HAFTASONU 22 ARALIK 2013

Page 1

22 // ARALIK’13

zete


zete

Editรถr: Cem GELGร N


// 01. 16 YAŞINDA DOLU DOLU KARİYER // 02. KIRMIZI TELEFON 50 YAŞINDA // 03. SOFRALARIMIZIN MİNYATÜR HALİ // 04. FİLM MÜZİĞİ ONDAN SORULUR: ENNIO MORRICONE // 05. İKONLAR ÇOCUK OLSALARDI… // 06. MATEMATİĞİN ATASI, ESKİ MEDENİYETLER


01.

16 yaşında dolu dolu bİr karİyer



Chloe Grace Moretz, genç yaşına rağmen Martin Scorsese ve Tim Burton için kamera karşısına geçti, Johnny Depp’le, Denzel Washington’la rol aldı. Kariyerine hızlı bir başlangıç yapan 16 yaşındaki genç oyuncu, bugün ise hiç tereddüt etmeden, Brian De Palma’nın 1976’da Stephen King’in romanından uyarladığı, korku filmleri arasında önemli bir yere sahip Carrie: Günah Tohumu’nun yeni uyarlamasında başrolü Juliane Moore’la paylaşıyor. Mitik Carrie karakterine bürünen Chloe Grace Maretz, deneyimini Premiere dergisine anlattı.

miydiniz? Açıkcası daha çok heyecanlıydım. Benim için korkutucu olan, Stephen King’in kitabının seviyesine çıkabilmekti. Bu beni gerçekten endişelendiriyordu. Aynı hikayeyi, kendimizi Brian De Palma’nın filminden soyutlayarak aynı kalitede anlatmak gerekiyordu. En azından söyleyebileceğimiz şey, rolünüzün oldukça yoğun olduğu…

Yoğun, oldukça doğru bir kelime. Bütün Carrie gibi efsane bir karakteri can- çekimleri, kendi zayıflıklarımı, dışlanmışlandıracak olmaktan ötürü stresli lığı ve korku içinde yaşamanın ne olduğunu


anlamaya çalışarak geçirdim. Carrie’yi canlandırmak, bütün korkularınızı elliyle çarpmak anlamına geliyor. Carrie rolünde geçirdiğim dört ay boyunca önemli olan kendimi kaybetmemekti. Sizin de hayatta, Carrie gibi dışlanmış hissettiğiniz oldu mu?

7

arkadaşlarımın aileleri bana mesafeyle yaklaşıyor. Oğullarını baştan çıkaracağımı ve kötü yola düşüreceğimi düşünüyorlar. Ama beni bir kez tanıdıktan sonra “Meğer normalmiş” diyorlar. Ne bekliyorlardı ki? Her genç oyuncu 12 yaşında uyuşturucu bağımlısı olacak diye bir kural yok. Asıl bilmedikleri, benim annemin onlardan daha disiplinli olduğu!

Düşünülenin aksine, işim beni biraz buna En iyisi sizin gibi oyuncularla zaman doğru itiyor. İnsanlar her zaman anlayışla geçirmek herhalde, öyle değil mi? karşılamıyor, anlam veremiyor, kabul edemiyor ya da bazıları kıskanç olabiliyor. En kötüsü de aktris olduğunuz için burnunuzun Hayır oyuncuları sevmiyorum çünkü başa havada olduğunu ve kötü alışkanlıklarınız çıkılması gereken çok fazla ego oluyor ve olduğunu düşünenler. Yeni tanıştığım erkek buna zamanım yok. Bir kızla beraber olmak


gibi bir şey. Bir aktörle beraberseniz, saat- kafamı boşaltmayı ve rolümden çıkmayı lerce sakallarını düzeltmekle uğraşacağından, öğrendim. Bazı aktörlerin çekimlerden ayna karşısında saçlarıyla oynayacağından ya sonra da rollerinin etkisinde kaldığını ve da makyaj yapacağından emin olabilirsiniz. psikolojik olarak etkilendiklerini biliyoSize kıyafetleri hakkında sorular soracaktır. rum. Benim için, Abba koyup aptalca dans Ben buna dur! diyorum. Biraz daha erkeksi etmeye başlamak yeterli oluyor. olabilirler. Oldukça şiddet içeren rollerde yer aldınız. Bunun bir tesadüf olmadığını Sizin hakkınızda söylenenlere kulak anlıyoruz… asıyor musunuz? Bazen oldukça sert eleştiriler ya da yorumlar okuyorum. Mesela Carrie rolünü oynayacağım açıklandığında, “Olur mu öyle şey? Bu rol için çok şöyle, çok böyle…” gibi eleştiriler geldi. Oysa daha filmi görmediler bile! Filmi görmeden neye benzeyeceğimi ya da nasıl oynayacağımı nerden bilebilirsiniz ki? Onun için hayır; kulak asmamaya çalışıyorum. Böyle bir korku filminde oynamak sizi psikolojik olarak etkiledi mi? 8

Bu işi 5 yaşımdan beri yapıyorum, zamanla

Bazı senaryolar, okuduktan sonra aklımda kalıyor ve ben de bu senaryoları seçiyorum. Haliyle içlerinde karanlık olanlar da oluyor. Muhtemelen oldukça normal biri olduğum için. Çok şanslı bir hayat sürüyorum ve Carrie gibi bana gerçekten benzemeyen karakterler, insanların görmediği yanlarımı göstermemi sağlıyor. Bir sonraki filmim The Equalizer’da bir fahişeyi canlandırıyorum, bir sonrakinde ise 80’lerde yaşayan bir satanisti. Hedefim izleyiciyi şaşırtmak kadar, yeni hisler, yeni deneyimler yaşayarak, aynı zamanda oyunculuğumu da geliştirmek.


9


02.

Kırmızı Telefon 50. yaşını kutluyor

10


11

Nükleer çarpışmanın eşiğine gelindiği, soğuk savaşın hararetleri günlerinde, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasında faaliyete giren ve hayatımıza “Kırmızı Telefon” olarak geçen iletişim hattı bu yıl ellinci yaşını kutladı. 1963 yazında Kennedy’nin girişimleriyle kurulan hat, Hollywood filmleri sayesinde “Kırmızı Telefon” olarak efsaneleşse de, iki ülkeyi birbirine bağlayan, elbetteki bir telefon hattı değildi ve başkanlar arasında hiçbir zaman kırmızı bir telefon kullanılmadı.

hiç bir numara çevirmeden Moskova’daki meslektaşı Kruşçev’le konuştuğunu düşünmek yanlış olur. Amerika’yla Rusya’yı birbirine bağlayan ilk hat, bir telgraf hattı oldu. Düşünüldüğü kadar direkt olmayan bu hat, Kremlin’i Pentagon’a bağlamak için -hat Beyaz Saray’a değil Pentagon’a bağlanıyordu- Atlantik okyanusunun ardından Londra’dan, Kopenhag’dan, Stockholm’den ve Helsinki’den geçiyordu.

İki nükleer gücü savaşın eşiğine getiren Küba füze krizi sonrası, Amerikan tarafının girişimleriyle hayata geçirilen ve Washington’la Moskova’yı birbirine bağlayan direk hat, diğer bir adıyla “Kırmızı telefon” 1963 yazında kullanılmaya başlandı. Burada, ABD başkanı Kennedy’nin oval ofiste, masasında duran kırmızı bir telefon aracılığıyla,

Tek kullanımlık şerit şifreleme tekniğiyle kodlanan mesajlar, iki tarafın diplomatlarının sağladığı anahtarlar sayesinde çözülüyor ve yazışmaların iki taraf için de güvenli olması sağlanıyordu. İlk mesaj Amerikalılar tarafından 30 Ağustos 1963 tarihinde yollandı. Washington, Moskova’ya “The quick brown fox jumped over the lazy dog’s back

Kırmızı telefonda Türkiye konuşuluyor.


1234567890” (Hızlı kahverengi tilki, tembel köpeğin sırtından atladı) yazılı mesajla merhaba dedi. Latin alfabesindeki bütün harflerin ve sayıların yer aldığı test cümlesini yollayan Amerikalılara Rusların cevabı, Moskova’nın gün batımının şiirsel bir anlatımı oldu. 1963’ten sonra yumuşama yolunu seçen iki ülke, ileriki yıllarda olası küresel krizilerin önüne geçmek için hattı kullanmaktan geri kalmadı. 1967’de Altı Gün savaşı sırasında Amerikan ve Sovyet filolarının Akdeniz’de birbirlerine yaklaşmaları üzerine kullanılan hat, daha sonra 1971’de Hint-Pakistan savaşı, 1973’de Arap - İsrail savaşı, Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgali ve Lübnan iç savaşı sırasında da kullanıldı.

12

1974’te dönemin Başbakanı Ecevit tarafından başlatılan Kıbrıs Harekatı da “Kırmızı Telefon”a takılan diğer bir konuydu. İki ülke, Washington-Moskova hattı aracılığıyla konuyu tartışmış, bilgi alış verişinde bulunmuştu. Yeni jenerasyon Kırmızı Telefonlar Teknolojinin ilerlemesiyle Washington - Moskova hattı da gelişti. 1971’de imzalanan anlaşmada, iki ülkeyi birbirine bağlayan telgraf hattı dışında, Amerikalıların Intelsat, Rusların da Molniya II satelitlerini kullanmasına karar verilerek, ilk telefon bağlantısı hayata geçirilmiş oldu. Farklı başkentlerden geçmeden başkanların daha güvenli


Dr.Strangelove filminde, Amerika başkanını canlandıran Peter Sellers’ın, deli bir generalin başlatmak üzere olduğu nükleer savaşı önlemeye çalıştığı ve telefonla Rus meslektaşını aradığı sahne hala akıllardadır. Ayrıca bir çok James Bond filmi de “Kırmızı Telefon”a yer verdi. George Lazenby’nin rol aldığı, 1969 yapımı Kraliçenin Hizmetinde, Roger Moore’un rol aldığı Ay Harekatı (1979) ve Yalnız Senin Gözlerin İçin (1981) filmlerinde de kırmızı bir telefona rastlamak mümkün. Okyanusun derinliklerinden geçen bir telgraf hattının, başkanların kafa kafaya çarpışabileceği, gözle görülür kırmızı bir telefona dönüştürülmesi, hiç kuşkusuz Kırmızı telefon beyaz perdede ki seyirci açısından daha etkileyici olacaktı. “Kırmızı Telefon”un efsaneleşmesinde Hollywood filmleri, Wahington’la Moskova Hollywood filmlerinin ve televizyon dizi- arasındaki iletişim hattının soğuk savaşın lerinin payı büyük. Kırmızı telefonu ilk hararetli günlerinde “Kırmızı telefon” olakullanan Stanley Kubrick oldu. 1964 yapımı rak hayatımıza girmesinde büyük rol oynadı. konuşmasını sağlayan hat, 1980’lerde geliştirilerek iki ülkenin birbiriyle gizli belgeler ve bilgiler paylaşması sağlandı. 1988’de Amerika başkanı Ronald Reagan’ın girişimleriyle kurulan Nükleer Riskleri Önleme Merkezi bugün hala faaliyet gösteriyor. İki ülkenin nükleer silah stoklarını ve askeri bilgilerini birbirleriyle paylaşmasını sağlayan merkez, askeri gerginliğinin en düşük seviyede kalmasını sağladı. İki ülkenin dışişleri bakanlıklarının arasındaki elektronik posta bağlantıları dışında 2012’den beri bir de siber savaş masası bulunuyor.

13


03.

Sofralarımızın mİnyatür halİ

14


İsrailli sanatçı Shay Aaron, minyatür projesinde sofralarımızı süsleyen yemekleri küçük birer biblo olarak sunuyor. Sebze tepsilerini, peynir tabaklarını, deniz ürünlerini ya da hamur işlerini bir bozuk paranın büyüklüğünde üreten sanatçı, işlerini internet sitesi üzerinden tanıtıyor. Küçüklüğünde yaratıcı bir çocuk olduğunu ve makası elinden düşürmediğini anlatan Shay Aaron, el işlerine duyduğu merakın bir tutku haline geldiğini anlatıyor. Bundan birkaç yıl önce keşfettiği, plastik özellikleri bulunan özel bir kille çalışan Aaron, minyatür merakını diğer tutkusu yemekle bir araya getirmiş. Kahvaltı sofralarının, hamburger tabaklarının ya da sushi tepsilerin gerçekçi birer minyatürünü hazırlayan sanatçı, işlerini, usta bir şefin göstereceği özenle hazırlıyor. Shay Aaron’un iştah kabartıcı minyatür sofraları 15


16


17


18


19


20


21


04.

Melodiler gece g端nd端z kafamda d旦n端p duruyor

22


23


Beş yüzün üzerinde uzun metraj ve televizyon filmi, dünyanın en iyi yönetmenleriyle işbirliği ve sayısız Golden Globe ve Grammy ödülü. Film müziği denince akla, Hans Zimmer ve John Williams’la beraber Ennio Morricone gelir. Bir Zamanlar Batıda ve İyi, Kötü ve Çirkin gibi efsanevi filmlerin bestecisi Morricone, sinema tarihine geçmiş müziklere imza attı. Kariyeri boyunca Brian De Palma, Sergio Leone, John Carpenter, Oliver Stone ve Terrence Malick gibi önemli yönetmenlerle çalışan 85 yaşındaki Ennio Morricone, 2001’den beri dünyanın dört bir yanında müziklerini sahnede seslendiriyor. On bin kişinin karşısına çıkacağı Paris konseri için Fransa’nın başkentinde bulunan Morricone, Paris Match’ın sorularını yanıtladı. 2001’den beri dünyanın dört bir yanında sahneye çıktınız. Konserlerinize nasıl hazırlanıyorsunuz?

24

Konserlerime gelen kitleyle, sinemada filmleri izlemeye giden kitle aynı olmadığından belli bir denge elde etmeye çalışıyorum. İnsanları

etkilemiş ezgileri seçiyorum. Neredeyse 450 film müziği bestelediniz. Sanatınızı nasıl tanımlardınız? Müziğin, hikayeyi ikinci plana atmadan ve izleyiciyi rahatsız etmeden şekil alması lazım. Filmin psikolojik yönlerini iyi anlayıp, ekranda göremediklerimizi ifade etmesi gerekiyor. Film müziklerinde etnik enstrümanları ve insan çığlığı, çan, kurt uluması gibi farklı tınıları kullanan ilk bestecisiniz. En çok gurur duyduğunuz şey nedir? Kulaklarımı her türlü sese, tınıya açıyorum. Öncü olmak, sürekli yeni arayışlar içinde olmak hoşuma gidiyor. Ama yine de öncelikle amacım hislerimizi, olası bir gerginliği ya da bir aksiyon sahnesini en uygun kompozisyonla yüceltmek. Bir efekti sırf kullanmış olmak için kullanmak yanlış olur. Yönetmenlerle özel bir çalışma


metodunuz var mı? Bana hikayeyi anlatabilir, senaryoyu okutabilir ya da bir ön montaj gösterebilirler. Mesela Sergio Leone müziği çekimlerden önce yapmamı isterdi. Böylece çekimler sırasında film setinde müziği çalarak aktörlerin atmosferi daha iyi anlamalarını sağlardı. Önemli olan yönetmenin size güvenmesini sağlamaktır çünkü filmin yapımında kontrol edemediği şey müziktir. İlhamın gelmediği, kısır dönemleriniz oluyor mu?

“Tak tuk tata pium” gibi ses çıkartanlar (avangard bir müzik seslendiriyor). Sesin alana dağılımını anlayabilmek için kuantim mekaniği hakkında bilgili olmanız gerekiyor! Atonal ve elektroakustik müzik beni çok heyecanlandırıyor. Besteliyorum, çalıyorum, konserler veriyorum ama yine de izleyici ticari müziklere daha alışık. Film müziklerinizin ve orkestra için yazdığınız yüze yakın bestenin dışında 2013’te bir de ayin bestelediniz. Bu fikir nereden geldi?

Son bestemi iki ay önce yaptım ve o günden beri düşünüyorum. Düşünmek de işin önemli bir parçası. Bir besteci, beyaz kağıdın önüne oturan bir yazara benzer ve iyi bir fikrin gelmesini bekler. Bazen bu süre oldukça uzun olabiliyor. Oğlunuz Andrean’ın da bir besteci olması hoşunuza gidiyor mu? Her şekilde vaz geçirmeye çalıştım ama beni dinlemedi. Bugün, amatör dünyamızda, bir orkestradan çok daha ucuz olan bilgisayarlarla çalışan müzisyenler, oğlum için adil olmayan, kötü bir rekabet ortamı yarattı. Sonuç olarak kendi kapasitesinin ve tutkusunun altında çalışıyor.

Gazetemi her sabah bir kilisenin önünde bulunan bayiden alıyorum. Bir sabah bir keşiş yanıma gelip “her türlü müziği besteliyorsunuz. Neden bir ayin bestelemeyesiniz?” dedi. Eve dönünce eşime bahsettim ve bana, eğer böyle bir şeye atılıyorsam, kendime “görev” bilerek sonuna kadar gitmem gerektiğini söyledi. Ben de eşimi dinledim.

Klasik müzik nostaljisi yaşıyor musunuz?

Hayatınızın en büyük tutkusu müzik. 85 yaşında hala aynı zevki alıyor musunuz?

Nostalji olması için eksik olan bir şey olması lazım. Oysa bana eksik gelen klasik müzik değil, çağdaş müzik.

Gurur duyabileceğim bir fikir bulmak beni gerçekten çok yoruyor. Ama bulduktan sonra yorgunluğumu hissetmiyorum ve işime yoğunlaşıyorum. Melodiler gece gündüz kafamda dönüp duruyor. Kendime müziğe bırakıyorum.

Hangi çağdaş müzik? 25


Elvis Presley

05.

İkonlar çocuk olsalardı


Marilyn Monroe, Jimi Hendrix ya da Elvis Presley, kariyerlerinin tepesindeyken bir anda çocukluklarına dönse nasıl olurdu? Çılgın soloların ardından sahnede gitarını ateşe veren, ya da salondaki binlerce kadın hayranın çığlıklarından şarkı söyleyemeyecek hale gelen sadece 10 yaşındaki bir çocuk olsa. Şov dünyasının en çok konuşulan ismi, bütün paparazzilerin peşinden koştuğu küçük bir kız olsa. Geçtiğimiz sayılarda işlerine yer verdiğimiz April Maciborka, “Icons” serisinde 20. yüzyılın pop kültürüne yön veren ikonların efsaneleşmiş portrelerini çocuklarla bir defa daha çekti. Madonna ya da David Bowie, ünlü pozlarını çocukken vermiş olsalardı, sonuç böyle olurdu…

Madonna

David Bowie


Jimi Hendrix

Marilyn Monroe

28


Tina Turner

29


06.

Matematİğİn atası, eskİ medenİyetler



Modern matematiğin ataları Yunanlılar. Dik kenar üçgen teoreminin babası Pisagor. Sıfırın mucidi ise Araplar. Oysa son yıllarda ortaya çıkarılan arkeolojik bulgular, eski medeniyetlerinin bir çok matematiksel olguyu binlerce yıl önceden benimsediğini gözler önüne seriyor. Pi sayısı, “sıfır” ve trigonometri, antik uygarlıklar için sır olmaktan uzaktı. Matematik tarihi hakkında bildiklerimizi gözden geçirmenin zamanı geldi.

Diğer bulgulardan yola çıkan tarihin makarasını geri sarmayı başaran tarihçiler, binlerce yıl öncesine yaptıkları yolculukta, oldukça ilginç sürprizlerle karşılaştılar. Buna göre onluk sayı sistemi eski Yunanlılardan ziyade Çinlilerden ve Hintlilerden geliyor. Zamanı hesaplamamızda kullanılan 60 bazlı sistem ise Babillerden. PIsagor teoremi

Fransız matematikçi Denis Guedj’e göre, “Hipotenüsün karesi, diğer iki kenarın insanın kendine sorduğu ilk soru “ne karesinin toplamına eşittir”, muhtemelen kadar”dan ziyade “kaç tane” oldu. Bizon matematikte en çok bilinen cümledir. Bu kemiklerine atılan çentiklerle başlayan sayma cümlenin bize Antik Yunanlılardan, teoremin işlemi, medeniyetlerin doğmasıyla yerini babası Pisagor’dan geldiği bilinse de, daha rakamlara bıraktı. Rakamların kullanıldığını eski medeniyetler bu kurala uyan ve dik kenar gösteren en eski bulgular, bundan 6.000 yıl bir üçgen oluşturan üçlü rakamları mimari öncesine Sümerler’e dayanıyor. Daha sonra Mısırlılar, Çinliler ve Hintliler de rakamları benimseyerek ilkel matematiğe ilk adımlarını attılar. Böylece farklı dönemlerde, dünyanın farklı bölgelerinde, birbirinden farklı matematiksel bazlar oluşmaya başladı. Mezopotamya’da bulunan tabletler ve Mısır papirüsleri dışında diğer medeniyetlerden günümüze, konuyla ilgili çok az şey kaldı.


hesaplarda kullanıyorlardı. Bu rakamların en küçüğü 3,4 ve 5’tir: (3²+4²=5²). Mısırlıların, sırasıyla 3,4 ve 5 düğümün bulunduğu ipleri kullanarak duvarların birbirlerine dikliğini kontrol ettikleri bilinmektedir. Mısırlıların bunu bir teoreme dönüştürdüklerine ya da başka üçlemeler bulduklarına dair herhangi bir kanıt bulunmuyor. Mezopotamya’da bulunan ve M.Ö 1800 yılına dayanan Plimptom 322 adlı Babil tableti ise, 60 bazlı sistemde yazılmış farklı üçlemelerin listesini içeriyor. Arkeolog ve matematikçiler bu rakamların bir algoritma olmadan tesadüfen bulunamayacağında birleşiyorlar. Günümüzde okullarda öğretilen a²+b²=c² denklemi ise, Yunan düşünür ve matematikçi Pisagor’un M.Ö 6. yüzyılda formülleştirdiği ve Pisagor teorimi olarak tarihe geçen formülle ortaya çıktı.

33

diye devam ediyor. Gündelik hayatımızı kolaylaştırmak adına 10’luk sayı sistemine geçmiş olsak da, halen zaman, açı ve koordinat ölçümünde Babillerden yadigar 60’lık sayı sistemini kullanıyoruz. 60 sayısı, ayrıca Çin ve Hint takvimlerinin de temelini oluşturken, bir çok antik medeniyet tarafından da kullanılıyordu. Peki neden 60? Çünkü 60 sayısının bir çok böleni vardır ve 2,3,4,5 ve 6 tarafından bölünebilen en küçük sayıdır. Pi sayısı Mısırlılar için sır değildi

Pi sayısı modern matematiğin en gizemli sayılarının başında geliyor. Bir dairenin çevresini ve alanını hesaplamamızı sağlayan ve oldukça karışık hesaplarla elde edilen Pi sayısı (Yunan alfabesindeki yazlışıyla π ) eski medeniyetler için sır olmaktan uzaktı. Sonsuza uzanan ve günümüzde virgülden sonraki basamakları saymak için adına yarışmalar düzenlenen Pi sayısına en çok yaklaşan Mısırlılar oldu. Mısırlıların matematik geleneklerini en iyi anlatan belge olan Rhind papirüsünde yer alan bilgilere göre, piramitlerin yaratıcıları Babiller zamanı 60’a bölüyor Pi sayısını (16/9)x2=3.16049 olarak düşüBabillerin yukarıda bahsettiğimiz 60 bazlı sis- nüyordu. Bu arada 16/9 oranının bugün temlerini açıklamakta yarar var. Günümüzde televizyon, akıllı telefon ve bilgisayar ekrankullandığımız 10’luk sayı sistemi, 10 raka- larında kullanılan oran olduğunu da gözden mına ulaştıktan sonra 10+1, 10+2 diye kaçırmayalım. Mısırlılar, Pi sayısını kullanadevam ederken, 60’lık sayı sistemii 60 tane rak bir dairenin hem çevresini hem de alanını tekil rakam içeriyor ve döngü 60+1, 60+2 hesaplayabileceğimizi anlayan ilk medeniyet


34

oldu. Babil tabletlerinde bulunan yazıtlar ise, kanaatine varan zamanın matematikçileri Babillerin Pi’yi 3+1/8=3.125 olarak hesapla- sıfırı bir sayı olarak kullanmaya başlayarak, günümüzde kullandığımız karmaşık hesap dıklarını gösteriyor. sisteminin öncüsü oldular. Hintli matematikçi Brahmagupta’nın şiirsel dizelerle 628 Bir, iki, üç sıfır yılında kaleme aldığı yazılar, sıfır rakamının Sıfır sayısı günümüzdeki kullanımına kadar anlamına, kullanış kurallarına ve matemabir çok farklı evreden geçti. Antik çağda tiksel denklemlere yer veriyordu. Dönemin bir çok farklı medeniyet, farklı zamanlarda, coğrafyasına yayılan ve Arap matematikçilesıfır sayısını farklı şekillerde kullanıyordu. rin çalışmalarıyla geliştirilen “sıfır” kavramı, Bunlardan en eskisi sayıların içinde kullanı- Avrupa’lılar tarafından benimsenerek modern lan, 345’i 3045’ten ayırmamızı sağlayan 0. matematiğin temel taşı oldu. Mezopotomya’da sayılarda bir boşluk bırakarak kullanılmaya başlanan “sıfır”, daha sonra küçük noktalara dönüştü. 4.yüzyıla ait Maya kalıntılarında da “sıfır” sayısına rastlamak mümkün. Mayalar sıfırı astronomik hesaplarda ve tarihlerde kullansalar da, asıl devrim onluk sayı sistemine geçince gerçekleşti. Bir şeyin var olduğu kadar, yokluğunun da matematiksel bir karşılığı olduğu


35


Haftaya görüşürüz:)

22 // ARALIK’13

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.