HAFTASONU 21 ŞUBAT 2016

Page 1

21 // ŞUBAT ’16



//

01.

CHRISTIAN BALE’İN SİNEMA İLE AŞK-NEFRET İLİŞKİSİ… //

02.

VAN GOGH’UN YATAK ODASI

//

03.

//

04.

//

RUSYA’NIN ZUCKERBERG’İ PAVEL DUROV VE TELEGRAM

USTA RESSAMLARIN TABLOLARINDA KEDİLER

05.

PHIL COLLINS İLE HAYATA DAİR

//

Editör: Cem GELGÜN

06.

AI WEIWEI’DEN BERLİN’E MÜLTECİ ÇIKARMASI


01.

Christian Bale’in sİnemayla aşk- nefret İlİşkİsİ…

4


American Psycho’daki Bateman, Christopher Nolan’ın Batman rolleriyle olsun, her zaman el üstünde tutulan Christian Bale, on yıllık bir sürenin ardından Knight of Cups için yeniden Terrence Malick’le bir araya geldi. Cate Blanchett ve Natalie Portman’ın yanında, çevresinde yaşanan ve yavaş yavaş kontrolden çıkmaya başlayan gizemli olaylara anlam vermeye çalışan Los Angeles’lı bir senaristi canlandıran Christian Bale, Les Inrockuptibles dergisinin sorularını yanıtladı. Terrence Malick size bu rolü nasıl önerdi? Sanırım uzun bir zamandır bu proje üzerinde çalışıyordu ve teklifi alışılagelmiş bir şekilde yapmadığını söyleyebilirim. Beni arayıp “Christian senin için harika bir rolüm var” demedi. Bana randevu verdi ve üzerinde çalıştığı, bazıları ilerlemiş, bazıları da daha düşünce aşamasında olan birçok projeden bahsetti. Bu sohbet sırasında Knight of Cups’taki rolüm ve karakterimin kişiliği belirginleşti. On yıl önce kendisiyle ‘Yeni Dünya: Amerikan Keşfi’nde beraber çalışmıştınız. Bu süreçte çalışma tarzının değiştiğini düşünüyor musunuz?

5

Zamanında, önceden hazırlanmış ve ince düşünülmüş senaryolarlar çalışıyordu. Knight of Cups için elimizde senaryo bile yoktu. Diğer aktörler birkaç satırlık replikler elde edebildiler ama ben değil: önceden düşünecek zamanım olmadan, bana söylenenlere cevap vermem gerekiyordu. Sadece canlandırdığım karakterin kim olduğunu biliyordum, o kadar. Adım adım ilerliyor ve sonrasında ne yapmak istediğimizi o anda keşfediyorduk. Terry’nin kafasında filmle ilgili belirli fikirlere sahip olduğunu düşünüyorum ama bu fikirleri zamanla değiştirmeye, geliştirmeye açıktı.


Rick, Hollywood’da yaşadığı şöhretten düş kırıklığına uğramaya başlayan bir adam. Siz de bu karakterde kendinizi görüyor musunuz? Ben canlandıracağım rolü bu şekilde inşa etmiyorum. Hiçbir zaman olduğum kişiden yola çıkmıyorum. Benim metodum farklı, neredeyse takıntılı: canlandıracağım karakterin beni ele geçirmesine izin veriyorum ve kendimi sürekli onun yerine koyarak onun gibi hareket etmeye başlıyorum. Belli bir süre sonra herşey doğalmış gibi geliyor. Karakterin akıl karışıklığı evrensel bir şey olsa gerek ama Terrence Malick’in dekor olarak Los Angeles’ı seçmiş olması hiç kuşkusuz ki bir tesadüf değil… Yakından ya da uzaktan, bu sektörde çalışmış her kimse, bir esnada benim karakterimin hissettiği şeyleri hissetmiştir. Bununla hemfikir olabilir ya da olmayabilir, eğlenceye katılabilir ya da kenarda kalabiliriz, ama kesin herkes bunu en az bir kere hissetmiştir. Hollywood’daki ilk günlerimi hatırlıyorum. Filmde gördüğümüz devasa köşklere, dev villalara çağrıldığım oldu. Biraz şaşkına dönmüştüm çünkü bu tür insanları daha önce hiç görmemiştim. Ben insanların bu şekilde yaşayabileceğini bile hayal edemiyordum. O zamana kadar eğlenmek benim için arkadaşlarımla nehir kıyısında bir köprünün altına oturmak, biraz esrar içmek ve bira şişeleri kırmaktan ibaretti. (gülüyor)

6

kurup günün birinde başardığınızda ister istemez kendinize “Şimdi ne yapabilirim?” diye sorarsınız. Bu başarıyı ve şöhreti hiçbir zaman hayal ettiğimiz gibi yaşamayız. Kendimiz olarak, aynı problemlerle kalırız. Elbette bir sürü iltifat alırız, tebrik etmek ve yüceltmek için sırtımız sıvazlanır ama çoğu zaman kendimizi bir sahtekar gibi hissederiz çünkü kendimizi onların gördüğü gibi görmeyiz. Karakterim, şöhretin basamaklarını birer birer çıkarken, bu partilerde neredeyse buharlaşmış bir erdem bulmaya çalışıyor. Elbette Hollywood bu açıBaşka bir şekilde söyleyecek olursak: dan en iyi örnek olabilir çünkü çok renkli, Hollywood karakterinizin hissettiği varo- ölçüsüz ve savurgan hayatlar yaşayan insanlar var ama herkesin hayatının bir evresinde bu luşsal boşluğu arttırıyor mu? problemle yüzleştiğini söyleyebilirim. Bana göre film evrensel bir tecrübeden, bir Film bir bakıma, hayat ve özgürlükle beraduygudan bahsediyor. Hayatınızda yapmak istediğiniz şey hakkında çok belirgin hayaller ber 1776 yılının ‘Bağımsızlık İlanı’nda yer


aşamasında kesilmekten duydukları hayal kırıklığını dile getirmişlerdi. Sonuç üzerinde hiçbir söz sahibi olmamak sizi geren bir şey mi? Hayır. Her yönetmenin bir görüşü vardır ya da en azından olmalıdır, film hakkında son sözün onlarda olması çok normaldir. Ayrıca, kusura bakmayın ama böyle bir şeyden dolayı şikayet etmek bana biraz iki yüzlülük gibi geliyor. Terry’yle çalışan herkes bilir ki montajda kesilme riskin vardır. Terrence Malick kötü bir insan değil, hiçbir kötü düşüncesi yok. Çok komik ve başarılı olan, çekimleri keyifli hale getiren biri. Bazı yönetmenlerin tersine kendi fikirlerini emir gibi uygulatmaktansa başkalarının fikirlerine açık olan biri… (gülümsüyor) Peki Malick’in çalışma tarzında bir aktör için hayal kırıklığı yaratacak şeyler yok mu?

7

Terrence Malick’in çalışma tarzında gösterişi yıkan bir özellik vardır. Bazen çekimler alan Amerikan rüyasının refah arayışından sırasında kendime “Bu sahnede gerçekten da bahsediyor. Bir yabancı olarak, mutsuz- çok iyiydim!” diyordum. Sonra arkamı dönluğun, umutsuzluğun Amerikan kültüründe düğümde bir bakıyordum arkasını dönmüş başka bir şey çekiyor. Bazen de kameralar ben tolere edilmediğini düşünüyor musunuz? gelmeden dönmeye başlıyordu. Çalışmaya başTespitiniz doğru ama sadece bir yere kadar. layıp başlamadığımızdan hiçbir zaman emin Aslında çok tezat bir durum var çünkü bir yan- olamıyordum. Onun için de bazen filmde dan da Amerika psikoterapilerle kafayı bozmuş düşünceli ve kararsız görünüyorum. (gülüyor) durumda, oysa İngiltere’de insanlar, gerçek- Terrence Malick’in favori sözü “hazır olmadan ten dibe vurmadıkları sürece tedavi görmeye başlayalım”dır. Bu pek alışılmadık bir şey ama yanaşmazlar. Amerikan kültürünün iki yüzü bu sayede çekimler sırasında tesadüfen ortaya vardır: insanlar dışarıda iyi görünmeye ve iyi bir çıkan, güzel sürprizler oluşabiliyor. enerji yansıtmaya çalışırlar ama kapalı kapılaBu denli sıradışı bir çekimde konsantre rın ardında sorunlarını açıkça konuşabiliyorlar. olmak zor olmadı mı? Bazı meslektaşlarınız - mesela Ben Dediğim gibi, takıntıyı zorlayan bir karakAffleck, Adrien Brody, Rachel Weisz ya da Christopher Plummer aklıma geliyor terim var. Konsantre olmak için anlayana ve - Terrence Malick’in filmlerinin montaj hakim olana kadar kendimi küçük bir detaya


odaklıyorum. Bu noktaya geldiğimde rahatlamış oluyorum ve kendimi daha büyük şeylere konsantre edebiliyorum. Ayrıca müziğin bana büyük bir yardımı oluyor. Konsantrasyon açısından büyük önem taşıyor. Ne tarz müzikler dinliyorsunuz?

8

Çok farklı şeyler dinlediğim oluyor. Daha biraz önce Hank Williams dinliyordum. Onun dışında J.J. Cale ya da The Pogues dinliyorum. Aslında benim için Malick’in filmi bir müziğe benziyor. Bir şarkının, müzik parçasının uyarlamaya açık özelliklerini taşıyor. Müzikte dinleyenin bakış açısı neredeyse tüm yeri kaplar. Çoğu zaman onu besteleyenin düşüncesi, amacı önemsizdir. Oysa bugünün sinemasında, gün içinde bile değişebiliyor. Benim karaktefilmlerin çoğu size net ve belirgin bir şekilde rim böyle. Mesleğe bağlı açlık durumuma ve bir önceki sefer nasıl geçtiğine bağlı. Bazen nasıl hissetmeniz gerektiğini söylüyor. fazla vakit geçirmeden kamera karşısına geçBu sizi üzüyor mu? Terrence Malick’le mek istiyoruz, bazen de birkaç ay boyunca çalışmak bir bakıma Terminator ya da uzaklaşmak… Exodus gibi büyük yapımlardan uzaklaşmaPeki somut olarak neyi seviyorsunuz ve nın bir yolu mu? nelerden hoşlanmıyorsunuz? Çeşitlilik göstermek her zaman iyidir. Büyük Ben sinemanın ‘roller coaster’ yanını seviyapımlarda lojistik yüzünden hayal kırıklığına uğrayabiliriz. Çekimlerin çoğu teknik özellik- yorum. Sonucu yüzde 100 kontrol edememek ler tarafından yönetilir. Kendinizi ona göre hoşuma gidiyor. Sonucun nihayetinde felaket ayarlarsınız. Terrence Malick ise bunun tam olmayacağından emin olmadan tüm insanlık tersini uygulamaya çalışıyor: yaratıcılığın tüm tarafından tapılan insanlarla çalışabiliyoruz. çekim aşamasını yönlendirmesini ve lojistiğin Yani kontrol edilemez bu yan hoşuma gidiyor, sinema dünyasında karşılaştığınız insanları da, de bunu takip etmesini sağlıyor. yani sohbet etmek için değil yaratıcılık açıAslında sizi çok sık beyaz ekranda sından. Bu meslekte çok tutkulu insanlar var. görmüyoruz, aşağı yukarı yılda bir film yapı- Yolunuz doğru insanlarla kesiştiği zaman yapyorsunuz. Hatta bir keresinde mesleğinizle tığınız işten büyük zevk duyuyorsunuz. aşk - nefret ilişkisi yaşadığınızı söylemişPeki ya sevmedikleriniz? tiniz. Şu anda daha çok aşk mı nefret mi duyuyorsunuz? Sahtekarlar. Bir sahtekarla çalıştığınızı Bu her gün değişebiliyor, hatta bazen aynı keşfetmek.


Bu tehlikede sizi çeken nedir? Tamamen bir felaketle sonuçlanabilecek şeyler sizin ilginizi çekmiyor mu? (gazeteci pek ikna olmuşa benzemiyor) Hayır mı? Gerçekten mi? Bence başarıyı felaketten ayıran çok ince bir çizgi vardır. Başardığımızda çok büyük bir haz duyarız. Kötü geçtiğinde ise bir felakettir ama neyseki bu çok ender olan bir şey. Ayrıca bu bir düşünce şeklidir de. Herşeyin iyi gideceğini düşünürüz ve öyle olmadığında işin içinden çıkmak için herşeyi deneriz. Yüce bir tecrübedir bu. Sanırım buna bağımlıyım. Knight of Cups’taki karakteriniz çok konuşmuyor. Çok geleneksel bir erkekBir çok kez, 2003’te kanserden ölen baba- liği temsil ediyor, hislerini dışa vurmuyor. nızın sizin için bir rol model olduğunu Bunun biraz miadı dolmuş bir profil olduğunu düşünmüyor musunuz? söylemiştiniz. Babanız size ne öğretti?

9

Pek düşünmedim. Benim yerime siz cevap Tamamen gerçek dışı ve kural tanımayan biriydi. Diğer insanlara kıyasla bana ilginç vermek ister misiniz? Modern bir erkek nedir? bulduğum bir hayat tarzı aşıladı. Gerçekçi ve Karakterim sürekli üzerine gelen olaylarla pragmatik insanlar bu meslekte tutunamıyor- boğuşuyor. Değişime maruz kalıyor. Bir başlar çünkü çok çabuk pes ediyorlar. Bu meslekte kası olmak aklını kurcalıyor ve aynı zamanda başarılı olabilmek için gerçekçi olmamak lazım. onu hayatta motive eden tek şeyi kaybetmekten korkuyor. Bu modern bir şey değil mi? Yakın bir geçmişte tehlikeli bulduğunuz Peki Hollywoodlu aktrislerin eşitlik için yarış motorsikletlerine duyduğunuz mücadelesi hakkında ne düşünüyorsunuz? ilgiyi bir kenara bıraktınız… Her geçen gün sayıları artıyor… Öyle demedim. Bunu tehlikeli bulan ben Ben kadınlar için büyük rollerin eksiklideğildim ama evet daha önce kolumu kırdım, kafa MR’ı çektirdim, bir elimde yirmi beş dikiş ğini utanç verici buluyorum. Bunu sadece var, parmağımın ucunu kaybettim ve şuramda bugün söylemekten utanıyorum, daha önce ve buramda (köprücük kemiğini ve kalçasını bu konuyla ilgilenmem gerekirdi ama bir kız işaret ediyor) metal parçalar var. Bir noktada çocuk sahibi olmak çok şey değiştirdi. Birçok tüm bunların biraz fazla olmaya başladığını filmde kadın karakterleri ilgilendiren ana hatdüşündüm. Her ne kadar zor olsa da bu tut- lar kabul edilemez. Bu, elimden geldiğince kuyu neyle değiştirebileceğimi düşünmem değiştirmeye çalışacağım bir şey. Aktrislerin lazım. Bundan bu kadar hoşlanıyorsam, tam yeteneklerine karşı sergilenen gülünç maçoluk mide bulandırıcı. Film endüstrisinin utancı. da tehlikeden dolayıdır.


02.

Van Gogh’un yatak odasĹ

10


Chicago sanat enstitüsü Art Institue of Chicago, ünlü ressam Vincent Van Gogh’un kendi yatak odasını çizdiği ‘Bedroom’ tablosunun, Airb’n’b sitesinden kiralanmak üzere, gerçeğe uygun, birebir örneğini yarattı. Van Gogh’un tablosunda yer alan yatak, sandalye, masa gibi mobilyalarını koydukları odaya Van Gogh’un portrelerini asan enstitü yetkilileri, duvarları da ressamın fırça darbelerine benzer bir şekilde boyamışlar. Chicago sanat enstitüsünde düzenlenecek ‘Van Gogh’un yatak odaları’ adlı sergi için inşa edilen oda, geceliği 10 dolardan kiralanıyor.

11


12


13


14


15


16


17


18


19


03. Rusya’nın Zuckerberg’I Pavel Durove

20


21


Pavel Durov, Rus Facebook’unun ve dünyanın en çok kullanılan mesajlaşma uygulamalarından Telegram’ın yaratıcısı, Rus basının tabiriyle ‘Rusya’nın Zuckerberg’i, 31 yaşında bir mültümilyoner. İlk günden bu yana kullanıcılarının bilgilerini gizli tutmak için mücadele veren ve sosyal ağı VKontakte’de rejim karşıtı blog yazarlarının kimliklerini koruyan Durov, Putin’le sorunlar yaşadıktan sonra Rusya’dan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bugün Berlin, Londra, İtalya, Finlandiya ve ABD arasında bir göçebe hayatı süren ve özgürlük ilkelerini benimseyen Durov, bugün Telegram uygulaması nedeniyle yeni suçlamalarla karşı karşıya. Birçok ülke, gizliliği nedeniyle IŞİD militanlarının en gözde haberleşme uygulaması olan Telegram üzerinde değişiklikler yapması için Durov’a baskıda bulunuyor ve terörizme yataklık etmekle suçluyor. Rus bilgisayarcı ise hayatına yön veren tek prensibi kaybetmemekte kararlı: Herkesin kendi sırları ve özel hayatı olabilir.

22

2014’te Kremlin’le yaşadığı sıkıntılar nedeniyle Rusya’dan ayrılmak zorunda kalan ve fiks bir adresi bulunmayan Rus Zuckerberg’i Pavel Durov, bir ülkenin yasalarına takılmamak için aynı yerde üç aydan fazla kalmadığını söylerken, Fransız basınıyla Paris’te Louvre Müzesi’nin bahçelerinde buluştu. Rusya’dan ayrılmadan önce VKontakte’taki hisselerini 400 milyon dolara satan Durov basın mensuplarıyla bir araya gelmekten, kamuoyu önüne çıkmaktan aslında pek de hoşlanmıyor ama bu sefer kendini açıklama gereği duyuyor. Amerikan basını, yazışmaların yüzde 100 gizliliğini garantileyen Telegram’ı “Teröristlerin en sevdiği uygulama” olarak tanıtıyor. Sadece teröristler değil CEO’lar da çok seviyor Telegram’ı tanımayanlar için anlatmak gerekirse, Telegram Whatsapp gibi, bedava mesajlaşma, fotoğraf, video, belge ve müzik


gibi dosyalar paylaşmayı sağlayan bir uygulama. Ancak sadece bununla da sınırlı değil, ayrıca Twitter gibi herkese açık, içerik paylaşılabilen bir de özelliği var. IŞİD, 13 Kasım’daki Paris saldırılarını, Ougadougou saldırılarını ve Mısır semalarında Rus uçağının düşürülmesini Telegram üzerinden üstlenmişti. O günden bu yana basının görüşlerine başvurmak için aradığı Pavel Durov Paris’te ortaya çıktı. Matrix filminin kahramanı Neo’ya benzer bir kılıkla gazetecilerin karşısına çıkan ve sakin bir ses tonuyla konuşan Durov, kendisini “Telegram teröristler için yaratılmış bir uygulama değil!” diyerek savunuyor. Durov, “Bazı medyalar anlamak istemiyor ama Telegram çok popüler bir uygulama. Belki şaşıracaksınız ama Telegram aynı zamanda Davos’taki CEO’ların da en sevdiği uygulama” diyor. Durov’a göre Wikipedia’nın kurucularından Jimmy Wales, Uber’in patronu Travis Kalanick gibi isimler Telegram’ın ‘ağır’ kullanıcıları arasında yer alıyor. Sadece İran’da 20 milyon kullanıcı 23

Terörist grupların uygulama üzerindeki

faaliyetlerine göz yummakla suçlanan Durov, IŞİD propagandası yapan onlarca hesabı kapattığını anlatıyor. Kişisel yazışma olmadığı için bunu yapmakta bir sakınca görmediğini söyleyen Rus bilgisayarcı kendisi için en önemli şeyin, özel hayatın gizliliği olduğunu söylüyor. IŞİD’i sevmediğini ve savunulacak bir yanı olmadığını söyleyen Durov, propaganda sayfalarını kapattığından beri tehditler almış. Ama bunlardan korkmuyor. Teröristlerin kendi uygulamasını kullandığının farkında olduğunu söyleyen Durov, bunu değiştiremeyeceğini ve yasaklamanın bir çözüm olmadığını öne sürüyor: “Eğer Telegram’a ulaşımlarını engellersek bu sefer Signal ve Wickr gibi uygulamalara dönebilirler, ya da daha kötüsü Ghost Security Group’un da belirttiği gibi günün birinde kendi uygulamalarını yaratabilirler”. Telegram iki yıl gibi kısa bir sürede 100 milyon kullanıcıya ve günlük 10 milyara yakın mesaja ulaştı. Politikacılar, iş adamları, teknoloji devlerinde çalışan mühendisler ve VIP kişiler tarafından kullanılan uygulama, aynı zamanda yakınları ülkelerinde kalan mülteciler arasında ve baskı rejimlerinin hakim olduğu


ülkelerde, örneğin İran’da 20 milyon kullanıcıya ulaşıyor. Özgürlük savaşçısı Kullanıcı sayısı bakımından Whatsapp’ın bir hayli gerisinde bulunsa da, Duvroc uygulamasından bir hayli memnun ve Whatsapp’ın kurucularından Ukraynalı Jan Koum’a dokundurmadan edemiyor. Koum’u prensiplerine ihanet etmekle suçlayan Durov, Telegram’ın her zaman bedava ve reklamsız olacağını söylüyor. Koum ise Durov’u kopyacılıkla suçluyor: “O sadece Facebook ve Whatsapp gibi büyük uygulamaları kopyaladı, hiçbir zaman kendi fikri olmadı ve olmayacak da”. Durov olaya daha felsefi açıdan yaklaşıyor: “Telegram’ı özel yapan şey, Twitter ve Facebook’un tersine bugüne kadar kimseye, hükümetlere dahi, hiçbir koşulda tek bir kilobyte bilgi vermemiş olmamızdır”. George Orwell’in ‘1984’ adlı romanındaki dünyaya doğru sürüklenmekten korkan Durov, paranın kendisi için önemine, daha doğrusu önemsizliğine vurgu yapıyor: “Para benim için önemli deği. Zenginlerin hayat tarzlarını sevmiyorum. Hayatta en önemli şey özgürlüktür. Benim Telegram’la yaptığım, bu özgürlüğü insanlara dağıtmak. Gözetlenmekten ve takip edilmekten kaçma özgürlüğü, sınırlardan ve zorlamalardan kurtulma özgürlüğü”.

24

İdolleri arasında Edward Snowden yer alıyor, Durov kendisine bir iş teklifinde bulunmuş bile. “Rusya’dan gelen biri olarak, özel hayatın korunmasına önem veriyoruz ve bir hükümetin vatandaşlarının özel yazışmalarına ulaştığında neler olabileceğini çok iyi biliyoruz. Sovyetler Birliği’nde büyüdüğünüz zaman özel hayata, kişisel başarıya ve özel hayatınıza engel olan şeylere kafayı takabiliyorsunuz” diyor Durov.


25


04. Usta ressamların tablolarında kediler

İnsanların kedilerle her zaman farklı ve özel bir ilişkisi olmuştur. Eski Mısır zamanında tanrı mertebesinde olan kediler, tarihten bu yana insanın en yakın dostları oldular. Kendilerine has özellikleri, insana benzeyen, kah asi, kah asabi ama bir o kadar duygusal, sevgiye ve ilgiye muhtaç karakterleriyle her zaman etraflarındaki sır perdesini korumayı başardılar. Sanat dünyasında da en büyük ressamlar tablolarında birçok kez kedilere yer verdiler. Chagall’dan Renoir’a, Frida Kahlo’dan Francisco de Goya’ya, ünlü ustaların tablolarındaki kedileri bir araya getirdik…

Pierre-Auguste Renoir: Kedi seni seviyorum Ün l ü Fr a n s ı z re s s a m Renoir’ın Washington’daki National Galery of Art’da sergilenen ‘Femme au chat’ (Kedili kadın) tablosu, kedilerle sahiplerinin arasındaki aşkı ve şefkati resmediyor. Tablo hayvan ve insan arasındaki yakınlığın altını çizerken, hissedilen duyguları da öne çıkarıyor. Sanatçının 1870’li yıllardaki favori modellerinden Nini Lopez’in suratından kedisine duyduğu sevgi okunabiliyor. Kedili Kadın, 56x46,4, National Galery of Art 26


Franz Marc: Masumiyetin sembolü beyaz Arkamızdan iş çevirmekle ve türlü komiklikler yapmakla ünlü kedilerin çok masum hayvanlar olduklarını söyleyemeyiz ama ekspresyonist döneme ait Alman ressam Franz Marc için hayvanlar, insanların aksine, doğanın hayati gücünü, iylik prensibini, masumiyeti ve dürüstlüğü temsil ediyor. Marc bir çok tablosunu sadece kedilere ayırırken, onları belirgin konturların içinde açık renklerle temsil etmiş. Mutluluğun ve şehvetin sembolü olan sarı renkteki yastıklar, temizliği ve sadeliği temsil eden beyaz renkteki kediyle çok iyi bir uyum oluşturmuş. Tablonun yuvarlak hatları ve dalgalı çizgileriyle, kedinin uyur haldeki duruşu insana huzur veriyor. Beyaz Kedi, 1912, 60x49, Moritzburg müzesi 27


Fernand Léger: Sahibinin kucağındaki kedi Fernand Léger’in 1921 tarihli Kedili Kadın tablosu, ressamın fırçasından çıkan ve kadın portrelerinden oluşan bir seriye ait. Léger’in teknolojiye ve sanayiye olan ilgisi tablolarında silindirler, geometrik şekiller, makineler ve nihayetinde robotlara benzeyen insanlar olarak şekil bulmuş. Bu tabloda sanatseverin ilgisi nedense kanepesinde kitap okumakta olan kadından ziyade, kadının kitap okumasına mani olan ve umursamazca sahibinin kucağına yerleşen kara kediye odaklanıyor. Kedili Kadın, 1921, 131x91, Metropolitan Museum of Art, New York 28


Léonard Fujita: Kedi ve kadın, erotik ikili “Kedilerin erkeklere kadınları öğrenmeleri için verildiğine inanıyorum” derdi Japon asıllı Fransız ressam. Fujita için kedilerle kadınları tanımlayan özellikler, sıfatlar birbirlerine çok benziyor: “Cilveli, yumuşak, bazen acımasız ve safça çelişkili”. Öyle ki Fujita nü tablolarında her zaman bir kediye yer veriyor. Paris’in 20. yüzyılın başında parlayan sanat ortamında Montparnasse’ın hanımefendilerini, Manet, Titien ve Ingres’den esinlenilmiş mizansenlerde resmeden ressam ‘Nu allongé au chat’ (Çıplak kediye uzanmış) tablosunda siyah bir fonun üzerinde favori ikilisini sergiliyor. Nu allongé au chat, 1923, 72x115, Petit Palais, Cenevre

29


Marc Chagall: İnsansı bir kedi Döneminin en ünlü ressamlarından biri olan Marc Chagall de tablolarında kedilere yer verenlerden. Ressam, ‘Paris à travers ma fenêtre’ (Penceremden Paris) adlı tablosunu ülkesi Rusya’ya ve ikinci vatanı Fransa’ya adarken, tablonun ortasına bir kedi yerleştirmekten kaçınmıyor. Tabloda Eyfel Kulesi’nin arkasında Rus İmparatorluğu’nun renklerine yer veren Chagall, biri geçmişe, diğeri geleceğe dönmüş otoportresinin yanında, Louvre müzesindeki eski Mısır dönemine ait kedi heykellerinden esinlenilmiş insan yüzlü bir kedi çizmiş. Kedilerin insana benzeyen davranışlarına gönderme yapan Chagall, bize kedilerin bir insanın ruhu kadar derin, bazen duygusal ve melankolik bir ruha sahip olabileceği mesajını veriyor. Paris à travers ma fenêtre, 1913, 136x141, Guggenheim müzesi, New York 30


Frida Kahlo: Karanlık dünyamda eşsiz bir dost 20. yüzyılın en önemli ressamlarından olan ve yaşadığı tüm acıları tablolarına yansıtan Frida Kahlo, ‘Dikenli kolye ve sinekkuşlu otoportre’ adlı tablosunda yanı başında bir kara kediye yer veriyor. Çektiği acıları, tenine batmış, dikenli dallardan oluşan ve ucunda aslında aşkı simgeleyen ama ölmüş bir sinekkuşunun bulunduğu bir kolyeyle ifade ederken, arkasından yaklaşan ve birçok kültürde kötü şansı temsil eden kara kedi, gözlerini kanayan yaralara dikmiş, Frida’nın acısını paylaşıyora benziyor. Tabloyu yaptığı sırada uzun soluklu sevgilisi sanatçı Diego Rivera’dan ayrı olan ve geçirdiği kazanın izlerini üzerinde taşıyan Frida Kahlo’nun bu sembolik tablosu aynı zamanda bir umut ışığı da taşıyor. Kahlo’nun kafasının üstünde uçuşan kelebekler her zaman bir çıkışın olduğunu gösteriyor. ‘Dikenli kolye ve sinekkuşlu otoportre’ , 1940, 62x48, Harry Ramson Center, Austin 31


05.

‘Phil Collins’le hayata dair 32


Phil Collins müzik dünyasının en önemli müzisyenlerinden biri. Peter Gabriel’le Genesis’in adını tarihe kazıyan, bagetleri bırakıp eline mikrofonu aldıktan sonra yeni bir solo kariyerle ününe ün katan Phil Collins, yaşadığı sağlık problemleri nedeniyle sahneden uzaklaştıktan sonra, kendini müzisyen olarak yeniden yaratmaya çalışıyor. Solo albümlerini gözden geçirerek yeniden piyasaya süren Collins, Paris Match’ın sorularını yanıtladığı röportajda, sağlık problemlerinden, yaşadığı depresyondan ve gelecek planlarından büyük bir içtenlikle bahsediyor.

sayesinde eskiye oranla çok daha iyi tınlayacaklar. Birkaç tane de daha önce yayınlanmamış şarkı yer alacak. Söylentilere göre yeniden sahnedeki yerinizi alacak ve uzun bir turneye çıkacaksınız. Doğru mu değil mi?

Hayır, maalesef bunu yapacak güçte değilim. Sahneye geri dönüşüm Amerikalı bir gazeteci tarafından ileri sürülmüştü ama böyle bir şeyi iddia etmek için çok erken. Ayağımı kırdım ve şu anda bir baston yardımıyla yürüyorum. Davul çalamıyorum çünkü ellerim ve sırtım Solo albümlerinizi yeniden çıkarmaya ağrıyor, duyu problemlerim var. Onun için turneye çıkmam çok zor olur. Ama müziğe başka neden karar verdiniz? bir şekilde geri dönebilir, yeni parçalar besteBeni besleyen ağacı taşlamak istemem ama leyebilirim. Çocuklarım ve eşimle Miami’ye ben sadece çıkardığım ‘single’larla hatırlanıyo- yerleşeceğim, orada bir stüdyo inşa ettim ve rum. Hit olmuş şarkılarımla akıllara geliyorum kendime yeni bir davul almayı düşünüyorum. ama her albümde insanların atladığı on şarkı Sadece enstrümanımla yeniden buluşmak ve oluyor. Güzel bir kariyerim oldu ve yaptığım biraz çalışmak istiyorum ama biliyorum ki eski albümleri yeniden gözden geçirmenin zamanı seviyeme geri dönemem. Orada farklı bir hayaolduğunu düşündüm. Ayrıca yeni teknolojiler tım olacak. Son yıllar benim için zevkli değildi.

33


Herşeyden çok istediğim, ailemle olmak. Çok uzaklardan geliyormuşsunuz hissine kapılıyoruz… Evet, epey diplerden yeniden yüzeye çıkıyorum. Sağlık sorunlarım nedeniyle, düşlediğim, kurguladığım müzisyen hayatımın sonuna geldiğimi anladığımda depresyona girdim ve alkol kullanmaya başladım. Alkolik değildim, yanlış anlaşılmasın! (gülüyor) Biliyorum tüm alkolikler bunu derler.. Çocuklarım Miami’ye gitmişlerdi, ben ise hiçbir şey yapmıyordum, bir emekli gibi yaşıyordum. Hiçbir şey yapmaya hakkım yokmuş gibi geliyordu, saat 11’de televizyonun karşısına geçip içmekten başka bir şansım kalmıyordu. Üç yıl önce bu sorunun üstesinden geldim. Hiperaktif biri olduğunuz düşünülürse hareketsiz yaşamak sizin için daha da zor olmuş olsa gerek! Önceleri çok fazla şey yapıyordum. Eskiden çekilmesi zor bir insan olduğumu anladım çünkü herşeye koşturuyordum, her yere yetişmeye ve yaptığım her şeyi kontrol etmeye çalışıyordum. Bunun egoyla alakası yoktu, bir sürü iş için çağırılıyordum ve hayır demesini bilmiyordum. Eric Clapton sizi arayıp “benimle çalar mısın?” diye sorduğunda geri çeviremezsiniz. Daha sonra dergilerde başarılarını okuduğum bu adamı sevmemeye başladım. Sanki o yazılanlar ben değilmişim gibi geliyordu, kişiliğimi kontrol edemiyordum ve gördüğüm şeyden hoşlanmıyordum. İngiliz basını sizinle uğraşmayı her zaman çok sevmiştir. Nedenini biliyor musunz?

34

Hayır. Ben onlar için bir hedefim, her zaman da öyle olmuştur. Herkesin dalga geçmeyi

sevdiği biriyim, milli bir oyun, bir gelenek haline geldi… Noel Gallagher bile buna katıldı! Ama yine de sevildiğimi düşünüyorum, onun için bundan rahatsız olmuyorum. Cliff Richard’ın da benimle aynı sorunu var. Bugüne kadar yaptığınız tüm işler arasında, en güzel anı olarak hangisi kaldı? Eric Clapton’un arkasında davul çaldığım zaman mutlu olduğum kadar hiçbir zaman mutlu olmadım. Yaptığım tek şey dünyanın en iyi müzisyenlerinden birinin arkasında çalmaktı. Kendisi beni çok güldüren biri. Hala konuşuyoruz, birbirimize mesajlar yolluyoruz. Aynı gün içinde, Concorde uçağına binerek, önce Londra’da Sting’le sonra Philadelphia’da Eric Clapton ve Led Zeppelin’le çaldığınız Live Aid konserlerinden geriye nasıl bir anı kaldı? Çok çılgın bir gündü ve bazı insanları çileden çıkarttıysam özür dilerim. Herşeyi abartıyordum. Ancak Led Zeppelin’in kötü performansının bana bağlanmasına üzülmüştüm.


konserlerini tekrarlıyor. Onları tanıyor musunuz? Evet, hatta Cenevre’de verdikleri konserde onlara katılmayı dahi kabul ettim büyük bir hataydı. Davul bölümlerini hatırlamıyordum ve bu beni oldukça rahatsız etti. Sanırım bizim zamanında çaldığımızdan daha iyi çalıyorlar. Otobiyografik bir kitap yazıyor musunuz?

Neden, ne olmuştu? Aslında Led Zeppelin’den dostlarım Jimmy Page ve Robert Plant formda değillerdi, uzun zamandır birlikte çalmamışlardı. Ortam çok keyifli değildi, beraberken oldukça sinir bozucu olabiliyorlar. Page kötü çaldığımı, Plant ise transatlantik uçuşun beni yorduğunu söylemişti. Oysa hiç de öyle değildi. Ben işimi yapmıştım, başarmıştım ama beni günah keçisi ilan etmişlerdi çünkü o gün iyi değillerdi. Sık sık kulağımıza gelen diğer bir söylenti Genesis’in yeniden kurulacağı. Bu ne kadar doğru? Sanırım gerçekleşmeyecek. Eğer eskisi gibi çalabiliyor olsaydım kesinlikle yapardım ama durum öyle değil. Ve eğer Genesis yeniden kurulsaydı Peter’in dahil olduğu dönemin repertuarını yapardık ve bu seyirciler için oldukça şaşırtıcı olurdu. Böyle bir şeyin olma ihtimali çok düşük.

35

The Musical Box adlı Kanadalı bir grup, Genesis’in Peter Gabriel’li döneminin tüm

Evet, yarısına geldim ve bu beni oldukça eğlendiriyor. En azından hafızamı kaybetmemişim diyorum, herşeyi gayet iyi hatırlıyorum. Beş yıl önce başladım ama özellikle de son bir buçuk senede epey ilerledim. Çok dürüstüm, herşeyi anlatıyorum, hiçbir çekingem yok, ama biriyle çalışıyorum, yani ben anlatıyorum o yazıyor. Yazı yazmak bildiğim bir şey, Alamo muharebesi [The Alamo and Beyond] üzerine 400 sayfalık bir kitap yazdım, ender baskıları var ve Amazon’da oldukça pahalıya satılıyor. Oldukça enteresan bir seçim… Alamo beni büyüleyen bir konu. Alamo muharebesinden geriye kalan bir sürü şey satın aldım (tüm koleksiyonunu müzeye bağışladı). Miami’deki evimin önünde Alamo’da kullanılan bir top var. Alamo’ya ilgim küçükken izlediğim, Disney’i “Davy Crockett” dizisinden geliyor. Alamo’da öldüğü son bölüm beni derinden etkilemişti. Crockett hakkında olabilecek herşeyi okudum. Çocukken Crockett’in avcı şapkası takar mıydınız? Elbette!! Benim dönemimin tüm çocukları Davy Crockett’in şapkasını takarlardı. Ben şapkasız çıkmazdım! Elimde kitabıma koyacağım bir fotoğraf var.


06.

Ai Weiwei’den Berlİn’e mültecİ çıkarması

36


Yaptığı işlerle her seferinde olay olan Çinli sanatçı Ai Weiwei, son olarak Ege Denizi’nde yaşanan can pazarına dikkat çekmek için Berlin’deki Konzerthaus’un girişindeki sütunları 14.000 can yeleğiyle kapladı. Savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen ve buradan derme çatma teknelerle Ege Denizi’ne açılarak hayatlarını riske atan binlerce mültecinin can yeleklerini toplayan sanatçı, bunları Berlin’in önemli mekanlarından, Cinema for Peace (Barış için sinema) galasının düzenleneceği Konzerthaus’un sütunlarına astı.

37


38


39


40


41


Haftaya görüşürüz:)

21 // ŞUBAT ’16

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.