünüldüğünden çok daha zor. Çok ama çok çalışmak lazım. Bunu bir iş gibi görüyorum. Canlandırmak zorunda olduğum role karşı dürüst olmak istiyorum. Bu işteki tuzak, bu mesleği sosyal statü için, şöhret için yapmak. İnsanların bitmek bilmeyen eleştirilerine karşı ayakta durmak zor mu?

8

Evet, özellikle de Star Wars için. Rol, her yönüyle ilginç bir kadın hakkında olduğu sürece herşeyi denemeye hazırım. Sizin için ilginç bir kadın nedir? Gerçek ve karmaşık bir kadın, sadece hikayeyi ayakta tutmak için yaratılmış bir kadın rolü değil. İçine dalabileceğim, derin hisler barındıran rollere ilgi gösteriyorum.

Kulaklarını tıkayıp işine konsantre olmak lazım. Yoksa kırılgan olursunuz. Oyunculuk gerçek bir meslek ve bunu anlamam biraz zamanımı aldı. Bir gün, yapım asistanı ola- Kenya’ya gidiyor musunuz? rak çalıştığım sırada Ralph Fiennes bana bir tavsiyede bulundu: “Sadece başka birşey yapa- En son 2013’ün mart ayında döndüm. Ailemi, arkadaşlarımı, evimi özlüyorum. Kalbimin mayacağını düşünüyorsan oyuncu ol”. yarısını orada bıraktım. Çekim olmadığı zamanlarda neler Elde ettiğiniz başarı bize Barack yapıyorsunuz? Obama’nınkini hatırlatıyor. Kendisiyle Yemek yapmayı seviyorum, her gün ciddi tanışma fırsatı buldunuz mu? şekilde yoga yapıyorum, ruhumun ve zihniEvet, geleneksel Beyaz Saray yememin açık olmasını istiyorum. ğinde tanışma fırsatı buldum. Bana “Size Hazırlanmakta olduğunuz yeni roller var karşı oldukça kızgınım. Siz gelene kadar Amerika’nın en ünlü Kenyalısı bendim!” dedi. mı?


9


02.

Mücevher kutularından çıkan mİnyatür sahneler

10


Kanadalı sanatçı Talwst’ın yaptığı minyatür eserler görenleri hayrete düşürüyor. Mücevher kutularını kullanan sanatçı, içlerine günlük hayattan sahneler, manzaralar yerleştiriyor. Bulduğu ufak dal parçalarıyla ağaçlar, otlarla çimenlikler yapan sanatçı işlerine minyatür insanlar koymayı da ihmal etmiyor. Eserlerini nisan ayında Toronto’daki bir galeride sergileyecek olan sanatçı daha sonra VICE dergisiyle ortak bir proje gerçekleştirecek.

11


12


13


03.

Erkeklerİn sıkça yaptığı 5 gİyİm hatası

14


Erkekler - en azından büyük bir çoğunluğu modaya, giydiklerine ve görünüşlerine önem vermemekle bilinirler. Kadınların alışveriş merakını eleştirirken dönüp aynaya bakmamak size çok şey kaybettirebilir. İç güzellik elbette önemlidir ancak yeni tanıştığınız biri için, bu karşı cinsten biri ya da iş için bir araya geldiğiniz biri olabilir, ilk izlenim çok önemlidir. Kendinizi bir an olsun karşı tarafın yerine koyun… Tanıştığınız kişi zevksiz, bakımsız, çok bol ya da çok dar giyiniyorsa ne düşünürsünüz? Erkeklerin sıkça yaptıkları giyim hatalarını 5 maddede bir araya getirdik. Çok siyah ya da çok beyaz giymek Siyah ve beyaz için, “şık renklerdir, her yerde geçer” diye düşünebilirsiniz ama bilmeniz gerekir ki bu iki renk, sarı, kırmızı ve maviden oluşan ana renklerden farklı özellikler taşır. Siyah bütün ışığı emer ve hatlarınızın görünürlüğünü azaltır. Yüzünüzün solgunluğunu öne çıkaracağı gibi çizgilerini sertleştirir. Beyaz ise tam tersine ışığı yansıtır ve göz alıcıdır. Vücüdumuzun hatlarını ve defolarını ortaya çıkarır. Beyaz kıyafetleri dikkatli kullanmak gerekir, örneğin beyaz pantolondan uzak durmak gibi. Beyazın diğer bir dezavantajı da kolayca sararması ve lekelenmesidir. Yakası sararmış gömlekler, bir toplantıda veya özel bir yemekte sizi zor durumda bırakabilir. Çok pahalı kıyafetler almak

15

Şık olmak için en pahalı markalardan giyinmeye gerek yok. Ünlü modacıların

tasarımları pahalıdır. Pahalı ceketinizle beraber giyebilmeniz için bir o kadar pahalı pantalon ve ayakkabılar almak zorunda kalır, maaşınızın yarısını alışverişe harcarsınız. Bir kıyafetin birinci görevi sizi giydirmek, mevsime göre üşümenizi engellemek ve rahatça hareket etmenizi sağlamaktır. Görünüş önemli olabilir ama ‘alternatif ’ markalara yönelmek hem paradan tasarruf etmenizi, hem de bir o kadar kaliteli ve şık kıyafetler giymenizi sağlayacaktır. Çok bol ya da çok çok dar giyinmek Erkeklerin en sık yaptığı hatalardan bir diğeri bedenlerine göre çok bol ya da çok dar giyinmek. Omuzları düşen gömlekler, ‘large’ t-shirt’ler, bel altına düşen pantolonlar dolapları doldurur. Bol kıyafetler vücut hatlarınızı saklayacağı gibi hantal bir görünüm verir. Çok dar kıyafetler giymek ise tam tersine tüm vücut hatlarınızı ortaya çıkarır ve sizi zor durumda bırakabilir. Bir atletin vücuduna sahip olmadıkça dar gömlek ve t-shirtlerden uzak durun, düğmelerin bir anda patlamasını istemeyiz. İnce yapılı erkekler dar kesime daha müsait olacaklardır. Yapılı ve kilolu erkekler ise düz kesim kıyafetleri tercih ederek daha alımlı görünebilirler. Giysilerine özen göstermemek İstemeden de olsa erkekleri zor durumda bırakan dolaplarındaki kıyafetlere özen göstermemektir. Çok sık giyilen bir çift ayakkabı, pantolon ya da kazak çok daha çabuk kirlenir, eskir ya da bollaşır. Çok daha sık yıkamak zorunda kalacağınız giysiler her makinede daha da aşınır ve


16


renkleri solar. Birkaç ay öncesine kadar harika görünen kıyafetler birkaç ay sonra size büyük gelmeye başlar ve görünüşünüz değişir. Bu da bizi bir önceki maddeye götürür. Yapmanız gereken olabildiğince farklı kıyafetler giymek ve onlara özen göstermektir. Bu onların renklerini ve şekillerini koruyacağı gibi ömürlerini de uzatır. Beyaz çoraplara son

17

Son madde, belki de en önemlisi (en azından karşı cinsin gözünde) günlük kıyafetlerinizin altına giyebileceğiniz ve bütün imajınızı, karizmanızı, seksapelinizi bir anda sıfırlayacak beyaz çoraplardır. Kot, kumaş, kadife ya da herhangi bir pantolonun altına giydiğiniz beyaz çorapları unutun. Beyaz çoraplar sadece ve sadece spor yapmak için giyilebilir. Şortunuz ve tenis ayakkabılarınızla iyi gider ama bununla sınırlıdır. Yazın beyaz ayakkabılar giymeyi seviyorsanız, bileksiz çoraplar satın alabilirsiniz.

Özetlemek gerekirse, tamamen siyah giyinmekten, beyaz pantolon, ceket ve çoraplardan uzak durun. Eğer banka hesabınız bol sıfırlı rakamlar göstermiyorsa çok pahalı kıyafetler almayın. Ne çok bol ne de çok dar giyinin, bedeninizin farkında olun. Son olarak da kıyafetlerinize özen gösterin, ömürlerini uzatın.


04.

Alan Parker: MIdnIght Express’in yarattığı etkiyi ilk gösterimde fark ettim

18


İsmi Türkiye’de pek tanınmasa da, 1978’de çektiği film, devletin savaş açtığı filmler arasında birinci sırada yer alabilir… Elbette Alan Parker ve Midnight Express’den bahsediyoruz. Mississippi Burning, Fame, Pink Floyd The Wall, The Commitments ve Evita gibi, her biri kült olmuş filmlerin yönetmeni Alan Parker, filmlerini, kariyerini ve emeklilik kararını Studio Ciné Live dergisine yorumladı. 14 veya 15 yaşlarında olmalıydım. Film 18 yaşından küçüklere yasak olsa da bir şekilde sıvışarak sinemaya girebildim ve Midnight Express’i izledim. Ve hayatımın ilk sinematografik şokunu yaşadım… Alan Parker: Sıvışarak girmiş olsanız da, buna memnun oldum. Film bugün hala aynı etkiyi yaratıyor. İnsanları bu denli sarsmak, istediğiniz bir şey miydi? Hayır çünkü bir filmin sizi nereye götüreceğini önceden kestiremezsiniz. Yarattığı etkiyi ilk gösterim sırasında fark ettim. Bir kadının korku dolu bir şekilde sinema salonundan çıktığını gördüm. O anda bizim, yönetmenler olarak sahip olduğumuz sorumluluğun farkına vardım. Filmde yer alan ucuz şiddetten dolayı o zamanlar çok eleştiri almıştım. Ama eğer bugün insanlar hala etkileniyorsa ve film hala konuşuluyorsa demek ki başarılı olmuşum, öyle değil mi? Midnight Express’ten Mississippi Burning’e ya da Angel’a, filmlerinizin büyük bir dramatik gücü var. İnsanları ne pahasına olursa olsun şok etmek mi istiyordunuz?

19

Şok etmek hayır ama etkilemek evet. En önemlisi de bir mesaj vermek istiyordum. Sinemada en korktuğum şey sıkıntıdır, temponun düşmesi ve yüzeysel bir hikaye.


Yaptığınız filmlerin estetiğine fazla önem vermekle suçlandınız. Görsel yönün hikayenin önüne geçmemesi için nasıl bir denge gerekiyor? Bu bir yemek tarifi gibidir, denge ayarı çok incedir. İngiltere’de ders verdiğim sinema okulundaki öğrencilerime bunu anlatıyorum: anlattığımız hikaye kaliteliyse, kendimize neredeyse sınırsız bir özgürlük tanıyabiliriz. Bugünkü filmler inanılmaz bir görsel şölene dönüşüyor ama anlatacak hiçbir şeyleri yok. Filmlerinizin sıkı bir montajı ve akıp giden, hızlı bir ritmi var… Bundan dolayı mı ‘Fame’, ‘Pink Floyd The Wall’, ‘Evita’ ve ‘The Commitments’ gibi müzikal filmler yaptınız?

20

Bir filmin doğumunun montaj sırasında gerçekleştiğini düşünüyorum. Gücünü buradan alıyor. Müziğin bir ritm getirdiği, durgunluğu yok ettiği ve hikayenin bir bölümünü yeniden yazdığı çok

doğru. 1981 yılında Pink Floyd The Wall’u yaptığımda MTV diye bir kanal yoktu ve klipler daha yeni başlıyordu. Ridley ve Tony Scott kardeşler, ben ve birkaç yönetmen daha, o dönemde sinemaya görsel bir dil getirdik. Eğer The Wall’dan çalınan ve kliplerde kullanılan her fikir için 1 dolar alsaydım mülti milyarder olurdum! Birçok kez Roger Waters ve Madonna gibi rock yıldızlarıyla çalıştınız ve aldığımız duyumlara göre çekimler çoğu zaman kötü geçti. Neden? Çünkü büyük bir yıldızla beraber çalışmak her zaman çok zordur. Tam da bundan dolayı ‘The Commitments’ı yaparken büyük bir zevk aldım çünkü hiçbir ego savaşı yaşanmıyordu. Oyuncular film setine otobüsle geliyorlardı, limuzinle değil. Roger Waters’la herşey cehennem gibiydi. ‘Pink Floyd The Wall’ onun eseriydi ve benim kendi görüşümün olabilmesini kesinlikle kabullenmiyordu. Filmle ilgili konuşmuyorduk, herşey kendisinin, benim ve animasyon şefi Gerald


Scarfe’ın arasında kimin kontrole sahip olacağı hakkında bir ego savaşı olarak geçiyordu. Jeneriğe bakarsanız “Bir Alan Parker filmi, Pink Floyd The Wall - Roger Waters” yazıyordu. Bu çok saçma! Madonna’yla ise durum farklıydı. Gayet iyi anlaştık, işine konsantre olmuştu. Bana karşı çok canayakındı ama diğerlerine karşı çok sert olabiliyordu. Herhalükarda bu denli büyük bir yıldızla çalışmak her zaman zordur. Hayranları hep takiptedir ve yakınları peşinden ayrılmazlar. Sorun kendisinde değil, Madonna oluşunda. Çekimlerden sonra, stüdyoda filmin müziğini kaydettiğimiz sırada, sokağın köşesindeki restoranda yemek yemeyi teklif ettim. İkişer metrelik iki korumayla bir yere giderse hemen tanınacağından restorana gitmek istemedi. Birdy, Angel Heart ve Mississippi Burning gibi politik filmlere imza attınız ama müzik hiçbir zaman uzak olmadı… Her film bir öncekine verilen bir tepkidir. ‘Shoot The Moon’da müzik sadece bir piyano akorundan oluşuyor. Bu, hemen öncesinde yaptığım ‘Fame’e bir cevap gibiydi. Birdy’nin müziği için Peter Gabriel’i ikna ettim. Angel Heart için Roma’ya giderek Ennio Morricone’ye teklif götürdüm. Morricone maalesef teklifimi geri çevirdi. Mississippi Burning sırasında Alabama’yı ve Mississippi’yi dolaştım. Bir nevi muhabir gibiyim. O havayı solumam gerekir. Benim sinemam ambiyans sinemasıdır. Beni her seferinde bir film yapmaya iten budur. Bir kaşık polemik, bir kaşık da uzlaşmazlıkla beraber…

21

Benim için sinema Costa-Gavras’ın Z filmi gibi olmalıdır. Bu filmin hırsı, haksızlıklara karşı başkaldırısı beni her zaman etkilemiştir. Hatta Mississippi Burning’in son sahnesinin ana fikrini Z’den yürüttüm. Costa-Gavras ve Milos Forman,

sinemanın gücünü anlayan iki yönetmen. Sizin gibi bir isyancı, nasıl olur da Hollywood’da çalışır? Sistemden faydalandım. Hollywood’un büyük bir makine oluşuna rağmen her zaman kişisel filmler yapmaya çalıştım. Orada her detay bir savaşa dönüşüyor, çok zor insanlarla çalışıyorsunuz. Filmlerinizin son montaj hakkı her zaman sizin elinizde mi oldu? Evet her zaman. Sizi rahat bırakmaları için filmi zamanında ve bütçenin içinde bitirmeniz yetiyor. Bunu diyorum ama yapımcıların söylediklerine her zaman kulak vermişimdir. Bazen tavsiyelerini dinledim bazen de kendi yolumu çizdim. Amerikan sinemasının gelişimini nasıl görüyorsunuz? Dürüst olmak gerekirse Hollywood’un artık hiçbir anlamı kalmadı. 1980’li ve 90’lı yıllarda büyük stüdyolar geniş bir kitleye hitap etmek için, hem büyük prodüksiyonlar, hem gerilim drama filmler, hem çocuk fimleri hem de belgeseller yaparlardı. Bugün filmlerin çok büyük bir çoğunluğu gençlere hitap ediyor. Herşey aksiyon, süperkahraman ve görsel efektle doldu. Oğlum ‘Captain America’ gibi filmlere bayılıyor ama ben haz etmiyorum. Ama peki Christopher Nolan ve David Fincher gibi sistemin dışına çıkan yönetmenler yok mu? Evet ama mesela ben, Chritopher Nolan gibi bir yönetmenin işlerine gişe hasılatı şartı koşulmadan neler yapabileceğini hayal etmeye çalışıyorum. Sadece üç milyon dolar bütçeli bir film yapmasını isterim mesela.


Ama yaratıcılık anlamında büyük bir özgürlüğe sahip öyle değil mi?

Hiçbir senaryo, hiçbir proje sizi kararınızdan geri döndüremez mi?

Evet ve hayır. İstedikleri filmleri yapıyorlar ama stüdyoların şartları her zaman oluyor. Mesela Peter jackson örneğini alalım. Yaratmak istediği filmler hakkında sonsuz bir özgürlüğe sahip ve isteklerini yerine getirmek için para oluk oluk akıyor ama bunun tek bir nedeni var: çünkü gişe rekorları kıran ‘blockbuster’lar yapıyor. Hollywood’un ondan beklediğini yapıyor, Yeni Zelanda’daki ırkçılık hakkında bir film değil. Ridley ve Tony için de aynı şey geçerli. Tamamen aynı yolu takip etmedik. Onlar sistemin içine benden daha çok girdiler. Biraz önce estetikten ve görselden bahsediyorduk. Ridley Scott ortaya çıkan sorunun en iyi örneği olabilir. Yüksek yeteneklere sahip bir deha, belki de neslinin en önemli yönetmenlerinden ama kötü filmler yapıyor çünkü söyleyecek hiçbir şeyi kalmadı. Bugün işin köklerinden çok görünümüne daha çok önem veriyor.

Gerçekten altın değerinde bir proje olması lazım! Kariyerimde on dört film yaptım. Bence bu yeterli, öyle değil mi?

Sinemaya gidiyor musunuz? Gündüzleri evimin yakınındaki sinemaya gittiğim oluyor. Az insanın olduğu küçük sinema salonlarını tercih ediyorum. Böylece film kötüyse çabuk bir şekilde çıkabiliyorum! Çıkıp köşedeki bara gidiyorum ve karımı bekliyorum. Ben en son etkileyen film Innaritu’nun Birdman’i oldu. Yönetmen yeleğini bir daha hiç giymemek üzere astınız mı?

22

Evet, başka bir film daha yapmayacağım. Bir film setinde olmanın verdiği haz, projenin yapımı, finansmanı ve yapımcıları ikna faslında yaşanan zorlukları örtmüyor. 2010 yılına kadar bitiremediğim birçok projem oldu. Fizik olarak çok zor bir durum. Artık bunları geride bıraktım. Savaşma gücüm ve isteğim yok. Resim yapıyorum, yazı yazıyorum.


23


05. Torino şehir merkezindeki ağaç bina

24


Mimar Luciano Pia’nın tasarladığı ve ‘25 Verde’ adını verdiği 5 katlı bina, sakinlerine yorucu şehir hayatından uzak, huzurlu bir ortam sunuyor. Ön cepheye yerleştirilmiş ağaçlar ve bitkiler saatte 200 ton karbondiyoksit emerken, binanın tamamen ekolojik olmasını sağlıyor. İtalya’nın Torino kentine inşa edilen binada 63 daire yer alıyor. Bitkiler yaz sıcağında güneş ışınlarını keserken, kışın ise sıcak bir görüntü veriyor.

25


26


27


28


29


06.

Kanseri öldüren molekül bulundu 30


Dünyada her iki saniyede bir can alan kansere karşı önemli bir adım atıldı. Doktor Aurélie Juhem’in keşfettiği ve ‘ET-D5’ adı verilen molekül, kanserli hücreleri besleyen kılcal damarları yok ederek hücrelerin ölümüne sebep oluyor. Fareler üzerinde başarıyla denenen ‘sihirli’ molekül 2016’dan itibaren insanlar üzerinde denenecek. ‘ET-D5’ başarılı olursa, tıp dünyasında devrim yaratabilir.

31

damarların oluşmasına önayak olan enzimler salgılıyor. Oluşan damarlar tümörü oksijen ve besinlerle besleyerek çok daha hızlı büyümesine neden oluyor. ET-D5 mokelü ise bu sırada devreye giriyor. Kanserli hücrelere yerleşen ET-D5, tümörü besleyen kılcal damarları yok ediyor. Oksijensiz kalan hücreler birer birer ölmeye başlıyor.

Bir tümörün gelişimini basitleştirilmiş bir şekilde Önemli bir buluşa imza atan Dr. Aurélie Juhem anlatmak gerekirse, kişinin kendi metabolizması- molekülün iki özelliği olduğunu söylüyor: nın ürettiği kanserli hücreler bir organa yerleşiyor “Birincisi, tümöre yerleşerek hücrelerin bölünmeve belli bir boydan itibaren onu besleyecek kılcal sini, yani çoğalmasını engelliyor, ikincisi ise kılcal


Juhem, kişiselleştirilmiş tedavilere doğru gidildiğini söylüyor: “Eskiden hastalıktan bulunduğu yere göre bahsederdik ve genel bir tedavi uygulardık. Oysa kanseri tetikleyen genetik mütasyonlardır. Bu mütasyonları araştırdığımızda kanserin kişiye özel olduğunu tespit ettik. Hücreler üzerine moleküler analizler yaparak, kansere neden olan genleri belirleyip, tedaviyi kişiye göre adapte etmeye çalışıyoruz”. Dr. Aurélie Juhem kansere karşı verilen mücadelede geleceğe umutla bakıyor. Geliştirecek tekniklerle kansere kesin çözüm bulunabileceğini söyleyen Juhem, bundan 30 ila 50 yıl sonra, insanoğlunun kanseri bir grip kadar kolay tedavi edebileceğine inanıyor.

damarları yok ediyor”. İlacın kemoterapi tedavisine kıyasla en büyük avantajı ise ağızdan alınıyor oluşu. İnsanlar üzerinde yapılacak testlerden sonra, molekülün ne tip kanserlere karşı etkili olduğu ortaya çıkacak. ET-D5’nin ilerlemiş, agresif kanserlere karşı iyi bir silah olduğunu söyleyen Juhem, karaciğer, pankreas, böbrek kanserleri ve metastazlar üzerine yoğunlaştıklarını belirtiyor. Kişiselleştirilmiş tedavi 32

İnsan metabolizmasının öneminin altını çizen


33


Haftaya görüşürüz:)

15 // MART ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.