7 // ARALIK’14
zete
//
01.
VICTORIA’S SECRET’IN ‘MÜHENDİS’ MELEĞİ LYNDSEY SCOTT //
02.
TWITTER’IN GİYİM TARZI INSTAGRAM’DAN FARKLI //
03.
BİR SIRT ÇANTASIYLA AY’A GİTMEK //
04.
BROSNAN: BOND’LA KAPANMAMIŞ BİR HESABIMIZ VAR //
//
05.
ÇOCUKLAR ANNELERİNE MAKYAJ YAPARSA…
06.
SAHTEKAR MI VİZYONER BİR SANATÇI MI?
Editör: Cem GELGÜN
01.
Gündüz manken, gece yazılımcı
Gündüzleri Victoria’s Secret’in defilesinden Prada’nın fotoğraf çekimlerine koşturuyor. Geceleri ise, ünlü tasarımcıların kıyafetlerini bir kenara koyarak, evinde bilgisayarının başına oturuyor ve yazılımcılığa atılıyor. 29 yaşındaki Lyndsey Scott, büyük markaların podyumlarını aşındırmanın dışında, büyük bir başarıyla uygulamalar hazırlıyor. Çift mesleğiyle beraber bir çok önyargıyı yıkmayı amaçladığını söyleyen Scott, bir yandan mankenlerin de ‘akıllı’ olabileceğini gösterirken, diğer yandan da teknoloji hayranı bir ‘geek’ olmanın artık hor görülmemesi gereken bir şey olduğunu kanıtlıyor. Güzel yüzlü ve muhteşem vücutlu ama kafası boş manken imajını, ya da cam dibi
gözlükler takan, 30 yaşında hala annesinin diktiği kazağı giyen, asosyal bilgisayarcı imajını artık bir kenara koyabilirsiniz. Lyndsey Scott bunun en iyi örneği! Bütün klişeleri ve önyargıları ortadan kaldıran Scott, 24 yaşında mankenliğe adım attığında Calvin Klein’ın ilk ‘Afro-Amerikalı’ yüzü oldu ve kısa sürede büyük markalar tarafından istenen bir manken haline geldi. Victoria’s Secret, üzerine titrediği tasarımları Gisele Bündchen, Alessandra Ambrosio ve Heidi Klum’la birlikte hiç tereddüt etmeden Scott’a emanet ederken, Gucci, Prada ya da DKNY gibi markalar, reklamlarında ve defilelerinde Lyndsey Scott’a yer verdi. Ancak Scott podyumlarda elde ettiği başarılara rağmen teknolojiye ve yazılımcılığa olan ilgisini hiçbir zaman kaybetmedi. New
Mühendis diplomalı bir manken
6
12 yaşındayken, bir matematik dersi sırasında, sıkıntıdan Texas Instruments TI-89 hesap makinesinin kullanma kılavuzunu okurken kodlamaya ilgi duyduğunu anlatan Scott, burada küçük oyunlar programladıktan sonra evdeki bilgisayara geçtiğini ve zamanla kendini geliştirdiğini belirtiyor. Liseyi bitirdikten sonra ABD’nin Massachusetts eyaletindeki York’ta bir yazılım şirketinde ya da Silikon Amherst Üniversitesi’nde bilgisayar mühenVadisi’nde bir teknoloji devinde çalışmayı disliği okuyan Lyndsey Scott, 24 yaşında reddedip, serbest olarak devam etmeyi tercih mankenliğe atılmış olmanın, diploma sahibi eden Lyndsey Scott, manken ve oyuncular olmak açısından kendisine zaman tanıdıiçin profesyonel portfolyo uygulamasından, ğını söylüyor. Mankenlik mesleğine başladığı fotoğraf düzenlenmenizi sağlayan uygula- yıllarda, boş zamanlarında bilgisayarının karmaya, oradan Afrikalı çocukların eğitimi için şısına geçen Scott’un geliştirdiği ilk uygulama, bağış toplayan aplikasyonlara kadar bugüne mankenlere olduğu kadar, oyunculara, fotoğrafçılara ve sanatçılara da hitap eden, işlerini dek birçok yazılıma imza attı. profesyonelce sunabilecekleri bir portfolyo
7
hazırlamak oldu. “Çok basit bir fikir ama ‘geek’ imajını unutun, teknoloji artık tekrardaha önce kimse düşünmemişti!” diyen Scott, dan ‘cool’ oldu”. uygulamasının bugün mimarlar ve şefler taraKodlamaya ilgi duyalım duymayalım, hepimiz fından dahi kullanıldığını belirtiyor. zamanımızı Facebook, Twitter ve Instagram gibi uygulamalarda geçiriyor, siparişimizi Kodlamanın demokratikleşmesi telefonumuzdan veriyor, ekranı uçak bileti Teknolojinin artık hepimizin hayatının bir yerine kullanıyor, çevremizde hoşumuza gideparçası olduğunu söyleyen genç yazılımcı, bilecek mağazaları görebiliyor, alışverişimizi tüm sosyal sınıfların kendilerini bilişim saye- yapabiliyoruz. Kullanmaya bayıldığımız bu sinde ifade edebilmesi gerektiğine inanıyor. uygulamaları kodlamayı neden öğrenmeyeKodlamanın demokratikleşmesi, kadınlara ve lim? Neden hayalini kurduğumuz uygulamayı, üst sınıftan daha geniş bir tabana yayılması hem de para kazanarak biz yaratmayalım? için mücadele veren Lyndsey Scott, kafası Lyndsey Scott’a kalırsa bunun önünde hiçbir fene yatkın, teknoloji merakı olan çocukların engel yok. Kodlama, Scott’un kendi sözleriyle da için rahat ettirmeye çalışıyor: “Her daim “Hem akıcı, hem de prensibini anladıktan gömlek giyen, cam dibi gözlükler taşıyan sonra sanıldığı kadar zor da değil!”
02.
Sosyal ağları gİydİrecek olsanız
8
Milyonlarca, hatta milyarlarca insan tarafından kullanılan her bir sosyal ağın, birbirinden farklı konseptlerinin dışında, kolayca tanımamızı sağlayacak, kendine ait logoları, renkleri, grafikleri ve yazı tipleri var. Peki bu özellikleri giyime uyarlasak nasıl olurdu? Örneğin Facebook ya da Twitter’ı giydirecek olsanız ne tür kıyafetler seçerdiniz? Letonyalı fotoğrafçı Viktorija Pashuta, sosyal ağların her birine kendine ait bir tarz, bir kimlik vermiş. Instagram için daha mat ve kahverengi tonlarını seçen Pashuta, Google için de logosunda yer alan, oldukça canlı kırmızı, yeşil, sarı ve mavi renklerini bir araya getirmiş. İşte Viktorija Pashuta’nın gözünden sosyal ağların giyim tarzı.
9
10
11
12
13
14
15
03. Uzayda parça üreten ilk şirket: Made In Space
16
17
Aaron Kemmer’in kurucusu olduğu ‘Made In Space’ (Uzay Yapımı) şirketi, geliştirdiği üç boyutlu yazıcı sayesinde yer çekimsiz ortamda parçalar üreterek uzay endüstrisinde çığır açmayı hedefliyor. Astronotlar, bozulan bir parçayı dünyadan getirtmektense yerinde üreterek, hem paradan, hem yakıttan hem de zamandan kazanacak. Made In Space’in ilk sürümü testler için Uluslararası Uzay İstasyonuna (ISS) vardı bile. Hedef: yanına sadece bir 3D yazıcı alarak Ay’da ve Mars’ta koloniler kurmak.
18
Bol çocuklu bir ailenin arabayla yaz tatiline çıkışını hayal edin. Arka koltuk dörtlenmiş, bagaj tıkabasa dolmuş, arka cam bir gün önce özenle hazırlanmış börekler, çörekler ve çeşitli torbalarla görünmez hale gelmiş, arabada nefes alacak yer kalmamış. Gözümüzün önüne getirmekte zorlanmadığımız bu görüntünün, uzay mekikleri için de geçerli olduğunu bilmek hayret verici gelebilir. Dünyadan Uluslararası Uzay İstasyonu’na gönderilen mekiklerin çok büyük bir kısmı, istasyondaki donanımlara ait yüzlerce yedek parçadan, yeni aletlerden ve kumanyadan oluşuyor. Yani kısacası uzay mekiği bizim
ailelerin arabaları gibi hınca hınç doluyor. Şimdi, bütün bu parçaları uzay mekiğinin içerisinde, yer çekimsiz bir ortamda üretebilen 3D bir yazıcı düşünün. Getirileri ne olurdu? Bu soruya sayısız cevap bulabiliriz. Örneğin bozulan bir parçanın değiştirilmesi için haftalarca beklemeye gerek kalmayacak, yenisi anında yerinde üretilecek. Bu sayede uzaya gönderilen mekikler onlarca hatta yüzlerce kiloluk ağırlıktan kurtulacak. Bu ayrıca çok daha az yakıt tüketimi anlamına geliyor. Eğer Made In Space projesi başarıya ulaşırsa, daha az yakıt tüketen ve daha hafif olacak mekiklerin boyutlarının da küçültülmesi gündemde. Peki, yer çekimsiz ortamda parça üretebilen Made In Space’ın uzay sektörüne katkıları sadece yakıt ve yer tasarrufuyla mı sınırlı? Bir sırt çantasıyla Ay’a gitmek Şirketin kurucusu mühendis Aaron Kemmer, hedeflerinin Uluslararası Uzay İstasyonu’na parça üretmek değil, insanoğlunun başka gezegenlerde yerleşik koloniler kurmasına yardımcı olmak olduğunu anlatıyor. “Vizyonumuz,
19
insanoğlunun Mars’a ve Ay’a kalıcı olarak yerleşebilme isteğinden doğdu” diyen Kemmer, uzay yolculuklarındaki asıl sorunun yanınıza aldığınız, almak zorunda olduğunuz eşyalar olduğunu söylüyor: “Birinci sıkıntı herşeyi yanınıza almanız gerekmesi. Gideceğiniz yer ne kadar uzaksa, bu sıkıntı da o kadar büyüktür! Biz ise eski kaşiflerden ilham aldık. Keşfettikleri yerin kaynaklarını kullanarak Yeni Dünya’yı inşa ettiler. Biz de aynı şeyi dünyadan 200.000km uzakta yapmak istiyoruz”. Uzay mekiğine yerleşecek birkaç astronot ve yanlarına alacakları ‘Made In Space’ yazıcı, günümüz teknolojisi ile dünyadan diğer bir gezegene taşınması imkansız olan uzay istasyonlarının yerinde inşasını mümkün kılacak. Birkaç yıl önce üretilen ‘Made In Space’, 2013 yılından beri yer çekimsiz ortamda testlere tabi tutuluyor. ‘Zero Gravity’ tarzı, parabolik bir yol çizerek yer çekimsiz bir ortam yaratan uçaklarda denenen ve başarılı sonuçlar elde eden Made In Space, daha detaylı testlerden geçmek için kısa bir süre önce Uluslararası Uzay İstasyonu’na vardı. Eskiden, araştırmalar yapan ve örneğin bir robot üreten bir ekip, geliştirdikleri aletin
uzaya gönderilmesi ve yörüngeye yerleştirilmesi için yıllarca sıranın kendilerine gelmesini bekliyordu. “Araştırmacılar geliştirdikleri donanımlar için yıllarca beklemek zorunda kalıyor. Biz ise onlara istediklerini bir kaç günde üretebilme olanağı veriyoruz” diyen Aaron Kemmer, Made In Space’in bilimadamlarına birçok imkan sağladığını belirtiyor: “Artık bir fikrin kağıt üzerinde hesaplanması, hayata geçirilmesi ve denenmesi için milyonlarca dolarlık füzelere ihtiyaç kalmayacak. Made In Space sayesinde gelecekte yanınıza sadece sırt çantanızı alıp Ay’a gidebileceksiniz!”. O günü heyecanla bekliyoruz.
04.
Brosnan: Bond’la kapanmamış bİr hesabımız var!
20
21
22
Yeni James Bond film ekibinin açıklandığı Söyledikleriniz, geçmişte Bond hakkında şu günlerde, eski bir Bond Pierce Brosnan, yaptığınız açıklamalarla örtüşüyor, yani Türkiye’de de eylül ayında vizyona giren The kapanmamış bir hesap var. Bunu mu ima November Man - Hedefteki Adam’la kendisini ediyorsunuz? dünyaya tanıtan casus rolüne dönmenin keyfini sürüyor. 1990’ların ortalarından itibaren adı Bond serisine katkım biraz… beklenmedik bir James Bond’la eşdeğer olan ama sonradan yerini şekilde sonuçlandı. Dört film için anlaşmıştım ve Daniel Craig’e kaptıran Brosnan, ‘Bond’dan ‘Die Another Day’in sonunda yapımcılar Barbara Broccoli ve Michael Wilson beşinci bir film için geriye kalanları Première dergisine anlattı. teklifte bulundular. Pazarlıklar başlamıştı ve bir ‘The November Man’deki İrlanda aksanınız anlaşma imzalanmak üzereydi. O sırada Brett bir harika. Ancak bir CIA ajanı için biraz Ratner’in bir film için Bahamalardaydım ve Salma Hayek’le bir sahneye başlamak üzereygarip değil mi? ken telefonum çaldı. Arayan menajerimdi ve Yaptığımız hazırlıkların sonunda Roger anlaşmanın “suya düştüğünü” söyledi. Bunun Donaldson’a aynı şeyi söyledim. Film üzerinde ne anlama geldiğini sorduğumda: “Broccoli’ler beş yılı aşkın bir süre çalıştık, senaryonun bir ne istediklerini bilmiyorlar. Seni perşembe çok versiyonu oldu ve uzun süren provalar günü arayacaklar” dedi. Beni bütün Bond serisi sırasında Roger’a “Bu İrlanda aksanından kur- boyunca takip eden asistanım yanımdaydı ve tulmalıyım, öyle değil mi?” diye sordum ama ona doğru dönüp güzel günlerin belki de son sonra ikimiz de bunun bir sorun olmayacağını bulduğunu, hemen bir seyahate çıkmayı bekdüşündük. Önemli olan benim ne yaptığım. lemememiz gerektiğini söyledim. Gergindim ‘The November Man’in olayı, Pierce Brosnan’ın ve neredeyse bir hafta boyunca beni aramabir casusluk filmiyle geri dönüyor oluşu. Yarıda larını bekledim, sonunda aradılar. Telefonun ucunda Barbara ve Michael vardı. Michael bana bıraktığı işi tamamlamak için geri dönüyor…
“Karakteri gözden geçirmeye karar verdik. Onu gençleştireceğiz, bunu nasıl yapacağız bilmiyorum ama yapacağız. Seninle işimiz bitti Pierce. Teşekkür ederiz” dedi. “Teşekkür ederiz” bu kadar yani. Telefonu kapattım. Bond benim için gerçekten bitmişti. Bu göğüsünüze vurulmuş bir hançer gibi, nefesiniz kesiliyor. Tabir edilemez bir acı, geride büyük bir boiluk bırakan bir travma.
olduğunu düşünüyordum. Peki yapımcılara karşı kızgın mısınız? Serinin 50. yıl kutlamalarında sizi neredeyse hiç görmedik. Tanıtımı Roger Moore üstlendi. Biraz haksızlık yaptığınızı düşünüyorum. Üzerime düşeni yaptım. Benim için defter kapandı. Aramız düzeldi ve herşey geride kaldı. (İngilizce olarak) ‘Business Is Business’.
Kendinizi savundunuz mu? İş bu. Ticaret böye işliyor. Bir rol için dizlerimin üzerine çöküp yalvaracak değildim. Bunun için çok yaşlıyım artık. (Gülüyor)
Bond serisi sırasında, aynı çizgide yer alan ama Bond’a alternatif olabilecek filmlerde oynadınız… Ne gibi?
Peki aklınızdan neler geçti? Mesela ‘Thomas Crown’, ‘The Matador’ ya Bir kara deliğe düştüğümü ya da bir gemide da ‘The Tailor of Panama’ aklıma ilk gelenler. olup gece karanlığında suya düştüğümü ve açık- The Tailor of Panama’daki rolünüz kariyerilara doğru sürüklendiğimi hissettim. Gerçekten nizin en önemli rollerinden biriydi ve, filmi acı vericiydi. Bir anda, hayatına anlam veren ancak oynadığınız ‘Commander’ karakteri şeyi çekip alıyorlar senden. Kendi bahçendesin üzerinden çözebiliyorduk. ve insanlar evinin kapısını suratına kapatıyorlar. Sen bir anda dışarıda kalıyorsun ve içeride Evet bu doğru. Her zaman Bond karakterinde olup bitenlere ancak pencereden bakabiliyorsun. sıkışık kaldığımı düşündüm, dikkat edilmesi gereken çok fazla detay vardı ve senaristler olsun, Gerçekten çok üzücüydü. yapımcılar olsun pek bir şey değiştirimeye yanaşmıyorlardı. Bazen bir sahne yapıyordum ve Kapanmamış bir dosya yani… insanların “Roger olsa bu sahneyi nasıl yapardı?” Evet. Gerçekten bu beşinci ‘Bond’u yapmak ya da “Sean kesinlikle böyle yapmazdı” diye istiyordum çünkü bu işbirliğini başım dik, düşündükleri hissine kapılıyordum. Dönemin göğüsüm kabarık, büyük bir gururla bitirmek büyük filmlerinin peşinden koşan senaryolar beni yıprattı. istiyordum. Peki Roger Moore’un ‘Dangerously Yours’ filmi gibi olmasından korkmuyor muydunuz?
23
Ünlü, bir tık ‘fazla’ gelen Bond gibi mi? Açıkcası, yakıt depom hala doluydu ve yapabileceğim birçok şey vardı. Bunca yılımı ve enerjimi harcadığım proje için daha verecek çok şeyim
Bir zamanlar “dönem filmlerinde oynuyorum hissine kapılıyorum” demiştiniz, bunu mu kastediyordunuz? O kadar ileri gitmiş miyim? (gülüyor) Evet biraz öyle diyebilirim. Bu senaryoyla alakalı bir şeydi, senaristler otomatikleşmiş bir şekilde, geçmişin
diliyle ya da mantığıyla çalışıyorlardı. Bazen isterim (gülüyor). Size bunu sanki bir kariyer Sean Connery’yi taklit eden George Lazenby’yi tercihiymiş gibi anlatıyorum ama aslında John taklit eden Roger Moore’u oynuyormuşum his- Boorman’la tanışmam hiç de öyle olmadı. The sine kapılıyordum. Roger ve Sean’ün hayaletleri Tailor of Panama’da oynamamı teklif edince, dedim “Harika!”, kılık değiştirecek, yapma etrafımda dolaşıyorlardı, onları görüyordum. bir burun takacak, farklı bir saç stiline sahip Ve bu sayede Bond filmlerinin arasına denk olacaktım. gelen Matador ve ‘The Tailor of Panama’ya Dememe kalmadı John: “Sizi orada durdurmak geliyoruz… isterim, sanırım anlamadınız. Ben sizden terziyi Bana The Tailor of Panama’yı teklif ettiklerinde oynamınızı istemiyorum, casusu canlandırmabunun Bond’la yapamadıklarımı yapma fırsa- nızı istiyorum”. Olduğum yerde kalakaldım. tım olacağını düşündüm. Aynı tarzda, aynı dili Gerçekten büyük bir risk alıyordum. Bu mayınlı konuşan ama tamamen başka bir şey sunan, bir tarlada futbol maçı yapmak gibi bir şey. Bir daha insansı bir yüz. Bond’un yanına koyulunca yandan da biraz önce bahsettiğim sebeplerden dolayı da, içimde inanılmaz bir istek vardı. bir anlamı oluyordu. Bu düşünülmüş bir şey miydi? 24
Evet, yani hayır. En azından öyle olmasını
Film, ilk Bond’un “Golden Eye”ın hemen ardından geldi. Bond’dan çok yönlü bahsediyorsunuz. Neredeyse hiçbir zaman aranıza
mesafe koymadınız, o hep buralarda bir yerde, ‘The November Man’de de bunu görebiliyoruz.
onun için söylüyorum. Gerçekten mi?
25
Evet, çünkü bu karakter benim için çok büyük bir anlam taşıyor. Bu rol beni sahnenin mer- James Bond benim birinci sinema hatıramı kezine yerleştirdi, ‘bankable’ olmamı sağladı, oluşturuyor. 11 yaşındayım ve ailem İrlanda’nın uluslararası piyasada tanınmamı sağladı, başka kırsal alanında Londra’ya taşınıyor. Sinemada roller getirdi ve çok sevdiğim bir mesleği sorun gördüğüm ilk film ise 1965’te vizyona giren yaşamadan yapabilmemi sağladı. Bu rolle ‘Goldfinger’. Renkli görüntüler, Monty Norman’ın müziği, şapkasını fırlatan Çinli beslendim. adam, arabalar, çıplak kadınlar - elbette tam Oynamayı, aktörlük yapmayı elbette çok sevi- anlamıyla çıplak değillerdi ama çocukken size yordum ama Bond rolü beni, çocukluğumdan öyle gelebiliyor- herşey inanılmazdı. Sanırım beri hayalini kurduğum bir ‘Hollywood yıldızı’ hayatım adına belirleyici bir an oldu. Ondan yaptı. Bugün burada karşılıklı konuşuyorsak sonra çocukluğumu sinema salonlarında geçirbunun sadece The November Man’den bahset- dim. Warren Beatty, Faye Dunaway, Clint mek için olmadığını çok iyi biliyorum. Bu rolü Eastwood, Steve McQueen… Yapmak istediğim üstlendiğinizde, bir elçi gibi oluyorsunuz, onu buydu. Filmlere, sinema yıldızlarına ve Bond’a hayatınız boyunca, her yerde temsil ediyorsu- hayrandım. O zamanlar kendime sorduğum tek nuz. Ben de bir Bond hayranıydım, tüm bunları bir soru vardı: nasıl bir sinema yıldızı olunuyor?
05.
Çocuklar annelerİne makyaj yaparsa 26
Aileler kızlarının küçük yaşta makyaj yapmasına karşı çıksa da, çocukların annelerine makyaj yapması için aslında hiçbir engel yok. Fotoğraf sanatçısı Elly Heise, 3 ila 5 yaş arasındaki küçük kızları anneleriyle beraber objektif karşısına geçirerek küçük bir makyaj seansı yaptırmış. Heise’nin kamerasından çıkan ve gülümsememize neden olan harika portreler çocukların hayal gücünü, dünya görüşünü ve masumiyetini gözler önüne seriyor. Kadınların günlük makyajını, erkeklerin de saç ve sakal kesimlerini çocuklara bıraksak, dünya herhalde çok daha keyifli bir yer olurdu. 27
28
29
30
31
06.
Bİr sahtekar mı yoksa vizyoner bİr sanatçı mı?
34
Çağdaş sanatın en çok tartışılan isimlerinden biri Aslında yaşananların pek de farkında değilolan Jeff Koons, öyle ya da böyle bugün yaşayan dim. Tartışma hakkındaki haberler Amerika’ya en pahalı sanatçı konumunda. Geçtiğimiz yıl oldukça geç ulaştı ve sağda solda yer alan bir turuncu renkli balon köpeği (Balloon Dog) 58 iki satırdan ibaretti. Eserlerimin New York’tan milyon dolara satıldığında sanat dünyası ayağa sonra ‘Beaubourg’da sergilenecek olması bana kalktı. Gayrımenkulde olduğu gibi spekülatif bir onur veriyor. New York’ta Whitney Museum’da balondan bahsedenler, petrol zenginlerinin ve gerçekleştirilen sergi büyük ilgi görmüştü. Arap şeyhlerinin sanattan anlamadıklarını iddia Umarım Paris’teki sergi de aynı coşkuyla karşıedenler, Koons’un hiç bir zaman o kadar para lanır çünkü ilk defa bütün eserlerimi bir arada etmeyeceğini savunanlar oldu. 2008’de, eser- sergiliyorum. Bu sefer tepkilerin olacağını lerini Fransa tarihinin sembolü olan Versailles sanmıyorum, insanlar daha çok sanatın kültüSarayı’nda sergileyen ve Kral XIV. Louis’nin rümüzdeki yeri hakkında düşüneceklerdir. göz kamaştırıcı yatak odasının ortasına, baş aşağı asılmış dev bir ıstakoz yerleştirmeyi ihmal Sanata olan ilginiz nereden geliyor? etmeyen Jeff Koons Fransız halkının tepkisini çekmişti. Sanatçı, bundan altı yıl sonra, Paris’e Çocukken, okulun yakınlarındaki bir bahçede geri döndü. Tüm eserleri Paris’in modern sanat bulunan kulübeye gider ve resim yapardım. merkezi Centre Pompidou ‘Beaubourg’da ser- Bu kendime güvenmemi sağladı ve aile içinde gilenmeye başlanan Jeff Koons Paris Match’ın olduğu kadar çevremde de belli bir imaj oluştu. Bahçedeki bu küçük kulübe herşeyin başladığı sorularını yanıtladı. yer oldu ama elbette gerçek sorumlular, ben Eserlerinizin birkaç sene önce Versailles daha 3 yaşımdayken, bana abla Karen’den daha Sarayı’nda sergilenmesi Fransa’da tartış- iyi resim yapabileceğimi söyleyen ailem oldu. malara neden olmuştu. Aynı şeyin Centre İlerlememi sağladılar, sonunda beni farklı kılan Pompidou ‘Beaubourg’ için de geçerli olaca- bir şey vardı! Daha sonra 7 yaşıma geldiğimde özel dersler aldım. ğını düşünüyor musunuz?
O zamanlar neler çizerdiniz? Çiçekler, çiftlikler, manzaralar. Ama sonra 13 yaşımdayken çizmeyi bıraktım, ta ki üniversite çağında sanata gerçekten ilgi duyduğumu anlayana kadar. 17 yaşıma geldiğimde Maryland’da bir sanat okuluna yazıldım. Bir yıl sonra da Salvador Dali’yi New York’taki otel odasından arayıp görüşmek istediğinizi söylüyordunuz… Sanatın yaşama nedenim olması için bir motivasyon arıyordum. ‘Avant-garde’ şeyleri seviyordum ve bu iş için hazır olup olmadığımı bilmem gerekiyordu! Dali’yle tanışmak, hayatını sanata adamış birine dokunabilmek benim gibi genç bir sanatçı için çok önemliydi. O günün akşamı kaldığım yurda trenle dönerken doğru seçimi yaptığımı düşündüm. Ben de sadece sanatı düşünmek, zamanımı sadece sanata ayırmak istiyordum. Dali diğerlerine kıyasla çok farklı mıydı? Farklı ya da değişik değildi, o gerçekti! Dali, gerçekçi, ilginç ve cömert biriydi. Her zaman Dali’nin parayla olan ilişkisi konuşulurdu, cimri oluşu vesaire… Ama o gün benim gördüğüm
35
adam harikaydı! Yani çocuk yaşta bir genci alıp sergilere götürmek, onunla zaman geçirmek, işini anlatmak için istekli olmak gerekir. Siz de aynı şeyi yapıyor musunuz? Deniyorum, evet, diğerlerine karşı ciddi bir sorumluluk hissediyorum. Bir eserin çıkış noktası, başlangıç noktası nedir? Belli bir zamandır, çoğunlukla iki yıldan beri, aklımda dönüp duran şeyler oluyor. Yani küçük atomlar halinde beynimin, hayal gücümün bir yerinde duruyorlar. Bir noktada beynim ısınmaya başlıyor ve kendimi sadece bir eser üzerine yoğunlaştırıyorum. Ayrıca bu eserin hayatım üzerinde etkisi olması için de uğraşıyorum. Daha sonra resimler, görüntüler arıyorum ve doğru yere yerleştirmeye çalışıyorum, yeni bir fikir üzerinde çalışıyorum, kullandığım nesnelerin daha geniş bir diyalogun parçası olması için, gerçek anlamlarını kaybetmeleri için çabalıyorum. Yani kendinizle diyalog kuruyorsunuz… Kendime sorular soruyorum ama genel
düşüncem hep dünya üzerine oluyor. Herhangi bir görüntünün ya da nesnenin insanlar üzerinde yaratacağı etkiyi düşünüyorum. Bunun seyirci üzerindeki etkisi ne olabilir? Bir eser üzerinde iki yıl geçiriyorsam tam da kendimi sürekli sorguladığımdan dolayı oluyor. Geri kalan zamanda da, daha iyi anlaşılmak için, işlerimi savunmaya çalışıyorum. Bu sanatın bütün yönleriyle ilgilenmemi sağlıyor. Ne yaptığımı anlatmak için sağ sola koşturuyorum, seyahat edip, açılışlara, sergilere katılıyorum, konuşuyorum, ilişki kuruyorum… Ama yine de herşeyden önce, önceliğimin ne olduğunu asla unutmuyorum, işime biraz uzaktan bakmaya çalışıyorum. Zamanla bir rutin oluştu, herşey organize ve dakik bir şekilde işliyor. Pazartesiden cumaya sabah 9’dan 17’ye kadar atölyemdeyim. Akşamlarımı ve haftasonlarımı tamamen aileme ayırıyorum. Onlar benim dengem. Sanatınızın provokatif olduğunu düşünüyor musunuz?
için kullanıyorum. Ama ne tartışma, ne de polemik yaratmaya çalışıyorum. Eğer ki böyle bir durum oluşursa, bu benden bağımsız bir şekilde oluyor. Kariyerinizin başında ağır eleştirilere maruz kaldınız. Bu sizi etkiledi mi? Evet, acı çekmiş olabilirim ama artık durum çok farklı. Emin olamadığım zamanlarda, ailem hep yanımdaydı. Benim özelliğim her zaman ileri doğru gitmek, enerji olarak buna inanıyorum. Bugüne kadar yaptığım herşeyden gurur duyuyorum ama hala daha yaratıcı olmak istiyorum, sanat tarihine geçecek bir esere imza atmak istiyorum. Herkesin açık fikirli olabilmesini, benim neler düşündüğümü anlamalarını isterim. Bazı eleştirmenler bu yoldan geçmiyorlar. Bu oldukça üzücü bir şey çünkü beni anlamaya çalışsalar, eserlerimde insanın hayatla harmanlandığını görürler. Bu oldukça iddialı bir düşünce öyle değil mi?
36
Hayır sanmıyorum. İşimde agresif olabiliyorum çünkü duyularımızı, hislerimizi, zevki, cinselliği ve ebediyeti öne çıkarıyor. İletişim araçlarını insanları dürtmek, harekete geçirmek
Belki öyle ama benim yaptığım şey bu. Eğer bazıları başka bir şey görüyor ve benim fikrimi paylaşmıyorsa, bu onların düşüncesidir.
Bununla sorunum yok, hatta tam tersine beni limitlerimi zorlamaya itiyor: hedefe ulaşmak için neleri göze almaya hazırım? Cömert olmadan kendinize sanatçı diyemezsiniz. Ben tecrübemi paylaşmak, insanlarca bilinmesini sağlamak istiyorum.
kesinlikle pişman değilim. Sevdiğim eserler için her zaman değerinden daha fazlasını vermeye hazırım. Arkadaşlarım arasında büyük koleksiyonerler var çünkü ortak çıkarlarımız var. Eğer bu insanlar işlerimi beğenip satın alıyorlarsa, bu aynı hayat görüşüne sahip olduğumuzdan dolayıdır.
Bu hiç de fena olmaz çünkü hayatınızı gerçekten çok iyi kazanıyorsunuz. Peki para Ama işlerinizi görmeye gelen insanların, eserlerinizi satın alacak imkanları yok ki… işinizin kangreni değil mi? Bana göre birbirinden ayrı iki şey. Gençken parayı düşünmüyordum, ailem bana bazı değerler geçirdi, kendi gereksinimlerini kendin karşılaman gibi. Ben de her zaman bunu yapmaya çalıştım. Aynı zamanda eğer ben bir şey yapıyorsam, çevremdekilerin de bundan faydalanabilmesi gerektiğini düşündüm. Eğer bir avcı tüm köyü doyuracak kadar yemekle dönerse, köyün girişine heyekelini dikerler. Matematikçi olun ya da doktor, bu her kategoride böyledir. Onun için de ben olabildiğimin en iyisi olmaya çalışıyorum, nereye kadar gidebildiğimi, neleri paylaşabileceğimi düşünüyorum.
Eserlerinizi gerçekleştirmek için bir asistan ordusu kullanıyorsunuz. Sonuç olarak hangi açıdan sizin eseriniz olmuş oluyor?
Fikirlerimin uzun süre olgunlaşmalarını bekliyorum. Bir fikrin olgunlaştığını ve gerçekleştirilmeye hazır olduğunu düşündüğümde asistanlarımı göreve çağırıyorum. Yapmak isteÜzgün değildim… Ama ben satışlara karışmı- diğim şeyi anlatıyorum, bunun mümkün olup yorum. Bu fiyat toplumumuz hakkında da çok olmadığına bakıyoruz. Aldığımız ilk karar eseönemli bir mesaj veriyor. Ayrıca işimin sevildiği rin büyüklüğü hakkında oluyor, daha sonra ve beğenildiği, birinin gelecekte ona gözü gibi da kullanacağımız renklere karar veriyoruz… bakacağı anlamına geliyor. Çünkü bu ‘Balloon Asistanlarım ne istediğimi çok iyi biliyorlar. Dog’un ileride hala para etmesi isteniyorsa onu iyi korumak ve düzenli olarak bakımını yapmak Ne tarz bir patronsunuz? gerekiyor. Bunun da bir maliyeti var. Ne istediğini bilen türden. Asistanlarımın yaptıkları işte son derece titiz ve başarılı olmalarını Peki koleksiyonerlerle aranız nasıl? istiyorum. Orijinal fikrimin baştan sona kadar Ben de bir koleksiyonerim. Beğendiğim eserlere takip edilmesini ve yerine getirilmesini istiyosahip olmak için büyük paralar harcadım ve rum. Asistanlarımın görüşlerini dinliyorum. 2013’te ‘Balloon Dog’ (Balon Köpek) adlı eseriniz 58 milyon dolara satıldığında ne düşünüyorsunuz?
37
Herkes koleksiyonerliğe soyunmak istemiyor. Bu neredeyse tam zamanlı bir iş gibi çünkü bilgi sahibi olmak, gezmek, görmek, eserleri satın almak, korumak ve bakımını yapmak için çok para harcıyorsunuz. Bu büyük bir sorumluluk. Sanatçılar geçmişe oranla çok daha ulaşılırlar. Müze sayısı hiçbir zaman olmadığı kadar yüksek ve internet sayesinde istediğiniz şeyi görme imkanına sahipsiniz.
Örneğin kendi boyamızı geliştirdik, asistanlarım ayrıca yazıların daha kolay okunmasını sağlayan bir ‘font’ geliştirdiler.
38
Eserlerinizin bir çoğu ölümle ve varoluşun sonuyla ilgili. Ölümsüz olmayı mı hayal ediyorsunuz?
Hayır. Sadece ruhani uyanışın en üst mertebesine ulaşmak istiyorum. İşim zamanda yolculuk yapmamı, geçmişe gitmemi ve geleceği görmemi sağlıyor. Bu sayede kendimi sorgulayabiliyorum: ne yapabilecek kabiliyetteyim? Bir insan olarak sahip olduğum özgürlükten nasıl faydalanabilirim? Bulduğum tek cevap ise sanat!
39
Haftaya görüşürüz:)
7 // ARALIK ’14
zete