zete
7 Nisan 2016 Sayı: 151 Genel Yayın Yönetmeni İlgi Özdikmenli Yazı İşleri Berk Özdemir, Cenk Bonfil, Tuğçe Kılınç
BU SPORLARI BİLMİYORSUNUZ
Yazılar Ali Genç, İlgi Özdikmenli, Nazlı Adar, Ömer Faruk Canat Ön Kapak: Sedef Akalın Arka Kapak: Demet Açıkgöz
BİR KISA FİLM VE PERFORMANSIN ÖYKÜSÜ
Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi Arzu Cahide Öz
AŞKIN RENKLERİ İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin:
Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
Instagram: https://goo.gl/JT0p59 İletişim: univerzete@gmail.com
/ifbilgi
@ifbilgi
AKUSTİK DOKUNUŞLAR
/
v i 端n
e t e z er
4
Bu Sporları Bilmiyorsunuz Hala iddia ediyorum; bilseniz çok seversiniz! / Ali Genç Geçen hafta fazla bilinmeyen 5 sporu yazdım, bu hafta yine 5 farklı spor türüyle devam ediyorum. Seçtiklerim yine eğlenceli, sert, zorlu ve zevkli spor dalları ve yine hepsi birbirine bazı özellikleriyle benziyor. Ultimate Yedişer kişiden oluşan iki takımın frizbi adı verilen 175 gram ağırlığındaki plastik diski takım arkadaşları arasında
pas yapmasına dayanan bir spor dalıdır. Oynanış açısından Amerikan futbolu ve ragbi ile benzerlik gösterir. Oyun en çok Amerika’da oynanır ancak 40’tan fazla ülkede de oynanan güzel bir oyundur. Aynı zamanda hakemin olmadığı nadir sporlardan birisidir. Kurallar: Hücum yapan takımdan herhangi bir oyuncu rakip takımın gol bölgesinde fırlatılan frizbiyi yakalarsa, o takım sayı kazanmış olur. Oyun bir
5
oyuncunun frizbiyi rakip sahaya fırlatmasıyla başlar. Eğer oyuncunun elinde frizbi varsa oyuncu koşamaz, yerinde bekler. Tabii bu bekleme süresi 10 saniyedir. Bu süre içinde pas vermek zorundadır. Dokuz sayıya ulaşıldığında ilk yarı biter. 17 sayıya ulaşan takım kazanır. Korfbol Kadınların ve erkeklerin birlikte oynayabileceği bir spordur. Basketbola benzer
bir spor olan korfbolun potası ve kuralları biraz farklıdır. Potası 3,5 metre ve çember yerine sepete benzerliğiyle bilinen korf bulunur. Amaç topu rakip takımın korfuna atmaktır. Kapalı alanların yanı sıra çimde, suda ve kumda da oynanabilen bir spordur. Top ise beş numara bir futbol topu gibidir. Kısacası hücumun ve defansın önemli olduğu bir spordur. Kurallar: Takımlar sadece kadın ya da sadece erkek oyunculardan oluşturulamaz. Dört erkek ve dört kadından oluşur. Korfun etrafından 360 derecelik açıdan atış yapma şansı vardır. Yani oyun buz hokeyi gibi potanın arkasından da devam eder. Topa sahip olan oyuncu koşamaz ya da topu süremez. Her oyuncunun belirli bir savunucusu vardır. Her iki sayıdan sonra iki takımın da savunma ve hücum oyuncuları yer değiştirirler. Fiziksel temas yasaktır. Bowls Ülkemizde de yavaş yavaş tanınmaya başlamış ama hala bilinmeyen bir spor dalıdır. Dünyaya tanıtılmasında Fred
6
Çakmaktaş katkı sağlamıştır. Dikkat ve konsantrasyon isteyen bu oyun aslında zor bir oyundur. Bocce ve petank oyunlarına benzer. Bu sporun ilk kez 13. yüzyıl İngiltere’sinde oynandığı bilinmektedir. Topun iki yüzüde basıktır. Kurallar: Dokuz oyunlu iki setten oluşur. Berabere bittiğinde üçüncü sete geçilir. Oyunun başlangıcında yazı tura atılır. Kazanan taraf “jack”in uzaklığını belirleyen atışı ya da son atışı belirler. Atış yapılan iki ayrı renktedir. Oyuncular kendilerine ait toplarla “jack”e doğru dört atış yaparlar. En yakın atışı yapan oyuncu puanı alır. Birden fazla topu rakiplerin toplarını geçmişse eğer daha fazla puan alır. Oyuncunun atışı “jack”i oyun alanından çıkarırsa, dışarı çıkan atış topun ve “jack”in yerleri işaretlenir. Rakip oyuncu ise saha dışına çıkmama şartıyla “jack”e
diğer oyuncudan daha fazla yaklaşmalı. Netbol Takımlar yedişer kişiden oluşur. Amaç fileli çembere zıplayarak topu atmaktır. ABD’de kadınlara yönelik bir oyundur. Oyuncular topla koşamaz ve topu süremez. Netbol’un en büyük organizasyonu olan Dünya Netbol Şampiyonası dört yılda bir yapılır. 70’ten fazla ülkede oynanır ve 20 milyon oyuncu vardır. Kurallar: Oyuncuların birbirlerine dokunmaları yasaktır. Her takım yedi oyuncuyla oynar. Her oyuncu diğer takımdan bir oyuncuyla eşleşir. Her oyuncunun oyun alanında kendilerine ait bir bölgesi vardır. Oyun içinde gol, direkt oyun içinde atışla ya da ceza atışıyla kazanılır. Topla hareket edilemez ayrıca üç saniye içinde topun elden çıkması gerekir.
7 Softbol Özellikle ABD’de popüler olan beyzbola benzeyen ve beyzboldan türemiş bir spordur. Oynanışı ve kuralları da benzerdir. 1996 Atlanta Olimpiyatları ile olimpik bir spor olmuştur. Saha ve ekipman boyutları beyzboldan kısadır. Top olarak ise sporun adından da anlaşılacağı gibi sert top kullanılmamaktadır. Çok az ülkede oynandığı için 2008 Pekin
Olimpiyatları’ndan sonra olimpiyatlardan çıkarılmıştır. Kurallar: Kurallar neredeyse beyzbol gibidir. Onun dışında birkaç kural daha vardır. Beyzbolda sadece erkekler oynarken, softbolu kadınlarda oynayabilir. Takımlar dokuz kişi olmalıdır. Oyunda beraberlik olursa, beraberliği bozmak için gümüş sayısına gidilir.
8
9
Bir Kısa Film ve Performansın Öyküsü / Röportaj: İlgi Özdikmenli, Fotoğraflar: Sezin Katalon - Eyüp Büyükkelleci Yaptığımız röportajların sanıyorum ki en güzel tarafı; güzel insanlarla tanışmak, yaptıkları işleri kendilerinden dinlemek ve onları sizlerle buluşturmaya vesile olmak. Yine “tanışmazsanız olmaz”
diyeceğimiz biriyle, Eyüp Büyükkelleci ile çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Eyüp, bizim aramızdan çıkan, aynı sıralarda, stüdyolarda eğitim aldığımız ve yıldızının gittikçe daha da parlayacağına emin olduğumuz genç bir yetenek. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları bölümü, performans alanından mezun oluyor ve bu mezuniyetini, bitirme projesi “Oğlan” adlı kısa film ve performansı ile taçlandırıyor. Sonrası festivaller, sonrası alkışlar… Merhaba, öncelikle biraz kendinden bahseder misin? Merhaba, 2015 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları bölümü, Performans alanından mezun oldum. “Oğlan”da zaten mezuniyet projemdi. Öncesinde İşletme bölümü okudum ve mezun oldum. Sahne ve Gösteri Sanatları bölümü okurken Psikoloji bölümüyle çift ana dal yapıyordum ama tamamlamadım. İşletme bölümü ile ilgili olarak, öyle bir durum oldu hayatımda (gülüşmeler). Fakat benim için zorunluluk gibiydi, bazı şeyleri görev gibi yerine getirmek hakikaten zor… Performansa geçişin nasıl oldu? Zaten ben işletme bölümüne
10
başlamadan önce sinema, performans sanatları üzerine bir ilerleyiş düşünüyordum. İşletme bölümü okumam; bir takım kişisel nedenlerden dolayı gerçekleşti. Bulunduğum ortamdan uzaklaşmam gerekiyordu, bana iyi gelen bir süreç oldu. Aslında ilk baştan beri ne istediğim belliydi. Sadece süreç ertelendi diyebilirim. Bir derdi -büyük bir derdi- bir kısa film aracılığıyla dile getirmek ve bunu 7 dakikada anlatmak nasıl bir süreçti? Nelere dikkat edip ön planda tuttun, neleri arka plana atman gerekti? Ben buna şöyle bir cevap veriyorum, daha önce de başka platformlarda dile getirdiğim gibi; öncelikle düşünün ki size 7 dakika zaman veriliyor ve sizin için hayati önem arz eden bir konuda derdinizi anlatmanız isteniyor. Emin olun 100 dakika zamanım olsaydı derdimi anlatmanın bin bir tane yolunu bulurdum, ama
bu fırsat bizlere gerçek hayatta da hiçbir zaman tanınmıyor, bu yüzden bende bir kısa film çektim. İmgeler ve metaforlar özenle yerleştirilmiş gibi, nasıl seçtin ve yerleştirdin filme/performansa? Oğlan’ın sürecinden biraz bahsetmem gerekirse; Oğlan aslında kısa film olsa da çok uzun bir sürece dağılmış ve birçok çalışmanın ürünü. Disiplinlerarası sanat çerçevesinde yaklaştığım bir proje. Oğlan’ın bir eskiz performansı ve Oğlan’la birlikte yapılan sahne üzerinde bir performans var. 3 farklı işin üçüncü parçası kısa film. Kısa film tek başına bağımsız bir iş gibi değerlendirilebilir ama performans filmden bağımsız sergilenemez. Oğlan “hadi ben bir kısa film çekeyim, bir kısa film senaryosu yazayım.” şeklinde yola çıktığım bir iş olmadı. Benim tam da bu tarz bir olayla
11 yüzleşmeye başladığım bir noktada, o dönemin içerisinde Oğlan’ın hikayesi bir puzzle’ın parçası misaliydi. Oğlan’ın hikayesini 30 saniye gibi bir sürede oluşturdum. Bundan sonraki süreç benim kendimle yüzleşmemi gerektiriyordu. Uzun bir süre çalışma ve üzerine düşünme, araştırma süreçlerine girdim. Filmde yoğun bir şekilde imgeler var ve bunlar düşünülmüş, çalışılmış şeyler. İlk aşamaya gelecek olursak “Body and Technology” teması üzerine bir projemiz vardı ve bunun için bir iş hazırlamamız isteniyordu. Ben bu süreçte Oğlan’ın senaryosunu yazdım fakat benim için tamamlanmış ya da benim sindirdiğim ve paylaşmaya hazır olduğum bir hikaye değildi. Oğlan’ın süreci içine dahil olan bir eskiz performans çalışması hazırladım; o sürede Oğlan’ın çekimleri için hazır değildim ama sürecin aşaması olan başka bir iş ‘’Red’’ isimli eskiz performansı
sergiledim. Bu işi izlediğimizde Oğlan’ın sürecine çok daha iyi tanıklık edebiliyoruz. Oradaki imgeler, metaforlar Oğlan’a referans oluyor. Özellikle senaryo sürecinde toplumsal mesaj verme, farkındalık yaratma gibi bir düşüncen var mıydı yoksa sadece bir dert anlatmak üzere mi yola çıktın? Öncelikte içimde olan bir dert vardı ve bu derdi anlatmanın yollarını arıyordum. Kimsenin beni desteklemesi beklemedim. Önceliğim insanlara sosyal bir mesaj vermek de değildi... İşin özünde var olan derdimi olabildiğince paylaşmak ve bu derdin farkındalığı içinde yaşantıma devam etmek istiyordum. İşte burada sinema ve performans devreye girdi. Üretme şevkim aşık olmuş bir insanın duyduğu hazdan farksız. Film ve performans nerelerde
12 Short Film Festival, Filmski Front / Film Front, DSOFF – Direct Short Film Festival, LAIFF – Los Angeles Independent Film Festival, Human Right Film Festival of Barcelona, 13th Zinegoak, International LGBT Film and Performing Arts Festival, 4th AltcineAction Short Film Festival for Balkan, The Bangalore Queer Film Festival-Hindistan gibi festivallerde gösterildi. Şu anda LGBT dünyası için çok önemli bir festival var; Oğlan, 5 Nisan’da (yarın) Boston Brattle Tiyatrosunda 32. Boston LGBT Film Festivali kapsamında Uluslararası Kısa Film dalında gösterilecek. Ona da gidemiyorum çünkü çok yeni bir sürecin içerisindeyim ve çalışmam gerekiyor. Filmim gitsin evet çok mutluyum ama benim tamda bu noktada, ülkede kalıp bu dertleri anlatmaya gücüm yettiğince devam etmem gerekiyor.
gösterildi? Aslında birçok festivalde gösterildi. Artık sayısını bende unutuyordum. Birkaç tanesini saymam gerekirse ilk olarak film ve performans, yani ikisi bir arada, geçtiğimiz Mayıs ayında İstanbul Salon İKSV’de sahnelendi. Ardından FICGLB – Barcelona Gay Film Festivali açılış gecesi filmlerinden biri olarak seçildi ve Ekim ayında bu festivalin konuğu olarak Barcelona’ya gittim. İtalya’da LGBTi dünyası için önemli bir festival olan Florence Queer Festival kapsamında Odeon’da gösterildi. Amerika’da Los Angeles CineFest’te en iyi on filmden birisi oldu. Bunların dışında Roma CinemaDocİtalya, Move Me Productions Belgium
Projeye, çekimlere süreç odaklı mı yaklaştın yoksa sonucun böyle olacağını gerçekten böyle önemli festivallerden bu denli ilgi göreceğini tahmin ediyor muydun? Oğlan’dan oldukça emindim. Ayaklarım yere sağlam basıyordu. Önerilere, eleştirilere ve fikirlere her zaman açığım. Kimilerine göre yaptığım iş çok saçma bulunabilir. Bu kafa karışıklığı iyidir diyorum. Sürecin sağladığı haz, keyif ve planlı çalışma, sonucu bu kadar emin kılıyordu. Bu süreçte ise bir takım insanlar bana yardımcı olmadı, olamadı. Gay temalı bir film olması onlar için ve yaşadığımız toplumda büyük bir soru işaretiydi. Bazı insanlar ise, zaten o kişiler filmde oynayan veya arka planda olan kişiler, arkalarına bile bakmadan beni
13 sonuna kadar desteklediler. Bölümdeki arkadaşlarımın, hocalarımın destekleri motive ediciydi ve onları süreciminde yanımda hissettim. Festival sürecime yardımcı olan arkadaşım, çekimlerde arka planda yardımcı olan arkadaşlarım vardı. Sevenim çok diyorum ve bunu bilmek çok güzel. Parayla sahip olamayacağım şeyler.
Kurgu yaklaşık bir hafta kadar sürdü. Aynı zamanda Oğlan’ın performansı için çalışıyordum. Bu çalışma süreci yaklaşık bir yıl sürdü. Düzenli olarak her hafta stüdyoya gidiyordum, bedensel çalışıyordum. Yani aslında bu süreç beraber ilerledi diyebilirim, her bir noktasını benimseyerek yol aldım.
Çekim aşamasını merak ediyorum; hem yönetmenlik hem senaristlik hem performans sergilemek zor muydu? Film için bir plan ve program belirledik. Dış mekan ve kiraladığımız; çekim yapmak için randevu aldığımız mekanlar vardı. Dört günde çekimleri tamamladık ama bu dört gün uyumadık diyebilirim.
Hayatına direkt etki eden bir meseleyi sanata taşımak nasıldı? Süreç daha mı kolaydı yoksa bunu yansıtmak daha mı zor geldi? Bu hikayeyi anlatmak benim için çok zordu çünkü ben Oğlan’ı yaratırken, bu hikayeyle yüzleşme sürecine de girdim. Devamlı “Bunu ne kadar paylaşmak
14 istiyorum?” ya da “İnsanlar bundan ne kadar haberdar olmalı?” diye sorguluyordum. ‘’Beden’’ yalan söyleyemez. Bedenin dilini bu noktada kullanıyorsan ve yaptığın işe de samimi bir noktadan yaklaşıyorsan şüphesiz etki boyutu büyük oluyor. Performans beni psikolojik olarak çok zorladı. Sahneden indiğim zaman uzun bir süre kendime gelemiyordum. Alkış, kıyamet kopuyordu, ben o sesleri duymuyordum ama performans zaten böyle bir şey. Video çekimlerini sonradan izleyince ve performans sonrası insanlar tebrik edince farkettim… Performansı iki gün boyunca arka arkaya sergiledim ama sanıyorum üçüncü günü kaldıramayabilirdim. “Üç Nefes Bir Es” projende de “Türkiye’de Var Olmak” üzerinden
gitmişsin, Oğlan’da da aslında bir “LGBT Birey Olarak Var Olmak” noktası var. Bunlar tesadüfen mi oldu ve gelecek işlerinde de bu sorgulama üzerinden gitmeyi düşünüyor musun? Bu sorgulama hayatım boyunca devam edecek olan bir şey. Yaşadığım toplumda bu sorunlar son bulacak veya azalacak gibi değil. Oğlan’ın sürecini ise tam olarak bitirmiş ya da içimde söndürmüş olduğum bir durum kesinlikle yok. Söneceğini de zannetmiyorum. Sanatçı olmaya çalışan birisi olarak gücüm yettiğince tam olarak bu noktada, bu yerde anlatmaya devam edeceğim. Hem film hem performansta emeği geçen gruplarla ilgili bir ön çalışman oldu mu, nasıl seçtin o insanları? Bir ön çalışmamız oldu. Mekanlar, oyuncular, arka planda olan birçok kişi… Hepsi için isimler belirledim. Görüntü yönetmeni arayışımda bazı aksaklıklar yaşadım. Çalışmak istediğim görüntü yönetmeni yurt dışındaydı. Türkiye’ye gelmesiyle ilgili bir takım problemler olunca son dakika iptal oldu bizim çekimler. Bende yeni bir görüntü yönetmeni arayışına girdim fakat bu görüntü yönetmeni arayışına girerken beni anlayabileceğine inandığım birisi olmalı kaygısı taşıyordum. Ben filmde hem oynuyorum, hem yönetmenlik yapıyorum, hem senaryosunu yazdım yani işin her yerindeyim ve yetişmek zor oluyor. Diğer taraftan süreci devam eden bir performans var. Dolayısıyla görüntü yönetmeni benim yükümü hafifletecek kilit kişiydi. Bu konuda Mustafa Köksalan ismiyle çalıştım. Bana yardım etti ve destek oldu. Bunun dışında poster için bir arkadaşım yardım etti. Festival süreçlerini
15 yürütürken başka bir arkadaşım bana yardımcı oldu. Birçok iş birliğinin sonucunda böyle bir sonuç çıktı. 7 dakikalık bir kısa film gibi gözüküyor ama aslında uzun bir süreç içeriyor ve iş birlikleri gerektiriyor. Yaklaşık on beş kişilik yardımcı oyuncu kadrosu var. Onların hepsini bir araya getirmek ve bir noktada buluşturmak hakikaten çok zor oldu. Bir de bildiğiniz üzere araba yıkama sahnemiz vardı. Çevrede bir sürü insan var, orada gizlenmiş olan iki kişinin birbirine yakınlaşması söz konusu; hakikaten yakınlaşırken görünme korkumuz vardı. Araba yıkama sahnesi bire bir gerçek diyebilirim. O
korku da çok gerçekçi bir şekilde ekrana yansıyor aslında. Mesela öpüşme çok daha uzun sürebilirdi ama araba o platformdan çıkana kadar bizim öpüşmeyi sonlandırmış olmamız ve insanların bizi görmemesi gerekiyordu. Aksi takdirde hoş olmayan durumlara maruz kalabilirdik. Zorlandığımız ve benim gerçek manada korktuğum bir sahneydi. Peki performans sanatları mezunu olarak ileride ne yapmayı düşünüyorsun? Tekrar gelecek projelerine dönersek; kısa filmle devam etme düşüncen var mı? Aslında bu süreçler hep devam ediyor. Ben hiç durmuyorum, duramıyorum. Her gün bir şey oluyor mesela bugün yeni bir kısa film hikayem oldu. Çekebilir miyim veya gücüm yeter mi sorgusu yaşıyorum. Performans sanatlarında okurken ve gittiğim film festivallerinde gördüğüm şey, disiplinlerarası sanatın bugünün dünyasında çok önemli bir hal almış olması. Dolayısıyla biz sanatı bu noktada değerlendirirken sinemayı ayrı, performansı ayrı, resmi veya dansı ayrı bir noktada değerlendiremeyiz. Artık sanat dalları iç içe giriyor. Bir birleşim var. Dünyanın beklentisi bu yönde bence. Dolayısıyla tüm sanat dallarıyla ilgileniyorum. Kimisi çok daha profesyonel yaklaşabildiğim bir noktada, kimisi daha çok anlamaya yönelik bir yaklaşım noktasında. Peki bu yaratım sürecinde en çok yaşadığın zorluk nedir diye sorsam ilk aklına gelen? Kendimle yüzleşmek... “Oğlan” Trailler Link: https://www.youtube.com/watch?v=go_O8KUIP6M http://www.eyupbuyukkelleci.com
16
Aşkın Renkleri “Ne tür bir aşık olduğunuzu biliyor musunuz? Bulmak hayatınızı değiştirebilir.” John Alan Lee / Nazlı Adar Size aşkın renkleri olduğunu söylesem ne düşünürdünüz? Peki siz hangi renksiniz? Sosyolog John Alan Lee “Aşkın; siyah beyaz bir resim görmeye benzemediğini bu yüzden, aşkın renkli bir resminin oluşturulması gerektiğini” söylüyor. O, aşkı açıklamak için çok renklilik benzerliğini kullanıyor. Lee, “The Colours of Love: An Exploration of the Ways of Loving ”(1973) kitabında aşkın altı türünden bahsediyor. Lee’ye göre aşk, ilk üçü birincil ve diğer
üçü ikincil olarak, toplam da altı biçimden oluşuyor. Yunanca olan bu kelimeler; tutkulu aşk (Eros), arkadaşça aşk (Storge), oyuna benzeyen aşk (Ludus), sahiplenici aşk (Mania), mantıklı aşk (Pragma) ve bencil olmayan aşk (Agape) anlamına geliyor. Birincil Aşk Türü Eros(Kırmızı): Eros, tutkuyu ve romantikliği temsil eden aşk türüdür. Rengi kırmızıdır ve kişi, ilk görüşte aşık olur. Güçlü
17 bir fiziksel çekimle başlayan bu aşkta, cinsel yakınlık çok önemlidir. Fiziksel özelliklere çok önem verirler. Bu aşk türünde, karşınızdaki kişiyi hem fiziksel hem de duygusal anlamda dayanılmaz bir hisle seversiniz. Tensel ilişki yoğundur ve kişilerin kendine güveni yüksektir. Kişiler, aşk için risk almaya hazır haldedir ve ilişkide güvende olma duygusu yüksektir. Ludus(Mavi): Ludus; içinde eğlence ve oyunun ön planda, tutku ve aşkın önemli olduğu aşk türüdür. Rengi mavidir ve kişiler partnerleriyle sadece iyi zaman geçirdikleri için birliktedirler. Hemen herkese aşık olabilirler, kıskanç değillerdir ve özgürlüklerinden ödün vermezler.
Kişilerin birbirine olan bağlılığı düşüktür, duygusallık yoktur ve ilişki kısa sürelidir. Aşkı oyun gibi gören bu tür, birden fazla kişiyle beraberdir çünkü yaşamlarını tek bir kişiyle geçirmek istemezler. Birlikte olduğu kişiye bağlı olmadıkları için, onları fazla görmek istemezler, birlikte oldukları kişilerden sıkıldıklarında ya da ilişki ciddileşmeye başladığında ilişkilerini bitirirler. Storge(Sarı): Storge; tutkuya değil benzerliğe, arkadaşlığın ön planda olduğu, zamanla gelişen aşk türüdür. Rengi sarıdır ve arkadaşlığı temsil eder. Kişiler partnerleriyle gerçek bir dost ilişkisine sahiptir. Güven ve sadakat ağırlıklıdır. Fiziksel temasa önem verilmez ve birlikte olacakları kişide bulunmasını
18 ikincil aşk biçimlerini oluşturduğundan bahsetmiştir.
bekledikleri belirli fiziksel özellikler yoktur. İlişkileri bitse bile arkadaş olarak kalabilirler. Lee teorisinde bu üç aşk türünün bir araya getirilmesinin
İkincil Aşk Türü Agape(Turuncu): Agape, tutkulu aşk ve arkadaşça aşkın yani “Eros ve Storge’un” karışımıdır. İkincil aşk biçimlerindendir ve saf güven, koşulsuz aşk ve bencil olmayan bir sevgiyi temsil eder. Rengi turuncudur. Bu aşk türünde kişiler, karşısındaki kişiyi koşulsuz sever. Bağışlayıcı, kendinden çok partnerinin iyiliğini düşünen, kişinin kendini tamamen kaybettiği, fedakarlığın bolca bulunduğu aşk türüdür. Kişi partnerini sürekli destekler ve aşkını koşulsuz şartsız partnerine sunar. Aşkı hissetmeyi bir görev gibi görür ve kişinin aşktan beklentisi yoktur.
19 sonrasında da acı çekerler ve bundan hoşlanırlar.
Mania(Mor): Mania, tutku ve oyuna benzeyen aşkın yani “Eros ve Ludus’un” karışımı, ikincil aşk türüdür. Sahiplenici aşık anlamına gelir ve rengi mordur. Bu aşk türü en tehlikelisidir. Çok çabuk kıskançlığa dönen, saplantılı bir aşktır. İlişkide iki tarafı da yıpratır, duygusal dengesizlik söz konusudur. Duygusallık yoğundur ve ilişkide güvensizlik vardır. Kişiler sürekli terk edilme ve partnerlerini kaybetme korkusu yaşarlar. İlişkileri sorunlu olsa bile ilişkiyi sonlandırmaktan korkarlar ve ilişkiyi bitiren partnerleri olur. İlişkileri sırasında da ayrılık
Pragma(Yeşil): Pragma, arkadaşça aşk ve oyuna benzeyen aşkın yani “Storge ve Ludus’un” karışımıdır. Rengi yeşildir ve bu aşk türünde mantık ön plandadır. En realist aşk türüdür. Kişiler, ilişkinin başlangıcında soğuk, çekingen ve tedbirlidirler. İlişki geliştikçe bu özellikleri ortadan kalkmaz ama azalır. Bu kişiler, hislerini gizli tutarlar ve tutkulu aşk yerine, partnerlerinin sosyal statüsünün yüksek olmasını, başarılı, entellektüel ve yüksek maddi gelire sahip olmalarını isterler. Geleneksel aile yapısını ve heyecandan çok memnuniyeti tercih ederler. Onlara göre ilişkinin iyi gitmesi, partnelerin birbirleriyle uyumlu olmasına ve temel ihtiyaçların giderilmesine bağlıdır. Bu aşkın altı renginden hangisi olduğunuzu bulabildiniz mi? Aslında hangi renkten olursanız olun aşk aşktır, yaşanmalı yaşatılmalı... Aşkı bulabilmeniz dileğiyle...
20
AKUSTİK DOKUNUŞLAR Tekrar tekrar duymak isteyeceğiniz şarkıların, yetenekli müzisyenler tarafından yeniden yorumlanması sizin için ne ifade eder? / Ömer Faruk Canat Bu playlist ile size muhteşem bir müzik keyfi sunmayı umuyorum. Sabah uykudan uyanır uyanmaz, kahvaltı eşliğinde, gün içinde, akşam yorgunluğunda, ders çalışırken yahut arkadaş ortamında dinleyebileceğiniz birbirinden harika şarkılar sizi farklı ruh hallerine sokacaktır.
Igor Presnyakov, 2007 yılında YouTube’da çeşitli şarkılara cover yaparak ün salmış bir gitaristtir. Gitar çalmaya yeni başlamış kişilerin hayretler içerisinde izledikleri bu gitarist kendine has
olan çalma stili ile çığır açmış ve kısa sürede kendisini dünyaya tanıtmıştır.
2CELLOS, kariyerlerine 2011 yılında Hırvatistan’da başlayan bu iki kişilik grup çello enstrümanı ile kendilerini dünya genelinde tanıttı. Luka Šulić ve Stjepan Hauser gerçekten mükemmel coverlar yaptılar ve her biri YouTube’da defalarca dinlendi. Genellikle AC/DC grubunun şarkılarını ele alan bu grubun ayrıca en iyi uluslararası şarkı dalında Porin Ödülü var.
21 nefes almıyor!” diyordum. Hayretler içerisinde 3 buçuk dakika boyunca dinledim ve büyük keyif aldım.
Ten Second Songs, gerçek ismi Anthony Vincent Valbiro olan bu müzisyen ise dünya genelindeki popüler şarkılara coverlar yapan bir müzisyendir fakat cover yaparken birçok ses sanatçısının tarzlarını kullanıyor. Onlar gibi söylüyor. Düşünün, Linkin Park grubunun In The End şarkısını Michael Jackson söylüyor ya da Eminem’in Rap God şarkısını Dave Mustaine (Megadeth) söylüyor. En az 20 farklı stili bir parçada duymak mümkün.
Julia Westlin, Kanadalı olan bu müzisyeni ilk defa Michael Jackson “They Don’t Care About Us” şarkısına yaptığı coverda tanımıştım. Hiçbir enstrüman yoktu parçada. A capella sanatını icra eden Julia, sadece elleriyle davul ritmi veriyordu, kafa sesi ile de melodisini veriyordu kulaklara. Dinlemekten büyük keyif aldığım bu kadının ritim duygusuna, müzisyen ruhuna aşığım. Karmin, Amerikan Pop Müziği’nin güzel ikilisi birçok şarkıyı başarıyla coverladı. İlk dinlediğim coverları Chris Brown’ın “Look At Me Now” coverıydı. “Bu kadın
Simon Levick, Yeni Zelandalı olan bu müzisyenin sesinde bir farklılık var. Çok farklı bir tona sahip olan sesi, kulağımızda yer eden güzel şarkılara farklı bir tat katmış. Bu müzisyenin de gitar çalarken sağ eli ile ritim tutması ve hiçbir şekilde ritim kaçırmaması hayret ettiriyor. Bonus! Heymoonshaker grubunun beatbox ustası üyesi Dave Crowe’dan şahane bir dubstep beatbox gösterisi. Londra’da yapılan bu gösteri, bir sokağın ortasında yapılıyor. Seyircilerin hayranlıkları ve kısa sürede o samimi ortamın oluşması müziğin ve yeteneğin gücünü yansıtıyor. Keyifle dinleyeceğinize inandığım, müzisyenlere ilham veren ve şarkıların orijinal hallerine yeni anlamlar katan, usta ellerden çıkan bu dokunuşlar/ coverlar kulaklıklarınızdan vücudunuza, vücudunuzdan ruhunuza nüfuz edecek ve kesinlikle sizi bambaşka ruh hallerine sokacak. Keyifli dinlemeler. Link: https://goo.gl/fHQaE0
e t e z r e niv
ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete