Univerzete 102

Page 1

/102

e t e z r ive

端n

zete


Sayı: 102 / 2015 Genel Yayın Yönetmenleri Demet Açıkgöz Yazı İşleri İrem Topçuoğlu Cenk Bonfil İlgi Özdikmenli Tuğçe Kılınç Yazılar Alp Tunçer, İlgi Özdikmenli, Efe Demiralp, Mert Ofluoğlu, Tuğçe Kılınç Arka Kapak: Demet Açıkgöz

GÜZEL İNSANLARIN GÜZEL ANILARI

Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek

BALIM MÜZİKALİ

BU HAFTA TİYATRO’DA NE VAR?

OYUNKOLİK

GAME OF THRONES GERİ DÖNDÜ!

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

/ifbilgi

@ifbilgi


100. Sayımızı çıkarmış olmanın verdiği haklı gururla, çok eğlendik! Geldiğiniz için, bizlerle coşup delirdiğiniz ve mutluluğumuza mutluluk kattığınız için çok teşekkür ederiz.


4


5

Güzel İnsanların Güzel Anıları Türk Edebiyatı devlerinin anıları, yaşamlarından izler... / İlgi Özdikmenli Okuduğumuz, sevdiğimiz hatta belki tutkuyla bağlı olduğumuz şairlerin/yazarların, bazen bizden biri olduğunu unuturuz. Çünkü onlar, aslında hepimizin yaşadığı ortak duyguları öyle özel anlatanlardır ki başka bir yerdenlermiş gibi gelir bazen insana… Aslında o özel insanlar da; mutlu olmuş, ağlamış, kaygılanmış, sarhoş olmuş, kaçmış, bir şeyler kovalamış, kaybetmiş, aşık olmuşlardır. İnsan olmanın güzel

ortaklıklarında birleşebilmek, aslında yazdıklarını daha iyi anlamamızı sağlar. Her edebiyatçının biyografisini veya otobiyografisini okumaya zaman ayıramayanlar için hazırladım bu yazımı. Anılar, insanı anlatır az çok. İstedim ki o şiirlerine, romanlarına, öykülerine hayran kaldığımız insanların bir de anılarına çevirelim gözlerimizi. Böylece belki biraz daha yer eder dizeleri satırları zihinlerimizde…


6

NAZIM HİKMET: Gülhane Parkı’nda, kız arkadaşıyla buluşacaktır Mavi Gözlü Dev. Polis tarafından aranıyordur, kendi ülkesinde, bilinmez bir suç için. Kız arkadaşını beklediği sırada polisler gelir. Nazım, polise görünmemek için ceviz ağacına çıkar. Aksilikler üst üste gerçekleşir ve beklediği kız tam bu sırada gelir.

Etrafa bakar, bakar ama Nazım’ı bulamaz. Nazım ağaçtan ne inebilir, ne seslenebilir. Polis gitmemektedir. Kız da beklemeye devam eder ama nafile… Nazım Hikmet kağıt kalemi çıkarır ve ağacın tepesinde kağıda şunları yazar: “…Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında…”

ORHAN VELİ:

Bir diğer usta kalem Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun anlattığı bir Orhan Veli-Nurullah Ataç anısıdır bu paylaşacağım; “Nurullah Ataç mütemadiyen Orhan’a takılıyor, bir gün şöyle diyor: ‘İlahi Orhan Veli’. .. Senin şiirlerin için yazdığım makaleleri bir çokları ciddiye almışlar.

Bunları sırf alay etmek için yazdığımı anlamamışlar...’ Orhan Veli kıs kıs gülerek, bir Nasrettin Hoca edasıyla: ‘İşin tuhafı şu ki, ben de şiirlerimi tamamıyla şaka diye yazıp neşretmiştim. Bazıları ciddiye aldılar!’” (Yeditepe Dergisi, 1947)


7

Denize sevdasıyla, ada hatıralarıyla, güzel iklimiyle gönüllerin bir köşesinde her daim yeri olan Balık Gözlü Adam; Sait Faik. Bursa Lisesi’nden mezun olmuştur usta kalem. Mezun olmuştur olmasına ama çok da farklı bir hikayesi vardır bu liseden mezun oluşunun. Kendisi gibi Bursa Lisesi mezunu olan gazeteci Hikmet Feridun Es, Sait Faik’in kişiliğini de ortaya koyan bu anısını şöyle anlatıyor: Arapça hocası kürsüye doğru ilerledi. İskemlesine oturdu. Fakat oturmasıyla yerinden fırlaması bir oldu. Sonra öğrencilere dönerek sordu: -Bu iğneyi benim minderime kim koydu? Sınıfta çıt yok. -Söyleyin diyorum! Kim koydu bu iğneyi?

Ağzını açan olmadı. Hoca efendi köpürdü: -Şayet cevap vermezseniz hepiniz sürgüne gidersiniz! Sürgün! O da ne? Bu kelimeyi ilk defa işitiyorduk. Arapça öğretmeni biraz daha bekledikten sonra: -Peki öyle ise! Dedi ve eteklerini savurarak sınıftan çıktı gitti. O gün İstanbul Lisesi allak bullak oldu. Ertesi gün hocanın minderine iğne koyan 41 haylazdan bütün gazeteler büyük başlıklarla bahsettiler. Bir hafta sonra da karar verildi. Salih hocanın dediği çıkmıştı. 41 yaramaz İstanbul Lisesi’nden Bursa Lisesi’ne sürgün gönderildi. İşte Sait Faik’i ben bu yaramazlar sınıfında, 41 sürgünün içinde tanıdım. Sınıfta o benim arkamdaki sırada otururdu. Sait sürgüne gitti ve Bursa Lisesi’nden mezun oldu. Küçük bir toplu iğne hayatındaki ilk virajı çizmişti. Yıllarca bu iğne hadisesini unutamadı. Mektepten ve Salih hocadan her söz açıldıkça: -Ne de efendi adamdı! Nasıl elimiz vardı da o iğneyi minderine koyduk! Diyordu. *** Aradan yıllar geçti. Bir gece yarısı Sait Faik’i Beyoğlu’nda Ağa Camii durağında gördüm. Büyük bir haberi varmış gibi önümü kesti. -Ne oldu biliyor musun? Dedi. Merakla yüzüne baktığımı görünce anlatmaya başladı: -Salih hocayı gördüm! -Nerede? -Eyüp Sultan’da. Yanına koşup elini öptüm ve “Hoca efendi, bizi affettin mi?” dedim. Hoca şaşırdı. Sonra ”Niçin sizi affedeyim? Sebep ne?” dedi. – Hani şu iğne meselesi hoca efendi.” Elini öptüğüm zat büsbütün afalladı. “Evladım! Sen yanılıyorsun


8

galiba. Beni birisine benzetmiş olmayasın” Bu sefer ben şaşaladım. “Siz Arapça hocası Salih efendi değil misiniz?” Güldü. “Yok çocuğum. Ne münasebet. Ben Arapça hocası değilim. İsmim de Salih değil.” Bu sefer boynumu büktüm. “Bir çocukluk yaramazlığının vicdan azabı içindeyim hoca efendi. Benzettiğim kimse olmasanız bile zararı yok. Onun namına beni affetseniz de şu iş olup bitse.” Hoca gülümsedi. “Affettim gitti oğlum.” Bir daha elini öptüm ve ayrıldım. Sait Faik durdu ve bir yükten kurtulmuş gibi: -Oh be yahu… Hafifledim vallahi! Bir vicdan azabı onu yıllarca adım adım takip etmişti. …” (Hayat Haziran 1954)

Daha önce ölüm yıl dönümünde Cemal Süreya üzerine bir anma yazısı yazmış, kendisine ve şiirlerine olan tutkumdan bahsetmiştim zaten Üniverzete sayfalarında. Şimdi de Cemal Süreya - Şairin Hayatı Şiire Dahil kitabından, kendi ağzından anlattığı az bilinen bir anıyı paylaşıyorum; “Lokman Hekim’e uzun ömür verilmiş. Ne yapacak? Bunu kendisi saptayacak. Lokman Hekim çok yaşayan bir kuşun, kartalın yaşama süresini temel almış. O çağda kartalın 80 yıl yaşadığı varsayılıyormuş. Lokman Hekim, 7 kartalın hayatını art arda yaşamaya karar vermiş ve o kadar yaşamış. 7x80= 560 yıl. Bu hesabı gördüğüm sırada 54 yaşındaydım. Ben de kendime başka bir kuş seçtim: Kırlangıç. Meğer kırlangıç 9 yıl yaşıyormuş. 7x9= 63. Evet 63 yıl çıktı. İşte böyle, düşüncesizlik ettim… Buna tam razı oluyordum ki, biri gelip 4 yıl daha zam yaptı.

Efendim 9,5 yıl yaşayan kırlangıçlar da varmış. Hatta çoğu öyleymiş.” Bir yerden kırlangıçların 9 değil, 8 yıl yaşadığını öğrenir. “Hayat kısa, Kuşlar uçuyor” … bayağı sarsıldım ve dilimin ucuna bu iki dize geldi. Bu hesaba göre geçen yıl ölmüş olmam gerekir. Ama işin güzel bir yanı da var. Ölmedimse, kırlangıç hesabından da kurtuldum demektir.”


9

3 büyük şairin belki de en büyük ortak noktasıdır Tomris Uyar. Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Edip Cansever belki de en güzel şiirleri diyebileceklerimizi Tomris Uyar’a yazmışlardır. Bu güzel edebiyatçı kadın, Cemal Süreya ile olan bir anısını ise şöyle anlatmıştır; “Akşamları biraz geç gel yahu, bir erkek dolaşmak istemez mi?” dedim.Ben çok yaşlı olan anneannemle meşgulüm. O da istifa etmek üzere Maliye’den. Bağını koparmasın istiyorum. Hiç arkadaşı yok çünkü. “Peki” dedi. İlk gün dönüş saati geldi, altıyı çeyrek geçti, ortada yok. Normalde akşam 6’da evde olur. Ertesi gün altıyı yirmi geçiyor, sonra altı buçuk… Bir gün odayı havalandırayım, dedim, yaz. Toz aldım, bezi silkelemek için

pencereden eğildim ki, kapının önünde oturmuş saatin dolmasını bekliyor.” Aralarında şaka konusu olan bu olayın bir de adı var: “Şahsiyet Rötarı”. Turgut Uyar - Can Yücel - Edip Cansever - Tomris Uyar - Nilgün Marmara - Cemal Süreya : Bu aktaracağım anı, dilden dile dolaşmış, yanlış biçimiyle yayılmış, fotoğrafları olan ancak ayrıntılarıyla bazı anlatılarda değişiklik gösteren bir anıdır. Anlatacağım geceye ait fotoğraflar, masanın etrafında oturan ve aynı rakıyı paylaşan isimlerin varlığı başlı başına bir anı değerinde olduğundan, bu derleme yazımı, bu çok sevdiğim insanların bir arada, aynı masa etrafında paylaştıkları anıyı yazmadan


10

buluşmak için sebep ne ki?”. Tomris “Rakı ve Özgürlük günü diye birşey düşündük” dedi. “Tomris, ben her yerden aranıyorum, tamam, rakı, özgürlük de…” Tomris, “Seni burada bulamazlar” dedi, oturduk çakıştırmaya başladık. O sırada tombalacı İsmet Edip Cansever, Can Yücel, Tomris-Turgut de geldi, oturdu. Bir bozuk… “İsmet neyin Uyar, Cemal Süreya ve daha bir çok değerli isim aynı meyhanede, aynı masa- var? Bir ölük halin var” dedim ben. Ölük de benim uydurmam bir laf. Hani umutdadır. Sağ başta oturan kişidir İsa Çelik. suzdan, mutsuzdan farklı… Ölük başka Olayı ilk ağızdan anlatır. bi’şey…Neyse… “Tomris, aynen Turgut, Edip gibi içmeyi “Yok bişey” dedi. Tomris sordu. Yok, söyleseven bir insan… mek istemiyor. Günlerden bir gün 12 Eylül olmuş. Tomris cevval zeka! Bir büyük rakı söyledi. Barış Derneği’ndeyim, Görsel Sanatçılar Dedi ki: Derneği kurucu üyesiyim, daha bir sürü şey yapıyorum. Bir gün Tomris dedi: “Yarın “İsmet önümüzdeki yıl bugüne kadar bu rakıyı muhafaza edeceksin ve önümüzKrepen’de Neşe’de buluşacağız, gel.” deki yıl bu rakıyı burada açıp içeceğiz” dedi. Gittim ertesi gün. Koca bir masa. dedi. Aldım rakıyı, götürdüm, içerde tez“Ne var ki?” dedim. “Bu kadar insanla gahta kağıt kapladım getirdim. Biliyorum. O rakıyı öyle verirsek, biliyorum, alçak İsmet gidecek içecek sonra alacak başka rakıyı getirecek. Dedim ki “herkes imzalasın, bu rakıyı bu kağıda sarıyoruz bantlıyoruz”… Sonra imzaladık, İsmet’e verdik. Rakı ve Özgürlük lafı hiç doğmadan öldü o akşam. Onun yerine Dünya Ölmeme Günü oldu. Tomris’in lafıdır o… Ama onu kağıda sarma, imzalatma kayda geçirme fikri benden çıkmıştı. Kayıtçılığımdan işte… Ve 1981’de bir tombalacı İsmet’in “ölük” hali ile başlayan hikaye 1985’e Turgut Uyar’ın ölümüne kadar devam ediyor… Böylece bizlere de sürdürmekten keyif duyacağımız bir “Ölmeme Günü” miras kalıyor. O zaman ne diyelim biz de ustalardan Cemal Süreya’nın söylediği gibi; “Ertesi gün için bir şey diyemem ama Rakı içtiğin gün ölmezsin.” bitiremezdim. Masayı o “güzel insanlar”la paylaşan İsa Çelik tarafından bizzat anlatılan, anının en gerçek halidir bu aktaracağım;


11


12


13

Balım Müzikali Marilyn Monroe’nun efsanevi Sugar karakterinin Balım halleri… / Mert Ofluoğlu “Some Like It Hot” Marilyn Monroe’nun komedi türündeki en iyi filmlerinden biridir. Monroe’ya Tony Curtis ve Jack Lemmon’un eşlik ettiği bu bol kahkaha attıran film, 2000 yılında Amerikan Film Enstitüsü tarafından “Tüm Zamanların En İyi Amerikan Komedi Filmi” seçilmiştir. Monroe da “Komedi veya Müzikalde En İyi Kadın Oyuncu” dalında Altın Küre kazanmıştır. Bu film ülkemizde de “Bazıları Sıcak Sever” olarak en bilinen Marilyn filmlerinden biridir, belki de en bilinenidir. Marilyn bu filmde Sugar Kane adında, “ukulele” çalan bir şarkıcıyı canlandırıyor. Filmin konusuna

gelince: Joe (Curtis) ve Jerry (Lemmon) iş arayan iki müzisyendir. İkili, bir mafya çatışmasına şahit olunca kadın kılığına girip tamamı kızlardan oluşan ve Sugar’ın da aralarında bulunduğu bir orkestraya katılarak onlarla birlikte Florida’ya doğru trenle yola çıkarlar. Artık Josephine ve Daphne olmuşlardır. Sugar Kane onlara aşkla ilgili hayallerini anlattıkça, Joe ona aşık olur. Daphne’ye ise Florida’da gittikleri otelde bir talih kuşu konmuştur: Zengin bir koca adayı! Aslında erkek olan Daphne, kendisini kadın zannedip ona aşık olan bu zengin kocaya filmin sonunda gerçeği


14

açıklayınca adam ona “Kimse mükemmel değildir!” der. Filmin senaryosu son derece zekice ve matematiksel bir şekilde oluşturulmuştur. Bu filmle giriş yapmamızın sebebi ise “Sugar/Balım”ın tam da bu filmden uyarlanmış olmasıdır. Aslında, “Some Like It Hot” gibi dünya çapında ünlü bir filmi ülkemizde sahneye koymak riskli bir iş. Öncelikle, bu riski aldıkları için ekibi kutlamak gerek. Ama ortaya ne kadar başarılı bir iş çıktığı tartışılır. Konu, filmin birebir ülkemize uyarlanmış hali. Hayri (İlker Aksum) ve kontrbasçı Zeki (Ozan Çobanoğlu) bir gün mafyayla başlarını belaya sokunca, “Turkish Delights” isimli orkestraya “sızıp” İstanbul’dan İzmir’e gidiyorlar. E tabii kadın kılığında! Ama etraflarındaki herkes kadınken kendilerini nasıl gizleyecekler? Olaylar

aynen özgün filmdeki gibi gelişiyor ve ortaya eğlenceli bir müzikal çıkıyor. Başrollerini Özge Borak, İlker Aksum, Ozan Çobanoğlu ve Zeki Alasya’nın paylaştığı bu müzikalin diğer rollerinde Şebnem Sönmez, Hüseyin Soysalan ve Murat İpek yer alıyor. Ayrıca 15 kişilik kadınlar orkestrası ile 19 kişilik dans ve vokal grubu onlara sahnede eşlik ediyor. Özge Borak, Balım rolü için ne kadar doğru bir isim olmuş bilinmez. Zira sarı peruğu, onun kafamıza kazınmış olan siyah saçlarını gizlemeye pek yetmiyor. Ayrıca Monroe’nun canlandırdığı Sugar bambaşka bir karakter. Trende başını yatağının perdesinden çıkarıp koridora baktığı sahnedeki kıvraklığını arıyor insan. Gözlerinin önüne düşen açık sarı saçları ve rahat hareketlerini de... Yani


15

Sugar çok sevimli, sempatik ve değişken bir karakterdi. Balım ise pek güzel yansıtılamamış, Sugar’a benzememiş. İlker Aksum ve Ozan Çobanoğlu ise Özge Borak’a nispeten orijinal karakterlere daha uygun davranıyorlar. Bu oyuna güzel bir müzikal seyretmek için gidebilirsiniz ama eğer benimki gibi bir “Some Like It Hot”a benzer bir performans izleme beklentisiyle gidecekseniz, hayır, bunu yapmayın kendinize. Not: Oyunun her şeyi filmin birebir kopyasıyken, ismini niçin “Bazıları Sıcak Sever” olarak değil de “Balım” diye çevirmişler, insan merak etmiyor değil doğrusu...


16

Bu Hafta Tiyatro’da Ne Var? Durum Bu… / Alp Tunçer

“Durum Bu” oyunu, bir tiyatro grubunun prova gününe odaklanıyor. Oyuncu kimliği ile rol kimliği birbirine nasıl yakınlaştırılır, birbirinden nasıl uzaklaştırılır? Gerçekle kurgu arasındaki, oyuncu kimliği ile rol kimliği arasındaki geçişin sınırları nelerdir?” gibi sorularla başlayan araştırma süreci, oyun çıkarmaya çalışan oyuncuları konu alan bir kurgu çalışmasına evrilmekte. Bu noktada, oyunumuzdaki tiyatro grubu oyuncuları, “Bir Yaz Gecesi Rüyası”nı prova eden bir ekibi konu alan bir oyun hazırlıyorlar. Gösterimine hazırlandıkları oyun vasıtasıyla seyirciye; oyuncuların tiyatroyla, oyunculukla ve birbirleriyle kurdukları ilişkileri eğlenceli bir üslupla anlatmak istiyorlar. Kurgulayan ve yöneten: Celal Mordeniz Metin: Kolektif çalışma Metni düzenleyen ve yönetmen yardımcısı: Senem Donatan Oynayanlar: Gülden Arsal, Volkan Çıkıntoğlu, Ali Efe Keleşoğlu, Murat

Kürtün, Elif Sözer, Cihat Süvarioğlu, Hüseyin Urcan, Emre Ünal, Savaş Yıldırım Süre: 85 dakika


17


18

OyunKolik

Akıllı telefonlarınızda istediğiniz bir uygulama yoksa bizden size iki öneri! / Efe Demiralp Oyunlar bizim kaderimizi belirlemese bile en azından hayatımızın içinde yer alıyorlar. Bir konsol ortamından çıkıp cebimize kadar girebiliyorlar. Elimizi telefondan ayıramadığımız zamanlar oluyor. Peki hangi oyunlar mı? Crossy Road Crossy Road oyunu hızla yayılmaya başladı. Oyun, girdiğiniz andan itibaren komikliğin bir göstergesi adeta. Genelde oyunlar her iki platformda da aynı firmaya ait oluyordu; ancak bu

oyunda firmalarımız farklı. Apple kullanıcıları için oyunu üreten ekip “HIPSTER WHALE”, Android kullanıcıları için ise oyunu üreten ekip “Yodo1 Games”. İki farklı firma yapınca tabi ki oyunlarda ufak değişikler de oldu: Renk, grafik ve karakter değişiklikleri gibi. Oyunun logosu ise bize “Minecraft”ı hatırlatıyor; grafikleri de ondan farklı değil. Arcade oyunu olan Crossy Road, bitmeyen bir yola sahip. Oyunun amacı “Tower Blocks”taki gibi en yüksek skoru yapmak. Bu gibi oyunlar çok bulunuyor.


19

“Tower Blocks” oyununda en yüksek katlı binayı yapmaya çalışırken, Crossy Road oyununda ise karakterinizle en çok mesafeyi katetmeye çalışıyorsunuz. Aynı “Temple Run” ve “Subway Surfer” gibi. Bu oyunlar çok tutuluyor ve bu firmalar farklı versiyonlarla bu gibi oyunları tekrardan bizlere sunuyor. Bu oyunlarda en çok güldüğüm şey ise karakterin, nefesi bitmeden, durmadan koşması ve adeta sonsuzluğu bize göstermesi; bir bitiş çizgisinin olmaması. Zaten genellikle skor yapılmayan oyunlar da seviyeli oyunlar oluyor. Durmadan koşan tavuğumuzun içeriğine bakmak ister misiniz? Birçok güncelleme geldikten sonra oyun yavaş açılmaya başladı ve popülaritesi arttığından yavaşlığını çözen bir güncelleme gelmedi. Su sesiyle başlayan oyun, sizin başlama hareketinizi yani ekrana tıklamanızı bekliyor. Ekranınıza tıkladığınız andan itibaren eğer karakteriniz ana karakterse “gurk” sesiyle açılış yapıyorsunuz. Eğer uygulama hala cebinizde yoksa, oyuna gülerek başlamaya hazır olun! Açıkçası oyunu oynarken bu sese konsantre oluyorsunuz ve aslında sizi engelleyen de bu ses

oluyor. Karakterinizle beraber karşı yola geçmeye çalışıyorsunuz, zaten oyunun amacı bu. Peki bu oyunun zorlayıcı tarafı nedir? Karşıya geçmeye çalışırken sizi zorlayan şey arabaların geçmesi oluyor. Bazıları hızlı, bazıları yavaş geçiyor ve de karakteriniz aynı yerde çok kaldıysa şahin onu alıp götürüyor. Oyunda göl yerine geldiyseniz de kayıklardan karşıya geçmeniz gerekiyor. Oyunda sağa sola gitme seçeneğiniz de bulunuyor. Crossy Road, zamanınızı keyiflice geçireceğiniz bir oyun. Eğer bu tarz Arcade oyunlarını seviyorsanız, Crossy Road telefonunuzda ya da tabletinizde olması gereken oyunlardan biri. Oyunu AppStore’dan ya da Google Play’den ücretsiz olarak indirebilirsiniz! Team Awesome “Ezone.com”un yaptığı Team Awesome oyunu, geçen yıl piyasaya sürüldü. Oyunun çok bilinmemesine karşın belirli bir kitlesi var. Bu da süper-güç filmleri seven bir kitle. Eğer telefonunuzda süper-güç kullanımıyla ilgili bir oyun yoksa Team Awesome önerebileceğim oyunlar listesinde. İlk piyasaya


20

sürüldüğü zaman tek bir karakter olmasına karşın şimdi üç yeni karakter daha eklendi. Oyun film girişi gibi başlarken, çizgi romanları da hatırlatıyor. Aslında çizgi roman karakterlerini oynatıyormuşuz gibi oynuyoruz oyunu. Oyunun içeriğine girersek: Team Awesome nasıl bir oyun? Oyunda yine nefesi kesilmeden koşan süper bir karakterimiz var. Karakterimizin ismi “Awesome”. Oyun ekranını ne tarafa çevirirseniz çevirin karakterimizin yüzü size dönük oluyor. Sizden bir şey bekliyor. Oyunun müziği ise kahraman müziği gibi. Müzik, dinlerken size bir güç veriyor ve bir şey yapmazsanız simülatör sizinle konuşuyor: “Yeterince muhteşem misin?”, “Muhteşem olman için oyna tuşuna basman lazım.”, “Neden bekliyorsun?” gibi birçok cümle duyuyorsunuz. Bu sizi bir nevi cesaretlendiriyor. Oyundaki gücünüzü, bir kristal patlaması sonucu dağılan kristalleri topladıkça elde

ediyorsunuz. Superman’i hatırlatmıyor mu? Team Awesome seviyeli bir oyun. Aynı zamanda zamana karşı yarışıyorsunuz. Oyunun sizden beklediği üç şey oluyor: Para toplamak, kristalleri toplamak ve robotlara veya başka şeylere çarpmak… Bu üç şey değişebiliyor. Örneğin, 100 para topla yerine 200 para topla diyebiliyor. Yani gittikçe zorlaşan bir oyun haline geliyor. Oyun kolay bir grafiğe sahip ve aslında oynama isteği uyandırıyor. Oyundaki seviyenizi seçtikten sonra tek bir tuş var, o da uçma tuşu. Tek bir yön var ve sağa-sola gidemiyorsunuz. Oyundaki zorlayıcı şeyler ise kırmızı kristaller. Bunlar sizin gücünüzü düşürüyor. Mavi kristalleri de yeterince toplayamazsanız güç kaybediyorsunuz ve süre sizin aleyhinize işliyor, bu nedenle bölümü bitirmek zorunda kalıyorsunuz. Oyunun iyi taraflarından biri ise A logosunu seçtikten sonra sizin işinize yarayacak


21

bir güç vermesi, mesela otomatik olarak para toplaması. Yani size mıknatıs vermesi. Ama tabi bu da süreli oluyor. Oyundaki paralar ise mağazadan bir şey almanızı sağlıyor. Kıyafetinizi geliştirebiliyorsunuz, koruma kalkanı alabiliyorsunuz ya da daha hızlı uçmanızı sağlayacak ürünleri mağazada bulabiliyorsunuz.

Bu oyunu AppStore’dan veya Google Play’den ücretsiz olarak indirebilirsiniz. Bir de oyunun paralı sürümü bulunuyor. AppStore’dan 4,29 TL, Google Play’den ise 3,89 TL’ye tam sürümünü indirebilirsiniz. Paralı sürümde daha fazla seviye oynama, başarılı olduğunuzda daha iyi ödüller alma gibi özellikler bulunuyor.


22

Game of Thrones Geri Döndü! Game of Thrones’un 5.sezonunun ilk dört bölümü televizyondan önce internete düştü / Tuğçe Kılınç Yaklaşık bir yıldır heyecanla beklenen HBO’nun Game of Thrones dizisi pazar akşamı 5. sezonuyla geri döndü fakat dizi resmi olarak yayınlanırken binlerce hayran çoktan birinci bölümü izlemişti bile. Pazar sabahı kalktıklarında sadece hayranlar değil, HBO yetkilileri ve dizinin yapımcıları da büyük bir sürprizle karşılaştı. 5. sezonun ilk dört bölümü

internette çeşitli dizi sitelerinde yayınlanmıştı. Hatta 1 saat içinde, 1. bölüm 1 milyon kez internetten indirilmişti. İnternete sızdırılan bölümleri sevinçle karşılayan hayranlar olduğu gibi buna tepki gösteren hayranlar da yok değil, yine de bölümün indirilme ve izlenme oranı çok yüksek. Game of Thrones, geçtiğimiz senenin


23

“internetten en çok indirilen dizisi” unvanına sahip. The Independent’ın haberine göre dizi Şubat-Nisan 2015 tarihleri arasında 7 milyondan fazla indirilmiş. Dizinin popülaritesi bu kadar yüksekken bazı markalar da bunu göz ardı etmemiş ve Twitter’da diziye gönderme yapan reklamlar yayınlamışlar. İlk dört bölümü de dayanamayarak

izlemiş biri olarak, 5.sezonun açılışından kısaca bahsetmek gerekirse, önceki dört sezon gibi ağır tempolu başladığını söyleyebilirim. Tabi bu tempo ilerleyen bölümlerde eminim gittikçe artacak. İşlerin daha karışacağı, daha kızışacağı bir dünya izleyeceğiz. Efsane bir sezon daha bizleri bekliyor, şimdiden keyifli izlemeler!


e t e z r e v i n ü

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.