ÜNIVERZETE 123

Page 1

/123

端n

e t e z r ive

zete


24 Eylül 2015 Sayı: 123 Genel Yayın Yönetmeni Cenk Bonfil Yazı İşleri İlgi Özdikmenli, Tuğçe Kılınç Yazılar Mehmet Fatih Er, Melis Yüksel, Sezin Katalon, Tuğçe Kılınç Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş,

KIRŞEHİR’DEN GELDİ BİR GARİP

67. EMMY ÖDÜLLERİ

KEMANI AĞLATAN ADAM KASIM’DA İSTANBUL’DA!

FİLMLEŞTİRİLİNCE ÖZÜNÜ KAYBEDEN KİTAPLAR

Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi Sezin Katalon

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

Instegram: https://goo.gl/JT0p59

/ifbilgi

@ifbilgi


Editörlerden; İlgi Özdikmenli: Kolay değil bu devirde insanı insan olduğu için sevebilmek. Kolay değil Neşet Ertaş naifliğinde, samimiyetinde yaşamak bir ömür. Kolay değil “gönül zenginliği”nin sazına yansıması bu denli. Hüznünü bile zarafetle yaşayan-yaşatan, içimize işleyen satırların sahibi büyük ustayı özlemle anıyoruz. Ne doğru söz; “Ama biz, Neşet Ertaş’ı tanımayan nesle aşina değiliz.” Sezin Katalon: Kiminde çok, kiminde az ama herkesin hayatında bir yere sahip, çok duygulu, dinlemesi keyif veren bir sanatçıydı Neşet Ertaş. Sözlerinde samimiyet, sazında apayrı bir huzur vardı. Yeri dolmayacak isimlerden biri oldu bizim için. Kendisini saygıyla ve özlemle anıyoruz. Cenk Bonfil: Bazı insanlar vardır, toplumun eksilmez bir değeri olmuşlardır. Kendileri gittikten sonra bile aslında buradalardır. Neşet Ertaş’ı da hala buradaymış gibi; sazla ve saygıyla anıyoruz.


4


5

Usta, mezarına iki şişe şarap, sevdiğin filmleri ve bitiremediğin kitapları koyuyoruz bugün. Tuncel Kurtiz, umuyoruz aydın ruhun başka bir dünyada huzurludur. Saygı ve çok büyük özlemle anıyoruz.


6


7

Kırşehir’den Geldi Bir GariP “Bana öldü demeyin, yoruldu gitti deyin” / Tuğçe Kılınç Öldüğü gün dün gibi aklımda. Bir araba radyosundan dinliyordum haberleri. Yazdığı türkülerin teliflerini alsa çok zengin olurdu diyorlardı. Çok zengin olmadı Neşet Baba ama yüreği hep çok zengindi. Gönlü insanlarla doluydu. O kadar ününe rağmen türkülerinde kendisine “garip” demekten geri durmadı

çünkü hiç unutmadı yoksulluğu ve Anadolu’yu. 1996 yılında Almanya’dayken “Çocukluğunuzdan bugüne kadar kendinizi anlatır mısınız?” sorusuna şöyle cevap vermişti: “Babam Kırşehir’den çıkmış, Keskin’e gelmiş. Anamınan


8

evlenmiş. Çiçekdağı’nın Gırtıllar, eski adıyla Abdallar Köyü denilen küçük bir köy, 20 haneli bir yere gelmiş. Ben o Abdallar, yeni adıyla Gırtıllar Köyü’nde dünyaya gelmişim. 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı. Gittiği yerlere beni de götürürdü. Bazı türkü söyletirdi. Babam saz çalardı, bana da kemanı verdi. Gülik’de sekiz yıl, Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Keskin, Yerköy köyleriyle beraber gezdik. Düğün çalardık. Babamı bilenler, çağırırlardı. Geçimimiz verilen bahşişlerden olurdu. 14 yaşımda aldım sazımı, İstanbul’a gittim. Aç kaldım, karın tokluğuna iş bulamadım. Günlerce iş aradım bulamadım. Şençalar Plak diye bir yazı okudum. Sazımı aldım gittim. Behiye Aksoy’un ilk plağını dinliyorlardı. Beni dinlediler. Kabul ettiler. Kadri Şençalar benimle çok yakından

ilgilendi. Plak okuttular. Beni Beyoğlu Saz’a götürdü. Bana program aldı Kadri Şençalar. Böylece sahne hayatım başlamış oldu. İki yıl İstanbul’da kaldım. Oradan Ankara’ya geldim. Ankara’da bir gazinoya başladım. Orada Leyla isimli bir kızla tanıştım. Hemen evlendim. İki kız, bir oğlumuz oldu. Mutlu olamadık. Askere gittim geldim. Daha sonra ayrıldık. 7 yıl bir arada kalmıştık. Aralıksız plaklar okuyordum. Türkiye’yi vilayet, kaza, nahiye altı-yedi kere konserlerimle gezdim. 1979’da bildiğiniz gibi Almanya’ya geldim. Çocuklarım anasındalardı. Onlar da yanıma geldiler. Oğlum evlendi. Hanımı ve kendisi üniversitedeler. Kızımın evi alındı. Eşi ve kendisi üniversitedeler. Ben okula gidemediğim için çocuklarımın okumalarından mutluluk


9

duyuyorum. Ben de burada müzisyen olarak kalıyorum. Aciz becerimle soru merakınızı giderebildimse mutluluk duyarım, efendim…” Böyleydi işte devlet sanatçılığı unvanını “hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor” diyerek geri çeviren halkın sanatçısının yaşamı. Bu hayat hikayesine ilk kez ortaokulda, Türkçe ders kitabında denk düştüm. “Bozkırın Tezenesi” yazıyordu başlıkta,

Yaşar Kemal vermiş bu adı Neşet Ertaş’a. Ondan sonra türküleriyle tanıştım. Sazla, sözle insan yüreğine dokunmanın ne demek olduğunu böyle öğrendim. O ders kitabına ne kadar teşekkür etsem az. Umarım gelecek nesilleri de tanıştırıyorlardır Bozkırın Tezenesi’yle çünkü Neşet Ertaş’ı bilmeyen nesile aşina değiliz. 25 Eylül 2012’de 74 yaşında bu dünyadan yorulup giden Neşet Ertaş’ı saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.


10

67. Emmy Ödülleri Gündüz kuşağının en sevilen dizileri ve oyuncuları 20 Eylül 2015 Pazar günü gerçekleşen törende 67. kez ödüllendirildi / Sezin Katalon Tören Los Angeles, Kaliforniya’da Microsoft Tiyatrosunda gerçekleştirildi ve sunucusu Andy Samberg oldu. Adaylar 16 Temmuz 2015’te duyurulmuştu.

Geceye damgasını vuran dizi bir sezonuyla toplamda 12 ödül alarak rekor kıran Game of Thrones oldu. Drama kategorisinin açık ara lideri Game of Thrones iken komedide Veep, mini dizilerde de Olive Kitteridge


11

en çok ödül alan diziler oldu. Gecenin belki de en önemli anı Viola Davis’in Drama kategorisinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü almasıydı; çünkü bu kategoride ödül alan ilk siyahi kadındı. Teşekkür konuşmasında siyahi kadınların diğerlerinden ayrıldığı noktanın fırsatlar olduğunu söyledi. “Var olmayan roller sayesinde bir Emmy kazanamazsınız.” diyerek How to Get Away With Murder dizisinin kreatif ekibine güzel ve ön planda olan bir siyahi kadın karakter yarattıkları için teşekkür etti.

Arkadaşlar arasında Game of Thrones izlemediği için yadırganan biri olarak kendi favori dizilerimin ödül alamamasına oldukça üzüldüm. Drama türünde House of Cards hem senaryosuyla hem de Kevin Spacey ve Robin Wright’in usta oyunculuklarıyla çok iyi bir adaydı fakat ödül alamadı. Game of Thrones izlemediğim için karşılaştırma yapamıyorum ancak House of Cards’daki olay örgüsünü oldukça gerçekçi ve yaratıcı, Kevin Spacey’nin karakteri Francis Underwood’un seyirciyle konuşmasını da sıra dışı bulmuştum. Komedi türü için beni hayal kırıklığına uğratan isim de Modern


12

Family oldu. Modern Family kesinlikle sizi kahkahalara boğan bir yapım değil, ancak herkesin kendinden bir parça bulabileceği tiplemeler ve özellikle Sofia Vergara’nın canlandırdığı karaktere birebir uyan aksanı insanın yüzünde gülümseme oluşturuyor ve dizi kendini keyifle izletiyor. Mini dizilerde ise sayısı milyonlara ulaşan gerilimkorku olarak nitelendirebileceğim American Horror Story’nin En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorilerinde adaylıkları vardı fakat ödüle kavuşamadı.

KAZANANLAR LİSTESİ Drama Kategorisinde; En İyi Senaryo: David Benioff ve D.B. Weiss (Game of Thrones) En İyi Yönetmen: David Nutter (Game of Thrones) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Uzo Aduba (Orange Is the New Black) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Peter Dinklage (Game of Thrones) En İyi Kadın Oyuncu: Viola Davis (How to Get Away With Murder) En İyi Erkek Oyuncu: Jon Hamm (Mad


13

Men) En İyi Dizi: Game of Thrones Komedi Kategorisinde; En İyi Senaryo: Simon Blackwell, Armando Iannucci, Tony Roche (Veep) En İyi Yönetmen: Jill Soloway (Transparent) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Allisın Janney (Mom) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Tony Hale En İyi Kadın Oyuncu: Julia Louis-Dreyfus (Veep) En İyi Erkek Oyuncu: Jeffrey Tambor

(Transparent) En İyi Dizi: Veep Mini Dizi , Talk Show ve Yarışma Programı Kategorisinde; En İyi Senaryo: Jane Anderson (Olive Kitteridge) En İyi Yönetmen: Lisa Cholodenko (Olive Kitteridge) En İyi Kadın Oyuncu: Frances McDormand (Olive Kitteridge) En İyi Erkek Oyunucu: Richard Jenkins (Olive Kitteridge) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Regina


14

King (American Crime) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:Bill Murray (Jack Kennison) En İyi Mini Dizi: Olive Kitteridge En İyi Talk Show Yönetmenliği: The Daily Show with Jon Stewart En İyi Skeç Serisi Yazarlığı: Inside Amy Schumer En İyi Talk Show Serisi Yazarlığı: The Daily Show with Jon Stewart En İyi Talk Show: The Daily Show with Jon Stewart En İyi Yarışma Programı: The Voice


15


16

Kemanı Ağlatan Adam Kasım’da İstanbul’da! “Keman’ı Ağlatan Adam”, değerli keman virtüözü Farid Farjad, 19 Kasım’da Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde dinleyicileriyle buluşacak! / Melis Yüksel


17


18

Keman denince akla gelen, dünyanın en önemli keman virtüözlerinden olan ve Türkiye’de “Kemanı Ağlatan Adam” olarak anılan Fars asıllı ABD vatandaşı Farid Farjad İstanbul’da sevenlerine yine keyifli bir müzik şöleni yaşatacak. FARİD FARJAD KİMDİR? Küçük yaştan itibaren keman çalmaya başlayan İranlı müzisyen Farid Farjad, 1938 yılında Tahranda doğmuştur. Tahran Müzik Konservatuarı’nda eğitim almış, Tahran Senfoni Orkestrası’nda önemli görevler üstlenmiştir. Fars Halk Müziği ve Klasik Batı Müziği üzerine birçok çalışmada bulunmuştur. Çalışmalarından dolayı Fars müziğinin gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Farjad, 1979 yılındaki İslam Devrimi ile birlikte ABD’ye yerleşmiştir. Devrimin ardından müziğin “haram” ilan edilmesiyle Farjad’ın ülkeye girmesi yasaklanmıştır. Sanatçı 30 yılı aşkın bir süredir yaşamına Kaliforniya’da devam

etmektedir. Sanatçının An Anroozha I, Anroozha II, Anroozha III, Anroozha IV ve Anroozha V olmak üzere 5 seriden oluşan bir albüm serisi bulunmaktadır. İlk dört albümde Farjad’a Abdi Yamini piyano ezgileriyle eşlik etmiştir. Daha sonraki parçalarında kendisine eşi Mitra Tavakkoli Farjad eşlik etmektedir. Anroozha’nın Türkçe karşılığı “o günler” anlamını taşımaktadır. 19 KASIM’DA ZORLU CENTER’DA Yoğun ilgi nedeniyle genellikle biletleri haftalar önce tükenen ünlü virtüöz, eserlerinde sıkça rastladığımız hüznün güzel tarafları olabileceğini dinleyicileriyle paylaşacağı eserleriyle yansıtmaya çalışacak. Zorlu Performans Sanatları Merkezinde gerçekleşecek konser saat 21:00’de başlayacak. Konser hakkında ayrıntılı bilgiye ve bilet fiyatlarına www.biletix.com adresinden ulaşabilirsiniz.


19


20

FilmleştirilinCe ÖZünü KayBeden KitaPlar Bir kitap içeriğiyle ne kadar ses getirirse getirsin, beyaz perdeye uyarlanınca hissettirdiklerini genellikle kaybeder / Mehmet Fatih Er


21


22 Günlük hayatımızda çokça yer kaplayan nesnelerdendir kitaplar. Kimimiz uyumadan önce son kez koklarız sayfalarının kokusunu, kimimiz ise heyecanına kapıldığımız o dünyadan saatler boyunca ayrılmak istemeyiz. Aslında bir nevi aşığızdır elimizdeki kitaba. Karakterlerini kendi hayatımıza uyarlarız ya da kendimizi olay örgüsünün içinde hissederiz, kızarız, üzülürüz. Kitaba aşık olmak da budur. Peki ya sevdiğinizi başka bir yerde başka bir şekilde görseniz ne hissedersiniz? İşte sizlere sevdiğimiz o kitapların farklı bir şekilde, yani film olarak karşımıza çıkmasından bahsetmek istiyorum. Sinema dünyasında birçok yapımcı ve senarist, popüler kitaplardan uyarlanmış

filmler yapmakta. Bu filmlere baktığımız zaman çok büyük gişeler yaptığını görüyoruz. J.K Rowling’in Harry Potter serisi; Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci’nin Şifresi gibi tüm dünyada ses getirmiş kitapları filmleştirilmiş kitaplara en güzel örneklerden. Peki bir kitap beyaz perdeye aktarılırken orijinal haline ne kadar sadık kalınabiliyor? Ya da film, bizleri olayın içine kitabı okurken çektiği kadar çekebiliyor mu? Benim fikrim kesinlikle sadık kalınmadığı ve olaya bizleri kitaptaki kadar çekemediği yönünde çünkü kitabı okurken yalnızca karakterler ve siz varsınız, ruh tahlillerini en iyi siz anlıyorsunuz. İşin içine görsel girince giydiği kıyafete, saçının şekline hatta canlandıran kişinin fiziğine dikkatiniz kesiliyor, haliyle kendinizi tam anlamıyla veremiyorsunuz. Örneğin; Da Vinci’nin Şifresi’nde Silas adında albino bir karakter var. Kitabın ana karakterlerinden ve mezhebine sıkı sıkıya bağlı. Kitabın bir yerinde kendisine acı çektirecek birtakım eziyetler yapıyor ve o anları yazar sanki sizin içinize işlercesine yazmış. Okurken yüzünüzü buruşturmanız, kaşlarınızı çatmanız, acıyı içinizde hissetmeniz içten bile değil fakat filme baktığımızda olay biraz farklı bir boyut kazanıyor. İzlerken sadece acı ve kan görüyorsunuz. Verdiğim küçük bir örnek olabilir ama bunun gibi örnekler, kitaptan uyarlanan filmlerin çoğunda var olan durumlar. Maalesef okurken oluşan hisler, o sahneyi izlediğimizde aynı etkiyi yaratamayabiliyor. İşin içine görsel girince dikkatimiz başka unsurlara kayabiliyor, bu da karakter ile seyirci arasına mesafe koyuyor. Oysa elinizde kitap varken sadece siz ve karakterler söz konusu oluyor. Aranıza girecek tek mesafe okurken kurduğunuz göz uzaklığı.


23


e t e z r e v i n ü

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.