UNIVERZETE 136

Page 1

/136

e t e z r e v i n 端

zete


24 Aralık 2015 Sayı: 136 Genel Yayın Yönetmeni Cenk Bonfil Yazı İşleri İlgi Özdikmenli, Tuğçe Kılınç

ÜNİVERZETE 2015’TE NELER YAPTI?

Yazılar Abdülkadir Çelimli, Arzu Cahide Öz, Asena Kıvrak, Cenk Bonfil, Duygu Yasa, E. Sina Silahtar, Hilal Eyigüngör, Ilgın Sarban, Melis Mayruk, Naz Duru, Sırma İshakoğlu, Tuğçe Ersözoğlu Ön Kapak: Sedef Akalın

BU YILBAŞI N’APIYORUZ?

BU YILBAŞI NE İÇİYORUZ?

NOEL VE YILBAŞI

DÜNYA 2016’YA MERHABA DİYOR

YILBAŞINDA NE HEDİYE ALMASAM?

TÜRKİYE’NİN YENİ YOUTUBE İLHAM PERİSİ

Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi Sezin Katalon

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin:

Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

Instegram: https://goo.gl/JT0p59 İletişim: univerzete@gmail.com

/ifbilgi

@ifbilgi


/

v i 端n

e t e z er


4

üNİvErzETE 2015’TE NElEr YapTı? 90’da başladığımız yılı, önümüzdeki hafta tam yıl sonunda çıkacak 137’yle kapatacağız. Kapatmadan hemen önce, neler yaptık neler ettik gözden geçirelim istedim / Cenk Bonfil Sene sonu yaklaşmışken, biz dergi ofisimizde oturup bu hafta neler yapsak diye düşünürken, Üniverzete 2015’i nasıl geçirmiş merak ettik. Bütün bir sene neler yapıp etmişiz diye dönüp bakmak da bana düştü. 2015’in başlangıcını 90. sayı olarak aldım, hafta hafta Üniverzete nerelere gitmiş, neler okuyup düşünmüş de yazmış diye baktım. Böylece, kendi gündemimiz üzerinden 2015’te güzel ne olmuş, neye isyan etmişiz, neye üzülmüşüz, hangi sergiye

gitmişiz, hangi filmi beğenmişiz, ülkede ve dünyada neler olup bitmiş hatırlayalım istedim. Sene başında Cemal Süreya’yı ölüm yıl dönümünde andık. Sözcümüz, şairi “hayat şairi” olarak tanımlayan İlgi Özdikmenli oldu. Hayatından, şiirlerinden bahsetti hayat şairinin. Yazıdaki bir alıntıyı tekrarlıyorum. Sadece şaire katıldığım için:


5

“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” 94. sayıyı Özgecan Aslan’a ayırdık. Ne yazık ki. Anmadan olmazdı tabii. 99. sayıda Duygu Taneri “Kapatıyoruz!” dedi. Bütün dünya ve biz, Dünya Saati günü ışıklarımızı kapattık. O gün geldiğinde bu yazıyı muhtemelen gündeme getiririz yine ama konusu gelmişken hatırlatmanın zararı yok: Yeni yılda Dünya Saati 19 Mart. Saat 20.30’da biz


6

yine kapatıyoruz.

Sevdiğimiz bir 100. sayı çıkardıktan sonra bunu ekipçe kutladık.

100. sayıyı kutlamasak olmazdı. 106. sayı, Zeki Alasya’yı kaybettiğimiz haftaydı. İki sayfamızı ona ayırdık. Ayrıca change. org Türkiye’nin kurucusu Uygar Özesmi ile çok keyifli bir sohbetimiz oldu, onu paylaştık. (Üç kişiydik. Fırtınalı bir akşamdı. Maceralı, keyifli, karanlık ve soğuk bir kafede çaylarımızla ısınmaya çalıştığımız bir röportajdı. Dergideki unutmayacağımız anılardan biriydi.) 109. sayı, 7 Haziran seçimleriydi. İlgi Özdikmenli’nin ağzından “Oy ver!” çağrısı yaptık. Üstünden bir seçim daha geçti 7 Haziran’ın.


7

Hala boşa bir çağrı olduğunu düşünmüyoruz. 1 Kasım’dan önce de yazıyı yine gündeme getirip çağrımızı yinelemiştik. 112. sayı, geçtiğimiz dönem mezun olan eski Genel Yayın Yönetmeni’miz Demet Açıkgöz’e veda ettiğimiz sayıydı. Biliyorsunuzdur, arka kapaklarımız hala Demet’in kişisel oluşumu Zararsız Haller’e “parsellenmiş” durumda. Dergide yaptıkları ve arka kapağa verdiği harika fotoğrafları için ona çok şey borçluyuz. 116. sayıda ne yazık ki Suruç’tan bahsettik. 2015’in en tatsız yanı herhalde çok fazla anma yazısı çıkmasıydı. 118’de, Kadıköy Belediyesi’nin Özgürlük Parkı’nda her sene düzenlediği ücretsiz tiyatro gösterilerinden, Sumru Yavrucuk’un oynadığı tek kişilik oyun “Shirley”i yazdım. İstanbul’da belediyenin düzenlediği ücretsiz sanat etkinliklerine gitmek Kadıköylüler için her yıl bir ayrıcalık. 119. sayıda, şu anki dergi ekibinin hiç tanışamadığı Ali Berhan Memişoğlu’na künye yanını ayırdık. Hiç tanışamadığımız biriyle bizi bağlayan ortak bir işimizin olması, onu bizim de hatırlamamızı


8


9

gerektirirdi. İstanbul’un en önemli sanat organizasyonlarından biri olan İstanbul Bienali’ni de tabii ki ziyaret ettik. “Tuzlu Su”yun gözlerimizi nasıl yaktığından, 125. sayıda Perin Gürsel bahsetti. 129. sayıdan önce, 1 Kasım’da, oy kullanmıştık. Bu sayıda ikinci kere seçimlerden bahsettik tabii. Herkesi şaşırtan sonuçlar hakkında neler düşünüyoruz, onu anlattık. Ayrıca ilk kez kapağımızı, o zamandan beri beni her hafta tasarımlarıyla şaşırtan, Sedef Akalın çizdi. 2016’ya az kaldı. Son birkaç sayıdır, öyle denk geldi, sürekli birileriyle konuşup onu yazıyoruz. 130. sayımızda ben

caz müzisyeni, Grammy jüri üyesi ve hocam Başak Yavuz’la konuştum. Ondan iki hafta sonra, 132’de, Arzu Cahide Öz, Can Bonomo’yu dergi sayfalarımızda misafir etti. Daha geçen hafta da Oyun Atölyesi’ndeki “Köprüden Görüşünüş” oyunlarıyla ilgili Bülent İnal ve Kubilay Karslıoğlu ile Oya Zehra Erben görüştü. Sene sonunda, derginin -ve aynı zamanda Türkiye’nin, sanat dünyasının, siyasetin, dünyanın- gündemi neymiş, nerelere gitmişiz, nelerden bahsetmişiz diye bakmak, bunu da yılı tamamlamak üzereyken paylaşmak istedik. 2016’da daha az anmalı, daha çok filmli, sergili, sporlu, temiz siyasetli bir gündemimiz olacak. Biz öyle umuyoruz.


10

Bu Yılbaşı N’apıyoruz? Yeni yılda ne yapacağınıza hala karar veremediniz mi? Hiç dert etmeyin bu sene de İstanbul birbirinden keyifli etkinliklerle 31 Aralık gecesinde çalkalanacak. Eğer ben daha farklı bir program istiyorum diyorsanız da size sunabileceğim birkaç alternatif plan var.… / Duygu Yasa Hala 2016 yılına nasıl gireceğine karar verememiş, bir program ayarlayamamış bir sürü insan olduğundan eminim. Ancak en kısa zamanda ne yapacağınızı belirlemezseniz yeni yıla hiç de istemediğiniz bir şekilde, bulunmak istemediğiniz bir yerde girme ihtimalinizi de büyük oranda yükseltmiş olacaksınız. Ne derler bilirsiniz: Yeni yıla nasıl girerseniz bütün yılınız öyle geçer. Bu çocukluğumuzdan beri duymaya alıştığımız,

klişeleşmiş söze inanmıyorsanız da bence güzel bir gece geçirmemek içinde hiçbir sebep yok. Neden olabilecek en güzel programı yapmayasınız ki? İşte hala kafası karışık olanlara birkaç tavsiye: 1- 2016 New Year Party - Ortaköy Princess Hotel Eğer yılbaşına hareketli şarkılar eşliğinde bolca eğlenerek, dans ederek girmek


11

istiyorsanız büyük ihtimalle bu yıl yapabileceğiniz en iyi program bu olacaktır. Modern ve şık dizaynıyla bulunduğunuz yerden mutlaka memnun olacaksınız. Türkiye’nin birbirinden ünlü ve başarılı DJ’leri popüler şarkılar eşliğinde saat 21:00’de başlayarak gece boyunca kesintisiz şekilde eğlenmenizi sağlamak için ellerinden geleni yapacaklar. Bu organizasyonda sahne alacak DJ’ler Erdem Kınay, Emrah İş, Cielo ve Levent Bayrak olacak. Stand ve loca için rezervasyonun zorunlu olduğu bu etkinliğe katılmak istiyorsanız elinizi çabuk tutun! 2- Oldies But Goldies Yılbaşı Partisi Babylon Bomonti Babylon sene içerisinde de zaman zaman ‘oldies but goldies’ temalı partiler düzenleyen bir mekan olarak bu sene müşterilerine


12 yeni yıla da bu konsept altında girme olanağı sunuyor. Eğer siz de yeni yıla geçmişten kopmayarak girmek istiyorsanız 31 Aralık’ta adresiniz burası olmalı. Günümüzün popüler şarkılarından uzak; ABBA, The Smiths, Cyndi Lauper, Madonna, Michael Jackson ve benzeri daha birçok zamana meydan okuyan, ölümsüz sanatçının ölümsüz şarkıları eşliğinde geçireceğiniz kaliteli ve güzel bir gece olacağından son derece eminim. Bu gece pikaplarının başında Murat Abbas ve Murat Beşer olacak. Ayrıca fiyat açısından da oldukça uygun bir program olduğunu söyleyebilirim, bilet ücreti 78.50 TL. Yılbaşı gecesi bir yere bu miktarda para vererek girmek çoğu mekanda mümkün değil.

3- Bengü Yılbaşı Galası - Hilton Convention Hall 1 Bu yıl, her geçen gün daha da ünlenen, şarkıları daha da beğeni toplayan bir sanatçı olan Bengü ile yeni yıla merhaba deme şansınız da var. Son çıkardığı albümü olan “İkinci Hal” içerisinde bulunan parçalarla 2015 yılına da damgasını vurmayı başarmış olan Bengü, 31 Aralık gecesi izleyicilerine dünden bugüne tüm şarkılarını seslendirerek

bir müzik şöleni yaşatacak. Ayrıca bu gece için hazırlanan özel yılbaşı menüsünü de es geçmemek gerek tabii. Usta şefler tarafından yaprak sarmadan porçini mantarlı ravioliye fırında antrikottan kestaneli şambaliye kadar bir sürü yemek özenle bu gece misafirlere servis edilecek. Etkinlik çok ilginizi çekmese de bence yemekler için tekrar göz önünden geçirmenizde fayda var. Ayrıca Hilton Convention Hall 2’de de Ozan Doğulu, Suat Ateşdağlı, Erdem Kınay ve Doğuş Çabakcor sahne alacak. Görünüşe göre bu sene de geçmiş yıllarda olduğu gibi Hilton en çok rağbet gören yılbaşı mekanlarından birisi olacak.

4- Yeni Türkü Yılbaşı Özel - Jolly Joker Yılbaşı gecesinde Taksim semtine adım bile atmak ne kadar doğru bir davranış olacaktır bilmiyorum ama ilgisini çekebilecek insanlar için böyle bir programa katılabileceklerini de belirtmek istedim. Özellikle 2012’de çıkardıkları “Şimdi Sonra” adlı en son albümlerinden parçalar okuyacak olan grup aynı zamanda yepyeni şarkılarla izleyicilere keyifli bir gece yaşatmaya çalışacak. Eğer hayranı olduğunuz bir grupsa daha iyi başka nasıl bir program bulabilirsiniz ki? Bunların dışında Conrad Hotel’de Yalın, Suada Club’da MFÖ, Cevahir Otel Kongre ve Kültür Merkezi’nde Ziynet Sali sahne alacak. Eğer kulüplere gitmeyi tercih ediyorsanız Reina, Sess, Ulus 29 ve benzeri daha bir sürü


13

mekan en iyi DJ’lerinin çalacağı kutlamalar gerçekleştirecek. Ayrıca aklınıza gelebilecek her restoranda da bundan önce saydığım kadar ünlü sanatçılar veya DJ’ler olmasa da sahne alacak kişiler olacak. Keyifli ama bir nebze daha sakin bir yılbaşı istiyorsanız böyle bir programı da tercih edebilirsiniz.

için yemek yapıp duruyor bir gece siz yapsanız elinize yapışmaz. Yemeğinizi yedikten sonra beraber en güzel yılbaşı filmlerini izleyin. Örneğin It’s a Wonderful Life, The Nightmare Before Christmas, Home Alone ve How The Grinch Stole Christmas izleyebileceğiniz filmler arasında yer alabilir.

Eğer ben böyle herkesin gittiği bir yere gidip herkesin yaptığı şeyleri yapmak istemiyorum, yeni yıla daha farklı bir şekilde girmek istiyorum diyorsanız işte size birkaç alternatif yılbaşı planı: 1- Yılbaşını Ailenizle Geçirin Belli bir yaşa geldikten sonra hepimiz yılbaşını evde geçirmeyi bıraktık. Eğer bir farklılık istiyorsanız böyle bir program yaparak ailenizi mutlu etmeye ne dersiniz? Kendinizi sabahtan mutfağa kapatarak elinizden geldiği kadar güzel bir yılbaşı menüsü hazırlayın. Yıllardır anneniz sizin

2- Yeni Yıla Teknede Girin Havai fişekler eşliğinde, iki kıta arasında yeni yıla girmek aslında kulağa hiç de kötü gelmiyor değil mi? Daha bir sürü böyle organizasyon olduğunu düşünüyorum ama kendi internette gördüğüm üzerinden anlatırsam Kabataş İskelesi’nden 21:00’de kalkan ve 02:00’de turunu tamamlayan bir teknede yılbaşı programı var. Kokteyl, müzikal gösteri, DJ performansları, oryantal ve roman dans şovu gibi bir sürü farklı etkinliği içinde barındıran böyle bir program içinde bulunmanın da çok keyifli olabileceğini


14 düşünüyorum. Hem boğazın güzelliğini seyrediyor hem de bir sürü farklı aktivite yapıyor, bir sürü farklı gösteri izliyor olacaksınız. 3- Geceyi Mutfak Akademisi’nde Değerlendirin Maslak’ta bulunan Chef’s Table Mutfak Akademisi’nde yılbaşı gecesi bir workshop düzenleniyor. Lezzetli olduğu kadar görüntü açısında da mükemmel gözüken aperatifler hazırlamanın püf noktalarını öğreneceğiniz bu workshop’ta çok da keyifli bir gece geçirilebileceğini düşünüyorum. Farklı ve daha sakin bir şey yapmak isteyen, hele de yemek yapmaktan keyif alan insanlar için çok güzel bir seçenek. Bu gece içerisinde yapılacak olan yemekler ise şöyle: Kurutulmuş domatesli ve peynirli akdeniz salatası, zencefilli fırınlanmış balkabağı çorbası, Meksika fasulyeli acılı nachos, aşk meyveli pannacotta, sucuk ızgara.

4- Keçi Pub’a Gidin “Orası neresi ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Keçi Pub, Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs kapısının ve Hisarüstü metrosunun hemen yanında bulunuyor. Hem ulaşım kolay hem de sizi tüm yılbaşı gerginliğinden uzakta tutacak bir yerde. Güzel içkiler eşliğinde keyifli bir gece geçirebileceğiniz ve


15 daha çok 18-25 yaş aralığında insanlarla karşılaşacağınız bir etkinlik. “Future Factory” adlı 2013 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan dört öğrenci tarafından kurulan bir organizasyon topluluğu tarafından düzenleniyor. 5- Hayatınız Boyunca Yapmadığınız Bir Şey Yapın Eğer farklı bir program yapma isteğiniz bir heyecan arayışından kaynaklanıyorsa

size tek tavsiyem bu olacaktır. Yeni yıla girerken bundan önceki yıllarınızda hiç yapmadığınız, denemediğiniz bir şey yapın. Örneğin hiç dövmeniz yoksa gidin dövme yaptırın, normalde içmeyen bir insansanız bu gece deliler gibi için, şansınız ve paranız varsa hiç gitmediğiniz bir ülkeye gidin, gittiğiniz mekanda yeni insanlarla tanışıp yeni yılı onlarla kutlayın. Daha akla gelebilecek bir sürü şey olduğundan eminim. Kendi sınırlarınızı düşünün ve bu gece onların dışına çıkın. Madem ki unutulmaz ve değişik bir gece geçirmek istiyorsunuz yapabileceğiniz en iyi şey bu olacaktır. Saydıklarımın dışında daha mutlaka yüzlerce farklı yılbaşı programı mevcuttur. Problem seçeneklerde değil zaten, aslında problem bizim uyuşukluğumuzda. Herkes bu sene elini çabuk tutsun ve en güzel programı mümkün olduğunca erkenden ayarlasın. Son dakikaya bıraktığımızda kendimizi hep istemediğimiz bir etkinlikte buluyor sonra da “yılbaşı geceleri hep kötü geçiyor, beklentilerinin karşılığını alamıyoruz.” diyoruz. Sorun yılbaşında değil sorun bizde!


16


17

BU YILBAŞI NE İÇİYORUZ? 2016 yılına damga vuracak, Yeni Türkiye’mize uygun alkolsüz kokteylleri sizin için derledim / Melis Mayruk insanların ayakları ile eziliyormuş, neyse ki şimdi böyle bir şeyle karşı karşıya değiliz.

ŞIRA Malzemeler: 2 kilo üzüm, 1 su bardağı şeker Hazırlanışı: Üzümleri yıkayın ve saplarından ayıklayın, kalın delikli bir süzgeçte iyice sıkarak sularını çıkarın, elde ettiğiniz üzüm suyuna yaklaşık bir o kadar da sıcak su ilave edin ve 1 gün fermente olması için bekletin. Ertesi gün tülbentten geçirip şeker ilave edilin ve soğuk olarak servis edilin Bizler çok değerli ve zengin bir mutfak kültürünün mirasçılarıyız. Osmanlıdan günümüze yadigar bu alkolsüz içeceği severek tüketeceğinizi düşünüyorum. Bir not: Eskiden gelişmiş makineler ve üretim yokken bu üzüm

MEYAN ŞERBETİ: Malzemeler: 10 gr. meyan kökü, 2 litre içme suyu, çubuk tarçın, tane karanfil Hazırlanışı: Meyan şerbeti yapımı çok basit aslında istenilen miktarda lif halindeki meyan kökünü normal içme suyu içerisine koyun ve bekletin. Bu süre kökün suya renk vermesiyle ilgi. Meyan şerbeti fazla miktarda kök kullanılarak koyu yapılacak ve sonradan su ilave edilerek içilecek hale getirilecek. Herkesin içebileceği iki litre ölçüsünde meyan şerbeti yapmak için en ideal ölçü 10 gr. meyan kökü lifi kullanmaktır. BUZLU ÇAY: Malzemeler: 1 su bardağı soğuk çay demi, 2 limon, 5-6 yemek kaşığı şeker, 2 bardak buz, 2 litre su Hazırlanışı: Limonların suyunu sıkın, atlattığınız bu zorlu 2015 yılını düşünerek sinir stresinizi atabilirsiniz bu işlemi yaparken. Kabuklarını da iyice yıkayıp suya ekleyin.


18 Çay, şeker ve buzları suya koyup bir müddet karıştırın. Halis muhlis çayımızı kokteyle dönüştürmek bu kadar kolay.

AYRAN: Malzemeler: 4 su bardağı su, 6 yemek kaşığı yoğurt, 3 çay kaşığı tuz Hazırlanışı: Su, yoğurt ve tuzu cam bir kavanoza koyup (annemizin turşu kabı), kavanozun ağzını sıkıca kapatın. Ardından kavanozu iyice çalkalayın, mümkünse yılbaşı temasına uygun bir şarkıyı arka fonda açıp kıvırta kıvırta kurtlarınızı dökerek bu işlemi yapabilirsiniz. Bardaklara hazır olan köpük köpük ayranı koyup servis edin. İsteğinize bağlı olarak kuru naneyi ayranın üstüne serperek yılbaşına uygun renkleri tamamlamış olursunuz. Ayran şu an ülkemizde “milli içecek” olarak adlandırılıyor biliyorsunuz ki, hal böyleyken; böyle topluca bir araya geldiğimiz bir günde milli içeceğimizi içmesek doğru olmaz. Bize yakışmaz. Bakkallar kuru yemiş satmayı bile yasaklamışken gazlı içeceklerin yanında yiyecek bir şeyler bulmak zor olacak, ayran bu yüzden bir kez daha doğru içecek olduğunu kanıtlıyor bize. BİRAZ DA EGZOTİK ŞEYLER DENEMEK İSTİYORUM DİYENLER İÇİN SİNDİRELLA Malzemeler: 1 cl limon suyu, 4 cl portakal suyu, 4 cl ananas suyu, birkaç adet nar Hazırlanışı: Bütün malzemeleri shakerda koyup Taylor Swift’in “Shake It Off” şarkısı

eşliğinde çalkalayın, ardından bardağa aktarıp servis edin.

MİSTRAL Malzemeler: 2 çay kaşığı şeker, 6 cl greyfurt, 1 cl soda, 1 dal taze nane Hazırlanışı: Öncelikle şeker ve greyfurt suyunu bir kadehe koyup, şekerler tamamen eriyene kadar iyice karıştırın. Ardından soğutulmuş soda ekleyin ve buz koyun. Nane ile süsleyin.

BALİ KOKTEYLİ Malzemeler: 3 cl armut suyu, 3 cl ananas suyu, 3 cl kayısı suyu, 1cl limon, küp buz Hazırlanışı: Shaker içerisine armut, ananas, kayısı ve limon sularını koyun. Küp buz ekleyip hafifçe karıştırdıktan sonra, “highball” bardakta (altan ince üste doğru genişleyen) servis edin. Böylelikle zaman kaybetmeden çabucak hazırlayabileceğiniz bir kokteyl elde edersiniz. Yılbaşında sevdiklerinize daha çok zaman kalır.


19


20

Noel ve Yılbaşı En çok karıştırılan, iç içe girmiş iki kutlama / Ilgın Sarban Gündemin üstümüzde yarattığı negatif etkiden kurtulmamızı ve biraz olsun kafamızı dağıtmamızı sağlayan şu aralar belki de tek şey yaklaşan yeni yıl ve “Christmas spirit”. Bu bağlamda Noel ve yılbaşı, sanki biraz birbirine karıştırılmakta. Belki bunun en büyük etkisi bu iki kutlamanın zamanlarının birbirine çok yakın olması veya kapitalist toplum içinde yaşamanın bir yansımasıdır. Batı kültürüne olan ilgimiz de cabası tabii. Gerek yılbaşı ağaçları, gerek hediyeler, gerekse Noel Baba konseptinin yaşatılmasıyla Hıristiyan olmayan toplumlarda bile yılbaşı, Noel havasında yaşanmakta, biz de ülke olarak bundan geri kalmamaktayız. Bu iki kutlamanın kafamızda oluşturan

karışıklığını gidermek için biraz bilgi vermek gerekirse, Noel; Hristiyanlıkta İsa’nın doğum günü kabul edilen 25 Aralık gününün dinsel bir bayram havasında geçirilmesidir. Noel’in beklendiği dönem, Hıristiyan aleminde “advent” dönemi olarak isimlendirilir ve oldukça renkli, neşeli geçer. Bu dönemde 24 pencereli “advent” takvimleri hazırlanır. Takvimde her günü temsil eden pencerelerin arkasına şekerleme veya çikolatalar gizlenir ve her gün bir tanesi açılır. Bunun yanı sıra “advent” mumları yakmak da dikkat çeken bir adettir. Evler, sokaklar iyice ışıklandırılır, süslenir. Noel ağaçları kurulur. Önceleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanılan, sokak ve bahçelerde konumlandırılan


21

Noel ağaçları, sonraları evlere girerek, salon ve oturma odalarının en güzel köşelerini süslemeye başlamıştır. Noel arifesinde Noel Baba’nın gelişi sembolik bir şekilde bir gösteri havasında gerçekleşir. 25 Aralık gecesi Noel yemeği çerçevesinde aileler bir araya gelir dualar okunur ve yemek yenir. Hediyeler yılbaşı ağacının altına yerleştirilir, ancak 26 Aralık sabahı açılır. Yani tamamen dinsel bir kutlamadır. Bunun yanı sıra yılbaşının ise dinsel hiçbir anlamı yoktur. Dünya çapında en yaygın şekilde kullanılmakta olan Gregoryan yani Miladi takvimine göre, dünyanın güneş etrafındaki bir turluk dönüşünü tamamladığı süreç bir yıl olarak kabul etmektedir. Aralık ayının son gününü, Ocak ayının ilk günü ile bağlayan geceye ise yılbaşı denir. Yılbaşı gecesi; süslenmiş caddeler, havai fişekler, milli piyangolar, tombala oyunları, zengin sofralar ve eğlencelerle bir şenlik gibi geçer ve bu kutlamalardan sonraki gün

yani yılın ilk günü resmi tatil edilir. Ne var ki yılbaşı eğlenceleri gitgide daha çok Noel kutlamalarına benzemiş, Noel ve yılbaşı arasındaki farka dair özellikle Hıristiyan olmayan kesimlerin kafasında soru işaretleri oluşmaya başlamıştır. Dinsel bir kutlama olan Noel kutlamalarının yılbaşıyla bağdaştırılmasının en büyük sebeplerinden birinin Batıya olan ilginin yanı sıra ekonomik olduğu düşüncesi de oldukça yaygındır.


22

Dünya 2016’ya Merhaba Diyor Yeni yıla eski gelenekler… / Hilal Eyigüngör Bu aralar herkesi bir telaş almış gidiyor. Yaklaşan yeni yıl heyecanı ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyayı sarmış durumda. İnsanlar daha şimdiden bu özel gecede ne giyeceklerinin, nereye gideceklerinin hazırlıklarını yapmaya başladılar bile. Bu hazırlıklar elbette ki dünyanın farklı yerlerinde farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Her ülke kendi yaşayış biçimine göre özel kutlamalarla yeni yıla merhaba diyor. Peki, bu kutlamalar hangi ülkede ne şekilde yapılıyor? Hangi ülke yeni yıla ilk, hangisi ise en son giriyor? Nerede ne gibi gelenekler göze çarpıyor?

2016’ya ilk adım atacak olan ülkeler Pasifik’teki ada ülkeleri olan Kiribati ve Samoa. Bu iki ada ülkesi, her sene olduğu gibi bu sene de yeni yıl coşkusunu ilk yaşayan ülkeler olacak. Türkiye saatine göre 12.00’de 2016’ya girecek olan bu ülkelerde yeni yıl kutlamaları görsel şölenlerle destekleniyor. Aynı zamanda bu heyecana ortak olmak isteyen çoğu yerli de yılı kiliselerde özel törenlerini yaparak karşılıyor. Bu ülkeleri bir başka Pasifik ülkesi olan

Yeni Zelanda takip ediyor. Ülkemize göre saat 13.00’te bölge halkı yeni yılı karşılayacak. Heyecanın en yüksek seviyede yaşandığı bölge ise ülkenin en büyük şehri olan Auckland olacak. Auckland’daki Sky Tower’da her sene olduğu gibi bu sene de uzun süreli havai fişek gösterilerinin yapılması bekleniyor. Ülke şimdiden bu heyecana hazır.

Bu ülkelerin yanı sıra yılbaşını çok özel kutlamalarla anlamlı hale getiren pek çok dünya şehri de var elbette. Bunların başında Barselona geliyor. Barselona şehri yeni yıl kutlamalarına son derece önem veriyor. Her sene yılın belirli mekanları oldukça kapsamlı bir şekilde süslenerek


23 kutlamalara hazırlık yapılıyor. İnsanlar gün doğana kadar sokaklarda eğleniyor. Barselona’nın gotik mimarisine sahip olan evler, caddeler, sokak araları yeni yıl için dekore ediliyor ve insanlara bu eğlence en üst seviyede yaşatılmaya çalışılıyor. Bunların dışında İspanyollar özel bir geleneklerini de yerine getiriyorlar o gece. Saat tam on iki olduğunda ağızlarına on iki tane üzüm atıyorlar ve buna “iyi şans üzümü” adını veriyorlar. Bunu yapmalarındaki sebep ise o sene boyunca bolluk ve bereket geleceğine inanmaları. Böylece geleneklerini de yerine getirerek yeni yıla mutlu bir şekilde giriyorlar.

Rio de Janeiro da yeni yıllarda yaptığı parti ve kutlamalarla adından defalarca kez bahsettirmiş olan bir şehir. Yaptıkları karnavalları son derece ünlü olan Rio halkı, yeni yıl için de şehrin içini ısıtacak partiler düzenliyor. Gelenekselleşmiş gösterileriyle şehri adeta büyülü bir güzelliğe sokuyorlar. Havai fişekler, danslar, sokaklarda yapılan geçit törenleri yeni yılın gelişine eşlik ediyor. Havanın sıcak olduğunu düşünürsek yaptıkları plaj partileri ve mekanlardaki çeşitli etkinlikler de insanlara o gece unutulmayacak eğlence imkanları sunuyor.

Sokaklarda samba gösterileri düzenleniyor, müzikler çalınıyor ve yeni yıl sevinci bütün bir gece boyunca devam ediyor Rio’da.

Yeni yıl kutlamalarının olmazsa olmaz mekanlarından bir diğeri ise şüphesiz ki New York sokakları. Times Meydanı’nın süslenmesiyle başlanan yeni yıl heyecanı zamanla bütün bölgeye yayılarak insanları etkisi altına alıyor. Her yıl meydandaki bir binadan aşağıya doğru kristal bir top sarkıtılıyor. Halk bu olayı “Ball Drop” olarak adlandırıyor. Bu, New Yorkluların yaptığı bir gelenek haline gelmiş. Bu top, geri sayımın başlamasıyla aşağıya doğru indirilmeye başlanıyor ve bu sırada şehirde yeni yılı temsil eden neon renkli ışıklar yakılıyor. Diğer yandan New York’un partiler şehri olduğu herkes tarafından bilindiği üzere yeni yıl için de ne kadar hazırlık yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Sabaha kadar devam eden eğlencenin yanında birçok ünlü ismin yer aldığı konserler New York’un yeni yıl eğlenceleri listesinde yerini alıyor. İnsanlar soğuğa aldırmadan eğlenebildikleri kadar eğlenmeye ve yeni yılın tadını çıkarmaya çalışıyorlar.


24

Yeni yıl dendiğinde yazlık kıyafetler içinde Noel Baba’yı görebileceğimiz en görkemli partilerin yapıldığı yerlerden biri de Sidney’dir. Sıcak hava olması yeni yıl coşkusunu az biraz etkilese de Sidneyliler bu duruma alışmışlar. O gece eğlencelerin üst düzeyde yaşandığı en önemli yerlerden biri kuşkusuz ki Sidney Limanı. Dünyaca ünlü havai fişek gösterileri tüm okyanusu aydınlatarak gözleri tatmin ediyor. Hatta sırf bu gösterileri izleyebilmek için insanlar özel turlara katılıp hiçbir detayı atlamak istemiyorlar. Yılbaşı gecesi Sidney’de bir de gelenek yerine getiriliyor. Geleneğe göre şehirde Carolsby Candlelight ilahi konserleri düzenleniyor. Konserler boyunca halk da ellerindeki mumlarla ilahilere eşlik

ediyor. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam eden konser ve partiler sayesinde Sidney halkı yeni yılı büyük bir şölenle karşılamış oluyor. Danimarka da yeni yıl partilerine önem veren bir ülkedir. O gece sokaklarda yüksek seste müzikler hakim oluyor. Herkes dışarıda oluyor ve tüm ülke yılbaşı mutluluğunu birlikte yaşıyor. Danimarkalıların yeni yıl için olan bir de gelenekleri vardır. Yıl boyunca o gece için biriktirdikleri tabakları yeni yıl şerefine kırıyorlar. İnandıkları bir başka gelenek ise o gece sandalyeden atlamak. Yeni yıla girilmesiyle birlikte ev halkı bir sandalyenin üzerine çıkıp atlıyor ve böylece yeni yılda kötü ruhların engelleneceğine inanıyorlar. Bunun onlara şans getireceği inancı çok yaygın. Yılbaşı gecesi Kopenhag’daki saat çalıyor, sesli patlamalar ve roketler şehri aydınlatarak yeni yılın gelişi büyük bir gürültüyle hissediliyor. Dünyanın birçok yeri bu kutlamalarla yeni bir yıla hazır. Herkesin 2016’yı iple çektiği bu dönemlerde ülkeler hazırlıklara odaklanmış durumda. Her ne kadar farklı törenlerle kutlamalar yapılsa da yeni yıl için ortak bir heyecan söz konusu. Bakalım 2016 tüm bu beklentileri karşılayıp herkesin tek gecelik mutluluğunu tüm yıllık mutluluğa çevirebilecek mi?


25


26

Yılbaşında ne hediye almasam? Aldığınızda karşınızdakinin sevinç çığlıkları atmayacağı 10 hediye / Sırma İshakoğlu 1. Ev terliği Evet herkesin yeni bir ev terliğine ihtiyacı vardır. Her sene kirlenir, parçalanır, rengi kaçar hatta kokar o terlikler. Ve birine ihtiyacı var diye ev terliği alıyorsanız, karşınızdakinin sevinç çığlıkları atmayacağından emin olabilirsiniz. “Aaa benim de ihtiyacım vardı” diyebilir. Onu da zoraki diyecektir. 2. Kitap Siz kitap kurdu olabilirsiniz ama herkes de sevmek zorunda mı? Üstelik


27

sevse bile kitap zevk işidir, herkes her kitabı okumaz. Alıyorsanız da bari içine değiştirme kartı koydurun, garanti değiştirilecek çünkü. 3. Sıcak Su Torbası Nedense yılbaşı olduğunda, örgülü, geyik desenli sıcak su torbaları çıkar piyasaya. Sanki dünya alem regl sancısından, karın ağrısından kıvranıyor. Zaten ağrı çekenin evinde var o sıcak su torbalarından. İkincisine hatta üçüncüsüne gerçekten ihtiyaçları var mı?


28

renk boy boy narlarla doldu taştı. Ardiye kutularında, sandık içlerinde hep nar koleksiyonları dizildi. Yapmayın etmeyin arkadaşlar, almayın nar filan.

4. Melek Heykeli Hani küçükken okulda kermesler ve çekilişler olurdu, herkes birbirine melek heykelleri alırdı. Anlaşılan insanlar bu alışkanlıklarından kurtulamamış. Bir de o meleklerden sim dökülüyor her yere. Çıkmıyor da sonra.

5. Nar Biblosu Yeni eve, yeni evliye, doğum gününe, yeni işe, yeni yıla her şeye alınıyor bu narlar. Tüketiciler almaya doyamadı, üreticiler satmaya… Her yanımız renk

6. Kupa Olmazsa olmaz. Bütün kış sanki her daim içiyoruz bir şeyler. İçiyoruz da yazın da içiyoruz. Neden sadece kışın alınıyor bu kupalar? Kışın daha çok bir yerlere kapanıp kendimizi çaya mı veriyoruz? Kupayla karşınızdakini sevince boğamazsınız arkadaşlar. Muhtemelen geyikli, kırmızılı beyazlı bir kupa olacağından “Ay çok tatlııı” diyecek ve aslında ihtiyacı olduğu amerikan servisle değişim yapmak için kutunun arkalarında değiştirme kartı filan arayacak. 7. Mum Mum güzel de, mum biter. Yani kalmaz uzun süre. Verdiğiniz hediye bitsin gitsin mi istiyorsunuz? Dünyanın en standart “Ben de alacaktım, iyi oldu masraftan


29

kurtardın ehe ehe” denilecek hediyesi. Standartların dışına çıkmaya ölesiye korkuyorsanız, buyrun alın.

8. Çorap “Senin çorabın yoktu ben de sana çorap alayım dedim” demek mi istiyorsunuz yoksa karşınızdakinin çorabı kokuyor mu? Her yerde ev çorapları hediyelik olarak satışa sunuluyor. Bütün tasarımlar aynı. Kocaman örgüler, ponponlar… 9. Ağaç süsü Zaten bu kadar yıl biriktirmişiz o süsleri. Yılbaşı ağacını

kurarken yarım saat harcıyorsak kutlamalar bittikten sonra iki saatte toplayamıyoruz o ağacı. Süslerin hepsi birbirine giriyor. Sayıları gittikçe artan bu süslemelerin hepsini bir sonraki yıl asmak işkence oluyor sonra. Hiç birini ellemeye kıyamıyorsunuz. Zaten yılda bir gördüğünüz bu objeler bütün yılı geçirmek üzere bir dolabın dibine, yatağın içine tıkılıyor.

10. Telefon kabı Karşınızdaki beğenmezse, yine de siz görün diye kullanmak zorunda kalacak. Bu da onun için bir zorunluluk haline gelecek. Dolayısıyla nefret etme ihtimali çok yüksek. Bırakın insanlar kendi zevklerine göre alışveriş yapsınlar. Siz bu yıl biraz daha yaratıcı olun.


30

şİMDİ rEklaMlar Yeni yıl ile ilgili reklamlar her geçen gün yaratıcılıklarını daha da arttırıyorlar, amacından sapmadıkça yılbaşı teması markalar için her zaman tatlı bir fırsat olacak / Asena Kıvrak Yeni yılın tatlı heyecanları küçük küçük yoklamaya başlamışken bu sayıda yılbaşı reklamları üzerine yazmamak olmazdı. Yeni yılın her kültürdeki etkisi daha farklı olsa da bizim ülkemizde de kutlanan ve olmazsa olmazlarımızdan biri. Yılbaşının sefasını süren markalar kuşkusuz bu dönemde reklamlara başvuruyorlar ama bakalım bunu layığıyla mı yapıyorlar yoksa kuru gürültüden başka bir şey değil mi?

PROFİLO 2014 YILBAŞI REKLAMI 2014’te Profilo’nun yılbaşı reklamı yapmak amacıyla piyasaya sürdüğü reklam filmi benim çok dikkatimi çekmişti. Profilo ev aletleri üzerinde yoğunlaşan bir marka olduğu için genelde - her ne kadar bunu seksist bulsak da- hedef kitlesi ev hanımları ve annelerimiz diyebiliriz. Bu nedenle Profilo reklamlarında hep annelere hitap eden ve onların gönlünü fethedecek reklamlarla karşımıza çıkıyor. Bence oldukça başarılı da oluyor çünkü her seferinde içerisine hoş bir mizah ve tatlılık katıyor. 2014’teki yılbaşı reklamına gelecek olur isek gençlere

annenizi yılbaşında yalnız bırakmayın mesajı vermek istemiş ve yılbaşı gecesi ortamların kötü ve sadece sıkıcı yüzünü komik bir biçimde göstermiş. Anlayacağınız hiçbir şey annenizle yılbaşını geçirmeye değmez diyor ve yine annelerin gönlünü çelmeyi başarıyor bence.

NUTELLA YILBAŞI REKLAMI 2015 Nutella’nın 2015’teki yılbaşı reklamını hepiniz hatırlıyorsunuzdur çünkü melodisi o kadar akılda kalıcıydı ki iddia ediyorum ben hala ezbere söyleyebilirim. Yılbaşının o heyecanına yakışır tatlılıkta bir reklam filmiydi ve marka dikkatleri üstüne çekmeyi ustalıkla başardı.

AVEA YENİ YIL REKLAMI 2015 Avea’nın 2015’te çıkardığı “aile” teması üzerinden gittiği reklam oldukça başarılıydı. Türk toplumunun yapısını ve onu


31 etkileyecek kavramları çok yerinde kullanmışlardı. Çok duygusal bir reklamdı, yılbaşı reklamından beklenen genelde hareketli ve neşeli olmasıdır ama bizim toplumumuzda duygusallığın iş yaptığı aşikar olduğu için başarılı olmuştu ve aynı zamanda da samimiyeti yansıttı. İçtenliğiyle ve doğallığıyla gönülleri fetheden bir reklamdı diyebiliriz. Biraz da bu sene yılbaşı için çıkan reklamlara bir göz atalım…

reklamlardan zaman zaman sorunlara yol açabiliyor çünkü bazı reklamlar ünlüyü kullanma işini o kadar abartıyorlar ki ünlü reklamın önüne geçebiliyor ama Gülse Birsel bu reklama kendi hikayesiyle çok uygun olmuş, yazarlığa bir dolma kalem hediyesiyle başladığını ve bu hediyeyi de yılbaşında aldığını belirtmiş. Yılbaşı hediyesinin önemini anılarla ve samimilikle süsleyen bir reklam olmuş.

BOYNER 2016 YILBAŞI REKLAMI “SEN NE HEDİYE ALACAKSIN?” Boyner bu sene yılbaşı reklamında Gülse Birsel’i oynatmış. Ünlü kullanımı

VAKIFBANK 2016 YENİ YIL REKLAMI Vakıfbank da birçok bankanın yaptığı gibi kredi etkenini kullanarak yılbaşında reklamlara asılan bankalardan biri. Bankalara hak vermek gerek tabi ki yılbaşı denince onların da rolü ortaya çıkıyor ama ben bu reklamı biraz yaratıcılıktan uzak buldum. Açıkçası pek akılda kalıcı bir reklam da değildi, rakip bankaların da daha iddialı olduğunu söyleyemiyorum üzülerek. Banka reklamları yılbaşı reklamlarını sanki biraz ‘’yapmış olmak için’’ yapıyor gibi geliyor ve bu bana pek etik gelmiyor.


32

Türkiye’nin Yeni YouTube İlham Perisi Muse’un neler yaptıklarına ve Türkiye’ye nasıl yeni bir vizyon kazandırdıklarına bakalım/ Arzu Cahide Öz Muse ailesi Türkiye’nin ilk Youtube partneri. Youtube partneri ne demek ve günümüzde neden bu kadar önemli derseniz şu şekilde açıklayabiliriz: Youtube tarafından video içeriklerinin geliştirilmesi için belirli kriterleri taşıyan şirketlere verilen

lisanslar kıtalardaki şirketler Youtube partneri olabiliyorlar. Günümüzde de internet mecrası video üzerine yoğunlaşmaya devam ediyor.Sonuç olarak da videonun önemi seneden seneye artış gösteriyor.


33 kategoride 350’den fazla kanalımız var. Bu kanalların daha fazla gelir elde etmesini ve daha sağlıklı yapıda içerik üretimine devam etmelerini sağlıyoruz. Bir yandan da Türkiye’de yeni yeni popüler olan bir kısım “Youtuber” ile iş birlikleri yaparak markalara organik içerikler üretiyoruz. Hızla 2016’ya doğru birçok markayla beraber iş birliğine gideceğiz.

Muse’un YouTube partnerliğini, şirketin neler yaptığını, şirketin CEO’su Serdar Ekrem Şirin ile konuştuk. Kısaca bize Muse’un nasıl bir işlevi olduğundan ve neler yaptıklarınızdan bahsedebilir misiniz? Muse bir internet video şirketi. Türkiye’de ne yazık ki şuan için pek bir karşılığı yok. Video merkezli içerik üretiyoruz. Aynı zamanda da Youtube’da çeşitli platformlarda içerik üreticiliğinin ürettiği videoların yönetimini yapıyoruz. Bu şu anlama geliyor Youtube’un internet statüsünde partneriyiz. Eğitimden sağlığa, yemeğe, müziğe ve eğlenceye kadar birçok

Türkiye’deki Youtube partnerliği eksikliğini nasıl keşfettiniz? Bu aslında dünya da var olan bir iş. Çokta başarılı işler oluyor. Aslında popüler olmasının nedeni şu artık reklam tek başına iletişim alanında yetmiyor ve sosyal medya yönetimi adı altında belirli bir program dahilinde çeşitli içerikler paylaşmak ve bunu birçok marka tek taraflı yapıyor ve bunlar etkileşim sağlamıyor. Sağlamadığı için tek taraflı iletişimin haricinde bu markaların bir nevi temsilcileri ya da o markaları bizzat tecrübe eden insanların yorumları ve görüşleri daha önemli oluyor. Böylelikle de herhangi bir kategorideki herhangi bir ürünü “Youtuber”lar kullandığında ve bunu kendi kanallarının ruhuna uygun şekilde paylaştığında bu daha çok etkili oluyor. Gerekse satış anlamında gerekse markanın imajı anlamında geliştirmek anlamında. Youtube partneri olan bir şirketin yani Muse’un nasıl projelere imza attığını anlatabilir misiniz? Biz öncelikle markalarla iş birlikleri yapıyoruz. PNG’den, Vodafone kadar markalarla iş birliği içindeyiz. Daha çok global markalar Türkiye’de bu işe yatkın ama yavaş yavaş diğer markalarda adapte olmaya başlıyorlar. Şimdi markaların kampanyalarına yönelik içerikler üretiyoruz.


34

Bir yandan da bizim büyük bir üretim hattımız var. Büyük stüdyolarımız ve ekipmanlarımız var. Daha uygun maliyetlerle seri internet için tabii ağırlıkla Youtube üzerine içerikler videolar çekiyoruz. Bizde çoğu markaya video içerik anlamında destek veriyoruz. Muse’u oluştururken dikkat ettiğiniz noktalar nelerdi? En önemlisi fırsat olup olmadığı idi. Tabi kurmadan önce pazarlama iletişimini, ana iletişimini sonra dijital iletişimi iyi bilen birçok insanla bunun için görüştüm. Zaten trendler bunun bir fırsat olduğunu gösteriyordu. Biraz da onların beni cesaretlendirmesiyle işe girmiş oldum.

Youtube partneri olmak için şart ve koşullar nelerdi? Aslında bir tane “network”ünüzün olması lazım. Yani belirli izlenme sayılarına ulaşmış kanallarla ancak yapabilirsiniz yoksa benim iki üç tane kanalım var, bende “network” olmak istiyorum derseniz öyle bir şey olmuyor tabii. Şirketinizin adı Muse yani Türkçe karşılığı ilham perisi demek. Sizce şirket olarak Muse Türkiye’deki iş hayatına nasıl bir ilham sağlıyorsunuz? Bu şimdi yeni bir iş olduğu için Muse’un ilk senesi aslında bu işi markalara ve ajanslara anlatmakla geçti ama birçok marka kısa sürede buna ayak uydurdu. Birçoğu 2016 planlarına ve bütçelerine


35

videoyu ağırlıkta olmak üzere koydular. O anlamda daha az maliyetli, daha satış aksiyonuna yönelik işler yapılabileceğini yavaş yavaş bizde gösteriyoruz ve tabi iyi örnekler çıkınca da markaların ilgisi artıyor tabi. Muse ailesine kattığınız partnerlerinizi hangi kriterlere göre seçiyorsunuz? Birincisi disipline dikkat ediyoruz. İkincisi sabır. Bir tane veya iki tane video çekmenin günümüzde hiçbir zorluğu yok ama en önemlisi en az her hafta bir iki tane video çekebilmek. Bu tabii ki sabır ve disiplin işi. Bunlar olduktan sonra tabii içeriğin kalitesine, benzer içeriklerin Türkiye’deki durumuna bakıyoruz. Eğer beraber içerik üreteceksek birçok deneme çekimi yapıyoruz. Ondan sonra işin olup olmamasına karar veriliyor ya da zaten üretimini yapıyorsa ama desteğe ihtiyacı varsa yine aynı şekilde yeni bir format geliştiriyorsak çok fazla deneme yaparak emin olmaya çalışıyoruz. Burada önemli olan hızlı hata yapabilmek. Şu ana kadar Muse’a kattığınız en büyük partneriniz kimdi ve onlarla nasıl bir yol çizmeyi düşünüyorsunuz?

Çok fazla büyük partnerimiz var. Yani Cem Yılmaz ile çalışıyoruz sonuçta onun da Youtube’a özel projeleri var 2016’da hayata geçecek. Bizde de Muse ailesi olarak bunun heyecanı var. Üd olmuş akademi diye çok büyük bir eğitim kanalımız var. “Burak Oyunda” kanalımız var, Türkiye’deki en büyük oyun kanalı olan Youtuber kendisi. Burak’la da çok ilginç çekimlerimiz var 2016’da hayata geçecek. Bir tanesinin deneme çekimleri şu anda yapılıyor. Farklı kategorilerde hemen hemen bütün büyük kanallarla çalışıyor olmak bizim için yeterli. Bu arada en genç MCN şirketi biziz Türkiye’deki. Yeni global dünyada artık çoğu işler online hallediliyor. Sizce videonun gelecek yıllardaki konumu nedir? Video tamamen dünyamıza baskın bir şekilde istila etmiş durumda. İnternet bağlantı hızlarının artmasıyla beraber 4.5G belki önümüzdeki yıllarda 5G olacak bağlantı hızları bununla birlikte maliyetler düşünce çok daha fazla tüketilmeye başlanacak. Bilimsel olarak hepimiz videoya daha çok dikkat kesiliyoruz. Eskiden üretmesi daha zordu ancak cep telefon


36

teknolojisinin gelişmesiyle herkesin yanında kamera taşıyabilmesiyle bir yandan da markalar için daha az bütçelerle daha fazla video üretme şansı doğunca tabii ki markalarda buna yatırım yapmaya başladılar. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda video herkes için çok baskın hale gelecek. Serdar Bey, geçmiş yıllarda THY Reklam Müdürü’ydünüz ve uluslararası pazarlamacı ödülünü kazandınız. Geçmiş yıllardaki başarılarınız ve bilgilerinizi Muse’a nasıl taşıdınız? Bundan önce çalıştığım şirkette de zaten her şey birebir motivasyonla gerçekleşiyordu. Burada da öyle. Yani ben çok ekipçi bir insanım. Mutlaka iyi bir ekip olmalı, güvendiğim bir ekip olmalı, THY öyle idi. O yüzden o kadar insanın takdir ettiği işler çıktı. İyi bir ekip olmadan olma ihtimali yok zaten. Muse’da da şimdi yeni bir şirket olmasına rağmen ekip artık oturdu. Artık daha çok güvenli

bakabiliyorum Muse’un geleceğine. Zaten çok büyük fırsatlar var sadece Türkiye için değil ama yani taşıdığım şey en fazla motivasyon ve heyecan. Bir yandan da ben geçmişte yaşadığım başarılarıma takılıp kalmıyorum. Artık önümü görmek ve daha büyük


37

hayaller kurmak içinde şuanda kendimi çıraklık döneminde kabul ediyorum. Bir yandan her şeyi öğrenmeye çalışıyorum. Pazarlama iletişimi az çok bildiğim bir şey ancak bu iş bambaşka. Türkiye’de bunu bana anlatabilecek, öğretebilecek biri yok. Biraz iş kendisi öğretiyor. Bu süre zarfında

hatalar yaparak eksiklerimizi görerek çok şey öğrendik hala da öğrenmeye devam ediyoruz. Bu güzel bilgilendirici röportaj için Serdan Ekrem Şirin’e ortağı Murat Tayhan’a ve Muse ailesine çok teşekkür ediyoruz.


38


39

Çeyrek Asırlık Bir Kış Yolculuğu Koleksiyoncu ve fotoğrafçı Cengiz Kahraman’ın hazırladığı İstanbul Kış Sergisi İstanbulluların beğenisine sunuldu. Sergi 10 Ocak’a kadar Caddebostan Kültür Merkezi’nde ziyaretçilerini ağırlayacak / E. Sina Silahtar Caddebostan Kültür Merkezi’nin kuruluşundan bu yana sanatseverlerle bir araya gelmesini sağlayan aracılardan biridir sergiler. Bugünlerde ise CKM, pek çok defa ev sahipliği yaptığı fotoğraf sergilerinden bir başkası ile karşımıza çıkıyor. Cengiz Kahraman fotoğraf severlere 1929’dan 1954 yılına kadar İstanbul’un çeşitli yerlerinde çekilmiş fotoğrafları sunuyor. Oldukça geniş bir kitleye hitap eden bu fotoğraf sergisi ile Kahraman, hem gençlerin İstanbul’un geçmişini keşfetmesini sağlarken hem de dönemin

insanlarının geçmiş günleri yâd etmelerine olanak sağlıyor. Zamanda gerçekleştirilecek bu yolculuğa daha ilk baştan serginin broşürü ile başlanıyor. Siyah beyazın hakim olduğu eskiden gelme havası ile sunulan broşür; sanatseverlere sergiye ve Kahraman’ın kitabına dair bilgi veriyor. Bir başka deyişle sergi ilk anından itibaren bizleri geçmişe taşıyarak o döneme girmemizi ve dönemi hissetmemizi sağlıyor. Kahraman, sergisinde birçok kaynaktan yararlanmış. Kimi fotoğraflar kendi arşivinden, kimisi bazı özel arşivlerden, geri kalanlar ise Ozan Sağdıç’ın kendi çektiği özel arşivinden ve Yapı Kredi Selahattin Giz koleksiyonundan alınmış. Türk fotoğrafçılığının en önemli isimlerinden biri olan Ozan Sağdıç’ın da ilk seri fotoğraf çekimi olması ve bu çekimlerin de sergide yer alıyor olması sergiye değer katan bir nokta. Farklı kaynakların bir araya ustaca derlenerek getirilmiş olması, sergiye değer katan bir diğer unsurdur. Her biri siyah beyaz olan karelerin orijinallikten uzaklaşmamış olmaları, sergiyi gezenlerde adeta o dönemin sokaklarında yürüyor hissi uyandırıyor.


40


41

Sergide büyük bir tarih ve araştırma söz konusu. Salona ilk girdiğimizde karşımıza büyük bir kronoloji tablosu çıkıyor. Karşımıza çıkan bu araştırma için ortaya konulan emek sergide takdir edilen unsurlardan. Kronolojik tablo sayesinde sergide sunulan fotoğraflara daha iyi hakim olunması ve fotoğraf karelerinin çekildiği günlerde neler yaşanıldığının anlaşılması sağlıyor. Bu kronolojide 378 yılından 1928 yılına dek kış mevsimlerinde olan olaylardan bahsedilmiş. Daha önceden hiç bilmediğimiz ve sergiye gitmesek belki de öğrenemeyeceğimiz olayları sergi bizlere bir zaman makinesi misali sunuyor. Kronoloji tablosunun ardından ise fotoğraflar siyah beyaz kareler şeklinde karşımıza gelmeye başlıyor. Örneğin 1929 yılının Şubat ayında yaşanan ve hayatı felç etme noktasına getiren şiddetli kışa

dair haberler detayları ile birlikte anlatılarak kare kare sanatseverlere sunuluyor. Şiddetli kar ve tipinin köprüleri bile kullanılmaz hale getirdiği o günlerde adeta hayat donmuş. Günümüzde ise bu durumun inanması bile güçken fotoğraf kareleri ile karşımıza çıkıyor olması ayrı bir heyecan veriyor. Özellikle biz öğrencilerin okul zamanı en çok özlemle beklediğimiz karın, zamanında İstanbul’da nelere yol açtığını görmek diğer fotoğraflara karşı da oldukça merak uyandırıyor. İstanbul Boğazı’nın donmasına ait görüntüler ve bilgiler, kimilerinin yüzünde eski zamanları hatırlamanın getirdiği buruk gülümsemeyi oluştururken kimilerinde ise heyecanın ve şaşırmanın yarattığı iri iri gözleri sergide dolaştırıyor. Cengiz Kahraman günümüzde İstanbul’da artık yaşayamadığımız beyaz


42

kışları gözler önüne sermiş. Kimi fotoğraflarda karlar bir metreyi aşmış, kimilerinde ise yerler yürünmeyecek bir şekilde buz tutmuş. İstanbul’da böyle manzaralarla karşılaşmamızın neredeyse imkansız hale geldiği bugünlerde, sergi bizlere oldukça

farklı ve güzel bir deneyim yaşatıyor. Böyle güzel ve farklı bir sergiyi hazırladığı için Cengiz Kahraman’a ve bizlerle serginin buluşmasında ev sahipliği yapan CKM’ye teşekkür ederim. Daha çok katılım ile böyle sergilerin devamının gelmesi dileği ile...


43


44

Erkekler de Mağdur Bugün, oluşturulan cinsiyet ayrımcılığından erkekler de olumsuz etkilenebiliyor / Tuğçe Ersözoğlu Küçüklüğümüzden itibaren belirli davranış kalıplarına göre yetiştirilmiş olmamız ve bu davranış kalıplarını içselleştirmemiz ne yazık ki ürünlerini satabildikleri kadar satmak isteyen şirketlerin ve ürünleri pazarlamak için başvurulan reklam ajanslarının işine geliyor. Kadın ve erkek davranışlarını tek tipleştirmek ve bu tek tip davranışları kullanılacak ürünlerle senkronize etmek cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığının farkında

olmayan kitleleri peşinde sürüklüyor. Böylelikle kitleler kendi yaşayışlarından, davranışlarından, olaylara yaklaşım şekillerinden izler barındıran reklamlara ve bu reklamlarda kullanılan ürünlere karşı büyük bir sempati kazanmış oluyorlar. Oysaki birçok ürünün talebi, kullanım amacı, kullanımından duyulan haz cinsiyetten oldukça bağımsız. Düşünün: Bir çikolata reklamının bir kadının cinselliğiyle ya da bir erkeğin maskulenliği ile ne alakası olabilir? Halbuki Wapps çikolata


45

reklamında bu havayı ciğerlerimize çeke çeke soluyoruz. Wapps reklamı belirli başlıklar altında bir erkeğin nasıl davrandığını kendince irdelemiş ve bunu yaparken de erkekleri bir hayli aşağılamış. Reklama erkeklerin geri dönüşüm bilincinin bir önceki gün kullandıkları çorapları yıkamadan tekrar kullanabiliyor olmasından ibaret olduğunun gösterilmesi ile başlanmış. Erkeklerin hayatta kalma içgüdüsünden dolayı etrafındaki canlılara zarar vermesi oldukça doğal bir şeymiş gibi gösterilmiş. Reklamda oynayan genç, sesinden dolayı rahatsız olduğu sineği tereddütsüz öldürüyor ve gerekçesi hayatta kalma içgüdüsü. Bir sonraki sahnede iş arkadaşı olan iki erkekten biri diğerine uygunsuz bir el şakası yapıyor. Erkeğin cinsel organına

yönelik bu çocukça şaka da erkeklerin bu tarz hareketlerden pozitif (aslında cinsel) enerji almasına bağlanmış. İş zarafete gelince ayrımcılık iyice kendisini göstermiş ve sanki erkeklerin zarafetten yoksun canlılar olduğu izlenimi yaratılmaya çalışılmış. Havuzda deniz yatağıyla “zarif” bir şekilde uzanan kadına erkeğin zarifçe yaklaşması bombalama atlayarak onu ıslatması olarak gösterilmiş. Sanki zarafet yalnız kadınlara özgü olabilirmiş; zarif, naif bir erkek olamazmış algısı yaratılmış. Erkeğin içsel yolculuğundan da bahsetmiş “çikolata reklamı”. Erkeklerin içsel yolculuğu ne mi? Odun kırmak. Pek tabi erkeklerin içindeki en yoğun dürtünün ilkel bir vahşetle simgelenmesi ve içindeki bu öfkeyi dışarıya zarar vererek çıkartması


46

olağanlaştırılmış. Markamız çikolatasını erkekle özdeşleştirdiği sıfatlarla tanımlamış: Çikolatası yoğun, hacmi büyük. Hacminin büyük olduğunun özellikle belirtilmesi de erkek egosunu okşayan bir söylem. Reklam çikolatamızın sloganıyla son buluyor. Slogan “erkek gibi ye, erkek gibi yaşa”. Bu başlı başına cinsiyet ayrımcılığı kokan slogan ile, ayrımcı kalıplara inanmayan ve desteklemeyen erkekler de zan altında bırakılıyor. Toplumsal cinsiyetçilik bir noktada erkekleri de etkiliyor. Erkekleri küçük düşüren, basit düşünen canlılara dönüştüren, sadece erkeklik egolarına gönderme

yaparak erkekleri kazanmaya çalışan bir zihniyet hâkim. Bu zihniyet hakimiyetinde erkek de tüketmeli. Bir erkek de bir kadının ilgi duyduğu kadar kozmetik ürünlere ilgili duymalı, bakımlı olmalı, kadının alışverişle geçirdiği saatleri spor salonlarında geçirmeli. Kendini sürekli daha çok bakılır hale getirmeye çalışmak kozmetik sektörünü yarattı ve vazgeçilmez hale getirdi ama bunu yaparken de yaptığı şeyleri erkekçe yapmayı da erkeklere dayattı. Bir erkek erkek gibi çikolata yer, erkek gibi koşar, erkek gibi terler erkek gibi kas yapar… Bu söylemler o kadar çok kullanılmaya başlandı ki artık kulaklarımızı bile tırmalamaz oldu. Markaların gözümüzün


47

önünde bu bağlamda yaptığı değişikliklerin bile nedenlerini göremez olduk. Belki bir çoğumuzun her öğününün yanında tükettiği Coca Cola Light, sırf erkekler light kavramını toplum içerisinde rahatça kullanamadıkları için Coca Cola Zero’ya dönüştürüldü. Simsiyah bir kutunun içinde olabildiğince maskulenleştirilerek sunuldu erkeklere. Oysa zihniyeti değiştirmek için asla adım atılmadı. Toplumsal cinsiyet iyice körüklendi. Zihniyeti değil, zihniyet için ürünü değiştirdiler. Bunlar gibi birçok örnek var çevremizde ama o kadar sıradan hale gelmiş durumda ki bizler hiç birini fark edemiyoruz. Yani sözüm o ki erkekler de cinsiyet ayrımcılığının mağdurları. Bizler ne yazık ki “kadın erkek eşitliği doğanın

kanunlarına aykırı” saçmalığı ile yetiştirilmiş bir neslin çocuklarıyız. Bizler hiç bir zaman bu işe el atmazsak bu mağduriyet iki cinsiyet için de bitmeyecek. Bu sorunun temeli de küçüklüğümüzden itibaren bize dayatılan kesin çizgilerle ayrılmış kadın erkek davranış modelleri. Oluşturulan bu farklılık sinsice bize her ortamda benimsetmek adına sunuluyor. Bu işe dur demeye, bazı şeylerin kadın için bazı şeylerinse erkek için olduğu algısını yıkarak başlamalıyız. Kız çocuklarımıza arabalar, kamyonetler alabiliriz mesela. Erkek çocuklarımıza da anneleri ile birlikte kek pişirme fırsatı verebiliriz. Bu imkanları bizler onlara sağlarsak işte o zaman bir nesil bunca saçmalığa geri dönüp “ne diyor ya bunlar?” diyebilir. Çünkü her şey, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin; insanlar içindir.


48

Minik Dostumuza Minik Bir Sürpriz Evcil hayvan besleyenler buraya! / Naz Duru Evinde kedi ya da köpek besleyen veya sokakta kimsesiz bir hayvanı görünce hemen ona yemek veren, gerekiyorsa veterinere götüren insanlar bilirler hayvan sevgisini. Barınakların yetersizliği, sokaklarda kaderine terk edilmiş binlerce hayvan, hayvanlara eziyet eden onlarca petshop varken bu yazı size yeni bir trendin haberini veriyor: köpek pastaları!

İki hafta önce minik kızımın (Paris) doğum günüydü. Ben de ona köpek arkadaşlarının da olduğu bir parti hazırlamak istedim. Kulağa biraz tuhaf hatta komik geliyor biliyorum; ama insanlar çocuklarına doğum günü partileri yapıyorsa ben de neden tüm zamanımı birlikte geçirdiğim ve hayatta tek beklentisi benim


49 sevgim olan dostuma bir parti yapmayayım diye düşündüm. Hazırlıklara başlamak için küçük bir araştırma yaptım. O sırada Instagram’da gözüme bir hesap takıldı: köpekler için doğum günü pastası, hatta doğum günü organizasyonları yapan bir firma! Sadece köpeklerin yiyebildiği bir

pasta düşünebiliyor musunuz? Pastayla beraber isteğinize bağlı olarak size köpeğinizin cinsiyetine göre pembe veya mavi balonlar (hayvanları bile cinsiyetlerine göre sınıflandırıyoruz), köpekler için doğum günü şapkaları ve gözlükleri, pankartlar hatta üstünde köpeğinizin ismi


50

yazan minik kurabiyeler bile getiriyorlar. Hiç düşünmeden pasta siparişini verdim. İki gün sonra Paris’in partisi için her şey hazırdı. Paris ve altı köpek arkadaşı bahçede parti için bir araya geldiler; ya da ben bir araya gelmeleri için biraz zorlamış olabilirim. Tamamı köpek mamasından oluşan pasta o kadar güzeldi ki; üzerindeki kalpler ve Paris 1 yaşında yazısı 3 dakika içinde yenilip yutuldu. Biz insanlar, pastanın bitişini seyrederken kendi çocukluğumuzdaki doğum günlerinde biz de böyle değil miydik diye düşünüyorduk. Sokaklarda, barınaklarda binlerce sahipsiz bir canlıya yuva olmak isterseniz sizin de aklınızda bulunsun. Belki bir gün onu şımartmak, eğlenmek isterseniz “Pet’s Kitchen’s”ın yaptığı pastaların sizin dostunuz tarafından da silinip süpürüleceğine garanti veriyorum.


51


52

2016’da Değişmesini Umduğumuz 8 Şey 2015 hem Türkiye hem de dünya için zorlu bir yıl oldu, umuyoruz ki 2016 her şeyin düzeleceği bir yıl olsun / Abdülkadir Çelimli 1. Bizim Büyük Çaresizliğimiz IŞİD: Neredeyse tüm dünyanın çabasına karşın bitirilemeyen bir problem. On binlerce sivil, IŞİD tarafından öldürüldü. Irak- Şam coğrafyasıyla sınırlı kalmadı eylemleri. Fransa’nın en büyük terör saldırısını, Türkiye ve ABD’de saldırılar düzenlediler. Hala yoğun katılım aldıkları biliniyor. Batıdan Ortadoğu’ya tüm dünyanın karabasanı haline gelen bu örgüte çare bulunamadı bugüne kadar. Umuyoruz 2015’te dünyaya verdikleri acılar son olur. 2. Ege’deki Göçmen Faciaları

Aylan bebeğin kıyıda yatan masum bedeniyle kanadı vicdanlarımız. Şu ana kadar yüzlerce insan boğularak hayatını kaybetti. Yaşadıkları bölgede ölümle yüz yüze olmaları onları bir umuda yolculuk yapmaya zorladı ve yeni bir acı kucakladı birçoğunu. Bu sene, kimsenin yurdunu terk etmek zorunda kalmayacağı, böyle vicdanımızı sızlatan durumlarla karşılaşmayacağımız bir yıl olsun. 3. Türkiye’deki Patlamaların Aydınlatılması Şanlıurfa Suruç’taki patlamada 34 kişi


53

hayatını kaybetti. Üzerinden çok zaman geçmeden Ankara Garı önünde bir patlama oldu ve 104 kişi hayatını kaybetti. Bu patlamalar arasında bağlantı olduğu ortaya çıktı sonra. Yeni acıları önlemek için ve yüreklere bir nebze su serpilmesi için aydınlatılmasını istiyoruz bu saldırıların.

4. Medya Özgürlüğü Basın-iktidar arasındaki ilişki her zaman gergin oldu ancak şu anki kadar acımasız oldu mu bilemiyoruz. Kanallar kapatılıyor, gazeteciler özgürlüklerinden alıkonuluyor… 26 Ekim’de İpek Yayın Grubu’na kayyum atandı. 14 Kasım’dan itibaren Samanyolu


54

Yayın Grubu Türksat’tan çıkarıldı. 26 Kasım’da Can Dündar ve Erdem Gül; Hidayet Karaca, Mehmet Baransu gibi tutuklu gazeteciler arasına katıldı. Basın özgürlüğü “Silivri’deki tel örgülerin” ardına itilmeye devam ediyor. Demokratik bir ülke için basın üzerindeki bu baskı kalksın. 5. İklim Zirvesi Paris’te toplanan iklim zirvesinde enerji kullanım politikaları üzerine görüşmeler yapıldı. Küresel İklim Değişikliği’ni

önleyici yöntemler üzerinde karar kılındı. Bu kararlara sadık kalınmasını ümit ediyoruz. 6. Rusya-Türkiye Krizi Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi üzerine başlayan krizde her gün yeni bir gerginlik söz konusu oluyor neredeyse. Rusya ağır yaptırımlar uyguluyor. Özellikle meyve sebze ihracatı büyük zarara uğramış durumda. Diplomatik gerginliğin, halkları huzursuz edeceğini düşünüyor ve bitmesini diliyoruz.


55 7. Ateşkes PKK ile uzun süredir devam eden çatışmasızlık hali bozuldu. “Süreç”in buzdolabına kaldırıldığı söylendi. Çatışmaların şehirlere taşındığı söyleniyor ve günler süren sokağa çıkma yasakları uygulanıyor Güneydoğu’da. Demirtaş, yaşananların Kürtler için büyük bir duygusal kırılma olduğunu; hükümet ise “sonuna” kadar gidileceğini söylüyor. Çatışmaların yine sonlanmasını, kimsenin zarar görmemesini ümit ediyoruz.

8. Mülteciler Türkiye’de bulunan mülteci sayısı iki milyonu geçti. Avrupa’ya giden mülteciler bazı ülkeler tarafından kabul edilip bazıları tarafından kabul edilmiyorlar. Avrupa Birliği, mülteciler konusunda Türkiye’ye bir yardım paketi sunulmasına karar verdi. Türkiye ve dünyanın çözmekte çaresiz kaldığı konulardan birisi şu an mülteciler. Umuyoruz ki savaşlar bir an önce son bulsun ve insanlar güvenli evlere sahip olabilsinler.


e t e z r e v i n ü

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.