zete
3 Mart 2016 Sayı: 146 Genel Yayın Yönetmeni İlgi Özdikmenli Yazı İşleri Berk Özdemir, Cenk Bonfil, Tuğçe Kılınç Yazılar Beliz Kuyumcuoğlu, Berk Çakırel, Berk Özdemir, Elif Doğanyiğit
ANKARA’DA BİR MÜDAVİM
Ön Kapak: Sedef Akalın Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler
DICAPRIO ŞEYTANIN BACAĞINI KIRDI
Tasarım Erdal Özbek
KÖTÜLERİN OSCAR’I: ALTIN AHUDUDU!
Sosyal Medya Yöneticisi Arzu Cahide Öz
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin:
Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
Instagram: https://goo.gl/JT0p59 İletişim: univerzete@gmail.com
/ifbilgi
@ifbilgi
UNUTULMAZ FORMA REKLAMLARI
/
v i 端n
e t e z er
4
5
Ankara’da Bir Müdavim 70 yaşında barın etrafında oturabilir miyiz? / Beliz Kuyumcuoğlu Bir Ankaralı olarak söyleyebilirim ki hepimiz bitmeyen Ankara geyiklerinden sıkıldık. Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüymüş, memur kentiymiş, denizi yokmuş. Bir şehri denizi yok diye eleştiren mantığın Ankara’yı sevmesini beklemiyoruz zaten. Ankara, Ankara olduğu için sevilir, bir sebep aramaya gerek yoktur. Ankara’lı her yaşta müdavimliği sever. Aynı yerlere gider, tanıdık yüzler görmek ister. Müdavimlik sadece “bana her zamankinden” diyebilmek için yapılmaz. Müdavimlik; benzer zevkleri paylaştığın insanları bulmak, çevreni genişletmek, hatta kendini bir yere ait hissetmektir. Siyah Beyaz Seksenlerin başında açılan, Ankara’nın en eski barlarından biri Siyah Beyaz. Aslında bir sanat galerisiyken, alt katı sanat galerisine sponsor olması için bar olunca belki de Ankara’da ilk kez bir mekan bu kadar düzenli müşteri yakaladı. O yıllarda nispeten genç olan müdavimleri, artık orta yaşlı hatta yaşlıdır ve tabii ki gelmeye devam
etmektedir. Ciddi anlamda müşterilerinin dost olup ömrünün 30 yılını verdiği mekan, Almanlar’ın birahane kültürüne çok yakın bir mantıkla işletiliyor. 2010 yılında bu sanat galerisi ve barı anlatan bir film de çekiliyor. Adını yine bu mekandan alan filmde Tuncel Kurtiz, Erkan Can, Nejat İşler, Şevval Sam ve Derya Alabora gibi isimler oynuyor. Mekanın belgeselini çeken Ahmet Boyacıoğlu bir yazısında şöyle diyor: “Müşterisi bellidir, kapısı hep kilitlidir, çalarsınız, açıp bakarlar, yüzünüzü beğenmezlerse içeri almazlar. İçeri girdiğinizde bardaki bütün gözler size döner. Bu biraz ‘Evimize kim geldi?’ türünden bir bakıştır. Hatta ilk kez Siyah Beyaz’a gideceklere ‘Yanında müdavimlerden biri olsun, yabancılık çekme’ diye öğüt verilir. 20 yıl kadar önce Türkiye’de ekonomiye yön veren önemli bir bürokrat ‘Siyah Beyaz”a gitmek istiyorum ama içeri almazlar diye korkuyorum” demişti.” Açılışından kısa süre sonra Siyah Beyaz sanatçı, gazeteci, entelektüel takımın Ankara’daki buluşma yeri oluyor. Müzikler her zaman caz, blues ve rock. Çok gazeteci gelirmiş eskiden, haberler onlardan alınırmış. Bir ekol oluşturmuş mekanın İstanbul’da da açılması söz konusu değil. Barı pahalı olsa da insanların belli bir yaştan sonra barda oturup sohbet edebileceği mekanlar Ankara’da pek yok. Belki de bu yüzden Siyah Beyaz’ın kitlesi hiç
6
kaybolmuyor ama müdavimleriyle birlikte mekan da yaşlanmaya, yaşamaya devam ediyor. Adres: Kavaklıdere Sokak No: 3/1 Şili Meydanı Kavaklıdere, Ankara Sakal Yıllarca yanındaki Sekans Pub ile Kennedy caddesindeki kalabalığın sebebi olan Sakal, 2013 yılında Sekans’ı da devraldı. Eskiden benzin istasyonlarında alkol satılırken gençler benzin istasyonundan biralarını alır, Sakal’ın önünde kaldırımlarda içerlerdi. Alkol yasağıyla birlikte insanlar bu alışkanlığını biralarını Sakal’dan alarak sürdürdüler. Otobüs durağına yakınlığından dolayı, öğrenci yurtlarından gelen bir müdavim kitlesi de zamanla oluştu. Salaş bar sevenleri memnun edecek Sakal’ın menüsü de hiç fena değil. Adres: Kennedy Caddesi. No:42, Ankara
Gaga Manjero Müdavimcilik denince akla gelen yerlerden biri de Gaga Manjero. 2012 yılında Radyo ODTÜ’de yıllarca süren Modern Sabahlar ekibinin, ilk önce Tunus Caddesi’nde açtıkları mekan, iki yıl önce Filistin Caddesi’ne taşındı. E tabii radyoculuktan gelen ekibin takipçileri burada da onları yalnız bırakmadı. Mekan büyüdü büyümesine ama akşam saatleri rezervasyon yaptırmayana yine yer yok. Neredeyse her yaştan insan
7 gelse de bir süre sonra gelen yüzlere aşina olmalık, bir oturuşta üç Sangria içip yan masalarla sohbet etmelik bir yer haline geldi Gaga. crazygirl1987@hotmail.com diye bir kokteylleri var, sırf adı için içilebilir. Bunun dışında en çok satan Sangria 15 lira, porsiyonları büyük, kokteylleri alkollü, müzik konusunda da emin ellerdesiniz. Adres: Filistin Sokak No:21 GOP, Ankara
Kıtır Belki artık üniversiteliler arasında çok popüler değil ama koca bir nesil Tunalı Hilmi Kıtır ile büyüdü. Ankaralılara ilk kokoreçlerini, ilk kumpirlerini yediren 32 yıllık Kıtır’ı eklememek olmazdı. Ahşap masaları ve antika lambalarıyla yıllardır değişmeyen bu Ankara klasiği, otuz yaş üzeri müdavimlerini hiç kaybetmedi. Başka şehirden gelenlere belki bir oda ve küçük bir balkon olarak “abartılı” gelebilir ama her zaman soğuk bir bira için gidilebileceğiniz sıcak bir adrestir. Adres:Tunalı Hilmi Cd. No:114/K Kavaklıdere, Ankara
Corvus Pub Bestekar Sokağın ünlü binasında ikinci katta bulunan, yazın esen balkonu, kışın şöminesiyle Ankara’da mahalle barı havasını hissedebileceğiniz bir yer Corvus Pub. İçeri girip biranızı içmek için önce kapıyı çalmanız gerekir ama içerisi yazı ve anılarla dolu duvarları, gelenlerin yenilenmesine izin vermediği sandalyeleri, eski dikiş masalarıyla ve samimi havasıyla karşılar sizi. Oturup bira içerken bazen The Smiths, bazen Tame Impala çalınır kulağınıza. Birkaç kez geldikten sonra müdavim grupları artık seçebilecek ve ister istemez siz de onların arasına katılacaksınız. Nasıl olsa tanıdık çıkar diye tek başınıza gidebildiğiniz, kimse yoksa çalışanlarla sohbet ettiğiniz yerlerden. Üniversitelilerin Siyah Beyaz’ı diyebiliriz. Piyasa mekanlarına benzemiyor. İçkiler Bestekar’a göre ucuz, müzikler alternatif, her gittiğinizde balkonda yeni insanlarla kaynaşmak ise çok güzel. Adres: Bestekar Sokak. 59/2 Kavaklıdere, Ankara Cafe Bien Adında cafe geçse de Ankaralılar’ın iş çıkışı arkadaşlarıyla geldiği, gelenlerin
8
birbirini tanıdığı bir pub aslında Cafe Bien. Loş bir ortam, başarılı bir şarap menüsü ve küçük bahçesiyle müdavimlerini kazanmış. Müşterileri genelde 25-40 yaş arası, fiyatları da dolayısıyla bu beyaz yakalı kitleye göre ancak öğrenciler için de çok pahalı değil. Haftasonları kalabalık ama hafta içi soft müziklerle sohbet edebileceğiniz, keyifli bir yer. Peynir tabağının methini duydum, denemesi de sizden. Adres: Bestekar Sokak. No:80/16 Kavaklıdere, Ankara
Varuna Gezgin Cafe Del Mundo İzmir ve Eskişehir şubelerinden sonra Ankara’ya da gelen Cafe Del Mundo ilk önce Tunalı Caddesi’nin bir ara sokağındaki dükkanında alkol ruhsatı olmadan işletiliyordu. O zamanlardan müdavim kitlesi oluşmuştu. Daha sonra alkolü de menüsüne ekleyip Bahçelievler’de yeni bir şube daha açtılar. Dünyanın farklı yerlerinden biraları tatmak için uğrayabileceğiniz bir cafe/bar. Haftanın her günü başka bir içkisi kampanyada oluyor. Bahçelievler’deki nargile cafe tadındaki mekanlara güzel bir alternatif olsa
9 da hem ithal biraların fiyatları yüksek, hem de menüye yazdığı bira çeşitlerini her zaman bulmak mümkün değil. Gezgin temalı iç mekanıyla gelenlerin Instagram sayfalarını süslemeye devam eden Cafe Del Mundo, gelen sırt çantalı gezgin turistlere ücretsiz konaklama ve rehberlik hizmeti de sağlıyor. Adres: Azerbaycan Cd. (3. Cd.) No:106 Bahçelievler (71. Sk. (22. Sk.)), Bahçelievler, Ankara Cafe Botanica Tunalı’da bir ara sokağa gizlenmiş, naif, güzel bir pub. Herkes tarafından bilinmese de kaliteli hizmetinden dolayı gelen düzenli bir müşterisi var. Yazın Botanica isminin hakkını veren bol sarmaşıklı bahçesi, içinde balıkların yüzdüğü süs havuzu ile insana “Ankara’da böyle yerler var mıydı” diye düşündürüyor. İç mekanı da bir o kadar özenli ve şık. Şarap menüsü oldukça geniş, gelenler genelde şarap tercih ediyor. Yaz akşamları bahçesini yalnızca
mumlarla aydınlatıyor, loş güzel bir ambiyans yakalıyorlar. Yemekleri için tercih edilecek bir yer olmasa da fiyatları ucuz ve lezzetli. Bazen öğrencilerin geldiği, bazen orta yaşlıların tercih ettiği Botanica’da, kışın da bizi botanik havadan mahrum bırakmıyor, sıcacık kış bahçesinde ağırlıyorlar. Gerçekten müdavimi olunası, düzenli olarak uğrayabileceğiniz elit bir mekan. Adres: Tunalı Hilmi Caddesi, Billur Sokak No:5 Çankaya, Ankara
10
11
dıcAPrıO ŞeYtAnın BAcAĞını kırdı
Her yılın heyecanla beklenen en gözde ödül töreni olan Oscar; tüm kazananları, birbirinden şık yıldızları ve gündemde tartışmalar yaratan olayları ile karşınızda! / Elif Doğanyiğit Yılın beklenen en önemli ve gösterişli ödül töreni Oscar Ödülleri geçtiğimiz pazar günü, 28 Şubat 2016 tarihinde sahiplerini buldu. Hollywood, Los Angeles’ta gerçekleşen tören, kadın oyuncuların şıklık yarışından çok siyahi oyuncuların töreni boykot etmesi ve Leonardo DiCaprio’nun en iyi erkek oyuncu ödülünü alması ile anıldı. Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (AMPAS), Aralık sonunda 88. Oscar Ödülü adaylarını açıklamıştı. Adaylara bakıldığı zaman hepsinin beyaz olması medyada büyük tartışmalara yol açmış, Will Smith’in eşi Jada Pinkett Smith’in konuyla ilgili açıklamaları ve tüm siyahi oyuncuları boykot
yapmaya çağırması gündeme oturmuştu. #OscarsSoWhite etiketi ile sosyal medyada iki ay boyunca Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin ırkçılık yaptığı ile ilgili tartışmalar devam etti. Ne var ki bu seneki ödül töreninin sunuculuğunu siyahi bir oyuncu olan Chris Rock yaptı. Tören açılışında bu konuyla ilgili görüşlerini mizahi bir şekilde belirtti. Açılış konuşmasına “Beyaz insanların ödülleri töreni olarak da bildiğiniz tören başladı.” diye başlayarak gerçekleşen bu boykota gönderme yaptı. Özellikle Rock, “Eğer sunucuları da aday gösteriyor olsalardı ben bu işi bile alamazdım.” demesi ile salonda bulunan oyuncuları güldürerek desteklerini aldı. Bunun dışında bir çözüm olarak en iyi kadın ve erkek
12
oyuncuların ayrı ödül alması gibi, siyahi oyuncular içinde “en iyi siyahi oyuncu” gibi kategoriler getirilsin diyerek ironi yaptı. Gecede ırkçılık tartışmalarının yanı sıra ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Beyaz Saray’ın cinsel istismara karşı gerçekleştirdiği kampanyanın duyurusunu yaptı. Lady Gaga, En İyi Orijinal Şarkı ödülüne aday olduğu “Till It Happens to You” şarkısını cinsel istismara uğramış olan kadınlarla birlikte sahnede seslendirdi. Kısacası törende sosyal sorunlara da en az Oscar’ı kazananlar kadar dikkat çekildi. Kazananlar demişken Leonardo DiCaprio, beş En İyi Erkek Oyuncu adaylığının ardından, yirmi iki yıldır beklediği ödüle sonunda kavuşunca hepimiz derin bir oh çektik. DiCaprio ilk adaylığını henüz 19 yaşındayken almıştı fakat film sektörünün içinde otuz altı yıldır olmasına rağmen bir türlü Oscar’ı evine
götürememişti. Özellikle 2014 yılında The Wolf of Wall Street’de göstermiş olduğu oyunculuk performansı ile herkes Oscar’ı alacağına emindi. Ödülü Matthew McConaughey, Dallas Buyers Club filminde gösterdiği performansla aldı. DiCaprio’nun bu kaybedişinin ardından sosyal medyada birçok alay konusu yer aldı ve bu konular tam iki yıl boyunca devam etti. Konu o kadar büyüdü ki oyun tasarımcıları Apple App Store da DiCaprio’nun Oscar heykelciğini yakalamaya çalıştığı bir oyun yayınladı. DiCaprio’nun yanında geceye damga vuran isim altı dalda ödül alan Mad Max: The Fury Road oldu. En İyi Kurgu ödülünü alması herkesi şaşırttı. En İyi Yönetmen ödülünü ise DiCaprio’ya Oscar’ı getiren The Revenant filmi ile Meksikalı yönetmen Alejandro G Inarritu aldı. Kendisi geçen sene de aynı ödülü Birdman filmi ile almıştı. Ödül dalları
13
içindeki en önemli ödül olarak gösterilen En İyi Özgün Senaryo ödülünü ise kilisenin çocuk tacizlerini haber yapmaya çalışan Boston Globe gazetecilerinin hikayesini anlatan Spotlight aldı. Filmin yönetmeni ödülünü alırken, “Gazeteciler iktidarı hesap verebilir olmaya zorluyor. Bu filmi, iktidardan hesap soran ve sormaya devam eden gazeteciler için yaptık” diyerek özellikle de kendi ülkemizin sorun yaşadığı konulardan biri olan basın özgürlüğüne de dikkat çekmiş oldu. Ülkemiz demişken, En İyi Yabancı Film dalında “Mustang” filmi ile Türk yönetmen Deniz Gamze Ergüven, Türkiye’den değil Fransa’dan aday oldu fakat ne yazık ki Oscar’ı Macar yapımı Son of Soul’a kaptırdı. Genel hatlarıyla törene baktığımızda katılımın diğer senelere göre düşük olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Brad Pitt ve Angelina Jolie’nin kırmızı halıda boy
göstermemesi büyük bir hayal kırıklığıydı. Bunun yanı sıra kadın Hollywood yıldızlarının bu sene daha çok canlı, renkli ve dekolteli elbiseler tercih ettikleri de gözlerden kaçmadı. Bunun dışında paparazinin gözleri saatlerce Jennifer Lawrence’ı aradı. Oscar ödüllü yıldız, kırmızı halıya törenin başlamasına dakikalar kala geldi ve kameralara birkaç poz vererek tören salonuna girdi. Ödül sahipleri her ne kadar “çok beyaz” olsalar bile verdikleri emekler karşısında bunu hak ettiklerini düşünüyorum. Sadece Hollywood’da değil, diğer sektörlerde ve sosyal hayatta ırkçılığın her yerde karşımıza çıkması aşikar fakat bunun sadece bir ödül törenini boykot ederek değişim göstereceğinin düşünülmesini yanlış buldum. Zihinlerde ve hayatlarda yapılması gereken değişimin sadece siyahi Hollywood yıldızlarıyla değil, beyaz siyah demeden herkesin birlikte birleşip yapması gerekir.
14
Kötülerin Oscar’ı: Altın Ahududu! Hep iyilere mi ödülleri verilip analizi yapılacak? Biraz da kötülere yapalım! / Berk Özdemir
Altın insan Oscar sahiplerini buldu ve hepimiz sevindiğimiz ve üzüldüğümüz anlar yaşandı ama en çok sevindiğimiz ve yüzde yüz hakkını verdiğimiz bir ödül de var. Altın Ahududu ödülleri de Oscar ödülleri gibi sahiplerini buldu. Bakalım hangi film, hangi oyuncu ne almış? Her kitabı filme uyarlamak ve bunun beğenilmesini beklemek biraz riskli ve şans işi. Grinin Elli Tonu da böyle bir film oldu. Kitapları da filmi de çok fazla
okunmasına ve izlenmesine rağmen, o kadar da beğenilmedi. Açıkçası cinselliğin her zaman büyük bir alıcısı olacaktır. Yani her filme biraz erotiklik katarsanız daha dikkat çekici olur ve izlenir. Tabii burada direk erotik film izliyoruz. O yüzden filmin de kalitesi tartışılır hale geliyor. Bu sebeple de Grinin Elli Tonu en kötü film seçildi. O kadar erotiklik ve filmin içinin boş olmasının sonucu olarak görülüyor. Öte yandan filmin kötü
15
olmasında oyuncuların da büyük katkısı göz ardı edilemez. Christian Grey rolünü oynayan Jamie Dornan en kötü erkek oyuncu, Anastasia Steele rolünü oynayan Dakota Johnson ise en kötü kadın oyuncu oldu. Ayrıca bu ikili en kötü film ekibi ödülünü de kazandı. En kötü senaryoyu da alan Grinin Elli Tonu 5 ödülle Altın Ahududu’nun en beğenilmeyen yapımı oluyor. Tekrar yapılan süper kahraman filmleri gişede ne kadar çok hasılat yaparsa yapsın beğenilmeyebiliyor. Çünkü eski seriyi izleyen jenerasyon henüz yerini yeni jenerasyona bırakmamış oluyor ve bu durum “biz öncekini daha çok seviyorduk, siz ne yaptınız böyle?” gibi bir yorumla sonuçlanabiliyor. Fantastik Dörtlü filmi de bu şekilde. Yeniden uyarlanan film gişede iyi bir başarı sergilese de en kötü tekrar filmi oldu. Yönetmeni
Josh Trank en kötü yönetmen unvanını aldı. Diğer ödüllerse şu şekilde: En kötü yardımcı erkek oyuncu Jüpiter Yükseliyor’dan –ki bu film de Wachowski kardeşlerin iyice bozduğunun kanıtı oldu- Eddie Redmayne, en kötü kadın oyuncu ödülünü The Big Bang Theory’nin Penny’si Kaley Cuoco-Sweeting, Alvin ve Sincaplar: Yol Macerası ve The Wedding Ringer ile çift filmle aldı. Önceden kötü ödüllere layık görülen ve bu yıl başarılı bir çıkış yapan isimlere verilen Razzie Redeemer Ödülü’nün sahibi Sylvester Stallone oldu. Umarım seneye Altın Ahududu ödüllerini verirken -“kötü film” azlığından- daha çok zorlanılır. Her gişe yapan ve hakkında çokça konuşulan filmlerin iyi filmler olmadığını hatırlatır, keyifli seyirler dilerim.
16
unutulMAZ FOrMA reklAMlArı Onlar, futbol kulüplerinin belirli dönemlerini anımsatan simgelerden biri. İşte karşınızda unutulmaz forma reklamları / Berk Çakırel
17 Birkaç istisna dışında futbol takımlarının hemen hemen hepsi formalarına göğüs reklamı alırlar. Reklamı alınan bazı firmalar, adeta o takımla özdeşleşir. Bazı reklamlar, takım tarafından uzun yıllar boyunca kullanıldığı için o takımla özdeşleşmiş, taraftar tarafından benimsenmiştir. Bazı reklamların o takımla özdeşleşmesi, taraftar tarafından benimsenmesi için ise uzun yıllar boyunca kullanılması gerekmez. O reklam formanın üzerindeyken kulübün kazandığı başarılar, reklamın forma ile olan uyumu taraftarların o reklamı unutmamasını sağlar. Forma reklamları, endüstriyel futbolun doğal ve kaçınılmaz sonuçlarından biri. Örneğin, tarihi boyunca forma reklamı almamış olan Barcelona bile 2011 yazında Qatar Foundation ile anlaşma imzalayıp forma reklamı almaya başlamıştı ve bu nedenle tepki çekmişti. (Barcelona formalarında 2006-2011 arasında yer alan UNICEF, forma reklamı olarak değerlendirilmemektedir çünkü Barcelona, bu anlaşma süresince hiç bir ücret almayıp Unicef’e yılda 1.5 milyon euro bağışta bulunmuştur.) Ülkemizde ise Fenerbahçe geçtiğimiz sezon büyük bir sürprize imza atarak 36 yıldır ilk kez formasına reklam almamıştı. Reklamsız formalar taraftarın büyük beğenisini kazanmış ve bu durum forma satışlarına da yansımıştı. Keza, Galatasaray’ın özel olarak piyasaya sürdüğü reklamsız, nostaljik “parçalı” Metin Oktay formaları ve Fenerbahçe’nin Lefter vefat ettiğinde onun anısına piyasaya sürdüğü reklamsız, nostaljik “çubuklu” formalar da taraftarların yoğun ilgisiyle karşılanmıştı.
Bu örneklere ve çevremizdeki kişilerin görüşlerine baktığımızda taraftarların kendileri için bir “kutsal” olan formalarında reklam görmeyi aslında tercih etmedikleri sonucuna varıyoruz. Taraftarlar, aşık oldukları renkleri en saf haliyle, reklamın gölgesi olmadan görmek istiyorlar ancak ne yazık ki artık başlı başına bir endüstri haline gelmiş olan futbol dünyasında reklamsız forma görmek pek mümkün olmuyor. O lsa bile özel bir seri olarak piyasaya sürülüyor veya kısa süreli bir deneme olarak kalıyor. Nitekim, Fenerbahçe de geçtiğimiz sezonki reklamsız formadan sonra bu sezon Yandex ve Turkish Airlines’la anlaşma yaparak bu uygulamadan vazgeçti. Yani bir sezonluk bir deneme olarak kalmış oldu. Hal böyle olunca biz taraftarlara da takımlarımızın forma reklamlarını benimsemekten başka bir seçenek kalmıyor ancak bu reklamlardan bazılarının yeri daha özel oluyor. O reklam, formanın üzerindeyken takım harika dönemler geçiriyor, büyük başarılara imza atıyorsa veya bir takım yıllar boyunca aynı reklamı kullanıyorsa o reklamı takımla özdeşleştirmeye başlıyoruz. Hatta bazen bir takımın geçmiş yıllardaki bir sezonunu o takımın o sezonki formasını, reklamını gözümüzün önüne getirerek hatırlıyoruz. Ayrıca sadece bunlar değil. Reklamın formayla yakaladığı görsel uyum da önemli. Örneğin Manchester United’ın 2014’ten itibaren kullandığı Chevrolet reklamı, formayla pek uyumlu değil ve dolayısıyla pek benimsenemedi. Keza Chelsea’nin bu sezonki Yokohoma reklamlı forması da pek beğeni toplamadı.
18
ARSENAL- O2 Unutulmaz forma reklamlarından bahsederken Arsenal’in bu formasını geçemeyiz. Bir futbolseverin şu formayı görüp de duygulanmaması mümkün mü! Hele bir de benim gibi tam da çocukluğunuzda, futbolu yeni yeni takip etmeye başladığınız zamanlarda Arsenal’in 2000’lerin ilk yarısındaki o büyülü kadrosuna tanıklık ettiyseniz eminim şu an içiniz bir garip olmuştur. 2002-2006 arasında Arsenal’e forma reklamı sponsoru olan O2, İngiltere’nin Vodafone’dan sonraki en büyük GSM operatörü şirketi. Arsenal, O2’nun reklamının yer aldığı formalarıyla 2003-2004 sezonunda Premier Lig’de şampiyonluk kazanmıştı ama bu sıradan bir şampiyonluk değildi. Premier Lig tarihinde yenilgisiz şampiyon olan ilk takım olmuşlardı ve hala bunu başarabilen başka bir kadro olmadı. Ayrıca toplamda da 49 maçta yenilmeyerek İngiltere rekorunu kırmışlardı. Bu nedenle bu kadronun lakabı “The Invincibles”dır (Yenilmezler).
Henry, Bergkamp, Pires, Ljungberg, Viera ve diğerleri… Bu özel kadro, 2006’da Şampiyonlar Ligi finalinde Barcelona’ya çok şanssız bir şekilde yenildiğinde kendi takımım yenilmiş gibi üzüldüğümü hatırlıyorum. O2, Arsenal’in o etkileyici döneminin simgelerinden biri olarak hafızalarda yer edinmiştir. BEŞİKTAŞ- BEKO Sırada Türk futbol tarihinin en uzun soluklu forma reklamı var. 1988’den 2004’e kadar Beşiktaş’a formalarında eşlik eden beyaz eşya ve elektronik markası Beko; Koç Holding bünyesinde, Beşiktaşlı Vehbi Koç’un kurduğu bir marka. Beşiktaş tarihinin en özel, en başarılı dönemlerinden biri olan 89-92 arası Metin-AliFeyyaz’lı üç sene üst üste şampiyonluk sürecinde, 94-95 sezonu şampiyonluğunda, 2000 yılındaki unutulmaz 3-0’lık Barcelona zaferinde ve namağlup 100. yıl şampiyonluğunda siyah-beyazla birlikte Beko vardı. Bu uzun soluklu birliktelik ve
19
bu süreçte kazanılan başarılar, Beko’yu Beşiktaş tarihinin en unutulmaz forma reklamı yapmaya yetiyor sanırım.
reklamları Yokohoma’nın formalarına pek yakıştığı da söylenemez. FENERBAHÇE- AVEA
CHELSEA- SAMSUNG 2005’ten 2015’e kadar Samsung reklamlı formalar giyen Chelsea’nin tarihindeki tek Şampiyonlar Ligi kupasını, tek UEFA Avrupa Ligi kupasını ve Premier Lig tarihindeki dört şampiyonluğunun üçünü Samsung reklamlı formalar altında kazandığını söyleyerek bu sponsorluğun Chelsea tarihindeki önemini belirtmiş oluyoruz zaten. Rus milyarder Abramovich’in 2003’te satın almasıyla hedefleri yüksek bir kulüp haline gelen Chelsea, bu hedeflerini önünde Samsung yazan formalarla gerçekleştirdi. Artık adeta birbirleriyle özdeşleşmiş olan Chelsea ve Koreli elektronik devi Samsung geçtiğimiz sezonun sonunda yollarını ayırdı ancak bu değişiklik Chelsea’ye hiç uğurlu gelmedi. Kabus gibi bir sezon geçiriyorlar ve yeni forma
2004-2012 arası Fenerbahçe formalarında yer alan Avea, Fenerbehçe tarihinin en uzun süreli forma reklamı olarak dikkat çekiyor ancak bu reklamı unutulmaz kılan başka faktörler de var. Galatasaray’ın yüzüncü yılında kazanılan 2005 şampiyonluğunda, 2007’de kulübün yüzüncü yılında yaşanan şampiyonlukta, 2008’deki Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde, unutulmaz 2011 şampiyonluğunda, bu sekiz yıllık süreçte ezeli rakiplere karşı kurulan galibiyet üstünlüklerinde ve 29 yıl aradan sonra 2012 yılında kazanılan Türkiye Kupası’nda “çubuklu”nun üstünde hep “Avea” yazıyordu. 2006’daki Denizli, 2010’daki Trabzon faciaları ve 2012’de Galatasaray’ın Kadıköy’de şampiyonluğunu ilan etmesi gibi kulübün yaşadığı travmatik olaylarda da yine Avea “çubuklu”ya eşlik etti. Kısacası Avea,
20
Fenerbahçe tarihinin hem tatlı hem acı olaylarında formada yer aldı. Ayrıca büyük Fenerbahçe efsanesi Alex de Souza’nın da Fenerbahçe kariyeri boyunca sadece Avealı formaları giydiğini belirtelim. Avea, geçtiğimiz günlerde Türk Telekom’la birleşip kendini feshetti. İleride geçmişteki Fenerbahçe formalarına baktığımızda “Vay be, bir zamanlar Avea vardı” deyip nostalji yaşayacağız. GALATASARAY- MARSHALL Eminim bu iki kelimeyi yan yana görünce sizin de gözünüzde UEFA kupası canlandı. 17 Mayıs 2000 gecesi Parken Stadı’nda kupa töreninde kupayı kaldıran Bülent Korkmaz ve Hakan Şükür’ün üstündeki formalarda yer alan reklam olması bile Marshall’ı unutulmaz yapmaya yetiyor. Türk futbol tarihinin kulüpler bazındaki en önemli başarısı olan Galatasaray’ın 2000 yılındaki UEFA kupası zaferinde, 1999 ve 2000 senelerindeki lig şampiyonluklarında “parçalı”nın üstünde boya markası Marshall vardı. Sadece iki sezonluk bir
forma reklamı olmasına rağmen Marshall’ı unutmak UEFA kupası sayesinde mümkün değil. INTER-PİRELLİ “Özdeşleşmek” kelimesinin hakkını veren ikili: Inter ve Pirelli. 1995’ten beri Inter’in forma reklamı olan Milano merkezli lastik firması Pirelli, futbol tarihinin en unutulmaz forma reklamları arasında şüphesiz ilk sıralarda yer alıyor. Bu ikili birbirlerinden son derece memnun olsa gerek zira anlaşmalarını 2018’e kadar uzattılar. 2005-2010 arası beş sene üst üste Serie A şampiyonluğu, 2010’daki Şampiyonlar Ligi zaferi gibi çok önemli başarılar Pirelli reklamlı formalarla elde edildi. Kulüp, tarihinin en başarılı dönemlerini Pirelli reklamlı formalarla yaşadı. Ronaldo, İbrahimovic, Eto’o, Pirlo gibi büyük yıldızlar geliyor aklımıza Pirelli ismini görünce. Kulüp son yıllarda çok kötü günler geçiriyor ama kim bilir, belki yeniden bir diriliş yine Pirelli reklamlı formalarla yaşanacak.
21
LIVERPOOL- CARLSBERG Danimarka’nın ünlü birası Carlsberg, 1992’den 2010’a kadar Liverpool’un forma reklamıydı. Liverpool, Carlsbergli formalarıyla bu uzun süreçte hiç lig şampiyonluğu yaşayamadı ama 2005’te İstanbul’da, gelmiş geçmiş en epik Şampiyonlar Ligi finalinde Milan’a karşı 3-0’dan geri gelirken ve 2001’de Alaves karşısındaki unutulmaz 5-4’lük UEFA finalinde Carlsberg reklamlı formalar eşlik etti. Steven Gerrard’ın uzaktan yolladığı füzelerinden sonra Carlsberg reklamlı formalarla kollarını açıp attığı deparları unutmak mümkün mü? Ayrıca bir bira markası olarak Carlsberg, The Kops ruhunu ve Liverpool’un asi yapısını çok güzel yansıtıyordu. Görsel olarak da formaya çok iyi uyum sağlamış bir reklamdı. Ben aradan alto sene geçmesine karşın Liverpool’un Standard Chartered reklamlı formalarına hala alışamadım.
MANCHESTER UNİTED- AIG Amerikan sigorta şirketi AIG, sadece 2006’dan 2010’a kadar ManU’nun forma reklamıydı ama bu dört senede Kırmızı Şeytanlar, AIG reklamlı formalarla Avrupa futbolunu tam anlamıyla domine etmişlerdi. Cristiano Ronaldo, patlamasını yapmış ve bir süperstar haline gelmiş, Wayne Rooney kariyerinin zirvesine çıkmış, bu ikiliye Carlos Tevez de eklenince ölümcül bir hücum hattı oluşmuştu. Bu kadro, 2006-2009 arası üç sene üst üste Premier Lig şampiyonluğu, 2008’de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşadı. 2009’da ise Şampiyonlar Ligi finalinde Messi’yi durduramayıp iki sene art arda Şampiyonlar Ligi’ni kazanan ilk takım olma fırsatını kaçırdılar. Bu dört senelik forma reklamı, ManU tarihinde büyük izler bıraktı kısacası.
22
MİLAN-OPEL 94’ten 2006’ya kadar kırmızı siyahlı formanın reklamı olan Alman otomobil markası Opel, Milan’a önemli başarılarında ve unutulmaz kadrolarında eşlik etti. Bazı sezonlarda ise formanın üstünde Opel değil, Opel’in modelleri olan Meriva ve Zafira yazıyordu. Milan, Opelli döneminde üç Serie A şampiyonluğu, bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşadı. 2005’te İstanbul’daki efsane Şampiyonlar Ligi finalinde ise 3-0 öne geçtiği maçta kupayı Liverpool’a kaptırdı. Opel’i Milan için unutulmaz kılan faktörlerden biri ise 2000’lerin ilk yarısındaki harika kadro. Brezilya’nın altın çocuğu Kaka, tarihin en usta bitiricilerinden Shevchenko (“döndürmeyin Shevchenko’yu”), Başbakan Pirlo, büyük kaptan Maldini, “taş gibi stoper” deyiminin en net örneği Nesta… Bu kadro birçok futbolseverin hafızasında özel bir yere sahip.
REAL MADRİD-SİEMENS 2002-2007 arası Real Madrid’in forma reklamı olan Avrupa’nın en büyük teknoloji holdingi Siemens’i unutulmaz forma reklamları arasına sokan şey, ne o dönemde kazanılan başarılar ne de formayla yakalanan görsel uyum. Siemens reklamını asıl unutulmaz kılan faktör “Los Galacticos” lakaplı kadro. Süperstarları aynı çatı altında toplamayı hedefleyen Los Galacticos projesi kapsamında Real Madrid inanılmaz bir kadro kurmuştu. Ronaldo, Zidane, Figo, Beckham, Roberto Carlos, Raul, Casillas… Böyle bir kadronun sadece ve sadece bir La Liga şampiyonluğu yaşamış olması şimdi düşününce insana cidden garip geliyor. Her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi yıldızın da fazlası zarar anlaşılan ancak yine de böyle efsanevi isimlerden oluşan, öyle ya da böyle futbol tarihinde çok önemli izler bırakmış bu kadroyu Siemens reklamlı formalarla izlemiştik. Bu da Siemens’i unutulmaz forma reklamları arasına sokuyor.
23
ü
e t e z r e niv
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete