/138
e t e z r ive
端n
zete
7 Ocak 2016 Sayı: 138 Genel Yayın Yönetmeni İlgi Özdikmenli Yazı İşleri Cenk Bonfil, Tuğçe Kılınç Yazılar Elif Doğanyiğit, Elif Nur Aktaş, İlgi Özdikmenli, Sude Yedikardeş, Tuğçe Kılınç
YAYOİ KUSAMA
Ön Kapak: Sedef Akalın Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler
2016’NIN MERAKLA BEKLENEN FİLMLERİ
Tasarım Erdal Özbek
FİNALLERE ÇALIŞILACAK 5 MEKAN
Sosyal Medya Yöneticisi Sezin Katalon
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin:
Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
Instegram: https://goo.gl/JT0p59 İletişim: univerzete@gmail.com
/ifbilgi
@ifbilgi
FİNAL DÖNEMİ KAFA DAĞITMA PLAYLİST’İNİZ
BURSA’YA ÖZGÜ LEZZETLER
İkinci Yeni’de ve zihnimizin şiir arşivinde yeri doldurulamayan Cemal Süreya’yı ölümünün 26. yılında çok büyük özlemle ve kendi dizeleriyle anıyoruz; “Ölüyorum tanrım Bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür Biliyorum tanrım. Ama, ayrıca, aldığın şu hayat Fena değildir.. Üstü kalsın..”
4
yayOi kusaMa Kopenhag’da karşıma çıkan enteresan kadın / Tuğçe Kılınç
5
6
Yayoi Kusama, yaşayan en önemli Japon sanatçılardan; pop art, minimalist
ve feminist sanat akımlarının temsilcilerinden biri. 1929 yılında Japonya’nın Matsumoto şehrinde doğmuş. Küçük yaşlardan itibaren sanatla ilgilenmeye başlamış ve Kyoto’da “Nihonga” adı verilen Japon stili resim eğitimi almış. Serginin girişinde Kusama’nın ilk çalışmaları yer alıyordu. Bunlar genellikle geleneksel Japon bitkilerinin kara kalem çizimleriydi. Kusama’nın çizim defteri de sergileniyordu. Burada en çok hoşuma giden, çizim defterine dokunulmasa da sadece açık olan bir iki sayfasını değil, hemen yan taraftaki dokunmatik ekrandan defterin tüm sayfalarının incelenebilmesiydi. Tüm çizimlere hayranlıkla baktığımı ve bu kadar çeşitli bitki türü
Fotoğraf: Tuğçe Kılınç
Beş günlük bir “workshop” için gittiğim Danimarka’nın Kopenhag kentinde, üçüncü günün akşamı tüm katılımcılarla birlikte Louisiana Müzesi’ne gitmeye karar verdik. Daha gitmeden “Yayoi Kusama” esprileri kulağıma çalınmaya başlamıştı. Evet, sanatçının adını sesli söyleyince kulağa komik geliyordu fakat o sıralarda bugüne kadar gezeceğim en ilginç sergiye doğru gittiğimi bilmiyordum. Daha serginin girişinde sanatçının biyografisini okuduğumda ise içimde sergiyi gezmek için müthiş bir heyecan oluştu.
Fotoğraf: Tuğçe Kılınç
7
karşısında şaşırdığımı söyleyebilirim. Yayoi Kusama’yı “Yayoi Kusama” yapan çalışmaları ise 1950 yıllarında başlıyordu. “Nihonga” stiliyle aradığını bulamayan ve istediği etkiyi yaratamayan Kusama, Amerikan ve Avrupai “avantgarde” tarzıyla ilgilenmeye başlamıştı. Bu dönemden sonraki eserleri deneysel ve yenilikçiydi. 1952’de ilk solo sergisini açan Kusama, 1957’de ABD’ye göç etti. 1958 yılında “Infinity Nets” adlı serisini New York’ta oluşturmaya başladı,
bu seri ABD ve Avrupa’da sergilendi. 1962 yılında Kusama, “Accumulation Sculptures” eserlerini oluşturmaya başladı. Bu eserler mobilya ve diğer objelerin yumuşak kumaş ve yastık benzeri ögelerle kaplanmasıyla oluşuyordu. Yayoi Kusama, bunlarla oda eserleri oluşturan ilk sanatçılardan biriydi. Kusama, Venedik Bienali’nde “Narcissus Garden” adlı eserini sergilerken, ziyaretçilere ayna toplarını sattığı için “uygunsuz performans” ile suçlandı
8
ve ihraç edildi. 1960’ların sonundaki “hippie” hareketi de Kusama’nın eserlerinde yer buldu. “Uygunsuz davranışlar” nedeniyle Tokyo’da tutuklanan Kusama, 1973 yılında Japonya’ya temelli geri taşındı. 1977 yılından beri bir psikiyatri kliniğinde yaşayan Kusama 1993 yılında Venedik Bienali’nde yaptığı bütün çalışmalarla Japonya’yı temsil etti. Bienal boyunca bir kostüm giyerek ziyaretçilere küçük balkabakları dağıtmış. 2000 yıllarının başından itibaren daha parlak renkli çalışmalar yapan Kusama, 2009 yılından beri “My Eternal Soul” adlı serisine yeni resimler eklemeye devam etmekte. Çok az bir sanat eğitimiyle kendi kendini geliştiren, farklı ve orijinal eserler veren bir sanatçı Yayoi Kusama. Eserlerini incelemek büyük bir zevkti ve çok da eğlenceliydi. Sergi, “Sprouts, Infinity, Accumulations, The Priestess
of the Polka Dots, Cosmos ve Kusama’s World” olmak üzere altı bölüme ayrılmıştı. Özellikle “sonsuzluk” temasının Kusama için büyük bir takıntı olması her eserde hissedilebiliyordu. Sergide özellikle beğendiğim çalışmaları da yazmadan edemeyeceğim: En çok ilgi çeken çalışmalardan ve zaten Kusama’nın başyapıtlarından biri olan “Polka Dot Love Room” 1960’larda yapılmıştı. Parlak renklerle kaplanmış beş tane cansız mankenin bulunduğu oda mor ve mavi tonlarda ışıklandırılmıştı. Duvarlar ve yerler renkli noktalarla kaplanmıştı. Aynalar ve “polka dot”larla kaplı yastıkların çevrelediği bir odaya girip, odanın ortasında oturmak da sonsuzluk hissini çok iyi veriyordu. Aynaların içinde düzinelerce kendi yansımanızı
9
görebiliyordunuz. “No White A.Z.” adlı çalışmasındaki beyazın kirliliği ve ağlardan oluşması da beni çok etkilemişti. Yayoi Kusama da “sonsuz ağlar”ıyla ilgili şöyle söylemişti: “My nets grew beyond myself and beyond the canvases I was covering with them. They began to cover the walls, the ceiling, and finally the whole universe. I was always standing at the centre of the obsession, over the passionate accretion and repetition inside of me.” (“Ağlarım benden ve onlarla çevrelediğim kanvaslardan ileriye uzanıyor. Duvarları, tavanı ve sonunda tüm evreni kaplamaya başladılar. Ben her zaman içimdeki tutkulu büyümenin ve yinelemenin üstünde, saplantının merkezinde duruyorum.”) “Obliteration Room” adlı çalışma da en hoşuma giden çalışmalardan biriydi. Güzel mobilyalarla döşenmiş bir oda,
daire şeklindeki “sticker”larla kaplanmıştı ve her gelen ziyaretçi odadaki güvenlik görevlisinden bir “sticker” alıp odanın bir tarafına yapıştırabiliyordu. İlk defa bir sergide, bir sanat eserine katkıda bulundum. Bu açıdan çok zevkliydi. “Gleaming Lights of the Souls” adlı oda da yine aynalar ve değişen parlak ışıklarla çevriliydi. Işıklar nedeniyle belli belirsiz yansımanızı sonsuz aynaların içinde görmek çok etkileyiciydi. Sergide en çok öne çıkan ve ilgi çeken eserlerden bazıları bunlardı ama tabii her eseri tek tek incelemek burada anlatılamayacak kadar değerliydi. Olur da 24 Ocak’a kadar yolunuz Kopenhag’a düşerse Louisiana Müzesi’ne uğramadan ve bu eşsiz sergiyi gezmeden dönmeyin. *Fotoğraflar http://www.louisiana.dk sitesinden alınmıştır.
10
Fotoğraf: Tuğçe Kılınç
11
12
13
14
2016’nın Merakla Beklenen Filmleri Yeni yılda gişelerde bizi neler bekliyor? Hazır mıyız? / Elif Doğanyiğit 2015’i, gelmiş geçmiş tüm gişe rekorlarını kıran Star Wars: The Force Awakens ile kapatmıştık. Şimdi yeni bir yılda bizi yepyeni filmler bekliyor. Tabi ki aklımıza gelen ilk soru yeni vizyona girecek bu filmlerin Star Wars’un yakaladığı başarıyı yakalayıp yakalayamayacağı. 2016’nın en dikkat çeken filmlerini Marvel ve DC çizgi romanlarının süper kahraman filmleri oluşturuyor. Aralarında daha önce karşımıza X-Men Başlangıç: Wolverine filmi ile çıkan Deadpool’un kendi hikayesine kendi filminde tanık olacağız. Bizi bekleyen diğer filmlere baktığımızda ise birkaçının geçtiğimiz yıllarda vizyona girmiş filmlerin devam filmleri olduğunu görüyoruz. Aşağıda sizin için yaptığım listedeki filmler ise bizi heyecanlandıran bu yeni filmlerin sadece birkaçı.
15
Deadpool Vizyona giriş: 12 Şubat 2016
Film, Deadpool çizgi roman karakterinin ilk filmi. Daha önce de belirtiğim gibi Deadpool ile X-Men Başlangıç: Wolverine filminde karşılaşmıştık. Şubat’ta çıkacak film ise Deadpool’un nasıl ortaya çıktığını, amacının ne olduğunu güçlü aksiyon sahneleri ile anlatacak. Deadpool’u Wolverine’de de canlandırmış olan Ryan Reynolds canlandırıyor. Filmin
yönetmenliğini de Tim Miller üstlenmiş. Film 106 dakika olduğu için birçok eleştiri aldı. Günümüzde fantastik ve aksiyon filmleri genelde iki saat olduğu için 106 dk çok az bulunmuş. Bence film, görsel efektleri ile o 106 dakikayı oldukça dolu dolu yaşatacağa benziyor. Ayrıca film 18 yaş ve üzeri olarak vizyona girecek.
16
Batman v Superman Vizyona giriş: 25 Mart 2016
2016’nın en çok beklenen filmi diyebiliriz. DC, Man of the Steel filminin ardından ikinci büyük filmine imza atıyor. Filmde ilk defa Batman ve Superman’in birbiriyle çarpışmasına şahit olacağız. Bu iki süper kahramanı her zaman iyi karakterler olarak görmüştük. Şimdi ise bir tanesi kötü karakter olarak karşımıza çıkacak. Bu açıdan film oldukça dikkat çekici. Filmin diğer dikkat çekici yanı ise Batman’in Christian
Bale değil de Ben Affleck tarafından canlandırılması. Hiçbirimizin, Christian Bale’in canlandırmadığı Batman’i görmek isteyeceğini sanmıyorum. Sanırım filmi izledikten sonra Ben Affleck’in iyi bir seçim olup olmadığına karar vereceğiz. Filmde ayrıca DC’nin unutulmaz çizgi roman karakterleri olan Green Lantern, Aquaman, Wonder Woman ve Flash de karşımıza çıkacak.
17
Zoolander 2 Vizyona giriş: 15 Nisan 2016
2001 yılında Ben Stiller’ın canlandırdığı süper model olan Derek Zoolander ile tanışmıştık. Film oldukça iyi bir oyuncu kadrosuna sahipti: Will Ferrell, Owen Wilson gibi ünlü komedyenleri barındırıyordu. IMDb’de ne kadar 6.6/10 puan almış olsa da klasik komedi filmleri arasına girmişti. Serinin ikinci filminde ise Derek Zoolander’ın uzun bir aradan sonra en yakın model arkadaşı olan Hansel (Owen Wilson) ile birlikte modellik kariyerine
geri dönmesi ile sektörde yaşadığı zorlukları göreceğiz. Zoolander 2’nin kadrosuna; Penelope Cruz, Kristen Wiig, Benedict Cumberbatch gibi ünlü isimler katılmış. Yönetmenliği de ilk filmde olduğu gibi Ben Stiller üstlenmiş. Şu anki yorumlar filmin, ilk filme oranla daha komik ve başarılı olacağını gösteriyor. İlk filmi izlemiş olanlar heyecanla Zoolander 2’yi bekliyor. Eğer hala izlemediyseniz 15 Nisan’dan önce izlemelisiniz.
18
Captain America Vizyona giriş: 6 Mayıs 2016
DC’nin Batman v Superman filmindeki gibi Marvel’ın yapmış olduğu bu filmde de eski ve yeni Avengers’ların savaşına tanık olacağız. Evet, yine sevdiğimiz kahramanlar birbirlerine karşı. Hangi tarafı tutacağınıza siz karar vereceksiniz. Takım liderleri Captain America (Chris Evans) ve Iron Man (Robert Downey Jr.). Takımlara baktığımızda Captain America’nın takımında Falcon, Hawkeye, Scarlet Witch, Antman ve Winter Soldier; Iron Man’in
takımında ise War Machine, Black Widow, Spider-Man ve Vision’ı görüyoruz. Takımlardaki kahramanlara baktığımızda “Neden bu takımda?” diye düşünebiliyoruz çünkü birkaç kahraman, normalde dost olmalarına rağmen karşı takımlarda yer alıyorlar. Bu ayrıntı da film hayranlarının ilgisini çekecek gibi duruyor. Filmin Batman V Superman’e göre başarılı olup olamayacağı ise büyük bir merak konusu…
19
Finding Dory Vizyona giriş: 17 Haziran 2016
Finding Nemo, hepimizin küçüklüğündeki vazgeçilmez animasyon filmi olmuştur. İlk izlediğim günden beri hep merak etmişimdir acaba devam filmi çıkar mı diye. 12 yıl aradan sonra küçüklük dileğim gerçek oldu. IMDb’de 8.8/10 puan almış olan animasyon tekrar karşımızda. Bu sefer Nemo değil, ilk filmde Nemo’nun babası Marlin’e Nemo’yu ararken yardım eden Dory kayboluyor.
Dory’nin ilk filmde sürekli hafıza kaybı yaşadığını görmüştük. Bu yeni filmde kendisi, şaşırtıcı bir şekilde geçmişini hatırlamaya başlıyor ve kayıp olan ailesini bulmaya gidiyor. Dory’ye yeniden Ellen DeGeneres’in sesi hayat veriyor. Filmin yönetmenliğini de ilk filmde olduğu gibi Andrew Stanton devralmış. Filmin vizyona girmesine daha çok zaman var belki ama eminim ki sinema salonlarını çocuklardan çok büyükler dolduracak.
20
Alice Through The Looking Glass Vizyona giriş: 27 Mayıs 2016
Evet. Buradaki Alice, bizim kendisini “Alice in Wonderland”den bildiğimiz küçüklük kahramanımız olan Alice. Küçüklüğümüzde bize okunan hikayenin filmi 2010 yılında Tim Burton yönetmenliğinde çıkmıştı. Film oldukça başarılı olmuş, bir milyar dolar kadar bir
gişe hasılatı kazanmıştı. İkinci filminde bu başarıyı arkada bırakacağı kesin. Çoğumuz klasik Alice’in klasik hikayesini biliyoruz. Bu yeni hikaye ise daha önce hiç duymadığımız bir hikaye olarak karşımıza çıkacak. Umarım alıştığımız hikayeyi,
21
devamı olan bu yeni hikaye bozmaz. Bu devam filminde daha önceki filmde gördüğümüz karakter ve onları canlandıran oyuncular tekrar yerlerini almış fakat yönetmen koltuğunda büyük bir değişiklik yaşanmış. İlk filmin yönetmenliğini yapmış olan Tim Burton bu filmde yapımcı olarak
yer alıyor. Yönetmen koltuğunu ise Muppet filminin yönetmeni olan James Bobin’e devretmiş. Harikalar Diyarı’nı Tim Burton kendi farklı tarzıyla canlandırmıştı. James Bobin’in bu farklı tarzı yeni Harikalar Diyarı’nda yakalayıp yakalayamadığını hep birlikte göreceğiz.
22
Finallere Çalışılacak 5 Mekan Evde değilse, nerede? / Sude Yedikardeş
23 Malum final haftasının içindeyiz. Herkesin ders çalışma ve ders çalışılacak mekan sorununun olduğu zamanlar. Özellikle benim gibi evde çalışamayan ve en ufak durumda dikkati dağılanlar için ders çalışılabilecek mekanlar listesi hazırlamak istedim. Eğer siz de evde dersin başına oturduğunuzda “bir saat uyuyayım sonra çalışırım”, “biraz dizi izleyeyim, sonra çalışırım” düşüncesinden kurtulamıyorsanız ya da ders çalışmak için alternatif yerler arıyorsanız listemize göz atabilirsiniz.
Salt Galata Listemin başında Salt Galata’nın kütüphanesi geliyor. Herkesin kullanımına açık olan bu kütüphaneye Pazar ve Pazartesi hariç 10:00 – 20:00 saatleri arasında erişmek mümkün. Mimari olarak da çok güzel olan Salt Galata’da insanın gerçekten ders çalışası geliyor. Sessiz bir ortam arıyorsanız burası kesinlikle doğru adres. Ayrıca dersten sıkıldığınızda ya da ara verdiğinizde bir şeyler atıştırmak için bir kafe ve Robinson Crusoe 389 adlı bir kitabevini de bünyesinde barındırıyor. Üst katlarında ise sergi salonları bulunuyor. Molalarınızda küçük bir sergi turu atmanız bile mümkün. Adres: Bankalar Caddesi 11, Karaköy, Beyoğlu
24
25 Gravite İkinci olarak, kendi favori kontenjanımdan Gravite’ye yer veriyorum. Evime yakınlığından da çok fazla tercih ettiğim bu yer kalabalıktan uzak, sadece belli bir gelen kitlesinin olduğu bir yer. Dışarıda ve içeride masaları var fakat çalışmak için genelde içerisi tercih ediliyor. Ben ise genelde içeri girince soldaki prizin yanındaki masayı tercih ediyorum. Oturup bir kahve içip saatlerce burada çalışabilirsiniz. Çok kalabalık olmadığı için “kalkmam lazım” baskısı hissetmiyorsunuz. Ayrıca ara verdiğiniz zaman masalarda bırakılan dergileri okuyup sonra tekrar çalışmanıza dönebilirsiniz. Gelelim yeme içme kısımlarına. Eğer uzun süre çalışacağım diyorsanız tok gitmenizde fayda var çünkü her zaman yiyecek bir şeyler olmayabiliyor ama latte’sini ve bitki çaylarını tavsiye edebilirim. Ben her gittiğimde yaseminli yeşil çay içiyorum fakat bir sürü değişik bitki çayı çeşitleri var. Son bir şey daha eklemek istiyorum: Eğer çok sessiz bir ortam arıyorsanız burası size uygun olmayabilir çünkü genelde müzik çalıyor ama arkada çalan müzik sizi kesinlikle rahatsız etmiyor. Adres: Teşvikiye Mah. Prof. Dr. Müfide Küley Sk. No: 45 Teşvikiye/Nişantaşı Fil Books Fil Books, mekan sahiplerinden birinin fotoğrafçı olmasından kaynaklı, fotoğraf kitaplarının bulunduğu kocaman bir kütüphanesi olan bir yer. Buraya daha önce sadece oturmaya gittim fakat oturup çalışan bir sürü insan gördüm. Küçük sessiz bir yer ama hafta sonları mekan kapasitesinden dolayı yer bulmak biraz zorlaşıyor. Burada ders çalışmak için hafta içi gündüz saatlerini tercih etmeniz daha iyi olur diye düşünüyorum. Kafeye girdiğinizde doğrudan üst kata çıkın, cam kenarının hemen önünde masalar var. Eğer kapılmamışsa şanslısınız demektir. Karaköy sokaklarını izleyerek çalışmak evde duvara bakıp çalışmaktan eminim çok daha eğlenceli olur. Son olarak kekleri gerçekten çok güzel. Kapıdan girince bile ne yiyeceğinizi gözünüze kestirebiliyorsunuz. Mesela çalışma sırasında kendinizi küçük bir kekle ödüllendirebilirsiniz. Adres: Kemankeş Kara Mustafa Paşa Mah. Ali Paşa Değirmeni Sk. 1/1,Beyoğlu
26
Grandma Eskiden ders çalışırken annenizin masanıza sürekli yiyecek bir şeyler getirmesini özleyenler parmak kaldırsın. Eğer öyleyse Grandma tam size göre. Deyim yerindeyse anne ve anneanne çöreklerini, keklerini
ve bu tarz bütün ürünleri burada bulabilirsiniz. Üstelik Nişantaşı’nda olmasına rağmen ara sokakta kalmasından dolayı sessiz ve sakin bir yer.
Adres: Nişantaşı Mahallesi, Ahmet Fetgari Sokak, No 38, Şişli, İstanbul
27
Cuma Çukurcuma’nın Cuma’sı sakin ve sıcak ev ortamı sunuyor. Her ne kadar ben bahçesini çok sevsem de üst katta hemen camın yanında aydınlık, prize yakın yerler de bulmak mümkün. Çok fazla kalabalığı yok ama hafta içi tercih edilirse daha rahat bir çalışma ortamı olur diye düşünüyorum. Üstelik acıkırsanız yemekleri de oldukça
lezzeti. Ben sebzeli ızgara tavuk yemiştim. Sıradan bir ızgara tavuk ne kadar lezzetli olabilir diyebilirsiniz ama çok lezzetliydi. Adres: Firuzağa Mah. ,Çukurcuma Cad. No 53/A , Beyoğlu Ders çalışmanız için elimden gelen bütün mekan önerilerini sundum, gerisi artık sizde. Herkese sınavlarında başarılar diliyorum.
28
Final Dönemi Kafa Dağıtma Playlist’iniz / Hazırlayan: İlgi Özdikmenli
29
Finallerimiz başlamış olabilir, evlere, kütüphanelere veya en iyi ihtimalle ders çalışmaya elverişli kafelere kapanmış, bunalmış olabiliriz. Ancak bu nefes almayacağımız anlamına gelmiyor. İşte bir üniversitelinin, hatta herhangi bir gencin en kestirme yoldan rahatlama formülü: Müzik! Sizin için seçtiğim şarkıların tek bir ortak özelliği var; bu şarkıları dinlerken şarkı sözlerine odaklanmaktan ya da şarkının hareketli ritmine kendinizi kaptırmaktan, derslerin yoğunluğundan kurtulmayı başaracaksınız. Öyleyse, keyifli dinlemeler! Link: https://goo.gl/JlswhT
30
Bursa’ya Özgü Lezzetler Sömestr tatili de yaklaşıyorken sıklıkla tatil rotalarımız arasına giren Uludağ sebebiyle uğrayacağımız Bursa’ya özel lezzetleri mercek altına alalım / Elif Nur Aktaş
31
32
Bursa, kendine özgü lezzetleri içinde barındıran, köklü geçmişe sahip bir şehir. Bu şehrin, kendi adıyla anılan benzersiz lezzetleri göz ardı edilmemeli. Özel lezzetlere bir şans mutlaka verilmeli. Şehrin ismiyle bir anılan bir yemek dendiğinde akıllara ilk gelen iskender. İskender başka şehirlerde de yenilebilen ama Bursa’da yemediyseniz “yedim” denilmemesi gereken özel bir lezzet. Bursa’da kıyma döner olarak değil de gerçek etten üretilen, özenle hazırlanan bu yemek kesinlikle yerinde yenmeli ve tadına varılmalıdır. Tereyağı, domates sosu, yoğurt, pideli tabanı ve etinin unutulmaz tadıyla Bursa’nın belki de en meşhur yemeği olan iskenderi yerinde yemeden bu şehirden ayrılmamak gerek.
Pideli köfte, sunum açısından iskender kebap ile benzerlik gösteren çok lezzetli bir yiyecek. Domatesli sos ile ıslanmış pidelerin üzerine dizilen köfteler, üzerinde tereyağı gezdirilerek yanında yoğurt ile servis ediliyor. Bursa’ya özgü olan bu yemek yine unutulmaz bir tada sahip ve diyet bozmaya bile değecek türden. Bursa’ya özgü Bağdat hurma tatlısı, yalnızca Bursa’da tadına varılabilen benzersiz
33
bir lezzet. 14 çeşit baharatla hazırlanan bu leziz tatlının formülü ise özenle saklanan bir sır. Bursalılar’ın çok sevdiği ama henüz şehrin sınırları dışına çıkamamış olan bu özel tatlı, yolu Bursa’dan geçenler tarafından denenmesi gereken yiyecekler kategorisinde bana göre. Başka bir yerde yiyemeyecek olmanız ise Bağdat tatlısını daha da özel ve yöresel kılıyor. Tatlı; ismini, sanıldığı gibi Bağdat şehrinden değil, sahibinin İstanbul’daki Bağdat Caddesi’ne olan hayranlığından alıyor. Hurma tatlısı olarak anılması ise tatlının şeklinin hurmayla benzerliğinden geliyor. Şerbetli, yumuşacık bu nefis tatlı hindistan cevizi ile süslenerek servis ediliyor ve deyim yerindeyse damakta tadı kalıyor! Tahinli pide, Bursa’da özellikle pazar
sabahı kahvaltılarının vazgeçilmez lezzeti. Uzun bir geçmişi olan bu lezzet, fırınlardan yükselen şekerli ve büyüleyici kokuların belki de esas sahibi. Kahvaltılar ve gündüz çay saati davetlerinin olmazsa olmaz bu ikramını denemeden olmaz. Hele bir de sıcak ise yanında da çayla unutulmayacak bir lezzet olduğu aşikar. Pide denildiğinde akla ilk tuzlu ana yemek gelir, tahinli pide ise şekerlidir ve oldukça lezzetlidir. Pidenin bir değişik versiyonu, hatta kardeşi olan cantık, tadı itibariyle pide ile benzerlik gösteren fakat hamurunun formu dairesel ve daha kalın olan bir yiyecek. Esnaf yemeklerinin “fast food”u olarak nitelendirilebilir bir yiyecek. Esas çıkışı Tatar
34 böreğine dayanıyor ama onun üstü kapalı olmayan bir şekilde fırınlanmasıyla yapılan bol malzemeli doyurucu bir yiyecek.
İnegöl köfte, başka şehirlerde de yediğim ama Bursa’da yediklerimle aynı lezzeti tam olarak yakalayamadığım bir yemek. Günümüzde katkı maddelerine boğulmuş bir beslenmeye ne yazık ki giderek daha çok alışıyoruz. Baharatsız olarak yalnızca et ve soğan karışımı ile yapılan bu köftenin en önemli özelliği ise katkı maddesi içermiyor olması. Önerim, İnegöl semtindeki Orhan Köfte veya Bursa merkezde, Ulu Camii’nin batı kapısının karşısındaki tarihi Ömür Köftecisi’dir.
Süt helvası, yine esas çıkışı Bursa’ya dayanan helvanın değişik bir versiyonu. Üstü hafif yanık olanı makbul olan, az malzeme ile yapılmasına rağmen kıvamının tutturulması çok da kolay olmayan güzel bir lezzet. Bir esnaf lokantası tatlısı olan süt helvasının, bu özelliğinden dolayı, hafta sonları ve akşam saatlerinde yenmesi pek mümkün değildir. Yemezseniz bin pişman olunabilecek güzellikteki bu tatlıyı Merinos Parkı’nın içindeki, Hayat Lokantası’nda yiyin derim.
Cevizli lokum, Bursa’da hemen hemen her fırından kolaylıkla satın alınabilecek Bursa’ya özgü bir hamur işidir. Beş çayı diye tabir ettiğimiz ara öğünde çay ile keyifle yenilen cevizli lokum, hem ekonomik hem pratik hem de oldukça lezzetli. Kokusu da en az tadı kadar güzel olan cevizli lokum; Bursa’da mevlüt, nişan gibi törenlerin de vazgeçilmez ikramlarından biridir. Yolu Bursa’dan geçenler! Bu yiyeceklerin en azından bir kısmının tadına bakmadan şehri terk etmek olmaz. Bursa’nın güzel atmosferine bir de tadı damağınızda kalan bu yiyecekler eklendiği zaman unutulmaz bir serüveni tamamlamış olarak Bursa’dan gönül rahatlığı ile ayrılmış olursunuz.
35
/
v i 端n
e t e z er
e t e z r e v i n ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete