/36
e t e z r e v i n ü kiye’de r ü T E k: BLU ya Savaşları i t ş i m e l ’leri Öz zerinden Med er Başlıyor 0 0 0 2 _ , Kons eler Ü n n ı a s ı h s K r i n _De ın Sesi r a l u ş _Kom
zete
Sayı: 36 / 2013 Genel Yayin Yönetmenleri Özge Yılancı Yazı İşleri Dilara Şenbilgin Gökberk Ertunç
2000’LERİ ÖZLEMİŞTİK: BLUE TÜRKİYE’DE
DERSHANELER ÜZERİNDEN MEDYA SAVAŞLARI
KOMŞULARIN SESİNİ KISIN, KONSER BAŞLIYOR
HAFTA SONU İÇİN 5 ÜCRETSİZ UYGULAMA
PLAYLIST #3
ATEŞİ YAKALAMAK: “DAĞLARI DELDİM KIZ BAŞIMA”
Günseli Naz Ferel Yazarlar Ali Berhan Memişoğlu, Eren Kasapoğlu, Günseli Naz Ferel, Halde Alporal, Irmak Şahinoğlu, Oğuzhan Karakaş, Varım Gökmen İllüstrasyonlar: Mert Tanır Fotoğraflar: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Twitter: https://twitter.com/Univerzete Facebook: https://www.face-
book.com/pages/%C3%9Cniverze te/222760591195490
/ifbilgi
@ifbilgi
3
/
v i 端n
e t e z er
4
2000’leri Özlemiştik: BLUE Türkiye’de
Zamanında her genç kızın odasında en az bir Blue posteri bulunurdu. Bu genç kızlar 13 sene sonra ilk kez Lee mi, Duncan mı, Simon mı, Anthony mi (bu şakaydı) en iyisi kendi gözleriyle görüp karar verebildi Yazar & Fotoğraflar: Hande Alporal
5
Ne kadar garip. 2000’lerin başları demek şimdiden nostaljik bir anlam taşımaya başladı. Bir rüya gerçek oldu. Bu dönemde ortaya çıkan, ‘boyband’ denildiğinde akla ilk gelen gruplardan olan Blue, geçtiğimiz cumartesi Türkiye’deki ilk konserini vermek üzere Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ndeydi. Anthony Costa, Duncan James, Simon Webbe ve Lee Ryan’dan oluşan grup 13 yıllık bekleyişin ardından muhteşeme yakın bir konser verdi. Konser tarihinin açıklanmasıyla birlikte, senelerdir bu günü bekleyen Blue dinleyicileri için günlerin bir türlü geçmek bilmediğini söylemekte fayda var. Blue’nun 2005 yılında solo kariyerlerine yoğunlaşmak için dağılmasından sonra Türkiye için konser umudu da kalmamış gibi görünüyordu. 2009’da tekrar birleşip 2011 yılında Eurovision’a katıldıkları “I Can” adlı parçalarıyla eski başarılarını yakalayamamış olsalar da, ilk üç stüdyo albümleri olan All Rise (2001), One Love (2002) ve Guilty (2003) albümlerinin tadına doyulmaz parçaları, her zaman için Blue dinleyicilerinin playlistlerinin vazgeçilmezleri ve unutulmazları arasındaydı. Blue üyeleri, ilk stüdyo albümleri sırasında 18-23 yaşları arasında, “yeni yetme” denilebilecek zamanlarda sahnede bir oraya bir buraya zıplıyordu. Bu konserde de aradan geçen yıllara rağmen 30-35 yaşlarında bile
hala aynı performans ve enerjiyle sahneyi doldurmaları izleyicileri gerçekten de 2000’lerin başına, R&B ve pop müziğin en popüler, Blue’nun en ünlü olduğu yıllara götürdü. Öyle ki, 10 yıl önceki hallerine dönmüş 20 yaş üzeri ve çoğunluğu kadın olan konser kitlesi, bütün akşam durmadan dans edip çığlıklar atarak Blue’suz geçen yılların acısını çıkardı. Blue, bu yıl çıkan Roulette albümünden “Hurt Lovers”, “Black Box” ve “Broken” gibi şarkılarını seslendirirken, eski albümlerinin en sevilen şarkıları “U Make Me Wanna”, “Fly By”, “Come Back to You”, “One Love”, “Bubblin’” ve “Breath Easy” parçalarını bütün konser salonu adeta tek bir ağızdan söyledi. Stevie Wonder cover’ı “Signed, Sealed, Delivered I’m Yours” ve yine en sevilen şarkılardan biri olan Elton John cover’ı “Sorry Seems to be the Hardest Word” gecenin en güzel anlarını yaşattı. Özellikle Lee Ryan’ın vokal performansı her zamanki gibi kusursuzdu (Duncan onun için boşuna “Bir meleğin sesine sahip” demiyor). İzleyiciler tarafından çok istenmesine rağmen “Get Down On It” ve “Curtain Falls” parçalarını ne yazık ki seslendirmeyen Blue, mükemmel dansları, aksanları, türkçe mesajları ve sempatik davranışlarıyla dolu konserlerini ilk albümlerinin adını taşıyan “All Rise” parçası ile yaklaşık 1,5 saat süren konseri noktaladı. Bundan sonra Blue’yu bir daha ülkemizde görür müyüz bilemeyiz. Ama 2000 çocuklarının, ergenlerinin içi artık rahat.
6
7
8
derSHaneler üzerinden medya SaVaşları İletişim teknolojilerinin gücü, çağın en büyük silahı. Deyim yerindeyse bu “vurucu güç” sayesinde insanların algıları yönetiliyor ve manipüle edilebiliyorlar; kimi zaman gerçekler tersyüz ediliyor ve olay bambaşka bir boyutta algılanıyor. Enformasyon çağında bilgi bombardımanına tutulan insan, kimi zaman en berrak gerçeğin bile ne olduğunu ayırt etmekte zorlanıyor. İktidar savaşı olan siyaset de bu savaşını medya platformu üzerinden gerçekleştiriyor. Her şey, iletişim kanalları üzerinden yürüyor. Başbakan Erdoğan’ın “gündem belirleyemezsem başbakan olamam” sözü de bu gerçeğe işaret ediyor. Algıları başarılı bir
şekilde yönlendiremeyen bir siyasetçinin başarılı olma şansı yoktur. Türkiye basınında iki haftadır süregiden “dershaneler meselesi”, Zaman gazetesinin 14 Kasım günü attığı “Eğitime Büyük Darbe” manşetiyle başladı. Zaman gazetesinin bu manşetle başlayan yayınlar silsilesi, ilk defa AK Parti Hükümeti’ni açıktan eleştiren bir boyut kazandı. Hükümetin uygulamayı düşündüğü taslak hayata geçerse, Gülen Cemaati’nin dershaneler yoluyla yaptıkları faaliyetler darbe alacak. Bu manşete cevap ertesi gün Sabah gazetesinden geldi. 15 Kasım 2013’ten itibaren Zaman
9
Enformasyon çağında bilgi bombardımanına tutulan insan, kimi zaman en berrak gerçeğin bile ne olduğunu ayırt etmekte zorlanıyor. İktidar savaşı olan siyaset de, bu savaşını medya platformu üzerinden gerçekleştiriyor Oğuzhan Karakaş ve Sabah gazeteleriyle Cemaat ve Hükümet arasında açığa çıkan bir savaş başladı. Zaman ve Sabah, objektif gazetecilik kriterlerini bir kenara koyarak, bir kesimin sözcülüğüne soyundular. Dershaneler meselesinin tüm
boyutlarını masaya yatırmak yerine, meselenin ne şekilde çözülmesi gerektiği yönünde yayınlar yaptılar. Zaman, büyük bir eğitim zincirine sahip Gülen
10
Cemaati’nin, Sabah ise hükümetin lehinde haberler yaptılar. Bu yanlı ve çarpıtma haberler öyle bir boyuta ulaştı ki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ağzından çıkan bir sözü kendi pozisyonlarına göre çarpıttılar: Bu kadarla da kalmadı, iş dünyasına dershanelerle ilgili ne düşündükleri soruldu. Aynı isimlerin söyledikleri iki gazeteye de farklı şekilde yansıdı: Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın dün iki dershane temsilcisiyle yaptığı toplantıdan sonra
yazılan haberler de birbirinin zıttını oluşturdu. Zaman gazetesi dershanelerin dönüşümü için toplantıdan uzlaşma çıkmadı derken, Sabah ise dershanelerin “dönüşüme evet” dediğini duyurdu. Ek olarak, dershanelerin dönüşümüne karşı yayın yapan Kanaltürk, STV, Bugün ve Zaman gazeteleri ile Cihan Haber temsilcilerinin toplantıya çağrılmadığı söylendi. Özellikle Yenişafak ve Sabah gazetelerinde çıkan Hükümet yanlısı yazılarda ve sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalarda Hükümet ve Cemaat arasındaki sertleşmenin
11
boyutları gözüküyor. Ekrem Dumanlı, haftalık yazısında Başbakan’a açık mektup yazdı. Sabah gazetesi başta olmak üzere hükümetin dershaneler konusundaki politikasına destek veren gazeteler hakkında şu cümleleri kurdu: Mehmet Baransu’nun 28 Kasım tarihli haberinde, Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükümeti 2004 yılı MGK’sında Gülen Cemaati’ni bitirme planı olarak adlandırılan karara imza atmış. Taraf gazetesinin haberine gelen ilk tepkiler... Tüm bu dershane tartışmalarıyla birlikte gerçek anlamda eğitimin hiçbir platformda konuşulmadığı süreç sonrası vaziyet ne olacak, izleyip görelim!
12
Komşuların Sesini Kısın, Konser Başlıyor Hafta sonu ne yapsak, nerede, kimi dinlesek diye düşünen İstanbullu müzik severler için yeni bir seçenek daha doğuyor: Sofar Sounds Irmak Şahinoğlu
13
Sofar Sounds, 2009’da Londra’da başlayıp daha sonra New York’a ve oradan da 40’ı aşkın şehre yayılan bir müzik projesi. Geçtiğimiz günlerde sosyal hesaplarından yaptıkları duyuruyla, konserlerin gerçekleştiği şehirlerin arasına İstanbul’u da eklediklerini takipçilerine müjdelediler. Açılımı “Songs From A Room” olan Sofar, adı üzerinde, dinleyicinin evine kadar giren bir proje. Konserler her ay belirlenen, “gelin benim evimde de tıngırdatın” diyen gönüllülerin evlerinde gerçekleştiriliyor. Tabii bu gönüllülerden komşularının rızalarını da almaları isteniyor. Konserlerin evinizde gerçekleştirilmesini isterseniz, evinizin ve çevresinin konsere uygun olması bekleniyor. Konser esnasında yemek yenmemesi, telefonla konuşulmaması hatta evin içinde gezilmemesi gibi ricalarda bulunan Sofar, dinleyicinin “müzik için müzik” ruhunu yaşatmasını hedefliyor. Konserlere dinleyici olarak katılım için Sofar’ın internet sitesi olan: www.
sofarsounds.com’a mail yoluyla üye olmak gerekiyor. Daha sonra heyecanlı bekleme evresine geçiliyor. Her ay sosyal hesaplar üzerinden yapılan duyurularla konserlerin şehri ve tarihi belirlenirken, konserlerden bir gün önce de üye olan kişilere, kimin nerede çalacağı maille bildiriliyor. Gerçekleştirilen konserler, Sofar Sounds ekibi tarafından kayıt altına alınıp video ve fotoğraflar Youtube, Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar üzerinden takipçilerle paylaşılıyor. Ayrıca Sofar Sounds’un kendi sayfasının yanı sıra, kişilerin bulundukları şehirdeki konser güncellemelerine daha kolay ulaşımının sağlanması için farklı sosyal hesaplar da bulunuyor. İstanbul için mevcutta bulunan sayfalar ise şu şekilde: twitter.com/sofaristanbul facebook.com/sofaristanbul Ayrıca Twitter gönderileri için de #sofarist hashtag’i kullanılıyor. Gizli işler çevriliyormuş hissi yaratan bu pop-up konserler zinciri, popüler mekanlardan sıkılan, mekan mekan gezip aradığını bulamayan müzik severler için epey heyecan uyandıracak gibi görünüyor. Katılımın ücretsiz olduğu konserlerin ilkinin tarihi ise geçtiğimiz günlerde Sofar İstanbul’un sosyal hesaplarından duyuruldu. 7 Aralık’ta gerçekleştirilecek olan ilk konser için kapasitenin kaç kişilik olduğu belli olmadığından, şimdiden Sofar’a mail atıp yer ayırtmakta fayda var gibi görünüyor.
HaFta SonU iÇin 5 üCretSiz UyGUlama Her an kontrol etme gereği duyduğumuz, işlerimizi halleden akıllı telefonlarımız yeni uygulamalarla hafta sonları da tüm ihtiyaçlar için çözüm oluyor Ali Berhan Memişoğlu
15
Instamessage Instagram hesabıyla oturum açtıktan sonra hem Instagram’da takip ettiklerinizle hem de yakınınızda olan kişilerle mesajlaşma ayrıcalığını veriyor. Bir yerlerde eğlenirken yeni insanlarla tanışmanın en yeni yolu. AppStore, GooglePlaystore’da ücretsiz. Google Play Books Sakin bir hafta sonu geçirmek isteyenler için hiç dışarı çıkmaya gerek olmadan yepyeni kitapları daha ucuz ve daha kolay bir şekilde satın almak için harika bir uygulama. Hem yeni hem de klasik kitapları cebe koymanın en iyi yolu. A p p S to r e , G o o g l e P l a y S to r e’ d a ücretsiz. Despicable Me: Minion Rush Son dönemin en popüler animasyon filmlerinden biri olan “Çılgın Hırsız” şimdi oyun haline geldi ve telefonlarda yerini almaya çoktan başladı. Hala bilmeyen varsa hemen oynamaya
başlamalı. Yolda ya da evde, nerede isterseniz minionların dünyasında yeriniz hazır. AppStore, GooglePlaystore’da ücretsiz. MyBilet: Bu havalarda sinemaya gitmenin tam zamanı. İstediğiniz film hangi salonda saat kaçta oynuyor öğrendikten sonra biletinizi de anında satın alabiliyorsunuz. AppStore, GooglePlaystore’da ücretsiz. Spotify İstediğiniz müziğe anında erişim artık çok daha kolay. Spotify ile nerede nasıl olursa olsun istediğiniz sanatçıdan istediğiniz müziği dinlemek mümkün. Eğer isterseniz istediğiniz sanatçıyı takip edip o her ne dinliyorsa siz de onu dinleyebilirsiniz. AppStore, GooglePlaystore’da ücretsiz.
16
Ateşi Yakalamak: “Dağları Deldim Kız Başıma”
17
Spoiler Uyarısı: Yoğun Suzanne Collins’in yazdığı Açlık Oyunları serisinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak nihayet sinemaya uyarlandı. İlk haftasında 158 milyon dolar
Açlık Oyunları serisinin sosyopolitik yapısını göz önüne çıkaran ikinci filmi Ateşi Yakalamak, “ergen” Hollywood filmlerinde görmeye hasret kaldığımız güçlü kadın karakterlere Katniss Everdeen’le bir kez daha göz kırpıyor Varım Gökmen
kazanan 130 milyon dolar bütçeli film, şu ana kadar toplamda 573 milyon dolar hasılat yaptı. Çoğu eleştirmence beğenilen filmin galasına Jennifer Lawrance’ın sarhoş olması ve rol arkadaşlarına yaptığı şakalar damga vurdu. Üçlemenin ikinci filmi, genelde edebiyattan sinemaya yapılan diğer uyarlamaların aksine, başarılı olmuşa benziyor. Bu başarının arkasında oyuncuların popülaritesindeki ve oyunculuk yeteneklerindeki artışın yanı sıra yönetmen değişikliğinin de etkisi
var. Özellikle Jennifer Lawrance’ın ödül törenlerindeki sakarlıkları ve son yıllarda Oscar kazanmış en genç kişi olması tanınırlığında inanılmaz bir artışa sebep oldu. Açık konuşmak gerekirse Lionsgate de bunu çok iyi kullandı. Fakat filmin oyunculuk yönünden tek gelişim gösteren ismi Jennifer Lawrance değil. Yardımcı oyuncuların da rollerini daha iyi kavradıklarını görüyoruz. Lawrance hakkında Katniss için yanlış karakter olduğu söylemlerinin de doğru olmadığı bu sayede ispatlandı. Yeni yönetmen Francis Lawrence, gerçekten başarılı bir seçim olmuş. Filmi aksiyon-aşk ekseninde geçen, gerisindeki bütün sosyopolitik ve ekonomik gerçekleri görmezden gelen “ergen filmi” kimliğinden çıkartmasa da, izleyici kitlesi olan gençlerin anlayabileceği düzeyde politik göndermeler kullanmayı tercih etmiş. ilk filmde sadece Rue öldüğünde 11. mıntıkada olanlar gösterilmişti ki bu politik bir göndermeden ziyade Katniss ve 11. mıntıkanın acısını derinleştirmede
18
kullanılmıştı, çünkü kitapta böyle bir yer yoktu. Yönetmenin ikinci film için yaptığı tercih, filmi V for Vendetta, Avatar tarzında bir sistem karşıtı kahraman filmine çevirse dahi bu, ana konunun bir kız ve onun aşkları ekseninde geçen bir “ergen” filmi olduğu gerçeğini değiştirmez. Nitekim ilk filme göre çok daha fazla politik göndermelere sahip olmasına rağmen, devam filmine ilkinden bağımsız baktığımızda Capitol’ın siyasi gerçeklerinin hala Katniss’in duygularının gölgesinde kaldığını söyleyebiliriz. Film kısaca, Peeta Mellark ve Katniss Everdeen’in 74 yıllık Açlık Oyunları’nı birlikte kazanarak turnuvanın kurallarını ihlal etmesi ve Capitol City dışındaki mıntıkaların ayaklanmaları için ilham kaynağı olması sebebiyle, Başkan Snow’un Katniss’ i tehdit etmesiyle başlıyor. Katniss her şeyden habersiz bir şekilde yaşarken diğer mıntıkalarda ondan ilham alan binlerce kişi ayaklanmaktadır. Nitekim Katniss ve Peeta’nın zafer turu sırasında mıntıkalarda çıkan olaylara rağmen, 12. mıntıkada kömür işçisi olarak çalışan Gale’in her şeyi Katniss’ten öğrenmesi rejimin yapısını göstermektedir. Burada yönetmen ustaca otoriter rejimlerin medya ve haber kanalları üzerindeki etkisini sergiliyor. Öyle ki ailesinin fırını olan ve gerek maddi gerekse manevi açıdan sistemle hiçbir sorunu olmayan Peeta dahi Capitol’da gördüklerinden sonra sisteme karşı bir fikir edinir. Capitol’da düzenlenen bir baloda, kusturan bir içecek sayesinde midesini boşaltıp tekrar
doldurabileceğinin söylenmesi üzerine Peeta “Diğer mıntıkalarda insanlar açlıktan ölürken burdakiler daha fazla yemek tadabilmek için kusuyorlar” diye tepki verir. Bu, normalde sistemle hiçbir alıp veremediği olmayan Peeta’nın bile kızdığını ve sistemi sorgulamaya başladığını gösteriyor. Daha sonrasında Katniss’ in gözden düşürülmesi maksadıyla oyunun kurallarında değişikliğe gidilmesi ve adayların önceki kazananların içinden seçilmesi sadece mıntıkaları değil, Capitol City halkını da etkiliyor. Nitekim Peeta Katniss’ in hamile olduğunu söylediğinde seyircilerden o kadar büyük bir tepki geliyor ki yayını yarıda kesmek zorunda kalıyorlar. Burada ayrıca belirtilmesi gereken nokta ise Başkan Snow üzerindeki en büyük baskıyı on mıntıkada ayaklanan binlerin değil, Capitol’de programı izleyen bir avuç insanın yapmış olması. Nitekim oyuncuların Açlık Oyunları’nın iptali gibi bir ihtimal üzerine düşünmeleri ancak bu olaydan sonra gerçekleşiyor. Burada yönetmen merkez-çevre gerilimi üzerinden sistemin adaletsizliğini eleştiriyor. Oyunlar başladıktan sonra, Katniss’in
19
aklında olmamasına rağmen, üçüncü mıntıkayla yapılan işbirliği ve diğer mıntıkaların birinci ve ikinci mıntıkaya karşı birleşmesi bir anlamda ezilenlerin işbirliği gibi tarihsel bir kategoriye çok hoş bir gönderme. Filmin sonunda Finnick’in Katniss’ e “gerçek düşmanlarını hatırla” demesi ve Katniss’ in arenayı patlatması gerçekten etkileyiciydi. Filmin sonunda öğreniyoruz ki oyunun kurucusu, Haymitch ve daha bir çok kişi Katniss’i kaçırmak için uğraşmış. Filmin bir başka önemiyse başrolunde
dişi bir karakterin bulunuyor olması. Tomb Raider’dan bu yana güçlü bir kadını başka hiçbir aksiyon filminde başrolde görmemiştik. Fakat bayan başrole sahip olması dahi filmin, o Hollywood’un tipik, birey merkezli anlayışının ayıbını örtmüyor. Bütün o toplumsal mücadeleyi başlatanın bir kız ve onun aşkları olması, birey merkezli tarih anlayışının Hollywood’a verdiği bir hediye. Velhasıl “Ateşi Yakalamak” güzel olmuş. Herkese tavsiye ederiz.
20
PlaylıSt #3 Her hafta özenle seçip hazırladığımız Playlist’in üçüncüsü sizlerle Eren Kasapoğlu & Günseli Naz Ferel Logo İllüstrasyon: Mert Tanır
1
Blonde Redhead Misery Is a Butterfly:
2004’de yayınladıkları altıncı albümleri Misery Is a Butterfly’dan albüm ile aynı ismi taşıyan parça Blonde Redhead’in dream-pop ögeleri taşıyan, en önemli kayıtlarından bir tanesi. Kazu Makino’nun insanı bir yandan hayallere daldırdan sesi, bir yandan da parçanın taşıdığı hüznü derinden hissettiren melodisiyle “Misery Is a Butterfly”, gördüğü ilgiyi sonuna kadar hak etmiş bir parça. http://youtu.be/_3uv7nG5-Vo
2
İlhan Erşahin Freedom:
İsveç doğumlu Türk caz saksafonisti İlhan Erşahin ile İsviçre doğumlu Fransız caz trompetçisi Erik Truffaz’ın 2004 yılında çıkardığı Istanbul Sessisons albümünden “Freedom”
21
çok düşük. James’in -neden bilinmezhissettirdiği oturaklı hale hakim ve bir o kadar insanı sarıp sarmalayan beşinci albümü Laid ise bu fikrin en büyük dayanaklarından. “Say Something”, Tim Booth’un vokalleri ve tüyler ürperten sözleriyle unutmamaya, tekrar tekrar dinlemeye değer bir parça. http://youtu.be/icehffFWOck
İlhan Erşahin’in çoğu çalışmasında olduğu gibi doğu ile batı müziğinin başarılı bir sentezi. Şarkının bu akustik versiyonu da en az albümdeki hali kadar başarılı olmuş ve bu noktada bas gitarın da perküsyonun da payı çok büyük. http://youtu.be/1BjxIsgNMGQ
4
Jimmy Sommerville Safe In These Arms:
İskoç pop şarkıcısı ve söz yazarı Jimmy Sommerville’in 90’ların başında piyasaya çıkmış albümü Dare to Love’dan “Safe in These Arms”, “zamansız” bir parça olması sebebiyle Sommerville hayranları ve kaliteli pop müziği sevenler arasında her daim popüler. http://youtu.be/FutE7JBL_Tc
3
James Say Something
Manchester’dan çıkan herhangi bir tınının kulağa hoş gelmeme ihtimali
5
Calogero C’Est Dit
Biri romantik bir ses, romantik bir dil ve yine piyanonun romantik tınılarını bir araya getirse ancak bu kadar arkadaş
22
dinleyin. http://youtu.be/yIWmRbHDhGw
7
Ex-Otago Figli Degli Hamburger
Genç, yeni ve Cenovalı Ex-Otago son yılların en iyi çıkış yapan İtalyan indiepop topluluklarından. “Figli Degli Hamburger” ise hem İngilizce olma-
canlısı bir parça olabilir. Fransız müzisyen Calogero’nun beşinci albümü L’Embellie’nin Avrupa’da pek sevilmiş parçalarından. http://youtu.be/jLg6uTT5izo
6
The National Sea of Love:
Indie rock grubu The National, geçtiğimiz mayıs ayında Trouble Will Find Me’yi piyasaya sürdü. Albümden arka arkaya çok sağlam single’lar dinledik ancak “Sea of Love” onlar kadar fazla öne çıkmadı. Ülkemizde sadece bir kaç radyo istasyonunda dinleyebildiğimiz ve artık indie rock dünyasının veteran grupları arasında yer alan The National’ın bu şarkısını mutlaka
yıp hem bir o kadar eğlenceli olan ve samimiyetini hissettiren önemli bir parça. Vokaller çok eğlenceli, sözlerin çevirisine bakıldığında ise cesur bir jenerasyonu savunan bir parça olduğu aşikar. Ex-Otago, takip edilmeye değer topluluklardan. http://youtu.be/FxcnUmG4cm4
8
Robert Cray (Won’t Be) Coming Home:
Yeteneğine, ödüllerine ve başarılı kariyerine rağmen mütevazi duruşu ve sempatik tavırlarıyla dört dörtlük bir blues müzisyeni olan Robert Cray’in “Robert Cray Band” ile geçen
23
Reflektor’un ikinci ve son single’ı “Afterlife” ile Montreal çıkışlı topluluk Arcade Fire, bize bu sene dinleyip dinleyebileceğimiz en güzel işlerden bir tanesini verdi. Afterlife’in klibi de izlemeye değer. http://youtu.be/_3uv7nG5-Vo
10
Manu Chao Me Llaman Calle:
yıl kaydettiği albümü Nothin’ But Love’dan “(Won’t Be) Coming Home” gerek sözleri gerekse müziğiyle son bir kaç yıldır blues piyasasının hasret kaldığı türden bir ruha ve söyleyişe sahip.
İçinde tüm müzik türlerinden dokunuşlar barındıran ancak hiçbir müzik türüne tam anlamıyla sığmayan bir anlatım ve tarz yaratmış, kendi müzik
http://youtu.be/ViDgt38wWmw
9
Arcade Fire Afterlife
Bu senenin en önemli albümlerinden
karakterini oluşturmuş gerçek bir müzisyen Manu Chao. “Me llaman Calle”, yedi dilde şarkı söyleyebilen ve hepsiyle bizlere başka başka hikayeler anlatabilen Chao’nun belki en çok bilinen ya da en popüler şarkısı değil. Ancak sokakların gerçek sahiplerinden bahsettiği sözleriyle en derin ve anlamlılarından. http://youtu.be/ZivK8PmxPWQ
zete
/36
e t e z r e niv
ü
Fotoğraf Kredi: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)