Haftasonu I 08 eylul 2013

Page 1

zete


zete

Editรถr: Cem GELGร N


// 01. ALEX TURNER: YENİ BİR MÜZİK SUNMAK İSTEDİK // 02. RIO’DAN TOKYO’YA RENGARENK MERDİVENLER // 03. ÇAĞDAŞ SANATIN EFSANESİ ANISH KAPOOR İSTANBUL’DA // 04. 80’LERİN YILDIZI GERİ DÖNDÜ: FANNY ARDANT // 05. HAYATINIZDA EN AZ BİR KERE GİRMENİZ GEREKEN HAVUZLAR // 06. MARS BİR ZAMANLAR YAŞANABİLİR BİR GEZEGENDİ


01.

ALEX TURNER: YENİ BİR MÜZİK SUNMAK İSTEDİK

Arctic Monkeys’in yeni albümünde bir araya getirdiği r’n’b, glam, rock gibi farklı tarzların karışımı oldukça etkileyici. Bu karışım son buluşlarınızın bir meyvesi mi? Bu albümünü yapmadan önce bir çok farklı tarzda müzik dinledim ama asıl belirleyici olan, grup olarak yeni bir şey yapma isteğimizdi. Bugüne kadar yaptığım albümler, en çok dinlediğim grupların ezgilerini taşıyordu. The Last Shadow Puppets projesi

mesela neredeyse Scott Walker’a bir adanmış bir “tribute” gibi. Yeni albümümüz geçmişin tersine glam’den Black Sabbath’a, ya da Mike Chapman gibi bestecilere kadar uzanıyor. Bir isim koymak çok daha zor hale geliyor. Yan projeleriniz olan The Last Shadow Puppets ve Submarine, Arctic Monkeys’le yaptığınız müziği besliyor mu? Tabii ki. Bir sanatçının bestelediği her parça,


<< Hafta Sonu ekinin sayfalarını hazırlarken hepimizde Arctic Monkeys konserinin heyecanı var. Hal böyleyken, grubun solisti Alex Turner’a yer vermeden edemedik. Son on yılın en revaçta grubu Arctic Monkeys yeni albümü A.M’i tanıtacağı konserle cumartesi kaşamı Istanbul’u salladı. Alex Turner yeni albümlerini ve yan projelerini Fransız Les Inrocks dergisine anlattı

geriyor çünkü ilk albümde oldukça saf ve özgürdük. Fransa’nın kırsal alanlarından birinde buluşmuş ve kendimize hiç bir ön koşul ya da şart koymadan çalmaya başlamıştık. Bu sefer mutlaka küçük bir baskı, bir beklenti olacaktır. Miles’la çok yakın birer arkadaş olarak kaldık, Londra’da da görüşister istemez, bir öncekiyle ya da bir son- meye devam ediyoruz. Yaptığımız projeden rakiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu projeler beri kendisi için bir çok şey değişti, bir yılbana, Arctic Monkeys içerisinde büyük bir dız oldu. özgürlük katıyor. Diğer elemanları da daha meraklı olmaya itiyor. Bunun gruba iyi gel- Arctic Monkeys, on yılda, çok enerjik ve brüt rock tarzından çok daha sofistike bir diğini düşünüyorum. tarza geçerek büyük bir değişime uğradı. The Last Shadow Puppets’ın ikinci Düşünülmüş bir şey miydi? albümü çıkacak mı? Pek de düşünmeden, rock’n’roll yapmaya Evet, bir gün kesinlikle çıkacak. Ama bir başlamıştık. Elimizde gitarlar vardı, o yandan da bunu düşünmek beni biraz şekilde başladık. Sonra kısa sürede, çok da


büyük bir hedef koymadan gelişmek, ilerlemek, büyümek istedik. Arctic Monkeys’le hedeflerden ziyade, geçtiğimiz yollara daha çok önem verdik. İlk başlarda bir çok plak şirketi önümüze kontratlarla geliyordu. Domino şirketinden Laurence Bell’le çok iyi anlaştık çünkü bizde küçük bir gruptan daha fazlasını görüyordu. Gidebileceğimiz yeri biliyordu. Oysa diğer şirketler sadece ve sadece elimizdeki albümle ilgileniyorlardı. Bugün bile geleceğimiz son noktanın ne olduğunu bilmiyoruz. Kendinizden ve albümlerinizden bahsetmek zor mu? Bazen çok kişisel olabiliyor… Haklısınız, her zaman kolay değil. Yine de benim için bugün en zor şey, bir albümün bitmiş olduğunu kabul etmek. Kendimi mükemmeliyetçi bir dön günün içine soktum: bu sayede bazı insanların neden bir albüm yapmak için yıllarını ve paralarını harcadıklarını gördüm. Bir noktada sonucun tatmin edici olması


lazım, yoksa sonsuza dek parçalar üzerinde çalışabilirsiniz. Eğer önceden organize edilmiş konserler ve turneler olmasaydı muhtemelen halen stüdyoda olup parçaları nasıl geliştireceğimi düşünüyor olurdum. Müzik benim için gerçek bir meslek haline geldi, disiplin gerektiren bir meslek. Arctic Monkeys’le verdiğimiz ilk konserden önce sahneye çıkmışlığım yoktu. Gözlerimi kapadım ve sadece şarkı söyledim, o an müziği meslek haline getirmek istediğimi anladım. Başka ne yapabilirim bilmiyorum. Bunca yıldan sonra göz önünde olmak hala zor geliyor mu? Mesela televizyon programlarında çalmaktan hoşlanmadığınızı biliyoruz…

7

Doğru. Konserlerden çok daha tedirgin edici bir şey, ayrıca ses de çoğu zaman berbat oluyor. Kendimi televizyonda seyretmiyorum. Yıllar sonra sesimi duymaya alışmış olsam da, ekrandaki görüntüme hala alışamadım. Arctic Monkeys’in geleceğini nasıl görüyorsunuz? Önümüzde uzun bir yol var. Bize sıkça sorulan sorulardan biri, on yılda nelerin değiştiği. On yılda herşey değişti diyebilirim. Bir tek grup içindeki arkadaşlık değişmedi. Bundan otuz yıl sonra, kim bilir belki de ZZ Top’un uzun sakallı elemanlarına benzeyeceğiz. n


02.

RIO’DAN TOKYO’YA RENGARENK MERDİVENLER Geçtiğimiz hafta, İstanbul’un Fındıklı semtinden Cihangir’e çıkan merdivenlerin gökkuşağı renklerine boyanmasının ardından belediye tarafından zaman kaybedilmeden griye boyanması büyük bir tartışma yaratmıştı. Beyoğlu Belediye Başkanının “Biz boyamadık” açıklamalarının ardından ortaya çıkan fotoğraflar başkanın söylemlerini çürütürken, “Şikayet üzerine griye boyadık” açıklamaları kimseyi tatmin etmemiş, belediye geri adım atmak zorunda kalmıştı. Cihangir halkı tarafından tekrardan rengarenk boyanan merdivenler, diğer illere de ilham verdi, merdiven boyama modası hızlı bir şekilde yurdun dört bir tarafına yayıldı. Hal böyle olunca, başka ülkelerde bu itiş kakışın yaşanıp yaşanmadığını merak ettik ve küçük bir araştırma yaptık. Araştırmalarımız sırasında karşımıza sanat eseri niteliği taşıyan merdivenler çıktı. Rio’dan, San Francisco’ya, Kudüs’ten, Tokyo’ya ve artık İstanbul’a, karşınızda insanın yüreğini ısıtan rengarenk merdivenler.


Berlin

Ayd覺n Yenipazar


Berlin

Ekvador

Beyrut


Beyrut

11


Rio de Janairo

Rio de Janairo

12


Cihangir, İstanbul

San Francisco

13


03.

ÇAĞDAŞ SANATIN EFSANESİ ANISH KAPOOR İSTANBUL’DA


<<

Çağdaş sanatın yaşayan

efsanelerinden, Hindistan doğumlu İngiliz sanatçı Anish Kapoor, Türkiye’deki ilk kişisel sergisi için 10 Eylül’de İstanbul’da olacak. Serginin açılışında bir de konferans verecek olan sanatçının eserleri Sakıp Sabancı Müzesi’nde 5 Ocak 2014 tarihine kadar sanatseverlerle buluşacak. Anish Kapoor, heykelleri ve yerleştirme sanatına giren eserleriyle bugün hayatta olan en önemli çağdaş sanatçılardan biri. 1954’te Hindistan’ın Mumbai (Bombay) kentinde, Hintli bir baba ve Bağdat’tan göç eden Yahudi bir annenin oğlu olarak dünyaya geldi. Liseyi bitirdiği yıl İsrail’e elektrik mühendisliği okumaya giden Kapoor, matematikle yaşadığı sıkıntılardan sonra ünirversiteyi bırakıp, çocukluğundan beri ilgi duyduğu sanata yöneldi. 19 yaşında İngiltere’ye giden Anish Kapoor önce Hornsey College of Art’ı daha sonra da Chelsea School of Art and Design’ı bitirerek Londra sanat çevrelerinde adından söz ettirmeye başladı. DEVLET NİŞANI, ‘SIR’ UNVANI


1980’lerin başında gerçekleştirdiği minimalist, eğimli ve monokrom eserlerle izleyicinin ilgisini geometrik şekillere, gölgelere ve yansımalara çekmeye çalıştı. Daha sonraki yıllarda mermer, granit gibi taşları kullanarak, toprağın havayla, maddenin ruhla, ışığın karanlıkla, bilincin bilinçaltıyla etkileşimleri üzerine yoğunlaştı. 1990’lardan sonra galerilerde sergilediği eserlerin dışında boyutca büyük enstalasyonlara yönelen Anish Kapoor, 1999’da 35 metre boyundaki Taratantara adlı eserini Gateshead’deki Baltic Center of Contemporary Art’ta, Marysas adlı eserini

16

ise Tate Modern’de sergiledi. Sanatçının diğer önemli işleri arasında Londra’da Kensington Gardens’a yerleştirdiği Sky Mirror adlı gökyüzünü yansıtan dev bir ayna, Chicago’da Millenium Park’ta yer alan Cloud Gate, Nantes modern sanat müzesinde sergilenen Melancholia ve Londra Olimpiyat Oyunları için tasarladığı Tour Orbit var. Sanat eserleri zamanla mimari yapılara doğru kayan Anish Kapoor, ayrıca 11 Eylül saldırılarında ölen İngiliz vatandaşların anısına New York’ta bir anıt tasarlarken, Napoli’de de bir metro istasyonunun çizimlerini gerçekleştirdi. İngiliz sanatçı 2002’de Turner Prize ödülünü alırken 2011’de de Praemium Imperiale ödülüne layık görüldü. 2003’te İngiliz devlet nişanıyla onurlandırılan ve “Sir” ünvanını alan Anish Kapoor’un yeni eserleri 10 Eylül’den itibaren Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenecek. 5 Ocak tarihine kadar devam edecek olan sergi, sanatçının Türkiye’deki ilk sergisi olacak. n


17


04.

<<

80’LERİN YILDIZI GERİ DÖNDÜ: FANNY ARDANT Fransız sinemasının usta isimleri François Truffaut ve Alain Resnais tarafından keşfedilen ve beyaz perdenin en önemli oyuncuları arasında yer alan Fanny Ardant uzun bir aradan sonra Les Beaux Jours - Bright Days Ahead filmiyle geri döndü. 80’li yılların yıldızı, hayatını, kariyerini ve geleceğini Premiere dergisine anlattı.


Bundan otuz yıl önce Alain Resnais’nin La Vie est un Roman, Truffaut’nun Vivement Dimanche ve André Delvaux’nun Benvenuta filmleriyle yıldızınız parladı. Üç film de daha sonra birer klasik oldular. Bu parlak dönemden geriye hangi anılar kaldı? Aslında yönetmenlerden bahsetmeyi, işlerini tartmayı ya da birinin diğerine göre farklılıklarını öne çıkarmayı pek bilmem. Ben filmlerden ziyade o dönemde yaşadıklarımı hatırlarım. Bu üç filmde beraber oynadığım Vittorio Gassman, André Dussollier ve Jean-Marie Trintignant’dan geriye çok değerli anılar kaldı.

yılların başını nasıl yaşadınız? Çok güzel. Başıma gelecekleri ve daha sonra neler olacağını bilmediğim için o dönemi de filmlerimdeki gibi yani karanlığa doğru yürüyerek geçirdim. Bazı şeylere etiketleri yapıştıranlar diğerleridir, ben değil. Hakkınızda yazılanlar sizi biraz olsun yoldan çıkardı mı? Ben dağınıklığı ve kaosu seven biriyim, onun için bütün bu dinamikler bana daha çok güç verdi. Bir anda bu kadar çok insanla tanışma fırsatı bulmak ve el üstünde tutulmak hayatıma enerji kattı.

1983, Fanny Ardant’ın yıldızının parla- Makalelerde çok sert eleştiriler olabilidığı yıl oldu. İyi ya da kötü her zaman göz yordu. “Fakir Garbo”, “Soğuk güzellik” önündeydiniz ve çok konuşuldunuz. 80’li gibi yakıştırmalar yapılıyordu…


Bütün bu eleştirilerden kendimi koruyordum çünkü basını takip etmiyordum. Sert eleştiriler olduğunu biliyordum ama bu da oyunun bir parçasıdır. Bir boksör ringe, yumruk yemeyeceğini düşünerek çıkmaz. Benim hoşuma giden ise eleştiride bulunan insanların zamanla fikirlerini değiştirmesi. Biri beni eleştirdiğinde, onu dinlerim. Zaman sizin lehinize işledi ve bir ikon oldunuz. Bunu önemsiyor musunuz yoksa umurunuzda değil mi? Hayır, tabii ki umurumda. O anda çok güzel bir his olabiliyor ama bunun geçici olduğunu bilmek lazım, aynı bir parfüm gibi. Birine Monica Vitti’den bahsedip “Kim?” cevabını aldığınız zaman neyin kazanıldığını ve neyin kaybedildiğini anlıyorsunuz. Bir dalga diğerini götürüyor. Mütevazı olmak bu meslekte çok önemli bir özellik. Kariyerinizin ilk yıllarını Fraçois Truffaut’ya değinmeden özetleyemeyiz. Sizi bir dizide fark edip, ilk rolünüzü teklif etmişti (La Femme d’à coté 1981).

20

Rivayete göre senaryoyu filmin çekimleri sürerken yazıyordu… Bize yedi sekiz sayfalık bir hikaye gelmişti. Hafta içinde çekilecek sahnelerin diyaloglarını pazar günü yazardı. Kendisiyle sinemayı enine boyuna tartıştığınızı hayal edebiliyoruz. Aklınızda neler kaldı? Bu mesleği sudan sebeplerden yapmamak gerektiği. Her filminde kendini sorguluyordu. Bildikleriyle yetinmeyi hiç sevmezdi. La Femme d’à coté, sonradan hayatınızda önemli bir yer edinecek, Gérard Depardieu’le ilk filminiz. Oysa sizin kadar zıt iki insan daha düşünülemezdi… Oysa, Gérard’dan bana daha yakın başka bir erkek daha tanımadım. İçgüdüsü çok güçlü ve alışılagelmişin dışında bir insan. Kendisiyle en karanlık düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz, sizi yargılamayacaktır. Biriyle suç işleyecekseniz en önemli şey diğerine duyulan güvendir. Ben Gérard’la haydut olabilirdim.

Senar yo elime ulaştığında, okuyup, 1988’den beri bol inişli çıkışlı olan filTruffaut’yu aradığımı hatırlıyorum. Kendisine mografinize geri dönelim. Başarılı olanlar “Hikayenize bayıldım” demiştim. “Bana olduğu gibi tartışılabilir seçimlerde de sormak istediğiniz bir soru var mı?” diye sor- bulundunuz… muştu, hayır dediğimde ise “Harika, yakında Öncelikle bir konuya açıklık getirelim, görüşürüz o zaman” demişti.


herşeye biz karar vermiyoruz. Belli bir kariyer Yönetmenle tanışmak, konuşmak sizin için planı yaptığımızı gösterir ki, bana uyan bir önemli mi? şey değil. Resnais, Delvaux ya da Truffaut’yu seçen ben değilim. Bir oyuncunun bu aşa- Herşeyi değiştirebilir. 8 Kadın için geri çevirmada yapabileceği tek şey, müsait ve açık diğim François Ozon, karşıma geçip benden olmak. Her filmi büyük bir zevkle yaptım. beklediklerini detaylı bir şekilde anlattı. İyi ki de yaptı çünkü fazla bir şey Film setinde, oyuncularla anlamadığımı fark ettim. ve teknisyenlerle geçirdiğim hayatın her anını çok sevdim. Söyleşinin sonlarına geldik. Sonra başarıyı, başarısızlığı, Geçmişe geri dönmek hoşuinişleri, çıkışları, bunlara siz nuza gitti mi? karar veriyorsunuz. Çoğu zaman geçmişi düşünmeden, bugünde yaşamamız gerektiği söylenir, ben de öyle yaparım. Ama geçmişimiz her zaman buradadır, sıcaktır. Ben Senaryoyu su içiyormuşcasına okudum, yani de biraz deliler gibiyim, kuvvetli bir hafıbir seferde. Marion’a olduğu gibi; oynayaca- zam var ve hiç bir şeyi unutmam. Geçmişte yaşadıklarımın arkasında duruyorum, içinde ğım karaktere de anında bağlandım. romantizm ve melankoli olsa bile.

Bugün Marion Vernoux, size göz kamaştırıcı Caroline rolünü veriyor. Bunu nasıl karşıladınız?

21


05.

HAYATINIZDA EN AZ BİR KERE GİRMENİZ GEREKEN HAVUZLAR

Dünyada öyle havuzlar var ki, insana sadece bir havuzdan çok daha fazlasını sunabiliyor. Kulacınızı atarken bulunduğunuz yerin göz kamaştırıcı manzarasına dalıp gidebilir, oturduğunuz yerden kokteylinizi yudumlayabilir, dev timsahların yanınızdan geçmesini izleyebilir, ya da karlı dağlara bakarak buharlı sıcak suyun tadını çıkarabilirsiniz. Göreceğiniz havuzları hayatınızda en az bir kere denemenizi tavsiye ediyoruz. Fotoğraflara bakın ve seçiminizi yapın. 22


Amirandes, Yunanistan

Cambrian Hotel, İsviçre

23


Blue Palacae Resort, Yunanistan

Capella Pedregal, Meksika

24


Costa Rica

Crocosauras Cove, Avustralya

25


Elaunda Gulf Resort, Yunanistan

Glenwood Hot Springs, Colorado

26


Hacienda Na Xamena, İspanya

Ubud Hanging Gardens, Ebdonezya

27


The Sarojin, Tayland

28


Huvafen Fushi, Maldivler

Jade Mountain, StLucia

29


Mardan Palace, T端rkiye

30


Mauritius

Marina Bay, Singapur

31


06.

<<

MARS BİR ZAMANLAR YAŞANABİLİR BİR GEZEGENDİ

NASA’nın 2011 sonbaharında Mars’a yolladığı ve Ağustos 2012’den beri Gale kraterinin derinliklerini araştıran Curiosity robotunun elde ettiği bulgular, bundan muhtemelen 3,6 milyar yıl önce Mars’ın yaşanılabilir olduğunu ortaya koydu. Peki yaşanılabilir oluşu, geçmişte yaşanıldığı anlamına geliyor mu? Bilim adamlarının bundan sonra cevaplamaya 32

çalışacağı konu bu olacak.


33

“Curiosity bugün bozulsa, herhalde çok üzülmezdim. Misyonunu fazlasıyla yerine getirdi”. Bu sözler paleontolog ve Mars gezegeni uzmanı Charles Frankel’e ait. Nasa’nın ultra-sofistike robotu Curiosity, Gale kraterinde yaptığı çalışmalarla birincil hedefini tamamlayarak, Mars’ın geçmişte yaşanabilir bir gezegen olup olmadığının cevabını verdi. Yüzeyi kazarak, ısıtarak, fotoğraflayarak ve atmosferi analiz ederek bilim dünyasının ihtiyacı olan kanıtları sundu. Elde edilen verilerin ışığında bilim adamlarının neredeyse tümü ortak bir noktada birleşiyorlar: Bundan muhtemelen 3,6 milyar yıl önce Mars, likit suyun bulunduğu göllere ve nehirlere, hidrojen, oksijen ve karbona dayanan organik maddelere ve sıcaklığı 0 derecenin üzerinde tutabilecek bir atmosfere sahipti. İşte bilim adamlarının bu sonuca varmasını sağlayan başlıca üç neden:

1 - Glenelg yolunda karşılaşılan çakıllar ve taşlar 1960-1970 yıllarında uzaya gönderilen satelitler Mars’ın yüzeyinde gerçekleşen yüzlerce kilometrelik akıntıları belgelemişti bile. Bilinmeyen şey ise bunların lav ve kaya akıntıları mı yoksa, kenarında huzur içinde oturacağımız nehirler mi olduğuydu. 2000’li yılların başında Mars Express ve Mars Orbiter’ın nehir yatakları ve deltalar üzerinde yaptığı analizler, suyu işaret eden tortu ve kil izlerine rastlamıştı. Su yüzeyde miydi yoksa zaman zaman yüzeye çıkan ve yer altında yer alan kaynak suları mıydı? Mars’a inişinden sadece bir ay sonra, Curiosity kenarları yuvarlaklaşmış organik taş ve kayalara rastladı. Dünyadaki taşların yapılarına çok benzeyen bu taşlar büyük bir heyecanla karşılandı. Bilim adamlarına göre taşların


34

yuvarlak köşeleri, bunların su tarafından yıllarca taşınmış, yuvarlanmış ve birbirleriyle çarpıştırılmış olduğunu ortaya koyuyordu. “Boylarını, yuvarlaklıklarını ve dağılımlarını araştırarak, akıntının gücünü ve zamanını hesaplayabiliriz” diyor Charles Frankel. Hesaplara göre, o noktada en az 1000 yıl boyunca, 1 metre derinliğinde ve 1m/s hızında sakin bir nehir akıyordu. Michel Viso’ya göre “Bu birinci buluş belki de en anlamlısı. Verilere ve oluşumlara bakıldığında, Mars’ın yüzeyinde nehirlerin oluşmasını sağlayacak, dünyamızdakine benzer su hareketleri yaşanıyordu”.

2 - Merak uyandıran moleküller Curiosity robotunun eskilerine göre avantajı kendi içerisinde küçük bir laboratuar barındırıyor oluşu. Yerden topladığı taşları ısıtabilme, kesebilme ve yükselen tozları analiz edebilme yeteneğine sahip. “Isıtarak elde ettiğimiz moleküller, bizi onu oluşturan minerallere kadar götürüyor” diye anlatıyor analiz bölümünden sorumlu Michel Cabane. Yapılan ilk analizlerden pek de medet ummayan bilimadamları büyük bir sürpizle karşılaştılar. Analiz edilen kum tanecikleri klorometan ve diklorometan gibi organik maddeler içermekteydi. Amino asitlerde de


olduğu gibi hayatın ilk oluşumlarını sağlayacak karbon bazlı bu iki molekülün varlığı büyük bir gösterge oldu. Michel Cabane geçmişte yaşanan bir olayı şu sözlerle anlatıyor: “1976’da Viking sateliti de klorometan ve diklorometan tespit etmişti. Bu o zamanlar herkese o kadar imkansız geliyordu ki, bilim adamları bunun dünyada aletleri temizlemek için kullanılan malzemelerden bulaştığını düşünüyorlardı”. Bu testlerden emin olabilmek için bilim adamları analizlerini bir çok farklı madde üzerinde devam ettiriyor. 3 - Tatlı suda oluşan mineraller

35

“Tespit ettiğimiz toz bulutu, okside olmuş bir ortamdan çok çabuk bir şekilde, ne asit, ne baz, ne de tuzlu olan nötr bir ortama geçebiliyordu” diyor Michel Cabane. Analizler, hidrojen, karbonik gaz, su, kalsiyum sülfat ve özellikle de kil tarzı oluşumların izlerini ortaya koydu. Yani suyun kayalarla geçirdiği uzun etkileşimin kanıtlarıydı bunlar. Farklı testlerde ortaya çıkan oksitlenme dereceleri ise mikropların dünyamızda beslenme şekillerini oluşturan kimyasal reaksiyonları işaret ediyordu. “Bu veriler Mars hakkında edindiğimiz eski inançları alt üst ediyor. Mars düşündüğümüz gibi aşırı oksitlenen ve yaşamın var olamayacağı bir yer değilmiş”.

Curiosity’nin ocak ayında gerçekleştirdiği ilk kazı işlemi büyük bir başarıyla sonuç- Geriye, Mars’ta bir zamanlar, mikro-orgalandı. Kayaları delerek 2cm derinliğe inen nizma bazında da olsa, hayatın var olduğunu Curiosity yeşil-gri bir toz bulutuyla karşılaştı. kanıtlamak kaldı.


Haftaya görüşürüz:)

8 // EYLÜL’13

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.