/131
e t e z r e v i n 端
zete
19 Kasım 2015 Sayı: 131 Genel Yayın Yönetmeni Cenk Bonfil Yazı İşleri İlgi Özdikmenli, Tuğçe Kılınç Yazılar İrem Koca, Kübra Veyis, Sırma İshakoğlu, Sude Yedikardeş
SEYİRCİYİ DUMUR EDEN OYUN
Ön Kapak: Sedef Akalın Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi Sezin Katalon
ÇAĞDAŞ SANAT SEVERLER, TOPLANIN! İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
Instegram: https://goo.gl/JT0p59
/ifbilgi
@ifbilgi
LONDRA’DA HAYATA KALMA REHBERİ (II) KINGSTON UPON THAMES
İKİNCİ EVİM: BUDAPEŞTE
/
v i 端n
e t e z er
4
Seyirciyi Dumur Eden Oyun Bu oyundan çıktıktan sonraki iki gün boyunca etkisinden çıkamayacaksınız / Sırma İshakoğlu Ne yalan söyleyeyim, ben tiyatrodan pek anlamam. Gideli beş sene olmuştur. Her hafta minimum iki kere sinemaya giderim ama tiyatroya nedense üşenirim. Bu beş senelik aradan sonra bir oyuna gittim ve hissettiklerim karşısında dumur oldum. Hiçbir film ya da gittiğim herhangi bir mekan bu kadar farklı duyguları hissettiremezdi. Hangi oyun mu? “Tıpkı O Gün Gibi” Seyirci hem kahkaha atıp hem ağlar mı? Ağlarmış. Muhteşem bir metin, muhteşem oyunculuk. Oyunun yazarı Barış Yücedağ kendi üslubuyla kimselerin dışarıya açık edemediği bir takım gerçekleri sahnede bağırmış aslında. Gezi
zamanında sokağa dökülen insanların sesleri eşliğinde, daha önce yürüyüşlere katılan ama bu sefer eski bir tiyatroda kalan, kendi içinde çelişkilerle savaşan dört insanı, kayıtsızlığı anlatıyor. Alper rolünde seyirciyi gülümseten Talha Kaya, Bora rolünde çelişkilerimizi yaşatan Mahir Akgündoğdu, Zeynep rolünde aslında hem bizim hem de bütün toplumun suratına gerçekleri bağıran İdil Arıkan ve Irak’tan mülteci olarak kaçmayı bırakan komedyen Dinçer rolünde de Ozan Erdönmez’i izliyoruz. Her karakter oyuncuların üzerinde cuk oturmuş. Hatta bir an acaba oyun başlamadı da sahnede bulunan
5
insanların sohbetlerine tanık mı oluyoruz diye düşündüm. Ben bu tiyatro işini Kabile Tiyatro ekibiyle sevdim. Eskiden gittiğimiz sahneler, ateş yükselten oyunlar gibi değildi hiç! Yepyeni, modern ama hiç de soğuk ya da uzak olmayan, müthiş bir şeydi bu. Oyun sırasında hem yerimizden hopladık, hem kahkahalarla güldük hem de salya sümük ağladık. Özetle seyirciler olarak hepimizin ağzı açık kaldı. Oyun 18 Aralık’a kadar her Cuma Kabile Sahne’de sahnede olacak. Üstelik yeri de çok kolay ve güzel. Galatasaray Lisesi’nin karşısında Hazzopulo Pasajı’ndan içeri girip dümdüz çıkıyorsunuz pasajdan, biraz sağa yürüyünce sağda eski bir binanın girişinde yazıyor: Kabile Tiyatro. Şimdiden iyi seyirler!
6
Çağdaş Sanat Severler, Toplanın! Bu yıl onuncu kez düzenlenen Contemporary İstanbul, 12-15 Kasım tarihlerinde İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda sanatseverlerle buluştu / Sude Yedikardeş
Phenakistoscope İstanbul Plugin bölümünde beğendiğim diğer işler ise Erdal İnci’nin Berlin Duvarı animasyonu ve Hazal Döleneken, Ahmet Kaplan, Mert Uzbaşlı’nın DECOL Coop. interaktif ışık enstalasyonuydu. İnteraktif olmasından kaynaklı, işe yaklaşıp uzaklaşıldığında ışıkları tamamen değişiyor yani eser izleyicisini kendi içinde fonksiyonel kılıyor.
7
8
Türk galerilerinden olan X-ist’in de çok merak uyandıran bir seri işi vardı. Bahadır Baruter, “Mukadderat” serisinde yaşamsallıklarını fetüs halinde ya da doğumdan sonra yitirmiş bedenleri hapsedilmiş formlar halinde heykelleştirmişti. Heykellerde hapsedilmiş formların beyaz kefene atıfta bulunmak için beyaz takım elbiseleri vardı ve dini bir ritüelin parçasıymış gibi tanrıya yalvaran bir şekil tercih edilmişti
İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı’na 24 ülkeden 102 galeri ve 700’den fazla sanatçı katıldı. Bu yıl da Akbank sponsorluğunda düzenlenen Contemporary’nin içinde Akbank Sanat’a ayrılmış bir kısımda “Hiç Olmadı Hep Ordaydı” adlı sergi de vardı. Bu senenin dikkat çeken kısımları Plugin, Australia China Art Foundation ve Contemporary Tahran oldu. Contemporary Tahran adı altında gerçekleşen Focus bölümünde Assar Gallery, Aaran Galery, Dastan’s Basement, Lajevardi Foundation-New Media Society ve Shirin Gallery yer aldı. Focus bölümünde Tahran’ın seçilmesini Ortadoğu’da sanat ekonomisinin büyümesine, gelişmesine ve sanat piyasası için bir gelecek vaat etmesine bağlayabiliriz. Aynı zamanda
İran’daki sanatın Türkiye’den göründüğü gibi olmadığını ve İran sanatının aslında dünyanın her yerinde olduğunu göstermenin de Contemporary Tahran için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Bu senenin dikkat çeken diğer kısmı Plugin ise X-CHANGE teması ile Contemporary’de yerini aldı. Bu bölümün özellikle mimari düzenlemesi gelenleri içine çekiyordu. Küratörü Ebru Yetişkin’in de anlatımıyla; bilim, sanat, teknoloji ve inovatif çalışmalara yer veren Plugin, Yeni Medya Bölümü’nün temel yapısı ve içeriği ile “plugin” tanımından yola çıkarak geliştirdi. Bu bölümde aynı zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde okuyan iki arkadaşımızın da işleri
9
Decol coop. Bu yıl dikkat çeken bölümler dışında benim ilgimi çeken eserlerin çoğunluğu serginin A2 bölümündeydi. Son yılların popüler sokak sanatçısı JR’ın da işleri Lazarides Gallery kapsamında sergileniyordu. JR’ı Wrinkles of the City kapsamında Balat’taki bir binaya çizdiği işin zabıta tarafından griye boyanması olayından hatırlayabilirsiniz.
Galeria Contrast en beğendiğim galeriler arasında oldu. Özellikle, yapılan bir seri işini gerçekten çok başarılı buldum. İş; içinde popüler kültür, sanat tarihi ve pop art gibi kavramları aynı anda bir uyumla barındırıyordu. Avrupa sanatının içine ünlüler ve sanat dünyasından isimler güzel bir şekilde yerleştirilmişti. İçinde Leonardo’nun Last Supper’ı olan bir resimde rahatça Paris Hilton’ı görebilirdiniz.
10
11
Bir diğer Türk galerisi olan Mixer de geçmişten bugüne sanatçılarını bir araya getirdiği bir sergi sundu. Özellikle beğendiğim işlerden Eda Gecikmez’in “Teşhis ve Muhafaza”sı cinsiyet ve beden politikalarına karşı bir tutumdu. Can Dağarslanı’nın “Tersyüz”ü iki kişiye birbirinden ayrılmaz bir parça olduğunu gösterip aslında birbirlerine hiç benzemedikleri hissiyatını veriyor. Sergiden sonra araştırıp başka işlerine de baktım ve çoğu ilgimi çekti. Video işleri bazında en çok ilgi gören ve akılda kalan Licht Feld Gallery’ydi. Çoğu insan video çalışmalarını kameraya almak için gerçekten sıraya girmişti. Özellikle Neue Freiheit için.
12
Son olarak da Contemporary Tahran kısmında yer alan İran kökenli Fransız Ressam Ghassem Hajizadeh’in bu resmiyle kapanışı yapalım. Kendisi İran pop-art öncülerinden ve işleri biraz fotoğraf kolajı tadında.
13 sergilendi. Projelerinin Fiziksel Etkileşim Tasarımı dersinden Contemporary’ye uzanan bir yolu var. Deniz Derbent ve Ufuk Barış Mutlu’nun Phenakistoscope İstanbul adlı işlerinde triptik dizilim içerisindeki her ünite kentsel dönüşüm sürecinin bir aşamasını temsil ediyor. “Zaiyat”, “Hafriyat” ve “İnşaat” İstanbul’un şantiyeleşmesinin boğuculuğunu gösteriyor. Ortaya doğru küçülen daha kaotik yapıda da kentsel dönüşümün İstanbul’da yarattığı o kaosa farkındalık yaratmak istediklerini söylüyorlar. Contemporary’ye dahil
olma süreçleri ise 10-11 Ekimde’de okulumuzda gerçekleşen Mini Maker Faire ile olmuş.
Contemporary İstanbul, Türkiye’nin fuar anlayışını uluslararası standartlara taşıyan bir etkinlik oldu. Sanatçılarla sanat alıcılarını buluşturan bir platform olmasına rağmen izleyicilerini de unutmadı. Ben de bu izleyiciler arasındaydım ve bir Contemporary daha böyle geçti.
14
15
Londra’da Hayata Kalma Rehberi (II)
KIngston Upon Thames Yazı dizimizin ikinci bölümünde küçük Londra “borough”lardan biri olan Kingston’a gidiyoruz / İrem Koca Önceki yazıyı okumamış olanlar için kısa bir özet geçelim. Ben Erasmus için iki dönemliğine Londra’daki Kingston üniversitesine transfer oldum. Okula yakın olmayı tercih ettiğim için aynı zamanda burada
yaşadım da. Bu yüzden yazı dizimizin ikinci bölümünde küçük Londra “borough”lardan biri olan Kingston’a gidiyoruz. Kingston Upon Thames, Londra’nın güneybatısında yer alan, Thames nehrinin
16 kenarına kurulu, güzel bir İngiliz kenti. Waterloo’ya trenle yirmi dakika mesafede olduğu için bir ayağı merkezde de denebilir. Burası Sakson krallarının taç giydiği meydan olarak “royal borough” statüsüne sahip Kingston krallık tarihi için önemli bir yer. Kasabanın mimarisi biraz Edwardian biraz da Victorian tarzda. Eskiden Tudor hanedanına ait olan, şimdilerdeyse Jack Willis mağazası olarak kullanılan bina gibi, bir çok tarihi pub ve dükkan var. Evlerse genel de tek tip, tuğla duvarlı, müstakil evler. Kingston’daki evlerin yüzde doksanı Harry Potter’daki Dursley ailesinin eviyle birebir aynı (fanlara bir kez daha göz kırpalım). Zaten Kingston 1800lü yıllarda Surrey’e bağlıymış, araları da on dakika. Az önce bahsi geçen taç giyme merasiminin yapıldığı tarihi meydansa artık kentin pazar alanı. Kingston aynı zamanda üniversite kenti olarak bir öğrenci için bana kalırsa yaşanacak en ideal yerlerden biri. Banka, market, postahane, park, mağaza, spor salonu, güzellik salonu aklınıza gelebilecek her şey elinizin altında. Buna rağmen dünyanın sanıyorum bütük mutfaklarından seçenekler sunabilen restoranları, dört gece kulübü, onlarca pub’ı var. Trafik sadece özel durumlarda ve haftasonları olan bir şey. Kur farkı ve İngiltere standartlarına bakılırsa Kingston genel olarak pahalı ama Mayfair, Kensington vs. gibi merkezdeki yerlere göre çok daha ucuz. Kingston Üniversitesi’ne gelecek olursak, İngiltere’de gazetecilik, hukuk gibi alanlarda saygı duyulan ama genel anlamda ortalama standartlarda bir okul olduğunu söyleyebilirim. Kingston merkezde bir, yakın çevresinde üç, yani toplamda dört kampüsü ve dağınık olarak yerleştirilmiş yurtları var. Yurt ve kira fiyatları gerçekten çok pahalı.
Bunun sebebi Kingston’un “inner” Londra posta koduna sahip “borough”lardan biri olması. Kentin nüfusunun neredeyse yarısını üniversitenin öğrencileri oluşturuyor. Bu yüzden, kasaba halkı da inanılmaz dinamik, hoşgörülü, yardımsever ve sıcaklar. Evet, İngilizler sıcak insanlar. Bu arada Kingston’ın diğer güzel bir yanı çok milletli oluşu. Bunda sanıyorum hem üniversitenin hem de Londra’nın genel olarak çok fazla göç alan bir yer olmasının etkisi var. Kingston’a Erasmus’a geldik diyelim, nerede takılalım ne yapalım gibi sorulara “yapılacak en iyi on şey” gibi bir liste maalesef sunamıyorum. Gece hayatı, kültür-sanat kategorilerinde Londra’nın merkezindeki etkinlikleri tavsiye ediyorum. Lokal publar ise bence övgüye değer. Her şeyden önce uçuk Londra fiyatlarının yarısına iyi içki içebildiğiniz, günün her saati yemek yiyebildiğiniz, arkadaşlarınızla toplanabileceğiniz, rahat ve eğlenceli mekanlarla dolu Kingston. Ülkenin her yanında olduğu gibi kendi içkilerini yapan pubları da var. Bu yüzden tam anlamıyla hepsinin tadı ayrı. Benim Kingston’daki favori mekanlarım ise şöyle; Publar: The Mill, Kings Tun, Druid’s Head Restoranlar: Slug&Lettuce, Roz Ana, Cau, Cappadocia Kafe/Çay Evi: Woody’s Semt: Petersham Park: Richmond İşte Kingston genel hatlarıyla böyle. Hem klasik hem modern, çok şirin, hareketli bir İngiliz kenti. Kingston’a gitme planı olanlar; daha pratik, işlerine yaracak şeyleri de okumak isteyenler sonraki sayılarda gelecek Londra ve Erasmus’la ilgili yazılar için takipte kalın.
17
18
İkinci Evim: Budapeşte Budapeşte’ye yolculuğa hazır mısınız? / Kübra Veyis
19
20
Budapeşte Avrupa’nın tarih ve kültür açısından oldukça zengin, küçük samimi bir şehri. Her şey kardeşimin üniversite için Budapeşte’ye gitmesi ile başladı. Bu sebepten dolayı sık sık ziyaret ettiğim, ikinci evim diyebileceğim bir yer oldu Budapeşte. Macaristan’ın başkenti olan bu şehre hava yolu ile 1 saat 20 dakikada ulaşıyorsunuz. Şehir havalimanından birazcık uzak olduğu için ilk başta hayal kırıklığına kapılabilirsiniz ama hemen
yelkenleri suya indirmeyin. Şehre yaklaştıkça tarihi yapıya bayılacaksınız. Budapeşte’nin para birimi Froint. Para birimleri biraz karmaşık ama zor değil. Sadece sıfır atmanız gerekiyor. Örneğin; 300 HUF 3 TL’ye denk geliyor. Budapeşte’ye gittiğimde en çok beğendiğim yerlerden biri Tuna Nehri’nin ortasındaki küçük adacık olan Margitsziget oldu. Margitsziget’te yeşilin her tonunu görüp manzara karşısında adeta büyüleniyorsunuz. İnsanlar daha
21
22
Budapeşte çok düz bir şehir ve Tuna Nehri şehri ortadan ikiye bölüyor. Şehrin, “Buda” tarafı daha çok yerleşim yerlerinin ve Castle’ın olduğu yer, “Peşte” tarafı ise daha aktif ve görülecek yerler daha çok. Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan 9 köprü bulunmakta, bunlardan 7 tanesi kullanılıyor.
ama efsaneye göre, o zamanın kralı “bana öyle bir köprü yapın ki her şeyi ile mükemmel olsun ve hiçbir hata olmasın” demiş. Bir mimar seçilmiş ve zincirli köprü yapılmış. Mimar kendine o kadar güveniyormuş ki bir hata bulunursa kendini köprüde asacağını söylemiş. Bir gün yaşlı bir çiftçi köprüden geçerken aslanların dilinin faklı yönlere baktığını fark etmiş ve mimar kendisini köprünün ortasında asmış.
Şehrin ünlü noktalarından Chain Bridge’in (Aslanlı Köprü’nün) kendisi kadar ünlü bir hikayesi var. Ne kadar doğru ne kadar yanlış pek bilinmiyor
Buralara kadar gelmişken güzel şeyler tatmadan dönmek olmaz. Budapeşte’nin en muhteşem ve ihtişamlı kafesi olan New York Cafe herkesin mutlaka görmesi
çok hafta sonları spor yapmak, piknik yapmak ve keyifli vakit geçirmek için adayı ziyaret ediyorlar.
23
gereken bir yer. Kafenin her tarafı tarih kokuyor ve kendinizi The Great Gatsby’deki balo salonunda gibi hissediyorsunuz. Tatlı ve yemek bölümünde oldukça zengin bir menüye sahipler. Tatlı yemeden ayrılmayın derim.
satılan tatlı bir atıştırmalık. Aynı zamanda bu tatlı gözünüzün önünde yapılıyor. Kürtöskalacs bir hamur işi ve istediğiniz her çeşit aromayla servis ediliyor. Benim en sevdiğim, kakao ve Hindistan cevizli olanı.
Genellikle gençlerin ve turistlerin tercih ettiği Pub Szimpla Kert’in ortamı çok renkli ve ilgi çekici bir atmosferi var. Underground olan Szimpla Kert’te ballı bira deneyebilirsiniz. Çok değişik bir tadı var. Benim gibi değişik tatlara açıksanız mutlaka deneyin derim.
Deak French Ter’de bulunan DiVino şarap içmek için çok güzel bir mekan. Genellikle insanlar günün stresini atmak için şaraplarını alıp Bazilika’daki merdivenlerde oturup içiyorlar. Orada oturup ortamın keyfini çıkarabilirsiniz.
Benim en çok müptelası olduğum yiyecek Kürtöskalacs ise sokaklarda
Her gittiğimde ayrı bir zevk aldığım bu şehri gezilmesi gereken yerler listenize ekleyin derim.
24
25
e t e z r e v i n ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete