HAFTASONU 29 ARALIK 2013

Page 1

29 // ARALIK’13

zete


Editรถr: Cem GELGร N


// 01. LEONARDO DICAPRIO: İKTİDAR VE PARA BAŞTAN ÇIKARIR // 02. THOMAS BARBEY’İN OBJEKTİFİNDEN 12 SÜRREALİST FOTOĞRAF // 03. ÜNLÜ İCADINDAN BEŞ KURUŞ KAZANMADAN ÖLDÜ // 04. ‘GÜZEL’ VE ‘ÇİRKİN’ // 05. TAM ORADA, 50 YIL ÖNCE // 06. DÜNYAYI DEĞİŞTİREN PLATFORM: CAHNGE.ORG


01.

DiCaprio: İktİdar ve para, baştan çıkarır



Martin Scorsese ve Leonardo DiCaprio’nun merakla beklenen filmi The Wolf of Wall Street, Hollywood’da ve finans çevrelerinde oldukça ses getireceğe benziyor. İkilinin Gangs Of New York’la başlayan birlikteliklerinden beri Martin Scorsese’nin fetiş aktörü haline gelen Leonardo DiCaprio, ünlü yönetmenin yeni filmi The Wolf Of Wall Street - Para Avcısı’nda iktidarın ve paranın yoldan çıkardığı bir borsacıyı canlandırıyor. Wall Street’te çalışan Jordan Belfort’un gerçek hikayesinden esinlenen film, paranın, uyuşturucunun ve seksin egemen olduğu finans dünyasının karanlık yüzünü konu alıyor. Yıldızlaştığı rollere bir yenisini daha ekleyen Leonardo DiCaprio, Martin Scorsese ve The Wolf of Wall Street hakkındaki düşüncelerini LePoint ve Paris Match dergileriyle paylaştı.

Scorsese’nin bütün filmlerini gördüm ve en etkiyici olan “Taxi Driver”dı. Genç bir izleyici olarak kendimi karakterle, yalnızlığıyla özdeşleştirdim… Ve bir anda bir senatörü öldürmeye karar veriyor! O zaman kendinize “Bu adam tam bir deli, bunu neden daha önce fark etmedim?” diye soruyorsunuz. Martin izleyicinin algısıyla çok iyi oynuyor, sizi rahatsız ediyor. De Niro’nun oynadığı Travis’in, bir kızı sinemada porno film seyretmeye götürdüğü sahne, çünkü onun alıştığı şey bu… gerçekten şok edici! Martin insanın karanlık yanlarını ustaca yansıtabilme özelliğine sahip. Scorsese’ye sizin adınızı veren de Robert De Niro oldu. Çocuk yaştayken yanında rol aldığınız “This Boy’s Life” filminden sonra kendisine: “Bu çocuktan gözünü ayırma!” dediği söyleniyor.

Martin Scorsese’nin dünyasını sevmeO zamanlar böyle bir şeyden haberim yoktu. nizi sağlayan hangi filmi oldu?


Bu hikayeyi, yıllar sonra Scorsese’nin kendisi bana anlattı. Gençken babamla beni sık sık sinemaya götürürdü. Bir gün bana “İlgini çeken insanlarla çalışabileceğin bir yaşa geldin ve önem vermen gereken bir varsa o da Martin Scorsese olmalı. Kendisi sadece büyük bir yönetmen değil, ayrıca çağımızın en büyük sanatçılarından biri” dedi. Scorsese’nin, yirmi yıla yakın bir süredir Gangs Of New York’u çekmek istediğini duymuştum. Filmin yapımı için gereken finansman bir araya getirildiğinde, doğru zamanda, doğru yerde bulundum. O günden beri beraber çalışıyoruz. Beraber çalıştıkça, aynı filmleri yapmak istediğimizi fark ediyoruz. Daha önceki filmler, çoğunlukla entrikalar etrafında dönüyordu. Shutter Island bir puzzle gibiydi, belirli bir son elde edebilmek için farklı parçaları bir araya getirmek gerekiyordu. The Wolf of Wall Street (Para Avcısı) için çok daha özgürdük, uymamız gereken kurallar yoktu. ve bütün hisleri tecrübe etmek istediğimi biliyorum. Filmle ve filmin bana getirdikleriyle gurur duyuyorum. Ama zamanında Benim üvey babamı canlandırıyordu ve bir sanatçı oluşumdan çok, şöhretim konuşulusahnede şiddete başvurması gerekiyordu. yordu. Bir aktör olarak inandırıcı olabilmek Gözüme boş bir hardal kavanozu bastıra- için, kişisel hayatınızın eriyip yok olması rak başladı. Ben de, refleks olarak, bir anda gerekir. Ben de, yapmak istediğimin tam ayağı kalkıp, elindeki kavanozu uçurarak tersi olan, bebek yüzlü romantik imajından “Hayııır!” diye bağırdım. Bir anda herkes uzaklaşabilmek için küçük bir ara verdim. gülmeye başladı ve ben hayatımın şokunu Peki ne istiyordunuz? yaşadım. Önüme gelen tek fırsatı harcadığımı düşündüm. Oysa bana rolü getiren o Daha evrensel karakterlerin olduğu, bizi an oldu. düşünmeye itecek, zekayı kullanan güçlü Titanic’den sonra şöhretin sizin üze- filmler yapmak istiyordum. Bariyerleri rinizde kötü bir etkisi olduğunu yıkan insanlarla çalışmayı seviyorum. Bu bir tutku. Eğer bir karakter ilgimi çekiyorsa, düşündük. Doğru bir tespit miydi? beni hiç bir şey durduramaz ve o rolü ala15 yaşımdan beri, öğrenmeye aç olduğumu bilmek için elimden geleni yaparım. O an Peki De Niro’yla ilk denemeler nasıl geçmişti?

7


bu rolün kariyerim üzerindeki etkisi beni kesinlikle ilgilendirmiyor. İzleyiciye kafayı takmaya başladığınız an ölüm fermanını imzamış oluyorsunuz. Senaryoya ilham veren, Wall Street “kurdu” Jordan Belfort, modern Amerika’nın bir sembolü mü? Modern dünyadan bahsettiğimiz zaman, ekonomik süpergüç pozisyonundan dolayı, Amerika ister istemez bir referans olarak öne çıkıyor. Ama yine de karakteri bir ülkeye ya da bir çağa indirgemezdim. Fırsatçılık ve aç gözlülük insanoğlunun genel karakter çizgileri arasında yer alıyor. Filmdeki karakterler Romalı tanrılara benziyor: kolayca baştan çıkıyor ve günaha girebiliyorlar. Toplum tarafından yanlış karşılanan bütün aşırılıkları yapıyorlar. Canlandırdığınız karakter, uzun

8

nutuklarla takımını motive ediyor… Bu monologları yedi yıl boyunca hayal ettim. Daha önce, “Spartacus” ya da “Braveheart” tarzında nutukların bulunduğu bir senaryo okumamıştım. Aradaki tek fark Belfort bu nutukları insanları savaşa götürmek için değil, paralarını almak için atıyor! Martin’in filme kattığı kontrollü kaos bana oldukça yardımcı oldu. Bu tarz konuşmaları yapmaya geldiğimde kendimi bir tarikat lideri ya da sahne çıkmış bir rock yıldızı gibi hissediyordum. Önümdeki aktörlerin konuşmayı gün içinde on kere duyduklarını bilsem de, tepkileri, hareketleri beni daha da motive ediyordu. Bir adrenalin patlaması yaşıyordum. Neredeyse bütün Scorsese filmlerinde olduğu gibi burada da karakterinizin kendine zarar veren bir yapısı var. Bu konuya hassas mısınız?


Oldukça. Sinemadaki en güçlü karakterler, kendi karanlık yönlerine karşı koyamayan karakterlerdir. Martin diyordu ki, “Fazla abartmadan, acınma duygusu yaratmadan, kim olduklarını doğal bir şekilde gösterebilirsek, izleyici de bizi takip edecektir”. Çünkü hepimizin içinde biraz bundan vardır. Filmdeki insanların yaptıklarından dolayı özür dilememeleri yoluna gittik. LSD almış gibiler. Yaptıklarının sonuçlarından bihaber, arkalarına bakmadan ilerliyorlar ve önlerine ne çıkıyorsa tüketiyorlar. Ve elbette bir aşamada Jordan Belfort’un gerçeklerle yüzleşmesi gerekiyor. İşin trajikomik yanı, bu hataları işleyenler günümüz sisteminde çok düşük cezalarla kurtuluyorlar. Şov devam ediyor.

9

utanmaması ya da çekinmemesi gerekiyordu. Uçağın kargo bölümünde seyahat eden paten takılmış maymunu mesela, ben bulamazdım! Ya da bir 747’deki grup seksi. Bana anlattıklarını Scorsese’ye iletiyordum, o da bana: “Harika. Bir kez olsun istediğimizi yapabiliyorken, bunu filme koymamız lazım” diyordu. Bu tarz filmlerin kolaylıkla yapılabildiğini sanmıyorum. Para, illa baştan çıkarıcı mıdır?

Herşeyden önce baştan çıkarıcı olan iktidardır. Para ve iktidara aç, arka arkaya üç karakter canlandırdım. Django Unchained’de, insanı bir ticari araç olarak kullanan bir köle tüccarını, Gatsby’de bir kadına duyduğu aşktan dolayı yüksek sosyeGerçek Jordan Belfort’la ilişkiniz nasıl? teye girmeye çalışan bir adamı canlandırdım. Ve son olarak da, Gordon Gekko karakteÇekimler sırasında her gün telefonda rine (Michael Douglas’ın 1987’de oynadığı konuşuyorduk. Yaptıkları için kendisini yar- Wall Street filminin baş karakteri) benzegılamıyorum ama oldukça yıkıcı sonuçları meyi hayal eden modern bir adamı, Jordan olan şeyler yaptı. Ama benim için, bir aktör Belfort’u canlandırdım. Neden bu üç filmi olarak, önemli olan yaşadıkları hakkında yapmak istedim? Muhtemelen güncel bir dürüst olmasıydı. Bana bunları anlatırken konuyu işledikleri için.


02.

Thomas Barbey’in objektifinden 12 sürrealist fotoğraf

10


İsviçreli fotoğrafçı Thomas Barbey’in işleri

zorluyor. Eserlerini seneler boyunca çektiği

insan baş döndürücü bir hayal dünyası

karelerin negatiflerini bir araya getirerek

sunuyor. Bir evin koridorundan Golden

elde ettiğini anlatan sanatçı, bazen bir

Gate köprüsüne bağlanan arabalarla

kareyi yıllar sonra kullandığını, bazen de

dolu bir köprü yolu, Eiffel kulesinin tepe-

aynı yeri geçirdiği değişimlerle fotoğrafla-

sine kondurulmuş dev bir abajur ve Paris

yabilmek için yıllarca beklediğini söylüyor.

semalarında süzülen ampuller, bir ağacın

Siyah beyaz ve sepia tonlarıyla çalışan

gövdesinden uzayan özgürlük anıtı, bir

sanatçının işleri, algılarımız üzerinde

şelaleyle sonlanan Venedik kanalları ve

oynarken, bizi olanakların sonsuz olduğu

bir havuzun dibindeki sahilde yürüyen bir

bir hayal dünyasına götürüyor.

çift. Thomas Barbey’in yaratıcılığı sınırları

11


12


13


14


15


16


17


03.

Ünlü İcadından beş kuruş kazanmadan öldü

18

1940’larda Kızıl Ordu için üretilen dünyanın en ünlü silahı AK-47 tüfeğinin babası Mikhaïl Kalaşnikof, Rusya’nın Ural bölgesindeki İjvesk şehrinde tedavi gördüğü hastanede 94 yaşında hayatını kaybetti. Kalaşnikof ’un, genç bir mühendisken tasarladığı ve kendi adını taşıyan tüfek, zamanla gerillanın, mafyanın ve terörist örgütlerin eline düşerek, 20. yüzyılın ikinci yarısında patlak veren savaşlarda

çatışmaların dengelerini değiştiren silah oldu. Hayatı boyunca Stalin’e sadık, ülkesine bağlı, örnek bir Rus vatandaşı profili çizen Mikhail Kalaşnikof, 70 milyonun üzerinde üretilen icadından hiç bir çıkar elde etmeden hayata gözlerini yumdu. 11 Eylül saldırılarından sonra, televizyonunun ekranında Usama Bin Ladin’in Kalaşnikof tüfek taşıdığı görüntüleri görünce


adımı taşıyan silah, hayatımdan ve isteğimden bağımsız bir hayat sürüyor” sözleriyle anlatıyordu hoşnutsuzluğunu. Bir zamanların gurur kaynağı olan ve Doğu Bloku’nun soğuk savaş sırasında emperyalist güçlere karşı elde ettiği zaferlerin başrolünde bulunan silah, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Kalaşnikof ’un ağzında acı bir tat bırakmıştı. Sibirya kamplarında geçen dört yıl

19

içine bir sıkıntı çökmüştü. 1950’lerden beri yaşadığı İjvesk’teki evinden bir açıklama yapma gereği duyan Kalaşnikof, “Ben bu silahı kendi ülkemin vatandaşlarını ve sınırlarını korumak için yarattım” demişti. Mikhail Kalaşnikof, kendi adını taşıyan silahın, Stalin’in ve Kızıl Ordu’nun görkemli döneminden uzak, Bin Ladin’in ya da diğer terörist örgütlerin eline geçmesinden memnun görünmüyordu. “Yaratmış olduğum ve

Sovyetler Birliği tarafından verilebilecek her türlü nişanla taçlandırılan ve bir halk kahramanı olarak görülen Kalaşnikof, hayatı boyunca geçmişini gizlemeye çalıştı. 1919 yılında Altay bölgesinin Kurya kasabasında, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mikhail Timofeyeviç Kalaşnikof, 1930 yılında, “fazla” toprağa sahip oldukları yani “zengin” oldukları gerekçesiyle ailesiyle birlikte Sibirya’ya, çalışma kamplarına gönderilmişti. Kamplarda politik tutuklu sıfatıyla bulunmuş olmak toplum tarafından hoş karşılanmayan ve insanın üzerine yapışıp kalan bir şeydi. Kalaşnikof çocukluğunun dört yılını kamplarda babasının yanında çalışarak geçirdi. 15 yaşındayken, babasının da yardımıyla kamptan kaçan Kalaşnikof, Sibirya’yı Kurya’dan ayıran


ayında Sovyetler Birliği sınırlarını zorlayan Panzer birliklerine karşı verilen Bryansk muharebesi sırasında yaralanarak hastaneye kaldırıldı. 2003 yılında yayınlanan anılarında, aldığı yaralardan sonra Kızıl Ordu için silah üretmeyi kafasına taktığını ve Kurya’ya döner dönmez üzerinde çalışmaya başladığını belirten Kalaşnikof, prototipini Kaderini değiştiren bitirdiğinde polisle yaşadığı sorunları şu sözsavaş yarası lerle anlatıyordu: “Prototip bittiğinde kime Bazen beklenmedik bir olay, iyi ya da kötü göstereceğimi bilmiyordum. Ben de polisolsun, bir insanın kaderini, hayatının akışını lere göstermeye karar verdim. Beni ruhsatsız değiştirmeye yetiyor. Mikhail Kalaşnikof ’un silah taşımaktan içeri attılar!”. Komünist kaderi de İkinci Dünya Savaşı sırasında Parti tarafından serbest bırakılan ve savaş aldığı yaralarla tamamen değişti. 1938 sırasında bir çok otomatik tüfek üzerinde yılında Kızıl Ordu’ya katılan Kalaşnikof, çalışan Kalaşnikof ’un prototipleri ordunun mekanik bilgisi ve kısa boyu nedeniyle tank ilgisini çekse de, üretim için bir kaç sene teknisyeni olarak görevlendirildikten kısa daha beklenecekti. Kalaşnikof ’un 1942 ve bir süre sonra tank sürücüsü oldu. Cephede 1943 yılında ürettiği modeller bugün SaintNazilere karşı savaştı; 1941 yılının ekim Petersburg’daki askeri müzede sergileniyor.

1000 kilometreyi yürüyerek katederek kasabasına ulaşmayı başardı. Yakalanmamak için bir müddet çiftliklerde saklanan genç Kalaşnikof, daha sonra bir araba tamirathanesinde işe girdi ve burada 19 yaşına kadar çalıştı.

20


AK-47, bir karşı kültür sembolü Günümüzde dilimize AK-47 olarak geçen Kalaşnikof piyade tüfeğinin üretimi savaş sonrasına denk geliyor. Avtomat Kalachnikova’nın (Otomatik Kalaşnikof ) baş harfleri ve 1947 yılının 47’si, silahın efsaneleşen ismini simgeliyor. Silahın üretiminin başladığı 1948 yılında ülkesine hizmet etmenin heyecanını ve gururunu yaşayan Kalaşnikof, icat ettiği silahın ileride “kötü ellere” geçeceğinden hiç kuşkusuz ki habersizdi. AK-47’nin etkisi kısa sürede hissedildi. Soğuk savaşın hararetli yıllarında Soveylet Birliği’nin silahın linsansını müttefiklerine bonkörce dağıtması, Kalaşnikof ’un “Batılı emperyalist güçlere” karşı savaşan ülkelere ve paramiliter gruplara yayılmasına neden oldu. Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti üzerinden dağıtılan silahlar Nikaragua’da Sandinistas’lar, Vietnam’da Vietkong’lar, Orta Doğu’da ve Afrika’da farklı devrimci örgütler tarafından savaşlarda kullanıldı. AK-47’nin yüksek performansı ve ordu birliklerine karşı alınan zaferler, saldırı silahını bir sembol haline getirdi. Bugün Afrika ülkesi Mozambik’in ve Hizbullah’ın bayraklarında AK-47’lere rastlamak mümkün. 1980’lerde, batılı devletlerce ambargo uygulanan ülkelere silah sevkiyatı yapan

21

Sovyetler Birliği, Suriye, Libya ve İran gibi ülkelerin İsrail tehditine karşı silahlanmalarını sağladı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kara borsaya düşen ve silah kaçakçılarının bir nuramaralı silahı haline gelen Kalaşnikof, 90’lı yıllarda Güney Amerika’da uyuşturucu kartellerinin, paramiliter grupların ve FARC gerillalarının, Orta Doğu’da da Afganistan üzerinden Talibanların ve El-Kaide’nin eline geçti. AK-47 Kalaşnikof, günümüzde teröristlerle, çetelerle, silahlı örgütlerle özdeşleştirilse de, istilaya, sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı savaşmış olan ülkelerde bir karşı kültür sembolü haline geldi. Uzmanlar, bugüne kadar dünya çapında 70 milyonla 100 milyon arasında Kalaşnikof üretildiğini tahmin ediyorlar. Hayatı boyunca Stalin’e, halkına ve bayrağına sadık, örnek bir Rus vatandaşı olarak yaşayan ve ülkesini kendi çıkarlarının önüne koyan Mikhail Kalaşnikof, 70 milyonun üzerinde üretilen silahından tek bir kuruş elde etmeden 94 yaşında hayata gözlerini yumdu.


04.

‘Güzel’ ve ‘çirkin’... Oldukça tartışılan La Vie d’Adèle - Mavi en Sıcak Renktir filmiyle adını duyuran, Fransız sinemasının uluslararası vitrindeki yeni yüzü Léa Seydoux; La Haine, Dobermann, Ocean’s serileri ve Aronofsky’nin Black Swan filminden tanıdığımız Fransız aktör Vincent Cassel’le “Güzel ve Çirkin”in yeni bir uyarlaması için bir araya geldi. Çocukların favori masalları arasında yer alan Güzel ve Çirkin, usta yönetmen Jean Cocteau’nun 1946 yılındaki uyarlamasıyla sinema tarihine geçmişti. Vincent Cassel ve Léa Seydoux, yapım aşaması bitmek üzere olan filmin bilmediğimiz yanlarını Première dergisine anlattı. Güzel ve Çirkin sizin için ne ifade ediyor? Vincent Cassel: İçimizdeki şeytanlarla ne yapacağımızı sorgulayan bir masal, hikaye. Léa Seydoux: Sen ne karar verdin? V.C: Gerçek hayatta mı demek istiyorsun? Orası biraz karışık… (gülüyor) Filmde, herşeye sahip olan ama kibirinden dolayı sevdiği kadını kaybederek, yaşama amacını kaybeden ve bir yaratığa dönüşen bir prensi oynuyorum. Bu çirkin yaratık, hırsı, öfkeyi ve pişmanlığı 22


simgeliyor… Ta ki aşkı tekrar keşfedip ikinci bir şansa sahip olana kadar. Filmi yapmadan önce, hikaye sizin hayatınızda ne gibi bir yere sahipti? Daha çok Cocteau’cu mu yoksa Walt Disney’ci misiniz? L.S: Cocteau’nun filmini küçükken bir kaç kez izlemiştim. Aynı şekilde bütün peri masallarını ve prenses hikayelerini bilirdim. Bu masalların hayal dünyamı beslediğini ve beni dış dünyanın agresifliğinden koruduğunu düşünüyorum. Peri masallarını depresyona karşı bir nevi korunak gibi görüyorum.

23

V.C: Ben de aynı şeyi düşünüyorum, Supervixens ve Megavixens benim için aynı


şeyi ifade ediyor…

24

Amacımız korku filmi yapmak değildi.

Bugüne kadar ikinizin de filmleri böyle L.S: Dalga geçme, ben ciddiyim! (gülüyor) geniş kitlelere hitap etmiyordu… Bugün bile hala bu tarz masallara sığındığım oluyor. Bu tür masallar vesilesiyle bütün kızV.C: Evet kesinlikle. Sonunda kızlarıma göslar beyaz atlı prenslerini ararlar. terecek bir filmim oldu! V.C: İşte bu noktada metafor ilginç hale Hikayeye ve rollere göz atınca, aktör geliyor. Her birinin arkasında bir yaratığın seçimi kaçınılmaz oluyordu. Vincent, gizlendiğini kabul etmeden, beyaz atlı prensbu rol için sizden iyisi düşünülemezdi. lerin var olmalarını sağlayamayız. Prenses, Siz Léa, bugün Fransız sinemasının beyaz atlı prensin arkasındaki yaratığı görgüzellik sembolüsünüz. dükten sonra, prensle olan birlikteliklerine nasıl devam edebilir? Film bunu anlatıyor. L.S: Çok naziksiniz ama bunlar sizin sözleriFilmin ilk karelerini görünce, her tür niz tabii… izleyiciye açık bir film yapmak istediğiV.C: Normalde bir projeye ilk yaklaşımım niz anlaşılıyor. çekimserdir ve eleştirel bir gözle bakarım. V.C: Evet ana fikir, ailecek izlenebilecek Ama yönetmen Christophe Gans’ın dudakbir film yapmaktı. Onun için de bir cana- larından dökülen “Güzel ve Çirkin” ismi, vara benzemeyen, fazla korkutucu olmayan projeyi hiç düşünmeden kabul etmeme bir “Çirkin” tasarladık. Tabii ki bir korku- neden oldu. Christophe için harika bir konu, tucu olması lazımdı ama belli bir yere kadar. benim için de dört dörtlük bir roldü. Daha


sonra “Güzel” rolü için Léa’yı düşündüğünü söylediğinde, eksik halka tamamlanmıştı. Kendisine “Tamamdır, Let’s Go!” dedim. (Tamamdır, haydi gidelim) L.S: Gerçekten “Tamamdır, Let’s Go!” mu dedin? V.C: Let’s do this shit baby! (gülüyor) Şaka bir yana, ilk andan itibaren bir araya gelen bu üç isim, başarılı bir projenin habercisi gibiydi. L.S: Ben, Vincent Cassel isimini duyunca “Tamam neden olmasın. Ama daha iyisi olabilir” demiştim. (gülüyor) Sonuç olarak bir aşk hikayesi olan bu film için en önemli şeylerden biri de sizin aranızdaki simya. Elektriğin geçeceğini ne zaman anladınız? L.S: İki aktör arasındaki simya, elde etmesi zor bir şeydir. Öncelikle, fiziksel ya da görsel diyebileceğimiz bir uyuşma durumu var, bazı

25

çiftler çekicidir bazıları ise değildir. Tabii ki iyi anlaştığımız biriyle beraber oynamak elbette daha zevkli oluyor. Bu her zaman geçerli olan bir şey değil. Sonra tabii ki sonuç sadece bize bağlı değil. Yönetmenin çekimler sırasındaki tavrı ve yönetim tarzı da aktörlerin performansını etkileyebiliyor. Yani, bir aşk hikayesini ya da fiziksel bir yakınlaşmayı oynayabilmek için, illa… V.C: İlla bir ereksiyona ihtiyacınız yok! Doğruluyorum! (gülüyor) Uzun zaman önce bir şeyi gerçekten iyi oynayabilmek için onu sonuna kadar yaşamamız gerektiğini düşünürdüm. Léa’nın da dediği gibi önemli olan ekranda ne gördüğümüzdür. Jacques Audiard’ın “Dudaklarımda” filmini çekerken, bir sahnenin sonunda yönetmen asistanları yanımıza gelip “İnanılmazdı! Başından sonuna kadar cinsellik kokuyordu!” derdi. Biz de, Emmanuelle Devos’la birbirimize bakıp kahkaha atardık çünkü bize hiç de “cinsel” olmayan bir sahne oynuyormuşuz gibi


gelirdi. Birbirimizi etkilemeye çalıştığımız bir ortamda olmadığımızdan, zamanımızı eğlenerek geçiriyorduk. Oysa ekrana yansıyan sahneler gerçekten cinsel bir elektrik içeriyordu. Bu sefer zamanımın büyük bölümünü “Çirkin” kılığında geçirdiğimden çok çekici olduğumu sanmıyorum.

26

edemiyordum.

V.C: Yeşil perdeler benim çok umurumda olmuyor. Mesleğimi ele alış şeklimi değiştirmiyor. Aktörlük yaptığım zaman çevremdeki nesneler beni pek ilgilendirmiyor. Georges Wilson ve Jacques Dufilho’nun oynadığı ve sahnede dekor olarak sadece bir bankın Güzel ve Çirkin’in büyük bir bölümü yeşil bulunduğu tiyatro oyunu aklımı başımdan bir perdenin önünde çekildi. Bir aktör için almıştı. Onun için yeşil bir perde, bir sokazamanının çoğunu bir perde önünde geçir- ğın köşesi ya da devasa dekorlar benim için aynı şeye geliyor. Film setine geldiğinizde, mek nasıl bir şey? özellikle de Güzel ve Çirkin gibi bir film için, L.S: Çok daha fazla hayal gücü gerektiriyor. etrafınızda karıncalar gibi çalışan ve kendini Prensesin, çirkin prensin şatosuna geldiği veren insanları görünce siz de aynı seviyede sahnede, keşfettiğim göz kamaştırıcı dekorun olmak istiyorsunuz ve motive oluyorsunuz. beni büyülüyor olması gerekiyordu. Oysa Benim için belirleyici olan şey bu. etrafımızda yeşil perdelerden başka bir şey yoktu! Daha önce bunu tecrübe etmemiş- Vincent, isterseniz biraz “Çirkin”den bahtim. Oldukça ilginç bir deneyim. Christophe sedelim. Dönüşümünüz nasıl oldu? bana ilk görüntüleri gösterdiğinde gözlerime inanamadım. Çekimler sırasında elde ede- V.C: Avatar’ın çekim sürecini görmüştüm bileceğimiz sonucun büyüklüğünü hayal ve aşağı yukarı aynı şekilde yapılacağını


düşünüyordum, yani suratınızda sayısız kaptör olacak ve hareketlerim daha sonra animasyon filminde kullanılacak. Ama öyle olmadı. Fazla uzatmadan özetlemek için, suratıma doğrultulan altı tane HD kamera vardı. O kadar. Bu kameralar suratınızda on milyona yakın noktayı belirliyor. En minik harekete kadar, bu dudağınız ya da kaşınız olabilir, herşey kayıt altına alınıyordu. Daha sonra görsel efektciler Çirkin’in suratını benimkiyle birleştirdiler. Böyle söylemesi kolay ama gerçekten oldukça karmaşık bir işlem çünkü işin bu evresinde sonuç, ışıklar, saçlar, kırışıklıklar, bakışlar gibi detaylar üzerinde gece gündüz çalışan herkesin kişisel vizyonuna da bağlı oluyor. Bundan dolayı da çok uzun zaman alıyor ve çok büyük bir bütçe gerektiriyor. Özel efektlerin tam olarak ne kadar tuttuğunu bilmiyorum ama bütçenin büyük bir bölümünü götürdüğü kesin. Léa, bu film kariyeriniz için önemli bir etap ifade ediyor. Sizi daha önce geniş kitle, popüler filmlerde görmemiştik. Bu sizi motive eden bir özellik miydi? L.S: Herşeyden önce, çocukluğumdan beri benim için bir hayal olan “Güzel” rolünü

27

canlandıracak olmak beni motive etti. Küçükken, Jean Cocteau’nun filmiyle yaşadığım problem, kendimi “Güzel” rolünü oynayan Josette Day’le özdeşleştiremiyor oluşumdu. 32 yaşında olan Day, bu rol için bana biraz yaşlı geliyordu… Ben küçük kızlar için bir model olabilmek isterim. V.C: Ben de kızlar için bir model olmak isterim! (gülüyor) Pamuk Prenses, Hansel ve Gretel, Oz Büyücüsü… Çocukluğumuzun masalları sinemaya hızlı bir dönüş yapıyor. Bunun bir açıklaması var mı? L.S: Ekonomik kriz malum, biraz hayal kurmaya ihtiyacımız var. V.C: Bir de bugünkü teknoloji, bu masalları tekrar gözden geçirebilmemizi ve günümüze adapte edebilmemizi sağlıyor. L.S: Christophe’un işinde hoşuma giden şey, yaptığı filmin ne bir prequel (Var olan bir filme ya da kitaba, hikayeden önce geçen bir bölüm yazmak), ne de bir spin-off (Var olan bir filmden, kitaptan yola çıkarak farklı bir hikaye yazmak) oluşu. Hikayenin aslına sadık kalmaya özen gösterdi ve göz kamaştırıcı bir sonuç elde etti. Günümüzde, bir iki tanesi dışında, gerçekten sihirli ve büyüleyici çizgi filmler bulmak çok zor. Ben sihire ve büyüye inanıyorum ve umarım Güzel ve Çirkin bu boşluğu doldurur.


05.

Tam orada, 50 y覺l 繹nce


Son yıllarda internette sayıları artan fotoğraf paylaşım siteleri, amatör fotoğraf meraklılarının işlerini özgürce paylaşabildiği birer platform haline geldi. Kullanışlı bilgisayar programları sayesinde kareleri kolaylıkla rötuşlayan ya da kolajlar meydana getiren amatör fotoğrafçılar oldukça yaratıcı işlere imza atıyor. Revaçta olan tekniklerden biri, geçmişe ışık tutan siyah beyaz fotoğrafların, günümüz kareleriyle bir araya gelmesi. Haberimize konu olan seri,1950’lerde New York sokaklarında çekilmiş “olay yeri” fotoğraflarını, şehrin modern dokusuyla sunuyor. Fulton balık pazarındaki bir yangın, Manhattan’daki trafik kazası, Brooklyn’de sokak ortasında infaz edilmiş bir adam…


30


31


32


33


06.

Dünyayı değİştİren platform: Change.org



2010 yılında Ben Rattray ve ortağı Mark Dimas’ın girişimleriyle kurulan internet sitesi Change.org, herhangi bir internet kullanıcısına dünyayı değiştirme olanağı sağlıyor. Change.org sayesinde, sokaklara çıkıp, protesto etmek istediğimiz konu hakkında imza toplama devri geride kaldı. İsteyen Change. org’a girerek bir imza kampanyası başlatabiliyor ve bu kampanyaya dünyanın dört bir yanından insanlar destek verebiliyor. Üç yılda 50 milyon kullanıcıya ulaşan site, kısa sürede somut zaferler elde etmeyi başararak, insanların protestolarının duyulmasını sağladı. Gezi olaylarının ardından Türkiye’de de ismini duyuran sitede İstanbul’un kuzey ormanlarından, ODTÜ ormanına, seçim barajının düşürülmesinden, hayvan haklarına kadar bir çok imza kampanyası bulunuyor.

mahallenizin kaldırımlarının yeniden yapılmasından, kamuya pahalıya patlayacak bir projenin iptaline, bir okulun isim değişikliğinden, yeni yasa tasarılarına kadar herşey olabilir. Sitenin kurucusu Ben Rattray çıkış noktalarının insanlara çevrelerini değiştirme imkanı tanımak olduğunu anlatıyor: “Amacımız, normal bir vatandaşın, hızlı hareket ederek, sanal kampanyalar kazanmasını ve topluma ciddi değişiklikler getirebilmesini sağlamaktı”.

2007’de yeşeren ve 2010’da açılan site bugün milyonlarca insana ulaşıyor. Rattray, “50 milyonun üzerinde kullanıcımız var ve her gün 500 ila 1000 arasında yeni kampanya başlatılıyor. Bu kampanyaları kontrol etmiyoruz, taraf tutmuyoruz. Biz sadece toplum üzerinde etkili olabilecek bir değişimin araSitenin Türkçe sayfasına girdiğinizde sizi cası oluyoruz” sözleriyle, üç yıl sonunda “Dünyanın değişim platformu” yazısı kar- geldikleri noktayı anlatıyor. Sitede herşey şılıyor. Change.org sitesi size gerçekten de kendine yer bulsa da, elbette bazı limitler de dünyayı değiştirme ve daha medeni bir top- yok değil: “Herhangi bir site gibi elbette bize lumda yaşamak için somut adımlar atma gelen içeriği filtre ediyoruz. Irkçı, ayrımcı, olanağı sağlıyor. Sitede istediğiniz konuda nefret ve şiddet içeren kampanyaları kabul bir kampanya başlatmak mümkün. Bu etmiyoruz, onun dışında herhangi bir limit


yok. Dünyayı değiştirmek sizin ellerinizde!” Kısa sürede somut zaferler

37

Change.org şu ana kadar herhangi bir devleti derinden sarsmadı ya da hükümet yıkmadı ama üç yıl gibi kısa bir sürede oldukça somut zaferlere imza attı. Bunlardan en önemlisi - ve en popüleri - hiç kuşkusuz ki, dünya çapında ses getiren Trayvon Martin cinayetinin ardından yaşananlar oldu. 2012 yılının şubat ayında Florida’da tek bir kurşunla öldürülen Martin’in katil zanlısı George Zimmerman, delil yetersizliğinden serbest bırakılmış, genç Martin’in annesi Change.org üzerinden kampanya başlatarak Zimmerman’ın yargılanmasını istemişti. Sitede 2.2 milyon kişi tarafından desteklenen kampanya otoriteleri harekete geçirmiş ve 11 Nisan 2012’de mahkeme Zimmerman’ı yargılamaya karar vermişti. Amerika’da ses getiren diğer bir zafer ise, eşcinselliği yüzünden izciliği elinden alınan genç bir Amerikalının 479.000 imza toplayarak Amerika genelinde izci grupların

eşcinsel gençleri kabul etmesini sağlaması oldu. Bunların dışında Mısır’da tutuklu olan Kanadalı bir yönetmen ve doktorun serbest bırakılması, Afganistan’da Amerikan ordusuna tercümanlık yapan ve ailesi Taliban tehditi altında olan bir Afgan’a Amerika’da oturma izni çıkartılması, KKK (Ku Klux Klan) üyesi olan eski bir şerifin adını taşıyan okulun isminin değiştirilmesi, 12 yaşında bir çocuğun atılımlarıyla Illinois eyaletinde plastik torbaların yasaklanması gibi yüzlerce küçüklü büyüklü zafer var. Arada sırada komik kampanyalar da olmuyor değil. Ben Rattray geçen sene yaşanan bir olayı anlatıyor: “Her sene geleneksel olarak düzenlenen ve Şükran Günü’ne denk gelen Amerikan Futbolu maçının devresinde sahneye çıkacak Nickelback grubunun çalmaması için, maçtan bir kaç saat önce bir kampanya başlatıldı ve kısa sürede 50.000 kişi imzaladı. İleri sürdükleri nedenler arasında şarkıcının saçları, gitaristin kıyafetleri ve şarkıların 12 yaşındaki kızlara hitap etmesi vardı”. Hedefe ulaşan diğer ilginç bir kampanya ise


38

Fransa’nın Marsilya kentinde düzenlenecek açılan kampanyalar bugüne kadar, İstanbul David Guetta konserinin, Marsilya halkı- Bahçelievler’de görme engelliler için hatalı nın, belediyenin konser organizasyonu için çizilen ve yaralanmalara sebep olan sarı çizgivereceği 400.000 euroluk yardıma karşı çık- lerin yeniden düzenlenmesine, Kadıköy’deki Moda Sahil Parkı’na beton dökülmesinin masıyla konserin iptal edilmesi oldu. önlenmesine, belediye tarafından konulan Belediye sarı şeritleri yeniden düzenliyor, ve mahalle sakinlerinin manzarasını kapatan dev reklam panosunun kaldırılmasına Moda parkı betondan kurtuluyor ve Ağaoğlu’nun Fatih Ormanları’na yapaChange.org Türkiye’de de ses getirmeye ve cağı Maslak 1453 projesinin iptaline ön yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. ayak oldu. Bugün hala en popüler kamÖzellikle Gezi olaylarının ardından patlayan panyaların arasında Mehmet Ali Alabora’ya kampanya sayısı, hepimizin mail kutusuna destek kampanyası, ODTÜ kampüsünde Change.org’dan tarafından yollanmış en otobana hayır, Ethem Sarısülük için adaaz bir e-postanın ulaşmasını sağladı. İmza let, 3.köprü inşaatı durdurulsun, seçim sayıları, Amerika, İngiltere ya da Fransa’nın barajı düşürülsün gibi kampanyalar var. gerisinde kalsa da her geçen gün daha fazla Kısa sürede uzun bir yol kateden Change. insan Change.org’daki kampanyalara imzasını org, hayatımıza etki etmemizi, çevreyi korubırakıyor. Türkiye’de hükümet ve belediyeler mamızı, insanlara yardım eli uzatmamızı ve halka kulak vermeyi pek adet olarak görmese koşulsuz şartsız adaleti aramamızı sağlıyor. de, Change.org bir kaç kampanyanın hedefe Change.org sayesinde dünyayı değiştirmek ulaşmasını sağladı. Change.org’da imzaya artık bizim de elimizde.


39


Haftaya görüşürüz:)

29 // ARALIK’13

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.