HAFTASONU 2 AĞUSTOS 2015

Page 1

2 // AĞUSTOS ’15



//

01.

BİR HİBRİD PROJE: TRUE DETECTIVE

//

02.

//

03.

KENDİ GİTARINI KENDİN YAP

ALKIŞLARLA CHUCK TAYLOR ALL STAR II //

04.

COMMODORE PET’LE GEÇMİŞE YOLCULUK //

05.

PACHUCA’NIN RENGARENK EVLERİ

//

06.

MUTANT BİR GENE SAHİPSENİZ TIBBIN GELECEĞİNİ DEĞİŞTİREBİLİRSİNİZ

Editör: Cem GELGÜN


01.

Bİr hibrid proje: True Detective

2014’te vizyona girdiğinde kısa sürede fenomen haline gelen True Detective’de ikinci sezonun sonuna yaklaşırken heyecan bir kat daha arttı. Geçtiğimiz sene yola Oscar’lı aktör Matthew McConaughey’le çıkan dizi, bu sene yaşadığı kadro değişikliğine rağmen hız kaybetmeden devam ediyor. True Detective’in yapımcısı ve yaratıcılarından Richard Brown Les Inrockuptibles dergisine verdiği röportajda dizinin iç yüzünü, bugünlere nasıl gelindiğini ve HBO’nun yanına Netflix’in de gelişiyle hızla değişmekte olan televizyon dünyasını anlattı. 4

‘True Detective’ yayına girdiği 2014 yılında

çarpıcı bir başarı elde etti. Ne gibi unsurlar dizinin başarısında etkili oldu ve sonrasında neler değişti? ‘True Detective’in başarısı ‘yazar sineması’nda olduğu gibi ‘yazar dizileri’ için de yer açılmasını sağladı. Böyle bir yer daha önce de elbette vardı ama ‘True Detective’ sonrası herşey çok hızlı gelişti. Netflix’in kaliteli programlarla sektöre bu denli hızlı girişi ABD’de ve diğer piyasalarda dizi sektörünün köklü bir değişim yaşamasına neden oldu. Önceleri tek patron HBO’ydu. Kanal, The Soprano’s, Deadwood ve The Wire gibi dizilerle on yıl kadar süren altın çağı başlattı. 2000 yıllara


vardı. HBO modelinde televizyon senaristlere daha fazla güç vermek için kullanıldı, yönetmen ise teknisyen konumuna çekildi. Bunun özellikle de sürate bağlı mantıklı açıklamaları var. Bir de senaristlerin bir rövanşa ihtiyaçları vardı! Senarist mesleği, dengelerin değişmesiyle yavaş yavaş evrildi. Yapımcılar, yönetmenin düşüncelerini gözetmeksizin kararları alan mekanizma oldular. Bir bakıma bu tutarlı ve ilginç bir şey ama bu sefer de bir şey eksik kaldı: mizansen. Televizyonda oyuncular çoğunlukla çok iyiler, senaryolar da öyle ama sinema yanı zayıf kalabiliyor. True Detective’le televizyona sinema mı katmak istediniz?

kadar dizileri büyük kanallarda reklamlarla izliyorduk. HBO’nun farkı üyeliklere dayanmak oldu. Böylece reklamların hiçbir önemi kalmadı. The Wire’ın yaratıcılarından David Simon, bunun hayati bir öneme sahip olduğunu söylüyor. HBO kendine bir kimlik yaratabildi ve bunu yazarlarına güvenerek yaptı. Bu çok ender bir şey. Sinemada kimse bir filmi Sony, Universal ya da Warner Bros tarafından yapıldığı için izlemeye gitmiyor. Aynı zamanda HBO çok kopyalandı. 5

Evet doğru. Ama daha kat edecek çok yol

True Detective’in doğuşu benim bu konudaki düşüncelerimin üzerine gerçekleşti. O zamanlar Netflix, David Fincher’a güvenmişti. Harika bir zamanlamaydı. House Of Cards öncesinde ‘pilot’ bölümün önemi çok merkeziydi: birinci bölümün izleyiciyle randevusu bir kanal için kaçırılmaması gereken bir şeydi. Oysa Netflix David Fincher’la doğrudan iki sezon için anlaştı. Bu çok cesurca, delice bir hareket oldu. Ondan sonra ise herşey patladı. Biz HBO’ya bütün bir sezonu kapsayan bir paket sunduk. True Detective belli bir mantığa oturtulmuş, bir roman gibi her bölümün bir perdeye denk geldiği şekilde yapılandırılmıştı. Bunu yapabilmek için senaryoyu sadece bir kişinin yazması ve Twin Peaks - David Lynch örneğinde olduğu gibi sadece bir yönetmenin kamera arkasında olması gerekiyordu. Daha önce güçlü, kuvvetli, harika diyaloglar içeren ‘Galvestone’ adlı bir roman yayınlayan Nic Pizzolatto’yu buldum. Sinemayla televizyon arasında, sekiz saatlik bir dizi vizyonuna sahipti. Sonra bir yönetmen seçtik, Cary Fukunaga. Onun gelişi oyuncular açısından yeni ufuklar yarattı. Ansızın, Matthew McConaughey gibi dizi yapmak istemeyen ama Fukunaga’yla çalışmak isteyen muhteşem bir oyuncu karşımıza çıktı.


6

Bunun sadece sekiz bölüm için olacağını gayet iyi biliyordu. Matthew’a ilk başta Woody Harrelson tarafından canlandırılan karakteri teklif ettik. O sıralar, dizi yayına girdiğinde McConaughey’in Oscar kazanacağını ve Amerika’nın bir numaralı aktörü olacağını aklımızın ucundan bile geçirmiyorduk! William Friedkin’in Killer Joe filmini gördükten sonra doğru kişiyi bulduğumuzu anladık.

oyuncu ya da yönetmen bulamazsınız. Bazen bu neredeyse fazla bile gelebiliyor. Mad Men gibi 2000’li yılların dizileri yıldızlar üzerine kurulu değildi ve onları bu neden dolayı da seviyorduk. Uzun bölümlerden oluşan diziler ne tam anlamıyla televizyonculuğa giriyor ne de sinemacılığa. Yarattığımız hikayeleri, görüntüleri neredeyse hiçbir sınır olmadan dilediğimiz gibi şekillendirebiliyoruz.

HBO’ya karşı eliniz oldukça güçlüydü.

True Detective ikinci sezonunda bir kaç değişiklik yaşadı. Nic Pizzolatto’yla anlaşamayan Cary Fukunaga yerini farklı yönetmenlere bıraktı. Daha klasik bir modele mi dönüş yaptınız?

Onlara karşı bir dizi fikriyle değil, anahtarı elimizde bir dizi projesiyle gelmiştik. Arada çok büyük bir fark var. Başka kanallar da devreye girdi ama biz büyük bir özgürlük tanıyan HBO’yla çalışmak istedik. Birinci sezonun çekimleri, bir dizi için oldukça uzun sayılabilecek, dokuz buçuk ay sürdü. Geleneksel televizyonculuk anlayışından uzaklaşmak istiyorduk ve bu işe yaradı: True Detective bildiğiniz başarıya ulaştı. Herkes hiçbir kuralın olmadığını, “televizyonculuk” yapmak isteyen ama kendilerine başka bir isim bulmak zorunda kalacak kırka yakın kanal olduğunu anladı. Bugün Hollywood’da bu dünyaya ait olmak istemeyecek bir tane

Cary ve Nic’in arasındaki sorun, ikisinin de diziyi yönetme arzusundan kaynaklanıyordu. Bir gemi için iki kaptan zor bir şeydir. Hakkıyla gemi Nic’te kaldı ve ikinci sezon için farklı bir yöntemle çalışmak istedi. Bu tecrübeden sonra daha geleneksel televizyonculuk anlayışına dönmek istedi. İyisiyle kötüsüyle bu onun kararı. Daha klasik bir modele geri döndü ve elde ettiğimiz sonuç ilkini aratmıyor. Harika bir iş çıkardı.


Peş peşe gelen yıldız oyuncular (Colin Farrell, Vince Vaughn, Rachel McAdams, Taylor Kitsch) nefes kesiyor. Birinci sezonun elde ettiği başarının ardından bir çok oyuncu ikinci sezonda yer almak istediklerini belirttiler. Bu sefer biz onları değil, onlar bizi aradılar. İşin ilginç yanı normalde ikinci bir sezon olmayacaktı! True Detective’in ikinci sezonu hesapta olmayan bir şey miydi?

olamaz. Ancak sadece sezon sonunda bir artış olup olmadığını anlayabileceğiz. Basına gelince, duruşlarında bir değişimin gerçekleşmesi kaçınılmazdı. Eleştirmenler birinci sezona bayılmıştı. Herşeyi değiştirdik, yeni karakterler, yeni dekorlar… Nic’in üzerindeki baskı inanılmazdı. İkinci sezona başladığınız zaman sürpriz etkisi ortadan kalkıyor. Önümüzdeki yıllarda televizyon/streaming sektörünün geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Yenilik televizyonla sinema arasındaki yakınDüşüncelerimizde True Detective’in sadece laşmadır. Biz yeni kapılar açtık. The Knick’in tüm bir sezonla efsane bir dizi olabileceği fikri vardı. bölümlerini çeken ve montajını yapan Steven Nic bu konuyu HBO’yla konuşmuştu. Olay şu Soderbergh de öyle. Sinemacılar, zamanda kısıtlı ki, bir sonu olan sekiz saatlik bir blok halinde projelere yöneliyorlar. Paolo Sorrentino Jude düşünülmüştü. Ancak dizi kültürel bir fenomene Law’la beraber The Young Pope’u çekecek, biz dönüştü. Kendimize sorduğumuz soru: nasıl kendi tarafımızda bir dizi projesi için Jacques daha fazla yapabiliriz oldu. Hiçbirimiz bu soru- Audiard’la bağlantı halindeyiz, Paul Greengrass ve nun cevabını veremiyorduk çünkü daha önce Alejandro Iñarritu sıradaki isimler. Bazı hikayeler böyle bir şeyle karşılaşmamıştık. Bunu kabulle- altı ya da sekiz saatlik bir senaryoyla anlatılmayı nip işe koyulmamız gerekiyordu ve bu noktada hak ediyor ve eğer yönetmenler aynı zamanda Nic Pizzolatto çok başarılı bir iş çıkardı. hikayenin de sahibi olabilirlerse o zaman hiç düşünmeden kabul ediyorlar. Hibrid bir çağa İkinci sezonda izleyici sayısı artarken, bir girdik. Bu yeni modelin çekim gücü inanılmaz. yandan da eleştiriler gelemeye başladı. Bu paradoksu nasıl görüyorsunuz?

7

İzleyecisi sayısının, reytingin çok bir anlamı var mı? Netflix’in açtığı diğer bir yara. Tarihe baktığımızda reyting oranları reklam satmak için yaratılmış bir şeydi. Kablolu yayında zaten daha az anlamı vardı. Ancak bir noktadan sonra modeliniz ‘streaming’ üzerine kuruluysa rakamların ne önemi var? Netflix rakamları açıklamıyor ve bu çok mantıklı bir şey. Onları ilgilendiren şey abone sayısını arttırmak. Ayrıca maalesef kültürümüz rakamlarla kirletiliyor, sanki kaliteyi rakamlar getiriyormuş gibi. Bazen izleyiciler bile böyle düşünüyor. True Detective’in ikinci sezonunun merak uyandırması kadar normal bir şey


02.

Kendi gitar覺n覺 kendin yap

8


22 yaşındaki San Franciscolu Nick Pourfard çok yönlü bir sanatçı, tasarımcı, müzisyen ve kaykaycı. Tüm bu özelliklerini bir arada kullanabileceği bir iş düşünen Pourfard, kullanılmış kaykay tahtalarından gitarlar üretmeye karar vermiş. Prisma Guitars adında bir şirket kuran ve kendine bir atölye bulan Pourfard, tasarladığı gitarların tamamını baştan sona kendisi üretiyor. Pourfard’ın işlerini gören ünlü metal grubu Iron Maiden’ın basçısı Steve Harris genç tasarımcıya bir bas gitar siparişi vermiş.

9


10


11


12


13


03.

Alkışlarla: Chuck Taylor All Star II


Öyle bir marka düşünün ki neredeyse yüz yıl boyunca tek bir modelle ayakta kalmayı başarmış, değişen moda akımlarından etkilenmemiş, hatta her daim, her nesil kendisi moda olmuş… Aklınıza geldi mi? Elbette Converse’in Chuck Taylor All Star’larından bahsediyoruz. Yıldızlı ayakkabı, efsane modeline 98 yıl sonra ilk defa küçük rötuşlar vuruyor. Tasarımında, insanları sarsmamak için önemli bir değişikliğe gidilmezken, konfor için Nike’ın Lunarlon tabanları kullanılmış. Alkışlarla karşınızda ‘Chuck Taylor All Star II’!

ayağına Converse Chuck Taylor All Star’ları geçirmiştir. İnsanlar bir şeye bu kadar derinden bağlı olunca tepkiler de farklı olabiliyor. Bir kısım Converse’in yeni modelini memnuniyetle karşılayıp, heyecanlı bir bekleyişe geçerken, diğer bir kısım ise efsane modele dokunmanın haram sayılabileceğini söylüyor. Nike’ın (şeytanın) Converse’in kanına girip, onu yoldan çıkardığını söyleyenler bile var. Ancak tasarımda büyük bir değişiklik olmayacağını tekrarlayalım. Peki Chuck Taylor All Star I’lerle Chuck Taylor All Star II arasında nasıl bir fark var?

1 Milyar çift Converse Converse’lerin ne yaşı ne de sosyal statüsü vardır. Onu bu kadar önemli kılan da hiç Aradaki farkı çıplak gözle görmek pek de kuşkusuz ki hiçbir ayrım yapmadan evrensel oluşudur. Amerika Birleşik Devletleri başkanı kolay değil. Tasarım biraz çalışılmış, daha Kennedy’den Kurt Cobain’e, Punk grupları yüksek kalitede bir kumaş seçilmiş ve ayakSex Pistols ve Ramones’dan, gettolardan çıkan ların daha iyi nefes alması sağlanmış. Chuck rapçiler Ice Cube ve Snoop Dogg’a ve basket- Taylor All Star II’deki en önemli değişiklik ise bol parkelerine kadar herkes en az bir kere ayakkabının içinde, yani tabanında. Nike’ın


16

geliştirdiği Lunarlon teknolojisi çok daha hafif ve dayanıklı bir sünger kullanarak ayağın rahat etmesini sağlıyor. Esnek, düz ve sert tabanlarıyla Converse’in efsane modeli pek de rahat olmamakla tanınırdı. Bunu Converse’in CEO’su Jim Calhoun bile kabul ediyor: “All Star’ları çok seviyorum ama keşke onları ayağımda birkaç saatten fazla tutabilsem” diyordu. Bir markanın modellerini geliştirmesi kulağa pek de büyük devrimmiş gibi gelmeyebilir ama konu Converse olunca akan sular duruyor. Yeni modellerin piyasaya sürüleceği haberinin ardından tepkilerle beraber, “Ne olur onlara bir kötülük yapmayın!” tarzında mesajlar da gelmiş. Converse bugün gelirlerinin büyük bir bölümünü halen 1917’de piyasaya çıkan

ve 1 milyarın üstünde satan (evet yanlış duymadınız 1 milyar çift ayakkabı) Chuck Taylor All Star’lardan sağlıyor. Bir moda fenomeni İnsanların bu modele bu denli sahip çıkıyor oluşunun nedeni Chuck Taylor All Star’ların bir ayakkabıdan çok daha fazlasını temsil etmesidir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi JFK’den Kurt Cobain’e, Ramones’dan Snoop Dogg’a, Elvis Presley’e, Paul McCartney’ye ve günümüz starlarına kadar herkes bu modelleri giymiştir. Sadece bu kadarla sınırlı değil. Sinemanın kült filmlerinden ‘Geleceğe Dönüş’ serisinde Marty McFly (Michael J.


17

Fox) All Star’la kay kay yapar, West Side Story ve Grease’in en iyi dans figürlerinde yine onlar vardır. Günümüzde ise dünyanın en ünlü minik sihirbazı Harry Potter, Converse’leri tercih ediyor. Son birkaç senedir süregelen ‘Vintage’ - ‘Retro’ modasıyla ve hipsterların da katkısıyla Chuck Taylor’ların satışı yüzde 15’lik bir artış yaşadı. CEO Jim Calhoun, 98 yıllık modelden vazgeçmeyecek olanların gönüllerine su serpen bir açıklama yaptı: “Chuck Taylor I’ler küçük kardeşlerinin yanında, reyonlarda yer almaya devam edecek”.


18


19


04.

coMModore peT’le geÇMİşe yolculuK

20


Fotoğraf size bir şey ifade ediyor mu? 1970 ve 1980’li yıllarda doğanlar ilk aşklarını tanıyacaklardır. 1990 sonrasında doğanlar ve bu daktilo klavye karşımı nesneye anlam veremeyenler için ise, karşınızda tarihin ilk oyun bilgisayalarından Commodore 64. Dünyanın ilk bilgisayar üreticileri arasında yer alan Commodore’un yıllar süren sessizliğin ardından akıllı telefon

21

piyasasına gireceğini ve PET adlı bir model çıkaracağını, bir de üstüne üstlük eski oyunları oynamanın mümkün olacağını açıklaması 30 yaş ve üstü nesilde bir anda çocukluk anılarının canlanmasına neden oldu. Uzun süren yükleme faslı sayesinde bize sabretmek nedir öğreten ve pikselin hakkını veren 10 efsane Commodore 64 oyununu sıraladık.


Zak McKracken And The Alian Mindbenders 1988 yılında Lucasfilm Games etiketiyle David Fox ve Mathew Kane’in ellerinden çıkan Zak McKracken and the Alien Mindbenders, senaryolu macera oyunlarının öncüsü oldu. Dekordan nesneler alıp kullanabilen, kapılar açan, yer değiştiren, gidip gelen ve böylece dünyayı dolaşan Zak karşısına çıkan uzaylılara karşı mücadele veriyordu. IK+

22

Dönemin bir numaralı dövüş oyunu. 1987’de piyasaya çıkan IK+’nın öncesinde ve sonrasında bir çok dövüş oyunu yapıldı ama hiçbiri Archer Maclean’ın IK+’sı seviyesine çıkamadı. İki oyuncuyla da oynanabilen IK+ ilk joysticklerimizi kırmamıza yol açmış, haftasonu ve tatil günlerinin değişmezi olmuştu. Arka fon değişmese de, ekstra puanlar kazanmamızı sağlayan küçük bonusları bulmak bir hayli zaman almıştı.


The Sentinel Geoff Crammond ismi daha çok yarış oyunlarıyla eş değer olsa da, Crammond Grand Prix’ler kazanmaktan arta kalan zamanında her türlü deneyime açık bir tasarımcıydı. 1986 yılında çıkan The Sentinel isimli strateji oyunu Commodore 64’te türünün en iyilerinden biri oldu. Titizlikle tasarlanmış grafikler, oyun planı ve zorluklar bugün bile size soğuk terler döktürecek cinsten. Neyseki günümüz emülatörleri sayesinde oyunun uzun süre yüklemesini beklemek zorunda kalmayacaksınız.

Bubble Bobble

23

Şirin grafiklere sahip Bubble Bobble, Atari dünyasından Commodore 64’e geçiş yapan 8-bit oyunlardan biri. Peter Clarke imzalı hareketli

müziği ve iki kişi oynanabilen heyecanlı bölümleriyle dönemin en çok oynanan bilgisayar oyunlarından biri olmuştu. Commodore 64’e uyarlandığında bazı özelliklerini kaybetmiş olsa da, Bubble Bobble hepimizin kalbinde yer edindi.


MicroProse Soccer 1990’ların favori futbol oyunu Sensible Soccer’un babası, genel anlamda futbol oyunlarına öncülük etmiş yegane oyun. Kuş bakışı görüntüyü benimsememize sağlayan, Sensible Software

Wizball

24

Wizball oynamak her Commodore 64 meraklısı için geçerli olan bir ritüeldi. Zamanının ilerisinde grafikler, Martin Galway imzalı orijinal müziği,

imzalı MicroProse Soccer hayatımıza 1988 yılında girdi. Grafikleri ve oyun kalitesini günümüz Fifa’larıyla kıyasladığımızda gülünç duruma düşse de MicroProse Soccer her futbol meraklısının hakkını verdiği bir oyun olmuştu.

yüksek kontrol kapasitesiyle Wizball, Commodore 64 klasikleri arasında yer alıyor. 1987 yılında piyasaya çıkan ve yatay bir evrende oynanan oyunda amaç, boya kapsülleri toplayarak gri tonlarından oluşan monokrom dünyaya renk katmaktı.


‘cool’ görünmesini sağlayan ve “İleride ne yapmak istiyorsun?” sorusunda “Ninja olmak istiyorum” Last Ninja’nın birinci sürümünün ardından cevabını vermemize neden olan oyundur. Oyunun 1987 yılında piyasaya çıkan Last Ninja 2 mace- popülerliği daha sonra Ninja kaplumbağların başarayı dövüşle birleştiren harika bir oyundu. Japon rısında da büyük bir rol oynadı. kültüründen gelen Ninja’ların tüm bir nesil için Last Ninja 2

Project Firestart

25

Birçok bilgisayar oyunu günümüzde piyasaya çıkan macera-savaş oyunlarının öncüsü olarak tanıtılabilir ancak 1989 yılında yayınlanan Project Firestart birçokları için Doom ve Duke Nukem

gibi oyunların atası sayılır. Misyonunuz, uzay mekiğinizle yörüngedeki bir istasyona yanaşmak ve neden hiçbir bağlantı kurulamadığını araştırmaktır. İlk odada kanlar içinde yerde yatan görevli duvara son anda (okuyabiliyorsanız) “Danger” yani tehlike yazmıştır. Gerisini siz düşünün…


Summer ve Winter Games

26

1985 yılında Epyx tarafından geliştirilen ve her sporseverin severek oynadığı iki oyun, Summer ve Winter Games, yani Yaz ve Kış Oyunları. Olimpiyat oyunlarının bir repliği olan bu iki oyun,

tarihin de ilk spor oyunları arasında yer alıyor. Yaz oyunlarında hünerlerinizi uzun atlama, atletizm, bisiklet, eskrim ve yüksek atlama gibi dallarda gösterirken, kış oyunlarında ise buz pateni, slalom, hız pateni ve uzun atlamada yarışıyorsunuz.


Mayhem in Monster Land

27

Mayhem in Monster Land’i listeye almamak Commodore 64’e saygısızlık olurdu. 1993’te, Commodore’un son nefesini vermek üzere olduğu yıllarda piyasa çıkan oyun, grafikleri ve oyun içinde yer alan dünyalarıyla Süper Mario Bros’u andırıyor. Küçük bir dinozor olarak tuzaklarla dolu bölümlerde ilerlemeye çalışırken, bir yandan da çeşitli yerlerde saklı bonusları topluyorsunuz. Mayhem in Monster Land bugün bile bilgisayarlarına Commodore 64 emülatörü yükleyenlerin favori oyunları arasında yer alıyor.


05.

Pachuca’nın rengarenk evleri

28


Fındıklı’daki merdivenler gökkuşağı renklerine boyandığı zaman belediye hiç zaman kaybetmeden yeniden griye boyamak için harekete geçmiş ancak halkın inadına karşı gelememişti. Geçtiğimiz hafta benzer bir olay Suudi Arabistan’da yaşandı ve Talaee Al-Noor okulunun üst duvarını gökkuşağı renklerine boyatan okul müdürü 26.600 dolar cezayla birlikte hapsa girerken, yetkililer okulu yeniden griye boyamakta gecikmedi. Neyse ki bunun tersi durumlar da mevcut. Meksika’nın başkenti Mexico City yakınlarındaki Pachuca kasabasının yetkilileri ‘Germen Crew’ adlı sokak sanatçılarıyla bir proje geliştirerek bir tepenin yamaçlarındaki evlerinin tamamını boyama kararı aldı. Proje kasabanın görsel olarak canlanmasını, şiddet ve suç oranlarının düşürülerek toplumsal olarak değişmesini amaçlıyor.

29


30


31


32


33


34


35


36


37


06.

Mutant bİr gene sahİpsenİz tıbbın geleceğİnİ değİştİrebİlİrsİnİz 38


39


İnsan genomu her biri bir genetik bilgi taşıyan 6 milyar molekülden oluşuyor. Vücudumuzun sorunsuz işlemesi için genetik şifremizin hatasız kodlanması gerekirken, dizelerdeki en ufak hata çocuğunuzun genetik bir mutasyonla doğmasına neden olabiliyor. Bazı mutasyonlar şans eseri hiçbir değişikliğe yol açmazken bazılarının ise azımsanmayacak etkileri olabiliyor. Genentech, Amgen ve diğer bioteknoloji araştırma şirketleri, tıbbın ve ilaç sektörünün geleceğini değiştirebilecek, mutasyona uğraşmış bu genlerle yakından ilgileniyor.

40

Steven Pete, çıplak elleriyle kaynar bir tencereyi tutabiliyor ya da ellerini uzun bir süre buza daldırabiliyor… ve bunları hiçbir yanma hissi ya da acı

hissetmeden yapabiliyor (acıyı hissetmemesi ellerinin yanmadığı anlamına gelmiyor). Her türlü acıya karşı duyarsızlığa neden olan bu ender genetik hastalığa maruz kalan insan sayısı dünyada onu geçmez. 25 yaşındaki Timothy Dreyer’in kemik yoğunluğu öylesine yüksek ki, bütün kemiklerinin tuzla buz olması gereken kazalardan yara almadan kurtulabiliyor. Bu ender genetik mutasyonlar ve çizgiromanlara taş çıkartan süpergüçler, Genentech ve Amgen şirketlerinin bir parçası olduğu bioteknoloji sektörünü yakından ilgilendiriyor. Rekabetin çetin olduğu, gelişmekte olan bu sektör 2014 yılında ABD’de 46 milyar dolarlık bir gelir elde etti.


sağlayabilir. Morfin kadar kuvvetli, bağımlılık yapmayan ağrı kesici

Steven Pete’in acıya duyarsızlığı üzerine yapılacak araştırmalar, ileride çok daha kuvvetli ve yan etkileri olmayan ağrı kesicilerin üretimine katkı sağlayabilir. Aynı şekilde, araştırmacılar Timothy Dreyer’in özelliklerini kopyalayabilirlerse ‘kemik erimesi’ne karşı çok önemli bir adım atılmış olur. Timothy Dreyer üzerinde araştırmalar yapan Amgen şirketi, kemik yapısının bu denli yoğun oluşunu, ergenliğin sonunda gelişimi yavaşlatan ve daha sonra durduran proteinin Dreyer’in genetik şifresinde bulunmayışından kaynaklandığını kanısına vardılar. Üç buçuk yıl gibi kısa bir sürede ise bu proteinin işlevini ortadan kaldıran antikorlar yarattılar. Halen test aşmasında olan ilaç başarılı olursa şirkete her yıl 1 ila 2 milyar dolar kazanç 41

Kanadalı biyoteknoloji şirketi Xenon Pharma’nın on yılı aşkın süredir acı duyuları üzerine yaptığı araştırmalar biyoteknoloji devi Genentech’i bir hayli ilgilendirdi. Yanma, kesilme, kırılma gibi her türlü acıya sebebiyet veren proteinleri izole eden şirket, Ibuprofen, Nürofen gibi ilaçları tarihe gömecek, morfin kadar kuvvetli ama bağımlılık gibi hiçbir yan etkisi olmayan bir ilaç üzerinde çalışıyor. Şirketler, araştırmalarına hız vermek için genetik bilgiler içeren veri bankalarına yönelmekten geri kalmıyor. Amgen, 2012 yılında nüfusun tamamının genetik haritasına sahip İzlandalı DeCODE Genetics şirketini satın aldı. Genentech ise, insanlara 99 dolar karşılığında DNA ve aileleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya olanak sağlayan 23andMe şirketiyle işbirliğine gitti. Timothy ve Steven gibi genetik mutasyona sahip insanlar tedavisi olmayan hastalıklara yakalanmış milyonlarca insan için bir umut kaynağı oluşturuyor. Ancak, kaderin cilvesi, kendi durumları için hiçbir tedavi bulunmuyor. Hissetmediği ufaklı büyüklü kazalardan dolayı Steven Pete’in vücudu ciddi yaralarla kaplı. Timothy Dreyer’in kemik yoğunluğu ise sinir sistemi, kafatası ve beyni üzerinde ciddi bir basınç oluşturuyor.


Haftaya görüşürüz:)

2 // AĞUSTOS ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.