ÜNİVERZETE 143

Page 1

/143

e t e z r e niv

zete


11 Şubat 2016 Sayı: 143 Genel Yayın Yönetmeni İlgi Özdikmenli Yazı İşleri Berk Özdemir, Cenk Bonfil, Tuğçe Kılınç Yazılar Asena Kıvrak, Ayşegül Candan, İlgi Özdikmenli, Varım Gökmen

KISA BİR APPLE MUSIC MACERASI

Ön Kapak: Sedef Akalın Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım

ŞİMDİ REKLAMLAR...

Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi Arzu Cahide Öz

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin:

Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

Instagram: https://goo.gl/JT0p59 İletişim: univerzete@gmail.com

/ifbilgi

@ifbilgi

HUAC FİŞLEMELERİNİN HİKAYESİ: TRUMBO

SEVGİLİYLE KAVGA ETME REHBERİ


/

v i 端n

e t e z er


4

kIsa biR aPPle mUsIC maCeRasI Apple Music sonunda Türkiye’ye geldi, hoş geldi. Ama beş gidebilir. / Berk Özdemir Apple, WWDC 2015 etkinliğinde yani Haziran 2015’te tanıttığı Apple Music’i 4 Şubat 2016’da Türkiye’ye erişimi açık hale getirdi. Biraz geç, farkındayız ama sonuçta çevrimiçi müzik endüstrisine diğer her şeye olduğu gibi yeni bir bakış açısı kazandırdı. Peki Apple Music ne işe yarar, nasıl girilir, ne bulunur, nasıl çıkılır, bir Apple manyağı olarak düşüncelerim neler bakalım.

İlk olarak Apple Music tanıtıldığında tarih 2015 Haziran’ı gösteriyordu. Apple neden bu kadar geciktirdi diye soracak olursanız Türk müziğinin telif haklarını elinde bulunduran şirketler “para peşin, kırmızı meşin” diyerek Apple’ı biraz deyim yerindeyse yolmaya çalıştılar. Bu yüzden Apple, Apple Music’i Türkiye’ye uzunca bir süre erişime açamadı. Altyapı zaten iTunes olduğu için Türkçe


5

içerikte bir sıkıntı olmayacaktı fakat iş para konusuna gelince Apple dinlenme başına para ödediği için iş biraz zora girdi. Eğer bir Apple marka cihazınız varsa -ki bunlar iPhone, iPad veya iPod Touch, Mac, yeni nesil Apple TV ve Apple Watch olabilir- yapacağınız işlem çok basit (Cihazınız mutlaka güncel olmalı): Giriyorsunuz Müzik uygulamasına, çıkıyor karşınıza Apple Music. Ha bende çıkmıyor derseniz yapacağınız işlem yine çok basit: Ayarlar’dan Müzik sekmesine giriyorsunuz. Karşınıza ilk olarak Apple Music adı altında “Apple Music’i göster” çıkıyor. Bunu açıyorsunuz. Hala gelmediyse cihazınızı klasik Türk mantığıyla kapatıp açıyorsunuz. Mutlaka Apple Music Müzik uygulamasında

gelecektir. Daha sonra ücretsiz üç aylık denemeye başlıyorsunuz uygulamayı. İlk başta hangi üyeliği seçeceğinize karar vermelisiniz. Orada ücret yazıyor ama korkmayın. Apple Music ilk üç ay kesinlikle ücretsiz kullanılacak. Ayrıca daha sonra üyeliğinizi de iptal edebilir ya da otomatik ücret alımını kesebilirsiniz. Bireysel abone olmak istiyorsanız daha sonra aylık 9.99TL, eğer ailenizde birkaç kişide Apple cihaz varsa, örneğin kardeşlerinizde, altı Apple hesabına kadar kullanabileceğiniz Aile üyeliği 14,99TL’ye geliyor. Kendinize uygun seçeneği seçtikten sonra size baloncuklar içinde dinlemek isteyebileceğiniz kişilerin isimleri geliyor. Bunları istediğiniz kadar seçebilirsiniz.


6

Ayrıca iki kere de tıkladığınızda “bayağı ilgileniyorum ben bu sanatçıyla” diyebiliyorsunuz ve baloncuk da büyüyor. “Yanlışlıkla tıkladım istemiyorum” derseniz de üçüncü kez tıkladığınızda en minik haline geliyor. Daha fazla göster seçeneği de mevcut. Tabii bu kısımla uğraşmayabilirsiniz. Daha sonra arama yaparak da dinlemek istediğiniz sanatçıları bulabilirsiniz. Bu kısmı da geçtikten sonra “Sizin için” köşesiyle Apple Music hizmetinizde oluyor. Burada size önerilen sanatçıları, şarkıları, albümleri görebilirsiniz. Yeni kısmındaysa popüler parçaları, listeleri görebilirsiniz. Radyo kısmında Beats 1 adlı bir radyo var. Meşhur DJ’lerin şarkı listelerini dinleyebilirsiniz. “Listeler” kısmında listeler oluşturabilir, “Müziklerim”

kısmındaysa tüm müziklerinizi görüp istediğinizi seçerek çalabilirsiniz. Önceden satın aldığınız müzikler de iCloud’a eklenecek ve böylelikle karışıklık olmadan dinleyebileceksiniz. Maclerde, iPhonelarda, iPadlerde, iPod Touchlarda, yeni nesil Apple TV’de ve Apple Watch’ta sınırsız müziğin keyfini çıkarabilirsiniz. Android telefonlarda da Apple Music mevcut. Google Play’den indireceğiniz Apple Music’i aynı şekilde aktif hale getirebilirsiniz. Tek yapmanız gereken bir Apple hesabı açmak. İstediğiniz parçayı telefonunuza indirip daha sonra çevrimdışı olarak da dinleyebilirsiniz. Bu kadar övdük, gelelim yermeye. İlk olarak menülerin karışıklığından bahsetmek gerekirse neyi nerede


7

bulabileceğinizi şaşırıyorsunuz ve bir düzene kesinlikle oturtamıyorsunuz uygulamayı en başta. Daha sonra yavaş yavaş listeler oluşturdukça müziklerinize albümler ve şarkılar ekledikçe kendine geliyor uygulama. Hiçbir şekilde eski iPodları desteklemiyor. Yani madem bilgisayarıma indirip dinleyebiliyorum, şarkıyı iPod’uma atıp onda da dinleyeyim diyemiyorsunuz. Bu söylediğim iPod Shuffle ve iPod Nano için geçerli. Şarkı açtığınızda oluşturduğu liste inanılmaz zayıf. Yani size yeni yeni şarkılar öneremiyor ve önerse bile üç beş parça oluyor çoğu zaman. Biraz önce bahsettiğim yerli şarkıların telif haklarını elinde bulunduran firmalar

yüzünden şu an Apple Music’te bazı albümler gösterilse bile “bu öge çalınamıyor” yazıyor. Yani otuz milyondan fazla şarkı barındırsa da Apple Music, sizin için önerdiği listedeki parçalardan birkaçını bile dinleyemediğiniz oluyor. Apple Music’i herkese öneriyorum. Birkaç parçayı dinleyemeseniz bile (yerli içerikten söz ediyorum) inanılmaz bir müzik arşivi var ve tüm arşivi sınırsız olarak dinleyebiliyorsunuz. Bu olumsuz durumların en kısa sürede düzeleceğini umuyoruz (en azından para vermeye başlamadan). Eğer yerelleştirme tam olarak gerçekleşemezse, yani Spotify gibi bir Türkçe içerik oluşturamazsa, Apple Music hoş geldi ama beş gidebilir.


8

Reklamda nostaljik bir gezinti… /

Şimdi Reklamlar

Asena Kıvrak

Bu yazıya “Nerede o eski reklamlar?” diye başlamak yerinde olacaktır sanırım. Eski reklamların o samimiyeti, sıcaklığı hiçbir zaman unutulmayacaktır. Belki de her izlediğimizde bize çocukluğumuzu ya da anılarımızı hatırlattığı içindir bu düşüncem… Başarılı reklamlar mıydı, tabii ki hepsini kendi dönemine göre kıyaslamak gerekir ancak bu yazımda bu reklamları eleştirmekten daha çok sizinle beraber nostaljik bir reklam turu yapacağız, umarım siz de kendinize bu reklamların kıyısından köşesinden bir hatıra bulursunuz.

Zamanında çok ses getirmiş bir reklamdı ve döneminin en iyi reklamlarından biriydi. “On yüz milyon baloncuk yuttum ihihih” diye dillere dolanan reklam sloganı geçtiğimiz yıllarda aynı reklamı tekrar çekecek kadar hatıra değer bulundu. Bununla birlikte Fruko, markasının da yıllardır ayakta kalmayı başardığını ve köklü bir marka olduğunu bizlere bir kez daha kanıtlamış oldu. “On Yüz Milyon Baloncuklu Fruko”

“Her Gün Bir Avuç Fındık İyi Gelir”

Fruko’nun bu efsane reklamının ilk halini hatırlamamak mümkün değil.

“Fındık Tanıtım Grubu”nun çıkardığı bu reklamı yüzünde tebessümle


9 hatırlamayanınız yoktur sanırım. Özkan Uğur’un bu reklamdaki performansının başarısı da su götürmez bir gerçekti. “Aganigi naganigi” sloganıyla akıllarımızda yer eden bu reklam filmi daha uzun bir süre esprilerimize konu olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

da Eti markasının reklamıdır. Belki de marka bugün bu kadar büyüyüp çeşitlerini çoğaltmasını o zamanki reklamıyla ivme kazanmasına, tanınırlığını arttırmasına borçludur.

“Eti Bir Bilmecem Var Çocuklar”

BP “Şapkasız Çıkmam Abi Konsere” BP’nin MFÖ’yle birlikte çıkardığı reklam filminin unutulmaz repliği “Şapkasız çıkmam abi!”idi. MFÖ grubunun yükselişte olduğu dönemde o üç efsane isimle birlikte bir reklam filmi çevirmek çok yerinde bir karar olmuş tartışmasız. Grubun oyunculuğu da şimdi izlediğimizde güldürse de dönemine

göre çok üstün bir performansmış tabii ki. Ayrıca ünlünün kullanıldığı reklam filmlerinde her zaman savunduğum gibi yerindelik çok önemlidir ve bu reklamda MFÖ grubunun oynatılması reklamın ve aynı zamanda da markanın kalitesini arttıran faktörlerden biri olmuş. İleride uzun yıllar boyunca akılda kalacak reklamlar yapabilmek dileğiyle…

Şimdi ReklamlaR

“Bisküvi denince akla hemen onun adı gelir!” melodisiyle, sloganıyla akıllarda yer etmeyi başarmış olan bir diğer reklam


10


11

HUAC Fişlemelerinin Hikayesi: Trumbo Trumbo soğuk savaş döneminde ABD’de komünistliğin ne olduğunu anlatıyor / Varım Gökmen

Yazı, film içeriği hakkında yoğun bilgi içermektedir. Hollywood Onlusu’nun en ünlüsü olan Dalton Trumbo’nun komünistlikle suçlanıp hapis yattıktan sonraki dönemlerine odaklanan “Trumbo” filmi, bizden çok da uzak olmayan olayları anlatıyor. Hani gözden düştükten sonra -veya yaftalanıp işten atıldıktan sonra- hiç kimse arayıp sormaz, dost bildikleriniz sırt çevirir ya, o misal. Filmin bize yakınlığının tek sebebi komünist avı değil; kraldan çok kralcıların dalkavuklukları, şirketlerin en önemli değerlerini koruyamayışı, hukukun elden gittiği bir ülkede ne kadar haksız yargılanmalar olabileceği.


12

Hollywood Onlusu -dava açıldıktan sonra Almanya’ya kaçan Bertold Brecht de dahil on bir- HUAC (Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi) isimli antikomünist, fişlemeci ve zorba bir kurum tarafından suçlanan on muazzam yetenekli yazar. Öyle yetenekli yazarlar ki her taraftan kuşatıldıkları dönemde bile büyük film yapımcılarının senaryo için yalvardıkları isimler. Öbür taraftaysa, bu yazarları suçlayan, -meşruluğu sorgulanan- HUAC isimli baskıcı kurum ve bu kurumda adaletsizliğe destek olmuş kimseler: Mahkemenin başı Joseph McCarthy, bir dönemler Sovyetler’de Amerikan ajanlığı yapmış Elizabeth Bentley ve II. Dünya Savaşı’nda hiç savaşmayıp yurtta savaş filmlerinde aktörlük yapan, daha sonrasında en keskin komünist düşmanı kesilen John Wayne. HUAC mahkeme esnasında yazarlara komünist olup olmadıklarını soruyor. Yazarlar bu soruyu

cevaplamayı reddediyorlar zira bu soru Haklar Bildirgesi’ne (Bill of Rights) karşı, mahkemenin meşruluğu tartışmaya açıktır. Tabii Trumbo ve arkadaşlarının mahkemeden suçlu olarak çıksalar dahi, liberallerin çoğunlukta olduğu Yüce Mahkeme’nin (Supreme Court) kararı tanımayacağından emindirler. Yüce Mahkeme’nin karar vereceği günlere yaklaşırken bir talihsizlik meydana gelir ve mahkemenin iki liberal üyesi hayatını kaybeder, yazarlar hapis yatmak zorunda kalırlar. Mahkeme süreci boyunca harcadıkları paraların yarattığı mali sıkıntılar, hapis, mahkeme süresince çağrılan birçok kişinin beyanları hepsini yıpratır ve yorar. Hapisten çıktıktan sonraki hayat, hapisteki hayattan daha da zordur. Geçen yıllar Trumbo’yu her açıdan yıpratmıştır. Şehrin dışındaki bahçeli, güzel evini satmak zorunda kalan Trumbo, şehrin


13

içinde antikomünist bir komşunun yanına taşınmak zorunda kalır. Evi ve arkadaşlarını geçindirmesi için çalışması gereken Trumbo’ya bütün kapılar kapalıdır. En yakın dostları yüzüne bakmak istemezler, tanımazlıktan gelenler de olur. İşte böyle bir dönemde Trumbo’ya King Brothers Production isimli firma yardımcı olur. Elinde kaliteli senaryo bulunmayan, düşük bütçeli filmler çıkartan firma Trumbo’nun ucuz emeğini sonuna kadar kullanır. Aslında ilişki “mutualist” bir ilişkidir. King Brothers mevcut mali yapısıyla iyi senaryolar ortaya çıkartamaz. Öbür taraftan Trumbo’ya düşük de olsa ücret verecek kimse yoktur. Ortaya çıkan işler muazzamdır. Öyle ki farklı isimlerle yazdığı senaryolardan birisi olan “The Brave One”, Oscar alır. Kendisi törene gidemez. Yerine firmanın yetkilisi ödülü alır. Bu kadar başarı dönemin ünlü aktörü Kirk Douglas’ın ve yönetmen Otto Preminger’in dikkatini çeker. Kubrick’in filmi olan Spartacus’ün senaryosunu, kendisi de bir Spartacus olan, Trumbo’dan daha iyi yazacak birisi yoktur herhalde. Spartacus’un afişinde Trumbo’nun adının

geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğu dönemde Trumbo televizyona çıkıp gerçekleri anlatır (filmin son sahnesi bu röportajdandır). Roman Holiday ve The Brave One filmleriyle iki tane Oscar almıştır Trumbo ve bundan hiç kimsenin haberi yoktur. Bu açıklamadan sonra, bütün baskılara karşın, hem Kirk Douglas hem de Otto Preminger Trumbo’nun ismini kullanmaya karar verir. O zaman ki ABD başkanı Kennedy’nin filme gitmesi ve filmi çok beğenmesiyse noktayı koymuştur. Trumbo’ya şöhreti iade edilmiştir. Bütün kapılar Mehmet Ali Birand’ın yüzüne kapandığında, Vehbi Koç kendisine “Şimdiye kadar ne yaptıysan onun en iyisini yap” demişti ve Birand zor dönemlerini işindeki başarısı sayesinde atlatmış, ardından en üste çıkmıştı. Trumbo da yetenekli, cesur ve hayat karşısında daima dimdik durabilmiş bir adamın hikayesi. En zor zamanlarında bile yeteneği ve işinde en iyisi olabilmesi sayesinde ayakta durabilmiş birisinin hikayesi. Vehbi Koç’un Birand’a söylediğinin aynısı Trumbo için de geçerli: En zor zamanlarınızda başardıklarınız sizleri en tepeye çıkartan şeylerdir.


14

SEVGİLİYLE KAVGA ETME REHBERİ “Seviyoruz ama bir o kadar da tartışıyoruz” diyorsanız, malum sevgililer günü öncesinde bu taktikler işinize yarayabilir / İlgi Özdikmenli Film eleştirileri, seçim sonuçları analizi, ekonomik yorumlar derken üniversiteli olduğumuzu unutmayalım istedik. Sevgiliniz varsa ve beraber en sık yaptığınız aktivite tartışmaksa, bu tartışmaları lehinize çevirebilecek bir kaç tavsiyede bulunalım, hoş ve boş bir içerikle okuyucularımızı dinlendirelim istedik.

1

İster kadın ister erkek olun, haklıysanız asla özür dilemeyin. “Ama önemli olan sorunun çözülmesi” diyenleri duyar gibiyim. Yapmayın, unutmayın ki haklıyken bile özür dilerseniz bunun adı alttan almak değil, karşınızdakinin günün birinde tepenize çıkmasına göz yummak olacaktır.

2

Haksızsanız, hiç tartışmayın. “Ama sende bunu yaptın, sende beni böyle üzmüştün”lere girmeyin. Haksızsınız işte, insan olun, özrünüzü dileyin. Yetmiyorsa


15

hediyeler, çiçekler, böcekler alın. Kırmışsınız neticede.

3

Haklılığın muallakta olduğu, eşit hatalı durumlar en karışık olanlardır. Bu durumlarda tartışma kaçınılmaz. Sakın tek tarafa yüklenmeyin. Tost tekniğini kullanın. Hatalı olduğunuz noktanın farkında olduğunuzu söyleyin, bundan üzgün olduğunuzu belirtin sonra birden onun hatalarına yüklenin. Unutmayın kimin argümanları daha inandırıcıysa o kazanır.

4

Evet bazen çıldıracak gibi oluyorsunuz ama sesinizi yükseltmeyin. Hele insan içinde hiç yapmayın bunu. Gün sonunda kim daha fazla bağırmışsa o daha haksız hissedecek kendini unutmayın. Maçı bağırmadan, sakin bir ses tonuyla da lehinize çevirebilirsiniz.

5

Telefon kapatmak, evdeyken kapıyı açmamak gibi çocukluklar yapmayın.

Konuşmamak genelde çözüm değildir. Ne kadar konuşmazsanız, koyduğunuz iletişim engeli o denli artar. İyisi mi konuşmak istediğinde konuşarak gösterin haklılığınızı.

6

Size bağırıyor, kırıcı cümleler kuruyorsa sadece onu dinleyin. Yüzüne bakın ve cevap vermeyin. Cümleleri bittiğinde utanmak için zamanı olsun ve yüzünün kızarmasını keyifle izleyin.

7

Baktınız aslında çok da önemli olmayan bir mesele uzuyor, “Böyle şeylere harcayacak zamanımız var mı gerçekten” deyin ve öpün, sarılın, koklaşın.

8

Normalde yapmayacağınız hareketler yaparak şaşırtın. Evleriniz farklıysa o gece onunla değil, evinizde kalın hatta eve erken gidin. Aynı evde yaşıyorsanız; tv seyrederken olduğunuz koltukta uyuyakalın mesela. Bu hem onunla uyumadığınız


16

için kötü hissettirecek, hem de bilinçli yapmadığınız için size kızamayacak. Tabi bu durumda aranızdaki tartışmayı görmezden gelip sizi yatağınıza taşımayacağını ummak zorundayız.

9

Aranız kötü diye sakın ola kıskandırma çabalarına girmeyin. Hali hazırda kötü olan durumu daha kötü yapmak istemezseniz tabi. “Ben bu gece (burada onun çok da sevmediği bir arkadaşınızın adı var) ile çıkıyorum, biraz kafa dağıtacağım” modu karşınızdakini size koşarak getirmeyeceği gibi hatasını anlamasına da sebep olmayacaktır.

10

Sonradan pişman olacağınız sözler söylememek için çok fevri

olmamaya çalışın. Kırgınlıktan/kızgınlıktan çıldırıyor bile olsanız içinizden 10a kadar sayın, çok işe yarıyor. Hissetmediğiniz şeyleri anın kızgınlığı ile söylemeyin. Sonradan iki tarafında unutması zor sözler, belki daha küçük bir sorun yüzünden, gerçek bir hasar haline gelebilir ilişkinizde.

11

İletişimi kesmeyin dediysek her dakika da konuşmayın. Gün içinde merak edildiğinizden emin olun, telefonunuza normalde baktığınız sıklıkla bakmayın. O gün işiniz / okulunuz normal zamandan daha yoğun olmuş olabilir, bunun kızgınlığınızla hiç bir ilgisi yok elbette.


17

12

Sorun iki taraf için de çözülmeden sırnaşma girişimlerinde bulunursa, nazikçe reddedin. Sorunun üzerini örtmek istemediğinizi, kökünden çözmek istediğinizi belirtin. Özledikçe, hatasını görme oranı artacaktır zaten.

13

Günlük rutinlerinizi bozun. Her gün beraber yaptığınız fiks bir şey varsa o gün yapmak istemediğinizi ve sebebinin aranızda geçen tartışma olduğunu açıkça söyleyin. Bir şeylerin normal gitmediğini anlamasına yardımcı olacaktır.

14

Son olarak, tüm bu tatlı aşk oyunlarını, kaçışları / kovalamaları yapacağınız kişiye değeceğinden emin

olun. “14 Şubat’ta bana gül almadın sen beni sevmiyorsun”, “neden böyle giyindin bu etek çok kısa” ile başlayan cümleler tartışma sebebiniz olabiliyorsa; siz iyisi mi o ilişkiyi boş verin. Olmaz o iş, ayrılın gitsin.

Ha değeceğinden eminseniz; 14 Şubat kapitalizmin tuzağı da olsa, beraberinde getirdiği kırmızı balonlar kalpler çikolatalar ayıcıklar güller klişenin sınırlarını zorlasa da, herkes kutladığı için size özel gelmese de bugünü bahane edip beraber güzel bir gün geçirmeyi deneyin. Dalga geçen olursa, herkes kutluyor diye değil, bize bir gün fazladan anı biriktirmek için bahane dersiniz.


ü

e t e z r e niv

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.