HAFTASONU 4 EKİM 2015

Page 1

4 // EKİM ’15



//

01.

RIDLEY SCOTT’TAN MARS’TA HAYATTA KALMA REHBERİ

//

02.

//

03.

//

HARI & DEEPTI’NIN GÖLGE OYUNLARI

ROMANTİK VE NOSTALJİK BİR ŞARKICI: LANA DEL REY

04.

YAŞANILIR ŞEHİRLER İÇİN SMOG FREE TOWER

//

05.

//

06.

PARİS’İN MOZAİK KALDIRIMLARI

ROBERT ZEMECKIS’İN GÖZÜNDEN BİR CAMBAZIN HİKAYESİ

Editör: Cem GELGÜN


01.

Ridley Scott’tan Mars’ta hayatta kalma rehberİ

4


5


6

Geçtiğimiz hafta içinde NASA’nın kızıl geze- süredir uzmanların görüşlerine başvuruyor. Yani gen Mars’ta su akıntıları bulduğuna dair yaptığı 1998’de Bruce Willis’in Aerosmith müzikleri açıklama herhalde en çok yönetmen Ridley eşliğinde dünyayı kurtardığı Armageddon filScott’u mutlu etmiş olsa gerek. Scott’un, baş- mindeki tutarsızlıklar artık pek mümkün değil. rolünde Matt Damon’un oynadığı ve misyonda bulunduğu gruptan koparak Mars’ta tek başına Inferno Entertainment’ın başkan yardımcısı hayatta kalmaya çalışan bir astronotun hika- D.J. Guggenheim bilinçli izleyici sayısına dikyesini konu alan ‘The Martian’ (Marslı) filmi, kat çekerek “İnsanlar, filmde yaşanan olaylarla, NASA’nın herkesi heyecanlandıran açıklamasın- evrenimize hakim olan fizik kuralları arasında dan sadece birkaç gün sonra, 2 Ekim cuma günü tutarsızlıklar tespit ederlerse, filmi beğenmeme tüm dünyayla aynı anda Türkiye’de de vizyona ihtimalleri doğar” diyor. Bu açıdan Ridley Scott girdi. Muhtemelen bundan daha iyi bir reklam ve ‘Marslı’ ekibi derin bir “Oh” çekebilirler düşünülemez. Peki hazır Mars gündeme oturmuş- çünkü uzmanların ilk raporları filmin bugüne ken, ‘Marslı’yı izleme şansı bulan biliminsanları kadar yapılmış en ‘gerçekçi’ filmlerden biri olduve uzmanlar film hakkında ne düşünüyorlar? ğunu belirtiyor. Filmde, Mars üzerinde misyonda olan Matt Damon ve arkadaşları çıkan şiddetli 90’lı yıllarda en çok gişe hasılatı yapan film- bir fırtına yüzünden erkenden dönmek zorunda lerin sadece yüzde 10’unu bilim kurgu filmleri kalırlar. Uzay mekiği kızıl gezegenden uzaklaşıroluşturuyorken bugün ibre tersine döndü. ken arkadaşları tarafından bırakılan Matt Damon 2014’te ‘ilk on’daki filmlerin dokuzu Marvel ve hayatta kalabilmek için - çünkü tahmin edebilirDC Comics filmlerinin de dahil olduğu bilim siniz ki bir sonraki misyon yıllar sonra geliyor kurgu filmlerinden oluşuyor. Konu hakkındaki olacak- çeşitli stratejiler düşünmek zorunda kalır. bilgileri her geçen gün artan seyirciyi tatmin etmek, komik duruma düşmemek ve daha inanThe Guardian’daki köşesinde ‘Marslı’yı konu dırıcı filmler yapmak için yapımcılar belli bir alan Adam Rutherford hoşuna giden noktaları


değerlendiriyor: “Matt Damon sürekli bir şeyler deniyor, yanılıyor ve farklı parametrelerle yeniden deniyor. Bir bilimadamı edasıyla deneme yanılma yöntemini kullanıyor. Bu çok hoşuma gitti”. NASA astronotlarından Rex Walheim ise beğendiği şeyin, filmin bir astronotun bir, iki, üç adım ilerisini düşünme gereksinimini göstermesi olduğunu söylüyor. Fırtına ne kadar gerçekçi? Ancak yine de uzmanlara göre filmde bazı tutarsızlıklar yok değil. Stanford Üniversitesi’nde profesörlük yapan Mars uzmanı Scott Hubbard’a göre filmin başında yaşanan ve Matt Damon’un mahsur kalmasına neden olan şiddetli fırtınanın gerçekleşme ihtimali yok. Hubbard, Mars’ın ince atmosferi nedeniyle kızıl gezegende çıkacak fırtınaların dünyadakinin yarısı kadar olacağını ve bunun herhangi bir felakete yol açmayacağı görüşünde.

7

Utah eyalet üniversitesinde botanik profesörü olan Bruce Bugbee ise kendi dışkısında patates yetiştirmenin mümkün olmadığını anlatıyor. Dışkının gübre özelliğinin bilindiğini ama toprağın doğada işlemci görevi görerek zararlı toksinleri yok ettiğini ve mineralleri tuttuğunu söyleyen Bugbee’ye göre bunun Mars’ta olması mümkün değil. Son olarak da emekli bir astronot olan Leroy Chiao her ne kadar teknisyen beynini bir kenara bırakmaya çalışsa da yine de bazı şeylerin gerçek dışı olduğunu söylüyor: “Örneğin Matt Damon’un uzay mekiğinin bir bölümünü havaya uçurmak için ürettiği bomba… işlemesi mümkün değil”. Uzmanlar filmdeki bazı tutarsızlıkların altını çizse de, Ridley Scott’un yönettiği ve Matt Damon’un oynadığı ‘Marslı’nın görülmeye değer bir film olduğunu, Andy Weir’in romanına sadık kaldığını ve 2030 yılına kadar Mars’a insan yollamak isteyen NASA’nın karşı karşıya olduğu zorlukları yansıttığını belirtiyorlar.


02.

HarI & DeeptI’nin gölge oyunları

8


9


El işi sanatı sanatıyla ilgilenen Harikrishnan Pnickerof ve Deepti Nair ikilisi farklı kağıt boyutları ve kalınlıklarını keserek elde ettikleri üç boyutlu tabloları bir kutuya koyup arkadan ışıklandırarak ormanların, su birikintilerinin, mağaraların, insan ve göz kamaştırıcı hayvanların belirdiği muhteşem gölge oyunları elde ediyor. ABD’nin Denver şehrinden Mumbai’ye taşındıktan sonra çalışmalarını tamamlayan ikili, eserlerini Oslo’nun ardından Miami’de düzenlenecek Context Art sanat fuarında sergileyecek.

10


11


12


13


14


15


16


17


18


19


03.

Romantik ve nostaljik bir şarkıcı: Lana Del Rey


Born To Die, Summertime Sadness ve Video Games gibi parçaların yer aldığı Born To Die albümüyle 2012 yılında kısa sürede fenomen haline gelen Lana Del Rey, 2014’te çıkardığı Ultraviolence albümüne gelen eleştirilerin ardından ortalıklardan kaybolmuş ve müziği bırakabileceğini ya da bir caz albümüne imza atabileceğini açıklamıştı. Bu süre zarfında yapımcısı Rick Nowels’la stüdyoya kapanan Lana Del Rey’in Honeymoon adlı yeni albümü 18 Eylül’de piyasaya çıktı. Amerikalı sanatçı Les Inrockuptibles dergisinin sorularını yanıtladı.

Çevrenizde her zaman çok insan vardır ve yaptığınız albüm hakkında çok fazla görüş bildirirler. Onu hor gördüğüm anlamına gelmiyor ama… bir şey yaratmaktaysanız, özellikle de bu sesinizle ilgiliyse, kendimi ancak içimde duyduğum sesi takip ettiğimde iyi hissediyorum. Ultraviolence’ı birilerine tepki olarak yazmadım, sadece o an yapmak istediğim albüm oydu ve o şekilde duyulmasını istiyordum.

Bir önceki albümün ‘Ultraviolence’ı insanların anlayamamasını nasıl yaşadın?

Beklentiler karşısında boş bir kağıdın önündeyken endişe duyuyor musun?

Babamın filozof yanı bana da geçmiş: eğer bir şeyler fena gelişmiyorsa, o zaman iyi gelişiyordur. İstediğimi ve sevdiğimi yapma imkanına sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Albüm hakkında kaleme alınan eleştiriler benim pek umurumda değil ama insanların müziğimi dinleyiş şekillerini değişitiriyorlar, onun için de iyi tepkiler almakta yarar var.

Ben kendimi bu beklentilerin çok uzağında görüyorum, muhtemelen bu insanların yaptığım müziğe verdikleri tepkinin benimkinden çok farklı oluşundan kaynaklanıyor. Sadece bir noktada, müziğimin çok üzgün ve neredeyse zarar verici olduğu söylentileri karşısında kendimi kötü hissettim. Yapabileceğim en iyi şey panjurları kapatmak ve çalışmaya devam etmekti.

Bunun neticesinde hayatı daha hafife alma, pek umursamama ihtiyacı mı duydun?

Bu şekilde uzaklaşabileceğini mi düşündün?

Çevrende sana fikirler, görüş veren çok mu insan vardı?

Evet bu birçok açıdan kaçış yolu olarak Bir bakıma hayatımda yaşadıklarıma karşı görülebilir. Beynim ve hayal gücüm hiç durbir panzehir gibi geldi. Kafamda duyduğum madan çalışıyor onun için benim kaçışlarım gibi bir albüm yapma ihtiyacı duydum. Kendi daha çok fiziksel oluyor, mesela taşınmak görüşümü korumanın tek yolu buydu. Bu tür gibi. Zihinsel yada fiziksel olarak farklı bir basit düşüncelere ihtiyacımız var. Müziğimin şey yaşama ihtiyacı duyuyorum. Kendime her nasıl karşılanacağına karşı üzerimde bir umur- zaman kaçış yolları bulmuşumdur. Bunu da samazlık vardı ama bir yandan da şarkılarıma hayali arkadaşlarım olmadan yaptım çünkü ve yaptıklarıma büyük önem veriyordum. Bir hiçbir zaman hayali arkadaşlarım olmadı. albüm yaparken olabilecek en iyi düşünce Bazen sadece kapıyı suratımıza çarpabilir yapısı bu. misin?


22

Kapıyı çarpıp çıkmak her zaman mümkün- sonucunda bütün hayatımı kaplar oldu. İyi dür. Sorun şu ki nereye gidersem gideyim, yolda olduğunuz zaman böyle olur. Birkaç yıl gittiğim yere benliğimle gidiyorum. Onun öncesine kadar bazı müzisyenleri büyük bir için de aslında dilediğim gibi kaçmak her ilham kaynağı olarak görüyordum ve onlara zaman zor olmuştur. Bunu çoğu zaman karşı büyük bir aşk hissediyordum! Son sahilde ya da arabamda yapabiliyorum. Çok zamanlarda ise bu bağlantıyı kaybettiğimi uzun zaman boyunca en iyi kaçış yolum müzi- düşünüyorum. ğimin kendisi oldu. Zamanla somutlaşmaya Albümde David Bowie’nin yazdığı bir başlayınca, gerçeklik o oldu, tam da kaçma ihtiyacı duyduğum şey. Oysa müzikle hayati metni okuyorsun. Bowie senin için bir idol bir bağım var, benim için en içten, özel ve müydü? doğal şeydir müzik. Verdiği zevk bakımından, Bazen şarkı söylerken ya da doğaçlama sekse eş değer görüyorum. yaparken nereden geldiğini bilmediğin cümMüzik hayatında neden bu kadar önemli leler dilinin ucuna gelir… umarım bundan dolayı bana kızmaz. Ben bu cümlelerin bir bir yer aldı? nedenden dolayı ortaya çıktıklarını düşünüÇünkü müzik yapmak için yaratılmışım. yorum onun için de değiştirme gereksinimi Ben yapmam gerekeni yapmakla yetindim ve duymadım. Bowie’nin o kadar heyecan verici


kaldırarak başka bir fiziki boyutta yoluna devam ediyormuşsun hissi veriyor. Teknik olarak ne kadar dahil oluyorsun? Ses, düzenleme ve yapım aşaması benim için çok önemli ve olabildiğince net olmak lazım. Bir albüm yaparken, albümün miks ve mastering aşaması çok zaman alır. Yapımcım ve ses mühendisimle beraber çok çalışıyoruz. Bana göre şarkıların bestelenmesinden sonra yapım aşaması son ana kadar devam ediyor. Bu konuda çok hassas ve titizim. Oysa gençken kendimi müzikal dilde daha rahat hissediyordum. Albümlerimde kendimi açtım, çok şey söyledim ve bu son iki yılda belki de tüm bunların biraz flulaşmasına neden olan çok şey yaşadım. Honeymoon için çalışma tarzını değiştirdin mi?

23

Aslında pek değil, bu sefer yapım aşamabir ruhu var ki. İnanılmaz yaratıcı bir dönem- sında, albümün tüm tınısını alt üst edecek den geliyor, müziğiyle, sanatıyla dönemi bir prodüktör değişikliğine gitmemeye özen enerjisiyle. O yıllarda yaşamayı çok isterdim! gösterdim. Geçtiğimiz yıl Rick Nowels’la başlamış, albümde ilerlemiş sonrasında ise Dan Şarkılarını yazış tarzın, başından bugüne Auerbach’la çalışmak zorunda kalmıştım. Bu sefer stüdyoya Rick’le girdim ve herşeyi baştan ne kadar değişti? sona beraber yaptık. Benim hem partnerim Aşağı yukarı on yıldır kendimi yazım aşa- hem yakın arkadaşım. masına büyük bir zevkle veriyorum. Attığım Yeni albümün estetiğini açıklayacak bir ilk adımlara ise, her ne kadar üzerinden zaman geçmiş olsa da, büyük bir yumuşaklıkla yak- kelime var mı? laşıyorum. Son zamanlarda ise strüktürle, Honeymoon şarkısı, ‘Music to Watch Boys bestelemeyle çok daha az ilgilendim, herşeyin kendiliğinden gelmesini tercih ettim. Dürüst to’yla beraber belirleyici oldular. Honeymoon olmak gerekirse bu müzikal özgürlük heye- fikri, yani balayı, romantik bir ilişkinin zirve can verici ve kendimi çok iyi hissediyorum. yaptığı an çok hoşuma gitti. Hatta bir kadıBugüne kadar seni sen yapan strüktürlerden nın hayatının en mutlu anı sayılabilir. Belki uzaklaşıyormuşsun gibi oluyor ve kelim- de hayatımı olduğundan daha güzel kılmaya lerle, müzikle ruhunun sınırlarını ortadan çalışıyordum. Tüm hisler, tüm endişeler,


gelecek hakkında kendime sorduğum sorular elbette şarkı sözlerini etkiliyor ama melodiyi de etkiliyorlar… Bunların dışında albümü etkileyen bir dış etken olmadı, jazz ve trap müzik dışında. Nostaljik yanın nereden geliyor? Ben sürekli düşünen biriyim, bazen dalıp gidiyorum, izliyorum, gözlemliyorum, klasik film tutkum müziğimin nostaljik olarak görülmesine neden oluyor olabilir. Ayrıca romantik de biriyim: tüm bunların bir araya gelmesine nostalji diyor olabiliriz. Güzel zevklerim olduğunu düşünüyorum! Bir gün bir film müziği yapacak mıyım? Kim bilir, geleceğin neler getireceğini göreceğiz. Kendinde neyi değiştirmek isterdin?

24

Endişeler ve korku olmadan yaşamak isterdim.


25


04.

Yaşanılır şehirler için Smog Free Tower

26


27


28

Küresel ısınmanın ve gezegenimizin geleceğinin tartışılacağı COP21 kongresinin tarihi yaklaşırken büyük şehirlerde hava kirliliği alarm veriyor. Çin’de, sarı bir sis gibi metropollerin üzerine çöken kirli hava kent halkını maske takmaya mecbur kılarken, Avrupa şehirleri de çeşitli önlemler almaya çalışıyor. Örneğin geçtiğimiz mart ayında hava kirliliğinde tarihi rekor kıran Paris’te belediye çareyi tek ya da çift numaralı araçların trafiğe çıkmasını yasaklamakta bulmuştu. Gelişmiş ülkeler bir yandan insan sağlığını tehdit eden hava kirliliğiyle boğuşurken, diğer yandan parlak beyinler şehirleri yaşanılır kılacak çözümler arıyor. Hollandalı tasarımcı Daan Roosegaarde, Delft üniversitesi ve European

Nano Solutions şirketi işbirliğiyle şehirlerimizin havasını temizleyen ‘Smog Free Tower’ adlı bir kule geliştirdi. Büyük metropoller şimdiden sıraya girdi bile. Smog Free Tower’ın ilk örneği 15 Eylül’den beri Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bir parka yerleştirildi. Kule, çevresindeki havayı emen dev bir elektrik süpürgesi gibi çalışıyor. Saatte 30.000 metreküp hava emme kapasitesine sahip kule on saat gibi kısa bir sürede bir stadyum büyüklüğünde havayı temizleyebiliyor. Kulenin yaratıcısı Roosegaarde “Bu alet 24 saat, tam güçte çalıştığı zaman, tüm bir semtin havasını temizleyebilir” diyor. Peki nasıl? Havadaki, kalp ve ciğerler için tehlikeli,


Haftasonu bu şekilde geçti. Salı sabahı uyandığımda şehrin üzerine sarı bir bulut çökmüş, Kulenin tepesindeki havalandırma sistemi karşı kaldırım bile görünmez olmuştu! Bu kirli havayı çekerek bir odacığa hapsediyor benim için büyük bir şok oldu. Otelden ve kirli parçacıklara pozitif bir elektron yük- çıkarken bize maske verdiler. O gün harekete lüyor. Bu sayede parçacıklar manyetik güce geçmemiz gerektiğini düşündüm. Sadece sahip elektrotlara yapışıyor. Temizlenen hava güzel konuşmalar yaparak değil, insanlara yeniden dışarı salınıyor. Roosegarde bu tekno- temiz havayla kirli hava arasındaki farkı gösloji sayesinde emilen havanın yüzde 75’inin termeye çalışarak”. temizlendiğini söylüyor. Yedi metre yüksekliğindeki kulenin gereksinimlere göre daha büyük olabileceğini Şehirlerin oksijen kaynağı söyleyen Roosegarde’ın hayali, Smog Free Daan Roosegaarde hava temizleyici kule Tower’ı Paris’te düzenlenecek COP21 zirvefikrinin Pekin’e yaptığı bir seyahat sırasında sinde tanıtmak. Kim bilir belki de kısa bir süre sonra yanıbaşımızda görmeye başlayacağımız ortaya çıktığını söylüyor: Smog Free Tower’lar, gelişmiş ülkeler kar“Pekin’de kaldığım otelin 32. katın- bondiyoksit salınımına çözüm bulana kadar daki odamdaydım ve çevreye bakıyordum. şehirlerimizin oksijen kaynağı olur. kirli parçacıkları iyonize ederek.

29


30


31


32


33


05.

Paris’in mozaik kaldırımları

34


Fransız fotoğrafçı Sebastian Erras, Parisian Floors (Paris’in Yerleri) adını verdiği ve internet üzerinden @parisianfloors adresiyle paylaştığı fotoğraf serisinde Fransa’nın başkenti Paris sokaklarının göz kamaştırıcı mozaiklerini sergiliyor. Fas’a yaptığı bir gezi sırasında keşfettiği mozaik sanatına duyduğu aşkla Paris’e geri dönen Erras, zamanla şehrin bazı yerlerindeki, kimi zaman kaldırımda, kimi zaman da gizli avlularda saklanan mozaiklerin fotoğraflarını çekmeye başlamış. Sanatçı, Paris’te yıllarca yaşadıktan sonra milyonlarca turistin gözdesi olan Eiffel kulesi, Notre-Dame Katedrali ya da Louvre müzesi gibi yapıların gözünde ‘herhangi’ bir yapı haline geldiklerini ve gözünün başka bir şey aramaya başladığını söylüyor: “Yapılara değil yere bakmaya başladığımdan beri şehrin yeni bir yönünü keşfettim! Paris’i yeniden keşfetmek benim için çok güzel bir motivasyon kaynağı oldu!”.

35


36


37


38


39


40


41


42


43


44


45


06.

Robert Zemeckis’in gözünden bİr cambazın hİkayesİ: Tehlİkelİ Yürüyüş

46


47


Geleceğe Dönüş, Forrest Gump, Cast Away (Yeni Hayat) ve Flight gibi filmlerin yönetmeni Robert Zemeckis, 9 Ekim’de vizyona girecek yeni filmi Tehlikeli Yürüyüş’te Fransız cambaz Philippe Petit’nin hayat hikayesini ve New York’da İkiz Kuleler’in birinden diğerine geçtiği nefes kesen cambazlık numarasını konu alıyor. Zemeckis Première dergisine verdiği röportajda filmin perde arkasını, imkansızı başarmaya çalışan insanlara duyduğu hayranlığı ve ABD’ye bakışını anlatıyor. Philippe Petit’nin hikayesi daha önce bir bestseller’a ve çarpıcı bir belgesele (Le Funambule, James March, 2008) konu olmuştu. The Walk filmini kullanıma hazır bir hikaye olarak mı ele aldınız?

48

İlk başta Philippe’in hikayesinin sinema için isteyeceğinz herşeye sahip olduğunu düşünüyordum, yani heyecana, belirsizliğe, maceraya, duygusallığa. Ancak onunla konuştukça proje derinlik kazandı. Onun dinledikçe yaptıklarının gerçek dışı olduğunu anlamaya başladım. O an anladım ki başardığı şey, yani cambazlık filmin

kalbi olacaktı. O muhteşem anı filmin merkezine koymak ve yüceltmek gerekecekti. İyi bir hikaye anlatabilmek için elimizde gereken bütün malzemeler mevcut olsa da, filmin zirve anına bir lirik balenin ihtişamını vermemiz gerekiyordu. Söylemesi yapmasından daha kolay… Zor olan diğer bir şey de hikayenin sonunu bilmemize rağmen filme heyecan katabilmek… Evet öyle ama kahramanın her zaman kazandığını bilmiyor muyuz zaten? (gülüyor) Bu beni her zaman şaşırtmıştır, iyiler zamanın yüzde 99’unda kazanıyor olsa da bizi ekrana yapıştıran gizemli bir güç vardır. Önemli olan filme bir kimlik verebilmektir. Dramaturjinin anahtarı budur. Siz Philippe’in yerinde olsanız ne yaparsınız? Ben sadece heyecan ve belirsizlik aramıyordum. Sorulması gereken soru düşüp düşmeyeceğinden ziyade ne yapacağı. Eğer ipinden inerse onu aşağıda polisler bekliyor olacak, ama yukarıda kalırsa bir noktada yorgun düşecek. Bundan dolayı da Philippe’in çok büyük bir sanatçı olduğunu söyleyebiliriz. Çıkmazda olmasına rağmen performansını hatasız sergiledi.


Köşeye sıkışmış olsa da bunu umursamıyor ve başladığı şeyi bitiriyor. Filmde bir düşman, bir rakip olmayışı sorun olmadı mı?

49

dünya alıyor. Sinemanızın önemli bir noktası “hayattan daha büyük” hayat hikayelerini anlatmak: karakterleriniz gündelik hayattan sıyrılıp imkansızı başarmak için mücadele ediyor.

Bu tabii ki zorluk yaratacak bir şey, onu takip eden kimse olmasa da, yasaları çiğiniyor oluşu filme Evet olağan dışı ve imkansız hikayeler beni her heyecan katıyor. Film, ana malzemenin sanatsal zaman çekmiştir. En sevdiğim cümle Truffaut’ya ait: bir performans olduğu bir polisiyeye dönüşüyor. “Sinema gerçeklikle, gösterinin mükemmel bir birleKahramanımız bir nevi anarşist. Onu karşılaştırabile- şimidir”. Hepimiz sinemaya bir gösteri görmek için ceğimiz diğer bir kişi Banksy olabilir. O da yaratmak gideriz, fark şu sinemanın özelliği sadece performans için halihazırdaki yasalara karşı geliyor. Philippe için olmayışıdır. Bazen bir oyuncunun size yansıttığı de durum biraz aynı, eğer yakalanırsa performans hislerden geçer ya da bir sahnenin çarpıcılığından. olmaz. Bu seviyede kötü karakterin yerini ‘normal’ Ben her zaman sanatsal sınavları sevmişimdir, biraz


50

Philippe gibi, ama teknik açıdan bu sınavlar 80’li anlatılıyor. Birçok karakterin yer aldığı Forrest yıllarda ilgimi çekiyordu. Bugün elimizdeki tekno- Gump’a bakacak olursanız, yalnız karakterin yolloji sayesinde görsel zorluklar bir sınav olmaktan culuğu bizi bu karakterle götürüyor. The Walk’un çıktı. Verdiğimiz sınav sinemaya insan çekebil- çizgisi ise daha çok Cast Away’deki adaya benzimekte yatıyor. Truffaut’ya geri dönmek gerekirse, yor, yani özgürlük alanına. Örneğin Philippe Petit insanlar gösteriyi görmekten sıkıldıklarında ise World Trade Center’dan bahsederken “kulelerim” geriye sadece gerçekler kalıyor. Ben, bize insanlığı diyor. Bu kulelerin kendisi için inşa edildiğini anlatan ‘gerçek’ filmler yapmaya çalışıyorum. düşünüyor, bir sanatçı için bir sahne inşa etmek gibi. O onun varoluş sahnesi… Philippe’in hayat The Walk tam da bu çizgide. Dünyayı kurtaran hikayesini mutlu bir yalnızlığa yolculuk olarak süper kahramanlardan sıkılmaya başladığımız görüyorum. bir dönemde, çok daha insani bir olayı konu alıyorsunuz. World Trade Center gibi sembolik bir yerde böylesine anarşist bir eylem yapmak baş dönKesinlikle. Tam da gerçekliğe bu kadar dürücü bir şey olsa gerek… bağlı olduğu için bu kadar etkileyici oluyor. Çizgiromanlardan uyarlanan tüm bu filmlerin Evet, Charlotte LeBon’un canlandırdığı kız sorunu kendimizi özdeşleştiremiyor oluşumuz. Şu arkadaşının da dediği gibi: “Belki de ikiz kulelere özellik bunu yapmanı sağlayacak, bu alet seni uçu- bir ruh yükledin”. Sanatsal bir eylem yapmak için racak… Umurumuzda değil! Philippe Petit’nin kapitalizmin sembolünü kullanmak tam da onun özelliği hiçbir süper güce sahip olmaması ve ken- olumsuz yönlerini, parayı, ekonomik üstünlüğü dimizi özdeşleştirdiğimiz şey sanata olan tutkusu. ondan almaya benziyor. Yaratıcı bir şey yapan her kimse, suluboya olsun ya da şarkı, bu adamı anlayabilir. Bu sahnenin izleyici tarafından ucuz bir vatanseverlik gösterisi olarak görülmesinden İmkansızı başarma konusuna geri dönelim. korkmuyor musunuz? Konu aldığınız karakterler imkansızı başarmaya çalışıyorsa bunun nedeni özgürlüğe kavuşmak, Hayır çünkü aynı şeyi Paris’teki Notre Dame insan olarak serbest olmak istemeleri… Katedrali’nin tepesindeyken de söyleyebiliriz! Kuleler kim tarafından inşa edildi? İnsanoğlunun Evet, her zaman dürüst, yalnız ve kişisel bir yol- egosu tarafından. Sanatçı ise bu egoyu söndürüculuk arayışında olan insanları konu aldım. Hiçbir yor. Onun için de yaptığı eylem anarşist bir eylem. şey onları yollarından döndüremiyor ve kendile- Kulelerin Amerika hegemonyasının bir sembolü rini buluyorlar. olduğunu biliyor ve onlara farklı bir bakış açısı sunuyor. Birşeyi ele almanın her zaman çeşitli yol“Yollarından döndüremiyor” demeniz çok ları vardır… The Walk’un kulelerin anısını yaşattığı ilginç çünkü Forest Gump ve Cast Away’deki bir gerçek. Bazıları bunda bir vatanseverlik gösteRobinson Crusoe karakteriniz toplumdan ve risi görebilirler ama bence bundan daha karmaşık kitle ideolojilerinden esinlenilmiş… bir şey var. Ayrıca neden olmasın? Teröristler aptal insanlar. Kuleleri toplumsal hafızamızdan silmek Kesinlikle. Dikkatli bakarsanız konu aldığım belki de zaferi onlara vermek oluyor. tüm hikayeler sadece bir kişinin bakış açısından


Bir bakıma, tüm filmleriniz Amerikalı olmanın farklı yollarını anlatıyor.

Filmleriniz arasındaki ortak noktaları hiç düşünmüyor musunuz?

ABD benim bildiğim tek şey. Garip bir şekilde Philippe’ten de bir ‘Yankee’ kahramanı yaptım! Aslında bunu söyleyecek olan Amerikalı olmayan sizlersiniz. Hikayenin özü ise, kendi limitlerini zorlamaya çalışan bir Fransızın macerası.

Hayır çünkü bunu yapmak daha çok gazetecilerin işi. Şimdi belli bir yaşa… yani belli bir geçmişe sahip olduğuma göre, eserlerim arasında ortak noktalar bulunabileceğini görüyorum. En azından filmografimin, yaşadıklarımın, psikolojimin hikayesini anlattığını düşünüyorum. Geçmişte yaptıklarımı muhtemelen bugün yapmazdım. Bu beni ilgilendirmiyor.

Aynı zamanda ABD’nin de hikayesi: imkansızı başarmak için ABD’ye göçen Avrupalılar’ın hikayesi.

51

Ve hayallerini gerçekleştirmek için… Sizinle konuşurken bu gözlemin ne kadar doğru olduğunun farkına varıyorum. Bu ünlü cambazlık numarası ABD dışında başka bir yerde yapılamazdı. Ancak bu fikir ikinci aşamada geliyor, filmi yaparken aklımda böyle bir şey yoktu. Herhalde bu benim DNA’mın bir parçası. Film yaparken böyle şeyleri düşünmüyorum ama sonra bir bakıyorum yine aynı hikayeyi anlatmışım! (gülüyor)

Aynı şekilde gençlik filmleri de yapmam. Böyle söylüyorum ama “çıplak ayaklı eşkiya”nın hikayesini, kışı geçirmek için Washington eyaletindeki, sahipleri tarafından bırakılmış evlere giren genç adamın hikayesini anlatmak isterdim. Asla “asla” dememek lazım, yolculuğum devam ediyor. Ben öldükten sonra bir biyograf için hayatımın evrelerini yaptığım filmler üzerinden ele almak ilginç olabilir. Ya da olmayabilir. Belki de bu kimsenin umurunda olmaz, kim bilir? (gülüyor)


Haftaya görüşürüz:)

4 // EKİM ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.