UNIVERZETE / 37

Page 1

/37

ü

e t e z r e niv ımda

Kullan r e l s ü b to

tlı O a r a tkular p u A T t n e l e n _Bisik i Öneriler Şekille e l p e z k i k _Dizi D ular ve Müre lc _Futbo

zete


Sayı: 37 / 2013 Genel Yayin Yönetmenleri Özge Yılancı Yazı İşleri Dilara Şenbilgin Gökberk Ertunç

BİSİKLET APARATLI OTOBÜSLER KULLANIMDA

DİZİ DİZİ ÖNERİLER

DEEPWAVES: EZRA + TUBA 2014 YAZ HAUTE COUTURE KOLEKSİYONU

FUTBOLCULAR VE MÜREKKEPLE ŞEKİLLENEN TUTKULAR

HAFTA SONU İÇİN BEŞ YENİ UYGULAMA

REKLAMIN KÖTÜSÜ VE ÇOK KÖTÜSÜ

NEDİR BU 3D MEVZUSU?

YAŞAMAYA DAİR - BURSA CEZAEVİ’NDEN MEKTUPLAR

Günseli Naz Ferel Yazarlar Ali Berhan Memişoğlu, Berkem Ceylan, Burak Sarıca, Demet Açıkgöz, İrem Koca, İrem Topçuoğlu, Merve Yazkan Fotoğraflar: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Twitter: https://twitter.com/Univerzete Facebook: https://www.face-

book.com/pages/%C3%9Cniverze te/222760591195490

/ifbilgi

@ifbilgi



4

Bisiklet Aparatl覺 Otob羹sler Kullan覺mda


5

Ulaşım alanında bisiklet için yapılan en güncel yenilik, IETT’nin üç pilot hatta devreye soktuğu bisiklet aparatlı otobüsler oldu Berkem Ceylan

Bisiklet kullanımı İstanbul’un önümüze koyduğu her türlü engele rağmen artmaya devam ediyor. Sıfır karbon salınımıyla hafta sonu gezmesi olsun, evden işe - işten eve ulaşım olsun, bisikleti ulaşım aracı olarak seçenlerin sayısında gözle görülür bir artış hissediliyor. Son üç yılda yapımına bölge el verdikçe ağırlık verilmeye çalışılan bisiklet yolları, Caddebostan, Sultanahmet gibi yoğun noktalara kurulan kiralık bisiklet sistemleri bisikletin, belediyecilik anlamında da ciddiye alınmaya başladığını gösteriyor. Ulaşım alanında bisiklet için yapılan en güncel yenilik, IETT’nin üç pilot hatta devreye soktuğu bisiklet aparatlı otobüsler oldu. Geçtiğimiz hafta yapılan törenle kamuoyuna tanıtılan bisiklet aparatlı otobüslerin Kartal-Kadıköy sahil yolu, Küçükçekmece-Eminönü sahil yolu, Sarıyer-Kabataş sahil yolundaki hatlarda bu hafta içinde görücüye çıkması bekleniyor. Konuyla alakalı olarak, İETT ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle yakından çalışan Bisikletliler Derneği Başkanı


6

Murat Suyabatmaz süreci şöyle açıklıyor: “Bisiklet taşıyıcıların ülkemizde uygulanabilmesi için 2 yıl kadar önce çalışmalara başladık. İlk ‘Transit İstanbul Konferansı’nda standımızın konseptimizi bu konuya ayırdık. Standımızın dekorunun büyük bölümünde otobüs posteri ve otobüsün önünde monte edilmiş görüntüsü yaratan bisiklet taşıyıcının örneği duruyordu. Bu tanıtım büyük ilgi çekti. Standımızı ziyaret eden İETT yetkililerine bu taşıyıcıları neden talep ettiğimizi, yurtdışı örneklerimizi anlattık. Daha sonra bu konuda IETT Genel Müdürü Hayri Baraçlı’yı ziyaret ettik; talebimizi resmileştirip dilekçemizi verdik.’’

İlk montaj aşamasında otobüslerin şaselerinin bu taşıyıcılara uygun olmadığı tespit edildi. Daha sonra şase üzerinde çalışmalara yoğunlaşıldı; şaseler geliştirildi ve değiştirildi.’’ Bisiklet aparatlı otobüsler IETT’nin son dönemde ‘’internetli otobüs’’le beraber getirdiği en önemli yenilik olarak değerlendiriliyor.

Bürokratik işlemlerin halledilmesinden sonra, o dönemde anlaşılan otobüs firmasının iflas etmesiyle beraber projenin büyük bir darbe aldığını ve yaklaşık bir yıl kadar vakit kaybettiğini anlatan Suyabatmaz şöyle devam ediyor:

Konunun bisiklet kullanıcıları arasında farklı düşüncelerle karşılandığını gözlemleyebilmek mümkün. Bisikleti evden işe, işten eve gitmek için kullanan, Avrupa Yakası Pedal Grubu üyesi Mehmet Kendir denemelerin başlatıldığı pilot hatların doğruluğunu sorguladığını söyledi. “Kartal-Kadıköy, SarıyerKa b a t a ş r o t a l a r ı d ü z olmaları itibariyla, zaten bisikletle gidip gelebileceğiniz rotalar. İstanbul’da bisikletin önündeki en ciddi engel ise belki de yokuşlar. Düz sahil hatlarından ziyade, yokuşlu hatlara bu sistem getirilebilir.”

‘‘Çalıştığımız firmanın iflasının ardından yeniden ihale yapıldı ve yeni üreticinin üretim süreci yaklaşık 6 ay sürdü. Test çalışmalarında 3 adet ürün yapıldı.

Uygulamanın pilot hatlarda başarıya ulaşması halinde, bisiklet aparatlı otobüslerin toplam sayısının 50’ye çıkması ve hat sayısının arttırılması hedefleniyor.


7


8

deepWAves: ezrA + tuBA 2014 YAz HAute cOuture kOleksiYOnu


9

Moda tasarımcısı Ezra ve Tuba Çetin kardeşlerin yarattığı “Ezra + Tuba” markasının 2014 Yaz Haute Couture koleksiyonu geçtiğimiz Perşembe günü Lütfi Kırdar Rumeli salonunda modaseverler ile buluştu. Tasarım kısmından sahne arkası kısmına kadar büyük bir özenin ve emeğin söz konusu olduğu defile gecesinde Özge Ulusoy, Alexander Kokoskeriya, Meriç Küçük gibi moda dünyasının önde gelen isimleri ön sıralarda yerlerini aldı. Denizlerin derin mavisi, ışıltılı gümüş rengi ve kusursuz balık figürleri ile

Ezra + Tuba 2014 Yaz Haute Couture koleksiyonu ile İstanbul’un altında gizli kalmış medeniyeti keşfetmeye ne dersiniz? Merve Yazkan DEEPWAVES koleksiyonu, geçmiş ve geleceği kusursuz bir uyum içinde bir araya getirdi. Koleksiyon ihtişamı, farklı kültürleri barındırması, etkileyici boğazı ve derin suları ile İstanbul’un yeniden yorumlanmış hali. Ünlü tasarımcılar, İstanbul’u “denizlerin altında yaşayan medeniyet” olarak adlandırıp mitolojik deniz unsurlarına da koleksiyonda yeniden hayat veriyorlar. DEEPWAVES koleksiyonu özel dokuma kumaşlar, zincirler ve Swarovski taşlar ile özel olarak süslenmiş, lazer kesimli tasarımlar, koleksiyona ışıltı katan gümüş materyaller ile bezenmiş özel tasarım parçalarından oluşuyor. Gümüş aksesuarlar, bu

koleksiyona özel Kapalıçarşı’dan bir ustanın elinden çıkma. Bu aksesuarlar da yine Swarovski kristaller ile süslü bir şekilde karşımıza çıktı. Defilenin koreografisi ise koleksiyon ile muhteşem bir uyum içinde kesintisiz olarak devam etti. Defilede hip hop sanatçısı Orblood sahne aldı, defile alanında bulunan ekranlarda İstanbul Akvaryum’dan görütülere yer verildi. Bu özel olarak hazırlanan detaylar ile tasarımcı kardeşler muhteşem bir görsel şölene imza atmış oldu.


10


11


12

Dizi Dizi Öneriler Yeni dizilere güvenemiyor; fakat köklü bir 8 sezonluk diziye de başlamak istemiyorsanız sizin için henüz ilk sezonunda olan dizilerden seçme yaptık Merve Yazkan

Dracula Eski efsane, taze kan. Bram Stoker’ın efsanevi kitabı Dracula, diziye uyarlanmış hali ile de sizi muhteşem bir seyir keyfine davet ediyor. Fantastik, korku, gerilim ve sevgili Dracula’mızın biricik aşkını da barındıran dizi, geniş bir seyirci kitlesine hitap ediyor. Dracula olarak karşımıza çıkan isim başarılı aktör Rhys Meyers. Diziyi izlemeye başladığınızda şu sıralar en iyi


13

dizilerden biri olduğunu düşünecek ve Rhys Meyers’ın Dracula rolü için biçilmiş kaftan olduğunu göreceksiniz. Dizide 19. yüzyılın sonlarına doğru gizemli bir şekilde Londra’ya gelen Dracula, Alexander Grayson adını alıyor ve Amerikalı bir yatırımcı olarak karşımıza çıkıyor. Osmanlı’nın da bahsinin geçtiği dizide Dracula, petrol zengini olan düşmanlarını kablosuz ve sınırsız enerji girişimi ile alt etmeye çalışıyor. Tabii bunların yanı sıra Dracula’nın, yanarak ölmüş karısının vücut bulmuş hali gibi görünen ve o sırada başkası ile nişanlı olan Mina Murray’a olan aşkı da dizide yer alıyor. Fantastik-romantik türde olan dizi, henüz 6. bölümünde. Bir oturuşta 6 bölümü de aralıksız izlemek isteyecek ve zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyeceksiniz. The Originals The Originals dizisinin çıkış noktası The Vampire Diaries adlı popüler TV serisi. The Vampire Diaries’ın sıkı takipçilerindenseniz orijinal vampirler olarak Klaus’un başı çektiği Mikaelson ailesini bilirsiniz. Eğer bilmeyenleriniz varsa biraz bahsetmekte fayda var. Geçtiğimiz sezonlarda The Vampire Diaries ile ortaya çıkan Elena, Damon ve Stefan üçlüsüne musallat olan Klaus, The Originals’ın ana karakteri. Caroline’a olan aşkı ile kötü tarafını yumuşatan ve bizim de sempati beslemeye başladığımız Klaus Mikaelson’ın New Orleans’da başına gelenler dizide konu alınıyor. Popüler bir diziden doğan ve bir başka dizinin ana temasını oluşturan karakterler ile pek sık karşılaşmıyoruz. The Vampire Diaries’ın yapımcıları, dizi içinde bu güzel konuyu harcatmak ve Stefan,


14

Elena, Damon aşk üçgenine bu güzelim karakterleri heba etmemek için çareyi bir spin-off (“yan dizi” de diyebiliriz buna) yapmakta bulmuş anlaşılan. Diziyi izlemeye başladığınızda ne kadar da doğru bir seçim olduğunu siz de anlayacaksınız. Dizinin ilk 9 bölümü yayınlandı. Şimdiden iyi seyirler! Trophy WIfe Korkularla, aşklarla, fantastik olaylarla kendimi yormak istemiyorum bana şöyle keyifli, eğlenceli bir dizi önerin diyorsanız Trophy Wife tam da size göre. Oyuncu kadrosu ile de oldukça başarılı bir izlenim veren dizinin başrolünde Malin Akerman yer alıyor. Trophy Wife’da bir parti kızının genç bir anne statütüsüne geçişine ve bu uğurda başına gelenlere şahit olacaksınız. Eğlenceye düşkün Kate bir aşk uğruna kendini 4’ü çocuk, 2’si eski eş ve biri de

sevdiği adam olmak üzere 7 kişilik karışık bir ailenin içinde buluyor. Ona sorarsanız işlerin bu noktaya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yok. Fakat duruma alışmaya, ortaya çıkan trajikomik olaylarda anahtar rolü üstlenmeye başlıyor. Bu eğlenceli TV serisinin ilk 9 bölümü yayınlandı. Her karakterin farklı bir sempatisinin olduğu Trophy Wife’da gözdeniz kesinlikle Asya kökenli sevimli Bert olacak. The Crazy Ones Oscar ödüllü oyuncu Robin Williams, The Crazy Ones ile televizyona geri döndü.


15

Sırf Robin Williams olduğu için bile The Crazy Ones bir şansı hakkediyor değil mi? Kendisinin usta oyunculuğunu bir kez daha bu eğlenceli TV serisi ile görecek ve izlerken çok eğlenceksiniz. Robin Williams’ın dışında Sarah Michelle Gellar, James Wolk, Hamish Linklater ve kendisini Gossip Girl’den tanıdığımız Amanda Setton gibi başarılı oyuncularda dizinin kadrosunda yer alıyor. Bu komedi dizisinin bir başka özelliği ise tek kamera ile çekiliyor olması. The Crazy Ones, sıradışı yöntemleri ve tahmin edilemeyen davranışları nedeni ile kendisi patron olmasa kovulacak cinsten olan ünlü bir reklamcının ve yaratıcı ekibinin başından geçen olayları konu alıyor. Her bölümü eğlenceli ve yaratıcılıkta sınır tanımayan konulardan oluşan The Crazy Ones’ın ilk 10 bölümü yayınlandı. Siz de bu yaratıcı grubun maceraları ile çok eğleneceksiniz.


Futbolcular ve Mürekkeple Şekillenen Tutkular

Futbol tutkusuyla dövme tutkusunu ustaca birleştiren futbolculara göz atıyoruz Burak Sarıca

Dövme konusunda herkesin farklı fikirleri vardır. Bazıları için gereksiz veya uygunsuz olarak görülürken bazıları içinse kendini özgürce ifade etme, otoriteye isyan, farklılığını hissetmehissettirme veya sanat olara görülür. Dövmeye pozitif bakanlar ise genellikle 1. dövmelerinden sonra dövme olayına tutkuyla bağlanıyorlar ve adeta dövme bağımlısı olarak vücutlarının her yerini kaplatmaya başlıyorlar. Ve bu insanlar içinde tabi ki de futbol dünyasından tanıdığımız isimler de var. Futbol deyince akla ilk olarak gelen şeyler kupalar, goller, asistler ve istatistikler

7

Stephan Ireland


17

oluyor. Ben biraz daha farklı bir açıdan bakmaya çalıştım ve dövmeli futbolculardan bir Top 7 çıkardım. (Hep 5 ya da 10 olacak değil ya!) 7) Stephen Ireland Şu anda Premier League ekiplerinden Stoke City forması giyen İrlandalı futbolcu Stephen İreland sırtını kaplayan büyük kanat dövmesiyle dikkatleri çekiyor.

6

Raul Mireles

6) Raul MeIreles Fenerbahçe’de oynaması sebebiyle kendisine ve dövmelerine aşina olduğumuz bir isim Portekizli Raul Meireles. Meireles sırtında dev bir Çin ejderiyle birlikte eşinin ve kızının portrelerini de vücudunda taşımaktadır. Aynı zamanda iki kolunun da tamamen dövmelerle kaplı olduğunu ve göğsünde de kuru kafayla birlikte büyük bir kolye dövmesi taşıdığını belirtelim. Dövme konusunda en tutkulu futbolculardan biri olduğunu söylersek yanılmayız herhalde. 5) Zlatan IbrahImovIc Şu an Paris Saint Germain’ de oynayan İsveçli yıldız yeşil sahalarda attığı spektaküler goller kadar başarılı olmasa da dövme konusunda da belirli bir çizgiyi tutturmuş bir isim. Sırtındaki dövmelerden başka el bileğinde anne-babasının doğum tarihlerini taşıyan İbra, karnının sol tarafında ‘’Only God Can Judge Me’’ diğer tarafında ise iskambil kağıtları ile bir ejder taşıyor.


18

5

Materrazzi şu an faal olarak futbol oynamasa da sahip olduğu dövmelerle onu bu listeye almasam ayıp etmiş olurdum. İki kolu da farklı dövmelerle kaplı olan Materazzi sırtında bir çift kanat ve eşiyle kızının isimlerini taşıyor. Aynı zamanda sol bacağında kaldırdığı 2006 Dünya Kupası’nın bir dövmesini de mevcut.

Zlatan Ibrahimovic

2) DjIbrIl CIsse 2005 yılında İstanbul’daki Şampiyonlar Ligi Finali’nde sarı saçlarıyla akıllarımıza kazınan Fransız futbolcu bugünlerde Rus ekibi Kuban Krasnodar’da forma giyiyor. Dövme konusunda belki de en tutkulu diyebileceğimiz isim olan Cisse değişik saç modelleri ve sakallarıyla da bu dövmeleri çok iyi taşıyor. Bütün üst vücudu dövmelerle kaplı olan Cisse’nin 40’dan fazla dövmesi olduğunu söylememiz yeter sanırım.

4 4) DanIel Agger Şu anda Liverpool’da forma giyen Danimarkalı futbolcu dövme konusunda iddialı isimlerden. Sırtına baktığınız zaman Michael Scofield’ı andıran Agger, sırtındaki bu muazzam dövmenin yanı sıra kollarında ve göğsünde de farklı dövmelere sahip. 3) Marco MaterazzI 2006 Dünya Kupası Final’inde Zinedine Zidane’ın attığı kafa dediğimiz zaman aklımıza gelen isim olan İtalyan Marco

Daniel Agger


19

3

Marco Materazzi

2

Djibril Cisse

1 1) DavId Beckham Ve geldik 1 numaraya. Giyinişi, tarzı ve futboluyla adeta bir marka olan David Beckham tabi ki dövmeleriyle de fark yaratıyor. Geçtiğimiz sezon sonunda futbolu bırakan Becks’in, iki kolu da tamamen dövmelerle kaplı. Sırtındaki koruyucu melek ve karnının sol tarafındaki Çince yazı ise dövmelerinden sadece birkaçı. Vücudunda 30 dan fazla dövme bulunan Becks, dövmelerinin 4’ünü çocukları için 1 tanesini de eşi Victoria Beckham için yaptırdığını belirtirken bu dövmelerin hiçbirinden pişman olmadığını da röportajlarında belirtmişti.

David Beckham


20

HAFtA sOnu iÇin BeŞ Yeni uYGulAmA Bu hafta yepyeni uygulamalarla telefona daha da bağımlı olabilirsiniz Ali Berhan Memişoğlu


21

QuizUp: App Store’da en kısa sürede en çok indirme rekorunu eline almış olan bu eğlenceli uygulama tüm vaktinizi çalabilir. 250’den fazla başlık altındaki sorulara yanıt verirken ister tüm dünyadan rakiplerle yarışabilir ister arkadaşlarınıza meydan okuyabilirsiniz. Ancak PlayStore’a hala gelmedi. AppStore’da ücretsiz. Oovoo: Konferans konuşmasının en eğlenceli hali. 12 kişiye kadar çok insanla konuşabilme imkanı Skype’in ya da Viber’in pabucunu dama atabilir. Hem 3G hem WiFi üzerinden konuşmak mümkün. AppStre ve PlayStore’da ücretsiz. T i n d e r : Facebook hesabıyla

oturum açıp etrafınızdaki yeni insanları bulmanın en hızlı yolu şu an Tinder. Fotoğraflarını beğenip anında mesajlaşma özelliğiyle yeni arkadaşlıkların kapısını açıyor. AppStore ve PlayStore’da ücretsiz. Facebook Poke: Snapchat, 3 milyar dolarlık teklifini reddettikten sonra Zuckerberg çözümü aynı uygulamayı başka bir isimle online mağazalara koymakta buldu. Snapchat’ten hiçbir farkı olmayan uygulama anlık fotoğraf ya da video göndermek için tasarlanmış. Birkaç gün içerisinde PlayStore’a da geleceğini tahmin ettiğim uygulama ne yazık ki Snapchat’in yerine geçemeyecek. AppStore’da ücretsiz. Clumsy Ninja: Beceriksiz bir ninjaya usta olmayı eğlenceli bir şekilde öğretirken şarjınızın aniden tükenmemesine dikkat edin. Zaman öldürmek için birebir bir oyun. AppStore ve PlayStore’da ücretsiz.


22

Nedir Bu 3D mevzusu? Bu hafta vizyona girecek “Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları” (Hobbit: T h e D e s o l a t i o n of S m a u g ) i l e Tolkien’in Orta Dünya’sına “Yüzüklerin

Sinema dünyasında özellikle son dönemlerde kendine yer edinen üç boyutlu filmlerin kısa tarihine göz atıp nedir ne değildir bir bakıyoruz. Hadi takın gözlükleri! İrem Topçuoğlu

Efendisi”nden önceki dönemlerine geçtiğimiz yıl izlediğimiz “Hobbit: Beklenmedik Yolculuk”ta bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Yüzüklerin Efendisi serisinin vizyona girdiği 20012002-2003 yılları sinema salonlarında

filmlerin dijital olarak gösterilmesinin yeni yayılmaya başladığı zamanlardı. Geçtiğimiz yıl Hobbit serisinin ilk filmi vizyona girdiğinde sinema salonlarına 3D gözlüklerimizi takıp Orta Dünya’ya bir de o gözle baktık. Peki Yüzüklerin Efendisi ile Hobbit serisi arasında geçen yaklaşık 12 yıllık süreçte neler oldu da Peter Jackson The Hobbit serisini üç boyutlu olarak seyirciye sunmaya karar verdi? Aslında üç boyutlu filmlerin başlangıcı 1856 yılına kadar uzanıyor. Günümüzdeki üç boyut film yapımında da kullanılan “stereogram” ile yani iki boyutlu bir görüntünün üç boyutlu şekilde görüntülenmesini sağlayacak bir göz yanıltısı oluşturularak filmler


23

çekilmişti. Bu yöntemle film çekimi yapılırken iki farklı kamera aynı görüntüyü neredeyse aynı açılarla yakalıyor. Daha sonra bu elde edilen görüntüler işlenip üst üste konulduğunda, sinemada üç boyutlu filmlerde gözlüksüz baktığımızda gördüğümüz görüntü oluşuyor. Gözlüklerle bu çoklu görüntü birleşip bizlere filmi üç boyutlu olarak sunuyor. İlk kullanımından bu yana dönem dönem kendini gösteren üç boyutlu filmler bir süre sonra etkisini kaybetmeye başladı. Bunun başlıca sebepleri teknolojinin yeterli olmaması, üç boyutlu filmin insan gözünü çok yorması ve seyircinin tatmin olmamasıydı. Üç boyutlu filmlerin yakın geçmişine bakarsak 1950’li yıllarda üç boyutlu filmler parlak bir dönem yaşadı. Bunun başlangıcı 1952 yılında Amerikan yapımı “Bwana Devil” adlı ilk uzun metraj renkli üç boyutlu film ile oldu. Bu dönemde bir çok yeni film üç boyutlu olarak vizyona girdi ancak ilginin yavaş yavaş azalmasıyla üç boyutlu filmler popülerliklerini

kaybetmeye başladılar. 1954’te Alfred Hitchcock’un “Dial M For Murder” adlı üç boyutlu filmi bu parlak dönemin sonlarına denk gelmişti. Hitchcock bu konu hakkında şunları söylemiştir: “It’s a nine-day wonder, and I came in on the ninth day.” (Bu -3D- dokuz günlük bir meraktı ve ben dokuzuncu günde geldim.) Üç boyutlu filmlerin popülerliğini tekrar kazanmasında 1952 yılında Bwana Devil filmini yazıp yöneten Arch Oboler’in Space-Vision 3D teknolojisini kullanmaya başlaması büyük bir etkendir. Bu teknoloji sayesinde eskiden üç boyutlu film gösterimlerinde iki farklı projektör kurulurken artık tek projektör kurulması yeterliydi çünkü iki ayrı film şeridi bir olarak basılıyordu. Bu şekilde üç boyutlu filmlerin gösteriminde daha başarılı sonuçlar alınmaya başlandı. 1970 yılında Stereovision adında ise iki farklı film şeridindeki görüntüleri tek bir tane şeride yan yana bastı. Sonuçta oluşan şeridi özel lenslerden geçirerek perdeye filmi üç boyutlu olarak yansıtmış


24

oldular. 1980’lerin ortalarında IMAX “We Are Born of Stars” ile başlayarak üç boyutlu filmler yapmaya başladı. IMAX’de 35mm yerine ondan daha büyük olan filmlerin kullanılması ve sinema salonlarının bu filmlere göre olması izleyiciye yeni bir üç boyut tecrübesi sundu. 1986 yılında Walt Disney stüdyoları daha çarpıcı üç boyutlu filmler yapmaya başladı. Bunlardan Francis Ford Coppola’nın yönettiği ve Michael Jackson’ın başrolünde olduğu kısa film “Captain EO” en göze çarpanıydı.1900’lı yıllar boyunca bir çok üç boyutlu film farklı stüdyolar tarafından seyirciye sunulmaya devam etti. 2003 yılında James Cameron, Vince Pace ile oluştuduğu Fusion Camera System ile HD görüntü ile dijital olarak üç boyutlu film çektikleri bu kamerayı Titanik enkazını ve hikayesini anlattığı “Ghosts of the Abyss” adlı belgeselde kullandılar. Bu sistem ile aynalar yardımıyla ile iki farklı kamera aynı görüntüyü algılıyor, daha sonra

bu görüntüler bilgisayar üzerinde istenilen üç boyut efektini vermesi için ayarlanıyordu. Görüntüler üzerinde bu ayarlamaların yapılabilmesi filmde istenilen zamanda istenilen efektlerin verilmesini kolaylaştırdı. 2006 yılından itibaren üç boyutlu film yapabilmek için olan teknolojinin gelişmesi ve gösterimin yapılabileceği salonların artması ile vizyona giren üç boyutlu film sayısı artmaya başladı. 2009 yılında vizyona giren “Avatar” izleyicinin sinemadan beklentilerini epey yükseğe taşıdı. Yine 2009 yılında vizyona giren animasyon filmi “Up” , ardından 2010’da vizyona giren “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin” gişede büyük başarı yakaladı. Harry Potter serisinin son iki filmleri “Harry Potter ve Ölüm Yadigârlari: Bölüm 1 ve 2” de üç boyutlu olarak vizyona girdi. Marvel’ın çizgi romandan uyarlanan “Thor”, “Yenilmezler”, “Iron Man 3” gibi büyük gişe beklentileri olan filmler üç boyutlu olarak seyircilere sunuldu. Yeni yapımlar üç boyutlu olduğu gibi çoğunluğu animasyon olan eski


25

yapımlar ticari amaçlarla ya tekrar vizyona girdi ya da DVD’si çıktı. Bu sürecin en ses getireni şüphesiz 2012 yılında tekrar vizyona giren, Star Wars serisinin hikayeye göre ilk filmi “Yıldız Savaşları: Bölüm I – Gizli Tehlike” oldu. 2010 yılının eylül ayında Star Wars serisinin 6 filminin de üç boyutlu olarak bu sefer hikayenin sırasıyla vizyona girileceği duyuruldu. Üç boyutlu filmler sinema endüstrisinde yerini daha da sağlamlaştırırken hem endüstriden insanlar hem

de seyirciler arasında fikir ayrılıkları oluşmaya başlandı. Üç boyutlu filmleri sinema için yeni ve önemli bir adım olarak görenler olduğu gibi, bunun Hollywood’un kasasını daha da doldurmak için kullandığı yeni bir pazarlama tekniği olarak görenler ve filmlerin kalitesinin düştüğünü düşünenler de oldu. 2012 yılında çekilen ve Keanu Reeves’in yapımcılığını üstlendiği belgesel “Side by Side” sinema filminin çekimden, filmin son haline kadar geçen aşamaları ya da arşivlenmesine kadar olan sürecin gelişen teknolojinin

etkisiyle nasıl değiştiğini konu ediyor. Belgeselde James Cameron, David Fincher, Martin Scorsese gibi sinema dünyasının kamera arkasından bir çok kişiyle yapılan röportajlar yer alıyor. Belgeselde konu üç boyutlu filmlere geldiğinde James Cameron üç boyutlu filmlerin başarılı olduğunu savunurken, Christopher Nolan’ın Batman üçlemesinde ve “Başlangıç” (Inception) filmlerinde görüntü yönetmeni olan Wally Pfister üç boyutlu filmleri beğenmediğini açıkça dile getiriyor. Peki film stüdyoları neden üç boyutlu filmleri bu kadar seviyor? İzleyiciyi sinema salonlarına çekmek büyük bir etken. Aynı zamanda göz ardı edilemeyecek bir etken de üç boyut teknolojisinin sektöre katkıları. Bir filmin üç boyutlu olarak çekimi prodüksiyon kısmında maliyeti etkilediği gibi izleyiciyi de etkiliyor. Üç boyutlu filmlerin biletleri daha pahalı,ayrıca bilete ek olarak gözlük alınması zorunlu. Bireysel düşündüğümüzde bize küçük bir farklılık gibi görünen bu miktar milyonlarca insan için düşünüldüğünde ciddi fark yaratıyor. Sinema sektörü dışında televizyon dünyası da üç boyuttan etkilendi. Üç boyutlu gösterimi destekleyen televizyonlar üretilmeye başlandı bu süreç içinde bazı televizyon kanalları üç boyutlu yayın yapmaya başladı. Filmlerin DVD’leri de üç boyutlu olarak da satılmaya başlandı. Üç boyutlu filmleri çok da kısa olmayan tarihine bakarak yakın zamanda ortadan kaybolacaklarını söyleyemeyiz. Tercihinize göre ister üç boyutlu gözlüklerinizle ister onlarsız, iyi seyirler!


26

reklAmın kÖtüsü ve ÇOk kÖtüsü Yapma annem, yapma gülüm Demet Açıkgöz

Ekranda dönmeye başlayan “Hepsi Burada” reklamlarını görmediyseniz de herhangi bir sosyal ağ üzerinden yapılan yorumlara muhakkak

rastlamışsınızdır: ‘’o kadar paraya böyle reklam...’’ Hepsi Burada’nın Gülben Ergen’li, İmparator’lu reklamları... Gazetelerde, özellikle sosyal medyada “Hepsi Burada” reklamları konuşuluyor. Marka yüzü olarak seçilen bu iki ünlü ismin Hepsi Burada ile ne kadara el sıkıştıkları merak konusu. Piyasada rakamlar dönedursun biz Alametifarika imzalı,


27

yönetmenliğini Hakan Yonat’ın yaptığı “Her Şey Ayağıma Gelsin” kampanyasından bahsedelim: Markanın büyük isimlerle çalışıp adının sıkça anılmasını isterken bir yanda da televizyonda reklamlarını döndürerek daha fazla insana ulaşmak istemesi kadar doğal bir şey yok. Bizim zaten derdimiz bu reklamların üzerine biraz daha düşünülmesi gerektiği.

Daha geçen aylarda Kristal Elma’da konuğu olan Wieden & Kennedy ‘nin Nike için yaptığı “Amansız Ol!”lu Fatih Terim reklamını hatırlarsınız, geçmişte kalan bir reklam olarak sayılsa da; o nerede bu nerede! Hayır kişi Fatih Terim, burada ajans ve sanıyoruz marka için çalışanlar mühim... Şimdi bana: “Nike artık reklam çizgisini çok farklı boyutlara taşımış bir marka” diyebilirsiniz, kabul ediyoruz. Biz hepimiz gördük ki; reklamcı dediğin marka yüzünü vezir de eder, rezil de. Fatih hocanın adını duyduğumuzda içimizde oluşan heyecanı daha akılcı bir şekilde kullanmalarını arzulardık, olmadı. Gülben Ergen’nin ekranda görüldüğü 42 saniyelik reklam kendi izleyici kitlesine uyuyor olabilir. Orasını kurcalamıyoruz. Derdimiz niçin bu kadar güzel bütçelerle, bu kadar ünlü yüzle böyle anlamsız reklamlar çekiliyor? Reklam sektörü bu kadar mı olmamış, olduramamış? Bir gün “Oof bu nasıl reklam” derken, bugün işte anlamlandıramıyoruz. Anlayanı, bekliyoruz. Rica ediyoruz, bakın cidden bekliyoruz. Gülben Ergen - O parfüm ne çekti be... http://youtu.be/NfyMqO4OFiQ Fatih Terim - İmparator’un Tabletle Tripleşmesi http://youtu.be/t9pK_EKxbSM


28

Yaşamaya Dair - Bursa Cezaevi’nden Mektuplar Bizleri Kerem Gibi, İnsanlarım, Sevdalı Bulut gibi uyarlamalarla buluşturan Genco Erkal’ın Nazım Hikmet tutkusunu bilmeyen yoktur. Bu tutkunun

50. Yıldönümü İrem Koca

son ürünü olan ve usta oyuncunun Nazım’ın ölümünün 50. Yıldönümü için uyarlayıp yönettiği “Yaşamaya Dair”i nefessiz izledik. Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde

hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,


29

beyaz gömleğinle bir laboratuarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Nazım’ın Bursa Cezaevi’ndeki hayatını, 12 yıllık esaretini, eşine duyduğu özlemi, vatan hasretini, sürgün yıllarını anlatıyor Genco Erkal. Piraye İçin Yazılmış 21-22 Şiirleri, Ceviz Ağacı, Karlı Kayın Ormanı, Yaşamaya Dair, Tahir ile Zühre Meselesi, Kerem Gibi ve daha nicelerini dinliyoruz ondan. İçinden geçip Nazım’ı görüyoruz soğuk hücre duvarına yaslanırken… Aynı anda umudu, umutsuzluğu, yalnızlığı ve özlemi yaşatıyor izleyiciye. İnanılmaz etkileyici bir performans, anlatmak mümkün değil. Yani içerde on yıl, on beş yıl, Daha da fazla hatta Geçirilmez değil, Geçirilir, Kararmasın yeter ki Sol memenin altındaki cevahir! Piraye Hanım’ı oynayan Tülay Günal’da bir başka güzel. Hem oynuyor hem de Piyano ve viyolonsel eşliğinde Fazıl Say, Zülfü Livaneli, Cem Karaca, Edip Akbayram, Timur Selçuk gibi bestecilerin Nazım şarkılarını söylüyor. İkisinde de çok başarılı. Özlemle eşini bekleyen o güçlü kadını, Nazım’ın hücresine sızan umut ışığını çok iyi yansıtıyor. Bir sahnede gider gibi duruyor kapı pervazında. Bir eli kapıya dayalı, yüzü yere dönük. Sırf o duruştan bile özlemi,

esareti ve çaresizliği hissediyorsunuz.

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey... Fakat artık ümit yetmiyor bana, Ben artık şarkı dinlemek değil, Şarkı söylemek istiyorum. Fazla söze gerek yok elli beş yılın tecrübesi usta oyuncu Genco Erkal’ın elinden çıkan her şey gibi Yaşamaya Dair harikulade. Nazım’ı sevenler, şiiri sevenler mutlaka izlemeli. Nazım’ı sevdiğini henüz keşfetmemiş olanlar da bir şans vermeli. İstanbul’da son oyun 15 Aralık Pazar günü saat 16:00’da, Trump Towers Tiyatro Salonu’nda oynanacak. Biletler yine Biletix satış noktalarında. (Öğrenci 30 TL )


zete

/37

e t e z r ive

ün

Fotoğraf Kredi: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.