UNİVERZETE 113

Page 1

/113

e t e z r e niv

zete


1 Temmuz 2015 Sayı: 113 Genel Yayın Yönetmeni Demet Açıkgöz Yazı İşleri Cenk Bonfil, İlgi Özdikmenli, Tuğçe Kılınç Yazılar Cenk Bonfil, Deniz Eroğlu, İlgi Özdikmenli, Sezin Katalon Ön Kapak: Can Yücel Arka Kapak: Demet Açıkgöz

GÜLÜMSEYENLER VE NEFRET EDENLER

MEDYANIN CİNSİYETÇİ HALİ

62. ULUSLARARASI YARATICILIK FESTİVALİ “CANNES LIONS”

KAÇMAYA VAR MISIN?

Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi Sezin Katalon

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

Instegram: https://goo.gl/JT0p59

/ifbilgi

@ifbilgi


/

v i 端n

e t e z er


4

Gülümseyenler ve Nefret Edenler 28 Haziran Pazar, 13. LGBTİ Onur Yürüyüşü’nde, rengarenk insanlar rengarenk bayraklarla Taksim’deydi / Cenk Bonfil İnsanlar oraya eğlenmeye gitmişlerdi bir bakıma. Bağırıp çağırarak, şarkı söyleyip slogan atarak, henüz farkına varamamışlara “biz de buradayız” demeye. Ne var ki senelerdir bayram havasında geçen Onur Yürüyüşü’nde bu sene eğlence, polis tarafından sekteye uğratıldı. İstiklal Caddesi bir kez daha biber gazlarına ve TOMA’nın tazyikli sularına sahne oldu. Aslında hiçbir şey olduğu yoktu ortada. Büyükçe bir insan topluluğu bir cadde boyunca yürüyordu sadece. Evet,

sadece bir insan topluluğuydu oradaki kalabalık. Sadece bir insan topluluğu... Kimisi yüzlerini boyamıştı, kimisi çoğu kişinin giymeye cesaret edemeyeceği kıyafetler giyiyordu. Oradakilerin hepsi – hepsi, yani herkes– en az benim, en az sizin kadar insandılar. Herkesten biriydiler yani. Kısacası herkestiler. Herkes. Peki neydi o curcuna? Neden birdenbire göz gözü görmez oldu, birdenbire sırılsıklam oldu millet, canları yandı, sonra gözleri yaşardı, öksürmeye başladılar? Nedendi? Neden yaptılar? Sadece


5

rengarenk giyinip, bir cadde boyu yürüyerek seslerini duyurmak isteyen insanların canını yakmayı neden istediler? Farkında değiller çünkü. Aslında herkesin birbirinden farklı olduğunun, kimsenin bir diğerine benzemediğinin, benzeyemeyeceğinin, zaten benzemesi gerekmediğinin; herkesin kendi başına bir birey olduğunun, bir birey olarak da bağımsız olduğunun farkında değiller. Bu nedenle de toplumun genelinden farklı olandan korkuyorlar. Korktukları için tanımıyorlar ve nefret ediyorlar. Franz Kafka’nın “Dönüşüm”ündeki Gregor Samsa gibi. Farklı olanı iğrenç bir böcek olarak görüyorlar ve ona karşı saldırganlaşıyorlar. Anlayışlı olmaya çalışırlarsa da bu sefer iş onları “düzeltmeye” dönüyor. (Doğuştan mı böyleydiniz? Tedavi için ne yaptınız?) Tanımaya yanaşmıyorlar. Belki tanımaya yanaşırlarsa onların anlatmaya çalıştıklarında haklı olduklarını göreceklerinden de korkuyorlar.

Peki neden sindiremiyorlar? Neden insanlar her şeye rağmen gidiyorlar Taksim’e? Akıllanmadılar mı? Almadılar mı derslerini? Neden susmuyor bu millet? Bunun cevabı daha basit: Çünkü Taksim’de toplanan insanlar eğleniyorlar. Gülüyorlar ve mutlular. Onlar kimseye karşı değil. Gaz atan polise de onlara bizzat emir verenlere de. Onların orada bulunmalarının tek amacı dertlerini anlatmak, anlaşılmak, farkına varılmak. Bunu yaparken de çok eğleniyorlar. Onlara saldıranlarla bile dalga geçiyorlar. Caddenin ortasından polis minibüsü geçerken yuhalamak yerine tezahürat ediyorlar, ıslık çalıyorlar. Destekledikleri futbol takımı sahaya çıkıyormuş gibi yani. O kadar olumlular. O kadar mutlu olabiliyorlar. Hiçbir şeyi kafalarına takmayabiliyorlar. Tazyikli suyun basıncıyla yerlere kapaklansalar, biber gazından nefes alamasalar ve her an gözaltına alınma tehlikesiyle karşı karşıya olsalar


6


7

bile. Hani birine sinir olduğunuzda o gözünüze baka baka kahkahalarla gülse daha da sinir olursunuz ya. İşte aynen öyle. Onlar insanlara, sinir oldukları için saldırıyor. İnsanlar ise eğlenmeye devam ediyor. Bundan dolayı daha da sinir oluyorlar. Bu nedenle gaz ve su atıldıkça

insanlar azalmak yerine çoğalıyorlar. Umarız gün gelir de korkup nefret etmek yerine tanımayı tercih eder insanlar. O zaman herkes, hepimiz gülebiliriz zaten. O gün gelene kadar da nefret edilenseniz eğer, yüzünüzden gülümseme eksik olmasın.


8


9

MEDYANIN CİNSİYETÇİ HALİ İki farklı gazete, iki farklı haber; hangisine daha çok kızmalı kestirmek zor/ İlgi Özdikmenli

Kadın-erkek eşitliğini hala tartışıyor, hala bunu istiyor olmamız bile içler acısı bir noktada olduğumuzun kanıtıyken, bir de medyada sunulan çirkin içeriklerle kadına saldırmaya devam ediliyor. Gün geçmiyor ki ülkemizde kızacağımız, tartışmalara sebebiyet verecek negatif olaylar gündeme gelmesin. İnsan istiyor ki gazeteleri,

haberleri gönül rahatlığıyla takip edebilelim. Ancak ne yazık ki bu söylediklerim gerçek olamayacak kadar uzak beklentiler gibi geliyor. Özellikle havuz medyasının içinde bulunduğu duruma şahit oldukça. Bu kızgınlığımın nedeni, iki farklı gazetede çıkan iki farklı haber. Bunlardan biri 29 Haziran Pazartesi günü Star Gazetesi’nde çıktı. Haberin yalnızca başlığını görmek bile sağduyulu insanların tüylerini diken diken etmeye yeter diye düşünüyorum. Haberde, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın Kobane saldırganları hakkında yaptığı yorumun son derece cinsiyetçi bir söylemle ve çok çirkin bir haber başlığı ile servis edildiğini görüyoruz. Bir parti başkanı, bir kadın ve hepsinden önemlisi bir insan hakkında bu denli acımasızca, sağduyudan uzak, karalayıcı bir haber yazımının meşru bir dayanağı olduğuna inanmıyorum. Üstelik atılan “Susturun Şu


10

Şirreti” başlığının, ne habercilik anlayışına ne de insan haklarına sığacağını düşünmüyorum. Bu başlık, başlı başına cinsiyetçi bir söylemdir. Bu haber ise başlı başına, medyanın saydamlığını yerle yeksan eden, haberi yapılan kişiyi, bazı kitlelerce hedef durumuna getirebilecek düzeyde bir haberdir. Bu durumda yapılan cinsiyetçi dile mi, göz göre göre insanlara sunulan nefret söylemine mi kızmalı ben bilemedim. Siyasi görüş farklılığı nedeniyle bir kişiyi karalamanın, bir de bunu kadının kimliğine saldırarak, kadın düşmanlığı göstererek yapmanın hiç bir ahlaki çerçeveye oturtulabileceğini düşünmüyorum. Bir diğer “iyi haber” niteliklerinden yoksun haberle ise Habertürk’te aynı gün karşılaştık. Meltem Cumbul’un gizlice çekilmiş fotoğraflarını görürken, “‘Onur’ Yüzüşü - Cumbul, üstsüz

arkadaşını denizden çıkarken karşıladı” başlığına da maruz kaldık ne yazık ki. Üstelik daha da içler acısı olan bu haberi yapan ‘muhabir’/Habertürk Yazarı Nuri Altuntaş’ın; Instagram sayfasında Cumbul’u görüntülemek üzere bindiği tekneden elinde fotoğraf makinesi ile çekilmiş pozunu paylaşıp altına “Denizin ortasında avımızı keserken” yazmasıdır. “Av” diye bahsedilen kişinin bir kadın, bir insan olmasıdır. Bir kişinin izni olmadan özel hayatına dair fotoğrafları çekiliyor, bu fotoğraflar yakın zamanda yapılan “Onur Yürüyüşü”ne gönderme gibi atılan “Onur Yüzüşü” başlığı ile yani öznel ve hakaretvari bir başlıkla sunuluyor. Bir de bunlar yetmezmiş gibi “av” yorumu geliyor. Tabii sonunda, tüm bu cinsiyetçi, çirkin tanımlar insana “pes!” dedirtiyor. İnsanları anlamsızca hedef göstermek, ne zamandan beri habercilik etiğine sığar oldu anlamak mümkün


11

değil. Röntgenci, dışlayıcı, cinsiyetçi bu haberin, atılan başlık ile birlikte bir de homofobik ünvanını alacağını düşünüyorum. Bu iki kötü habercilik örneğine şahit olduktan sonra gelen tepkilere baktığımızda ise büyük tepkilerle karşılaşıyoruz haliyle. erktolia.org da başlatılan “Cinsiyetçi Medyaya Dur De” eylemi bu tepkilere bir örnek olarak gösterilebilir. Türkiye Gazeteciler Cemiyetini ve Türkiye Gazeteciler Sendikasını bu konuda farkındalık yaratmak için harekete geçmeye çağıran erktolia’nın kampanyasına sizler de destek olabilirsiniz. Sosyal medya hesaplarınızda bu kampanyayı paylaşabilir ve

medyada cinsiyetçiliğe karşı harekete geçebilirsiniz. Sizde bu çirkin duruma tepki verebilirsiniz. Bir diğer ses getiren tepkinin ise Selahattin Demirtaş’ın kendi Twitter hesabından attığı “Star Gazetesi’nin Eş Başkanımız Figen Hanım için attığı çirkin manşeti kınıyorum...” tweet’i ile geldiğini söylemek mümkün. Ben de bu cinsiyetçi, nefret söylemi yayan, negatif habercilik anlayışını kınıyorum. Bir medya öğrencisi olarak, “ileride ne olacaksın?” sorusuna kesin bir cevap veremesem de “ne olmayacaksın?” sorusuna bu gibi etik değerlerden yoksun haberler yapan medyacılardan olmayacağım diyerek cevap verebilirim sanırım.


12

62. Uluslararası Yaratıcılık Festivali “Cannes LIons” Türkiye, ilk defa Cannes Lions’dan Grand Prix ile döndü! / Deniz Eroğlu


13

Akbank Bigumigu’nun medya partnerleri arasında olduğu, Cannes Lions Yaratıcılık Festivali’nin 62’ncisi düzenlendi. Festivalde bir çok profesyonelin katıldığı konferanslar yapılırken öte yandan büyük markalar stantlar açtı. Tabi ki festivalin en önemli kısmı ödül törenleriydi. Festivalin ilk gününde açıklanan final listesinde Türkiye’den önemli iki iş bulunuyordu. Bunlardan biri Y&R Team Red İstanbul’un “Vodafone Kırmızı Işık Uygulaması” ve diğeri Leo Burnett İstanbul’un “Samsung Duyan Eller Projesi”ydi. Ayrıca medya dalında Y&R’ın Arçelik, TBWA’in IKEA, Rafineri’nin de Profilo için yaptığı işler aday listesindeydi. Promo ve aktivasyon kategorilerinde “Samsung Duyan Eller Projesi” Bronze Lion kazanırken, “Vodafone Kırmızı Işık Uygulaması” Bronze Lion ve Silver Lion aldı. Ayrıca “Kırmızı Işık Uygulaması” mobil kategorisinde de Bronze Lion’a layık görülürken, Creative Data dalında Silver ve Bronze Lion’a sahip oldu. 62’ncisi düzenlenen festivalde bir çok

farklı konu konuşuldu. Çin mobil internet devi Tencent Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda yılın medya kişisi ödülünü alan Sy Lau, internetin Çin kültürü üzerindeki etkisinden bahsederken, Twitter Strateji Bölüm Başkanı Chris Moody ise gündem akışı ve Twitter trendlerini yorumladı. Konuşmacılar arasında olan, yaratıcı klipleriyle ses getirmiş, müzik endüstrisinin başlarında gelen isimlerden Pharell ise eser yaratım süreci ve yaratıcılık ile ilgili görüşlerini paylaştı. Adobe bu sene 25’inci yılını kutladığı Photoshop sunumuyla herkesin ilgisini topladı. Yapılan konferanslardaki önemli noktalardan biri de internetin üçüncü büyük endüstriyel devrim olarak görülmesiydi. Konuşmacılar arasında mobil oyununun başarısını paylaşan Kim Kardashian West de vardı. Bu yıl, Saatchi&Saatchi’nin her yıl “Yılın En Önemli Yönetmenleri”ni seçtiği oturumun 25’inci yılıydı. Aynı zamanda yan festival olarak oluşturulan Innovation Lions bu sene ilk kez Cannes Lions’un bünyesinde düzenlendi. Seneye ayrı bir festival olarak düzenleneceği duyuruldu.


14

Cannes’daki bir diğer önemli nokta da ilk defa Glass Lions ödülünün verilmesiydi. Cinsiyet eşitliği üzerine yapılan işler için bu yıl yaratılan ödül P&G’nin “Touch The Pickle” işine verildi. Cannes Lions’da bir çok Türk reklamı ödül aldı. Açık Hava kategorisinde; Tribal Worldwide İstanbul’un İş Bankası için yaptığı iş üç Bronze Lion, HAVAS Worldwide

İstanbul’un Durex için yaptığı iş iki Bronze Lion, Y&R İstanbul’un Arçelik için yaptığı iş iki Bronze Lion ve Concept’in Şekerbank için yaptığı iş bir Bronze Lion aldı. Gelelim Türkiye’nin ilk Grand Prix’ine: Kadınları şiddetten korumayı esas alarak geliştirilen bir uygulama, medya kısa listesindeki “Sağlık ve medikal ticari kamu hizmetleri” alanında Grand Prix, Gold Lion kazandı. Türkiye’de üç kadından biri ev içi şiddete maruz kalıyor. Bu verilerden yola çıkarak Y&R Team Red İstanbul “Kırmızı Işık Uygulaması”nı geliştirdi. Uygulamanın duyurulması da şöyle oldu: Kadınların ilgileneceği konular seçilerek videolar çekildi ve uygulamanın anlatımı bu videoların içine gizlendi. Örnek verecek olursak makyaj


15

yapma, dantel örme, oje sürme gibi konuları olan videolar... Aynı zamanda el ısısıyla yapılan ağda bantlarının içine, iç çamaşırların etiketine uygulamayı anlatan yazılar yerleştirildi. Videolar oynarken erkekleri videolardan uzaklaştırmak için çeşitli bannerlar koyuldu, böylece videoyu izleyen erkek sayısı aza, hatta sıfıra indirgenmiş oldu. Videoda konuşan kadınlar çeşitli kadın programlarına çıkarılarak ünlü bloggerlarmış gibi tanıtıldı, böylece kadınların videolara olan ilgisi artırıldı. Videoların sonunda sadece kadınların izlediğinden emin olunarak uygulama anlatıldı. Bazı kozmetik markaları indirim kuponlarının içine bu mesajı gizledi. “Bu kuponu 10 kişiye yollayın indirimi kazanın” gibi mesajlar vererek, kuponun kopyalanması sağlandı. Kuponu kopyalayıp yapıştırdığınızda uygulamayı anlatan bir mesaj ortaya

çıktı. Uygulama sadece bir fenermiş ya da aynaymış gibi gözüken bir uygulama ancak kadın şiddet göreceğini düşündüğünde telefonunu sallayarak seçtiği üç farklı kişiye konumuyla birlikte yardıma ihtiyacı olduğunu ve şiddet görmek üzere olduğunu açıklayan bir mesaj gönderiyor. Böylece mesajı alan yakınlar olay yerine gelerek olası şiddeti engelliyorlar. Sistem aynı zamanda birbirlerine sesli mesaj göndermelerini de sağlıyor. Eğer telefonu bir erkek açarsa sistem erkek sesini tanımlıyor ve Vodafone tarifeleri hakkında bir reklammış gibi bir bant dinletiyor. Bugüne kadar uygulamayı 254.000 kadın indirdi. Bu da Türkiye’de akıllı telefonu olan kadınların yüzde 24’ü demek. 103.122 kere uygulama aktifleştirildi. Y&R Team Red İstanbul’un Vodafone için geliştirdiği “Kırmızı Işık” uygulamasının bütün markalara örnek olması ve bir farkındalık yaratmanın ötesine geçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Öncelikle Y&R Team Red İstanbul’u ve Cannes Lions 2015’te ödül kazanan bütün reklam ajanslarını kutluyoruz. Detaylı bilgi için: http://bigumigu.com/ canneslions2015 Fotoğraf: Murathan Varol, Bigumigu


16


17

KAÇMAYA VAR MISIN? Kaçmak için sadece bir saatin var! Başarabilir misin? / Sezin Katalon

Eskisi kadar popüler olmasa da internette ki oyun sitelerinde, genelde strateji oyunları bölümünde “Kaçış Oyunları” adıyla bir kategori vardı. Oyunun mantığı oldukça basitti. Kilitli bir oda veya evin içinde oyuna başlıyordunuz ve bulmacaları çözüp kilitleri bularak o oda veya evden kaçmaya çalışıyordunuz. Kaçış oyunları, internete doğmamış ama internet oyunları çıktığında 10’lu yaşlarının başında olan kuşağın en büyük

eğlencelerinden biriydi. Bu konseptin gerçeğe dönüştürülme fikri ise bilgisayar oyunundan çok daha heyecan verici. Oyunun mantığı bilgisayardaki ile neredeyse aynı. Tek fark bu sefer siz gerçekten bir odadasınız ve ipuçlarını takip ederek kilitli olduğunuz yerden kaçmaya çalışıyorsunuz. Ülkemizde çok yeni bir trend gibi gözükse de İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir


18

ve Bursa’da bu oyunların sayısı gitgide artıyor. Her oyunun içeriği farklı olduğu için kişi sayısı ve yaş sınırı oyundan oyuna değişiyor ancak çoğu oyun 2-5 kişilik takımlarla oynanıyor ve ebeveyn ile katılmak koşuluyla çocuklarda oyunlara kabul ediliyor. Kaçış oyunları eğlenceli vakit geçirmek isteyen arkadaş grupları, aileler ve çalışanlarının zamana karşı ve baskı altında nasıl iletişim kurduğunu gözlemlemek isteyen şirketler tarafından büyük ilgi görüyor. Oyunlarda; birlikte çalışan ekiplerin hızlarını alamayıp başka oyunlara da gitmeye başlaması oldukça sık rastlanan bir durum olmuş. Kendini her kaçış oyununda rekor sahibi olmaya adayan arkadaş grupları haftada bir kaçış oyunu oynamaya başlamışlar. Benim için de bu süreç “Bir kerelik oynuyorum” diyerek başlamıştı. Özellikle bir oyundan kaçamadığımda hırslanıp “Başka oyuna

da gideyim, bu sefer kesin kaçacağım!” durumuna geldiğimde oyunlardan ne kadar çok zevk aldığımın farkına vardım. Her oyun aynı başarıda değil tabii ki, bazılarında ipuçları fazla kolay, bazılarında ise dekor yetersizliğinden bulmacaları çözemiyorsunuz. Bence başarılı oyunların güzel yanı oyuncularını günlük hayattan koparıp bir saatliğine de olsa gizli bir görevdeymişçesine heyecanlandırması. Oyunların sonunda herhangi bir ödül verilmiyor ama o son kilidi açmanın ve zamanınız varken kaçabilmenin hazzı gerçekten çok başka. “Bu sefer değişik bir şey yapalım!” diyen arkadaş gruplarına eğer başarılı bir oyuna giderlerse çok güzel vakit geçireceklerini garanti ediyorum. Yazımı İstanbul’da en beğenilen kaçış oyunlarını önererek noktalıyorum. Umarım giden herkes benim aldığım kadar çok keyif alır.


19

EVDEN FİRAR: Klasik bir evden kaçış deneyimi için öneririm. Önemli olan zeka değil, gördüğünüz parçaları birleştirebilmek. Odalar değişse de temanın devam ettirilmesi oyunun başındaki heyecanın korunmasını sağlıyor. CAGE 404: Turuncu tulumlar giyerek hapishaneden kaçmaya çalışıyorsunuz. Dekorasyon ve ses sistemi ile gerilim oldukça başarılı. Ustaca kurgulanmış bir hikaye var ve sayaç başladığı anda kendinizi kaçış yolları arayan bir mahkum gibi hissediyorsunuz. ENIGMA ROOM ESCAPE: Bu bir odadan kaçış oyunu. Bulmacalar oldukça kaliteli ve eğer kaçamamışsanız size nasıl kaçacağınızı gösterdiklerinde “Tabi ya, nasıl

düşünemedim!” dedirtiyor. ESCAPE PLANET: Sherlock ve Einstein adlarıyla zorluk derecesi farklı iki oda var. İstediğinizi seçip oynayabiliyorsunuz. İşin sırrı seçtiğiniz odanın karakteri gibi düşünmekte. SENİN MACERAN: Etaplı bir oyun. İlk etap ofis temalı ve göreviniz gizli belgeleri ele geçirmek. Bir saat içinde ilk etabı bitirmişseniz aynı ekiple başka bir gün 2. etabı oynayabiliyorsunuz. Ekiplerin başarısı oyunun web sitesinde puanlama ile derecelendiriliyor. İçindeki ajanı ortaya çıkarmak isteyenlere birebir! *Görseller Cage 404 oyunundan alınmıştır.


e t e z r e üniv

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.