16 // AĞUSTOS ’15
//
01.
ONASSIS’İN CENNETİ SKORPIOS
//
02.
EN ESKİ RENKLİ KİTAP
//
03.
WILLIAM FRIEDKIN: SİNEMADA ÖZGÜRLÜK BİR EFSANEDİR
//
04.
TOLKIEN’İN BİTMEMİŞ HİKAYESİ //
05.
JOTAKA’DAN SICAK AİLE PORTRELERİ //
06.
EVRENİMİZ YAŞLANIYOR
Editör: Cem GELGÜN
01.
Onassis’İn cennetİ Skorpios
4
5
Bugün el üstünde tutulan bir milyoner olmak için sadece evlere, yatlara ya da özel uçağa sahip olmak yetmiyor. Tüm bu mülklere bir de ada eklemek gerekiyor. Cristiano Ronaldo’nun, Türk futbol piyasasının Beşiktaş’ın Portekizli silsilesi sırasında yakından tanıma fırsatı bulduğu, menajeri Jorge Mendes’e düğün hediyesi olarak 50 milyon euroluk bir ada hediye etmesi tarih sayfalarını yeniden açmamıza neden oldu. Peki dünya jet-setinin olmazsa olmazı olan bu moda nereden geliyor? Cevap; geçmişte yaşadığı aşklarla gündemden düşmeyen, ünlü Yunan armatör, multi-milyoner Aristotle Onassis…
6
1906 yılında, tütün tüccarı bir ailenin çocuğu olarak İzmir’de dünyaya gelen Aristotle Onassis,
Arjantin’de yaşadığı yıllarda genç yaşta tütün ticaretine girerek küçük bir servetin sahibi oldu. Parasını deniz taşımacılığına yatıran ve özlemle andığı Yunanistan’a geri dönen Onassis, kısa sürede ülkenin en önemli armatörü haline geldi. Dünyanın en güzel yatlarından biri olan Christina’yla Ege ve İyonya Denizi’nde zaman geçiren Onassis, 1962 yılında önüne demirlediği ve sadece eski bir çiflik, bir değirmen ve yıkık dökük bir kilisenin bulunduğu Skorpios adasına aşık oldu. Monaco prensi Renier’le yaşadığı anlaşmazlıktan dolayı el üstünde tutulduğu Monte Carlo’dan uzaklaştırılan ve kendisine kral olabileceği bir yer arayan Onassis, Skorpios adasını
3,5 milyon drahmiye, bugünün parasıyla sadece 80.000 euroya satın aldı. Ancak adada ne bir yol, ne elektrik, ne de su şebekesi bulunuyordu. Takip eden aylarda hummalı bir çalışma başladı. Onassis adayı dilediği gibi yeniden yapılandırmak istiyordu. Kayalıklar dinamitle patlatılarak plajlara yer açıldı. Kum ise, fazlası olan çevre adalardan birinden getirtildi. Çiflik davetliler için yeniden restore edilirken, Onassis kendisi için görkemli bir malikane inşa ettirdi. Ancak paranın satın alamayacağı şeyler de vardı. Maria Callas’tan kasaba meydanında serenat
7
Kısa sürede adada su sıkıntısı baş gösterdi. İstediği kadar parası olsun Onassis ne yağmur yağdırabilirdi ne de adanın altını yeraltı suyuyla doldurabilirdi. Oysa su komşu Lefkada’da bolca
vardı ancak yerli nüfus sularını Onassis’le paylaşmak istemedi. Onassis nüfuzunu kullanarak daha üst kademelerdeki bağlantılarını devreye sokabilirdi ama istediğini elde ederken halkın gözünde antipatik görünmek istemedi ve bambaşka bir yol takip ederek o dönemki sevgilisi Maria Callas kartını oynamayı tercih etti. 20.yüzyılın yetiştirdiği en önemli sopranolardan olan Maria Callas, kasaba meydanında Lefkada halkına serenat yaparak su problemini bir çırpıda çözdü. Onassis beş yıldızlı bir hayat sürmek için hazırdı. Yunan armatör dünya jet-setinin önde gelen isimlerini Christina’nın güvertesinde ağırlarken, adasını sükunetin, denizin, güneşin, taze köy yumurtalarının, zeytin yağının ve keçi peynirinin tadını çıkarmak için kullandı.
Onassis’in laneti 1946’da evlendiği eşi Athina Livanos’tan boşanmayan ve Maria Callas’la ilişkisini de kimseden saklamayan Onassis, yeni aşk dedikodularının ortaya çıkmasının ardından 1960’ların ortasında hayatını paylaştığı iki kadından da ayrıldı. Callas’la evlenmeyi reddetmesi ve kendisini bir başkası için terk etmesi sopranoyu depresyona sokmuştu. Onassis 1968 sonbaharında, Callas’ın korkularını doğrularcasına, Skorpios adasındaki
8
kilisede yirmi beş davetlinin huzurunda, merhum ABD başkanı Kennedy’nin dul eşi Jacqueline Kennedy’le evlendi. Ancak beş yıldızlı peri masalı kısa sürecek ve Onassis ailesi Yunan efsanelerine has bir trajediyle sarsılacaktı. 1973 yılında Onassis’in oğlu bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Ruh sağlığı bozulan Onassis, teknesinde kalmayı tercih ediyor, adaya ise kaybettiği oğluyla konuşmak için ayak basıyordu. O da oğlu gibi adaya gömülmek istiyordu. Bu isteği 1975 yılında gerçekleşti. Onassis’in kızı Christina, gemilerden, havayolu şirketinden ve elbette Skorpios adasından oluşan mirasın sahibi oldu.
9
Skorpios adasına neredeyse hiç ayak basmadı ve 2011 yılında 26 yaşına geldiğinde satmaya karar verdi. Adanın 100 milyon euroya, Monaco futbol kulübünün de sahibi olan Rus oligark Dmitri Rybolovlev’e satışıyla Onassis ailesinin Skorpios adasıyla neredeyse elli yıllık aşk hikayesi de son bulmuş oldu. Skorpios bugün Rus ailenin ve günümüz jet-setinin yeniden uğrak noktalarından biri haline geldi. Onassis kırk yıl önce aramızdan ayrılmış olsa da başlattığı ada modası hala devam ediyor.
<<
Ancak Onassis ailesi sanki lanetlenmişti. Skorpios adası Christina’yla yeni bir döneme girmişti. Tüm dünya armatörün kızının verdiği şaşaalı partileri, bağımlılıklarını, tabloid gazetesi seviyesindeki aşklarını yakından izliyordu. Christina tüm adayı kendi zevkine göre yeniden döşemiş, deniz aşığı olan Aristotle Onassis’in adaya hayatı boyunca yaptırmayı reddettiği bir havuz bile yaptırmıştı. Christina Onassis 1988 yılında ölüp, babası ve kardeşinin yanına gömüldüğünde geriye Onassis imparatorluğunun tek mirasçısı olarak 3 yaşında bir çocuk bıraktı. Dünyanın en zengin çocuğu olan Athina,
02.
En eski renkli kitap Renkli baskının en eski örneği, 17.yüzyılda basılan ‘Manual Calligraphy and Painting’ (Shi zhu zhai shu hua pu) Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi sayesinde dijital olarak insanların beğenisine sunuldu. Kuş, orkide, bambu, meyve gibi sekiz kategorinin bulunduğu kitap Hu Zengyan’ın yarattığı teknikle 1633 yılında Çin’de basılmıştı. Kitabın tamamına Cambridge’in dijital kütüphane sitesinden ulaşabilirsiniz.
10
11
12
13
14
15
16
17
03.
WIllIam FrIedkIn: Sinemada özgürlük yoktur
Sinemanın ustalarından, Exorcist’in yönetmeni William Friedkin kariyeri boyunca başarıyı, şöhreti, serveti ama aynı zamanda da boşluğu, başarısızlığı ve çalmayan telefonları yaşadı. Sorcerer ve French Connection’ın dijital versiyonlarının çıkmak üzere olduğu şu günlerde Studio CinéLive dergisi 80 yaşına basmaya hazırlanan Friedkin’le bir araya geldi. 1977 yılında Dominik Cumhuriyeti’ndeki yağmur ormanlarında çektiğiniz Sorcerer’daki gibi macera dolu bir çekim teklifi gelse gider miydiniz?
20
iç dünyasını daha iyi anlıyorsunuz, onlarla daha derinlere inmek istiyorsunuz. Tracy Letts imzalı bu iki oyun, karakterlerin iç dünyasına, yaşadıkları şiddete, tutkularına ve sınırlarına doğru bir yolculuğa çıkmamı sağlıyordu. Geçmişte belki Gene Hackman (French Connection) ve Al Pacino (Cruising) gibi aktörlerin oyunlarının yoğunluğunu kavrayamadım. Mesela Cruising’de sürekli onu düzeltmek için Al Pacino’nun ensesindeydim. Bugün filmi yeniden seyrettiğimde benim gibi karmaşık ve zor bir yönetmene rağmen nasıl bu kadar iyi bir performans göstermiş olduğunu hayeretle izliyorum.
-Elbette! Bir film yapmak bisiklete binmek gibidir, unutulmaz. Seleye oturduğunuz anda Her zaman, özellikle de sinemada, karakkaslarınız ne yapması gerektiğini hatırlar. Belki terlerin herşeyden önce yaptıkları şeylerle de eskisi kadar hızlı gidemeyebilir ama varıl- kendilerini belirlediklerini söylerdiniz. ması gereken yere varırım. Aklımda bir yığın Bugün de aynı şeyi düşünüyor musunuz? film projesi var, hiçbir şey beni korkutmuyor. Hiç olmadığı kadar evet! Hareket psikolojiSon iki filminiz Bug ve Killer Joe nere- nin aynasıdır. Mesela French Connection’daki deyse tek bir mekanda geçen tiyatro takip sahnesi sadece izleyiciyi etkilemek için oyunlarının uyarlamalarıydı. Bu isteyerek değil; aynı zamanda kahramanın yaşadıkları, takıntısı, paranoyası hakkında da bizi bilgialınmış bir karar mıydı? lendiriyor. İnanın bana bir otomobilli takip Ben bu şekilde düşünmüyorum. Yaşlandıkça sahnesini çekmek, bir odada masanın başında daha ağır başlı oluyorsunuz ve karakterlerinizin oturmuş bir adamı çekmekten çok daha
21
kolaydır. Biraz yetenekliyseniz çok başarılı bir olarak görülmüştü, ‘Rules of Engagement’ takip sahnesi yapabilirsiniz. Ancak insan psi- ise idam cezasını savunan… kolojisini çekmek, yansıtmak başka bir şeydir. Ben asla politika yapmam. Beni ilgilendirBug ve Killer Joe’da aktörlerin tüm ifadelerini kayıt altına alabilmek için kamerayı sürekli miyor. Filmlerime bakılarak yapılan yorumlar açık bırakırdım. beni ilgilendirmiyor. Her filmim için, bir belgeselci gibi konunun derinliklerine iniyor ve 1977 yılına dönüp Sorcerer’ın vizyona giri- göstermek istediğim şeyi en iyi şekilde yansıtşini, aldığı eleştirileri ve gişe hasılatındaki maya çalışıyorum. Politik olarak görülebilecek başarısızlığı düşününce ne hissediyorsunuz? tek filmim, ilk filmim olan ve idama mahkum olan birinin adaletsiz yargılanmasını gösteren Başarısızlık mı? Bir sanatçı olduğunuz zaman belgesel The People vs Paul Crump’tır. önemli olan yola çıkarkenki vizyonunuzu eseStar Wars ve Jaws gibi filmlerin sinemarin sonunda da bulabilmektir. Sorcerer’da bu dediğim şeye hiç bu kadar yaklaşmamıştım. nın çehresini değiştirdiği 1970’li yıllara geri Hatta benim başyapıtlarım sayılan Exorcist dönersek… Belli bir gerçekçiliğin savuve French Connection’dan daha bile fazla. nucusu olarak, bu tarz filmler çıktığında Ancak eleştirileri ve gişe hasılatını ben kontrol kendinizi dışlanmış hissettiniz mi? edemem. Francis Ford Coppola bana arkadaşı George Otobiyografik kitabınıza ise Exorcist’in Lucas’ın ‘Yıldızlar Savaşı’ adlı senaryosunu elde ettiği başarının adil karar verme yeti- getirdiğinde, böyle bir film yapmanın hata olacağını söyleyerek geri verdim (Friedkin nizi etkilediğinizi söylüyordunuz… burada kendisinin Coppola’nın ve Peter Hayatım değişti bu doğru, daha da yal- Bogdanovich’in kurduğu yapım şirketinden nız kaldım. Çok param vardı, kendime Los bahsediyor). Haklıydım muhasebe açısından Angeles’ta Manhattan’da devasa evler satın büyük bir hataydı! aldım. Birdenbire metroya binmez, yolda ‘Blockbuster’lar size itici gelen bir şey yürümez oldum. Sadece randevum olan insanlarla görüşüyordum. Bu tarz bir yaşam konsept mi? tarzı, filmleri gerçeklikten tamamen kopuk Benim sinema görüşüme uygun olduğunu olan Stanley Kubrick’e çok uyuyordu mesela. Benim filmlerimde ise her zaman bir gerçeklik söyleyemem ama var olmaması gerektiğini de payı olmuştur. Başarı belki de yaratıcılığım- söylemem. Aynı şekilde İtalya’daki neorealizm ve Fransa’daki Nouvelle Vague da sinemayı dan bir parça götürdü. değiştirdiler. Yıldız Savaşları ise farklı bir boyut Filmlerinizde politik bir yan olduğunu açtı, büyük ölçekte popüler sinemayı yarattı. düşünüyor musunuz? Bu tarza el atmayı hiç düşünmediniz mi? Hangilerinde? Hayır. Mesela ‘Cruising’ homofobik bir film
Neden? Herşey bir zevk meselesidir. Bugün bazı izleyicilerin bütün sorunların üstesinden gelen süper kahramanlar izlemek istediklerinin farkındayım. Bu beni etkilemiyor. Benim karakterlerim karmaşık, içinde fırtınaların koptuğu ve her zaman pozitif icraatlerde bulunmayan insanlardır. Bir sanatçı olarak bağımsızlığa inanıyor musunuz? Aslında kimse tam anlamıyla bağımsız değildir. Bir film yapmak bir dizi finansal mecburiyetlere maruz kalmayı gerektirir. Sinemada özgürlük yoktur… Bu bir efsanedir! Oysa filmleriniz sizin vizyonunuza uygun. Siz belli bir özgürlük alanı bulmuşa benziyorsunuz. Fikirleri ve görüşü için mücadele eden bir sinemacı işin minimumudur! Mücadele etmeyen ise gerçek bir sinemacı değildir. Bağımsız olabilmek için kendi filmlerini kendin finanse etmen gerekir ki ben sinema tarihinde bunu yapabilen sadece bir kişi tanıyorum, John Cassavetes. Fransa’da Godard var ama izleyicinin filmi beğenip beğenmeyeceği umurunda bile değil. Ben öyle değilim. Birçok genç sinemacı için siz de artık bir usta oldunuz. Kendinizi yeni yönetmenlerden bazılarına yakın hissediyor musunuz?
22
Buna cevap verebilmek için filmlerini görmem gerekir ama maalesef seyretmiyorum. Çizgi romanların uyarlamaları beni sıkıyor ve birçok film bu kategoriye girdiği için artık sinemaya gitmiyorum. Ama bana tavsiye edecek isimleriniz varsa seve seve bakarım.
23
04.
TolkIen’in bitmemiş hikayesi “Kullervo’nun efsanesi”
24
25
Yüzüklerin Efendisi ‘nin yazarı J.R.R Tolkien’in yirmili yaşlarında başladığı ve hiçbir zaman bitirmediği, İskandinav efsanelerinden Kullervo’nun hikayesini konu alan yazıtları bu yaz yayınlanıyor. Tolkien Kullervo’yu tamamlayamamış olsa da hikaye, Silmarillion’un karakterlerinden Túrin’in temellerini atmıştı.
26
‘The Story of Kullervo’ (Kullervo’nun Hikayesi) Tolkien tarafından bundan yüz yıl önce kaleme alındı. 1914’te 22 yaşında olan ve babasının ardından annesini de kaybeden John Ronald Reuel Tolkien, kazandığı burs sayesinde Oxford
Üniversitesi’nde okumaya hazırlanıyordu. Genç Tolkien Yunan ve Latin yazarlardan haz almazken İskandinav filolojisine karşı büyük bir ilgi duyuyordu. iO9 adlı blog’a konuşan biyograf John Garth, Tolkien’in “Kuzeyin karanlık büyücüleri arasındaki düellolarla, sonsuz romantik gençlik aşklarıyla, bira içici ve şekil değiştirici karakterlerle dolu, o İskandinav efsanelerine büyük hayranlık duyduğunu” anlatıyor. Garth’a göre Tolkien, İskandinav edebiyatı üzerine araştırmalar yaparken, Fin efsanelerinden Kalevala’nın karakterlerinden Kullervo’nun
27
cazibesine kapılıyor. Tolkien gibi çocukluğunda hiçbir zaman son noktayı koyamadı. Yazarın öksüz kalan Kullervo, kendisini korumasını sağ- ‘Kullervo’nun Hikayesi’ni kaleme almaya başlamalayan doğa üstü güçlere sahip. Ancak öc alma sından yüz yıl sonra (hikayeye daha önce Tolkien arzusuyla körleşen Kullervo hiçbir inancı ve ada- Studies kitabında da yer veren) editör Verlyn leti olmayan, şiddetli bir adama dönüşüyor. Kendi Flieger kitabı Tolkien’in notları ve son sözüyle kız kardeşine tecavüz ettiğini öğrenince de kendi yayınlamaya karar verdi. kılıcıyla intihar ediyor. Kısacası karanlık bir hikaye. Kitap, İngiltere’de 27 Ağustos’ta, ABD’de ise Kullervo’dan etkilenen Tolkien hikayeyi 27 Ekim’de piyasaya sürülecek. Tolkien haykendince uyarlamaya ve yorumlamaya karar ranları, -kendisi Yüzüklerin Efendisi’ne ilham veriyor. 1914’te karısı Edith’e yazdığı mektupta veren- Silmarillion romanındaki Túrin Turambar “Kalevala’nın, çok güzel ama çok trajik hikayele- karakterinin temellerini atan ‘Kullervo’nun rinden birini kısa bir roman olarak kaleme almaya Hikayesi’ne hiç kuşkusuz ki büyük ilgi çalıştığını” anlatıyor. Ancak Tolkien bu hikayeye göstereceklerdir.
05.
Jotakaâ&#x20AC;&#x2122;dan sÄącak aile portreleri
28
Jotaka lakaplı İspanyol ilüstratör Juan Carlos, Picasso’nun gitar çalışmalarını andıran ‘La siesta’ adlı eserinde kağıt ve karton katmanlarından bir ailenin portrelerini hazırlamış. İnsanların birbirlerine sarıldıkları sıcak aile ortamlarını konu alan sanatçı, işlerini baskı olarak internet üzerinden satarken, orijinallerini ise Madrid’de bir galeride sergiliyor.
29
30
31
32
33
34
35
06.
Evrenİmİz yaşlanıyor
36
37
Astronomların elde etikleri veriler evrenimizin yavaş yavaş ölmeye başladığını ortaya koydu. Ancak içimiz rahat olsun önümüzde birkaç milyar yıl daha var.
enerjiyi ölçerek elde edilen rakamların, bundan iki milyar yıl önce salınan enerjinin yarısı olduğunu tespit ettiler. Evren soğuk bir mezara dönüşecek
Biliminsanları yaptıkları açıklamada evrenimizi, orta yaşı geçmiş, yarattığı hücrelerden daha fazlasını kaybeden, yaşlanmaktaki bir insana benzetti. İnsanoğlu, çöküş dönemine geçmiş, ölmekte olan bir evrende yaşıyor.
38
Uluslararası Radyoastronomi Araştırma Merkezi ICRAR’ın üyesi Simon Driver, durumu “Bu noktadan sonra evren, sonsuza dek sürecek bir gerileme ve yaşlılık dönemine girdi. Koltuğuna oturdu, üzerine örtüsünü örttü ve ebedi bir uyku uyumaya hazırlanıyor” sözleriye anlatıyor.
Evrenimiz, BigBang’den sadece bir saniye sonra milyarlarca derecelik bir ısıyla yanarak, ölçülemeyecek bir yoğunlukla çevresindeki tüm partikülleri yakarak ve yaratarak yayılıyordu. Bugün 13,8 milyar yıl sonra, uç noktasını çoktan geçmiş bulunuyor. Zaman zaman yıldızların çöküşü ya da çarpışmasıyla ortaya çıkan termonükleer füzyon yeni enerjiler yaratsa da, evrenimiz hala BigBang’den gelen enerji rezerviyle yaşıyor. Evrendeki son yıldız da söndüğünde, kozmos soğuk bir mezarı andıracak.
ICRAR ekibi 200.000 galaksinin yarattığı
Peki evrenin şeklini anlayamadan, sonsuz olup
olmadığını, en uç noktasından bir adım sonra ne olduğunu öğrenemeden yok mu olacağız? İçiniz rahat olsun önümüzde daha birkaç milyar yıl var. Ve muhtemelen insanoğlu kendini (evet kendini) bu evreden çok daha önce yok edecek. Evrenimizi, delikanlılık ve gençlik dönemini geride bırakmış, otuzlarına gelmiş, belki de yetmiş, seksen ya da doksan yaşına kadar yaşayacak bir insana benzetebiliriz. Quartz sitesine göre, şu anda doğmakta olan yıldızlar milyarlarca yıl boyunca parlayacaklar (güneşe 5 milyar yıl daha ömür biçiliyor). Hatta en genç ve küçük olanlar evrenin şu andaki yaşından daha uzun bir süre parlamaya devam edecekler. Farklı senaryolar
39
Peki evren nasıl yok olacak? Bu konuda birçok teori var. ‘Bir Rip’ olarak adlandırılan teoriye göre, kara enerjiden (kara madde ya da ‘dark matter’)
dolayı genişlemeye ve gerilmeye devam edecek olan evren bir noktada yırtılacak ve herşey birbirinden kopacak. Şu andaki bilgilerimiz dahilinde daha az dramatik ve daha olası bir senaryo daha var: evren soğumaya ve ebediyen genişlemeye devam edecek. Bir noktada galaksiler yıldızlarını kozmik boşluğa püskürterek çökecek ve kara delikleri tarafından yutulacak. Bildiğimiz tüm maddeler ve partiküller dağılacak ve evren yok olmuş sayılacak. Biz bunları göremeyeceğiz çünkü 5 milyar yıl sonra dünyamız güneş tarafından yutulmuş olacak, 10 milyar yıl sonra ise galaksimiz Andromeda’yla birleşecek. Ancak muhtemelen biz bunu da görmeyeceğiz. Çünkü ‘Fusion’ dergisine göre yüz yıl içinde insanoğlu gezegenimizi yaşanmaz hale getirecek ve acilen bir çare bulmadığımız taktirde, yok olacak.
Haftaya görüşürüz:)
16 // AĞUSTOS ’15
zete