/108
e t e z r e niv
端
zete
Sayı: 108 / 2015 Genel Yayın Yönetmenleri Demet Açıkgöz Yazı İşleri Cenk Bonfil, İlgi Özdikmenli,
DOĞANIN ŞİFASI “HOMEOPATİ”
Tuğçe Kılınç Yazılar Deniz Eroğlu, Dilara Muslu, Efe Demiralp, Yaprak Gülbahar, Yiğit Güldoğan Ön Kapak: Kirill Kuletski Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
PLAYOFF KONFERANS FİNALLERİ
KÜÇÜK FARKLILIKLARIMIZ
BİR POPÜLER KÜLTÜR PAZARLAMA ÖYKÜSÜ: MOSCHİNO
OYUNKOLİK
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
/
v i 端n
e t e z er
4
Doğanın Şifası “Homeopati” Doğadan gelen 220 yıllık bir alternatif tıp “Benzerin benzer ile tedavisi Homeopati” / Deniz Eroğlu Duyanlar, duymayanlar, deneyenler, denemeye çekinenler... Herkes hayatının bir bölümünde alternatif tıpla karşılaşmıştır. Yazıda bahsedeceğimiz alternatif tıp ise Alman doktor Samuel Hahnemann tarafından geliştirilen ve ana fikri “hastaya zarar vermemek” olan tamamen doğal, yan etkisiz “Homeopati” yöntemi; her insanın kendine ait bir sağlık durumu ve vücudu olduğu için kişinin sözel geçmişiyle oluşturulan bir tedavi biçimidir. Fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal iyileşme sağlar. Homeopat Mutlu Dölen’in profesyonel bilgileri ve yorumlarıyla tanımladığı “Benzerin benzer ile tedavisi olan Homeopati”...
5
6
Kendinizden biraz bahseder misiniz? Homeopati ile nerede ve nasıl tanıştınız? İzmir Amerikan Kız Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunuyum. Uzun yıllar insan kaynakları ve müşteri ilişkileri alanlarında çalıştım. Yaklaşık yedi yıl önce tam zamanlı çalışma hayatımı sonlandırıp, çalışırken zaman ayıramadığım ilgilerime yönelmek istedim ki bunlardan bir tanesi de homeopati idi. Homeopati ile İzmir’de, geleneksel tıbbın çözüm bulamadığı bir şikayetim için çare ararken tanıştım. Çok kısa bir süre içinde şikayetim geçince ilgimi çekti ve araştırıp eğitim almaya karar verdim. Bize homeopatinin ne olduğundan bahseder misiniz? Çok özet olarak “benzerin benzer
ile tedavisi”. Basit bir örnek vermek gerekirse, sağlıklı bir bireyde mide bulantısına neden olan bir maddenin enformasyonu, gıda zehirlenmesi sonucunda benzer bir mide bulantısı olan kişiye verilirse o kişinin mide bulantısı geçiyor. Aslında, tedavi eden bu madde değil, zira verilen “ilaç”ın içinde maddenin kendisi değil enformasyonu bulunuyor. Hastaya bu enformasyonu içeren “ilaç” verildiğinde hastanın yaşam gücüne bir itki verilmiş oluyor. Yani aslında yaşam gücü hastalığı tedavi ediyor. Homeopat olabilmek için nasıl bir eğitim aldınız? Üç yıl süre ile Almanya’da homeopati eğitimi almış olan Rita Kaya ve Kanada’da homeopati eğitimi almış olan Çiğdem Turgay’ın ortaklaşa verdikleri sertifika programını takip ettim ve süpervizyonlara katıldım. Hayatımızın hangi döneminde bu tedaviye başvurmalıyız? İstenilen her zaman başlanabilir. Kendi deneyimlerimden gördüğüm kadarıyla ne kadar erken yaşta başlanırsa o kadar kolay ve sağlıklı bir geçiş süreci oluyor. Homeopatik tedaviyi uygularken bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz gerekiyor, örneğin nane. Bunun nedeni nedir? Hayatınızı buna göre
7
Homeopatik tedavinin ilaçları nelerden elde ediliyor? Birkaç kaynak var: Bitkiler, hayvanlar,
mineraller ve diğer kimyasal elementler, hastalıklı dokular ve mikroorganizmalar. Homeopatik ilaçlar ile medikal ilaçlar bir arada kullanılabilir mi? Hastanın ve hastalığın durumuna bağlı olarak zaman zaman kullanılabilir. Son sorum olarak, homeopatinin daha da yaygınlaşması için bir şeyler yapılıyor mu? Hala bilmeyen bir çok insan var. Zaman zaman tanıtım seminerleri düzenleniyor. Ancak, en iyi tanıtımın şifalanan hastalar olduğunu düşünüyorum.
(Fotoğraf: Aydın Eroğlu)
şekillendirmek zor olmadı mı? Artık bilindiği üzere her maddenin belli bir frekansı var. Homeopatik “ilaç”ların da. İlacın frekansının bozulmasını engellemek amacıyla kuvvetli ve/ ya negatif etkisi olabilecek maddelerden tedavi süresince uzak kalmak tavsiye edilmektedir. Yapay nane/mentol gibi kuvvetli aromaya sahip diş macunları ve sakızlardan uzak durmak aslında o kadar da zor değil.
8
Playoff Konferans Finallerİ
Playoff’ların en sert mücadelelerinin geçtiği konferans finallerinde Curry, Lebron, Harden ve Atlanta Hawks arasındaki çekişme görülmeye değer. Kısa bir analizle takımların geldikleri yol ve kimin final yolunda daha şanslı olduklarına bir bakalım / Yiğit Güldoğan Bu sezon playoff diğer yıllara oranla daha çekişmeli başladı. Özellikle San Antonio Spurs - Los Angeles Clippers serisinde erken final tadında bir mücadele oldu ve NBA severler basketbola doydu. Sezon genelinde, takımın tamamını bir yıldız oyuncu gibi kullanabilen Atlanta Hawks beklenmedik bir şekilde inanılmaz bir performans sergileyerek doğu konferansında birinciliği kimseye kaptırmadı, yenilenen Cleveland kadrosunu ve Lebron faktörünü devre dışı bırakmayı başardılar. Batı konferansında ise normal sezonu çaylak koçu ve genç kadrosuyla franchise rekoru kırarak Golden State Warriors açık ara önde tamamladı. Son yılların en çekişmeli batı
konferansı izleyicileri büyüledi. Normal sezonun MVP’si ise insan üstü bir performans sergileyerek istatistikleri alt üst eden Stephen Curry oldu. Gelelim playoff eşleşmelerindeki son duruma: Doğu Konferans Finali ATLANTA HAWKS - CLEVELAND CAVALIERS Sezon başında şampiyonluğun en büyük favorisi olan Cleveland ilk turda güçsüz rakibi Boston Celtics’i 4-0’lık ezici bir skorla turnuva dışına itti. Cleveland, Boston serisini diğer rakiplerine nazaran yorulmadan geçti. Bu
9
serideki en dikkat çekici ve üzücü olay ise Kevin Love’ın sakatlığı oldu. Omzu çıkan Love’ın altı ay sahalardan uzak kalacağı açıklandı. Ancak uzun rotasyonunda sıkıntıya giren Cleveland’i Thompson ve Mozgov başarılı performanslarıyla sırtladı ve Love’ın yokluğunu hissettirmeden taraftara güven aşılamayı başardılar. İkinci seride ise Cleveland’i güçlü rakibi Bulls bekliyordu. Rose, Butler ve Gasol gibi önemli oyuculara sahip Bulls, Cleveland serisinde çok fazla direnemedi ve seri Cleveland lehine 4-2’lik skorla bitti. Kenardan gelen Jr. Smith ve Shumpert bu seride kilit rol oynadı. Seri 2-2 iken en kritik maçta Lebron 38 sayı atarak takımına galibiyeti getirdi ve bu kararlı duruşu Lebron’un şampiyonluğu ne kadar istediğinin kanıtı oldu. Atlanta Hawks isim olarak çok önemli oyunculara sahip olmamasına rağmen
takım düzeni içerisinde NBA’in en tehlikeli takımı konumunda. İlk turda 8. Brooklyn’i, zorlanmasına rağmen, 4-2 geçmeyi başaran Hawks’ta Jeff Teague’ın lider oyunu ve takımı oynatması serinin kilidini açtı. İkinci turda ise NBA’in en yetenekli backcourtlar’ından biri olan John Wall - Bradley Beal ikilisine karşı savaştılar. Bu seriyi de çok zorlanmasına rağmen 4-2 kazanan Atlanta oldu. Sezonu birinci sırada tamamlayan Hawks bu başarısının şans olmadığını kanıtladı ve Doğu Finali’nde Cleveland’in rakibi oldu. Gelelim Cleveland - Atlanta serisine: Atlanta - Cleveland serisinde ev sahibi avantajı Atlanta’da bulunuyor. Bu seride NBA severleri harika maçlar bekliyor. Takım olarak Atlanta, bireysel olarak Cleveland daha iyi durumda. Serinin gidişatı Lebron’a ve Atlanta’nın sistemine bağlı. Bu seri hakkında kimin
10 kazanacağını söylemek çok zor çünkü iki takım da birbirinden iyi. Atlanta hızlı oynamayı seven bir takım ve buraya kadar hızlı oyunları ile geldiler ancak bu hızlı oyun Cleveland karşısında işlemeyebilir çünkü Smith Irving ve James gibi oyuncular da hızlı oyun karşısında ne yapacağını bilen oyuncular. Favorim Atlanta ancak James’li Cleveland’i yıkmak kolay olmayacaktır. Batı Konferans Finali HOUSTON ROCKETS - GOLDEN STATE WARRIORS Bu sene otoriteler hangi takım hakkında yanılmadı diye sorarsanız eğer, yanıtı şüphesiz Golden State Warriors olacaktır. Herkesin beklentisini normal sezonda en üst seviyeye taşıyan Warriors, Batı Yarı Finali’nde de Memphis’i 4-2’lik
sonuçla geçti ve finale adını yazdırdı. Golden State, Memphis serisinde yer yer zorlansa da Stephen Curry ve Klay Thompson’ın mükemmel katkısıyla son iki maçı önce Fedex Forum’da, sonra da kendi sahasında kazanarak finale uzandı. Curry an itibariyle playoff’ta bulunan takımlardaki oyuncular arasında 28.2 sayı ortalamasıyla birinci durumda. Tabi ki Golden State takım olarak hem defans hem ofans’ı kusursuz yaptığı için bu durumlara kadar geldi ancak Curry’nin takıma her geçen gün bir ivme kazandırdığı gerçeği de kaçınılmaz. Ayrıca Harrison, Barnes ve Klay Thompson’ın da çok yüksek verimle oynadığının altını çizelim. Golden State yıllardır özlemini çektiği Batı Finali’ne sonunda geldi ve buraya gelmeleri adım adım bir başarı öyküsü. Kuşkusuz, öncelikli hedefleri seriye maç maç bakarak Houston’ı eleyerek NBA finaline kalmak olacaktır.
11
Öte yandan, rakip Houston Rockets’ın da Warriors’dan başarı konusunda aşağı kalır yanı yok desek doğru olur. Warriors’a göre çok daha tempolu, daha kora kor bir yarı final geçiren Rockets, yedi maçlık serinin sonunda Clippers’ı saf dışı bırakmayı başardı. Bu seri Houston hakkında bize epey bir fikir verdi diye düşünüyorum. Öncelikle
Clippers, James Harden’ın nasıl savunulması konusunda bir ders verdi NBA takımlarına. Neredeyse yedi maçın beşinde etkisiz bir James Harden izledik. Ancak Harden, serinin en önemli maçı olan yedinci maçta ortaya yeniden çıktı ve takımını finale taşıdı. Harden dışında rol oyuncuları olan Trevor Ariza, Josh Smith ve Pablo Prigioni’den büyük katkı aldı Houston. Rockets’ın herhangi bir şekilde seriye yön verebilmesi için bu oyunculardan maksimum verim almaya devam etmesi gerekiyor. Ayrıca, Warriors serisinde şutörlerin savunması konusunda Houston defansına büyük iş düşüyor. Son zamanların en eğlenceli, en çekişmeli ve en keyifli Batı Finali’ni beklediğimiz aşikar. Bu eşleşmede benim favorim Warriors. Normal sezonda oynanan dört maçın dördünü de kazanan Warriors, NBA finaline adım atacaktır.
12
13
Küçük Farklılıklarımız Bu aralar nerede ne var, hangi sergiye gitmeli diyorsanız Pera Müzesi’ne bir uğrayın ve Grayson Perry’nin kendi gibi rengarenk sergisini mutlaka görün. / Yaprak Gülbahar Pera Müzesi’nde şu sıralar, geçtiğimiz günlerde açılışı yapılan yepyeni ve rengarenk bir sergi var: Grayson Perry’nin Linsey Young küratörlüğünde gerçekleşen “Küçük Farklılıklar” sergisi. Perry’nin dikkat çekiciliği ve yaratıcılığıyla hayat bulan Küçük Farklılıklar son zamanlarda gezdiğim en başarılı sergilerden biri. Bilenler bilir. 55 yaşındaki İngiliz sanatçı Grayson Perry şahsına münhasır ve oldukça renkli bir isim. Öyle ki 2003 yılında kazandığı, İngiltere’nin en önemli sanat ödüllerinden biri kabul edilen Turner Ödülü’nü almaya alter egosu “Claire” (kadın benliği) olarak gidecek kadar renkli. Bilmeyenler için de bu sergi Perry’nin dünyası ile tanışmak için kaçırılmayacak bir fırsat. Sergide sanatçının altı halıdan oluşan “Küçük Farklılıkların Kibri” çalışması başta olmak üzere bazı çizimleri,
seramik vazoları, otobiyografik haritaları görülebilir. Birbirinden yaratıcı ve muzip eserler arasında Perry’nin zihninde bir yolcuğa çıkmak benim açımdan son derece keyifli bir sanat molasıydı. Küçük Farklılıklar’daki eserleri incelerken Perry’nin mizah tonu yüksek yaratıcılığına ve dantel gibi işlenmiş halı ve harita çalışmalarındaki detayların başarısına hayran olacaksınız. Eserlerin her biri toplumsal olduğu kadar şahsi, eleştirileri ise ciddi olduğu kadar muzip. Perry’nin eserlerinde toplum, aile, din, cinsellik, tüketim kültürü gibi insanın organik bir bağla içinde olduğu konular samimi bir dille yeni baştan resmedilip yorumlanıyor. “Şeylerin Hakkımızda Söyledikleri (2002)” adlı seramik çalışmalarının birinde çamaşır makinesi onu satın alan kadına “Lazy Bitch” diye bağırabiliyor.
14
Sergiye geniş bir açıdan bakarsanız bir tür modern İngiliz toplumu eleştirisi, sıradan bir İngiliz’in zihninden geçenlerin berrak fakat dolambaçlı haritasını görebilirsiniz. Perry’nin çerçevesinden ise çocukluk yıllarında şekillenmiş, Grayson ve Claire’li ikili yaşamının sanatçı kimliği ile tamamlandığı öyküsüne tanık olabilirsiniz. Greyson Perry Küçük Farklılıklar sergisi kapsamında bir de artık gelenekselleşen Pera Film sinema programı görülebilir. Programda, İngiliz sinemasından kimlik ve cinsiyet konulu filmleri izleyerek sergiye bir de sinema sanatının perspektifini ekleyip çift taraflı bir okuma yapabilirsiniz. 27 Mayıs’ta başlayıp bir ay sürecek olan programda en dikkat çeken film serisi bizzat Grayson Perry’nin oynadığı, Neil Crombie tarafından yönetilmiş üç bölümlük “En İncesinden Bir Zevkle” belgeseli.
15 Zevk kavramını hayatının odaklarından biri olarak konumlandıran sanatçı, İngilizler’in sahip olduğu zevkleri temel alarak aslında dünyanın her yerinde modern toplumlarda gözlemleyebileceğimiz bazı ortak saptamalara varıyor. Bu film serisinde insanların satın aldıkları ürünleri neden tercih ettikleri, neden belli bir biçimde giyindikleri, yaptıkları her tercihle kendileri hakkında ne söylemeye çalıştıkları irdeleniyor. Programda ayrıca Breakfast on Pluto
(Neil Jordan), Weekend (Andrew Haigh), Shame (Steve McQueen) gibi cinsellik, eşcinsellik, öteki kimlikler benzeri genelde insanların dokunmaya çekindikleri konuları anlatmayı seçen birbirinden başarılı filmler var. “Küçük Farklılıklar” sergisini ve “İngiliz Sineması’nda Cinsiyet ve Kimlik” film seçkisini görmeyi ihmal etmeyin. Filmler 27 Mayıs - 28 Haziran tarihleri arasında, sergi 26 Temmuz’a kadar Pera Müzesi’nde.
16
BİR POPÜLER KÜLTÜR PAZARLAMA ÖYKÜSÜ: MOSCHİNO Moschino ambalajıyla kaplanmış Coca Cola şişeleri herkesin elinde, peki neden? / Dilara Muslu Televizyonun icadı ve internetin yaygınlaşmasından bu yana insan beyni reklamlar vasıtasıyla pek çok mesaja maruz kalıyor. Ürün satmak adına insanların duygularına hitap edecek şekilde hazırlanan reklamlar, kişiyi farkında olmadan bir sistemin parçası olmaya çağırıyor. Bunu sağlamak için de ya insani duygulara
17
18
hitap ediyor -eşitlik, özgürlük gibi- ya da insanlara popüler kültür üzerinden bir “hayal pazarlama”sı yapıyor. Son günlerde herkesin elinde gördüğüm pembe Moschino ambalajıyla kaplanmış Coca Cola şişeleri, beni bu konu üzerine yeniden düşünmeye itti. Moda ve tasarım konusuyla pek de haşır neşir olmayan insanlar ise soruyor: Nedir bu Moschino? Moschino, 1983 yılında Franco Moschino tarafından kurulan bir İtalyan lüks giyim markasıdır. 90’lı yıllarda markayı dünyaya tanıtan özelliği ise her sezon birbirine benzeyen trendlere karşı çıkarak tasarıma renkli, eklektik ve eleştirel bir yapı kazandırması. 1994 yılında yaşamını yitiren Moschino ölümüne doğru tasarımlarıyla sosyal farkındalık yaratmayı da misyon edinmişti. 1999 yılında Aeffe Moda Grubu’na katılan marka ortalama 550 milyon Euro ciro yaparken, Milano’da Maison Moschino isimli bir otele de sahip. Küçük bir moda evi olarak açılan Moschino’nun bugün İtalyan dünya devleri arasında
yer aldığını rahatlıkla söylemek mümkün. Ancak yapısı itibariyle Moschino klasik İtalyan modaevi çizgisinden biraz farklı bir noktada konumlandırmış kendini. Adeta bize “Milano içinde küçük bir Amerika” portresi çiziyor. 2013 yılında markanın kreatif direktörlüğüne getirilen Jeremy Scott’ın şüphesiz ki bu portrede etkisi çok büyük. Yarattığı farklılıktan dolayı ben de yakın zamana dek tasarımlarını beğenerek takip ettim Moschino’yu. Ancak son
19
2-3 yıldır markanın misyonunda bir takım farklılıklar var. Son yıllarda Fashion Week’lere McDonalds’lı, Sünger Bob’lu ve Barbie’li ürünleriyle damgasını vuran Moschino’nun ne yapmaya çalıştığı az çok ortada. Popüler kültürün -popart baskılı t-shirtleri de çok yaygın bu arada- hit parçaları ile tanınırlığı ve dolayısıyla
satışları artırmak. Bu stratejiyi uygulayan firmaların en önemli formüllerinden bir tanesi de “iş birliği”. İş birliği yoluyla iki marka, birbirlerinin karakteristiklerinden, hedef kitlelerinden faydalanarak satışlarını arttırmayı hedefliyor. Coca Cola ve Moschino örneğinde de bunu görüyoruz. Dünyanın en çok tüketilen içeceği Moschino’nun üst segment yapısından, Moschino ise Coca Cola’nın yaygınlığından faydalanıyor. Bir yandan da bu, markanın bu kadar önem kazandığı günümüzde, tüketicinin Moschino’ya ait herhangi parçaya ucuz yoldan sahip olma isteğiyle alakalı. Çünkü markanın “Cheap&Chic” (Ucuz&Şık) koleksiyonundan bir baskılı t-shirt’e sahip olabilmek için en az 500 lira ödemeniz gerek. Yani firmanın verdiği mesaj açık: Bu Cola’yı içersen lüks bir şey yapmış olacaksın. Yukarıda bahsettiğim “hayal pazarlaması” tam da bu noktada devreye giriyor. Markanın son dönem tasarımlarında dikkat çeken bir özellik daha var. O da ürünlerde amblemin eskiye nazaran çok daha görünür ve büyük olması. Tabii ki konumuz Moschino olsa da artık pek çok markanın bu yola başvurduğu yadsınamaz bir gerçek. Buradan toplumun, tasarımın kendisinden çok marka kavramına değer verdiği sonucuna varılabilir. Tam da bu yüzden “moda” sanat olmaktan çıkıp, dünyanın en hacimli endüstrilerinden biri haline gelmiş durumda. Bize ise tasarımın elit tekelinde olmadığı bir sistem dilemekten başka iş düşmüyor.
20
OyunKolik Akıllı telefonlarınızda istediğiniz bir oyun yoksa bizden size üç öneri! Modern Command, Grabatron ve Burn It Down sizlerle... / Efe Demiralp Oyunlar bizim kaderimizi belirlemese bile en azından hayatımızın içinde yer alıyorlar. Bir konsol ortamından çıkıp cebimize kadar girebiliyorlar. Elimizi telefondan ayıramadığımız zamanlar oluyor. Peki hangi oyunlar mı?
Modern Command Bu haftaki ilk oyunumuz “Editörün Seçtikleri” kısmında yer alan Modern Command oyunu. Oyun, mobil telefonlar için bayağı iyi dizayn edilmiş. Son zamanlardaki savaş oyunları içinde belki de en iyi grafikli oyunlardan bir tanesi
21
diyebiliriz. Modern Command, aksiyon/ savunma oyunudur. “Chillingo Ltd” tarafından çıkarılan oyun hala oynanabilirlik seviyesi taşıyor. Bununla anlatmak istediğim, oyunun dönemlik bir oyun olmadığıdır. Oyunda +14 yaş logosu vardır. Nasıl bir oyun? Oyunda yapmanız gereken iyi bir savunma oluşturup saldırmak ve her savaş oyunu gibi düşmanınıza karşı iyi bir strateji yapmaktır. Oyun, 3D ara yüzü olduğundan sizi kendine bağlıyor. Grafikleri yerli yerinde ve renkler gözünüzü rahatsız etmiyor. Karmaşık bir tasarımı olmaması dolayısıyla istediğiniz şeyleri rahatça bulabiliyorsunuz. Nasıl oynanıyor kısmına gelirsek; yıldız toplama, kredileriniz ve defansınızın durumu ana ekranda yer alıyor. Ona göre neyin nasıl yapılabileceğini tahmin edebiliyorsunuz. Yeterli krediniz olduktan sonra aletlerinizi güncelleyip yenileyebiliyorsunuz. Açıkçası oyun, parayla dönüyor. Oyundaki savunmalarınız ise para (kredi) verdikten sonra zamanla gelişiyor.. Yenilenme hemen olmuyor. Eğer hemen gelişmesini istiyorsanız, yıldızlardan ödün vermeniz gerekiyor. Survival kısmından da savaş moduna geçebiliyorsunuz. Oyunun tasarımı bir zamanlar bilgisayar oyunu olan “Red Alert”i
22
hatırlatıyor. Eğer Red Alert’i oynamış ve sevmişseniz, bu oyunu tavsiye ederim. Oyun hem AppStore’da hem Google Play’de ücretsiz. Hatırlatma olarak, süre gibi ek özelliklerde oyuna ücret vermeniz gerekmekte. Grabatron Haftanın ikinci oyunu ise bir arcade oyunu: Grabatron. “Future Games of London” tarafından üretilen bir oyun. +12 yaş logosu var. Üretici firmanın birçok oyunu var. Ne gibi? Hungry Shark, Pool Bar ve Snooker Club gibi toplamda beş oyunu bulunur. En ilgi çekici oyunlarından biri de Grabatron’dur. Oyun çok
karmaşık bir içeriğe sahip değil. En son 2012 yılında güncellenmiş. Grabatron; şiddet, çizgi film animasyon jenerikli ve kaba mizahlı bir uygulamadır. Nasıl bir uygulamadır? Oyun sizin rahatınıza göre en başta iki tercih sunar: “Oyunu dokunmatik olarak mı kullanmak istersiniz yoksa telefonunuzu/tabletinizi hareket ettirerek mi?”. Oyuna, ikisinden birini seçerek başlarsınız. Oyunda bir Ufo’yu canlandırırsınız, yani bir kötüyü. Oyuna girilen bilgiler arasında ise “Kötü olmak hiç bu kadar eğlendirici olmamıştı!” tarzında bir cümle vardır. Uygulama, sizi kötü yapar. Amacınız ise insanların yaşadığı yeri darmaduman etmek ve onları etkisiz halde bırakmak! Nasıl oynanıyor? UFO aracınızı çekerek, sağ sola yönlendirerek oyunu oynarsınız. Tabi bu kadar kolay mı? Evleri, araçları çekerken size polisler saldırır. Taşıyamamanızı sağlarlar. Oyunun zor tarafı budur. Uzay
23
boşluğuna kaçmaya çalıştığınızda da size yukarıdan saldırılar gelir. Oyunu tam orta alanda oynamak zorunda kalırsınız. Grabatron boş zamanınızda vakit geçirebileceğiniz bir oyundur. Grabatron hem AppStore’da hem Google Play’de ücretsizdir. Bu fırsatı kaçırmayın! Burn It Down Bu haftanın üçüncü oyunu ise “Burn It Down”. Oyun arcade oyunudur. Bu oyun daha çok, eskiden bilgisayarlarımızda bulunan oyunlara benzer. Siyah ve beyaz tonlarının ağır olduğu bir oyundur. Legolara benzeyen bir oyun tasarımı vardır. +9 yaş sınırı bulunur.
Kolay ve rahat oynanabilir bir oyundur. Gameboy’larımızda bulunan Donkey Kong oyununun amacına benzer. Hatta oyunu ilk gördüğümde aklıma o geldi diyebilirim. Oyunun amacı ise zaman içerisinde “sevgiliyi” bulmaktır. Gizem oyunun alt temasında yatar. Oyun günceldir ve dili İngilizcedir. Nasıl oynanıyor? Oyunda amaç, sağ-sol yön tuşlarını kullanarak aranan kişiyi bulmaktır. Oyunda tabi ki zorlayıcı etmenler bulunur. O da geçtiğiniz engellerdir. Belli bir süre içerisinde engelleri geçerek kaçırılan kişiyi bulmaya çalışırsınız. Bu yollardan geçerken de ilişkinizdeki durumları gözden geçirirsiniz. Eğer etap barındıran gizemli oyunları seviyorsanız, bu oyun kaçmaz! Oyunda bazı eksikler olduğu dile getiriliyor. Genellikle atlamalarda sorun yaşayabiliyorsunuz. Bu oyunu denemek için AppStore’dan ücretsiz olarak indirebilirsiniz. Oyun Google Play’de yer almamaktadır. Keyifli oyunlar!
e t e z r e niv
ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete