/111
e t e z r e niv
端
zete
Sayı: 111/ 2015 Genel Yayın Yönetmenleri Demet Açıkgöz Yazı İşleri Cenk Bonfil, İlgi Özdikmenli, Tuğçe Kılınç
PARİS’TEKİ GİZLİ GÜZELLİKLER
Yazılar Cenk Bonfil, Deniz Eroğlu, Efe Demiralp, İlgi Özdikmenli, Tuğçe Kılınç Ön Kapak: İlgi Özdikmenli Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Sosyal Medya Yöneticisi Sezin Katalon Tasarım Erdal Özbek
EGE’DE BİR YAZ
YABANCI EKRANIN YENİ DİZİLERİ
RUHU DELİ GRUP: VOODOO MEDICINE
OYUNKOLİK
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
Instegram: https://goo.gl/JT0p59
/ifbilgi
@ifbilgi
“Usta oyuncu Sümer Tilmaç’ı saygı ve sevgiyle anıyoruz”
4
Paris’teki Gizli Güzellikler Herkesin bilmediği ama bir o kadarda eşsiz ve saklı yerlerden bir kaçı / Deniz Eroğlu Paris’te nereye gitmeliyiz sorusunun cevabını verecek onlarca kaynak var. Sizi daha önce oraya hiç gitmemiş gibi gezdirecek turistik kitaplar her yerde. Louvre’dan Eiffel’e, Notre Dame’dan Sacré-Coeur’e... Buralara götüreceklerin aksine biz çok güzel olup, az duyulmuş yerlerden bahsedeceğiz. Size önereceğim yerler Parizyen detaylar olacak. Belki de hiçbir turist kitabında olmayan ama eşsiz güzelliklerini, biricikliklerini yansıtan Paris köşelerinden size bir kaç öneri: Bu aralar organik beslenme çok revaçta. Panthéon’un yan sokağında organik bir market var. “Retour à la Terre”, “Doğaya geri dönüş”. Adından da belli
5
olduğu gibi her şey organik, geri dönüştürülebilir nitelikte. Diş macunu, tuvalet kağıdı, saç boyası, şampuan, organik mendillere kadar aklınıza gelebilecek her şey organik! Çikolataları ise enfes. Adres: 114 Avenue Philippe-Auguste, 75011 Paris Bir sonraki yer “Rue Monge”. Adım başı çiçekçiler, patisserie’ler var. Saint Germain’e bağlanan bir sokak. Üçüncü minik sırrımız, Odéon’un karşısında “Da Rosa” adlı İspanyol Restoranı. Oranın sangria’sını tavsiye ederim. Aynı zamanda kuru et sevenler için bir katedral diyebiliriz. Restoran camında sergilenen kuru etleri görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız. Yalnız burada içeceğiniz sangria her zamankinden çok farklı. Biraz Fransızlaştırılmış usulde,
güllü şarap gibi. Adres : 62 Rue de Seine, 75006 Paris Aynı sokakta deniz mahsülü yemek isteyenler için “L’Atlas”ı önerebilirim. İstiridyeleri çok güzeldir. Zaten oralara giderken Saint Germain’in arka sokaklarının keyfini göreceksiniz. Sokaklar müzik yapan gençlerle dolu. Adres: 12, Boulevard Saint-Germain, Paris “L’écurie” küçük bir restoran. Rokforlu antrikotu çok biliniyor. Ama sadece at eti sunuluyor. Bunlar sadece besi atları. Fransa’da çok özel koşullarda sadece besi için yetiştirilen, üretilen atlar. Farklı tatları denemek için yapılan kültür gezileri için uğranması gereken bir adres. Adres: 2 Rue Laplace, 75005 Paris
6 Hediyelik eşya arıyorum ama diğerlerinden çok farklı şeyler olmalı diyorsanız; “Bretano’s”a uğramalısınız. Avenue de l’Opéra’nın üstünde. Yani Louvre’dan çıkıp Opéra Garnier’e yürüdüğünüz yolda. Retro şeylerin de bulunduğu, 50’li yıllara ait bardaklardan mutfak süslerine, defterlere, kalemlere, kartlara kadar hediyelik her şeyin olduğu bir dükkan. Her zamana özgü minik parçalar bulabilirsiniz. Hele ki Noel zamanında giderseniz, aklınızın alamayacağı süslerle dolu oluyor. Adres: 37 Avenue de l’Opéra 75002 Paris
restoranın içi eski zamanlardan kalma bir hava taşıyor. Eğer iki kişiyseniz dört kişilik masada yanınıza tanımadığınız iki insan oturabilir. Siparişler masanın üstündeki kağıt örtülere yazılıyor. Çok hızlı bir sirkülasyon var. Adres: 7 rue du Fauboug Montmartre, 75009 Paris
Paris’e gelip “Bouillon Chartier”de sarımsak soslu salyangoz yemeden dönmek olmaz. Kapısında sıraların oluştuğu, genelde yabancı turistlerin bildiği bu
Tatlılara gelirsek; “Crêperie du vieux journal” miniminnacık bir krepçi. 60’larında bir kadının işlettiği bu yer sadece krep yapıyor. Genelde
Bir diğeri “Bois de Boulogne” adındaki kendinizi adeta doğanın içinde kaybolmuş olarak bulacağınız, 16. Bölge’deki bir park. Mutlaka uğrayın. Adres: 16ème Arrondismenet, 75016 Paris
7
Fransızların gittiği bir yer. Duvarlar eski gazete haberleriyle kaplı. Adeta geçmişe yolculuk, bir arşiv gibi. Bir diğer detay da dükkanın camlarının mevsimlere göre boyanması. Yaz olunca çiçekler, kış olunca kar tanelerine boyanıyor. Yıllardır aynı kişinin işlettiği bu yerin doğal olarak yaşlı müşterileri çok. Hepsiyle sohbet eden sahibi, hesapları kendi eliyle yazıyor. Menü çok enteresan; hamburger bile var ama krep şeklinde! Misafirlere ikram edilen elma birasının tadı mayhoş ama zor beğenilen bir tat. Yeniliklere açık bir damak zevkiniz varsa denemeden geçmeyin. Oradaki favorim profiterollü krep. Tam anlamıyla inanılmaz. Çünkü çikolata ve dondurmalarını kendileri yapıyor. Adres: 17 Rue Bréa, 75006 Paris Bir şehrin en güzel yerlerini keşfetmenin tek sırrı kaybolmaktır. Kaybolmaktan korkmayın çünkü gerçek güzellikler o zaman ortaya çıkıyor.
8
EGE’DE BİR YAZ Ege çevresinde belki araştırmasanız gözden kaçıracağınız, maviyle yeşilin birleştiği cennet yerleri keşfetme zamanı; ilk durağımız Ören! / İlgi Özdikmenlin
9
Zaman zaman yağmur ve rüzgar ülkenin çoğu yerine hakim olsa da, aslında yaz geldi. Okullar kapandı. Sezon açıldı. Yaz tatili planları yapılmaya başlandı, belki çoktan yapıldı. Benim için yaz, Ege’nin mavi sularına ayağım değmeden başlamaz. O yüzden istedim ki Gökova’nın, Bodrum’un, Milas’ın çevresinde/yöresinde, belki araştırmasanız gözden kaçıracağınız, maviyle yeşilin birleştiği cennet yerleri yazayım size, bir de bunları bir “Ege yazı dizisi” yapayım. Fotoğraflarını da büyük çoğunlukla kendim çekeyim. Bir bakarsınız bu güzelliklere dayanamaz gelirsiniz de, oralarda karşılaşırız.
Bu hafta Ören’i anlatarak başlıyorum. Ören, benim çocukluğumdan bugüne yazlarımın geçtiği, Gökova’da az bilinmesine rağmen, bilene sonsuz huzur veren bir yer. Bir sahil kasabası. Hani yurt dışında denk gelsek; “adamlar ne keyifli yaşıyor be” dediğimiz ama kendi ülkemizde farkında bile olmadığımız güzelliklerden biri. Ören’de hayat, deniz üzerine kurulu diyebilirim. Berrak ve pırıl pırıl denizi, balıkçı restoranları, uzun sahili ile kalbi denizde atan bir yer burası. Her türlü deniz sporu yapılmaya müsait olan güzel denizi, Ören’i diğer Bodrum
10
koylarından farklı kılan en önemli özelliktir bana göre. İnsanları ise tam anlamıyla Ege sıcaklığına sahiptirler. Aşağı yukarı her küçük yerde olduğu gibi; samimi ve en fazla ikinci gelişinizde sizi kendi ailelerinden biri gibi gören insanlarla karşılaşırsınız burada. Ören’de 8 otel ve çok sayıda pansiyon var. Kalmak isteyenler için, her bütçeye uygun konaklama mümkün. Karavanıyla veya çadırıyla gelip kalacaklar içinse limanda yan yana dizilen karavanların yanında her daim boş alan mevcut. Peki Ören’de denize girip, güneşlenmek dışında neler yapılır, neler yenir? Marçalı Dağları’nın Gökova uzantısı olan, Ören’in sol tarafını kaplayan yeşil, heybetli dağın adı Kocatepe. Buraya çıkıp, Ören’in, Gökova’nın manzarasını
izlerken yemek yiyebilir veya “dağa yemek yemek için çıkamam adrenalin isterim” diyenleriniz, yamaç paraşütü yapabilirsiniz. Kocatepe’ye yürüyerek çıkmak ve zorlu bir parkuru izlemekse cesaret gerektiren ancak bana göre buraya her gelenin en az 1 kere denemesi gereken bir tecrübe. Ören’de yemek yemek isteyenler tam bir “Ege mutfağı” ile karşılaşacaklar haliyle. Sahil şeridi boyunca yan yana dizilmiş restoranlarda rakınıza eşlik edecek taze deniz ürünlerinin, Ege otlarının/mezelerinin tadına bakarken, deniz kenarında batmakta olan güneş ve hafif rüzgar ile harika bir akşamüstü geçirebilirsiniz. Ören kafelerinden Cafetto’ya, İskele Kafe’ye, Otantik’e gidip; biranızı alıp
11
sevdiklerinizle sohbet edebilir veya denize karşı kitap okuyabilirsiniz. Sabahları sahilde yürüyüş yapabilir, akşamüstü liman bölgesinde basketbol ve voleybol oynayabilirsiniz. Gece hayatı sanıyorum ki Ören’in tek eksiği. Gece eğlenmek isteyenler, Ören’den Bodrum’a geçmeliler. Ancak yapımı tamamlanan, açılma aşamasında olan marinanın hizmete girmesiyle Ören’in turistik anlamda daha çok canlanacağını düşünüyorum.
Tüm bunların yanında; Gökova’nın diğer güzel koylarını ziyaret etmek için Ören’den kalkan tekneyle açılmak yeterli. Buradan başlayıp; İngiliz Limanı, Sedir Adası-Kleopatra Plajı, Akbük koylarını gezebilir veya kendiniz tekne kiralayarak; Söğüt, Longöz, Tuzla, Amazon Kampı, Bekar Koyu gibi koyları da görebilir, buraların da keyfini çıkarabilirsiniz. Kısacası; Ören’e keyif yapmak, şehir hayatının yoğun stresinden kaçmak, kendinizi dinlemek, sevdiklerinizle ve doğayla zaman geçirmek, denizin ve deniz ürünlerinin tadına doyasıya varmak için gelmelisiniz. Pişman olmayacağınıza eminim.
12
Yabancı Ekranın Yeni Dizileri Büyük bir heyecanla karşıladığımız bu yaz aylarında ekranları doldurmaya başlayan yeni dizilere bir göz atalım! ! / Tuğçe Kılınç
13
Dark Mat ter Bir başka Kanada yapımı olan Dark Matter, 12 Haziran’da ilk bölümüyle ekranlara girdi. Bilim kurgu türünde olan dizi, bir uzay gemisinde uyanan ve kim olduklarını, oraya nasıl geldiklerini ve daha öncesine dair her şeyi unutan altı kişilik bir mürettebatı konu alıyor. Dizide Marc Bendavid, Melissa O’Neil, Anthony Lemke gibi isimler yer alıyor. Bilim kurgu seven ve yeni dizi arayışında olanlar için Dark Matter izlemek için gerçekten güzel bir yapım.
Between Mayısın son günlerinde ekrana giren Between şu ana kadar beş bölüm yayımladı. Kanada yapımı olan dizi, 21 yaş ve altındakiler dışındaki herkesin salgın bir hastalık sonucunda öldüğü bir kasabayı anlatıyor. Bu salgın nedeniyle kasaba karantina altına alınıyor ve içeride kalan genç ve çocuklar kaosun hüküm sürdüğü bu yerde hayatta kalma mücadelesi veriyor. Kasabada mahsur kalma konusu nedeniyle Under the Dome adlı diziye benzerlik gösterse de Between daha yavaş ilerleyen bir dizi. Dizide iCarly’den tanıdığımız Jennette McCurdy, Jesse Carere, Ryan Allen, Justin Kelly gibi isimlerin olduğu genç ve kalabalık bir kadro yer alıyor.
14
Humans Amerikan ve İngiliz ortak yapımı olan Humans, benim de uzun zamandır beklediğim dizilerden biri. Humans, 14 Haziran’da AMC ve Channel 4’da yayın hayatına başladı. Dizi, insanlara hizmet etmek amacıyla üretilen ve Synth adı verilen gelişmiş robotları ve bu robotlarla insanlar arasındaki ilişkiyi konu alıyor. Dizinin başrollerini Merlin’den tanıdığımız Colin Morgan, Katherine Parkinson, Emily Berrington, Gemma Chan, William Hurt gibi oyuncular üstleniyor.
15
tHe wHIsPers Henüz ikinci bölümü yayınlanan The Whispers, görünmeyen bir uzaylı ırkının çocukları kullanarak dünyayı ele geçirmeye çalışmasını anlatıyor. Konusu ve yapımı açısından gerçekten çok ilgi çekici ve başarılı olan dizide, Heroes dizisinden tanıdığımız Milo Ventimiglia, Lily Rabe ve BarrySloane gibi isimler yer alıyor. The Whispers bu yaz kesinlikle izlenmesi gereken dizilerden biri.
16
Ruhu Deli Grup: VooDoo MedIcIne VooDoo Medicine ile grubun seneler içinde gelişimi, Türkiye’de müzik yapmak ve glam rock hakkında konuştuk. / Cenk Bonfil, Tuğçe Kılınç, İlgi Özdikmenli VooDoo Medicine, glam rock yapan bir müzik grubu. Bu türde müzik yapan, ülkemizde de popüler birçok grup olmasına rağmen türün ismi Türkiye’de - ilgilileri dışında - çok da bilinmiyor. Glam rock ve Türkiye’de müzik yapmak hakkında konuştuklarımızı bırakalım VooDoo Medicine anlatsın. İlk olarak sizi biraz tanıyalım. Grup nasıl kuruldu? Voodoo Medicine, 2004 yılında Kadıköy’de kuruldu. Grubun isminin Aerosmith’in “VooDoo Medicine Man” şarkısından geldiğini öğrendik. Aerosmith’in grubunuz için anlamı
nedir? Grubun ruhunu Aerosmith bayağı bir özetliyor. Deli, hiperaktif, cinsiyetsiz. Şu ana kadar ne gibi çalışmalar yaptınız? Albüm, konser, vs. On bir yılda, yılda ortalama 40-50 konser verdiğimizi düşünürsek, 400-500 konser vermişizdir. Sahne deneyimimiz oldukça var. İstanbul’da neredeyse tüm barlarda çıktık. Caravan, Dorock, Kemancı, Bronx, Ekşi Limon (şimdiki Zurich), Shaft, adını hatırlayamadığım bilumum barlar… Ankara, İzmir, Bursa, Bolu, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya, üniversite konserleri, festivaller… Birçoğunu hatırlamıyoruz gerçekten. Grup üyeleri bugüne kadar nasıl değişti?
17
Grup üyelerindeki değişimin müzik tarzınıza etkisi nasıl oldu? En başından beri değişmeyen bir tek Tunç ve Burak var ama Burak 3-4 yıl kadar Bursa’da üniversite okuduğu için bir ara verdi, 2010 yılında gruba tekrar girdi. Efe 2006 yılında gruba girdi, dokuz yıldır çalıyor. Eskiden Deniz Aydemir gitar koltuğundaydı, müzik tarzının değişimini Deniz-Burak değişiminde görebilirsiniz. Eskiler bilirler, Deniz’in tarzı çok etkileyiciydi. O Amerika’ya gidip Burak gruba gelince insanlar önce çok yadırgadı. Sonrasında, Burak’ın çalış biçiminden öte, yansıttığı ruhu insanları çok etkiledi. Davul’da geçen seneye kadar Ümit Büyükyüksel bulunuyordu. Çok sevdiğimiz bir arkadaşımız, müzikte farklılık aramak için gruptan ayrıldı. Şimdi Yiğit’e emanet o koltuk. Yeni kan iyidir, heyecanlıdır. Yiğit’in hevesli performansı bizi de çok heyecanlandırıyor. Grubu kurduğunuzda amacınız bu tarz müzik mi yapmaktı yoksa tarz, çalmaya başladıktan sonra zamanla mı oturdu?
Grup hep bu tarzı yaptı. Zamanla hard rock, hard’n’heavy tarzlarına kaydıysak da glam hep kökümüzü oluşturdu. Skid Row çalmaktan gına gelince derinlere indik; Ratt, Dokken, Tyketto, Aerosmith çaldık. Bestelerinizi kolektif mi yapıyorsunuz yoksa üretim aşamasında grubun bir beyni var mı? Bir şekilde çıkıyor. Bunun bir metodu yok. Öyle veya böyle geliyor. Gelişine vuruyoruz. Tarzınız gereği şarkılarınızı, özellikle erkek vokal için, genelde yüksek seslerde söylüyorsunuz. Bunun için özel bir çalışmanız var mı? Çok güzel bir soru. Beraber çoklu vokal çalışıyoruz. Geri vokaller ile ana vokali desteklemeye özen gösteriyoruz. Bence güçlü olmaya çalıştığımız en önemli nokta bu. Yıllar yılı Def Leppard dinlemenin bir sonucu olsa gerek. Glam rock yapan başka Türk gruplar var mı? Türkiye’de bu türün yerini nasıl
18
görüyorsunuz? Açıkçası geçtiğimiz on sene içerisinde daha çok amatör grup glam yapıyordu. Mesela Unlucky Mr. Lucky en sağlam glam cover gruplarından biriydi. Dr. Gypsy, yine sevdiğimiz bir gruptu. Efreet, Port Royal , Electric Circus gibi gruplar Hard n Heavy yaparken içerisinde Whitesnake gibi grup coverları yaparak glam’e göz kırpıyordu. Ama en babası bizim için her zaman Badluck’tır. İlk glam albümlü Türk grup, Bon Jovi’nin alt grubu... Ne yazık ki dağıldılar. Hâlbuki bu türün, Türkiye’de yaşamasını sağlayabilirlerdi. Bu arada direkt olarak glam yapmasa da müziğe başlamamızı teşvik eden en önemli isim Gür Akad’ı unutmayalım. Gür abi olmasa Voodoo Medicine olur muydu, gelişir miydi? Emin değiliz. Yeni grupların genelde tercih ettiği gibi, profesyonel ortam yerine, evde yapılan kayıtlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz kayıtlarınızı nasıl yapmayı tercih
ediyorsunuz? Her iki türlü de denedik. Açıkçası, Led Zeppelin Aerosmith gibi canlı kayıt yapalım. Günahları ile bir kayıt çıkaralım. Ancak dünya değişiyor, müzik yapmak için elli kişilik orkestra yerine, bir akıllı telefon yeterli. Onu da bilgisayar ile eşitleyip ev kaydı yapabilirsiniz. Bunda ne zarar var? Hem de çoğunlukla bedava! Türkiye’de kayıt ve post işlerinin ortalama ne kadar olduğundan haberiniz var mı? Efe (Bas Gitar): Geçen sene diğer grubumla beş şarkılık EP çıkardığımız zaman adam başı 1.000 TL harcama yaptık. Bunlar öğrenci adamlar. Kısacası her iki türlü de istediğin sonucu elde edebilmen mümkün. Bir Led Zeppelin kaydı rahatlığını tercih ederim tabi. Sizce profesyonel eğitim, profesyonelce müzik yapmak için ne kadar önemli? Türkiye için konuşuyorsak, evet önemli. Ancak yurt dışındaki imkânlar ile kıyaslarsak bambaşka kafalar.
19 Televizyondaki müzik yarışmaları hakkında düşünceleriniz nelerdir? Hiç katılmayı düşündünüz mü? Buralardan çıkanların piyasada yer edinmesini doğru buluyor musunuz? Müzik yarışmaları daha da fazlalaşmalı. Türk insanı müziğin içerisinde. Ancak kimliğini unuttu maalesef. Biz bu tip yarışmaları destekliyoruz. Biz grupça katılmayı düşünmedik ama neden olmasın? Biz açıkçası İrem Derici dışında, piyasada yer edinen bir kişi görmedik. Bizim doğru bulup bulmamamız önemli değil. Onların tırnakları ile kazıdıkları bu emeği biz kimiz ki sorgulayalım. Dışarıdan yersizce eleştirmek çok mantıksız geliyor. Evet bundan sekiz sene önce öyleydik ancak Voodoo Medicine 2006’daki mentalitesinden, toyluğundan oldukça uzak. Büyüdük, olgunlaştık ve hatta yaşlandık ama dostluk, müzik ruhumuz çok güçlü. Popülerlik hakkında ne düşünüyorsunuz? Popüler ve toplumun geneli tarafından tanınır olmak sizin için önemli mi yoksa bilinmeyen kahramanlardan olmayı mı tercih
ediyorsunuz? Bu zamana kadar bilinmeyen kahraman olduk, pek bir faydasını görmedik. Popülerlikte korkacak bir şey yok. Rock ‘n’ Roll yapıyoruz. Popüler olmalı ki aşama kaydedebilelim. Sizce piyasada tutunabilmek için popüler olmak şart mı? Şart. Yalan söylemeye gerek yok. Aksi takdirde müzik, ikinci işin ya da hobin oluyor. Son olarak bu işi yapmak isteyen yeni müzik gruplarına söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı? Egolarınız ile lego yapın. Türkiye’desiniz, kendinize gelin. Yaratmaktan kaçınmayın, cover cover nereye kadar. Grup arkadaşlarınızı sevin. Arkadaşlığınız her şeyin üzerinde olursa, yaptığınız işten keyif alırsınız. En az on kere dibe vuracaksınız, bunu da hakkıyla vurun ki yükselişiniz hızlı olsun. Bizimle röportaj yapan Üniverzete dergisi ve Bilgi Üniversitesi’ne sevgiler. Takipte kalın. ROCK ON!R
20
oYunkolik ry Harder ve UFC’yi oynamış mıydınız? Eğer oynamadıysanız, koşmanın bir emir olduğu oyuna ve kafes dövüşüne merhaba deyin! / Efe Demiralp
Oyunlar bizim kaderimizi belirlemese bile en azından hayatımızın içinde yer alıyorlar. Bir konsol ortamından çıkıp cebimize kadar girebiliyor. Elimizi telefondan ayıramadığımız zamanlar oluyor. Peki hangi oyunlar mı? trY HarDer Bu haftaki ilk oyunumuz eğlence kategorisinde yer alan “adult swim”in yapmış olduğu Try Harder oyunu. Try Harder koşmalı bir oyun. Bu gibi oyunların moda olması Temple Run ile başladı. En son güncellemesi 11 Haziran’da yapılmış olan oyunun dili ise İngilizce ama oyunu açtığınızda anlayacağınız bir kolaylıkta. Az da olsa çizgi film olayları ve oyunda ölme ihtimaliniz olduğu için de fantastik şiddet içeriyor. Bundan ötürü +9 yaş sınırı koyulmuş. Try Harder, telefonda az yeriniz varsa ve az yer kaplayan bir oyun istiyorsanız ideal bir uygulama.
21
Nasıl bir oyun? Oyunun teması “koş, zıpla ve kay” kelimeleri üzerine kurulu denilebilir. Sizden beklediği ise daha fazla koşmak, daha fazla zıplamak ve daha fazla zorlanmak. Bu da bazen delireceğiniz noktalara kadar gelebiliyor. Oyunun amacı ise daha fazla mesafe koşmanız. Ne kadar yüksek skor yaparsanız o kadar fazla puan elde ediyorsunuz. Grafikleri bakımından, çizgi film edasıyla yapıldığı için çok fazla detay yok ve ana hatları vardır. Diğer oyunlardan farklı sayılabilecek özelliği ise oyunun 2D olmasıdır. Nasıl oynanır? Yatay bir ekranda koşarsınız. Oyun size nasıl oynanması gerektiğini başta gösterir. Üç önemli şey vardır. Birincisi, zıplayacağınız yer ne kadar uzaktaysa ekrana o kadar basılı tutmanız gerelidir.
Oyun zaten size bunu gösteriyor. İkincisi ise sizin yanınızda olabilecek üç gücü toplamanız. Tahta, top ve hava. Tahta havada daha fazla kalmanızı sağlıyor. Topla yuvarlanarak engellerden sıyrılıyorsunuz; hava ise karakterin arkasından hava verip karakteri birkaç adım öteye atıyor. Önemli olan üçüncü şey ise altın madenlerini toplamanız. Bu size daha sonradan yardım edebilir. İki defa canlanıp kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Oyunun müzikleri pek cesaretlendirici değil. Gameboy müziklerini hatırlatıyor (8-bit müzikleri). Sinir eden şey ise oyunun algılaması. Ekrana bastığınız anda bazen algılayamayabiliyor. Oyunun bir diğer zor tarafı ise engellerin arka arkaya olması. Engelleri aşmak için çok çabuk basmanız gerekiyor. Try Harder, şu anda sadece AppStore’da ücretsiz yer alıyor. GooglePlay’e henüz gelmedi.
22
EA Sports UFC UFC sonunda akıllı cihazlara da geldi! Bir kafes sporu olan Ultimate Fighting Championship’i konsolların ardından cihazlarımızda da artık oynayabilme imkanına sahibiz. Amerika’da milyonlar tarafından izlenen spor, konsol platformunda da yerini aldı. İlk THQ tarafından üretilen oyunu, battıktan sonra kimin alacağı konuşuluyordu. EA Sports diğer spor oyunları gibi bu oyunu da kaçırmadı. Şimdi ise 2015 yılında oyun kendi yapımlarıyla telefonlarımızda/ tabletlerimizde. Oyunun kapasitesi 494 MB. Bir oyuna göre fazla yer kaplıyor ancak bu noktada 1 GB’tan fazla oyunlar da bulunduğunu hatırlatmak gerekiyor. Nasıl bir oyun? UFC, ölümcül tehdit barındıran bir
oyundur. Rakibini saf dışı bırakma üzerine kurulmuştur. Ya nakavtla ya da puanla maçı kazanırsınız. Spor dalındaki kurallar oyunda da geçerlidir. Oyun içi alım mevcuttur. UFC, oyunda canlı müsabakaları telefonunuza çağırmanızı ve dövüşü hissetmenizi istiyor. Oyun gerçekten konsol platformundaki gibi başlıyor yani fark hissedilmeyecek kadar güçlü. Grafikleri ve tuşları kabul edilebilir. Oyun zaten sizi alıp götürüyor. Oyunun amacı ise özel ödüllerini kazanmak ve dövüşçüleri toplamak. Nasıl oynanıyor? Ultimate Fighting Championship mobil oyunu, sizi ilk başta bir antrenmana sokuyor. O yüzden “Her zaman dayak yiyeceğim.” gibi korkulacak bir durum yok. Yumruğu, geriye çevirmeyi, savunmayı ve özel güçleri, “nakavtları” gösteriyor. Alıştıktan sonra rahat
23
oynanıyor. Ancak karakteri siz belirleyemiyorsunuz ilk zamanlar. Oyun, rakibinizi değiştire değiştire ilerletiyor sizi. Octana hoş geldiniz!
UFC, hem AppStore’da hem de GooglePlay’de ücretsiz olarak yer alıyor. Keyifli oyunlar!
ü
e t e z r e niv
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete