/107
端
e t e z r e niv
zete
Sayı: 107 / 2015 Genel Yayın Yönetmenleri Demet Açıkgöz Yazı İşleri Cenk Bonfil, İlgi Özdikmenli,
AKUT VE HAKUT HAYVAN KURTARMA VE HAYVAN HAKLARI ÇALIŞTAYI
Tuğçe Kılınç Yazılar Sezin Katalon, Deniz Eroğlu, Efe Demiralp, Alp Tunçer, Duygu Taneri, İlgi Özdikmenli
LONDRA GÜNLÜKLERİ - 2
Arka Kapak:
YAPABİLECEĞİNİZ ÇOK ŞEY VAR
Demet Açıkgöz
/
Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım
SİNEMADAN SEÇKİLER…
Erdal Özbek
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
OYUNKOLİK
FİNAL DÖNEMİ İÇİN AKUSTİK ŞARKILAR
v i 端n
e t e z er
4
AKUT VE HAKUT Hayvan Kurtarma ve Hayvan Hakları Çalıştayı Mecliste değişmeyi bekleyen Hayvan Hakları tasarısı için AKUT ve HAKUT tarafından bir çalıştay düzenlendi! / Deniz Eroğlu Hayvan Kurtarma ve Hayvan Hakları Çalıştayı 20 Nisan 2015’te AKUT ve HAKUT önderliğinde gerçekleşti. Çalıştay, AKUT Yönetim Kurulu Başkanı ve kurucusu Nasuh Mahruki’nin konuşmasıyla başladı, HAKUT Başkanı Yonca Evcimik’in paylaştığı görsellerle devam etti. Çalıştayda bir çok konuşmacı arasında; eski Devlet Bakanı Tınaz Titiz, Hollanda Hayvan Partisi Bilim Bürosu Yöneticisi Kareen Soeters, Büyükbaş Hayvan Teknik Kurtarma Şirketi Başkanı Dr. Rebecca Gimenez, Prof. Dr. Tamer Dodurka ve Ankara Barosu Hayvan Hakları Kurulu Üyesi Ayça Sümerra Oruç, Marmaris AKUT ekip lideri Tolga Gözüm
ve Bodrum AKUT ekip lideri Saadettin Uslu da vardı. Herkes hayvan haklarının ülkemizde ne durumda olduğunu, bir türlü yaygınlaşamayan hayvan sevgisinin nedenlerini kendi uzmanlık alanlarıyla birlikte yorumlayarak anlattı. Çalıştaya katılım beklenenden oldukça azdı. Ülkemizde rol model olabilecek bir çok insan varken, çalıştaya katılıp konu hakkında tartışıp dinleyen ancak bir avuç insandı. Ama bu durum çalıştayın verimsiz, amacına ulaşamayan bir çalıştay olduğu anlamına gelmiyor. Çalıştayın sonunda maddeleri detaylandırılarak açıklanan, ülkemizde hayvanlara karşı artan şiddete, hayvan hakkı ihlallerine,
5
barınakların yetersizliği ve elverişsizliğine karşı bir uzlaşma bildirgesi hazırlandı. Bu bildirge TBMM’de bekleyen Hayvan Hakları yasa tasarısı için oluşturuldu. Bu tasarıda değişmesi gereken bir çok noktaya değinildi. Örneğin; süs hayvanı kavramının kalkması, hayvan dövüşlerinin yasaklanması, yunus parklarının kapatılması gerektiği gibi bir çok madde bildiride yer aldı. Birçok kişinin üzerinde
durduğu önemli noktalardan biri de hayvanlara karşı işlenen suç ve yaptırımların sadece Kabahatler Kanunu’na giriyor olmasıydı. Bu da demek oluyor ki hayvana karşı yapılan tecavüz, şiddet, cinayet hapisle cezalandırılmıyor. Sadece para cezası ile geçiştiriliyor. Çalıştayın sonunda da ülkemizdeki şiddet ve eziyeti engellemek için bir hayvan polisi ekibi ve bir alo hattının bulunmadığı not edildi. Yolda eziyet görmüş ya da gören bir hayvan gördüğümüzde kimi arayacağımızı, onu nereye götüreceğimizi bilmiyoruz. Bu çalıştayla başlatılmış farkındalık hareketi, dilerim tasarının meclisten geçmesine ve birçok insanın bu konu üzerinde düşünmesini sağlar. Yazımı Mahatma Gandhi’nin bir sözüyle bitirmek istiyorum: “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir.”
6
7
LONDRA GÜNLÜKLERİ - 2 “Gidenin Türkiye’yi neden özlemediğini şimdi anladım; mutfağımız da oradaymış!” / Sezin Katalon Evet, yazı dizimin ikinci bölümü olan “YEDİKLERİM” ile karşınızdayım. İngiltere’ye gitmeden önce mutfağını biraz incelemiştim. Yemekler için genelde turistik olmayan bölgelerdeki, kıyıda köşedeki kafeleri ve restoranları tercih ettim. Türkiye’de tadamayacağım şeyler olsun istedim. Pastırma ve domuz sosisini geçtim, kahvaltıda kuru fasulye yemenin düşüncesi bile beni soğutmaya yetmişti. Bu yüzden tatilime az da olsa ön yargılı başladım; ancak bu ön yargı uzun sürmedi.
çay içtim. Çok uzun zamandır nasıl bir tat olduğunu merak ediyordum. Süt ve çayı aklımda hiç yakıştıramazken aslında uyumlu bir ikili olduklarını gördüm. Gitmeden önce son kahvaltımda o burun kıvırdığım, yüz ekşittiğim “sabah sabah nasıl yiyorlar?” dediğim tam donanımlı, halis muhlis klasik İngiliz kahvaltısını denedim. Kuru fasulye çok tuzlu, yumurtalı ekmek ise şahaneydi. Kahvaltım bittiğinde ağzımdaki tattan çok hoşnut değildim ama “İngiltere’ye gittim ve yemedim.” demek istemiyordum.
Kahvaltılarımda genelde omlet ve yumurta tercih ettim, oldukça da başarılı buldum. Ispanaklı, mantarlı derken yumurtanın birkaç çeşidini yeme fırsatım oldu. Genelde mantar ve domates ile servis edildiğini gördüm. Hemen ilk kahvaltımda omletimin yanında sütlü
Öğle ve akşam yemeklerimde genelde tavuk ve balıktan yanaydım. Kaldığım mahallenin köşesinde hafta sonları tıklım tıklım olduğunu öğrendiğim bir pub’da fish&chips yedim. Türkiye’de de yediğim için farklı bir tat aramadım ama bu yemeğin doğduğu yerde nasıl
8
9
olduğunu oldukça merak ediyordum. Pub’da aynı zamanda değişik biraların tadına bakma şansım oldu. Pub kültürünü biraz gürültülü olsa bile oldukça samimi buldum. Türkiye’ye henüz gelmemiş olan iki tane zincir fast food restoranını denedim: Chipotle ve Nando’s. Chipotle Meksika mutfağı ağırlıklı, Nando’s ise tavukları ile ünlü. Tatları güzel miydi? Gerçekten iyiydi. Türkiye’de olsa yer miydim? Büyük ihtimalle her zaman değil. Bu tatilim yemek açısından denemeler üzerineydi, bu nedenle Türkiye’de yiyemeyeceğimi bildiğim şeyleri yemek istedim. Yazının sonlarına ve aynı zamanda en sevdiğim, yazarken her bir tadı tekrar tekrar yaşamak istediğim bölüme geldik; TATLILAR! Tatilde aldığım kiloların suçlusu asla ana yemekler değil, her öğünden sonra yediğim tatlılardı. İngiliz mutfağına özel bir tatlı ile karşılaşmadım ve tatile gelmeden önce
aklımda olanlara yöneldim; Cupcake’ler! Hummigbird Bakery Londra’nın en ünlü cupcake dükkanıymış, ben de denemeden olmaz dedim. Google Maps ile yarım saat boyunca dükkanı aramaya ve koşuşturmaya kesinlikle değdi çünkü cupcake’lerin tatları muhteşemdi. Bozulmayacağını bilsem alıp eve bile getirebilirdim. Önerilerle birlikte Ben’s Cookies kurabiyecisini denedim. Şansıma kurabiyeler sıcacıktı ve o kadar güzeldi ki bitmesini hiç istemedim. Yemek yemek benim için her zaman çok önemlidir çünkü yeni şeyler denemeyi çok severim. Hem alıştığım tatlar, hem yeni deneyimlerle dolu, bol kalorili bir tatil oldu. Gezdiğim yerler ve yediğim yemeklerden oluşan Londra Günlükleri’nin sonuna geldik. Umarım önümüzdeki aylarda anlata anlata bitiremeyeceğim yeni seyahatleri sizlerle paylaşırım.
10
11
YAPABİLECEĞİNİZ ÇOK ŞEY VAR Yaz - kış demeden onlara yardım edin, siz de hayat kurtarın / Duygu Taneri Yazın kapıya dayandığı, sıcaklıkların 25 dereceleri bulduğu bugünlerde sokaklardaki, barınaklardaki, otobanlardaki ve ormanlardaki canların hepimize ihtiyacı artıyor. Yazın gelmesiyle birlikte onların -insanlar yüzünden- bitmek bilmeyen sorunları da boyut değiştirmeye başladı. İlk yapılması gereken tabi ki kapımızın önüne bir kap su koymak. Bizlerin yemek artıklarının onların hayatı olduğunu da unutmamalıyız tabi ki. Bir kap su, bir kap mamayla sorunlar bitse keşke… Ama yazın gelmesiyle birlikte kenelerin çıkması, uyuzların artması, ada ziyaretleri sırasında ‘keyif’ için binilen faytonlardaki atların aç susuz hasta demeden güneşin altında saatlerce bekletilmeleri, tatile gidecek kişilerin sudan bahanelerle
canları barınaklara, sokaklara ve ormanlara bırakması - yeni moda olmaya başlayan otobanları da unutmamalıyız tabi ki(!) -, kıl tüy diyerek sahiplenilen hayvanların geri verilmesi, belediyelerin barınakları ölüme terk etmeleri, trafik canavarları ve hız tutkunu şahısların ‘yol boş’ diyerek canları ezmeleri ve veterinere bile götürmeyişleri, insanların uzun yıllar baktıkları can dostlarını bile uzak arazilere açlığa- susuzluğa-hastalığa yani ÖLÜME terk edişleri… Daha çok şey söyleyebilirim aslında ama bunlar durumu anlatmaya yeterli olmuştur. Aklımıza gelen gelmeyen her yerde ne yazık ki bizim yardımımızı bekleyen hayvanlar var. Belki biz sadece büyük şehirlerde yardımımızı bekleyen dostlarımız olduğunu düşünüyoruz fakat
12 gerçek öyle değil. Büyük şehirler bir tarafa, yazın gelmesiyle birlikte akın edilen tatil beldeleri ve oralardaki barınaklar dahil olmak üzere tüm Türkiye’deki dostlarımız bizi bekliyor. Peki biz ne yapabiliriz? Küçük büyük, az çok hiç fark etmeden hatta oturduğumuz yerden bile yapabileceğimiz şeyler var. Mesela: http://www.kolaymama.com ‘a girerek ‘Barınaklara Bağış’ kısmından dilediğiniz barınağa mama bağışında bulunabilirsiniz! Veya http://www.patifood.com ‘dan ‘Mama Kumbarası’na tıklayarak bağışta bulunabilir, 1kg mamayı 3,60 TL’ye alarak ücretsiz kargo ile istediğiniz yere gönderebilirsiniz! Ya da https://www.temizmama.com ‘dan yine mama satın alabilirsiniz. Ben daha çok şey yapmak istiyorum ama nereden
başlayacağımı bilemiyorum diyorsanız eğer ilk adresiniz barınaklar olmalı. Barınakları ziyaret ederek durumlarını görebilir ve ne tür ihtiyaçları olduğunu, hayvanların ne durumda olduğunu öğrenebilirsiniz. Barınaklar hepimizin bildiği gibi yaşam alanı olmaktan ziyade hastalık ve ölüm alanı. Hasta ve hasta olmayan kedi-köpeklerin aynı daracık kafeslere konulduğunu, yaralı hayvanların orada ölüme terk edildiğini, belediyelerin yeteri kadar mama ve hekim yardımında bulunmadığını biliyoruz. Bu yüzden ilk olarak barınak gönüllüsü olarak işe başlayabilirsiniz. (Bolluca Barınağı şu an oldukça zor durumda.) Ayrıca barınaklara, ormanlara ve arazilere giden besleme gruplarına katılabilir veya onlara mama desteğinde bulunabilirsiniz. İlaç, makarna, ekmek, süt, gazete, battaniye gibi ihtiyaçlar için de destek olabilirsiniz. Ne yazık ki bazı durumlarda Türkiye’de olmayan ilaçlar gerekli olabiliyor ve yurt dışından getirilmeleri gerekiyor. Bu gibi durumlarda ne kadar çok insan yapması gerekeni öğrenirse her şey o kadar kolaylaşıyor. Sokakta gördüğünüz canlara destek olmak için her zaman yanınızda kedi-köpek maması, su ve eldiven taşıyabilirsiniz. Eldiven şu yüzden gerekli: Malum yazın gelip kenelerin ortaya çıkmasıyla sokakta olan canlara pire-kene ilacı yapılmıyor ve böylelikle onlara kenelerin gelmesi kolaylaşıyor. Yanınızda pire-kene ilacı taşıyarak çok basit bir şekilde sokaktaki hayvana onu uygulayabilirsiniz, ilaç olmasa da eldivenlerinizi takarak keneleri dikkatli bir şekilde hayvandan ayıklayabilirsiniz. Kedi ve köpeklerin vücudu dışında kulaklarına ve patilerinin arasına da dikkatlice bakmanızda yarar
13
var çünkü keneler o bölgelere de yerleşebiliyor. Instagram, Twitter ve Facebook üzerinden arazi ve ormanlarda besleme yapan kişileri ve grupları, barınak gönüllülerini, hayvanlar için yapılan projeleri, sahipsiz veya kayıp hayvan ilanlarını, kedi-köpek gruplarını takip ederek durumu bizzat takip edebilirsiniz. Size yardımcı olabilecek bazı sosyal medya hesapları: Instagram: @bnydn, @sosyopet, @aysegultutanlar, @kayipkopek, @bizimcocuklarsokaktakicanlar, @petnakiltasima, @ask4patidir, @patifood, @satin_alma_sahiplen, @aralgamze, @ sokaklarbileyasakbize, @sarpdakni, @ birdestekbinhuzur, @ibb_tuzla_hayvan_ barinak, @yuvalandirma_tedavi, @efeyildiz, @tr_hay_haklari, @beniterketme, @kemikarkadasim, @motherofmud @ kouhayvandostları @incikutay Twitter: @kayipkopek, @mehmetyuzuak, @kilit999, @aralgamze, @kemikarkadasimm, @BHayvandostlari Lütfen onlara bir şans tanıyın, onları sahiplenin.
14
Sinemadan seçkiler… Bir zamanlar Amerika’da… / Alp Tunçer
15
Vizyon Tarihi: 1 Haziran 1984 Yapımı: 1984 - ABD, İtalya Tür: Dram, suç Süre: 229dk Yönetmen: Sergio Leone Oyuncular: Robert De Niro, James Woods, Elizabeth McGovern, Danny Aiello, Jennifer Connelly Senaryo: Sergio Leone, Leonardo Benvenuti Yapımcı: Arnon Milchan, Claudio Mancini
16
Spagetti Western’leriyle dünya çapında ünlü olmuş yönetmen Sergio Leone bu filminde, Amerika’da çocuklukları bir arada geçmiş David ‘Noodles’ Aaronson (Robert de Niro) ve arkadaşlarının hikayesini ekrana taşıyor. 1982 yılında Sergio Leone tarafından çekilmiş olan film 1984 yılında vizyona girmiştir. Fakat çekimlere başlamadan önce film aynı zamanda Harry Grey’in kitabından
senaryolaştırılan bir film olduğundan on yılı aşkın bir süre senaryo çalışmaları sürmüştür. Bunun sebebi, filmin anlatımında her noktasının ayrıca incelenmesidir. Leone’nin birçok filminde gördüğümüz üzere filmin birçok sahnesi Avrupa’da çekilmiştir. Bir yönetmen olarak Leone filmin anlatımında çok önemli bir iş başardığını görüyoruz. 230 dakikalık uzun bir filmi ve hikayeyi doğru
17
şekilde anlatmasının yanında seyirciyi sıkmadan izlettirebilmiştir. Fakat süre mevzusu maalesef Amerika’da sorun olmuştur ve film yapımcıları Amerika’nın bu süreyi uzun bulacağını düşünüp filmin bazı sahnelerinin çıkarılması konusunda yönetmen Sergio Leone’yi ikna etmiştir. Lakin kesilen sahneler yüzünden film ABD’de gereken ilgiyi
görmemiştir. Amerikan sinema kamu oyuna göre film, yılın en kötü filmi seçilmiştir fakat daha sonra yönetmenin belirlediği uzunlukta yayınlanınca film hak ettiği ilgiyi görmüştür. Filmin başrol oyuncusu olan Robert de Niro ‘nun performansına da ayrıca parantez açılması gerekmektedir çünkü filmin bütününün içinde çok önemli bir yerde durmaktadır. Filmin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse: David ‘Noodles’ Aaronson ve arkadaşları 20’lerin New York’unda beraber büyümüşlerdir. 30’larda gangster dünyasında fırtına gibi esen sıkı dostlar zamanla dağılırlar. Fakat 60’ların sonunda Aaronson New York’a geri dönecek ve geçmişiyle yüzleşecektir. Birlikte büyüyen bir grup Yahudi arkadaşın, gangster dünyasına adım atmasıyla geçirdiği aşamalar ve sonrasını konu ederek arkadaşların hangi noktaya geldiklerini gözler önüne seriliyor.
18
19
OyunKolik Akıllı telefonlarınızda istediğiniz bir uygulama yoksa bizden size üç öneri! / Efe Demiralp
Oyunlar bizim kaderimizi belirlemese bile en azından hayatımızın içinde yer alıyorlar. Bir konsol ortamından çıkıp cebimize kadar girebiliyorlar. Elimizi telefondan ayıramadığımız zamanlar oluyor. Peki hangi oyunlar mı? Birkaçını görelim. Temple Run: Oz Temple Run oyunu, Subway Surfer’ın çıkışıyla her zaman yarış içine girdiler. Güncellemelerle beraber bir tık olsun insan toplamaya çalıştılar. Her iki oyunun da mantığı aynı. “Koş babam koşuyoruz!” mantığında oyun her ikisi de. Ne nefesleri kesiyorlar ne de ayaklarına kramp giriyor. Oyundaki amacımız ise her zaman en yüksek skoru yapmak. Tabi ki ya engeller ekleniyor ya da ortamınız değişiyor. Engellerin artması Subway Surfer’da, ortamınızın değişmesi ise Temple Run’da. Her iki oyunda da seviye yok. O yüzden skor her iki oyun için
önemli. Temple Run 2’yle beraber daha fazla karakter geldi ama Temple Run Origin’in yerini tutamadı. Hatta ilkini arattırdı diyebiliriz. Temple Run ve Temple Run 2’yi Imangi Stüdyosu çıkardı. Ancak oyunun yeni versiyonu “Oz” Disney tarafından oyun severlere sunuldu. İlk iki seri bedava olmasına karşılık App Store’da 4,29 TL, Google Play’de ise 3,99 TL ile karşımıza çıktı. Peki bu fiyat yeterli mi? Değil. Çünkü bu oyundaki tadı Temple Run’ın ilk serilerinde de bulabilirsiniz. Sadece karakter değişmesi o kadar etmemeli. Nasıl bir oyun? Oyunu oynayabilmeniz için telefonunuza hakim olmanız lazım. Parmağınızın da hareket etmesi gerekli. Hangi tarafta engel çıkarsa elinizi oraya uzatmanız yeterli olacaktır. Bir de oyunun telefonla hareket etme özelliği geldi. Telefonunuzu sağ sola döndürerek karakteriniz sağa sola gidebilir, aşağıya sürterek de kayabilir.
VIrtual Table Tennis “Masa tenisini telefonunuzda yaşayın!” ile girmek istedim. En iyi tenis oyunlarından biri akıllı telefonlarda. Gerçekteki bakış açısıyla hiçbir farkı yok. Sadece tamamen kolunuz değil de parmaklarınız hareket edecek. Sensedevil’ın
20
yaptığı oyun her iki yerde de bedava. Oyunu oynaması gayet basit. Ancak biraz zamanla gelişme süreci yaşıyorsunuz. Oyun Tekli, Çoklu oynama şansı tanıyor. Seviyenizi belirledikten sonra pratik yapabiliyorsunuz, tekli maç yapabiliyorsunuz ya da turnuvaya katılabiliyorsunuz. Tekli oyunlarda rakibinizin seviyesini bile seçebiliyorsunuz. Çoklu oyunda da Bluetooth’la ya da Online’da oynayabiliyorsunuz. Tekli oyunlarda istediğiniz raketleri seçme hakkınız var ancak online olduğunda bazı seviyeleri geçmeniz gerekiyor. Mesela on defa ardı ardına yenilmeme rekoru gibi. Bu gibi bazı dezavantajları var. Oynarken de sinyal durumunuzu kontrol edin. Düşük olduğunda küfür etmekten oyunu oynayamıyorsunuz! Mr Flap Flappy Bird’den sonra birçok kuşlu oyun geldi. Bu da o oyunlardan bir tanesi. Flappy Bird’e nazaran daha enteresan bir oyun diyebilirim. Daha sade bir görüntüsü vardır ve içeriği biraz daha değişiktir, amaç aynı olsa da. “1Button”un çıkarmış olduğu bir oyun. Daha çok şekiller üzerinden dikdörtgen, yuvarlak şekillerinde tema olan oyunları seviyorlar. Mr Flap oyunu da o tarzın içine giriyor. “aa” oyununun şekline de benziyor. Oyun güceldir ve Türkçe dışında birçok
21
dile çevrilmiştir. Daha fazla uzatmadan bu oyunun içeriğine geçelim. Nasıl bir oyun? Oyunun amacı, ekrana basarak dikdörtgen şeklindeki bir kuşu daire içindeki engellerden geçirerek seviyeyi tamamlamak. Buradaki zorlayıcı şey ise hiçbir yere çarpmadan 360 dereceyi tamamlamak. Süre kısıtlaması yoktur. Zaten kuş hep aynı hızda gider. Ekrana
basarak onu da diğer tarafa yönlendirirsiniz. Oyunun grafikleri çok sadedir. Flappy Bird’deki durumunuzu göze alarak bu oyunu düşünmenizi tavsiye ederim. Çünkü diğer oyunlar gibi olmayıp sinirinizi zıplatacak bir oyun olabilir. Çünkü hop diye öldürüyor sizi. Eğer bu oyun tarzını çok seviyorsanız ya da ilginizi çektiyse, Apple ve Android telefonlarına ücretsiz bir oyundur. Keyifli oyunlar!
22
FİNAL DÖNEMİ İÇİN AKUSTİK ŞARKILAR / İlgi Özdikmenli Üniverzete için, tüm üniversitelileri final dönemlerinde rahatlatacak, gerginliğimizi alacak, belki biraz sakinleştirecek akustik şarkılardan oluşan bir playlist hazırlamak istedim. Bir projeden diğerine, bir finalden ötekine koştuğumuz bahar döneminin son günlerinde, kendimize ayıracak uzun bir vakit bulamıyoruz çoğu zaman. Ancak bir kahve molasına hepimizin ihtiyacı
olduğu kesin. Kahvenizi yudumlayıp final sınavlarınızı ve dönem bitirme projelerinizi bir süreliğine unutmaya çalışırken, akustik performansların sakin ve yavaş melodileri herkese iyi gelir diye umuyorum. Dönemi güzel kapatalım, herkese şimdiden başarılar! https://www.youtube.com/wat ch?v=4Jb0BTyqEI8&list=PLtNTm Elu-csVMfGAhtlbgZXlDyWDzkCMX
23
e t e z r e niv
ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete