/55
e t e z r e niv
ü
aşında Y 0 0 1 an Veli har İlhamı h r O : aşırma rın dan İlkba Ş n ı k a _S gger’la turk o l B a d _Mo ci: Velo i V i d i V _Veni
zete
Sayı: 55 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Günseli Naz Ferel Yazı İşleri Ali Berhan Memişoğlu Demet Açıkgöz
MODA BLOGGER’LARIN DAN İLKBAHAR İLHAMI
VENI VIDI VICI: VELOTURK
CEPTEKİ VERGİ ÇİLESİ
PASS TİCKET - YAŞAYAN ŞEHİR BANGKOK!
ŞİMDİ REKLAMLAR
21 YILLIK EFSANE BİTER
SAKIN ŞAŞIRMA: ORHAN VELİ 100 YAŞINDA
24 YILLIK HASRETİN SONLARI
Oğuzhan Karakaş Yazılar Berkem Ceylan, Can Türkmen Duygu Taneri, Efe Metin Demiralp Gökberk Ertunç, Merve Yazkan Nesil Arıyürek, Selin Tunca Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
/
v i 端n
e t e z er
4
Pastellerin ve baskıların karışımı “Bu kadınsı ve bahar ile flört eden çifte bayılıyorum. Bu muhteşem parçalar, brunch’dan akşam yemeğine ve kokteyllere çoğunlukla her zaman giymek için ideal.“ –Annabelle, Viva Luxury
Bir Fransız’dan ilham al “Gece gezmeleri için bu görünüme bayılıyorum. Rahat bir Jeani ve klasik çizgili bir üstü, çarpıcı bir çanta ve siyah bir topuklu ayakkabı ile giydiğinde kesinlikle stil sahibisin. Tatlı olarak da ilginç bir şekilde sofistike biker şapka. Keskin ama hala feminen.” – Natalie, Natalie Off Duty
Moda Blogger’ların İlkbahar için biraz ilhama mı ihtiyacın var? Merak etme, bizim favori stil bloggerlarımızın outfitleri sana ilham verecek Merve Yazkan
5
Şort için etek değiş-tokuşu
Blok renkler, canlı parçalar
“Düğmeleri açık ipek bir üst, görünüme belli belirsiz seksilik katarken, şortun da rahatlatıcı bir etkisi vardır. Bu görünüm; fresh, temiz ve oldukça cool. Tüm bu nitelikler, kesinlikle ilkbahar hissi veriyor.“ - Ranti, Ranti in Review
“Keskin yapılı, kireç yeşili bir etek, fuşya bir bluz ile eşleştiğinde; şehirli ve artistik bir havaya sahiptir. Bunları, bir randevudan galeri açılışına kadar her yerde giyebilirim.“ - Jessica, Girls Off Fifth
dan İlkbahar İlhamı Kontrast siluetleri “Geç bir akşam yemeği ya da bir dans gecesinde, zıt siluetlerin muhteşem uyumunu dene. Boxy kısa bir üstün altına vücudu saran bir etek, işte bu kadar!” - Janelle, Girls Off Fifth
Uzun/kısa elbiseleri dene ‘’Bahar öğlenleri biraz sıcak olabilir, fakat akşam üzerinde her zaman kışı hissedersin. Bu uzun kollu uzun-kısa elbise –bir vintage – mevsimsel geçişler için hem clas hem de seksi bir çözüm.“ - Michelle, Catching Couture
6
VenI VIdI VIcI: Veloturk Gittik, yarıştık, geldik. Çocuklar için Berkem Ceylan
7
Veni Vidi Vici: Veloturk Nedir? Veloturk beş kişinin ortaya çıkarttığı bir proje. Biz bu projeyi iyilik ve bisiklet takımı parantezine aldık ve yaklaşık yedi ay önce yola çıktık. GQ Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Okan Can Yantır, ünlü Şef Arda Türkmen, Eurosport ekranlarınının
tanıdık bisikleti sesi Sarper Günsal, çılgın mekaniğimiz Aydın Diricanlı ve bendeniz “İstanbul gibi bir imkansızlıkta bisiklete biniyoruz, bari bir şeye hizmet edelim.” dedik ve Veloturk doğdu. Proje, Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu İllerinde 1000 çocuğa 1000 bisiklet hediye etmek gayesi üzerine kuruldu. Takım olarak bu hedefe ulaşmaya çalışırken Avrupa’da amatörlere yönelik düzenlenen sekiz ayrı bisiklet yarışına
8
katılıyoruz. Bu yarışlardan ilkini geçtiğimiz hafta sonu Güney Fransa’da St Tropez’de koştuk. 136 kilometrelik mesafede 2150 metre rakım kazandığımız yarışı 7 saat 40 dakikada tamamlamayı başardık ve bronz kategoriye girdik. Bizden üç saat önce finişe gelenler de vardı; ancak bizim için hız değil, yarışı bitirebilmek ve üstesinden gelmiş olabilmek önemliydi. Burada bahsettiğim “önemli olan katılmaktı.” değil. Amacımız onun bunu yendiği, ayak topu kültürüyle yoğrulan çocuklara, aslında kendinle mücadele etmenin ve kendi sınırlarını genişletebilmenin karşındakiyle rekabet etme
duygusundan daha anlamlı olabileceğini gösterebilmek. Nasıl? 1000 çocuğa 1000 bisiklet sponsorlar ve bireysel bağışlarla hayata geçecek. Belli miktarda bisiklet bağışlayan markalar var. Siz de bireysel bağış yaparak ya da Engin Altan Düzyatan ve Burcu Esmersoy’un tasarladıkları Veloturk tişörtlerinden satın alarak projeye katkıda bulunabilirsiniz. Tişört satışı yakın tarihte başlayacak. Bisiklete biniyorum, mayolarınız da fena olmamış
9
diyorsanız sizleri de düşündük. Tişört satışının hemen ardından mayo satışına da başlamayı düşünüyoruz. Böylelikle hem projeye katkı verebilecek hem de yayılmamıza yardımcı olabileceksiniz. Projenin detayları ve ilk yarış hikayemiz, görsellerle beraber veloturk.org adresinde mevcut. 1000 çocuğa 1000 bisiklet çünkü: bir çocuk gülerse dünya güler.
10
Cepteki Vergi Çilesi El fezaya giderken ÖTV’si KDV’si TRT payı vb. ıvır zıvırıyla cep telefonları hala devlet için kazanç kapısı Gökberk Ertunç
Onca para döktüğümüz teknolojik araçları bir de kullanabilmek için faturalarımıza %25 ÖTV üzerine binen %18 KDV’ye bile göz yummak durumunda kalıyoruz ama bu ne demek? Devletlerin tüm insanların emeklerini çalması sonucu oluşan vergi denilen haracın pek de savunulacak bir yanı yok. Özellikle hayatımızı zorla yönlendiren eli silahlı yapının aldığı haracın. Ama bu vergi işi özellikle Türkiye’de son yıllarda bayağı garip gelişiyor. Mesela bir şirket telefonu ürettiriyor ve onun en dandik telefondan değerinin 3 5 katı(150 liralık telefonun en az 120 lirasının vergi olması) vergi alan devletimiz ne yapıyor? Maaştan haraç gibi vergi keser, elektrikten
11
sudan bol keseden gelir elde ederken verdiği vitrine koyduğu birkaç şey dışında pek bir şey yokken bunca özelleştirme sonrası neden üstüne bir de bu kadar vergi ister? Savunulan şey liberal ekonomi ise vergileri küçültüp devlet küçülsün de ipini koparan mal alsın satsın. Devlet büyüklerimiz de parlamentoda rahat rahat oyununu oynasın. Yok eğer devletçi sosyalizm veya korporatizm
savunuluyorsa; elektrik, su, ulaşım ve internet gibi temel hizmetler bu ağır vergi yükü ile finanse edilsin ki bu ağır vergi yükünün direkt bir sonucunu görelim. Ama bunun ikisini de pek yapmayıp kapitalist gibi her malın değişim değerini özelleşen devlet şirketleri aracılığıyla isteyip hem de devletçi sosyalist gibi insanların tüm gelirine giderine el koymak pek de rasyonel bir durum değil.
Pass TI cket - Yaşayan Şehir Bangkok! Pass Ticket’ın bu haftaki rotası Bangkok! Nesil Arıyürek
Yıl 2011, aylardan Şubat, bizi yine ‘’Nereye gitsek?’’ telaşı sarmış ve yönümüzü Güney Asya’ya çevirmişiz ve kendimizi şehre isim vermek konusunda ülkece kafaların karışık olduğunu düşündüğüm ‘’Krung Thep Mahanakhon Amon Rattanakosin Mahinthara Yuthaya Mahadilok Phop Noppharat Ratchathani Burirom Udomratchaniwet Mahasathan Amon Piman Awatan Sathit Sakkathattiya Witsanukam Prasit’’ (bu isimle Guiness
Rekorlar Kitabı’na girmişler) böyle söylenince çok anlamsız gelen fakat bizim bildiğimiz haliyle Bangkok’ta bulmuşuz. Birkaç isimle daha çağırılmasına rağmen halk arasında da şehrin ismi Krung Thep (Melekler şehri) olarak kullanılıyormuş ve belki de şehrin ruhani havasına en çok uyan isim bu. Evet, Bangkok ile ilgili bu gereksiz ama aklınızın bir köşesinde durabileceğini düşündüğüm bilgiden sonra gelelim asıl seyahat rotamıza.
13
Öncelikle Bangkok’a gitmek istiyorsanız en az 9 saat sürecek bir yolculuğu göze almalısınız ve o kadar yol gitmişken de hakkını vererek gezmek için en az 7 gün konaklamalısınız. Eğer şehrin güvenli olmadığı konusunda duyumlar aldıysanız ve bundan dolayı tek gitmeye çekiniyorsanız sıkılabileceğiniz gerçeği dışında böyle bir endişenin yersiz olacağını söyleyebilirim. Biz bu endişeye yenik düşüp toplam 5 kişi seyahat ettik, tatsız değildi fakat Bangkok gibi çok çok çok büyük bir şehirde gönlünüzce gezmek istiyorsanız kesinlikle küçük ve sizinle ‘’aynı kafadan’’ insanlarla gitmenizi öneririm. Bunun yanında coğrafi koşulları
göz önünde bulundurup Muson yağmurlarına yakalanmamak adına kış aylarında gitmekte fayda var, zira o zamanlar bile sıcaklık ortalaması 32 derece civarında oluyor. Yani tam kışın indirimden yazlık kıyafet alıp yepyeni giymelik bir yer! Konu konaklama yerine geldiğinde Suhkumvit ve Silom bölgeleri çeşitli otel seçenekleriyle önünüze çıkan ilk bölgelerden oluyor. Biz tercihimizi Suhkumvit bölgesinden yana kullanmıştık, otel ismini maalesef hatırlayamasam da bu bölgede TL değerine göre çok ucuz ve temiz birçok otelle karşılaşabilirsiniz.
14
‘’Gezilecek yerler’’ diye arama yaptığınızda da karşınıza ilk olarak Granda Palace, (Tayland Kraliyet Sarayı), Wat Pho (Yatan Budha Tapınağı), Wat Arun (Şafak Tapınağı), Wat Phra Kaew (Zümrüt Budha Tapınağı) çıkıyor. Şunu garanti edebilirim ki tüm Budhaları görmenize imkan yok! Bu konuda çok inatçı değilseniz belli başlı olanları gezip adım başı göreceğiniz küçük tapınağımsı Budhalarla yetinebilirsiniz. Ulaşım sudan ucuz olduğu için eğlence amaçlı tuk-tuk’a binip 80 km yol alıp Floating Market (Yüzen Pazar)’e de gidebilirsiniz hatta bu sevimli tuk-tuklarla biraz daha fazla seyahat etmek için bir bahane olabilir.
Bangkok hakkında söylenebilecek ve yapılacak o kadar şey var ki benim hatırladığım kadarıyla yazdıklarım dışında kendinizi serbest bırakıp şehrin akışına bırakmanızı tavsiye ederim. 7/24 yaşayan bir şehir olması dolayısıyla sadece bulunduğunuz bölgenin sokaklaklarını sabahtan akşama gezseniz eminim çok farklı şeyler tecrübe edersiniz. Sokak pazarı Bangkok’un en önemli kültürlerinden biri. Zira bir sokakta durup gözlem yapacak olsanız aynı kaldırımın sırasıyla ayak üstü kahvaltıcı, giyecek pazarı, hediyelik eşya pazarı, ayak üstü akşam yemeği yeri ve ayaklı diskoya dönüşümünü izleyebilirsiniz. Bir ara izlemeye dayanamayıp alışverişe koşacağınızı da
15
garanti edebilirim çünkü her şey o kadar ucuz ki bir anda kendinizi aldıklarınızı bavulunuza nasıl yerleştireceğinizi düşünüyorken bulabilirsiniz. Son olarak gezinin geçmiş yıllara dayanıyor olmasından dolayı bazı yer isimlerini aklımda tutamağımdan dolayı özür diliyor ve sizlere küçük notlar veriyorum: -Bangkok’a yakın olan bir diğer Tayland şehri, Pattaya’ya gidin ve dönüşte arkadaşlarınıza anlatmak istiyorsanız -hangisi olduğundan emin olamadığım-Okyanus’a girin. -Mutlaka tropikal meyvelerin tadına bakın, sıcakta sulu sulu iyi gidiyor. -Balık yiyin, ama fiyat konusunda dikkatli olun. -Masaj yaptırın, yaptırmadan dönene bir daha vize vermiyorlarmış. -Filmlerdeki gibi yollarda fil görmek istiyosanız rotanızı farklı bir Tayland şehrine çevirin. -‘’Pazarlık payı çok iyi.’’ gibi 20 yıl öncesinden kalan tavsiyelere inanmayın, beğendiğiniz şey için insanları ve kendinizi fazla yormayın. -Tapınakları gezerken başkaları tarafından daha önce giyilmiş ödünç kıyafetlerden giymek istemiyorsanız omuzlarınızı ve bacaklarınızı kapatabilecek bir şeyi daima yanınızda bulundurun. Kısacası maceracı olun ve yeni bir kültürün sizi kucaklamasına izin verin çünkü ruhunuzu bir yere teslim etmek istiyorsanız Bangkok bunun için kesinlikli en doğru yerlerden biri!
16
17
Şimdi Reklamlar “Bi’ yerden tanıdık geliyor”, “Bu nasıl reklam!”, “Bütçe mi yoktu, aramızda toplardık.” demekten dilimizde tüy bitti. Genç yaşımızda çöktük! Demet Açıkgöz
Bir haftalık yokluğun ardından; Türk televizyonlarında dönen reklamlarımızı inceden inceden eleştirmeye, ajanslarımızı daha yaratıcı işler çıkarmaları için teşvik etmeye, markaların yaratıcı fikirlere açık olmaları için ağzımıza geleni söylemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. “Bana öyle bakma…” Bir hanım kızımızın yanında bir çift ayak. Karşıdan da dizilerin kötü niyetli, okulun havalı kızı gelmektedir. Havalı kızımız gözlerini çocuktan ayıramaz ama aslında baktığı çocuk değil ayakkabılarıdır. Az evvel Kinetix’in yeni reklam filminin briefini yazmaya çalıştım, olmadı.
Sorun bende değil, iş olmadı. Hem de hiç olmadı! Alametifarika’dan çıkan Kinetix işi, iş olsun diye yapılmış. Hatta geçenlerde Ömür Özdemir’in (ceriLevis) “Kinetix reklamını yapan ajansı tebrik ederim, “ohaaa bugün Kinetix’le toplantımız vardı” diyip yolda buldukları fikri satmışlar resmen..” cümlesi buraya yazılabilecek her şeyi özetler halde. Reklam yazılarından sonra sektörde iş bulur muyum, ne yaparım, aç mı kalırım bilmiyorum. Sadece yıllarca böyle gözümde büyüttüğüm ajansların çıkardığı işler yüzünden değerini kaybedişini yüreğimde derin bir sızıyla izliyorum. Kendine Çeker http://youtu.be/REDlb7ANGWA Gerçek hayatta hiç öyle değil... Watsons’ın indirimleri için yaptığı reklamı izlemişsinizdir. Esas arkadaş
18
şampuanların önünde dursan “buyrun nasıl bir şey isterdiniz” diye çalışan başına dikiliyor. İnsan deneme ürününü sıkmaya bile çekinirken, reklamda ablamız oda parfüm gibi etrafa sıkıyor. Kandırmayın rica ediyorum, inansam gidip yapacaktım. Ne o reklamda gördüm... Dove http://youtu.be/FVzJJz46Yak indirimi görmüş bi’ tanecik arkadaşını güzelleştirmeye, iyi hissettirmeye yemin ediyor ve beraber Watsons’a gidiyorlar. Buraya kadar indirim bildiren reklam için bile fazla bir hikaye var, benim takıldığım yer bundan sonrası. Geçenlerde markette dedektifçilik oynadık (şaka yapmıyorum) bize yargılar gözlerle bakan çalışanlarla göz göze geldiğimiz an, yaşımızın insanı olup kasaya doğru yöneldik. Reklamda dikkat ettiyseniz deodorantları havalara sıkıyorlar, şampuanlarla oynuyorlar, kahkahalar atıyorlar. Yok kardeşim, gerçekte öyle bir şey olmuyor. 5 dakika
Bi sessiz olabilir miyiz? Biskrem ve “yok artık” dedirtecek ricaları yine iş başında. “Rockçu” ruhunu Biskrem’e satıp annesinin gününde misket çalan çocuk, koskoca gemiyi sevgilisine boğaz manzarası izletecek diye kaydıran çocuk derken. Şimdi de holigan taraftarları suspus yapıp sevgilisiyle konuşan gencimiz iş başında. Biskrem reklamlarının iç görülerini tartışmasam da; stadı sevgilisiyle konuşmak için susturan çocuğu gerçek hayatta bir temiz döverler, bir de her yere fotoğrafını asarlar ki;
19
boyunca hiç mi reklam bütçesi ayırmadın kenara, nasıl 30 yılmış… Sağlık olsun, siz en iyisi şarkıyı dinleyin de azıcık keyfiniz yerinize gelsin. Hayat su http://youtu.be/CCzirpA1w4c Black or White http://youtu.be/-JF7hmU61N0 Evian http://youtu.be/PqeDIaG6Kck
rezil olup bir daha maça gelemesin. Neymiş beyimiz sevgilisiyle konuşacakmış. 90+3’te gol olmuş hala kapatmıyor telefonu. Yok arkadaşım böyle amigo, yok böyle bir taraftar. O telefonu alıp sahaya atarlar, bir de hiç yoktan takıma saha kapatma cezası gelir. İnsanların aklını bulandırmayın, neymiş öyle maçta sevgiliyle konuşan adam, peh peh peh. Azıcık sessizlik için: http://youtu.be/-VnRKzDkj6s Bir yerden tanıdık geliyor ama… Hayat Su “30 yıldır hep seninleydik” adlı reklam filmini çok güzel işlerden araklamış ama yapamamış. Ne üzücüdür ki olmamış. Dünyayı kasıp kavuran; Michael Jackson’ın Black or White klibinin taklidini yapmış ama bir yandan da Evian’ı unutmayıp minik bebişleri araya serpiştirmiş. Yahu 30 yıldır birlikteyiz demenin başka yolu yok mu? Anladım, illa yapacaksın o zaman azıcık daha iyi dansçılar al, azıcık fonunu düzelt, dışarıya çık, ucundan bir yerinden özgün bir iş yap. Hayır, 30 yıl
Ne çektin be Barış Abi... Her hafta bonus diye size iyi işler göstereceğimi söylememiştim. Twitter üzerinden “Bana sevmediğiniz reklamlardan bahsetsenize” diye yazdığımda; bu reklam filmiyle karşılaştım. Reklam hakkındaki hissiyatıma; sevmemek değil de, anlam verememek diyelim ve Barış Manço’yu daha ne kadar sömüreceğimizi düşüne duralım. Tanışmaya gitmiş aile babasının kız yerine sosisler hakkında yorum yapmasına takılıp duralım. Tabi, Barış Abimizin “Acıkta bana ver” şarkısının hunharca iç edilmesini her ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da başaramayacağız. Gerçi reklam filminde takdir ettiğim bir şey varsa o da; Barış Manço’nun birleştirici ve yapıcı tarafının tekrardan vurgulanması olmuş. Replika Barış abimizin bir hamleyle sosisi ikiye bölerek genç aşıkları kavganın eşiğinden döndürüşü gözlerimi yaşarttı. Daha fazla konuşamayacağım, tansiyonum düştü. Alın size haftanın bonusu: “Acık da bağa vir” http://youtu.be/NxJRyUX49pg
20
21 Yıllık Efsane Biter 30 yıldan beri seyircilerini televizyonların karşısına bağlayan Wrestlemania’da, 6 Nisan 2014’te yeni bir dönemin temelleri atıldı
Müzikleri: Celebrate (Kid Rock), Legacy (Eminem) ve In Time (Mark Collie)
WrestleMania, Amerika’nın en iddialı görsel şovlarından biri olup her yıl farklı bir heyecan katarak ilerlemeye devam ediyor. Bu yıl 30. yılını kutlayan WrestleMania, Super Bowl gibi Amerika’nın en önemsediği şovlardan biri. Profesyonel güreş organizasyonunun 2014’deki özelliklerine bakalım;
WWE’nin en eski organizasyonlarından biri ve en önemli etkinliği olan şov, bu yıl genç yeteneklere daha çok yer verdi. Stone Cold Steve Austin (eski Amerikan güreşçisi)’in dediği gibi: “10 yılda bir yeni yüzler gelir.” Artık The Rock’ın, Steve Austin’nin, Macho Man Randy Savage’in ya da Ultimate Warrior’ın değil de Daniel Bryan’ın, Dolph Ziggler’in, Bray Wyatt’in, Roman Reigns’in ve dahasının zamanıdır. Gelelim maç analizlerine:
Yer: Mercedes-Benz Superdome Şehir: New York, Louisiana Katılım Sayısı: 75 bin 167 kişi Maç sayısı: 8
The Usos(c) vs. Ryback/Axel vs. Los Matadores vs. Jack Swagger/Cesaro Bu maç Pre-Show’du. Pre-Show, yaklaşık iki yıldır yapılan, ana şov
Efe Metin Demiralp
21
22
başlamadan önce başlangıç mönüsü diyebileceğimiz maçtır. Bazı yayın organlarından canlı yayınlanır. Günün en ‘’uçmalı’’ maçlarından biri diyebiliriz. Maçın özelliği 4’lü takım eleme karşılaşmasıdır. En son ikiye Uso kardeşleri ve Swagger/Cesaro ikilisi kalır. Cesaro ve Swagger yenildikten sonra takım ayrılır. Kazanan: The Usos WrestleMania konuk Hulk Hogan’ın şovu başlatmasıyla başlar. Zaten seyirciler bu yılın kimin konuk olacağını biliyordu. Ama beklenmedik iki kişi vardı ki herkesi şaşırtı. The Rock ve Steve Austin geri döndü, ancak sadece bir günlüğüne. Her zamanki gibi dolu dolu re-aksiyonlarını aldılar. Triple H(w/Stephanie McMahon) vs. Daniel Bryan: Bu maçın özelliği kazananın şampiyonluk maçında 3. aday olacak olması. Maçın başlama süreci geçen seneki yaz şovu olan SummerSlam. Daniel Bryan WWE
Şampiyonluk kemerini aldıktan sonra WWE’nin CEO’su Triple H, onu şampiyon olarak görmedi ve mücadeleye girdiler. 8 ay geçtikten sonra Daniel Bryan tekrardan şampiyonluk yarışına girdi. Kazanan: Daniel Bryan Ancak Triple H kaybetmeye dayanamayıp Daniel Bryan’a saldırdı. Bryan’ın yaşadığı omuz sakatlığı hala risk taşıyor. New Age Outlaws/Kane vs. The Shield: Bu maç bu WrestleMania’nın en hızlı maçı oldu. En fazla tepki gören karşılaşma oldu diyebiliriz. Normalde altılı takım maçlarında daha fazla süreyle gördüğümüz için bu maç keyifli olmasına karşın az süre oynandı. Maç, bir takımın -Kane ve New Age Outlawshak etmediği şekilde aleyhine oldu. Yeni ile eskinin karşılaşması diyebileceğimiz bir maçta hezimete uğradılar diyebiliriz. Kazanan: The Shield
23
24
30’lu Over-The-Top-Rope Andre The Giant Battle Royal Karşılaşması: Bu maçta, ringin içinde 29 kişiyi elemek ve maçı kazanan efsanevi yıldızlardan biri olan Andre The Giant’ın zafer heykelini almak amaçtır. Big Show bu maçın favorisiydi. Nitekim son iki kişi kalandan biri oldu. Cesaro bu maçta yer alarak Big Show’u el üstünde taşıyarak ringin dışına atmıştır. Kazanan: Cesaro John Cena vs. Bray Wyatt: Bu yılın teması yeni yüzler olduğu için, yenilerin bir şeyi kanıtlanması bekleniyor. Tabi ki WWE’nin yüzü olan Cena, Bray Wyatt’a taliptir. Her yeninin kızların favorisi olan Cena’yla karşılaşma zorunluluğu varmış gibi. Maç gayet iyi bir tepki aldı. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan Wyatt, Cena karşısında mağlubiyet aldı. Kazanan: John Cena Undertaker vs. Brock Lesnar: Bu yılın en beklenen iki maçından biriydi. 21 yıllık seri karşısında canavar. . . WrestleMania’da 21 yıldan beri yenilmeyen Undertaker, UFC’den tekrardan
geri dönen Brock Lesnar’la karşılaştı. Undertaker’ın bedeni artık iyi değildi ve her iki rakip de kendi özel bitirici hareketlerini birçok kez kullanırken Undertaker dayanamayıp mağlup oldu. Bu maç, Amerikan basınında eleştiriler aldı. Brock Lesnar’ın menajeri Paul Heyman bile bunu beklemediğini ifade etti. Brock Lesnar gibi bir rakip, eğer birkaç yıl önce olsaydı, Undertaker’ın alabileceği maçtı. Maçta Undertaker’ı gözlemlersek zaten devam etmeyeceğinin işaretlerini verdiğini görebiliriz. Kazanan: Brock Lesnar 14 Diva Vickie Guerrero Invitational Maçı: Bu maç SmackDown genel müdürü olan Guerrero tarafından gerçekleştirildi. Geçen yıl hiçbir divanın yer almamasından dolayı bütün bayan güreşçilerin yer aldığı biliniyor. Maç beklenen tepkiyi almadı. Çünkü stadyumda olan taraftarlar bir önceki maçın şokundan dolayı gereken ilgi çok fazla gösterilmedi. Diva Şampiyonu AJ Lee, güçlü rakiplerine karşın bu maçta diğer bütün divaları yenmesini bildi. Birkaç haber
25
kaynakları Naomi’nin kazanacağını ve bunu hak ettiğini belirtmesine rağmen WWE taraftarlarını şaşırtarak 294 günden beri WrestleMania’dan şampiyon olarak ayrıldı. Kazanan: AJ Lee Ana Maç: WWE Şampiyonluk Maçı: Randy Orton(c) vs. Batista vs. Daniel Bryan: Money In The Bank çantasını kullanan Randy Orton, SummerSlam’de WWE şampiyonu olmuştu. Batista da 4 yıl sonra WWE’ye geri dönmüştü. Ancak beklenen tepkiyi alamamış ve yanlış zamanda geldiği söylenmişti. Çünkü Daniel Bryan, Royal Rumble maçına konulmamış ve 4 yıl sonra geri dönen Batista maçı kazanmıştır. Hak eden ve hak etmeyen karşılaşması tekrardan olmuştur. Hak eden derken, Batista’nın Royal Rumble maçını hak etmediğini söyleyen CM Punk da
tepki göstererek WWE’den ayrılmıştır. Bir “Yes! Movement” -Evet Hareketiiçinde olan taraftar Undertaker’ın yenilmesinden sonra ar tık gözleri Daniel Bryan’a çevirmiştir. WWE Dünya şampiyonluk kemerini en çok hak eden kişi olarak gösteriliyordu. Günün ikinci maçına çıkan Bryan, çekişmeli bir maç daha yaşattı. Bunun en iyi organize edilmiş maç olduğunu söyleyebiliriz. Maçın ortalarında ilk maçta yenilen Triple H maça karıştı ve Daniel Bryan’ı en kötü olabilecek şekle getirdi. Yine de WWE’nin istekli yıldızı olan Bryan maçı lehine çevirerek yeni WWE Dünya Şampiyonu oldu ve Mercedes-Benz Superdome izleyicilerin “Yes!” tezahüratlarıyla doldu! Kazanan: Daniel Bryan Bu Wrestlemania’dan çıkaracağımız şey ise resmen yeni dönemin başlıyor olduğudur!
26
Sakın Şaşırma: Orhan Veli 100 Yaşında Bir baş çiziniz sadece. Buna ince uzun bir boyun, dar zayıf omuzlar ekleyin, altına boy boy gövdeler koyun. Böylece ilk modelimin, okul sıralarından ‘büyük sanatkar’ şöhretinin tahtında gözlerini kapadığı ana kadar portrelerini sıralamış olursunuz Duygu Taneri
Kapıdan içeri girdiğimiz anda Orhan Veli karşılıyor bizi. Merdivenlerden çıkarken de onun fotoğrafları eşlik ediyor. Karşımızda, bir bankta oturmuş siyah takım elbiseli bir heykeli duruyor. Özen gösterirmiş giyimine, giydiklerinin temiz olmasına çok dikkat edermiş. Duvarlarda Veli’nin şiirleri asılı kitaplar şeklinde. Ve üzerinde de eski basımlı kitaplarının fotoğrafları. Bazısı imzalanmış bazısınaysa notlar alınmış. Bir de televizyon koymuşlar alana ve birkaç da
27
28
sandalye. Orhan Veli’yi anlatıyor onu tanıyanlar ve sevenler, hem siyahbeyaz hem renkli videolarda. Nazım Hikmet onun şiirini övüyor. İki alandan oluşan serginin birinci alanını gezdikten sonra içeri giriyorum, Orhan Veli’nin tüm hayatı duvarlarda; kocaman fotoğraflar, eski gazeteler, kendi el yazısı, eski basım kitapları, eski dergiler ve kenarına not aldığı farklı kitaplar… Sergi gerçekten çok iyi bir şekilde dizayn edilmiş. Her şey sıralı ve çok net. Serginin ikinci kısmını dolaşmaya başlıyorum. Orhan Veli’nin hayatının anlatıldığı sergiyi gezerken bir yandan da tarihi görüyorsunuz: insanların nasıl giyindikleri ve hayatlarının nasıl olduğu, o dönemde gazetelerde neler yazıldığı, dergilerde nelerin yer aldığı…
Galatasaray Lisesi’nin ilkokul kısmına yazılan Orhan Veli’yi kardeşi şöyle anlatıyor: ‘’Orhan çocukluk çağlarında spora çok düşkündü. Top oyununa bayılırdı. Altı ıskaralı futbol ayakkabısından lastik dizliğine kadar her şeyi tamamdı. Tatil günlerinde evimizin karşısındaki arsada, sabahtan akşama kadar tek kale oynardık.’’ Güzel bir çocukluk geçiren Veli’nin, Ankara Erkek Lisesi’ne gittiği sıralarda şiire düşkünlüğü artmış. ‘‘Teneffüsü gavur etmeyelim Oktay’’ ‘‘Orhan’ı ilk mektebin beşinci sınıfından beri tanırım. Asıl dokuzuncu sınıfta canciğer arkadaş olduk. 21-22 yıllık bir hikaye. İkimizde şiir delisi idik. Orhan zil çalar çalmaz yanıma gelir: ‘Teneffüsü gavur etmeyelim Oktay’
29
derdi. Şiir sözü edelim, şiir konuşalım demekti bu. Bir yıl sonra İstanbul’dan Melih de geldi. O da bizim gibi şiire tutkundu. Üç kafadar çocukluktan delikanlılığa el ele geçtik.’’ diyor Oktay Rifat, öğrencilik yıllarını anlatırken. Sergiyi dolaşırken bir ekran daha koymuşlar duvara. Karagöz-Hacivat muhaveresi var ekranda. Geleneksel sanatlara merakı çok olan Orhan Veli’nin sesinden dinliyoruz bu oyunu. Liseyi bitirdikten sonra PTT’de çalışmaya başlayan Orhan Veli’nin memurluk hayatı 1941’de askere gidene kadar özel izinler, doktor raporları, uyarılar, soruşturmalar, maaş kesintileriyle geçmiş ve ünlü şair parasını şiirden kazanamamış. ‘‘Ve tüfeklerin merhameti yok mudur?’’ 7 Mayıs 1941’de askere giden şair yedek subay okuluna girdikten sonra 1942’de asteğmen olur. Aynı yılın ekim ayında teğmenliğe yükseltilen Veli, piyade yedek subayı ve teğmen olarak askerlik yaptıktan sonra teğmen rütbesiyle terhis olur. 1936’dan sonra at yarışlarına iyice merak salan şair bütün hayvanları renkleriyle, huylarıyla şecerelerine varıncaya kadar ezbere bilirmiş.
Ölümüne kadar bu merakından vazgeçmeyen şairin öldüğü zaman cebinden at yarışı programı, 28 kuruş ve bir de diş fırçası çıkmış. Sergiyi bitirmeme birkaç fotoğraf kalmışken 85 yaşlarında bir dede yüksek sesle duvardaki şiiri okuyor yanında duran orta yaşlardaki kişiye. Ve ona: ‘Okudun mu bu şiirleri?’ diye soruyor. Yanındakinden cevap yok. Sonra o tatlı dede şöyle devam ediyor: ‘‘Ezbere bilirdim bu şiirleri gençken.’’ ‘‘Ölünce biz de iyi adam oluruz’’ Bir çeviri için gittiği Ankara’da çukura düşüp ayağını zedeledikten sonra İstanbul’a dönen ve 14 Kasım 1950’de fenalaşarak hastaneye kaldırılan Orhan Veli beyin kanaması teşhisiyle hayatını kaybeder. Cenaze töreninde kalabalık öbek öbek toplanmıştır. Gazeteciler Cemiyeti’nin bayrağı yarıya çekilmiş, cenaze Sirkeci’ye kadar eller üzerinde taşınırken bütün arabalar durup yol vermiş, kitapçılar kepenk kapatmıştır. Bu, şaire son hürmettir. Genç yaşlı birçok kişinin gördüğü sergiye gitmenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Taksim’deki Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde olan sergi 1 Mayıs’a kadar ziyarete açık.
30
24 Yıllık Hasretin Sonları Teknik direktör Brendan Rodgers ve Kaptan Steven Gerrard önderliğinde şampiyonluğa koşan Liverpool’un, deplasmanda oynadığı Norwich City maçını da kayıpsız geçmesiyle birlikte 24 yıllık şampiyonluk hasretini dindirmesine 3 maç kaldı Can Türkmen
31
32
Rüya gibi bir sezon geçiren Liverpool, bu hafta deplasmanda oynadığı Norwich City karşılaşmasını kazanarak büyük bir avantaj elde etti. Chelsea’nin kendi sahasında lig sonuncusu Sunderland’e kaybetmesiyle birlikte iki takım arasındaki puan farkını da 5’e yükselmiş oldu. 2 maçı eksik Manchester City’i iki hafta önce kendi evlerinde yenmeleri Merseyside’ın kırmızı tarafına büyük bir avantaj sağladı. Liverpool kalan son 3 maçını kazanması halinde başka hiç bir takımın mücadelesine bakmadan şampiyonluğunu ilan edecek. Son şampiyonluğunu 1989-90 sezonunda alan Kırmızılar, teknik patron Brendon Rodgers ve Kaptan Steven Gerrard önderliğinde son 24 yıl içinde şampiyonluğa ilk kez bu kadar yakın. Liverpool’da 2. sezonunu geçiren teknik direktör Brendon Rodgers’ın bu başarısını kuşkusuz çoğu futbolsever
tahmin etmiyordu. Kırmızılar’da geçirdiği ilk sezonunda kötü bir portre çizen Kuzey İrlandalı teknik adam, 2010-2012 yılları arasında Swansea City’i çalıştırdı. Oynattığı keyifli futbol ve aldığı başarılı skorlarla Avrupa’da çok olmasa bile Ada’da fazlasıyla kendinden söz ettirmişti. Rodgers’ın, Liverpool’un efsanevi futbolcusu ve teknik direktörü olan Kenny Dalglish’in yerine takımın başına gelmesi ilk başta çoğu Liverpool taraftarını biraz da olsa tedirgin etmişti. Takımın son şampiyon olduğu sezon 1989-90 sezonunda takımın başında olan Kenny Dalglish, o sezon hem oyuncu hem de menajerlik görevi yaparak takımını zafere ulaştırmıştı. Liverpool’da geride kalan 24 yılda hiçbir teknik direktör son haftalara bu kadar kritik girmemişti. Rodgers’ın oynattığı hızlı ve gol atmaya dayalı oyun sistemi, hem takımı izleyenlere
33
keyif veriyor hem de sistemin sağladığı başarıyla taraftarlarını memnun ediyor. Henüz 41 yaşında olan Kuzey İrlandalı teknik adam, Merseyside’ın kırmızı tarafına bu sezon şampiyonluğu kazandırması durumunda, şüphesiz kentin efsane isimlerinden biri olacak. Son 24 yıl içinde Premier Lig şampiyonluğuna ilk kez bu kadar yaklaşan Liverpool’un en büyük rakibi ise stres. Takımın genç ve tecrübesiz olması, şampiyonluk yolunda fire vermelerine neden olabilir. Ancak 2 hafta önce kazanılan Manchester City karşılaşmasından sonra Gerrard’ın orta sahaya gelip takımını topladıktan sonra yaptığı konuşma, Gerrard’ın şampiyonluğu ne kadar çok istediğini ve takımını nasıl bir liderlikle motive ettiğinin de bir kanıtı. Kaptan, takımının stres yapmaması gerektiğini ve soğukkanlı olmalarının gerektiğini de geçen haftaki röpörtajında söylemişti.
Henüz bir Premier Lig şampiyonluğu yaşamamış olsa da Kaptan Steven Gerrard, şehrin efsanelerinden biri olmuş durumda. Gerrard, oyun görüşü ve bilgisi, sert şutları, isabetli uzun mesafe pasları ile ünlenmiş olabilir ama onu Liverpool kentinde efsane yapan kendini kulübe adamışlığı. Gerrard’ın, zamanında Real Madrid’in çok yüksek fiyatlı tekliflerle Liverpool’un kapısını çaldığı zamanları hatta ezeli rakibi Manchester United tarafından da gelen teklifleri hiç düşünmeden reddeddiğini biliyoruz. Efsane kaptan, Liverpool formasıyla 600’ün üstünde maça çıktı, 200’ün üstünde gol attı belki ama onun en çok istediği şey her zaman Premier Lig şampiyonluğuydu ve bu kez ona çok yakın. Kaptan Gerrard, asla pes etmeyen yapısıyla sadece Liverpool taraftarlarının değil birçok futbolseverin de
34
gönlünde taht kurmuş bir oyuncu. Bunun en büyük örneği ise 200405 sezonunda kazandıkları Uefa Şampiyonlar Ligi Kupası. İstanbul’da oynanan final maçında, takımı Milan karşısında ilk yarı 3-0 geriye düşmesine rağmen aynı özveri ve sabırla arkadaşlarını ateşlemeye çalışması bir insanın ne kadar liderlik ruhuna sahip olduğunun göstergesi zaten. Maçın ikinci yarısına çıkmak için soyunma odasından geri geldikten sonra bambaşka bir Liverpool izlememizin büyük bir nedeni belki de Steven Gerrard. Geri dönüşün ilk golünü mükemmel bir kafa vuruşuyla
atan Stevie, attığı golün ardından takımını ateşlemiş ve Liverpool o maçı müthiş bir geri dönüşle 3-3 beraberliğe getirmişti. Penaltılara giden maçta, Andriy Shevchenko’nun kullandığı penaltıyı Dudek’in kurtarmasıyla Liverpool kupayı müzesine götürmeyi başarmıştı. Bir zamanlar İngiltere’nin açık ara en başarılı kulübü olan Liverpool’un, şampiyon olamadığı bu 24 yıllık süreçte ezeli rakibi Manchester United’ın Alex Ferguson yönetiminde 13 kez şampiyonluğa ulaşmış olması, Liverpool sempatisi duyanların içindeki bir
35
azlar. Ligin ilk 5 haftasını geçen sezon Ivanovic’i ısırdığı gerekçesiyle 7 maçlık cezasının uzantısı olarak kaçıran Suarez buna rağmen şu anda ligde gol kralı durumunda. İlerde SturridgeSuarez-Sterling gibi hızlı ve teknik 3 futbolcusunun yanı sıra orta sahada Coutinho ve gizli kahraman olarak nitelediğim Henderson inanılmaz bir sezon geçiriyorlar. Bu sezon Brendan Rodgers’ın verdiği görevle libero diye tabir ettiğimiz pozisyonda ise Kaptan Steven Gerrard oynuyor. Lider ruhuyla takımın hücum ve defansını birlikte kontrol ediyor. Takımın stoperi Martin Skrtel’e de bir parantez açmadan olmaz. Attığı 7 golle kendinden söz ettirmiş olsa da savunmada yaptığı kritik hamlelerle gerçekten başarılı bir sezon geçiriyor. Takımın genç kalecisi Belçikalı Mignolet’nin ise bu kadar başarılı olması beklenmiyordu.
diğer burukluk. Alex Ferguson’un yerini David Moyes’a bırakması Liverpool’un işine gelmiş gibi gözükse de Liverpool’un oynadığı müthiş akıcı oyun yadsınamaz. Sezonun başlangıcından itibaren Liverpool’un şampiyonluğa bu kadar yaklaşması kadar, keyif veren bir oyun oynaması ve çok gol atması da futbolseverleri mest etmiş durumda. Tarihinin en çok gol attığı sezonunu yaşayan Kırmızılar, şu an bitime 3 hafta kala 96 gol atmış durumda. Hatta bu sezon Sturridge ve Suarez ikilisi attıkları toplam 50 golle Manchester United’ın takım halinde attığı 56 golden sadece 6 gol
Takımlarını her zaman “You’ll never walk alone” sloganıyla destekleyen Liverpool taraftarları 24 yıllık hasretin bitmesi için bu hafta oynanacak Chelsea maçını kazanmaları gerektiğinin bilincinde. Anfield Road’da oynanacak maçtan önce Chelsea teknik direktörü Mourinho’nun bu maç öncesi psikolojik bir savaş açıp açmayacağı da merak konusu. Premier Lig’in adeta “final” maçı olarak görülen bu maçı Liverpool kazandığı takdirde 2. olan Chelsea’yi de safdışı bırakmış olacak. Ancak 2 maçı eksik Manchester City’nin ise nefesi Liverpool’un ensesinde. Kırmızılar kalan 3 maçını kazandığı takdirde, bütçe kısılmasına gittikleri bir sezonda şampiyonluğa ulaşarak büyük bir iş başarmış olacak.
36
Etkileyici Bir Kara-Komedi Kara komedi denilince akla gelen ilk isimlerden olan başarılı yönetmen Wes Anderson, son filmi ile seyirciyi gerçekten güldürmeyi başariyor. Son zamanlarda izlenmeye değer filmler arasında en ön sırada aday olabilecek bol karekterli ve eğlenceli bir hikaye sizleri bekliyor. Selin Tunca
63. Berlin Film Festivali’nin açılış filmi olan ‘Büyük Budapeşte Oteli’, gerçektende bu onuru hak ediyor. Film başarılı oyun kadrosuyla ve müziklerle seyirciyi tam anlamıyla senaryonun içine çekiyor. Wes Anderson’ın diğer filmlerinden de hatırladığımız oyuncular göze çarpıyor. Özellikle Ralph Fiennes’un (Mösyö Gustov H.) filmdeki farklı aksanları ve son derece asil tavrı taktiri hak ediyor. Film, Budapeşte Oteli ve Lutz Kalesi arasında geçiyor. Otelin konsiyerjliğini yapan Gustov H.’nin 84 yaşındaki aşığı Celine’in (Tilda Swington) esrarengiz biçimde öldürülmesiyle hikayemiz başlıyor. Bu ölümün arkasından olayların patlak vereceği bir mirasın ortaya çıkmasıyla tüm aile yakınları ve başta Celine’in oğlu (Adrien Brody) vasiyetin açılmasını merakla bekliyor. Ama asıl sürpriz son derece zengin ve güçlü bir mal varlığına sahip yaşlı kadının evindeki en değerli tablo ona ‘ Elmalı Oğlan’ tablosunu onu ömrünün son yıllarında çok mutlu eden Mösyö Gustov’a bırakmış olmasıdır. Tüm olaylar şimdi başlar ve aile yakınları ile Gustov arasındaki aile çatışması ortaya çıkar. Tüm bu kovalamaca filmde çok güzel ve eğlenceli bir şekilde anlatılmış. İzleyiciyi sıkmıyor ve durağan sahnelerle bu kargaşanın heyecanını film süresince ayakta tutuyor.
37
Filmin en dikkat çekici karakteri kuşkusuz Gustov’un sadık belboyu Sıfır Mustafa (Tony Revolori) . Mesleğini çok seven ve Mösyö Gustov’a son derece hayran Mustafa’nın yaşlılığını da usta oyuncu Murray Abraham canlandırıyor. Kendisi aynı zamanda filmin anlatıcılarından . Bu tip geçmişe dönülen filmlerdeki anlatıcının aslında filmin baş karakterlerinden biri olması seyircinin filme daha da odaklanmasını sağlıyor bana kalırsa. B ü y ü k B u d a p e ş t e O t e l i , We s Anderson’ın en iddialı çalışmalarından biri. 2013 Berlin Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülüne layık görülerek filmin ve kadronun başarısı tescillenmiş oldu. Ülkemizde 11 Nisan’da vizyona giren film 33. İstanbul Film Festivali kapsamında Akbank Galaların’da Türkiye prömiyerini yaptı. Yönetmenin senaryosunu Hugo Guinnes ile yazdığı bu eğlenceli film ünlü Avusturalyalı yazar Stefan Zweig’in romanlarından esinlendiğini burjuvalı ve zengin sahneleriyle gizlemiyor. Aslında filmi renkli
kılan en büyük özelliklerden biri de bu. Filmdeki dekorlar, kostümler ve müzikler bunu gözler önüne seriyor. Filmin bir diğer dikkat çekici tarafı ise yönetmenin görüntülerde simetriye verdiği önem. Filmin en başından sonuna kadar her sahnede yaratılan simetrik düzen şaşırtıcı ama bir o kadar da olayın geçtiği zamanı ütopikleştiriyor. Yönetmen bu enteresan kara mizah senaryoyu çok eğlenceli kurgularla ve yapılan abzürt ama seyirciyi gerçekten güldüren esprilerle sıradanlıktan soyutlayarak eski dönem filmlerinin aslında istenildiğinde ve uğraşıldığında nasıl etkileyici olabileceğini seyirciye göstermiş. Filmin bir diğer sürprizi de kuşkusuz Edward Norton. Ondan hiç beklenmedik bir rolle seyircinin karşısına çıkan Norton, yine müthiş bir performans sergilemiş. Oyuncularıyla, senaryosuyla ve bitmek bilmeyen enerjisiyle film gerçekten izlenmeye değer bir film. Yeni stil kurgularıyla ve proje tasarımıyla aslında bize sinemanın ne kadar etkileyici ve zengin bir sanat dalı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
e t e z r ive
ün
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete