HAFTASONU 20 ARALIK 2015

Page 1

20 // ARALIK ’15



//

01.

QUENTIN TARANTINO: FİLMLERİMİ SEYRETMEYİ SEVİYORUM

//

02.

//

03.

HAVADA SÜZÜLEN PEYZAJLAR

TESADÜFLE ÇALINTI ARASINDAKİ PUSLU ÇİZGİLER //

04.

//

05.

BEYAZ PERDEDE YENİ BİR YÜZ: DAISY RIDLEY

KİLİSEYDİ KAY KAY PARKI OLDU

//

Editör: Cem GELGÜN

06.

ANNEDEN OTİZMLİ ÇOCUĞU İÇİN AKILLI UYGULAMA


01.

Tarantino bıraktığı yerden…

4

Reservoir Dogs, kült Pulp Fiction, Kill The Hateful Eight’in konusunun nasıl ortaya Bill, Inglorious Basterds ve Django Unchained çıktığını ve emeklilik planlarını anlatıyor. gibi filmlerle sinemaya tarihine imzasını bırakan yönetmenlerden biri olan Quentin The Hateful Eight önceki filmlerinize en çok Tarantino’nun sekinci uzun metrajı ‘The göndermede bulunan eseriniz ama diğer yanHateful Eight’ ocak ayında vizyona giriyor. İlk dan da belki de en orijinal eseriniz izlenimine başta Django’nun devamı olarak düşünülen kapılıyoruz… film, senaryo geliştikçe farklı bir boyut kazanmış. Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Tim Roth, Bu çok ilginç, biraz daha açar mısınız? Michael Madsen ve Bruce Dern gibi aktörleri bir araya getiren The Hateful Eight, karlı bir kış Filmin başındaki çabukluk, Django günü kırsal alanda bir araya gelen sekiz adamın Unchained’den sonra izleyici bilindik bir yere hikayesini anlatıyor. Première dergisine konu- getiriyor. Sonra, karakterler dağ evine geldikşan Tarantino filmleri arasındaki benzerlikleri, lerinde Inglorious Basterds’ın ilk sahnesini


hatırlıyoruz. Samuel L. Jackson’un Bruce Dern’e yaptığı konuşma True Romance’daki Sicilyalılar sahnesini anımsatıyor. Ayrıca sizin de altını çizdiğiniz, filmin tümündeki Resevoir Dogs havasını da unutmamak lazım..

5

Aynı şey, bodrum katında geçen Inglorious Basterds’ı yazarken de başıma gelmişti. Kalemimi bırakıp: “Bu Reservoir Dogs’a benziyor, ama Almanların olduğu bir bodrum katında” diye düşünmüştüm. Bu bilerek alınmış bir karar değil ama evet filmin yapısı Reservoir Dogs’u hatırlatıyor. Dağ evine vardığımızda, karakterler teker teker içeri giriyor ve gerçeği söyleyip

söylemediklerini bilemeden kendilerini tanıtıyorlar. Üçüncü perdeden hemen önce de bir ‘flashback’ tüm taşları yerine oturtuyor. Tam da bu açıdan The Hateful Eights orjinal bir film çünkü bir bakıma, hiç beklenmedik bir şekilde Evil Dead’i anımsatarak sizin ilk korku filminiz sayılabilir. Kısa bir süre önce, Reservoir Dogs döneminde beraber olduğum eski kız arkadaşımla internet üzerinden bağlantı kurdum. Onu filmi izlemesi için çağırdım ve gösterim sonunda kültürel bir blog için benimle röportaj yapmak


6

istediğini söyledi. Söyleşi sırasında o da, aynı sizin yapmaktansa hikayeye daha çok önem verdigibi, The Hateful Eight’in ikinci ‘western’im ğinizi hissediyoruz. oluşunun ötesinde ilk korku filmim olduğunu söyledi. Düşündükçe Enio Morricone’un müziEvet bu kaçınılmaz bir şeydi. Bu yeni sayfayı ğinin bir ‘western spaghetti’den ziyade bir korku biraz da elimde olmadan açtım çünkü neredeyse filmine daha yakın olduğunu görüyoruz. Sergio her seferinde yaptığım filmin tarzı belirleyici Leone’den ziyade ‘The Thing’e daha yakınız. oldu. Reservoir Dogs ve Pulp Fiction’la kendi John Carpenter’ın kült filminden bahsetmiş- ‘gangster’ tarzımı gösterdim, Jackie Brown, ken, The Hateful Eight’in The Thing’e yaptığı Blaxploitation’a saygım, Kill Bill de dövüş filmgöndermeler gözünüzden kaçmamış olsa gerek lerine yazdığım aşk mektubu gibiydi. Death diye düşünüyorum: Kurt Russell, kar fırtınası Proof ise 70’ler sineması için yaptığım bir eserdi. boyunca aynı yerde mahsur kalan insanlar, Sonra II. Dünya Savaşı gibi dünyanın çehresini paranoya, iki yüzlülük ve son sahnedeki şid- değiştiren bir konuya giriştiğiniz zaman, konuyla det patlaması. İşin ilginç yanı Reservoir Dogs, ilgili hislerinizi tartmanız lazım. Kölecilik konuzamanında Kurt Russell, kar ve görsel efektler sunu ele almak için Western spaghetti tarzını olmadan The Thing’e yaptığım bir göndermeydi. kullanmak Django Unchained’in başından beri aklımdaydı. O andan itibaren yaptığınız filmler Filmlerinizin Death Proof ’tan sonra politik bir hava alıyor. Bu sanırım filmlerimde ciddi bir viraj aldığını ve ‘cool’ filmler daha da fazla boyut kazanacak.


Savaşı üzerine bir film yapmak açısından iyi bir sinyal değildi ve belki de çok az insan Django Unchained çıktığında, özellikle de başrolünde siyahi bir aktörün yer aldığı, bir western’e yatırım yapardı. The Hateful Eight’ın kaotik doğuşu hakkında birçok hikaye duyduk. Senaryonun birinci versiyonunun internete düşmesinin ardından filmi yapmayacağınız konuşuldu. Böyle bir film yapma fikri nereden geldi?

Bu değişim izleyicinin gözünde de yankı buldu: Inglorious Basterds ve Django Unchained gişe hasılatı olarak en başarılı filmleriniz olmaktan uzak.

7

Sanırım “Pulp Fiction’ı yapan adam” etiketinden kurtulmam on yılımı aldı. Bu anlaşılabilecek bir şey. Bana daha fazla para kazandırmış olsalar da, Inglorious Basterd ve Django Unchained’in Pulp Fiction gibi zamanın havasını yakalayamadığını biliyorum. Ama unutmamak lazım çok nadiren gerçekleşen bir fenomenden bahsediyoruz ve kariyerimin bir noktasında bunu yakalamış olmaktan dolayı çok mutluyum. Ayrıca Basterds.. ve Django’nun yakaladıkları başarıdan son derece memnunum çünkü ikisi de gişede patlama yapan tarzlardan uzak filmler. Altı ay öncesinde Bryan Singer’ın Valkryie filminin başarısızlığı belki de II. Dünya

Dürüst olmak gerekirse Django Unchained’e bir devam çekmek istemiyordum ama onun hikayesini devam ettirecek, birbirini takip eden romanlar gibi, hem kölelik zamanında geçebilecek hem de Amerikan İç Savaşı’ndan on yıl sonra geçebilecek bir film yapmak ilgimi çekiyordu. ‘Django, beyazların cehenneminde’ adlı bir hikaye kaleme almaya başlamıştım ve film çok hızlı bir şekilde başlıyordu. (The Hateful Eight’de Jennifer Jason Leigh tarafından canlandırılan) Daisy karakteri vardı, John Ruth (Kurt Russell) da öyle ve Django’yla beraber, bir gizemi çözecekleri dağ evine doğru yol alıyorlardı. İki yıl sonra, Meksika’daki Morelia festivalinde organizatörlerin bana otelin çatısında yazmam için ayırdıkları bölümde bu hikayenin bir roman olabilmesi için beni fazlasıyla heyecanlandırdığını anladım ve bir sonraki filmim olmasına karar verdim. O noktada bir karar aldım: Django’yu hikayeden çıkarmam gerekiyordu. İyi bir şekilde işleyebilmek için, hikaye bu denli büyük bir boyuta sahip bir karakterin üzerine kurulmamalıydı. Diğer karakterler gibi ana karakterin de geçmişi bulanık olmalıydı. Lee Van Cleef tarzında ve Samuel L. Jackson’ın hayat verdiği, bir o kadar önemli Major Warren karakterini yarattım. (gülüyor) Senaryonun devamını, Tarantino AllStar’ı oluşturmak amacıyla, filmde oynayan


Tim Roth ve Michael Madsen gibi oyuncuları düşünerek mi yazdınız? Evet ve inanın bana ben de onları Tarantino All-Star olarak adlandırdım. Lumières ödülünü almak için Lyon’daki Lumières festivaline çağırıldığımda (ekim 2013) senaryonun yazım aşamasındaydım, Harvey Keitel ve Uma Thurman da seromoniye katılmak için gelmişlerdi. Bana verilen ödülün öneminin farkındaydım ama beni ne kadar etkileyeceğinden habersizdim. Reservoir Dogs ve Pulp Fiction’dan sonra herkes Tim Roth’un benim fetiş oyuncum olduğunu, hayatımızın sonuna kadar beraber çalışacağımızı düşünmüştü. Inglorious Basterds’da da beraber çalışacaktık ama o zamanlar ‘Lie To Me’ adlı televizyon dizisiyle meşguldü. Lyon’daki festivalden sonra The Hateful Eight’in sahnelerini hazırlamaya başladığımda bu hatadan dönmenin zamanı olduğunu düşündüm. Michael Madsen için Joe Cage karakterini yazdığım gibi Tim Roth için de Oswaldo karakterini yarattım. The Hateful Eight’i izlemek için bir neden daha… Evet, kesinlikle. Bundan sonraki adımınız ne olacak? Göreceğiz. Sonrasını düşünmem için her zaman biraz zamana ihtiyacım oluyor. Uzun zamandan beri sinemaya uyarlamak istediğim bir kitabın haklarını elimde bulunduruyorum, belki de bu projeyi yapmanın zamanı gelmiştir. Elmore Leonard’ın Forty Lashes Less One romanı benim üçüncü western’im olabilir. Fakat onu sinemaya bir uzun metraj gibi uyarlamaktansa dört ya da altı saat sürecek bir dizi gibi yapmayı düşünüyorum. 8

Dizi demişken… Sizin gibi fikirlerle dolu senaryolar hazırlayan birinin şimdiye kadar televizyon dizisi yapmamış olması çok ilginç. Ne zaman bir film yapsam, kendimi devam bölümlerini yaparken görüyorum, sonra sadece bir kapanış bölümü çekeyim diye düşünüyorum, sonuç olarak da başka bir şeye geçiriyorum. Ama ilk aylarda ana fikir: “Evet, evet üçüncü bir Kill Bill çekeceğim, sonra bir tane daha, sonra da Kill Bill ‘başlangıç’ı çekeceğim!” oluyor. (gülüyor) Kill Bill’in asla üçüncü bölümü olmayacak anlamına mı geliyor? (ciddi bir ses tonuyla) Kill Bill’den bahsederken asla asla dememek lazım. Hala onuncu uzun metrajınızın sonunda emekliye ayrılacağınızı söylüyor musunuz? Avantaj şu ki, Elmore Leonard’ın romanını dizi gibi yaparsam uzun metrajdan sayılmayacak.


gidiyorum. Reservoir Dogs ve ya Pulp Fiction’ın bazı sahnelerini gördüğünüzde hayal kırıklığı hissetmiyor musunuz? Dürüst olmak gerekirse, filmlerimi çok seviyorum ve onları tekrar görmek hoşuma gidiyor. İlk filmlerimde bazı sahnelerde yaptığım seçimler tabii ki dikkatimi çekiyor, bugün muhtemelen farklı şeyler yapardım. Her ne kadar amatörce olursa olsun o sahneleri hiçbir şeye değişmem çünkü beni o zaman olduğum yönetmene geri götürüyor. Ben artık aynı yönetmen değilim ama ona karşı şefkat besliyorum. Sonuç olarak on film ve emeklilik, son kararınız mı? Önümde hala iki film kalacak. The Hateful Eight’in sekinci uzun metrajınız olduğunu söyleyerek biraz hile yapıyorsunuz. Kill Bill’in iki bölümünü tek bölüm olarak mı saymalıyız? Aynen öyle. Size bir yerine iki bilet aldırmış oldum. (gülüyor) Kendi filmlerinizi tekrar seyredebiliyor musunuz?

9

Bu benim için sorun değil, tam tersine. Genellikle tüm filmleri seyretmemim üzerinden on sekiz ay geçmiyor ve bir daha seyrediyorum. Televizyon kanalları arasında gezinirken kendi filmime rastlarsam bir bölümünü seyredeceğimden emin olabilirsiniz. Sinemamda, yani New Beverly’de (2007 yılında satın aldığı Los Angeles’taki sinema) cuma akşamları “Tarantino Midnight” diye bir şey yapıyorlar: bir ay boyunca her cuma akşamı geceyarısı bir filmim gösteriliyor ve ben de izleyicilerle beraber izlemeye

Evet hala öyle. En azından şimdilik. Pulp Fuction’dan daha fazla, Kill Bill sinema düşüncemin yüzde 3000 vücut bulduğu eserdir. Filmi sevmeyebiliriz ama belirli bir görüş bildirdiği konusunu inkar edemeyiz. Death Proof ’la saatleri sıfıra aldıktan sonra keskin bir viraj aldım ve daha edebi filmler yapmaya başladım. On filmi tamamladıktan sonra, roman yazmaya, yine yönetmenliğini yapacağım tiyatro oyunları hazırlamaya başlayacağımı düşünüyorum. Bu yolu, emeklilikten ziyade bir evrim olarak görüyorum. Film çekmekten başka bir şey bilmeyen, yaşlanmakta olan yönetmenler gibi görünmek istemiyorum. Ebediyen burada olmayacak, sadece bir döneme damgasını vuran ve Reservoir Dogs’dan sonra filmine kadar bütün eserlerinin birbirine bağlı olduğu bir sanatçı olma fikri hoşuma gidiyor. On filmden sonra aynı konsantrasyonu gösterip gösteremeyeceğimi bilmiyorum. Şöhretin olmasa da, kapasitemin zirvesindeyken bırakmak istiyorum. Ve dürüst olmak gerekirse sizi daha fazlasını beklerken terketme fikri hoşuma gidiyor.


02. Havada s端z端len peyzajlar

10


Amsterdamlı sanatçı Rosa de Jong, Micro Matter (Mikro Madde) adlı eserinde fantastik hikayelerde ve bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz, kökleri ve topraklarıyla havada süzülen evler ve bitkiler tasarlıyor. Minyatür eserlerinde en ufak detaya yer veren, sarmaşıkları, çimenleri, telleri, ağaç yapraklarını, küçük dalları es geçmeyen sanatçı, eserlerini daha sonra küçük cam tüpler içinde sergiliyor. Sanatçının diğer işlerini Instagram’dan ‘byrosa’ hesabından takip edebilirsiniz.

11


12


13


14


15


16


17


18


19


20


21


22


23


24


25


26


27


03. Tesadüfle çalıntı arasındaki puslu çizgiler

28

Dünyaca ünlü şarkıcı Adele’in Ahmet Kaya’nın ‘Acılara Tutunmak’ adlı şarkısını kopyaladığı iddiası yazılı basını ve sosyal medyayı oldukça meşgul etti. İki şarkıyı yan yana koyan videolar paylaşım sitelerinde gösterilirken, uzmanlar konu hakkındaki düşüncelerini belirtmekten geri kalmadılar. İki şarkının benzerliği kimse tarafından inkar edilemeyecek derecede olsa da, kopya ve çalıntı iddialarında aceleci olmamakta yarar var. Zira müziğin teorisini oluşturan kurallar içerisinde birbirine benzeyen melodilerin ortaya çıkması düşünüldüğünden de kolay olabilir. Dolayısıyla Adele’in ve Ahmet Kaya’nın şarkılarının birbirlerine benziyor oluşu müzik tarihinde ne ilk ne de son örnek olacak. Geçmişte, açılan onlarca dava sonuçsuz kalsa da, birkaç yıl önce listelerde bir numaraya oturan ‘Blurred Lines’ (Puslu Çizgiler) şarkısındaki bas ve davul bölümü, ünlü soul şarkıcısı Marvin

Gaye’in mirasçılarını Robin Thicke ve Pharell Williams ikilisiyle karşı karşıya getirmiş, davanın sonucunda Thicke ve Williams, Gaye’in çocuklarına 7,4 milyon dolar ödemeye mahkum edilmişti. Peki çalıntı olup olmadığına nasıl karar veririz? Aslına bakarsanız kopyayı tesadüften ayıran çizgiler, Thicke ve Williams’ın şarkısında olduğu gibi bir hayli puslu. Yukarıda da dediğimiz gibi Adele’le Ahmet Kaya’nın şarkıları arasındaki benzerlik ne ilk ne de son olacak. Konu hakkında araştırmalar yapan internet sitelerinde birçok şarkı dikkati çekiyor. Shakira’nın dillerden düşmeyen ‘Loca’ şarkısıyla diğer bir latin şarkıcı El Cata’nın ‘Loca con su tigre’ şarkısının şaşırtıcı “benzerliği”, yeni nesil starlardan Bruno Mars’ın en ünlü şarkısı Locked Out Heaven’ın, Sting’in eski grubu The Police’in I Can’t Stand


Losing You şarkısına ve grubun genel tınısına uyumu, Afrikalı şarkıcı Manu Dibango’nun Soul Makossa şarkısının bazı bölümlerinin Michael Jackson tarafından ‘Wanna Be Startin Something’ şarkısında kullanılması, Rihanna’nın da bu bölümleri kendi şarkısında kullanması, bir zamanların hiti Lambada’nın Kaoma’ya değil geleneksel Brezilya müziği yapan Los Kjarkas’a ait olması, Rolling Stones’la The Verve’ün şarkıları arasındaki benzerlikler gibi (liste daha uzayabilir) birçok parça birbirine fazlasıyla yaklaşıyor.

29

Avrupa’da bir çok plak şirketi için danışmanlık yapan ve davalarda uzman görevi gören Serge Llado armonik kalıplar ve basit melodilerden bahsediyor: “Bir şarkının çalıntı olduğuna hükmeden davalar olmuş olsa da, herşeyden önce aynı melodileri doğuran armonik aileler olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bir şarkının akıllarda kalabilmesi için, kalıpların ve melodinin basit olması gerekir. Oysa hepimiz biliyoruz ki pop ve rock müziğinde birçok şarkı, ataları blues müziğinde olduğu gibi sadece üç akordan oluşur”.

Bir şarkının çalıntı olup olmadığına dair Bazılarının kopya olduğu aşikar olsa da, diğer parçaların büyük bir bölümünün uluslararası hukukta geçerli olan kuralları armonik kuralların yol açtığı ‘tesadüf ’lerden hatırlatmakta yarar var. Bir şarkının çalıntı oluştuğunu söyleyebiliriz. Müziğin geçmi- sayılması için melodide birbirini takip eden şinden bugüne, çocuklar için söylediğimiz 8 notanın birkaç ölçü boyunca (benzer bir ninnilerden, dans, pop ve rock müziğine, armonik kalıp ve ritm eşliğinde) orijinal parbesteler uçsuz bucaksız bir döngü gibidir. çayla aynı olması gerekiyor.


Pachelbel Canon in D ve Blues müziği 20. yüzyılda blues, pop, rock gibi tarzlar türemeden önce müzikal dünyaya hakim olan klasik müziğin en bilindik eserlerden biri Pachelbel’in Canon in D (Re notası) adlı eseridir. Bu eseri oluşturan armonik kalıp (ya da yürüyüş) klasikleşmiş ve bugün birçok şarkıda kullanılmaktadır. Amerikalı komedyen ve müzisyen Rob Paravonian, Youtube’da 13 milyonun üzerinde tık alan ve küçükken Pachelbel’in eserini çalmaktan sıkıldığı için viyolonseli bırakıp gitara geçtiğini, ancak Pachelbel’in sürekli karşısına çıktığını anlattığı videosunda, aynı armonik kalıp üzerine kurulu şarkıları ardı ardına sıralarken izleyicileri kırıp geçiriyor. Gitarıyla akorları çalarken Pachelbel’in eserini mırıldanan Paravonian ardından Aerosmith’in, Blues Travellers’ın, Bob Marley’in, Green Day’in, Avril Lavigne’in ve Beatles’ın şarkılarını seslendiriyor. Biz buna kendi repertuarımızdan Bulutsuzluk Özlemi’nin ‘Sözlerimi Geri Alamam’ şarkısını da ekleyebiliriz. Aynı şey, ABD’de kölelik zamanında pamuk tarlalarında çalışan siyah kölelerin söylediği, sadece üç akordan oluşan ve kısa sürede Blues müziği adını alan şarkılar için de geçerli. 1900’lerin başlarında, piyano veya gitar eşliğinde Robert Johnson, Leadbelly, Blind Willie Johnson, Bessie Smith gibi müzisyenler tarafından söylenen ve zorlu hayat koşullarından, sefaletten, aşk acısından bahseden bu parçalar birbirlerine çok benziyor.

30

Daha sonra caz müziğin doğuşuyla blues müziğinin kalıpları kırılmış ve daha karmaşık akor dizeleri kullanan caz standartlarının önü açılmıştır. Caz müziğinde dahi aynı akor

dizeleri üzerine kurulu (İngilizce’de ‘contrafact’) farklı standartlar bulmak mümkündür. Pachelbel örneğinde ve caz müziğinde olduğu gibi bir şarkının aynı akor kalıpları üzerine kurulu oluşu ‘benzerlik’, ‘esinlenme’ ya da ‘çalıntı’ hissini doğurabilir, ancak bunda hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Serge Llado bu tarz akor kalıpları sayesinde şarkıların üst üste koyulabileceğini ve bir melodinin diğerini takip edebileceğini söylüyor: “Eğer bu melodileri üst üste getirirsek (aynı tonalite ve tempoda), birbirleriyle mükemmel bir uyum sağlarlar. Caz’da buna ‘contrafact’ deriz ve bu bir suç değildir. Bunun bir çok örneği vardır. Frank Sinatra’nın ‘Strangers In The Night’ ve Tino Rossi’nin ‘Magic Tango’, Danny Brillant’ın ‘J’aimerais tant que tu me donnes’ ve Sidney Bechet’in ‘Petite Fleur’ şarkısı gibi. Bu akor kalıplarını dinlerken, melodilerin kaçınılmaz şekilde kesiştiklerini görürüz. Bu da kulağımız için bir ‘deja vu’ hissi doğurur”.


31

Enstrümental ve vokal şarkıların arasın- Do’dan diğer do’ya) bir aralıkta bulunur. daki fark Tahmin edersiniz ki bu durum farklı olaAltını çizmemiz gereken diğer bir önemli sılıkları azaltıyor. Ayrıca unutmamak gerekir nokta da enstrümental parçalar ve sözlerin ki yine vokal parçalarda, sözler, belli bir ölçü bulunduğu vokal şarkılar arasındaki fark- sayısına sahip mısralardan oluşur ve anlaşılabitır. Yukarıda da belirtildiği gibi bir şarkının lir olması için daha düşük bir hızda - tempoda akıllarda kalması, yani diğer bir deyişle her- söylenir. Bundan kastımız şu: örneğin klasik kes tarafından hatırlanması için kolay olması müzikte bir ‘hit’ sayılabilecek Vivaldi’nin gerekir. Ancak bu, yazılı bir kural olmamakla ‘Dört Mevsim’indeki melodileri insan sesiyle birlikte, elbette işin ticari yönüne dönük bir söylemeniz bir hayli zordur. Tüm bu etkenleri düşüncedir. Çok daha karmaşık, söylenmesi bir araya getirdiğimizde ister istemez parçalazor ya da hatırlaması zor melodiler de olabi- rın birbirlerine benzeyebileceği, andırabileceği lir. Bu noktada insan sesinin, piyano, gitar, bir denklem ortaya çıkıyor. Adele’in ‘Million keman ya da saksofon gibi enstrümanlara Years Ago’ ve Ahmet Kaya’nın ‘Acılara göre sınırları vardır. Melodiler, enstrüman Tutunmak’ şarkıları da melodileri, kullandıküzerinde çok daha hızlı ve inişli çıkışlı çalına- ları akor kalıpları ve yavaş sade ritmiyle bu bilirken, bu insan sesi için, çok az şarkıcının kategoriye giriyor. Bu açıdan baktığımızda iki (örneğin opera sanatçılarının) sahip olduğu şarkı arasındaki benzerlik kimisine büyük bir bir teknik, yetenek ve ses aralığı gerektirir. tesadüf, kimisine göre ise çalıntı olarak görüDolayısıyla insan sesinin olduğu, sözler içeren lebilir, ancak bize gerçeği Adele’den daha iyi şarkılarda melodi genellikle bir oktavlık (bir kim söyleyebilir?


04.

Beyaz perdede yeni bir y端z: DaIsy RIdley

32


‘Güç Uyanıyor’un vizyona girişiyle Türkiye’de Star Wars çılgınlığı başladı. J.J. Abrams’ın yönetmenliğini yaptığı Star Wars’un yedinci bölümü, Harrison Ford, Mark Hamill, Carrie Fisher gibi orijinal bölümlerde yer alan oyuncuların yanı sıra yeni yüzlere de yer veriyor. Finn karakterini canlandıran John Boyega’nın yanısıra Rey’i canlandıran Daisy Ridley de sinemaya Star Wars gibi bir devle adım atanlardan. 23 yaşındaki İngiliz aktris kendini nasıl projenin içinde bulduğunu, binlerce oyuncunun katıldığı seçmeleri ve Star Wars sonrası planlarını Paris Match dergisine anlattı. (röportaj Star Wars vizyona girmeden önce gerçekleştirilmiştir) Star Wars çocukluğunuzda sizin için ne ifade ediyor? Ben, Star Wars serisinin bugünkü öneme sahip olmadığı bir dönemde büyüdüm. Elbette çok severdim ama öyle özel bir hayranlığım yoktu; ailem beni 3. bölümü izlemeye götürmüştü. Hiçbir bölümü görmemiş olsanız da Darth Vader’ı ya da Prenses Leia’yı tanıyorsunuzdur. Bugün kendimi burada bulmak… (gülüyor) Kendinizi nasıl Star Wars’da buldunuz? Yeni bölüm için denemelerin başladığını duymuştum ve menajerimden konu hakkında bilgi almasını istedim. Londra’da yedi ayda beş deneme geçtim. Yapımcıların belirli fikirleri yoktu. Farklı ve zıt dünyalardan gelen birçok kızla görüştüler. Peki sizden ne istediler? 33

İlk başta iki sahne üzerinde çalışmam


34

gerekti, karşımda üç İngiliz yönetici vardı. yapıldı? Sadece üçüncü denemede J.J. Abrams’la Tabii ki… Denemeler için öğrenmem gerekarşılaştım. Bu esnada işin ciddileştiğini anladım. Son deneme için de yapımcılar bana ken sahneler bile sadece 24 saat önce elime çalışılacak beş sahne verdiler. J.J. Abrams’ın geçiyordu. Daha ilk denemeden bir gizlilik gözünde ideal aday mıydım bilmiyorum, anlaşması imzaladım. Ama bu durum bugün o denemeden bir gün sonra beni aradı. tüm filmler için geçerli. Aynı tarzda bir anlaşBu anlattıklarım 2014 şubat ayında oldu. mayı, rol aldığım ama sahnemin kesildiği Sanırım dünya ayaklarımın altından kayıp “The Inbetweeners” için de imzalamıştım. gitti. Bir gösteriye tanıklık ediyordum, hiçbir Star Wars’da oynayacak olmamı olabildiğince şey olmamış gibi ikinci üçlemeyi seyrettim. az insana söylemek durumundaydım. Bu kadar önemli bir role nazar değsin istemiyorDöner dönmez de aileme haber verdim. dum. Sonrasında herşey arka arkaya geldi: üç Tüm bunlar büyük bir gizlilik içinde mi ay boyunca her gün Pinewood stüdyolarına


olmadığını söyleyebilirim. Tüm karakterler önemli sahnelerde eşit şekilde yer alıyor. Bu kadar sessiz kalmaktan sıkılmadınız mı? Çekimler sırasında sorun yoktu. Şu anda durum daha zor. Bahsedemeyeceğim bazı bilgiler var. Luke Skywalker, Han Solo ve Prenses Leia gibi tarihi karakterlere karşı oynamak nasıl bir duygu?

giderek günde dört beş saat çalıştım. Mayıs ayında da çekimler başladı. Senaryonun tamamını okuma fırsatınız oldu mu? Evet, J.J. Abrams beni seçtikten sonra. Canlandırdığım karakter Rey’in hikayenin içindeki yerini bilmiyordum. Senaryoyu okuduğumda şok oldum. Rey hakkında ne söyleyebilir siniz? 35

Hiçbir şey! (gülüyor) Sadece başrolde

Mark, Harrison ve Carrie seriyle yeniden buluşmaktan dolayı çok mutluydular. Onlar için sadece yeni bir rol değildi. Neredeyse 40 yıl önce canlandırdıkları karakterlerle bir araya geldikleri için çok duyguluydular. Onlarla tanışacak olmaktan dolayı çok heyecanlıydım. Hep beraber bir araya gelebilmemiz için J.J. bir toplantı yapmıştı. Bir gün öncesinde hepimizi yemeğe çağırdı ve tüm buzlar eridi. Kendimi yönümü şaşırmış gibi hissettim, Star Wars’un efsane senaristlerinden Lawrence Kasdan’ın yanında oturuyordum. Bugün hala inanmakta zorluk çekiyorum. Herşey çok hızlı gelişti… Benden daha yetenekli olan yüzlerce genç kız var. Şanslı olduğumu düşünüyorum. Sadece şans mı? (gülüyor) Biraz yeteneğim olduğunu düşünüyorum ama en önemlisi de çok çalışkanım. Bu yanımı annemden almışım, o da bizi yetiştirmek için çok çalışmıştı. Nasıl bir çocukluğunuz oldu? Ailem bizi hiçbir şey için zorlamadı. Gerçekleştiremedikleri hayallerini ve


36

Şöhrete hazırlıklı mısınız? Bilmeniz pişmanlıklarını bize yansıtmama akıllığını gösterdiler. Bizi her zaman desteklediler. gerekiyor ki film çıktıktan sonra ebediyen Annem herşeyi olduğu yere koymayı çok iyi Rey’le anılacaksınız… biliyordu. Küçükken ona bir hayvanat bahEvet hazırım. Harrison Ford, Han Solo çesinde çalışmak istediğimi söylediğimde beni desteklemişti mesela. Tabii ki sonradan rolünden sonra çok güzel bir kariyere sahip oldu. Onun için neden olmasın? Rey, çok fikrimi değiştirdim… güçlü bir karakter. Kadınları temsil ediyor, Oyuncu olmaya ne zaman karar verdiniz? neredeyse feminist olduğunu söyleyebiliriz. Benim gibi! Filmin vizyona girişiyle beraber Sahne sanatları okudum. Son senemde tanınacağımı biliyorum ama bu benden bir muhteşem bir tiyatro hocam oldu. Tutkusunu yıldız yapmayacak. Kristen Stewart’a bakın size aşılayan bir hocaydı. ‘Macbeth’i çalışırken mesela, ‘Twilight’tan sonra çok güzel filmbeklenen patlama gerçekleşti. Beni, gerçek lerde oynadı. Ben de kariyerimin devamı için bir kariyere sahip olabileceğime inandırdı. bunu istiyorum; hoşuma giden kaliteli projelerde yer almak. Böyle bir durumda şöhret İlk defa bana inanan birini görüyordum. bir sorun olmaktan çıkar. Aktörleri mi yoksa aktrisleri mi rol Star Wars sonrasını ele almada Carrie model olarak görürdünüz? Fisher’ın size tavsiyeleri oldu mu? Duvarlarıma poster asan bir çocuk değil(gülüyor) Bunun bir tavsiye olup olmadıdim. (gülüyor) Ne biri ne de diğerini öne ğını bilmiyorum ama bana bundan böyle bir çıkarıyorum. erkek arkadaşımın olmasının daha zor olacaNe tarz rollerde oynayabileceğinizi ğını söyledi. düşünüyordunuz? Hayranların baskısı çok yüksek. Çok Herşeyden biraz. Öğrenmem için bana büyük beklentileri var ve Star Wars’a tutbir sürü metin veriyorlardı ama beni en çok kuyla bağlılar. Onları anlıyor musunuz? etkileyen David Mamet ve Shakespeare oldu. Tabii ki! Onlar olmasa bugün burada Saydığınız isimler Hollywood’dan ve konuştuklarımızı konuşuyor olmazdık. Hayranların oluşturduğu topluluk çok büyük Star Wars’dan oldukça uzak isimler… ve en önemlisi de uluslararası bir boyutu var. Star Wars’un klasik bir Hollywood filmi Asıl baskı onlara güven veren J.J. Abrams’ın olduğunu sanmıyorum. Öncelikle, çekim- omuzlarında sanırım. Önemli olan tek şey ler İngiltere’deydi mesela. İkincisi de çekim onların Star Wars için duydukları aşk. J.J. ekibi sayı olarak oldukça sınırlıydı. Film adı Abrams tüm bu beklentilerin farkındaydı nedeniyle büyük bir makineyi andırıyorsa da, ama sanırım kimseyi hayal kırıklığına uğratbenim için tutkulu ve çılgın insanlar tarafın- mayacağını garanti edebilirim. Tam tersine! Bunu, hikayenin bekledikleri yöne gitmeme dan yapılmış bir film. riski olmasına rağmen söylüyorum.


Star Wars’dan beri başka bir filmde oynadınız mı? Hayır, sadece Japon yapımı bir filmde ses dublajı yaptım. Ama ocak ayından itibaren Star Wars VIII’in çekimlerine başlayacağız. Son bölümde olacak mıyım bilmiyorum. Göreceğiz. Hayatımı başıma gelecekleri korkuyla bekleyerek geçiremem. ‘Star Wars’u harika bir tecrübe ve macera olarak görmeliyim. Bunun bir parçası olduğum için gurur duyuyorum. Kim bilir, film çıktıktan sonra

37

belki diğer yönetmenler de yeteneğim olduğunu düşünür. Filmi gördünüz mü? Hayır. Herkes gibi ben de sadece fragmanları gördüm ve belki de böyle olması daha iyi. Her ne kadar sizden biraz daha fazla bilgiye sahip olsam da, bu şekilde hepimiz aynı noktada bulunuyoruz! Bölüm ‘Return of the Jedi’ın otuz yıl sonrasında geçiyor… ama bambaşka bir dünyada!


05.

Kiliseydi kay kay parkı oldu

38

İspanya’nın Asturias kentinde 1912 yılında inşa edilen ama terk edildiği için yıkılmakta olan bir kilise, ‘Church Brigade’ (Kilise Timi) adlı bir kuruluş ve Red Bull tarafından gençler için bir kaykay parkına çevrildi. “Kaos Temple” adı verilen kilise sanatçı Okuda San Miguel tarafından tepeden tırnağa yeniden boyandı. Tüm düz yüzeyler, duvarlar ve tavan sanatçı tarafından elden geçirilirken, ortaya eşi benzeri görülmemiş güzellikte bir alan çıktı.


39


40


41


42


43


44


45


46


47


48


49


06.

Bİr anneden otİzmlİ çocuğuna akıllı uygulama Otizmli bir çocuk annesi olan Estelle Ast, geliştirdiği WatcHelp adlı uygulamayla hem ailelerin hem de otizmli çocuklarının hayatını kolaylaştırmayı amaçlıyor. Çocuklara gün içinde yapmaları gereken şeyleri hatırlatan uygulama, aynı zamanda ailelere çocuklarının okul ve ev arasındaki seyahatlerinde yardımcı oluyor.

50

Estelle Ast için tüm zorluklar oğlu ilkokul çağına gelince başladı. Öğrenim zorluğu çeken ve okuldan atılan oğlu için protesto amacıyla bir inşaat vincine tırmanan annenin bu hareketi tüm dünyada ses getirmişti. Oğlunun hayatını kolaylaştıracak bir çözüm arayan Estelle Ast çareyi bir uygulama yaratmakta buldu. “Oğlum ilkokula başladığında büyük zorluklarla karşılaştı. Okumayı, yazmayı ve saymayı biliyordu ama daha karmaşık şeyleri öğrenmekte zorluk çekiyordu. Kendileri için büyük engeller teşkil eden ama bizim için anlamsız olan gündelik hayatın küçük detaylarına takılıyordu. Ona otonomi kazandıracak bir şey düşünmeye başladım. Oğlum birçok

otizmli çocuk gibi dijital nesnelere bağımlı ve onun için en iyi şeyin bir uygulama olacağını düşündüm” diyen Estelle Ast projesini KissKissBankBank adlı kitle fonlama sitesinde tanıttı. Kısa sürede gereken miktarı toplayan annenin uygulaması sadece otizmli çocuklara değil, aynı zamanda Down sendromlu çocuklara, Alzheimer hastalarına ve yaşlı insanlara da hitap ediyor. Gün içinde yapılacak şeyleri hatırlatıyor 2016 ocak ayında piyasaya çıkacak uygulama üç özelliğe sahip. Birinci özellik görevlere ayrılmış. Bu özellik saatin ekranına gün içinde yapılacak olan, yıkanmak, giyinmek, alışveriş yapmak gibi işler hakkında hatırlatıcı bilgiler gönderiyor. Bu özelliği, okuma sıkıntısı bulunanlar için resimlerle ilişkilendirmek mümkün. İkinci özellik randevular ve yapılması gereken işlerin programıyla ilgili. Okuldan çıkış saati, yemek saati, ilaç saati gibi bildirimler içeriyor. Üçüncü özellik ise unutulmaması


gereken, otizmli çocukların zorlandığı görevleri hatırlatıyor. Binilmesi gereken otobüsün numarası ve saati, gidilecek yere varıp varmadığını soran ve evet ya da hayır olarak cevaplandırılabilecek bilgiler içeriyor. Aileler kendi telefonlarındaki uygulamadan çocuklarının gün içinde yaptıklarını takip edebiliyor, sorulara verilen cevaplardan okula vardıklarından ya da ilaçlarını aldıklarından emin olabiliyor.

51

Uygulamaya sahip olabilmek için aylık 2,90 euro (9 TL) tutarındaki abonmanlığa üye olmak yeterli. Uygulamanın bedava versiyonunda ise daha kısıtlı özellikler var.


Haftaya görüşürüz:)

20 // ARALIK ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.