HAFTASONU 26 TEMMUZ 2015

Page 1

26 // TEMMUZ ’15



//

01.

GASPAR NOE’DEN ÇOK TARTIŞILACAK YENİ FİLM: LOVE //

//

02.

KENYALI CYRUS KABIRU’NUN ÇILGIN GÖZLÜKLERİ

03.

ARDA’YA BARCELONA İÇİN ‘CRUYFF REHBERİ’ //

04.

BİR YAŞAM SANATI: ASTON MARTIN

//

05.

OBEY HEM SOKAKTA HEM GALERİDE

//

06.

HURDA OTOBÜSÜN KARAVANA DÖNÜŞÜMÜ

Editör: Cem GELGÜN


01.

Gaspar Noé’den çok tartışılacak yenİ bİr fİlm: Love

4


5


‘Enter The Void’ ve çarpıcı ‘Irreversible’ gibi filmlerle çok konuşulan ve tartışılan Arjantinli yönetmen Gaspar Noé’nin dördüncü uzun metrajı ’Love’ yine çok tartışılacak gibi görünüyor. Başrollerinde Aomi Muyock, Klara Kristin ve Karl Glusman gibi (şimdilik) tanınmayan oyuncuların bulunduğu ‘Love’ iki kadın arasında gidip gelen bir adamın yaşadığı aşk hikayesini konu alıyor. Cannes Film Festivali’nde tanıtılan ve çok açık cinsel sahneleri nedeniyle bir kesim tarafından eleştirilerek ‘porno’ etiketi yapıştırılan film 18 yaş sınırına takılmaktan son anda kurtuldu. Gaspar Noé, Fransa’da geçtiğimiz hafta vizyona giren ve kırpılmış halinin bile Türkiye’de gösterilmesi düşünülemeyecek ‘Love’u Paris Match’ın sorularını yanıtlayarak anlattı. 6

Ne zamandan beri hislerin gerçek olduğu,

cinsellikle ilgili bir film yapmanın hayalini kuruyordunuz? Ana fikir daha çok tutkulu bir aşk ve cinselliğin birlikte olduğu bir film yapmaktı çünkü bana göre bu iki şey birbirine derinden bağlı. Ben bedenimin üst bölümünü, alt bölümünden ayırmakta zorlanıyorum ve uzun zamandır, karakterler öpüşme aşamasını geçtiği anda kameranın şömineden uzaklaşmadığı bir film yapmak istiyordum. Bazıları için mutluluk bir kır evinde oturup iskambil oynamaksa benim için mutluluğun imajı cinsellikten geçiyor. Thomas Langmann, ‘Love’un çekimlerinin başlamasından birkaç gün önce projeden ayrıldı. Bunun nedenini biliyor musunuz?


Bizi, pek de hoş olmayan bir şekilde bıraktı. vardı ama film üzerinde herhangi bir kısıtlama Çekimlere beş gün kala, verdiği 50.000 euroluk yoktu. Taschen imzalı ve cinsel içerikli fotoğrafçeki geri vermemi istedi. Para sıkıntısı varmış… ların bulunduğu kitaplar kitapçılarda satılıyor… Edouard Weil hiç düşünmeden onun yerini aldı Saçmalamayı bırakmak lazım. Bazı aklı ‘aydın’lar ve onunla çalışmış olmaktan ötürü çok mutlu- katı bir sansür sistemi uygulamak istiyorlar diye yum çünkü çok daha iyi anlaştık. Bazı insanların, onları dinlemek zorunda değilsiniz! bilinçaltından da gelse, tahrip etme arzuları vardır. Sonuç olarak film 2,5 milyon euro tuttu, Söylediklerinize bakılırsa ‘Love’ 13 yaşınneredeyse bir televizyon filmi bütçesi. daki bir çocuk tarafından izlenebilir… Film 18 yaş sınırına takılmak üzereydi. Komisyonun ters yönde verdiği son karar sizi mutlu etti mi? Ben kendime bu yönde sorular sormuyorum. Daha 18 yaşımda değilken Pasolini’nin ‘Salo’ ve Agoshima’nın ‘In The Realm Of the Senses’ filmlerini görmüştüm. 13 yaşımdayken Boorman’ın ‘Deliverence’ filmini devlet televizyonunda izlemiştim, ekranın alt köşesinde beyaz bir kare vardı ve film saat 20:30’da gösteriliyordu. ‘Pola X’ filminde porno sayılabilecek bir sahne

7

Limitim 16 yaştı çünkü çok daha dramatik ve travmatik olan ‘Irreversible’ için konulan yaş sınırı oydu. O zamanlar komisyon tarafından alkışlanmıştım. ‘Love’ ise tam tersine, ana karakterin hissettiği aşkı kaybetmesinden dolayı nostaljiyle harmanlanmış mutluluk görüntülerinin olduğu bir aşk filmi. O zaman neden bu mutluluk görüntüleri, filmi bir alt sinema kategorisine indirgeyecek derecede batılıları rahatsız ediyor? Bugün acıyı ve şiddeti çekmek, bir aşk ilişkisini çekmekten daha kolay hale gelmiş durumda. Gerçek şu ki, film çıkar çıkmaz


insanlar illegal bir şekilde internetten indirecekler ya da bir yolunu bulup korsan DVD’sini alacaklar. Bir filmi görmek istiyorsanız bundan daha kolay bir şey yok. Bütün çocuklar internete yapışmış durumdalar. Hatta porno siteleri bir tıkta ulaşılabilir durumdalar. Gençlerin karşılaştıkları görüntüler atlet vücutlu erkeklerin ve dövmeli kızların ‘performans’larını sergiliyor. Oysa bu gerçek hayatı yansıtmıyor. İletişimin vahşi batısı bütün dünyayı ele geçirdi! Bu nedenle mi bu filmi yaptınız? Gerçekleri gösterebilmek için mi? Evet. Bana göre en iyi aşk filmi bir belgesel olabilir. Kanımca eksik olan şey, gerçek hayatı yansıtan kurgulardır. Aşık olmak hem en büyük mutluluk hem de en büyük kabustur. Kendinizi bağımlı gibi hissedersiniz. Bağımlı olduğumuz şeyi kaybettiğimiz zaman, yatağımızda kıvrılır, haftalarca ağlar ve 5 kilo kaybederiz. Anlatmak istediğim şey, aşk sahnelerinin yararlı olduğu ‘Mavi Sıcak Bir Renktir’de de (La Vie d’Adèle) çok güzel anlatılıyor. Kazara ve çoğu zaman istenmedik anda gelen babalık teması filmlerinizin merkezinde yer alıyor. Bu sizin için bir takıntı mı?

8

Doğru bir noktaya parmak bastınız, film Cannes Film Festivali’nde basını ikiye bölmüştü… Tersi beni endişelendirirdi. Hele ki, Cannes gibi insanların kendini göstermek için yarıştığı ve duyguların tavan yaparak herşeyin siyah ya da beyaz olduğu bir yerde! Buna çok da kulak asmamak lazım. Size gelen eleştirileri hiçbir zaman dikkate almıyor musunuz? Hayır, buna o kadar çok alıştım ki, yaptığım filmin sinema tarihinin en kötü filmi olduğunu ya da “bu bir film değil, bu tam bir saçmalık” gibi şeyler okumak hoşuma gidiyor. Bunları yüzlerce kez okudum! Eleştirmenler ne yazacaklarını bilemedikleri zaman böyle şeyler söylüyorlar. Tersine Amerikalı bir eleştirmen beni “yeni Marquis de Sade” olarak tanıtmış. Bunu çerçeveletip asmam lazım. Yerleşik kurumlara ve burjuvaziye karşı orta parmağınızı kaldırmak hoşunuza mı gidiyor? Benim filmlerim daha çok halka hitap ediyor. Ama Cannes Film Festivali dünyanın en büyük kliniği ve sinema pazarı. Oraya penguen kılığına bürünmüş ünlüleri görmek için değil, en iyi gösterim koşullarını sunduğu için gidiyoruz. Cannes bir gösteri ve ben gösteriyi seviyorum.

Çünkü kazalar olabilir! (gülüyor) Benim Çift olgusuna bakışınız oldukça karamsar. çocuğum yok ama bu bir seçim değildi. Bazen ‘Irreversible’deki gibi gelmekte olan dramı, düşündükçe şimdi sırası değil diyorum. Ben ayrılığı ‘flash-back’lerle sahneliyorsunuz. daha kendime bakamıyorum… Belki de, cinselliklerini bastıran insanlar gibi, ben de bastırılmış Çünkü tutku bir savaş durumudur! Farklı bir bir babayım. Bir psikoloğa görünmeliyim ama psikolojik durum, kimyasal bir düzensizliktir ve ben kendi psikanalizimi filmden filme yapmayı birden sahip olmak istediğimiz ama hiçbir zaman tercih ediyorum. Kendimi binlerce kişiye açıyor sahip olamayacağımız birisine bağımlı hale gelioluyorum ve tepkiler de çok farklı olabiliyor! riz. Bu alkolun, uyuşturucunun ve bizi baştan


çıkaracak bir yığın şeyin olduğu toplumumuzda daha da imkansızdır. Kimse bize sadık kal demez. Arkadaşlarımız bile bizi tüketime iter ve “Haydi keyfine bak!” der. Bana garip gelen, bizi eğlenceye ve tüketime zorlayan bu toplum bir noktadan sonra seni yargılamaya başlar ve yaptığın şeyi doğru bulmaz. Hayalini kurduğunuz filmi çektikten sonra ne yapabilirsiniz?

9

Bunu daha düşünmedim, bilmiyorum. Belki din hakkında bir film. Çünkü ben ateistim ve günümüzde insanların her geçen gün daha dindar hale gelmeleri beni kork u t u y o r. G e n ç k e n , hayatımın sonuna doğru Tanrı olgusunun ortadan kalkmış olaca- yönetmenler. Bu Polanski için de geçerliydi, ğını düşünürdüm. Oysa daha önce hiç olmadığı ‘Macbeth’ten ‘What?’a geçti, bir çok kez kutuplara kadar hayatımızın içinde. Kendini Tanrı yerine yöneldi ama o her zaman Polanski olarak kaldı. koyan ve o şekilde hareket eden biri hakkında bir Bu tür zikzaklı kariyerleri çekici buluyorum. film yapmayı düşünebilirim. Bir gün bir komedi filmi yapabilir misiniz? Çağınızın sinemacıları arasında ilkelerine sadık kalan nadir yönetmenlerden birisiniz. Profesör Choron hakkında bir film komik olabilirdi! (gülüyor) Hara-Kiri’nin (Charlie Hebdo Diyelim ki benim gibi manyaklık derece- dergisinin ilk ismi) tarzında bir film yapmak hala sine varan saplantılı yönetmenler var, bir de Jan mümkünse ve buna hakkım varsa, dünyanın en Kounen gibi her seferinde yeni tarzlar deneyen mutlu adamı olurdum!


02.

Kenyalı Cyrus KabIru’nun çılgın gözlükleri

10


Kenya’nın başkenti Nairobi’de doğup büyüyen Cyrus Kabiru elektronik parça atıklarından topladığı metal parçaları ‘Burning Man’cilere taş çıkartacak çılgın gözlükler haline getiriyor. Gözlüklere ilgisinin küçük yaşta başladığını söyleyen Kabiru, oldukça otoriter olan babasının kendisinin gözlük takmasını yasakladığı için zamanla bunun bir saplantı haline dönüştüğünü anlatıyor. Büyüdüğünde şehirde bulunan elektronik çöplüklerinden parçalar toplamaya başladığını ifade eden Kabiru, sanat eseri olarak da görülebilecek gözlüklerinin Nairobi’de insanların ilgi çektiğini ve bunun kendisini mutlu ettiğini söylüyor.

11


12


13


14


15


16


17


18


19


03. Johan Cryuff’tan özlü sözler


Temmuz ayının başlarında Arda Turan’ın dünyanın en köklü kulüplerinden Barcelona’ya transferi sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı ayağa kaldırdı. “Mes que un club” yani “Bir kulüpten çok daha fazlası” sloganını benimseyen Barcelona’nın dünya futbolunu domine etmesinin arkasında ise tek bir isim var: Johan Cruyff. 1970’li yıllarda Hollanda’nın ’total futbol’ anlayışının beyni olarak görülen Johan Cruyff, 1988’de daha önce futbolcu olarak formasını giydiği Barcelona’nın başına geçerek tarihindeki ilk Şampiyonlar

Ligi şampiyonluğunu yaşatmıştı. Katalan ekibinin altyapısı ‘La Massia’nın da temellerini atan Hollandalı’nın 1992’deki şampiyon kadrosunda, kendisini bir baba gibi gördüğünü söylemekten çekinmeyen, 2000’lerde Barcelona’yla başarıdan başarıya koşan Josep Guardiola da bulunuyordu. Bugün bir babadan çok bir efsane olarak görülen Cruyff’un, bazen anlamakta zorluk çektiğimiz, ama her zaman derin anlamlar içeren ve birer vaaz gibi algılanan özlü sözleri ülkesi Hollanda’da “Cruijffian” yani “Cruyffçuluk” adını aldı.


Barcelona formasını giyerek çocukluk hayallerini gerçekleştirdiğini söyleyen Arda Turan’ın Cruyff ’un felsefesini anlamak için bu özlü sözlere bir gözatması gerekebilir. l Futbol basit bir oyundur, zor olan ise futbolu basit oynamaktır. l Her dezavantajın bir avantajı vardır. l Başkalarının fikirlerindense kendi fikirlerimle kaybetmeyi tercih ederim. l Bazen, bir şeyin olmadan önce olması gerekir. l Ben çalışmayı severim, ama sadece sevdiğim işlerde. l Ağızında düdükle koşma. Elinde tut ki, düdük çalmadan önce düşünecek zamanın olsun. l Yapmayı bilmediğin şeyleri bilmen gerekir. l İnanmam çünkü inançlı biri değilimdir. Bir yerlerde bir şey olduğuna inanırım, sadece de bir yerlerde bir şey olduğuna inandığıma inanırım. l Kolay bir maçın zor yanı, kötü olan rakibini kötü oynatmayı başarmaktır.

22

l Bir hata yapmadan önce, o hatayı yapma.

telafuz edildiği gibi yazılır, her ne kadar ben onu yazmayı bilmesem de.

l Arkada dörtlü ve ortada dörtlünün işlemesi mümkün değildir, üçgenler ortadan kalkar.

l En kolay görünen seçenek her zaman en kolayıdır.

l İspanyolca kolay bir dildir çünkü

l Yöneten zayıf ise, diğerleri daha da zayıf olurlar.


l Herhangi bir Hollandalı’dan daha iyi İspanyolca konuşurum. Ama İspanyolcam bir İspanyolunkinden daha kötüdür. l Körlerin krallığında sokurlar (körler) kraldır. Ama yine de sokur kalırlar. 23

l Neredeyse hiçbir zaman hata yapmam

çünkü yanılmakta zorluk çekerim. l Beni anlamanı istiyor olsaydım, kendimi daha iyi ifade ederdim. l İlk başta herşeye karşıyımdır, ta ki karar verene kadar, o zaman bir şeyi desteklemiş olurum. Bana mantıklı geliyor.


04.

Lüksün, estetiğin ve sporun bir araya geldiği marka Aston Martin Aston Martin geçmişte otomobil yarışlarında sayısız başarılar yakalamış olsa da ona bugünkü statütüsünü veren hiç kuşkuşuz ki dünyanın en ünlü ajanı James Bond’un vageçilmezi oluşudur. Karizmatik Sean Connery’den Roger Moore’a, Pierce Brosnan’dan Daniel Craig’e kadar James Bond’ların itinayla kullandığı modeller, Aston Martin efsanesinin oluşmasına katkıda bulundu. İngiliz gizli servisi MI6’in Bond için özel ekipmanlarla donattığı araba, her yeni film öncesi en az Bond’un kendisi kadar merakla bekleniyor.

24

Lüksü, estetiği ve sportif gücü bir araya getiren Aston Martin, kategorisindeki başka hiçbir markaya benzemez. İtalyanların fazla keskin ve hıza dayalı, Almanların ise fazla kaba kalan markalarının yanında Aston Martin’ler bir İngiliz Lord’una benziyor. Rakipleri yeni modelleri için teknolojik yeniliklere ve arabayı kullanan dışında herkesin kulak zarını delen motor gücüne yatırım yaparken Aston Martin’ler geleneklerine sadık kalarak markanın imzası haline gelen zarafetinden vazgeçmez. Aston Martin yaşam sanatıdır.


Aston Martin geçmişte otomobil yarışlarında girecek yeni bölümü ‘Spectre’de ise yeni üretilen sayısız başarılar yakalamış olsa da ona bugünkü DB10 modeli yer alıyor. James Bond ve Aston statütüsünü veren hiç kuşkuşuz ki dünyanın en Martin arasındaki aşk hiçbir zaman bitmeyecek ünlü ajanı James Bond’un vageçilmezi oluşu. gibi görünüyor. James Bond’un bir Aston Martin’in direksiyonuna geçisi 1964 yılında Sean Connery ve Goldfinger 5 efsane Aston Martin modeli filmiyle oldu. Filmde kullanılan DB5 modeli bir çokları için İngilizlerin bugüne kadar ürettiği en Coal Scuttle (Kömür Kovası) güzel araba olma özelliğini taşıyor. Sonraki üç filmde Bond DBS modeline geçerken, takip eden Lionel Martin ve Robert Bamford’un yarattıkyıllarda Bond ve Aston Martin küçük çaplı bir ayrı- ları ilk modelin adı kömür kovası değildi ancak lık yaşadı. 1987’de, Timothy Dalton zamanında kömürle işleyen ve 1913’te Aston Clinton yarışını yıldızı barışan ikili birbirinden bir daha hiç ayrıl- kazanarak markanın Aston Martin adını almasını madı. Sırasıyla Timothy Dalton, Pierce Brosnan sağlayan bu model, sonraki yıllarda halk arasında ve Daniel Craig, İngiliz üreticinin V8, Volanye, ‘Kömür kovası’ olarak anıldı. Saate 115 kilometre Vanquish, (yeniden) DBS ve DB5 modellerini hıza çıkabilen “Coal Scuttle” prototipi Aston kullandılar. James Bond’un Kasım 2015’te vizyona Martin’in yarattığı ilk otomobil oldu.

25


26


Aston MartIn DB5 Bond’un James Bond olduğu otomobil. Altı film boyunca kullanıldı. 1963-1965 yılları arasında üretilen ve tüm zamanların en güzel Aston Martin’i seçilen DB5 modeli aynı zamanda büyük bir ticari başarı yakaladı. DB5’lerin ‘hatckback’ ve ‘cabriolet’ (üstü açılır) modelleri büyük rağbet görmüştü. 27


Aston MartIn DBS

28

James Bond tarafından kullanılan bir model daha. Roger Moore bu modeli James Bond olmadan önce The Avengers dizisinde de kullanmıştı. 1967 yılında üretilmeye başlanılan Aston Martin DBS, markanın geleneksel çizgilerinden uzaklaşıp daha köşeli, ‘Mustang’leri anımsatan hatlara sahipti. Hatchback ve cabriolet olarak da üretilen DBS, v8 motorlarla hayatını 1990’ların başına kadar devam ettirdi.


29


Aston Martin One-77

One-77, Aston Martin’in bugüne kadar ürettiği en güçlü ve en hızlı otomobili olma özelliğini taşıyor. Estetiği koruyarak, yırtıcı bir hayvanın çizgilerine sahip olan bu model 2010-2012 yılları arasında sadece 77 adet üretildi. Koleksiyonerler tarafından en çok aranan otomobillerden biri olan One-77 saatte 350 kilometre hıza ulaşabiliyor.

30


31


Aston Martin CC100 Markanın yüzüncü yılı dolayısıyla üretilen CC100 ‘concept-car’ modeli geçmişe göz kırpıyor. 1959’da LeMans yarışının kazanan DBR1 modelinden esinlenin CC100 Aston Martin markasının tüm özelliklerini bir araya getiriyor. Dönemin CEO’su Ulrich Bez tarafından “Aston Martin’in vitrini” olarak tanıtılan CC100 mükkemmel bir tasarıma ve teknolojinin mümkün kıldığı tüm özelliklere sahip.

32


33


05.

Obey: Pop-art elitist kültürle popüler kültürün arasındaki uçurumu azalttı 34


Dünyanın en önemli sokak ve görsel sanatçıları arasında yer alan ve Obey adıyla tanınan Shepard Fairey, işlerine yön veren olguları, eserlerini galerilerde sergilediği için kendisine yöneltilen eleştirileri, Banksy’yi, ünlü ‘Yes We Can’ posterini hazırladığı Obama’nın başkanlık dönemini ve Amerikan toplumunu ‘Les Inrockuptibles’ dergisine verdiği röportajda yorumluyor. Amerikan ikonlarına her zaman ilgi duydunuz. Bu ilgi nereden geliyor? Amerikan kültürünün evrensel referansları her zaman iyi bir iletişim arcıdır. Ana fikir eseri yaparken o sembolü yıkmaktır. ‘Pop’ artistler, sanatın illa gizemli olması gerekmediğini, elitist kültürle popüler kültürün arasındaki uçurumun azaltılabileceğini kanıtladılar. İnsanlar sanattan rahatsız olduklarında ya da eserin amacını kavrayamadıklarında bu bariyerin diğer tarafından olmalarından kaynaklanır. ‘Pop art’a ve ondan türeyen ikonografiye yaklaşması daha kolaydır. Punk kültürünün sembolü Sex Pistols grubu popüler kültür tarafından sıkça kullandı. Bu tarz tezatlar ilginizi çekiyor mu? Kültür sanat bu şekilde işler: insanlar yeni şeylerden korkarklar, sonra zamanla kabul ederler çünkü o şey gözlerinde artık tehlikeli görünmez. O bakımdan kariyerlerinin başındaki dışlanmışlıkla yıllar sonra popüler kültürün bir parçası olmaları arasındaki gerginlik büyüleyici bir şey. 2008’de Obama’nın ünlü ‘Hope’ portresini yaptınız. Ancak haziran ayında Esquire dergisine verdiğiniz röportajda başkan olarak yaptıklarıyla sizi hayal kırıklığına uğrattığını söylediniz. Neden?

35

Çünkü bana göre ülkeyi yeterince solda yönetmedi. Cumhuriyetçilere karşı fazla ılımlıydı.

Amerika Birleşik Devletleri her geçen gün, bana göre adil ve doğru bir ülke olmaktan uzaklaşıyor. Obama’nın da öyle olduğunu söylemiyorum ama sağcı bir politika yürütmek isteyenlerle uzlaşarak ülkeyi bu istikamete doğru sürükledi. Cumhuriyetçiler ve büyük şirketlerden ziyade, insan ve vatandaş hakları konusunda daha cesur ve istekli olmasını arzulardım. Bu posteri yapmış olmaktan dolayı pişmanlık duyuyor musunuz? Kesinlikle hayır! Amerika Birleşik Devletleri’nde sadece iki politik parti var ve kanımca ikisi de fazlasıyla sağcı. Obama için bu posteri hazırlamasaydım, şu anda nerede olurduk? Büyük ihtimalle daha da sağda olurduk. Herhangi bir cumhuriyetçidense Obama’nın olmasını tercih ederim ama solcu düşünceleri temsil eden elle tutulur bir parti


36


olmaması beni üzüyor. Hillary Clinton’u destekleyecek misiniz? Politika kişilere bağlı bir şey değildir, fikirlerdir, görüşlerdir, prensiplerdir: elbette politikaya bağlı kalacağım. ABD’deki sorun, politikanın belli bir karakteri canlandıran, insanların talepleriyle şekillenen ve daha fazlasının beklenmediği kişilere indirgenmesi. Ben insanların sorunlara daha derinlemesine bakmaları, onun kaynağını yaratan dinamikler üzerine düşünmeleri için sanat yapıyorum. Eğer Hillary Clinton Demokrat Parti’nin adayı olursa ona oy veririm ama Obama’yı desteklediğim gibi desteklemem. John Carpenter’ın ‘Invasion Los Angeles’ filmi hayatınızda belirleyici bir rol oynadı… Evet oldukça. Film, George Orwell’in ‘1984’ romanıyla birlikte insanların bir sistem tarafından yönetildiği fikrine dayanıyor. Barbara Kruger’ın (filme ilham veren, Kaliforniyalı el işi sanatçısı) işlerini çok beğeniyorum. ‘Invasion Los Angeles’ filmini gördükten sonra işlerim için ‘Obey’ ismini kullanmaya karar verdim. 1994 yılıydı. Varolan tüm kelimeler arasında, telaffuz edilmese de en çok kullanılan kelime budur. Sosyal yapıyı kabullenmişiz, kuralları sorgulamadan takip ediyoruz çünkü kimse bize “itaat et!” demiyor. 1994’ten beri toplumda bir gelişme oldu mu?

37

İnternetten dolayı içinde bulunduğumuz çağı can sıkıcı buluyorum. Yeni şeyler keşfetmemize, demokratikleşmeye yarayacak bir araç olacağını düşünüyordum. Ancak insanlar interneti eğlenmek için kullanıyorlar. İnsanlığın karanlık yüzü internette dışa vuruyor ve ben bunu oldukça üzücü buluyorum. Mike Judge’ın ‘Idiocracy’ filmini gördünüz mü? Zamanla körelen ve çöken insan zekasından bahsediyor. İnternette gördüğüm


38

birçok şey insanlığın ilkelliğini ortaya koyuyor. sokak sanatçısı için uygun bir şey değil mi? Benim adıma Facebook ve Instagram hesaplarımla ilgilenen bir ekip var. Sadece internet sayfamdaki, İşinizi bir galeride sergilediğiniz zaman yaptısevdiğim sanatçıları tanıtmak için yazdığım yazı- ğınız şey artık sokak sanatı olmuyor. Bana göre ları kendim kaleme alıyorum. Biraz eski kafalı “sokak sanatçısı” tanımı, benim hiçbir zaman kendi olduğumu düşünebilirsiniz ama benim için daha adıma kullanmadığım, tembeller için bir şey. Ben çok anlam ifade ediyor. bir sanatçı ve tasarımcıyım ve sokak eserlerimi başlıca sergilediğim ana yer. İnsanların çalışmalarını Son zamanlarda tanıttığınız sanatçılar ara- galerilerde sergileyen sokak sanatçılarıyla ilgili bir sında kim var? sorunu var. Sanırım sokakta çalmaya alışkın bir müzik grubu bir konser salonunda çalmaya başlasa Vhils şu anda en çok sevdiğim sokak sanatçısı. aynı tepkiyi göstermezler. Bunun yaptıkları sanatı Kendisi doğrudan duvarları yontarak portreler tehlikeye attığını söylemezler! Önemli olan eserin yapan Portekizli bir sanatçı. Eserleri yaratışı ve orijinalliğidir. Eğer bir sanatçı hem sokakta hem de yıkımı bir araya getiriyor ve bu konsept hoşuma galeride sergilenen eserler yapıyorsa, bu onu ancak gidiyor. daha büyük bir sanatçı yapar. Ancak sırf galerilere geçmek amacıyla sokak sanatı yapmaya başlayan Banksy hakkında ne düşünüyorsunuz? bir sanatçının yaklaşımı sadece pazarlama amaçlı olabilir. İşlerimi sadece sokakta sergileÇok akıllı biri. İnsanlık, mem gerektiğini düşünenlere gelince… kültür ve politika hakKimsenin bana ne yapacağımı söylemekında verdiği mesajlar her sine izin vermem. zaman zeki ve komik oluyor. Kullandığı simgeler ise her zaman kolaylıkla ayırt edilebiliyor. Basit simgeler ‘Kaykay’ ve ‘Kendin yap’ ortamında kullanarak, karmaşık durumbaşladınız. Hala ilgilendiğiniz bir şey ları anlaşılması kolay şeylere mi? çevirmesi hoşuma gidiyor. Bana göre bu büyük bir mezi10 yaşındaki kızımı her haftayet. Politikacılar ise bunun sonu kaykay yapmaya götürüyorum! tam tersini yapıyorlar: basit Yaşımdan dolayı dizlerimin eskisi kadar şeyler düşünüyorlar ama kuvvetli olmadıkları kesin ve çok daha onları anlaşılması güç hale az kayıyorum ama seyretmek hoşuma getiriyorlar çünkü bu işlerine gidiyor. Sanırım bana en çok ilham geliyor. veren şeylerden biri bu ortamlarda bulunmak oldu. Punk’la, mastarla İşlerinizi sanat galerileri ve t-shirtlerle tanışmamı sağlayan bu ve müzelerde de sergilediğiortamdı. Kaykayın çevreye yaratıcı bir niz için bazıları tarafından yaklaşımı var. Eğer kaldırımlara ilgi eleştirilen bir sokak sanatduymaya başladıysam bu mastar için çısısınız. Bu size göre bir değil kaykay yapmak içindi.


39


06.

Hurdaya çıkmış otobüsten karavan yapmak

40


Amerikalı sekiz üniversite öğrencisi biraraya gelerek emek isteyen çılgın bir projeye imza attılar: hurdaya çıkmaş bir otobüse yeni bir hayat vererek Amerika turuna çıkmak. Televizyonlarda yayınlanan ‘Pimp my ride’ programından esinlenen öğrenciler eski bir okul otobüsü bularak en ufak köşesine herşeyi baştan inşa ettiler. İlk etapta, ‘Into The Wild’ filminde Alexander Supertramp’in Alaska’da son günlerini geçirdiği yıkık dökük otobüsü andıran araç, öğrencilerin elinde yeni bir hayata kavuştu. Otobüste aklınıza gelebilecek herşey mevcut: yeni kanape takımı, tam donanımlı bir mutfak, kuşetler ve öğrencilerin kitaplarını kaldırabilecekleri küçük bir kütüphane. Öğrenciler için geriye tek bir şey kaldı, Amerika yollarını aşındırmak.

41


42


43


44


45


46


47


48


49


Haftaya görüşürüz:)

26 // TEMMUZ ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.