/47
ü
e t e z r e niv
elesi… s e m i s meme t i g p i d cek? ” gi e e y d e r e m f ş e i n “bu s yla neler değ i n ’ P K _A asası’ Y t e kötü? n r n e e t d n e İ _ mlar n a l k e R _Bu
zete
Sayı: 47 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Günseli Naz Ferel Yazı İşleri Ali Berhan Memişoğlu Oğuzhan Karakaş Yazılar Oğuzhan Karakaş Gökberk Ertunç Melis Us, Demet Açıkgöz
AKP’NİN “BU SEFER DE” GİDİP GİTMEMESİ MESELESİ…
İNTERNET YASASIYLA NELER DEĞİŞMEYECEK?
Eren Kasapoğlu&Günseli Naz Ferel Kapak: Mert Tanır Fotoğraflar: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler
BU REKLAMLAR NEDEN KÖTÜ?
Tasarım Erdal Özbek
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
PLAYLIST
AĞLAMA BARBIE
/
v i 端n
e t e z er
4
AKP’nin “bu sefer de” gidip gitmemesi meselesi… Propaganda savaşlarında üstün olan sandığı da kazanacak. Ve tartışmalar bu eksende sürdüğü müddetçe Türkiye demokrasisi bir adım ilerlemeyecek. Oğuzhan Karakaş
5
30 Mart’ta sandıklar kurulacak, 50 milyonu aşkın seçmen oy kullanacak. 2014 Cumhurbaşkanlığı ve 2015 genel seçimleri, 30 Mart üzerinden değerlendirilecek. Her halükarda bir erken genel seçim olabilir. AKP beklediği alt sınırın üzerinde oy alırsa erken seçime giderek bu oyları halihazırda “kullanmak” isteyebilir. AKP, psikolojik eşik olan %40’ın altına düşer ve iki muhalefet partisinin toplam oyu AKP’yi geçerse erken genel seçim çağrıları yine yapılabilir. Bu arada, seçim sürecine girilirken Türkiye siyaseti üzerinde yine karabulutlar esiyor ve neyin ne olduğu anlaşılmıyor. İnternete düşen son ses kayıtları sahte mi, gerçek mi? Bunları kim sızdırıyor? Bugüne kadar “Alo Fatih” kayıtlarının gerçekliğini yalanlamayan Erdoğan, oğlu ile konuştuğu iddia edilen kayıtların montaj olduğunu söyledi. Telefon kayıtlarını kimlerin sızdırdığına dair herkesin kuvvetli tahminleri var ama hiçbiri somut verilere dayanmıyor. Bu ses kayıtları niçin seçimlere bir-iki ay kala servis ediliyor? Dershane tartışması ile ayyuka çıkan CemaatAKP kavgasından sonra tüm bunların yaşanması tesadüf mü? 12 Haziran 2011 seçimlerinin ardından 3 Temmuz 2011’de başlayan “Şike Soruşturması”, bugün açığa çıkan ses kayıtları gibi Cemaat tarafından belirlenen “stratejik” bir tarih mi? 3 Temmuz soruşturması seçimlerden önce yapılamaz mıydı? Bunlar akıllara gelen “masum” sorular. “Müzmin muhalifler” tarafından yıllarca dile getirilen “cemaat çetesi”, AKP tarafından da kabul edilmiş durumda. Kemalist rejim taraftarlarının Fethullah
Gülen hakkında sarf etmedikleri sözler Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkıyor. Tüm bunlar seçimlere nasıl yansıyacak? 22 Temmuz 2007 kadar hayati öneme sahip seçimlere giden AKP, en büyük destekçisi olan Cemaati kaybetmiş durumda. Peki, tabanda bunun bir karşılığı var mı? “Cemaati kaybetmek” yalnızca seçmen kitlesi olarak değil, ülke içindeki medya gücü olarak da büyük bir kayıp AKP için. Bugünlerde Gezi protestolarını andıran “yeni hareketlenmeler” görüyoruz İstanbul, Ankara ve İzmir’in merkezlerinde. Seçim öncesi büyük kitlelerin protestosuyla karşılaşmak “moral açıdan” bir zafiyet oluşturabilir bir iktidar partisi için… 2007 seçimlerinden “şerbetli hale gelen” AKP, meydanların kalabalığına aldanmayacak kadar siyasi hafızaya sahip. Gezi sürecinden itibaren milyonlarca insan AKP’ye karşı isyan halinde. Muhtevası 2007 ile aynı mı? Değil gibi gözüküyor. 2007’de “Atatürk Cumhuriyeti elden gidiyor” deniyordu. Bugün ise özgür basın, bağımsız yargı, hukuk devleti isteniyor. “Geçmiş günler” yâd edilmiyor. Olayların nasıl algılandığı çok önemli. AKP kendi açısından bunu başarıyla yürüttü bugüne dek. Gezi olaylarını “camide içki içmeye”, “başörtülü bir kadına saldırmaya” indirgedi. Kısmen başarılı oldu da diyebiliriz. Son ses kayıtları hakkında halkı nasıl ikna edecek? Yeni mitler üretebilecek mi? Seçim sonuçlarını biraz da bu etkileyecek. Propaganda savaşlarında üstün olan, sandığı da kazanacak. Ve tartışmalar bu eksende sürdüğü müddetçe Türkiye demokrasisi bir adım ilerlemeyecek.
6
internet YAsAsIYlA neler değiŞmeYeCeK? Şu tartışılanlara rağmen gene yeni İnternet yasası ile hayatımız aslında çokta değişmeyecek. Ama bunlar neler? Gökberk Ertunç
Son dönemde tartışılan yeni internet yasası sonrası çoğu kişi nasıl bundan kaçınacağımızı veya mücadele edeceğimizden bahsetti ama 2007’den beri durum zaten aynıydı? Son 7 yıldır aslında neler değişmedi bunları düşünmek gerek. Sonuçta fiziksel olarak çok ufak bir parçası Avrupa’da bulunan bir yerde yaşıyorsak neler olacağını zaten
bildiğimizden bunca yıldır neler yaptığımıza odaklanmamız lazım. TemeL sOrunLArımız Aynen kALACAk: 1-Türkiye’den internete bağlanan biri gene DNS, VPN, Proxy gibi terimleri bilmek zorunda kalacak: 2007 5651 sayılı kanunla zaten birçok site mahkeme kararı olmadan yasaklanabildiği için bu konuda bir şey değişmedi. İnterneti Yozgat il sınırları içinde gibi kullanmamak için mecburen bu tarz Avrupa internetinde
7
yaşıyormuş gibi yapabileceğimiz yöntemleri kullanmaya devam edeceğiz. Dns’ler, OpenDns veya GoogleDNS; VPN’ler, Avrupadaki anonimliğe hassasiyet gösteren ikincil internet sağlayıcılar olacak. 2-İnternetimizin Kayıt Altına Alınması Durumu: Meşhur 5651 ile 7 yıldır kayıt altına alınan İnternetimiz gene kayıt altına alınacak. Bu yasa sonucu her ne kadar 6 ay yerine 2 yıl boyunca kayıt altında olsakta temelde gelişen teknolojinin imkanları dışında gene devlet kaydı altında olmaya devam edeceğiz. Yazdığımız mesajlar, Facebook’a girişlerimiz, Youtube’a girdiğimiz yorumlar hatta özel SMS’lerimiz hizmet aldığımız firmada gene tutuluyor olacak. Kişisel verileri koruma yasası çıkmadığından da bunlara ulaşım son dönemde çıkan ses kayıtları gibi oldukça kolay olmaya devam edecek.
3-İnternetin Ucuzlaması Engellenecek Devlet organlarının uzlaştığı bu revize edilmiş 5651 sansür yasasının bir türevi sonucu Erişim Sağlayıcılar Birliği kurulması öngürlüyor. Bu durumda sansürlemenin tüm teknik ve kurumsal sorumluluğu maliyeti ttnet, Superonline, Uydunet gibi sağlayıcıların omzuna biniyor. Daha önce sansürden adını çok iyi bir biçimde hatırladığımız TİB yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı sorumluyken artık bu bizim ödediğimiz faturalarla gelirlerini elde eden servis sağlayıcıların sorumluluğunda. Tıpkı Güvenli İnternet ve eski sansür döneminde İnternetimizin hızlanmasını engelleyen verilerimizi incelemek yükümlülüğü verildiğindeki gibi. Deep packet inspection veya DPI ile verilerimiz 2011’den beri gayrı resmi bir biçimde incelenirken bu durum artık biraz daha resmi ve internet hizmeti aldığımız firmalar için zorunlu oldu. Kısaca her ne kadar sanki yeni bir durumla karşılaşıyormuş gibi yorumlarda bulunulsa bile bu durum son 7 yıldır böyle, mesele dünyaya yeni bakan bir türdeşimiz gibi sağa sola salakça bakmak yerine aslında Türkiye’de bu yasa öncesinde de nasıl bir İnternet kontrolü altında yaşadığımızın farkında olmakta.
Ağlama BarbIe Biz Ken’leri yıkayalım derken saçlarını keçe ettik, Barbie’leri giydirirken kolsuz bacaksız bıraktık. Noel Cruz ise günümüzün en becerikli artistlerinden biri. Sanatçı, dizi ve film dün-
Çocukluğunda bir oyuncağı bile olmayan Cruz’un, sanatla harmanladığı bebekleri e-Bay’de olay yaratıyor… Melis Us
yasının tanınmış isimlerini Barbie bebeklere dönüştürüyor. Ünlülerin fabrika çıkışı bebeklerini onların minyatürlerine dönüştürerek hayatını kazanıyor. E-bay üzerinden satış yapan Cruz’un en ucuz üretimi $500 iken kimi bebekler $4,300 ‘a alıcı buluyor.
Manila’da doğup büyümüş olan artist altı çocuklu bir aileden geliyor. Ailesinin fakirliği nedeniyle çocukken hiçbir oyuncağı olmayan Cruz, on iki yaşında komşusunun televizyonunda izlediği güzellik yarışmasından çok etkileniyor. Çizim yapmaya olan ilgisiyle hafızasında kalan güzellik yarışmasına çıkan adayların yüzlerini birleştirip, kâğıtlar üzerine portre çizmeye başlıyor.Bundan tam iki yıl sonra, yine komşusunun televizyonu aracılığıyla, Biyonik Kadın dizisini izleme fırsatı buluyor ve programın yıldızı Lindsay Wagner kendisinin ilham perisi oluyor. 16 yaşına geldiğinde okulu bırakıp, çizimlerini satarak para kazanmaya başlıyor. Yıllar sonrasında ailesiyle Amerika’ya göç eden Cruz, barbie bebekleri toplamaya başlıyor.
9
10
11
Karısının her zaman oyuncak bebek koleksiyonu olmasını istemesiyle başlayan bu aktivite, Cruz’un portreler üstündeki yeteneğiyle birleşince ortaya işte bu sanat eserleri çıkıyor.2001 yılında e-Bay’den eşine bir “Gene” (ünlülerin minyatür bebekleri) bebek alan Cruz, hayatının son sekiz yılını bu oyuncak bebekleri boyamaya adamış durumda. Ünlüleri genellikle filmlerdeki karakterleri şeklinde tasarlasa da gelen isteklere göre günlük hayattaki hallerini de yapabiliyor. Orlando Bloom’u Yüzüklerin Efendisi serisinde canlandırdığı Legolas karakteri ile Johnny Depp’i Karayip Korsanları’nın
sevilen Kaptan Jack’i, Kristen Stewart ve Robert Pattinson’u Alacakaranlık serisindeki Bella Swan ve Edward Cullen olarak tasarlıyor. Bunun yanı sıra Elizabeth Taylor, Angelina Jolie ve Lady Gaga gibi kimi ünlü isimleri ise günlük hayattaki halleriyle yansıtmayı tercih ediyor. Sanatçı bir kez ürettiği ürünü ikinci kez üretmemek konusunda da çok hassas. Böylece her bebekten sadece bir nüsha bulunuyor ki bu da bu bebekleri daha orijinal kılıyor. Cruz’a, sitesinde bulunan e-mail adresi aracılığıyla sipariş de verilebiliyor. (noeling61@yahoo.com)
12
13
Bu Reklamlar Neden Kötü? Gün geçmiyor ki bir marka öyle kocaman kocaman paralarla kötü bir işe daha imza atmasın… Yaparsanız yazarız, yaparsanız konuşuruz… Demet Açıkgöz
Anka Tema Park http://youtu.be/3ypmECjPNAI Ankara’nın küçük hanımları, küçük beyleri, bağları.. Ah pardon kayıtta mıydık?! Tema Park reklamları; 24 saniyelik ömürden ömür nasıl gider, televizyon başındaki insan nasıl sinir edilir
başlıkları altında gayet başarılı bir reklam. Şu böbürlenerek anlatılan Avrupa’nın en büyük tema parkına sevgili belediye o kadar yatırım yapmış olacak ki reklam bütçesi ayırmayı unutmuş. Yeşil fon üzerinde ilk defa bulunan ve şaşırması gereken halkıma bu çekimi izletmiş olsaydınız ikincisinde daha başarılı olabilirlerdi…
14
Teoman keşke sözünde dursa mıydı? http://youtu.be/sO5H52ZOKBM Bakmayın bu başlığa, seveni sevmeyeni ne üzülmüştü koskoca Teoman müziği bırakıyor diye. Bizi bir telaş almış sosyal medya günlerce
sallanmış ama sonunda Teoman ani bir kararla müziğe geri dönmüş ve dinleyicisinden mahrum kaldığı günlerin acısını üniversite şenliklerinin hepsinde çalarak çıkarmıştı… Önce Yandex’in reklam müziğine imza attı, şimdi Vodafone’un Müzik yarışmasının yüzü oldu. Tamam oldu da “iyi mi oldu?” emin olamadım. Liseli
15
gençlerimiz heyecanlı, dayanamamışlar yarışmadan önce Teoman’ın balkonun altında küçük çaplı bir yarışma düzenlemişler, biraz serenat havası var buram buram da ergenlik kokusu… İşin ucunda liseliler olduğu için reklamın hikayesi hakkında pek yorum yapamayacağım, lakin her reklamın daha iyi hali olacağı gibi bunun da olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca sen hiç düşünmüyor musun bu adamın bebeği var, eşi var, gecenin bir yarısı sapık gibi balkonunun altına geliyorsun, bu adam karısına ne diyecek? Sen söyle! Türk Telekom’un yeni yüzü http://youtu.be/ GRIzw12Ao_s#aid=P946dhmdCWI -Bir kedim bile yok anlıyor musun? +Evet,sebebini şu an anlayabiliyorum…. Tekno Tekir hakkında yazıyı yazıp göndermiştim ki; Arzum Onan’ın rol aldığı yeni reklamlarını televizyonda
gördüm. Duygusal, sempatik, aileyi düşünen, fazla konuşan nur topu gibi bir karakterimiz oldu. Tanıştıralım Tekno Tekir. Türk Telekom’un kullanıcılarına vaadettiği mutluluğu Tekno Tekir dağıtacakmış. Her şey iyi güzel, kedimiz standartlara uygun; yumuşak, sevimli, bembeyaz ve tam bir ev kedisi, ama o sesi.. Dublajındaki cızırtı, kedimizin sempatikliğini bir anda yok edip kartlaşmış bir kediye dönüştürüyor. Bundan dolayı reklamı her izlediğimde “umarım bu katlediş için Sezen Aksu gereken ücreti Türk Telekom’dan temin etmiştir.” Diye düşünüp duruyorum. Sen yılların sevilen şarkısını git ne hale getir, sonra “sempatik olsun istedik” de.. İşin aslı Tekir hiçte o kadar sempatik değil. Bir de bunun üzerine; dublajı ve şarkı eklenince, hoş geldin minik kötü reklam filmimiz. Son olarak; etrafınızdan biri de çıkıp “kardeşim bu çok kötü olmuş üzerine biraz daha mı çalışsak” demiyor mu? Belli ki demiyor, üzüldük.
16
Güncel ve bir o kadar da alternatif bir listeyle Playlist, bu hafta birbirinden güzel 10 parçasıyla tekrar sizlerle. Eren Kasapoğlu & Günseli Naz Ferel
1- mC recep Ve Gaz arkadaşları, Başbakan in Hadi: Can Kazaz ve Koff Animation’ın işbirliğiyle bizlere sunulan Başbakan İn Hadi’nin videosu, son günlerin en çok konuşulan işlerinden biri. Can Kazaz’ın emekleriyle birçok kayda sahip olan MC Recep Ve Gaz Arkadaşları’nın diğer parçalarına ise Bandcamp sayfalarından ulaşabilirsiniz. Geçirdiğimiz yoğun ve zor günlerde mizahı kaybetmemek ve morali yüksek tutmak için birebirler!
2- Broken Bells, after the Disco :
http://vimeo.com/86082922
http://youtu.be/PCdvafn4GRg
Amerikalı Indie Rock grubu Broken Bells geçtiğimiz ay ikinci stüdyo albümünü piyasaya sürdü. Albüme de adını veren “After the Disco” şimdiden pek çok listenin zirvesine çıkmayı başardı. Eğer sizde bu tarzı seviyorsanız Broken Bells’e kulak verdiğinize kesinlikle pişman olmazsınız.
17
4- The Turtles, Happy Together: Takvimler 1967 yılının Şubat ayını gösterdiğinde müzik piyasası daha önce pek duyulmamış bir grubun single çalışması ile sallandı. The Turtles grubu “Happy Together” ile o dönem hatırı sayılır bir şöhret kazandı ama ne yazık ki grup olarak aktif müzik hayatı sadece beş yıl sürebildi. Ancak The Turtles arkasında pek çok müzisyen tarafından farklı tarzlarda yeniden yorumlanmış ve klasikleşmiş bir parça bırakmayı başardı. http://youtu.be/Tvu3xiFmfDU
3- Cocorosie, raphael Çevremizde duymaya öyle çok da alışık olmadığımız, ‘deneysel’ olduğunu söyleyebileceğimiz bir tarza sahip olan CocoRosie; yıllar sonra ilk kez karşılaşıp müzik yapmaya karar veren iki kardeşten oluşan, oldukça şahsına munhasır bir topluluk. Raphael ise The Adventures of Ghosthorse and Stillborn albümünün en güzellerinden. http://youtu.be/mNdbNnxve38
5- neil young & Crazy Horse, like a Hurricane: Rock müziğin babalarının babası yani kısaca “dedesi” kabul edilen Neil Young’ın ve Crazy Horse grubunun belki en ünlü parçalarından biri değil “Like a Hurricane”, ancak daha önce dinlemediyseniz kesinlikle dinlemeniz gereken bir klasik. http://youtu.be/7KxiEjPCXA8
18
7- Jay-Jay Johanson – So Tell the Girls That I’m Back In Town:
6- Red Hot Chili Peppers, Road Trippin’ Red Hot Chili Peppers’ın yakın geçmişin efsanesi sayılabilecek albümleri Californication’ın neredeyse tüm parçaları yol alma ve şehirden kaçıp gitme isteği uyandırabilecek potansiyele sahip. Road Trippin’ ise hepsinin başında geliyor. Hatırlamak ve tekrar tekrar dinlemek şart.
İsveçli müzisyen Jay-Jay Johanson’un 1996 yılında piyasaya çıkan albümü “Whiskey”de yer alan“So Tell the Girls That I’m Back In Town”, bu hafta sizi yepyeni şarkılarla tanıştırdığı kadar eskileri de hatırlatan dergi Ünviverzete’nin Playlistinde. Kimilerimizin daha önce hiç denk gelmediği, kimilerimizin de kulağı aşina olsa da kime ait olduğunu bilmeden dinlediği şarkılardan biri “ So Tell the Girls That I’m Back In Town” ve Johanson’un diğer çoğu şarkısı gibi dinleyenin duygularında tatlı bir karmaşa yaratabiliyor. http://youtu.be/tDKZpjNsL8Q
http://youtu.be/TYaZdWdhAg8
8- Cocteau Twins, Alice Dinlemeye bir kez başlanıldığında sonu gelmeyen bir birikime sahip köklü topluluk Cocteau Twins, her ne kadar artık aktif olmasa da, The Lovely Bones isimli filmin soundtrackinde yer almış olan Alice isimli parçalarıyla her zaman bir köşede dinlenmeye ve dinleyene huzur vermeye hazır. http://youtu.be/7SF4zgW4lNw
19
9- Künt - Şaşkın Biraz ağır ve belki de yoğun sıfatlarıyla nitelendirebileceğimiz indie topluluk Künt, berrak ve bir o kadar da sert vokalleri ile dinlemeye değer.
Kompile Karga 3 albümünde de yer almış olan Şaşkın, grubu tanımak için iyi bir başlangıç. http://youtu.be/SuC-11By4Sg
10- Elif Çağlar, Sen Ne Sanmıştın?: Türkiye’deki en özel seslerden biri olan Elif Çağlar’ın Ocak ayının son günlerinde piyasaya sürdüğü Single çalışması “Hafif Batı Müziği”ndeki iki parçadan biri olan “Sen Ne Sanmıştın ?” Türkiye’de Caz müzik adına yapılmış önemli bir çalışma. http://youtu.be/pKIUaAzbxBI
/47
e t e z r e niv
ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete