HAFTASONU 17 MAYIS 2015

Page 1

17 // MAYIS’15



//

01.

BEALE SOKAĞI’NIN BLUESCU ÇOCUĞU: B.B. KING //

02.

KUŞ TÜYLERİ BAŞLI BAŞINA BİRER SANAT ESERİ

//

03.

35 YAŞINDA, İLK GÜNKÜ GİBİ İSTEKLİ VE AZİMLİ: ANDREA PIRLO //

04.

//

05.

//

PALETİNİ GÖSTER SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM

CANNES FİLM FESTİVALİ ONA EMANET: LAMBERT WILSON

06.

YUMURTA KIRMADAN NASIL OMLET YAPILIR?

Editör: Cem GELGÜN


01.

Beale Sokağı’nın bluescu çocuğu: B.B King

4


5


Blues Boys Tune ve ‘The Thrill Is Gone’ gibi şarkılarıyla hepimizin içini titreten, dünyanın en ünlü blues gitaristi B.B. King perşembe gecesi 89 yaşında hayata veda etti. 65 yılı aşkın kariyeri boyunca kırkın üzerinde albüm çıkaran, yirmiye yakın Grammy ödülü kazanan B.B. King, insanı kalbinden vuran, kendine özgü gitar tınısıyla Eric Clapton ve Duane Allman gibi binlerce gitarist için ilham kaynağı oldu. B.B King 89 yaşında Las Vegas’ta hayata veda ederken, geriye gözleri yaşlı milyonlarca müziksever ve dul kalan gitarı ‘Lucille’i bıraktı.

6

Gerçek adıyla Riley B. King, 16 Eylül 1925 tarihinde, Mississippi eyaletinde, Itta Bena yakınlarında annesinin çalıştığı pamuk tarlasında dünyaya geldi. Bir bakıma Blues’un içine doğan King, 9 yaşında annesini kaybetmesinin ardından, anneannesi Elnora Farr tarafından büyütüldü. Küçük yaşta kilisenin gospel

korosunda şarkı söylemeye başlayan King, 12 yaşında ilk gitarının sahibi oldu. Bir yandan çalışarak ailesine yardım ederken bir yandan da küçük blues ve gospel gruplarıyla çalmaya başladı. 1946 yılında, kendisi de bir blues gitaristi olan annesinin kuzeni Bukka White’ın yanına Memphis’e taşınan Riley King, Memphis’te tutunamayarak kısa süre sonra Mississippi’ye pamuk tarlalarına geri döndü. 1948 yılında şansını bir daha denemek için yeniden Memphis’in yolunu tutan genç müzisyen, bu sefer bir radyo kanalında iş buldu ve akşamları şehrin önemli blues kulüplerinde çalmaya başladı. Memphis’te kendine yer edinmeye başlayan ve “Beale Street Blues Boy” - Beale Sokağı’nın Blues’cu Çocuğu olarak çağırılan Riley King, bu takma isimden kendine önce “Blues Boy”u daha sonra da “B.B.” baş harflerini tuttu. King, birkaç küçük parça kaydettikten sonra,


1949 yılında kendisini keşfeden yapımcı Sam 1960’li yılların başında RPM Records’dan Phillips’in girişimleriyle RPM Records’la kont- ayrılan ve ABC’nin yolunu tutan B.B. King’e, rat imzaladı. Sahnede kendisine eşlik etmesi yapımcılar Ray Charles’a uyguladıkları foriçin ‘B.B. King Review’ adlı grubu kuran efsane mülleri uygulamaya çalışsalar da - daha geniş gitarist, ülkenin dört bir yanında konserler ver- bir kitle, yani beyazlar tarafından da tanınmeye başladı. 1952 yılında piyasaya sürdüğü ‘3 mak - bunda başarılı olamadılar. Birkaç popüler O’Clock Blues’ adlı albüm kısa sürede listelerin denemeden sonra kendi stiline geri dönen B.B. zirvesine yerleşti. Haftalık kazancı 85 dolardan King, yeni yetişen genç nesil için de ilham kay2500 dolara yükselen ve küçüklü büyüklü pres- nağı olmaya başladı. Jimmy Page, Eric Clapton, tijli konser salonlarında çalmaya başlayan B.B. John Mayall ve Michael Bloomfield gibi müzik King’in kariyeri de gerçek anlamda bu albümle tarihine iz bırakan gitaristler İlerleyen yıllarda başlamış oldu. Sonrasında hit şarkılar peş peşe B.B. King’e duydukları hayranlığı her fırsatta gelmeye başladı . Yine 1952’de You Know I Love dile getirdiler. B.B. King’in en ünlü şarkısını You, sonra sırasıyla Blind Love, Please Love Me (belki de son büyük şarkısını) dinlemek için (1953), You Upset Me Baby (1954), Everyday 1969 yılını beklemek gerekti. Completly Well I Have The Blues (1955), Sweet Little Angel albümünde yer alan The Thrill Is Gone, bugün (1956) ve Sweet Sixteen (1959) gibi şarkılarla hala gitar ustasının en çok dinlenen parçası olma niteliği taşıyor. 70’li yıllarda rock ve pop B.B. King 50’li yıllara damgasını vurdu.

7


müziğin yükselişinden B.B. King de nasibini aldı ve turnelerle birlikte canlı albümlere ağırlık vermeye başladı. King, geniş kitle tarafından takip edilmese de blues severlerin her zaman ilk 5 listesinde yer aldı. 2000 yılında diğer bir blues efsanesi Eric Clapton’la ‘Riding With The King’ adlı bir albüm çıkaran sanatçı, 2006 yılında elveda turnesine başlamıştı. 8

Efsane müzisyenin efsane gitari ‘Lucille’ B.B. King’in gitarıyla yaşadığı aşk en az kendisi kadar ünlüdür. Bugün gitar üreticisi Gibson’un modelleri arasında yer alan ve B.B. King’in Lucille adını verdiği gitarın hikayesi ise oldukça etkileyici. King’in anlattıklarına göre ikili arasındaki aşk hikayesi 1949 yılına dayanıyor. O yılın soğuk bir kış gecesi Arkansas’ta bir barda


9

çaldığı sırada bir kavga patlak verir. Kavga o kadar şiddetlidir ki, salonu ısıtan soba devrilir ve yangın çıkar. Panik halinde herkes kendini dışarı atar. King o sırada gitarını içeride bıraktığını fark eder. Hatırlatmak gerekir ki B.B. King o dönemde ayda 250 dolar kazanmaktadır ve kendisine yeni bir gitar alması için gereken 300 doları biriktirmesi için aylar gereklidir. B.B. King alevler içindeki bara koşarak dalar ve

elinde gitarıyla son anda dışarı çıkar. Kavganın iki erkek arasında Lucille adlı bir kız yüzünden çıktığını öğrenen B.B. King, hayatta aptalca davranmamayı hatırlamak için o günün anısına, hayatını kurtardığı gitarına Lucille adını verir. B.B. King’in 1968 yapımı albümü ve Gibson gitar modellerinin yanısıra, B.B. King anısına Moskova’da bir blues bar Lucille adını taşımaktadır.


02.

Kuş tüyleri başlı başına birer sanat eseri 10


Güzel ve detaylı bir resim yapmanın ne kadar zor olduğunu hepimiz çok iyi biliriz. Işığı ve doğal olarak gölgeleri resme yansıtmak, dokuları ve perspektifi öne çıkarmak, doğru yerde doğru renkleri kullanmak, hem zaman ister hem de büyük oranda yetenek. Neyse ki bu esnada doğa ortaya çıkar ve herşeyin en ince detayını kadar düşünüldüğünü, göz kamaştırıcı sanat eserlerini bizim yerimize yapar. Fotoğraf sanatçısı Thomas Lohr, tropikal kuş türlerinin rengarenk tüylerini makro objektifiyle fotoğraflamış. Ortaya çıkan sonuç, doğanın mucizevi yeteneklerini gözler önüne seriyor.

11


12


13


14


15


03.

Andrea PIrlo: O akşam futbolun kaprisli bir oyun olduğunu anladım


O, kayıtsız şartsız herkesin beğenisini toplayan ve önünde saygıyla eğildiği, futbolun bir beyefendisi. Yeşil sahalara ayak bastığı ilk günden itibaren yeteneğiyle dikkati çeken ve zamanla, oynadığı takımların tartışmasız lideri, saha içindeki beyni haline gelen Andrea Pirlo, 35 yaşına rağmen bugün hala dünyanın en iyi 5 orta sahası arasında gösterilebilir. Herkes futbolu bıraktı bırakacak diye bakarken, o herkesi yanıltarak, ilk günkü kadar istekli ve azimli olmaya devam ediyor. Kaptanlığını yaptığı Juventus’la arka arkaya dördüncü kez şampiyonluk yaşayan Andrea Pirlo, hafta içinde futbol devi Real Madrid’i saf dışı bırakarak takımını Şampiyonlar Ligi finaline taşıdı. Pirlo’nun bu başarısının ardından hiç kuşkusuz ki mütevazılığı ve iş ahlakı yatıyor. Yirmi yıla yaklaşan kariyerinde 6 İtalya şampiyonluğu, 2 Şampiyonlar ligi, 2 Süper Kupa, 1 Dünya Kulüpler Şampiyonluğu, ülkesi İtalya ile 2006’da Dünya Kupası ve buraya yazmakla bitmeyecek sayısız başarı yaşayan Andrea Pirlo, SO FOOT dergisine verdiği röportajda gençlik yıllarını, on sezon formasını giydiği Milan’dan neden ayrıldığını, futbola bakışını ve Şampiyonlar Ligi finalinde Liverpool’a yenilerek rüyadan kabusa dönüşen İstanbul macerasını anlatıyor. Topa ilk vurduğunuz günü hatırlıyor musunuz? Futbol tutkusunu bana ağabeyim aşıladı. Yıllar geçtikçe bu tutkuda hiçbir azalma olmadı. Kanıtı, şu anda karşınızda sizinle konuşmaktayım. İdolünüz kimdi? Roberto Baggio. İtalyan bir oyuncuyu bu kadar iyi oynarken görmek bana zevk veriyordu. Lothar Matthaus’u da çok


beğeniyordum çünkü o zamanlar İnter taraftarıydım. Matthaus takımın lideriydi. Kendimi genel anlamda Seria A’daki 10 numaralarla özdeşleştiriyordum: Platini, Zola, Mancini… Her birini izlemek bir gösteriydi.

18

ciddi ekonomik sıkıntıları vardı ve ben sorunun çözülmesi için bağlantılarımı kullandım.

Inter’in başkanı Massimo Moratti size yatırım yaptıktan sonra satmak zorunda kaldı. Yıllar sonra yaptığı bir açıklamada, başkan Calcio’nun gençlere güvenmediği söylenir. olarak en büyük hatasının sizi göndermek Oysa siz Serie A’daki ilk maçınızı 16 yaşı- olduğunu itiraf etti. nızda oynadınız. Kendinizi özel hissediyor Inter’e geldiğimde hala genç bir oyuncuymusunuz? dum ve büyük ihtimalle en iyi seviyemde Belki erken gelişmiş bir yetenektim. Brescia’nın değildim. O zamanlar durum çok karışıktı, A takımıyla yaz kampına katıldığımda sadece sürekli antrenör değişiyordu. Zorlu bir reka15 yaşındaydım. Minimum yaş sınırı 16 oldu- bet ortamı vardı. Benim bölgemde de Baggio ğundan, kulüp federasyondan özel izin almak ve Djorkaeff gibi oyuncular bulunuyordu. zorunda kalmıştı. Bu kadar genç yaşta baş- Devamlılık sağlayacak kadar forma şansı lamak herkese nasip olan bir şey değil, bana bulamamış olsam da bana çok şey katan bir güvendikleri için kendimi Brescia’ya her tecrübe oldu. Inter’den aklımda kalan, kısa bir süreliğine de olsa idolümle aynı takımda zaman borçlu hissedeceğim. oynayabilmiş olmam. Sahada çok süre almaKulübü satın alacak yatırımcılar buldu- sam da Baggio’yla aynı formayı giymek beni ğunuz için de bugün onlar size teşekkür mutlu ediyordu. ediyor… 2001 yılında, Carlo Ancelotti yönetiminBrescia çok zor bir durumdaydı. Kulübün deki ezeli rakip AC Milan’a imza attıktan


sonra büyük bir patlama gerçekleştirdiniz.

19

şutunu gözleri kapalı çıkarmıştı. O maçtan sonra futbolu bırakmak istedim. Neyse ki iki yıl sonra İstanbul’da benden alınanı Atina’da kazanma fırsatım oldu.

Kariyerimde bir Ancelotti öncesi ve Ancelotti sonrasının olduğunu söyleyebilirim. Ben 9,5 pozisyonunda oynuyorken, beni geriye çekti. Gerçek futbol kariyerim o yaştan itibaren baş- 2011 yılında neden Milan’dan ayrılarak ladı. Ancelotti benim futbol babam ve harika Juventus’un yolunu tuttunuz? bir antrenör. Bu sporda en üst seviyeye ulaştıyMilan’da geçirdiğim on yılın ardından, yeni sam bu onun sayesinde oldu. bir havaya, yeni bir heyecana ihtiyacım vardı. Milan’daki rolünüzle İtalyan futboluna kat- Milan’da içimde bazı şeyler yolunda gitmiyordu. Yaptıklarımdan zevk almıyordum. Milan bir tıklarınızın farkında mısınız? krizden geçiyordu ve benim vücudum zaferler Ancelotti beni defansın önüne yerleştirmeden istiyordu. O sırada karşıma Juventus çıktı ve önce, o bölge sadece defans ağırlıklı oyuncular onlarla arka arkaya üç şampiyonluk yaşadım, tarafından kullanılan bir bölgeydi. O zaman- bu sezonla beraber dört. lar tek bir düşünce vardı: inşa etmeden önce, yık. Ben pivot pozisyonunda oynamaya başla- Birçok kişi, şimdiki antrenörünüz dıktan sonra bu yönde bir değişim oldu. Sinik Allegri’nin (o dönemde Milan’ın başınolmadan ve futbol oynayarak da kazanılabi- daydı), Milan’dan ayrılışınızın baş mimarı leceğini göstermiş olduk. İtalyan futbolunun olduğunu söylüyor. ‘joga bonito’sunun bir parçası olmak gurur Bunlar doğru değil. Ne Allegri ne de hiçverici bir şey. bir yönetici benim kulüpten ayrılmamdan Kaldırdığınız iki Şampiyonlar Ligi kupasın- sorumlu tutulamaz. Sadece yeni bir sayfa açmak ve hem kendime, hem de hayranlarıma dan hangisi daha anlamlıydı? hala üst düzeyde futbol oyanayabildiğimi gösBirincisi (2003 yılında, Milan formasıyla termek istiyordum. Juventus’a karşı). Çünkü bir derbiydi ve çünkü kazananı penaltı atışları belirledi. Oynayacağınız daha çok Şampiyonlar Ligi Duygu yoğunluğu ne kadar çok olursa, coşku maçı olacak mı? patlaması da o kadar çok oluyor. Bu futbolda Elbette! Daha uzun süre burada olmak olduğu kadar, hayat için de geçerli. istiyorum. Bana göre dört yıl daha futbol oyna2005 yılında İstanbul’da Liverpool’a karşı yabilirim. 15 yaşımdakinden daha büyük bir tutkuyla oynuyorum. Her antrenmanı sanki oynanan final çok daha az coşkuluydu… hayatımda ilk defa antrenmana çıkıyormuş O akşam futbolun gerçekten de kaprisli bir heyecanıyla yaşıyorum. Bu heyecan söndüğü oyun olduğunu anladım. Sadece yedi dakika zaman bırakırım ama bunun için daha erken. içinde skoru 3-0’dan beraberliğe getirmekle Onun için de milli takımı bırakma kararımkalmamışlardı, aynı zamanda kalecileri Dudek, dan geri döndüm. Antonio Conte bana Euro Schevchenko’nun altı pas içinden sert bir 2016 için düşüncelerimi sorduğunda, bir


20


saniye tereddüt etmedim.

Seria A’da yirmi beş frikik golüm var. Mihajloviç yermi sekiz frikik golü attı, futbolu bırakana kadar onu geçebilmeyi umuyorum. Frikik gollerinin benim için ayrı bir yeri vardır. Zamanında Lyon’da forma giyen Juninho’nun Eğer Kaka bu ödülü kazandıysa, hakettiğin- videolarını izleyerek serbest vuruş kullanmayı dendir. Ballon d’Or ödülü, bol gol atan ve öğrendim. Bu konuda en iyisi oydu. Kaka’nın Milan’da yaptığı gibi, sahada maçın gidişatını değiştiren oyunculara veriliyor. Neden 21 numaralı formayla oynuyorsunuz? Ayrıca Xavi ya da Iniesta bu ödülü kazanmadıysa, benim de hakettiğimi düşünmüyorum. Kariyerime gerçek anlamda başladığım yaş ve babamın doğduğu gün. Bana her zaman şans Futbolu bırakmadan önce yerine getirmek getirmiştir.

Birçok kişi Brezilyalı Kaka’nın ‘Altın Top’ (Ballon d’Or) ödülünü sizin sayenizde kazandığını söylerken, sizin bu ödüle hiçbir zaman layık görülmemenize üzülüyor…

21

istediğiniz hedefler var mı?


04. Paletini göster sana kim olduğunu söyleyeyim

22

Alman fotoğraf sanatçısı Matthias Schaller 2007 yılında yeni projesi için soyut fikirler ararken önemli bir ressamın boya paletiyle yüz yüze geldi. Sanatçının eserini incelemektense, esere tüm şeklini veren, boyaların bir araya geldiği renk paletini konu almayı tercih eden Schaller, o günden sonra Avrupa ve Amerika’nın yollarını aşındırarak, müzelerde, kuruluşlarda ve özel koleksiyonerlerin

elinde bulunan, tarihin en önemli ressamlarının paletlerini fotoğrafladı. Sadece palete ve palette yer alan renk tonlarına bakarak ressamın kim olduğunu bulabilecek misiniz? Küçük bir ipucu verelim, Delacroix, Toulouse-Lautrec, Monet ve Manet, Kandinsky ve Francis Bacon da ressamların arasında . Paletleri sunmak bizden kim olduğunu bulmak sizden.


Pablo Picasso / Henri Matisse

Eugène Delacroix / Georges Seurat

23


Wassily Kandinsky

24


Claude Monet / Edouard Manet

Paula ModersohnBecker / Henri de Toulouse-Lautrec

25


26

Cy Twombly


Vincent Van Gogh 27


Marc Chagall 28


Francis Bacon

29


Edgar Degas 30


J.M.W. Turner

31


05.

Cannes Film Festivali ona emanet: Lambert WIlson 32


Sinema dünyasının heyecanla beklediği Cannes Film Festivali 13 Mayıs günü start aldı. Bu sene Rossy De Palma, Sophie Marceau, Guillermo Del Toro, Siena Miller, Xavier Dolan gibi isimlerden oluşan jüri grubuna Coen kardeşler başkanlık edecek. Görkemli bir açılış seremonisiyle başlayan Cannes Film Festivali, on iki günlük bir maratonun ardından, 25 Mayıs günü kapanış seremonisi ve ödül töreniyle son bulacak. Geçen sene olduğu gibi bu sene de, Cannes’ı dünyaya tanıtacak isim, Fransız sinemasının önemli isimlerinden, Wachowski kardeşlerin Matrix serisinde de yer alan Lambert Wilson. Basit bir sunuculuktan çok daha zorlu olan ve Fransızların zarif bir şekilde ‘Maître de cérémonie’ olarak adlandırdıkları bu görevi geçtiğimiz yıllarda Jeanne Moreau, Isabelle Huppert, Charlotte Rampling, Vincent Cassel gibi sinemanın önemli isimleri üstlenmişti. Paris Match, festival öncesi Lambert Wilson’la bir araya gelerek aktörün nabzını ölçtü.

33

Geçen seneki performansınız herkesin beğenisini topladı ve bu sene de festivalin açılış ve kapanış seremonilerinde sizi göreceğiz. Başardığınızı ne zaman anladınız? Sahneden bakınca, davetlileri keyifli bir gece geçirirken görünce mi?

Hayır, resmi açılış yemeğine geldiğimde bunu hissetmiştim. Seremoni sırasında Nicole Kidman’la salsa yaptım, bu çok hoşuma gitti. O güne kadar bana mesafeli yaklaşan Fransız sinemasının büyükbaşları gerçek anlamda beni ilk defa seyrettiler. Gözlerinden heyecanlarını yansıtan parıltıyı ve beğenilerini okumak mümkündü. Otuz yıldır tanıdığım insanlardan bahsediyorum. Bu harika bir şey çünkü bir aktör olarak tam da bunu arıyoruz. Bana Matrix Reloaded’daki rolümü hatırlattı. Cannes’daki gösteriminin ardından, jüri başkanı Patrice Chéreau ve Jean-Pierre Jeunet, sanki beni yeniden keşfetmişler gibi, yanıma gelip performansımdan övgüyle bahsetmişlerdi. Seremoni şefi, gözlemlemesi enteresan bir görev. İşinizi bir cambazlık numarası gibi seyrediyoruz: acaba bir yerde yanlış yapacak mı, takılacak mı? Bunu yapmak delilik değil mi? Cannes’da durum biraz daha farklı çünkü burada şov yapmak için bulunmuyoruz. Göreviniz üç, dört saat boyunca insanları eğlendirmek değil. Yanınızda güzel kadınların bulunduğu, çoğunlukla resmi bir görevdir. Aktris ödülü aldığı için o kadar heyecanlı ve duygusaldır ki, kalp atışları gece kıyafetinin altından hissedilir. Herkes bu anı


bekler. 55 yaşında bir aktör sunuculuk yapmak için sahneye çıktığında ondan herkesi titretmesi beklenmez. İş daha çok kürsüye çıkıp, akıcı bir şekilde seremoniyi sunmaktır. Sinema dünyasının gözleri üzerinizde olsa da, César (Fransız sinemasının en prestijli ödülü) ödülleri gecesinden daha rahat bir ortam var sanki. Öyle değil mi? Evet Cannes daha medeni bir yer. Daha önce ödül vermek için César’ın sahnesine çıktım ve inanılmaz bir kin, negatif bir hava hissettim. Fransa’da insanların diğer kişilerin başarısından memnuniyet duymadığı izlenimine kapılıyoruz. Bir ‘outsider’ın kazanması hoşlarına gidiyor çünkü rahatlıyorlar, en azından rakipleri kanazamamış oluyor! Amerikalılar ise başarıyı sunmasını biliyorlar. Salondaki yerlerini aldıkları andan itibaren işlerini yapıyorlar. Belki ikiyüzlüce olabilir ama gülümsüyorlar ve başkasının başarısını alkışlıyorlar. En azından kamera onları gösterdiğinde yüzlerinden bin parça düşmüyor, o negatif hava hissedilmiyor. Eğlenci dünyası böyle, bu da oyunun bir parçası. Fransızların César ödüllerini Nobel’le karıştırdıklarını düşünüyorum. (gülüyor) Bir seremoni şefi için olmazsa olmaz bir özelliğe sahipsiniz: herkes sizi çok seviyor.. Öyle mi? Buna inanmak isterim ama biraz şaşırdığımı belirtmeliyim. Ben hafif paranoyak biriyim, herkesin benden nefret ettiğini düşünüyorum.

34

Herkesin merak ettiği bir şey var. Bir seremoni şefi açılış ve kapalış geceleri arasında ne yapar?

Geçen sene bir yandan da tiyatro oyunum için çalışmalarda bulunduğum için, açılış seremonisinin ertesi günü Paris’e geri dönmek zorunda Ben daha çok izleyicilerden bahsediyordum, kalmış ve sadece kapanış için geri gelmiştim. Bu profesyonel çevreden değil… sefer birkaç film görmek isterim. Birkaç gün burada kalarak Cannes’ın tadını çıkarmak isterim. Şimdi oldu, gördünüz mü aynı yere varıyoruz: Bir iki gün, daha fazlası değil çünkü Cannes’da sinema çevresi benden hoşlanmıyor! (gülüyor) daha uzun süre kalınabileceğini düşünmüyoBenden bir fotoğraf isteyenler çoğu zaman anne- rum. Ben hassas biriyim ve sinir sistemim için ler ve anneanneler oluyor. Ben de dönüp iyi değil. Minimum bir şöhrete sahip bir aktörgençlere soruyorum “Beni beğenmiyor musunuz?” sen bile Cannes’da adım atmak acı verici bir hal


alıyor. Yeterince uyumuyoruz, çok fazla insan görüyoruz ve A noktasından B noktasına gitmek istediğinizde, fotoğraf çektirmek isteyen ve sizi Christophe Lambert zanneden sayısız insan tarafından yolunuz kesiliyor. Bana otuz beş yıldır Christophe Lambert diyorlar ve bu beni biraz kızdırıyor. Festivalde yer alacak filmlere göz atmışsınızdır. Kağıt üzerinde hangi filmler sizi heyecanlandırıyor?

35

İtalyan filmleri diyebilirim. Moretti, Garrone, Sorentino. İtalyan sinemasının öldüğü söyleniyor ama bu gerçek değil. Bu sene hepsi bu arada, harika bir kutlama olacak. Geçen sefer Sorrentino

ve Garrone’yle konuşma fırsatı bulmuştum. Onları tekrar görmeyi umuyorum, her ne kadar böyle zamanlarda biraz gergin olsalar da… Gerginlikten bahsediyorsunuz. Sahneye çıktığınızda neden korkuyorsunuz? Zihnimin yeterince hızlı olamayacağından mesela. Sarah Bernhardt derdi ki: “Korku, sinir sisteminizin size yeterince çalışmadığınızı söylemesidir.” Şu anda, sizinle konuştuğum sırada korkuyorum, yeterince uyumuyorum çünkü daha hazırlık aşamısının sonuna ulaşmadım. Ama açılış seremonisine kadar bütün herşeyi bitirmiş, silahlarımı hazırlamış olurum. Neresinden bakarsanız bakın, yapacağım kolay bir konuşma değil.


06.

Yumurta kırmadan omlet yapmak 34 yaşındaki Josh Tetrick, Hampton Creek adlı start-up’ıyla bize daha sağlıklı, daha ekonomik, üretimi için daha az su harcanan ve hayvan haklarına saygılı besinler sunarak beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmeye hazırlanıyor. Yumurtayı besin zincirinin düşmanı olarak gören Tetrick, yumurtaya alternatif olarak doğadaki 18 milyar bitkisel proteini kullanmayı amaçlıyor.

36

Herşey basit bir tespitle başladı: dünyada tüketilen yumurtaların yüzde 90’ı kafeste tutulan tavuklardan geliyor. Bu tavuklar (horozlar baştan ‘ortadan kaldırılıyor’) , hayatta kaldıkları iki yıl boyunca büyük dozda mısır ve soyayla besleniyorlar. Asıl sorun burada başlıyor. Mısır ve soyanın üretilmesi için çok büyük miktarda su, gübre, böcek ilacı, CO2 salınımı ve tarım alanı gerekiyor. Tetrick’in hesaplarına göre insanoğlu 1 kalori yumurta üretmek için 39 kalorilik fosil

enerji harcıyor. Ve çoğu zaman bu yumurta, ana besin olarak değil, başka bir yemeğin tarifinde kullanılıyor. Pastaları, börekleri, çörekleri düşününce tutarsızlığın farkına varmak zor olmuyor. Josh Tetrick bu üretim zincirini şu sözlerle eleştiriyor: “Besin üretim sistemimiz çok absürt ve etkisiz. Peki o zaman neden sıfırdan başlayarak, bu besinleri elde etmek için yeniden daha etik, daha ekolojik ve daha ekonomik bir sistem yaratmıyoruz?”. Josh Tetrick’e göre birinci adım, yumurtaları doğada bulunan 18 milyar bitkisel proteinle değiştirerek besin zincirinden çıkarmak. Proteinlerin moleküler yapılarını, soğuğa, sıcağa ya da basınca tepkilerini araştırarak referanslar oluşturduklarını anlatan Tetrick, bu proteinleri bir araya getirerek farklı besinler elde edebildiklerini söylüyor. Birinci ürünleri olan ‘Just Mayo’ isimli mayonezle


Thiel, Yahoo’nun yaratıcılarından Jerry Lang ve Asya’nın en zengin işadamı Li Ka-Shing gibi önemli yatırımcıların ilgisini çeken Josh Tetrick’in yumurta kullanmadan ürettiği, yağ ve kolesterol içermeyen mayonezi ‘Just Mayo’ Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra, kısa bir süre içinde Avrupa pazarında, reyonlarda kendine yer bulacak. Bill Gates’in deyişiyle “besin kaynaklarımızın geleceğini düşünme zamanı geldi”. Dünya nüfusunun 9 milyarı bulacağı 2050 yılında, et tüketimi iki kat artarak yıllık 465 milyon tona ulaşacak. Süt ve süt ürünleri üretimi ise 580 milyon tondan (2001 rakamlarıyla), 1,4 milyar tona çıkacak. Hayvancılık bugün atmosfere salınan gazların yüzde 18’ini oluşturuyor. Bu rakam sanayinin gerisinde ama taşımacılığın üzerinde. Josh Tetrick dikkatimizi tüm bu verilere çekmeye çalışıyor:

37

gıda pazarına açılan şirket, kısa zamanda kurabiyeler, yumurtasız makarnalar ve soslar üretmeyi hedefliyor. Ürünlerinin yüzde 100 doğal olduğunu hatırlatan Tetrick, amaçlarının sağlıklı, çevreci, lezzetli ve ucuz besinler sunmak olduğunu söylüyor. Bu son iki özelliğin hayati önemde olduğunun altını çizen Tetrick, lezzet ve makul fiyat olmadan kimsenin beslenme alışkanlıklarını değiştiremeyeceğini savunuyor. “Eğer bugünkü gibi üretmeye ve tüketmeye devam edecek olursak, 2050 yılına gelindiğinde 2050 yılında dünya nüfusunu nasıl herkesi doyurmayacak duruma gelir ve üstüne doyuracağız? gezegenimizi yok ederiz. Biz Batılılar belki hiçbir şeyin farkında olmayacağız ama fakir ülkelerde Yatırımcıları kendine çekmek için kah çılgın beslenme sorunları artacak. Tarımı hayvancılığa mucit gömleğini, kah 2.0 şef önlüğünü üzerine tercih etmek, daha az su kullanmak, gaz salıgeçiren Josh Tetrick, şirketi Hampton Creek’la nımını azaltmak ve tarım alanlarının insanları üç yıl içinde Silicon Vadisi’nin umut vaat eden beslemek için kullanılması anlamına geliyor. Bu araştırmacıları arasına girdi. Microsoft’un pat- belki herşeyi değiştirmeye yetmeyecektir ama katronu Bill Gates, Pay Pal’ın kurucularından Peter kıda bulunacağı kesin”.


Haftaya görüşürüz:)

17 // MAYIS ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.