UNIVERZETE 119

Page 1

/119

e t e z r e niv

zete


20 Ağustos 2015 Sayı: 119 Genel Yayın Yönetmeni Cenk Bonfil Yazı İşleri İlgi Özdikmenli, Tuğçe Kılınç Yazılar Deniz Eroğlu, Mert Ofluoğlu, Tuğçe Kılınç

MAVİ YAZDAN SARI SONBAHARA GEÇERKEN

Ön Kapak: İlgi Özdikmenli Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi

TOLKIEN’İN BİLİNMEYEN ESERİ

Sezin Katalon

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

Instegram: https://goo.gl/JT0p59

/ifbilgi

@ifbilgi

ÇEŞME’DEKİ DALIŞ NOKTALARI


“Geçen senenin 24 Ağustos’unda kaybettiğimiz Üniverzete ailesinden Ali Berhan Memişoğlu’nu hasretle anıyoruz. Üzüntümüzü dile getirecek kelimeleri bulmakta zorluk çekiyoruz. Zaman geçse de acımız hafiflemiyor. Işıklar içinde uyu Ali Berhan.”


4

Bilgi Üniversitesi öğrencilerinden Bercan Aktaş, attığı bir tweet nedeniyle özür dilemesine rağmen hapse girdi. Atılan tweet’in içeriğini doğru bulsak da bulmasak da ifade özgürlüğünü insanların elinden alan zihniyeti esefle kınıyoruz.


5

/

v i 端n

e t e z er


6

Mavi Yazdan Sarı Sonbahara Geçerken Yaz bitmek üzere… / Yazı ve fotoğraflar: Mert Ofluoğlu


7 Kırk beş derece sıcağıyla tatil beldelerini, oraların insanlarına bırakarak koca yaz mevsimine noktayı koymak üzereyiz. Bu yaz neler yapmadık ki? Bol bol yüzdük. Yepyeni koylar keşfettik, sanki oraya giden ilk kişi bizmişiz gibi mutlu olduk. Kitaplarımızı kuma düşürdük, kulaklığımızı güneş kremine buladık, telefonumuzun ekranına tuzlu ellerimizle dokunduk ve şimdi, sonbaharın sarı yaprağına alışmamız biraz sancılı olacak gibi. Peki yazın kumdaki ayağının fotoğrafını çekmeyen, sosyal ağlarda paylaşmayan, altına da “Güneş damlar içime...” yazmayan kaç kişiyiz? Ben tam bir “yaz delisi”yim! Herkes sıcaklardan kaçarken, ben “Havalar ısınsa da neşemizi bulsak!” diye ortalarda geziniyorum. Güneş, deniz ve kum için kelimenin tam anlamıyla heyecanlanan; sıcak havalarda neşelenip bulutlu günleri yaz mevsiminin hayalini kurarak geçiren; yazın bile sıcak suyla duş alan; Marmaris, bisiklet ve palmiye gibi şeylerin düşüncesine bile sevinç çığlıkları atabilen biriyim ama zamanı durduramıyoruz. Yaz tüm güzellikleriyle bitip geriye dönüp bakılacak anılara dönüştü ve yeni mevsim çoktan geldi. Zaten benim gibi bir “yazcı”ya bile sonbahar dergilerini kucaklayıp buz kesmiş ayakları kalorifer peteklerine sokma, kestaneci amcanın önünden geçerken o müthiş kokuyla kendinden geçme, battaniyenin altına girip orada kalma, kafaya düşen sarı yaprakla tebessüm etme gibi “sonbahar arzuları” gelmişse bilin ki sonbahar gerçekten de gelmiştir.

Yapacak bir şey yok: “Akdeniz akşamları bir başka oluyor”lar sona ersin, “Karlar düşer, düşer düşer ağlarım”lar başlasın! Bu biraz da bizim hatamız aslında. Sonbahara “hüzün mevsimi” sıfatını taktığımızdan beri uğraşıyoruz bu sorunla. Hep ayrılık şiirlerinden mi bahsedeceğiz sanki? Hazır aşk da yokken değerini bilmek, sonbahara “siyah ayrılık” gözlükleriyle değil de “pembe aşk” gözlükleriyle bakmak, bu mevsimin güzelliklerinin tadını çıkarmak lazım. Mesela tatilciler için şehre dönüştür sonbahar, sonra da sorumluluklara. Zaten şehirde kalmış olanlar içinse okula, işe alışmak daha kolaydır. Sokaklar tekrar kalabalıklaşır. Sosyalleşmek için bundan iyisi yoktur. Yeni açılan kafelere gidersin, şirin bir kahvaltı yaparsın. Ara sokaklardaki küçük kitapçıları keşfedersin. Bu nostaljiye de ihtiyacım varmış, diye düşünürsün. Başka bir pencereden baktığınızda ise gerçekten de yalnızlıktır sonbahar. Göz göre göre yalnızlaşma. Her gün “kalkişe git-eve gel-yat” şeklinde bir sonraki yaza/molaya dek tekrarlayacağımız bir rutindir. Sokaklarda her bir metrekareye on akıllı telefon düşme mevsimidir. Sonbaharın en sevdiğim tarafı da “yeni sezon”un başlayacak olmasıdır. Hem sezon finali vermiş olan bizler için, hem de sektör için. Malumunuz Eylül ayı, başlangıçlar ayı. Televizyon ekranlarında bir sürü dizi ve program başlar, sinemalar yeniden canlanır, tiyatrolar perde açar… Edebiyat dünyası ve müzik


8


9

piyasası da hız kesmeyip hareketliliğini sürdürür. Hele şimdi bir de Bienal var, o gidebilen için bambaşka bir şans. Kısacası “kültür ve sanat etkinliklerine aç” biri için pek çok güzel şey olur. “Demedi demeyin” diye bir not düşeyim hemen: “Perşembe dizim” diyerek sahiplendiğiniz ve uğruna dost meclislerini ektiğiniz diziniz bir bakmışsınız hop diye pazartesi gününe, olmadı salıya, oradan pazara alınabilir. Bu arada saati de değişebilir. Bu nedenle siz siz olun dizi gününe ve saatine kesinlikle bağlanmayın, değişkenliği estetik operasyon geçirmiş bir surat gibi incecik bir

gülümsemeyle karşılayın. Kafanızdan istediğiniz düşünce geçebilir tabii! Blog camiası için sonbahar canlanma zamanıdır. Yazın herkes telefonunun, bilgisayarının başındadır aslında, ama tıpkı diziler gibi, blogger’lar da yazın kendilerini geri çekerler, yeni sezon için hazırlanırlar. Ben de buradan hemen kendi blog’umun adresini vereyim: www. kafadergi.blogspot.com . Gerçi ben yaz kış demeden her mevsim yedi yirmi dört yazıyorum ya, yine de Eylül geldi mi takipçiler çoğalarak geri döner. Bu da güzeldir. Bu yüzden bekliyorum Eylül’ü en çok da…


10

TolkIen’in Bilinmeyen Eseri Tolkien’in tamamlayamadığı kitabı Kullervo’nun Hikayesi, 27 Ağustos’ta okuyucuyla buluşuyor / Tuğçe Kılınç J.R.R. Tolkien; biz onu, filmlere de uyarlanan meşhur eserleri -Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit üçlemeleri- ile tanıdık fakat Tolkien’in fantastik dünyası, belki de bu serilere bile sığmayacak kadar genişti. Zaten beni kendisine hayran bırakan özelliği de yarattığı bu fantastik dünyalar ve hayalperestliğiydi. Henüz 12 yaşındayken, Yüzüklerin

Efendisi serisinin ilk kitabını elime aldığım günü, dünmüş gibi hatırlıyorum. Kendime adeta yeni bir arkadaş edinmiştim ve zamanla bu arkadaş benim en iyi arkadaşım haline geldi. Sonrasında ise kendimi Tolkien’in yazdığı bütün kitapları okumuş olarak buldum. Bu yüzden yeni çıkacak bu kitabın bende yarattığı heyecanı tahmin bile edemezsiniz!


11

Tolkien’in Oxford’da öğrenciyken yazmaya başladığı ve tamamlayamadığı eseri Kullervo’nun Hikayesi, 27 Ağustos’ta İngiltere’de, 13 Ekim’de ise Amerika’da okuyucularla buluşacak. Tolkien, eserinde Fin destanı Kalevala’nın tek trajik karakteri olan Kullervo’nun yaşamını kendine özgü bir şekilde anlatıyor. Hikayenin konusu kısaca şöyle; Kalervo’nun oğlu Kullervo, doğaüstü güçlere ve bahtsız bir kadere sahip olan bir yetimdir. Kullervo; babasını öldüren, annesini kaçıran ve kendisini üç kez öldürmeye çalışan karanlık büyücü Untamo’dan ikiz kız kardeşi Wanona’nın sevgisi sayesinde kurtulmuş, büyülü güçlere sahip siyah köpeği Musti tarafından da korunmuştur. Köle olarak satıldığı gün

Kullervo, büyücüden intikam alacağına yemin etmiştir fakat eninde sonunda kaderin zulmünden kaçış olmadığını öğrenecektir. Tolkien, hikayeyi “kendi destanlarını yazma girişiminin tohumu” olarak tanımlamıştır. Ayrıca Kullervo, Tolkien’in eserlerinden biri olan The Silmarillion’un kahramanı Túrin Turambar’ın esin kaynağıdır. Bir Tolkien uzmanı olan Verlyn Flieger tarafından düzenlenen kitabı okumak için sabırsızlanıyorum. En kısa sürede kitabın Türkçe çevirisini de görmeyi diliyorum. Tolkien’in kaleminden çıkan eserin ön satışını http://www. harpercollins.co.uk ve http://www. amazon.com sitelerinde bulabilirsiniz.


12

Çeşme’deki Dalış Noktaları Su altının tüm güzel insanlarına / Deniz Eroğlu

Fotoğraf: Dolphinland Dalış Ekibi


13

Fotoğraf: Dolphinland Dalış Ekibi

Fotoğraf: Dolphinland Dalış Ekibi

Su altını keşfetmem çok küçük yaşta oldu. Gördüğünüz üzere, adım Deniz, ailemin deniz tutkunu olduğunu anlamak zor değil. Küçüklüğümde, yazları dalış teknesinde, yaz-kış da yelken yarışlarında bulundum. Çocukluğumdan beri su içinde büyüdüm desem yeridir. 12 yaşımda ilk dalış brövemi aldım. Ailede su sporlarını yapan kişi hep babam, uzun kulaçları seven annemdir. Babam dalış yaparken bende elimi regülatör gibi kapatıp, hayali BC’mi de şnorkelin

tepesine basıyormuş gibi yaparak indirirdim, böylece bende dalışımı gerçekleştirirdim. Babam batıkları incelemek için dalış yaparken ben de şnorkelle üzerinden yüzerdim. Bu ilgimi gören babam ve dalış öğretmeni arkadaşı Erdinç Abi beni PADI sertifikası almaya teşvik ettiler. Erdinç Abi, 1999’dan bu yana Dolphinland adlı dalış teknesinde maviseverleri Çeşme’nin huzurlu sularıyla tanıştırıyor. Samimi teknesinde bir gününüzü geçirmenizi tavsiye ederim. Dalış deneyiminizi keyifli muhabbet ve profesyonel bilgileriyle birleştiriyorlar. Daldığınız yerlerdeki derinlik, balık çeşitliliği, geçmiş gibi bilgileri öğrenerek dalıyorsunuz. Böylece her şey daha keyifli hale geliyor. Su altı dünyası zamansız bir yer. Gördüklerinizin büyüsü, balıkların çeşitliliği ve renkleri, suyun berraklığı anlatılmamalı, sadece değer verenler yaşamalı. Günümüzde insan ve hayvan canına verilmeyen değer, su altına da verilmiyor maalesef. Şimdi size kendi deneyimlerimle birlikte tanıtacağım yerler Çeşme’deki başlı başına dalış noktalarıdır.


14

Fotoğraf: Dolphinland Dalış Ekibi

Size ilk tanıtacağım yer “Yatak Odası” olarak adlandırılan, 17 metre derinliğe sahip ve içerisinde eski bir fok yuvası olan bir mağara bulunduran bir ada. Aydınlık ve kumla dolu bir yatağı andıran bir yer olduğu için adını buradan almıştır. Benim ilk dalışım burada oldu ve çoğu dalgıcın görmek istediği köpek balığı deneyimimi burada yaşadım. “Pamuk” olarak adlandırılan küçük köpek balıklarını burada görme fırsatım oldu. Hem korku ve heyecandan tüpümdeki çoğu havayı bitirdiğim hem de doğanın o eşsiz varlıklarını görme şansını yakaladığım için bu adanın bendeki yeri ayrıdır. İkinci yer: “Monem Batığı”. 1956 yılında yapılmış bir hayvan taşıma gemisi olan Monem, Aliağa Gemi Söküm Alanına giderken Çeşme açıklarında batmış. Balıklara ev, dalgıçlara da incelenecek bir batık olmuştur. 75 metrelik bu batıktaki en komik anım güvertesine bağlanmış uzaylı oyuncağıdır. Dalışa espri ve keyif katmak demek istediğim de bu işte... Üçüncü dalış noktamız: “Eşek Adası”, adından da anlaşıldığı gibi adada yabani eşeklerin yaşıyor. Her seviyedeki dalgıç için vazgeçilmez dalış noktalarından biri çünkü 60 metreye kadar inen derinliği adeta bir

görsel şölen yaratmakta. Doğayı incelemek, yaşamak istiyorsak onu korumalı, yaşatmalıyız. Yaşam kalitemiz tamamen doğayla orantılı, belki de bu kadar inşaat bağımlısı olmasaydık, şimdi daha çok ağacın olduğu, iklimin bu kadar uç noktalara çıkmadığı bir yaşamımız olabilirdi. Tatil turizminin de uğradığı bu ada, maalesef bazen tatilcilerin gazabına uğruyor, bizim de adaya çıkıp, çöpleri bile topladığımız zamanlar oldu. Bu adanın benim için en önemli özelliği ise bir süre önce kaybettiğimiz deniz aşığı, su altı uzmanı “Denizlerin güzel insanı İbrahim Çörüş” anısına babam tarafından yaptırılan “İbo’nun Balığı”nın buranın açıklarında batırılmasıdır. Çelikten yapılma balık şeklindeki yuva, şu an onlarca balığa yuva görevi görmekte. Görmek isteyenler için balığın koordinatlarını yazının sonunda bulabilirsiniz. Bir diğer dalış noktası “88”, 25-30 metrelere inebildiğiniz bir yerdir. 4. ve 7. yy. Antik Çağdan kalma amforalara rastlanır. Gezerken kendinizi adeta geçmişin büyüsüne kaptırırsınız. “No Name”, 15 metre derinliğindedir, genelde deniz atlarının ve deniz tavşanlarının yatağı olarak bilinir ama görmesi bir o kadar zordur.


15

FotoÄ&#x;raf: Ata Turgay


16

FotoÄ&#x;raflar: Ata Turgay


17

Fotoğraf: Ata Turgay

Son olarak “Yarık”; bu adada içinden geçilen bir yarık vardır. Bu noktanın adı da bu yüzden yarıktır. Buradaki deneyimim ise dev bir deniz minaresi görmüş olmamız. Orfoz, sinarit, eşkina, akdeniz baraküdası(tuna) ve akyalara sıklıkla rastlanır. Papağan balığı, vatoz ve zaman zaman fener balığı da görülebilir. Sürekli çevre kirliliği yüzünden, ölen balıklar, burnuna pipet girmiş su kaplumbağaları, nesli tükenen Caretta Carettalar ile ilgili haberler okuyoruz. Biraz farkındalıkla

çözüme bir adım yaklaşabileceğimizi düşünüyorum. Su altı dünyasını yaşamak, keşfetmek isteyen herkese en kısa zamanda bunu gerçekleştirmelerini öneririm. O an hissettikleriniz, düşündükleriniz masallardaki gibi... Umarım denizleri, doğayı koruyan insanlar çoğaldıkça çoğalır. Dolphinland Dalış Merkezi hakkında detaylı bilgi için; www.cesmedive.com İbo’nun Balığı tahmini koordinatları: 38°25’315’’N - 26°19’099’’S


18

FotoÄ&#x;raf: Ata Turgay


19

FotoÄ&#x;raf: Ata Turgay


ü

e t e z r e niv

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.