HAFTASONU 18 EKİM 2015

Page 1

18 // EKİM ’15



//

01.

GİZEMLİ TETİKÇİ BENICIO DEL TORO //

02.

//

03.

FİLM SETLERİNİN MİNYATÜR HALİ

‘GELECEĞE DÖNÜŞ’TEKİ GELECEK GELDİ ÇATTI!

//

04.

//

05.

//

EMMA WATSON KORKU SİNEMASINA EL ATIYOR

TARİHİ BANKA BİNASININ SANATLA TANIŞMASI

06.

BİR GARİP YILDIZ: KIC 8462852

Editör: Cem GELGÜN


01.

Gİzemlİ tetİkçİ Benicio Del Toro

4


5


6

Hollywood’un Akademi ödüllü aktörlerinden Benicio Del Toro, Snatch, Traffic, The Usual Suspects, Fear and Loathing in Las Vegas, 21 Grams, Escobar: Paradise Lost ve Che serilerinden oluşan etkileyici kariyerine çarpıcı bir film daha ekliyor: Sicario. Denis Villeneuve yönetiminde, Emily Blunt ve Josh Brolin’in yanında rol alan Del Toro, ABD ve Meksika sınırında faaliyet gösteren uyuşturucu kartellerine karşı mücadele eden FBI ajanlarına yardım eden, ‘Sicario’ kod alı gizemli bir tetikçiyi canlandırıyor. Mütevazı bir profil çizen Porto Rico doğumlü aktör Première

dergisine verdiği röportajda aktörlük mesleğini nasıl ele aldığını ve izleyiciye vermek istediği duyguyu anlatıyor. Garip bir soruyla başlayalım: oynayacağınız bir rolü ele aldığınız zaman, karakteri mi yoksa filmi mi oynamaya çalışıyorsunuz? Benicio Del Toro: (gülüyor) Sorunuz hiç de garip değil! Ben filmi oynayanlardanım. Elbette karakterinizle uyumlu, sahneyle uyumlu olmanız gerekiyor. Ama bir yandan da hiçbir zaman


filmin genel tonunu, anlattığımız hikayenin anlamını unutmamanız lazım. Yanlış anlaşılmasın, ben sesçinin ne yaptığını ya da şef operatörün soumluluklarını düşünmüyorum, abartmayalım. Bu benim sorunum değil, özellikle de görevin başında Roger Deakins gibi dokunduğunu altına çeviren biri varsa. Ben sahneyi, rolümü, karakterimi canlandırıyorum ama filmin konusunu kafamdan çıkarmıyorum. Hikayenin, filmin sonunun ve oraya nasıl geldiğimizin büyük bir önemi var. Bazen bu kolay olabiliyor bazen de zor. Denis Villeneuve bunu benim kadar iyi anlayan biri. Bu kadar iyi anlaşmamızı ve iyi bir işbirliği yapmamızı sağlayan şey de bu zaten. Biraz beyzboldaki gibi: topu görmenin imkansız olduğu söylenir çünkü top çok hızlıdır. Ama bir yandan da gözlerinizi toptan ayırmamanız gerekir. Sadece topun varacağı yeri ya da elde edeceğin şeyi düşünemezsin. Bunu başarabilmek için tüm konsantrasyonunu topa vermen gerekir. O bakımdan sorunuz hiç de garip değil. Bunun üstüne kitap dahi yazılabilir. Bahsettiğiniz şeyler özellikle de Sicario gibi bir filmde daha hayati bir boyut alıyor. Ton değişikliklerinin üzerine kurulu filmler vardır. Ama bu öyle değil. Öncelikle tonu bulmayı ve sonra ne pahasına olursa olsun tutunmayı ön görüyor.

7

Buna katılıyorum. Yönetmenin aklında sürekli bu olgunun olması gerekiyor. Komutan kendisi, yolu o gösteriyor, bunu aktörler tek başına belirleyemez. Komutanın film setinde bu ortamı yaratmasını bilmesi lazım, sonra da bunu koruması ve montaja götürmesi gerekiyor. Bazı projelerde, yönetmenin ne istediğini bilmemesi yüzünden, benim de ne yaptığımdan pek emin olmadığım oluyor, bu da karmaşıklığa hatta tartışmalara yol açabiliyor. Sicario’da ise başından itibaren herşeyi biliyorduk. Ben biliyordum en azından. Beni bu projeyi yapmaya iten

sebeplerin başında bu geliyor. Başından itibaren filmin gitmesi gerektiğini yönü biliyordum ve bu yolculukta benim karakterimin öneminin farkındaydım. Sonrasında bunun koruyucusu Denis’in kendisi olacaktı, benim için, Emily (Blunt) için ve bizden çok farklı bir çizgide bulunan Josh (Brolin) için. Denis Villeneuve’ün geçmiş işlerini beğenmiş miydiniz? Evet. Nereye varmak istediğinizi anlıyorum. Sicario muhtemelen Denis’in bugüne kadar yaptığı işler arasında en odaklısı, en keskini. Incendies harika bir filmdi, Prisoners da öyle, ama biraz daha, nasıl diyebiliriz... dağınık değil de, biraz her yöne giden. Sicario ise baştan sona tonunu, ritmini, fikirlerini, konusunu koruyor. Daha iyi bir kontrol var, daha iyi bir işçilik var. Başından sonuna uzanan gergin bir ip gibi. Sicario’nun bir tarz filmi olduğunu, aksiyon gerilim olduğunu söyleyebiliriz. Ama yine de filmin konusu bir anlama ve Amerikan sinemasında gittikçe nadirleşen bir dünya görüşüne sahip. Juarez sahnesinde, Meksika’nın şehir manzarasında gördüklerimiz, daha önce hiç görülmemiş şeyler. Bu, sınırlardan bahsedildiği için mi yoksa Denis Villeneuve’ün Kanadalı oluşundan mı kaynaklanıyor? Her halükarda kendi üzerine kapalı bir Amerikan filmi değil. Bu söylediklerinize ne eklenebilir ki? Bu cümleleri aynen ben demişim gibi yazın anlaştık mı? Filmin böyle bir kaliteye sahip olduğu bir gerçek. Sadece Amerikalıları ilgilendiren sorular üzerine ya da sinemanın fantezilerine kurulu bir film değil. Bunun ne kadar ender olduğunu ben pek ölçemiyorum, günümüz filmlerini pek seyretmiyorum, ben hala İtalyan neorealizm filmlerini yakalamaya çalışıyorum. Sicario’nun ABD,


8


günümüz dünyası ve bu ülkenin dünyadaki yeri hakkında çok belirli görüşleri var. Üstelik bu görüşü çok doğrudan, basit bir soruyla dile getiriyor, bir karar vermek gerekiyor. Ve bunu ekranda canlandırmayı başarmak çok zor bir şey çünkü bu görüşler, politik ya da değersel olsun, sıkıcı hale gelmeden anlatması çok zor şeylerdir. Bana bu filmde olağanüstü gelen şey de bu. Bunu başarmak için hepinizin aynı politik görüşlere sahip olması gerekiyor muydu? Bence... hayır! Benim kendi karakterimle ne kadar aynı fikirde olmam gerekiyorsa o kadar. Bu tarz filmleri bir kanaatle çıkarmıyorsun, daha çok sorular soruyorsun ve bir konuyu masaya yatırıyorsun. Herkese söylüyorum bu film bir randevu filmi: sevgilinizle gidip görün.

Aslında yüzde 100 emin olamam. Şu an bile sana “Evet hem de nasıl” gibi bir cevap verdim ama kabul ediyorum ki biraz ukalaca oldu, bu gerçek değil. Hiçbir zaman tam anlamıyla emin olamazsın. Bir an çok iyi olduğun hissine kapılabilirsin, evet. Ama böyle bir durumda kamera seni yanıltabilir. Çok iyi olduğunu düşündüğün bir sahnede, bir bakarsın ekrandaki sonuç hiç de beklediğin gibi değildir. Açı mevzusu: film setine belli bir fikirle, bir amaçla geliyorum. Ve eğer bu konuda fazla yanılmadıysam yönetmene gereken malzemeyi verebiliyorum. Aslında sorulması gereken soru herhangi bir anda iyi olup olmadığın değil, bakış açının yeterince sağlam olup olmadığı ve başka yerlerde gereken enerjiyi verip veremeyeceğindir. Hmm, sanırım anlattıklarım pek bir şey ifade etmiyor. Takip etmeye çalışıyorum.

Öyleyse tavsiyenizi dinleyeceğiz. Ben de! Film, ABD hükümetinin - ama sadece onların değil - amaçlarına ulaşmak için başvurduğu yollar hakkında çok kuvvetli ve hayati bir soru soruyor. Denis bu soruyu Amerikalı olmadığı için mi getirebiliyor? Bu çok mümkün. Sonucun nasıl olacağını bilemezsin. Söyleyebileceğim tek şey Sicario projesine dahil olan herkes kendi dallarında usta isimler. Yine aynı koşullar altında bazı başka filmlerde oynamıştım ama sonuç kötüydü. Yapabileceğin tek şey denemek. Siz ne zaman iyi olup olmadığınızı biliyor musunuz? Evet hem de nasıl! İyi olup olmadığınıza film setindeyken mi yoksa kendinizi ekranda gördükten sonra mı karar veriyorsunuz? 9

İşin anahtarı bir fikre, bir plana sahip olmaktır ama aynı zamanda da hiç beklenmedik yerlere sokulabilecek kadar da dikkatli ve esnek olabilmektir. Bir aktör beton bir blok değil akıcı bir sıvı olmalıdır. Bunu söylerken teknikten ya da bir sahnede ellerinle ne yapacağından bahsetmiyorum, daha çok düşünce yapısına dikkat çekiyorum. Bazen yeterince rahatsam, başka bir boyuta erişiyorum. Bunu nasıl yaptığımı sorma ben de bilmiyorum ama bu filmde birkaç kez başıma geldi. Emily’yle oynadığım sahneyi hissetmiyordum. Üzerinde çok çalışmıştım ve bazı düzeltmeler yapılması için ısrarcı olmuştum çünkü kendime bir sürü soru soruyordum. Sonra kamera karşısına geçtiğimizde havada gerginlik vardı ve bir ara Emily ağladı. Bu senaryoda yoktu, provalarda düşünülmüş bir şey değildi. Bunu hiç beklemiyordum. Sizin buna tepki olarak, göz yaşlarını silişiniz, o an olan bir şey miydi?


Tamamen. Çünkü o göz yaşları iki karakterin ilişkisinin kalbine gidiyordu. Bob Dylan’ın şarkısını bilir misiniz: “She cries like a little girl” (Küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyor). Aynen öyleydi. Bir anda patladı. Nefesim kesildi. Kendisine söylemedim ama beni yerle bir etti. Böyle bir an ekrana yansıyınca, o duyguları bizim de hissetmemizin garantisi var öyle değil mi? Evet. Ya da kendime “Kahretsin, yansımamış ve ben yine yanıldım” da diyebilirim (gülüyor). Bazen kafamdakini yakalayamadığım oluyor. Sonra biri filmi görüyor ve bana: “Harikaydı, şu şu sahnede bunları hissettim” diyor. Ve o an anlıyorum ki kafamdakileri seyirciye geçirebilmişim. Ben bunu artık görmüyorum ama o benim ilk anda yaşadıklarımı yaşıyor, önemli olan da bu zaten. Çok ilginç bir his. Geçmiş röportajlarınızdan birinde, günün birinde aktörden ziyade bir film yapımcısı olarak görülmeyi istediğinizi belirtmiştiniz. Bu hala geçerli mi?

10

Kendimi bir aktör olarak görmüyorum orası kesin. Daha çok bir sinemacı gibi. Bazı aktörler teatral açıdan gerçekten de aktörlerdir, sahneye çıkarlar, ellerine bir metin verirsin, onu okurlar, ezbere bilirler ve sen onu görünce “harika” dersin. Sen şimdi o metni bana versen ben sana “Neden?”, “Nereye gidiyor?”, “Daha çok şöyle yapsak?” gibi sorular sormaya başlarım. Düşünürüm ve anlayacağın kafanı ütülerim. Çünkü bu evrelerden geçmeden herhangi bir şey yapacak kabiliyette değilim. Bazıları gerçek aktörlerdir - tanıdığım birkaç tane var - verdiklerini oynarlar ve karşılarında nefesin kesilir. Ben onlar gibi değilim, çok soru sorarım. Kendime çok soru sorarım.


11


02. Film setlerinin minyat端r hali 12


Bakmakta olduğunuz, ünlü filmlerin dekorlarına ait fotoğraflar aslında bir karton kutu büyüklüğünde birer minyatür. Sinemanın mucitleri Lumières kardeşlerin doğup büyüdükleri Fransa’nın Lyon kenti gastronomi başkenti olmasının yanı sıra Sinema ve Minyatür Müzesi’ne de ev sahipliği yapıyor. Müzede Alien, Star Wars ve Jurassic Park gibi sinema tarihine geçen efsane filmlerde kullanılan kostüm ve dekorların yanı sıra Dan Ohlmann ve Laurie Chareyre gibi minyatür sanatçılarının usta ellerinden çıkan 100’ün üzerinde göz kamaştırıcı minyatür film sahnesi bulunuyor. Duvarlarda yer alan resimler, masadaki çatal bıçaklar, şarap kadehleri, eski bir binanın solmuş duvar boyaları, terk edilmiş bir tiyatronun tozlu koltukları, New York metrosunun graffiti kaplı çöp tenekeleri dahil hiçbir ince detay sanatçıların gözünden kaçmamış. Eğer Lyon’a yolunuz düşerse, Sinema ve Minyatür Müzesine uğramayı ihmal etmeyin.

13


14


15


16


17


18


19


20


21


22


23


24


25


26


27


28


29


03. ‘Geleceğe Dönüş’teki gelecek geldi çattı!


Geleceğini ve bazen de geçmişini kurtarmak için bir o yöne bir bu yöne koşturan ve kendine yardım etmesi için çılgın profesör Doc Brown’a başvuran Marty McFly’ın macerasının anlatıldığı Geleceğe Dönüş serisi tüm bir nesil için kült filmler mertebesine ulaştı. 1985, 1989 ve 1990 yıllarında üç bölüm olarak vizyona giren, Robert Zemeckis’in eseri Geleceğe Dönüş izleyiciyi eğlendirdiği gibi gelecek üzerine de bize ipuçları veriyordu. Filmin ikinci bölümünde, oğlunun suç işleyerek hapse atılacağını haber alan Marty McFly geleceğe giderek onu durdurmaya çalışıyordu. Gençlerin uçan kaykaylarla dolaştığı o “gelecek” geldi de çattı. McFly’ın zamanda yolculuk yapmasına yarayan arabasına girdiği 21 Ekim 2015 günü hayranlar tarafından dünya çapında etkinliklerle kutlanacak. Bazı sinemalar filmi salonlarda yeniden gösterirken, bir çok televizyon kanalı da 21 Ekim akşamlarını Geleceğe Dönüş’e ayıracak. Peki filmin bundan 26 yıl önce bize sunduğu 2015 yılıyla bugün arasında ne gibi farklar var? Hangi teknolojiler gerçekleşti, hangilerinde yanıldılar? Filmin doğru bildiği teknolojiler - Düz ekran televizyonlar:Televizyonları mızın salonumuzun yarısını kapladığı 80’li yıllarda vizyona giren ‘Geleceğe Dönüş 2’ o dönemden düz ekranların hayatımıza gireceğini doğru bildi. LCD teknolojisi sayesinde yer kazanmamızı sağlayan ve televizyonun ömrünü uzatan düz ekranlar, 2000’lerin başından itibaren piyasa sürüldü. - Video konferans teknolosiji: Internetin olmadığı, yurt dışını aramak için bile aynı numarayı birkaç kez çevirmemiz gereken bir dönemde günün birinde binlerce kilometre


32

uzakta bulunan biriyle görüntülü konuşma geldi. 2012’de Coachella festivalinde rapçi yapmak aklımızın ucundan bile geçmezdi her- Tupac’in hologramı sahnede sergilenirken, halde. Filmde Marty McFly’ın iş arkadaşıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da video konferans yaptığını görüyoruz. Bugün partisinin İzmir mitingine hologramla katıldı. FaceTime, Skype ve Gmail gibi uygulamalar - Dronlar: Son bir iki yılın flaş teknosayesinde günün her anında, yolda yürürken lojisi insansız hava araçları dronlar oldu. bile görüntülü konuşma yapabiliyoruz. Kullanımları bir anda o denli arttı ki, yarat- Üç boyut ve hologram: Filmde 2015 tıkları güvenlik sorunlarına hazırlıksız yılında olduğu gibi, bugün gerçek hayatta da yakalandık. Geleceğe Dönüş filmi dronların üç boyutlu görüntü önem kazanmış durumda. kullanımlarını gayet iyi yakalamıştı. Aradaki Üç boyutlu televizyonlar, üç boyutlu filmler tek fark, filmdekinin tersine, insanlar bugün hayatımıza girdi bile. Holograma gelince... köpeklerini halen kendileri gezdiriyorlar. Filmdeki gibi mağazaların girişinde Marty Teknoloji uzmanları dronların önümüzdeki McFly’ı yemeye çalışan hologram köpek- yıllarda hayatımızda daha fazla yer alacağını balıkları olmasa da, hologram günümüzde ve birçok serviste kullanılacağını belirtiyorlar. kullanılmaya başlanan bir teknoloji haline


- Tabletler: Geleceğe Dönüş’ün çılgın bilimadamı Doc Brown, 2015 yılında Marty McFly’la o efsane saat kulesinin önündeki buluşmalarında kendisine bir tablet uzatıyor. Bilgisayarların kasa büyüklüğünde olduğu bir dönemde, elimizde tutabileceğimiz, sadece bir ekrandan ibaret olan bir teknoloji hayal bile edemezdik. Bugün yıllık 233 milyon adet satışla tablet teknolojisi hayatımızın değilişmez bir parçası oldu.

33

modellerle sanal gerçeklik hayatımıza yavaş yavaş girmeye başladı. Microsoft’un yakın bir zamanda tanıttığı Hololens ve diğer üreticilerin modelleriyle sanal gerçeklik bilgisayar oyunlarında çığır açacak. Üzerinde çalışılanlar:

- Uçan kaykay: Filmde 2015 yılına dair bir numaralı teknolojik ilerleme Marty McFly’ın yanından ayırmadığı ve herkesin dikkatini - Gerçeklik artırıcı gözlükler: filmde Marty çeken uçan kaykayıydı. Bugün maalesef böyle McFly’ın gelecekteki çocukları yemek masa- bir teknoloji halen mevcut değil. Japon araba sında telefonla konuşabilmek ve yemek yerken markası Lexus geçtiğimiz aylarda üzerinde televizyon seyredebilmek için gözlükler takı- çalıştığı ‘hoverboard’ modelini kamuoyuna yorlar. Google’ın 2013 yılında kamuoyuna tanıtmıştı. Kaliforniya’da bulunan Arx Pax tanıttığı Google Glass ve Oculus Rift gibi da kendi uçan kaykayı üzerinde çalıştığını


duyurmuştu. Uçan kaykayların ne zaman piyasaya çıkacağı bilinmez ama her halükarda kullandığı manyetik teknoloji nedeniyle Marty McFly gibi suyun üzerinde hareket edemeyeceği kesin.

34

Filmin bilemedikleri: - Uçan arabalar: Hava otoyollarına ve uçan arabalara, hatta zamanda yolculuk yapan arabalara sahip olmak çok güzel olurdu ama bugün 2015 yılında arabaların hala dört tekerleği var ve karadan gidiyorlar. Otomobil sektörü bu açıdan belki de diğer sektörlere göre daha yavaş gelişiyor. Her ne kadar otomobil helikopter arası bir prototip üretilmiş olsa da, uçan arabaların hayatımıza girmesi için daha uzun bir süre beklememiz gerekecek.

- Kendi kendini bağlayan bağcıklar: Filmdeki gibi bağcıklarını kendi kendine bağlayan ayakkabı modelleri hala piyasaya çıkmadı. Eğer böyle bir şey olsaydı sadece çocukların değil hepimizin hayatı kolaylaşırdı. ‘Geleceğe Dönüş’ serisinden ne kadar ilham aldıkları bilinmez ama geçtiğimiz aylarda - Gençleştirici maskeler: Filmde Doc ayakkabı ve spor giyim üreticisi Nike, kendi kendini bağlayan ayakkabılar üzerine çalıştı- Brown’ın gençleşmek için kullandığı maskeler maalesef halen gerçek değil. Estetik salonlağını açıkladı. rında çeşitli yollardan operasyonlar yapabiliyor


olsak da, kendi kendimize uygulayacağımız ve bizi bir anda gençleştirecek maskeler hala çok uzak bir ihtimal. - Faks makineleri: Filmde faks makineleri yaygınlaşmış görünüyor. İnsanlar birbirleriyle haberleşmek için faksı kullanıyor, hatta faksla işten kovuluyor. Birçok yeni teknolojiyi doğru bilen ‘Geleceğe Dönüş’ serisi bu konuda ciddi şekilde yanılmışa benziyor. Bir zamanların resmi haberleşme sistemi olan faks bugün neredeyse kaybolmak üzere. - Internet ve akıllı telefonlar: Burada internete ve cep telefonlarına ayrı bir parantez açmak istiyoruz. 90’lı yılların sonlarında piyasaya çıkan cep telefonları -bugün artık akıllı telefonlar- ve iletişimde çığır açarak 21. yüzyılın en büyük buluşu olabilecek internet ‘Geleceğe Dönüş’ün gözünden kaçmış bulunuyor. Her ne kadar bir sahnede Doc Brown Marty McFly’a bir tablet uzatsa da, filmde cep telefonunun ve internetin kullanımına dair herhangi bir işaret bulunmuyor.

35


36


37


- Kadın başkan ve Kraliçe Diana: Filmde 2015 yılını konu alan gazetelerde ABD’yi bir kadın başkanın yönettiğini, Büyük Britanya Kraliçesi’nin ise (aslında pek de mümkün olmayarak) Prenses Diana olduğunu öğreniyoruz. Eğer Hillary Clinton Obama’yı geride bırakmış olsaydı bugün gayet tabii başkanlık koltuğunda oturuyor olabilirdi. Eğer Clinton

38

Demokrat Parti’nin ön seçimlerini kazanırsa 2017 yılında ABD’nin ilk kadın başkanı olabilir. Filmin Diana’nın genç yaşta ölümünü bilememesi kadar doğal bir şey olamaz ancak Diana hayatta olsaydı bile hiçbir zaman Kraliçe ünvanını alamayacaktı. Elisabeth’ten sonra tahta geçecek ve kral olacak Charles’ın Prenses eşi olarak kalacaktı.


39


04.

Emma Watson korku sinemas覺na el at覺yor

40


41


42

Sinemaseverlerin 14 yıl önce küçük bir kız- çeker miydi bilmiyorum. Korku filmleri gerken tanıdığı, Harry Potter’ın uzun soluklu çek anlamda benim dünyam değil ama bu sıra arkadaşı Emma Watson, Alejandro film birçok tarzı bir araya getiriyor: gerilim, Amenabar yönetiminde, Regression’la kari- polisiye ve psikolojik korku... Alejandro’nun yerinin ilk korku filminde rol alıyor. Harry bunu büyüleyici bir şekilde ele alacağını biliPotter serisinin ardından oynadığı filmlerle yordum. Canlandırdığım karakter Angela’nın kendini kanıtlayan Watson, Ethan Hawke’un o kadar çok farklı yüzü var ki, çok zengin bir yanında rol aldığı Regression’da cinayetle suç- karakter. Her ortaya çıkışı şaşırtıcı oluyor. lanan bir babanın kızını canlandırıyor. Genç Bahsetmesi kolay değil öyle değil mi? aktris, Tom Hanks’le birlikte yer alacağı The Circle’ın çekimlerine başlamadan bir kaç gün Yönetmen filmin korku üzerine olduğunu önce Première dergisinin sorularını yanıtladı. söylüyor, buna bağnazlık ve baştan çıkarmayı da ekleyebiliriz... Her halükarda Her ne kadar tam olarak bu tabire uya- günümüz korku filmlerinin tersine gerçek cak olmasa da, sizi bir gotik korku filminde bir konudan bahsediyor. görmenin vakti gelmişti... Evet kesinlikle. Filmi gördükten sonra Gerçekten bunun olmasını gerektiğini salondan korku hissiyle değil, insan beyninin düşünüyor musunuz? Dürüst olmak gerekirse nasıl işlediğiyle, medyalara karşı verdiği tepAlejandro Amenabar olmasaydı proje ilgimi kilerle, dine bakışıyla ilgili kan dondurucu


yüceltmenin bir şekli ve bunu yapmak hiç de kolay değil. Denis Villeneuve’ün Prisoners filmini görmüş müydünüz? Evet! Regression’un bir anti Prisoners olduğunu söyleyebiliriz... Evet kesinlikle! Ben de bundan ilham aldım. Mesela? Filmin sürekli kendisi hakkında yorumlar getirdiğini söylerken, aynı zamanda film yapma sanatı üzerine de yorumlar getirdiğini ima ediyordum. Sinemanın sizi elinizden tutuşu ve istediği yöne doğru götürüşü konusunda ne kadar yapay olabileceğini gösteriyor.

43

İki kademeli bir role nasıl hazırlanılır? ve tehlikeli düşüncelerle ayrılıyoruz. Korku filmlerinde sevmediğim tam da bu aslında: Kendini izleyicinin yerine koymak, ileriyi filmlerde ölen insanlardan ya da oluşan ortamdan değil, onları takip eden baltalı katilden görmek gerekiyor. Oyunumda bazı ipuçya da lanetli aynadan bahsediliyor. Bu ayna ları olsun istiyordum ama Alejandro buna hikayesine ilgi duymalı mıyım? Bilmiyorum, karşı çıktı. Oyunumun yüzde 100 inandıbenim tarzım değil... Ama Regression ‘ın ele rıcı olmasını istiyordu... Mesleğimde beni en çok ilgilendiren şey bu: Angela’yı daha aldığı bakış açısı, evet bana korku veriyor. iyi tanımam ve onunla yakın bir ilişki kurİzeyicinin bir kısmı filmi izledikten sonra mam, onun sevmem gerekiyordu, aynı Sofia Coppola’nın filmi The Bling Ring’deki Nicki kendilerini “kandırılmış” hissedebilir mi? karakterinde olduğu gibi. Bu tarz karakterleri Hassas konulara mı değiniyoruz? Bu bana canlandırabilmek için onlarla uyum içinde çok uygun geliyor! (gülüyor) Filmin içinde olmam lazım. Başka bir çareniz yok. Bunun bir film var, sonuç olarak bunları söyleyerek dünyaya bakışıma ve insanlarla ilişkilerime film hakkında fazla bilgi vermiş olmuyoruz katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Biriyle çünkü film bir Amenabar filmi. Ben bir akt- tanıştığım anda veya bir şeye tanık oldurisi canlandıran bir aktrisi oynuyorum ve film ğum anda hikayenin öncesini düşünüyorum. sürekli kendisi hakkında yorumlar getiriyor. Yüzeyin altında neler döndüğünü anlamaya Bu, korku tarzını biraz da yapısını bozarak çalışıyorum çünkü bana daha karanlık ve


daha karmaşık bir gerçekliğin sadece yüzeyde olan bölümünü gösterdiklerini biliyorum. Regression’u görünce ister istemez Nicki karakteri akla geliyor. İki farklı eğitim ama birbirine çok yakın iki insan, iki sosyopat... Evet sanırım buna uygun bir profilim var.

zamanına uygun, düşünceli ve dünyada yaşanan sorunlara ilgili bir aktris göreceğimizi umuyorum. Bugün bazı stereotipleri devam ettirmek istemediğimi biliyorum. Filmler kişiden kişiye farklı anlamlar taşıyabiliyor, onun için de evet, dikkat etmem gerektiğini düşünüyorum.

Daniel Radcliffe, Harry Potter hakkında Yarı melek yarı şeytan profili sizin imza- açıklamalarda bulunarak bazı sahneleri alkol aldıktan sonra çektiğini itiraf etmişti. nız değil mi? Sizin de bizimle paylaşabileceğiniz, bu tarz Evet belki de öyleymiş. Sanırım insan- itiraflarınız var mı? lar bana baktıklarında hala Hermione’nin (gülüyor) Daniel hakkında kimse hiçbir yüzünü görüyorlar. Ama bir yandan da artık bir kadın olduğumu da görüyorlar ve belki şeyden şüphelenmemişti! Ben de herkes gibi de kişiliğimin bu iki farklı yönünü bir araya bunu sonradan öğrendim... Bana gelince, kusura bakmayım ama maalesef sakladığım getirmeye pek de hazır değiller. sırlarım yok. Bunu çok isterdim! Zorlu bir Kendinizi dünya genelinde kadınla- şüreçti yalan söyleyecek değilim. Aynı anda rın sözcüsü olma rolüne hazır hissediyor birkaç farklı hayat yaşadık ve sonuç olarak hepimizin işin içinden çıkmayı başardık. musunuz? Benim hayat çizgim tüm bu sorularla bağlantılı. Kadınların dünyadaki yerleriyle ilgili yazmak ve konuşmak beni doğal olarak ilgilendiriyor. Ama bir yandan da bundan ötürü feminizm doktoram olduğunu söyleyemeyiz. Yapabileceğim tek şey yaşadıklarımı anlatmak ve objektiflerin başkalarının hikayelerine dönmesini sağlamak. Bazen oyunculuk mesleği bana çok yapay... ve boş geliyor. Bu yere sahip olduğum, bu hareketin bir mensubu olduğum için tabii ki mutluyum ama kendi düşüncelerimin reklamını yapmıyorum. Ben çevremizde olanlardan bahsetmek istiyorum. Sinema dışında yaptıklarınız, sinemada seçtiğiniz rollerde belirleyici oluyor mu?

44

Belli bir noktaya kadar. İleride kariyerime bakacağımız zaman, objektif bir şekilde,


45


05.

Tarihi banka binasının sanatla tanışması

46


47


1920’lerde inşa edildikten sonra ve 1980’li yıllarda terk edilen, çatısı ve iç duvarlarının bir bölümü çökmüş, senelerdir yağmura ve kara maruz kalan eski bir banka binasının yıkılmasının kaçınılmaz olduğunu düşünebilirdik ancak Stony Island Savings & Loan bankasının Chicago’nun güneyinde yer alan tarihi binası bir grup sanatçı, şehir planlamacısı ve Theaster Gates adlı bir vatandaş sayesinde bugün bir sanat merkezi olarak kapılarını halka açıyor. Gates’in girişimleriyle belediyeden 1 (bir) dolara satın alınan ve kim bilir, belki bir zamanlar yer altı dünyasının ünlü ismi Al Capone’un uğrak yeri olan bina uzun uğraşlar sonucu bugün Stoney Island Arts Bank (Stoney Adası Sanat Bankası) adıyla göz kamaştırıcı bir sanat merkezi olarak hizmet veriyor. 1920’lerden günümüze sağlam kalan tüm malzemelerin -ahşap ..., mermer kolonlar - özenle korunduğu restorasyon Rebuild Foundation’ın katkılarıyla gerçekleştirilirken, Chicago Üniversitesi ve Güzel Sanatlar Enstitüsü de koleksiyon oluşumunda büyük katkıda bulundular.

48


49


50


51


52


53


06.

B襤r gar襤p y覺ld覺z: KIC 8462852

54


55


56

Uzay teleskopu Kepler’in 1480 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldız olan KIC 8462852 hakkında elde ettiği ve The Atlantic dergisinde yer alanan tuhaf bilgiler astrofizisyenler arasında merak uyandırdı. The Atlantic’te yayınlanan makalenin ardından astronomi meraklıları Kepler’in uzaylılar tarafından inşa edilen devasa bir yapıyı tespit edip etmediğini tartışıyor.

gücünü ve süregelen değişiklikleri tespit etmektir. Bir gezegen yıldızının önünden geçerken ışıkta bir kaç saat ya da bir kaç gün sürebilecek azalmalar yaşanır ve bu, mesela dünya için 365 günde bir, belirli aralıklarla tekrar cereyan eder. Bu değişiklikler bir gezegenin varlığını ortaya koyduğu gibi yıldızının etrafındaki dönüş süresini tespit etmemizi sağlar.

Yüzlerce, binlerce hatta milyon ışık yılı uzaklıktaki yıldızların etrafında dönen gezegenleri tespit etmenin yollarından biri yıldızın saçtığı ışığın

KIC 8462852 yıldızında yaşanan tuhaflık tam da bu aşamada meydan geldi. Kepler teleskopu dünyaya gönderdiği verilerde, yıldızın ışığının


yüzde 20 oranında azaldığını ve bunun 5 günden 80 güne kadar değişen aralıklarla devam ettiğini tespit etti. Astrofizisyenler The Atlantic’de yayınlanan makalede bu fenomene birçok açıklama getirmeye çalışırken herkesin ilgisini çeken ve heyecan uyandıran açıklama Penn State Üniversitesi’nden geldi: “Uzaylılar her zaman en son hipotez olarak ele alınmalıdır ama yıldızın saçtığı ışıkta yaşanan değişiklikler dünya dışı bir medeniyetin inşa ettiği dev bir yapıyı işaret edebiliyor olabilir”. 57

Popular Science dergisi konuya şöyle açıklık

getirmeye çalıştı: “Wright ve diğer astronomların birleştiği bir nokta var, dünya dışı medeniyetleri kullandıkları teknolojiler sayesinde tespit edebiliriz. Ana fikir, kullanılan teknoloji ne kadar ileriyse, bu teknolojiyi ve yaşam tarzlarını devam ettirmek için gereksinim duydukları enerji miktarı o kadar büyük olacaktır. Belki de bu medeniyetler ihtiyaç duydukları enerjiyi toplayabilmek için inşa ettikleri yapıları doğrudan yıldızlarının yakınına yerleştiriyor olabilirler. Bu yapı yıldızın önüne geçerek tespit ettiğimiz düzensiz azalmaları açıklıyor olabilir. Bu olası devasa yapılar Dyson küresi olarak adlandırılır”.


Heyecanlanmadan ya da paniğe kapılmadan önce beklemekte yarar var. Phil Plait ve diğer astronomların da dediği gibi bu sadece bir hipotez ve fenomene hiç bir doğal açıklama getirilemediği taktirde düşünülebilir. Ancak böyle bir durumda bile bu yapının varlığını kanıtlamadan bir sonuca

58

varmak yanlış olur. Plait, her halükarda daha önce görülmemiş bir davranış sergileyen bu yıldızı takip etmekte fayda olduğunu söylüyor: “Sanırım bu senaryonun çok düşük bir olasılık olduğu hepimiz için bir gerçek. Ama neden olmasın? Bu teoriyi araştırmak için yıldız üzerinde daha bir çok ölçümde


bulunabiliriz. Olasılığı çok düşük ama doğuracağı sonuçlar çok büyük olabilir. Buna bilim kurgu demek yanlış olur. Wright ve bazı astronomlar, ‘Astrophysical Journal’a bu devasa yapıların fiziksel oluşumlarını anlattıkları ve nasıl tespit edilebileceklerini açıklayan bir makale sundular. Dünya

59

dışı medeniyetlerin enerji ihtiyaçlarını gidermek için inşa ettikleri dev yapılar olsun ya da çok daha olası bir senaryoyla doğal bir fenomen olsun, KIC 8462852 daha önce görülmemiş, ilgi çekici tuhaf bir yıldız. Bu yıldızın üzerine gitmekte ve araştırmalara devam etmekte yarar var.”


Haftaya görüşürüz:)

18 // EKİM ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.