5 // TEMMUZ ’15
//
01.
GILBERTO GIL VE CAETANO VELOSO: SİLAHIMIZ ŞİİR VE MÜZİKTİ //
02.
AYAKLARINIZI YERDEN KESECEK YENİ KAMP KONSEPTİ //
03.
VINCENT CASSEL: GEÇMİŞE GÖRE DAHA MUHAFAZAKARIZ //
04.
DÜNYANIN EN GÜZEL DALIŞ MEKANLARI
//
05.
MİNYATÜR AMFORALAR
//
06.
KÜRESEL KRİZLERİ ÖNGÖREN ALGORİTMA
Editör: Cem GELGÜN
01.
Gilberto Gil ve Caetano Veloso: Bİzİm sİlahlarımız müzİk ve şİİrdİ 4
5
Bir seri konser için bir araya gelen Brezilya popüler müziğinin iki büyük ismi Gilberto Gil ve Caetano Veloso, Paris Match’a verdikleri röportajda solculuk yıllarını, Brezilya’daki diktatörlük döneminde yaşadıklarını, askeri darbeyi, uğradıkları sansürü, Avrupa’daki sürgün yıllarını ve müziğin gücünü anlatıyorlar. Tanıştığınız yıl olan 1963’te Brezilya nasıl bir yerdi? Caetano Veloso: Harika bir yerdi ama bir yıl sonra askeri darbe oldu. 6
Gilberto Gil: Öğrenci hareketi oldukça güçlüydü
ve gerçek bir sanatçı topluluğu vardı. Hükümet, devrilmeden önce sosyalist bir hükümet olarak görülüyordu. Askeri darbeye tepkiniz ne oldu? C.V: O zamanlar biz de öğrenciydik, derslere bir hafta ara verildi. İnsanları korkutmak ve harhangi bir tepki vermelerini engellemek için sokaklarda tanklar dolaşırdı. G.G: Ben o zamanlar bir öğrenci sendikası üyesiydim. Koyu bir solcuydum, sokaklara döküldük ve oldukça gergin iki hafta geçirdik. Güç kullanarak gelen askeri cuntanın bize karşı çok sert
olacağını anladık.
çok etken vardı ki…
Tepki olarak şarkılar yazdınız mı?
G.G: Bunda birçok şey etkili oldu: hükümete karşı tavrımız, müziğe yaklaşımımız ve sembolik bir başkaldırıyı destekliyor oluşumuz.
C.V: Başta hayır, böyle bir şeyi düşünecek zamanımız yoktu. Öncelikle nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlamamız gerekti. G.G: Ve gidişatın pozitif mi negatif mi olduğuna bakmamız gerekti. C.V: 1964 öncesinde insanlar tepkisel şarkılar yazardı. O tarihten sonra herkes ne söylediğine dikkat eder oldu. Bu da bizi bazı şeyleri farklı bir şekilde dile getirmeye itti. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk ama düşündüklerimizi söylemekten de korkmuyorduk. Askeri cuntanın başa getirdiği ilk cumhurbaşkanı olan Castello Blanco sanat çevresini bastırmak istemiyordu. 1968 yılında o da oldu.
C.V: Konserlerimiz oldukça modern ve “rock”tu. İnsanlar bizim hakkımızda konuşuyorlardı. Yargıçlardan biri gelip bizi izlemişti ve gördükleri hoşuna gitmemişti. Geleneklere saygı duymadığımızı, hakaret ettiğimizi düşünüyordu. G.G: Bizim yaptığımız şeyi “tehlikeli” olarak görüyorlardı. C.V: Bir sanatçının bize hediye ettiği “Ya bir haydutsun ya da bir kahraman” yazılı bir pankart vardı. Tüm bunlar hükümetin gözünü korkutuyordu, onun için de bizi susturmaya karar verdiler. Kendi ülkenize karşı öfkeli miydiniz?
Tropikalist hareketini kurduktan sonra ikiniz de tutuklandınız. Sonra ne oldu? G.G: Tropikalist hareketini savaşmak ya da provoke etmek için kurmadık, sadece bunun müzikal açıdan önemli olduğunu düşünüyorduk. C.V: Gil müziğe olan yaklaşımı değiştirmek, farklı kültürleri ve tarzları bir araya getirmek istiyordu. Şiddetli politik ortam karşısında bizim de estetik olarak şiddetli olan bir proje yapmamız gerekiyordu. G.G: Ama bizim “şiddet” anlayışımız elbette askerlerinkiyle aynı değildi! (gülüyor) Bizim silahlarımız müzik ve şiirdi… Peki hükümet sizi neden sürgüne gönderdi?
7
C.V: Bu hiçbir zaman anlaşılamadı, bugün bile hala anlamıyorum. Bu kararın etrafında o kadar
C.V: Ben korkuyordum. Dışarıyla tüm bağlantımız kopmuştu. G.G: Hükümet bizimle ne yapacağını bilemedi. Sonucunda bizi Avrupa’ya sürgüne yolladılar. 1972’de Brezilya’ya döndüğünüzde nasıl bir ruh hali içindeydiniz? C.V: Gil sadece Brezilya sebzelerini yemenin hayalini kuruyordu! (gülüyorlar) Eskiden toplu bir erkekti. Avrupa’dayken okumaya ve mistik olmaya başladı… G.G: Yogaya ilgi duymaya başladım! John Lennon’la Yoko Ono’nun röportajlarını okumuştum makrobiyotikten bahsediyorlardı. Onları örnek aldım. Müziği bırakmayı düşündünüz mü?
G.G: Asla, müzik bizi ayakta tutan şeydi.
8
Brezilya’ya geri dönüşüzle, diktatörlüğün sonu arasında 12 yıl geçti. O yıllarda nasıl bir kariyer sürdürdünüz?
C.V: Ortam yavaş yavaş, zamanla düzeldi. Geri dönebildik çünkü iktidar yumuşamaya başlamıştı. Ekonomik gelişim, zaten sıfırladıkları kültürel politikadan daha önemli hale gelmişti.
zamanki gibi ilgi duyuyordum ama müzikal yelpazem genişlemişti. Kafamda başka fikirler vardı. Politika bir saplantı olmaktan çıkmıştı, sadece ileriye doğru gitmeyi düşünüyordum. C.V: Bir örnek vermek gerekirse, Bahia’da vereceğim bir konserde şarkılarımdan birinde “reggae” kelimesi var diye iptal edilmek istendi. Sansürcüler bunun ne demek olduğunu bilmiyorlardı ama bana getirdikleri yasakla ilgi yazılı bir belge sundular. Sansürü uygulayan kişi yirmi yıl öncesinde benim felsefe hocamdı. Hiçbir tehlikenin olmadığına dair onu ikna etmeyi başardım. Ne zamandan itibaren yeniden özgürce yazmaya başladınız? C.V: Bu etap etap oldu. G.G: Brezilya gençliği bize çok yardımcı oldu, konserlerimiz her zaman doluydu, şarkılarımızı ezbere biliyorlardı ve o noktadan sonra iktidar bize karşı hiçbir şey yapamaz oldu. 1985’te başlayan açılma, müziğin ve daha genel anlamda kültürün yeniden doğuşu oldu. 18 yıl sonra ise Gil, Lula’nın Kültür Bakanı olmayı kabul ettiniz. Caetano, siz ise ilk bakışta bu fikre karşı mı çıkıyordunuz? C.V: Bunun elde tutulur bir şey olmadığını düşünüyordum. Gil için çok can sıkıcı bir şey olacağını, sorunları çözmektense, başına daha fazla iş açacağını düşündüm. Sonuç olarak yaptıklarıyla beni ikna etmeyi başardı. Sansürle karşılaştınız mı?
9
G.G: Evet, sansür hayatın her evresinde kendini hissetiren bir şeydi. Sürgünden dolayı bizim de davranışımız değişmişti. Brezilya kültürüne her
Lula’nın kültürel politikasına karşı sert sözler sarf ettiniz. Hükümetin sanata fazla karıştığını düşünüyordunuz… G.G: Evet biraz sert olmuş olabilir ama bunu
bana birşeyleri değiştirebilmem için ihtiyacım olan gücü ve enerjiyi vermek için yapıyordu. C.V: Söylediklerim hiçbir zaman Gil’i hedef almıyordu, daha çok onun bakanlığını hedef alıyordum! (gülüyor) Ben bir iktidarın sanata burnunu sokmaması gerektiğini düşünüyorum. Gilberto, bakanlığınız döneminden nasıl bir bilanço çıkarıyorsunuz? G.G: Brezilya’da daha önce olmayan telif hakları konusunda büyük aşama kaydettik, bu günümüz internet çağında daha da önemli bir boyut kazandı. Her günü keyif içinde geçirmemiş olsak da iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum. C.V: Böyle dediğine bakmayın, söylediğinden çok daha fazlasını yaptı. Bakanlığı ülke kültürü için çok olumlu oldu. G.G: Görev tanımı bana uyuyordu. Ben kendimden veren bir insanım. Brasilia’da oturuyordum ve karşılaştığım sorunları çözmeye çalıştım. Daha sosyal konularla uğraşmak için müziği bir kenara bıraktım. Kesinlikle pişman değilim. Dilma Rousseff hiç olmadığı kadar skandallarla anılmaya başlandı. Siz ne düşünüyorsunuz? C.V: Brezilya’da her zaman olduğu gibi, umut kargaşadan doğar. G.G: Seçimler sırasında onu desteklemedim, Caetano gibi ben de Marina Silva’yı destekliyordum. Sonuç olarak oy kullanmadım çünkü canım istemiyordu, ayrıca o sırada ülkemde değildim.
10
Geçen sene Dünya Kupası sırasında Brezilya dünyanın ilgi odağı oldu. Bugün ülke ekonomisi yavaşlamış görünüyor. Buna katılıyor musunuz?
G.G: Hangi ülke paçayı kurtarabiliyor ki? Brezilya’dan imkansızı beklemek doğru olmaz. Seçimlere gelince, hangi ülkede gerçekten toplumu temsil ediyorlar, ABD’de mi? Fransa’da mı?
Almanya’da mı?
11
C.V: Brezilya her zaman yarının dünyasının önemli aktörlerinden biri olacağı izlenimini
vermiştir. Gelecek için bu hala mümkün! Bir gün bizim de dünyanın büyük güçleri kadar önemli bir ülke olabileceğimiz fikri hoşuma gidiyor. Soru ise, bu ne zaman olacak?
02.
Ayaklar覺n覺z覺 yerden kesecek yeni kamp konsepti
12
‘Tensile’ firmasının ürettiği çadır ve hamaklar doğada kamp konseptine yeni bir boyut katıyor. Yerden birkaç metre yükseklikte ağaçların arasına kurulan küçük hamaklar, tek kişilik, iki katlı ya da altı kişilik aile boyu çadırlar kamp meraklılarına yeni bir tecrübe yaşatacak. Ayaklarınızı yerden kesecek bu çadırlar, yıldızların altında, havada asılı rahat geceler geçirmenizi sağlıyor. ISPO tasarım ödüllü çadırlar Tensile’nin yaratıcıları Alex ShirleySmith ve Kirk Kirchev tarafından üretildi.
13
14
15
16
17
18
19
03.
VIncent Cassel: Geçmişe göre daha muhafazakarız
Sinema kariyerine yirmi yıl önce efsaneleşmiş La Haine filmiyle adım atan Vincent Cassel, yeni filminde kendisini hiç beklemediğimiz bir tarzda, bir Fransız komedisinde boy gösteriyor. Eski eşi Monica Bellucci’yle beraber rol aldığı Irreversible filmiyle uluslararası üne kavuşan Cassel daha sonra Ocean’s Twelve, Ocean’s Thirteen ve Black Swan gibi filmlerde rol almıştı. Genç bir kızla ilişki yaşayan, ellilerinde bir erkeği canlandırdığı komedi filmi “Un Moment d’Egarment”la herkesin beğenisini toplayan Vincent Cassel Paris Match’ın sorularını yanıtladı. Sizi ilk defa yaşınızı yansıtan bir erkeği canlandırırken görüyoruz. Sosyal yanı gelişmiş, şiddet kullanmayan ve neredeyse sorumluluklarının farkında bir aile babası. Dünden bugüne ne değişti? Temiz ve iyi kalpli bir film mi yaptım demek istiyorsunuz? Evet bir komedi filminde oynadım. Ama bu kesinlikle bundan sonra sadece aktör arkadaşlarımla tatilde olduğum komediler yapacağım anlamına gelmiyor. Ayrıca bu filmde kendimizi sorgulamamıza neden olan, dikenli bir konu var: ellilerine yaklaşan bir adam, reşit olmayan bir kızla beraber oluyor! Senaryoda kızın yaşı 15 olarak geçiyordu ve ben yapımcılara sürekli “yaşını büyütün!” diyordum. 2015 yılındayız ve bazı şeyleri, 1970’lerde Claude Berri’nin filmlerinde olduğu gibi aynı kolaylıkla ele alamıyoruz. Muhafazakarlaştık. Bakın, bugün eğer insanları vergi problemlerinden vuramıyorsak, cinsel konular içeren özel hayatlarından vuruyoruz. Amerikanlaştık. 2015’in Vincent Cassel’i izleyiciyi şoka uğratmaktan mı korkuyor? Bu size hiç benzemiyor…
Başından beri dikenli bir yolda yürüdüğümüzün bilincindeydim. Onun için de projenin Maiwenn gibi kadın bir yönetmene sunulması hoşuma gitmişti. Sonuç olarak Jean-François Richet’nin hassasiyeti projeyi almasını sağladı. Öyle ki, onun kamerası karşısında erkekler kadınlardan daha aptal görünüyor.
22
yeni başlayan iki erkek oyuncunun ismi. Her şey yolunda gider ve kariyerlerine iyi bir başlangıç yaparlarsa bir sonraki sefer onların da isimleri ana listede görünebilir. Gerçekten, ırkçılıkla ya da cinsiyetçilikle suçlanmadan bir şey söyleyemediğimiz bir dönemde yaşıyoruz! Eleştirilere açık biri misiniz?
Peki Frédérique Bel’in ortaya attığı ve İnsanların bu kadar sert bir şekilde tepki neden kadın oyuncuların isimlerinin afişlerde görünmediğini sorgulayan feminist göstermeleri beni oldukça şaşırttı. İlk başlarda yorumları okuduğumda gülüyordum. Hatta polemik hakkında ne düşünüyorsunuz? bir kadın, ekranda 18 yaşında olan bir kızla Ne zamandan beri çömez oyuncuların isim- beraber olmamın cinsiyetçi ve gerçek dışı leri afişlerde yer alır? Aynı şey erkek oyuncular bir yaklaşım olduğunu söylüyordu. Benden için de geçerli. Meryl Streep bir filmde oyna- daha yaşlı birinin bunu söylemesi ilgimi çekti. dığı zaman, onun ismi en yukarıda büyük Bunun yanında bazı genç kadın izleyiciler puntolarla yer alır ve en aşağıda da mesleğe ise “Bizce kesinlikle değil bu sürekli olan bir
“kız” arkadaşlarıyım diyebilirim. Filmdeki gibi onlarla birlikte içmeye çıkmayacağım ama otoritenin de illa polislik yapmak anlamına geldiğini düşünmüyorum. Benim ailem oldukça rahat bir aileydi, isteyin ya da istemeyin, tersini yapmaya çalışsanız da gördüğünüz, geçirdiğiniz şeyleri uyguluyorsunuz. Benim yaşadığım ve çocuklarıma kesinlikle yaşatmayacağım şey ise yatılı okul. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çocuk yapıyorsak, beraber yaşamak, onların büyüdüğü görmek içindir. Solmuş yaprakları keser, sağdan soldan biraz kırpar yeniden sulayıp herşeyi yoluna sokarsınız. Çocuklarınızı iki ayrı kıtada yetiştirmek zor olmuyor mu? Hayır, yıllardır ikisi arasında gidip geliyoruz ve bunda da başarılı oluyoruz. Çocuklarımla çok zaman geçiriyorum! Onun dışında elbette anne babasının filmlerini izlemekten başka yapacak daha eğlenceli şeyleri var. Büyüdüklerinde izleyeceklerdir, o zaman da şey!” diyorlardı. Bu tartışma toplumsal sorular “Tanrım! Garip şeyler yapmışsınız!” diyecekortaya çıkarıyor. İşin komiği kendimi bir anda lerdir. Sonra babalarını başkalarıyla öpüşürken genç kızların dilinde buluyorum. Yaşıma göre görmek göze hoş gelmeyebilir, filmin adı “Güzel ve Çirkin” olsa bile. bu oldukça komik bir durum Cannes’da tanıttığınız iki film “Mon Roi” ve “Tale of Tales” eleştirmenleri ikiye böldü. Bu tarz anlaşmazlıklar hoşunuza gidiyor mu?
23
François Cluzet’yle beraber birbirinin tersi iki baba modelini canlandırıyorsunuz. Biri daha ‘cool’, izin veren bir baba, diğeri Siz istisnasız herkes tarafından beğenilen ise inanılmaz koruyucu ama ipleri elinden kaçırmış bir baba. Kendi kızlarınızın bir film biliyor musunuz? Audiard’ın Altın Palmiye kazanan filmi için bile “Of çok ergenliğinden korkuyor musunuz? sıkıcı! Bir önceki daha iyidi!” diyen insanlar Büyük olanı şimdilik 10 yaşında onun duydum. Bu benim umurumda değil! Bunu için bir kaç sene daha rahat nefes alabi- kafaya takacak değilim. Herhangi bir proje leceğim! (gülüyor) Hayır, ben daha çok üzerinde uzun süre çalıştıktan sonra birimodern bir babayım ve kızlarımın en iyi nin çıkıp “Sen şöylesin, böylesin” demesinin
24
bizi etkilemesine izin vermeyiz. Peki sen ne ilgimi çekmiyordu. İşin ilginç tarafı babam yaptın? Makalenin nasıl olduğunu görüyor vefat ettikten sonra benden yaşça büyük musun? (gülüyor) Cannes’da yaşadığım her- yönetmenlerle çalışmaya başladım. şey, Emmanuelle Bercot’nun en iyi oyuncu 1990’ların başında ortaya çıkan, Jan ödülüne kadar harikaydı. Kounen ve Mathieu Kassovitz gibi semAktör olarak, kariyerinizi babanızın sine- bolü olduğunuz yönetmenlerden geriye ne masına tepki olarak geliştirdiniz. Geriye kaldı? dönüp baktığınızda, bugün aramızda Ben onların değiştiğini sanmıyorum. Ancak olmayan büyük ustalarla çalışmamış olmak belli bir kitleye hitap eden “hardcore” filmler bir pişmanlık duygusu yaratıyor mu? yapmanın şu sıralar zor olduğunu düşünüyoKesinlikle hayır! Ben kendi neslim üzerine rum. Bugün sinema, insanların beklentilerini konsantre olmuştum ve Fransız sinemasını karşılamaya çalışıyor çünkü en azından harbenimle yaşıt olan insanlarla beraber inşa canan paranın karşlığını alabileceğin filmler etmem gerektiğine inanıyordum. Ben canlı bir yapmak zorundasın. Eğer pahalı bir proje dil konuşmak istiyordum, latince öğrenmek başarısız olursa, sadece kendini değil bütün
bir sonraki filmimin ne olacağını tahmin edememelerini tercih ediyorum. Peki tiyatroyu denemeyi düşünür müsünüz? Hayır tiyatro benin için değil. Benim dünyam sinema ve aynı oranda risk alındığını düşünüyorum. Sırf ciddi bir oyuncu olduğumu göstermek için tiyatro sahnesine çıkacak değilim. Rutin beni öldüren bir şey! sinema sektörünü zor duruma düşürmüş oluyorsun.
25
Son yıllarda yaşadığınız Brezilya’dan Fransız politikasını takip ediyor musunuz? Kendinizi bunun bir parçası hissediyor Mathieu Kassovitz gibi siz de bir televiz- musunuz? yon dizisinde rol almayı düşünür müsünüz? Şaka mı yapıyorsunuz, her şeyden önce Neden olmasın? Fransa’da çok uzun süre ben Fransızım! Ülkemde olup biten beni her kötü diziler yapıldı. Bugün başarılı olan, zaman ilgilendiriyor ve kendimi bunun bir Showtime ve HBO gibi Amerikan model- parçası olarak görüyorum. “Charlie Hebdo” lerine karşı Canal Plus gibi yapım şirketleri, saldırılarını büyük bir tokat gibi yaşadım! kaliteli diziler elde edebilmek için çok daha Korku verici, adı olmayan bir vahşet! Ancak fazla bütçe ayırmaya hazırlanıyor. Televizyonla çok uzun zamandır yönetildiğimizi ve yönyaşadığım sıkıntı, projenin uzun sürmesi lendirildiğimizi, duygularımızla oynandığı ve benim bir şeye bağlanmak istememem. izlenimine kapılıyorum. Asıl sorgulanması Sanırım izleyecinin gözünde belli bir rolde şey neden medyaların bize sürekli, bizi stres uzun süre kalmak tehlike teşkil ediyor. Ben altında tutacak görüntüler sunmaya devam algıları yanıltıp, kafa karıştırmayı, insanların ettiği...
04.
Dünyanın en güzel dalış mekanları
26
Oksijen tüpüyle derinliklere dalmak, mercan kayalıklarının göz kamaştırıcı güzelliğini, rengarenk balık sürülerinin dansını, deniz kaplumbağalarının ve deniz şeytanı olarak da adlandırılan mantaların zarif hareketlerini izlemek hayatınız boyunca unutamayacağınız, paha biçilmez bir deneyim. İster amatör bir dalgıç olun, ister profresyonel bir balık adam, görecekleriniz karşısında büyülenmemeniz imkansız. Belize’den, Tayland’a, Brezilya’dan, Avusturalya’ya, su altı zenginlikleriyle ünlü, dünyanın en güzel dalış mekanlarını bir araya getirdik.
27
Mavi Delik - Belize Meksika ve Guatemala’ya komşu, Orta Amerika ülkesi Belize’de bulunan Mavi Delik (The Blue Hole) dünyanın en ünlü dalış mekanlarından biri. Jacques Cousteau’nun gemisi Calypso’yla yaptığı seyahatlerde keşfettiği Mavi Delik, Belize’nin 80km açıklarında mercan kayalıklarının ortasında yer alıyor. Mavi Delik 300 metrelik çapı ve 120 metrelik derinliğiyle eşi benzeri olmayan bir doğa harikası. Yapacağınız dalış sırasında Nemo’nun kuzenleri olan rengarenk balık sürüleriyle yüzecek, mercan köpekbalıkları gibi insan için tehlikesiz türlerin yanından geçeceksiniz.
28
29
30
Puket Ko Tao SImIlan Adaları Tayland Tayland, Endonezya ve Malezya gibi Güney Doğu Asya ülkeleri muhteşem dalış mekanları sunuyor. Turizmi dalış kurslarıyla birleştirmek istiyorsanız Tayland ideal bir tatil mekanı. Eğer çiçeği burnunda bir dalgıçsanız Ko Tao ve Similans’da kurslara katılabilir, sadece birkaç metre derinlikteki göz kamaştırıcı su altı dünyasını keşfedebilirsiniz. Balık sürüleriyle rahat bir dalış gerçekleştirmek istiyorsanız ana karadan biraz uzaklaşmanız gerekebilir.
31
Büyük Set Resifi Avusturalya Büyük Set Resifi, Avusturalya’nın kuzey batısında yer alan ve 3.000’e yakın mercan kayalıklarından oluşan bir mercan denizi. Dünyanın en ünlü dalış mekanlarından biri olan Büyük Set Resifi aklınıza gelebilecek her türlü canlıya ev sahipliği yapıyor. 18. yüzyılda kaşif James Cook tarafından keşfedilen resif, dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan deniz canlılarını barındırıyor. Balinalar, kaplumbağalar, köpekbalıkları, vatozlar ve deniz yıldızları Avusturalya’nın bu göz kamaştırıcı bölgesinde bir arada bulunuyor.
32
33
34
Mikronezya Güney Pasifik
35
Adından anlaşıldığı gibi Mikronezya, Güney Pasifik’te yer alan küçük adalar grubudur. Cook Islands, Hawaii ve Tahiti’nin turistik şamatasından uzak, nezih ve sakin bir doğa sunan Mikronezya, aynı zamanda dünyanın en zengin su altı yaşamına sahip. Özellikle de Pasifik’in derinliklerine alabildiğine uzanan Blue Wall (Mavi Duvar) dalış meraklılarının favori mekanlarından biridir.
Fernando de Noronha Brezilya
36
Yolunuz Brezilya’ya düşerse Fernando de Noronha’da dalış gerçekleştirmeden dönmeyin. Brezilya’nın kuzey batı kıyılarının açıklarında, Atlantik Okyanusu’nda bulunan bu ada Güney Amerika’nın en güzel dalış mekanlarından biri. Fernando de Noronha’nın turkuaz sularında yapacağınız dalış sırasında kaplumbağalarla, yunuslarla ve daha bir çok balık türüyle yan yana yüzeceksiniz. Adanın sınırlı sayıda turist kabul ediyor oluşu, su altı yaşamının bugüne kadar korunabilmesini sağladı.
37
05.
Jon Almeda’nın elinden minyatür amforalar 38
Minyatürün ustalarından Jon Almeda, bir tırnak büyüklüğünde, hayret verici detaycılıkta seramikten amforalar yaratıyor. Washington’da yaşayan sanatçı özel olarak tasarladığı torna sayesinde eserlerine istediği şekilleri vererek vazolar, çanaklar ve çay fincanları üretiyor. Göz yanılmasını önlemek ve seramiklerin boyutlarını anlayabilmemiz için eserlerini gerçek nesnelerin yanında fotoğraflayan sanatçı işlerini Amerika’da ve Avrupa’da çeşitli galerilerde sergiliyor.
39
40
41
42
43
06.
Küresel krİzlerİ öngören algorİtma
44
28 yaşındaki İsrailli matematikçi Kira Radinsky gelecekte yaşanabilecek küresel krizleri öngörebilecek bir yazılım geliştirdi. Radinsky, geçmişte yaşanmış ekonomik, politik ve doğa olaylarından yola çıkarak elde ettiği milyarlarca veriyi bir araya getiren algoritma sayesinde gelecekte yaşanabilecek olayları haber verebileceğini söylüyor. Unutmayalım, tarih sandığımızdan da fazla tekerrür ediyor olabilir. Kira Radinsky geleceği görmek için kristal kürelere bakmıyor, tütsüler yakıp transa geçmiyor. Onun oyun alanı milyarlarca veriyi toplayıp gelecekte yaşanabilecek olayların bir modelizasyonunu çıkarmak ve eğer mümkünse olay ceryan etmeden insanları haberdar etmek. 28 yaşındaki Kira Radinsky’ye dahi demek çok da abartılı olmaz. 5 yaşındayken ilk bilgisayar kodunu yazan İsrailli matematikçi, yirmi yıl sonra gelecekte yaşanabilecek politik, ekonomik ve sosyal krizleri öngörebilecek bir yazılım geliştirdi. Forbes’un hazırladığı “Geleceğin teknoloji yıldızları” listesinde kendisine 25. sırada yer bulan, MIT (Massachussets Institute of Technology) tarafından da dünyayı değiştirecek 35 genç girişimci arasında gösterilen Radinsky’nin çıkış noktası çok basit: Her olay kendi içinde farklı dinamiklere sahip olsa da, her biri tekerrür eden şemalardan oluşuyor. Öyle ki, geçmişte bir araya gelen farklı değişkenler bir olayı tetiklediyse, aynı değişkenler gelecekte de benzer bir olayın yaşanmasına önayak olacaktır. Yani bu olaylar matematiksel olasılıklar olarak hesaplanabilirler. 21. yüzyılda elimizde bulunan meşhur ‘big data’ verileri ve bilgisayaların işlem hızı Radinsky’nin modelizasyonunu mümkün kılıyor.
45
Radinsky 2012 yılında yazılım üzerinde çalışırken Küba’nın 130 yıl sonra ilk defa kolera salgınıyla karşılaşabileceğini yazmıştı. Bangladeş ve Angola’nın yaşadığı salgınlardan elde edilen veriler bunu işaret ediyordu. Nitekim yoksulluk, alt yapı yetersizliği, aşırı
sıcakların neden olduğu kuraklık ve hemen sonrasında meydana gelen tropikal kasırgalar 2012’nin temmuz ayında Kolera salgınının Küba’yı vurmasına neden oldu. ‘Big data’ verilerini New York Times, Washington Post ve BBC gibi medya kuruluşlarının yayınladığı milyonlarca haberden, atılan milyarlarca tweetten, Google aramalarından, Wikipedia makalelerinden elde eden ve birbirleriyle ilişkilendiren Radinsky şunları söylüyor: “Geçmişi günümüzle karşılaştırarak algoritmamız 1 milyarın üzerinde veriden 300 milyona yakın ilişkilendirme ortaya çıkardı. Bu da gelecek için, olasılıkları değişen, binlerce senaryo anlamına geliyor. Bu senaryoların bazıları gerçek hayatta meydana gelse de, bir çoğu ise hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Hata payımız aşağı yukarı yüzde 30.” Eğer Kira Radinsky’nin yazılımı başarıya ulaşırsa, gelecekte gazetelerde haberler “Sudan’da iç savaş çıktı” manşetleriyle değil “Birkaç ay sonra Sudan’da iç savaş çıkacak” başlıklarıyla sunulacak.
46
47
Haftaya görüşürüz:)
5 // TEMMUZ ’15
zete