/54
e t e z r e niv
ü
Hayır! t Ediyorum! e m i t i lu Eğ Dave ! _Zorun arlı Olmaya ay ile tanışın uy w _Sizi D MIssy Duna ve _Gelin
zete
Sayı: 54 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Günseli Naz Ferel Yazı İşleri Ali Berhan Memişoğlu Demet Açıkgöz Oğuzhan Karakaş Yazılar Duygu Taneri Gökberk Ertunç Merve Kocakıran İrem Topçuoğlu Simge Gürkan
ZORUNLU EĞİTİME HAYIR!
Arka Kapak:
SİZİ DUYARLI OLMAYA DAVET EDİYORUM!
Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
GELİN VE MISSY DUNAWAY İLE TANIŞIN!
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
ALEXANDER WANG X H&M
KİM KORKAR HAİN KURTTAN
/
v i 端n
e t e z er
4
5
Zorunlu Eğitime Hayır! Okul nedir? Okulun işlevi öğrencilere bilgi aşılamak mı? Okulda öğrendiğimiz bilgiler ne işe yarıyor? Gökberk Ertunç
Zaman ve bellek insan beyninde farklı düzlemlerde değil hep bir aynı gerçeklikte birbirine karışık şekilde bulunur. Sadece çağrılmaları ile bunları birbirinden ayırabiliriz. Neyse, Tayyip Erdoğan daha başbakan değil iken, her yeni basılan milyonluk banknot harçlık olarak cebimize girerken okuma yazma derslerinde değişik bir düşünce dünyasına sahipmişiz. Bu konuda Catherine Baker, diğer zorunlu tektip eğitim konusunda eleştirel kitaplar gibi ağır terminoloji dolu bir dille değil sade ve anlaşılır bir dille herkesin okuyup anlayabileceği, güzel bir kitap yazmış. içinde klasik okul savunma mitlerini
çocuklar için çocuklara rağmen düşünceleri konusunda güzel tabuları yıkan tespitlerde yapıyor. Yazarın bu kitabı sadece devletin endoktrinasyon işlevini gören okulları hedef almıyor. Genel olarak tüm çocuklara karşı uygulanan ayrımcılıkları ve yetişkinlerin çocukları adeta aklı olmayan yarım insan gibi değerlendirmesine karşı yazılmış. Özellikle çocuğu için bir şeyler araştırmak isteyen annelerin, kadın dergilerinin kendilerini aptal yerine koyan bakış açısının kopyası bir yığın pedagoji kitabı okumak yerine gerçekten nasıl bir insanla (çocuk da insan tabii) beraber yaşadığını ve onun neler isteyebileceği nelere maruz kalacağını öğrenmesi için içten samimi bir kitap. Eğitim cenderesinden geçipte Ivan Illich’in “Okulsuz Toplum”unda dediği gibi liberalizmin “özgürlük, paketlenmiş mallar arasında dilediğini seçebilmeye indirgenmiş”ini iyice sindirip, pseudo liberter yeni dünyamızda yaşarken sınıflandırılmamış sertifikalandırmamış eğitimimizin aşamalarını izlemekte bir mesele imiş. Paulo Freire’in “Ezilenlerin Pedagojisi”nde eğitim için dediği gibi “manipülasyon, boyun eğdirme, fetih ve istila” veya pek bilinmese de Catherine Baker’ın kızına yazdığı kitapla çocuğu Marie’ye anlattığı gibi, insanların çocukken var olan sistem içinde etiketlendirilip var olan yaratıcılıklarının sönümlenmesi öncesi yarattıkları aslında şimdi büyüdükten sonra bu konuda yazdıkları her bir şeyden ilginç.
6
Sizi Duyarlı Olmaya Davet Ediyorum! Dünyamızı paylaştığımız diğer canlıları düşünme vakti geldi de geçiyor bile! Duygu Taneri
7
Onlara gereken değeri, sevgiyi ve ilgiyi göstermiyoruz. Onları derisi için kullanıyoruz ve soylarını tüketiyoruz. Bazılarımız onları hiç sevmiyor. Bazılarımızsa onlara vuruyor, eziyet ediyor hatta öldürüyor. Oysaki onlar bizim dostlarımız ve bizden bekledikleri sadece biraz sevgi. Dünyamızı ve
sokaklarımızı paylaştığımız hayvanlar sizce de bunu hak etmiyor mu? En son üniversite öğrencisi bir gencin kedisini öldürüp fotoğrafını paylaşması haberiyle hayvanlar aklımıza geldi. O genci astık kestik ama hayvanlara karşı yapılan eziyetlerde değişen bir şey olmadı. 15 gün önce kedimin başına gelen kazayla hayatım karardı. Onu öyle görmek ve elimden bir şey gelmemesi çok acıydı. Şu an durumu iyi ama veterineriyle konuşurken bana dediği şu cümle artık toplum olarak bir şeyler yapmamızın vakti geldiğini hatırlattı bana: ‘Her gün araba çarpması sonucu kedi ve köpek ameliyat ediyorum. Artık insanlar trafik canavarı olmuş.’ Gerçekten de veterineri her ziyaret ettiğim gün bir kedi ameliyatta oluyordu, birinin çenesi parçalanmış, birinin bacağı ezilmiş, birinin kalçası kırılmış… Bu liste daha da uzayıp gider tahmin ettiğiniz gibi. O haberin yanı sıra ünlü sanatçıların yaşanan ‘yunus katliamlarına’ karşı kamera karşısına geçtikleri ‘Benim Bir Dostum Var’ adlı video da yine toplumda ses getirdi. Dizilerden tanıdığımız oyuncular Japonya kıyılarında yapılan yunus katliamına dikkat çekerek onların tek umutlarının ‘insanlar’ olduğunu vurguladılar ve bizden bu duruma sessiz kalmamızı istediler. Peki, bu durumların sonucunda, Biz ne yaptık? Ne yapıyoruz? Ya da en çok sorulması gereken şu: Biz bu durumu düzeltebilmek için ne yapabiliriz? Öncelikle havaların ısınmasıyla birlikte sokaktaki dostlarımız için dışarıya bir kap su koymakla başlayabiliriz işe. Yemek fazlalığımızı çöpe atmak yerine onu da sokaktaki dostlarımızla paylaşabiliriz. Marketlerde
8
bulunan kedi/köpek mamalarını satın alarak onları dışarıda besleyebiliriz. Bir hayvana bakmak için illa onu evimize almamız gerekmez ne de olsa. Beşiktaş sakinleri bu konuda gerçekten duyarlı. Her sokakta aralıklarla kaplarda mamalar ve sular görürsünüz mutlaka. Şimdi size bunun biraz daha gelişmişinden bahsetmek istiyorum. Sosyal medyada ‘Sokak hayvanları için üretilmiş geri dönüşüm kutusu’ başlıklı bir video gördüm. Acaba nedir bu diyerek araştırdım ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Olay şu: Bir tane geri dönüşüm kutusu yapılıyor fakat bu kutu diğerlerinden farklı. Çünkü kutunun su kısmına pet şişenizdeki arta kalan suyu dökebiliyorsunuz böylelikle hayvanlar o suyu içebiliyor. Ayrıca pet şişenizi kutunun bölmesine attığınız zaman şişenizi de geri dönüşüm için kullanmış oluyorsunuz ve şişenin atılmasıyla mama bölmesine bir miktar mama bırakılıyor. Yani, sokak hayvanlarını bu kutu sayesinde beslerken bunu çevreye de katkı sağlayarak yapmış oluyorsunuz! Siz de sokaktaki dostlarımıza bunu sağlamak isterseniz yakınlarınıza koyulması için il/ilçe çevre müdürlüklerini veya belediyelerin beyaz masalarını( ALO 153) arayabilirsiniz. Eğer size ‘Bugün doğal ortamda sadece 3.200 kaplan kaldığı tahmin ediliyor.’ desem tepkiniz ne olurdu? Siz de benim gibi çok şaşırdınız, inanamadınız ve hatta korktunuz değil mi? Ama şu an buna ‘DUR’ deme şansımız var. Son günlerde Snapchat’te başlayan ve sosyal medyada paylaşılmaya devam eden #SonSelfie kampanyasının ‘Bunun beni görebileceğin #SonSelfie olmasına izin verme’ sloganıyla farkındalık yaratmayı amaçlayan sahiplerinden bahsetmek istiyorum size: WWF-Türkiye. Yani, Doğal Hayatı Koruma Vakfı. Uzun zamandır takip
9
edip destek verdiğim bir vakıf olan WWF dünyada 100’den fazla ülkede çalışmalar yürüten uluslararası bir doğa koruma kuruluşu. Yeryüzündeki yaşam alanlarını ve canlı türlerini korumayı hedefleyen WWF’te sizin de yapabileceğiniz çok şey var. Nesli tükenmekte olan ve koruma altına alınması gereken hayvanlar için bağış yapıp bir hayvan evlat edinebilir ve bu bağışı bir sertifikayla hediyeye de çevirebilirsiniz. Türkiye’nin Canı kampanyasına destek olabilir, vakıfta gönüllü olabilir veya vakfa üye olarak canlıları ve doğayı korumada aktif rol oynayabilirsiniz. Dünyada ve Türkiye’nin birçok farklı şehrinde birçok proje gerçekleştiren WWF – Türkiye’nin sitesini lütfen ziyaret edin ve hem doğayı hem de canlıları korumalarında onlara destek olun. Doğayı da canlıları da kendi çıkarlarımız doğrultusunda kullanıp mahvediyoruz. Doğanın bize tepkisi iklim değişiklikleriyle başladı ve şu an kentleşmenin de etkisiyle yeşilimiz, oksijenimiz gittikçe azalıyor. Hayvanları kendi zevklerimiz için öldürüyoruz ve nesillerini tüketiyoruz. Sokaktaki dostlarımıza çok kötü davranıyoruz ve onların açlıktan susuzluktan ölmesine ses çıkarmıyoruz. İnsan olmanın gereklerini unuttuğumuz günümüzde lütfen sessiz kalmayın! Lütfen tüm bu olanlara dur deyin! Dünya sadece bizim değil. Doğadan ve canlılardan aldıklarımızı onlara geri vermenin zamanı geldi. ‘Sokak hayvanları için üretilmiş geri dönüşüm kutusu’ videosu için: http://youtu.be/IwTHdxC501o WWF – Türkiye resmi web sitesi için: http://www.wwf.org.tr/
10
11
Gelin ve MIssy Dunaway ile tanışın! Missy H. Dunaway Türk ve Selçuk halı, kilim dokumaları konusunda hem araştırıp hem de bunları resmetmek için Amerika’dan İstanbul’a Fullbright bursu ile gelen bir sanatçı. Resimleri, projesi ve burada yaptıklarıyla ilgili konuştuk. İrem Topçuoğlu
İrem: Merhaba, öncelike bize biraz kendinden bahsetmek ister misin? Missy: Amerikalı bir aileden geliyorum, Batı yakasında Annapolis, Maryland’den. Lisans eğitimimi Resim, Materyal ve Görsel Kültür konusunda Carnegie Mellon Üniversitesi’nde yaptım. Sonrasında New York’a taşındım ve orada iki yıl yaşadım. Bu sırada sanat eksperi olarak çalıştım ve sonra yayımcılık alanında çalıştım. Sonra Fullbright bursunu alınca Türkiye’ye geldim ve yaklaşık 7 aydır buradayım. İrem: Türk ve Selçuklu halı tasarımlarına olan ilgin nasıl başladı? Missy: Babam halı koleksiyonu yapıyor o yüzden çevremde hep halılarla büyüdüm. Üniversiteden sonra ailemle yaşamak için eve döndüğümde de halılar hep çevremdeydi. Zamanla her birinin nereden geldiği, tasarımlarındaki farklılıkları merak etmeye başladım. Sonrasında halı ve kilim tasarımları konusunda araştırma yapmaya başladım, bu sırada en çok Türk tasarımları hoşuma gitti. Bu tasarımları incelerken Selçuk halıları hakkında da bilgi sahibi oldum. Bu konu ilgimi çekti ve
hakkında çalışmaya karar verip İstanbul’a geldim. İrem: Fullbright projesinde hangi konuda çalışacağına nasıl karar verdin? Missy: Selçuk halılarının hikayesi çok etkileyici. İlk olarak Konya’da Aladdin Camiinde bulundular. Yüzyıllar boyunca orada üst üste biriken bu halıları, 1900’lü yıllarda Anadolu’da ilk dokuma örneklerini arayan İşveçli bir araştırmacı buldu. 14.yy’dan 18 halı bulundu ancak bunlarında hepsi parçalar halindeydi. Bu tarihi açıdan biraz gizemli bir olay çünkü o döneme ait diğer halı dokumaları ya kayıp ya da yok olmuş. Ben bu projede bu Selçuk halılarının bütün olarak nasıl olabileceklerini hayal ederek onları resmediyorum. Araştırma sırasında genel olarak Türk dokumaları konusunda da pek çok şey öğrendim, göçebe ve yöresel toplumların dokumaları ise daha da çok ilgimi çekti. Buraya geldiğimden bu yana projenin odağı biraz değişti. İrem: Halı, kilim desenlerini işlediğin resimlerin bazıları siyah beyaz bazıları renkli. Bu tercihi yapmandaki etken ne oldu? Missy: Türk dokumalarının en beğendiğim yönü renkleri. O yüzden bazı resimlerim daha çok bunu yansıtıyor. Ancak düşündüm ki renkler dikkatimi bu kadar çekmediği zaman tasarım, motif ve sembollere
12
ediyorlar. Bunları resme aktarmak senin için nasıl oluyor? Missy: Normalde onları yaparken bir yandan film izliyorum. Resimlerde tekrar olması dokuma işlemine benzemesi yönünden güzel bir şey. Tekrarlar neredeyse meditasyon yapmamı sağlıyor. Zihnin boşalıyor ve başka şeyler de düşünebiliyorsun ya da radyo programı dinleyebiliyor, film izleyebiliyorsun. Diğer resimlerde daha dikkat gerektirdiği için odaklanmam gerekiyor.
daha iyi odaklanabilirim. İlk başta küçük siyah beyaz resimler yaptım, sonrasında sonuç çok hoşuma gitti ve daha büyük resimler ile devam ettim. İrem: Yaptıkların çok fazla detay içeren ve oldukça büyük resimler. Bunları tamamlaman ne kadar zamanını alıyor? Missy: Büyük olanlar ortalama 90-100 saat alıyor. Detaylar gözümü yorduğundan artık gözlük takıyorum! Artık resimleri yaparken de masaya bağlı bir büyüteç kullanıyorum, öbür türlü detaylar gözümü çok rahatsız ediyordu. İrem: Halı desenlerini işlediğin resimlerde kalıplar neredeyse birbirinin aynısı ve desenler durmadan kendilerini tekrar
İrem: Defterinde yaptığın çizimlerde, dokuma resimlerine kıyasla daha küçük bir alanda çalışıyorsun. Defterlerden sonra büyük bir alanda çalışma senin için zorlayıcı oldu mu? Missy: Aslında sanat okulunda profesörler bizi büyük alanda çalışmak için destekliyorlardı. O yüzden defterde çalışmak benim için zorlayıcı olmuştu. Bu büyük dokuma desenleriyle çalışmak bana doğal geliyor. Ancak defterdeki resimlere 5-6 yıldır devam ettiğim için artık farklı boyutlar konusunda zorluk çekmiyorum. Tabi konu bir duvar resmi olmadıkça, çünkü onlar benim alanımın dışında. İrem: Blog’unda dokuma işleminin ve ipliklerin renklendirilmesini izlemeye gittiğini gördüm. Bu deneyim senin için nasıldı? Missy: Çok eğlenceliydi. Aslında şu an özel bir öğretmen olan Musa Başaran’dan dokuma dersleri alıyorum. Kendisi çok başarılı bir dokuma ustası ve bu dersleri Sultanahmet’te veriyor. Oraya haftada üç gün gidiyorum. Vakit buldukça da şehir dışındaki köylere gidip orada dokuma yapanları izliyorum.
13
İrem: Dokuma işlemini öğrenmen onları resmetmeni etkiledi mi? Missy: Aslında çok da etkilemedi. Buraya gelmeden önce YouTube’da dokuma işlemine dair bir çok video izlemiştim. Bu konuda da araştırma yaptığım için nasıl olduğu hakkında bir fikrim vardı. Detaylı ve tekrarlı bir işlem olduğunu biliyordum. Bu sebeple yaptığım resimlerde de teknik olarak detaylı ve tekrarlı bir yol izliyorum, bu şekilde dokuma işlemine benziyor. Dokuma yapmayı öğrenmek bu tasarımlara bakış açımı değiştirdi ve verilen emeğin değerini daha iyi anlamamı sağladı. Resimleri yapmam konusunda ise büyük bir değişiklik olmadı İrem: Peki ya Kapadokya, gelecek ay oraya gideceksin değil mi? Missy: Evet, orada Peri Bacaları’nın içinde bir stüdyoda beş hafta kalacağım. Orada Kapadokya’daki dokuma tasarımlarına odaklanacağım. Oradayken dokumacı düğümünü öğrenebilirsem çok güzel olur, şimdilik sadece kilim dokuyabiliyorum. İrem: Senin için çok güzel bir deneyim olacağa benziyor. Heyecanlı mısın? Missy: Evet, bu konuda çok heyecanlıyım. Oraya gittiğimde hava çok sıcak olacak ama bir mağarada kalmak güzel olacaktır diye düşünüyorum. Kapadokya hakkında herkes çok güzel şeyler söyledi, benim oraya ilk gidişim olacak. İrem: Türkçe konuşuyor musun? Çünkü İstanbul dışında her zaman İngilizce konuşan birini bulamayabilirsin. Missy: “Ah evet sadece biraz, ben ve arkadaşlarım Türkçe pratik yapıyoruz.” Buraya ilk geldiğimde yoğun bir Türkçe kursundaydım, günde dört saat haftada beş
gün. Ancak alışveriş yapabileceğim, bir restoranda yemek sipariş edebileceğim, günlük hayatta çok zorlanmayacağım bir seviyeye eriştikten sonra bıraktım. Yeni bir dil öğrenmek emek istiyor ve ben aynı zamanda resim yapıp seyahat etmek de istiyorum. Biraz da tembel davrandım öğrenme konusunda. Ancak ne zaman İstanbul dışına çıksam sözlüğümü yanımda taşıyorum ve yeni kelimeler öğreniyorum. Kapadokya’ya gittiğimde ilk iki hafta zorlanacağım ama sonrasında Türkçe pratik yaptıkça daha iyi olacağını düşünüyorum, bu da merakla beklediğim bir şey. İrem: Şimdiye kadar İstanbul ve Türkiye senin için nasıldı? Missy: Çok güzel. Burada olmak hoşuma gidiyor. İnsanlar cana yakın ve arkadaş edinmek kolay. Benim için önemli olan bir şey de bir topluluğun içine girmek. Buradaki sanat topluluğu destekleyici ve cana yakın. New York’da durum böyle değil. İstanbul çok güzel ve ilham verici bir şehir, bir sanatçı için bu güzel bir şey. İrem: Defterinde yaptığın bazı resimlerde İstanbul’u konu edindiğini gördüm. Yeni bir şehirde resim yapmak senin için nasıl bir duygu? Missy: Buraya geldiğimden beri defterdeki resimlerimin daha da iyi olmaya başladığını düşünüyorum. Bence ne zaman yeni bir yere gitsen orada çok dikkatli oluyorsun çünkü etrafındaki her şey yeni ve bunları sürekli gözlemliyorsun. Özellikle İstanbul, burada olan biten çok şey var. İstanbul hakkında sık sık düşünüyorum ve etrafta dolaşırken hep gözlemliyorum. İstanbul gibi kalabalık bir şehir olan New York’tan geldiğim için bazı konularda
14
bana çok yabancı gelmiyor. Resimlerde daha çok sahil şeridi ve sakin bölgeleri konu alıyorum çünkü böyle şehirlerde o sessiz noktalar özel oluyor. İrem: Defterdeki bir resmin bana Gezi Protestolarını anımsattı. Ancak o dönemde sen burada değildin değim mi? Missy: Gezi hakkında iki resim yaptım. Ve evet geçen yaz, o dönemde burada değildim. Resmin üstündeki yazı bir kaç ay öncesinden bir olayı anlatıyor aslında. Noel tatilinde İngiltere’ye gitmiştim ve İstanbul’a döndüğüm gün Gülen skandalının ortaya çıktığı gündü. O gün İstanbul’da protestolar olmuştu. Uçak havaalanına indiğinde pilot olan olayları kısaca yolculara anlattı ve şunları söyledi “Bugün protestolar oldu o yüzden lütfen dikkatli olun. Türkiye’ye hoşgeldiniz.”. Gezi döneminde burada olmadığım ancak gördüğüm ve duyduğum şeyler çok etkileyici olduğu için biraz korktum. Çünkü tam olarak ne bekleyeceğimizi bilemiyorduk. O dönemdeki protestolar bir gün sürdü ve bitti. Ancak sanki hep bir şeylerin devam ettiği hissediliyor. Görünenin altındaki gerginliği hissedebiliyorum. Tabi bunlar tamamıyla olaya dışardan bakan birinin bakış açısından.
İrem: Buradaki projen bittikten sonra bu deneyimlerin ve resimlerin ile ne yapmayı düşünüyorsun? Missy: Amerika’ya döndüğümde bir sergi olanağım olmasını umuyordum ancak İstanbul’da resimlerimin önemli bir kısmı satın alındığı için benimle eve götüreceğim çok fazla resim kalmayabilir elimde. Ancak bir sonraki güz dönemi için Eylül’den Ekim ayına kadar Fas’ta Sahra Çölünde kalacağım bir programa kabul edildim. Orada daha çok defterdeki resimlerime odaklanacağım, çölde seyahat edeceğim için bütün malzemelerimi yanımda götüremeyeceğim. İrem: Defterindekiler ve diğer resimlerin çok güzel. İleride bunları bir kitap olarak basmayı ya da tek olarak baskılarını satmayı düşünüyor musun? Missy: Evet bir kitap basmak için olanaklar arıyordum ve gelişmekte olan bir proje var ancak daha kesinleşmedi. Ancak bu sırada Amerika’ya döndüğümde defterden sayfaları Etsy üzerinden baskı olarak satmayı düşünüyorum. İrem: Türk ya da genel olarak dokuma tasarımları dışında ileride üzerinde çalışmak istediğin başka konular da var mı?
15
Missy: Dokuma tasarımlarını seviyorum ve bu konuda çalışmaya devam etmek istiyorum. Daha onlarla işim bitmedi diyebilirim. Kuş tüyleri üzerinde de bir seri olarak çalışıyorum ancak o konuda artık belli bir noktaya eriştiğimi düşünüyorum. Ancak dokuma konusunda daha öğrenmek istediğim çok şey var. Fas’ın da çok zengin bir tekstil kültürü var. Yakın zamanda Makedonya nakış işlemeli gelinliklerin konu olduğu bir derse katıldım, o konu da çok güzel ve ilgi çekiciydi. Genel olarak tekstil ilgimi çeken ver her zaman orada olacak bir konu. Missy’nin diğer resimlerine bakmak ve takip etmek için bloglarına bakabilirsiniz:
http://mhdunaway.tumblr.com/ http://artistmhdunaway.wordpress.com/
17
Kim Korkar Hain Kurttan Her sahnede acaba oyun ne zaman bitecekten öte; “oyun umarım bitmez” diye düşündüğümüz muhteşem bir oyunla karşı karşıyayız. Merve Kocakıran
18
Kim Korkar Hain Kurttan, bu yıl Oyun Atölye’sinin ağır toplarından diyebiliriz. Bugüne kadar alışıla gelmiş oyunların aksine 3 perdelik olan bu oyun, bir saniye bile oyuncularının “acaba oyun ne zaman bitecek” diye düşündürmüyor. Her sahnede acaba oyun ne zaman bitecekten öte; “oyun umarım bitmez” diye düşündüğümüz muhteşem bir oyunla karşı karşıyayız. Başarılı Bir Ekip Zerrin Tekindor’un son yıllarda popülerliğine kavuştuğu Kuzey Güney dizisinden sonra, ne kadar muhteşem bir oyuncu olduğu ve her sahneyle yüzleşebildiği gerçeğini bu oyunla bir kez daha anlıyoruz. Fiziği ve yeteneğiyle bir bütün olarak alkışları hak ediyor. Tardu Flordun, kendisini sadece magazinden takip edenlere inat bu oyunla; ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlarken, ona inananları yüzüstü bırakmıyor. Bana göre bu oyunda en büyük alkışı hak eden ise “Benim Hala Umudum Var” dizisinden Şükrü Özyıldız. 25 yaşında tanıdığımız genç yeteneğin oyunculuğu gerçekten büyüleyici.Kendisini önümüzdeki yıllarda umarız yeni Jön olarak seyredebiliriz. Oyunun haricinde, ekibin kuliste seyirciyle olan iletişimini de göz önünde bulundurursak; bu oyunun geleceğinin uzun olduğunu belirtebilirim. Özellikle “Tardu” ve “Şükrü” hayranı genç kızlar kulis kapısını bolca aşındırmakta. Ayrıca son yıllarda Nurperi’nin tiyatro kariyerini de
göz ardı etmemiz gerekiyor. İddialı rollerle aslında bu sektörde ne kadar istekli ve başarlı olduğunu hepimize kanıtlamak istiyor. ‘’Keşke Hiç Bitmese’’ Bu olaylar zinciri değişik olan oyunla ilgili çok fazla bilgi vermek istemiyorum fakat; Oyun bizi ilk önce karşımıza çıkan çiftlerle duygusal ilişkilerle, ardından aile ilişkilerine, oradan kendilerini babalarına kanıtlamak isteyen kız çocuklarına götürüyor. Kadınerkek ilişkileriyle ilgili gerçekler ile bir kez daha yüzleşmek isterseniz, bu oyun sizin için çok doğru bir tercih. Hayatta neler isteyip isteyemediğimiz veya nelerden vazgeçmek zorunda kalıp kabullendiğimiz ile ilgili sonuçlara ulaşabilirsiniz. Tardu Flordun ve Zerrin Tekindor’un ayakta alkışlanıcak oyunculukları ve mütevazilikleri haricinde beni mutlu eden; Nurperi ve Şükrü’nün kibarlıkları, gençlikleri ve alçak gönüllü tavırları. Umarım hep böyle devam ederler ve uzun yıllar kendilerini ekranlarda, tiyatrolarda seyrederiz. Kim Korkar Hain Kurttan oyununu bir tiyatro aşığı olarak, hiç sıkılmadan ve “keşke hiç bitmese” diyerek izledim. Hepinize şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle tüketimi kolay olan televizyon ekranlarında beğendiğiniz karakterleri, tiyatroda canlı olarak görmek isterseniz; bu oyunu tercih edebilirsiniz. Son olarak; Tabi ki özel tiyatrolarda verdiğimiz makul ücretler karşılığı seyrettiğimiz dört muhteşem oyuncu da yanımızda kar kalıyor. İyi seyirler.
19
20
21
Alexander Wang x H&M Her sezon birbirinden başarılı tasarımcılarla işbirliği yapan H&M, yeni ortağını açıkladı: Alexander Wang! Simge Gürkan
Dünya sokak modasını belirleyen markaların öncülerinden H&M, yıllardır her sezon dünya çapında ünlü ve başarılı moda tasarımcıları ve stil ikonlarıyla yaptığı ortaklıklarla adından sıkça bahsettiriyor. Versace, Lanvin, David Beckham, Anna Dello Russo, Stella McCartney gibi isimlerle beraber koleksiyon hazırlayan marka, geçen sezon da Isabel Marant’la yaptığı işbirliğinden sonra moda dünyasının ilgisini kendine çekmeyi bir kez daha başarmıştı.
Geçtiğimiz günlerde Coachelle Müzik Festivali’ndeki bir etkinlikte de yeni partnerinin Alexander Wang olduğunu duyuran H&M, gerek moda dünyasında gerekse sosyal medyada bu günlerin en çok konuşulan konularından oldu. Alexander Wang 2007 yılından bu yana hazırladığı kreasyonları, modaya bakış açısı ve şehir yaşamıyla doğayı, siyahla naturel renkleri kusursuz harmanlamasıyla isminden sıkça bahsettiriyor. Alexander Wang x H&M adıyla duyurulan hem erkek hem de bayan kreasyonu, 6 Kasım 2014 tarihinde 250 H&M mağazasında moda tutkunlarının beğenisine sunulacak.
e t e z r ive
ün
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete