/139
e t e z r ive
端n
zete
14 Ocak 2016 Sayı: 139 Genel Yayın Yönetmeni İlgi Özdikmenli Yazı İşleri Cenk Bonfil, Tuğçe Kılınç Yazılar Arzu Cahide Öz, Asena Kıvrak, Berk Özdemir, İdil Bayram, Sude Yedikardeş
CİNSİyet KurallarıNıN taNımıNı yıKaN aDam
Ön Kapak: Sedef Akalın Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
şİmDİ reKlamlar
NetFlıX GelDİ, HoşGelDİ!
ParlaK Bİr GeCe: 73. altıN Küre ÖDüllerİ
tHe loBSter DıStoPyaSı
Sosyal Medya Yöneticisi Sezin Katalon
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin:
Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
Instegram: https://goo.gl/JT0p59 İletişim: univerzete@gmail.com
/ifbilgi
@ifbilgi
“Ölüme ve teröre alışmıyoruz”
4
5
Cinsiyet Kurallarının Tanımını Yıkan Adam Jaden Smith, Louis Vuitton 2016 reklam kampanyasında bir erkeğin eteği nasıl taşıdığına ve geleneksel mitleri nasıl kırabileceğini gösteriyor tüm dünyaya / Arzu Cahide Öz Louis Vuitton 2016 reklam kampanyasında cinsiyet kimlikleri açısından büyük bir fark yaratan çekim ile karşı karşıyayız. Jaden Smith bizlere aslında toplumsal olarak belirlenen kimliklerinin yıkılabilir olduğunu gösteriyor. Cinsiyete yüklenen kimliklere bu örnek ile bakarken aslında etrafımızı çevreleyen ama olağan karşıladığımız genel cinsiyetlere yüklenen egemen bakış açılarına bakmış olacağız bu yazıyla.
Louis Vuitton markası 2016 İlkbahar/ Yaz kadın katalog çekiminde bir farklılıkla karşımıza çıktı. Çekimde yer alan mankenlerden biri erkekti. Evet doğru okudunuz: erkek bir ünlü, bir markanın kadın kreasyonunu tanıttı bizlere. Peki kim bu derseniz karşımıza Will Smith’in oğlu Jaden Smith çıkıyor. Jaden’ı reklam kampanyasında etek giymiş bir şekilde görüyoruz. Cinsiyet kimlikleri üzerine bu denli bir darbe indirmek
6
7
için markanın Jaden Smith’i kullanmış olması bana şaşkınlık vermiyor açıkçası. Markanın cinsiyet kimliklerini modanın üzerinden silmek için bu yolu seçmesi akıllıca. 17 yaşında olan Jaden, kişiliğini toplumdan ve medyadan gelebilecek bir baskı altında kalmadan özgürce ifade ediyor. Bu Jaden’ın ilk defa etek giyişi değil. Ünlü model daha önceden Hunger Games’in yıldızı Amandla Stenberg ile lise balosuna giderken kıyafet tercihini etekten yana kullanmıştı ve bu durum medyada büyük bir yankı uyandırmıştı ancak Jaden bu olayı “Topshop’a gidip kız kıyafetleri aldım yani ‘kıyafet’ aldım” şeklinde yorumlamıştı. Aslında Jaden’ın bu cümlesiyle onun için kıyafetlerin belirli bir cinsel kimliği olmadığını görmüştük. Ne yazık
ki bu örnekle görüyoruz ki kıyafetler de nasiplerini büyük ölçüde toplumsal bir düşüncenin altında ezilerek geçiriyorlar. Toplum bizlere çoğunlukla cinsel kimliklerimizde neyin doğru veya yanlış olduğunu sürekli hatırlatıyor, daha doğrusu farklı bir şeklini kabul etmiyor. Bu örnekler sadece kıyafetlerle de sınırlı kalmıyor. Kadınların ve erkeklerin nasıl kadın ve erkek olabilecekleri tanımına kadar gidiyor iş. Çoğumuz Jaden gibi kafa kaldırıp kendimizi yansıtmayı bir tarafa bırakıyoruz ve kabulleniyoruz toplumun kurallarını. Günümüz dünyasına baktığımızda ataerkil toplumun artık daha eskilerde kaldığını söyleyebiliriz. Hala kadın ve erkek arası eşitlikten söz edemesek bilr günümüzde eşit şartları yakalamaya
8
9
çalışıyoruz fakat medya yüzünden bu değişim neredeyse imkansız kılınıyor. Medya hala cinsiyet konusunda geleneksel bir tutum takınmakta. Kadınla erkeğin üstlendiği kavramların cinsiyetler içinde dağılmaması gerekiyor çoğu topluma ve medyaya göre. Ne gibi derseniz kadınları çoğu reklamda veya filmde ya seksi, uzun boylu, uzun saçlı, formda bir vücuda sahip şeklinde görüyoruz. İstediği konuma dış görünüşü ile sahip olabilecek bir özellikte oluyorlar çoğu zaman. Erkekler ise kaslı, güçlü, ekonomik özgürlüğünü eline almış, agresif veya zaman zaman sinirli bir yapıda karşımıza çıkıyor. Peki bu görüntüleri gördüğümüzde şaşırıyor muyuz? Tabii
ki de hayır, bu görüntüler ve tiplemeler bizlere çok doğal geliyor çünkü çocukluğumuzdan beri bizlere doğru olanın bu olduğu söyleniyor. Bir de bu yansımaların kıyafetler üzerine yansıdığını görüyoruz. Kız çocuğa mutlaka pembe giydiriliyor, erkek çocuğa da mavi. Neden derseniz toplum pembeyi kıza özgü bir renk, maviyi ise erkeğe özgü bir renk olarak seçmiş. Bu gibi görünmeyen kurallar aslında bireylerin nasıl giyinmek istediklerine veya nasıl davranmak istediklerine bile karışmış oluyor. Bir erkek feminen bir ses tonu ya da konuşma biçimi olduğunda genel olarak toplumda “bu ne biçim erkek” olarak tepki görüyor veya bir kadın saçlarını çok kısa kestirdiğinde
10
ve daha çok maskulen kıyafetler giydiğinde “bir kadın böyle giyinmemeli, kendine bakmalı, güzel gözükmeli” deniliyor. Anlayacağınız üzere kimsenin kendi gibi olmak istemesine hakkı yok. “Biz ne öğrettiysek onun gibi olacaksın” denen bir sistem var ne yazık ki. Ancak bunu değiştirmek bizlerin elinde, Jaden Smith bu durum için yapı taşı değerinde bir örnek gösteriyor. Erkek olmanın feminen bir tarafı da olabileceğini ve her iki cinsiyetinde feminenlik ve maskulenlik arasında bir geçiş yaşayabileceğini gösteriyor. Sonuç olarak sizlere toplumsal baskının olmadığı bir alanda yaşasaydınız nasıl giyinirdiniz veya kendinizi nasıl tanımlardınız diye sormak istiyorum. Şuan ki kişiyle aynı mı olurdunuz yoksa bambaşka birine mi dönüşmüş olurdunuz? Artık bu yüzyılda gerçekten kendimiz olmamızın zamanı geldi. İpleri kendi elimize almalıyız, toplumun elinde yüzyıllardan beri olan iplerin bizleri ancak belli bir kalıba sığdırdığını ve bir şekilde benzer bir şekle soktuğunu görmek çok zor değil. Belki zor olucak ancak tabuları kırın, kadınlığınızı veya erkekliğinizi istediğiniz gibi yaşayın. Size söylenen doğruları doğru kabul etmeyin, kendi doğrularınızı yaratın. Eminim çoğumuzun içinde Jaden gibi kabuklarını kırıp kendini olduğu gibi göstermek çok insan var. Neden başka insanların düşünceleri için kendimizi başka kalıplara sokuyoruz. Cesaret edin ve harekete geçin. Bugün kendiniz değilken ne zaman kendiniz olacaksınız?
11
12
Şimdi Reklamlar Tatil reklamlarından bir derleme… / Asena Kıvrak Hepimizin hevesle beklediği, yorgunluğumuzu atmak için dört gözle gün saydığımız o tatil kapıyı çaldı sonunda. Okulların kış tatiline girmesi ve yoğun bir dönemi bitirecek olmanın sonunda bu yazımda tatil reklamlarını ele almamak olmazdı. Bu hafta tatil reklamlarını derledim sizler için. Bakalım siz bu reklamlar hakkında ne düşüneceksiniz. tatil.com Halay Başı Reklamı tatil.com’un erken rezervasyon yaptırmak üzerine “halay başı olma havuz başında ol” sloganıyla yola çıktığı reklam filmi hem yaratıcı hem de mizahi olmuş. Reklamın süresi de tam yerinde olmuş. Kısa ve öz bir reklam filmi. Bu reklamı hatırlayanlarınız varsa şu anda yüzlerinde bir tebessüm oluştuğuna eminim. tatil.com 2016 Yeni Yıl Reklamı tatil.com’ un 2016’da çıkardığı reklam filminin bana aynı samimiyeti verdiğini söyleyemeyeceğim. Bu reklam filmini beğenmememin bir nedeni de reklamın haddinden uzun olması sanırım. Reklam filminde Noel Baba’yı günümüze uyarlamaya çalışmışlar ve bu açıdan bir mizah yaratmaya çalışmışlar fakat bu bana biraz yaratıcılıktan uzak geldi. Belki de çıtayı yukarıda tuttuğu için beklentim daha yüksekti.
Jolly Tur’dan “Cinnetten Bir Köşe” Jolly Tur’un film fragmanı tadında çıkardığı bu reklam filmi yaratıcı olduğu kadar içeriği de güzeldi. “Jolly Tur’a gelin, tatiliniz korku filmine dönmesin” sloganıyla yola çıkarak korku filmi fragmanıymış edasıyla bir reklam filmi hazırlamışlar. Hem dikkat çekici -çünkü insan ilk izlediğinde bunun reklam filmi mi fragman mı olduğunu anlamaya çalışıyor- hem de komik, izlemesi keyifli bir reklam filmi olmuş. Reklamda arada verdikleri ‘’film mesajları’’yla da yaratıcılıklarının bir kere daha altını çizmiş oldular. Jolly Tur bu reklam filmiyle oldukça başarılı bir ivme yakaladı. ETS Tur’un Burcu Esmersoy’lu Reklamı Ets Tur reklam filmlerinde uzun süredir Burcu Esmersoy’u kullanıyor ve bu şekilde süregelen reklam filmleri yayımladılar birbiri ardına. Bence ünlü kullanımı bu markada başarılı oldu ve aynı zamanda markanın önüne de geçmedi çünkü
13
çıkardıkları reklamlar kaliteliydi. Aynı zamanda çıkardıkları reklamların sıklığını arttırarak marka tanınırlığını da arttırmış oldu. Burcu Esmersoy gibi bir ismi kullanmak markanın da kaliteli olduğu izlenimini uyandırdı elbette. Şu anda hala televizyonlarda dönen ‘’Burcu Esmersoy tatilini ucuza getirdi çünkü o ünlü!’’ esprisiyle de akıllarda kalmayı başardı. Pegasus’dan “Bütün yaz tek tatile sığmaz” Pegasus’un “Bütün yaz tek tatile
sığmaz” sloganıyla ün kazandığı reklamı benim gönlüme taht kurmayı başaran reklamların içinde. 2015’in en yaratıcı reklamlarından biriydi. Hem çekimi çok güzeldi hem kurgusu hem de olayın akışına uygun olarak içimizi kıpır kıpır yapan, hareketli reklam müziği. Bizi tatile hazır hissettiren bir reklamdı. Hani izlediğinizde keyif veren reklamlar vardır ya, bu reklam benim için öyle bir reklamdı. Pegasus’un yaratıcılığını kutlamak gerek. Tatil üzerine yapılmış daha birçok reklam filmi, afişleri var ama ne yazık ki yine yaratıcılıktan uzak reklam şirketlerinin ellerine düşmüşler. Tatil gibi cıvıl cıvıl bir konuyu daha ne kadar sıkıcılaştırabilirler diye merak ediyorum doğrusu. Anladığım kadarıyla bu tatil de bunun örneklerine bol bol rastlayacağız. Gözlerimin kanamasına hazırlıklı olmam lazım.
14
NetflIx Geldi, Hoşgeldi! Türkiye’ye açılan Netflix tüm dizi/film severlere göz kırpıyor / Berk Özdemir Çoğu yabancı dizi severin yakından bildiği Netflix, erişimi Türkiye’ye resmen açtı. “Consumer Electronics Show 2016”da Netflix, 140 yeni ülkeye açılacağını duyurdu ve bunlardan biri de Türkiye. Türkçe içeriklerin yavaş yavaş eklendiği Netflix’e yakından bakıp nedir, ne değildir, ne olacaktır açıklayalım. 1997 yılında DVD kiralama şirketi olarak kurulup daha sonra internete yatırım yapmaya başlayan Netflix, şu an dünyanın en popüler dizi ve film izleme platformu. Hatta kendine ait dizileri bile var!
Türkiye macerası ise aslında biraz öncesine dayanıyor. 2014 yılında Türkiye’de pazar araştırmaları yapan Netflix, RTÜK ve malum internet yasası yüzünden pazar araştırmalarını geri çekip Türkiye’de yayına başlamama kararı almıştı. Bu, tabii biz dizi severleri derinden üzen bir karar oldu ancak iki yılın ardından, tüm dünyaya açılma kararı alındıktan sonra bize gelebildi. Hikayenin üzücü kısmı bu. Yani dünyalar kadar içeriğe iki yıl önce erişebilecekken ancak 2016 yılında erişmeye başlıyoruz. Henüz internet siteleri Türkçe
15
desteğinden yoksun olmasına rağmen, Türkçe dublajlı ve alt yazılı filmleri ve dizileri eklemeye başladılar. Peki, bu sitede bu kadar ne var ki sosyal medyada herkes bunu konuşuyor ve dizi izleyen kitle bu kadar heyecanlandı? Öncelikle, özellikle yabancı dizi izleyen kesim dizileri maalesef –RTÜK sağ olsunkorsan sitelerden izlemek durumunda kalıyor fakat Netflix’te her şey telif hakkıyla korunduğu için buradaki tüm içerik yasal. Ayrıca kütüphanesi o kadar büyük ki on dört bin kadar film, dizi, belgesel, çizgi dizi vs. bulunuyor. Örnek verecek olursak Yüzüklerin Efendisi, Kung Fu Panda, Star Trek, Dark Knight gibi filmleri, Cosmos: A SpaceTime Odyssey, The Universe: Collection, Particlefever gibi belgeselleri, Black Sails, Friends, Arrow, Daredevil, Marco Polo, Breaking Bad gibi dizileri izleyebilirsiniz. Peki, fiyat tarifeleri ne ve nasıl izleyebiliriz? Fiyat tarifesi olarak bize üç farklı
seçenek sunuyor Netflix (Fiyatlar henüz Türkiye’ye endekslenmedi). Hatırlatmakta fayda var: Tüm paketlerde sınırsız içeriğe erişiminiz mümkün hale geliyor ve istediğiniz platformdan istediğiniz zaman izleyebiliyorsunuz. Basit pakette standart çözünürlükte (SD) izleyebildiğiniz içerikler aynı anda sadece bir kişinin erişimine açık durumda. Yani bir hesaptan aynı anda sadece bir kişi izleyebilir. Ayda 27 liraya bu pakete ulaşabilirsiniz. Standart paketteyse yüksek çözünürlükte (Full HD) izleyebildiğiniz içerikler aynı anda iki kişinin kullanımına sunuluyor. Yani hesabınızı biriyle paylaşarak ve iki farklı profil oluşturarak bağımsız bir şekilde izliyorsunuz. Ücret de böylelikle ikiye bölünmüş oluyor. Fiyatıysa aylık 33 lira. Üçüncü ve son paket olan Premium’da görüntü kalitesi 4K oluyor ve aynı hesaptan dört kişi yararlanabiliyor. Bu paketin fiyatıysa 41 lira. Tabii bu fiyatların hepsi şu an kurdan çevriliyor zira Netflix’e girdiğiniz zaman Euro üzerinden paket alımı yapılıyor henüz. Örneğin, standart paketi arkadaşınızla ortak aldınız. 33 lira
16
bölündü 16,5 liraya. Bir de Enpara’nız varsa bu fiyat bir kere daha ikiye bölünüyor zira Enpara ile Netflix ve benzer platformlarda (Steam, Spotify, App Store, Google Play) her ay elli liraya kadar olan alışverişlerin yarısı gelecek ay hesabınıza geri yatırılıyor. Böylece kişi başı 8,25 liraya gelmiş oluyor. Peki, hangi platformlardan izleyebiliriz bu dizi/filmleri? Öncelikle tabii ki tarayıcı üzerinden web sitesinden izleyebilirsiniz. Akıllı televizyonunuz, telefonunuz, tabletiniz veya Apple TV’niz varsa uygulamasını indirerek, oyun konsolunuz varsa oradan izleyebilirsiniz. Yani hemen hemen her yerden Netflix içeriği izlemek mümkün.
Sosyal medyada bugünlerde dönen yorumlara aldanmamak gerektiğini hatırlatmak gerek zira yeni açılmış bir platform ve Türkçe içeriğin az olması normal. 140 ülkeye birden açılınca alt yazı ve dublaj eklemenin kolay iş olmadığını bilmek gerek. Ayrıca Netflix, üyeliğinizin ilk ayını size ücretsiz olarak veriyor ve memnun kalmazsanız üyeliğinizi istediğiniz zaman sildirebiliyorsunuz. Malum platformlar gibi yirmi dört ay taahhüt vb. işlemler gerekmiyor. Korsana her zaman karşı biri olarak Netflix gibi platformları destekliyorum. “Netflix and Chill!”
17
18
19
Parlak Bir Gece: 73. Altın Küre Ödülleri 1944 yılından itibaren verilmeye başlanan Altın Küre Ödülleri -“Golden Globes”-, 10 Ocak 2016 tarihinde 73. kez sahiplerini buldu / İdil Bayram Her sene Ocak ayında düzenlenen Altın Küre Ödülleri, Oscar’ın habercisi adıyla anılmakta. Film endüstrisi için büyük önem taşıyan Altın Küre Ödülleri Töreni bu sene de Beverly Hills, Kaliforniya’da gerçekleştirildi. Ödül töreninden önce gerçekleştirilen Kırmızı Halı Seremonisi her sene olduğu gibi bu sene de adeta bir yıldızlar geçiti gibiydi. Ünlü sanatçıların katıldığı gecenin fotoğrafları Snapchat, Instagram ve Twitter gibi sosyal mecralarda yayımlandı.
ÖDÜL SAHİPLERİ En İyi Film (Drama) Bu daldaki ödülü, Oscar ödüllü yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu’nun yönettiği The Revenant aldı. Çekimleri kronolojik sırayla gerçekleştirilen filmin %93’ü açık alanda geçiyormuş. Film kış şartları altında çekildiği için, bayağı zor bir işe benziyor. Filmin başrol oyuncusu ise Leonardo DiCaprio. Bu daldaki diğer
adaylar ise Carol, Mad Max: Fury Road, Room ve Spotlight. En İyi Film (Komedi/Müzikal) Bu dalda ödülü kazanan film The Martian oldu. Ridley Scott’un yönettiği, başrollerini Matt Damon ve Jessica Chastain gibi isimlerin paylaştığı film Andy Weir’in 2011’de yazılan aynı adlı romanından uyarlanmış. Bu daldaki diğer adaylar ise The Big Short, Joy, Spy ve Trainwreck. En İyi Yabancı Film Bu dalda aday olan Türk yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği TürkFransız yapımı olan Mustang maalesef ödülü alamadı. Bu kategorinin kazananı ise Son of Saul oldu. Diğer adaylar ise The Brand New Testament, The Club ve The Fencer idi. En İyi Erkek Oyuncu (Drama) Bu daldaki ödülü kazanan oyuncu Leonardo DiCaprio oldu. The Revanant filmi ile çok iyi bir iş çıkartan oyuncunun bu sene Oscar’da En İyi Erkek Oyuncu
20
(Spotlight), George Miller (Mad Max: Fury Road), Ridley Scott (The Martian). En İyi Erkek Oyuncu (Komedi/Müzikal) The Martian filmi, pek çok dalda Atın Küre’ye aday oldu. Bu daldaki ödülü ise The Martian filmi ile 45 yaşındaki başarılı aktör Matt Damon kazandı. Bu, Matt Damon’un 2. Altın Küre’si oldu.
ödülünü alacağı tahminler arasında. Film yönetmeni Innaritu’nun filmi çekmeden önce Leonardo DiCaprio’nun yaşayan en iyi aktörlerden biri olduğunu söylemesi de kayda değer bir konu. Leonardo’nun ödül törenindeki konuşmasını izlemek için: https://goo.gl/7TkWG2 En İyi Kadın Oyuncu (Drama) 1989 doğumlu genç oyuncu Brie Larson ilk Altın Küre ödülünü Room filmi ile aldı. Kategorideki diğer oyuncular ise; Cate Blanchett (Carol), Rooney Mara (Carol), Saoirse Ronan (Brooklyn), Alicia Vikander (The Danish Girl). En İyi Yönetmen Bu kategorideki ödül, Oscar ödüllü yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu’ya gitti. The Revenant filmi geceyi adeta kasıp kavurdu. Bu kategorideki diğer adaylar ise Todd Haynes (Carol), Tom McCarthy
En İyi Kadın Oyuncu (Komedi/Müzikal) Daha önce Bradley Cooper ve Jennifer Lawrance ikilisini birçok filmde beraber gördük. Joy filmi yine Bradley ve Jennifer’ı bir araya getirmiş. Üstelik onlara eşlik eden usta isim ise Robert De Niro. Jennifer Lawrance, Joy filmi ile Altın Küre’nin bu seneki sahiplerinden biri oldu. Bu kategorideki diğer adaylar: Melissa McCarthy (Spy), Amy Schumer (Trainwreck), Maggie Smith (The Lady in the Van) ve Lily Tomlin (Grandma). En İyi Dizi (Drama) Bu daldaki ödülü, psikolojik-gerilim tadındaki Mr. Robot aldı. 2015 yılının
21 Haziran ayında yayımlanmaya başlayan dizi, gerek senaryosu gerek de karakterleriyle ilgi odağı olmuştu. Bu kategorideki diğer adaylar: Empire, Game of Thrones, Narcos, Outlander. NOT: Mr. Robot severlerin heyecanla beklediği ikinci sezon, 2016 yılının Haziran ayında izleyicilerle buluşacak.
kategoride Altın Küre’nin sahibi oldu. Bu kategorideki diğer adaylar ise yeni dizilerdeki oyunculardan oluşuyor: Rami Malek (Mr. Robot), Wagner Moura (Narcos), Bob Odenkirk (Better Call Saul), Liev Schrieber (Ray Donovan). En İyi Kadın Oyuncu (Drama-Dizi) ALS hastalığının senaryoya dahil edildiği bir dizi olan Empire’ın başrol oyuncusu Taraji P. Henson bu kategoride Altın Küre ile buluştu. Diğer aday oyuncular: Caitriona Balfe (Outlander), Viola Davis (How to Get Away With Murder), Eva Green (Penny Dreadful) ve Robin Wright (House of Cards).
En İyi Dizi (Komedi/Müzikal) Ünlü yönetmen Francis Ford Cappola’nın yeğeni Jason Schwartzman ve Cappola’nın oğlu Roman Coppola’nın yapımcılığını üstlendiği Mozart in the Jungle, bu sene bu kategoride Altın Küre’nin sahibi oldu. Kategorideki diğer adaylar: Casual, Orange is the New Black, Silicon Valley, Transparent, Veep. En İyi Erkek Oyuncu (Drama-Dizi) 2007’den itibaren ekranları süsleyen Mad Men’in başrol oyuncusu Jon Hamm, bu
En İyi Erkek Oyuncu (Mini Dizi/TV Filmi) Eski New York Times editörü Lisa Belkin tarafından 1999 yılında yazılan aynı isimli kitaptan uyarlanmış bir ABD yapımı olan Show Me A Hero dizisinin Nick Wasicsko’su Oscar Isaac, bu karakter performansı ile Atın Küre ödülünü kazandı. Kategorideki diğer adaylar: Idris Elba (Luther), David Oyelowo (Nightingale), Mark Rylance (Wolf Hall), Patrick Wilson (Fargo).
22 Hateful Eight) En İyi Şarkı: “Writing’s On the Wall,” Spectre En İyi Animasyon: Inside Out En İyi Mini Dizi/TV Filmi: Wolf Hall En İyi Erkek Oyuncu (Dizi-Komedi): Gael Garcia Bernal (Mozart in the Jungle) En İyi Kadın Oyuncu (Dizi-Komedi): Rachel Bloom (Crazy Ex-Girlfriend) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Drama/ Komedi/Mini Dizi/TV filmi): Christian Slater (Mr. Robot) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Drama/ Komedi/Mini Dizi/TV filmi): Maura Tierney (The Affair) En İyi Kadın Oyuncu (Mini Dizi-TV Filmi) Beşinci sezonuyla ekranlara geri dönen American Horror Story, oyuncu kadrosunda bu sene değişiklik yaparak Lady Gaga’yı AHS ailesine dahil etti. Ekranlarda Jessica Lange’i görmeyi her ne kadar özlesek de Lady Gaga American Horror Story’de Hotel Cortez’in sahibini canlandırırken çok iyi bir performans sergiledi. Bu performansıyla bu sene Altın Küre ödülünü kazanan Gaga, yaptığı konuşmada şarkıcı olmadan önce aslında oyuncu olmak istediğini belirtti. Bu kategorideki diğer adaylar: Kirsten Dunst (Fargo), Sarah Hay (Flesh and Bone), Felicity Huffman (American Crime), Queen Latifah (Bessie). Gaga’nın konuşmasını izlemek için: https://goo.gl/kGKHqs ALTIN KÜRE ÖDÜLLERİNİN DEVAMI En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Sylvester Stallone (Creed) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Kate Winslet (Steve Jobs) En İyi Senaryo: Aaron Sorkin (Steve Jobs) En İyi Müzik: Ennio Morricone (The
23
/
v i 端n
e t e z er
24
The Lobster DIstopyası
Ölünce hangi hayvana dönüşmek istersiniz? / Sude Yedikardeş
25
26
İlk gösterimi bu seneki Filmekimi’nde yapılan The Lobster’ın yönetmen koltuğunda Yorgos Lanthimos oturuyor. Film Colin Farrell, Rachel Weisz, Ben Whishaw, Jessica Barden, Olivia Colman, Ashley Jensen, Ariane Labad gibi isimlerle dikkatleri üzerine çekiyor. The Lobster, zamanını bilmediğimiz bir distopyada geçiyor. Bekarlığın yasak olduğu bir dünyada bekar olan insanlar bir otele kapatılıyor ve 45 gün içinde kendilerine “uygun” bir partner bulmaları bekleniyor. Ana karakterimiz David ise daha önceden köpeğe çevrilen kardeşi ile bu otele kendine uygun bir partner bulması için yerleştiriliyor. Burada aslında partner kelimesine dikkat çekmek istiyorum. Filmde sevgili, eş ve bunun gibi şeyler yerine partner kelimesinin kullanılması filmin mesajına uyan ince bir ayrıntı. Bekarlar bir partner bulamadıkları takdirde önceden seçtikleri bir hayvana dönüştürülüyor. Aslında insanların seçtikleri hayvanlar kişiliklerimizin hayvanlarla ne kadar örtüştüğünü anlatıyor. Otelin günlük rutinleri arasında ormanda yaşayan
bekarları avlamak da var. Bunu çoğu, gözünü bile kırpmadan, otelde bir gün daha geçirebilmek için yapıyorlar üstelik. Her yalnız gezen için bir gün daha… Zaman zaman da karakterlerin kendilerine partner bulabilmek için kendilerini değiştirdiklerini görüyoruz. Aslında bu günümüz ilişkilerine de eleştirel bir bakış açısı kazandırıyor. Biriyle olabilmek için kendimizi ne kadar değiştirebiliriz? Film kendimize bu soruyu sıkça sorduruyor çünkü filmdeki distopyada insanların beraber olabilmesi için mutlaka birbirlerine uygun yönlerinin olması lazım. Tıpkı toplumda birbirine uygun olduğu düşünülen insanların beraber olmasının beklenmesi gibi. Filmde de çiftler her zaman birbirlerine uygun olan yönlerine göre adlandırılıyorlar. Topal çift, kayak yapmayı seven çift, burnu sürekli kanayan çift… Film sadece absürtlüğü ve başarılı senaryosuyla ön plana çıkmıyor. Aynı zamanda eleştirel düşünce yapısıyla hayatlarımıza ayna tutuyor. Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, nasıl ilişkiler yaşadığımızı ve toplum
27
normlarının bize nasıl ilişkiler yaşattığını yüzümüze vuruyor. Aynı zamanda dünya düzeninin saçmalıklarına abartılı bir şekilde değiniyor. Örneğin otelde çiftlerin arasında bir sorun olduğu takdirde hali hazırda bulunan bir çocuk çifte sorunlarını çözmesi için veriliyor ve bu gerçeği açıkça yüzümüze vurmaktan hiç çekinmiyor. Filmi aslında iki bölüm olarak düşünebiliriz. İlk bölüm otelde bekarlığın yasak olduğu bir dünya, ikinci bölüm ise ormanda bu dünyanın anti tezi olan bir dünya. Otelden ormana geçiş film temposunu yavaşlatıyor ama bu yavaşlama rahatsız etmiyor. Filmde iki taraf olması bizi taraf tutmak zorunda hissettiriyor fakat iki tarafı da tanıyınca bu pek mümkün olmuyor çünkü iki tarafta da başka şeyleri savunsalar da kuralcılık ve baskıcı rejim ön plana çıkıyor. İzleyici verilen iki ideolojiden birini seçemiyor. Çift olma baskısını reddedip kaçanlar diğer tarafta yine baskıcı, dikta sistemiyle karşılaşıyorlar. Sevmenin, yakınlaşmanın, flört etmenin cezalandırıldığı bu dünyada elektronik müzik dışında bir
müzik dinlemek de yasak çünkü sadece bu müzikte çift olarak dans etmek gerekmiyor. Filmin genel havasına bakacak olursak karamsarlık hakim. Bunun özellikle karakterlere yansımasını çok iyi gözlemleyebiliyoruz. Otelde yapılan eğlence sırasında bile salondaki herkesin, özellikle şarkı söyleyen insanların, eğlenmesi ve eğlendirmesi gerekirken tebessümsüz bir şekilde görünmesi bu düşünceyi destekler nitelikte. Lobster zalimliği, mizahı ve karamsarlığı çok iyi harmanlayan bir film olmuş. Senaryosuyla, oyunculuklarıyla ve absürt konusuyla şu aralar izlediğim en iyi filmdi. İçinde eleştirel bakış açıları ve mesajları olması da filmi benim için çok başarılı kıldı. İzlemeyenlerin her bölümüne dikkat ederek izlemesini tavsiye ederim çünkü sürekli verdiği mesajları destekleyen küçük ayrıntıları barındırıyor. Peki siz ölseniz hangi hayvana dönüşmek istersiniz? Ya da ne pahasına olursa olsun partnerinizle olmak için kendinizi değiştirir misiniz?
28
29
e t e z r e niv
ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete